Göktürkçe Türkçe Açıklama
 A  şaşalamayı anlatan bir edat — I, 39
 ABA  ayı — I, 86
 ABA  baba — I, 86
 ABA  ana — I, 86 bkz. ana, apa
 ABA  başı dağlarda yetişip dağlıların yediği hıyar gibi dikenli bir ot; yer mürveri, Cannabis sativa. I, 86
 ABAÇI  umacı, bununla çocuklar korkutulur; a ğır basma, kâbus — I, 136
 ABAKI  bostan korkuluğu, I, 136
 ABALI  bir şeyi az görme ve azımsama zamanında söylenen kelime — I, 137
 ABARÑ  eğer anlamına şart edatı, I, 134, 399, 442; II, 209
 ABIDMAK  gizlemek, saklamak — I, 216 bkz. ab ıtmak
 ABIDMAK  aç aç, karnı tok olmayan, I, 75, 79, 387, 452. 453, 517; II, 227
 ABIMAK  gizlemek, örtmek. III, 250
 ABITGAN  daima gizleyen, saklayan — I, 154
 ABITMAK  gizlemek, saklamak, örtülmek — I, 206, 216 bkz.
 AÇ  çağırma, ünde, ünlem edatı — I, 35
 AÇI  yaşlı kadın, hanım nine — I, 87 bkz. eçi
 AÇIG  nimet içinde yaşayış, I, 63
 AÇIG  hanın bahşışı — I, 63
 AÇIG  acı, acı olan her nesne; ekşi — I, 63, 279; II, 75, 299, 311; III, 272
 AÇIGLIG  bolluk içerisinde bulunan (kimse) — I, 147
 AÇIGLIG  ekşili, içine konanı ekşiten, I, 147 bkz. açıglık § açıglıg küp; içine konanı ekşiten küp, içinde ekşi bulunan küp — . I, 147
 AÇIGLIK  acılık — I, 150 bkz. açıglıg
 AÇIGSAMAK  canı ekşi istemek — I, 279, 302
 AÇIGSIMAK  ekşimek, acılaşmak — I, 282
 AÇIK  büyük kardeş, I, 64
 AÇIKLIG  tutmak iyi gıdalar ile beslemek — I, 63 ,
 AÇIKMAK  acıkmak — I, 21, 190
 AÇILMAK  açılmak — I, 193, 194; II, 71, 122 bkz. açl ınmak
 AÇIMAK  ekşimek, (yara, vücut) acımak — III, 252
 AÇINMAK  doyumluk ve yem vermek, açınmak; açılmak; açar gibi görünmek. I, 199, 200
 AÇIŞMAK  açmakta yardım ve yarış etmek — I, 180
 AÇIŞMAK  ekşimek, acılaşmak — I, 180
 AÇITGAN  daima ekşiten, acıtan, ekşitgen — I, 154
 AÇITMAK  ekşitmek; acıtmak, I, 207
 AÇLIK  açlık — I, 114
 AÇLINMAK  açılmak — I, 256, bkz. açılmak
 AÇLIŞMAK  açılmak . I, 239
 AÇMAK  açmak; aramak; fethetmek, I, 163, 354, 358; II, 188; III, 18, 217, 234, 235
 AÇMAK  karnı acıkmak — I, 172, 283
 AÇSAMAK  açmak istemek, I, 276
 AÇTURMAK  açtırmak, I, 218
 AÇUK  açık, I, 64, 94
 AÇUKLUG  koçak, huyu güzel — I, 147
 AÇUKLUK(G)  açıklık, I, 150, § yüz açuklugı; yüz gülümseyişi — ı, 150 § kapug açuklugı; kapı açıklıgı. I, 150
 AÇURGAN  çok acıktıran, çabuk acıktıran. , I, 156; III, 68
 AÇURMAK  acıktırmak, aç bırakmak. I, 268
 AD  ipekli kumaş ve benzeri glbi dokuma cinsinden sanat eseri olan her şey — I, 79, bkz. ed,
 AD  iyilik ve uğur belgisi — I, 79
 AD  bolmak iyilik getirmek — , 79
 ADAK  ayak — I, 32, 53, 59, 65, 84. 165, 181, 182. 241, 268, 342, 353, 361, 380, 382, 522; II. II, 16, 112, 131. 137, 142, 146, 158, 190. 195, 209, 215. 247, 327, 364; III, 97, 276, 280, 288, 296, 307, 337, 421, 430, 435 bkz. ayak, azak
 ADAKLAMAK  ayağa vurmak — I, 304
 ADAKLANMAK  ayaklanmak, ayak sahibl olmak — I, 293, 294
 ADAKLIG  ayaklı — I, 147
 ADAKLIK  üzüm çardaklarına ayak yapılacak ağaç — I, 149
 ADAŞ  arkadaş, dost — I, 61, bkz. adaş —
 ADAŞ  arkadaş, dost — I, 155 bkz. adaş
 ADAŞLIK  dostluk, arkadaşlık; sadakat — I, 149
 ADGIR  aygır — I, 18, 95, 152, 188, 234, 236; II. 96, 109, 153, bkz. ayg ır § ögütlüg adgır; dişisi bulunan aygır, I, 52
 ADGIRAK  kulakları ak, vücudunun öbür tarafları kara olan erkek geyik; dağ keçisi tekesi — 1, 144
 ADGIRLANMAK  aygırlaşnnak; aygır bulmak — I, 313
 ADGUK  kim olduğu belli olmayan sığıntı adam — I, 99 bkz. aduk, aduk, agduk
 ADIG  ayık — I, 63 § esrük adıg; sarhoş ayık — I, 63
 ADIG  ayı — I, 63, 84, 332 bkz. ayıg —
 ADIG  merdegi ayı yavrusu — I, 480
 ADIGLIG  ayısı çok olan — I, 147
 ADIKLAMAK  şaşalamak — III, 339 bkz. aduklamak —
 ADILMAK  ayılmak, I, 194
 ADIN  başka, diger, ayrı — I, 45, 76, 98; III, 151, 222 bkz. ad ın, adruk, ayruk, edin
 ADIN  başka, diğer, ayrı, I, 45, 76, 98; III, 151, 222 bkz. ad ın, adrıık, ayruk, edin
 ADIRMAK  ayırmak — III, 228 bkz. edirmek, ödürmek, ödürmek, udurmak, üdürmek —
 ADIŞMAK  apışmak, ayrılmak. I, 181
 ADMA  bırakılan, salıverilen, başı bo; — I, 129 § adma yılkı; yaşlı olduğundan yük vurulmayan hayvan — I, 129
 ADNAGU  yabancı, başkası — III, 68
 ADNAMAK  değişmek; bozulmak — I, 288
 ADRI  buğday temizlemek için kullanılan araç, yaba, çatal, çatal de ğnek — I, 126; II, 22, 331
 ADRI  butlug bacakları açık kişi, eğri bacak, I, 126
 ADRIK  ayrık otu, Cynodon dactylon. I, 98, 113 bkz. ayr ık
 ADRILMAK  ayrılmak — I, 247
 ADRIM  eğerin altına iki yana konan keçe, teyelti I, 107
 ADRIŞ  ayrılış, ikiye ayrılan yolun başı — I, 96
 ADRIŞMAK  ayrışmak, birbirinden ayrılmak — I, 233, 234, 270. bkz. ayrışmak
 ADRUK  başka, ayrı — I, 98 bkz. adın, adın, ayruk, edin
 ADUK  tanınmayan, bilinmeyen — I, 65 bkz. adguk, aduk, agduk
 ADUK  tanınmayan, bilinnneyen, I. 65 bkz. agduk, aduk, adguk
 ADUKLAMAK  tanınmamak, garip görmek, yadırgamak — I, 304 bkz. adıklamak
 ADUT  avuç — I, 50, 83 bkz. avut
 ADUTLAMAK  avuçlamak — I, 298, 299
 AFILGU  bir deniz ağacı — III, 146 bkz. avılku
 AFTABI  kova — I, 432
 AG  iki bacak arasındaki boşluk — I, 80
 AGAN  er genizden laf söyleyen insan, genzek — I, 77
 AGARTGU  Şerbet gibi buğdaydan yapılan içki, bir çeşit buğday birası — III, 442
 AGDUK  bozuk, belirsiz, değişik — I, 65 bkz. aduk, aduk, adguk § agduk (ki şi); kim olduğu belli olmayan sığınti (adam) — I, 99
 AGI  ipek kumaş (altın veya gümüşle işlenmiş sırmalı). I, 89; II, 153
 AGICI  ipek kumaşları muhafaza eden kimse, hazinedar. I, 89, 136
 AGIL  ağıl, koyun yatağı; koyun plsliği. I, 65, 73
 AGIM  çıkım, yükselim — I, 75
 AGIR  ağır — I, 52, 53, 99; III, 68, 247
 AGIRLALMAK  ikram olunmak — III, 344 bkz. agırlanmak
 AGIRLAMAK  ağırlamak, ikram ve ihsan etmek, I, 53, 106, 300, 301; III, 344, 347
 AGIRLANMAK  ağırlanmak, ikram edllmek; pahalı bulunmak — I, 291, 292; III, 344 bkz. ag ırlalmak
 AGIRLIG  ağırlanan; — I, 45, 146 § agırlıg kişi; ağırlanan adam — I, 52
 AGIRLIK  ikram ağırlayış — I, 114
 AGIŞ  yükseliş, ; ıkı; — I, 61
 AGIŞMAK  yükseli; mek, çıkıçmak, çıkmakta yarış etmek, artırışmak; koğmakta yarış etmek — I, 185
 AGITGAN  daima çıkartan, yükselten — I, 155, 156
 AGITMAK  çıkarmak, yükseltmek — I, 212
 AGIZ  agız — I, 43, 55, 129, 193, 195, 383; II. 6, 26, 175, 188; III, 102, 110, 247, 257, 339
 AGIZLAMAK  ağza vurmak; ağız açmak — I, 302
 AGLAK  ıssız, çorak, oturulmayan yer, boş. , I, 119, 468 § aglak yer; boş yer — II. 365
 AGLAMAK  yalnız olmak, bo; olmak, III, 258
 AGLATMAK  savmak, uzaklaştırmak, ıraklaştırmak, boşaltmak, I, 265; III, 365
 AGMAK  çıkmak, belirmek; aşmak, yükselınek, ağmak; değişmek, başkala; mak, bozulmak, meyletmek, dönmek — I, 65, 167, 173, 309, 354; II, 43, 50, 61, 67, 68; III, 183, 219, 327
 AGNAMAK  (hayvanlar) yatıp debelenmek; kekemeleşmek, dili tutulmak — I, 289
 AGNATMAK  (hayvanları) yatırıp debelendlrmek; dili buruşturmak, dili ağırla; tırmak — I, 267
 AGRIG  ağrı — I, 98
 AGRIKANMAK  ağrısından şikâyet etmek — I, 213
 AGRIMAK  ağrımak, I, 46, 273, 274; III, 169
 AGRINMAK  ağrımak, acı duymak — I, 252
 AGRIŞMAK  ağrışmak, sızlaşmak, I, 235
 AGRITMAK  ağrıtmak — I, 261
 AGRUG  süñügi omurga kemiklerinin önce geleni, birincisi, ilki, I, 98
 AGRUK  pılı pırtı, ağırlık, yük — I, 99; III, 68
 AGRUKLANMAK  (bir iş veya yükü) ağırsınmak, ağır saymak — I, 313
 AGRUMAK  ağırlaşmak — I, 273
 AGSAMAK  (çıkmak, yükselmek, ağmak) istemek, I, 277
 AGTARILMAK  yere vurulmak, sarsılmak — I, 246 bkz. agtılmak
 AGTARMAK  aktarınak, devirmek, yenmek — II, 74 bkz. axtarmak
 AGTILMAK  yere vurulmak, sarsılmak, I, 246 bkz. agtarılmak
 AGU  agı, zehir, I, 89; III, 339
 AGUJ  ağız, memeli hayvanların doğurduğu zaman verdigi ilk süt — I, 55 bkz. aguz
 AGUJLUG  agzı, ilk sütü bulunan kişi, I, 146
 AGUKMAK  agılanmak. I, 191
 AGULAMAK  ağılamak, I, 310
 AGUZ  agız, memeli hayvanların doğurduğu zaman verdigi ilk süt — I, 55 bkz. aguj
 AĞAÇ —   I, 454
 AĞURŞAK  ağırşak, I, 149
 AJMUK  ak ; ap, I, 99 bkz. ıjmaklanmak — § ajmuk taz; başı şapla sıvanmış gibi kel I, 99
 AJUN  dünya, âlem — I, 41, 77, 160, 179, 407, 420, 463; II, 228, 283, 303, 335; III, 41, 52, 288, 303. 378 § bu ajun
 AK  ak, beyaz, I, 81, 134, 258; III, 39 bkz. örüñ, ürüñ § ak at; boz renkli at — I, 81
 AK  sakal saçı sakalı ağarmı; , kocalmış — I, 81
 AKA  turmak akıp durmak — I, 73
 AKI  eli açık, koçak, selek, cömert — I, 90
 AKILAMAK  selek (cömert) saymak; selekli ğe (cömertliğe) nispet etmek, seleklemek — I, 310; III, 329
 AKILIK  seleklik, cömertlik. III, 172
 AKILMAK  şaşırtmak, şaşalatmak — I, 39
 AKIM  akım, bir defada akacak kadar olan — I, 75
 AKIN  sel, akıntı. I, 15, 77, 96, 156, 212, 377; III, 39, 61, 398 § munduz ak ın; birden bire gelen sel, deli sel — I, 77 § akın munduzı; deli sel — I, 96
 AKINÇI  akıncı, geceleyin düşmanı basan asker, 1, 77, 134, 212
 AKINDI  akıntı
 AKIŞMAK  akışmak — I, 186
 AKITGAN  akıtan — I, 156
 AKITMAK  akıtmak; göndermek — I, 212
 AKIYAGAK  iç ceviz, iyi ceviz, I, 90
 AKLIŞMAK  akı; mak — I, 88, 241
 AKMAK  akmak, I, 15. 96, 168, 343, 377; II, 19, 45, 128, 228; III, 3, 39, 127, 159, 325. 398
 AKRU  yavaş — I, 114 bkz. akrun —
 AKRU  akru yavaş yavaş — I, 114
 AKRUN  yavaş — III, 361 bkz. akru
 AKTURMAK  aktırmak, akıtmak, I, 222; III, 17
 AKUR  ahır, I, 7
 AL  hile, al, I, 63, 81; II, 289; III, 412 bkz. yap, yup
 AL  hanlara bayrak, devlet adamlarının atlarına eğer örtüsü yapılan turuncu ipek kumaş, I, 81
 AL  al renk, III, 162
 ALA  acele etmeme anlamına bir kelime — I, 92; III, 26
 ALA  ala, alaca; ala tenli, alaca tenli ki; l kl bir çe şit deri hastalığından vücudunda alacalar olur, apraşlık. I, 81, 91 § ala at; alaca renkli, ala, k ır at — I, 81
 ALA  insanın içinde olan gizli ; eyler — I, 425
 ALAÇU  alaçuk, çadır — I, 136
 ALAÇULANMAK  alaçuk edinmek — III, 205
 ALAÑ  alan, düz ve açık yer, I, 135 bkz. añıl § alañ yazı; düz ova — I, 135
 ALAÑIR  geleni, tarla faresl — I, 161
 ALARMAK  kamaşmak (göz); kızarmak, al olmak, ala olmak, alacala şmak, I, 179
 ALARTMAK  belertmek (göz), yan bakmak — III, 428
 ALAVAN  timsah — I, 140
 ALÇAK  yumuşak huylu, ince ki; i, uslu — I, 41, 100
 ALDAMAK  aldatmak — I, 273, 472 alduzmak malını elinden aldırmak, soyulmak — II 87
 ALGU  alacak — I, 341
 ALIG  kötü, fena, alık, I, 64, 384
 ALIGSAMAK  almak istemek — I, 281 alık kuş gagası — I, 68
 ALIKMAK  alçalmak; bozulmak, azmak; kötüleşmek — I, 191, 192 bkz. alkmak
 ALIM  alacak; borç, I, 44, 75, 168, 188, 209, 294; II, 72, 96, 159, 176, 185, 214, 294; III, 184, 251, 288
 ALIMÇI  alıcı, alacaklı — I, 75, 409
 ALIMGA  hakanın mektuplarını Türk yazısıyle yazan kimse — I, 143 bkz. ılımga
 ALIMLIG  alacaklı, alacağı olan adam, I, 148, 149, 240
 ALIMSINMAK  alır gibi görünmek — I, 20 alın alın; cephe, dağın ön cephesl — I, 78; II, 79 alınlıg er geniş ve yüksek alınlı adam, I, 148
 ALINMAK  alınmak; kendi ba; ına alacağını almak. I, 22, 203; II, 159
 ALIŞ  borçluyu borcu yüzünden sorguya çekme. I, 62
 ALIŞ  su ağzı, suyun havuzdan veya suvattan döküldü ğü ağızlar. I, 62
 ALIŞ  beriş bir hakkı alma ve verme. I, 62
 ALIŞGAN  alış (veriş) yapan — I, 518, 519
 ALIŞMAK  alacak almakta yardım etmek — I, 188
 ALKALMAK  alkışlanmak, övülmek — I, 249
 ALKAMAK  alkışlamak, övmek I, 284
 ALKAŞMAK  alkışlamak, alkışta yarış etmek — I, 237
 ALKINMAK  mahvolmak, yok olmak, bitmek, tükenmek I, 82, 195, 254
 ALKIŞ  alkış, övme. I, 97, 249, 284
 ALKIŞMAK  birbirini mahvetmek, yok etmek; , yok etmekte yar ış etmek I, 237
 ALKMAK  bozmak, mahvetmek, yiyip bitirmek, bat ırmak. III, 188, 419, 447 bkz. alıkmak
 ALMA  elma — I, 130 bkz. almıla
 ALMAK  almak — I, 40, 41, 46, 51, 53, 99, 114, 149, 168. 175, 236, 329, 367, 373, 412, 421, 440; II, 13, 24. 87, 110, 219, 294; III, 6, 155, 161, 224, 371, 372
 ALMILA  elma — I, 130, 138; II, 311; III, 19, 272 bkz. alma § k ımız almıla; ekşi elma — I, 366
 ALP  alp, yiğit, kahraman, bahadır — I, 41, 123, 125, 139, 182, 183, 237, 239, 359, 370, 388, 413, 517; II, 223, 349; III, 65, 332, 393, 406 § alp tegin; yi ğit köle — I, 413
 ALPAGUT  tek başına düşmana saldıran, hiçbir yandan yakalanmayan yi ğit — I, 144; III, 422
 ALSAMAK  almak istemek — I, 278
 ALSIKMAK  alınmak, soyulmak, I, 243
 ALTIN  aşağı, alt — I, 108, 109
 ALTUN  altın, I, 52, 120, 147. 165, 185, 360, 371, 399, 504; II, 24, 153, 181, 192, 205, III, 138, 251 § altun bakan; altın halka,
 ALTUN  tarım büyük kadınlara verilen ungun — I, 396
 ALTUNLAŞMAK  altın öndül koyarak bahse girmek, II, 114
 ALTURMAK  aldırmak — I, 223
 ALUÇ  şeftali I, 122
 ALUÇIN  yenilen boğumlu bir bitki — I, 138
 ALUK  kel, dazlak, I, 67
 ALUK  kaba, haşin, I, 67
 ALVIRMAK  atılmak, sıçramak, I, 226 bkz. el — virmek
 AMAÇ  öküz; sapan ve benzerleri gibi çiftçi ayg ıtları — I, 52
 AMAÇ  hedef, nişan yeri, annaç — I, 52, 333; II, 329; III, 107, 276
 AMAÇLAMAK  nişanlamak, nişan almak, I, 299 bkz. emeçlemek
 AMAÇLIK  nişan yeri — I, 150
 AMIR  sis, kırağı — I, 54 bkı
 AMRULMAK  (kaynayan tencere, insan solu ğu) senmek, çekilmek — I, 53, 248, 249 bkz. em-rülmek
 AMRULMAK  yatıştırmak, dindirmek. III, 428 429 bkz. amurtmak, emrülmek
 AMŞUY  bir çeşit sarı erik — I, 115
 AMUÇ  doyumluktan verilen armağan — I, 140 bkz. armagan, yarmakan amul sakin, rahat, yava ş yavaş, seğnik, kımıl — damayan; yumuşak huylu adam — I, 74; III, 131
 AMURTMAK  yatiştirmak, dindlrmek, seğnitmek — III, 428, 429 bkz. amrulmak, emrülmek
 AMUŞMAK  çıkışma veya kınamadan dolayı apışıp kalmak. I, 190
 AÑ  bir kuş adı — I, 40
 AÑ  yanak — I, 40
 AÑ  yok, değil — I, 40
 ANA  ana — I, 32, 93, 169, 236, 278, 508; II, 96. 175; III, 18, 33, 210, 212. 272 bkz. aba, apa
 AÑA  değersiz, kıymetsiz I, 128
 AÑA  ona, I, 352; III, 94
 ANAÇ  küçükken büyük bir anlay ış gösteren kız; anacık — I, 52
 ANALAMAK  ana edinnnek, ana demek — I, 311
 AÑAR  ona — I, 35, 48, 68, 69, 79, 89, 93, 94, 114, 129, 131, 174, 177, 184, 201, 204, 206, 208, 214, 216, 223, 225. 232, 236, 238, . 261, 265, 267, 268, 271, 274, 275, 287, 290. 296, 317, 335, 362. 407, 440, 462, 486, 494; II, 26, 61, 73, 86, 117, 123, 125, 127, 130. 13
 AÑARMAK  yemin ettirmek, ant içirmek — I, 226 bkz. andgarmak
 ANÇA  o kadar, öyle, öylece — I, 63, 88, 332; III, 133, 233
 AND  ant, yemin — I, 42, 459
 ANDA  orada, onda, ondan sonra — I, 109, 125, 130. 341; II, 96; III, 144, 224, 226, 240, 251
 ANDAG  böyle, öyle, o kadar — 1. 37, 118, 164, 200. 321; II, 274; III, 153, 155, 186, 247, 271 andan ondan, ondan sonra, I, 108, 109, 126, 130, 223; III, 422
 ANDGARMAK  yemin ettirmek, ant içtirmek I, 226, 312; III, 423 bkz. añarmak
 ANDIG  elek, kalbur gibi şeylerln kasnağı — I, 118
 ANDIKMAK  ant içmek, yemln etmek — I, 42, 243
 AÑDIMAK  yakalamak için hile yapmak, tuzak kurmak, etraf ını sarmak I, 311, 401
 ANDIN  beylerin hizmetçisi; bunların adı yazılı defter, III, 77 bkz. ay
 ANDIN  ondan. 1 60, 281, 317, 323; II, 12, 245, 259, 345; III, 436
 AÑDUZ  andız, bu otun kökü çıkarılarak atın karnı ağrıdığı zaman tedavi edilir — I, 115
 ANI  onu, ona, I, 27, 37, 40, 54, 170, 171, 172, 176, 177, 178, 192, 207, 212. 213, 216, 217, 224. 225, 226. 260, 261. 262, 264, 266, 267. 268, 271, 275, 276, 282, 284, 287, 299, 301, 304. 305, 307, 308, 310. 311, 312, 333, 340, 352, 354, 372, 376, 395, 407, 419,
 AÑIL  büsbütün, tamamiyle — I, 94, 135 bkz. alañ
 AÑILAMAK  anırmak (eşek)I, 311
 ANIN  onun, onunla, ondan — I, 155, 285, 301; II, 13, 133, 153, 172, 204; III, 183, 240
 ANIÑ  onun — I, 27, 47, 65, 84, 87, 97, 118, 126, 143, 164. 173, 176, 178, 179, 182, 184, 186, 192, 196, 197, 200, 207, 209, 211, 213, 217, 220, 223, 226, 227, 229, 231, 233, 235, 237, 242, 243, 247, 255, 264, 267, 268, 273, 283, 284, 290, 291, 296, 310, 315, 320,
 AÑIT  ördeğe benzer kızıl renkli bir kuş, angut, I, 93
 AÑITMAK  şaşırtmak, II, 274 bkz. eñitmek
 AÑIZ  anız, hububatın biçildikten sonra tarlada kalan köke yak ın sapları — I, 94
 AÑLAMAK  anlamak — I, 290
 ANUK  hazır — I, 18, 68, 93
 ANUKLAMAK  hazır bulunmak — I, 305
 ANUKLUK  hazırlık, hazırlanma — I, 150
 ANUMAK  hazırlanmak — III, 256
 ANUMI  cüzam hastalığı, Elephantiasis — I, 137
 ANUNMAK  hazırlanmak — I, 114, 206; III, 161
 AÑUT  içecek şeylerde kullanılan hunl — I, 93
 ANUTGAN  daima hazırlıklı, hazırlayan — I, 156
 ANUTMAK  hazırlamak — I, 215
 AP  nefi ekl gibidir — I, 34 § ap bu ap ol; ne bu ne 0. I, 34
 APA  ana — I, 86 bkz. aba, ana
 APLAN  sıçan cinsinden bir hayvanc ık — I, 120
 AR  kestane rengi, kumral, konural, I, 80 bkz. arsal, ars ıl — arsik
 AR  böri sırtlan — I, 79
 ARA  ara, arasında. I, 87, 317, 511, 528; II, 17; III, 60
 ARALAMAK  aralamak, arasını bulmak, barıçtırmak — I, 309 bkz. arılamak
 ARAN  ahır, at tavlası, I, 76
 ARANLIG  ahırlı, ahırı olan — I, 148
 ARÇI  heybe — I, 124, 231, 250
 ARDUTAL  hamamotu — I, 145 bkz. ordutal, urdutal
 ARGAG  balık avlamak için kullanılan ucu eğri demir, olta — I, 141
 ARGARMAK  yormak. I, 225 bkz. argurmak argu iki dag aras ı, uçurum — I, 127
 ARGUÇ  1nsanın aldandığı nesneler — I, 95 § arguç ajun; yalanc ı (aldaticı) dünya — I, 95
 ARGULAMAK  arasını yarmak, geçmek — I, 317
 ARGUN  sıçan cinsinden, yarım arşın uzunluğunda bir hayvan — I, 120
 ARGURMAK  yormak, I, 486 bkz. argarmak
 ARGURTMAK  yordurmak — I, 229 bkz. argurturmak
 ARGURTURMAK  yordurmak. I, 229 bkz. argurtmak
 ARI  arı. I, 87; II, 329; III, 156, 276
 ARI  yagı bal, I, 87; III, 156 bkz. bal
 ARIG  temiz — I, 12, 18, 63, 66, 103, 230, 237. 342, 376 bkz. arr ıg
 ARIG  epeyce, çokça, I, 241; II, 328; III, 41
 ARIG  ; adır örtüsü — I, 63
 ARIGLAMAK  iğdiş etmek; bir şey içinden iyisini seçmek ve toplamak — I, 303
 ARIGLIK  temizlik — I, 149
 ARIK  ırmak, ark, germeç, kaş, kanal, I, 7, 65, 302, 375. 382; II, 10, 59, 135. 333, 347; III, 182, 299.
 ARIK  zayıf, cılız — I, 66
 ARIKLANMAK  (su) akarak ark yapmak, su yerde kendine ırmaklar glbi yol ve hendek açmak — I, 294
 ÁRIKLIG  nehirli, ırmaklı. I, 147
 ARILAMAK  aralamak, I, 308 bkz. aralamak
 ARILMAK  yerinmek, kaygılanmak; kendine kızılmak. 11 123 bkz. irilmek § sarılmak
 ARILMAK  kızmak, darılmak — II, 123
 ARIMAK  temizlemek, temiz olmak, I, 19; III, 252 bkz. ar ıtmak
 ARINÇU  günah — I, 134 bkz. erinçü
 ARINMAK  temizlenmek istemek ve yunmak; iyile şmek; ot tutunmak I, 12, 201
 ARIŞ  eriş, dokumanın tezgâha sarılmış olan ve uzunluğuna dikine bulunan telleri, I, 61
 ARIŞ  arkag eriş argaç, dokumanın yanlamasına atılan ipleri. I, 61
 ARIŞMAK  aldatmak, birbirini aldatmak — I, 182
 ARIŞMAK  eriş argaç — I, 61
 ARITASI  arıtacak — II, 322 § tarıg arıtası yer; buğday arıtacak yer — II, 322 § tarıg arıtası neñ; buğday arıtacak nesne — II, 322 § tarıg arıtası ogur; buğday arıtacak zaman — II, 322
 ARITGAN  her zaman temizleyen, ayıklayan — I, 154
 ARITGU  arıtacak II, 321, 322§tarıg arutgu yer; buğday arıtacak yer — II, 321 § tarıg arutgu neñ; buğday arıtacak nesne, II, 322 § tarıg arutgu ogur; buğday arıtacak zaman — II, 321
 ARITIŞMAK  temizlemekte yardım ve yarış etmek — II, 322
 ARITMAK  temizlemek, I, 19, 208 bkz. arımak
 ARITMAK  taşağı çıkarmak, Iğdi; etmek; çocuğu sünnet etmek; erkekleşmek — I, 208 bkz. eredmek, eretmek
 ARJU  çakal — I, 127 bkz. arzu
 ARJULAYU  çakal gibi — I, 127; III, 401
 ARK  pislik — I, 42 § temilr arkı; demir boku — I, 42
 ARKA  arka, sırt; sıkıntılı anlarda yardım eden kişi, yardımcı. I, 123, 128, 139
 ARKAÇAK  ağıza ilâç akıtmak içln kullanılan içi delik bir aygıt, akıtınaç. I, 144
 ARKAG  argaç; bez, halı, kilim gibi şeyler dokunurken enlemesine at ılan ip veya iplik, I, 118
 ARKALANMAK  arka (yani yardımcı) sahibi olmak; bir şeye sırtını vermek, dayanmak — I, 297
 ARKAMAK  yoklamak, arayıp taramak, I, 283, 284
 ARKAR  boynuzundan bı; ak yapılan dişi dağ keçisi — I, 117, 214, 421
 ARKAŞMAK  yük yüklemekte yardım etmek; arka arkaya gelmek (çıkmak) — I, 237, 395
 ARKIN  gelecek yıl, öbür yıl, I, 89 bkz. arkun
 ARKIN  izi gelecek yıl, öbür yıl I, 89
 ARKIŞ  kervan; yurdundan uzak dü; mü; olan birine gönderilen kimse, elçi, haberci, mektup — I, 97
 ARKIŞ  büyü, afsun — I, 249 bkz. arvaş, arvış
 ARKUÇI  iki kişi arasında araç olan; evlenme zamanında dünürler arasında gelip giden kişi — I, 141
 ARKUK  iki duvar veya iki direk aras ına çapraz olarak konulan ağaç — I, 109
 ARKUK  aykırı — I, 109
 ARKUK  kişi söz dinlemez, kalp, inatçı klmse — I, 109
 ARKUKLANMAK  haylazlık etmek, dikbaşlılık etmek — I, 315
 ARKUN  yaban aygırıyle evcil kısraktan olan at — l, 107
 ARKUN  gelecek yıl, öbür yıl, I, 108 bkz. arkın
 ARKUN  izi gelecek yıl, öbür yıl — I, 108 bkz. arkın izi
 ARMAGAN  hısımlara doyumluktan verilen belek — I, 140 bkz. amuç, yarmakan
 ARMAK  yorulmak, dermansız kalnıak — I, 148, 149, 172
 ARMAK  aldatmak, I, 172; III, 62 bkz. armak tevmek, armak yuvmak
 ARMAK  tevmek hile yapmak, aldatmak — I, 172; III, 62 bkz. armak, armak yuvmak
 ARMAK  yuvmak hile yapmak, aldatmak — III, 62 bkz. armak, armak tevmek
 ARMUT  armut — I, 95; II, 284
 ARMUTLANMAK  armutlanmak. I, 312
 ARPA  arpa, I, 123, 343; II, 121, 316
 ARPAGAN  arpaya benzer başağı bulunan, evini bulunmayan bir bitki, I, 140
 ARPALAMAK  arpa vermek — I, 316
 ARPALANMAK  arpalanmak, arpa sahibl olmak — I, 296
 ARRIG  pek temiz. I, 143 bkz. arıg
 ARSAL  kumral, konural, I, 105 bkz. ar, ars ıl, arsik § arsal saç; kızıla çalar saç, kumral saç — I, 105
 ARSALIK  hem erkekliği hem dişiliği olan bir hayvan, aslık — I, 159
 ARSIK  kestane rengi, kumral, konural — I, 80 bkz. ar, arsal, ars ıl
 ARSIKMAK  aldanmak — I, 21, 242
 ARSIL  kestane rengi, kumral, konural — I, 80 bkz. ar, arsal, arsik
 ARSLAN  arslan — I, 75, 81, 125, 153, 231, 308, 409; II, 146, 289, 312; III, 5, 92, 263, 282, 412, 418
 ARSLANLAYU  arslan gibi, arslanımsı — I, 142; II, 13, 138
 ARSU  değersiz şey — I, 127
 ART  sırt, dag beli ve sırtı; sarp yer, yokuş; boyun, tepe — I, 42, 247, II, 27, 179; III, 4, 143, 197, 261 § art saç; arka saç — I, 42
 ARTAK  bozulmuş, bozuk, I, 119; II, 40
 ARTAMAK  bozulmak, kötüleşmek. I, 272; II, 17; III, 358
 ARTAŞMAK  birbirini bozmak, I, 230, II, 219
 ARTATMAK  bozmak, harap etmek — I, 203, 260; II, 360
 ARTIG  yükletilen yükün bir dengi, I, 98
 ARTIG  kadın mİntanı, gögüslük. I, 98
 ARTILMAK  yüklemek, binmek; ardılmak, bir binit üzerine başı bir tarafa ayakları bir tarafa gelmek üzere heybe gibi ardılmak; erişilmek. I, 244; II, 335
 ARTINMAK  yükletmek — I, 250
 ARTIŞMAK  bir şeyi hayvana ardmak ve yükletmekte yard ım ve yarış etmek, I, 231
 ARTLAMAK  enseyi tokatlamak, sille vurmak, III, 443
 ARTMAK  artmak — III, 425
 ARTUÇ  ardıç, Juniperus — I, 95, 377, 412, 424
 ARTUÇLANMAK  ardıçlanmak, ardıçı çok olmak — I, 312
 ARTUK  fazla, ziyade, I, 99; II, 137
 ARTUKLANMAK  aşırı gitmek, I, 313 arturmak artirmak; aşırı gitmek. I, 219
 ARTUT  armağan, beylere vb — büyüklere at ve benzer şeylerden verilen armağan ve belek — l, 109, 114, 182
 ARUBAT  temirhindi, tamarinde — I, 138
 ARUK  yorgun — I, 66. 148, 259, 298; II, 28
 ARUKLAMAK  dinlenmek — I, 304, 305
 ARUKLUK  yorgunluk, I, 150; II, 316
 ARUMDUN  boya — I, 138
 ARUŞMAK  erimek, I, 182 bkz. erilşmek
 ARUT  kuru, soluk, I, 50, 133 bkz. urut § arut ot; bir y ıl önceden artan kuru ot — I, 50; II, 133
 ARVALMAK  büyü yapılmak, afsunlanmak — I, 249
 ARVAMAK  büyü yapmak, afsunlamak — I, 283
 ARVAŞ  büyü, afsun — I, 283 bkz. arkış, arvış
 ARVAŞMAK  birlikte büyü veya afsun tekerlemesi, duas ı söylemek — I, 236, 237
 ARVIŞ  büyü, afsun, I, 249 bkz. arkış, arva;
 ARZU  çakal III, 401 bkz. arju
 ARZULAYU  çakal gibi — III, 410
 AS  kakım, hermelin — I, 80 bkz. az
 AS  cariyelere verilen bir ad — I, 80
 ASIG  fayda, kazanç, kârI, 64, 494; 111. 13
 ASIGLIG  faydalı, kazançlı — I, 147
 ASILMAK  asılmak — I, 196
 ASILMAK  uzamak, uzatılmak, I, 196 bkz. esilmek
 ASINMAK  blr ; eyi çekmek, germek — I, 201 bkz. esinmek
 ASIŞMAK  asışmak, asmakta yardım etmek — I, 184
 ASLINMAK  bir şey bir şeye takılmak, I, 258, 259 bkz. eslinmek
 ASMAK  asmak, I, 173
 ASÑARMAK  haylazlaşmak, işten uzakla; mak — I, 289
 ASRA  alt, aşağı — I, 126
 ASRI  kaplan; kaplan gibl iki renkli, I, 126 bkz. esri § asr ı yışıg; iki renkli ip — I, 126
 ASRUŞMAK  aksırışmak. I, 234
 AST  sokak, I, 42
 ASTIN  aşağı, alt — I, 108
 ASTURMAK  astırmak — I, 220, 221
 ASURGAN  çok aksıran — I, 156
 ASURMAK  aksırmak — I, 178
 ASURTGU  aksırtan — III, 442
 ASURTGUK  anlayı; lı, akıllı — III, 442
 ASURTMAK  aksırtmak — III, 442
 AŞ  kenet — I, 80
 AŞ  yemek, aş — I, 20. 45, 75, 80. 93, 102, 156. 210, 227, 310, 318, 372. 443, 515, 516; II, 18, 73, 74, 130, 147, 158, 191, 241, 278, 299, 308, 309; III, 31, 37, 61, 64, 67, 116, 133, 185, 186, 249, 257, 261, 264, 270, 368, 382, 391, 397. 439
 AŞAÇ  tencere, III, 382 bkz. aşıç, eşiç
 AŞAK  aşağı; dağ dibi — I, 66
 AŞAKLAMAK  aşağılamak, küçük saymak — I, 305
 AŞAMAK  yemek, aş 701116^III, 253, 261
 AŞATMAK  yemek yedirmek — I, 210
 AŞBAR  saman, kepek ve ot gibi şeyler karıştırı-lıp ıslatıtarak hazırlanan hayvan yemi — I, 117; II, 351
 AŞGINMAK  aşınmak — I, 254
 AŞIÇ  tencere — I, 52, 116, 223, 248, 258, 313, 323, 327, 357, 409, 411, 514, 518; II, 12, 72, 78, 178, 201, 253, 302, 333, 356, 357; III, 142, 191 206, 249, 280, 409, 430 bkz. e şiç, aşaç
 AŞLAKA  aşlara, yemeklere. II, 54
 AŞLALMAK  kap kenetlenmek — I, 295
 AŞLAMAK  kap kenetlemek — I, 80 , 268
 AŞLATMAK  kap kenetletmek — I, 265
 AŞLIK  aş evi, mutfak, yenıeklik — I, 114, 373; II. 204 bkz. tar ıg
 AŞMAK  aşınak, bir tepeyi öbür yana geçmek — I, 173; III, 261
 AŞNU  önce, evveL I, 130
 AŞRULMAK  aşırılmak, tepeden aşırılmak — I, 247
 AŞSAMAK  tepeyi aşmak istemek; yemek yemek istemek — I, 277
 AŞSATMAK  yemek arzulatmak — I, 262
 AŞTAL  ogul birinin en son çocuğu — I, 105
 AŞU  kırmızı toprak, a; ı toprağı — I, 89
 AŞUK  insanın aşığı, topuğu; topuk kemiği, I, 66
 AŞUK  demir başlık, tulga — I, 67 bkz. yaşuk, yışıklıg
 AŞUKLAMAK  aşık kemiğine vurmak — I, 305
 AŞUKMAK  özlemek . I, 191; II, 165
 AŞUKMAK  özlemek — I, 191; II, 165
 AŞULMAK  örtülmek, örtünmek — I, 197 bkz. eşülmek
 AŞUMAK  koşmak, aşmak — I, 123
 AŞUNMAK  geçmek, aşmak — I, 202
 AŞUTMAK  örttürmek-I, 210 bkz. eşütmek
 AT  ad, isim, unvart, lakap, I, 78; III, 77, 250, 367, 384
 AT  at — I, 16, 34, 53, 80, 104, 115, 123, 147, 178, 184, 201, 203, 206, 225, 244, 255, 273, 275, 276, 278, 285, 289, 292, 296, 297, 300, 322, 324, 326, 329, 338, 343, 361, 363, 390, 395, 406, 417, 426, 427, 430. 436, 446, 458, 461, 470, 472, 481, 483, 491, 507, 513,
 AT  bırkıgı atın ve eşeğln genizden ses çıkar-ması. I, 33, 35, 53, 74, 94, 128, 155, 164, 167, 173, 175, 176, 199, 225. 227 229 267 291, 302. 304, 307, 309, 316, 328, 333, 363, 367, 381, 441, 461, 472, 486, 515; II, 3, 13, 20. 21, 74, 78, 92, 118. 137, 140. 149, 150, 177,
 AT  kamçısı at siki I, 417
 ATA  baba, ata, I, 32, 86, 206. 288, 508; II, 80; III, 87, 210, 383
 ATAÇ  büyüklük gösteren çocuk — I, 52; II, 80 § ataç ogul; büyliklük gösteren çocuk — I, 52
 ATAKI  babacığım anlamına sevgi bildiren bir söz, I, 136, 262, 445; II, 120, 178, 196, 311; III, 87, 210, 212, 272, 291
 ATAMAK  takma ad (lakap) vermek — III, 250, 374
 ATAN  iğdi; edilmiş deve — I, 75
 ATANLANMAK  iğdiş deve sahibi olmak — I, 295
 ATANLIG  iğdiş edilmiş devesi olan kimse — I, 148
 ATASAGUN  hekim, doktor — I, 86, 403
 ATATMAK  atlaşmak, (tay) at olmak — I, 206, 207; III, 158
 ATGAK  karında blriken sarı su hastalığı, kay — gıdan yüz sararması. I, 118
 ATGAK  sarı renkte blr bitki, I, 118
 ATGARMAK  ata bindirmek — I, 225
 ATILMAK  atılmak; (çiçek) açılmak; herhangi bir şey büsbütün aynlmayarak açılmak. I, 21, 193
 ATIM  atıcı, nişancı, I, 75; III, 379 § atım er; nişancı, lyi atan adam, I, 75
 ATIM  atış, atım — III, 59
 ATINÇU  atılan — I, 133
 ATINMAK  bir tarafa atılmak, yuvarlanmak; atar gibi görünmek I, 199
 ATIŞ  atışma. I, 60
 ATIŞGAN  daima atışan, I, 157
 ATIŞMAK  atışmak — I, 180
 ATIZ  iki dere arasındaki su geçecek set — I, 54 bkz. etiz
 ATIZLAMAK  ark açmak; set yapmak; toprağı parçalara ayırmak, evlek yapmak, I, 301 bkz. etizlemek
 ATIZLANMAK  (tarla hakkında) maşalaya ayırmak, sulanmak ve ekilmek için parçalara ay ırmak — I, 292
 ATLANMAK  ata binmek, atlanmak; bir şeyin üzerine çıkmak, atlaşmak, at haline gelmek, I, 255, 256, 285, 353; II, 254
 ATLAŞMAK  at ortaya koyarak bahse girmek, at ı öndül koyarak yarış etmek, II, 114, 226
 ATLIG  adlı, unvanlı; ulusun büyüğü, I, 79
 ATLIG  atlı, süvari. I, 97, 166; II, 175; III, 37, 64, 435
 ATMAK  atmak, I, 21, 116, 129, 160, 170, 236, 237, 280, 403, 528; II, 20 26, 221, 226, 303, 306, 326; III, 106, 356, 370, 374
 ATSAMAK  atmak istemek, I, 275, 280
 ATTIRMAK  attırmak — I, 217
 AV  av — I, 32
 AV  emir verenin emrini tanımamayı bildirir bir edat, I, 40
 AV  av — I, 81
 AV(Ş)N  agaç — I, 84
 AVA  acımak bildiren bir kelime — I, 89
 AVALAMAK  (karışıklık çıktığında) toplaşmak, üşüşmek — I, 310 bkz. avmak, avlamak
 AVÇI  avcı — I, 63, 311, 425
 AVIÇGA  kocamış klşi, ihtiyar adam — I, 143
 AVILKU  kırmızı meyveleri olan ve meyvesinin suyu tutmaca kat ılan, göz ağnsına ilâç yapılan ve elbise boyanan bir ağaç — I, 489 bkz. afılgu
 AVINÇ  alışma, avunma — I, 132; III, 449
 AVINÇU  avunulan, alışılan — I, 134
 AVINMAK  alışmak, avunmak — I, 132, 202, 263
 AVLALMAK  avlanmak, I, 295, 296 bkz. avlanmak
 AVLAMAK  avlamak — I, 287, 421; II, 45
 AVLAMAK  toplanmak, üşüşmek — I, 287 bkz. avmak, avalamak
 AVLANMAK  avlanmak, I, 298 bkz. avlalmak
 AVLAŞMAK  toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak, evleşmek
 AVLAŞMAK  toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak, evleşmek
 AVLAŞMAK  evini ortaya koyup kumaroynamak, evini öndül koymak, I, 240, 241 bkz. evle şmek
 AVLATMAK  avlatmak — I, 263, 265
 AVMAK  toplaşmak, üşüşmek; etrafını çevirmek, avlanmak, I, 174, 310; II, 137; III, 401 bkz. avalamak, avlamak
 AVRAN  demirci ocağı biçiminde yapılan ekmek fırını. I, 109
 AVRINDI  kırıntı, döküntü — I, 145
 AVUJGUN  deri sepilenen palamut ağacı meyvesi I, 157
 AVURTA  daya, süt nine — II, 144
 AVUS  mum, balmumu — I, 59 bkz. lav
 AVUT  avuç — I, 83 bkz. adut
 AVYA  ayva — I, 114, 311
 AVZURI  buğday ve arpa unu glbi şeyler karıştırılarak yapılan ekmek, karışık ekmek, I, 145
 AXLAMAK  göğüs geçirmek, ahlamak III, 118
 AXSAK  aksak, topal, I, 119
 AXSAK  buxsak topal ve çolaklar için söylenir. I, 465
 AXSAMAK  aksamak, topallamak. I, 276
 AXSATMAK  aksatmak, I, 262
 AXSUM  sarhoşlukta kavga eden — I, 116 bkz. axsuñ
 AXSUÑ  sarhoşlukta kavga eden — I, 116 bkz. axsum
 AXŞAM  akşam, I, 107
 AXTARMAK  aktarmak, I, 219, 516 bkz. agtarmak
 AY  yılın on ikide biri olan zaman; gökteki ay, kamer — I, 82, 258. 259, 270. 288, 348, 507; II, 5, 143; III, 33 § ay evi
 AY  buyruğu tanımamayı bildiren bir söz, I, 40
 AY  hitap edatı — I, 74
 AY  turuncu renkte ipek kumaş — I, 40
 AY  beylerin hizmetçisi, kölesi; bunlar ın adı yazılı defter — II, 193; III, 77 bkz. andın
 AY  bitigi askerin adıyle azığının yazıldığı defter — I, 40
 AYA  avuç içi, aya — I, 85, 348
 AYA  kök açık hava, I, 123
 AYA  yersgü yarasa — III, 433 bkz. yarısa
 AYAG  lakap, takma ad, I, 271
 AYAK  çanak, kâse, kadeh, I, 80, 84, 178, 265, 286. 295, 324, 375, 497; II, 17S, 346, 446; III. 15, 143, 296. 306, 371, 397 bkz. çanak
 AYAK  ayak — I, 84 bkz. adak, azak
 AYAKÇI  kâseci, çanakçı, III, 296
 AYAKLIG  kaseli — III, 50
 AYALAMAK  el ayalarını birbirine vurmak — III, 328
 AYAMAK  lakap vermek; korumak — I, 271
 AYAS  ayaz; kölelere verilen adlardan, I, 123
 AYBAÑ  (er) kel (adam) — I, 116
 AYDIÑ  aydın, ay aydınlığl. I, 117
 AYGIR  aygır — III, 122 bkz. adgır
 AYIG  ayı, I, 84 bkz. adıg
 AYIG  ne iyi, ne fena yerine kullan ılan bir edat, iyi ve kötüye delâlet eden kelimelerde pekitme edatı — I, 84
 AYIK  vaat, söz verme — I, 84; II, 45
 AYILMAK  söylenmek — I, 268
 AYITGAN  soran — III, 52
 AYITMAK  söylemek, sormak, I, 215, 216
 AYLUK  ayluk öyle öyle — I, 113
 AYMAK  söylemek I, 36, 37, 52, 88, 89, 93, 94, 109, 110, 118. 174, 207. 321, 339, 352, 367, 377. 419, 492. 494; II, 45. 105; III, 80, 158, 208, 212, 218, 245, 357, 363, 368, 375
 AYRAN  ayran — I, 120
 AYRIK  ayrık otu — I, 113 bkz. adrık
 AYRIŞMAK  ayrışmak, birbirinden ayrılmak — I, 233. 234, 270 bkz. adrışmak
 AYRU  başka, I, 126
 AYRUK  başka, ayrı. I, 113, 417 bkz. adın, adın, adruk, edin
 AYTIG  hltap; hatır sorma — I, 113 bkz. aytış
 AYTILMAK  sorulmak; söylenmek — I, 270
 AYTINMAK  sormayı kendi üstüne almak — I, 270
 AYTIŞ  hatır sorma — I, 113 bkz. aytıg
 AYTURMAK  söyletmek I, 269
 AZ  uzunlamasına çizlk, tırnak yarası, I, 71 bkz. ezik, iz
 AZ  kakım, I, 80 bkz. as
 AZ  az — I, 75, 80
 AZAK  ayak — I, 32 bkz. adak, ayak
 AZAK  nereden ve kimden geldiği belli olmayan ok — II, 20 bkz. azuk
 AZGAN  kuş burnu, yaban gülü; ağaçların en kötüsü olup gül glbl sar ı, beyaz çiçek1eri olan bir ağaçcık, küpe gibi kırmızı meyveleri olur — I, 439
 AZIG  azı dişi — I, 64
 AZIGLAMAK  azı dişlyle ısırmak; azı dişine vurmak — I, 304
 AZIGLIG  azı dişi belirmiş olan — I, 147
 AZILMAK  azılmak. I, 196
 AZIMAK  sızmak; gürültüden ağır duyar olmak, III, 253
 AZITGAN  daima yoldan çıkaran, azdıran, I, 155
 AZITMAK  yoldan çıkarmak, azıtmak — I, 208, 209; II, 234
 AZLANMAK  azımsamak, az görmek — I, 297
 AZMA  taşağının derisi yarıldığı için aşamayan koç — I, 130
 AZMAK  azmak, yoldan çıkmak — I, 93, 173
 AZRAK  daha az, III, 361
 AZU  iki şeyden birini dilemeyi anlatır, yahut, veya — I, 88, 429
 AZUK  azık, I, 7, 16, 66, 342. 381
 AZUK  yolunu kaybeden, nereye gltti ği ve nereden geldiği belli olmayan — I, 66 bkz. azak § azuk ok; nereden geldigi ve kimin attığı belli olmayan ok — § azuk munk; kaçan, yoldan ç ıkan, azan — I, 66
 AZUKLANMAK  azık sahibi olmak, I, 294
 AZUKLUG  azığı olan, azıklı — I, 148
 AZUKLUK  azıklık, azık için hazırlanmış şey — I, 150, 274
 B(E)Z(I)NÇ  dalları ve yaprakları kızıl olup, bağlarda biten ve ilâç olarak yenen bir bitki — III, 373
 BAÇAK  Isa'lıların (Hıristiyanların) orucu, pehrizi — 1, 411
 BAÇIG  and, sözleşme. I, 371 bkz. bıçıg, bıçgas
 BAÇIG  kılmak andlaşmak, ahidleşmek. I, 371
 BADAR  gürültülü ses anlatan bir kelime, tekrarlanarak kullan ılır, "patır patır" gibidir — l, 360
 BADAR  kılmak sesle çarpmak, itmek — I, 349
 BADGAMAK  güreşte ayak yakalamak, çelme vurmak, III, 288, 289 bkz. bagdamak
 BADIÇ  asma çardağı — I, 502 bkz. badıç
 BADIÇ  asma çardağı, I, 295 bkz. badıç
 BADIÇLIK  yıgaç üzüm asmalarına çardak yapılmak üzere ayrılan agaç, I, 502
 BADRARN  bayram, sevinç ve eğlence günü — III, 176 bkz. bedrem, beyrem
 BAG  bağ, düğüm, bağlanacak ip vb. ; odun vb, ba ğlamları — I, 409; II, 21; III, 152, 153
 BAG  bağ, üzüm asması — III, 152, 212
 BAGDAMAK  güreşte sarmaya almak, sarmalamak, ayak yakalamak, çelme vurmak, II, 364; III, 276, 277, 289 bkz. badgamak
 BAGDATMAK  güreşte sarmaya aldırmak — II, 327, 364, 365
 BAGIR  bagır; karaciğer — I, 272, 360; III, 85, 255 § ya bagr ı; yayın orta yeri, I, 360
 BAGIRÇAK  eşek semeri — I, 502
 BAGIRDAK  kadın göğüslüğü . I, 502
 BAGIRLAK  bağırtlak denen kuş, Pterocles, 1, 503, 505
 BAGIRLAMAK  bağrına vurmak; yayın tutamagını düzeltmek — III, 331
 BAGIRLANMAK  pıhtılaşmak, akar şey koyulaşmak, II, 264
 BAGIRLIG  kimseyi dinlemeyen — I, 494 § bedük
 BAGIRLIG  bagırsak merhametli; gönül alıcı — I, 502
 BAGIRSAMAK  canı ciğer istemek — III, 332
 BAGIRSUK  bağırsak — I, 502
 BAGIŞ  parmakların ve başka uzuvların ek yerleri; kamış ve benzerlerinin boğumları, I, 367
 BAGIŞLALMAK  bağışlanmak — III, 344 bkz. bagışlanmak
 BAGIŞLAMAK  bağışlamak — III, 334, 355
 BAGIŞLANMAK  bağışlanmak — III, 344 bkz. bagışlalmak
 BAGLAMAK  bağlamak — III, 292, 309 bkz. boglamak
 BAGLANMAK  bağlanmak — II, 238 bkz. boglanmak
 BAGLATMAK  baglatmak, bohçalatmak, II, 341
 BAGNA  merdiven basamağı — I, 434
 BAGRAM  kum geniş büyük kumluk yer, I, 484
 BAGRIKMAK  bağrı (ciğeri) göğüs kemiklerlne yapışmak — II, 227
 BAKA  kurbağa, I, 73; III, 226 § müriğüz baka; kaplumbağa — III, 226
 BAKAÇUK  bakanın küçültmesi, küçük baka; e ğe kemiği lle kol arasındaki et parçası — III, 226
 BAKAN  halka, toka — I, 399, 432 bkz. k ılide §altun bakan; altın halka — I, 339
 BAKANAK  çatal tırnaklıların iki tırnakları arası ve iki tırnaktan her biri — III, 177 bkz. bakayak
 BAKANLIG  halkalı, tokalı, I, 499 § bakanlıg kadış; halkalı, tokalı kayış — I, 499
 BAKANUK  at tırnaklarının ortasındaki tümsecik et parçası — III, 177 bkz. bakayuk
 BAKATURMAK  baka durmak — I, 73
 BAKAYAK  çatal tırnaklıların iki tırnakları arası ve iki tırnaktan her blri — III, 177 bkz. bakanak
 BAKAYUK  at tırnaklarının ortasındaki tümsecik, et parçası — III, 177 bkz. bakanuk
 BAKIG  bakma, bakış — I, 373
 BAKILMAK  bakılmak — II, 131
 BAKINMAK  bir şeyin sonuna bakmak ve düşünmek; beklemek, II, 142, 160
 BAKIR  Çin parası — I, 361
 BAKIR  bakır- I, 360
 BAKIR  sokum Merih yıldızı — I, 361, 398; III, 40
 BAKIRLIG  bakırlı, I, 495 § bakırlıg tag; bakırlı dag — I, 495
 BAKIRMAK  bağırmak — III, 186
 BAKIŞ  bakış, bakışma, gözle birbirine bakış — I, 367
 BAKIŞGAN  herkese göz ucu ile bakan — I, 519
 BAKIŞMAK  bakışmak (göz ucu ile)I, 170, 183; II, 103
 BAKITMAK  baktırmak, bakıtmak — II, 308
 BAKKU  tepe, yüksekçe yer — III, 226 bkz. baku
 BAKLAN  kuzı taze ve semiz kuzu — I, 444
 BAKMAK  bakmak — I, 102, 192, 340, 425; II, 16, 26, 33, 144, 250. 292; III, 23, 194. 272, 295, 440
 BAKU  tepe, yüksekçe yer, yoku ş — III, 219, 226 bkz. bakku
 BAKURMAK  baktırmak — II, 83
 BAL  bal, II, 267, 354; 111. 103, 156. 338 bkz. ar ı yagı
 BALA  kuş ve hayvan yavrusu — II, 274; III, 91, 232
 BALA  bir adamın içlerinde (çok kere çiftlik i şlerlnde) yardımcısı, çırağı — III, 232
 BALALAMAK  kuş yavrulamak — III, 92
 BALÇIK  balçık, sıvık çamur — 1. 248, 267
 BALDIR  çağı başında yapı1an iş ya da ilk olarak meydana gelen şey — I, 456
 BALDIR  üvey — I, 456 § baldır ogul; üvey oğul — 1, 456 § baldır kız; üvey kız — I, 456
 BALDIR  dağın burun gibi çıkan yeri — I, 456
 BALDIR  kuzu llk doğan kuzu — I, 456
 BALDIR  tarıg ilkbahar başında ekilen ekin — I, 456
 BALDIZ  karının kendinden kilçük kız kardeşi — 1, 457; III, 7
 BALDU  balta, I, 14, 418; III, 421
 BALIG  yaralı, I, 192, 242, 252, 407
 BALIK  çamur — I, 248 bkz.
 BALIK  balık — 1. 73, 379; II, 216, 231, 233, 349
 BALIKÇIN  balıkçıl kuşu, I, 512
 BALIKLANMAK  balıklanmak; çamurlanmak; bir yerde kale yap ılrnak — II, 265
 BALIKLIG  çamurlu yer, I, 498
 BALIKLIG  balığı olan, balıklı — I, 498, 501
 BALIKMAK  yaralanmak — II, 119
 BALIKSAMAK  balık yemek istemek — III, 334
 BALK  balık kale, şehir — I, 379
 BALK  çamur — I, 379 bkz. balık
 BALMAK  bağlanmak, II, 27 bkz. banmak
 BALU  balu — ninni — III, 232
 BAMAK  bağlamak; örgü yapmak, III, 224, 247, 250
 BAÑ  bağırma — III, 355
 BANDAL  ağaçtan omuz başı şeklinde çıkarılan parça, bunu çocuklar al ıp yakarlar, geceleyin közünü blrbirlerine atarlar, Buna "ot bandal" denir — Çevgen oyununda oynan ır. I, 482
 BANMAK  bağlanmak, II, 27 bkz. balmak
 BANZI  bağ bozulduktan sonra asmaların üzerindeki üzüm kınntıları, neferneme — I, 422
 BAR  var, mevcut. I, 44, 47, 84. 320, 341, 360, 373, 375, 427; II, 28, 40; III, 15, 147
 BAR  büyük — III, 147
 BAR  mu var mış I, 430, 462
 BAR  yigde iri iğde, Zizypha rubra — III, 147
 BARAGAN  çok varan, çok giden — I, 24, 33
 BARAK  çok tüylü kôpek — 1. 377
 BARAKLIG  köpeği olan kişi — I, 497, 501
 BARASI  varılacak, gidilecek — I, 33 § baras ı yer; gidilecek yer — I, 33
 BARÇA  bütün, hep — I, 210, 236, 399, 417; II, 213, 216, 312; III, 322
 BARÇIN  — ipekli kumaş — I, 153, 175, 216, 358, 509; III, 17, 28. 143, 156, 335, 338, 394 § yolak barç ın; ; yol yol çizgili ipek kumaş — III, 17
 BARDAÇI  gidici, varan — I, 24; II, 32, 48. 49
 BARDUKI  vardığı, varışı — II, 42; III, 309
 BARGALI  kaldı gideyazdı — I, 22
 BARGAN  mersin ağacı yemişi — I, 438 bkz. bazgan
 BARGAN  varan, giden, gidicl — II, 53
 BARGU  varılacak, gidilecek, I, 33; III, 211 §bargu yer; gidilecek yer — I, 33
 BARGUÇI  varıcı, gidici — II, 49, 54
 BARGULUK  gitmeyi hakeden (kimse) — I, 24; II, 56
 BARIG  kokmuş şey (yalnız kullanılmaz) — I, 372bkz. bırıg
 BARIG  gidiş — I, 24, 26, 27, 371; II, 55, 57, 58
 BARIGLI  varmayı, gitmeyi, dileyen; varmak, gitmek üzere olan (kimse) — I, 25; II, 57
 BARIGSAMAK  varmak, gitmek istemek — I, 281; III, 333 bkz. barsamak
 BARILMAK  varılmak, gidilmek — II, 130, 139
 BARIMSINMAK  gider gibi görünmek — II, 258, 259, 260
 BARINMAK  gider varır görünmek — II, 141, 158
 BARINMAK  aybaşı kanı boşanmak — II, 141
 BARIŞLIG  varılan, gidilen (yer); konuk odas ı, I, 370
 BARIŞMAK  birbirine gitmek, gitmekte yardım ve yarış etmek — II, 94
 BARK  bark, mülk-III, 333
 BARKIN  kişi kendini yolundan hiç bir şeyin alıkoymadığı yolcu — I, 440
 BARLIG  mallı, zengln — III, 438
 BARMAK  peyda olmak; vermek — III, 155 bkz. bermek
 BARMAK  varmak, gitmek. I, 20, 22, 24, 26, 27, 37, 38, 40, 43, 46, 66, 74, 85, 87 , 88, 96, 134, 167, 281, 294, 319, 327, 340, 354, 371, 384, 392. 398, 399, 403, 423, 430, 435, 445, 484; II, 6, 31, 32, 34, 35, 36, 38, 40, 42, 43, 45, 46. 47, 49, 53, 55, 58, 59, 60,
 BARS  pars, I, 344 bkz. pars
 BARS  pire, bit gibi ha/vanların ısırmasından hasıl olan kabarti — I, 348
 BARS  bolmak kabarmak, I, 348
 BARS  yılı Türkler'in on ikili hayvan takvimindeki y ıllardan biri, pars yılı. I, 344, 346
 BARSAMAK  varmak, gitmek istemek, I, 281 bkz. bar ıgsamak
 BART  su içilen bardak; şarap ve benzeri akıcı nesnelerin ölçüsü — I, 341 bkz. yart
 BART  burt tutmak ansızın her yandan yakalamak, I, 341 bkz. yart yurt tutmak
 BARTURMAK  vardırmak, göndermek I, 20; II, 171, 179; III, 424
 BARUÇI  varıcı, gidici — II, 52
 BASA  sonra — III, 224
 BASAN  ölü gömüldükten sonra yenilen yemek — I, 398, 399
 BASAR  dağ sarımsağı — I, 360
 BASARLIG  tag sarımsaklı dağ — I, 494
 BASIG  gece baskını yapılacak olan ve ansızın düşmanın yakalanacağı yer — I, 372
 BASIKMAK  düşman tarafından basılmak II, 116 bkz. bassıkmak basınçak er zayıf görülen, önem verilmeyen adam — I, 501
 BASINMAK  zayıf görmek; basmak; kahretmek, II, 116, 142, 165
 BASIŞMAK  basmakta yardım etmek — II, 100, 101
 BASMAK  basmak, üzerine çökmek, yıkrnak — I, 434, 516; II, 10, 74, 119, 165
 BASRUK  baskı, basrık — I, 466
 BASSIKMAK  basılmak, baskına uğramak, II, 116, 119, 228 bkz. basıkmak
 BASTURMAK  bastırmak; bağlamayı ve bastırmayı emretmek; bastırılmak — II, 171
 BASU  demir tokmak, III, 224
 BASURMAK  bastırmak, II, 77
 BASUT  yardım; arka; acıyan; yardımcı — I, 354, 459
 Baş  baş — I, 59, 70, 100. 102, 107, 125, 160, 171, 179, 193, 259, 273, 274, 290, 305, 307, 313, 336, 349, 384. 397, 399, 439, 492; II, 24, 105, 112, 135, 152, 153, 178, 179, 191, 233, 234, 281, 283, 293. 312, 326, 356; III, 9, 58, 64, 126, 133, 151. 169, 217, 230
 Baş  yara — I, 191, 192, 272. 386; II, 72, 240, 291, 294, 317; III, 53, 62, 85, 96, 151, 283, 301, 406
 BaşAK  okun veya mızragın ucuna geçirilen demir, temren; ok temreni, ok ba; a ğı — I, 378; II, 14, 129, 328; III, 220
 BaşAK  pabuç, I, 378; III, 417 bkz. başmak
 BaşAKLAMAK  başak, demir uç takmak, III, 337
 BaşAKLANMAK  ok temrenlemek, oka temren takılmak — II, 264. 265
 BaşAKLIG  başlı, temrenli — I, 497
 BaşAMAK  kertik yapmak, kertiklemek; agaçlar birbirine dayal ı olarak konmak . III, 265, 266
 BaşGAK  oyluk kemiklerinin üstü — I, 470
 BaşGAN  50-100 rıtl ağırlığında büyük bir balık — I, 438
 BaşGIL  başı ak — I, 481 bkz. başıl § başgıl yılkı; başı ak, dört ayaklı hayvan — I, 481
 BaşIL  tepesinde beyazı bulunan. I, 392 bkz. başgıl § başıl koy; tepesinde beyazı bulunan koyun — I, 392
 BaşLAG  başıboş, bırakılmış — I, 461 § başlag yılkı; başıboş bırakılmış hayvan — I, 461 bkz. boş yılkı
 BaşLAMAK  başlamak, kılavuzluk etmek, komutanlık etmek, III, 291, 292
 BaşLANMAK  başlanmak; yönelmek; hayvan dağa doğru sürülmek; başaklanmak — II, 238; III; 235
 BaşLATMAK  başlatmak, II, 341
 BaşLIG  başlı, III, 227
 BaşLIG  yaralı — II, 172
 BaşMAK  pabuç — I, 378, 466; III, 417 bkz. ba şak
 BaşMAKLANMAK  başmak sahibi olmak, II, 274
 BaşNAK  er başında tulgası, eğninde zırhı olmayan kimse — I, 466
 BaşTAR  orak — I, 455
 BATGA  üzerinde külâh yapmak için yünve keçe kesilen tahta — I, 424
 BATIG  batak; ırmak ve ırmağa benzer ; eylerin derin olan yerleri — I, 371
 BATLAMAK  kolalamak — III, 291 bkz. patlamak
 BATMAK  batmak, gözden kaybolmak, I, 528; II, 128, 293, 294
 BATMAN  batman — I, 444
 BATMUL  kara bibere benzer bir bitki, darü fülfül — I, 481 bkz. bibIi, butmul
 BATRAK  ucuna bir ipek parçası takılan mızrak — I, 465 bkz. bayrak
 BATRUŞ  bulanık, koyulaşmış (çorba vb — hakkında), I, 459 § batruş suv; bulanık su — I, 459
 BATRUŞMAK  birbirini batırmak, batırışmak. II, 203
 BATSIG  batı, garp — I, 463 § kün batsıg; gün batısı — I, 463
 BATURGAN  saklayan (kimse) — I, 515
 BATURMAK  saklamak; batırmak; bağlatnnak — II, 73; III, 192
 BAY  zengin, I, 349; III, 158, 239
 BAYA  az önce, I, 37
 BAYBAYUK  kelebek kuşu — III, 179
 BAYIK  doğru söz — III, 166
 BAYIN  koyu kırmızı, gelincik çiçeği rengi — III, 20 bkz. yipin, yipkil, yipkin
 BAYNAK  pislik, gübre. III, 175
 BAYRAK  bayrak — II, 205; III, 183 bkz. batrak
 BAYUMAK  zenginlemek, zenginleşmek. III, 274, 406
 BAYUTMAK  zenginletnıek — II, 325
 BAZ  yat, yabancı, garip. III, 148, 159 bkz. yat
 BAZGAN  mersin ağacının yemişi — I, ''18bkz. bargan
 BE  koyun melemesi bildirir — III, 206
 BEÇEL  sünnet edilmiş kadın; hadım edilmiş erkek; iğdiş edilmiş at ve başka hayvanlar — 1. 392
 BEÇKEM  alâmet, belge; ipekten veya yaban s ığırı kuyruğundan yapılan alâmet olup savaş günlerinde yiğitler takınırlar — I, 483 bkz. perçem
 BEÇKEMLENMEK  savaş gününde ve başka günlerde belge takınmak — II, 277
 BEÇKÜM  evin sofası — I, 484
 BEDER  burhan heykel — I, 436 bkz. bedez burhan, burhan, furxan
 BEDHEZ  burhan heykel — I, 436 bkz. beder burhan, burhan, furxan
 BEDIZLIG  ev süslü ev — I, 507
 BEDMEK  göz zayıf görmek — III, 439
 BEDREM  bayram, sevinç ve eğlence günü. I, 263, 484; III, 176 bkz. badram, beyrem § bedrem yer gönül açan yer — I, 484
 BEDÜK  büyük, I, 93, 360, 385, 499. 500 bkz. bedük
 BEDÜK  büyük — I, 94 bkz. bedük
 BEDÜKLEMEK  büyük saymak — III, 340
 BEDÜMEK  büyümek — I, 319; III, 359
 BEDÜTMEK  büyütmek, II, 300, 301
 BEG  bey, koca, evli erkek, I, 22, 35, 48, 49, 54, 64, 70, 78, 81, 82, 89, 97, 103, 168, 178, 182, 185, 199, 206, 212, 240, 249, 260, 274, 285, 287, 296, 300, 301, 302, 304, 320, 358, 362, 376, 378, 421. 424, 428, 462, 466, 486, 521; II, 8, 9, 10, 19, 21, 38, 75, 84,
 BEG  koca — III, 133 bkz. beg bel bel, III, 133
 BEGEÇ  beyceğiz (küçültme ile birlikte acıma ve sevme bildirir I, 357
 BEGLEMEK  bey saymak, bey diye ad vermek — III, 292, 293
 BEGLENMEK  kadın evlenmek, koca sahibl olmak, koca edinmek — II, 239, 254
 BEGLIG  beylik — I, 362
 BEGSIK  bey gibı, beye benzer, III, 128
 BEK  muhkem, kavi, pek, sailam, sıkı — I, 333, 349, 455; III, 11 bkz. berk
 BEK  bekeç tekinlerin sanı — I, 357
 BEK  turmak yerinde, sağlam durmak, I, 455
 BEKIŞMEK  pekişmek, sağlamlaşmak. II, 105 bkz. beküşmek
 BEKITMEK  pekitmek, sağlamlaştırmak II, 309 bkz. bekütmek
 BEKLEMEK  beklemek, gözetmek; saklamak, hapsetmek; pekitmek; kapatmak — I, 504; III, 292, 445 bkz. berklemek
 BEKLENMEK  bekişmek, sağlamlaşmak; kapanmak, kapatılmak; saklannnak — II, 239
 BEKLEŞMEK  muahede yapmak, ahitleşmek; kapatmakta y»rdım etmek; beklemekte, gözetlemekte yardım etmek, II, 203, 204
 BEKLETMEK  bağlatmak; hapsettirmek; bekletmek, gözettirmek — II, 341
 BEKMES  pekmez — I, 440, 459 bkz. pekmes
 BEKNI  buğday, darı, arpa gibl şeylerden yapılan içki; boza — I, 434; III, 60, 81
 BEKREŞMEK  pekişmek. III, 278 bkz. bekrişmek
 BEKRIŞMEK  peklimek — III, 278 bkz. bekreşmek
 BEKÜMEK  berkişmek — III, 270
 BEKÜŞMEK  pekişmek, sağlamlaşmak. II, 105 bkz. bekişmek
 BEKÜT  gizli, saklı — III, 8 bkz. yaşut (yalnız kullanılmaz "yaşut" ile birlikte gelir)
 BEKÜTMEK  pekitmek, sağlamlaştırmak. II, 309 bkz. bekitmek
 BEL  kılmak bir kimseye dileğinden çok yemek vermek — III, 133
 BELEK  armağan, konuğun hısımlarına getirdiği armağan, bir yerden başka yere gönderilen armağan. I, 385, 408
 BELEKLEMEK  armağan kılmak, vermek, hediye etmek, I, 307; III, 340 bkz. beliklemek
 BELELMEK  batmak, bir şeye bulanmak, III, 196
 BELEMEK  koyun melemek — III, 206, 270
 BELEMEK  belemek, beşige bağlamak; bu!aştırmak, III, 270
 BELGÜ  alâmet, nişan, im, belge, I, 427, 428
 BELGÜLÜG  belli- I, 354, 384, 528; II, 40; III, 160
 BELGÜRMEK  meydana çıkmak, belirnnek, açığa çıkmak — 1. 387; II, 172
 BELIK  yara yoklamak için kullanılan mil — I, 385
 BELIK  fitil, kandil fitill — I, 267, 385; II, 323
 BELIKLEMEK  armağan kılmak — I, 304 bkz. beleklemek
 BELIKLIK  kebez fitillik, fitll yapmak için hazırlanmış olan pamuk — I, 510
 BELIÑ  düşman gelmesi yüzünden halka düşen ürküntü ve korku — III, 370
 BELIÑÇI  çok korkak, çok ürkek — III, 371
 BELIÑLEMEK  belinlemek, korku ile uykusundan s ıçramak, hayvan habersizce bir şeyden korkup sıçrayarak ürkmek, III, 409
 BEN  ben — I, 31, 339 bkz. men
 BENEK  bakır para, I, 386
 BENEK  tane, habbe — I, 386
 BERGE  kamçı, III, 323 bkz. berke
 BERGIL  borç, verecek — I, 427
 BERIGLI  vermek isteyen, II, 58
 BERIGSEMEK  vermek istemek; vere yazmak — III, 334
 BERILMEK  verilmek — II, 131
 BERIM  verim, borç, verecek, I, 409; II, 185, 214; III, 288
 BERIMÇI  borçlu, I, 75, 409
 BERIMLIG  verimli; borçlu — I, 240
 BERIŞMEK  verişmek II, 94, 95
 BERK  muhafaza edilmiş, tahkim edilmiş, sağlam — I, 349; III, 445 bkz. bek
 BERKE  döğme, sürmek için kullanılan deynek, kamçı — I, 427 bkz. berge
 BERKELENMEK  kanla dolmak; kamçı sahibi olmak, III, 201, 202
 BERKITMEK  berkitmek, sağlamlaştırmak — II, 340
 BERKLEMEK  saklamak, hapsetmek — III, 445, 446 bkz. beklemek
 BERKLETMEK  korutmak, muhafaza ettirmek, korumakla emretmek — III, 424
 BERMEK  vermek, gelmek bkz. barmak — I, 35, 63, 79, 97, 102. 120, 128, 130, 131, 210, 219. 243 274, 320, 321, 354, 357, 459, 498; II, 61, 83. 249, 343; III, 14, 46, 129, 133, 145, 166, 180, 212, 217, 220, 222, 226, 333, 355, 359, 362, 364, 371, 372, 448, 449
 BERT  efendisinin köleden her yıl aldığı vergi — I, 341
 BERTINMEK  berelenmek; el yorgunluğu peyda etmek, II, 237
 BERTIŞMEK  sertleşmek, birbirini kesmek ve yaralamak, II, 203
 BERTLENMEK  hırkalanmak, hırka giymek — III, 200 bkz. bertülenmek
 BERTMEK  berelemek — III, 425
 BERTÜ  hırka, pardesü — I, 416 bkz. partu bertülenmek h ırkalanmak, hırka giymek — III, 200 bkz. bertlenmek
 BERÜ  beri, tarafına. I, 35, 219; II, 55, 259; III, 65, 212, 245
 BESBEL  bir tel iplik, bir söğüm iplik I, 481
 BEŞ  sayıda beş — I, 121. 132; III. 125, 449
 BEŞIK  (beşik) beşik, I, 236, 248, 261, 275, 408; III, 58, 78, 185
 BEŞIKLIĞ  uragut beşikli, emzikli kadın — I, 509
 BEŞINÇ  sayıda beşinci — I, 132; III, 449
 BEYREM  bayram, sevinç ve eğlence günü. I, 484; III, 176 bkz. badram, bedrem
 BEZ  bez; etle deri arasında bulunan bez — III, 123
 BEZEK  nakış, I, 385, 412; II, 99
 BEZELMEK  bezenmek, nakışlanmak. II, 131 bkz. bezenmek
 BEZEMEK  bezemek, nakışlamak. III, 263
 BEZENMEK  süslenmek, bezenmek — II, 142, 155 bkz. bezelmek
 BEZEŞMEK  nakşetmekte yardım ve yarış etmek, II, 99
 BEZETGEN  daima bezeten — II, 319
 BEZETMEK  bezetmek, süsletmek, II, 305, 318
 BEZGEK  titreme, tltreticl sitma — II, 289, 305 bkz. bezig
 BEZIG  titreme. , 385 bkz. bezgek
 BEZINÇ  ipek ve yün yumağı — III, 373
 BEZITMEK  Titretmek II, 305
 BEZMEK  titremek — I, 385; II, 8
 BI  kısrak, III, 88, 206. 310
 BI  böy denen böcek — III, 206 bkz. bög, böy
 BIBLI  darü fülfül 430 bkz. batmul, butmul
 BIÇASI  biçecek, kesecek — I, 14; II, 70 § y ıgaç bıçası neñ
 BIÇEK  bıçak — I, 384, 473; II, 176, 196, 231, 260, 262, 271, 293, 310, 317, 325; III, 18. 82, 91, 126, 169. 254, 270, 273, 299, 350, 420, 442
 BIÇEKLEMEK  bıçaklamak, bıçakla vurmak. III, 340
 BIÇEKLENMEK  bıçak sahibi olmak — II, 265
 BIÇGAS  üluslar vb — arasında yapılan and ve bağlantı — I, 459 bkz. baçıg, bıçıg
 BIÇGIL  eldeki, ayaktaki çatlaklar, b ıçılgın; yerdeki yarıklar ve çatlaklıklar — I, 480 bkz. bıçılgan § bıçgıl yer
 BIÇGU  bıçkı, bıçak, I, 13; II, 69
 BIÇGUÇ  makas, sındı — I, 452
 BIÇIG  and, sözleşme — I, 371 bkz
 BIÇILGAN  elde, ayakta ve yeryüzünde olan yar ıklıklar I, 519 bkz. bıçgıl
 BIÇILMAK  kesilmek, blçilmek — I, 15; II, 122, 356
 BIÇIM  kesim, dilim, I, 15, 395
 BIÇIN  maymun — I, 346, 409
 BIÇIN  yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri. I, 346, 409
 BIÇINMAK  kendi için doğramak; kendini dograr gibi göstermek; kendi ba şına doğramak — II, 141
 BIÇIŞ  büyüklerin konukluğuna, düğününe, davetine gidenlere verilen ipekll kuma ş — I, 366
 BIÇIŞMAK  biçmekte ve kesmekte yardım ve yarış etmek, II. 91, 92
 BIÇMA  biçme, kesme, I, 431 § bıçma yorınçga; biçilmiş yonca — I, 431
 BIÇMAK  kesmek, kestirmek I, 13, 15, 282, 338, 427, 434; II, 4, 268
 BIÇTURMAK  biçtirmek, kestirmek — II, 171
 BIÇUK  keslk, parçalanmış her çeyin yarısı, buçuk — I, 377
 BIDIK  bıyık, I, 377
 BIGRIG  çuval, dağarcık, tulum gibi ; eylerin tıka basa dolu olmasından sonra bu gibi şeylerde olan girinti ve çıkıntı — I, 461 bkz. bıgrıl,
 BIGRIG  bıkın böğür, boş böğür, I, 399
 BILDIR  bıldır, geçen yıl, I, 456
 BILDÜZMEK  bildirmek, öğretmek — II, 202
 BILE  ile, beraber. I, 44, 82, 100, 170, 237, 242, 248, 354, 389, 417, 430, 434, 469, 528; II, 5, 22, 28, 79, 97, 128, 176, 212, 214, 215, 219, 226, 343; III, 11, 15, 22, 66, 71, 101, 166, 392, 393, 443
 BILEGÜ  bileği — I, 447
 BILEK  bilek, I, 325, 385, 518; II, 148, 214
 BILEKLIG  bilekli, güçlü kuvvetli — I, 509, 511
 BILEMEK  bilemek, II. 260, 325; III, 270, 272
 BILEMSINMEK  biler görünmek — II, 260, 262
 BILETMEK  biletmek — II, 310, 325
 BILEZÜK  vez)k, I, 518; II, 82
 BILEZÜKLENMEK  bllezik takınmak — III, 205
 BILGE  bilge, hakim; akıllı, bilgin, alim — I, II, 51. 88, 207, 385, 388, 419. 428; III, 45, 46, 59, 137, 155, 158, 212, 303, 370, 380, 440 § bilge beg; bilgin, ak ıllı ve hakim bey — I, 428 § bügü
 BILGE  akıllı kişi, I, 428 § külüg bilge; ünlü ki şi — 1. 428
 BILGEDMEK  akıllanmak — II, 340, 341 bkz. bilgetmek
 BILGELENMEK  akıllanmak, akıllılaşmak — III, 202
 BILGETMEK  akıllanmak — II, 340 bkz. bilgedmek
 BILGIMSINMEK  kendini akıllı gösternnek — III, 202
 BILIG  akıl, us; hikmet; bilgi — I, 61, 89, 92, 119, 140, 232, 252, 261, 385, 386, 467. 511; II, 22, 148. 243; III, 81, 228, 358, 385, 393
 BILIGIN  bilgi ile, II, 91
 BILIGLIG  bilgili — I, 510
 BILIGSEMEK  akıllanmak; akıllı olmak istemek — III, 334
 BILIGSLZLIK  bilgisizlik — I, 440
 BILIMSINMEK  bilir görünmek — I, 262
 BILINÇEK  bir zaman sonra hırsızın veya başkasının elinde bulunan her çalınmış malın adı — I, 510 § bilinçek neñ
 BILINMEK  kendi işini bilmek; itiraf etmek; bilinmek, anla şılmak — II, 23, 143, 228
 BILIŞ  biliş, tanış; bilen, bilici — I, 12, 367
 BILIŞMEK  bilişmek, tanışmak, II, 107; III, 71, 188
 BILKSEK  kadının göğsü ile boynu arasında gerdanlık takılan yeri. I, 476
 BILMEDÜK  bilinmemiş, tanınmamış, bilinmeyen, tanınmayan — III, 160
 BILMEK  bilmek I, . 11, 12, 22, 38, 44, 63, 127, 212, 300, 332, 394, 425, 456, 510; II, 22; III, 20, 222, 233, 259, 359, 372
 BILMIŞ  bilinmiş, tanınmış, bilinen tanınan — III, 160
 BILSIKMEK  bilinmek I, 21
 BILTÜRMEK  ögretmek, bildirmek — II, 176
 BIR  bir — I, 15, 48, 50, 75, 107, 185, 186, 187, 189, 196, 219, 231, 232, 237, 239, 241, 258, 274, 283, 288, 296, 318, 321, 322, 329, 341, 349, 358, 369, 373. 382, 385, 387, 389. 391, 395, 396, 397, 398, 427, 429. 444, 523; II, 26, 42, 89, 92, 93, 94, 103, 107,
 BIRIG  kokmuş — I, 372 bkz. barıg
 BIRIN  birin birer birer — III, 360
 BIRINÇ  sayıda birinciIII, 373
 BIRKIG  atin veya eşeğin genizden ses çıkarması — I, 461 § at bırkıgı; atın ve eşeğin genizden ses çıkarması — I, 33
 BIRKIRMAK  homurdanmak, genizden ses çıkarmak — II, 171
 BIRLE  ile, beraber — I, 49, 61, 157, 167, 177, 180. 181, 182, 184, 185, 186, 190, 221, 231, 233, 234, 235, 236, 237, 240, 242, 333, 367, 371, 414, 424, 430, 474, 518, 519, 520; II, 3, 26, 77, 87, 88, 89, 91, 92, 93, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 102, 106, 107, 108, III,
 BIRTEM  uzun müddet — I, 484
 BIRUK  teşrifatçı, hakanın yanına, aşamasına göre büyükleri alan ve yer gösteren adarn ın adı — (aslı buyruktur), I, 378
 BISTE  tecimeni evinde konuklatıp onun mallarını satıveren ve koyunlarını toplayan ve tecimen giderken yirmi koyunda bir alan şahıs — III, 71
 BISTIK  eğrilmek üzere hazırlanmış, atılmış pamuk sümeği I, 476 bkz. pistik
 BISTIK  fitil-I, 476 bkz. pistik
 BIT  bit — I, 320, III, 291 § tarıg biti tahıl biti — I, 320
 BITI  gökten inen kitaplardan her biri. III, 217
 BITIG  yazma, yazı, bkz. bitik
 BITIGÜ  Türk diviti ve başka divitler. III, 174
 BITIK  kitap; mektup, yazma, yazı, yazış; yazılı şey, kâğıt, |, 71, 156, 186, 197, 202, 212, 226, 232, 302, 384, 459; II, 7, 21, 39, 75, 88, 95, 113, 119. 127, 131, 133, 139, 140, 145. 149, 160, 298, 318, 320, 321, 325, 333; III, 59. 64, 94, 105, 254, 305, 353, 43
 BITIK(G)  muska, afsun, üfrük — I, 384; III, 164
 BITIKLIG  yazı yazılacak nesne sahibi — I, 508, 511
 BITIKLIK  yazı yazılmak için hazırlenan şey — I, 508
 BITILGEN  daima yazılan — I, 521
 BITILMEK  yazılmak. II, 119, 139, 160; III, 119
 BITINMEK  yazılmak, yazınmak, kendisi için başkasının yardımı olmaksızın yazmak, II, 139, 140, 141, 160
 BITIŞMEK  yazmakta yardım ve yarış etmek — II, 88, 113
 BITIŞMEK  ikrar etmek, II, 88
 BITITDECI  yazdırıcı. II, 318
 BITITEÇI  yazdırıcı — II, 318
 BITITGÜ  yazdıracak — II, 321 § bitig bititgü oruñ; yazı' yazdıracak yer — II, 321
 BITITKÜÇI  yazdırıcı. II, 318
 BITITMEK  yazdırmak — II, 298, 299, 312, 325
 BITITMIŞ  yazılmış — II, 320 § bititmiş bitik; yazılmış yazı, eser — II, 320
 BITİMEK  yazmak — II, 325
 BITLEMEK  bit aramak — III, 291
 BITRIK  fıstık — 1. 476 bkz. buturgak
 BITRIK  kadınların avret yerinde bulunan dilcik, d ılak — I, 476
 BIZ  biz, I, 24, 25, 46, 94, 325, 341, 452, 509; II, 61, 66. 68, 274; III, 370 bkz. miz
 BIZI  ekmeğin üzerinde yanmaktan dolayı peyda olan siyahlık — III, 223
 BOD  boy — I, 412 bkz. bod
 BOD  boy, kamet — III, 121, 216 bkz. bod
 BOD  toy kuşu — III, 121
 BOD  misk ile râmek'ten yapılan şey — III, 121 §bod moncuk; cariyelerin misk ile râmekten yaparak takındıkları boncuk — III, 121
 BODLUG  boylu, III, 121, 138, 156
 BODUG  renk; boya — I, 175 bkz. bodug
 BODUG  boya; kına — II, II, 304 bkz. bodug
 BODUMAK  boyamak; yapıştırmak — III, 260
 BOG  bohça, boğ, eşya konan heybe — II, 133, 141; III, 127
 BOG(U)Z  boğaz — II, 24, 130, 290, 306; III, 264 bkz. bogaz
 BOGARMAK  ağaca kertik kertmek, II, 80 bkz. bogramak
 BOGAZ  boğaz, I, 364; II, 244 bkz. boguz
 BOGIM  boğum — I, 395 bkz. bogum, bogun
 BOGLAMAK  boğlamak, bohçalamak — III, 292 bkz. baglamak
 BOGLANMAK  bohçalanmak, II, 239 bkz. baglanmak
 BOGLUNMAK  boğulmak, II, 239
 BOGMAK  boğmak, I, 86; II, 14, 24, 173; III, 406
 BOGMAK  gömlek düğmesi. I, 466
 BOGMAK  gerdanlık, gelin gerdanlığı — I, 466
 BOGMAKLALMAK  düğmelenmek — III, 350 bkz. bogmaklamak, bogmaklanmak
 BOGMAKLAMAK  düğmelenmek — III, 350, 351bkz. bogmaklalmak, bogmaklanmak bogmaklanmak
 BOGNAKLANMAK  bulut parça parça olmak — II, 274
 BOGRA  her hayvanın aygırı, boğa, deve aygırı, pohur — I, 187, 188, 420, 443, 521, 11. 223, 287, 334; III, 254, 282, 293
 BOGRALANMAK  pohurlanmak, pohurlaşmak — III, 200, 201
 BOGRAMAK  ağaçta kertik kertmek — II, 80; III, 277 bkz. bogarmak
 BOGRUŞMAK  ağaç yontmakta yardım ve yarış etmek — II, 203
 BOGSUK  kölelerin boyunlanna geçirilen lâle — I, 465 bkz. bohsuk
 BOGTURMAK  boğdurmak, II, 171
 BOGULMAK  boğulmak, II, 131
 BOGUM  boğum — I, 399 bkz. bogım, bogun
 BOGUN  boğum — I, 399 bkz. bogım, bogum
 BOGUNDI  hayvanların sidikliği, mesane (yalnız hayvanların, insanların değil) . 1, 449 bogunmak
 BOGURDA  saç kıvırcık saç — I, 488
 BOGUŞMAK  birbirini boğmak — II, 101
 BOK  bok — III, 129
 BOKA  boğa — II, 79; III, 226
 BOKADMAK  boğalanmak, boğa olmak, II, 308 bkz. bokatmak
 BOKATMAK  boğalanmak, boğa 0111^. II, 308 bkz. bokadmak
 BOKLAMAK  boklamak, pislemek — III, 292
 BOLGU  olma, oluş — I, 139
 BOLMAGU  olmayacak (iş vb. ) — § boldiñ erinç
 BOLMAGU  ; olmayacak bir şey oldun — III, 245
 BOLMAK  olmak — I, 26, 36, 37, 42, 47, 49, 51, 53, 54, 55, 59, 62, 64, 66, 69, 75, 79, 82, 89, 92, 93, 95, 104, 115, 138, 139, 186, 192, 200, 205, , 219, 243, 250, 251, 252, 288. 307, 309, 318, 322, 325, 326, 330, 333, 342, 348, 349, 358, 369, 390, 400, 402, 410, 42
 BOLMIŞ  olmuş — I, 93 § bolmuş aş; olmuş (pişmiş) yemek — I, 93
 BOLUŞ  sözle yardım — I, 367
 BOLUŞ  kılmak sözle yardım etmek — I, 367
 BOLUŞMAK  birinden yana çıkmak, birinin dileğine uymak — II, 108
 BOR  şarap, süci — III, 119, 121
 BORGUY  üflenerek öttürülen boru — III, 241
 BORI  ok ucuna geçirilen temren oyu ğu halkası; hokka ve taş gibi şeylerin yarılmaması için ağızlarına geçirilen halka — III, 220
 BORIK  huy, gidiş — I, 378 bkz. yorık, yoruk
 BOŞ  boş hür, ergin; boşanmış; sölpük, pörsük gevşek; salıverilmiş, boşaltılmış. I, 330; III, 124, 125 § boş yılkı; başıboş salınmış hayvan sürüsü, I, 330 bkz. ba şlag yılkı — I, 461 § ol işler boş; o kadın boştur; — o kadını boşadı, bıraktı, unuttu, I, 330
 BOŞ  kılmak bırakmak, azat etmek, I, 330
 BOŞANMAK  (kadın) boşamak, bağı çözülmek, II, 142
 BOŞATMAK  boşaltmak; çözmek, çözülmek, bırakılmak, (kadın) boşatmak — II, 306, 307
 BOŞGUNMAK  boş kalmak, boş olmak, işten yorulmak — II, 238 bkz. boşunmak
 BOŞLAGLANMAK  kızmak, öğüt tutmanıak — II, 272
 BOŞUG  hanın, elçiye dönmesi için izin vermesi, izin — I, 372 §
 BOŞUG  aşı izin yemeği, I, 372
 BOŞUGU  salıverme zamanı, I, 446
 BOŞUMAK  boşalmak; boşanmak, çôzulmek, gevşemek; izln verip bırakmak; boşamak — III, 266
 BOŞUNMAK  boşalmak — II, 238 bkz. boşgunmak
 BOŞUTGAN  çok yumuşaklık (ishal) veren, çok yumuşatan — I, 514
 BOŞUTMAK  bırakmak, boş bırakmak, serbest bırakmak; yumuşaklık, (ishal) vermek, I, 210
 BOTU  potuk, deve yavrusu — I, 120; II, 341 bkz. botuk
 BOTUK  potuk, deve yavrusu — III, 218 bkz. botu
 BOXSUK  kölelerin boyunlarına geçirilen lâle — I, 465 bkz. bogsuk
 BOXSUKLANMAK  eli boynuna bağlanmak — II, 272
 BOXTAY  elbise bohçası, heybesi — III, 239 bkz; boxtuy
 BOXTUY  elbise bohçası, heybesi — III, 239 bkz. boxtay
 BOY  boy, ulus, kavim, kabile, aşiret; hısım — I, 44, 51, 237, 238, 338; II, 209, 274, 316; III, 141
 BOY  yenilen bir ot, poy otu — III, 141
 BOYIN  boyun, tutamak, III, 169 bkz. boyun
 BOYMAŞMAK  dolaşmak, açılmamak (ip gibi şeyler ve işler), karışmak — III, 194
 BOYMUL  boynunda beyazlık olan hayvan, moymul — III, 176
 BOYNAK  dağ boynu, belen — III, 175
 BOYNAK  yılana ağı veren keler, III, 175
 BOYNAMAK  kurulmak, gururlanmak, böbürlen-mek, mağrur olmak, dik başlı o1mak — I, 226; III. 377
 BOYNATMAK  dik başlılık ettirmek — II, 357
 BOYUN  boyun — I, 127, 213, 370, 518; II, 3, 74, 76, 164, 180, 218, 219, 233, 235, 236; III, 194, 230, 248, 288, 325. 427, 431 bkz. boyın
 BOYUNDURUK  boyunduruk — III, 179
 BOYUNLAMAK  boyuna vurmak — III, 145
 BOZ  boz reflk — II, 12; III, 122, 224
 BOZLAMAK  ses vermek, bağırmak; bozlamak — I, 120; III, 291
 BOZLATMAK  böğürtmek, II, 341
 BOZMAK  bozmak, yıkmak — II, 8
 BOZUK  bozuk, kırık yıkık, I, 378
 BOZULMAK  bozulmak, yıkılmak — II, 131
 BOZUŞMAK  bozmakta yardım ve yarış etmek, II, 99
 BÖG  bir çeşit örümcek, böğ — III, 131, 141 bkz. bi, böy
 BÖGRÜL  bögrü ak olan hayvan — I, 481 § bögrül at; bö ğürleri ak olan at — I, 481
 BÖGÜR  böğrek, böbrek — I, 316
 BÖGÜRLEMEK  böğüre vurmak; harp safını karşılaşmadan sağ veya soldan vurup yenmek — III, 332, 345
 BÖK  aşığın sırtının, tümseğinin yukarı gelmesi, III, 130 bkz. çik bök
 BÖKE  turmak bükülmek, eğilmek III, 231
 BÖKMEK  eğilerek yere kapanmak, yemekten b ıkıp, doyup usanmak, bıkmak, gözü doymak, kanmak. II, 18, 19 bkz. bükmek
 BÖKÜTMEK  doyurmak, bıktırmak II, 309
 BÖLÜK  bölük-I, 385
 BÖLÜKMEK  hayvanlar bölüklere aynlmak — II, 118
 BÖÑ  iri yarı, yoğun, obur — III, 354
 BÖÑ  ağır bir şeyin düşmesiyle çıkan ses — III, 354
 BÖRI  kurt — I, 36
 BÖRK  başlık, külâh, börk, I, 349; II, 93, 281, 303; III, 175, 200, 336, 351, 361 § kuturma
 BÖRK  önde, arkada iki kanadı bulunan külâh — I, 490 § sukarlaç börk uzun külâh — I, 493 § kad ıglıg börk kenarlı, kıyılı külãh — I, 496
 BÖRKÇI  takkeci, serpuşçu, külâh yapan ve satan — I, 26; II, 41, 52
 BÖRLEYÜ  kurt gibi I, 189
 BÖRÜÑ  suların yerde yaptığı yarıklar — III, 370
 BÖY  bir çeşit örümcek — III, 141, 206 bkz. bi, bög
 BÖZ  bez — I, 21, 49, 117, 152, 382, 477; II, 129, 308, 337, 345, 365; III, 51, 69, 101, 122, 198, 208, 291, 296, 352
 BU  bu — I, 34, 36, 46, 49, 64, 72, 74, 77, 94, 126, 128, 132, 136, 141, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 186, 190, 193, 197, 204, 230, 235, 238, 244, 246, 253, 255, 259, 266, 270, 288, 291, 292, 294, 297, 313, 315, 318, 323, 326, 329, 340, 362, 373, 374, 376, 391,
 BU  buğ, buhar, bugu — III, 206
 BUÇ  buç kuşun ötmesi için "güzel güzel" yerinde söylenen bir söz, II, 290
 BUÇ  kubuz inleyen utlardan bir ut — III, 173
 BUÇGAK  bucak; açı, zaviye ve benzeri — I, 465
 BUÇGAK  kesilmiş hayvan derisinden çarık yapılan uçlar — I, 465
 BUÇGAK  kutur — I, 465
 BUÇGAKLANMAK  köşelenmek — II, 273
 BUÇI  bir çeşit kubuz; iyi ses veren, çok inleyen ut — III, 173, 219
 BUDGAY  buğday — III, 240 bkz. bugday
 BUDMAK  buymak, donmak ve ölmek — III, 439
 BUDUN  halk, ulus kavim, I, 155, 238, 239. 241, 352, 438, 439; II, 216, 223, 250; III, 398, 420 bkz. budun, buyun § budun başkanı
 BUDUN  halk, kavim, ulus — I, 45, 231. 398, 466, 512; II, 110, 127, 211, 216; III, 4, 47, 69. 75, 80, 90, 147, 185 bkz. budun, buyun
 BUDUNLUG  bukunlug ulusu, oymağı olan — I, 499
 BUDURSIN  bıldırcın — I, 513
 BUDUŞMAK  bir şey açılmak, ayrılmak (eğri bacaklar gibi), ap; ak olmak — II, 93
 BUDUTMAK  soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. yudutmak
 BUGA  Hindistan'dan getirilen bir ilâç, III, 224
 BUGDAY  buğday — II, 235, 319, 363; III, 4, 73, 240, 254, 325 bkz. budgay
 BUGRIL  bıgrıl tulum ve benzeri kapların dolunca hasıl ettiği büküntü, girinti ve çıkıntı — I, 481 bkz. bugrıl,
 BUGRIL  tulum ve tuluma benzer dolu kapların hasıl ettiği büküntü, girinti ve çıkıntı. I, 481 bkz. bıgrıg, bıgrıl
 BUJIN  çöpleme denilen ağılı bir ot — I, 398
 BUK  içi boş şeylerin yere düşerken çıkardıkları ses — III, 129
 BUKAÇ  su kabı, topraktan yapılan çömlek ve benzeri şeyler, I, 357, 411
 BUKAGU  hırsızların ellerlne vurulan kelepçe — I, 446
 BUKAK  kuş kursagı. II, 285
 BUKMAK  bükmek, kıvırmak, II, 16
 BUKRAMAK  hayvan sıçramak, çamışlık etmek — III, 279 bkz. bukrımak
 BUKRIMAK  hayvan sıçramak, çamışlık etmek — III, 279 bkz. bukramak
 BUKUK  çiçek topluluğu; çiçek tomurcuğu. II, 285
 BUKUK  boğazın iki yanında deri ile et arasında peyda olan et bezleri — II, 285
 BUKUKLANMAK  tomurcuklanmak, kabarmak — I, 437; II, 285
 BUKUKLUG  er boğazı urlu adam, I, 497
 BUKULMAK  bükülmek, burkulmak, toplannnak — II, 131, 132
 BUKUNMAK  bükmek, kıvırmak — II, 142, 143
 BUKURMAK  indirmek — II, 82, 83
 BUKURSI  sapan demiri. III, 242
 BULADMAK  tencere buğusunda pişirtmek — II, 310 bkz. bulatmak
 BULAK  at boyu kısa, sırtı geniş at — I, 379
 BULAMAK  pişirmek — III, 270
 BULAN  Kıpçak illerinde avlanan büyük bir yaban hayvan ı — I, 413
 BULATMAK  tencere buğusunda pişirtmek — II, 310 bkz. buladmak
 BULDUKMAK  bulunmak — II, 227
 BULDUNI  içerisine yaş ya da kuru üzüm konan hoşmerim — I, 492
 BULDUR  buldur güldür güldür, I, 456
 BULDUR  buldur etmek güldür güldür etmek — l, 456
 BULDUZMAK  buldurmak — II, 202
 BULGAK  düşman gelmesi yüzünden halk arasına düşen karışıklık — I, 467 bkz. bulga;
 BULGAK  bulanık — III, 320 bkz. bulgayuk
 BULGAMA  yağsız ve tatsız bulamaç — I, 491
 BULGAMAK  bulandırmak, karıştırmak, bulanıp kusayaznnak; öfkelendirmek — III, 289, 320
 BULGAMAK  can sıkmak (yalnız kullanılmaz). III, 291 § bulgamak telgemek can s ıkmak — III, 291
 BULGANMAK  bulanmak; kızmak, öfkelenmek; karışmak, II, 238, 242; III, 21
 BULGAŞ  düşman gelmesi üzerine halk arasına düşen karışıklık. I, 460 bkz. bulgak
 BULGAYUK  bulanık — III, 179 bkz. bulgak
 BULGUNA  ılgın ağacına benzer gevrek, kırmızı bir agaçtır, develer yer, I, 492 bkz. malguna
 BULIT  bulut — I, 138, 139, 173, 186, 212, 251. 257, 258, 354, 376; II, 222, 223; III, 50, 147, 282, 298, 319, 398 bkz. bulut
 BULITLANMAK  bulutlanmak — II, 264
 BULMADUK  bulunmamı; — I, 419
 BULMAK  bulmak — I, 123, 215, 304, 360, 384, 398, 407, 445, 463, 508; II, 21, 22. 29, 316; III, 12, 90, 440
 BULMIŞ  bulunmuş — III, 361
 BULNAMAK  esir etmek, tutsak etmek — I, 60, III, 29, 301
 BULNATMAK  esir ettirnnek — II, 350
 BULUN  esir, tutsak, I, 215, 307, 399; II, 150, 307; III, 63, 85, 97
 BULUÑ  köşe, bucak, zavlye — II, 371
 BULUNMAK  bulunmak — II, 143
 BULUŞ  kişinin yaptığı bir işten elde ettiği kazancı, kâr — I, 367
 BULUŞMAK  buluşmak, II, 107, 110
 BULUT  bulut — III, 39, 190, 217 bkz. bul ıt
 BURBAG  işi uzatma, işi yarına bırakma, sürüncemede bırakma — I, 461 bkz. yurbag
 BURBALMAK  karışmak, II, 228, 229
 BURBAMAK  işi sallamak, savsaklamak, üzerine du şmemek — III, 275 bkz. buybamak, yubalmak, yubamak, yubanmak
 BURBaşMAK  karışmak — II, 203, 227
 BURBATMAK  karıştırmak ve geciktirmek — II, 327 bkz. yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamak, yuplamak
 BURÇAK  burçak — I, 466
 BURÇAK  ter taneleri — I, 466
 BURÇAKLANMAK  burçaklanmak; (akar hakkında) tane tane akmak, burçak burçak olmak, l, 466; II, 273, 279
 BURDUZ  bahçe, bostan — I, 457 (öz Türkçe de ğil)
 BURIŞ  deride ve elblsedeki buruşukluk, I, 367 bkz. burkug
 BURKI  ekşi yüz, kırışık I, 18, 427
 BURKITMAK  (yüz) buruşturmak, ekşitnnek — II, 339
 BURKUG  deri ve deri gibi şeylerin büzülmesi — I, 461 bkz. bur ış
 BURKURMAK  buruşmak, büzülmek. II, 171, 188
 BURMAK  kokmak (iyi), buğusu yükselmek, buğulanmak — II, 6; III, 180
 BURSLAN  aslında "bebür" denen hayvan; erkek ad ı — III, 418
 BURT  kâbus, karabasan — I, 341; II, 10 § köti burt; kâbus, I, 341
 BURTA  altın kırıntıları. I, 416
 BURTALAMAK  altın varaklar veya kınntılar yapıştırmak — III, 351, 352
 BURTALANMAK  altın kırıklan lle süslenmek — III, 200
 BURUN  burun, öne doğru çıkınti yapan yer; önce — I, 375, 398, 412, 515. 518, 524, II, 85, 313; III, 107, 273 § kıval burun
 BURUNDUK  /ular, buruna geçirilen yular, burunduruk, I, 501; II, 16 buru ışg ok atımı yer — llt, 370
 BURUNLAMAK  buruna vurmak, III, 341, 342 buruşmak (yüz) buru; mak — II, 94 burutmak buğulandırmak, kokutarak yellenmek — II, 302
 BURXAN  put, buda — I, 343, 436, III, 84 bkz. beder burhan, bedez burhan, furhan
 BUŞAK  içi sıkıntılı, mükedder I, 154, 378 bkz. buşgan, puşak
 BUŞGAN  içi sıkıntılı, mükedder — I, 154 bkz. buşak, puşak
 BUŞGUT  çırak — I, 451
 BUŞGUTLANMAK  çırak, çömez sahibi olmak — II, 270 bkz. tu şgutlanmak
 BUŞMAK  sıkılmak, can sıkılmak, usanmak — I, 373; II, 12, 145; III, 262 bkz. pu şmak
 BUŞUG  can sıkıntısı. I, 373 bkz. puşug
 BUŞULGAN  (ş) eli işe yatkın — III, 53
 BUŞURMAK  can sıkmak — II, 78
 BUT  but, I, 254; III, 120
 BUT  değerli ve büyük peruze — III, 120
 BUT  büyük bir adamın armağanını getirene verilen bahşiş, III, 120
 BUTAK  budak, dal — I, 44, 159, 168, 277, 377; II, 264 bkz. but ık
 BUTAKLAMAK  budamak — III, 336, 337 bkz. butıklamak, butımak
 BUTAKLANMAK  budaklanmak, tomurcuklanmak, kollar ı ayrılmak. II, 264, 269
 BUTANMAK  budanmak — II, 141
 BUTAR  hasır dokumasında kullanılan ip, I, 360
 BUTIK  budak, dal, ağaç — I, 377; III, 19, 55, 58, 78, 83, 95 bkz. butak
 BUTIK  küçük testi, kırba, boduç — I, 377
 BUTIK  atın ayak derisi çıkarılarak yapılan tulum, I, 377
 BUTIKLAMAK  budamak — III, 336, 337 bkz. butaklamak, but ımak
 BUTIMAK  budamak — III, 337
 BUTLAMAK  buduna varmak; budunu ısırmak, III, 291
 BUTLU  devenin burnuna geçirilen burunsal ık; (deve) burnundaki yumuşak yer, I, 430; II, 16
 BUTMUL  karabibere benzer bir bitki, darü fülfül I, 481 bkz. batmul, bibli
 BUTURGAK  pıtrak, fıstık biçlminde çengelli bir diken-I, 502 bkz. bitrik
 BUXSAMAK  kabul etmemek; zorla yapmak — III, 284
 BUXSATMAK  dik başlılık ettirmek, II, 335
 BUXSI  pişmiş buğday ile badem içl üzerine bal ve süt ile yap ılmı; bulamaç dökülerek meydana getirilen bir yemek — I, 423
 BUXSUM  boza, darıdan yapılan bir içki — I, 485
 BUYBAMAK  savsaklamak, yüz üstü bırakmak — III, 310 bkz. burbamak, yubamak
 BUYUN  kavim, ulus — III, 169 bkz. budun, budun
 BUYURMAK  buyurmak, emretmek III, 186 buz buz, I, 186, 353, 425; II, 214, 346; III, 123, 297
 BUZAGU  buzağı I, 59, 446, 528; III, 91
 BUZAGULAMAK  buzağılamak, buzağı doğurmak — III, 91
 BUZLUK  buzluk, içerisine buz konularak yaz için saklanan yer, I, 466
 BUZTILI  sıçan gibi küçük bir hayvan — I, 446
 BÜDIK  oynayış, zıplayış, raks — I, 412 bkz. büdik
 BÜDIK  oyun, raks, III, 259 bkz. büdik
 BÜDIMEK  oynamak, raksetmek, III, 259
 BÜDÜŞMEK  oyunda ve raksta yarışmak. II, 93
 BÜDÜTMEK  oynatmak. II, 302
 BÜGDE  hançer — I, 31, 418; III, 272 bkz. bükte
 BÜGDELEMEK  hançerlemek, III, 352 bkz. bükdelemek
 BÜGLÜNMEK  toplanmak, birikmek. II, 239
 BÜGMEK  durdurmak, hareketine mani olmak; kapanmak, sed çekilmek, toplanmak; bükülmek, I, 100; II, 19 bkz. bükmek
 BÜGRI  (bukri) eğri büğrü — I, 219. 420
 BÜGÜ  bilgin, akıllı, hakim. I, 428; III, 228, 303 bkz. bükü
 BÜGÜ  bilge akıllı — III, 228
 BÜGÜLMEK  büğenmek, önü büğenerek toplanmak ve çoğalmak — II, 132
 BÜGÜŞMEK  su büğemekte yardım ve yarış etmek, II, 105
 BÜK  bük , sık ağaçlık — I, 245, 260, 333
 BÜK  köşe, bucak, I, 333
 BÜK  tomurcuk. I, 233
 BÜKDELEMEK  hançerlemek. III, 352 bkz. bügdelemek
 BÜKE  ejderha, büyük yılan — III, 227
 BÜKEN  karpuz, hint kavunu — I, 399
 BÜKIN  erliksiz, puluç, I, 399
 BÜKLÜNMEK  kıvrılmak — II, 239
 BÜKMEK  durdurmak, toplanmak, bükmek I, 100 bkz. bügmek
 BÜKMEK  yere kapanmak, yemekten doyup, usanmak, doymak, kanmak, II, 18, 19 bkz. bökmek
 BÜKSÜKLENMEK  kızda meme tomurmak — II, 277
 BÜKSÜLMEK  çatlamak, yanlmak — II, 229
 BÜKTE  hançer-I, 31 bkz. bügde
 BÜKTEL  orta boylu (insan hakkında); yassı arkalı, oturamaklı (at hakkında). I, 481
 BÜKTIR  dağlardaki çukur ve sert yerler; da ğların inişli çıkışlı yerleri, I, 455, 456
 BÜKÜ  bilgin, akıllı, hakim. III, 228 bkz. bügü
 BÜKÜ  bilge bilgin, akılli, hâkim. III, 228
 BÜKÜLMEK  bükülmek; kesilmek — I, 437; II, 132, 285
 BÜKÜM  etük kadın pabucu, I, 395 bkz. mükim, mükin
 BÜKÜN  kör bağırsak — I, 399
 BÜKÜŞMEK  bükmekte yardım etmek, II, 105
 BÜL  zaman geçerek eskiyen herhangi bir şey, 1, 335 § bül at; ayakları sekili olan, ayaklarında aklık bulunan at — I, 335 § bül tarıg; üzerinden yıllar geçerek tadı bozulan tahıl — I, 335
 BÜN  çorba, I, 31 bkz. mün
 BÜRGE  pire — I, 427
 BÜRGE  kişi bir yerde durmayan, zevzek, taşkın kimse I, 427
 BÜRGELENMEK  öfkeden pire gibi sıçramak, pirelenmek. III, 202
 BÜRME  don, torba gibi şeylerin ağı — II, 94
 BÜRMEK  büzmek — II, 6
 BÜRÜK  sofra başı, şalvar uçkuru gibı şeylerde bulunan yuvar-lak ip ve iplikler — I, 385
 BÜRÜLMEK  buruşturulmak, bükülmek. II, 131
 BÜRÜNÇÜK  bürüncük, kadın baş örtüsü — I, 510; II, 151
 BÜRÜNMEK  bürünmek. II, 141
 BÜRÜŞMEK  yuvarlak ; ey dikmekte yardım etmek, II, 94
 BÜSKEÇ  çörek — I, 452 bkz. püşkel
 BÜSTELI  kara pazı denen sebze, I, 493 bkz. püstüli
 BÜŞINÇEK  üzüm salkımı, I, 506
 BÜTE  çok anlamına bir kelime; kısa zaman, III, 217 bkz. kibe
 BÜTKÜ  kaka, büyük abdest (çocuklara söylenir) — I, 430
 BÜTMEK  ses kısılmak, alçalmak; borcu veya alaca ğı gerçekleşmek; yara kapanmak; sona ermek, yok olmak; bir şeye inanmak, ikrar etmek — I, 219; II, 294; III, 137, 166. 240
 BÜTMEK  bitmek (nüşvü nema), yaratılmak, doğmak — II, 294
 BÜTMIŞ  kapanmış, iyileşmiş (yara) — I, 245 bkz. yetmiş
 BÜTRÜŞMEK  muhâkeme olmak ve şahit getirmek. II, 203
 BÜTSEMEK  iyileşmeğe yaklaşmak — III, 284
 BÜTÜGE  patlıcan, I, 447
 BÜTÜN  doğru, dürüst, sahih; bütün — I, 224, 398
 BÜTÜNLEMEK  gerçekliğini aramak, III, 341
 BÜTÜRMEK  sağaltmak, sağlam hale koymak; alacağını tanıklamak, ispat etmek — II, 72, 73 bkz. pötürmek;
 CIGI  sağlam (dikişte) — III, 229 bkz. yi, yigi
 CILDAY  atların gögsünde çıkan bir hastalık. III, 240 bkz. çildek
 CINCÜ  inci. I, 31, 417; III, 30, 229 bkz. yincü yinçü, yünçü
 CUGDU
 CÜVÜT  boya, III, 16Î
 ÇA  benzetme edatı — III, 207 bkz. çe çabak Türk gölünde bulunan ufak bir bal ık — I, 381
 ÇABAK  er soysuz, mayası bozuk, sütsüz adam, I, 381
 ÇAÇIR  çadır — I, 406 bkz. çaşır, çatır
 ÇADAN  çiyan, kuyruğu örü, akrep — I, 409; III, 367
 ÇAFLI  şahin — I, 431
 ÇAG  çug gürültü, çar çur — III, 128
 ÇAGI  gürültü — III, 225 bkz. çogı, çugı
 ÇAGIG  kamçı, sırım II, 210 bkz. çavıg
 ÇAGILAMAK  bağırmak, çağırmak. III, 324 bkz. çogılamak
 ÇAGILAMAK  çağlamak. III, 324 bkz. jagılamak, şagılamak
 ÇAGIR  şarap, şıra — I, 363; II, 336; III, 286, 385
 ÇAGIR  dar yol, küçük yol, çığır — I, 363 bkz. çıgır
 ÇAGIRLAMAK  şıra yapmak; şıra içmek — III, 331
 ÇAGIRLANMAK  şıra veya şarap sahibi olmak — II, 267
 ÇAGIRLIG  şaraplı, şarabı olan — I, 494
 ÇAGLANMAK  börtmek; yarı pişmek (et) — II, 245
 ÇAGMUR  şalgam — I, 16, 457 bkz. çamgur
 ÇAGMUR  çamı gürültü, bağırtı (yalnız kullanılmaz, "çogı" ile gelir). III, 234
 ÇAGRI  doğan kuşu; çakır ku; u — I, 421; II, 343; III, 332
 ÇAGRUK  sertleşen, katila; an — I, 469
 ÇAK  bir şeyin özunü, aynını bildiren kelime, "tam, işte, aynı" sözleri gibi — I, 333
 ÇAK  çuk odun, ceviz, kemik gibi çeylerin k ırılmasından çıkan ses, I, 333
 ÇAK  çuk etmek odun, ceviz, kemik gibi şeyler kırılırken ses çıkarmak — I, 333
 ÇAK  etmek ses çıkarmak — I, 333
 ÇAKILMAK  çakılmak; ateş çakmak; eri; tirilmek — II, 133
 ÇAKINMAK  çakınmak, kendisi için çakmak — II, 149
 ÇAKIR  gök gözlü, çakır gözlü, çakır — I, 363
 ÇAKIŞMAK  çakmakta yardım ve yarış etmek — II, 104
 ÇAKLANMAK  çalkamak — I, 513
 ÇAKMAK  çakmak; erişmek, II, 17, 23; III, 26
 ÇAKMAK  (kuş) aşağı inmek — III, 46 bkz. çokmak, çukmak
 ÇAKMAK  çakmak (yakma aracı) — I, 469; II, 17, 104, 133, 149, 181; III, 26
 ÇAKRAK  kel, daz, 1. 469
 ÇAKRATMAK  gözü çakırlaştırmak — II, 334
 ÇAKRIŞMAK  çağrışmak — II, 209
 ÇAKTURMAK  çaktırmak; iki kişiyi kızı; tırmak — II, 181
 ÇAL  alaca, kır — III, 156
 ÇALAÑ  geveze, bağıran, çalçene — III, 371 § çalañ ba şı; çalçene, bağıran kişi — III, 371
 ÇALAÑ  yanmış gibi siyah, ot bitmeyen, çorak yer — III, 371
 ÇALDIR  çaldır ses ifade eden bir söz — I, 457
 ÇALDIR  çaldır etmek çaldır çaldır etmek I, 457
 ÇALDRAMAK  ; ağıl çuğul etmek, ses vermek, III, 447, 448
 ÇALGAY  ku; kanadının uçları — III, 241
 ÇALIG  yitik arama; bey|erln önemli bir işi çıktığında gelmeleri için köylere, obalara gönderdi ğl haber, I, 374
 ÇALINMAK  kendini yere atmak; kulağına söz erişmek; anklannnak, zayıflamak — II, 149, 150
 ÇALIŞ  çelme, güreş — I, 368
 ÇALIŞMAK  bir şeyin çatlakları, ekleri, araları açılmak; güreşmek. II, 108, 114
 ÇALK  çulk itmenin çıkardıgı ses, I, 349
 ÇALK  çulk kılmak itmek, çarpmak — I, 349
 ÇALKAN  yaranın bir yerden başka blr yere yürümesi veya 20^651. I, 441
 ÇALMA  kerme, kemre, koyun ağıllarında veya deve ahırlarında toplanıp, kurutularak kışın yakmak Içln kesilen kesek, kuru tezek, I, 433
 ÇALMAK  yere çalmak, vurmak, yenmek
 ÇALPAK  kir, pislik — 1. 470 § çalpak i ş; karışık iş — I, 470
 ÇALPAÑ  sıvık çamur — III, 385
 ÇALPAŞMAK  çarpışmak, mücadele etmek; sertleşmek; bir şey kötüleşip pisleşmek — II, 207
 ÇALPUŞLANMAK  yapışkan olmak, çelpeklenmek. II, 271
 ÇALTURMAK  yere çeldirmek, yere çaldırmak; aratmak, aramasını emretmek; işittirmek için çağrılmak. II, 182
 ÇAMGUK  koğucu, kovcu — I, 470
 ÇAMGUR  şalgam, I, 457 bkz.
 ÇAMRAK  çoluk çocuk, I, 469 bkz. çar çarmak
 ÇANAK  kekez kimse, korkak, gevşek, I, 358
 ÇANAK  kap kacak, çanak, tuzluk ve tuzlu ğa benzer ağaçtan oyulmuş kap — I, 84, 381; III, 32, 109 bkz ayak
 ÇANAKLAMAK  birini arık (zayıf) saymak veya bulmak; arıklığa, gevşekliğe, kekezliğe nispet etmek — III, 330 ça(n)aklık kekezlik, gevşeklik, perişanlık — I, 503
 ÇANÇU  erişte hamuru açılan oklava — I, 417
 ÇANDIŞMAK  birbirine sertleşmek, birbirinden kaçınmak, çekinmek — II, 207, 208
 ÇAÑILAMAK  döğülerek çenilemek; kötü söyleyip ba ğırmak — III, 404
 ÇANKA  bir çeşit tuzak — I, 427
 ÇANTURMAK  caydırmak — II, 182 bkz. çındu — turmak
 ÇAP  çap ses bildiren bir kelime, vurulan kamç ının ve dudağın şıpırdamasında çıkar — I, 318
 ÇAP  çap yemek şapır şupur yemek — I, 318
 ÇAPGUT  çaput, ; ilte — I, 451
 ÇAPILMAK  Ince, iyi yumuşak çamurla sıvamak; boynu vurulmak — II, 119
 ÇAPINMAK  kamçılamak; yüzmek, II, 149
 ÇAPITGAN  çok saldıran — I, 513 çapıtgan er cellât, boyun vurnn, I, 513 çap ıtmak saldırmak, vurdurmak, II, 298 çapmak yüzmek; arı çamurla sıvamak; vurmak — II, 3, 149
 ÇAPSAMAK  yüzmek istemek III, 284
 ÇAPTURMAK  suda yüzdürmek; çamurla sıvatmak; boyun vurdurmak, II, 180
 ÇAR  çar herhangi bir akarın çıkardıgı ses, I, 324 bkz. şar şar
 ÇAR  çarmak çoluk çocuk — I, 469; II, 148, bkz. çamrak
 ÇARÇUR  abur cubur — I, 323
 ÇARÇUR  yemek eline geçeni yemek, bir şey bırakmamak, I, 323
 ÇARLAMAK  cırlamak, ağlamak, bağırmak — III, 295 bkz. çoglamak
 ÇARLAŞMAK  ağlaşmak, bağrı; mak, kükremek — II, 210
 ÇARLATMAK  cırlatmak, ağlatmak — II, 344
 ÇARS  çars ses ifade eden bir kellme — I, 348
 ÇARS  çars urmak çat çat dövmek — I, 348
 ÇART  parça, I, 341
 ÇART  çurt her şeyln ufağı, döküntusü — I, 341
 ÇARUK  çarık — I, 318
 ÇARUKLAMAK  çarıklamak, Türk çarığı giymek; çaruk boyuna nispet etmek, III, 337, 338
 ÇARUKLANMAK  çarıklanmak — II, 266
 ÇARUKLUG  çarıklı. I, 497
 ÇARUKLUK  çarık yapılmak üzere yapılmış deri — I, 503
 ÇARUN  çınar agacı — I, 414 bkz. çünük, şünük
 ÇAŞIR  çadır — I, 406 bkz. çaçır, çatır
 ÇAT  kuyu — III, 146
 ÇAT  çat bir şeyin düştüğü zaman çıkardığı sesi anlatır — I, 320
 ÇATIR  çadır, I, 406 bkz. çaçır, çaşır çatır nı; adır — I, 406
 ÇATLLAMAK  şaklamak. III, 323
 ÇATMAK  kuzuyu koyuna katmak, II, 294
 ÇATPA  köy muhtarının ırmak, çeşme sularının yollarını kazmaya gitmeyen kimseterden aldığı tutu, I, 416
 ÇATUK  Çin'den getirilen bir balık boynuzu — III, 218
 ÇAV  şöhret, ; an; ses, I, 45; II, 250
 ÇAVA  delikanlılara verilen adlardan — III, 225
 ÇAVAR  ateş yakmaya yarıyacak nesne, tuturak, I, 17, 411
 ÇAVAR  çuvar ateş yakmaya yarıyacak nesne, tuturak — I, 411
 ÇAVARLIG  yer yavşan gibi tuturak yapmaya yarar odun bulunan yer — I, 495
 ÇAVIG  kamçı, kamçı ucu, I, 374; II, 231 bkz. çagıg
 ÇAVJU  dalı, budağı, meyvesi kırmızı bir ağaç olup meyvesi acıdır — Kadınların parmağı kırmızılıkta buna benzetilir, I, 422
 ÇAVLANMAK  sanlanmak, şöhretlenmek, ün sahibi olmakII, 245; III, 200
 ÇAVLI  ateş yakılan meyve kabukları, III, 442
 ÇAVUŞ  çavuş, savaşta safları düzelten ve askeri zulüm etmeğe bırakmayan kimse. I, 368 çaydam yatağa doldurulan veya yağmurluk yapılan Ince keçe — III, 176 bkz. çiydem
 ÇAXA  çakmak, I, 9
 ÇAXŞAK  dağ tepelerindeki taşlık yer — I, 469
 ÇAXŞAK  kurutulmuş kaysı, üzüm gibi meyveler, I, 469
 ÇAXŞAMAK  çağıl çuğul etmek, takılan süs eşyası ses vermek — III, 286
 ÇAXŞU  filiz herç çakses anlatan bir söz — I, 333
 ÇE  benzetme edatı, III, 207 bkz. ça
 ÇEÇEK  çiçek I, 119, 179, 193, 233. 388 437; II, 122, 285
 ÇEÇEKLENMEK  çiçeklenmek II, 266
 ÇEÇEKLIK  çiçeklik, I, 508
 ÇEÇGE  çulha tarağı, I, 429
 ÇEFŞEÑ  koyun kırpılan makas, kırkı — III, 385
 ÇEK  çizgili, kumaş gibi bir pamuk dokuma — III, 155
 ÇEK  çük malın en değersizi, kıvır zıvır, I, 334
 ÇEKEK  çiçek hastalığı, I, 388
 ÇEKIK  nokta — II, 149, 181, 287 bkz. çikik
 ÇEKIK  küçük çocuk çükü — II, 287 bkz. çübek
 ÇEKIK  serçeye benzer alacalı bir kuş ki siyah kayalıklarda bulunur — II, 287
 ÇEKILMEK  kitap (10^^111^. II, 133, 134
 ÇEKINMEK  bohça bağlamayı üzerine almak, kendi kendine ba ğlamak, II, 149
 ÇEKIŞMEK  nokta koymakta yardım ve yarışetmek — II, 107
 ÇEKLEŞMEK  kur'a çekmek — II, 210
 ÇEKLNMEK  kendisi için kitaba nokta koymak — II, 149
 ÇEKMEK  kitap noktalamak; attan kan almak; s ıkılan oku çekmek — II, 21
 ÇEKMEK  çekerek bağlamak — II, 21 bkz. çıkmak
 ÇEKREK  kapa yünden yapılan kölelerin giydigi cepsiz blr kaftan — I, 477
 ÇEKTÜRMEK  noktalatmak; kan aldırmak — II, 181
 ÇEKÜK  çekiç — II, 287
 ÇEKÜN  ada tavşanı yavrusu, göcen — I, 402
 ÇEKÜRGE  çekirge — I, 490
 ÇELIÑ  çini; Çin'den gelme — III, 371 § çeliñ ayak; Çin kâsesi, III, 371
 ÇELPEK  göz çapağı — I, 477
 ÇELPEKLENMEK  çapaklanmak, II, 277, 279 çeuğ zil, çalpara — III, 357 çeñel er şer adam, şerli adam — II, 290 çeışğlik sarmaşık otu, III, 383
 ÇEÑLI  merigli birçocukoyunu; salıncak — III, 379
 ÇEÑŞÜ  küçük hırka — III, 378
 ÇEPIŞ  altı aylık keçi yavrusu, çepiç — I, 368
 ÇEPIŞLENMEK  çepiç olmak, çepiç haline gelmek, II, 266
 ÇER  vücudun ağırlığını bildiren bir kelime, I, 322
 ÇER  savaşta karşılıklı duran saflar — I, 323
 ÇER  vakit, I, 323
 ÇERIG  asker, asker dizisi, ordu, I, 123, 128, 323, 388, 442, 519; II, 97, 103, 209; III, 332
 ÇERIK  her şeyin karşısı; her şeyin vakti, sırası, I, 388
 ÇERKEŞMEK  saf haline gelmek, sıralanmak, dizilmek, düzelmek. I, 179, 442; II, 209, 210, 283, 303
 ÇERLENMEK  vücut ağırlaşmak, agrımak, hastalanmak — I, 322; 11. 244, 245
 ÇERLETMEK  bozmak; ajrıtmak; ağırlık vermek — II, 345
 ÇERLIK  karşı, I, 323
 ÇERLIK  vakit — I, 323
 ÇERMELMEK  bir ; eyln ucu kıvrılmak, bükülmek — II, 231
 ÇERMEŞMEK  bükmekte yardım ve yarış etmek — II, 210
 ÇERMETMEK  bir şey fltil gibi bükülmek; ördürülmek. II, 349
 ÇERTILMEK  yok edilmek; ortadan yok olmak, ölmek, kaybolmak, uzakla şmak, elden çıkmak — I, 103; II, 148, 229; III, 41
 ÇEŞ  perüze, firuze — I, 330; II, 79, 192
 ÇEŞKEL  çanak çömlek — I, 482
 ÇETGEN  gem dizgini — I, 443
 ÇETMEK  eri; mek — II, 314 bkz. yetmek, yetmek
 ÇETÜK  kedi — I, 388; III, 127 bkz. muş § küvük
 ÇETÜK  ; erkek kedi — I, 388
 ÇEVRÜLMEK  çevrilmek, döndürülmek. II, 230
 ÇEVRÜŞMEK  çevrlşmek. II, 208
 ÇEVŞEÑ  gözü sulu, gôzü her zaman akan ki şi — III, 385
 ÇEVTIRMEK  çevirmek, bir şeyi sol elin baş parmagı üzerinde çevirmek — II, 82
 ÇEVÜRGEN  her zaman çevlren, I, 522
 ÇI  toprakta yaşlık, yaş — III, 207
 ÇIBEK  karguy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
 ÇIBEK  karkuy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
 ÇIBEK  kırguy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
 ÇIBEK  kırkuy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
 ÇIBIK  çubuk, yaş olan dal, I, 318
 ÇIBIKLAMAK  taze çubukla vurmak. III, 337
 ÇIBIRTMAK  çırpıçtırmak, taze ; ubukla döğmek — III, 430
 ÇIÇALAK  serçe parmak, sırça parmak, I, 487
 ÇIÇAMUK  yüzük parmağı — I, 487
 ÇIF  hurma ve üzüm gibi şeylerin şırasının çömlek veya benzerlerinde kaynamas ından çıkan ses — I, 332
 ÇIFILAMAK  çığıl çığıl ses verı — nek, şıra kaynarken ses vermek. III, 325
 ÇIFŞEÑ  ekşi, ekşimiş III, 385
 ÇIG  göçebelerin sele sazı (çığ otu) lle yaptıkları çadır örtüsü — III, 128
 ÇIG  bir Türk arşını, Arap arşının üçte ikisi kadardır, göçebeler bununla bez ölçerler — III, 128
 ÇIGAN  fakir, yoksul — I, 31 bkz. çıgay
 ÇIGAY  fakir, yoksul — I, 31, 214, 248, 349; III, 238, 239 bkz. ç ıgan
 ÇIGIL  tıgıl ses bildiren bir söz — I, 393
 ÇIGIL  tıgıl kılmak çığıl çığıl etmek, I, 393
 ÇIGILLEMEK  Çiğil*lerden saymak, Çigil'lere nisbet etmek — III, 345
 ÇIGILLENMEK  Çiğil kılıgına girmek, II, 269
 ÇIGILMEK  düğüm sıkıştırılmak, ip düğümlenmek — II, 134 bkz. çiklişmek, çiktürmek
 ÇIGILVAR  okı bir çeşlt küçük ok — I, 493, 494
 ÇIGIR  daryol, küçükyol, çığır, I, 363 bkz. çagır
 ÇIGIR  çigir ekmek içerisinde taş kırıntıları olduğu zaman di; in ezemeyerek çıkardığı ses, I, 363
 ÇIGIRLAMAK  çığır açmak; çığır açmağa yönelmek; karda ayağıyla yol açmak — III, 331
 ÇIGIRLANMAK  çığırlar peyda olmak — II, 267
 ÇIGIT  pamuk çekirdeği — I, 356
 ÇIGLAMAK  Türk arşını ile ölçmek — III, 296
 ÇIGLANMAK  ölçülmek — III, 198 çıglatmak uzunluk ölçtürmek — II, 345
 ÇIGMAK  dürmek, çıkınlamak, bağlamak, II, 14, 15
 ÇIGNE  mala, çiftçilerin "sürgü" dedikleri aygit — I, 435 bkz. çikne
 ÇIGRI  çıkrık, değirmen, çark, dolap gibi şeylerin çıkrığı, ip çıkrığı ve her türlü makara; değre, felek — I, 421, II, 82, 230, 241, 255. 303 § kök ç ıgrısı; felek, gök değresi- I, 421
 ÇIGRITMAK  çiğnetmek; çiğneterek sertleştirmek; işte pişirmek (insan için) — II, 333
 ÇIGRUMAK  gevşek şey sertleşmek, III, 280
 ÇIJ  demir çivi, zırh çivileri ucu — III, 123, 214
 ÇIJMAK  binilmek veya yüklenmek istenen yag ırlı hayvan eğinmek. II, 9 bkz. çijtürmek
 ÇIJTÜRMEK  hayyan yükten belini çökertmek — II, 180 bkz. ; ıjmak
 ÇIK  inciten ve korkutan kişiye karşı koyamayacak adama söylenen bir korkutma deyimi — III, 130
 ÇIK  bök aşığın sırtının tüseğinin yukarı gelmesi — III, 130 bkz. bök
 ÇIK  çik oğlağı çağırmak ve gütmek için kullamlan bir söz — I, 334 bkz. çilik çilik
 ÇIK  turmak aşık oyununda aşık yan yatınca çukur tarafı yukarı gelmek — I, 334
 ÇIKAN  yiğen, hala ve teyze oğlu — I, 402
 ÇIKARMAK  çıkarmak — II, 83
 ÇIKI  ; menfaat, çıkar — I, 368
 ÇIKIK  nokta — II, 107 bkz. çekik
 ÇIKILMAK  çıkılmak, II, 133
 ÇIKIN  ibrişim. I, 414
 ÇIKIN  üzüm bağlarında biten hayvanların yediği başaklı bir ot — I, 414
 ÇIKIŞMAK  çıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 104
 ÇIKLIŞMEK  sıkışmak, düğüm sıkışmak — II, 210 bkz. çigilmek, çiktürmek
 ÇIKMAK  çıkmak — I, 81, 305, 343, 362, 420, 424; II, 17, 18, 116, 246; III, 16, 120, 144, 161 bkz. taşıkmak, tışıkmak
 ÇIKMAK  çekerek bağlamak, II, 21 bkz. çekmek
 ÇIKMAK  nemlenmek — III, 183, 184
 ÇIKNE  çiftçilerin "sürgü" dedikleri ayg ıt — III, 301 bkz. çigne
 ÇIKNEMEK  sıkı dikmek, altın tellerle (yani kılaptan denen altın sarılı tellerle) ipek kumaş üzerine nakış işlemek; yere sürgü çekmek, I, 414; III, 301
 ÇIKRAMAK  gıcırdamak. III, 280
 ÇIKRAŞMAK  çokça gıcırdamak, çıkırdamak — II, 209
 ÇIKRATMAK  gıcırdatmak (diş, kapı, kalem gibi şeyler), II, 334
 ÇIKREMEK  bir şeydekl yabancı şey gıcırdamak — III, 280, 281
 ÇIKRIŞMAK  çıkarmakta yardım ve yarış etmek (bir şeyi çıkarmak, meydana çıkarmak gibi). II, 208, 209
 ÇIKTEN  eğer örtüsü — I, 435
 ÇIKTURMAK  çıkartmak — II, 181
 ÇIKTURMAK  ıslatmak, ıslak yere koymak — II, 181
 ÇIKTÜRMEK  sıkıştırmak, düğüm sıkıştırmak, II, 180 bkz. çigilmek çikli şmek —
 ÇIL  çokluk bildiren sıfat edatı — III, 56, 57
 ÇIL  bere, döğmek yüzünden deri üzerinde olan iz — I, 336; III, 134
 ÇIL  çirkinlik, çil — III, 134
 ÇILANMAK  yaşlıktan ıslanmak; at terlemek — II, 150
 ÇILAŞMAK  ıslatmakta yardım etmek, II, 108
 ÇILATMAK  ıslattırmak, atı terletmek — II, 310 bkz. çıylatmak
 ÇILDAMAK  çıldır çıldır etmek — III, 281 bkz. çılramak
 ÇILDEK  atın göğsünde çıkan bir çıban — I, 477 bkz. cılday
 ÇILE  öğrekteki atın yaş gübresl, III, 233
 ÇILEMEK  yaşartmak, ıslatmak — III, 271
 ÇILGÜ  at al at — I, 430
 ÇILIK  çilik oğlağı çağırmak için kullanılan bir söz-I, 388 bkz. çik çik
 ÇILNÜK  çınar ağacı, I, 388 bkz. çarun, şünilk
 ÇILRAMAK  çıldır çıldır etmek, III, 281 bkz. çıldamak
 ÇILRATMAK  seslendirmek, çığıl çığıl ettirmek — II, 333
 ÇIM  bir şeyin çiğ veya ya; olmasında obartma istenildiği zaman kullanılan bir edat — I, 338 §çim yig et; çim çig et — I, 338 § çim öl ton; çip ıslak elbise — I, 338
 ÇIM  ayrık otu — I, 338
 ÇIMGUKLANMAK  koğcu (dedikoducu) olmak — II, 275
 ÇIN  doğru, gerçek, sahih, I, 86. 339; III, 138 § ç ın bütün kişi; kendine güvenilebilen, do ğru dürüst kişi, I, 398
 ÇIÑ  çınlama, çan ve leğen gibi ; eylerln verdiği ses, III, 357 bkz. çirig
 ÇIÑ  etmek çınlamak — III, 357
 ÇIÑ  iyice, büsbütün. III, 357 § çiñ tolu; iyice dolu, büsbütün dolu — III, 357
 ÇIÑ  leğen ve benzeri şeylerin çıkardığı ses — III, 370 bkz. çıñ
 ÇIÑARMAK  araştırmak, tahkik etmek — II, 182
 ÇINAXSI  nakışlı bir Çln ipeklisi, I, 489 bkz. ç ıxansı, çıxşansı
 ÇINDAN  sandal ağacı — I, 436; 11 , 122
 ÇINDAN  at kula renkli at — I, 436 çınduturmak caydırmak — II, 182 bkz. çanturmak
 ÇINIKMAK  gerçekleşmek — II, 117
 ÇIÑIL  çıñıl bir şeyin çingil çingil ses ç ıkarması, III, 366
 ÇIÑIL  çıñıl etmek çingil çlngil etmek — III, 366
 ÇINIŞTÜRÜK  bir ağaç meyvesi (fındığa benzer, kırmızımsı beyazı olur, ilk yazda yetişir, yenir), I, 530
 ÇINLAMAK  tahkik etmek, gerçekliğini araştırmak — III, 296
 ÇINLATMAK  gerçekleştirmek, tasdik ettirmek — II, 345
 ÇIÑRAK  gür ve pürüzsüz ses, III, 383
 ÇIÑRAMAK  çınlamak III, 402
 ÇIÑRATMAK  çınlatmak — II, 358
 ÇINÜŞTÜRÜKSEMEK  canı "cinüştürük" istemek — I, 280
 ÇIP  her ince ve yumuşak dal — I, 318
 ÇIPIKAN  innap, vücutta çıkan kırmızılık — I, 448 bkz. çıpkan
 ÇIPKAN  innap, Zizyphus vulgarls; vücutta ç ıkan kırmızılık — I, 448 bkz. çıpıkan
 ÇIR  elbise yırtmakta, yırtılmakta çıkan ses — I, 323
 ÇIR  yag — I, 323
 ÇIRGUY  ok temreninin şişkince olan yeri — III, 241
 ÇIRGUY  elbise kuşağının geçeceğl iki taraflı köprücük — III, 241
 ÇIRT  ses ifade eden bir söz — I, 341 §çirt sudmak; di şler arasından "çirt" diye tükürük ç ıkamak — I, 341
 ÇIŞ  çiş kadın çocuğu işetmek istediği zaman söyler; at hakkında da böyledlr, I, 331
 ÇIŞEMEK  çişemek, çiş etmek, pislemek (çocuklarda) — III, 267
 ÇIŞETMEK  çiş ettirmek, abdest bozdurmak — II, 307
 ÇIT  kamıştan veya dikenden yapılmış duvar veya hüğ, çardak, I, 320
 ÇIT  üzeri alaca nakışlı Çin ipeklisl, III. 120
 ÇIVGIN  yağlı, doyurucu, besleyici — I, 443 bkz. kevgin § çivgin a ş; besleylci yemek — I, 443 § çivgin ot; hayvanları semirten ot — I, 443
 ÇIVGÜNLENMEK  vücuda yararlı besleyici bulmak — II, 278
 ÇIVI  cinlerden blr bölük — III, 225
 ÇIXANSI  nakışlı bir Çin ipeklisi — I, 489 bkz. ç ıxansı, çınaxsı
 ÇIXŞANSI  nakışlı bir Çin ipeklisi — I, 489 bkz. ç ıxansı, çınaxsı
 ÇIYDEM  yatağa doldurulan veya yağmurluk yapılan ince keçe — III, 176 bkz. çaydam
 ÇIYLATMAK  ıslattırmak, at terletmek, II, 310 bkz. çılatmak
 ÇOBULMAK  elmanın yarısı, blr ; akı, elma kakı, 1, 503
 ÇOCUK  domuz yavrusu; herşeyin küçüğu — I, 381 çodın tunç ve çözülmüş bakır, bakır — I, 409 § çoğın esiç; bakır tencere — I, 409
 ÇOCUKLAR  bunu teperek oynarlar — I, 386
 ÇOG  eşya konan heybe, bohça — III, 128
 ÇOG  ateş alevi, ateş yalını, güneşin yalını, saçaklarL III, 128
 ÇOGI  savaş — I, 41
 ÇOGI  gürültü, bağırtı. III, 225, 234 bkz. çagı, çugı
 ÇOGILAMAK  bağırmak, çağırmak — III, 324, 325 bkz. çagılamak
 ÇOGLAMAK  fil bağırmak — III, 295 bkz. çarlamak
 ÇOGLAMAK  bağlamak, bohçalamak, III, 295, 296
 ÇOGLANMAK  ateş yalınlanmak, güne; yalını yere düşmek — II, 245
 ÇOGLANMAK  toplanmak, akışarak toplanmak — II, 245
 ÇOGLANMAK  bağlanmak, heybelenmek — III, 198
 ÇOGLATMAK  bohçalatmak, sardırmak, II, 345
 ÇOGMAK  sarmak, sıkı bağlamak — I, 210
 ÇOGULMAK  bağlanmak, bohçalanmak — II, 133 çok kötü, alçak — III, 130
 ÇOKMAK  süzülüp inmek, konmak — Il, 17; III, 46 bkz. çakmak, çukmak
 ÇOKMAKLANMAK  yılan çöreklenmek II, 275, 279
 ÇOKRAMA  yul suyu çok olan, fışkıran kaynak; fışkırma I, 492; III, 4
 ÇOKRAMAK  (pınarda su ve tencerede bir şey) kaynamak — III, 280
 ÇOKRAŞMAK  çoğalmak ve dalgaIanmak. II, 208
 ÇOKRATMAK  kaynatmak. II, 333, 334
 ÇOKTURMAK  saldırtmak, üzerine indirtmek II, 181
 ÇOLAK  çolak — I, 381
 ÇOMAK  asâ, çomak, I, 381
 ÇOMAK  üygurlar'ca ve bütün Müslüman olmayan halk taraf ından Müslümanlar'a verilen ad, Müslüman . I, 381; II, 3 § çomak eri; Müslüman. I, 381
 ÇOR  avret yeri bitişik olan kadın, sarılgan bitki — III, 121, 122
 ÇOVLI  tutmaç süzgeci, III, 442
 ÇÖGEN  topu çekmek için kullanılan ucu eğri bir değnek, çevgen — I, 187, 223, 242, 402
 ÇÖJÜLMEK  gevşek ip gerilmek; uzayıp silnmek — II, 132 bkz. çüjülmek
 ÇÖK  çök deveyi ıhtırmak için kullanılır bir söz — I, 334
 ÇÖKDI  kulağın altında "kafa baltası" denen yer — I, 418
 ÇÖKMEK  diz çökmek, dibe çökmek — II, 21, 33
 ÇÖKTÜRMEK  çöktürmek, maden ayırıp çök-türmek — II, 181, 182
 ÇÖKÜRMEK  çökermek, ıhtırmak — II, 84
 ÇÖKÜT  kısa — I, 356 çökütlük kısalık, cücelik. I, 506
 ÇÖMÇE  kepçe, çömçe — I, 417
 ÇÖMGEN  her zaman dalan, I, 401
 ÇÖMMEK  dalmak, çimmek I, 401
 ÇÖÑEK  çömçe, kutu — II, 290
 ÇÖP  tutmaç parçası — I, 318
 ÇÖP  şarabın tortusu, her şeyin çöküntüsü, çöp, çör çöp; herhangi bir şeyin çökeli I, 318; III, 119
 ÇÖP  çep kişiler değersiz kimseler. I, 318
 ÇÖPIK  meyve yenildikten sonra atılan şey, çör çöp — I, 390 bkz. şöpik
 ÇÖREK  çörek — I, 388
 ÇÖREKLEMEK  çörek yapmak — III, 340
 ÇUBARTMAK  çalıp, soyup çıplak bırakmak, cıbırlatmak — III, 429, 430 bkz. çubartus ımak
 ÇUBARTUSIMAK  çalıp soymak ve çıplak bırakmak, III, 430 bkz. çubartmak
 ÇUFGA  çabuk gitmek isteyen bir postac ının, yoldan alıp başkasını buluncuya değin binip gittigi at — 1. 424
 ÇUFGA  kılavuz, başbuğ — I, 424
 ÇUGI  gürültü — III, 128 bkz. çagı, çogı
 ÇUGLAN  Karluk büyüklerinnin adlarından — I, 444
 ÇUGURDAN  uçurum, yar — I, 512
 ÇUH  çuh atı yürütnnek ve azarlamak için ç ıkarılan ses — III, 117, 118
 ÇUKMAK  süzülüp inmek, konmak — bkz. çakmak, çokmak
 ÇUKMIN  kurabiye blçlminde yapılan bir ekmek, çömlekte su buğusunda pişirillr — I, 444
 ÇUKUBARI  pota yapılan çamur, lüleci çamuru — III, 243 bkz. hukubar ı
 ÇULBUŞ  elbiseye ve ele yapi{an meyve yap ı; kanlığı — I, 460
 ÇULIK  çulluk, öveyik büyüklugünde alacal ı bir su kuşu — I, 381
 ÇULIMAN  su birikintisi — I, 448
 ÇULK  cılk, büsbütün, dibelik. I, 349 § çulk esgürük (esrük); c ılk sarhoş, bütün bütün sarhoş — I, 349
 ÇULKUY  bir tarafa çarpılmı; — III, 242 § çulkuy elig; eli çolak, III, 242 § çulkuy etük; topu ğu çarpık papuç — III, 242
 ÇULUMAN  ış içinden çıkılamayan iş, çepreşik iş — I, 448
 ÇUMALI  karınca — I, 448
 ÇUMGUK  ayağı ve başı kızıl, kanadında ak tüy olan karga, ala karga — I, 33, 470 bkz. çumuk
 ÇUMILI  bolmak sıcaktan göz kararmak, I, 448
 ÇUMMAK  insan suya dalmak — II, 26
 ÇUMRUŞMAK  dalmakta yardım ve yarış etmek — II, 208
 ÇUMTURMAK  çimdirmek II, 182 çumuk ala karga — I, 33, 470 bkz. çumguk
 ÇUMURMAK  suya daldırıp batırmak — II, 85
 ÇUMUŞLUK  aptesane, ayakyolu — I, 503
 ÇUMUŞMAK  suya dalmakta yarış etmek, I, 441; II, 111
 ÇUNMAK  yıkanmak, II, 314 bz
 ÇUPAN  köy büyüğünün (muhtarının) yamağı, gizir. I, 402
 ÇUPRA  eski elbise — I, 421
 ÇUR  çur hayvan sagılırken sütün kapta çıkardığı ses, I, 485 bkz. çür çür § tevl emgi çur çur; hayvan sağılırken sütün kapta çıkardığı ses (deve için), I, 485
 ÇURAM  diğerlerinden daha uzağa glden yegnl bir ok atılı; ı — I, 412 § çuram okı; dlğerlerinden daha uzağa gidecek ; ekilde atılan ok, l, 413
 ÇURNI  Türk hekimlerinin yaptikları sürgünlük ilâcı — 1. 435
 ÇUTUR  huyu kötü, I, 363
 ÇUVAŞ  çadır — I, 195; II, 7. 190; III, 60
 ÇUVI  Hotan töresince hakandan iki derece a şağı kimselere verilen ungun — III, 225
 ÇUVLAMAK  börtmek, iyi pişmemek — III, 296
 ÇUVŞAMAK  kaynamak ve köpüklenmek; karn ı yanmak ve ekşimek — III, 286
 ÇUVŞATMAK  ekşitmek, II, 336, 337
 ÇUZ  yaldızlı kırmızı renkli bir Çin kumaşı — I, 325
 ÇÜ(ÇU)  emirde (olumlu ve olumsuz) pekitme bildiren bir edat-III, 207 bkz. şu, şü
 ÇÜBEK  çocuk çükü — I, 388 bkz. çekik
 ÇÜBÜR  keçi kılı-I, 363
 ÇÜBÜR  çebür abur cubur, malın kötüsü ve değersizi — I, 363
 ÇÜBÜRLENMEK  keçi kıllanmak, keçinin kılı bitmek — II, 266 bkz. çüpürlenmek
 ÇÜJMEK  çekerek uzatmak, uzunluğunaçekmek. II, 9
 ÇÜJTÜRMEK  gerdirmek, çektirmek, II, 180
 ÇÜJÜLMEK  gerilmek, gevşek ip gerilmek, sakız veya macun gibi şeyler uzayıp sünmek — II, 132 bkz. çöjülmek ;
 ÇÜKREKLENMEK  yün elbise sahibi olmak ve giymek. II, 277
 ÇÜLÜKMEK  bozulmak, perişanlaşmak. II, 118, 119, 166
 ÇÜMERÜK  kişi her zaman gözü sulanan, gözü az gören adam — I, 488
 ÇÜMGEN  çimenlik, ayrıkotu, Panlcum dactylon —
 ÇÜMMEK  ördek suya iylce dalmak — II, 26
 ÇÜMTÜRMEK  suya daha derin daldırmak, II, 182
 ÇÜMÜRMEK  suya derin daldırmak — II, 85
 ÇÜMÜŞMEK  suya daha derin daldırmakta yarış etmek — II, 111
 ÇÜPÜRLENMEK  keçi kıllanmak II, 266 bkz. çübürlenmek
 ÇÜR  menfaat — I, 323
 ÇÜR  çür süt sağılırken kapta çıkardığı ses, herhangi bir akarın çıkardığı ses — I, 323 bkz. çur çur
 ÇÜRKÜ  çiş (çocuklar için). I, 430
 ÇÜRLEMEK  menfaat elde etmek, I, 323
 ÇÜRLENMEK  faydalanmak — II, 245 çürletmek aşırtmak. II, 345
 ÇÜŞEK  ot, çayır — I, 389
 ÇÜVÜT  boya. III, 162 bkz. çüvüt § kızıl çüvüt; kızıl boya, zindfre, sülüğen — III, 162 § alçüvüt; al boya — 111. 162 § kök çüvüt; lacivert boya — III, 162 § ya şıl çüvüt; yeşil boya — III, 162 § sarıg çüvüt; sarı boya, zırnık. III, 162
 ÇÜVÜT  boya — III, 162 bkz. — çüvüt
 DAG  atlara ve başkalarına vurulan dağ, dağlamak — III. 153
 DAG  yok, değil III, 153 bkz. dag ol, dag, tegül
 DAG  ol değil — I, 393, III, 153 bkz. dag, dag, tegül
 DAG  yok, değil, III, 153 bkz. dag, dag ol, tegül
 DAKI  dahi, II, 195 bkz. takı
 DAÑ  dan diye ses verme. II, 357
 DAÑ  duñ etmek "dan dun" diye ses vermek — III, 357 bkz. tañ tuñ etmek-daş (-deş) iştirak, yakınlık gösteren bir ek — I, 407
 DANGAL  saman kesmiği — III, 384
 DAVA  ılgın ağacı meyvesi. III, 237
 DAVA  yün sümeği — III, 237
 DEDE  baba, III, 220
 DEVE  deve — II, 195; III, 225 bkz. devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tivi
 DEVENIN  uzamış olan 10/11. I, 31 bkz.
 DEVEY  deve — I, 31 bkz. deve, teve, tevey, teve, tevey, tev!, tivi
 DIDEK  gelin giderken yat kimselere görünmemek için örtülen örtü — I, 408
 DIDIM  geline gerdek gecesi giydirilen taç — I, 397
 DIK  dik — I, 334
 DIK  turmak dik durmak — I, 334
 DÜK  şu kadar, birkaçI, 334; III, 367 § dük miñ
 DÜK  urmak yumruğu ile yavaşçavurmak — I, 334
 DÜLEK  ağzı kırık saksı ve testi, I, 389
 DÜNÜŞGE  sülüklü pancar denen sebze — I, 490
 EBEK  (çocuk dilinde) ekmek — I, 68
 EÇ  eç atları gayrete getirmek ve sıkıştırmak için çıkarılan ş65. II, 282 bkz. heç heç
 EÇE  büyük kız kardeş — I, 86 bkz. eke, eze
 EÇI  yaşlı kadın, hanım nine — I, 87 bkz. açı
 EÇKÜ  keçi — I, 95, 128; II, 14, 117, 266 bkz. keçi
 ED  ipekli kumaş ve benzeri gibi dokuma cinsinden sanat eseri olan her şey — I, 79 bkz. ad
 EDER  eğer, hayvan eğeri — II, 224, 253, 283, 327; III, 300
 EDERGEN  çok arıyan; hakkını arayan — I, 157
 EDERLEMEK  eğerlemek — I, 300 ederlig eğerli, eğeri olan, I, 151
 EDERLIK  üzerine eğer konulan ağaç — I, 151
 EDERMEK  aramak — III, 11 bkz. edermek
 EDERMEK  aramak, takip etmek, kovalamak — I, 447 bkz. edermek
 EDGERMEK  iyi görmek, iyi bulmak, kulak asmak, dinlemek; düzeltmek, onatlamak — I, 227, 237; II, 29
 EDGÜ  iyi. I, 34, 64, 79 , 114. 128 177, 221, 319, 386, 428, 432, 458, 523. 524; II, 153; III, 43. 155, 161, 214, 367, 374, 384, 435 § edgü yavlak; iyi kötü — I, 432
 EDGÜLÜG( — K)  iyiIik. I, 44, 129, 158, 420; II, 26, 91, 112
 EDIN  başka, dışında. III, 11 bkz. adın, adın, adruk, ayruk
 EDIRMEK  ayırıp seçmek, ayırmak, I, 177, 178 bkz. adırmak, ödürmek, ödürmek, udurmak, üdürmek
 EDIZ  yüksek, yüksek yer, her şeyin yükseği — I, 55, 94, 122 § ediz tag; geçit vermeyen da ğ — I, 55
 EDIZLENMEK  engel ve sarp saymak — I, 292, 293
 EDIZLIK  yükseklik. I, 152
 EDLELMEK  ıslah olunmak; araştırılmak. I, 295
 EDLEMEK  ülkü yapmak, değer vermek, ehemmiyet vermek, aklına getirmek; tesir etmek, I, 86. 286; III, 155
 EDLENMEK  bir şey bir dllek için kullanılmak, bir şey dilek edinilmek. I, 257
 EDLEŞMEK  saygı dolayısıyle birbirini aramak, I, . 239
 EDLETMEK  iyileştirmek, ıslah ettirnıek — I, 264
 EDLIG  faydalanılan, faydalı. I, 103
 EDNETMEK  değişmek, bulunduğu halden başka bir hale girmek. I, 266,
 EF  ev, III, 207, 212, 266, 313, 314 bkz. ev, ev, öv, üv, üv
 EGET  gerdek gecesi gelin içln gönderilen hizmetçi kad ın — I, 51
 EGETLEMEK  cariye göndermek, birisi ile birlikte güveyin evine hizmetçi göndermek — I, 299 egetlenmek gelin kendisi ile birllkte gönderllen cariye sahibi olmak, I, 291
 EGETLIG  cariye sahibi gelin — l — 151
 EGETLIK  kara baş gerdek gecesi gelinle birlikte gönderilen hizmetçi kad ın, sağdıç kadın — I, 150
 EGILGEN  daima eğilen, eğilebllen — I, 159
 EGILMEK  eğilmek I, 198; III, 215
 EGIN  eğin, sırt — I, 77, 110
 EGIN  eni bir buçuk karış, uzunluğu dört arşın gelen bir bez — I, 78
 EGIR  karın ağrısını sağaltmak için kullanılan bir kök (ilâç), Acorus calamus — I, 53
 EGIRGEN  çok eğiren — I, 158
 EGIRMEK  sevketmek; döndürmek, eğirmek, çevirmek; bir yeri kuşatmak, sarmak. I, 178, 179; II, 13, 137
 EGIRSEMEK  egir (ilâç) kullanmak ıstemek — I, 302
 EGIRSEMEK  eğirmek istemek, (çevirmek, bir yeri ku şatmak) istemek — I, 302
 EGIRTMEK  eğirtmek; kalenin etrafını kuşatmayı emretmek — III, 428
 EGIŞ  maden eritildiği zaman çıkan pislik, I, 122
 EGIŞMEK  çevgen eğmekte yardım ve yarış etmek — I, 187
 EGIT  nazar değmennesi için çocukların yüzüne sürülen bir ilâç, bu ilâç safrana blrtak ım şeyler katılarak yapılır. I, 51
 EGLEŞMEK  birbirine uyup durmak; bir şeyi ayakla çlğnemekte birblrine yardım etmek. , I, 241 bkz. iklemek, ikleşmek, yiklemek
 EGME  evin kemeri. I, 130
 EGMEK  eğmek I, 100, 168
 EGRI  eğri, I, 127, 458
 EGRIK  egirtilen ip, egrilmiş ip — I, 105
 EGRILMEK  kale ku; atılmak, sarılmak; ip eğrilmek, I, 248
 EGRIM  düden, suyun toplanıp kaynıyarak dönerek aktığı yer — I, 107
 EGRIMLENMEK  (su göllerde) eğreklenmek, kaynayarak ve akarak dönmek, düdenlenmek I, 314
 EGRINMEK  kendi için eğirmek, kendini eğirir gibi göstermek — I, 253
 EGRIŞMEK  bir yeri sarmakta, kuşatmakta yar-, dım etmek, ip eğirmekte yardım ve yarış etmek — I, 186, 236
 EGSEMEK  eğmek istemek — I, 277
 EGTÜRMEK  eğdirmek, I, 223
 EGÜRGEN  taneleri olan bir bitki, Karluklar bunu yerler — I, 158
 EĞMEK  ( — admak) yaradılış gösteren isimlerden fiil yapma edat ı — II, 340
 EKDI  sığır, koyun gibi hayvanların kesildiği yer, mezbaha — I, 125
 EKDÜ  kılıç kını ve benzeri şeyleri oymakta kullanılan ucu eğri bıçak, I, 125
 EKE  büyük kız kardeş, koca vey» karının kendinden büyük kız kardeşi, I, 68, 90; III, 7 bkz. eçe, eze
 EKEÇ  akıllı küçük kız, büyüklük eseri gösteren küçük k ız, I, 52
 EKEK  ortaya düşmüş. I, 78 § ekek işler; ortaya düşmüş kadın — I, 78
 EKEK  işlerlik kadının arsızlığı, yüzsüzlüğü — I, 153
 EKEKLEMEK  söğmek, "ortaya düşmüş karı"demek, kötülüğe nispet etmek — I, 306, 307
 EKELEMEK  abla diye aytamak, "büyük k ızkardeş, abla" demek, I, 310
 EKEME  bir çeşit çalgı, III, 174 bkz. ikeme
 EKILMEK  ekilmek I, 198
 EKIM  bir kez ekilecek kadar olan yer — I, 75
 EKIN  çiftlik, ekin ekilen yer, I, 78
 EKINDI  öbürü, öteki — III, 75, 103 bkz. ikindi
 EKINDI  tarıg ekilen tohum, I, 140
 EKINMEK  ekinmek, kendisi için ekmek — I, 203
 EKIŞMEK  ekmekte yardım ve yarış etmek — I, 187
 EKITMEK  ektirmek — I, 212, 213
 EKLEMEK  çiğnemek, basmak — III, 443 bkz. erklemek
 EKMEK  bir şey ekmek — I, 64, 168
 EKSÜK  eksik, I, 105 § eksük yarmak; eksik para — I, 105
 EKSÜMEK  eksilmek. I, 278, 326
 EKŞIG  ekşi, I, 105
 EKTÜRMEK  ektirmek, I, 223
 EL  i1, vilâyet — I, 48, 106, 168, 219, 354; II, 9, 10, 18, 25. 29, 238
 EL  atı anlatır bir isim — I, 48 el açıklık, boşluk — I, 48
 EL  kötü, değersiz. |, 49 el iki bey arasında barışıklık — I, 49
 EL  başı ata bakan, seyis — I, 49
 EL  bolmak sulh olmak, banşmak — I, 49
 EL  kuş kartala benzeyen alacalı bir kuş — I, 49
 ELDIRI  oğlak derisi, I, 127 bkz. elri
 ELDRÜK  üzerlik otu ve tohumu; Peganum harmala — III, 12, 412, bkz. ilrük, y ıdıg ot, yüzerllk
 ELGELMEK  elenmek — I, 250
 ELGEMEK  elemek — I, 284
 ELGENMEK  kendisi içln elemek — I, 255
 ELGEŞMEK  elemekte yardım ve yarı; etmek, I. 238
 ELGETMEK  eletmek — I, 264
 ELIG  el — I, 72, 82, 134, 164, 197, 202, 242, 253, 288, 410, 448; II, 44, 78, 82, 105, 123, 134, 135, 147, 158, 231, 237, 238, 271, 292, 328, 346; III, 53, 62, 63, 79, 124, 134, 142, 154, 193, 242. 297, 307, 425 § oñ elig; sag el — I, 72 § sag elig; sa ğ el — I, 72 § sol elig;
 ELIGLIG  elli, eli olan — I, 336
 ELIGLIK  eldiven, elcik — I, 153
 ELIKLEMEK  alay etmek, I, 307 bkz. elük —
 ELKIN  yelici, koşan; konuk, misafir, yolcu, seyyah — I, 31, 44, 102; II, 242; III, 37, 85 bkz. yelkin, yelkin
 ELRI  oğlak derisi. I, 127 bkz. eldiri
 ELŞEMEK  acıkmaktan dolayı göz kararmak — I, 283 bkz. ölşemek
 ELŞETMEK  açlıktan gözünü karartmak, I, 263 bkz. öl şetmek
 ELÜK  alay etme, maskaraya alma — I, 122 bkz. eliklemek
 ELVIRMEK  sıçramak, atılmak — I, 226 bkz. alvırmak
 EM  kadının dişilik aygıtı, am — I, 38, 335
 EM  ilaç. I, 38, 95, 407; II, 363; III, 157
 EM  sem ilãç — I, 407 bkz. samlamak, sem
 EMÇI  ilâç yapan adam, eczacı, I, 38; III, 252
 EMDI  şimdi. I, 36, 37, 41, 46, 74, 125, 192, 200, 367, 380, 442, 498; II, 110, 209, 264; III, 356, 372 bkz. imdi emeçlemek
 EMEK  olmak I, 494; II, 29
 EMET  evet — I, 51; III, 8 bkz. evet, evet, yemet
 EMGEK  emek, zahmet, I, 110, 205, 420; II, 121, 130, 228, 233, 288; III, 372
 EMGEKLENMEK  zahmetli saymak, I, 315
 EMGEMEK  emek çekmek, zahmet çekmek — I, 284, 362
 EMGENMEK  emenmek, zahmet çekmek — I, 255
 EMGEŞMEK  birbiri yüzünden zahmet çekmek — I, 238
 EMGETMEK  yordurmak, emek çektirmek — I, 264
 EMIGLIG  işler emzikli kadın — I, 153
 EMIK  (emig) meme — I, 72, 407; II, 70 § tevi emiki; deve memesi, I, 485 emik ılık, soğuduktan sonra ısınıp sıcaklığı artmayan — I, 72 § emik kün; ılık gün. I, 72
 EMIKDEŞ  bir memeden emen iki çocuk, süt karde ş, I, 407
 EMIKLEMEK  memesine vurmak, I, 308
 EMIR  kırağı, sis — I, 54 bkz. amır, imir, iñir
 EMIRÇGE  kıkırdak, III, 442
 EMITMEK  eğilmek, meyletmek — I, 69, 214; II, 312. 325
 EMLELMEK  ilaçlanmak I, 296
 EMLEMEK  ilâçlamak, sağaltmak (yalnız kullanılmaz, "samlamak" ile beraber gelir), I, 287, 380; III, 85, 295, 298
 EMLENMEK  kendine ilâç etmek — I, 259
 EMLEŞMEK  ilâçlanmak — I, 242
 EMLETMEK  ilâçlatmak, ilâç ettirmek — I, 266; II, 363
 EMMEK  emmek I, 169
 EMRIMEK  kaşımak — I, 275
 EMRIŞMEK  uyuz vb — şeylerden dolayı kaşınmak, deri karıncalanmak — I, 236, 463
 EMRITMEK  kaçıma ve gidiştirme yüzünden gıdıklaniTiak — I, 261, 262
 EMRÜLMEK  (kaynayan tencere, insan solu ğu) senmek, çekilmek — I, 53, 248, 249 bkz. amrulmak
 EMRÜLMEK  yatıştırmak, dindirmek — III, 428, 429 bkz. amrulmak, amrutmak
 EMSEMEK  emmek istemek — I, 278
 EMŞEN  (amşan) kuzu derisi, kürk yapılan deri, I, 109
 EMÜRMEK  emzirmek — III, 264 bkz. emilzmek
 EMÜZMEK  emzirmek I, 180; II, 264 bkz. emürmek
 EN  çukur; iniş. I, 49; III, 4 bkz. in § en yer
 EN  en, yan tarafa olan genişlik, yan — I, 49
 ENDEK  satıh, bir nesnenin üst yanı; dam — I, 105
 ENDIK  şaşkın — I, 106 § endik er; budala adam — I, 105
 EÑEK  ağzın iki yanında, azıların bittiği yer, avurt — I, 135
 EÑEK  kadınların baş örtülerini bağladıklan ip — I, 135
 ENEMEK  enemek; kulaktan bir parçasını keserek imlemek III, 256
 ENETMEK  enetmek; kulağın bir parçasını keserek imletmek — I, 215
 EÑGMEGÜ  imtihan, sınav — I, 252
 EÑITMEK  şa; ırtmak — II, 274 bkz. angıtmak
 EÑLIK  kadınlann yanaklarına sürdükleri allık — I, 115
 EÑMEK  şaşmak — I, 174, 252
 EÑREŞMEK  canı sıkılmak, inlemek, mızmızlanmak (çocuk hakkında) — I, 258, 289; III, 39
 EÑTÜRMEK  işinde şaşırtmak, dandırnnak — I, 290
 ENÜÇ  göze inen perde — I, 52
 ENÜÇLEMEK  göze inen perdeye ilâç koyn ıak, I, 299, 300
 ENÜÇLENMEK  göze perde inmek, I, 291
 ENÜK  hayvan yavrusu, enik, arslan, s ırtlan, kurt, köpek yavruları. I, 72
 ENÜKLEMEK  eniklemek, yavrulamak — I, 308; III. 92
 ENÜKLENMEK  eniklemek, enik sahibi olmak, I, 294
 ENÜKLÜG  yavrulu — I, 153
 EP  pekitme ve obartma edatı — I, 34
 EPMEK  ekmek — I, 101
 ER  er, erkek, adam — I, 16, 21, 24, 33, 34, 35, 36. 37, 38, 49, 54, 63, 71, 99, 104, 124, 128, 139, 146, 147, 148, 152, 154, 155, 156, 157, 158, 160, 162, 164. 166, 167, 168, 169, 170, 172, 174, 178, 181, 190, 191. 192, 194, 195, 196. 198, 199, 200, 201, 205, 216
 ER  delik açmak için kullanılan aygıt, delgiç, I, 45
 ER  yer — I, 45 bkz. yer
 ER  yerin güneye bakan güneşli tarafı — I, 464 bkz. ir
 ERDEM  fazilet, edep, terbiye; hüner — I, 51, 89, 103, 107, 252; 336, II, 97, 229, 243, 343; III, 41, 133, 143, 211, 303, 440 bkz. erdem
 ERDEM  fazilet, edep, terbiye; hüner. I, 482 II, 8 bkz. erdem
 ERDINI  iri 100. I, 71, 141
 EREĞMEK  erkekleşmek, I, 208 bkz. arıtmak, eretmek
 EREN  erin kural dışı çoğul şekli, I, 45, 74, 76, 85, 149, 183, 187, 210, 229, 230, 247, 359, 362. 370 384, 518; II, 17, 83, 101, 104, 220; III, 119. 155 230, 378, 393, 406 § kurç eren; dayanıklı, yiğit adam — I, 343
 ERENTÜZ  Terazi yıldızı; Müşteri yıldızı — I, 76; III, 40 bkz. Karakuş, Karakuş yulduz
 ERETMEK  taşağı çıkarmak, iğdiş etmek; çocuğu sünnet etmek; erkekleşmek. I, 208 bkz. arıtmak, eredmek
 ERGÜRMEK  eritmek. I, 227; II, 198
 ERGÜRMEK  erişmek, vaktinde yetişmek — I, 227, 228
 ERIK  yağ ve yağa benzer eriyen şey, erimiş. I, 70
 ERIK  yüğrük. I, 139 § erik yılkı; yorga hayvan — 1, 70 § erik at; yürüyen at — I, 70 § erik er; becerikli, yürekli adam — I, 70
 ERIKLIK  hayvanın istekliliği, I, 152
 ERILMEK  gedilmek, gedik açılmak; eksikleşmek — I, 270
 ERIMEK  erimek III, 367 bkz. erilmek
 ERIN  dudak, I, 70, 77 bkz. ir(i)n
 ERINÇ  olur ki, belki — I, 132; III, 65, 245, 309, 449
 ERINÇ  iyi ya; ayı; , nimet içinde geçiniş, nimet, bolluk, I, 46, 132; III, 449 bkz. erinj
 ERINÇIL  günah, bkz. I, 134 arınçu
 ERINÇÜ  günah — I, 134 bkz. arınçu
 ERIÑEN  ergen, bekâr — I, 117
 ERINJ  nimet, bolluk, I, 132; III, 449 bkz. erinç
 ERINMEK  erinmek, üşenmek — I, 201
 ERITMEK  eritmek. I, 208 bkz. erütmek
 ERK  saltanat, sözü ve buyruğu geçerlik, kudret, iktidar, gücü yeterllk, I, 43
 ERKEÇ  erkeç, genç teke — I, 95
 ERKEK  her hayvanın erkeğl — I, 111; II, 102; III, 6, 178 § erkek takagu
 ERKEN  iken anlamına hal bildiren edat — I, 108, 121, 376, 526; II, 68, 249, 301, 333; III, 168, 317
 ERKEN  erken — I, 389
 ERKI  şüphe ve sorgu bildlren edat — I, 129
 ERKLEMEK  çiğnemek, basttiak. III, 443 bkz. eklemek
 ERKÜZ  suv ilkbahara doğru karların ve buzların erimesinden hasıl olan su — I, 96
 ERLE  yurtluk, yurt tutulan yeı\ III, 251 bkz. irle
 ERLENMEK  kadın evlenmek, er sahibi olmak — I, 257
 ERLEŞMEK  erkeklikte yarış etmek, I, 239
 ERLIK  erkeklik. I, 104
 ERMEGIL  tembel, eringen — I, 42, 70, 138
 ERMEGÜRMEK  tembelleşmek — III, 349
 ERMEK  olmak, imek — I, 24, 25, 74, 89, 109, 164, 215, 384, 399, 418, 430, 458, 516; II, 56, 57, 74, 169, 256. 257, 297, 320, 361; III, 38. 44, 168, 218, 219, 315. 333, 385 bkz. ermek
 ERMEK  i. rkilmek, yalnızlık duymak; (duvar) yarmak — I, 172, 173
 ERMEK  olmak, imek, I, 24 bkz. ermek
 ERNEK  parmak — I, 104 bkz. errigek
 ERÑEK  parmak. I, 104, 121, 248; III, 130, 443 bkz. ernek
 ERÑEYÜ  altı parmaklı adam — I, 136
 ERÑEYÜ  çok kısa boylu, cüce — I, 136
 ERNKLENMEK  eriklenmek, erik meyvesi vermek, I, 294; III, 348
 ERRE  sidik; eşek kaşandırılmak istendiği zaman iki üç kere bu söz söylenir — I, 38
 ERSEK  ortaya düşmüş azgın kadın, orospu — I, 104; II, 56
 ERSEKLENMEK  kadın azgınlığından erkek isternek — I, 314
 ERSIG  ere benzeyen, erkek gfbı, III, 128
 ERSINMEK  erkekleşmek I, 253
 ERTE  erte — I, 124
 ERTELEMEK  erken başlamak — I, 316 bkz. ırtalamak
 ERTIK  işlek yol, I, 103
 ERTIŞMEK  geçmekte yarış etmek — I, 231
 ERTMEK  geçmek-III, 233, 425, 427
 ERTTINI  özük bedeni inci gibi kadın, I, 141
 ERTÜRMEK  vazgeçmek, bağışlamak, kabullenmek; geçirmek — I, 220
 ERÜK  kendisiyle deri sepilenen nesne — I, 70
 ERÜK  ; eftali, kaysı, erik gibi meyvelere verilen genel ad — I, 69, 318; II, 282 § tülüg erük
 ERÜKLEMEK  sepilemek. I, 70, 306
 ERÜKLÜK  eriklik, erik bahçesi I, 152
 ERÜKSEMEK  eriksemek, canı erik istemek — I, 303
 ERÜMEK  erimek. II, 198; III, 252 bkz. erimek
 ERÜŞMEK  erimek; erişmek — I, 182, 186 bkz. aruşmak
 ERÜTMEK  eritmek — I, 208 bkz. eritmek
 ES  fenalık, kötülük, ayıp şey; avret yeri. I, 210
 ES  yırtıcı, vahşş hayvanların avı, payı — I, 17, 36; III, 46
 ESBERI  külde pişirilen bir çeşit ekmek — I, 141
 ESEN  sağ, salim — I, 62, 77
 ESENLEMEK  selamlamak I, 308
 ESGÜRÜK  sarhoş, I, 349 bkz. esrük
 ESIÇ  tencere, çömlek — I, 52, 166, 223, 248, 258, 313, 323, 327, 357, 409, 411, 514, 518; II, 12, 72, 78, 178. 201, 253, 302, 333, 356, 357; III, 142. 191, 206, 249, 280, 409, 430 bkz. a şaç, aşıç § eşiç bukaç; tencere, bardak, tas — I, 357, 411
 ESILMEK  uzamak, uzatılmak. I, 196 bkz. asılmak
 ESILMEK  eksilmek. I, 270
 ESIN  esinti, rüzgâr, I, 77, 165, 266, 288; II, 223; III, 147
 ESINMEK  bir şeyi çekmek, germek, uzatmak, I, 201 bkz. as ınmak
 ESIRGEMEK  acımak, eseflenmek — I, 306
 ESIRGENMEK  acınmak — i, 291
 ESIŞMEK  ip ve benzeri şeyleri (çekmek, germek ve uzatmakta) yard ım ve yarış etmek — I, 185
 ESITMEK  uzatmak — I, 209
 ESIZ  yazık, esef, III, 51 bkz. essiz, ısız, ıssız, isiz
 ESIZLIG  fenalık, kötülük, haşarılık — III, 161 bkz. ısızlık, ıssızlık, isizlik
 ESKI  eski, I, 129
 ESKIRMEK  eskimek, I, 228
 ESKÜ  kalbur, elek, I, 129
 ESLINMEK  bir şey bir şeye takılmak — I, 258, 259 bkz. aslınmak
 ESMEK  esmek; kalburlayarak savurrnak; uzatmak — I, 165
 ESNEMEK  esmek; esnemek, I, 288; II, 223; III, 147
 ESNETMEK  estirmek; esnetmek — I, 266, 267
 ESRI  kaplan; tekir renk, kaplan rengi — I, 126 bkz. asr ı § esri yışık; alaca, iki renkli ip — I, 126
 ESRILEMEK  nakışlamak, süslemek — I, 316
 ESRÜK  sarhoş — I, 105, 194; II, 213, 289; III, 281 bkz. esgürük
 ESSIZ  acınmaa — nlatır, yazık, vah — I, 143; II, 188 bkz. esiz, ısız, ıssız, isiz
 ESTÜRMEK  uzattırmak, çektirmek, gerdirmek; elettirmek, I, 221
 ESÜRTMEK  sarhoş etmek — III, 427
 EŞ  eş, arkadaş — I, 47, 458
 EŞEK  eşek — II, 246 bkz. eşgek, eşyek
 EŞGEK  eşek — I, III, 114 bkz. eşek, eşyek
 EŞGEKLENMEK  eşek sahibi olmak — I, 315
 EŞIÇLENMEK  tencere sahibi olmak — I, 291
 EŞIK  eşik- I, 42
 EŞIKLIK  eşiklik I, 152 § eşiklik yıgaç; eşik yapmak için hazırlanan ağaç — I, 152
 EŞILGEN  daima eşilen — I, 158
 EŞILGEN  her zaman uzayan, çekılen — I, 158
 EŞILMEK  eşilmek I, 197
 EŞILMEK  uzamak — I, 158
 EŞIŞMEK  toprak eşmekte yardım ve yarış et-mek, I, 185
 EŞITMEK  eştirmek, araştırmak — I, 211 bkz. üşetmek
 EŞITMEK  işitmek. I, 212, 508, bkz. işitmek
 EŞITTÜRMEK  işittirmek — I, 222 bkz. eştlirmek
 EŞKIN  uzun yol — I, 109
 EŞKIN  toprak akıp inen, üğünen toprak — I, 109
 EŞKINCI  koşa koşa glden at postası — I, 109
 EŞKÜRTI  ipekli, nakı; lı Çin kuma; ı — I, 145
 EŞLIG  genç kadından eşi bulunan kimse, eşli, eş sahibi I, 47
 EŞMEK  eşmek; taşmak; (at hakkında) yorga yürümek — I, 166
 EŞTILMEK  işitilmek; I, 246
 EŞTÜRMEK  eştirmek — I, 222
 EŞTÜRMEK  işittirmek — I, 221 bkz. eşittürmek
 EŞÜK  büyüklerin ölümünde mezarları üstüne serilmek üzere gönderilen ıpek kumaş; bu kumaş sonra parçalanarak fakirlere da ğıtılır, I, 72
 EŞÜK  bürgü, örtü, üste giyinilen, bürünülen her nesne — I, 14, 72
 EŞÜKLIG  bürgülük kumaş sahibi. I, 153
 EŞÜKLIK  barçın bürgu yapılmak için hazırlan-mış olan ipekli kuma; — I, 153
 EŞÜLMEK  örtülmek, örtünmek — I, 197 bkz. aşulmak
 EŞÜMEK  örtmek, bürümek, I, 14; III, 253, 254
 EŞÜTMEK  örttürmek — I, 210 bkz. aşutmak
 EŞYEK  eşek, I, III, 114, 244, 311, 492; III, 62, 326, 330 bkz. e şek, eşgek
 ET  et, I, 35. 36, 95, 169, 173, 177, 184, 196, 209, 220, 223, 236, 323, 338, 348, 379, 397, 401, 429, 444, 479, 485, 495; II, 4, 15, 78, 102, 120, 126, 129, 141, 156, 157, 174, 211, 217, 222, 230, 240, 243, 245, 248, 252, 254, 281, 282, 292, 293, 342, 348; III, 7, 16. 23,
 ET  yer yumuşak yer — I, 35
 ETÇI  kasap, II, 48, 49
 ETEÇ  çocukların ceviz oynadığı çukur, I, 52 bkz. etiç
 ETEÇLIK  ceviz oynamak için çukur aç ılmış yer — I, 151
 ETEK  etek — I, 68
 ETEKLENMEK  eteklenmek — I, 294
 ETEKLIG  etekli, eteği olan, I, 122
 ETEKLIK  eteklik I, 152
 ETETMEK  sıkıntıya koymak — I, 207
 ETIÇ  çocukların ceviz oynadıkları çukur — I, 52 bkz. eteç
 ETIK  pabuç, mest — III, 283 bkz. etük
 ETIKMEK  (çocük) yetişmek, tombullaşmak, büyümek. I, 192
 ETILGEN  her zaman düzelen — I, 158
 ETILGEN  atlarda bulunan bir hastalık — I, 158
 ETILGEN  sayılgan birçok işlere giren, çıkan, I, 158
 ETILMEK  düzelmek; edilmek, yapılmak — I, 53, 442; II, 209
 ETINMEK  edlnmek, hazırlanmak — I, 82
 ETIŞMEK  bariştırmak, beraber yapmak — I, 76
 ETIZ  iki dere arasındaki su geçecek sed — I, 54 bkz. at ız
 ETIZLEMEK  ark açmak, set yapmak, topragı parçalara ayırmak, evlek yapmak — I, 301 bkz. atızlamak
 ETIZLENMEK  parçalara ayrılmak, (tarla hakkında) maşalaya ayırnnak — I, 292 bkz. atızlanmak
 ETLELMEK  et yapılmak — I, 295
 ETLEMEK  etlik yapmak, et yapmak, I, 284, 285
 ETLENMEK  etlenmek, şişmanlamak — I, 256, 285
 ETLETMEK  kestirip et haline getirtmek, I, 264
 ETLIG  kişi etli, şişman. I, 101
 ETLIG  ki ; i et sahibi olan kimse — I, 101
 ETLIK  et asılacak çengel, I, 101
 ETLIK  kesilmek için hazırlanan koyun — I, 101 § etlik koy; etlik koyun, I, 101
 ETMEK  (etmek) yenecek ekmek I, 102, 166, 197, 202, 211, 247, 262, 329, 391; II, 28, 30, 98, 112, 138, 197, 235; III, 93, 223, 280, 287, 304, 352, 426, 428
 ETMEK  (yardımcı fiil) yapmak, etmek, eylemek, kılmak — I, 171, 324, 332, 333. 342 361. 456, 457, 486; 11. 25; 111. 128 129, 130, 357, 366, 370
 ETMEKÇI  ekmekçi — II, 48, 49
 ETMEKLENMEK  ekmek sahibi olmak — I, 314
 ETREK  rengi kızıla çalan sarı adam — I, 101
 ETSEMEK  canı et istemek — I, 275, 279
 ETSETMEK  ete istek getirtmek, I, 262
 ETTÜRMEK  büktürmek — I, 267, 268 bkz. iytürmek
 ETTÜRMEK  onartmak, düzeltmeyi emretmek. I, 217, 218
 ETÜK  pabuç, edik, I, 68, 218, 395; II, 49, 315; III, 97, 242, 426, 430 bkz. etik § büküm
 ETÜK  ; kadın ayakkabısı — I, 395
 ETÜKÇI  pabuççu, kavaf — II, 49
 ETÜKLENMEK  ayakkabı, edlk sahibi olmak, I, 294; III, 348
 ETÜKLÜK  sagrı ayakkabı yapmak için ayrılan sahtiyan I, 152
 ETYIN  vücut — I, 463
 EV  ev, I, 32, 211, 516 bkz. ef, ev, öv, üv, üv § ev k ızı; aile kızı — I, 326
 EV  ev — I, 24, 25, 32, 33, 37, 38, 85, 104, 124, 147, 148, 169, 191, 197, 214, 225, 226, 227, 231, 251, 253, 257, 281, 283, 293, 298, 323, 343, 370, 375, 377, 378, 384, 422, 435, 446, 447, 464, 495, 496, 498, 499, 501, 504, 507, 514, 515; II, 3, 4, 6, 8. 17, 1
 EVDILMEK  ele geçirilmek, toplanmak — I, 246
 EVDIMEK  toplamak — I, 273
 EVDINMEK  toplamak, toplamayı üzerlne al — mak, kendi kendisine toplamak — I, 251; II, 254
 EVEK  acele, ivme; aceleci, iven — I, 77, 104, 387; II, 13, 19 § evek er; aceleci adam, I, 122
 EVEKLIK  işlerde ivme, acelecillk — I, 153
 EVET  evet, peki — I, 51 bkz. emet, evet, yemet
 EVET  evet, peki, I, 51 bkz. emet, evet, yemet
 EVET  acele, ivnne — III, 26
 EVILMEK  ivilmek, acele edilmek. I, 271
 EVIN  tane, I, 84 bkz. evin
 EVIN  tane — I, 77, 84 bkz. evin
 EVIŞMEK  koşu; mak, acele edl; mek — I, 186
 EVLENMEK  hâlelenmek; kendine ev edinmek — 1. 258, 259
 EVLENMEK  evlenmek — III, 87
 EVLEŞMEK  evini ortaya koyup kumar oynamak, I, 240, 241
 EVLEŞMEK  toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak
 EVLIG  ev sahibi. II, 106, 176
 EVLÜK  kadın, I, 251
 EVMEK  bir şeyin etrafına koşuşmak I, 167
 EVMEK  acele etmek, I, 167 . 168; II, 12; III, 26, 183
 EVRIŞMEK  uğraşmak, çabalaşmak, bir işin üstüne düşmek; çevirmekte ve bir şeyin altını üstne getirmekte yardım etmek, I, 235, 248
 EVRÜLMEK  yönelinen yerden çevrilmek. I, 248
 EVSEMEK  evini özlemek. I, 277, 279
 EVSEMEK  ivmek, acele etmek (lstemek) — I, 277
 EVSETMEK  evini özletmek, Istetmek, I, 262
 EVSINMEK  evi benimsemek, kendi evi saymak. I, 253, 258
 EVŞÜK  bir adama sonradan gelen hal, hastal ık ve benzeri, arıza; evin merteği, direği — I, 105
 EVŞÜKGEN  tevürgen her zaman evirip çeviren, güç işleri başaran — I, 157, 521
 EVÜRGEN  tevürgen her zaman evirip çeviren — I, 521
 EVÜRMEK  çevirmek, evirmek, döndürmek, altını üstüne getirmek, I, 178; II, 82
 EVÜSGÜ  savurma aygıtı — I, 13
 EVÜŞMEK  savurmak — I, 13
 EVZEMEK  koğlamak, müzevirlik etmek I, 275
 EYEGÜ  her hayvanın eyeğisi, eye kemiği, kaburga; yan; çadırın yanı, I, 137; III, 174, 425
 EYEGÜ  yer dağın ortası — I, 137
 EYLE  öyle — I, 113, 166; III, 186
 EYMENMEK  utanmak; çekinmek — I, 270; III, 377
 EZE  buyük kız kardeş, I, 90 bkz. ece, eke
 EZIK  uzunlamasına çizik, tırnak yarası — I, 71 bkz. az, iz
 EZITMEK  uzunluğuna yirmek, I, 209
 EZMEK  kazımak, sıyırmak — I, 165
 EZTÜRMEK  yirdirmek-I, 220
 FURHAN  evi put evi, puthane — I, 343,
 FURXAN  put — I, 343 bkz. burxan, beder burxan bedez burxan —
 GE  zarf (mefulüileyh) edatı — III, 212, .
 GERÜ  . . . doğru III, 251
 GEŞÜR  havuç, I, 431 bkz. gezer, gizri, sar ıg, turma
 GEZER  havuç, I, 431 bkz. geşür, gizri, sarıg turma
 GINE  küçültme eki — III, 359 bkz. — kıya, -kiye
 GIZRI  havuç. I, 431 bkz. geşür, gezer, sarıg turma
 GU  fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve ayg ıt ismi yapan edat — III, 211
 HANA  ana, I, 32 bkz. ana
 HATA  ata, I, 32 bkz. ata
 HEÇ  heç atları gayrete getirmek ve sıkıştırmak çıkarılan ses I, 321; II, 282 bkz. eç eç
 HOÇ  hoç keçilergüdülüp sürülürken söylenen, — II, 282
 HUKUBARI  pota yapılan çamur, lülecl çamuru — için ç ıkarılan ses, III, 243 bkz. çukuban
 IÇ  et ciğere bitişik olan ince et — I, 35
 IÇ  söz yürekteki gizli şey, sır — I, 35
 IÇEGÜ  kaburga kemiklerinin iç tarafında bu — lunan şeylerin adı, II, içirik I, 137
 IÇGERMEK  içeriye koymak; suçlarını sôylemek, koğlamak — I, 227
 IÇGIN  kaçırmak; kaybedilmek, yok edilmek, elden gitmek; yellen^iek. I, 253, 254; III, 307
 IÇI  yaşça büyük olan erkek karde ş; kocanınyaşça büyük erkek kardeşL I, 87; III, 7
 IÇIKMEK  savaşta kendi dileğiyle teslim olmak — I, 192; II, 118
 IÇILMEK  içilmek . I, 194
 IÇIN  ara, iç anlamını bildiren birek, I, 76, 230
 IÇIŞMEK  içişmek, içmekte yardım ve yarış etmek, I, 181 içkin er düşmanlardan iken bu yana geçen, kendisine dokunulmayan, baysall ık verilen kişi, mülteci — I, 108
 IÇKUR  iç kuşağı, uçkur, I, 35, 324
 IÇKÜ  içki, içilen şey, I, 128 içlemek iç geçirmek, astarlamak, I, 286
 IÇLENMEK  içlenmek, tanelenmek, içi olmak — I, 256, 257
 IÇLIK  eger keçesi, içlik, I, 102, 104
 IÇMEK  içmek, bir şeyi içmek veya sorup içine çekmek. I, 35, 47, 142, 164, 192; II, 6
 IÇMEK  kuzu derisinden yapılmış olan kürk — I, 102
 IÇMEKLENMEK  kuzu kürkü giymek 've buna sahip olmak, I, 314
 IÇRE  de, içinde, içerisinde. I, 223, 367, 393; II, 83, 250; III, 235, 247, 339, 448
 IÇRÜŞMEK  içirişmek, içı'rmekte yardım ve yarış etmek, I, 233
 IÇSEMEK  içmek 1516010^I, 20, 276
 IÇTONLAMAK  iç donu giymek — I, 314 bkz. iştonlanmak
 IÇTÜRMEK  içirmek, su içirmek, I, 218; II, 173
 IÇÜK  samur, tegin gibi hayvanların derisinden yapılan kürk, I, 69
 IÇÜKLEMEK  samur, teğin gibi hayvanların kürkünden urbasına iç geçirmek, iç kaplatmak, I, 305
 IÇÜRGEN  çok içiren — I, 157
 IÇÜRMEK  içirmek I, 47, 177. 218; II, 173
 IDI  sahip, efendi; Tan^ı. I, 87. 320, 330, 410; II, 243
 IDILMAK  salıverilmek, boşanmak — I, 194
 IDINÇU  saç erkeğin sonradan bırakılan saçı — I, 133
 IDINÇU  yılkı yük vurulmayarak bırakılan hayvan — I, 134
 IDIŞ  kadeh, tas, bardak, tencere gibi her nevi kap — I, 61 bkz. idi ş
 IDIŞ  kadeh, kap; mal mülk, III, 61, 131, 232 bkz. idi ş
 IDIŞMAK  birbirine armağan vermek, armaganlaşmak ve bunda yarış etmek — I, 182
 IDMAK  salmak, gôndermek, serbest bırakmak, I, 210, 421; III, 172, 230, 343, 438 bkz. tonatmak, tonıdmak
 IDRIK  katı nesne — I, 102 bkz. irik
 IDSAMAK  göndermek istemek — I, 276
 IDU  zaruret, zahmet — I, 110
 IDUK  kutlu ve mübarek olan; aslında sahibininyaptığı bir adak için saklanarak yünü k ırkılmayan, sütü sagılmayan, yük vurulmayarakbaşıboş bırakılan, salıverilen her hayvana bu ad verilir. I, 65
 IDUK  tag geçitsiz sıra dağlar — I, 65
 IG  iğ, I, 48, 85 bkz. ik, yig, yik
 IG  hastalık. I, 48, 296; III, 30, 224, 278, 281
 IGÇIL  hasta, III, 57
 IGEMEK  eğelemek, gıcırdatmak, III, 254, 255
 IGEMEK  inat etmek, III, 255
 IGENMEK  benimsemek; (kısrak) gebe kalmak; çamışlaşmak, harınlaşmak; çekinmek — I, 104, , 200, 203
 IGEŞMEK  arka olmak, güvenmek — I, 187
 IGEŞMEK  eğelemekte yardım ve yarı; etmek; çarpışmak, ısırı; mak, boğufmak — I, 187, 188; II, 287
 IGIŞ  harınlaşan, inatlaşan hayvan, at — I, 122
 IGLAMAK  ağlamak — I, 286, 287 bkz. yıglamak
 IGLAŞMAK  ağla; mak — I, 240 bkz. yıglaşmak
 IGLELMEK  hastalanmak, I, 296
 IGLEMEK  hasta olmak — I, 287, 380
 IGLENMEK  bir parça hastalanmak
 IGLEŞMEK  hastalaşmak — I, 241
 IGLETMEK  hastalandırmak — I, 266
 IGLIG  hasta — I, 79, 196, 273; II, 351
 IJMAKLANMAK  bir yerde veya bir şeyde çok şap bulunmak; kelliği artmak, azmak — I, 313bkz. ajmuk
 IK  soğuk su içilerek üzerine ekmek yenildikte gögsü kabartarakç ıkan bir hıçkırık, hık — I, 37
 IK  tutmak hıçkırık tutmak, hık tutmak — I, 37
 IK  iğ — III, 144 bkz. ig, yig, yik
 IKDI  ; anaları bir olan — III, 382
 IKDILMEK  terbiye edilmek, eğitllmek; beslenlenmek — I, 246
 IKDÜK  peynlr gibi süt ve yoğurttan yapılıp yenen bir azık, I, 105
 IKEME  bir çeşit saz, kubuz gibi çalınan bir çalgı — I, 137; III, 174 bkz. ekeme
 IKI  sayıda iki; ikisi I, 49, 131, 233, 256; II, 45, 251; III, 45, 101, 244, 363, 382 bkz. ikki
 IKIDMEK  terbiye etmek, eğitmek, yetlştirmek, I, 213 bkz. ikitmek
 IKILAÇ  asil, yüğrük at — I, 139
 IKINÇ  sayıda 1^1110. I, 131, 132; III, 449
 IKINDI  bazısı, öteki, ikinci — I, 140, 185, 186, 231, 238. 239; II, 89, 103, 203, 214, 217 bkz. ekindi
 IKINDI  ikindi, I, 140
 IKIRÇKÜN  tereddüt, ikircim; tereddütlü, ikircimli. III, 419
 IKIT  yalan — I, 51
 IKITMEK  terbiye etmek, yetiştirmek . I, 213 bkz. ikidmek
 IKKI  iki, birblri, ikisi, iklden her biri — I, 182, 187, 188. 189, 234, 237, 239. 268, 270, 308, 317, 410, 519; II, 17, 88, 89, 93, 98, 99, 101, 102, 104, 105, 107, 108, 109, 112, 196, 203, 206, 207, 209. 211, 215, 217, 218, 220, 221, 222, 224, 258, 287; III, 71,
 IKKIZ  ikiz, I, 143 § ikkiz oglan; ikiz çocuk — I, 143
 IKLEMEK  çiğnemek, basmak — I, 287, 380; III, 310 bkz. egle şmek, ikleşmek, yiklemek
 IKLEŞMEK  birbirine uyup durmak, bir şeyi ayakla çiğnemekte birbirine yardırn etmek, I, 241 bkz. egleşmek, iklemek, yiklemek
 IKLETMEK  çiğnetmek, bastırmak — I, 265
 IKTÜ  ekti, elde beslenen hayvan, I, 114
 IKTÜLEMEK  ot vermek; beslemek — I, 317
 ILDURMAK  indirmek I, 224
 ILEL  (beylere ve hanlara cevap verilirken) evet — I, 78
 ILENÇ  düşüncesinin yanlışlığı belli olan bir ki-şinin bir iş üzerine sözsöy]emesini kınama; ayıplama, tekdir, çıkışma — I, 133, 204; III, 450
 ILENMEK  kötü dua etmek, ilenmek; ayıplamak, tekdir etmek, I, 204, 205
 ILERMEK  göze ilişmek, belirmek, gôrünmek — I, 179; II, 283
 ILERSÜK  şalvar uçkuru — I, 152
 ILERTMEK  iliştirmek, iliştirtmek. III, 427, 428
 ILETMEK  iletmek, götürmek — I, 214, 369; II, 263
 ILI  kapug iliştirilivermiş, anahtarsız açılabilen kapı — I, 92
 ILIG  ılık, I, 31, 64 bkz. yılıg
 ILIK  ilik I, 72. bkz. yilik
 ILIMGA  hakanın mektuplarını Türk yazısıyle yazan kimse — I, 143 bkz. al ımga
 ILINMAK  ilişmek, tutulmak, uğramak, takılmak — I, 204; II, 288; III, 358 bkz. ilinmek
 ILINMEK  tutulmak, yakalanmak — I, 204, 205, 206; II, 288; III, 358 bkz. ılınmak
 ILIŞMAK  inmekte yarış etmek, ini; mek — I, 190
 ILIŞMAK  blrbirine ilişmek; çatışmak; asmakta yardım etmek I, 188, 190 bkz. ilişmek
 ILIŞMEK  birbirine ilişmek; çatışmak; asmakta yardım ve yarış etmek — I, 188, 190 bkz. ılışmak
 ILK  ilk, her şeyin evveli — I, 43
 ILMAK  inmek — 1. 169, 175; III, 69, 220 bkz. inmek
 ILMEK  ilişmek I, 169
 ILRÜK  üzerlik tohumu, Peganum harmala — I, 105 bkz. eldrük, y ıdıg ot, yüzerlik
 ILSAMAK  inmek istemek — I, 278 bkz. insemek
 ILTÜRMEK  iliştirtmek, astirtmak — I, 224
 IM  parola, orduda başbuğun askerler arasına silâh veya kuş adlarından birini belge olarak koyduğu kelimeler — I, 38
 IMDI  şimdi. I, 36, 37, 41 bkz. emdi
 IMGA  malmüdürü, tahsildar, hazinedar. I, 128
 IMIR  aydınlıkla karanlığın birbirine karışması — I, 94 bkz. emir, imir, iriğir
 IMLELMEK  gôz kırpmakla ve buna benzer şeyle işmar olunmak — I, 296
 IMLEMEK  işmar etmek, işaret etmek, göstertmek — 1. 82, 287, 288; III, 84, 295, 310 bkz. yimlemek
 IMLEŞMEK  işaretleşmek — I, 242
 IMLETMEK  işaret ettirmek — I, 266
 IMREN  yurttaşlardan toplanan her yığnak — I, 88, 107
 IMTILI  düşünüp taçınılmadan birdenbire yapılma. I, 141
 IN  çukur — I, 49 bkz. en
 IN  yırtıcı hayvan ini. I, 49, 55 bkz. yın, yin
 IN  koyun pisliği — I, 49 bkz. yin
 INAL  anası hatun (kökten), babası ortalık adamı olan bütün gençlere verilen ungun, I, 122
 IÑAN  dişi deve — I, 120, 289 bkz. iñen
 INANÇ  güvenilen, inanılan, I, 133; III, 450 § ınanç beg; inanılan, güvenilen bey — I, 133, 206
 INANMAK  inanmak, güvenmek — I, 206; III, 161
 INÇ  rahat, içi sakin, yüreği dölek — I, 74; III, 437
 INÇIKMEK  duygusu gitmek, bayılmak, büzülmek, titremek — I, 243, 244
 INEGIL  vücut içerisinde, göbek kar şısında kulunca benzer bir hastal ık — I, 137
 IÑEK  1116^I, 111; III, 91 iñek kaplumba ğanın dişisi — I, 111
 IÑEK  küçi küçü otu tohunnu — III, 121
 IÑEN  dişi deve, I, 120, 289 bkz. ıñan
 IÑES  kişi yabancı gibi sağına, soluna bakan adam — I, 94
 INI  yaşça küçük kardeş, kocanın küçük erkek kardeşi — I, 93; III, 7
 INILMEK  inilmek. II, 130
 IÑIR  aydınlıkla karanlığın birblrine karışması, alaca karanlık. l, 94 bkz. amır, emir, imir
 INIŞMAK  inişmek I, 190
 IÑLIÇ  kebapla yenir, sarımsağa benzer blr dağ otu — I, 115
 INMEK  inmek I, 169; II, 204; III, 61 bkz. ılmak
 IÑRAMAK  deve inlemek — I, 120
 IÑRANMAK  inlemek — I, 289
 IÑRAŞMAK  inleşmek III, 398
 IÑRATMAK  inletmek, II, 357, 358
 INSEMEK  inmek istemek — I, 278 bkz. ılsamak
 IPRÜK  içerisine pekllk gelene (içlni sürdürmek için) yo ğurt ile süt karıştırılarak verllen ilâç — I, 101
 IR  ır, ırlama — III, 4 bkz. yır
 IR  utanma bildiren bir söz — I, 36 bkz. ıra, ırra, ir
 IR  bulmak utanmak. I, 36
 IR  yerin güney, güneşli yanı — I, 464 bkz. er
 IR  utanma bildiren bir söz, I, 36 bkz. ır, ıra, ırra
 IR  bolmak utanmak, I, 36
 IR(I)N  dudaklar, ağız — III, 74 bkz. erin iririg 11-10. I, 135; III, 59
 IRA  utanma — I, 39 bkz. ır, ırra, ir
 IRDEMEK  aramak — III, 228
 IRGAG  donmu; olan buzu, buzluga çeklp getirmek için kullan ılan kanca, I, 141
 IRGALMAK  sallanmak, ırgalanmak. I, 249
 IRGAMAK  sallamak, ırgalamak, I, 283; III, 316, 321
 IRGANMAK  ırgalanmak — I, 254
 IRGAŞMAK  ırgalamakta yardım ve yarış etmek — II, 322
 IRGATMAK  ırgalatmak, sallatmak — I, 263
 IRIK  katı olan nesne — I, 71, 102 bkz. idrik
 IRIK  kel ve uyuzun kafası — I, 71
 IRIK  erpik ve eski olan her nesne, I, 70
 IRIK  otuñ odun kırıkları, kıymık I, 70
 IRILMEK  kaygıdan titremek, kendi kendini yermek — I, 196 bkz. ar ılmak
 IRK  kâhinlik, fal, yürektekini d ı; arı çıkarma, I, 42
 IRK  dört yaşına girmek üzere bulunan koyun — I. 43
 IRKEKLENMEK  dalgalanmak; erkek olmaki ür-permek — I, 315 bkz. erkeklenmek
 IRKEŞMEK  topla; mak. I, 144 bkz. irkişmek
 IRKILMEK  toplanmak, çoğalmak I, 249
 IRKIN  irkilen, iriken şey — I, 108 § irkin yagmur; günlerce süren ya ğmur, I, 108 § irkin suv; irkinti su — \, 108
 IRKINMEK  irkmek, mal irkmek, kendisi için toplamak — I, 254, 255
 IRKIŞMEK  irkmekte yardım ve yarış etmek, toplaşmak — I, 238, 325 bkz. irkeşmek
 IRKLAMAK  kâhinlik etmek, ırk (fal)a bakmak — III, 443
 IRKMEK  toplamak — III, 420
 IRLE  yurtluk, yurt tutulan yeı\ III, 251 bkz. erle
 IRPELMEK  bıçkı ile biçilmek, bo2ulmak — I, 244
 IRPEMEK  bıçkılamak, biçmek, bozmak — I, 271
 IRPETMEK  bıçkı ile biçtirmek, bozdurmak. I, 260
 IRRA  utanma — I, 39 bkz. ır, ıra, ir
 IRTALAMAK  erken başlamak — I, 316 bkz. ertelemek
 IRTELMEK  aranmak, araştırılmak; istenmek. I, 245
 IRTEMEK  arkasına düşmek; istemek — I, 245, 272; III, 356 bkz. istemek
 IRTEŞ  araştırma, irdeme; isteme; iş hususunda vaki olan bahis, dögü ş, kavga, I, 97, 402; II, 214; III, 416
 IRTEŞ  kopmak bahis kızı; mak — I, 97
 IRTEŞMEK  araştırmak. I, 230
 IRTETMEK  istetmek, aratmak, I, 260
 IRÜK  duvar ve duvara benzer şeylerdeki gedik — I, 70
 IRVI  Hindistan'dan gelir bir ilâç — I, 128
 IRVI  ince uzun — I, 128 § irvi kulak; ince uzun kulak — I, 128
 ISIG  sıcak — 1. 72; III, 400
 ISIG  yer uzayıp giden bozkır — I, 72
 ISIGLEMEK  çok sıcakta gitmek — I, 306
 ISIGLENMEK  bir şeyi sıcak bulmak — I, 294
 ISIGLIK  sıcaklık. I, 152
 ISIGLIK  sevda — I, 152
 ISIMEK  ısınmak — III, 253
 ISINMAK  ısınmak; sevmek — I, 201, 202 bkz. isinmek
 ISINMEK  ısınmak; sevmek — I, 201, 202 bkz. ısınmak
 ISIRGAN  ısırgan, çok tsıran — I, 156
 ISIRGENMEK  sıcak yüzünden isiriklenmek — I, 290
 ISIRMAK  ısırmak, sokmak — I, 178; II, 329
 ISIRTMAK  ısırtmak — III, 428
 ISIŞMAK  ısınmak, bir nesnenln bütün parçalar ı arasına sıcaklık yayılmak, I, 185 bkz. isişmek
 ISIŞMEK  ısınmak, bir nesnenin bütün parçalar ı arasına sıcaklık yayılmak — I, 185 bkz. ısışmak
 ISITMEK  ısıtrnak; ısıtmaya tutulmak — I, 209, 210
 ISIZ  ele, avuca sığmayan, haşarı çocuk, utanmaz, arsız, ırsız, fena, kötü — I, 122, 386; II, 117 bkz; esiz, essiz, ıssız, isiz
 ISIZ  kötü, fena — II, 91 bkz. esiz, essiz, ısız, ıssız,
 ISIZLENMEK  sevimsizleşmek, yaramazlaşmak — I, 293
 ISIZLIK  fenalık, kötülük, haşarılık. III, 161 bkz. esizlig, ıssızlık, isizlik ıslanmak ; islenmek — I, 298 bkz. işlenmek
 ISIZLIK  şer, kötülük I, 152 bkz. esizllg, ısızlık, ıssızlık, isizlik
 ISKEMEK  ditmek — I, 284
 ISKENMEK  (kıl, ot vb — hakkında) koparmak, yolmak, ditmek — I, 255
 ISRE  aşağı; sonra, I, 126
 ISRIK  çocukları perilere ve göz dokunmasına karşı afsunlamak için ilâç yapıldığı zaman tekrarlanarak söylenir. I, 99
 ISRILMAK  ısırılmak, I, 247
 ISRIM  kişi suratsız, sıkıntilı adam — I, 107
 ISRINMAK  öfkelenip derlenmek, toplanmak, çekilmek, büzülmek — (Bu kellme sebzelere iyice pi şmeden soğuk su konmasıyle pişme yerek çiğ kalması, sinirsek olması halinde 50/10^. Yumuşak huylu bir kimsenin ser-telmesi de bôyledir) — I, 251, 252
 ISRIŞMAK  ısırışmak — I, 234, 285
 ISRUMAK  ısırmak — I, 163
 ISSIZ  kişi yüzsüz, lyilik bilmez adam — I, 142 bkz. esiz, essiz, ısız, isiz
 ISSIZLIK  , fenalık, kötülük, haşarılık. III, 161 bkz. esizlig, ısızlık, isizlik
 ISTEK  istek; ara; tırma — I, 120
 ISTEK  kopmak istek gelmek, I, 120
 ISTELMEK  istenmek, aranmak, I, 246 i
 ISTETMEK  istetmek, aranması için arkasından adam göndermek. I, 260
 IŞ  iş — I, 47, 53, 64, 141, 146, 147, 155, 156, 157, 158, 168, 171, 179, 186, 187, 190, 193, 197, 201, 204, 209, 217, 220, 221. 230, 235, 238. 244, 255, 270, 271, 272, 295, 300, 307, 313, 315, 316, 320, 348, 368, 376, 391, 410, 428, 448, 459, 462, 470, 494, 52
 IŞ  küdük iş güç — I, 391
 IŞ  is, kandil dumanı — I, 37
 IŞ  iş — I, 132, 253, 265; II, 166, 315; III, 68 bkz. ış
 IŞ  bolmak islenmek, klrlenmek — I, 37
 IŞÇI  işçi — I, 468 § tarfak ışçı; kıvrak, çalışkan işçi — I, 468
 IŞENMEK  güvenmek, inanmak I, 202
 IŞGUNMAK  Fársça'sı "aşhun" Arapçası el-rşbâs olan bitki — I, 18, 109
 IŞILER  kadın — I, 117 bkz. ışlar, işler
 IŞILMEK  işe yatmak, işe yordam hasıl etmek — I, 197 bkz. yişilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
 IŞITMEK  işküm saraylarda hanlar 1çin kurulan, büyük çanak gibi ayaks ız sofra — I, 107
 IŞLAMAK  işlemek — III, 138 bkz. işlemek
 IŞLAR  kadın — II, 150, . 171 bkz. işiler, işler
 IŞLELMEK  işlenmek — I, 295
 IŞLEMEK  işlemek, I, 286 bkz. ışlamak
 IŞLENMEK  Islenmek, dumanla örtülmek, tütsülenmek; kendini i ş yapar göstermek — I, 297. 298; II, 72 bkz. ıslanmak
 IŞLER  kadın — I, 117, 153, 158, 314, 330, 477; III, 18, 57, 205, 432 bkz. ışlar, işiler
 IŞLEŞMEK  iş yapmakta yarış ve yardım etmek, I, 240
 IŞLETMEK  işletmek I, 265
 IŞLIG  i; sahibi olan (kimse). I, 495, 509 § ışlıg küdüglüg; işli, güçlü — 1. 509
 IŞTONLANMAK  iç donu giymek, I, 314, 315 bkz. içtonlanmak
 IT  it, köpek — I, 35. 116, 156, 157, 164, 178, 228, 294, 308, 336, 346, 363, 365. 375, 483; II, 7, 8. 10, 16, 24, 73, 84, 177, 221. 292, 298, 305; III, 23. 70, 73, 214. 232, 255, 262, 291, 294, 300, 324, 353, 404, 405, 410, 429
 ITEGÜ  değirmende dönen taşın üzerlne bindirilen ağaç parçası, ünun biraz kalın olması istenirse taş, bununla biraz yukarı kaldırılır, ince olması istenirse aşağı indirilir, I, 137
 ITILMEK  itilmek, defedilmek; serpilmek, büyümek; imeklemek; sürünmek I, 193; II, 139
 ITINÇÜ  nerig itilen nesne, I, 133
 ITINDI  neñ itilmiş nesne, itik — I, 140
 ITINMEK  itilmek, sürünmek II, 139
 ITIŞMEK  itişmek, bir şeyi müdafaada yardım ve yarış etmek I, 180
 ITLAMAK  köpekletmek, söğmek- I, 285, 286
 ITLIG  itli, köpekli I, 98
 ITLIG  yılı Türkler'ln on Ikill yıllarından biri — I, 346
 ITLINMEK  itilmek — I, 256
 ITLIŞMEK  itilmek, itilişmek, I, 239
 ITMCK  itmek. , I, 171; III, 137, 251
 ITSEMEK  itmek istemek, itsemek — I, 276
 IVIK  kırlarda, taşlı yerlerde yaşıyan geyik — I, 67, 239, 265
 IVRIK  ibrik I. 99, 100; III, 131
 IYINMAK  ıkınmak, I, 269
 IYTÜRMEK  büktürmek — I, 267, 268 bkz. ettürmek —
 IZ  yerde ve deride uzunlamasına olan çizik, 80 bkz. az, ezik
 IZDERIG  balık avlanan bir çeşit ağ, I, 116
 IZI  öbür yıl, gelecek yıldan sonrakl yılı, 89
 IZLIK  kesilen hayvanların derisinden yapılan Türk çarığı. I, 104
 ÎÇ  iç — I, 35, 91, 225, 245; II, 208
 İTİŞ  itişme, iki kişi arasında elle müdafaa — I, 61
 JAGILAMAK  çağlamak, III, 324, 325 bkz. çagılamak, şagılamak
 KA  kap, akar konan kap, zarf — I, 407; III, 211 bkz. kaça, kakaça
 KA  kalın kelimelerde "de" anlamına zarfedatı — III, 211, 212
 KA  Arapça'daki "ilâ ve izafet l'ı" anlamlarına edat, III, 212
 KA  herhangi bir şeyin kıyısı — III, 152
 KABAK(G)  kabak, yaş iken yemeği yapılan bir sebze, I, 382
 KABAKLIK  kabak tarlası, kabak biten yer — I, 503, 505
 KABARGAN  vücutta kaşınmak ve sıcak yüzünden çıkan kabartı, sivilce — I, 516
 KABARMAK  kabarmak — II, 71
 KABARTGAN  kabartan, şişiren, obartan (kimse) — I, 516
 KABARTMAK  kabartmak, şişirmek, obartmak — III, 430
 KABIRÇAK  tabut, (çok kere) ölü tabutu — I, 501
 KAÇ  kaç, sayı soran bir edat — I, 321, 476, 498
 KAÇ  kaç cin çarpmasına karşı üzerlik ile yapılan tütsüde söylenen söz — III, 163
 KAÇA  kap — III, 238 bkz. ka, kakaça
 KAÇAÇ  ipekli Çin kumaşı; cariye adı — II, 285
 KAÇAÇ  kir, II, 285 bkz. kakaç
 KAÇALAMAK  kaba koymak — III, 323
 KAÇAN  ne vakit, vaktaki, ne zaman — 
 KAÇAR  kaç kere — III, 247 bkz. kaçur
 KAÇGIN  kaçan — I, 21, 79
 KAÇI1MAK  kaçılmak — II, 134
 KAÇIGAY  kaçan — III, 106 § kaçıgay er; kaçan adam, I, 106
 KAÇINMAK  kaçar görünmek. II, 154, 155
 KAÇIŞ  halk arasındaki uyuşmazlık, döğüş, I, 369
 KAÇIŞMAK  kaçışmak — II, 92
 KAÇITMAK  kaçırtnnak — II, 300
 KAÇMAK  kaçmak; gitmek, 
 KAÇRUMSINMAK  kaçırır görünmek, II, 261, 262
 KAÇRUŞMAK  birbirini kaçırmak, II, 218, 225
 KAÇTURMAK  kaçırtmak — II, 89 kaçur kaç kere — III, 247 bkz. kaçar
 KAÇURGAN  her zaman kaçıran — I, 516, 517
 KAÇURMAK  kaçırmak. I, 47; II, 75, 87, 164, 166, 225, 261, 262
 KAÇURTMAK  kaçırtmak — III, 431
 KAÇUT  savaş ve kavgada yiğitlerin blrblrleriyle çarpışmaları.I, 356
 KAÇUT  kısa mızrak — I, 12
 KAD  kar fırtınası, insan öldüren bora, tipl — II, 223; III, 147
 KADAG  kanal, ırmak — II, 190
 KADAŞ  kardeş, hısım, akraba, bkz. kada ş
 KADAŞ  kardeş glbi yakın olan hısım, akraba, I, 369; III, 23, 327 bkz. kada ş
 KADAŞLIK  kardeşlik, hısımlık — I, 503
 KADGU  kaygı, III, 295, 309 bkz. kağgu kadılmak seyrekçe dikilmek — II, 134 bkz. kadumak kad ır güç, sarp, zor — I, 364; II, 54 § kad ır han; hakanlann sert ve çetin olan ı; "Hakanlı" ulusunun büyükleri — I, 364 § kadır
 KADGU  kaygı, tasa, I, 106, 425, 486; III, 374 bkz. kadgu
 KADGULANMAK  kaygılanmak. III, 201
 KADGURMAK  kayırmak; kaygıya düşmek, kaygılanmak. II, 192, 193; III, 193. 194 bkz. kay-gurmak
 KADIK  ağaçtan oyulmuş nesne — I, 382
 KADIN  kayın, dünür, hısım.I, 32, 403, 528; II, 110; III, 245 bkz. kay ın, kazın
 KADIN  kadnagun kayın ve kayınbabalar; "kayın mayın" gibi bir deyim — I, 523
 KADIÑ  kayın ağacı, I, 32, 356; III, 134, 151. 369bkz. kay ıñ
 KADIRGAK  çok çalışmak yüzünden elde peyda olan nas ır — I, 502
 KADIRGAN  daima egdiren, daima büktüren, I, 518; II, 74
 KADIRLANMAK  huyunu çetinleşir göstermek — II, 267 bkz. kadrınmak
 KADIRMAK  döndürmek, reddetmek — I, 144, 508
 KADIRMAK  büktürmek, eğdirmek, burdurmak; reddetmek — I, 370; II, 76, 164
 KADIRTMAK  bıiktnrmek.III, 431
 KADIŞ  kayış.I, 369, 499; III, 10, 325
 KADIŞLAMAK  kayış yapınak. III, 335
 KADIŞMAK  seyrekçe (ikileme) dikiş dikmekte yardım ve yarış etmek — II, 93
 KADITGAN  kimseye boyun egmeyen, inatçı, dik başlı, I, 513
 KADITMAK  inat etmek, dik ba; lı olmak, boyun egmemek, I, 513 bkz. kad ıtmak
 KADITMAK  geri dönmek, çekinmek; soğuktan ölmek.II, 301
 KADITMAK  seyrekçe diktirmek. II, 301
 KADITMAK  inat etmek, dik başlı olmak, kimseye boyun egmemek.I, 513 bkz. kad ıtmak
 KADIZ  ağaç kabuğu, I, 365
 KADIZLANMAK  kabuklanmak — II, 267
 KADLLG  ikileme dikiş, çifte dikiş, I, 375
 KADMAK  tipiden ölmek — III, 440
 KADNAGUN  kadın ile birlikte kullanılır, "kayın mayın" gibi bir deyim. I, 528
 KADRAK  dağ katları ve kıvnmları, yamaç, yan — I, 320, 471 § kat
 KADRAK  ; yan, yamaç I, 472
 KADRANMAK  kızmak, köpnrmek. II, 249
 KADRILMAK  bükülmek, egilmek — II, 235
 KADRINMAK  huyunu çetinle; ir göstermek — II, 267 bkz. kad ırlanmak
 KADRIŞMAK  bükmekte yarış etmek; karşılıklı olarak birbirinin sözlerini reddetmek, II, 218, 219
 KADRUKLANMAK  dağın girintisi, çıkıntısı, sert yeri çok olmak — II, 275
 KADUMAK  seyrekçe dikmek, III, 260 bkz. kad ılmak
 KAFÇITMAK  kızdırmak. II, 329 bkz. kavçımak
 KAFGAR  safran renginde ipek kumaş — III, 438
 KAFTAN  kaftan, elbise; kapama. I, 435; III, 109, 287, 298
 KAG  kug kazın çıkardığı ses — III, 128 bkz. kak kuk
 KAG  kug etmek kaz ses vermek, III, 128
 KAGIL  üzüm asmaları bağlanan yaş söğüt dalı, I, 409
 KAGRULMAK  kavrulmak.II, 144, 235 bkz. kagurmak, kavrulmak, kovurmak, kugurmak, kuvurmak
 KAGRUŞMAK  kavruşmak — II, 219 220 bkz. kavruşmak
 KAGUN  kavun — I, 15, 88, 174, 214, 268, 269, 395, 410; II, 290; III, 107, 129, 146, 190, 435
 KAGUNLANMAK  kavun sahibi olmak, III, 206
 KAGUNLUG  kavunlu — I, 499
 KAGUNLUK  kavunluk, kavun tarlası — I, 504, 505
 KAGUNSAMAK  canı kavun ıstemek — I, 280
 KAGURMAK  kavurmak — II, 81 bkz.kagrulmak, kavrulmak, kugurmak, kuvurmak
 KAGUT  kavut, darıdan yapılan bir yemek, I, 406; III, 163 bkz. kavut
 KAH  kah köpeği çağırmak için kullanılan söz, III, 118
 KAK  erik, kaysı gibl meyvelerin kurusu, II, 282; III, 155
 KAK  kurutulmuş nesne — II, 282
 KAK  göl, kurumuş göl, su birikintisi.I, 179; II, 282. 283; III, 155
 KAK  kuk kazın çıkardığı ses — III, 130 bkz. kag kug
 KAKA  turmak kaka durmak, dürte durmak, döge durmak — I, 73
 KAKAÇ  kir, pas, bulaşık.I, 358; II, 285 bkz. kaçaç kakaça içine akarlar konan kap; kap kacak, III, 211, 238 bkz. ka, kaça
 KAKIG  kakıma, kızma, istemezlik, rağmen, I, 376
 KAKILGAN  her zaman itilip kakılan — I, 520, 525
 KAKILGAN  sokulgan itilip kakılan — I, 520. 525
 KAKILMAK  kakılmak.II, 135
 KAKILMAK  sokulmak itilip kakılmak — II, 135
 KAKIMAK  birine kızmak, danlmak. III, 269 bkz. kakumak
 KAKIŞMAK  birbirine kızışmak, birbirinln başına vuruşmak. II, 104, 105
 KAKITGAN  daima kızdıran, can sıkan — I, 514
 KAKITMAK  kızdırmak, canını sıktırmak — II, 308
 KAKKUK  yarma, kurutulmuş et veya meyve. III, 130 bkz. kakuk
 KAKLANMAK  kurutulmak, kakaç yapılmak, su toplanmak — II, 252
 KAKLATMAK  kurutturmak II, 348
 KAKMAK  kakmak, hafifçe vurmak, I, .102; II, 293, 356
 KAKRAŞMAK  su çekilmek, şiş ve ur inmek., II, 220
 KAKRATGU  kaçırmak için çalınan şey, II, 334
 KAKRATMAK  davul çalarak zararlı hayvanları, kuşları kaçırtmak — II, 334 bkz. kokratmak
 KAKSIMAK  kakaç olmak, kakaç olayazmak — III, 286
 KAKTURMAK  başına kaktırmak — II, 191
 KAKUK  yarma, kurutulmuş et veya meyve — III, 130 bkz. kakkuk
 KAKUMAK  birine kızmak, darılmak — III, 269 bkz. kakımak
 KAKURGAN  yağla yogrulan bir ekmek hamurudur, fırında veya tandırda pişirilir. I, 518
 KAL  yaşlı adam, I, 409
 KAL  aç kalın ve bekleyin anlamınadır — Halaç oymağının adı buradan gelmi; denir. III, 415
 KALAMAK  yığmak, sandığa koymak, III, 249 bkz. kamak
 KALATMAK  kaplatmak, kılıf geçirtmek, bir şeyi sargıya veya sandığa koydurmak.II, 310; 311; III, 311
 KALBUZ  lokma, yudum — I, 458
 KALBUZLAMAK  yutmak; tıkım veya lokma yapmak, I, 458'; III, 350
 KALDRAMAK  hışırdamak III, 447
 KALDRUGA  hışırtı yapan her nesne için verilen s ıfat, III, 442
 KALI  eğer, hasıl, nice, artık, ne kadar, ise, olduğunda anlamlarında bir edat — I, 82, 93, 207, 274, 425; II, 234; III, 26, 137, 158, 233, 234, 239, 272, 288
 KALIK  hava, gök, sema, I, 354, 383; III, 46
 KALIMA  güne; lik, yüksek çardak, III, 174
 KALIMAK  sıçramak, çamiflanmak — III, 272
 KALIN  kalabalık, çok, sürü, kalın, kesif, yıgarlı olan her nesne — I, 149, 371, 404, 424, 487; III, 216
 KALIÑ  öncül mihir olarak kadına verilen çeyiz — III, 371, 372
 KALIÑUK  ba; taki kepekler, kürk ve deriye yap ışkan bir şey bulaşmasıyle olan kıvrıntı — III, 383 bkz. kalñuk
 KALIÑULAMAK  suyun yüzüne çıkmak, şudan başını yüksek tutmak. III, 410 bkz. kalugulamak
 KALIŞMAK  sıçraşmak; halkı terketmekte iki kişi yarış etmek, II, 109
 KALITGAN  her zaman kalkıtan, sıçratan — I, 515
 KALITMAK  kalkıtmak, sıçratmak — I, 515
 KALKAN  kalkan, I, 441; II, 356; III, 82, 221, 386 bkz. kalkañ
 KALKAÑ  kalkan, III, 386 bkz. kalkan
 KALMAK  kalmak, bırakmak — I, 41, 45, 68, 85, 110, 219, 294, 362, 370, 376, 384, 409, 410; II, 25, 250; III, 30, 49, 156, 221, 222, 258, 309, 367, 378, 384, 398
 KALNADMAK  kalınlaşmak — II, 350 bkz. kalnatmak, kalnumak
 KALNATMAK  kalınlaşmak — II, 350 bkz. kalnadmak, kalnumak
 KALÑU  suyun yüzünde durma, suyun yüzüne ç ıkma — III, 379
 KALÑUK  başta hasıl olan kepekler; kürk ve deri gibi şeylere yapışkan bir şey bulaşmaşsıyle olan
 KALÑULAMAK  suyun yüzüne çıkmak, sudan başını yüksek tutmak — III, 379 bkz. kal ıñulamak kalnumak kalınlaşmak, III, 302 bkz. kalnadmak, kalnatmak
 KALTUK  yaban sığırı boynuzu — I, 475
 KALTURMAK  geçmek, arkada bı^akmak. II, 191
 KALVA  öğrence oku, üzerinde temreni bulunmayan, yuvarlak bir tahta parças ı bulunan ok — I, 426, 528
 KAM  kam, şaman, kâhin. I, 236, 283; III, 157, 443
 KAMAK  kılmak, III, 231 bkz. kılmak
 KAMAK  yığmak; sandıga koynnak — III, 249 bkz. kalamak
 KAMAMAK  kamaşmak — I, 340; II, 311; III, 272
 KAMAŞMAK  ekşi yemeden diş kamaşmak — II, 110, 111
 KAMATGAN  çok kamaştıran — I, 515
 KAMATMAK  kamaştı^mak. II, 311 kamçı kamçı — I, 417 § kılıç kamçı; içinde kılıç olan kamçı — I, 417
 KAMÇI  at, deve ve sığırın erkekllk aygıtı — I, 417
 KAMÇIGU  ağızda ve parmaklarda ; iddetli ağrı ve sıcaklık yüzünden çıkan bir sivilce.I, 491 kamçılamak kamçılamak, kamçı ile vurmak — III, 352
 KAMDU  dört arşın boyunda, bir karış eninde bir bez parçasıdır, üzerlne üygur Hanı'nın mührü basılıp alış verişte para yerine kullanılır I, 418
 KAMGAK  eylerin açık yerlerine ertülür, kamış gibi yüksekçe bir ot, semer otu — I, 475
 KAMGI  eğri büğrü, çarpık — I, 426 § kamgı yüzlüg; çarpık yüzlü — I, 426
 KAMGIRMAK  çarpılayazmak, eğrlleyazmak — II, 194
 KAMIÇ  kepçe, kaşık, I, 52, 359; II. 75
 KAMIÇAK  kurbağa yavrusu da denen su böce ği.I, 487
 KAMIÇLAMAK  kepçelemek, kepçeyi daldırmak, III, 331
 KAMIŞ  kamış, kamışlık.I, 369, 439; III, 193, 391
 KAMIŞLANMAK  kamışlık olmak, II, 268
 KAMIŞLIG  kamışlı — I, 495
 KAMMAK  çok (dövüleni öldüresiye, kuvveti kesilesiye) dövmek — II, 27
 KAMTURMAK  bayıltmak, sesl kısılayazmak — II, 191
 KAMUG  bütün, hep, kamu, hepsi — I, 44, 103, 179, 183, 186, 190, 191, 235, 236, 239, 241, 274, 359, 376; II, 17, 45, 92. 98, 101, 104, 110, 128, 204, 205, 206, 210, 211, 213, 214, 215, 216, 217, 220 , 221, 222, 245, 274, 283, 350; III, 6, 65, 74, 88, 102, 105, 131, 1
 KAMULMAK  söykenmek, yana yatmak — II, 135, 136
 KAN  kan — I, 192, 272, 498; II, 115, 128, 141, 171, 184, 188, 264; III, 53, 66, 70, 77, 79, 157, 196, 270, 325, 356
 KAÑ  kazın çıkardığı ses — III, 358
 KAÑ  etmek kaz ses vermek, III, 358
 KANAK  kaymak — I, 383 bkz. kayak, kıyak, konak
 KANAMAK  kanamak, kan gelmek, kan almak — II, 323; III, 263, 273 bkz. kan ımak
 KANAT  kanat — I, 34, 357; II, 4, 183
 KANATGAN  daima kanatan — I, 515
 KANATLANMAK  binek sahibi olmak; uçmak, kanatlanmak, kanad ı çıkmak, bitmek, II, 267
 KANATMAK  kanatmak. II, 313, 323
 KANÇA  nereye, I, 74, 354; III, 40
 KANÇIK  dişi köpek; bir kadına sögülürken de böyle denir.I, 188, 475
 KANÇUK  nereye?, nasılş — I, 195
 KANDA  nerede? I, 46, 418; III, 69, 173, 218bkz. handa, kayda, kayuda
 KAÑDAŞ  babaları bir olan — III, 382 bkz. kañsık
 KANDIR  sepilenmeye yarayan deri yüzüldükten sonra etin üzerinde kalan ince zar, I, 457
 KANDURMAK  su ve başka şeylere kandırmak — II, 192 bkz. kanturmak
 KANGU  nişter, kan alacak aygıt — I, 477
 KANI  nere? III, 237, 238
 KANIG  sevinç — I, 376, 377 bkz. kan ık
 KANIK  kanmış, kanık; sevinç — I, 46 bkz. kahıg
 KANIMAK  kanamak — III, 274 bkz. kanamak
 KANITGAN  her zaman şevke getiren, I, 515
 KANITMAK  şevke getirmek, I, 515
 KAÑLI  kagnı arabası (yük 1^).III, 379
 KANMAK  su ve başka şeylere kanmak, I, 377; III, 184, 261
 KAÑRAK  damak-III, 383
 KAÑRAK  çan, III, 383
 KAÑSIK  üvey — III, 383 bkz.
 KANTURMAK  su ve ba; ka şeylere kandırmak. II, 192 bkz. kandurmak
 KANU  hangi, hangi şey, I, 31; III, 237 bkz. hayu, kayu
 KAP  egreti hısım — III, 146
 KAPA  kaba ve yüksek olan her nesne, III, 217
 KAPAK  göz kapağı, I, 382
 KAPAK  kızın kızlığı, bekâret. I, 382
 KAPAKLAMAK  kız bozmak, III, 338
 KAPAKLIG  kız kız oğlan kız, I, 496 bkz. kapıglıg
 KAPÇAK  su kollarının birbirine kavuştuğu yer, I, 471
 KAPGA  büyük kapı, kale kapısı — I, 425
 KAPGAK  kapak, sadağın kapağı — I, 471
 KAPGAKLANMAK  kapaklanmak — II, 275
 KAPGUÇI  kapıcı, kapan, çalan vb — II, 50
 KAPIGLIG  kız oğlan kız, I, 496 bkz. kapaklıg kız
 KAPILMAK  kapanmak, hapsedilmek; kapılmak — II, 120
 KAPINMAK  yağma eder görünmek; hastalığa kapılmak, yakalanmak — II, 154
 KAPIŞ  kapış, kapıp alma, yağma etme, çalma — I, 369
 KAPIŞMAK  kapışmak — II, 88 bkz. kapuşmak
 KAPLANMAK  kap sahibi olmak, III, 199
 KAPLIG  ogul anne karnından torbası ile doğan çocuktur ki uğurlu olur — III, 146
 KAPMAK  kapmak, çalmak; dokunnnak, çarpmak, uçurmak; hücum ve defi etmek — II, 4, 90, 113; III, 33, 80, 422
 KAPSAMAK  kaplamak, kaplamak istemek; etrafını kaplamak, sarmak; kapmak istemek — I, 155, 463; III, 285
 KAPTURMAK  kaptırmak, çaldırmak. II, 189
 KAPUG  kapı — I, 48, 64, 94, 150, 163, 180, 218, 239, 256, 276, 337, 375, 478, 506. 511, 520; II, 11, 27, 108. 135, 203, 308; III, 49, 57, 76, 83, 94, 167, 234, 262, 268. 280, 292, 330, 345. 348, 376 § kapug sedrekmek; parmaklıklı kapı
 KAPUGLUG  kapılı — I, 495
 KAPULGAN  daima sıkı; an — I, 520
 KAPULMAK  sıkş; mak — I, 520
 KAPUŞMAK  kapışmak — II, 113 bkz. kapışmak
 KAR  kar — 1. 7, 186, 326, 386; II, 99, 134.193, 204, 211. 305, 347; III, 39, 148, 263, 319, 324
 KAR  kur ses anlatan bir kelime — I, 324
 KAR  kur etmek guruldamak.I, 324
 KARA  kara; karanlık, I, 7, 60, 338, 354, 382; II, 163, 223
 KARA  ermek kararmak, II, 163 bkz. kararmak
 KARA  erük erik I, 69
 KARA  etmek bir çeşit ekmek — III, 222
 KARA  karak göz karası — I, 382
 KARA  kura yan yana söylenen iki kelime — III, 222
 KARA  Kuş Yulduz Müşteri gezegeni, Jüpiter. III, 221 bkz. Erentüz, Karaku ş
 KARA  orun sin, mezar — III, 221, 222
 KARA  ot Hindistan'dan gelen ağılı bir bitki; baldıran otu, Aconitum — III, 222
 KARA  yag neft — III, 222
 KARABaş  gerdek gecesi gelinle birlikte gönderilen hizmetçi kad ın, sağdıç kadın; köle ve cariyelere verilen adlardandır — "kara baş" anlamınadır.I, 150; III, 222
 KARAÇI  kapıları dolaşan dilenci — I, 445
 KARAGU  zaç denilen kara boya, I, 446
 KARAGU  kör — I, 446
 KARAGUNI  akşamleyin çocukların oynadıkları bir oyun.III, 243
 KARAK  göz bebeği, gözün renkli yeri; göz — I, 382; II, 116; III, 29 § kara karak; göz karas ı, I, 382 § ürüng karak
 KARAKAN  dağ ağaçlarından bir çeşit ağaç — I, 448
 KARAKLAMAK  yol kesip mal almak — III, 338
 KARAKLIG  gözlü, gözü olan her hayvan, I, 497
 KARAKSIZ  gözsüz. I, 497
 KARAKUŞ  Müşteri, (jüpiter), Mizan yıldızı, (Libra), I, 331, 332 III, 40, 221 bkz. Erentüz, Karaku ş, yulduz
 KARAKUŞ  kara kuş, tavşancıl — I, 331; III, 221
 KARAKUŞ  deve tabanının uçları.I, 332; III, 221
 KARALAMAK  karalamak; pislemek. III, 324, 329
 KARAMUK  karamuk — I, 487
 KARAMUÑ  karakun, kara belâ — III, 33
 KARAÑGU  karanı, karanlık — III, 388 bkz. karañku
 KARAÑKU  karanlık — III, 217, 290 bkz. karañgu
 KARARMAK  kararmak — II, 77, 163 bkz. kara ermek
 KARARTMAK  kaı'artmak, III, 431
 KARÇ  kurç "hatır hutur" gibi bir ses bildirir I, 343
 KARÇ  kurç yemek hatır hutur yemek — I, 343
 KARÇAMAK  katılaşmak — III, 276
 KARDU  zemheri sıralarında su üzerinde yüzen fındık büyüklüğündeki buz parçaları, I, 419
 KARGA  karga, I, 254, 425; II, 26
 KARGAK  lânet, kargış, II, 288 bkz. kargış
 KARGAK  tarmak bir çeşit bitki I, 467
 KARGALMAK  lânetlenmek — II, 236
 KARGAMAK  lânet etmek, beddua etmek; lânetlemek — I, 284; III, 290 bkz. alkamak, kargamak arkamak, kırgamak, kızgamak kargamak
 KARGANAMAK  kendine lânet etmek II, 249
 KARGAŞMAK  birbirine lânet etmek, II, 220
 KARGATMAK  lânetletmek, II, 338
 KARGILAÇ  kırlangıç kuşu — I, 526, 529; III, 178 bkz. karlıgaç
 KARGIŞ  lânet, beddua, 1161^0.I, 274, 461 bkz. kargak § karg ış kişi; lânetlenmii adam — I, 461
 KARGU  dağ tepelerine minare biçlminde yapılan yapı olup düşman geldiği zaman herkesin hazır bulunması için üzerinde ateş yakılır — I, 426 bkz. karguy
 KARGUY  atmaca — III, 241 bkz. karkuy, kırguy, kırkuy § çibek karguy; atmacaya benzer bir ku ş, III, 241
 KARGUY  dağ doruklarında düşmanı ihbar için yapılan kuleler — III, 241 bkz. kargu
 KARI  yaşlı, ihtiyar; yaşlı olan herhangl bir şey — I, 425; II, 30; III, 128, 222, 223, 421
 KARI  karış, ölçü, bez ölçülen arşin — I, 117; III, 223 bkz. karış
 KARI  kurı tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu sözlerle çağrılır. III, 223 bkz. kurıh kurıh, kurı kurı, kurrıh kurrıh
 KARIGDAŞ  kap kap, tulum, çuval, dağarcık; zarf; anası karnında, çocuğun bulunduğu torba — I, 195, 268; II, 122, 127, 128, 164, 170, 189, 218, 229; III, 15, 16, 77, 81, 146, 174
 KARIKMAK  kardan göz kamaşmak. II, 115, 116
 KARILAMAK  yaşlı saymak, ihtiyarlığa nispet etmek — III, 324, 329
 KARILAMAK  boylamak, karışlamak, arşınlamak, ölçmek — I, 309; III, 324, 329
 KARILAMAK  karlamak, ses çıkararak kar getirmek, III, 324
 KARILMAK  karışmak, karılmak — II, 134 bkz. katılmak, katılmak karılmak
 KARIMAK  kocalmak, yaşlanmak, kocamak, I, 147; III, 263
 KARIMSINMAK  boğulur gibi olmak II, 260
 KARIN  karın.I, 32, 171, 226, 324, 403, 486, 514; II. 201, 202, 288, 315, 337; III, 222, 244, 286. 289, 439
 KARIN  atmak hayvan boğazlandıktan sonra, işkembe nişan alınarak ok atılır, Vuran adam etinden bir parça alarak götürür.I, 403
 KARINÇA  karınca.I, 501; III, 375 bkz. karınçak
 KARINÇAK  karınca — I, 501 bkz. karınça
 KARINDAŞ  kardeş — I, 407
 KARINLAMAK  karına vurmak — III, 345
 KARINLIG  karınlı — I, 499, 500
 KARIŞ  karış, I, 369; II, 365 bkz. karı
 KARIŞ  yünlü kumaş, III, 28
 KARIŞLAMAK  karışlamak — III, 335
 KARIŞMAK  karışmak; kamaşmak; karşılanmak; karşı koymak I, 367; II, 95, 97, 98; III, 11
 KARIT  söğme, kufür — I, 356
 KARITMAK  kocatmak — II, 304
 KARIZAN  çok kocamış k.iy, I, 448
 KARKAG  çöl, suyu ve bitkisi bulunmayan k ırlar, I, 465
 KARKAMAK  lânet etmek, kötülüğü sayıp dökmek — t, 284 bkz. alkamak, kargamak, k ırgamak, kızgamak
 KARKUY  atmaca kuşu — III, 241 bkz. karguy, kırguy, kırkuy
 KARLAMAK  karlamak. I, 463; III, 298, 319
 KARLANMAK  karlanmak, kar yağmak — III, 197
 KARLATMAK  kar yağdırmak — II, 347
 KARLIGAÇ  kırlangıç — I, 527 bkz. kargılaç
 KARLUKLAMAK  Karluk boyundan saymak, Karluk boyuna nispet etmek — III, 351
 KARLUKLANMAK  Karluk kılığına girmek — II, 275, 276
 KARMA  yağma. I, 410, 433
 KARMAK  bir şeyi bir şeyle karıştırmak, katmak, karmak; boğazda su durmak, su bir yerde durmak, taimak — I, 432; 'II, 187; III, 182
 KARMALAMAK  yağma etmek, kapmak, yağmalamak.I, 433; III, 354
 KARMALAŞMAK  yağmalamakta yarış ve yardım etmek II, 221 bkz. karmaşmak
 KARMAŞMAK  yağmalamakta yarış ve yardım etmek, II, 221 bkz. karmalaşmak
 KARNAGU  er koca karınlı adam — I, 491 bkz. karnak er
 KARNAK  er koca karınlı adam — I, 473 bkz. karnagu er
 KARS  deve veya koyun tüyünden yap ılan elbise — I, 348
 KARS  kars el çırpmaktan çıkan ses — I, 348
 KARS  kars aya yapmak el ayalarını birbirine vurarak ses çıkarmak — I, 348
 KARSAK  derisinden güzel kürk yapılan bir hayvan, bozkır tilkisi.I, 473
 KARŞAG  elbisenin bir karış kadar olan parçası I, 464
 KARŞAMAK  karışlamak, ölçmek III, 286, 287
 KARŞATMAK  ölçtürmek, karışlatmak — II, 337, 365
 KARŞI  hakan sarayı, köşk, I, 255, 423; III, 374
 KARŞI  karşı, zıt, I, 423 bkz. karşu
 KARŞI  iki bey arasındaki uyu; mazlık — I, 424
 KARŞU  karşı — III, 272 bkz. karşı
 KARŞUT  zıt — I, 451
 KART  yara — I, 342; II, 234, 248, 255
 KART  er huysuz adam — I, 342
 KART  kurt ses bildiren bir kellme.I, 342
 KART  kurt etmak çitlamak — I, 342
 KARTAL  et parçalanmış et, I, 483
 KARTAL  koy aklı karalı, alaca koyun — I, 483
 KARTALMAK  azmak, yaranın başı koparılmak — II, 234
 KARTAMAK  tırmalamak; sağaltmak — I, 245, 272; II, 255 bkz. kartanmak, k ırtlamak
 KARTANMAK  sağaltmak.II, 248, 455 bkz. kartamak, k ırtlamak
 KARTURMAK  tıkamak; kardırmak, karıştırmak — II, 190. 197
 KARU  ..karşı ..dogru anlamına edat — II, 83 bkz. kerü
 KARVAMAK  ararken bir şeye dokunmak, III, 290 bkz. karvamak
 KARVAMAK  ararken bir şeye dokunmak — III, 290 bkz. karvamak
 KARVANMAK  aramak, II, 250
 KARVAŞMAK  aramakta yardım etmek; karanlıkta el ile bir şey aramak, II, 221
 KARVATMAK  gözü ile görmeden eliyle dokunarak aratmak — II, 339
 KARVI  ince, yayımsı — III, 239 § karvı kaşlı kişi; yay gibi ince kaşlı adam — III, 239
 KAS  kabuk, her ağacın kabuğu; sertllk, katilık, I, 356, 382; III, 134, 151, 369 bkz. kasuk, kaz
 KASI  hayvanlara ağaçtan yapılan ağıl — III, 224
 KASIG  ağzın içi, sag ve sol yanları, avurt — I, 375; III, 345
 KASIGLAMAK  iteklemek, itmek; avurda vurmak, III, 336, 345 bkz. k ısıglamak
 KASIRKU  kasırga — I, 489
 KASNAMAK  zırıncımak, çeneleri birbirlne vurmak; titre şmek II, 223; III, 147, 302 bkz. kasnatmak, kıstaşmak
 KASNATMAK  titretmek — II, 350 bkz. kasnamak, kıstaşmak
 KASUK  ağaç kabuğu — I, 382 bkz. kas, kaz
 KASUK  at derisinden yapılan tulum — I, 382
 KASUKLUG  er kendisinde kımız tulumu bulunan adam.I, 497
 KAŞ  kaş, lekesiz beyaz veya kara ta; — I, 330; III, 22, 152
 KAŞ  göz üstündeki kaş — I, 424, 524; II, 328; III, 152
 KAŞAK  kındıra otu, halfa — I, 383; II, 328
 KAŞAÑ  köleye söğmekte kullanılan bir kelime, "alçak" anlamınadır.III, 370
 KAŞANMAK  (hayvan, at) i; emek — II, 155
 KAŞGA  at yüzü ak, gözlerinin çevresi kara olan at, peçeli at — I, 426 § ka şga koy; başı ak, başka yerleri kara olan koyun — I, 426
 KAŞGALAK  ördekten küçük blr su kuşu — I, 528
 KAŞIK  kaşık — I, 504 bkz. kaşuk
 KAŞIKLAMAK  kaşıklamak, III, 338 bkz. kaşuklamak
 KAŞIKLIK  müñüz kaşık yapmak içtn hazırlanan boynuz, I, 504
 KAŞIMAK  kaşımak — I, 438; III, 267
 KAŞINMAK  I, 261 kaşıtgan çok kaşitan, I, 514
 KAŞITMAK  kaşıtmak, II, 307
 KAŞLAMAK  kaş, germeç yapmak; kaşa vurmak — III, 299
 KAŞLIG  kaşlı — III, 239
 KAŞUK  kaşık — I, 383; III, 347 bkz. kaşık
 KAŞUKLAMAK  kaşıklamak. III, 338, 347 bkz. kaşıklamak
 KAŞUKLANMAK  kaşık sahibi olmak — II, 268, 269
 KAŞUKLUG  kaşıklı. I, 497
 KAT  kat — I, 320; III, 27
 KAT  nezd, yan — I, 64, 320; III, 240
 KAT  mugaylan dikeni meyvesi; dikenli ; eylerin meyvesl; her bir a ğacın meyvesi — II, 146, 147
 KAT  kadrak yan, yamaç — I, 472
 KATA  kere, defa, kez, I, 321, 498; III, 218
 KATARGAN  her zaman geri döndüren — II, 74
 KATARMAK  geri döndürmek, yöneltisinden döndürmek, çevirmek.II, 74; III, 193 bkz. kaytarmak
 KATGI  katı, sert — I, 441 bkz. katkı
 KATGURMAK  gülerek katilmak — II, 188, 192, 201
 KATIG  katı, sert, sıkı, kuvvetli, I, 110, 375, 472; II, 338, 354; III, 44, 219, 287, 373
 KATIGLANMAK  çabalamak, uğra; mak — II, 268, 270; III, 159
 KATIGLIG  soysuz, katiklı — I, 496
 KATIGLIK  felâket — III, 233
 KATIK  katgı, herhangi bir nesneye katılan; sirke, yoğurt gibi tutmaç yemejine katılan nesne — I, 382
 KATILGAN  karılgan her işe her zaman katılan, karışan — I, 520
 KATILMAK  karıştırılmak; erkek kadın çiftleşmek, II, 121 bkz. karılmak, katılmak karılmak katılmak karılmak
 KATINMAK  sertelmek — I, 498
 KATINMAK  katar görünmek — II, 154
 KATIR  katır, I, 364, 495; III, 302
 KATIRTMAK  döndürmek; reddetmekle emretmek — III, 430, 431
 KATIŞMAK  katmakta yardım ve yan; etmek, II, 89
 KATKI  katı, I, 427 bkz. katgı § katkı kişi; kimseye boyun eğmeyen adam — I, 427
 KATKI  (a?) ç çıyana benzer bir böcek — I, 455
 KATLANMAK  meyvelenmek; dikenll ağaçlar meyvelenmek .III, 196, 197
 KATLIŞ  katlış; su kollarının kavşıtında olan su birikintisi — I, 460
 KATLIŞMAK  su kolları kavu; mak — I, 460
 KATMAK  katmak, karıştırmak; katılaşmak, sert olmak; mihnete ve sıkıntıya düşmek, yorulmak — I, 205, 432, 440, 467; II, 295
 KATMAK  karmak katmak, karıştırmak.I, 432
 KATNATMAK  tekrar ettirmek — II, 349
 KATRUNMAK  duraklamak, çekinmek, II, 249
 KATTURMAK  büktürmek, katlatmak, kattırmak — II, 189, 190
 KATUN  kadın, hatun, Afrasyab kızlarından olanların adı — I, 138, 376 , 410; III, 240
 KATUNLANMAK  hanımlanmak, han karısı şekline girmek — III, 206
 KATURGAN  çok sevlnen, çok öğünen, çok gülen — I, 516
 KATURLUG  ok temreni ağıya bulaştırılmiş ok, II, 284
 KATURMAK  katılaştırmak.II, 74
 KATURMAK  sevinmek, öğünmek, gülmek.I, 516
 KATUT  katık, II, 284
 KATUT  kak, yarma — II, 284
 KATUT  pabuçcu çirişi — II, 284
 KAV  kav-III, 155
 KAV  kuv dikişin büzülmesi, çekllmesi, elblsenin dikilirken k ırışıp büzülmesl — III, 129, 155
 KAV  kuv bolmak diklllrken büzülmek, çekilınek, kötü dikilmekten kıvrışmak.III, 129
 KAVÇIMAK  saldırmak, üstüne du; mek — III, 276 bkz. kafç ıtmak
 KAVDINMAK  acınmak, şefkat göstermek, fenalıktan kurtulması yollarını aramak — II, 249 bkz. kavdunmak
 KAVDUNMAK  acınmak, ; efkat göstermek, fenalıktan kurtulması yollarını aramak — II, 249 bkz. kavdınmak
 KAVIK  kepek, darı kepeği, III, 165 bkz. kavık
 KAVIK  kepek, darı kepeğl; kavuz — I, 221, 383; III, 165 bkz. kav ık
 KAVRAMAK  sıkmak, kavramak — II, 82 bkz.kavurmak
 KAVRULMAK  kavrulmak, II, 235 bkz. kagrulmak, kagurmak, kovurmak, kugurmak, kuvurmak
 KAVRUŞMAK  kavurmakta yardım etmek — II, 219, 220 bkz; kagruşmak
 KAVŞI  ince, çatık — I, 424
 KAVŞUT  iki hanın, ülkelerinin baysallıği için, buluşarak barışmaları. I, 451; II, 102
 KAVUK  mesane, sidiklik; kavuk, III, 165 bkz. kavuk
 KAVUK  sidiklik, mesane; kavuk, I, 383; III, 165 bkz. kavuk
 KAVURMAÇ  kavrulmuş buğday — I, 493 bkz. kogurmaç, kovurmaç
 KAVURMAK  kavramak, sıkmak, I, 518; II, 82 bkz. kavramak
 KAVUŞMAK  kavuşmak, yaklaşmak.II, 102, 103; III, 153, 188
 KAVUT  kavut — III, 163 bkz. kagut
 KAVUZ  şaraptaki çör çöp, tortu — III, 164
 KAYA  kaya — I, 73; II, 7, 19, 20, 170 § yal ım kaya; sarp dağın eteği — III, 19, 20
 KAYA  körmek uzaktan görmek — III, 219 bkz. kıya körmek — kura körmek, kuya körmek kayda nerede — I, 52, 419; III, 173 bkz. handa, kanda, kayuda
 KAYAÇUK  güzel kokulu bir dağ otu — ("Safran"denen bitki olmak ihtimali vard ır).III, 177
 KAYAK  kaymak (yenecek) — III, 167 bkz. kanak, k ıyak, konak
 KAYGIK  kayık, I, 100; III, 175 bkz. kayguk
 KAYGUK  kayık — I, 186 bkz. kaygık
 KAYGURMAK  kayırmak, kaygılanmak — II, 193; III, 193, 194 bkz. kadgurmak
 KAYIG  yer yoldan sapa olan yer — III, 166
 KAYIN  kardeş, hısım ve akraba — I, 32 bkz. kadın, kazın
 KAYIÑ  kayın ağacı — I, 32 bkz. kağıñ
 KAYINMAK  kaynamak. III, 191 bkz. kaynamak
 KAYIR  kum, kaba topraklı yer — I, 158, 166; III, 165
 KAYIRLIG  düz ve kaba topraklı — III, 178
 KAYIŞMAK  birbirine acımak, birbirini kayırmak — III, 188 bkz. kaymak, kışmak
 KAYMAK  meyletmek, kaymak; caymak; acımak, kayırmak, tınmak, iltifat etmek — I, 403; II, 45; III, 182, 245, 246 bkz. kayışmak, kışmak
 KAYNAMAK  kaynamak; karşı gelmek, kabulden çekinmek, sözünü reddetmek — I, 166, 225, 248, 390, 441; III, 191, 280, 302 bkz. kay ınamak
 KAYNATMAK  kaynatmak — II, 357
 KAYRIŞMAK  bükmekte yarış etmek — III, 194, 195
 KAYTARGAN  daima geri döndüren, kaçıran.I, 516, 517
 KAYTARMAK  yöneltisinde döndürmek, çevirmek, III, 193 bkz. katarmak
 KAYTARMAK  saldırtmak, III, 429
 KAYTIŞMAK  birbiri ardına gitmek, III, 195
 KAYTURMAK  kayırttirmak, yardım ettirmek — III, 193
 KAYU  hangi, hani, nice — I, 31; III, 218, 237, 367 bkz. hayu, kanu
 KAYUDA  nerede, I, 99, 419; III, 173 bkz. handa, kanda, kayda
 KAYUKLANMAK  kaymaklanmak.III, 197, 198
 KAZ  kaz — I, 100, 104, 254, 256, 487; II, 177, 181, 359; III, 128, 130. 149, 332, 358, 384
 KAZ  her ağacın kabugu — III, 151 bkz. kas, kasuk
 KAZAÑKU  karma karışık, dolaşık (ip), III, 388
 KAZGAN  sel sularının yardığı yer — I, 18 § kazgan yer; içerisinde yarlar, batakl ıklar, çatlaklıklar bulunan yer — I, 439
 KAZGANÇ  kazanç — III, 386
 KAZGANMAK  kazanmak — II, 249, 250
 KAZI  etlilikten insan karnındaki girlnti ve çıkıntılar, at karnı içinden çıkan yağ — III, 223
 KAZILMAK  kazılmak — II, 135
 KAZIMAK  kazmak ve eşmek, deşmek, kazımak — III, 264
 KAZIN  kayın, dünür, hısım — I, 403 bkz. kadın, kayın
 KAZINDI  toprak kazılmış toprak — I, 449
 KAZINMAK  kazılmak, kazmayı iş edinmek, kazar görünmek — II, 155
 KAZIŞMAK  kazmakta yardım ve yarı; etmek, II, 100
 KAZLINMAK  kazılmak, çukurlar yapılmak, II, 251
 KAZMAK  kazmak, at hafarılanarak ve çamışlanarak ayağıyle yerl kazmak, kazılmak — II, 10, 59
 KAZÑUK  kazık, III, 383 bkz. kazuñuk
 KAZTURMAK  kazdırmak — II, 190
 KAZUK  kazılmış — I, 382 § kazuk arık; kazılmış ark — I, 382
 KAZUÑUK  kazık — III, 383 bkz. kazñuk
 KEBELI  ışık etrafında geceleri uçan kelebek, pervane, evelek — I, 448
 KEBEZ  pamuk, I, 293, 303, 510 bkz. kepez
 KEBEZLIG  pamuklu, pamuk sahibi — I, 507
 KEBEZLIK  pamukluk, pamuk biten yer — I, 507
 KEBIMEK  bazı yerleri kurumak — III, 257 bkz. kepimek
 KEBIT  dükkân, magaza, içkl içllen yer, meyhane, I, 357 bkz. kepit
 KEBITMEK  kurutmak — II, 298 bkz. kepitmek
 KEÇ  geç (vakit).I, 294; III, 121
 KEÇE  keçe, III, 219
 KEÇE  karpuz ve hıyara ben2er şeylerin taşındığı sele ve sepet — III, 220
 KEÇE  gece, III, 219
 KEÇI  keçi, III, 219 bkz. eçkü
 KEÇIK  köprü, geçit, I, 390; III, 191 bkz. keçi ş
 KEÇILMEK  geçilmek — II, 136
 KEÇILMEK  geciktirilmek. III, 195
 KEÇIŞ  geçit, ırmağın, derenin geçidi, I, 369 bkz. keçik
 KEÇIŞMEK  geçmekte yardım ve yarış etmek, II, 93
 KEÇITMEK  geçirtnnek — II, 300
 KEÇITMEK  geciktirmek — II, 300
 KEÇMEK  geçmek, ölmek — I, 44, 79, 80, 82, 94, 245, 451; II, 5, 6, 87, 164, 225; III, 5, 9, 33, 85, 121, 288
 KEÇMEK  gecikmek — III, 180, 183
 KEÇRÜMSINMEK  geçer görünmek — II, 261
 KEÇRÜŞMEK  birbirini geçmek, geçirmekte yard ım etmek — II, 222, 225, 257
 KEÇSEMEK  geçmek istemek — I, 155
 KEÇSETMEK  geçmek umudunda bulundurmak — II, 336
 KEÇTÜRMEK  geçtirmek II, 194
 KEÇÜNMEK  geçer görünmek — II, 156
 KEÇÜRGEN  her zaman başaran — II, 521, 522
 KEÇÜRMEK  evirip çevirmek, başarmak; bağı; lamak, I, 47
 KEÇÜRMEK  geciktjrmek — III, 187
 KEÇÜRSEMEK  geçirmek istemek — III, 247
 KEÇÜRTMEK  geçirtmek.III, 431, 432
 KED  bir şeyi anlatmakta obartma ve pekitme istenirse kullan ılan edat — I, 321 bkz. ked, key
 KED  obartma, pekitme bildiren blr edat — I, 322 bkz. ked, key
 KEDGÜ  giyilecek nesne, I, 430
 KEDILMEK  giyilnıek — II, 136
 KEDINDI  ton çok giyilen elbise I, 449
 KEDIRMEK  hayvan derisi yüzmek, bir hayvan ı kakaç (pastırma) yapmak — II, 76
 KEDKIRMEK  hayvan çamışlık etmek, üstüne yük vurdurmaz olmak — II, 196
 KEDLEMEK  çabalamak. III, 299, 300
 KEDMEK  giymek — I, 12, 394; II, 296; III, 20, 156, 441 bkz. ketmek
 KEDRILMEK  et soyulup kurutulmak, kakaç (past ırma) yapılmak — II, 237
 KEDRIM  et derisi yüzülmüş et — I, 485
 KEDRIŞMEK  et soyup kurutmakta yardım etmek, II, 222
 KEDRÜLMEK  giyilmek — II, 237
 KEDRÜŞMEK  birbirine giydirmek, II. 222
 KEDÜK  tulganın altına giyilen tüyden yapı1mış takke — I, 390
 KEDÜK  yağmurluk-I, 508 bkz. kedük
 KEDÜK  kepenek, yağmurluk; elbise, giyecek, I, 390; III, 38 bkz. kedük
 KEDÜKLÜG  yağmurluk sahibi — I, 509
 KEDÜKLÜG  kepeneği olan kimse — III, 256
 KEDÜKLÜK  kidiz yağmurluk yapmak için ayrılmış, hazırlanmış keçe — I, 508
 KEDÜRMEK  giydirmek.II, 76, 161
 KEDÜRSEMEK  giydirmek istemek III, 332
 KEDÜT  çamaçır, giyecek, gelin ve güveyin h ısımlarına armağan olarak giydlrdlkleri elbise — I, 12, 357
 KEFEÑ  zahire armağanı — III, 385 bkz. kefşeng
 KEFGEK  peltek, kekeme kimse — II, 289
 KEFREMEK  gevşemek, I, 103 bkz. kevremek, kövremek, küfremek
 KEFŞEÑ  harman temizlendikten sbnra gelen kimseye verilen zahire armagan ı. III, 385 bkz. kefeñ
 KEGIRMEK  geğirmek — II, 84
 KEK  kin, hınç, öç; sıkıntı, zahmet, mihnet I, 44, 230, 479; II, 283 bkz. kekmek, kekmen
 KEKLIG  kinli, hınçlı — II, 283
 KEKLIK  keklik — I, 479
 KEKMEK  er tecrübeli adam — I, 479 bkz. kek, kekmen
 KEKMEN  başından geçen sıkıntı ve zahmetlerle pişmiş, pekleşmiş adam.I, 480 bkz. kek, kekmek
 KEKRE  develerin yediği acı bir ot — I, 422
 KEKTEŞMEK  hınçlaşmak, kin bağlaşmak — II, 222
 KEKÜK  seksek kuşu; kemiği büyü ve tılsım için kullanılır — II. 287
 KEKÜŞ  ; işlik iç!n sürülen blr ilâç, aks ırgan otu; "Saponaria" veya "Veratrum album" — I, 407
 KELDEÇI  gelici, gelen — I, 24
 KELDÜGI  geli; i.I, 36; II, 42
 KELDÜRMEK  getirmek.I, 20, 71, 93, 94. 97, 251, 340; II, 195; III, 144 bkz. keltürmek
 KELEÇÜ  söz — I, 445
 KELEGEN  gelen — I, 24
 KELEGÜ  tarla sıçanı soyundan bir hayvancık, geleni- I, 448
 KELEP  Türk yaylalarında biten bir ot; davarı çabuk semirtir.I, 353
 KELEPLENMEK  bir yer "kelep" otuna sahip olmak — 11. 269
 KELER  keler, kertenkeleler!n genel ad ı — I, 364
 KELESI  gelme zamanı — II, 69
 KELGELIMET  gelmek için — I, 144, 325
 KELGIN  büyük ırmaklann veya denizlerin taşar gibi kabarması, med — I, 443
 KELGIRMEK  gele yazmak, gelmek istemek, II, 196
 KELGÜ  gelme zamanı, geliş, gelecek — I, 119; II, 68
 KELGÜÇI  gelici, gelen — II, 54
 KELGÜLÜK  gelmeye hak kazanmış (kimse).I, 25
 KELIG  gelecek, gelecegi.I, 26; II, 41, 52, 58, 172; III, 160
 KELIGLI  gelmek üzere olan — I, 25; II, 58
 KELIGSEK  gelmeye istekli olan; II, 55
 KELIGSEMEK  gelmek istemek — III, 285, 335 bkz. kelsemek
 KELIMSENMEK  gelir görünmek.II, 259
 KELIN  gelin — I, 404; III, 12, 242
 KELIŞ  geliş.I, 370
 KELIŞ  barış geliş gidiş.I, 370
 KELIŞLIG  barışlıg ev konuk odası, I, 370
 KELIŞMEK  gelişmek.II, 110
 KELIŞMEK  barışmak birbirine gelip gitmek — II, 110
 KELMEK  gelmek, I, 20, 24, 26, 35, 36, 37, 53, 76, 77, 82, 87, 88. 93, 97, 108, 125, 126, 129, 130, 132, 136, 165, 212, 219, 226, 315, 319, 323, 325, 328, 334, 339, 350, 387, 391, 403. 409, 417, 441, 442, 445, 462, 463, 468; II, 25, 26, 35, 38, 41, 43, 46. 59, 60, 6
 KELÑIZ  sel I, 343
 KELÑIZLEYÜ  sel gibi.I, 343
 KELSEMEK  gelmek istemek, gelsemek — III, 285 bkz. keligsemek
 KELTÜRMEK  getirtmek — II, 195 bkz. keldürmek
 KEM  hastalık — I, 338; II, 363
 KEM(I)ŞMEK  saldırmak, çıkarmak, atmak, sürmek; bir ; eyi çıkarıp atmak — I, 309, 441, 472; II, 112, 115
 KEMDÜK  söñük sıyrılmış, eti yenmiş kemik. I, 480
 KEMEK  pamuktan yapılmış çubuklu ve nakışlı bir dokuma; bundan bürgü yapılır, Kıpçaklar yagmurluk yaparlar — I, 392
 KEMİ  gemi — I, 179; III, 235 bkz. kimi
 KEMLEMEK  kötülemek, hasta olmak, III, 301 bkz. kemlenmek
 KEMLENMEK  hastalanmak — I, 338; II, 253 bkz. kemlemek
 KEMLETMEK  sıkıntı veya zarar vermek, kötületmek, hasta etmek — II, 348, 349, 363
 KEMRÜŞMEK  kemirişmek, kemirmekte yariş etmek — II, 224
 KEMÜRMEK  kemirmek. II, 85, 86
 KEN  dogu ülkelerinde her şehre verilen bir addır — I, 339 bkz. kend, kent
 KENÇ  genç, çocuk; her hayvanın küçügü — I, 169, 278; II, 304, 307; III, 181, 270, 438
 KENÇEKLENMEK  Kençek kılığına girmek, Kençekleşmek II, 277
 KENÇLIYÜ  hanların düğünlerlnde veya bayramlarda ya ğma edilmek üzere yapılan sofra — III, 438
 KEND  şehir; kale — I, 22, 178, 236, 248, 302, 339, 343, 344; III, 150 bkz. ken, kent kendü
 KENDI  , zat, nefs, kendisi. I, 127, 419; III, 29
 KENDÜK  küp gibi topraktan yapılan büyükçe bir kap, küp — I, 480; II, 129
 KEÑEMEK  danışmak, görüşmek, tedbir etmek — III, 396
 KEÑES  sığ, az, kolay, hafif — III, 364
 KEÑEŞ  işlerde danışma, görüşme, düşünme, tedbir — III, 365
 KEÑEŞLIK  danışıklı, tedbirli, I, 232; III, 358
 KEÑEŞMEK  kar; ılıklı danı; mak, tedbir etmek — III, 393, 394
 KEÑEŞSIZ  danışıksız, tedbirsiz — I, 232
 KENPE  bir ot adı — I, 416
 KENT  şehir — III, 34 bkz. ken, kend
 KEÑÜTMEK  genişletmek, II, 326
 KENZI  kırmızı, sarı, ye; il gibi birtakım renkleri bulunan bir Çin dokuması — I, 422
 KEPEK  unda ve başta bulunan kepek, I, 390; II, 310; III, 93, 101
 KEPEK  yincü küçük inci — I, 390
 KEPEKLIG  kepeği olan, I, 508
 KEPEKLIK  kepek konan yer — I, 508, 510
 KEPEZ  pamuk-I, 293, 303, 510 bkz. kebez
 KEPIMEK  bazı yerleri kurumak, III, 257 bkz.kebimek
 KEPIT  dükkân, mağaza, meyhane — I, 357 bkz. kebit
 KEPITMEK  kurutmak — II, 298 bkz. kebltmek
 KEREGÜ  çadır; kışlık ev, I, 404, 447, 448
 KEREGÜLENMEK  çadırlanmak, çadır edinmek, çadıra girmek — III, 205
 KEREK  gerek, olmalı, yaraşır, lâzım, ihtiyaç, gerekli. 1 126, 152, 163, 391; III, 44, 216, 371
 KEREKLEMEK  yokluğu dolayısıyle aramak, araştırmak, III, 341
 KEREKLIG  gerekli — I, 509
 KEREM  izbe — I, 398
 KEREY  saç tıra; eden ustura, III, 174 bkz. yüligü
 KERGEMEK  yaraşmak — I, 362
 KERGÜK  koyunun içerisinde, kırkbayır ile beraber bulunan şirden gibi ; ey — II, 289
 KERIK  geniş — I, 94
 KERILGEN  her zaman gerilen, gerinen, esniyen — I, 523 kerilmek gerllmek, gerinmek, esnemek — I, 119; II, 136 kerim duvarlara örtülen, kaplanan dokuma nesneler.I, 398
 KERIŞ  üstüne çıkılabilen dağ tepesi — I, 370
 KERIŞ  atin karnı, sırtı — I, 370
 KERIŞ  savaşta dayanma, I, 370
 KERIŞ  kavga, çeki; — I, 370
 KERIŞMEK  uğraşmak, kavga etmek, çekişmek — I, 370; II, 99, 115
 KERIŞMEK  germekte yardım ve yarış etmek — II, 98
 KERITMEK  havlatmak, ürdürmek — II, 305
 KERİGIRSIMEK  dlbi yanmak, dibl yanarak koku yükselmek — III, 409
 KERJÜ  tüfekte atılan yuvarlak taneler, III, 441
 KERKI  dülger keseri, keser — I, 430
 KERMEK  germek, çeklp uzatmak; kapatmak; ürümek, havlamak — II, 8; III, 39
 KERPIÇ  kerpiç — I, 455; III, 119 § pışık kerpiç
 KERŞEGÜ  at kürek kemiğinin altında yağırı bulunan at — I, 491
 KERTIK  ekmek ve ekmeğe benzer şeylerin sayısını bilmek için bir ağaçta yapılan kertik, çetele — I, 478 bkz.
 KERTIŞMEK  kenmekte yardım ve yarış etmek — II, 222
 KERTMEK  kertmek (köleyi yola getirmek için söylenir) — III, 427
 KERTÜK  kertilmek kenilmek; (insanlar için) horlanmak — I, 160; II, 236
 KERTÜK  ağaçta açılan kertik- I, 478 bkz. kertik
 KERTÜK  kemrük kesik, gedik — I, 478
 KERTÜRMEK  gerdirmek, serdirmek — II, 194
 KERÜ  geri, .. den ise — I, 205, 361; II, 133 bkz.karu
 KES  parça — I, 329 bkz. kesek
 KES  kesek, abdest bozduktan sonra bununla temizlenilir.I, 329
 KESEK  kesik, parça — I, 14, 391 bkz; kes
 KESGÜ  kesecek nesne — I, 13
 KESGÜK  halka, köpeğin boynuna geçirilen halka, tasma — II, 289
 KESILGEN  her zaman kesilen — I, 523
 KESILMEK  kesllmek — I, 339; II, 136, 137
 KESINMEK  kesinmek — II, 157
 KESLEMEK  kesekle koğmak — III, 300
 KESLINÇÜ  sarı keler, III, 242
 KESLINMEK  kesilmek — I, 352; II, 253
 KESLIŞMEK  kesilip ayrılmak — II, 224
 KESLŞMEK  kesmekte yardım ve yariş etmek — II, 101
 KESME  enli ok 100^01^.I, 434
 KESME  kakül, zülüf, perçem, I, II, 233, 434
 KESMEK  kesmek — I.11 13, 14. 434; II. 11
 KESMELENMEK  zülüflenmek, kâküllenmek — III, 203
 KESTEM  geceleyin davetsiz gelen adamlara verilen içki ziyafeti — I, 485
 KESTER  saksı — I, 457
 KESTÜRMEK  kestirmek — II, 195
 KESÜRGÜ  dağarcık, kap — I, 358, 490; 111. 48
 KEŞÜRGEN  çok bağışlayan — I, 521
 KETEN  zahmet, sıkıntı, I, 404
 KETERMEK  §1(161-1116^ III, 164
 KETIŞMEK  ayrılmak, ayrışmak — II, 89, 90
 KETKI  at sırtı dar, yanları geniş at — I, 430
 KETMEK  giymek — II, 296 bkz. kedmek
 KETMEN  yeri kazmak için kullanılan aygıt — I, 444
 KETÜ  çolak — III, 219
 KETÜT  ekşi suratlı, buruşuk yüzlü — II, 284
 KEVÇI  Uygur ellerine kadar Kâşgaristan'da kullanılan 10 rıtllık bir hububat ölçeği — I, 417
 KEVEG  burundaki kıkırdak — I, 391
 KEVEL  at yürüyüşlü, küheylan at, soylu at — I, 395; II, 133
 KEVELMEK  gevşemek, zayıflamak, I, 397 bkz. kevllmek
 KEVGIN  aş doyurmayan aş — I, 443 bkz. çivgin
 KEVILMEK  gevşemek, zayıflamak — II, 131, 137, 138 bkz. kevelmek
 KEVLI  ırmak ağzı, III, 442
 KEVMEK  gevelemek, gevmek; gevşetmek — II, 16; III, 288
 KEVREK  gevrek, yunnu; ak (bitki) — I, 479
 KEVREMEK  zayıflamak; gevşemek — III, 41, 282 bkz. kefremek, kövremek, kilfremek
 KEVRETMEK  gevşetmek — II, 334, 335
 KEVRIK  gürgen ağacı — I, 479
 KEVŞEK  gevşek, yumuşak. I, 479 bkz. küvşek § kevşek etmek; bir çeşit ekmek — III, 287
 KEVŞEMEK  geviş getirmek; gevşemek, III, 287
 KEVŞENGEN  çok geviş getiren — II, 256
 KEVŞENMEK  geviş getlrmek — II, 252, 255
 KEVŞEŞMEK  birbirini görerek geviş getlrmek — II, 351
 KEVŞETMEK  gevşetmek, yurnuşatmak; geviş getirtmek — II, 338
 KEVTÜRMEK  gevşetmek — II, 195
 KEVÜRKEN  dağ soğanı — I, 525 bkz. kümürgen, kümürken, küvürken
 KEY  pek, gâyet, sağlam — I, 459 bkz. ked, ked
 KEYIK  geyik, yaban hayvanı, aslında yabani olan her şey, eti yenen hayvanlardan ceylân, s ıgın, dağ keçisi gibi hayvanlar, yabani (vah şi) -evcil (ehli) karşıtı-, av hayvanı ve av, I, 26, 155, 157, 171, 206, 224, 228, 263, 295, 306, 311, 421; 11, 8, 10, 16, 120, 14
 KEYIK  maymun yapılı (insanlar için) — III, 168
 KEYIK  söğüt yaban sogüdü — III, 168
 KEYLIG  maynıun — III, 175
 KEYLIG  kişi şaşkın veya yabanş gibi iki tarafına bakarak yürüyen adam. III, 175
 KEYÜK  kebe ve kepenek gibi ; eyler — III, 168
 KEZ  gez — I, 326; III, 106, 318
 KEZ  süt ve un gibi şeylerin tencere dibinde yap ışıp kalan parçaları. I, 327
 KEZ  ipekli bir Çin kumaşı — I, 327
 KEZGERMEK  gezlenmek, geze getirmek — II, 196; III, 106
 KEZIK  gezek; sıtma, nöbet, işte nöbet — I, 391
 KEZIK  cesaret — I, 391
 KEZIŞMEK  gezmekte yari{mak — II, 100
 KEZITMEK  gezdirmek — II, 306
 KEZLEMEK  gezlemek, gezini düzeltmek, temizlemek. III, 300, 318 —
 KEZLENMEK  gezlenmek; dibi tutmak, II, 252, 253
 KEZLEŞMEK  gezlemekte yardım ve yarış etmek — II, 224
 KEZLETMEK  gezletmek — II, 348
 KEZLIK  küçük kadın bıçağı, kadınlar üst elbiselerine takarlar — I, 478
 KEZMEK  gezmek, dolaşmak — II, 10
 KI  nida "ya"sı yerine; çağırma edati — III, 212
 KI  hısımlık bildiren isimler sonuna gelerek ac ıma ve sevme anlatan bir edat — III, 212
 KIBE  az zaman, kısa zaman — III, 217 bkz. büte
 KIBE  bolmak az zaman geçmek, III, 217
 KIÇI  hardal — III, 238
 KIÇIK  küçük, küçüklük — I, 227, 390; II, 29, 95, 268; III, 87, 175 bkz. kiçük
 KIÇIKLEMEK  küçük saymak, III, 341
 KIÇILAMAK  gıdıklamak — III, 323, 329
 KIÇIMEK  kaşınmak, gidişmek. III, 259
 KIÇINMEK  orospu olmak, gidişmek, ka; ınmak — II, 156
 KIÇITMEK  kaşıtmak — II, 300
 KIÇURMAK  kınamak, ayıplamak; başkasınm kaygısından ferah duymak — III, 187
 KIÇÜK  küçuk — I, 93 bkz. kiçik
 KID  arka, âon, sonra — I, 200, 225; II, 142; III, 14 bkz. kid
 KID  arka, son, sonra — II, 25 bkz. kid
 KIDIG  kıyı, yan, kenar 1. 375, 496
 KIDIGLAMAK  kıyı dikmek, kıyılamak — III, 336
 KIDIGLANMAK  kıyılanmak, kenarlanmak.II, 268
 KIDIŞMAK  kenar dilkmekte yardım etmek, değirmi bir şeyin kenarını dikmekte yardım etmek — II, 93 , 94
 KIDITMAK  kenar diktlrmek, kıyılatmak — II, 301
 KIDIZ  keçe, Türkmenler'in çadır örtüleri ve göç zamanı bürgüleri gibi — I, 316, 366, 508; II, 96, 304; III, 262, 329 bkz. kiviz, küvüz
 KIDIZGEK  tazeliği gidip keçeleşmiş (kavun için) — II, 290
 KIDIZLIG  keçe sahibi olan — I, 507
 KIDLZLIK  yüng keçe yapmak için hazırlanan yün — I, 507
 KIFÇAKLAMAK  Kıpçak boyundan saymak — Kıpçak boyuna nispet etmek — III, 351
 KIFÇAKLANMAK  Kıpçak kılıgına girmek — II, 279 bkz. Kıvçaklanmak
 KIFTU  makas, kırkı. I, 416
 KIFTULAMAK  sındı ile kırkmak, kırpmak, III, 352
 KIG  topragı kabartmakta kullanılan gübre — III, 129
 KIGLATMAK  fışkı ile gübreletmek; (at) sıçırtmak, tersletmek — II, 348
 KIK(I)RMAK  yüksek sesle çağırmak, bagırmak, haykırmak, I, 441, 442; II, 83
 KIKÇTIRMEK  iki klşiyi birblrine kışkırtmak, sürttürmek II, 195, 196
 KIKI  gürültü — III, 227 bkz. urı kıkı
 KIKMEK  bilemek, bir şeyi bir şey üzerine sürtmek — II, 293
 KIKRIŞMAK  çagrışmak, bağrişmak — II, 220
 KIKRÜLMEK  sokulmak, II, 237
 KIL  kıl (insanda ve hayvanda) — I, 337
 KIL  kudruk kıl kuyruk; ördeğe benzer bir kuş — I 337
 KIL  kuş ördeğe benzer bir kuş, I, 337
 KILDRUK  buğday vb — başaklanndakl kılçık, III, 417
 KILFREMEK  gevşemek — I, 103 bkz. kcfremek, kevremek, kövremek
 KILFYENMEK  üstüne düşmemek. III, 196 bkz. küyfenmek
 KILGAN  çok kılan, çok yapan — I, 470
 KILGU  kılı; , yapış, kılgı — I, 494
 KILIÇ  kılıç — I, 183, 321, 339, 359, 397, 417; II, 116, 129, 147, 197, 246, 281, 308. 344, 356; III, 70, 77, 135, 169. 268 277, 296, 373, 437
 KILIÇLAMAK  kılıçlamak, kılıç ile çalmak ve vurmak, III, 331, 346
 KILIÇLANMAK  kılıç sahibi olnnak — II, 267
 KILIDE  gerdanlık — I, 432 bkz. bakan
 KILIG  kılış, yapış — II, 40
 KILIK  huy, gldi; — I, 383; II, 230 bkz. k ılk
 KILINÇ  iç, amel, ahlâk, nninez, huy, fena huy, kad ın naz ve kırışması — II, 156; III, 374
 KILINÇLANMAK  nazlanmak (kadın), kırışmak — III, 374
 KILINMAK  tavır takınmak (kadın), nazlanmak; yapılmak, kılınmak, işlenmek I, 64, 394, 508; II, 156; III, 20
 KILIŞMAK  yapmakta yardım ve yarış etmek — II, 109
 KILK  huy, gidiş — I, 383 bkz. kılık
 KILMA  yapma, yapı; , I, 150; III, 213
 KILMAK  kılmak, yapmak, etmek, eylemek, olmak — I, 36, 39. 44.74, 113, 114, 141.171, 237. 263, 274, 321, 330, 342, 349. 350 367 371, 374, 376, 393, 399, 459, 462; 11. 25; III, 17, 122, 133, 159, 179, 213, 216, 224, 234, 239, 381, 432, 449 bkz. kamak
 KILMIŞ  yaptıgı, I, 205, 221, 253, 407
 KILRETMEK  kaçırtmak, II, 305
 KILTIK  başta bulunan kepek, konak — I, 475
 KILTURMAK  yaptırmak — II, 191
 KIMI  gemi — III, 235 bkz. kemi
 KIMIŞKE  Kaşgar'da çıkan nakışlı bir keçe — I, 490
 KIMIZ  kımız.I, 365; II, 12; III, 197
 KIMIZ  almıla ekşi elma — I, 366
 KIMIZLANMAK  kımız sahibi olmak, II, 268
 KIMSEN  başlıklan ve kavukları süslemek için kullanılan aitın kırıntıları — I, 437
 KIMÜNÇE  sivri sinek — III, 358 bkz. kümiçe
 KIN  kın, bıçak ve kılıç kını, kılıf — I, 183, 339, 359, 397; II, 246; l1l, 140
 KINAMAK  işkence etmek, cezalandırmak; bir şeye kın yapmak — III, 273
 KINATMAK  işkence yaptırmak, cezalandırmak — II, 313
 KIÑIR  kızgın, şiddetli.I, 170, 183, 359
 KIÑIR  aşı, yan bakış — III, 363 bkz. kıñru
 KINIŞMAK  istekle işe koyulmak, II, 113
 KIÑITMEK  genişletnıek — III, 396
 KINLAMAK  kın yapmak — III, 299
 KIÑRAK  et ve hamur kesilen satıra benzer büyük bıçak — III, 382
 KIÑRU  yan, şaşı — III, 23 bkz. kıñır
 KIÑRÜNMEK  genişlemek, bir zaman nimet içinde yaşamak. III, 400
 KIÑÜMEK  genişlemek, III, 396
 KIÑÜRMEK  genişletmek. III, 392
 KIP  kalıp, benzer, öğür, I, 483; III, 23, 61, 119
 KIPI  gibi, I, 483; III, 23, 61, 119
 KIR  kır, basık dağ, açık yer — I, 94, 324; III, 39
 KIR  su bendi, §61-1116^I, 324
 KIR  kır rengi — I, 324
 KIR  yagı gizll düşman — I, 324
 KIR  kir — II, 212, 230
 KIRAGU  kırağı — I, 446
 KIRBAS  er başında saç olmayan adam — I, 459
 KIRÇALMAK  değmek, değip sıyırmak — II, 234
 KIRÇAMAK  amacın kenarına dokunmak, silip geçmek — III, 276
 KIRÇATMAK  sıyırtmak, yaralamak, amacı delip geçmek — II, 328, 329
 KIRDEŞ  bir avluda beraber oturan k6mşu — I, 461
 KIRGAG  bey ve hanın eli altındakilere kızması ve kakıması — II, 288
 KIRGAG  elbisenin yanı, kenarı — II, 288
 KIRGAMAK  kakımak, birine kızıp ondan yüz çevirmek, birine k ızıp uzaklaştırmak (yalnız yapan insan olduğu zaman söylenir) — II, 288; III, 290 bkz. alkamak, kargamak, kargamak arkamak (Tanr ı için), kızgamak
 KIRGAŞMAK  birbirinin tarafını dilemek — II, 220
 KIRGATMAK  koğulamak, kızarak yüz çevirtmek — II, 338, 339
 KIRGIL  kırçıl, I, 483
 KIRGUY  atmaca — II, 95; III, 241 bkz. karguy, karkuy, k ırkuy
 KIRGÜ  girme zamanı, gırecek — II, 68; III, 6
 KIRGÜCI  girici, giren.II, 51
 KIRI  ; mek glri; mek, glrlşmekte yarış etmek — II, 99
 KIRIG  geniş — III, 358
 KIRIGSEMEK  girmek istemek — III, 334, 335
 KIRIKMEK  kirlenmek II, 117, 119. 165 bkz. kirlenmek
 KIRILMAK  kabuğu soyulmak; malı alınmak, yoksullaşmak; kar kürünmek II, 134
 KIRILMEK  girilmek. II, 136
 KIRIMSINMEK  girer görunmek — II, 260
 KIRINDI  her şeyin kınntısı, kazıntısı, soyuntu su — I, 449
 KIRINMAK  soyar veya kazır görünmek — II, 155
 KIRINMEK  girinmek, girer göstermek, girmek — II, 156, 157, 160
 KIRIŞ  kiriş, yay kirişi, yay — I, 198, 370; II, 83; III, 215
 KIRIŞ  bir adamın akarlarından olan geliri — I, 370
 KIRIŞMAK  kazımakta ve sıyırmakta yardım ve yariş etmek — II, 98
 KIRIT  anahtar, kilit — I, 357; III, 345
 KIRITLEMEK  kilitlemek III, 330, 345, 348
 KIRITLIG  anahtarlı, kilit kilit , I, 306, 506 § kiritlig kapug; killtli kap ı — I, 506
 KIRK  sayıda kırk, I, 349; II, 331
 KIRKILMAK  kırkılmak I, 236
 KIRKIN  cariye.II, 110 bkz. xız kırnak, kız
 KIRKIN  boğranın, devenin kızgın zanıanı — I, 443
 KIRKIŞMAK  kırkmakta yardım etmek — II, 221
 KIRKLUM  dolusu bir klle edip orancıların kullandıkları bir ölçeğe verilen sıfat, III, 418
 KIRKMAK  kırkmak — III, 422
 KIRKUY  atmaca — III, 241 bkz. karguy, karkuy, k ırgüy
 KIRLAMAK  kazmak, yerde çukurlar açmak — III, 298, 299
 KIRLANMAK  kırla; mak, kıraçlaşmak, yerde çatlaklar ve hendekler meydana gelmek — II, 251
 KIRLATMAK  kıyı, kenar yaptirmak — II, 347
 KIRLENMEK  klrlenmek; yumulmak.II, 252 bkz. kirikmek
 KIRMA  söbü (mahrut) şey — I, 433 § kırma topık; herhangi söbü (mahrut) topaç — I, 434
 KIRMAK  kazımak, bir şeyi kökünden çıkarmak; kırmak, II, 7. 24, 401, 406
 KIRMIŞÇE  girmiş gibi — I, 251
 KIRNAK  cariye — I, 473 bkz. xız, kırkın, kız
 KIRPI  kirpi — I, 415
 KIRPIK  kirpik. I, 478
 KIRPILENMEK  sertle; erek kirpi gibi buzülmek, yüzü as ılmak — III, 200
 KIRPÜKLENMEK  gözde kötü kıl bitmek — II, 277, 279
 KIRŞEN  üstübeç; yüze sürülen düzgün. I, 437; II, 353
 KIRŞENLENMEK  yüze düzgün sürünmek II, 278
 KIRT  kısa, I, 342 § kırt ot; kısa ot — I, 342
 KIRT  kişi kötü huylu ve plnti adam — I, 342
 KIRTGINSEMEK  tasdik etmek istemek — I, 280
 KIRTGÜNMEK  inannnak, gerçeklemek — III, 423 bkz. kirtinmek
 KIRTINMEK  inanmak I, 416 bkz. kirtgünmek
 KIRTIŞ  yüz rengi; yüz — I, 460 § yer kırtışı; yeryüzü. 1 461
 KIRTIŞLAMAK  kazımak — III, 350
 KIRTIŞLANMAK  güzelleşmek, güzelliği artmak — II, 272
 KIRTIŞLIG  yüzlü — I, 461
 KIRTLAMAK  kötü huylu saymak, yarayı iyi etmek — III, 445 bkz. kartamak, kartanmak
 KIRTURMAK  kazıtmak, sıyırtmak, II, 190
 KIRTÜ  yemin, ant; gerçekllk, doğruluk — I, 416
 KIRTÜÇ  kişi kimseyi ; ekemeyen huysuz kişi — I, 455
 KIRTÜRMEK  girdirmek, II, 195
 KIRUK  sakat — I, 382 § kıruk adak; topal — I, 382 § kıruk er; çolak — I, 382
 KIRUK  adak topal — I, 382
 KIRUK  er çolak, I, 382
 KIRÜ  geri, arka, III, 65, 245, 246
 KIS  karı, I, 329. 333
 KISGA  kısa — II, 11
 KISGAÇ  kısgaç — I, 455
 KISGANMAK  kıskanmak; pintilik etmek, kısmırlanmak — II, 250 bkz. kısırkanmak
 KISIG  kısı, hapis, sıkınti — I, 376
 KISIGLAMAK  itelemek, itmek, avurduna vurmak — III, 336 bkz. kas ıglamak
 KISILMAK  kısılmak, arada kalmak.II, 135
 KISINMAK  kısmakcimrilik etmek; sidiği tutulmak — II, 155
 KISIR  kısır, doğurmayan insan veya dört ayakl ı hayvan; kısrak — I, 236, 364; III, 88
 KISIR  bolmak (kısraktan başka hayvan) kısır kalmak — III, 88 bkz. yozamak kısırkanmak
 KISIRGANMAK  , yedirmekten çekinmek — II, 263, 264 bkz. k ısganmak
 KISLINMAK  kısılmak, araya sıkışmak II, 251
 KISMAK  kısaltmak, daha kısa yapmak, kısarak çalmak; kıstırmak — II, 11
 KISMAK  üzenginin iki yanında bulunan kayış, ilmikli ip, kement — I, 474; II, 219
 KISRAK  kısrak — I, 203, 207, 364, 474, 491, 500; II, 96
 KISRAKLANMAK  kısrak sahibi olmak — II, 275, 279
 KISRUŞMAK  kısmakta yardım etmek, II, 219
 KISTAŞMAK  titreşmek, sı2laşmak. II, 221, 222 bkz. kasnamak, kasnatmak
 KISTURMAK  kıstırmak, işkence ile cezalandırmak; kısalmasını emretmek, azalmasını em-retmek — II, 190, 191
 KISURMAK  kısaltmak II, 78
 KIŞ  kış — I, 13, 22, 82, 170, 332; II, 26, 54, 97, 204; III, 159, 278
 KIŞ  sadak, I, 393, 457, 494; II, 275, 333; III, 126, 281
 KIŞ  samur.III, 126
 KIŞ  kurman ok ve yay konan kap — I, 444
 KIŞ  kurugluk sadak, gedeleç — I, 504
 KIŞEMEK  kösteklemek, bağlamak — III, 268
 KIŞEN  köstek — II, 13
 KIŞI  kisi, adam, insan, kimse; halk; kar ı, kadın — I, 24, 44, 45, 46, 64, 74. 87 91, 98, 106, 109, 127, 129, 140, 142, 146, 147. 152, 154, 155, 156, 166, 167, 174, 179, 186, 187, 216, 240. 243, 265, 287. 296, 307, 308, 310, 317, 319, 326, 332, 342. 356, 363, 365,
 KIŞIRGEK  er evinde birini görünce canı sıkılan, evi kendine dar gelen ki şi, II, 290
 KIŞLAG  kışlak, kışlanacak yer, I, 13, 464; III, 88
 KIŞLAGLANMAK  kışlak edinmek, kışlamak — II, 273
 KIŞLAMAK  kışlamak; III, 299
 KIŞLATMAK  kışlatmak, bir şeyi üzerine alıp saklamak.II, 348
 KIŞLIK  kışlık, kış için hazırlanmış şey — I, 474
 KIŞMAK  meyletmek, kaymak — III, 182 bkz. kay ışmak, kaymak
 KIŞNEMEK  kişnemek I, 236, III, 302
 KITERMEK  gidermek, kaldırmak.I, 440; III, 187
 KITMEK  gitmek, çekilmek.II, 296; III, 48
 KIV  devlet, kut, baht — I, 301, 332 bkz. kuv
 KIVAL  çekme, düzgün — I, 412 § kıval burun; çekme burun — I, 412
 KIVÇAKLANMAK  Kıpçak kılığına girmek, II, 276 bkz. Kıfçaklanmak-kıya küçültme eki — III, 170, 359 bkz. -gine, -kiye
 KIVIZ  yaygı, halı, kilim gibi şeyler — I, 366 bkz. kidiz, küvüz-kiye küçültme eki, III, 170, 359 bkz. -gine, -k ıya
 KIVRINTI —   III, 383 bkz. kalıñuk
 KIYA  körmek yan bakmak, arkaya bakmak, I, 369 bkz. kaya körmek, kura körmek, kuya kârmek
 KIYAK  et suyu yağı, tereyağı, kaymak, III, 32 bkz. kanak, kayak, konak
 KIYIK  cayma, caymak; iğrilik, igri olan, sözde durmama, sözde durmayan — I, 70; III, 167 k ıyılmak inmek; geçmek; agaç igrilemesine
 KIYILMAK  sözden dönülmek — III, 190
 KIYIM  düşman gelmesi yüzünden bir vilâyet halk ının korku ve dehşete düşmesi — III, 168
 KIYIM  kiyim uyuşukluk, ne çalışmak ne işi büsbütün bırakmak, gaflet, elevaylık — III, 169
 KIYIŞMAK  igrilemesine ağaç kesmekte yardım ve yarış etmek — III, 189
 KIYMA  kıyılmış, III, 173 § kıyma ügre hamuru serçe dili gibi i ğri kesilen bir çeşit erişteIII, 173
 KIYMAÇ  Çiğiller'in giydiği tiftikten yapılan beyaz başlık. III, 175
 KIYMAK  sözden dönmek; kıymak, eğrilemesine doğramak — III, 246
 KIYTURMAK  iğrilemesine kestirmek — III, 193
 KIZ  kız, kız çocuk; cariye; pahalı nesne — I, 7, 236, 280, 291, 299, 312, 326, 382, 412, 442, 474, 496; II, 10. 25, 94, 96, 109, 182. 220, 272, 276, 277, 304, 340; III, 120, 137, 170, 203, 218, 259, 260, 265, 272, 289, 301, 328, 338, 371, 380, 408, 411, 450 bkz.
 KIZ  kırkın cariye — I, 326
 KIZ  kişi pinti kişi, I, 326
 KIZ  kuş insan üzerine düşecek gibi alçaktan uçan ve tüylerinin rengi bukalemuna benzeyip aç ılınca renkten renge giren bir kuş, I, 326, 332
 KIZ  kutu, misk kutusu, taht, kürsü, sand ık, kap, heybe gibi ieyler — I, 327; III, 318
 KIZAMAK  kızlık bozmak, III, 265
 KIZARMAK  kızarmak — II, 77, 163 bkz. kızıl ermek
 KIZARTMAK  kızartmak — III, 431
 KIZGAMAK  (kul) kızıp uzaklaştırmak, kakımak — III, 290 bkz. alkamak, kargamak, kargamak arkamak, kırgamak
 KIZGUL  at boz ile kır arasında olan at — I, 483
 KIZGURMAK  işkenceye koymak, cezasını çektirmek, cezalandırmak. II, 194, 200
 KIZGUT  ceza, işkence, başkaları görerek çekinmeleri için yap ılan ceza ve işkence — I, 451
 KIZGUTLANMAK  suçunun cezasını görerek rüsva olduğundan bir işten çekinmek. II, 271
 KIZIL  kızıl, kızıl renk, kırmızı — I, 40, 60, 362, 394, 395; II, 133; III, 20, 162, 183, 219, 325, 363
 KIZIL  ermek kızarmak — II, 163 bkz. kızarmak
 KIZILMAK  yaptığı suça bir daha dönmemek üzere ceza görmek, nedamet etmek, k ıyılmâk. II, 135, 200
 KIZLAMUK  kızamık, I, 528
 KIZLANMAK  pahalı bulmak, II, 251; III, 198, 199
 KIZLANMAK  kız edinmek, kız çocuk sahibl olmak — II, 251, 254; III, 198
 KIZLAŞMAK  bahse bir kız (cariye) koymak II, 221
 KIZLEMEK  gizlemek-I, 100; II, 172, 264; III, 71, 300, 318
 KIZLENÇÜ  gizli.III, 242
 KIZLENMEK  saklar görünmek, kendi kendine saklamak, II, 253
 KIZLEŞMEK  birbirinden gizlemek — II, 224
 KIZLETMEK  gizletmek — II, 348
 KIZUMAK  pahalılanmak, fiyatı yükselmek. III, 265
 KİM  kim.I, 125, 192, 200, 325, 338, 353, 362, 371. 377, 425, 440, 506; II, 118. 274, 284; III, 22, 106, 123, 141, 239. 251 288
 KLRMEK  girmek.I, 87, 362, 395, 422, 443, 457, 488; II, 8, 18, 44, 55, 61, 67, 223; III, 65, 120. 147, 212, 222, 226
 KOÇ  koç — I, 321; II, 184 bkz. koçñar
 KOÇMAK  kucaklamak — II, 5
 KOÇÑAR  koç, I, 321; II, 101; III, 102, 381, 382 bkz. koç
 KOÇTURMAK  kucaklatmak, koçturmak — II, 189
 KOÇU  kucaklaşma, koçuşma, I, 369
 KOÇUŞMAK  kucakla; mak — II, 92; III, 188
 KODI  a; ağı, aşağıya, arkası sıra — III, 46, 61, 69 bkz. kudı
 KODMAK  koymak, bırakmak, terk edilmek, koyuvermek — II, 29, 54, 140, 263, 295; III, 39, 172, 440 bkz. kotmak, koymak
 KODUŞMAK  birbirine güvenmek — II, 94 ,
 KOG  göze veya yemeğe düşen çör çöp, pislik. III, 128
 KOGIŞ  deri, II, 355 bkz. koguş
 KOGŞAK  gevşek, çürük — I, 474
 KOGŞAMAK  katı şey gevşek olmak — III, 287
 KOGŞAMAK  koğuş ağacı dalı iIe cilâlamak, perdahlannak — III, 287 bkz. kov şamak
 KOGŞAŞMAK  birlikte gevşemek, II, 350 bkz.kohşaşmak
 KOGŞATMAK  kuvvetini gevşetmek, II, 337 bkz. kohşatmak
 KOGU  ; okları perdah etmek içln koğu; (huş) ağacından yapılan aygıt — I, 369
 KOGURMAÇ  kavr — ulmuç buğday — I, 493 bkz. kavurmaç, kovurmaç
 KOGUŞ  oluk, su oluğu, değirmen oluğu, I, 369
 KOGUŞ  sepili, sepisiz (tabaklanmış, tabaklanmamiş) deri, kayı; — I, 369; II, 205. 210; III, 140, 308, 319 bkz. kogış
 KOGUŞLANMAK  su fışkırmak — II, 268 koh; aşmak birlikte gevşemek, II, 350 bkz.kogşaşmak
 KOKITMAK  kokutmak, II, 309, 323, 324
 KOKMAK  fena kokmak, kokusu yükselmek (su) senmek, (hastal ık) sakinleşmek — II, 293, 323; III, 184
 KOKRATMAK  eksiltmek, davul çalarak zararl ı hayvanları kuşları kaçırtmak, II, 334 bkz. kakratmak
 KOL  kol — III, 134, 161, 288
 KOL  kılıç veya bıçakta bulunan yol biçimi oyma — III, 134, 135
 KOL  dağın tepesinden a; ağı inen ve derenin ortasından yüksekçe olan yer — III, 134
 KOLAÇ  kulaç — I, 358 bkz. kulaç
 KOLAN  kolan, bağırdak; yaban eşegi, I, 214, 263, 404, 415, 424; III, 122
 KOLDAÇI  dilenci — I, 417
 KOLDAŞ  koldaş, arkadaş — I, 461; III, 11
 KOLDAŞLANMAK  arkadaş olmak, arkadaş saymak — II, 272
 KOLGIRMAK  isteyeyazmak — II, 194
 KOLMAK  rica etmek, istemek I, 274, 399; II, 25
 KOLTIK  koltuk — I. 475
 KOLTUKLAMAK  koltuklamak, koltuğuna almak, koltuğa vurmak — III, 351
 KOLTURMAK  istetmek — II, 191
 KOLUNMAK  rica etmek, kendi kendlne rica etmek, istemek .I, 22; II, 156
 KOLUŞMAK  birbirinden istemek, isteşmek — II, 109, 110
 KOM  deve havudu — III, 136
 KOMIMAK  (bir şeye karşı) 02161110^III, 273
 KOMINMAK  coşmak — II, 324
 KOMITGAN  her zaman özleten, her zaman coşturan — I, 515
 KOMITMAK  coşturmak, heyecana getirmek. I, 69; II, 311. 312, 324 bkz. komutmak
 KOMŞUY  kanla dolmuş kene — III, 241
 KOMUK  at gübresi. I, 383 bkz. kumuk
 KOMUKLAMAK  pislemek, terslemek; Komuk boyuna nispet etmek — III, 339 bkz. kumuklamak
 KOMUTMAK  coşturmak, I, 214 bkz. komıtmak
 KOMÜNMEK  gömülmek; gömer görünmek — II, 158
 KON  koyun — I, 31, 309; III, 140, 244 bkz. koy
 KONAK  bir çe; it kaba darı, I, 384; III, 347 bkz.koyak
 KONAK  kaymak (yenecek), I, 383 bkz. kanak, kayak, k ıyak
 KONAKLAMAK  darı yemek — III, 347
 KONAT  birbirlerine yanaşan, toplanan insan kümesi — I, 357
 KONATMAK  kondurmak, oturtmak, II, 313
 KONDURMAK  kondurmak, üzerine koymak — II, 192
 KONMAK  konmak, bir yere konmak — I, 319; II, 331; III, 184, 185
 KOÑRAGU  çıngırak, konrak, tongurak, çan, I l, 358; III, 387, 402
 KOÑRAGU  kulağın altındaki çıkıkça kemik — III, 387
 KOÑRAMAK  ses kalınlaşmak; bir şey
 KONŞI  komşu, I, 435 bkz. koşnı
 KONUGLUG  konuk sahibi olan .1, 498
 KONUK  konuk, misafir; ruh — I, 45, 46, 85, 332, 384, 517; II, 312
 KONUKLAMAK  konuk etmek; ev sahibinin rızası olmadan evde gecelemek — III, 339, 347
 KONUKLAŞMAK  birbirine konuk olmak, II, 258
 KONUKLUK  konukluk, misafirlik I, 274, 504
 KONUM  'yurt, konulan yer, konak — I, 114; II, 103, 313
 KOÑUR  (yani kestane rengi) olmak, III, 402
 KOÑUR  boğuk ses — III, 363
 KOÑUR  kestane rengi — III, 363
 KOÑURMAK  sökmek, kanırmak, III, 392
 KOÑUZ  osurgan böceği — III, 363
 KOP  çok, pek, obartma ve pekitme edat ı — I, 319
 KOP  sevinç, ferah, hop — III, 119
 KOP  kılmak sevinmek, ferahlamak, içi hop etmek — III, 119
 KOPMAK  kopmak, gelmek; kalkmak; başlamak, çıkmak; baş kaldırmak — I, 88, 97, 104, 120, 142, 234, 258; II, 4; III, 128, 137, 367
 KOPRUŞMAK  bir şeyi yerinden kaldırmakta yardım etmek — II, 218
 KOPSAMAK  çıkmak istemek — III, 285
 KOPURGAN  çok koparan, I, 517
 KOPURMAK  yerinden kaldırmak, kurcalamak — II, 72
 KOPURTMAK  yerinden kaldırtmak — III, 430
 KOPUŞMAK  kalkışmak, kalkmakta yardm ve yarış etmek — II, 88
 KOR  ziyan , III, 122
 KOR  yoğurt mayası — III, 122
 KORDAY  kuğu kuşu, kuğu cinsinden bir kuş, II, 177; III, 240
 KORIG  koru, küçük orman — I, 17, 18, 375; II, 98
 KORIMAK  korumak — III, 263
 KORINMAK  sıkılık etmek, pintilik etmek, II, 155 bkz. korunmak
 KORIŞMAK  korumakta yardım etmek — II, 98
 KORKITMAK  korkutmak.II, 339 bkz. korkutmak
 KORKLUK  korkak — III, 417
 KORKMAK  korkmak — II, 312, 331; III, 282, 377, 421, 422
 KORKULMAK  korkulmak — II, 236
 KORKUNÇ  korkunç — II, 365; III, 168, 387
 KORKUNMAK  korku duymak ve korkusunu saklamak — II, 250
 KORKUŞMAK  birbirinden korkmak, korkuşmak II, 221
 KORKUTMAK  korkutmak — II, 365 bkz. korkıtmak
 KORLUK  içinde kımız biriktlrilen küçük testi — I, 473 bkz. kurluk
 KORU  kendisine "demir dikeni" ad ı verilen bitkinln "putrak" veya "p ıtrak" denilen meyvesi — III, 223 bkz. yapuşgak
 KORUGÇI  korucu, bir koruyu koruyucu .III, 242
 KORUM  kaya, I, 398; III, 61, 105
 KORUMLUG  taşlı, çakıllı — I, 498
 KORUNMAK  sıkılık etmek, pintilik etmek — II, 155 bkz. kor ınmak
 KOSIK  fındık I, 382; III, 347 bkz. kosuk
 KOSIKLAMAK  fındıklanmak-III, 347
 KOSIKLIG  fındıklı — I, 497
 KOSUK  fındık III, 347 bkz. kosık
 KOŞ  çift, çifte, herhangi bir şeyin çifti, eşi — I, 359; III, 126 bkz. koşa
 KOŞ  at hakan yanındaki yedek at — III, 126
 KOŞA  çift — III, 33, 60 bkz. koş
 KOŞLANMAK  koşlunmak iki şey birblrine yakın olmak, öğür kılınmak, hayvan bir araya koşulmak — II, 251, 252
 KOŞMAK  koymak, katmak; türku düzmek, II, 14
 KOŞNI  komşu — I, 435; III, 220 bkz. konşı
 KOŞUG  şiir, kaside — I, 376
 KOŞULGAN  her zaman koşulan, katılan — I, 520
 KOŞULMAK  birleşmek, katılmak, tertip edilmek, öğür kılınmak — II, 128, 135; III, 102
 KOTKI  alçak gönüllü, yumuşak huylu, mütevazi I, 427
 KOTKILIK  gönül alçaklığı, tevazu, II, 140
 KOTMAK  bırakmak — II, 295 bkz. kodmak, koymak
 KOTRULMAK  boşaltılmak — II, 234, 235
 KOTRUŞMAK  boşaltmakta yardım etmek, II, 218
 KOTURMAK  boşaltmak, aktarmak — II, 71, 72, 164
 KOTURMIIŞ  boşalmış. II, 170 § koturmuş kap; boşalmış kap, II, 170
 KOVA  kova — I, 147; III, 237
 KOVA  Türkler'in kullandığı gemlerde atların burnuna dogru dikilen kay ış — III, 237
 KOVI  içi kof ve çürümüş olan — III, 226 bkz. kovuk, kov ı, kovuk
 KOVI  içi kof ve çürümüş olan — III, 225 bkz. kovı, kovuk, kovuk
 KOVI  talihsiz, uğursuz, III, 226
 KOVMAK  kogmak, kovalamak, sürmek. II, 16; III, 183
 KOVŞALMAK  perdahlanmak, huş ağacından yapilmış aygıtla perdahlanmak — II, 236
 KOVŞAMAK  koğuş ağacı dalı ile cilâlamak — III, 287 bkz. kog şamak
 KOVŞAŞMAK  koğuş ağacı ile cilâlamakta yardım etmek — II, ' 350, 351
 KOVŞATMAK  perdahlatmak, koğu; ağacıyle perdah yaptırmak — II, 338
 KOVUÇ  cin çarpması eseri, III, 163 bkz. kovuz
 KOVUÇ  kovuç cin çarpmasına karşı üzerlik ve ödağacı ile yapılan tütsüde cinlere "kaç, kaç"demek üzere söylenen kelimeler. III, 163
 KOVUK  içi boş olan her şey — III, 164 bkz. kovı, kovı, kovuk
 KOVUK  kovuk, içi boş olan her şey, I, 383; III, 164 bkz. kovı, kovuk, kovı
 KOVURMAÇ  kavrulmuş buğday — I, 493 bkz. kavurmaç, kogurmaç
 KOVURMAK  kavrulmak, II, 114, 235 bkz. kagurmak, kagrulmak, kavrulmak, kugurmak, kuvurmak
 KOVUŞMAK  koğmağa, tardetmege çalışmak — II, 103
 KOVUZ  cin çarpması eseri — III, 163 bkz. kovuç
 KOXŞTMAK  kuvvetini gevşetmek, II, 334, 337 bkz. kogşatmak
 KOY  koyun, I, 31, 173, 193, 199, 215, 263, 264, 284, 295, 306, 317, 326, 346, 387, 389, 392, 411, 426, 472, 483; II, 14, 15, 27, 50, 76, 90, 118, 142, 152, 184, 185, 237, 238. 310, 330, 355, 359; III, 5, 60, 88, 95, 122, 126, 130, 132, 142, 148, 156, 157, 167, 17
 KOY  elbisenin koynu; kucak — III, 142 bkz. koyun koy derenin koyag ı, dibi, düzlüğü, III, 142 bkz. kuy
 KOY  yılı koyunyılı; Türkler'in on ikili yıllarından biri.I, 346; III, 142
 KOYAK  konak darısı — III, 167 bkz. konak
 KOYAR  hayvanlara ve kölelere sö ğülen bir kelime; "ağızdan salya saçan" anlamınadır — III, 171
 KOYGAŞMAK  koynuna girmek, I, 243
 KOYKA  deri, kürk, III, 173
 KOYKALAMAK  derinin kıllarını temizlemek, yolmak.III, 173
 KOYLUŞMAK  dökülüşmek — III, 195
 KOYLUŞMAK  koyula; mak, III, 195
 KOYMAK  koymak, koyuvermek, bırakmak, dökmek, çalkamak — II, 45; III, 39, 171. 246 bkz; kodmak, kotmak
 KOYTURMAK
 KOYU  koyu, kalın, sık — III, 367
 KOYUG  (akarlarda) koyu — III, 166
 KOYUGLUK  koyuluk, (akarlarda) koyuluk — III, 178
 KOYULMAK  akar (nesne) koyulmak — III, 190
 KOYUN  koyun, kucak, II, 339, 346; III, 18, 297 bkz. koy
 KOYUNMAK  kendine su koymak, dökünmek.III, 191
 KOYUŞMAK  koyı — nakta yardım etmek, III, 189
 KOZANMAK  süslenmek, bezenmek ("bezenmek" fiili ile birlikte gelir), II, 155
 KÖÇ  saat, an, müddet — I, 321
 KÖÇ  göç — I, 321
 KÖÇMEK  göçmek — II, 5
 KÖÇRÜM  belinleme, telâş, köy halkının şehre kaçışması, I, 485
 KÖÇÜK  sagrı; bir hayvana binen iki adamdan arkadaki I, 390
 KÖÇÜKLEMEK  sağrıya vurmak — III, 341
 KÖÇÜRGEN  göçüren, uzaklaştıran — I, 522
 KÖÇÜRME  oyun "on dört" adı dahi verlien bir oyun — I, 491
 KÖÇÜRMEK  göçürmek; yazmak, istinsah etmek, nakletmek, II, 75, 76köçürme oçak; bir yerden öbür yere göçürülebilen ocak, I, 490
 KÖÇÜT  at — I, 357; II, 76
 KÖDEÇ  bardak, testi — I, 360 bkz. közeç, közüç
 KÖDEZMEK  saklamak, beklemek, korumak, gözetmek, II, 86, 162; III, 43, 263 bkz. köz atmak, közetmek
 KÖDMEK  gözlemek; görmek — II, 87; III, 23
 KÖDÜŞMEK  bekleşmek, birbirini bekleşmek, II, 94 bkz. küdüşmek
 KÖG  şiirin vezni, aruzu, ırın ölçüsü, ırlamakta sesin yükselip alçal ışı.III, 131
 KÖG  bir şehir halkı arasında bir sene içinde çıkıp gülünen şey, gülmece — III, 131
 KÖG  koç veya ba; ka hayvanlar ın kı; a yakın aşması, III, 132
 KÖG  ayna yüzünde meydana gelen pas; kad ınların yüzüne düşen çillik — III, 132
 KÖG  yılkı başıboş yayılan hayvan — III, 131
 KÖGEN  ilmikli köstek, süt sağılacağı zaman hayvanların ayağına vurulur I, 415
 KÖGERMEK  göğermek, gök rengini almak — II, 84
 KÖGLEMEK  (hayvan) yeşil ot yemek — III, 300, 301
 KÖGLEMEK  ırlamak, taganni etmek — II, 255; 301 bkz. köglenmek
 KÖGLENMEK  yüzde çiller çıkmak; şarkı söylemek, ırlamak, taganni etmek, sesi yükselte alçalta şarkı çağırmak, I, 253; II, 253, 255; III, 131 bkz. köglemek
 KÖGÜZ  göğüs — I, 366 bkz. köküs
 KÖK  gök, hava, sema — I, 64, 123, 139, 193, 244, 338, 361, 362, 421; II, 27, 78, 81, 170, 252, 264, 283, 289, 307; III, 27, 124, 132, 282, 439
 KÖK  gök rengi, gök renk, lâcivert. III, 132, 162 § kömgök; gömgök, I, 328, 338 § köpgök; gömgök — I, 328
 KÖK  şehrin dört yanını saran yeşil bölge, III, 132
 KÖK  eğer bağı — II, 283
 KÖK  kök, asıl — II, 284
 KÖK  tubulgan bir kuş adı — I, 519 bkz. kök tupulgan
 KÖK(Ü)S  göğüs — I, 230 bkz. kögüz
 KÖKDEDMEK  eğer tahtalarını diktirmek, bağlatmak- II, 328 bkz. kökletmek
 KÖKEGÜN  gök sinek I 188; II, 287
 KÖKLEMEK  eğer bağını sıkı bağlamak, III, 300
 KÖKLENMEK  sıkı bağlanmak; asaletli veya zengin olmak — II, 253
 KÖKLEŞMEK  ilişip sokulmak; eğer bağlamakta yardım etmek; hısımlıkla bağlanmak, II, 224, 225 bkz. kökteşmek
 KÖKLETMEK  eğer tahtalarını diktirmek, bağlatmak — Il, 327, 328 bkz. kökdedmek
 KÖKREMEK  kükremek — I, 125, 142, 354; II, 13, 138; III, 282, 398
 KÖKREŞMEK  gürlemek, kükremek, kişnemek, kükreşmek — II, 222, 223; III, 147
 KÖKŞIN  göğümsü, gök renkte — I, 186, 437
 KÖKTEŞMEK  ilişip sokulmak, eger bağlaınakta yardım etmek; hısımlıkla bağlanmak — II, 224 bkz. kökleşmek
 KÖKÜRÇKÜN  güyerdn — III, 419
 KÖKÜRŞGÜNLEŞMEK  güvercini öndül koyarak yar ışa gitmek.II, 226
 KÖKYUK  köylü ve Türkmen büyüklerine verilen ungun — III, 133
 KÖL  göl, havuz, birikmiş su, I, 104; II, 79, 265; III, 135, 137, 357, 360
 KÖL  denizin kendisi, III, 136
 KÖL  suv Karluk büyüklerine verilen ungun — I, 108
 KÖLERMEK  göl hallne gelmek, gölermek, toplanmak, su göllenmek.I, 179; II, 84, 283
 KÖLIGE  koyu gölge — I, 448; III, 174 bkz. köllk
 KÖLIK  gölge — I, 409 bkz. kölige
 KÖLIKLIK  gölgelik — I, 510
 KÖLTIÑ  kuşların indiği su birikintisl, gölcuk — I, 73; III, 372
 KÖLÜK  arka; gölük, yuk yükletilen herhangi bir hayvan — I, 392
 KÖLÜKLÜG  gölüklü — I, 510
 KÖMÇÜ  gömü, define, hazlne — I, 418 bkz. kömüç § Tavgaç kömsi; Âd ulusundan kalma hazine, I, 418
 KÖMEÇ  küle gömülerek pişirilen çörek — I, 12, 360
 KÖMMEK  gömmek. I, 12; II, 27
 KÖMTÜRMEK  gömdürmek — II, 196
 KÖMÜÇ  gömü, deflne — I, 360 bkz. kömçü
 KÖMÜLDÜRÜK  at göğüslüğü.I, 17, 530 bkz. kümüldürük
 KÖMÜNDI  neñ gömülmüş nesne, I, 450
 KÖMÜR  kömür — I, 506
 KÖMÜRLÜG  kömür sahibi, kömürü olan — I, 506
 KÖMÜRLÜK  kömür yapmak içln yakılan ağaç ve kömür konan yer, I, 506
 KÖMÜŞMEK  gömmekte yardım etmek — II, 111
 KÖN  at derisi veya gönü, ham derl, gön — III, 140, 335, 353, 425
 KÖNDGERMEK  doğrultmak, düzeltmek, dikmek yola kılavuzlamak; Ikrar ettirmek — II, 199; III, 423 bkz. köndgürmek, köngermek
 KÖNDGÜRMEK  doğrultmak — II, 199 bkz. könd — germek, köñermek
 KÖNDGÜRTMEK  dogrultmak, diktirmek — III, 424
 KÖNEK  matara, ibrik, su tulumu (kırba) — I, 392
 KÖÑERMEK  doğrultmak; doğru yolu göstermek, kılavuzlamak; doğruyu söyletmek — II, 196, 197 bkz. köndgermek, köndgürmek
 KÖNI  düz, dogru; emniyetli.III, 151, 237
 KÖNIKMEK  arkadaşlarından geri kalacak derecede zay ıflık. II, 165
 KÖNITMEK  dogrultmak, II, 313
 KÖÑLEK  gomlek — III, 350, 383
 KÖÑLEKLENMEK  gömleklenmek, gömlek giymek — III, 411
 KÖNMEK  düzelmek, doğrulmak; yola gelmek; inkârdan sonra ikrar etmek; yola ç ıkmak — II, 29, 30, 199
 KÖÑÜL  gönül, kalp, yürek; anlayış — I, 69, 89, 152, 194, 207, 212, 214, 225, 245; II, 15, 125, 178, 203, 238, 243; III, 108, 137, 154, 239, 245 — 246, 289, 295. 309, 366, 391, 419
 KÖÑÜLDE  ; gönül arkadaşı, I, 407
 KÖÑÜLLENMEK  gönüllenmek; (çocuk) düşünmek ve anlamak; arzu etmek, III, 408
 KÖÑÜLLÜG  gönüllü .I, 63; III, 366
 KÖP  çok, bütün, hep; (saç ve ağaç hakkında) gür, sık, I, 319; II, 328
 KÖPÇÜK  eğerin ön ve arka yastıkları — I, 478
 KÖPITMEK  diktirmek, oyulgatmak — II, 298 bkz.kübimek, kübitmek
 KÖPRÜG  köprü — I, 478
 KÖPSÜN  şilte, minder — I, 437
 KÖPÜK(G)  köpük, I, 390; III, 136
 KÖPÜLMEK  dikilmek — II, 120 bkz. kübülmek
 KÖPÜRMEK  köpürmek- II, 72
 KÖPÜRTMEK  köpürtmek. III, 430
 KÖPÜŞMEK  diknnekte yardım ve yarış etmek — II, 88 bkz. kübüşmek
 KÖRDÜGÜÑ  gördüğün — II, 42
 KÖRK  güzellik. I, 353; II, 340; III, 161
 KÖRKE  ağaçtan yapılmış tabak — I, 430
 KÖRKEDMEK  güzelleşmek.II, 340 bkz. körketmek
 KÖRKETMEK  güzelleşmek.II, 340 bkz. körkedmek
 KÖRKLÜG  iyi, güzel ve gösterişli; dostça, I, 45, 319, 353. 461; III, 43
 KÖRKÜTMEK  göstermek — II, 340
 KÖRMEK  görmek, bakmak, I, 62, 79, 85, 108, 139, 149, 167, 205, 212, 274, 281, 352, 369, 373, 380, 384, 404, 420, 456, 464, 497, 528; II, 8, 17, 18. 41, 58, 82, 157, 283; III, 23, 26, 46, 60, 69. 119, 130, 137, 143, 245, 258, 265, 295, 317, 327, 339, 355, 365, 426 bk
 KÖRMEK  uzaktan görmek, III, 219 bkz. kaya körmek, k ıya körmek, kuya körmek
 KÖRMIŞ  görmüş — III, 125
 KÖRPE  körpe, mevsimi geçtikten sonra ç ıkan şey; zamanından sonra dogan yeni hayyan — I, 415 § körpe ot; yeni bitmiş ot — I, 415 § korpe yemiş; vakti geçtikten sonra çıkan taze meyve, yemiş — I, 415 § körpe ogul; yazın doğan çocuk — I, 415
 KÖRPELEMEK  körpe ot yernek, III, 351
 KÖRPELENMEK  yeniden çıkmak, yeniden bitmek — III, 200
 KÖRSEMEK  görsemek, görmek istemek, I, 281; III, 285 bkz. körügsemek
 KÖRTÜRMEK  gördürmek.II, 194, 195
 KÖRÜGSEMEK  görsemek, görmek veya ka — vuşmak istemek, I, 281; III, 285, 334 bkz.körsemek
 KÖRÜK  kuyumcu veya demirci körüğü — I, 391
 KÖRÜKLEMEK  körüklemek.III, 341, 348
 KÖRÜLMEK  görülmek.I, 119; II, 136, 139
 KÖRÜNÇ  görülecek şey; blr ; ey seyreden halk — I, 167; III, 373 bkz. közünç
 KÖRÜNMEK  görünmek, kavuşmak, I, 75, 191; II, 157; III, 43, 126
 KÖRÜŞ  bakış .I, 370
 KÖRÜŞMEK  (gözle) bakmak — II, 99
 KÖRÜŞMEK  güreşmek.II, 97 bkz. küreşmek
 KÖSEKÇI  yemeklere i; tahlı — I, 153
 KÖSEMEK  arzu etmek — III, 265
 KÖSEŞMEK  istemek, öğünmek, II, 101
 KÖSGÜK  göz değmesinden sakınmak için üzüm bağlarına ve bostanlara dikllen nazarl ık — II, 289
 KÖSRÜK  tuşag atın ön ayaklarına vurulan köstek, I, 479
 KÖSÜLMEK  (ayak) uzanmak, uzatılmak — II, 137
 KÖSÜRGE  köstebek, tarla sıçanı soyundan bir hayvan — I, 490 bkz. küsürge
 KÖSÜRGEN  birçe; it köstebek, I, 522 bkz. kösürken
 KÖSÜRKEN  bir çeşit köstebek, I, 522 bkz. kösürgen
 KÖSÜRMEK  hayvanın ön ayaklarını kösteklemek — II, 78
 KÖŞIGE  açık gölge, zayıf gölge, gölgemsi.I, 448; III, 174
 KÖŞIK  örtü, perde, gölge — I, 409
 KÖŞIKLIK  gölgelik, I, 509
 KÖŞIMEK  kapatmak, örtmek, III, 267, 268
 KÖŞINMEK  gölgeye çekilmek, kendini gizlemek örtmek — II, 157 bkz. kö şünmek
 KÖŞITMEK  örtmek II, 307, 308
 KÖŞÜNMEK  gólgelenmek, gölgeye çekilmek, kendini gizlemek, örtmek II, 157 bkz. kö şinmek
 KÖT  göt, arka — I, 321
 KÖT  iç genç çocuğa söğüldüğü zaman söylenen bir kelime — I, 360
 KÖTI  burt kâbus, kara basan — I, 341
 KÖTI  kızlak kuyruğu kırmızı bir çeşit kaba kuş — I, 473
 KÖTKI  tepe, dağlık yer, tòprak yığını, tepecik, I, 18, 430
 KÖTLEMEK  fenalık yapmak — III, 299
 KÖTLETMEK  düzdurmek — II, 348
 KÖTLÜK  söğmek için kullanılır; puşt, I, 478
 KÖTRÜM  üzerinde oturulan kerevet, seki, dükkân — I, 485
 KÖTRÜŞMEK  kaldırıp götürmekte yardım etmek, II, 222, 225
 KÖTÜ  dam — I, 269, 278; III, 219
 KÖTÜRGEN  her zaman götüren — I, 521
 KÖTÜRGÜ  götürge, kendisiyle bir şey taşınıp götürülen nesne — I, 490
 KÖTÜRMEK  götürmek, II, 44, 75, 166
 KÖTÜRSEMEK  götürmek istemek — I, 280
 KÖVEZ  kurumlu — I, 325 bkz. küfez, küvez
 KÖVEZLIK  şımarıklık, kurumluluk — I, 507, 508, 511
 KÖVREMEK  gevşemek — III, 282 bkz. kefremek, kevremek, küfremek
 KÖYDE  altın ve gümüş eritilerek suzülen ocak, III, 173
 KÖYMEK  yanmak; yakmak, I, 43, 448; II, 188; III, 47, 246, 435
 KÖYTÜRMEK  yakmak; yaktırmak — III, 187, 193 bkz. köyürmek
 KÖYÜK  yanmış, yanık — III, 168
 KÖYÜRMEK  yanmak, yaktırmak, II, 133; III, 187, 188 bkz. köytürmek
 KÖZ  göz — I, 46, 55, 157. 170, 178, 179, 183, 212, 222, 243, 291, 296, 299, 340, 359, 379, 464, 477, 515, 524; II, 45, 115, 130, 157, 172, 176, 228, 232, 245, 247, 252, 277, 279, 280, 306, 311, 334, 345; III, 5.14, 17, 33, 42, 55, 64, 76, 83, 84, 86, 97, 124, 151,
 KÖZ  ateş koru, köz, I, 337
 KÖZ  atmak gözetmek, gözetilmek. II, 86 bkz.ködezmek, közetmek
 KÖZEÇ  bardak, testi — I, 360 bkz. ködeç, közüç
 KÖZEGÜ  küskü, ateş çekmek veya aktarmak için kullan ılan aygıt — I, 448
 KÖZEMEK  ateş çevirmek, karıştırmak, toplamak — III, 265
 KÖZEŞMEK  ateş ölçermekte ve karıştırıp altüst etmekte yardım ve yarış etmek — II, 100
 KÖZETDEÇI  gözetici, II, 318 bkz. közetteçl
 KÖZETGEN  gözeten, II, 319.
 KÖZETGÜ  gözetecek — II, 321
 KÖZETIGLI  gözetmeyi düşünen .II, 320
 KÖZETIŞMEK  gözetmekte yardım ve yarış etmek — II, 322
 KÖZETKÜÇI  gözetici.II, 318
 KÖZETLGLIK  gözetmeye hak kazanan, II, 320
 KÖZETLIG  gözetilen, saklanan, esirgenen — I, 506
 KÖZETMEK  gözetmek, gözetilmek muntazır, olmak II, 86, 234, 306 bkz. ködezmek, közatmak
 KÖZETMIŞ  gözetilmiş.II, 170, 320
 KÖZETTEÇI  gözetici. II, 318 bkz. közetdeçi
 KÖZGERMEK  gördürmek, görüştürmek.II, 196
 KÖZGINE  gözceğiz — III, 359
 KÖZI  çerlig gece görüp gündüz göremeyen, bulutlu günde görüp bulutsuz günde göremeyen kimse; Nyctalopie'ye tutulmuş adam — I, 477
 KÖZKIYE  gözceğiz, III, 359
 KÖZLEMEK  göze vurmak — III, 300
 KÖZLER  gözler, III, 105
 KÖZLEŞMEK  görme içinde (gözlemekte) yarış etmek — II, 224
 KÖZLEYÜ  göz gibi, I, 100
 KÖZLÜG  gözlü — I, 521
 KÖZLÜK  at kuyruğundan yapılmış bir dokumadır, göz ağrıdığı veya kamaştığı zaman üzerine konur I, 478, 530 bkz. közüldürük
 KÖZMEN  közde plşirilen eknnek, közleme, gömme — I, 444; II, 27
 KÖZÑÜ  ayna — III, 379 bkz. közüñü
 KÖZÜÇ  çömlek — I, 506 bkz. ködeç, közeç
 KÖZÜÇLÜG  çömlek sahibi, I, 506
 KÖZÜÇLÜK  titik çömlek yapmak için ayrılan çamur — I, 506
 KÖZÜLDÜRÜK  at kuyruğundan dokunur bir bez parçasıdır, I, 529 bkz. közlük
 KÖZÜNÇ  bir şey seyreden halk, III, 373 bkz. körünç
 KÖZÜNMEK  görülmek.II, 157 bkz. körmek
 KÖZÜÑÜ  ayna, III, 45, 132, bkz. közñü
 KUBA  at rengi kumral (konur al) lle sarı arasında olan at — III, 217
 KUBSALMAK  kubuz çalınmak
 KUBURGA  baykuş — I, 489
 KUBUZ  ut, kopuz, kubuz — I, 19, 365; II, 235; III, 173, 283 § buç ı kubuz; inleyen utlardan bir ut — III, 173
 KUBUZLUG  kişi kubuzu olan adam — I, 495
 KUBZALMAK  kubuz çalınmak, II, 235 bkz. kupsalmak, kubzalmak, kupzalmak
 KUBZAŞMAK  kubuz çalmakta yarış etmek — II, 220 bkz. kupzaşmak
 KUÇAK  kucak — I, 382 bkz. kuçam
 KUÇAKLAMAK  kucaklamak — III, 338
 KUÇAM  kucak — I, 398 bkz. kuçak
 KUÇGUNDI  soğan — I, 493
 KUDGU  karasinek, sinek — I, 425 bkz. kudgu
 KUDGU  sinek, III, 367 bkz. kudgu
 KUDGULANMAK  sineklenmek, kendinden sinek ko ğmak — III, 201
 KUDI  kuyu, çukur; a; ağı, aşağıya — I, 100, 164, 169, 190; II, 24, 83, 228; III, 46, 61, 69, 220 bkz. kodı
 KUDRUÇAK  kuyruk kemiği — III, 179 bkz. kuduçak
 KUDRUK  kuyruk, göt, kıç — I, 472 bkz. kudruk
 KUDRUK  kuyruk — I, 513; ll , 298; III, 164, 256, 367 bkz. kudruk
 KUDUÇAK  kuyruk kemiği.III, 179 bkz. kudruçak
 KUDUG  kuyu III, 122, 282 bkz. kudug, kuyug
 KUDUG  kuyu — I, 375, 456, 457; II, 155; III, 166. 226, 448 bkz. kudug, kuyug
 KUDUGLUG  kuyulu — I, 496
 KUDURÇUK  bebek, kukla — I, 501
 KUDURGAK  kaftanın arka eteklerinden biri — I, 502 bkz. kudurgak
 KUDURGAK  kaftanın iki eteğinden biri — I, 17 bkz. kudurgak
 KUDURGUN  kuskun, egerin kuskunu — I, 17, 518
 KUDURMAK  kudurmak; üstüne düşmek, çabalamak, I, 144; II, 76 bkz. kuturmak
 KUDUZ  dul kadın — I, 365
 KUDUZLANMAK  dul karı ıle evlenmek — II, 267, 268
 KUGU  kuğu kuşu, III, 225, 250
 KUGURMAK  kavurmak — II, 81 bkz. kagurmak, kavrulmak, kogurmak, kovurmak, kuvurmak
 KUKUN  kıvılcımI, 404
 KUKUNLUG  kıvılcımlı — I, 499
 KUL  kul, köle — I, 27, 33.165, 276, 302, 320, 330, 336, 385, 386, 475; II, 5, 10, 152, 180, 219, 236, 277, 292, 294, 305, 338; III, 85, 84, 97, 263, 268, 336, 409, 421, 423, 427, 450
 KULA  kula renk — III, 233
 KULABUZ  kılavuz — I, 487 bkz. kulavuz
 KULAÇ  kulaç — I, 358 bkz. kolaç
 KULAÇLAMAK  kulaçlamak III, 330
 KULAK  kulak, I, 209, 212, 220, 377, 383; II, 17, 23, 73, 133, 150, 154. 161, 337, 352; III, 31, 253, 286, 357, 358, 370.405, 410 bkz. kulhak, kulkak
 KULAK  ton yenlerl kısa elbise — I, 383
 KULAKLAMAK  kulaga vurmak — III, 338, 339
 KULAKLIG  kulaklı-I, 498
 KULAVUZ  kılavuz — I, 487 bkz. kulabux
 KULHAK  kulak — I, 383 bkz. kulak, kulkak
 KULKAK  kulak — I, 383 bkz. kulak, kulhak
 KULNAÇI  kısrak doğuracak kısrak, I, 491
 KULNAMAK  kulunlamak, kısrak yavru dogurmak, III, 92. 302, 319 bkz. kulunlamak
 KULSIG  er köleye benzeyen, huyu köleye benzeyen adam — I, 465; III, 128
 KULUN  tay — I, 215, 404; II, 90; III, 92
 KULUNLAMAK  kısrak yavru doğurmak — III, 92bkz. kulnamak
 KULUNLUG  tay sahibl olan — I, 500
 KUM  kum, I, 197, 222, 268, 338, 457, 484; II, 80, 212
 KUM  dalga, su dalgası — III, 137
 KUMA  urmak birbirine kuvvetle vurmak — III, 382
 KUMGAN  kova; ibrik; gügüm, gülsuyu şişesi — I, 432, 440; II, 353
 KUMLAK  Kıpçak illerınde yetişir, yaprağı fasulye yapragına benzer sarmaşik gibi bir ot, I, 475
 KUMMAK  dalgalanmak — II, 27
 KUMTURMAK  dalgalandırmak — II, 192
 KUMUK  at gübresi — I, 383 bkz. komuk
 KUMUKLAMEK  pislemek, terslemek; Kumuk boyuna nispet etmek — III, 339 bkz. komuklamak kumu şmak
 KUÑ  et kas, adale — III, 358
 KUNÇUY  hatundan birderece aşağı kadın, bige, prenses — III, 240
 KUNDIGU  döven, harman dövenl — I, 491
 KUNDIMAK  parlâtgıçla blr şeyi parlatmak — III, 277
 KUNDUZ  kunduz, su köpegi — I, 458
 KUNDUZ  kayrı kunduz taşağından yapılan bir ilâç, I, 458
 KUNMAK  soymak, çalmak — II, 29
 KUNUŞMAK  birbirine soymakta yarış ve yardım etmek, birbirini soymak, çalmak, II, 112, 113
 KUPSALMAK  kubuz çalınmak — II, 235 bkz. kubsalmak, kubzalmak, kupzalmak
 KUPZALMAK  kubuz çalınmak — II, 235 bkz. kubzalmak, kubsalmak, kupsalmak
 KUPZAMAK  kubuz çalmak — I, 19; III, 283
 KUPZAŞMAK  kubuz çalmakta yarış etmek, II, 220 bkz. kubzaşmak
 KUPZATMAK  kubuz ; aldırmak — II, 335
 KUR  kuşak, kemer — I, 324; § iç kur; iç ku şağı, uçkur — I, 35; 11. 249, 255, 337; III, 84. 305
 KUR  mertebe, a; ama — I, 324
 KUR  kuru, III, 122 bkz. kurug, kuruk kura
 KUR  kur etmek guruldamak — I, 486
 KURAM  mertebe, aşama; sırasına göre.I, 413 § kuram kişiler; sankı hakanın yanında oturur gibi sırayla oturmuş olan kimseler — I, 413
 KURARMAK  kurtarmak II, 199, 200 bkz. kutgarmak
 KURASI  kuracak — II, 68
 KURBAKA  kurbağa, III, 122
 KURÇ  katı, içi dolu ve sorn nesne; çelik — III, 287
 KURÇ  eren dayanıklı ve yiğit adamlar — I, 343
 KURÇ  temür çelik I, 343
 KURDAŞMAK  bir dereceye, bir sıraya oturmak — II, 218
 KURGADMAK  kuraklamak. II, 338 bkz. kurgatmak
 KURGAK  kurak — III, 69
 KURGALIR  kurmak üzere bulunan — II, 67
 KURGAMAK  kurunnak — III, 290, 318
 KURGATMAK  kuraklamak, kıtlık olmak — II, 338 bkz. kurgadmak
 KURGIRMAK  kurumak, II, 193, 194 '
 KURGIRMAK  zevzeklik etmek, yeğnilik etmek — II, 194
 KURGU  zevzek, kararsız, huyu yeğni kişi — I, 18, 426
 KURGU  kuracak — II, 68
 KURGUÇI  kurucu — II, 50
 KURGULANMAK  taşkınlık ve yeğnilik etmek, III, 201
 KURGULUK  taşkınlık, yeğnilik, zevzeklik — I, 528
 KURI  bir şeyin etrafı, I, 127, 324
 KURI  kurı tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu kelimelerle çağırılır — III, 223 bkz. karı kurı, kurıh kurıh, kurrıh kurrıh
 KURIGU  kuruyacak zaman; kurumak üzere olan nesne, I, 446 kur ıh
 KURIH  tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu kelimelerle çağırılır — III, 223 bkz. karı kurı, kurı kurı, kurrıh kurrıh
 KURIMAK  kurumak, I, 12, 20; II, 188; III, 140, 263, 264 bkz. kurumak, kuz ımak
 KURINMAK  kurunmak, kurulanmak, I, 505; II, 155, 160 bkz. kurunmak
 KURIRMAK  kurumaya yüz tutmak — II, 77 bkz. kururmak
 KURIŞMAK  kuruşmak, kurumakta yardım ve yarış etmek — II, 97 bkz. kuruşmak
 KURITGAN  her zaman ve çok kurutan, I, 514, 524
 KURITMAK  kurutmak, II, 304 bkz. kurutmak
 KURLAMAK  kuşak yapmak ve bağlamak — III, 298
 KURLANMAK  acınmak, tasa, acı duymak, ziyan görmek; katılaşmak, koyulaşmak, mayalanmak, ekşimek — II, 250, 251; III, 197 bkz. korlanmak
 KURLUK  içinde kımız biriktirilen küçük testi, l, 473 bkz. korluk
 KURMAK  kurmak, germek, toplamak; himaye etmek — II, 7, 8, 37, 59. 61, 65, 66, 67, 83, 198; III, 62, 219, 318
 KURMAK  yuvmak erişmek, varmak, mal vererek gönül almak, III, 62 bkz. yavsamak, yüvmek, yüvsemek
 KURMAN  gedeleç, yaylık, yay kabı — I, 444; III, 16
 KURMIŞ  kurulu — I, 198; II, 59; III, 215
 KURRIH  kurrıh tayı çağırmak içln nida.I, 9 bkz; karı kurı, kurıh kurıh, kurrıh kurrıh
 KURŞAG  kuşak kuşanma — I, 464
 KURŞAG  tura; yünden dokunur, bel kuşağına benzer bir nesne olup çadıra sarılır — I, 464
 KURŞAMAK  kuşanmak, kuşağı bağlamak, II, 255; III, 287 bkz. kurşanmak
 KURŞANMAK  kuşanmak, ku; ak kuşanmak, II, 249, 255 bkz. kurşamak
 KURŞATMAK  kuşak kuşatmak, II, 337
 KURT  solucan soyundan olan hayvanlar; y ırtıcı hayvanlardan olan kurt — I, 342; III, 6
 KURTANMAK  bitten kaşınmak, koyunlarda bit aramak — II, 248
 KURTGA  kocakarı — III, 259
 KURTLAMAK  kurt çıkarmak — III, 447
 KURTULMAK  kurtulmak, doğurmak — II, 121, 233, 234, 237 bkz. kut bulmak, kutulmak
 KURTURMAK  kurdurmak, toplatmak — II, 190, 198 kurug kuru; as ılsız — I, 12, 198, 375, 383; III, 82, 122 bkz. kur, kuruk
 KURUG  ev içinde kimse bulunmayan ev — I, 375
 KURUGJIN  kurşun — I, 512; II, 293 bkz. kuşun
 KURUGLAMAK  kuru olarak kullanmak III, 336
 KURUGLANMAK  kuru bulmak — II, 268
 KURUGLUG  sadak, okluk, gedeleç — I, 501 bkz. kurugluk
 KURUGLUG  ya kurulu, kurulmuş yay — I, 496, 500, 501
 KURUGLUK  kuruluk — I, 503, 505
 KURUGLUK  sadak, okluk, gedeleç — I, 504 bkz. kuruglug § ki ş kurugluk; sadak, okluk, gedeleç — I, 504
 KURUGSAK  kursak, 01^6.I, 17, 502; III, 334
 KURUGSIMAK  kurumaya yüz tutmak — III, 334
 KURUK  kuru — I, 383 bkz. kur, kurug
 KURULGAN  daima kurulan, I, 520
 KURULMAK  kurulmak; büzülmek I, 195; II, 134, 138
 KURUMAK  kurumak, II, 206 bkz. kurımak, kuzımak
 KURUN  kurum, duvara, ocaga sıvaşmış, toplanmış olan duman eseri — 'l, 404
 KURUNÇI  dumandan kirlenmiş olan keçe — II, 242
 KURUNLUG  kurumlu — I, 499
 KURUNMAK  kurunmak, II, 155 bkz. kurınmak
 KURURMAK  kurumaya yüz tutmak — II, 77 bkz.kurırmak
 KURUŞMAK  kurmakta yardım ve yarış etmek, Il, 98, 114 bkz. kunşmak
 KURUŞMAK  her tarafı kurumak, II, 98
 KURUT  keş, çökelek, yağı alınmış yoğurttan yapılan lor peyniri, kurut, kuru yogurt, I, 357; II, 15, 81
 KURUTLUG  çökelekli.I, 494
 KURUTMAK  kurutmak — I, 19 bkz. kurıtmak
 KURUTSAMAK  kurut istemek III, 332
 KURVI  çuvaç hana ait yuvarlak çadır, I, 195
 KUSGAÇ  küçük, kara bir hayvancık, insanı 1511-11-. I, 455
 KUSGAÇ  serçe kuşu — I, 455
 KUSIG  kusu, kusma, I, 376
 KUSINÇIG  kusunç, iğrenç — III, 232
 KUSMAK  kusmak; (boya) solmak, bezikmek — II, 10, 11
 KUSTURMAK  kusturmak, (boya) soldurmak II, 190
 KUŞ  kuş, I, 22, 34, 36, 156, 163, 176, 233, 253, 280, 299, 319, 331, 439, 483; II, 4, 7, 12, 17, 18, 45, 83, 173, 181, 183, 192, 199, 204. 218, 239, 267, 324, 331, 348, 359; III, 6, 63, 92, 144, 184, 194, 232, 328, 357, 358, 390, 397, 403 § ürüñ ku ş; akdoğan — I, 331,
 KUŞGUN  hayvanların yedlği taze kamı; — I, 440
 KUŞGUN  ekşi bir çeşlt ot — I, 440 bkz. uşgun
 KUŞIL  atmaca — I, 331
 KUŞLAG  kuşların çok olduğu yerdir, burada av yapılır — I, 465
 KUŞLAGLANMAK  kuş avlağı yapmak — II, 273
 KUŞLAMAK  kuş avlamak, I, 22; III, 299 kuşlatmak kuş tutturmak, kuş avlatmak — II, 343, 348
 KUŞLUK  kuşluk vaktl — I, 474
 KUŞUN  kur; un, I, 513 bkz. kurugjın
 KUT  kut, uğur, devlet, baht, talih, saadet, I, 85, 92, 164, 200, 272, 301, 304, 320, 384. 508; II, 177. 229 kut almak
 KUT  bulmak baht bulmak- II, 122 bkz. kurtulmak, kutulmak
 KUTALMAK  mesut olmak — II, 121 bkz. kut almak, kutatmak
 KUTANMAK  kutlu olmak, ulu nasipli olmak — II, 154
 KUTARMA  börk önde arkada Iki kanadı bulunan bork. I, 490
 KUTGARMAK  kurtarmak.II, 192, 199, 201 bkz; kurarmak
 KUTLUG  kutlu, I, 60. 82, 320, 413. 463, 464 §
 KUTLUG  tegin ; uğurlu köle — I, 413
 KUTRUŞMAK  oynamak ve sevlnmek — II, 218
 KUTSUZ  kutsuz, işlerl ters giden adam — I, 457
 KUTULGAN  daima kurtulan, I, 520
 KUTULMAK  kurtulmak; doğurmak, II, 121, 234 bkz. kurtulmak, kut bulmak
 KUTURMAK  haddini aşmak, kudurmak, azmak — I, 508; II, 74. 75 bkz. kudurmak
 KUTUZ  yaban sığırı — I, 365
 KUTUZ  ıt kuduz köpek, kudurmuş köpek — I, 365
 KUTUZLUK  yaban sığırı sahibi — I, 495
 KUV  kut, saadet — I, 320 bkz. kıv
 KUVURMAK  kavurmak. II, 81 bkz. kagurmak, kavrulmak, kogurmak kovurmak, kugurmak
 KUY  dere; kuytu yer, dip — III, 65.106, 142 bkz. koy
 KUYA  körmek uzaktan görmek, III, 219 bkz. kaya körmek, k ıya körmek, kura körmek
 KUYAŞ  güneş; koyu sıcak, güneşin şiddetli vurması — 1. 155; 353; II, 337; III, 172
 KUYMA  bir çeşit yağlı ekmek — III, 173
 KUYMA  herhangi bir madenden (çekiçle dövme ile de ğil, eritilerek dökme ile) yapılmış havan, çırakman, çekiç gibi aygıtlar — III, 174
 KUYMAK  üremek III, 246
 KUYUG  küyu — III, 166 bkz. kudug, kud, ug
 KUYUTMAK  ürkütmek — II, 326
 KUZ  güne; gormeyen yer, gölgeli yer — I, 325; 326; III, 124
 KUZGIRMAK  kar sağnak halinde esmek — II, 193
 KUZGUN  kuzgun — I, 439; III, 240
 KUZI  kuzu — I, 7, 208. 303, 444, 520; II, 294, 310; III, 102, 224, 270. 408, 444 kuz ımak kurumak; yemeğe iştihası gelmek — III, 264 bkz. kurımak, kurumak
 KUZUTMAK  boğazını kurutmak; yemeğe iştihasını getirmek II, 306 bkz. kurutmak
 KÜ  ün, şan — III, 212
 KÜBEN  deve havudunun altına konulan çul; gölüğe gerekli olan çul ve çula benzer şeyler — I, 404 klibe yarık bütun vücuda giyilen zırh — III, 15, 217
 KÜBIMEK  sık dikişli dikmek. III, 257 bkz. köpitmek, kübitmek kübitmek diktirmek, oyulgatmak — II, 298 bkz. köpitmek, kübimek
 KÜBÜLMEK  dikilmek, oyulgan II, 120 bkz. köpülmek
 KÜBÜŞMEK  kaba dikmekte ve oyulgamakta yard ım ve yarış etnnek — II, 88 bkz. köpüşmek
 KÜÇ  kuvvet, zor, güç; zulüm — I, 81, 167, 183, 237, 359, 381, 397; II, 13, 18, 103, 137, 138, 195, 289, 334, 335; III, 120, 239, 282, 288, 412
 KÜÇ  susam, künçü, III, 121
 KÜÇ  tegin kuvvetli tegin — I, 413
 KÜÇELMEK  zulmetmek; malı zorla elinden alınmak — II, 136
 KÜÇEMÇI  zulmeden kimse — III, 121
 KÜÇEMEK  zulmetmek, zorla fe'nalık etmek, III, 258, 259
 KÜÇENMEK  gücü kuvveti kalmamak; zulmetmek; ag ırlaşmak, fazla yüklenmiş olmak — II, 148, 156
 KÜÇEŞMEK  yağmada yardım ve yarı; .etmek — II, 93
 KÜÇETMEK  yağma ettirmek — II, 300
 KÜÇLENMEK  kuvvetlenmek, II, 252 küçlig güçlü, kuvvetli. I, 509
 KÜÇLÜG  güçlü, kuvvetli — III, 121, 161
 KÜDEGÜ  güveyi. III, 12, 166
 KÜDEN  düğün yemeğl, düğün, I, 404
 KÜDILŞMEK  bekleşmek — II, 94 bkz. ködüşmek
 KÜDMEK  durmak, beklemek, gözlemek, gütmek, I, 321; III, 441 bkz. kütmek
 KÜDÜK  iş güç, alış verl; (yalnız kullanılmaz, "ış" ile birlikte 86111-).I, 391 bkz. küdük § ış küdük; iş güç, I, 391
 KÜDÜK  iş güç, alı; veriş.I, 509 bkz. küdük § ışlıg küdüklüg; işli güçlü — I, 509 küfeç, gem, damakl ı gem, III, 256 bkz. küvüç
 KÜFEÇLIK  gemli, III, 256
 KÜFEZ  kurumlu, kasalak, I, 411 bkz. kövez, küvez
 KÜJIK  perçem, zülüf — I, 391
 KÜKÜ  hala — III, 232 bkz. küküy
 KÜKÜY  hala, III, 232 bkz. kükü
 KÜL  kül I, 129, 337
 KÜLDREMEK  güldür güldür etmek-III, 448 bkz. külremek
 KÜLERGEN  her zaman karnı şiş; en ve yıkılıp yere yayılan — I, 523
 KÜLERMEK  yıkılıp yere yayılmak, karın şişkinliğinden ve benzeri şeylerden yere yıkılıp yayılınak.II, 84 külf gürültü (ses taklidi) — I, 348
 KÜLGEN  daima gülen — II, 54
 KÜLGUÇI  gülücü-II, 51
 KÜLGÜ  gulüş, gülme; kalb sektesiI, 96, 430 bkz. kültgü
 KÜLI  yarmaksızın çeklrdeğiyle kurutulan zerdali, kay ısı, ; eftali ve erik glbi meyveler — III, 234
 KÜLIMEK  gömmek — III, 272
 KÜLIŞMEK  gömmekte yardım etmek — II, 110
 KÜLITMEK  gömdürmek II, 311
 KÜLMEK  gülmek 129; II, 26, 35, 54, 65, 192, 249, 260; III, 43
 KÜLREMEK  gürlemek, güldür güldür etmek — III, 282, 283 bkz. küldremek
 KÜLSIRGEN  gülümseyen-II, 256
 KÜLSIRMEK  gülümsemek, gülümser görunmek — II, 196
 KÜLTGÜ  kalb sektesi — I, 430 bkz. külgü
 KÜLTÜRMEK  güldürmek II, 195 kültürmek (at) bağlatıp kö!tekletmek ve yıktırmak — II, 195
 KÜLÜG  iğreti .I, 391
 KÜLÜG  ünlü, şanlı .III, 212 § külüg bilge; ünlü şanlı .III, 212
 KÜLÜMSINMEK  gülümsemek, güler görünmek, gülümsenmek — I, 20; II, 259, 260
 KÜLÜNÇ  gülünç, III, 374
 KÜLÜNMEK  eli ayağı yorulup zayıf olmak II 158
 KÜLÜŞMEK  gülü; mek, II, 110
 KÜLÜT  halk arasında gülünç olan nesne — I, 357
 KÜMIÇE  sivrisinek I, 445 bkz. kimünçe
 KÜMÜLDÜRÜK  at göğüslüğü — I, 17, 530 bkz. kömüldürük
 KÜMÜRGEN  dag soğanı — I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürken
 KÜMÜRKEN  dâğ soğanı — I, 522, 525 bkz. kevürgen', kümürken, küvürken
 KÜMÜŞ  gümüs; akça; kadın adı, I, 165, 370, 371, 413; II, 153, 181; III, 251
 KÜN  gün, güneş, gündüz, I, 69, 70, 72, 82, 100 124, 165, 202, 245, 288, 320, 331, 340, 423, 515; II, 5, 9, 14, 97, 125, 128, 140, 143, 157, 163, 170, 172, 232, 293, 303, 304, 311, 313, 335; III, 52, 63, 77, 83, 86, 128, 167, 169, 182, 190, 247, 258, 267, 333, 3
 KÜN  togsug doğu — I, 463
 KÜN  yıpar misk göbeği — I, 340
 KÜNÇEK  yaka, urba yakası — I, 480 bkz. künçük
 KÜNÇÜK  yaka, urba yakası — I, 480 bkz. künçek
 KÜNÇÜKLENMEK  yaka yapılmak. II, 277
 KÜNDI  aşağılık, kötü (sözün arkası akla gelmediği zaman söze yardım olarak kullanılır) I. 419
 KÜNDÜZ  gündüz, gün ışığı, I, 458; III, 87, 288
 KÜNGRENMEK  harınlaşarak kendi kendine söylenmek — III, 399, 400
 KÜNI  kuma — III, 237
 KÜNLÜK  , gün hesabıyle yapılan iş, gündelik. I, 480
 KÜNLÜK  yem günlük azık, I, 480
 KÜÑÜZ  örenliklerde, yıkıntılarda bulunan küllük, gübre, III, 363
 KÜP  küp — I, 147, 154, 209; III, 119, 246, 253, 325
 KÜPE  küpe, III, 217
 KÜPIK  hırka, bezin iki katı arasına pamuk koyarak dikme; seyrek diki ş, kaba dikii, I, 408
 KÜR  yiğit, sarsılmaz, pek yürekli, kabadayı — I, 324, 325
 KÜREMEK  kaçmak — III, 263
 KÜREŞMEK  güreşmek — I, 474 bkz. körüşmek
 KÜREŞMEK  kürümekte yardım ve yarış etmek — II, 99
 KÜRETMEK  küretnnek — II, 305 kürgek kürek — 11. 289
 KÜRIĞ  cariye — II, 82, 186, 248; III, 358, 428
 KÜRILEMEK  kebap kızartmak — III, 444 bkz. kürplemek
 KÜRIMEK  eşinmek, yeri e; mek, kürümek, (hayvan) ha şarılık etmek, III, 256, 263
 KÜRIN  kürün; içerisinde kavun, karpuz, h ıyar gibi şeyler taçınan küfe — I, 404
 KÜRK  kürk, I, 353
 KÜRKÜM  safran, I, 486
 KÜRLENMEK  gürlemek — II, 252
 KÜRMET  pek kuvvetli — I, 325
 KÜRPLEMEK  kebap kızartmak.III, 444 bkz. kürilemek
 KÜRSEMEK  kanlanmak, etlenmek; hamur gibi şeyler kap içine konduktan sonra mayalan ıp taşmak.III, 421 bkz. kürsmek
 KÜRSMEK  kanlanmak, etlenmek; hamur gibi şeyler kap içine konduktan sonra mayalan ıp taşmak — III, 420, 421 bkz. kürsemek
 KÜRŞEK  darı özü suda veya sütte kaynat ıldıktan sonra üzerine yağ dökülerek yenen bir yemek — I, 478
 KÜRT  kayın ağacı, bundan yay, kamçı, değnek gibi şeyler yapılır — I, 343
 KÜRT  kürt yemek bir şeyi "kütür kütür" ses çıkararak yemek, I, 343
 KÜRTÜLEMEK  tasdiklemek — III, 352
 KÜSMEK  küsmek. II, 12
 KÜSRI  kaburga kemikleri; göğsün yanları — I, 422
 KÜSÜRGE  tarla sıçanı soyundan bir hayvan — I, 490 bkz. kösürge kü şermek dolmak, taşasıya dolmak — I, 73; II, 79
 KÜTATMAK  kutlu olmak, baht ve devlet sahlbi olmak — II, 299 bkz. kutalmak, kut almak
 KÜTMEK  gütmek, II, 264 bkz. küdmek
 KÜTTÜRMEK  güttürmek — III, 187
 KÜVENMEK  öğünmek — II, 157
 KÜVEZ  gurur, magrur, gururlu, I, 252; II, 140 bkz. kövez, küfez
 KÜVIJ  söğüt gibi çürüyen, içi kovalan her a ğaç; tadı bozulan, kaçan her ; ey, I, 366 § küvij turma; tadı bozulan, tadı kaçan turp — I, 366
 KÜVLÜK  çamurdan fındık büyüklüğünde yapılan yuvarlaklar, kururnadan önce ve kuruduktan sonra zıp zıp gibi atılır, I, 479
 KÜVRE  hayvan ölerek, içerisindeki nesneler çürüdükten, eti kemikler üzerinde kuruduktan sonraki kalıbı — I, 422
 KÜVRÜG  kös, davuLI, 479
 KÜVŞEK  gevşek, yumuşak, sölpük — I, 479 bkz. kevşek § küv; ek et; gevşek, sölpük et — I, 479
 KÜVŞEK  etmek iyi hamurdan yapılan ekmek, I, 479
 KÜVÜÇ  küçük — III, 163 bkz. küfeç
 KÜVÜÇ  yügün küçük yular, çilbir — III, 163
 KÜVÜK  erkek — III, 165 bkz. küvük § küvük mu ş; erkek kedi- III, 165
 KÜVÜK  saman — III, 165
 KÜVÜK  erkek — I, 391 bkz. küvük § küvük mu ş; erkek kedi — I, 391
 KÜVÜRGEN  dağ soğanı. I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürken
 KÜVÜRKEN  dağ soğanı — I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürgen
 KÜVÜZ  yaygı, yünden dokunmu; döşek ve yaygı gibi şeyler — III, 164 bkz. kidiz, kiviz
 KÜYE  güve III, 170
 KÜYELEMEK  güve silkmek, güveden kurtarmak ve korumak, III, 329
 KÜYFENMEK  üstüne dü; memek — III, 196 bkz. küfyenmek
 KÜZ  güz, güz mevslmi, sonbahar, I, 327; II, 172; III, 160
 KÜZEMEK  güzlemek — III, 265
 KÜZERMEK  güzleşmek II, 77
 KÜZGERMEK  güzleşmek, güze doğru gitnnek — II, 196
 KÜZKÜNEK  çakıra ve kelere benzer bir kuş, hava yutmakla geçlnir, I, 528
 KÜZKÜNI  bok böceği cinsinden bir böcektir, geceleri ses vererek uçar, ate ş böceği — I, 493
 KÜZÜK  çulha aygıtlarındandır, blrblri üzerine düğünnlenen birtakıın Iplikler olup, onunla üst eri ş, alt erişten ayrılır Kumaş ve kumaşa benzer şeyler dokuyanlara da böyle denir, I, 391
 KÜZÜKMEK  güzleşniek — II, 118
 KÜZÜN  kendisiyle serçe kuşu, tarla sıçanı, köstebek gibi şeyler avlanan sıçan cinsinden bir hayvan — I, 404-la işin tahakkukunu ve bitmesini gösteripfiiller sonuna gelen bir ek — III, 213 veya balgam akmak. I, 127
 LAÇIN  şahin; yiğit adam — I, 410
 LAGUN  ölçek gibi oyulmuş bir şey olup ayran, süt gibi şeyler içilir I, 410
 LATU  kar, buz gibi şeylerle sogutulup içerisine baharat konarak so ğukluk yerine yenen bir çeşit şehriye çorbası , III, 237 bkz.
 LAV  mühür mumu III, 155 bkz. avus-lıkın (-likin) "ile" anlamına ek — II, 91
 LIMGEN  sarı erik — I, 444
 LIŞ  salya, balgam — III, 127 § liş akmak salya veya balgam atmak I, 127
 LITÜ  kar buz gibi şeylerle sogutulup içerisine baharat konarak sogukluk yerine yenen bir çe şit şehriye çorbası, III, 237 bkz. latu
 LIYU  kuruyunca balçık haline gelen ince kumlu çamur, III, 238
 LOXTAY  üzeri sarı benekli kırmızı bir Çin İpeklisi.III, 240
 LÜÇNÜT  imice; buğday ve buğdaya benzer şeyleri temizlemekte, köylülerin yard ımlaşması — I, 451;
 MA  emirlerin sonuna gelen nefi eki — III, 213
 MA  al, işte anlamına bir kelime — III, 213 bkz. mah, meh
 MAH  işte, al anlamına bir şey verildiği zaman söylenen bir kelime, III, 118 bkz. ma, meh
 MAK
 MALGUNA  ılgın ağacına benzer bir ağaç — I, 492 bkz. bulguna
 MAMA  harmanda ortada bulunup öteki öküzlerin etraf ında döndükleri öküz, III, 235 bkz.op
 MAMU  gerdek gecesi gelinle beraber gönderilen kad ın (öz Türkçe degil), III, 235
 MAN  yaşlıg koy dört yaşını geçen koyun (yalnız koyun için) — III, 157
 MAÑA  bana — I, 20, 26, 36, 63, 69, 84. 126, 132, 174, 176, 180, 182. 183, 184, 185, 187, 188, 202, 205, 210, 212, 215, 218, 221, 223, 224, 226, 231, 232, 233. 234, 235, 238, 251, 254, 261, 264, 265, 267, 269, 276, 308, 318, 354, 367, 399; II, 12, 16, 24, 28, 33, 5
 MANÇU  sanat sahlbine verilen ücret — I, 418, 419
 MANÇUK  heybe, torba gibi at eğerine takılan iey — I, 476
 MANÇUKLANMAK  elbiseyi eğer heybesine koy-mak ve heybeyi egerin arkas ına asmak, II, 276
 MANDAR  ağaçlara sarılan bir bitki, sarmaşık — I, 457
 MANDARLANMAK  sarmaşıklanmak II, 271
 MANDU  bir çeşit sirke — I, 420
 MANDÜRMAK  kuşattırmak; bandırmak — II, 197
 MANGIRMAK  bandırayazmak, II, 197
 MAÑIG  adım — III, 365
 MANILMAK  banılmak, II, 138
 MANMAK  kuşanmak; banmak — II, 30
 MAÑRAMAK  bağırmak — III, 402 bkz. müñremek
 MAÑRAŞMAK  bağrışmak — III, 398 bkz. müñreşmek
 MAÑRATMAK  bağırtmak. II, 358 bkz. müñretmek
 MARAZ  karanlık gece, I, 411
 MARAZ  ücretle çalı; an adam, ırgat — I, 411 bkz. hıyar maraz
 MAT  öyle, ancılayın — I, 321 § andag mat; o öyle — I, 321
 MAYAK  hayvan gübresi (en çok deve için) — III, 167, 168
 MAYGUK  paytak klmse; top tırnaklı hayvan-lardan tüyleri kısa olan — III, 175
 MAYIL  olgun; meyvelerde çürümeye yakla şma halL III, 168
 MAYILMAK  gev; emek, II, 190
 MAYIŞMAK  buyurulan bir Işi yapmaktan çe-kinmek; tembellikten yere yap ışıp kalmak, III, 189 bkz. yamaşmak;
 ME  oğlakların ve kuzuların seslerlni bildlren bir kelime. III, 214
 MEH  al, işte anlamına blr kellnne — III, 213 bkz. ma, mah
 MEJEK  pislik — I, 392 § ıt mejeki; it plsliği — I, 392
 MEKKEH  Çin'den getlrilen bir çeşlt mürekkep, Türk yazısı bununla yazılır — III, 424
 MELDEK  keçeleşen, sölpıiyen nesne — I, 480
 MEN  ben — I, 20, 22, 25, 26, 31, 37, 40, 51, 52, 53, 61, 69. 80, 87, 109, 120, 125, 130, 131, 163. 166, 167, 169, 171, 174, 179, 180, 181, 184, 185, 186, 190, 198, 199, 201, 202, 204, 206, 207, 209, 211, 215, 216, 217, 223, 225. 226, 231, 233, 237, 240, 256, 26
 MEÑ  yem, tane, kuş yemi — I, 425; II, 18; III, 358
 MEÑ  yüzdeki ben, III, 359
 MEÑ(I)Z  beniz, yüz, I, 60, 65. 486; III, 363
 MEÑDEMEK  /olmak, ditmek — III, 401, 402 bkz. mirigdetmek
 MEÑDEŞMEK  kıl yoluşmak. III, 399 bkz. mirig-deşmek
 MENDIRI  gelin ile güveyinin başlarına, gece-le/in, saçı saçmak için toplanılan yer, I, 492
 MEÑGÜ  ebedi, daima, sonsuz, ebedilik, son-suzluk, I, 44; III, 65, 378
 MEÑGÜ  ajun sonsuz dünya, âhiret — III, 378
 MEÑILEMEK  beyin yemek; beyni için koyun kesilmek; yan ında güzel gıdalar bulunmak — III, 405, 406 bkz. mürigilemek;
 MEÑIZLENMEK  benizlenmek, güzelleşmek, benzine renk gelmek — III, 407, 408
 MEÑLENMEK  kendine tane toplamak — II, 290
 MEÑLETMEK  yemletmek — II, 359
 MEÑLIG  benli.III, 359
 MEÑZEMEK  benzemek — III, 403
 MEÑZETMEK  benzetmek.II, 358
 MERDEK(G)  ayı yavrusu, domuz yavr — usu.I, 480
 MEŞIÇ  üzüm kara üzüm — I, 360
 MI(MI)  yalnız füllerin üçüncü ; ahıs' sorgu şekli edatı — III, 214 bkz. mu (mü)
 MIN  ben — I, 60, 69 bkz. ben, men
 MIÑ  sayıda bin — I, 243, 334, 417; III, 14, 360, 367
 MIÑDEŞMEK  kıl yolu; mak — III, 399 bkz. meıiğ-deşmek
 MIÑDETMEK  dittirnıek — II, 358 bkz. meñ-demek
 MINDETÜ  ipek elbise- I, 491
 MIÑEŞMEK  birlikte ^1115010^III, 399 bkz. müñe; mek
 MIÑI  beyin — II, 299
 MIÑUY  kâğıt yapjştırılan bir çeşit hamur — III, 241
 MIRIGAR  pınar, su gözü — III, 280, 363, 376
 MIZ  biz — I, 327 bkz. biz
 MONÇUK  boncuk, süs Için boyuna tak ılan değerli taşlar-I, 475; II, 123; III, 121
 MONÇUK  atın boynuna takılan değerli taş, arslan tırnagı, muska gibi şeyler — I, 475
 MONÇUKLANMAK  boncuklanmak — II, 276
 MÖRIGMEK  ayaklarını toparlayıp tekme atmak — III, 391
 MU  (mü) soru edatı, Isim ve fül sonuna gelir — I, 88; III, 147. 154, 214, 224, 256, 437 bkz. m ı (mi)
 MUGUZGAK  bal arısına benzeyen blr sinek — I, 504
 MUN  hastalık, ayıp — III, 140, 141
 MUN  kişi yüreği dölek, gönlü selek adam — III, 140
 MUÑ  sıkıntı, ıztırap, bun, mihnet — I, 425; III, 33, 359, 360
 MUÑ  tag kişi kendine gelip 16-17 yaşına girdiğinde çıkan di; , ergenlik dişi. III, 359
 MUÑADMAK  bunaltnak — II, 84
 MUÑAR  buna, bunda, I, 352; III, 363, 375
 MUNDA  bunda, burada — I, 74, 160, 219, 352, 419, 420; II, 55, 56, 57, 61; III, 54, 143, 333 mundag böyle — I, 36, 64, 160; III, 154
 MUNDIN  buradan, II, 57
 MUNDUZ  budala, alık, I, 458
 MUNDUZ  akın ansızın gelen sel — I, 77, 96, 458
 MUNDUZ  yorıga at yorga yürıiyüşten başka yürüyüş bilmeyen at — I, 458
 MUNGAN  geveze, bo; boğaz — I, 440, 476
 MUNI  (munu) "işte, bu" anlamına edattır, "kanu"ya cevap olur, bu, bunu — I, 126; III, 237, 238, 372
 MUÑKARMAK  bunaltmak, sıkıntiya sokmak, III, 397, 398
 MUÑLUG  bunlu, sıkıntılı — III, 382
 MUNMAK  saçmalamak — II, 30
 MUÑUKMAK  bunlanmak, sıkıntılanmak — III, 395
 MURÇ  karabiber- I, 343; II, 186
 MUŞ  kedi — I, 438; II, 14, 105; III, 127, 165, 267 bkz. çetük § küvük mu; ; erkek kedi, I, 391 § küvük muş; erkek kedl — III, 165
 MUYAN  sevap, hayır, III, 172, 179
 MUYANÇILIK  muyancılık, aracılık, barjştırıcılık. III, 179
 MUYANLIK  yollarda yolcuların su Içmelerl için yapılan hayrat, III, 172
 MUYAVMAK  miyavlamak — II, 14
 MÜK  bükük — I, 335
 MÜK  turmak rükû eder gibi durmak, eğilınek — I, 335
 MÜKIM  kadın pabucu, I, 395 bkz. büküm, mükin
 MÜKIN  kadın pabucu — I, 395 bkz. büküm, mükim
 MÜN  çorba — I, 31, 36. 75, 163, 176, 198, 209, 232, 245, 340; III, 122, 253, 331 bkz. bün münderü ipekle süslenmiş gelin odası — I, 529 k
 MÜNDÜRMEK  bindirmek. ll', 197,
 MÜNELMEK  uçları ve artıkları kesilmek. II, 138
 MÜNEMEK  eğriliğini düzeltmek için bir şeyinuçlarını kesmek, III, 274
 MÜÑEŞMEK  birlikte binişnnek — III, 399 bkz miñefmek
 MÜNGREMEK  böğürmek — III, 403 bkz mañramak
 MÜNGREŞMEK  böğrüşmek, gürültü etmek — II, 79; III, 398 bkz mañra şmak
 MÜNGÜZ  baka kaplumbağa — III, 225, 226
 MÜÑILEMEK  nimet bulmak — III, 406 bkz. meñilemek
 MÜNLEMEK  çorba içmek — III, 301 —
 MÜNMEK  binmek I, 421; III, 30, 48, 60, 177, 429
 MÜÑRETMEK  böğürtmek; büngüldetmek. II, 358 bkz. mañratmak
 MÜNÜLMEK  binilmek — II, 138
 MÜÑÜZ  boynuz, I, 504; II, 327; III, 145, 363, 364
 MÜÑÜZ  müngüz blr çe; it çocuk oyunu ve bu oyunda söylenen bir söz — III, 363, 364
 MÜÑÜZGEK  çalışma yüzünden elde peyda olan kat ılık, nasır — III, 388
 MÜÑÜZLENMEK  boynuzu çıkmak, boynuzlanmak — III, 408
 NAMIJA  kadının kız kardeşinin kocası, bacanak, I, 446
 NARU  bir taraf, ' yan, bir yana, nereye, nere, I, 199, 352; II, 140, 193; III, 223
 NE  ne, nasıl, (soru anlamıyle) ne — I, 44, 53, 72, 74, 79, 87, 94, 126, 132, 320, 406; II, 287; III, 131, 207, 214, 215, 236, 360, 364
 NE  Araplar'daki şaşalama, "ma"sı yerine bir edat, III, 214 '
 NE  elük nasıl-I, 94 bkz. nelek, nelik, nelük
 NE  kerek ne gerek — I, 392 bkz. nerek
 NECE  (neçe) ne kadar, nice, kaç — I, 49, 63, 332, 384, 458; III, 157, 220
 NEÇÜK  neden, 111^111.I, 79, 392
 NEGÜ  ne anlamına edat — III, 215 bkz. nü nek timsa^1. III, 155
 NEK  yılan ejderha — III, 155
 NEK  yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri, timsah yılı, I, 346; III, 156
 NELEK  niçin.I, 370, 498 bkz. ne elük, nelik, nelük
 NELIK  niçin — III, 385 bkz. ne elük, nelek, nelük
 NELÜK  niçin, neden, I, 392; III, 188, 245 bkz. ne el ılk, nelek, nelik
 NEME  ne kadar, III, 38
 NEME  bilmem anlamına bir kelime, "ne" anlamında pekitme edatı — III, 214, 215, 236
 NEÑ  nesne, şey, mal — I, II, 12, 13, 14, 15, 31, 34, 50, 53, 84, 98, 126, 140, 143, 145, 147, 157, 159, 162, 164, 169, 170, 177, 179, 185, 189, 193, 196, 197, 204, 227, 238, 239, 241, 245, 246, 247, 251, 254. 256, 257, 258, 264, 268. 269, 270, 272, 273, 278, 281, 282, 28
 NEREK  neye, I, 392 bkz. ne kerek
 NETEK  nice, nasıl-I, 27, 378, 392; II, 40, 52; III, 15. 123, 366
 NIJDAG  bileği taşı — I, 465
 NOM  millet; şeriat, yasa — III, 137
 NÜ  ne anlamına, "ve" yerine blr edat — III, 215 bkz. negü
 OBA  oba — I, 86
 OBRAK  eskimiş — I, 118 bkz. oprak
 OBRAMAK  eskimek, I, 273 bkz. opramak
 OBRATMAK  yıpratmak — I, 261 bkz. opratmak
 OBU  üstübeç ; .I, 86
 OBUZ  katı olan — I, 54
 OBUZLUG  sarp, I, 146 bkz. opuzlug § obuzlug yer; sarp, engebeli yer, I, 146
 OÇAK  ocak, I, 64, 490
 OÇAKLANMAK  ocaklanmak — I, 293
 OÇAKLIG  ocaklı — I, 147
 OÇAKLIK  titik ocak yapılacak çamur ve benzeri olan her nesne — I, 150 oçakl ık yer ocaklık yer — I, 150
 ODGUÇ  ateşin alevi.I, 95, 177, 248
 ODLUK  kol kemiğinin kalın yeri — I, 98
 ODUNMAK  sönmek, I, 200 bkz. udınmak, udunmak
 OGLA  genç, yiğit — I, 129
 OGLAGU  bolluk içinde büyüyen — I, 138
 OGLAGU  katun asaletli, asil kadın, I, 138
 OGLAK  oğlak — I, 65, 119, 468; II, 22, 266, 294; III, 102, 145
 OGLAK  ay ükbahar, I, 347 bkz. ulug oglak ay
 OGLAN  oğlan, oğul, çocuk, çocuklar — I, 74, 119, 143, 192, 193, 208, 209, 240, 263, 286, 289, 293, 373, 386; II, 4, 19, 26, 74, 93. 121, 154. 209, 210, 212, 218. 244, 272, 294, 300, 302, 329, 340, 341, 344, 348, 351. 354, 366; III, 80, 102, 108, 125, 145, 196, 202, 25
 OGLANSIG  çocuk gibi, çocuk huylu — III, 128
 OGLITMAK  üretmek, çoğaltmak — I, 265
 OGRADAÇI  uğrayan, uğrayıcı — III, 314 ograg niyet, kurma, kas ıt; uğrama, uğrak — I, 118 ograg dağ yamacı, derenin dönemeci — III, 65 bkz. ogrug, ovrug
 OGRAGAN  uğrayan — I, II, 314
 OGRAGLI  uğramak isteyen — III, 315
 OGRAGLIK  uğramak hakkı olan — III, 315
 OGRAGSIK  uğramak hakkı olan — III, 315
 OGRAGUÇI  uğrayan, uğrayıcı — III, 314
 OGRAKLANMAK  Ograk kılığına girmek, I, 313; II, 279 bkz. Ugraklanmak
 OGRALMAK  uğranılmak — I, 247
 OGRAMAK  uğramak — I, 125, 160, 274; III, 106, 272, 311, 312, 313. 321 372
 OGRAMSINMAK  uğrar görünmek, III, 322
 OGRAŞMAK  uğraşmak — I, 170, 234, 235
 OGRATMAK  göndermek, uğraştırmak — I, 261
 OGRI  gizli, I, 380; II, 234
 OGRI  hırsız; hırsızlık — I, 126, 224, 300, 483; II, 29, 171, 174, 197. 341; III, 75, 89, 423, 429
 OGRILAMAK  çalmak, hırsızlık etmek — I, 316, 317
 OGRILIK  hırsızlık II, 208
 OGRUG  kemiğin ek yerleri, bel kemlğinln boyu-na birleştiği yer; dağ yamacı ve dağın bittiği yer; derenin dönemecl — I, 98, 118; III, 65 bkz. ograg, ovrug § tag ogrug ı; dağın dönemeci — I, 98
 OGRULAYU  hırsız gibi — I, 102
 OGRULMAK  kemlk yarılıp ayrılmak. I, 247, 248
 OGRUŞMAK  kemik yarıp ayırmakta yardım ve yari{ etmek — I, 235
 OGUK  çizme — I, 67
 OGUL  ogul, çocuk, I, 37, 51, 68, 74, 86, 123, 180, 206, 220, 246, 253, 256, 262, 264, 288, 299, 319, 370, 415, 440, 515, 524; II, 14, 80, 84, 120, 143, 173, 175, 178, 183, 240, 249, 302, 311, 330. 333, 335. 343, 357; III, 33, 58. 78, 87, 105, 128, 137, 141, 146, 159,
 OGULÇUK  ana rahmi, oğulduruk — I, 149
 OGULMUK  üstüne hatıl atilmak için uzatılmış olan düz direk — I, 149
 OGUR  karşılık, ivaz — I, 53
 OGUR  bir işte imkân ve fırsat — I, 53
 OGUR  uğur, bereket, devlet — I, 53
 OGUR  vakit, zaman — I, 33, 53, 136, 273, 294; II, 68, 321, 322, 362; III, 55, 317
 OGUR  bolmak yol uğurlu, hayırlı olmak I, 53
 OGURLAMAK  vaktinde yapmak; çalmak, hırsızlık etmek — I, 300
 OGURLANMAK  vakti yaklaşmak; uğurlanmak, uğurlu olmak; bağışlananın karşılığı verilmek — I, 292
 OGURLUG  bolmak sırasında ve yerinde olmak — I, 53
 OGURLUG  ış vaktinde ve yerinde yapılan 1; .I, 146
 OGURLUK  karşılık, ivaz olan, I, 114
 OGURMAK  kemik yarıp ayırmak — I, 178
 OGUŞ  oymak; hısım, akraba — I, 61, 88, 114; II, 83, 103
 OGUŞLANMAK  aile, hısım sahibi olmak, I, 293
 OGUŞLUG  aile, hısım sahibi — I, 146
 OGUZLAMAK  Oğuz saymak, Oğuzlar'dan saymak, Oğuzlar'a nispet etmek, I, 302; II, 345
 OGUZLANMAK  Oğuzlaşmak, Oğuz kılığını almak, Oğuz kılığına girmek, kendini Oguz'lar'dan saymak, I, 293; II, 269
 OĞGARMAK  düşünme sonunda anlamak, I, 255
 OK  ok, I, II, 21, 37, 157, 160, 166, 170, 171, 180, 193, 199, 217, 222, 237, 267, 275, 326, 393, 457, 493, 494, 522
 OK  paylar ve toprak hisseleri üzerine üle şmek için atılan ok, çekilen kur'a, mirasta düşen pay — I, 37, 48
 OK  hâl anlamına yakın anlamlı bir edat; fiillerde pekitme edat ı; vakit, zaman — I, 37, 71, 160; III, 16
 OK  yılan kendisini insan üzerine atan y ılan, I, 37; III, 29
 OKA  kefillik, kefâlet. I, 40
 OKA  almak kefil olnnak — I, 40
 OKÇI  okçu — II, 199
 OKILMAK  okunmak — I, 197 bkz. okınmak
 OKIMAK  okumak; çagırmak. II, 333; III, 254
 OKINMAK  okunmak, okur görünmek — I, 202, 203 bkz. ok ılmak
 OKIŞMAK  okuşmak, okumakta yardım ve yarış etmek; (ağrı; mak — I, 186, 359 bkz. okuşmak
 OKITGAN  çok okutan — I, 156
 OKITMAK  okutmak I, 212 ,
 OKITSAMAK  okutmak istemek, çagırtmak istemek — I, 302
 OKLUG  kirpi büyük kirpi, oklu kirpi — I, 415
 OKLUK  sadak, I, 100 okramak yem zamanında kişnemek, homurdanmak — I, 275
 OKRAŞMAK  yem zamanında birlikte ki; nemek — I, 235, 236
 OKTA  yazturmak ok atmakta yanıltmak — III, 95
 OKTAM  ok atımı; okluk, I, 107 § bir oktam yer; bir ok atim ı yer — I, 107
 OKTAMAK  ok atmak, I, 26; II, 97
 OKTAŞMAK  ok atışmak; kur'a içln ok atıçmak — I, 231
 OKTATMAK  ok attirnnak — I, 260
 OKUŞMAK  çağrı; mak — I, 183; II, 103 bkz. okışmak
 OL  o, -dır, -dir, -dur, -dür.I, 20 21, 22, 24, 25, 27, 33, 34, 36, 37, 38, 39, 40, 46, 60. 61, 71, 72, 76, 77, 97, 108, 126, 129, 132, 136, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 164, 165, 166, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 176 , 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184,
 OLDAÑ  pabuç altı, tabanı, mestin alt yanı — I, 116 bkz. uldañ
 OLDRUM  kötürüm, yatalak, oturum — III, 412
 OLDUK  nalsız, yalın ayak — I, 101 bkz. ulduk
 OLDURMAK  oturmak — III, 235 bkz. olturmak
 OLGUN  olgun — III, 167
 OLGUTMAK  oturtmak — I, 260 bkz. olhutmak
 OLHUTMAK  oturtmak — I, 260 bkz. olgutmak
 OLMA  testi, çanak çömlek — I, 130 , 375; II, 234; III, 182 bkz. ulma
 OLTURMAK  oturmak — I, 219, 224, 374, 413; II, 21; III, 230 bkz. oldurmak
 OLUK  oluk, yalak — I, 67
 OLUK  küçük kayık, I, 68
 ON  sayıda 011. I, 49, 69, 219
 OÑ  kolay — I, 41 bkz. oñay
 OÑ  sağ, solun karşıtı — I, 41 § oñ elig; sağ el — I, 41, 72
 OÑAY  kolay — I, 41, 244, bkz. ong
 OÑIKLANMAK  zülüflü olmak, takma saçlanmak. I, 311, 312 bkz. öñlklenmek
 OÑMAK  solmak — I, 175 bkz. oñukmak
 ONU  onu — III, 238
 OÑUKMAK  solmak, rengi atmak, hastalık ve benzerlerinden dolayı buruşmak, tazeliğlni ve parlaklığını kaybetmek — I, 175. 216; III, 394, 395 bkz. oñmak
 OÑULMAK  iyileşmek, düzelmek, lyl olmak, 1 216, 217; III, 395
 ONUNÇ  sayıda onuncu — I, 132, 133; III, 449, 450
 OP  harman dövmek Için koşulan öküzlerin ortasında bulunan öküz — I, 34 bkz. mama
 OP  op eşeğin ayağı kaydığında , söylenen söz — I, 34
 OPMAK  höpürdeterek içmek, I, 172 bkz. öpmek
 OPRAK  yıpranmış, yıpramış, eskimiş — I, 118; III, 16, 38 bkz. obrak
 OPRAMAK  yıpramak — I, 273; III, 358 bkz. obramak
 OPRAŞMAK  yıpraşmak, yıpranmaya başlamak — I, 231. 232
 OPRATMAK  yıpratmak — I, 261 bkz. obratmak
 OPRI  obruk, çukur; dere — I, 125; III, 134
 OPRUŞMAK  içmekte yardım ve yarış etmek — I, 232 bkz. öprüşmek
 OPUZLUG  sarp, I, 146 bkz. obuzlug
 OR  at donu al ile doru arasında bulunan at — I, 45'
 ORDU  hakanın oturduğu şehir.I, 124
 ORDU  sıçan, köstebek gibi yerde ya şayan hayvanların yuvası — I, 124
 ORDU  başı hakanların döşeyicisi, yaygıcısı. I, 124
 ORDULANMAK  başşehir edinmek — I, 296 bkz. ordulanmak
 ORDULANMAK  yurt tutmak, yerleşmek — II, 294 bkz. ordulanmak
 ORDUTAL  hamamotu. I, 124 bkz. arğutal, urdutal
 ORGAK  orak — 1. 14, 119; II, 128, 244, 307; III, 45, 267
 ORILAŞMAK  bağrışmak, çağrışmak.I, 239 bkz. orlaşmak, urılamak, urılaşmak, urlamak, yurlamak
 ORLAŞMAK  bağrışmak, çağrışmak.I, 239 bkz.orılaşmak, urılaşmak, urlamak, urlaşmak, yurlamak
 ORMAK  kesmek, biçmek, vurmak, urmak — I, 14, 172; III, 45
 ORNAMAK  yerleşmek, yer tutmak, yer edinmek; (güneş) batmak, kaybolmak.I, 288
 ORNATMAK  yerine koymak — I, 266
 ORPATMAK  ürpertmek, saçını dağıtmak, I, 259, 260 bkz. örpeşmek, ürpekmek, ürpermek, ürpeşmek
 ORTAK  ortak — I, 99, 439; III, 71
 ORTAKLIK  ortaklık II, 90
 ORTU  orta, I, 124, 125 bkz. otra, otru, utru § ortu er; orta ya şlı adam — I, 124 § kün ortu; ögle vakti.I, 124
 ORTULAMAK  ortalamak, ortasına varmak, I, 316
 ORU  şalgam, buğday ve buna benzer şeyleri saklamak için kazılan çukur, I, 87
 ORULMAK  biçlmek I, 194, 195
 ORUM  kesim — I, 75 § bi orum ot; bir orakta ç ıkarılan ot — I, 75
 ORUN  yer, mekân, ınevki.II, 72, 177; III, 222, 430
 ORUNÇ  rüşvet, gevik — III, 449 bkz. urunç
 ORUNÇAK  emanet — I, 148, 149
 OSRUK  osuruk — I, 99
 OSRUŞMAK  osuruşmak — I, 234
 OSUG  bir nesnenin bir nesneye de ğişmesi, bir nesnenin bir nesne ile kar; ılandırılması — I, 64 osuglamak hile ile kilit açmak — I, 306 bkz. üsüglemek
 OSURGAN  osurgan, çok osuran — I, 156
 OSURMAK  osurmak — I, 178
 OT  ot, hayvan yemlerinin hepsi — I, 14, 35, 65, 75, 169, 172, 195, 225, 255, 342, 415, 469; II, 79, 108, 133, 294, 330, 348, 351; III, 4, 47, 68, 122, 141, 200, 263, 277, 287, 374, 436, 442 § çivgin ot; hayvanları semirten ot — l, 443
 OT  ilâç, em, zehir. I, 35, 47, 154, 514, 515; II, 72, 116, 127, 176, 315, 345; III, 224, 252
 OT  ateş, duman, I, 43, 164, 176, 177, 183, 195, 200, 202, 208, 230, 332, 400, 499, 513, 514, 522; II, 78, 100, 133, 144. 176, 245, 292, 293, 299, 302, 353, 358; III, 16, 23, 63, 65, 96. 97, 265, 341, 348, 430
 OT  karak gözün gören yeri — I, 382
 OTAÇI  hekim, ilâç yapan, I, 35, 299
 OTAG  otag — III, 208
 OTAMAK  ısınmak, odun yakmak; ilâç yapmak — III, 252
 OTGARMAK  otlatmak — I, 225
 OTGUN  eğerin solunda kolanın geçirilerek dile bağlanan enli bir kayışı — I, 107
 OTLAMAK  otlamak, I, 285
 OTLANMAK  ateşlenmek, ateş kesilmek, ateş gibi olmak; öfkelenmek — I, 297
 OTLUG  otlu — I, 98
 OTLUG  yemlik, ahır, I, 98
 OTRA  orta, ortada, arada, I, 125, 188, 308; II, 89, 287 bkz. ortu, otru, utru
 OTRAN  don, elbise, I, 108
 OTRU  karşı, ön, ara, orta, ortasında — I, 68, 126, 494; II, 28, 145; III, 40, 156, 422 bkz. ortu, otra, utru
 OTRUG  ada — I, 97
 OTRULANMAK  yüz yüze gelmek — I, 296, 297 bkz. utrulanmak
 OTRUNMAK  karşı koymak istemek — I, 251 bkz. utrunmak
 OTRUŞMAK  karşı koymak, karşı gelmek, karşılaşmak — I, 232 bkz. utru; mak ottuz sayıda otuz — I, 142
 OTULMAK  ekini bozan bitkiler keslimek, ba şi vurulmak.I, 193 bkz. utulmak
 OTUÑ  odun — I, 14, 67, 70, 134, 272, 449; II, 238, 341; III, 153, 187, 246, 249, 252, 292, 351 otuñluk odunluk, I, 162 ot yem karabiber, klmyon glbi tohum ve baharlar, III, 5
 OVRUG  kemiğin ek yerlerl, bel kemiğinln boyunla birleştiği yer; dagın yamacı ve bittiği yer, I, 118 bkz. ograg, ogrug
 OVUNMAK  oğuşturmak, I, 202; II, 147 bkz. uvunmak
 OXSINMAK  pişman olmak, I, 253 bkz. oxsunmak
 OXSUNMAK  pişman olmak III, 373 bkz. oxsınmak
 OXŞAG  benzeyen, benzer. I, 118
 OXŞAGU  oyuncak; (mecazen) kadın — I, 138
 OXŞAMAK  okşamak, şakalaşmak; benzemek; (at) uyumak. I, 282, 283; II, 286
 OXŞANÇIG  okşanmaya deger, III, 232 oxşatmak benzetmek — I, 262
 OY  yerdeki oyukluk, çukurluk — I, 49, 146
 OY  at yagız at, I, 49
 OY  obuz basık, düz yer — I, 54
 OY  obuzlug yer sarp, engebeli yer — I, 146 bkz. oy opuzlug yer
 OY  opuzlug yer sarp, engebeli yer — I, 146 bkz. oy obuzlug yer
 OYMA  çizme yapılacak Tnrkmen keçesi — II, 100, 207
 OYMAK  oymak, yerleştirmek, sıkıştırmak, I, 174
 OYNAGU  yer oynanacak yer, I, 121 oynak i şler oynak kadın — I, 120
 OYNAMAK  oynamak.I, 225. 226, 240; II, 114, 226; III, 131, 377
 OYNAŞ  oynaş, başka biriyle sevişen kadın, I, 120
 OYNATMAK  oynatmak, I, 271
 OYTURMAK  oydurmak, bastırmak, sıkı; tırmak — I, 269
 OYUK  hayal, belge, bostan höyügü — I, 81, 85, 384
 OYULMAK  oyulmak, çukurlaşmak, sıkıştırılınak — I, 268, 269 oyun oyun, yar ış, I, 85; II, 25
 OYUŞMAK  oymakta ve basmaktâ yardım ve yarış etmek — I, 268
 OZGAN  at çok ileri giden, başkalarını geçenat — I, 470
 OZITGAN  daima ileri sürüp geçerek kazanan — 1, 155
 OZITMAK  ileri sürmek — I, 155
 OZMAK  başkasından lleri geçmek — I, 173 bkz uzmak
 OZUK  at koşu ve benzerlerinde lleri glden ve ba şka atları geçen at — I, 66
 ÖÇ  öç, hınç, kin, 111^111.I, 41, 43, 44, 50, 230; II, 103
 ÖÇEŞ  yarış, t, 61
 ÖÇEŞMEK  yarış etmek — I, 61, 181
 ÖÇLÜG  öcü ve hıncı olan, II, 283
 ÖÇRÜŞMEK  söndürmek, yatıştırmak.I, 233
 ÖÇÜRMEK  söndürmek, yatiitırmak, soluğunu kesmek — I, 176, 177, 522 bkz. üçürmek
 ÖÇÜT  öç, I, 50
 ÖD  duvarda ve ağaçta delik, I, 31 bkz. öt
 ÖD  zaman, vakit; mevsim, hava — I, 44, 330, 353; II, 77, 101; III, 125 bkz. öd
 ÖD  sığır, öküz, I, 45, 346 bkz. ud, ud
 ÖD  öz, kendi. f, 243 öd zaman, vakit — I, 245, 477; II, 68, 321; III, 190, 191
 ÖD  dag arasındaki dere, geçit — I, 110 bkz. öz, özi
 ÖDIK  sevgi — II, 144, 311 bkz. üdik
 ÖDLEK  zaman, felek, I, 41, 82, 103; II, 196, 234, 304. 335; III, 41, 233, 425
 ÖDRÜLMEK  ayrılmak, seçilmek — I, 247
 ÖDRÜM  her şeyin seçilmişi.I, 107
 ÖDRÜNDI  üründülenmiş, seçilmi; — I, 145
 ÖDRÜŞ  birtakım şeyler arasında muhayyerlik, seçim — I, 96
 ÖDRÜŞMEK  seçmekte yardım ve yarış etmek, I, 234
 ÖDÜRGEN  her şeyi seçen, üyürtleyen. I, 157
 ÖDÜRMEK  seçmek, üstün tutmak, III, 11 bkz.ad ırmak, edirmek, ödürmek, udurmak, üdürmek
 ÖDÜRMEK  seçip ayırmak. I, 144, 370; III, 228 bkz. adırmak, edirmek, ödürmek udurmak, üdürmek,
 ÖFKE  öfke — I, 195 bkz. öpke
 ÖGDI  alkış, I, 515
 ÖGE  çok akıllı, yaşlı kimse, ulusun büyüğü.I, II, 48, 90, 310, 356
 ÖGE  tegit orta halli adamların büyüklerine ve hakan çocuklar ının küçüklerine verilen ungun, I, 356
 ÖGELEMEK  öge demek, "öge" adı vermek I, 310 bkz. öklemek
 ÖGEY  üvey — I, 123 § ögey ogul
 ÖGMEK  ögmek, sena etmek — I, 174, 472; II, 38
 ÖGRENMEK 1
 ÖGRETMEK  öğretmek — I, 261
 ÖGREYÜK  görenek, âdet, I, 159, 160
 ÖGSEMEK  öğmek istemek — I, 277, 278
 ÖGTÜRMEK  öğdürmek I, 223
 ÖGÜLMEK  öğülmek, ögünmek — I, 198; III, 343
 ÖGÜNÇ  ögünç, öğünme.I, 132; III, 449
 ÖGÜNGÜÇI  kendini öğen — I, 203
 ÖGÜNMEK  kendini öğmek — I, 140, 203. 252, 309
 ÖGÜR  koyun, geyik, bağırtlak ku; u, deve, cariye gibi şeylerin toplu bir halde bulunmas ı, bunların sürüsü, bölük — 1. 54, 236, 285, 389; II, 153; III, 6
 ÖGÜRLENMEK  at sürüsü, aygıra sahip olmak, başka hayvahlar sürü ve bölük hallne gelmek — I, 292
 ÖGÜRLÜG  er koyun ve benzerl hayvanlardan sürüsü bulunan adam — I, 152 § ögürlüg adg ır; kısrakları, eşleri bulunan aygır — I, 152
 ÖGÜŞMEK  öğü; mek — I, 187
 ÖGÜT  ögüt, vaaz — I, 51, 89, 102, 440; III, 46, 155, 440 bkz. ötlük, övüt
 ÖGÜTLEMEK  ögüt vermek, öğütlemek I, 299
 ÖK  akıl ve anlayış, I, 48, 96, 243 bkz. öksüz
 ÖK  orta yaşı bulup büyümüş hayvan — I, 48 § ök at; dört ya şını geçmiş at — I, 48
 ÖK  kendi — I, 71
 ÖKIL  çok, J, 74
 ÖKLEMEK  öge adı vermek — I, 310 bkz. ögelemek
 ÖKLENMEK  dinlenmek; önceden anlamayıp sonradan anlamak; (çocuk) büyumek, I, 259, 298
 ÖKLIMEK  aıtmak, çoğalmak; büyümek.I, 287, 362; II, 366
 ÖKLITMEK  çoğaltmak II. 366
 ÖKLÜNMEK  yığılmak.I, 258
 ÖKLÜŞMEK  birbiri üzerine yığılmak, toplanmak — I, 241
 ÖKLÜTMEK  çoğaltmak, arttırmak.I, 264
 ÖKME  yığılan her ; ey, I, 130 bkz. ökmek § ökme toprak; y ığma toprak, I, 130
 ÖKMEK  yığmak, biriktirmek — I, 168
 ÖKMEK  toplanmış olan her nesne — I, 105 bkz. ökme
 ÖKMEK  kadınların kulaklarına taktıkları altın veya gümüşten yapılmış halka — I, 105
 ÖKMEKLENMEK  küpelenmek, küpe sahibi olmak — I, 314
 ÖKSEMEK  yıgmak istemek I, 278
 ÖKSÜZ  öksüz; şaşkın, akılsız — I, 96 bkz. ök
 ÖKTÜRMEK  yığdırmak — I, 223
 ÖKÜLGEN  daima yığılan, I, 159
 ÖKÜLMEK  yığılmak, toplanmak, I, 198, 437; II, 285
 ÖKÜM  yığın. I, 75 bkz. ökün § öküm toprak; bir tarafa toplanm ış toprak — I, 78
 ÖKÜN  para, gül ve buna benzer şeylerin yığını — I, 75, 78 bkz. öküm
 ÖKÜNÇ  pişmanlık — I, 132; III, 449
 ÖKÜNMEK  pişman olmak I, 132, 200, 203; III, 361
 ÖKÜŞ  çok I 62, 89, 167, 233, 467, 477, 516; II, 156; III, 373, 374
 ÖKÜŞ  yılkı haşarı hayvan, harın at — I, 62 390, 438, 498, 501,
 ÖKÜŞ  yılkı haşarı hayvan,
 ÖKÜŞLENMEK  çok saymak; çok sanmak — I, 303
 ÖKÜZ  ırmak, dere, I, 59, 513; III, 191, 341
 ÖKÜZ  öküz — I, 59, 446, 528; III, 421
 ÖKÜZLENMEK  öküz sahibi olmak I, 293
 ÖL  ıslak, yaş, nem, I, 48, 338
 ÖLDECI  ölecek, I, 438; III, 267
 ÖLDÜRMEK  öldürmek-I, 224, 522
 ÖLIMEK  ıslanmak — II, 324; III, 256
 ÖLIŞMEK  nemlenmek, yaşlık yayılmak — I, 189
 ÖLITMEK  ısıtmak I, 213; II, 324
 ÖLMEK  ölmek I, 15, 38, 41, 54, 115, 228; III, 47
 ÖLSEMEK  ölmek istemek I, 278
 ÖLŞEMEK  acıkıp gözleri kararmak, açlıktan bayılayazmak — I, 283 bkz. elşemek
 ÖLŞETMEK  acıktırarak gözü görmez etmek — I, 262, 263 bkz. el şetmek
 ÖLÜG  ölü, I, 15, 72, 463; II, 27, 110, 127, 128, 139, 179, 311, 324; III, 272, 309, 424
 ÖLÜGSEMEK  ölmek istemek — I, 303
 ÖLÜM  ölüm — I, 47, 75, 516; II, 74, 134; III, 327. 339
 ÖLÜT  birbirini öldürme, öldürüşme — I, 52
 ÖLÜT  er kuvvetten düşmüş, yaşlı kimse — I, 52
 ÖLÜTÇI  öldüren, katil — I, 52
 ÖLÜTLEMEK  çarpı; mak, aralarında ölüm olayazmak — I, 299
 ÖMEK  düşündükten sonra anlamak.I, 11
 ÖMGEN  şah damarının iki tarafında bulunan damar, I, 1 — 20
 ÖMZÜK  eğerin ön ve arka tarafları, 11011.I, 105
 ÖÑ  ön, önce, öndün.1, 40, 115
 ÖÑ  renk, bir şeyin rengi, I, 41
 ÖÑDÜN  öndün, önce — I, 40, 115
 ÖÑDÜNKI  önceki, III, 14
 ÖNDÜRMEK  (bitki) bitirmek, yetlştirmek; yöneltmek — I, 225
 ÖÑEYÜK  bir şeye, bir kimseye mahsus olan, ayr ılan, özel I, 162
 ÖÑI  ba; ka, I, 135 bkz. öñin
 ÖÑI  öñlenmek renklenmek, kızarmak, hastalıktan sonra rengi yerine gelmek — I, 289
 ÖÑIK  kadınların takma olarak keçi kılından yaptıkları zülüf — I, 135 § öñik yörgeyek; ulanm ış zülüf — I, 135
 ÖÑIKLENMEK  zülüflü olınak, takma saç (zülüf) takmak. I, 311, 312 bkz. oñ ıklanmak
 ÖÑIN  başka, başkası — I, 94, 135 bkz.
 ÖÑLÜG  renkli.I, 41
 ÖNMEK  (bitki) bitmek, yetişmek, neşvünema bulmak; bitmek , I, 35, 65, 169, 424; II, 21, 204, 328; 111. 359
 ÖÑMEK  delmek — I, 174 bkz. öñmek
 ÖÑÜK  yastıkların uçlarına yapılan ipek Sal kımlar, saçaklar — I, 135
 ÖP  öp bir kimse çok öğünüp de dediğini tanıklayamazsa, o kimse için söylenir — I, 43
 ÖPKE  akciğer, ciğer — I, 128; II, 144; III, 393
 ÖPKE  öfke, kızgınlık — I, 125, 128, 158, 164, 176, 233; III, 392, 428 bkz. öfke
 ÖPKELEMEK  ciğerine vurmak; öfkelenmek, I, 317; III, 208 bkz. öpkilemek
 ÖPKLIEMEK  öfkelenmek, kızdığı için yüz çevirmek — i, 317 bkz. öpkelemek
 ÖPMEK  öpmek — I, 163, 280
 ÖPMEK  içmek, I, 163; III, 122 bkz. opmak
 ÖPRÜLMEK  -içiilmek 1. 245, 246
 ÖPRÜŞMEK  içişmek, höpürdetişmek, içmekte yardım ve yarış ^ş0^I, 232 bkz. opruş-mak
 ÖPSEMEK  öpmek istemek — I, 275, 280
 ÖPTÜRMEK  öptürmek I, 217
 ÖPÜLMEK  öpülmek .. I, 193
 ÖPÜM  yudum — I, 75
 ÖPÜNMEK  içer gibl görünmek — I, 198
 ÖPÜRGEN  daima, çok içiren I, 157
 ÖPÜRMEK  içirmek I, 171, 176
 ÖPÜRTMEK  içirtmek III, 427
 ÖPÜŞ  öpüş (iki kişi arasında) — I, 60
 ÖPÜŞMEK  öpüşmek — I, 180
 ÖR  kaftanın koltuk altları — I, 45
 ÖRÇÜK  örülmü; saç — I, 103 bkz. örgüf, örküç
 ÖRDEK  ördek — I, 103, 104, 222, 528; II, 26; III, 17, 391
 ÖREN  her şeyin kötüsü — I, 76
 ÖRGEN  urgan, I, 108, 195
 ÖRGÜÇ  kadınların başlannda bulunan saç ör-güsü, örülmü ş saç — I, 95, 103 bkz. örçük, örküç
 ÖRGÜÇLENMEK  örgülü saç sahibi olmak — I, 312, 313
 ÖRIMEK  içten çürümek — III, 252, 253 bkz. ürimek
 ÖRK  yular; at tavlası, 1; 43
 ÖRKLEMEK  örklemek, sıkı sıkıya bağlamak. III, 443
 ÖRKÜ  örküç, hörküç, I, 129
 ÖRKÜÇ  örülmüş saç, I, 103 bkz. örçük, örgüç
 ÖRKÜÇ  dalga — I, 95
 ÖRKÜÇ  sacayagı.I, 95
 ÖRKÜÇLENMEK  dalgalanmak.I, 95, 312
 ÖRKÜÇLENMEK  sacayaklanmak.I, 313
 ÖRLENMEK  belirmek, çıkmak, yükselniek.I, 257, 258 bkz. örmek
 ÖRME  saç örme saç, I, II, 129
 ÖRMEK  belirmek, çıkmak, kopmak, yükselmek (bulut).I, 139, 173, 257; III, 398 bkz.örlenmek
 ÖRMEK  örmek, I, II, 172, 173
 ÖRPEŞMEK  (tüy) ürpermek. I, 229, 230 bkz.orpatmak, ürpekmek, ürpermek, ürpe şmek
 ÖRT  yangın, yanan nesne — I, 42
 ÖRTELMEK  yakılmak. I, 245
 ÖRTEMEK  yakmak. I, 129, 245, 272; III, 356
 ÖRTENMEK  yanmak, tutuşmak, kızarmak — I, 251; II, 133
 ÖRTEŞMEK  karşılıklı birbirini yakmak; saldırışmak .I, 231; II, 219
 ÖRTETMEK  yaktırmak — I, 260 örtgün samanı ayrılmış harman, çeç — III, 412, 416 bkz. örtkün
 ÖRTIÑ  gençlerin tirnakları üzerinde bulunan aklık, I, 134 bkz. ak, ürüñ § tırñak örüñi; tırnak beyazlığı — I, 134
 ÖRTKÜN  harman, samanı ayrılmış harman, çeç; harman zamanı — I, 402, 526; II, 214; III, 412, 416 bkz. örtgün
 ÖRTMEN  dam, satıh — III, 412
 ÖRTRNEK  örtmek — II, 26; III, 425
 ÖRTÜK  bir şeyin örtüsü, eğer örtüsü — I, 103
 ÖRTÜLMEK  örtülmek, kapalı kalmak; kanşmak — , I, 139, 244; II, 237
 ÖRTÜNMEK  örtünmek — I, 250
 ÖRTÜŞMEK  örtmek, örtmekte yardım etmek, birbirini örteyazmak — I, 230, 231; II, 97
 ÖRÜK  örülmüş olan her nesne — I, 69
 ÖRÜK  bir yerde bir müddet kalmak — I, 69
 ÖRÜLEMEK  ayakta kesmek, boğazlamak, I, 309, 310
 ÖRÜMÇEK  örümcek, I, 152
 ÖRÜÑ  arpacıya (afsuncuya) verilen para — I, 134
 ÖRÜŞMEK  belirmek, yükselmek. I, 186
 ÖRÜŞMEK  örmekte yardım ve yarış etmek I, 183 örü tartmak birbirine yard ım etmek — III, 382
 ÖSTIKMEK  özlemek, istek göstermek, I, 244 bkz. öztikmek
 ÖŞERGEN  açlık ve benzerlerinden daima gözü kararan.I, 157
 ÖŞERMEK  açlıktan göz kararmak. I, 178; III, 68
 ÖT  acılık; öt kesesi — I, 43
 ÖT  delik, çukur — I, 31, 43, 276; II, 119, 247; III, 263 bkz. öd
 ÖTELMEK  çalışmak, yorulmak, I, 193
 ÖTEMEK  ödemek, III, 251
 ÖTGEN  çok öten.I, 473
 ÖTGÜNMEK  yansılamak, takllt etmek ve bunda yar ış etmek, I, 254
 ÖTGÜRMEK  ötüıtmek, sürdürmek; göndermek bir şeyi bir şeyin içinden öteye geçirtmek.I, 226, 227
 ÖTGÜRÜŞMEK  bir şeyi bir şeye geçirmekte yardım ve yarış etmek; mektupla; nnak — I, 232 bkz. ötrü şmek
 ÖTKI  ivaz, bedel, karşılık — I, 128
 ÖTKÜNÇ  hikâye, I, 161 bkz. ötükünç
 ÖTKÜNMEK  hikâye söylemek; hakana dilek sunmak — I, 161, 199 bkz. ötünmek
 ÖTLEŞMEK  yağma zamanında eşya dellk deşik olmak. I, 238, 239
 ÖTLEŞMEK  savaşmak, uğraimak, I, 239
 ÖTLÜG  delikli, delinmiş .III, 30
 ÖTLÜK  ögüt, I, 102 bkz. ögüt, övüt
 ÖTMEK  ötmek — I, 529; II, 290; III, 178, 194, 240, 384
 ÖTMEK  bir şeye geçmek; delmek; boşalmak, (karın) sürmek, I, 171, 371, 424; II, 303
 ÖTMEK  (yenecek) ekmek — II, 268, 276; III, 57
 ÖTNÜ  ödünçI, 130 bkz. ötünç
 ÖTRÜM  müshil, sürgün ilacı I, 106, 226
 ÖTRÜŞMEK  göndermek, herhangi bir şeyde yardım ve yarış etmek — I, 232 bkz. ötgürüşmek
 ÖTSEMEK  öte geçmek istemek, delip geçmek istemek I, 276
 ÖTTÜRMEK  öttürmek — I, 217 bkz. ötürmek
 ÖTUŞ  ötuş bir çeşit çocuk oyununda "arkada şını, yanındakini, it" anlamına söylenen söz — I, 61
 ÖTÜG  kusma — I, 68
 ÖTÜGLÜK  kişi hakandan dileği olan kimse — I, 152 ,
 ÖTÜK  hikâye; hakana sunulan dilek — I, 68, 199
 ÖTÜKÇI  ötüncü, hakan yanında şefaatçi .II, 144
 ÖTÜKÜNÇ  hikaye.I, 161 bkz. ötkünç
 ÖTÜNÇ  ödünç — I, 131; III, 448 bkz. ötnü
 ÖTÜNMEK  büyüklerden bir dilek istemek — I, 376 bkz. ötkünmek ötünmek hikâye söylemek — I, 199 bkz. ötklinmek
 ÖTÜRMEK  hatırlatmak — I, 267
 ÖTÜRMEK  delmek, I, 176; II, 44
 ÖTÜRMEK  hatırlatmak I, 176 bkz. öttürmek
 ÖTÜŞ  bir çeşit çocuk oyunu; bu oyunda ütme, yutma — I, 60 bkz. ütü ş
 ÖV  ev — I, 81 bkz. ef, ev, ev, üv, üv
 ÖVMEK  ufalamak I, 166 bkz. uvmak, uvmak
 ÖVÜT  öğüt, nasihat- I, 102 bkz. ögüt, ötlük
 ÖYEZ  öyez, övez, bir çeşit sivrisinek I, 84
 ÖYLE  öğle vakti — I, 113 bkz. özle
 ÖZ  öz, kendi, nefs; can, ruh, gönül, I, 45, 46, 63, 154, 201, 202, 203, 206.210, 243, 251, 254, 296, 298, 300, 309, 384, 433. 464, 504, 513; II, 141, 145, 146, 147 , 149, 150, 151, 155, 157, 159, 238, 240, 241, 244, 245, 248, 249, 252, 254, 313, 315; III, 5, 14, 33, 43,
 ÖZ  yürek ve karnın içindeki nesne — I, 46
 ÖZ  yağ — I, 36, 45
 ÖZ  iki dağ arasında bulunan dere, I, 46 bkz. öğ, özi
 ÖZ  ağaç özü — I, 46
 ÖZ  sağır — I, 45 bkz. üz § öz kül; sağır adam — I, 45
 ÖZ  kişi hısım — I, 46 özle öğle vaktl — I, 114 bkz. öyle
 ÖZEK  beliniç yanında bulunan damar — I, 71
 ÖZEKLEMEK  ; ah damarını kesmek, şah damarına vurmak, I, 306
 ÖZELMEK  özlemek III, 131
 ÖZI  iki dağ arasındaki yol, geçit — I, 89 bkz. öd, öz
 ÖZLEMEK  külde plşlrmek, közleme yapmak, I, 286
 ÖZLÜG  yağlı — I, 36, 45
 ÖZLÜK  hususi, hususi at — III, 438
 ÖZTIKMEK  özlemek, istek gösternnek — I, 244 bkz. östlkmek
 ÖZÜK  kadınlara verllen ungun — I, 71 § altun özük; alt ın gibi temiz ruhlu kadın, I, 71 § ertini özük; bedeni inci gibi temiz olan kad ın — I, 71
 ÖZÜK  oyularak havuz yapılan her yer — I, 71
 ÖZÜK  suv büyük derelerden ayrılan her çay, kol — I, 71
 PAMUK  pamuk, I, 380; III, 346
 PARS  yırtıcı bir hayvan; Türkler'in onikili y ıllarından 611-1.I, 344, 346 bkz. bars
 PARTU  üste giyilen hırka, pardesü — I, 416 bkz.bertü
 PAT  cibre, her nesnenin çöküntüsü.I, 319
 PAT  ses ifade eden kelime — I, 319, 320
 PAT  tüşmek ağır bir şey düşerken ses çıkarmak — I, 320
 PATLAMAK  kolalamak, mayalı bir tortu ile tortulamak, III, 291 bkz. batlamak
 PEKMES  pekmez, I, 448 bkz. bekmes
 PERÇEM  alâmet, belge, I, 483 bkz. beçkem
 PILRLENMEK  tomurcuklanmak, filizle^mek. II, 237, 238
 PIS  pis, dağar ve tulum gibi şeylerin dibinde kalan çöküntü, tortu — I, 328
 PISTIK  egrilmek üzere hazırlanmı; , atılmış pamuk sümeği — I, 476 bkz. bistik
 PISTIK  fitil — I, 476 bkz. bistik
 PIŞIG  pişmiş.I, 372, 373, 379, 455; II, 124; III, 23, 321 bkz. p ışık
 PIŞIG  kerpiç pişmiş kerpiç, tuğla, kiremit — I, 373, 455
 PIŞIGLAMAK  pişirmek — III, 335, 336
 PIŞIK  pişmiş — I, 379; III, 23 bkz. pışıg
 PIŞMAK  pişmek, olmak, kımız tulumıınu olması için sallamak.I, 169; II, 12, 120; III, 321, 382
 PIŞRILMAK  pişirilmek. III, 32
 PIŞURMAK  pişirmek, II, 78
 PORSMUK  porsuk — III, 417 bkz. porsuk
 PORSUK  porsuk — III, 417 bkz. porsmuk
 POV  bayatsımak veya kokuşmak sonu ekmek üstünde beliren ye şillik. III, 129
 PÖTÜRMEK  sağlam hale koymak ispat etmek — II, 72, 73 bkz. bütürmek
 PUS  sis, duman — III, 124 pusarmak pusarmak, sislenmek — II, 78
 PUS  bolmak puslanmak, duman |nmek — III, 124
 PUSMAK  pusu kurmak, pusuya girmek, I, 434; II, 10 bkz. püsmek
 PUSUG  pusu — I, 372, 407 bkz. püsüg
 PUSUGLUG  pusu kuran — I, 496 § pusuglug yag ı; pusu kuran düşman — I, 496
 PUSUKMAK  pusuya girmek, II, 116
 PUSUŞMAK  birbirine pusu kurmak — II, 101
 PUŞAK  kederli. I, 154, 378 bkz. buşak, buşgan
 PUŞMAK  sıkılmak (can), usanmak — I, 373; II, 12, 145; III, 262 bkz. bu şmak
 PUŞUG  can sıkıntısı — I, 373 bkz. buşug
 PÜRÇEK  insanın kâkülü, perçeml, atın perçemi. I, 476
 PÜRÇEKLENMEK  pürçeklenmek, yelesi çıkmak, kâkül (perçem) çıkmak — II, 276
 PÜRKÜRMEK  bulutlanmak, bürünmek; püskürmek, f ışkırmak.II, 170, 171
 PÜSMEK  pusu kurmak; çok dövmek, I, 385; II, 10 bkz. pusmak
 PÜSTÜLI  karapazı denilen, yenilen bir ot — I, 451 bkz. büsteli
 PÜSÜG  pusu, I, 385 bkz. pusug
 PÜŞKEL  yufka, pide glbl ince ekmek, çörek — I, 481 bkz. büskeç
 RAK  fazlalık bildiren edat — I, 7
 RAPÇAT  angarya, beyin halkın gölüklerini alıp üzerine yük yükletmesi .I, 451-sa şart bildiren ek, III, 207
 SA  sen anlamına bir kelime — III, 208
 SABAN  sapan, çift ve çiftçi takım ve aygıtları; çifçilik — I, 402; II, 214; III, 216
 SABANLAMAK  sapanla sürmek — III, 342 bkz. sapanlamak saç saç (ba ştaki) — I, 14, 42, 69, 172, 176, 246, 319, 321, 342, 354, 403, 488; II, 126, 145, 316, 358; III, 47, 84, 85, 207, 260, 386, 401
 SAÇ  tava — III, 347
 SAÇGAK  kişi malını saçan, israf eden kişi I, 470
 SAÇGIRMAK  saçtırayazmak — II, 187 bkz. saçgurmak
 SAÇGURMAK  saçtırayazmak — II, 187 bkz. saçgırmak
 SAÇILMAK  saçılmak — I, 258; II, 122
 SAÇINDI  nerig saçılan, yayılan şey — I, 449
 SAÇINMAK  saçmayı iş edinmek — II, 150
 SAÇITMAK  saçtırmak, dağıtmak, dağıtmayı emretmek.. II, 299
 SAÇLANMAK  saçlanmak — II, 246
 SAÇLAŞMAK  birbirinin saçlarını yakalamak. II, 215
 SAÇLIG  saçlı — I, 464
 SAÇMAK  saçmak — I, 79, 272; II, 4
 SAÇRAMAK  sıçramak — II, 133
 SAÇRATGU  bir çeşit kuş tuzağı — II, 331 bkz. saçrıtgu
 SAÇRATMAK  istemeksizin sıçratmak — II, 331, 332 bkz. saçrıtmak
 SAÇRITGU  bir çeşit kuş tuzağı — II, 331 bkz. saçratgu
 SAÇRITMAK  istemeksizin sıçratmak — II, 331, 332 bkz. saçratmak
 SAÇTAŞMAK  birbirinin saçlarını yakalamak — II, 211
 SAÇTURMAK  saçtırmak, II, 183, 184
 SAÇU  elbise ve mendil saçağı, II, 219
 SAÇUK  neñ saçık, saçılmış nesne — I, 381
 SAÇULAMAK  saçaklamak, saçak yapmak — III, 323
 SAFDIÇLANMAK  sepet sahibi olmak — II, 271
 SAG  sağlık, esenlik — I, 89; III, 154 sag sa ğ, tatII, iyi, temiz, halis; sağ, sağlam; sıcak — III, 154 § sag yag; sade yag, sag ya ğ — III, 154, 159
 SAG  akıl, zeyreklik, anlayı; — III, 153, 154
 SAG  yün atmak ve kabartmak için kullan ılan "sağ" denen çubuklar — III, 154
 SAG  yag sade yag — III, 154, 159 saht e ğerlere, kemerin ba; ına, tokalara işlenen altın veya gümüş l{leme — I, 107 bkz; üstem sak i'şte uyanık ve zeyrek olan — I, 333
 SAGDIÇ  sagdıç, dost — I, 455; III, 374
 SAGILMAK  sağılmak — II, 124, 163
 SAGIM  sağış, sağım — I, 397 § bir sagım süt; bir sağışta sağılan süt — I, 397
 SAGIN  sağmal — I, 499
 SAGINLIG  sağmal sahibi, sağmalı olan — I, 499
 SAGINMAK  sağar görünmek — II, 152
 SAGINMAK  sanmak, zannetmek; sözle yardım etmek — II,
 SAGIR  içerisine şarap konulan havana benzer söbü bir kap — I, 406
 SAGIŞMAK  sağmakta yardım ve yarış etmek — II, 101
 SAGIZ  sakız — I, 365 bkz. sakır, sakız
 SAGIZ  toprak yapışkan toprak — I, 365
 SAGIZLIG  sakızlı, sakızı olan — I, 495
 SAGIZLIG  çamurlu yapışkan — I, 495
 SAGLIG  sayılı olan her ; ey — I, 464
 SAGLIK  dişi koyun; sağmal, sağılan hayvan — I, 471, 520; II, 22; III, 102
 SAGLIKLANMAK  sağmal sahlbl olmak — II, 275
 SAGMAK  sağmak. I, 389; II, 15, 37, 43. 50, 51, 61, 66; III, 325, 339
 SAGNAGU  kurumu; kabak — I, 491
 SAGRAK  sürahi, kâse, kap — I, 100, 468, 471
 SAGRI  deri, her şeyin derisi — I, 421, 422; III, 350 § yer sagr ısı; yeryüzü — I, 422
 SAGRILAMAK  kaba derlyi sertle{tirmek — III, 353
 SAGTURMAK  sağdırmak — II, 185
 SAGU  ölçek — III, 225, 418
 SAGULAMAK  ölçeklemek, ölçekle ölçmek — III, 325
 SAGURMAK  su içmek, suyu Içlrmek, suyu çektirmek, kurutmak, suyunu s ızdırarak keş haline getirmek; tükürmek — II, 18, 80, 81 bkz. sudmak, sutmak
 SAK  sak nöbetçinin, bekçinin kaleyi ve at ı koruyablimek için uyanık olmasını emreden söz — I, 333
 SAKA  dağ yamacı — III, 226
 SAKAK  çere — I, 282; II, 286
 SAKAL  sakal — I, 230, 282, 390; II, 286; III, 228
 SAKALDURUK  külahın başta durması ve yere düşmemesi için çene altından geçirilerek bağlanan ipekten örülmüş bir kaytan — I, 530
 SAKALDURUKLANMAK  sakalduruğu bağlamak — III, 205
 SAKIG  ılgın, yalgın, serap — I, 191; III, 268
 SAKIMAK  hayal imiş gibi görünmek — III, 268, 269
 SAKINÇ  sakınacak şey; sıkıntı, sakınma, kaygı — I, 69, 100, 142; III, 333, 374
 SAKINMAK  sakınmak; sanrnak, düşünmek — I, 242, 419; II, 153, 167; III, 61, 361
 SAKIR  elbiseye bulaşan meyve suyu veya hurma pekmezi gibi nesneler — I, 365 bkz. sag ız, sakız
 SAKIRGAN  büyük sıçan, geme — I, 521 bkz. sıkırkan
 SAKIRKU  kene, sakırga — I, 489
 SAKIŞ  sayma, sayış, III, 247 bkz. sakmak, samak, sanamak, sanmak
 SAKIZ  elbiseye bulaşan meyve suyu veya hurma pekmezi gibi şeyler — I, 365 bkz. sagız, sakır
 SAKIZLIG  sakızlı, yapışkan şeyler yapışmış olan — I, 495
 SAKLANMAK  saklanmak, çekinmek — II, 247
 SAKLAŞMAK  saklaçmak, gizlennnek — II, 216 "
 SAKLIK  uyanıklık — I, 471
 SAKMAK  saymak, I, 85, 384 bkz. sakış, samak, sanamak, sanmak
 SAL  sal — III, 156
 SAL  kaplardaki sır — III, 157
 SALÇI  aşçı, mutfakta bulunan kimse — III, 442 § salç ı biçek; aşçı bıçağı, III, 442
 SALGA  at gem alınaz, başı sert, çamış at — I, 425
 SALI  sıva aygıtı, mala — III, 233
 SALIMLAŞMAK  çarpışmak ve saldıri{mak — II, 258
 SALINDI  atılan, çıkarılan; erkegin arkaya doğru salıverdiği saç — I, 449 bkz. sulındı § salındı otuñ; sellerin getirerek kıyıya attığı odun — I, 449
 SALINMAK  sarkmak — II, 154
 SALIÑULAMAK  yukandan aşağı sarkmak; taşlamak — III, 410
 SALIŞMAK  sallaşmak, birbirini güreşte sallamak, silkişmek, birbirine sallamak; işaretleşmek, II, 109
 SALMAK  átmak; bir ; eyle işaret etmek; göndermek, götürmek; toplamak, toplu hale getirmek — II, 24
 SALÑU  çakıl taşı atılan sapan — III, 379
 SALTURMAK  saldırtmak; sallatmak, sallamayı emretmek; çıkarıp atmayı emretmek II, 187 samak saymak, I, 281; III, 247, 250 bkz. sak ış, sakmak, sanamak, sanmak
 SAMAN  saman, I, 415; II, 316
 SAMANLIG  saman sahibi olan — I, 499, 500
 SAMDA  ayağa glyilen sandal — I, 418
 SAMDUY  ılık yemek — III, 240
 SAMLAMAK  ilâç etmek; sağaltmak — III, 298 bkz. em sem, sem
 SAMSITMAK  incitmek — II, 336
 SAMURSAK  sarımsak, sarmısak — I, 527 bkz. sarmusak
 SAMURTUG  ış içinden çıkılamayan karışık i; , I, 494
 SAN  sayı, sayma, addü itibar, III, 157, 429
 SAÑ  kuş pisliği — III, 357
 SAÑA  sana — I, 391, 392, 423; II, 57, 78, 193; III , 156, 208, 272, 285, 313, 315, 322, 368, 372, 440
 SANAÇ  dağarcık — I, 358 § sanaç kesürgü; k ırmızı dağarcık — I, 358
 SANAMAK  saymak — III, 274 bkz. sakış, sakmak, samak, sanmak
 SAÑAN  tadı buruk olan — III, 376
 SANÇIKMAK  yenilmek; vurulmak, sancılmak — II, 228
 SANÇILMAK  saplanmak, sancılmak; (asker, ordu) yenilmek. II, 231
 SANÇIŞMAK  birbirine hançer, bıçak gibi şeyler saplamak, birbirine sanc ımak; birbirlyle savaş yapmak — II, 217
 SANÇMAK  sançmak, dürtmek, sokmak; yenmek — III, 420
 SANDIRIŞ  kavga, çekişme — I, 402; II, 214; III, 416 bkz. sandr ış, sandruş
 SANDIRIŞMAK  kavga etmeki saçmalamak — II, 214 bkz. sanr ışmak, sanruşmak
 SANDRIMAK  saçmalamak — III, 281 bkz. sanrımak
 SANDRIŞ  çekişme — III, 416 bkz. sandırış, sandruş
 SANDRUŞ  çekişme — III, 416 bkz. sandırış, sandrış
 SANDUVAÇ  bülbül — I, 529; III, 178, 311
 SANGARMAK  bir şeyden saymak, bir şeye nispet etmek — II, 188, 189
 SAÑLAMAK  kuş pislemek. III, 403
 SAÑLATMAK  kuş pisletmek. II, 359
 SANMAK  saymak, sayılmak; sanmak, I, 68; II, 28 bkz. sak ış, sakmak, samak, sanamak
 SANRIMAK  saçmalamak.III, 281 bkz. sandrımak
 SANRIŞMAK  saçmalamak — II, 214 bkz. sandırışmak, sanruşmak
 SANRUŞMAK  saçmalamak — II, 213 bkz. sandırışmak, sanrışmak
 SAP  sap, kılıç veya bıçak sapı — I, 384; III, 145
 SAP  bir söze verilecek cevapta s ıra, yanut; değirmende, su!amada ve gezekte sıra — III, 145
 SAPANLAMAK  sapanla sürmek, III, 342 bkz.sabanlamak
 SAPIG  çadırın eteği — I, 374
 SAPILMAK  saplanmak, birisi giderken yan ına takılmak, katılmak — II, 120
 SAPIMAK  sallamak, hareket ettirmek — III, 256, 257
 SAPINMAK  saplamayı üzerine almak, saplar gibi görünmek II, 150
 SAPITGAN  daima sallayan — I, 513
 SAPITMAK  sallamak, hareket ettirmek; sallatmak II, 298
 SAPLAMAK  sap yapmak — III, 296
 SAPLATMAK  saplatmak, sap taktırmak — II, 344
 SAPLIK  saplık, kılıç ve bıçak gibi şeylere sap olmaya yarayan nesne — I, 470
 SAPMAK  ipliği iğneye geçirmek, saplamak; bir şeyi sarmak, cinsinden eksik kalan bir şeyi başkasıyle tamannlamak — II, 3, 4
 SAPTURMAK  ördürmek, yamatmak. II, 183
 SARAGUÇ  kadın yaşmağı — I, 487
 SARAGUÇLANMAK  başörtüsü örtmek — III, 205
 SARAN  hasis, cimri, II, 250
 SARANLAMAK  pinti saymak, pintilere nispet etmek — III, 345
 SARANLIK  pintilik, cimrilik I, 504
 SARGAN  çorak yerlerde biten bir ot — I, 438
 SARGAN  kamış kamışı kurutan tepe — I, 439
 SARGAN  yer "sargan"ın bittiği yer — I, 438
 SARGARMAK  sararmak — I, 69, 486; II, 187, 188
 SARIÇGA  çekirge, I, 489 bkz. sırıçga
 SARIÇGA  er gevşek ve tembel adam — I, 489
 SARIG  sarı, sarı renk — I, 329, 374, 395; III, 162, 224 § sap sarıg
 SARIG  erük kayısı, zerdali — I, 69
 SARIG  kezik sarılık hastalığı — I, 391
 SARIG  suv karında toplanan sarı su — I, 374
 SARIG  turma havuç — I, 431 bkz. geşür, gezer, gizri
 SARIGLAMAK  sarılamak, sarı yapmak — III, 336
 SARIGLIG  sarılık hastalığı olan — I, 496, 500
 SARIGLIK  sanlık — I, 503 sarıg surıg herhangi bir sarı renk — I, 374
 SARILMAK  kırmak, darılmak — II, 123 bkz; sarmak, sermek, sürmek
 SARILMAK  sarılmak II, 123
 SARIM  ibrik, testi glbi şeylerden içilecek olan nesnenin süzülmesi Için bu kaplar ın ağzına gerilen ipek kumaş parçası — I, 397
 SARINMAK  bir şeyi sarınmak, örtünmek; bir işe sanlmak — II, 151
 SARIÑULAMAK  buz ve benzeri ; eyler üstıinden kaymak. III, 409, 410 bkz. seriñülemek
 SARIŞMAK  sarmakta yardım ve yarış etmek — II, 96
 SARITMAK  sardırmak, sarmayı emretmek — II, 304 bkz. sarutmak
 SARKAÇ  karamuk; yaban hindibasına benzer bir ot — I, 454; III, 240
 SARKAÇLANMAK  yerde yaban hindibasına benzer bir ot bitmek, karamuk otu bitmek II, 271 bkz. surkuçlanmak
 SARKANIK  hayvanlardaki "kırk bayır" denen işkembe — III, 179 bkz. sarkayık
 SARKAYIK  hayvanlardaki "kırk bayır" denen işkembe — III, 179 bkz. sarkanık
 SARKIM  soğuk günlerde kar glbi yağan çiğ — I, 485
 SARKINDI  suv iri su damlası — I, 493
 SARKIŞMAK  çok damlamak.II, 214, 215
 SARKITMAK  damlatmak — II, 339
 SARKMAK  akar şey sızıp damlamak; uyuşmak, III, 421
 SARKURMAK  damlatmak — II, 189
 SARLAMAK  sarmak, III, 296
 SARLANMAK  sarınmak, sarılmak.II, 246
 SARLAŞMAK  sarmakta yardım ve yarış etmek — II, 215
 SARLATMAK  sardırmak, II, 346
 SARMAÇUK  bir çeşit şehriye .I, 527
 SARMAK  bir şeyi süzmek ve ayırmak; olgun hale gelmek, III, 167 bkz. sarmalmak, sarma şmak, sarmatmak, sermetmek
 SARMAK  kızmak, çıkışmak, sertelmek, sert söz söylemek II, 38, 39; III, 181 bkz. sar ılmak, sermek,
 SARMALMAK  süzülmek, dolanmak II, 233, 237 bkz. sarma şmak, sarmatmak, sermetmek
 SARMALMAK  sarılmak, dolanmak.II, 233, 237
 SARMAŞ  sarmaş, bir şeyin bir ; eye sarılması.I, 460
 SARMAŞ  bolmak halk birbirine kanşmak — I, 460
 SARMAŞMAK  sarmakta yardım etmek — II, 216
 SARMAŞMAK  karışmak; süzülmek; bir akarın içinden başka bir şey çıkmak, bunda yardım ve yarış etmek, II, 216, 217 bkz. sarmak, sarmalmak, sarmatmak, sermetmek
 SARMATMAK  sardırmak. II, 349
 SARMATMAK  bir şeyi sudan ayırıp çıkartmak, süzdürmek. II, 349 bkz. sarmak, sarmalmak, sarma şmak, sermetmek
 SARMUSAK  sarmısak, sarımsak — I, 527 bkz. samursak
 SARNIÇ  deve derisinden yapılan su tulumu; ağaçtan oyulmuş kap — I, 454
 SARSAL  sansar, samura benzer bir hayvanc ık — I, 483
 SARSIG  katı ve sert olan her şey — I, 464 § sarsıg söz; katı söz, I, 464
 SARSITMAK  sert ve kaba muarnele yaptırmak, II. 336
 SART  tacir, tecimen, satıcı, I, 66, 342; III, 13
 SART  surt "zart zurt", "fart furt" gibi ses bildiren söz — I, 342
 SART  surt kılmak "zart zurt", "fart furt" gibi ses ç ıkarmak — I, 342
 SARTLAMAK  sart (tecimen, tacir) saymak — III, 444
 SARUMAK  sarmak — III, 262
 SARUTMAK  sardırmak, sarmayı emretmek — II, 304 bkz. sarıtmak
 SASIG  kokmuş — I, 372
 SASIG  barıg kokmuç, sası — I, 372
 SASIK  saksı — I, 382
 SASIMAK  sasımak, kokmak — III, 265
 SAŞ  ürkek, III, 152
 SAŞTURMAK  sayışmak, kesişmek — II, 185 bkz. sayışturmak
 SAŞURMAK  arasını ayırmak — II, 79
 SATA  mercan, III, 218
 SATGALMAK  çiğnenmek; borç, takas yapılmak — II, 233
 SATGAMAK  çiğnemek; bir yol bir yola çatılmak; uğramak; ödeşmek; kar; ılaştırmak — III, 288
 SATGAN  satan, çok satan, II, 296
 SATGAŞMAK  rastgelnnek, kavuşmak; sataşmak, saldırışmak; sayışmak, ödeşmek, II, 214
 SATGUÇI  satıcı — II, 296
 SATGULUK  satmaya hakkı olan — II, 297
 SATIG  satış, satma — I, 374
 SATIGLAMAK  satışmak — III, 336 bkz. satıglaşmak
 SATIGLAŞMAK  satışmak — III, 336 bkz. satıglamak,
 SATIGLI  satmak azminde olan — II, 297
 SATIGLIK  satılık — I, 503
 SATIGSAK  satmak isteyen — II, 296, 297
 SATIGSAMAK  satmak Istennek — III, 333
 SATILMAK  satılmak II, 121
 SATINMAK  satar görünmek — II, 150
 SATIR  piç, aslı belirsiz anlamına sövme .I, 406
 SATIŞGAN  alışgan daima alıp satan, I, 518, 519
 SATIŞGAN  tavışgan daima satan ve tasarruf eden; daima alan satan — I, 519
 SATIŞMAK  satmakta yardım ve yarış etmek, karşılıklı alış veriş etmek II, 89; III, 71
 SATLANMAK  cesaret göstermek, cüret etmek, atılmak — II, 248
 SATMA  kulübe, bağ bekçisinin geceleri barınmak için ağaç üzerinde yaptığı çardak — I, 433
 SATMAK  satmak. I, 519; II, 193, 219, 294, 295, 296
 SATSAMAK  satmak istemek — III, 284
 SATTAÇI  satıcı — II, 296
 SATTURMAK  sattirmak — II, 183
 SATULAMAK  faydasız söz söylemek, gevezelik etmek — III, 194, 323
 SATURMAK  saydırmak — III, 186, 187, 192
 SAV  şöhret, san — III, 43
 SAV  söz, haber, salık; mektup; risale; atalar sözü, darb ımesel; kıssa, hikâye, tarihsel şeyler, I, 97, 207, 362, 409, 471, 508, 523, 524; II, 20; III, 154, 155, 158, 441
 SAVAŞMAK  sava; mak, çarpı; mak — II, 102
 SAVÇI  elçi, peygamber; hısım ve dünürler ara sındaki elçi — III, 154, 441
 SAVDIÇ  sepet, sele, I, 173, 455
 SAVGARGULUK  sulamak hakkı olan — II, 256
 SAVILMAK  savulmak; (güneş) inmek I, 106; II, 170 bkz. savulmak
 SAVLAMAK  söylemek, atalar sözü söylemek — III, 297
 SAVLANMAK  atalar sözu söylemek — III, 199
 SAVLAŞMAK  birbirine sav söylemek; sal ık vermek; herhangi bir şey üzerine konuşmak, II, 215, 216
 SAVRAMAK  savulmak; azalmak, seyrekleşmek, savsamak, gevşemek; savmak, sağalmak — III, 41, 278, 281 bkz. savrımak, sevremek
 SAVRIMAK  azalmak, seyrekleşmek, III, 278 bkz. savramak, sevremek
 SAVRUKMAK  savrulmak, akan su köpüre kö-püre dalgalanarak çalkalanmak, II, 172, 228
 SAVRULMAK  savrulmak, saçılmak — II, 232
 SAVRUŞMAK  savurmakta yardım etmek — II, 212, 213
 SAVULMAK  bulunduğu halden ayrılmak, bir yana eğilmek, batmak; savulmak, gitmek II, 125, 163; III, 80 bkz. savılmak
 SAVURMAK  savurmak, saçmak — I, 330; II, 82
 SAVURTMAK  savurtmak III, 431
 SAY  kara taşlık yer — III, 158
 SAY  vücuda giyilen zırh, III, 158 § say yarık; demir göğüslük III, 15, 158
 SAYGIRMAK  yer kara taşlı olayazmak. III, 193
 SAYIKMAK  yer kara taşlı 0111^.III, 189, 190
 SAYILGAN  etilgen birçok işlere giren çıkan — I, 158
 SAYIŞ  ödenek — III, 126 bkz. seyş
 SAYIŞTURMAK  sayışmak, kesişmek, II, 185 bkz. saşturmak
 SAYPAMAK  israf etmek III, 310, 311
 SAYPATMAK  israf ettirmek II, 357
 SAYRAM  suv topuktan yukarı çıkmayan sığ su II, .111, 176
 SAYRAMAK  şakımak, ötüşmek; saçmalamak, hezeyan etmek, I, 467; III, 240, 311
 SAYRAMLANMAK  su azalmak, sığ bir hal almak, su biraz çekilmek — III, 205
 SAYRATMAK  çok söyletmek II, 357
 SAZINÇI  taşı alçı taşı — III, 375
 SEÇE  serçe kuşu — III, 219
 SEÇIŞMEK  saçmakta yardım ve yarış etmek — II, 92
 SEDREK  kapug parmaklıklı kapı — I, 478
 SEDREK(G)  seyrek, I, 384, 477 § sedrek böz; seyrek bez — I, 477
 SEDREMEK  incelmek, seyremek, seyrekleşmek; elbise erpimek.III, 167, 277
 SEDREŞMEK  seyrekleşmek. II, 211
 SEDRETMEK  seyrek hale getirmek; seyretmek. II, 332
 SEFINÇ  memnun olma, sevinç — III, 377 bkz. sevinç
 SEGIRTMEK  segirtmek, koşturmak II, 274; III, 429 bkz. sekirtmek
 SEGREMEK  seğirtmek — I, 142 bkz. sekremek, sekrimek
 SEGRIŞMEK  seğrişmek, koşuşmak, seğirtmekte yardım ve yarış etmek — I, 214; II, 225 bkz. sekrişmek
 SEKIRTMEK  seğirtmek, koşturmak — II, 274; III, 429, 431, 432 bkz. segirtmek
 SEKITMEK  sektirmek — II, 310
 SEKIZ  sayıda sekiz — I, 365 bkz. sekkiz
 SEKIZ  on sayıda seksen — I, 437 bkz. seksün
 SEKKIZ  sayıda sekiz — I, 365 bkz. sekiz
 SEKREMEK  seglrtmek, I, 142 bkz. segremek, sekrimek
 SEKRIMEK  seğirtmek — I, 354; III, 281 bkz..segremek, sekremek
 SEKRIŞMEK  seğrişmek, koşuşmak, sejlrtmekte yardım ve yariş etmek I, 214; II, 225 bkz. segrişmek
 SEKRITMEK  sıçratmak, atlatmak — II, 333
 SEKSÜN  sayıda seksen — I, 437 bkz. sekiz on
 SEKÜ  dükkân; seki — III, 230
 SELÇÜK  sü-başı Selçuk hanlannın dedesi olan kişi-I, 478
 SEM  ilâç — III, 157 bkz. em sem, samlamak
 SEMIZ  semiz — I, 365 bkz. semüz
 SEMIZLIK  semızlik. I, 507
 SEMRIMEK  semirmek, yağlanmak — II, 365; III, 281
 SEMRIŞMEK  semizleşmek II, 213
 SEMRITMEK  semirtmek.II, 333
 SEMÜRGÜK  bülbüle benzer bir kuş — II, 290
 SEMÜZ  semiz — I, 285 bkz. semiz
 SEN  sen — 1, 36, 43, 74, 76, 79, 87, 110, 126, 134, 207, 281, 339, 353. 365, 391, 403, 412, 462, 529; II, 40, 42, 69, 167, 185, 204, 347; III, 26, 124, 131, 138, 145, 147, 154, 173, 178, 179. 207, 208, 214, 222, 233, 234, 256, 349, 357, 367, 440-
 SEÑEÇ  fındık gibi küçük ve tatlı bir elma — III, 381 bkz. senkeç
 SEÑEK  su içilen testi; ağaçtan oyulmuş su kabı, III, 367
 SEÑIL  insanın yüzünde çıkan siyil, ergenselik; yüzde olan çi ğit hastalığı — I, 483
 SEÑIR  dağ çıkıntısı, dağ burnu; herhangi bir duvarın ucu .III, 360, 362
 SENKEÇ  fındık küçüklüğünde akı ve kırmızısı olan bır çeşit tatlı elma.I, 455 bkz. señeç
 SENLEMEK  sen diye aytamak, küçük say ılmak III, 298
 SENLETMEK  sen ile aytatmak — II, 346, 347
 SEÑREGÜ  her zaman burnundan sümük akan çocu ğa sövmede kullanılan kelime — III, 387
 SEÑREGÜ  at engi hastalığına tutulmuş olup burnundan irln gibi sümük akan at — III, 387
 SEP  gelinin malı olan çeyiz — I, 319
 SEPTÜRMEK  çeyizlemek, çeyizle güveyin evine gönderme ği enrıretmek — II, 182
 SERGEK  sarhoşun, sarhoşluk yüzünden iki tarafa sallan ınası — II, 289
 SERGEKLEMEK  yalpalanmak, iki yana sallanmak II, 289
 SERILMEK  sarsılmak, sendelemek, yalpa ile dü şeyazmak — 1. 196; II, 123
 SERINMEK  sabretmek, II, 167; III, 233
 SERIÑÜLEMEK  buz ve benzeri şeyler üstünden kaymak — III, 400, 410 bkz. sar ıñulamak
 SERK  saksı ve saksı kırıkları — I, 353
 SERKER  haydut, yol kesen — I, 457
 SERMEK  sabretmek — II, 7, 38
 SERMEK  kızmak, çıkışmak, sertelmek, sert ve kaba söz söylemek, II, 38, 39; III, 181 bkz. sar ılmak, sarmak, sürmek
 SERMETMEK  bir şeyi sudan åyırıp çıkartmak, süzdürmek. II, 349 bkz. sarmak, sarmalmak, sarma şmak, sarmatmak
 SERÜ  evlerde üzerine eşya konan raf — III, 221
 SESINMEK  niyetlenmek, hazırlanmak; (at) bağından çözülmek üzere olmak — II, 152 bkz. se şilmek, seşlinmek, seşümek
 SEŞILGEN  daima çözülen — I, 524, 525
 SEŞILMEK  çözülmek, ayrılmak.II, 124; III, 102 bkz. sesinmek, se şlinmek, seşümek
 SEŞLINMEK  çözülmek, bagından boşanmak. II, 247 bkz. sesinmek, seşilmek, seşümek
 SEŞMEK  çözmek — II, 13, 14 bkz. şeşmek
 SEŞTÜRMEK  çözdürmek, II, 184, 185, 187 bkz. şeştürmek
 SEŞÜK  çözük, çözülmüş — I, 390
 SEŞÜMEK  gevşemek, çözüleyazmak. III, 267 — bkz. sesinmek, se şilmek, 'seşlinmek,
 SEVINÇ  sevinç, I, 12; III, 373, 374 bkz. sefinç
 SEVINMEK  sevinmek. I, 12. 100, 142, 285, 419; II, 167, 268; III, 87, 159 bkz. sevünmek
 SEVINMEK  sey ; ödenek — III, 126 bkz. sayış
 SEVIŞMEK  sevişmek — II, 102
 SEVMEK  sevmek — II, 15; III, 175, 385
 SEVREMEK  seyremek — I, 103 bkz. savramak, savrımak
 SEVRITMEK  eşyayı boşaltmak, işi bitirmek ve işten vaz geçmek II, 332, 333, 335
 SEVTIIRMEK  sevdirmek.II, 185
 SEVÜK  sevgili, seviIen. I, 94, 390
 SEVÜKLÜK  sevgi- II, 172
 SEVÜKSÜZ  sevgisiz — II, 250
 SEVÜNMEK  sevinmek. II, 153 bkz.
 SEZIK  seziş, sezme — I, 408; II, 152
 SEZIKMEK  sezmek — II, 117
 SEZINMEK  sezinmek, sanmak — I, 419; II, 152
 SIBEK  değirmen taşının üzerinde döndüğü demir.I, 389
 SIBEK  sübek, çocuğun içine işemesi için beşiğe konan kamış, I, 389
 SIBIZ  kişi alık, dalgın adam, I, 406
 SIBIZGU  düdük, boru — I, 217, 246, 489 bkz. s ıbuzgu
 SIBUZGU  düdük, boru — I, 176 bkz. sıbızgu
 SIÇGAK  sıçırgan, sık sık sıçan — I, 470
 SIÇGAN  sıçan, fare — I, 75, 345, 409, 438; II, 263; III, 263, 267. 282, 412
 SIÇGAN  yılı Türkler'in onikili yıllarından biri — I, 345, 438
 SIÇITMAK  sıçırtmak — II, 300
 SIÇMAK  sıçmak, I, 343; II, 4
 SIÇTURMAK  sıçtırmak .II, 184
 SIDIG  kaftanın göğse kadar olan iki eteğinden biri.I, 374, 389 bkz. sidig
 SIDIG  diş etleri arasındaki a(iklık — I, 374 bkz. sıgzag
 SIDIG  kaftanın iki yanından, sağ ve sol taraflarından birisi, I, 389 bkz. sıdıg
 SIDIRGAK  çatal tırnaklı olan sığır, geyik gibi hayvanların tırnakları — I, 502
 SIDIRGAN  sıyırmak yaratilışında olan, daima sıyıran — I, 517
 SIDIRMAK  sıyırmak — I, 517
 SIDITMEK  işetmek — II, 302
 SIDMEK  işemek, siymek, II, 295; III, 321, 440 bkz. sitmek
 SIDRILMAK  sıyrılıp kaçmak, kaymak; bütün kıvrıntı ve büküntüleriyle yola bak ılmak ve düşünülmek. II, 231, 232
 SIDRIM  sırım.I, 485 bkz. sıdrım
 SIDRIM  ışlıg er işlediği işi bitiren, başkasına bırakmayan adann — I, 485
 SIDRIM  sıyrım; sırım — I, 517 bkz. sıdrım
 SIDRIŞMAK  sıyırmakta, kar kürümekte yardım etmek II, 211 bkz. sıdrışmak
 SIDRIŞMAK  sıyırmakta ve kar kürümekte yardım etmek — II, 211 bkz. sıdrışmak-sıg ( — sig) isim sonuna getirilen benzetme eki, III, 128
 SIDTÜRMEK  işetmek, siydirmek — II, 183 bkz. sittürmek
 SIDÜK  sidik — I, 389 bkz. sidük
 SIDÜK  sidik, III, 321 bkz. sidük
 SIGAN  saç sığanmış saç, kıvırcık olmayan saç — I, 403
 SIGDATMAK  ağlatmak — II, 327 bkz. sıgtatmak, sıhtatmak
 SIGIL  siyil — I, 394
 SIGINMAK  sığınmak — II, 152, 160
 SIGIR  hanların halk ile beraber yaptığı sürgün avı- I, 364
 SIGIR  sığır — I, 364; II, 79, 189 § suv
 SIGIRÇIK  sığırcık kuşu — I, 501 bkz. sıgırçuk
 SIGIRÇUK  sığırcık kuşu — I, 505 bkz. sıgırçık
 SIGIRI  ; manda — I, 368
 SIGIRLAMAK  sığırdan saymak, sığıra nispet etmek, III, 331
 SIGIRLIG  sığırlı, sığır sahibi — I, 495
 SIGIT  ağlama, ağlayı; — I, 356 bkz. sıhıt
 SIGMAK  sığmak; tesir etmek, dokunmak, koymak — I, 183, 359, 397; II, 15
 SIGRA  iki dağ arasındaki geniş dere — I, 422
 SIGRIG  dağda atlamakla geçilen yer — I, 478 bkz. sikrig
 SIGRUŞMAK  51^5111-11^.II, 212
 SIGTAMAK  ağlamak. III, 275, 355 bkz. sıhtamak
 SIGTAŞMAK  ağlaşmak. II, 211 bkz. sıhtaşmak
 SIGTATMAK  ağlatmak, II, 360 bkz. sıgdatmak, sıxtatmak
 SIGTURMAK  sığdırmak — II, 185
 SIGUN  yaban sığırı, dağ keçisi tekesi — I, 409
 SIGUN  ot kökü insana benzeyen, çiftle; me kuvveti kalmayanlarca kullan ılıp erkeğl ve dişisi bulunan ve erkeği erkeğe, dişisi kadına verilen bir ot — I, 409
 SIGURMAK  sığdırmak.II, 81
 SIGZAG  dişlerin arasındaki açıklık, I, 464 bkz. sıdıg
 SIGZALMAK  bir şeyi bir şeye sığdırmak, sıkıştırmak — II, 232, 233
 SIGZAMAK  dişek ve hilâl ile diş kurcalamak; papuçta dikiş arasına parça koyarak sızgı yapmak, iki şeyin arasına bir şey sıkıştırıp koymak, III, 283
 SIGZIG  mest ve ayakkabı gibi şeylerde iki dikiş arasına konulan sahtiyan — I, 464
 SIGZIG  iki şeyi birleştiren kenet — I, 464
 SIK  az, III, 130
 SIK  sik, I, 201, 334
 SIKAMAK  el ile sığamak — III, 269
 SIKILMAK  sıkılmak — II, 125
 SIKILMEK  sikilmek II, 126
 SIKIRKAN  büyük sıçan, geme, I, 521; II, 263 bkz. sak ırkan
 SIKIRMAK  ıslık çalmak — II, 83
 SIKIŞ  itişme, çarpışma — I, 368
 SIKIŞ  sikiş, I, 369
 SIKIŞMAK  sıkışmak, sıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 104
 SIKIŞMEK  sikişmek — II, 107
 SIKITMEK  düzdürmek, siktirmek II, 309
 SIKKEN  her zaman siken — I, 401
 SIKLIŞMAK  sıkışmak, sıkılmak., II, 216
 SIKMAK  sıkmak — II, 18
 SIKMAN  üzüm sıkma zarnanı — I, 444
 SIKMEK  sikmek — I, 401; II, 22
 SIKRIG  dağda atlamakla geçilen yer — I, 478 bkz. sigrig
 SIKRIŞMAK  birlikte ıslık çalmak, II, 213
 SIKTURMAK  sıktırmak, sıkılnmak, II, 186
 SIKTÜRMEK  siktirmek II, 186
 SIL  her yemekten tiksinen, bogazs ız insan; az yem yiyen hayvan — III, 134
 SILIG  temiz, ince, yakışıklı, tatlı dilli. I, 390
 SILKINMEK  silkinmek; ürpermek — II, 246
 SILKMEK  silkmek, III, 422, 423
 SILKNEMEK  siğile ilãç yapmak, sağaltmak — III, 301, 302
 SIMAK  kırmak; bozmak; yenmek, galebe etmek, I, 282, 382, 473; III, 249
 SIMSIMRAK  bir çeşit yemek — III, 136
 SIN  boy, bos — III, 138
 SIN  mezar — III, 65, 138
 SIN  sen — III, 138
 SIÑ  çınlama, vızlama sesi — III, 358
 SIÑ  etmek çınlamak, vızlamak — III, 358
 SINALMAK  sınanmak — II, 126
 SINAMAK  denemek, sınamak — I, 242; III, 273
 SIÑARLAMAK  yalnız ve yardımcısız bulduğu için zayıf görüp öç almak — III, 409
 SIÑARSUK  iki kişi bir ata bindiğinde ikincinin oturduğu yer, III, 388
 SINATMAK  sınatmak, tecrübe 0111^0^II, 312, 313
 SINÇGAN  mugaylan dikeni, Lycium europeum — III, 146
 SINÇÜ  somunla yufka arası bir çeşit ekmek, pide. I, 417
 SINDU  makas — I, 418
 SIÑDÜRMEK  sindirmek, hazmettirmek; saklamak — III, 397 bkz. siñirmek, singürmek
 SIÑEK  sinek, sivrlsinek, karaslnek. II, 13, 352; III, 100, 367
 SIÑI  içe sinen, hazmolunan, III, 368
 SIÑIL  kocanın kendinden küçük kız kardeşi I, 57; III, 7, 366
 SIÑILAMAK  soğuktan zırıncımak, donacak halde soğumak; çınlamak — III, 405
 SIÑILLENMEK  kız kardeş edinmek.III, 408
 SIÑIR  51^1-.I, 520; III, 362
 SIÑIRLEMEK  sinir sarmak — III, 409
 SIÑIRLENMEK  sinirlenmek, siniri çoğalmak, sinir sarılmak.III, 407
 SIÑIRMEK  sindirmek, emdirmek III, 392 bkz. siñdürmek, siñürmek
 SIÑIŞMEK  çekilmek; başkasının parçaları arasına sinip sızmak (akarlar için) III, 394
 SINLIG  boylu poslu — III, 138
 SINMAK  kırılmak, bozulmak, incitmek I, 254; II, 19, 29; III, 365
 SIÑMEK  sinmek, hazmedilmek; işlemek, girmek; saklanmak, sahibine sormadan bir yere girip sinmek III, 155. 391
 SINUK  sınık, kırılmı; — III, 365 bkz.
 SIÑUK  sııigar bir şeyin tarafı, yanı — III, 375
 SIÑUK  sınık, kırılmış — III, 365 bkz. sınuk
 SIÑÜRMEK  yutmak, hazmetmek. III, 392, 397bkz. siñdürmek, siñirmek
 SIÑÜT  karşılığına bir şey verilmeyen ve geri gönderilmeyen arma ğan. III, 362 bkz. süñüt
 SIP  iki yaşına girmiş olan tay — I, 207, 319; III, 158
 SIP  akur hayvan torbası — I, 487 § sıp akurı; hayvan torbası; ikl yaşındaki tayın yem yedigi yer — I, 487
 SIPÜT  karabiber, kimyon gibi yemeğe katılan bir ot — I, 356
 SIR  kendisiyle Çin kâseleri dlâlan ıp üzerine nakış yapılan macun, sır — I, 324
 SIR  ağustos böceginin, kalem ve kaleme benzer şeylerin çıkardığı sesi anlatan bir kelime. I, 324
 SIR  etmek (agustos böcegi) ötmek — I, 324
 SIRIÇGA  sırça — I, 489
 SIRIÇGA  çekirge — I, 489 bkz. sarıçga
 SIRIÇGA  er gevşek ve tembel adam, I, 489
 SIRILMAK  bulaşmak, yapı; mak — II, 123, 124
 SIRIMAK  pislemek, siymek; sık dlkişle dlkmek — III, 262
 SIRIŞMAK  sık dikmekte yardım etmek — II, 96
 SIRITMAK  sık diktirmek — II, 304
 SIRKE  sirke, I, 191, 207, 209, 430; II, 30, 138, 295, 337; III, 121, 252, 284
 SIRKE  bit yumurtası, sirke — I, 430
 SIRKELEMEK  (bir şeye) sirke katmak; (baştan) sirke toplamak III, 353
 SIRKELENMEK  sirkelenmek, (baş) bit yavrusu (sirke) ile dolmak — III, 202
 SIRLAMAK  sırlamak, sır vurmak — III, 296
 SIRLANMAK  (işe) hazırlanmak; sırlanmak — II, 246, 247
 SIRLATMAK  sırlatmak — II, 346
 SIRLIG  sırlı, nakışlı.I, 324 § sırlıg ayak; sırlı kâse — I, 324
 SIRMAK  eşek palanındaki teyeltl — I, 471
 SIRT  kıl, kalın kıl; bayır, yokuş, sırt, küçük dere — I, 342
 SIRTIG  herhangi bir sözün izeridir kl hepsl de ğil bir parçası anla; ılabilır — I, 463 sırtıg bulmak sözün izerini bulmak — I, 463
 SIRTLAMAK  kuyruğu iple bükmek; küçük bir dereden yukar ı çıkmak.III, 444
 SIRUK  sırık, çadır direği. I. 381
 SIRUKLUK  sırıklık, I, 503, 505
 SIŞ  şiş, tutmaç şişi.I, 331; II, 15, 174; III, 125bkz. şış
 SIŞ  şişmiş olan her nesne, yumru — III, 125, 184 bkz. s ışılmak, siş
 SIŞ  şişmiş olan her nesne, yumru. bkz. sış, sışılmak
 SIŞILMAK  kabına sığmayacak kadar su ile şişmek, II, 124 bkz. sış, siş
 SITGALMAK  sığanmak, sığanılmak II, 233
 SITGAMAK  sığamak — I, 325; 111. 288
 SITGANMAK  sığanmak — II, 245, 246
 SITGAŞMAK  sıgaşmak, sığamakta yardım ve yarış etmek — II, 214
 SITMEK  işemek II, 295 bkz. sidmek
 SITTÜRMEK  işetmek, siydirmek — II, 183 bkz.sidtürmek
 SITURMAK  kestirmek, kıydırmak, kırdırmak. III, 187
 SIXIT  aglama — III, 275 bkz. sıgıt
 SIXTAMAK  ağlamak.III, 275 bkz. sıgtamak
 SIXTAŞMAK  aglaşmak — II, 211 bkz. sıgtaşmak
 SIXTATMAK  aglatmak, II, 327 bkz. sıgdatmak, sıgtatmak
 SIYUMAK  yenmek, bozmak, yarmak.I, 123, 128
 SIZ  siz, büyük ve sayılan kişilere "sen" yerinde aytanan söz, I, 25, 339, 365. 376, 407; II, 347; III, 124
 SIZGURMAK  sızdırmak, eritm — ek; arıklatmlak, zayıflatmak — II, 188
 SIZITMAK  sızdırmak, I, 374; II, 305, 306
 SIZLAG  soğuk su içmekten veya buz çiğnemekten dişlerin üşüyerek uyuşması, I, 464
 SIZLAMAK  sızlamak, ağrımak. III, 297
 SIZLATMAK  sızlatmak, soğuktan ağrı veya 'sızı duyurmak — II, 346
 SIZLATSI(-SI)  sónu sâkin kelimelerde izafet edat ı — III, 209, 210
 SIZLEMEK  aytarken büyüklemek — III, 298
 SIZLETMEK  siz diye aytatmak, hitap ettirmek II, 347
 SIZMAK  sızmak, erimek; (güneş) belirmek, ucu görünmek; arıklamak, zayıflamak — II, 9, 10; III, 182
 SOGAN  soğan, I, 409 bkz. sogun
 SOGAN  yılan tulum gibi irl bir yılan — I, 409
 SOGIMAK  soğumak. III, 268
 SOGLIMAK  aramak için elini koynuna sokmak — III, 297 bkz. sogl ıtmak, sogratmak, sugratmak
 SOGLITMAK  aramak için elini koynuna sokturmak II 346 bkz. sogl ımak, sogratmak, sugratmak
 SOGMAK  elde etmek, edinmek — II, 15 bkz. sogratmak, sogurmak, sugratmak
 SOGRAŞMAK  sormak, emmek, II, 212
 SOGRATMAK  aratmak, aratarak her şeyi görmek — II, 332 bkz. soglımak, soglıtmak, sogmak, sogurmak, sugratmak ;
 SOGUK  soguk — I, 503
 SOGUKLANMAK  soguk bulmak veya soğuk saymak — II, 266, 267
 SOGUKLUK  sogukluk için hazırlanmış — I, 503
 SOGULGAN  daima çabuk soğulan, sızıp kaybolan. I, 520
 SOGULMAK  (su) topraga sızıp kaybolmak, (su, süt) çekilmek, azalmak.II, 124, 125, 139, 163, 170
 SOGUN  sogan. I, 409 bkz. sogan
 SOGUNLUG  soğanlı, I, 499
 SOGUNMAK  üşümek; sidikten ve benzerlerinden temizlenmek. II, 152
 SOGUR  ada tavşanı, kelere benzer bir çeşit ada tavşanı.I, 363; II, 227 bkz. sugur
 SOGURLUG  tavşanı çok ve bol olan — I, 494
 SOGURMAK  elde etmek, edinmek — II, 15 bkz. sogmak, sogratmak, sugratmak
 SOGUŞMAK  soğumağa yüz tutmak — II, 101
 SOGUT  bumbar dolması, bumbar yemeği — I, 356 bkz. soktu
 SOGUT  ekşi sütten yapılan peynir, I, 356
 SOK  aç gözlü; alçak — III, 130 bkz. suk § sok er; aç gözlü; alçak adam — III, 130
 SOKAR  boynuzsuz hayvan; başı saçsız adam, I, 411 § sokar koy; boynuzsuz koyun, I, 411
 SOKIM  bir agaç parçasıdır ki çam kozası şeklinde kesilerek içi oyulur, üç taraf ından delinerek okun üzerine konur, I, 397
 SOKKU  havan — III, 226 bkz. soku
 SOKLUK  oburluk.I, 471
 SOKLUNMAK  sokulmak — II, 247
 SOKLUŞMAK  birbirine sokulmak ve yerleşmek II, 216
 SOKMAK  sokmak, delmek, döverek inceltmek, toplamak I, 425; II, 18; III, 142 bkz. sukmak
 SOKRU  izinsiz, gizlice. I, 422
 SOKTU  sucuk; karaciğer, et ve baharat karıştirılarak doldurulan ve pi; irildikten sonra yenen bağırsak dolması — I, 416 bkz. sogut
 SOKTURMAK  sokturmak; bir nesneyi dövdü rerek inceltt ırmek.II, 185, 186
 SOKU  havan. III, 226 bkz. sokku
 SOKULMAK  bir şeyin içine sokulmak; dövülerek inceltilmek II, 125
 SOKUŞMAK  döverek inceltmekte yardım ve yarış etmek, II, 104
 SOL  sol.I, 72; III, 134
 SOLAMUK  solak, I, 487
 SOLUŞMAK  solmak; yaş meyve veya sebze tazeliğini kaybetmek. II, 109
 SON'  som, içi dolu madenden olan şey — III, 138
 SOÑ  bir adamın çolugu çocuğu; her şeyin ve her işin sonu, sonra — III, 357
 SOÑDAMAK  arkasından kovalamak.III, 400, 401
 SOÑKUR  sonkur kuşu, yırtıcı kuşlardan biri. II, 95; III, 381
 SOÑRAMAK  kabulde tembellik etmek ve sözü ikircimlemek III, 402
 SOÑUK  son, bir şeyin sonu — III, 107
 SORGU  hacamat aygıtı, kendlsiyle kan alınacak ve emilecek aygıt ve şişe — I, 16, 425; II, 69
 SORIŞMAK  yüzü ek; inıek — II, 96
 SORITMAK  emdirmek; buruşturmak, sorutmak, II, 304
 SORMAK  emmek, sormak — I, 16; II, 70; III, 181
 SORMAK  (sorgu) sormak, aramak. III, 181
 SORTURMAK  sordurmak (sorgu) sordurmak; emdirmek II, 184
 SORUG  sorma, soru, arama; kaybolan şey, aranan şey, I, 374; II, 184
 SORUGÇI  sorucu, kaybolan şeyi arayıcı — III, 242
 SORUKMAK  kaybolan ; eyin arandıktan sonra haberi alınmak, aranıp sorularak salık almak — II, 115
 SORUŞMAK  (suyu veya teri) sormak II, 96
 SOVUŞGAN  solucan yüzünden olan sarılık has talıgı — I, 519
 SOYMAK  soymak; deri yıizmek.III, 244
 SOYSUKMAK  soyguna uğramak — I, 21 bkz. soyukmak
 SOYUKMAK  malı soyulınak — III, 189 bkz. soysukmak
 SOYULMAK  açılmak, dağılmak, (deri veya elbise) soyulmak. III, 190
 SOYUŞMAK  bir şeyi soymakta yardım etmek, III, 188
 SÖBI  uzun veya sivri nesne (yuvarlak olmayan). III, 217 bkz. sub ı
 SÖGE  turmak sövmekte devam etmek, III, 230
 SÖGMEK  söğmek, sövmek I, 27; III, 184 bkz. sökmek
 SÖGTÜRMEK  sövdürmek.II, 186 bkz. söktürmek
 SÖGÜK  küfür, sövme. I, 27
 SÖGÜŞ  sövme, sövüşme — I, 368
 SÖGÜŞ  kebap etmeye yarar oğlak veya kuzu — I, 369
 SÖGÜŞMEK  sövüşmek II, 89, 107
 SÖGÜT  sögüt ağacı — I, 319, 356; III, 134, 168. 369 bkz. söküt § keyik
 SÖGÜT  ; yaban söğüdü, III, 168
 SÖGÜTLENMEK  söğütlük olmak, II, 266
 SÖGÜTLÜG  söğüt sahibi olan, I, 506
 SÖGÜTLÜK  söğütlük, sögüt ağacı biten yer, I, 506, 510
 SÖKE  diz üstü çökmek, III, 230
 SÖKE  olturmak diz çökerek oturrT.ak. II, 21; III, 230
 SÖKE  turmak diz üstü oturmak III, 230
 SÖKEL  hasta, II, 10, 40, 216, 394; III, 181, 286, 395
 SÖKLÜNÇÜ  kebap, II, 309; III, 242
 SÖKLÜNMEK  kebap edilmek, kebap etmek, kendi kendine et kebap etmek II, 248, 254
 SÖKMEK  sövmek — I, 27 bkz. sögmek
 SÖKMEK  sökmek, yarmak, yırtmak; diz çökmek, I, 444; II, 21, 22
 SÖKMEN  yiğitlere verilen ungun — I, 444
 SÖKMENLENMEK  kahramanlaşmak, kendini kahraman saymak — II, 278
 SÖKTI  kepek, I, 416
 SÖKTÜRMEK  sövdürmek II, 186 bkz. sögtürmek
 SÖKTÜRMEK  söktürmek. II, 186
 SÖKÜLMEK  sökülmek, bozulmak. II, 125, 126
 SÖKÜLMEK  kızartılmak, kebap 0(^010^II, 126
 SÖKÜNMEK  diz çökmek; söker görünmek II, 154
 SÖKÜŞMEK  sökmekte ve yıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 90, 107
 SÖKÜT  söğüt ağacı — I, 319, 356; III, 134, 168, 369 bkz. sögüt
 SÖMRÜŞMEK  sömrüşmek ve bunda yarış et-mek, II, 213
 SÖMÜRGEN  daima sömüren — I, 523, 525
 SÖMÜRMEK  sömürmek, II, 85
 SÖVLEMEK  söylemek, III, 278
 SÖVLENMEK  fısıldamak, III, 278
 SÖZ  söz, I, 35, 92, 96, 122, 156, 174, 197, 215, 216, 221, 223, 227, 228, 229, 230, 243, 246, 267, 268, 269, 270, 275, 277, 290, 305, 319, 374, 383, 428, 463, 464, 515, 525; II, 9, 15, 16, 17, 23, 73, 76, 84, 86, 112, 117, 118, 130, 133, 150, 218, 247, 312, 315, 325, 3
 SÖZEÑRI  saçma sapan söyleyen — III, 389
 SÖZKELI  söze, III, 145
 SÖZKIYE  sözceğiz. III, 359
 SÖZLEMEK  söylemek, konuşmak — I, 339, 402; III, 208, 296, 297
 SÖZLENMEK  söylemek, sözü açıklamak — II, 247
 SÖZLEŞMEK  söyleşmek, konuşnnak — II, 215; III, 104
 SÖZLETMEK  söyletmek, II, 346
 STEMEK  istemek, arkasına düşmek, aramak — I, 272 bkz. irtemek
 SUBI  uzun ve sivri nesne (yuvarlak olmayan) — III, 217 bkz. söbi
 SUBILAMAK  enll şeyi söbü yapmak, ucunu sivriltmek, yanlar ını daraltmak — III, 323
 SUBIMAK  uzamak, incelmek, söbüleşmek — III, 257
 SUBITMAK  sivriltmek, söbütmek — II, 298
 SUBURGAN  maşatlık — I, 516 bkz. subuzgan
 SUBUZGAN  maşatlık .I, 516 bkz. suburgan
 SUÇ  suç, cürüm, bir çeyin sapmasını bildirir.I, 321
 SUÇ  kılmak sapmak, kesmemek, I, 321
 SUÇ  kılmak işl üzerine almaktan çekinmek. I, 321
 SUÇGURMAK  sıçrayayazmak — II, 187
 SUÇIMAK  sıçramak. III, 258, 279 § suçımak burkımak; sıçramak — III, 279
 SUÇITMAK  sıçratmak — II, 300
 SUÇLUNMAK  sıyrılmak, bir şey yerlnden çekilip çıkarılmak II, 246
 SUÇLUŞMAK  bir şeyi dışarı çekip çıkarmakta yardım ve yarış etmek — II, 215
 SUÇULMAK  (çiçek) açılmak, çıkmak; (elbise) çıkarmak, soyunmak; (koyun) yıizülmek. II, 122
 SUÇUŞMAK  sıçraşmak, kalkı; mak — II, 92
 SUDMAK  tükurmek, II, 81, 295; III, 132, 321, 439 bkz. sagurmak, sutmak
 SUDTURMAK  tükürtmek II, 183 bkz. sutturmak
 SUDUK  tükrük, I, 381; III, 102, 321
 SUF  su, III, 427, 431 bkz. suv
 SUF  yün ipliklerinden elie örülen ku şak, III, 129
 SUFSAMAK  fısıldamak, okuyup üflemek — III, 286 bkz. suf şamak, şuvşaşmak, şuvşatmak
 SUFŞAMAK  fısıldamak, okuyup üflemek — III, 286 bkz. sufsamak, şuvşaşmak, şuvşatmak
 SUGDIÇ  kışın dostlar arasında sıra ile yapılan şölen — I, 455
 SUGRATMAK  aratmak, aratarak her şeyi görmek — II, 332 bkz. soglımak, soglıtmak, sogmak, sogratmak, sogurmak
 SUGUR  kelere benzer bir çeşit ada tavşanı.I, 363 bkz. sogur
 SUK  aç gözlü; alçak, III, 130 bkz. sok § suk er
 SUK  erıñek işaret (şahadet) parnnağı — III, 130
 SUK  yalñus er kendine yardım eden bir kimsesi ve arkadaşı bulunmayan, yapyalnız adam — I, 333
 SUKAK  sığın, geyik, be/az geyik — I, 214; II, 287
 SUKAKLIG  geyikli, geyiği çok olan — I, 498
 SUKARLAÇ  börk uzun külâh, börk, I, 493
 SUKIMAK  parmağıyla gıdıklamak — III, 269
 SUKINMAK  yıkanmak — II, 153, 154
 SUKMAK  delmek — I, 425 bkz. sokmak
 SULAK  dalak — I, 411 bkz. talak
 SULINDI  erkeğin arkaya doğru salıverdiği saç — I, 449 bkz. salındı
 SULUK  sarık — III, 262 bkz. suvluk
 SUMA  önce ıslatılıp sonra kurutularak öğüdülen ve bulamaç, ekmek gibi şeyler yapılan bugday, aynı suretle hazırlanıp şerbet hamurunda kullanılan arpa — III, 234
 SUMAK  itaat etmek; bükülmek üzere sümek göndermek III, 248. 249
 SUMLIM  Türkçe bilmeyen kimse.I, 486; II, 347
 SUMLIM  Tat hiç Türkçe bilmeyen Farslı — I, 486 sumlışmak yabancı dil konuşmak — II, 216 bkz. sumluşmak
 SUMLIMAK  Türkçe'den başka bir dille konuşmak, III, 298
 SUMLITMAK  yabancı dil ile söyletmek, II, 347
 SUMLUŞMAK  yabancı dil konuşmak.II, 216 bkz. sumlışmak
 SUN  kişi yumuşak huylu, yüreği selek adam — III, 138
 SUNDILAÇ  yund kuşu, çayır kuşu, I, 526, 529; III, 178
 SUNDIRI  deniz — I, 492 bkz. sundurı
 SUNDURI  deniz. I, 492 bkz. sundırı
 SUNI  evin kirişleri .III, 236
 SUNMAK  sunmak — II, 28
 SUNU  çörek otu, Nigella sativa — III, 238
 SUNUŞMAK  birbirine sunmak — II, 112
 SUNZI  pire soyundan bir hayvan — I, 422
 SUR  sur dudağın çıkardığı ses — III, 122
 SUR  sur öpmek şarul şurul içmek — III, 122
 SURAMAK  kullanmak — I, 428
 SURÇITMAK  sürçtürmek — II, 328 bkz. sürçitmek, silrçmek
 SURKAÇ  lök agacı zamkı — I, 454 bkz. surkuç
 SURKUÇ  lök ağacı zamkı, I, 454 bkz. surkaç
 SURKUÇLAMAK  lök macunu ile sap peklştirmek — III, 350
 SURKUÇLANMAK  lök macunu ile sıkiştırılmak, berkitilmek. II, 271
 SURKUÇLANMAK  yerde yaban hindibasına ben-zer bir ot bitmek, karamuk otu bltmek — II, 271 bkz. sarkaçlanmak
 SURPLAMAK  kur'a çekmek — III, 443, 444. 446 bkz. sürllemek
 SURUŞ  buğday başaklarındaki taneler sertleş-meden önce başak alevde ütülür, sonra dövülerek yenir, ütme, firik I, 368
 SURUŞLAMAK  başak ütmek, başak kavurmak — III, 335
 SUSGAK  susak, kendisiyle su ve benzeri ; eyler dald ırılarak alınan nesne — I, 470
 SUSIK  kova — I, 382
 SUTMAK  tükürmek — II, 295 bkz. sagurmak, sudlmak
 SUTTURMAK  tukürtmek, II, 183 bkz. suğturmak
 SUV  su — 
 SUV  katlışmak su kollarının kavşıtında su birbirine karışmak — I, 460
 SUV  sıgırı manda, dombay — I, 364, 368
 SUV  tirkeşi dere kolları suyunun toplandığı yer — I, 460
 SUVALMAK  sulanmak, su verilmek, su saç ıltnak — II, 125, 162; III, 240
 SUVALMAK  (çamur vb.) sıvanmak. II, 125
 SUVARMAK  sulamak, suvarmak — I, 498
 SUVAŞMAK  (çamur vb.) sıvamakta yardım veyarış etmek, II, 102
 SUVGARDAÇI  sulayan, sulayıcı — II, 256
 SUVGARGUÇI  sulayan, sulayıcı, su veren — II, 50, 256
 SUVGARIGLI  sulayan — II, 257
 SUVGARIGSAK  sulamak dileğind — e, azminde olan, II, 257
 SUVGARIMSINMAK  sular görünmek, suvarır görünmek. II, 202, 261
 SUVGARIŞMAK  sulamakta yardım etmek — II, 201
 SUVGARMAK  sulamak, su vermek.II, 44, 188, 199, 255 bkz. suvrarmak
 SUVGARTMAK  sulatmak, sulatmak için birini göndermek — II, 256
 SUVGARUNMAK  sular görünmek II, 202
 SUVIGLANMAK  sulu bulmak, II, 267 bkz. suvık, suvuk
 SUVIK  sıvık, cıvık, sulu, durultularak akar haline getirilen her şey; ağaç ve kuyruk gibi şeylerin upuzun ve çırıl çıplak kalmış hali — III, 164 bkz. suvuk, suv ıglanmak § suvık kudruk; katır kuyruğu gibi kılsız ve uzun kuyruk — III, 164
 SUVIŞMAK  sıvıklaşmak, cıvıkla; mak — II, 102
 SUVLAG  hayvan sulanacak yer, yalak, I, 464
 SUVLAMAK  sulanmak, su içmek; sulandırmak, su koymak — III, 297 bkz.
 SUVLAÑ  dalı budağı olmayan ağaç; kıvırcık olmayıp düz olan saç, III, 386
 SUVLANMAK  sulanmak, sulu olmak II, 247
 SUVLATMAK  sulatmak — II, 346
 SUVLUK  sarık, mendil ve benzerleri. — I, 201, 471; II, 96, 151, 215, 246, 304, 346; III, 296, 323 bkz. suluk
 SUVRARMAK  sulatmak .II, 199, 200 bkz. suvgarmak
 SUVSAMAK  susamak — I, 281; tII, 284
 SUVSATMAK  susatmak — II, 336
 SUVSIMAK  sùlanmak, sulu olmak — I, 282; III, 284
 SUVSUŞ  buğdayın kuvveti gittikten sonra al ınan son suyu; üzerine su kat ılmış ayran, I, 460
 SUVUK
 SUVULMAK  bkz. suvlamak
 SUYAGU  horozun ayağındaki mahmuz — III, 174
 SUYRAN  minare ve buna benzer şeyler gibi uzun olan her nesne, I, 436
 SÜ  asker I, 69, 144, 195, 249, 307, 321, 353, 371, 399, 443, 490, 516, 521; II, 5, 7, 19, 29, 190, 209, 231. 239, 245. 274, 312; III, 59, 77, 78, 81, 94, 104, 105, 114, 180, 192, 208, 249, 260, 292, 305, 339
 SÜCINMEK  tadını bulmak, mahzuz olmak — II, 150 bkz. süçünmek
 SÜÇIK  tatlı; içilecek şey, şarap — I, 154, 157, 211, 282, 338, 373, 408; III, 164, 166, 397, 427 bkz. süçük § kızıl
 SÜÇIK  şarap — I, 408
 SÜÇIMEK  tatlılanmak ve güzelleşmek III, 258
 SÜÇIRMEK  tatlılaşmak, tatlanmak — II, 75
 SÜÇIŞMEK  tatlılanmak, II, 92 bkz. süçüşmek
 SÜÇITMEK  iyileştirmek, tatlılandırmak — II, 299, 300
 SÜÇÜK  şarap — II, 190 bkz. süçlk
 SÜÇÜNMEK  tadını bulmak, mahzuz olmak, II, 150 bkz. süçinmek
 SÜÇÜŞMEK  tatlılanmakII, 92 bkz. süçişmek —
 SÜGLIN  sülün, I, 444 bkz. süvlin
 SÜGRÜG  kadının avret yeri — I, 478
 SÜKEN  eşek yükünün bir tarafında olan sepet, sele gibi şeyler, seklem — I, 403
 SÜKNEGÜ  et ile tirnak arasında çıkan sivilce I, 491
 SÜKSÜK  dağdağan denilen bir agaç, Kaloxylon ammodendron — I, 486
 SÜKÜL  siğil — III, 301 sül ette ve ağaçta olan yaşlık ve tazelik — I, 1, 356; III, 134, 369
 SÜLEMEK  düşmana karşı asker göndermek, savaş yapmak, III, 271, 272
 SÜLLÜG  çiğ, pişmemiş. III, 134
 SÜMSÜÇIK  tap tatlı, pek tatlı nesne — I, 338
 SÜÑIŞ  savaşta saldırma ve süngü durtme — III, 365 bkz. süñü ş
 SÜÑÜ  süngü, mızrak, kargı — I, 349, 441, 497; II, 264; III, 337, 368
 SÜÑÜK(G)  kemik. I, 178, 235, 247, 380; II, 85, 224; III, 52, 297, 367
 SÜÑÜKLENMEK  kemiklenmek, büyümek.III, 408
 SÜÑÜLEMEK  süngülemek, süngü ile dürtmek III, 405, 406
 SÜÑÜŞ  savaşta saldırma ve süngü dürtme — III, 365 bkz. süñi ş
 SÜÑÜŞMEK  çarpmak, süngüleşmek, savaşta süngüleşmek — III, 393, 394
 SÜÑÜT  karşılıgına bir şey verilmeyen ve geri gönderilmeyen arma ğan .III, 362 bkz. siñüt
 SÜPRÜK  süprüntü; bir adama kızıldığında söğme olarak kullanılır — II, 231
 SÜPRÜLMEK  süpürülmek. II, 231
 SÜPRÜNDI  sıiprıintıi.I, 493
 SÜPÜRGÜ  süpürge, I, 490
 SÜPÜRMEK  süpürmek — II, 85
 SÜRÇEK  gece toplantısı, müsamere — I, 478 bkz.sürçük
 SÜRÇITMEK  sürçtürmek — II, 328 bkz. surçıtmak, sürçmek
 SÜRÇMEK  sürçmek, ayak kaymak — III, 420 bkz.surç ıtmak, sürçitmek
 SÜRÇÜK  gece toplantısı, müsamere — I, 478 bkz.sürçek
 SÜRGÜCI  sürücü — II, 51
 SÜRILEMEK  kur'a çekmek, III, 443, 444, 446 bkz.surplamak
 SÜRK  soğuktan donma, katıla; ma, I, 353
 SÜRKILEMEK  kovalamak, sürmek, kovalayıp sürerek üzerine saldırmak.III, 353 bkz. sürkülemek
 SÜRKÜLEMEK  kovalamak, sürmek, kovalayıp sürerek üzerine saldırmak, III, 353 bkz. sürkilemek
 SÜRMEK
 SÜRMEK  sürmek, kovmak, sürgün etmek; devam etmek — II, 7, 39, 51, 90, 177; III, 217 bkz. sar ılmak, sarmak, sermek
 SÜRSEMEK  sürmek istemek III, 284
 SÜRTMEK  sürtmek; sürmek, III, 426, 427
 SÜRTÜK  ezilen, sürüştürülen her şey — I, 477 § sürtük işler; sürüştüren, kendis!ne sürüştürülen kadın; sevici kadın — I, 477
 SÜRTÜLMEK  sürtülmek, dövülmek; ezilmek II, 231; III, 303
 SÜRTÜNMEK  sürtünmek, 3111-11^6^ II, 245
 SÜRTÜRMEK  sürdürmek, sürttürmek — II, 184
 SÜRTÜŞMEK  sürmek ve sürtmekte yardım ve yariş etmek — II, 210, 211
 SÜRÜG  sürü, I, 389; III, 102
 SÜRÜLGEN  her zaman, her yerden sürülen — I, 523, 525
 SÜRÜLMEK  sürülmek; ezllmek, II, 123
 SÜRÜNDI  er her yerden sürülen, sürüntü adam — I, 449
 SÜRÜNMEK  kendini kaşımak; sert bir şey dövülerek ezilmek — II, 151
 SÜRÜŞMEK  (aygır aşmak Istediğinde kısrağı) dişleyerek sürüklemek; itiçmek; borcu alacakla ödemek II, 96, 97
 SÜSGEN  (süsegen) çok süsen — III, 364
 SÜSGIRMEK  süsmek istemek, süsmeğe saldırmak — II, 189 bkz. süsgürmek
 SÜSILŞMEK  süsüşmek, II, 101
 SÜSMEK  süsmek — II, 293 süst(irmek süstürmek, tos yapt ırmak, II, 184 süslinmek (başını) vurur gibi görünmek — II, 152
 SÜŞGÜRMEK  süsmek istemek, süsmeğe saldırmak — II, 189 bkz. süsgirmek
 SÜT  süt — I, 157, 180, 181. 193, 218, 397. 398, 449, 468. 523; II, 13, 37. 43, 51, 61. 66, 72. 85, 101, 124, 139; III, 102, 120, 129, 167, 181, 195, 197. 198, 264
 SÜT  ötrüm mercimeğe benzer ishal veren bir ot — I, 107
 SÜTGERMEK  süt gibl sulu, duru yapmak, II, 189
 SÜVRI  sivri — I, 422
 SÜVRITMEK  sivriltmek — II, 332
 SÜVÜN  sülün — I, 444, 447; III, 11 bkz. sügün
 SÜZGÜN  rengi kara, dikenli bir dağ ağacı — I, 443
 SÜZLÜNMEK  süzülmek — II, 247
 SÜZLÜŞMEK  süzülmek — II, 215
 SÜZME  keş denilen yağsız kuru peynlr, ayran süzmesi — I, 433
 SÜZMEK  süzmek, I, 450; II, 9
 SÜZTÜRMEK  süzdürmek — II, 184
 SÜZUK  süzük, süzülmü; — I, 389
 SÜZÜLMEK  süzülnnek — II, 124, 139
 SÜZÜNDI  suv süzülmüş su — I, 449, 450
 SÜZÜNMEK  süzülür glbi görünmek — 11. 151152
 ŞA  alacalı bir kuş, III, 211 § erdemsiz şa
 ŞAGILAMAK  çağlamak — III, 324 bkz. çagılamak, , jagılamak
 ŞALAŞU  bir çeşit Çin dokuması — I, 446.
 ŞAMUŞA  yenilen bir ot, poy otu — I, 446
 ŞAP  şap vurmada çıkan ses, yemekte ağızda çıkan şapırtı, III, 145, 146
 ŞAR  şar yağrnurun sağnak halinde yağmasından çıkan ses, herhangi bir akarın çıkardığı ses — I, 324 bkz. çar çar
 ŞAT  cüret, cesaret — I, 320 —
 ŞAV  üç'ta biten ve elbise temizlenen çöven gibi bir ot — III, 155
 ŞEBENG  demirden yapılmış baston, cop — III, 354 bkz. şebing
 ŞEBIÑ  küçük demir çomak, demir baston, III, 369 bkz. şebeñ
 ŞEBÜK  çabuk — I, 147
 ŞEKIRTÜK  fıstık, I, 507
 ŞEL  şül udumsuz, yöntemsiz — I, 336
 ŞENBUY  ba; ka bir davetten sonra geceleyin gidilen içki ziyaføti — lil, 239
 ŞEP  ivmeyi, aceleyi anlatan bir edat — I, 319
 ŞEP  kelmek çabuk gelmek, I, 319
 ŞEŞMEK  çözmek — II, 293 bkz. seşmek
 ŞEŞTILRMEK  çözdürmek — II, 187 bkz. se; tilrmek
 ŞI  Çin hakanlarının selâmlandığı bir kelime. III, 211
 ŞILTÜK  sığır boynuzundan yapılan divit — I, 390 şütük sakal köse sakal, I, 390
 ŞIN  taht; sedir, III, .140
 ŞIŞ  şiş, tutmaç yedikleri ş1ş.II, 179, 282 bkz. sış
 ŞÖPIK  meyve yenildlkten sonra atılan şey, çör çöp, I, 390 bkz. çöpik
 ŞU  emir ve nehiyde sona gelerek pekitme bildiren "çu" yerine kullan ılan bir kelıme.III, 211 bkz. çu, çü, şü
 ŞUGLU  tilki üzümü, Solanum nigrum — I, 431
 ŞUTI  kırkayak, örümcek, çıyan glbi bir böcek, III, 218
 ŞUVŞAŞMAK  gizli söz fısıldaşmak — II, 350 bkz. sufsamak, sufşamak, şuvşatmak
 ŞUVŞATMAK  fısıldatmak, II, 337 bkz. sufsamak, suf şamak, ; uvşaşmak
 ŞÜ  emir ve nehiyde sona gelerek pekitme bildiren "çü" yerine kullan ılan bir kellme — III, 211 bkz. çu, çü, şu
 ŞÜK  susturma edati — I, 335
 ŞÜK  turmak sükut etmek, I, 335
 ŞÜÑLE  Argu diyarında biten ve kökü yenen bir ot, III, 379
 ŞÜNÜK  çınar ağacı — I, 390 bkz. çarun, çünük
 ŞÜT  soy, asıl — III, 120
 TABA  yan, taraf, cihet; ". . . e, . . . e dogru. . . . e yan ına" aniamlarına ve Arapça "ila" ve "rağmen" karşılığında bir edat ve kelime — 
 TABALAMAK  kınamak, ayıplamak — III, 322, 327
 TABAN  taban; deve tabanı — I, 400, 405
 TABANLAMAK  (deve) tepmek, III, 342
 TABANLIG  tabanlı, I, 499
 TABARU  . . . ya dogru, ". ya karşı anlamına edat — I, 445; III, 69, 440 tabızmak bilmece söylemek ve sormak — II, 164 bkz. tabuzmak, tapuzmak
 TABLAG  rıza, muvafakat — I, 462 bkz. taplag
 TABUZGU(NEÑ)  bilmece. l, 489 bkz. tabuzguk, tapzug, tapzuguk
 TABUZGUK  bilmece — I, 502; II, 164 bkz. tabuzgu, tapzug, tapzuguk
 TABUZMAK  bilmece söylemek veya sormak, I, 462; II, 86 bkz. tab ızmak, tapuzmak
 TADA  on adımdan görülebilen yer parçası — III, 220 bkz. tata
 TADGUN  Fırat ve ona benzer akan dere — I, 438
 TADU  insanın tab'ı ve tabiatı — III, 220
 TADUN  bir yaşındaki buzağı, III, 171
 TADUN  tosuñ, iki yaşında olan sığır I, 400
 TAFARÇI  yük taşıyan — III, 149
 TAFRAK  çabuk, acele, kıvrak, çalı; kan — I, 468 bkz. tavrak, tofrak § tafrak i şçi; kıvrak, çalışkan işçi — I, 468
 TAG  dag, 
 TAGAR  çuval, dağarcık, içerisine buğday ve başka şeyler konan nesne, harar — I, 17, 244, 411; II, 147, 306
 TAGAY  dayı — III, 238
 TAGIKMAK  dağa çıkmak, daga kaçmak, yozlaşmak — I, 192; II, 117
 TAGILMAK  (bıçak gibi keskin ; eyler) körle şmek — II, 129 bkz. tıgmak, tigmek
 TAGLAMAK  dağlamak — III, 294 taglatmak daglatmak — II, 344
 TAGNA  yava kasnı ağacı püsresi olup yogurtla kariştırılarak tutmaca katilan ve ona renk veren bir deva — I, 434
 TAGUZMAK  er etine dolgun, bodur ki; i — I, 504 bkz. takuzmak
 TAH  tah salındıktan sonra doğanı veya ; ahini çagırmak için bir nida — I, 9; III, 117, 118
 TAHÇEK  bir çeçit Çin ipeği. 'I, 476 bkz. taxtu
 TAKAGU  tavuk (cins adı) — I, 217, 447; III, II, 97 bkz. takuk § t ışı takagu; tavuk — I, 447
 TAKAGU  yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri I, 346, 447
 TAKI  dahi. I, 73, 274, 412, 456, 468, 494; II, 110, 118, 177, 195, 263, 335, 356; III, 188, 226, 278, 378, 398 bkz. dakı
 TAKILMAK  takılmak, dizilmek — II, 129 takır takır ses blldiren bir kellme, I, 361 bkz. tikir tikir
 TAKMAK  takmak — II, 16, 17
 TAKTURMAK  taktırmak, dizdirmek — II, 174
 TAKUK  horoz, tavuk — II, 286; III, 114 bkz. takagu § takuk yal ıgı
 TAKUKLUG  tavuklu, I, 497
 TAKUZMAK  er etlne dolgun, bodur kişi — I, 504 bkz. taguzmak
 TAL  dal, yaş dal, I, 412; 11. 105; III. 156
 TAL  bodlug boyu düzgünce kişi; (en çok) ince uzun cariyeler için kullan ılır — III, 156
 TALAGU  çabuk öldüren ağı; iç ağrısı — I, 447
 TALAK  dalak — I, 411 bkz. sulak
 TALAS  at yarı; ında, top ve çevgen oyununda çizilmi ş sınır ve gerilmiş ip — I, 366, 392 bkz. tasal
 TALBINMAK  (kuş) dalbınmak, çırpınmak — II, 239, 240 bkz. talpınmak, talpırmak, talpışmak
 TALGAG  Insanı öldürecek derecede şiddetli tipi, II, 288
 TALGAN  ig sara, tutarık, I, 438
 TALGIRMAK  kar tipisi kopmak — II, 179 bkz. talgurmak
 TALGUÇ  hayvan sırtına yükletilen yükü sıkiştirmak için kullanılan agaç, I, 453
 TALGUK  baltanın sapını sıkıştırmak Içln çakılan çivi — I, 469
 TALGURMAK  kar tipisi kopmak — II, 179 bkz. talg ırmak
 TALGURMAK  (mide, iç) bulanmak, karışnrtak — II, 178, 179
 TALIG  tat, lezzet — I, 408
 TALKA  koruk — I, 179, 427 bkz. tarka
 TALKALANMAK  koruklanmak, salkım koruk olmak, III, 201 talkan kavut, kavrulmu; dövülmü ş arpa — I, 440; II, 89, 154, 189, 190
 TALKIG  dağların çatıçtığı yer — I, 463
 TALKIG  işleri sürüncemede bırakma — I, 463
 TALKILMAK  itilmek, kakılmak, defedilmek, savulmak — II, 230
 TALKIMAK  ayıp sayılnnak. II, 304
 TALKIŞMAK  dürmekte ve bükmekte yardım etmek, II, 207
 TALKITMAK  işi geciktirmek; yükü çarpıtmak, çarpık yapmak; yükle ip arasına bir ağaç parçası koyarak yükü düzeltmek için bük türmek, II, 339 bkz. t ılkatmak
 TALKMAK  (talkamak) zarar vermek — I, 506
 TALKU  eğrilmiş, bükülmü; nesne — I, 427 § talku y ışıg
 TALPINMAK  (kuş) dalbınmak, çırpınmak — II, 239, 240 bkz. talbınmak, talpırmak, talpışmak
 TALPIRMAK  kanat çırpmak, dalbınmak — II, 173 bkz. talbınmak, talpınmak, talpışmak
 TALPIŞMAK  kanat çırpışmak, dalpışmak, dalgalanmak. II, 204, 205 bkz. talb ınmak, talpınmak, talpırmak
 TALU  seçme — III, 232 talulamak seçmek — III, 326, 347
 TALVIR  keklik- II, 173 tam duvar, dam, kale — 
 TAMA  tama damlaya damlaya — III, 360
 TAMAK  boğaz, I, 33 bkz. tamgak tamar damar — l"362; III, 201 bkz. tam ır, tamur
 TAMÇIRMAK  damlamak, serpilmek — II, 201 bkz. tamçurmak
 TAMÇURMAK  sepelemek — II, 175 bkz. tamçırmak
 TAMDU  kuvvetli, alevli ateş, tuturuk — I, 418 bkz. tamduk
 TAMDUK  kuvvetli, alevli ate; , tuturuk — I, 418 bkz. tamdu
 TAMDURMAK  yaktışmak. II, 176 bkz. tamturmak
 TAMGA  denize , göle veya dereye dökülen suyun bir kolu; gemilerin demlr att ıkları iskele veya liman — I, 424
 TAMGA  damga, hakanın ve başkalarının damgası, 1. 424
 TAMGAK  boğaz, damak — I, 33; 467, 469 bkz. tamak
 TAMGAKLAMAK  boğaza vurmak III, 351
 TAMGALAMAK  hakanın damgasını (turasını) vurmak, III, 353
 TAMGALIG  blr kişilik sofra; küçük ibrik; hakan ın damgası bulunan eşya — I, 527 bkz. tamgalık
 TAMGALIK  küçük ibrlk; bir kişilik sofra; hakanın damgası bulunan eşya — I, 527 bkz. tamgalıg
 TAMGIRMAK  dannlayayaznıak — II, 179 bkz. tamgurmak
 TAMGURMAK  damlayayazmak. II, 179 bkz. tamgırmak
 TAMINDI  sıv su damlası, I, 450
 TAMINMAK  yağ çıkarmak, taktir etmek — II, 149
 TAMIR  damar, sinir , I, 495 bkz. tamar, tamur
 TAMIRLIG  damarlı — I, 495
 TAMIŞMAK  damlaşmak — II, 110, 111
 TAMITMAK  damlatmak — II, 311
 TAMMAK  damlamak — I, 60, 376; II, 26. 87; III, 123, 360
 TAMTURMAK  damlattirmak, damzııtmak. II, 175
 TAMTURMAK  yaktırmak — II, 176 bkz. tamdurmak
 TAMU  cehennem — III, 234
 TAMU  hele, cümlenln anlamını pekitme için gelen bir edat — I, 420
 TAMULAMAK  sıkılamak, sıkıştırmak, pekitmek — III, 327
 TAMUR  damar — I, 362 bkz. tamar, tamır
 TAMURGAN  her zaman kanayan, damlayan — I, 518, 524 bkz. yamurgan
 TAMURMAK  (burun) kanamak, damlamak. II, 85 bkz. yamurmak
 TAMUZMAK  damlatmak, damzırmak — II, 86, 164
 TAN  sabah, ak; am esen serin esinti — III, 157
 TAÑ  şaşacak, şaşılacak nesne, danılacak şey, acayip şey, I, 62; III, 355
 TAÑ  tan, sabah vakti. I, 170, 251; III, 355, 356 tañ eski zamanlardan kalm ış olan yapı — III, 356
 TAÑ  elek, III, 355
 TAÑ  atmak tan yeri ağarmak. III, 356
 TAÑ  tuñ etmek "tan tan" diye ses vermek — III, 357 bkz. dañ duñ etmek
 TANÇAMAK  bozulmak, çürümek — III, 303 bkz. tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tınçımak, tunçımak
 TANÇGAMAK  bozulmak, çürümek — III, 303 bkz. tançamak, tanç ımak, tınçımak, tunçımak
 TANÇIMAK  bozulmak, çürümekIII, 303 bkz. tançamak, tançgamak t ınçamak, tınçımak, tunçımak
 TANÇIŞMAK  bozulup kokuşmak II, 217
 TANÇU  lokma, tıkım, III, 392 bkz. tunçu
 TANÇULAMAK  (ağızda) çiğnemek, III, 352
 TANDAÇI  çiftçi — II, 51 bkz. tarıgçı
 TAÑILMAK  iple sarılmak. III, 395
 TAÑINMAK  bir sargı ile sarmak; bir işi başlı başına yapmak. III, 395
 TANIŞMAK  birbirine karşı borçlarını inkâr etmek — II, 112
 TAÑIZMAK  şişmek. III, 392, 393
 TAÑLAMAK  danlamak, taaccüp etmek III, 403
 TAÑLAŞMAK  şaşmak, taaccüp etmek, I, 395; III, 398
 TAÑLATMAK  danlatmak, şaşırtmak — II, 350, 359
 TANMAK  inkâr etmek — III, 184
 TAÑMAK  bir şey ile sarmak, III, 390
 TAÑSUK  şaşılacak, acayip; nefis — III, 382
 TANTURMAK  inkâr ettirmek — II, 176
 TANUK  şahit, tanık, I, 18, 380; II, 37; III, 166
 TAÑUK  hakanlara sefer ve benzeri zamanlarda yemek ve ipek kuma ş gibi şeylerden verilen armağan — III, 365
 TAÑUK  çevgen oyünunda topu gerilen ipten geçirebilene verilen ipek kuma ş — III, 365
 TAÑUK  savaşta mızrakların ve bayrakların uçlarına takılan ipek kuma; — III, 365 tap elverir, yeter, I, 318
 TANUKLUK  şahitlik, tanıklık; tutak — I, 503
 TANULMAK  söz söylenmek, söz geçilmek; i şaret edilmek II, 130
 TANUMAK  danışmak; işaret etmek; söylemek, emretmek; tavsiye etmek — II, 112; III, 273 bkz. tanıışmak tanuşmak
 TANUTMAK  başkasına söz eriştirmeyi tavsiye ve emretmek — II, 312
 TAP  yaralama veya dövme izleri . III, 145
 TAP  bolmak elvermek, yetmek — I, 318
 TAP  tap çabuk çabuk — III, 145
 TAPÇAN  erişilemeyen üzüm salkımlarını kesmek için toplayının üzerlne çıktığı sofra biçiminde üç ayaklı bir nesne — I, 435 bkz. tapçañ
 TAPÇAÑ  eri; ilemeyen üzüm salkımlarını kesmek için toplayanın üzerlne çıktığı sofra biçiminde üç ayaklı bir nesne — III, 385 bkz. tapçan
 TAPÇURMAK  tapşırmak, ulaştırmak, teslim etmek — II, 175 bkz. tapşurmak
 TAPI  bir şeye razı olma — III, 216
 TAPI  ne uzun ne kısa, orta — III, 216
 TAPINDAÇI  tapan, tapınan — II, 168
 TAPINGAN  tapınan, daima tapan, II, 168
 TAPINGUÇI  tapan, tapınan, II, 168
 TAPINGULUK  tapınmaya hakkı olan — II, 169
 TAPINIGLI  tapan, tapınan. II, 169
 TAPINMAK  tapmak, tapınmak, hizmet etmek — II, 140, 160, 161, 167, 168
 TAPIŞ  iki kişinin işlerini birbirine tapşırması, vekilleşme, yekeleşme — I, 367
 TAPLAG  rıza, muvafakat — I, 462 bkz. tablag
 TAPLAMAK  kabul etmek, razı olmak — III, 293
 TAPLAŞMAK  bir işe razı olmak, uzlaşmak II, 206 bkz. tepleşmek
 TAPLATMAK  razı etmek — II, 341
 TAPLUK  yer yarıkları — I, 467
 TAPMAK  tapmak, hizmet etmek; bulmak, sezmek — I, 425; II, 3; III, 222
 TAPRAŞMAK  sıçraşmak (yalnız deve için ). II, 217
 TAPRIMAK  sıçramak (yalnız deve için)III, 277
 TAPŞURMAK  tapşırmak, ulaştırmak, teslim etmek, II, 175 bkz. tapçurmak
 TAPUG  hizmet, tapma, tapı — I, 373, 376; II, 168; III, 58, 251
 TAPUGÇI  hizmetçi — I, 376
 TAPUGLUG  devamlı hizmeti olan — I, 495
 TAPUGSAK  hizmet eden, hizmet etmeyl seven — II, 168; III, 377
 TAPULMAK  (kaybolan şey) bulunmak, II, 119
 TAPUZMAK  bilmece sormak ve seylemek — I, 462 bkz. tab ızmak, tabuzmak
 TAPZUG  bilmece — I, 462 bkz. tabuzgu, tabuzguk, tapzuguk
 TAPZUGUK  halkın birbirini sınamaya çektikleri bilmece — I, 462, bkz. tabuzgu, tabuzguk, tapzug
 TAR  dar — III, 97, 148. 259
 TAR  kelek, (ırmaklarda) sal, III, 148, 157
 TAR  yağ tortusu — III, 148
 TARALMAK  taranmak, II, 126
 TARAMAK  taramak, dağıtılmak, I, 14
 TARANMAK  taranmak, kendini yardımsız taramak. II, 145
 TARASLAMAK  bir şeyi kuvvet ile dağitmak — III, 332
 TARGAK  tarak, I, 14, 467
 TARGIL  (attan ba; ka her hayvan için) alaca — I, 15, 482 § targ ıl yılkı; alaca hayvan — I, 482
 TARHAN  islamlık'tan önce verilmi; olan bir addır, "bey" demektir. I, 436
 TARIG  ekin, bitki, arpa, buğday, tane, tohum, zahire. I, 19, 140, 154, 165, 168, 187, 193. 194, 198, 203. 208, 212, 213, 223, 256, 293. 302, 320, 373, 499, 509, 514; II, 49, 74, 81, 82, 106, 124, 125. 126, 145, 159. 162, 204, 212, 219, 232, 238, 240, 259, 263, 307, 319,
 TARIG  biti tahıla düşen ufak hayvan — I, 320
 TARIG  kesmikli buğday, 1. 499 bkz. tupunlug tarıg
 TARIGÇI  çiftçi, ekinci. II, 49. 51; III, 242 bkz. tar ıdaçı
 TARIGLAG  tohum ekilecek yer, tarla, ekerge — I, 496, 500
 TARIGLANMAK  ekin sahibi olmak — Il, 269
 TARIGLIG  ek!n bulunan yer, ambar — I, 496 § tar ıglıg ev; buğdaylı ev — I, 501
 TARIGLIG  yer ambar — I, 496, 501
 TARIGLIK  ambar — I, 503
 TARIKMAK  daralmak — II, 115
 TARILMAK  (bir nesne, ötekisi içine) da ğılmak, yayılmak; ayrtlmak — I, 15; II, 126. 209; III, 6
 TARILMAK  ekilmek — II, 126 tarım tekinlere ve Afrasyab soyundan olan hatunlara ve bunlar ın çocuklarına karşı söylenen bir kelime, Hakanlı hanları oğullarından başkasına söylenmez — I, 396 § altun ta rım; büyük kadınların ungunu — I, 396
 TARIM  göllere, kumluklara dökülen çay kollar ı — I, 396
 TARIMAK  (ekin) ekmek — III, 262
 TARIMLAMAK  ırmağı bir adadan öbür adaya atlamak suretiyle geçmek — III, 341
 TARIMSINMAK  ekin eker görünmek — II, 259
 TARINMAK  yalnız başına ekmek; ekin eker görünmek II, 145, 159
 TARIRKU  otları birbirine karışmamı; olan yer, otu az yer — I, 489
 TARITGAN  ekincilik eden — I, 514; II, 319
 TARITGU  (ekin) ekecek — II, 321
 TARITIGLI  çiftçllik etmek üzere olan — II, 320
 TARITIGLIK  çiftçllik yapmak hakkı olan — II, 320
 TARITIGSAK  çiftçiliğe düşkün olan — II, 319
 TARITMAK  eklncilik etmek, ektirmek — I, 514
 TARKA  koruk- I, 427 bkz. talka
 TARMAK  dağıtmak, yaymak, ayırmak — I, 399; III, 180, 260 bkz. taramak
 TARMAK  yırtıcı hayvanların pençesi. I, 467
 TARMAKLANMAK  kol kol kuş pençesi glbl akın etmek; pençe sahibi olmak (ku ş); kol kol olmak (su) — II, 274 bkz. tarmutlanmak
 TARMAMAK  tirmalamak — II, 364
 TARMAŞMAK  tirmalaşmak, birlikte kaşınmak — II, 207 bkz. tırmaşmak
 TARMATMAK  tırmalatmak — II, 349, 364
 TARMAZ  ; en hıyarı — I, 457 bkz. turmuz
 TARMUT  dağların tepelerl, derelerl, I, 451
 TARMUTLANMAK  (su) kollara ayrılmak — II, 270 bkz. tarmaklanmak
 TARTAR  kumruya benzer bir kuş — I, 485
 TARTIG  yük ipi, denk sargısı; blr iş çıkması üzerine hakanın adamlarını çağırması — I, 462
 TARTIGÇI  davetçi — I, 462
 TARTILMAK  tartılmak; gerllemek ve çekilmek — II. 229, 237
 TARTIN  ylyecek, başka bir yerden getirilen zahire — I, 435; III, 426
 TARTINMAK  6zlemek; acınmak; götürür görünmek, II, 240
 TARTIŞMAK  tartışmak, taıtmada yardım etmek; germekte yardım etmek; birblrinl cezbetmekte ve çekmekte ve kurmakta yardımetmek; sızlamak, I, 230; II, 205; III, 255
 TARTMAK  tartmak; cezbetmek; çekmek, uzatmak, germek; getirmek, almak, ç ıkarmak, III, 426
 TARUMAK  daralmak — III, 261 262
 TARUNMAK  canı sıkılmak, usannnak, sıkılmak — II, 145
 TARUS  evin çatısı — I, 366; II, 105
 TARUSLAMAK  çatı yapmak, III, 332
 TARUTMAK  darla; tırmak — II, 302 —
 TAS  her nesnenin kötüsü, bayağısı, I, 329
 TASAL  çevgen oyununda çlzilmlş sınır — I, 392 bkz. talas
 TASGAMAK  tokatlamak — III, 287, 288
 TASGAŞMAK  tokatlaşmak; tokatlamakta yardım ve yarış etmek, II, 220 bkz. yasgaşmak
 TASGATMAK  tokatlatmak, II, 338
 TAŞ  taş, kaya, I, 135, 163, 254, 256, 276, 517; II, 7, 14, 23, 129, 133. 184, 234; III, 58, 152, 187, 280. 282 286, 372, 375. 426 435, 447, 448
 TAŞ  dış, taşra, gurbet; geniş açıklık; yazı; yabancı yer — I, 91, 435; II, 74; III, 152
 TAŞAK  erkeklik aygıtı. I, 380, 438; III, 267
 TAŞAKLIG  taşaklı — I, 497
 TAŞGURN  -ıak taşayazmak, II, 178, 201
 TAŞIKMAK  dışarı çıkmak — II, 116 bkz. çıkmak, tışıkmak
 TAŞIRKAN  közlüg patlak gözlü, lokma gözlü — I, 521
 TAŞIRMAK  tafirmak — I, 521
 TAŞITGAN  daima taşıtan, taşınan — I, 514
 TAŞITMAK  taşitmak — II, 307
 TAŞLAMAK  taşlamak; gurbete gitmek, dışarılıklı olmak, III, 294
 TAŞLATMAK  taşlatmak; taşraya yollamak. II, 343
 TAŞMAK  taşmak — II, 12
 TAŞRA  dışarı — I, 424
 TAŞUG  taşınabilen mal, eşya, menkul mal — I, 411
 TAŞUMAK  taşımak; çıkarıp atmak, kovmak — I, 102; III, 266
 TAŞURGAN  daima ta; ıran — I, 518
 TAŞURMAK  taşırmak, II, 78
 TAŞUTMAK  taşitmak — I, 210
 TAT  tat, yabancı; müslüman olmayan; üygur, Farslı, Acem, Farsça konuşan — I, 36, 349, 454, 483, 486; II, 3, 216, 280, 281, 294
 TAT  kılıç ve benzeri şeylerin üzerine çöken pas — II, 281 bkz. tut
 TAT  Tavgaç üygur ve Çinli; Farslı ve Türk — I, 454; II, 280
 TATA  on adımdan görülebilecek yer parças ı, III, 220 bkz. tada
 TATGANMAK  tatlı bulmak, tat almak — II, 241
 TATIG  tat, lezzet — I, 408
 TATIG  talıg tat, lezzet, I, 408
 TATIGLANMAK  tatlanmak — II, 265
 TATIGLIG  tatlı — I, 495, 496
 TATIGMAK  tat, lezzet — I, 408
 TATIGSAMAK  canı tatlı istemek, I, 279; III, 332, 333
 TATIKMAK  Tatlaşmak; Farslaşmak — II, 116, 281
 TATIKMAK  paslannnak — II, 281 bkz. tutukmak
 TATILMAK  tadılmak, tadına bakılmak, II, 120
 TATIMAK  tat vermek — III, 257
 TATINDI  süt bol süt — I, 449
 TATINMAK  tadar görünnnek — II, 158
 TATIR  yer kıraç yer, I, 361 tatıtmak tadılmak, tadına tesir etmek, tat vermek, II, 299
 TATIRGA  tirşe denen sepilenmiş beyaz deri — I, 489
 TATIRLIG  yer toprağı düz ve sert olan yer, bozkır, I, 494
 TATLAMAK  Fars, ve Farslı saymak — III, 293
 TATLAŞMAK  Farsça veya üygurca konuşmak, II, 206, 207ı
 TATLIG  tatlı — I, 45, 529; III, 178, 194
 TATRUŞMAK  birbirine tattırmak — II, 217
 TATURGAN  daima tattıran — I, 515, 516; II, 74
 TATURMAK  tattırmak — II, 73; III, 186
 TAVAR  mal, davar — I, 79, 234, 235, 238, 264, 265, 300. 303, 362; III, 310, 334, 338, 419, 420, 445, 447 bkz. tavar
 TAVAR  mal, mülk, eşya — I, 22. 79, 86, 114, 189, 210, 238, 255, 261, 264, 284, 291, 295, 362, 411, 498, 514; II, 17, 19, 29, 50, 55. 58, 61, 81, 87, 89. 93, 101, 112, 113, 121, 125, 136, 153, 154, 155, 156, 158. 183 189, 224, 237, 249, 250, 253, 295, 296, 297, 3
 TAVARLIG  mallı, mal sahibi. I, 495
 TAVARLUK  mal konan yer, hazine. I, 503
 TAVARSAK  mal sever — II, 56
 TAVGAÇ  edi Araplar'ın "Âd ulusunun izeri" dedikleri büyük ve eski yap ılara verilen ad — I, 454
 TAVGAÇ  yudası susam çiçeğinin (urfağının) yaprağına benzer yaprakları bulunup ilaç için kullan ılan bir
 TAVGAÇLANMAK  Maçin halkı kılığına girmek II, 271
 TAVGAÇLARMAK  Maçinli saymak — III, 350
 TAVILGUÇ  tabarhun; innap dediklerl meyve; k ızıl ağaç; bakam ağacı; tarhun denen sebze; kızıl söğüt, I, 488, 489 bkz. tavılku
 TAVILKU  tabarhun — I, 489 bkz. tavılguç
 TAVIŞ  duygu ve kımıldanma. III, 165 bkz. tavuş, tavuş
 TAVIŞGAN  tavşan — I, 513, 525
 TAVIŞGAN  yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri. I, 346, 513
 TAVIŞGANLAŞMAK  öndül olarak tavşan koyup yarış (bahis) etmek — II, 226
 TAVMAK  tasarruf etmek, I, 519
 TAVRAK  çabuk, acele, kıvrak, çalışkan, çabukluk — I, 156, 468, 520; III, 46, 69, 258 bkz. tafrak
 TAVRAMAK  davranmak; büyümek, kuvyetlenmek, I, 103; III, 41, 279 bkz. tuvramak
 TAVRAN  şalvar uçkuru ve sapan kolu yapmak için örülmü ş ip, I, 436
 TAVRANMAK  davranmak — II, 240
 TAVRATASI  davrandıracak — II, 362 § tavratası yer; davrandıracak yer — II, 362
 TAVRATGAN  daima acele ettiren, daima davrand ıran — II, 360
 TAVRATGU  davranılacak. II, 362 § tavratgu ogur; davran ılacak zaman — II, 362
 TAVRATGUÇI  acele ettiren, davrandıran. II, 360
 TAVRATIGLI  acele ettiren ve işe başlatmak üzere olan — II, 361
 TAVRATIGLIK  davrandırma, acele ettirme hakkı olan, II, 361
 TAVRATIGSAK  acele ettirmek, davrandırmak isteyen II, 360, 361
 TAVRATIGSI  davrandırına, acele ettirme hakkı olan. II, 361
 TAVRATIŞMAK  ivmekte ve yürüyüşte yarış etmek, II, 363
 TAVRATMA  davrandırrria. II, 360
 TAVRATMAK  acele etmek, acele ettirmek, davrand ırmak; (ip) eğirmek — II, 330, 335, 336, 360 tavratmış kıvratılmış. II, 362 § tavratmış yıp; kıvratılmış ip, II, 362
 TAVRATTAÇI  acele ettiren, davrandıran — II, 360
 TAVUŞ  duygu ve kımıldanma — III, 165 bkz. tavış, tavuf
 TAVUŞ  duygu ve kımıldanma — I, 367 bkz. tavuş, tavış
 TAVUŞLAMAK  kımıldanma, duyu ve hareket belirtmek III, 335
 TAXTU  eğrilmeıniş ham ipek, I, 416 bkz. tahçek
 TAY  tay, I, 206, 207, 313; III, 71, 158
 TAYAGU  taş ve tezek parçası — III, 174
 TAYAK  dayak, dayangaç — I, 417; III, 166
 TAYAKLANMAK  dayak, baston sahibi olan III, 197 , 198
 TAYAMAK  dayak koymak, dayak dikmek, dayamak, III, 274
 TAYANMAK  dayanmak, III, 161, 190, 191, 380
 TAYAÑU  mabeyinci, perdeci — III, 380
 TAYGAN  tazı, av köpeği. I, 421; II, 15, 343; III, 174, 175
 TAYIG  kaygın — III, 165
 TAYIŞMAK  kaymakta yarış etmek — III, 188
 TAYITMAK  kaydırmak — II, 325, 326 bkz. tayturmak
 TAYLAÑ  er ince, kibar, güzel, boylu boslu, rengi parlak, elbisesi temiz adam (en çok gençlerde kullanılır) — III, 386 bkz. tayuk § taylañ yigit; dalyan (daylan) gibi genç, III, 386
 TAYMAK  kaymak — III, 166, 243, 244
 TAYTURMAK  kaydırmak, 2iyındırmak — III, 192 bkz. tayıtmak
 TAYUK  er ince, kibar genç — III, 166 bkz. taylañ
 TAYUKLANMAK  dayılanmak, kibarlanmak. III, 197, 198
 TAZ  kel, daz, boynuzsuz, bitkisiz, çorak — I, 26, 313; II, 41, 52; III, 148, 149 § taz koy; kel koyun, boynuzsuz koyun, III, 148 § taz yer; bitkisi az olan çorak yer, kel toprak — III, 148
 TAZ  at alacalı at — III, 148
 TAZARMAK  kelle; mek — II, 77 bkz. tazgarmak, tazg ırmak
 TAZGARMAK  kelleşmek, dazlaşmak, II, 178 bkz. tazarmak, tazgırmak
 TAZGIRMAK  dazlaşmak, kelle; mek — II, 178 bkz. tazarmak, tazgarmak
 TAZLAMAK  birine kel demek, birini kel saymak. III, 293
 TEBIZ  çorak yer; haset eden — I, 19, 365; II, 208
 TEBIZLIK(G)  çekememezlik, haset — I, 506
 TEF  dek, al, hile — I, 332 bkz. tev
 TEFÇITMEK  sıkıca geçmeli olarak diktlrmek — II, 329 bkz. tevçimek
 TEGDEG  sebep, I, 160 bkz. tıldag
 TEGDI  ziyaretçi. III, 230 bkz. teki
 TEGILMEK  şaşıla; mak, tek gözlü olmak, II, 130
 TEGIN  değin I, 349
 TEGIN  aslında "köle" anlamına; sonraları hakan okullarına verilen ungun — I, 355, 357, 413; III, 368 bkz. tigin § kümüş tegin; rengi gümüş gibi saf köle — I, 413 § alp tegin; yi ğit köle I, 413 § kutlug tegin; uğurlu köle. I, 413
 TEGIÑ  tekin, samur — III, 370
 TEGINMEK  bir büyük adamın yanına gelmek veya oradan gitmek. II, 143
 TEGIR  değer, kıymet — I, 352; II, 82
 TEGIRME  çörek, değirmen taşı, para gibi değirmi olan her nesne — I, 490
 TEGIRMEK  yaklaştırmak — II, 148
 TEGIRMEK  deve üzerine ikl taraflı atılarak içerisine binilen sepetle, sepete benzer nesne — I, 506 bkz. ügürmek
 TEGIRMEN  değirmen, değirmen taşı — I, 369; II, 128; III, 266. 267, 282, 355
 TEGIŞ  değişme. I, 368
 TEGIŞMEK  muhakeme olmak; (bir yere) değmek; dürüm dürüşmek. II, 105, 106
 TEGIT  tegin kelimesinin çoğul şekli. I, 355, 356
 TEGME  değme, her, her bir, türlü türlü — I, 157, 241, 296, 433, 434, 437, 523; II, 156, 285; III, 26 tegmek değmek, dokunmak, ermek, erişmek, varmak, yakalamak, dü; mek; hücum etmek — I, 48, 104, 167, 319, 363, 375, 410, 429, 471, 472, 522; II, 19, 20, 91 , 129; III, 44, 4
 TEGRE  etraf, çevre, daire, değre, I, 310, 421, 424; II, 13, 45, 137; III, 285, 401, 422
 TEGREK(G)  herhangi bir şeyin halkası, değresi — I, 477
 TEGÜ  kadar, dek, III, 237
 TEGÜL  değil. I, 329, 393; II, 57, 68; III, 153 bkz. dag, dag ol, dag
 TEGÜRGEN  daima degiren, eriştiren . I, 522
 TEGÜRMEK  eriştirmek, dokundurmak, değirmek — I, 207, 335, 376; II, 84; III, 134, 158
 TEJIK  Tacık, Farslı — I, 387
 TEJIKLEMEK  Farslı saymak, Farslılığa nispet etmek, III, 340
 TEK  tek, sadece, bir şey dilemeyerek; gibi, benzetme edat ı, I, 334, 353, 354, 490, 497; III, 155
 TEK  turmak susmak — I, 334
 TEKE  teke, boynuzundan yay yapılan' erkek geyik — III, 102, 228 § teke sakal; teke sakall ı, köse adam — III, 228
 TEKI  ziyaretçi — III, 230 bkz. tegdi
 TEKIŞ  her şeyin sonu, bitimi. I, 368
 TEKNE  tekne — I, 434
 TEKŞÜT  değişit, karşılık, bedel — I, 451
 TEKÜZ  atın alnındaki akıtma, I, 507 bkz. tüküz
 TEKÜZLIG  akıtmalı. I, 507
 TELGEMEK  sıkmak, can sıkmak, III, 291
 TELGENMEK  kızmak, içlenmek — II, 242
 TELIK  delik — I, 388
 TELIM  çok, pek çok, bol, fazla, daima, hep, pek — I, 44, 73, 110, 132, 156, 157, 166, 167, 200, 235, 249, 255, 397, 427, 467, 514, 515, 520, 521, 522, 523; II, 38, 179, 241, 260, 315, 342; III, 20, 52, 159, 194, 297, 311, 323, 404
 TELINMEK  delinmek — II, 147, 148
 TELIŞMEK  delmekte yardırn ve yarış etmek, II, 108
 TELMEK  delmek; sıirüye katmak — II, 22
 TELMIRMEK  sağa sola bakınmak (bir şey istemek için). II, 179, 180
 TELTÜRMEK  deldirmek. II, 174, 175
 TELÜ  deli, çılgın III, 156, 232 bkz. telve
 TELVE  deli, I, 426 bkz. telü
 TEM  tırkaz — I, 337
 TEMEK  demek, söylemek — I, 43, 74, 79, 87, 127, 178, 403; II, 287; III, 214, 215, 233. 245, 247, 259 bkz. timek
 TEMEN  büyük iğne, çuvaldız, I, 402; III, 35, 367 bkz. tümen § temen yiñne; büyük i ğne, çuvaldız — I, 402 § temen yigne; büyük igne, çuvald ız, III, 35
 TEMIIRÇI  demirci — III, 268
 TEMIN  demin — I, 409
 TEMLEMEK  tırkazlamak — I, 337
 TEMREGÜ  temregi — I, 491
 TEMÜR  demir. I, 42, 187, 361, 520; II, II, 21; III, 253
 TEMÜR  kazñuk kutup yıldızı; demir kazık — III, 383 bkz. temür kazuk (kazuñuk)
 TEMÜR  kazuk kutup yıldızı; demir kazık, III, 40 bkz. temür kazñuk
 TEMÜRGEN  ok temreni . I, 522 bkz. temürken
 TEMÜRKEN  ok tenıreni — I, 522 bkz. temürgen
 TEMÜRLÜG  demir sahibi — I, 506
 TEMÜRLÜK  demir eritllen ve süzülen yer — I, 506
 TEN  vücut — II, 307
 TEÑ  denk, ögür, akran — III, 355 § teñ
 TENÇMEK  ısırmak, kötüleşmek, yoksullaşmak — II, 281; III, 303 bkz. yençimek, yunç ımak
 TENE  tane; susam, mışmiş gibi şeyler — III, 44, 236
 TEÑEK  hava — III, 366
 TEÑELGÜÇ  dölengeç kuşu — III, 388 bkz. terigelgün
 TEÑELGÜN  dölengeç kuşu — III, 388 bkz. teñelgüç
 TEÑERMEK  iki şeyi birbirine denklemek, denkle ştirmek — III, 398
 TEÑEŞMEK  denkleşmek, ikl şey birbirine denk olmak III, 393
 TEÑĞ  imkân, fırsat, sıra — II, 103; III, 355 terig göl, batakl ık — I, 528
 TEÑIL  ön ayakları çizgili — III, 366
 TEÑIRGEN  Tanrıya tapınan bilgin. III, 389 bkz. Teñrigen
 TEÑITMEK  havaya doğru yükseltmek — III, 396 bkz. tüñitmek
 TEÑIZ  deniz — I, 100; II, 45; III, 136, 363, 370
 TEÑLEMEK  Iki şeyi birblrine denklemek, denk etmek, denkle ştirmek. I, 427, III, 403
 TEÑLENMEK  işi düşünmek, çare düşünmek — III, 400
 TEÑLEŞMEK  iki şey birbirine denkle; mek, III, 398
 TEÑMEK  havalanmak, havaya yükşelmek, göz-den kaybolmak, III, 390
 TEÑRI  gök, sema — III, 377
 TEÑRI  büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi göze ulu görünen Her şey — III, 377
 TEÑRI  Tanrı. I, 53, 68, 150, 171, 206. 212, 225, 266, 280, 300, 301, 304, 373, 416, 461, 472, 475; II, 3, 77, 140, 152, 160, 161, 162, 167, 169, 173, 179, 185, 192, 200, 201, 288, 294, 303, 315, 316, 324, 325, 347, 356, III, 52, 53, 84, 95, 137, 271, 273, 290, 34
 TEÑRIGEN  Tanrı'ya tapınan bilgin, bilgin kimse — III, 377, 389 bkz. Teñirgen
 TEÑRIGERÜ  Tanrı'ya doğru, Tanrı'ya yönelerek, III, 251 bkz. Teñrikeri
 TEÑRIKERI  Tanrı'ya doğru, Tanrı'ya yônelerek. III, 251 bkz. Teñrigerü
 TENRIMEK  uyuyamamaktan baş dönmek, III, 282
 TEÑTÜRMEK  elindekini havaya doğru saldırmak, yükseltmek, III, 397
 TEÑÜÇ  saçayağı gibi yarım arşın yüksekliğinde olan her şey — III, 381
 TEÑÜRMEK  havaya doğru yükselip kaybolmak, yükselen bir ; eyl sal ıvermek. III, 392
 TEPIK  tepiş, tepme — I, 27, 386
 TEPILMEK  tepilmek — II, 119
 TEPINMEK  tepmek, bir şeyi ayakla kımıldatmak — II, 140
 TEPIŞMEK  tepişmek, II, 87, 113
 TEPLEŞMEK  bir işe razı olmak, uzlaşmak — II, 206 bkz. taplaşmak
 TEPMEK  dövmek, vurmak, tepmek, I, 27, 178, 386, 526; II, 3, 33, 113
 TEPREMEK  tepremek, kımıldamak III, 277
 TEPRENMEK  teprenmek, II, 240
 TEPREŞMEK  oynamak, tepreşmek, kaynaşmak — I, 88; II, 204
 TEPRETESI  tepretilecek. II, 362 § tepretesi yer; tepretilecek yer — II, 362
 TEPRETGEN  çok tepreten — II, 360
 TEPRETGÜ  tepretilecek, II, 362 § tepretgü ogur
 TEPRETGÜÇI  tepreten, II, 360
 TEPRETIGSEK  tepretmek dlleğinde olan — II, 360. 361
 TEPRETIGSI  tepretmek hakkı olan ve tepretmekte acele eden — II, 362
 TEPRETIŞMEK  tepretmekte yardım ve yarış etmek — II, 363
 TEPRETİGLIK  tepretme hakkı olan — II, 361
 TEPRETME  teprendirme. II, 360
 TEPRETMEK  tepretmek, teprendirmek, kımıldatmak, saldırmak; (yalnız deve için) sıçratmak, II, 329, 330, 360
 TEPRETMIŞ  tepretilmiş, II, 362 § tepretmiş neñ
 TEPRETTECI  tepreten — II, 360
 TEPSEMEK  haset etmek, günülemek, çekememek — I, 463; III, 283 bkz. tepzemek
 TEPSETMEK  haset ettirmek — II, 336 bkz. tepzetmek
 TEPÜK  kurşun eritilerek iğ ağırşağı şeklinde dökülür, üzerine keçi kılı veya başka bir şey sarılır,
 TEPZEMEK  haset etmek, günülemek, çekememek, I, 19; III, 283 bkz. tepsemek
 TEPZEŞMEK  hasetleşmek — II, 206 tepzetmek haset ettirnşek, II, 335, 336, bkz. tepsetmek
 TER  ter, I, 181, 322, 466; 11. 96, 273, 279, 303, 336; III, 148, 196
 TER  ücret, çalışana verilen para — III, 148, 212
 TER  atmak beden teri dışarı atrnak — II, 303
 TER  bolmak terlemek, utanmak, mahcup olmak — I, 322
 TERÇI  ücretle çalışan, ırgat — I, 417; III, 148
 TERGELIR  dermek, toplamak üzere o1an — II, 67
 TERGEŞMEK  arka arkaya gelerek derleşmek — II, 206 bkz. tirkeşmek
 TERGI  sofra, I, 429; II, 54 bkz. tergü
 TERGÜ  sofra üzerindeki çeşitli yemek; s ıra, dizi — I, 428 bkz. tergi
 TERGÜŞI  deren, toplayan — II, 51
 TERI  deri, I, 70, 165, 306; II, 149, 229, 231, 303, 354; III, 188, 190, 221, 244, 392
 TERI  ötmek ter derlden geçmek, II, 303 bkz. ter atmak, teritmek
 TERIG  derme, derl{; dernek, derge, I, 388; II, 41 bkz. tirik
 TERIGSEK  dermeyi, toplamayı dileyen — II, 55
 TERILGEN  her zaman derilen, toplanan — I, 521, 523
 TERILMEK  derilmek, toplanmak — II, 127; III, 6
 TERIMSINMEK  derer gibi görünmek — II, 261
 TERIÑ  (yalnız su için) engin, geniş, derin, her derin ve çok şey — III, 370
 TERINÇEK  iki parçadan yapılan kadın carı — I, 510
 TERINGÜKLENMEK  (su) derlnlemek, ; oğalmak — III, 411
 TERINMEK  kendisine dermek, II, 146
 TERIŞMEK  toplanmak, toplamakta ve dermekte yard ım ve yarış etmek — I, 107; II, 95, 96
 TERITMEK  teri ötmek
 TERITMEK  terlemek — II, 303, 304 bkz. ter atmak, teri ötmek
 TERK  tez, çabuk, I, 350, 441 bkz. terkin
 TERK  kelmek tez gelmek — I, 350
 TERK  kılmak çabuk olmak — I, 350
 TERKEK  bohça — II, 21
 TERKEN  egemen, hükümdar, mellk; vilâyet üzerine vali olan kimseye kar şı hakanlann aytası; "kendisine itaat edilen" anlam ına I, 376, 441, 442; 11. 209
 TERKIN  toplu olan, toplanmiş olan her şey — I. 442, 443; II, 209
 TERKIN  tez, çabuk, I, 441 bkz. terk
 TERKLEMEK  ivmek, acele etmek — III, 445
 TERLEMEK  terlemek; kaşağılamak, gebrelemek, silmek — III, 293
 TERLENMEK  terlemek, II, 242, 254
 TERLETMEK  terletmek — II, 342
 TERLIK  teri çekmek için eğerln veya palanın altına konulan keçe — I, 476
 TERMEK  dermek, toplamak — II, 39, 44, 62, 66, 83; III, 181
 TERNEK  dernek, işlerini konuşmak için ulusun toplandığı yer — I, 477
 TERÑEK  su sızıntısı, su blrikintisi; kaynak, II, 291, 328 bkz. terñük
 TERÑÜK  kaynak — II, 6 bkz. terñek
 TERS  güç olan her nesne — I, 348
 TERS  ters urmak her yanından, her yanına vurmak — I, 348
 TERSINMEK  terslemek, kızmak; (yara kapandıktan sonra) azmak — II, 240, 241
 TES  obanma edatı — I, 328 § tesdegirme; des- değirmi — I, 328
 TEŞIK  obur, karnı dolduğu halde gözü dolmayan kişi — I, 387 bkz. teşüklemek
 TEŞILMEK  yarılmak, değilmek II, 127, 128
 TEŞRÜM  eğrilmiş ip yumağı — I, 485 bkz. tüşrüm
 TEŞÜK  taşagı yarık; deşik, yarık, I, 387
 TEŞÜKLEMEK  obur, aç gözlü saymak, III, 340 bkz. te şik
 TETIK  akıllL III, 33 bkz. teytik
 TETRÜ  her şeyin tersine dönüşü — I, 420
 TETRÜLMEK  çevrilmek, ters olmak, kötü olmak, kötüle şmek — II, 229, 230
 TETÜRMEK  söyletmek, dedirtmek. III, 186
 TEV  al, hile, aldatma, I, 332 bkz. tef
 TEVÇIMEK  oyulkamak, seyrekçe dikmek — III, 276 bkz. tefçitmek
 TEVE  deve — III, 139 bkz. deve, devey, tevey, teve, tevey, tevi, tevi, tivi
 TEVE  deve — II, 181 bkz. deve, devey, teve, tevey, tevey, tevl, tevi, tivi
 TEVEY  deve — III, 314, 342, 447 bkz. deve, devey, teve, tevey, tevi, tevi, tivi
 TEVEY  deve, I, 31; II, 84, 195, 206, 217, 255, 256, 329, 351; III, 49, 60, 67, 113, 136, 140, 168, 186, 200, 225, 309 bkz. deve, devey teve, tevey, teve, tevi, tevi, tivi
 TEVGEN  her zaman 0126^I, 401
 TEVI  deve — 1. 127, 385, 485; II, 21, 75, 246, 252, 338; III, 139, 277. 287 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tivi
 TEVI  deve — I, 389, 499 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tivi
 TEVINMEK  tasalanmak, utanmak, sıkılmak, II, 147
 TEVIŞMEK  şişe et dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 102 bkz. tüvi; mek
 TEVLÜG  alcı, aldatıcı — I, 477; III, 33 bkz. tevlük
 TEVLÜGLENMEK  kendini hileci saymak, hileci olmak, II, 277 bkz. tevlüklenmek
 TEVLÜK  alcı, hileci, aldatıcı, III, 33 bkz; tevlüg
 TEVLÜKLENMEK  kendini hileci saymak, hileci olmak, II, 277 bkz. tevlüglenmek
 TEVMEK  eti şişe saplamak, dizmek. I, 401; II, 15
 TEVSI  tepsi, sofra — I, 423; III, 50
 TEVŞELMEK  ufalanmak; karışmak. II, 235, 236 bkz. tevşülmek
 TEVŞEMEK  karı; mak, dolaşmak (ip), III, 286
 TEVŞETMEK  karıştırmak, dolaştırmak (ip); birinin terini burçaklat ıncaya kadar yormak, II, 336
 TEVŞINMEK  çalışmak, çırpınmak. II, 241 bkz. tevşünmek
 TEVŞÜLMEK  karışmak — II, 236 bkz. tevşelmek
 TEVŞÜNMEK  çalışmak, çırpınmak — II, 241 bkz. tevşinmek
 TEVÜRGEN  her zaman çeviren — I, 521 § evürgen tevilrgen; her zaman evirlp çeviren — I, 521
 TEVÜRMEK  çevirmek — II, 82 § evürdi tevürdi; evirip çevirdi, alt üst etti; tasarruf etti — II, 81
 TEYITILMEK  akıllanmak, zekile; mek — II, 121
 TEYTIK  akıllı, zeki — III, 33 bkz. tetik
 TEZEK  tezek, at gübresi — I, 386
 TEZEKLEMEK  pislemek. III, 340
 TEZGEK  (er) işten ve işe benzer şeylerden kaçan, çekingen — II, 289 bkz. tezik
 TEZGI  düşman gelmesi yüzünden halk arasında olan ürkuntü, panik — I, 429 bkz. tezik
 TEZGI  bolmak düşman gelmesi yüzünden ürküntü meydana gelmek, I, 429
 TEZGINÇ  dağ dönemeci, dağ büklümü — III, 387 bkz. yörgenç
 TEZGINÇ  yol büküntülü, kıvrımlı yol- III, 387
 TEZGINMEK  dönmek, tavaf etmek; çevrilmek — II, 241, 255, 303, 312
 TEZIK  halk arasında ürküntü, panik, I, 387 bkz. tezgi
 TEZIK  (kişi) işten kaçan kimse — I, 387 bkz. tezgek
 TEZINMEK  kaçar görünmek. II, 146
 TEZIŞMEK  blrbirinden kaçışmak, II, 99
 TEZITMEK  kaçırmak, II, 305
 TEZMEK  kaçmak, tezlkrnek — II, 8
 TIDIGLIG  neñ kendisine varılması yasak edilmiş nesne — I, 496
 TIDIGMAK  bir şeyden alıkoyma, engel o1ma — I, 373
 TIDILMAK  kaçınmak, çekinmek, alıkoymak, engel olmek — II, 126 bkz. t ıdınmak
 TIDIN  vakit bildiren bir kelime — III, 171
 TIDINDI  nerig esirgenen, yasak edilen şey — I, 449
 TIDINMAK  kaçınmak, esirgenmek, yasak edilmek I, 449; II, 144, 145 bkz. t ıdılmak
 TIDIŞ  engellik, engel oluş — I, 407
 TIDIŞMAK  engel olmakta, alıkoymakta yarış etmek — II, 93
 TIDLINMAK  kaçınmak, tıyınmak; söz söylerken duraklamak. II, 242
 TIDMAK  geri koymak, men etmek — II, 292; III, 244, 439 bkz. t ıtmak, tıymak
 TIG  al ile doru arası at rengi, konur al — III, 127
 TIGDAMAK  diğrek, sert, katı olmak III, 278 bkz. tıgramak, yavramak
 TIGIN  aslında "köle" anlamına iken sonra hakan oğullarına verilen ungun — I, 355 , 357, 413; III, 368 bkz. tegin
 TIGMAK  eğmek; değmek; bir yere değerek keskinliği gitmek, körleşmek I, 307; II, 14, 83; III, 231 bkz. tagılmak, tigmek
 TIGMEK  egmek, III, 231 bkz. tagılmak, tıgmak
 TIGRAK  yılmaz; yiğit, bahadır — I, 468; II, 212
 TIGRAK  elçi, haberci, postacı — III, 65
 TIGRAKLANMAK  yiğitlik göstermek, yiğitlenmek — II, 274
 TIGRAMAK  diğrek, katı, sert olmak — III, 277, 278 bkz. tıgdamak, yavramak
 TIGRAŞMAK  gürbüzleşnıek, bahadırlaşmak. II, 212
 TIGRATMAK  sıkıştırmak; becerikli, tıgrak yapmak, II, 330
 TIGRETMEK  ses çıkartarak, hışıldatarak yürütmek, II, 330, 331 bkz. tikretmek
 TIIT  sus — II, 28
 TIKEMEK  dikmege gücü yetmek — I, 117
 TIKEN  diken — I, 204, 400; II, 215, 280; III, 44 bkz. tikken
 TIKI  geceleri işitilen ses, III, 230 bkz. tıkılamak, tikilemek
 TIKIGLIG  dikilmiş (elbise), I, 509 bkz. tikiklig
 TIKIKLIG  dikilmiş. I, 509 bkz. tikiglig
 TIKILAMAK  tık diye ses vermek — III, 326 bkz. tiki, tikilemek
 TIKILEMEK  ses, hışırtı çıkarmak, III, 326 bkz. tıkılamak, tiki
 TIKILMEK  dikilmek, (ağaç) dikilmek, bir şeyi dikine koymak, II, 130
 TIKIM  parça, I, 396 bkz. tikkü, tikü tikir
 TIKINMAK  teperek tıkmak, doldurmak, fazla yemek — II, 147
 TIKIR  at nalının çıkardığı sesi bildiren bir kelime. I, 361 bkz. tak ır takır
 TIKIŞMAK  tikılmak, sıkı; mak — II, 104
 TIKIŞMEK  (agaç, elbise) dikmekte yardım etmek, II, 106, 113
 TIKITMAK  tıkılmak, sıkışmak, II, 129
 TIKITMAK  tıktırmak, sıkı; tırmak — II, 308
 TIKKEN  diken, I, 401 bkz. tiken
 TIKKÜ  parça, lokma — III, 229 bkz. tlkim, tikü
 TIKLINMEK  (ağaç ve benzeri) dikilmek. II, 244
 TIKLIŞMEK  (ağaç ve benzeri) dikilrnek. II, 207
 TIKMA  (üzüm) sıkışık, birbirine girmiş (üzürn) — II, 16
 TIKMAK  tıkmak, doldurmak — II, 16
 TIKME  (neıiğ) dikilmiş (nesne), I, 433
 TIKMEK  bir şeyi delmek, dürtmek, sokmak, (ağaç) dikmek, bir şeyi dikey hale getirmek; (diki ş) dikmek. I, 195, 201; II, 20; III, 25, 367 § tikmeginçe; dikilmedikçe — II, 21
 TIKREMEK  ses vermek; gelişmek, yeti; mek. II, 280
 TIKREŞMEK  ses vermek; büyüyüp serpilmek. II, 209
 TIKRETMEK  ses çıkartmak, hışıldatarak yürümek — II, 330, 331 bkz. tigretmek
 TIKTURMAK  tıktırmak, bastırmak — II, 174
 TIKTÜRMEK  (dikiş) diktirmek — II, 174
 TIKÜ  parça, lokma — III, 229 bkz. tikim, tikkü
 TIKÜÇ  ekmekçilerin ekmek üzerine nak ış yapmak için kullandıkları nesne, kuş yeleği — I, 358
 TIKÜLEMEK  lokma lokma vermek; rüşvet vermek — III, 326
 TIL  dil, söz, lûgat — I, 107, 335, 336, 429; II, 20; III, 43, 133, 134, 161
 TIL  durumunu öğrenmek için düşmandan yakalanan tutsak, çaşıt, casus — I, 336; III, 134
 TIL  tegürmek dil uzatmak, söz dökundurmak, dille (sözle) incitmek. I, 336
 TIL  tutmak düşmanın durumunu öğrenmek üzere blr adam yakalamak — I, 336; III, 134
 TILAK  kadının kadınlık aygıtı, avret yeri, I, 335, 411
 TILDAG  bahane, I, 160, 462 bkz. tegdeg
 TILDÜRMEK  dildirmek — 11. 176 bkz. tiltürmek
 TILEK  dilek, I, 412; II, 148; III, 90
 TILEMEK  dilemek, istemek; beklemek, aramak — I, 21, 36, 51, 126, 252, 459; II, 8, 112, 260, 262; III, 87, 90, 143, 271
 TILEMSINMEK  diler, ister gibi görünmek — II, 259, 261
 TILENMEK  aranmak, dilenmek — I, 407; III, 43
 TILEŞMEK  dilemekte yanş etmek — II, 108
 TILETMEK  istetmek, diletmek. II, 310
 TILGE  dilim, uzunlamasına kesilen her şey — I, 429 bkz. tilim
 TILI  ok temreni üzerine sarılan sırım, III, 233
 TILIKMAK  konuşmak, haber vermek; dile düşmek — II, 116, 117
 TILIM  dilim. I, 397 bkz. tilge
 TILIMSINMEK  dilim yapar görünmek — II, 262
 TILINMEK  uzunlamasına dilinmek — II, 149
 TILKATMAK  işi geciktirmek; yükü çarpitmak, çarp ık yapmak; yükle ip arasına ağaç parçası koyarak yükü düzeltmek için büktürmek. II, 339 bkz. talk ıtmak
 TILKI  tilki — II, 343 bkz. tilkü
 TILKÜ  tilki. I, 54, 421, 429; II, 15; III, 5, 175, 244 bkz. tilki
 TILKÜLENMEK  tilkilik etmek, yaltaklanmak — III, 202
 TILLIG  dilli — III, 313
 TILLŞMEK  dilmekte yardım ve yarış etmek — II, 108
 TILMEK  dilmek, uzunluğuna yarmak veya kesmek, II, 23
 TILTÜRMEK  dildirmek. II, 175 bkz. tildürmek
 TILZÜN  yumuşak huylu — I, 221, 414
 TIM  şarap dolu tulum; şarap satan, III, 136
 TIMCI  şarap satan, meyhaneci — III, 136
 TIMEK  demek — III, 231 bkz. temek
 TIN  ruh, nefes, soluk — I, 164, 177. 179 192, 249, 339; II, 118, 283 bkz. t ınıg
 TIN  dinmiş; haylaz, işslz; tembelleşmiş, harın- lafmış III, 138
 TIN  yular I, 339; III, 138 § tin tizgin; yular dizgin — I, 339
 TIÑ  dik- III, 356
 TIÑ  turmak dik durmak — I, 356
 TINÇAMAK  bozulmak, çürümek, III, 303 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçımak, tunçımak
 TINÇIMAK  bozulmak, çürümek, III, 276, 303 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tunçımak
 TINDURMAK  rahatettirmek, dinlendirmek, 11, 176
 TINIG  nefes alma, soluk alma — II, 40 bkz. t ın
 TIÑILAMAK  agır bir şey yere düşerek ses vermek, III, 404 bkz. tiñilemek
 TIÑILEMEK  ağır bir şey yere düşerek ses vermek — III, 404 bkz. tıñılamak ,
 TINILMAK  dinlenilmek, rahat edilmek. II, 130, 131
 TIÑLAMAK  dinlemek — III, 403 bkz. tlñlemek
 TIÑLAŞMAK  dinlemekte yarış etmek — III, 398
 TIÑLATMAK  dinletmek-II, 359
 TIÑLEMEK  dinlemek . I, 96 bkz. tıñlamak
 TINMA  susma — II, 28
 TINMAK  dinlenmek, solumak, nefes almak; dinmek, sonu gelmek, I, 206, 207, 529; II. 28, 40, 176, 204, 316; III, 158 tın
 TIREGÜ  direk, kendisine bir ; ey dayan ılan ve kendisiyle bir şey durdurulan her nesne, direcen ve buna benzer şeyler, I, 447
 TIREK  direk; kavak — I, 387, 412
 TIREKLIG  direk sahibi. I, 509
 TIREKLIK  direklik ağaç yetişen yer, kavaklık; direklik — I, 509, 511
 TIREMEK  dayak veya direk dikmek — III, 262
 TIRENMEK  dayanmak; direnmek, çekinmek — II, 14S, 146; III, 233
 TIREŞMEK  direşmek, çekinmek, diremek, şıkıntidan yürümez olmak (hayvan); çeki şmek — I, 414; II, 95, 96
 TIRGÜRMEK  diriltmek II, 179, 200, 324; III, 424
 TIRIG  diri, canlı, yaşayan — I, 14, 62, 386; III, 333 § tirigle; diri iken, hayatta iken. III, 257
 TIRIK  derme, deriş; dernek, derge — I, 388 bkz. terig
 TIRILGEN  her zaman yaşayan — I, 523, 524
 TIRILMEK  dirilmek, yaşamak — I, 14; II, 127, 139, 200, 324; III, 6, 65
 TIRIÑ  kulağın tınlamasına benzer sesi bildiren kelime. III, 370
 TIRIÑ  etmek tın etmek — III, 370
 TIRIÑ  ettürmek tın etmek III, 370
 TIRKEŞ  yığlışma; kalabalık yüzünden yürümekte güçlük — I, 460 § suv tirke şi; dere kollarının suyunun toplandığı yer — I, 460
 TIRKEŞMEK  toplanmak, toplaşmak, derleşmek — I, 149, 459; III, 65 bkz. tergeşmek
 TIRMALMAK  tırmalamak II, 230
 TIRMAŞMAK  tırmaşmak, kaşınmak — II, 207 bkz. tarmaşmak
 TIRÑAK  tırnak. I, 134, 177; III, 382
 TIRSGEK  göz kapaklarında çıkan sivilce, it dirseği, arpacı — k. III, 424
 TIRSGEK  dirsek — III, 424
 TIRT  tekrarlanarak "cart" diye ses vermek — I, 341
 TIŞ  diş, I, 464; II, 20, 97, 110, III, 209, 311, 334; III, 25, 73, 125, 216, 254, 270, 272, 280, 283, 297
 TIŞ  sapan demiri — III, 125
 TIŞ  alın akıntisı gözü önüne varıp kulaklarına çıkmayan ve burnuna inmeyen ikisi ortas ı kalan at — III, 125
 TIŞEK  şişek, iki yaşını bitirerek üçüne basmış olan koyun — I, 387
 TIŞELMEK  bilenmek, di; enmek — II, 128
 TIŞEMEK  dişemek — III, 266, 267
 TIŞETMEK  dişetnnek, II, 307
 TIŞI  dişi, her hayvanın dişisi; kadın — I, 396, 400, 447, 529; II, 102; III, 6, 178, 224, 229 bkz. ti şi tışıkmak dışarı çıkmak — II, 116 bkz. çıkmak, taşıkmak
 TIŞI  takagu tavuk — I, 447
 TIŞI  dişi, her hayvanın dişisi; kadın — I, 396, 400, 447, 529; II, 102; III, 6, 178, 224. 229 bkz. t ışı
 TIŞLATMAK  dişletmek. II, 343, 344
 TIŞLEMEK  dişlemek, dişle ısırmak — III, 294
 TIŞLENMEK  dişlenmek; dişenmek, bilenmek II, 244
 TIT  dağda biten çam fıstığı ağacı, Pinuslarix. III, 120
 TITIG  (yara, ağrı) acıma, acıyı; — I, 386
 TITIK  çamur — I, 386, 506; III, 297 § oçakl ık
 TITIK  çamur ve çamura benzer ocak yapılacak her nesne — I, 150
 TITILMAK  didilmek II, 120
 TITINMEK  dayanmak, direnmek, dik bakmak — II, 144
 TITIR  dişi deve — I, 361; III, 291
 TITIŞMAK  ditmekte yardım etmek, yırtılmak — II, 89 bkz. titişmek
 TITIŞMEK  ditmekte yardım ve yarış etmek; yırtılmak. II, 89 bkz. tıtışmak
 TITIZ  tadı hel; le glbi kekremsi olan — I, 365
 TITIZLIK  kek^elik. I, 506
 TITLANMAK  çamlanmak, çam sahibi olmak — III, 199
 TITMAK  geri koymak men etmek — II, 292 bkz. tıdmak, tıymak
 TITMAK  ditmek, ziyadesiyle parçalanmak, II, 292
 TITMEK  (yara) acımak — I, 386
 TITMEK  direnmek, karşı koymak; dik bakmak — II, 292
 TITREŞMEK  titreşmek II, 217, 218
 TITRÜ  bakmak dik bakmak, keskin gözle bakmak, II, 292; III, 272
 TIVI  deve, III, 139 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tevi
 TIYMAK  men etmek — III, 244 bkz. tıdmak, tıtmak
 TIZ  yüksek yer — II, 344; III, 123 § tar ıg art tiz; Kaşgar'a yakın bir yayla — III, 123
 TIZGIN  dizgin, I, 339, 424
 TIZIG  (tizik) sıra, saf, dizi. I, 214, 387
 TIZILDÜRÜK  çedik ve mest gibi çeylerin ucuna tak ılan pullar — I, 529
 TIZILMEK  dizilmek — I, 233, 331; II, 127; III, 131
 TIZIM  dizi — I, 396
 TIZINMEK  dizinmek. II, 146
 TIZIŞMEK  dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 100
 TIZLEMEK  dizle ezmek, çiğnemek III, 293, 294
 TIZLETMEK  dizletmek, dizle teptirmek — II, 342
 TIZLINMEK  dizilmek — II, 243
 TIZME  alvarın uçkurluğu, torbanın bağı ve buna benzer nesneler — I, 433
 TIZMEK  dizmek — II, 9, 31
 TİTINÜ  bakmak dik, keskin bakmak, II, 144
 TİZ  diz, III, 123
 TO  bulamaç gibi pişirllen blr un — III, 207
 TODGURÇI  doyuran — II, 256 todgurguluk doyurmak hakk ı olan, II, 256
 TODGURDAÇI  doyuran, doyurucu — II, 256
 TODGURGAN  her zaman doyuran — I, 517; II, 256 bkz. todurgan
 TODGURMAK  doyurmak, bıktırmak — I, 261; II, 76, 176, 177, 255, 324; III, 424 bkz. to ğurmak
 TODGURMIŞ  doyurulmu; — II, 257
 TODGURTMAK  doyurtmak. II, 256
 TODGURUGLI  doyuran — II, 257
 TODGURUMSINMAK  doyurur görünmek — II, 263 bkz. todgurunmak
 TODGURUNMAK  doyurur görünmek. II, 202 bkz. todgurums ınmak
 TODGURUŞMAK  doyurmada yarış etmek — II, 201
 TODMAK  doymak. I, 32; II, 324; III, 244, 439 bkz. toymak
 TODUNMAK  doyar gibi görünmek — II, 144 tod toy ku şu — III, 142 bkz. toh, toy
 TODURGAN  her zaman doyuran — I, 517; II, 256 bkz. todgurgan
 TODURMAK  doyurmak — II, 76; III, 68 bkz. todgurmak
 TOG  at ayaklarının kazdıgı çukurlardan çıkan toz, toz, III, 127
 TOGA  hastalık, iç ağırlIğı. III, 224
 TOGMAK  doğmak, meydana çıkmak, belirmek; yükselmek, havalanmak, gö ğe ağmak — I, 65, 96, 301, 332, 340, 429, 456; II, 14, 80, 128; III, 183, 194, 247, 282, 333, 378 § kün togs ıg dogu — I, 463
 TOGRADAÇI  dograyan, dograyıcı. III, 314 bkz. tograguçı
 TOGRAGAN  daima dograyan — III, 314
 TOGRAGI  doğrama — III, 317
 TOGRAGLI  doğramayı düşünen. III, 315
 TOGRAGLIK  dogramak hakkı olan — III, 315 bkz; tograksık
 TOGRAGSAK  dogramak isteyen, III, 314
 TOGRAGSIK  dogramak hakkı olan — III, 315 bkz. tograglık
 TOGRAGU  doğranacak — III, 317
 TOGRAGUÇI  dograyan, dograyıcı. III, 314 bkz. togradaçı
 TOGRAK  kavak agacı — I, 468
 TOGRALMAK  doğranmak, parçalanmak, (ayakta ve dokumada) yar ıklar peyda olmak — II, 230
 TOGRAMA  dograına. III, 311
 TOGRAMADAÇI  doğramayıcı. III, 316
 TOGRAMAGLI  dograyan. III, 316
 TOGRAMAK  dogramak — I, 125; II, 278; III, 277, 278, 311, 312, 313, 316
 TOGRAMIŞ  doğranmış, III, 316
 TOGRANMAK  dograr görünmek. II, 240
 TOGRAŞMAK  doğramakta yardım etmek, parçalanmak ve yarılmak. II, 211, 212
 TOGRATMAK  dogratmak, II, 330
 TOGRIL  yırtıcı ku; lardan bir kuş, bin kaz öldürür, bir tanesini yer; erkek ad ı da olur — I, 482; III, 381
 TOGRIL  et ve baharatla doldurulan ba ğırsak, bumbar dolması, I, 482
 TOGRUMAK  doğrulmak, yönelmek. II, 80
 TOGRUŞMAK  yola duruşmak, yürümekte yariş etmek, II, 212
 TOGTURMAK  dogurtmak — II, 173 bkz. togurtturmak
 TOGURMAK  doğurmak — II, 80
 TOGURTTURMAK  doğurtmak — II, 173 bkz. togturmak
 TOH  toy kuşu, III, 142 bkz. tod, toy
 TOK  tok, aç olmayan; saçsız insan; boynuzsuz hayvan, I, 79, 332, 358, 387; III, 239 § tok er; başında Türkler gibi saçı olmayan, Türkler gibi saç bırakmayan — I, 332, 358 § tok yılkı; boynuzsuz hayvan — I, 332
 TOK  tok bolmak arada geçimsizlik olmak — I, 333
 TOK  tok etmek taşın taşa vurmasından çıkan ses gibl ses çıkarmak — I, 332
 TOKILMAK  dövülmek, dokunmak, adam dövülmek I, 21; II, 129 bkz. tokulmak
 TOKIMAK  (insan) dövmek, (demir) dövmek, vurmak, çarpmak; dokumak; dokunmak; götürmek ve batirmak — I, 12. 21; III, 268
 TOKIMAK  tokmak, çamaşır tokmaêı — III, 177
 TOKINMAK  (insan) dövülmek; çarpmak; dövülerek sertle ştirmek; dokunmak — II, 147; III, 12
 TOKIŞ  savaş, cenk — I, 367; III, 172 bkz. toku ş
 TOKIŞMAK  çarpışmak, harp etmek, I, 359; II, 103; III, 183 bkz. toku şmak
 TOKITMAK  vurdurmak, dövdürmek; dokutmak, II, 308
 TOKLI  toklu, altı aylık kuzu — I, 106, 431
 TOKLUK  tokluk; insanın ba; ı saçsız ve hayvanın başı boynuzsuz olması — I, 469
 TOKSUN  sayıda doksan — I, 437 bkz. tokuz on
 TOKU  toka, kemer tokası, III, 226
 TOKUÇ  çörek — I, 358
 TOKULAMAK  toka yapmak, III, 325, 326
 TOKULMAK  dövülmek, dokunmak; adam dövülmek, II, 129 bkz. tok ılmak
 TOKUM  boğazlanacak, kesilecek hayvan; bo ğazlanan, kesilen hayvanın derisi. I, 396, 472; II, 147 bkz. tugum
 TOKUNMAK  hayvan kesmek, boğazlanmak — II, 147
 TOKURKA  ibrik ve benzeri şeylerin emzigi — I, 489 bkz. tütek
 TOKUŞ  savaş, II, 83 bkz. tokış
 TOKUŞGAN  her zaman çarpışan, kavgacı — I, 519
 TOKUŞMAK  vuruşmak, ; arpı; mak, harp etmek — I, 170, 183; 11. 103 bkz. tok ışmak
 TOKUŞMAK  yayılmak, bulaşmak — III, 74 bkz. yukuşmak
 TOKUZ  sayıda dokuz — III, 127
 TOKUZ  on sayıda doksan — I, 437 bkz. toksun
 TOLARSUK  ayak ökçesi I, 502
 TOLGAG  kadın küpesi — II, 288
 TOLGAG  sıkıntı, kulunç ve iç ağrısı — II, 288
 TOLGAMAK  takınmak, dolamak; ağrı tutmak, iç bulanmak, burulmak. II, 288; III, 289
 TOLGANMAK  dolanmak, kendine dolamak, içi bulan ıp kusma gelmek — II, 241
 TOLGAŞMAK  dolaşmak, dolamakta ve bükmek-te yanş etmek, burulmak — II, 220, 221
 TOLI  gökten yağan dolu — I, 139, 354; III, 233
 TOLMAK  811-010^I, 431
 TOLTURMAK  00^1-1113^II, 175
 TOLU  dolu, boş olmayan — I, 100; III, 232, 357
 TOLUM  silah — I, 183, 215, 359, 397; II, 30
 TOLUMLANMAK  silahlanmak II, 266
 TOLUMLUG  silahlı I, 498
 TOLUN  ayın on dördü, dolun — I, 82, 288, 402; III, 33 § tolun ay; ay ın on dördü. I, 402
 TOMRUM  yıgaç ağaçtonnruğu üzerinde pabuçla-rın sahtiyan ve gön gibi şeyleri kesilen ağaç kütük — I, 485
 TOMRUŞMAK  tomruk yapmakta yardım ve yarış etmek — II, 213
 TOMŞUK  kuş gagası — I, 469
 TOMURMAK  tomruk yapmak, kesmek — II, 85; III, 69 bkz. yamurmak, yemilrmek
 TON  elbise — I, 19, 37, 41, 45, 48, 118, 129, 152, 181, 204, 213, 228 , 231, 261, 268, 271, 273, 294, 305, 320, 323, 338, 341, 358, 383, 449, 495, 509, 524; 11. 4, 20, 23, 24, 76, 77, 88, 89, 93, 96, 106, 107, 113, 117, 119, 120, 122, 125, 134, 136, 138, 154, 161, 163, 165, 171, 17
 TOÑ  içi boş olmayan, sonn olan, III, 356
 TOÑ  (soğuktan) donmuş, don — III, 356
 TOÑ  kamış halfa, kandıra otu — III, 356
 TOÑ  tuñ etmek katı blr şey sert blr şey üzerine düşerek ses vermek — — III, 353
 TOÑA  bebür, kaplan cinsinden bir hayvan; ki şi adı — III, 368
 TOÑALAMAK  yiğit ve kuvvetlilerin yaptığı işi yapmak — III, 405
 TONATMAK  giydirmek, donatmak, II, 312 bkz. ton ıdmak
 TONIĞMAK  elbise göndermek, donatmak, II, 312 bkz. tonatmak
 TONLUK  elbiselik — II, 11
 TOÑMAK  soğuktan donmak — III, 390, 391
 TOÑUŞMAK  gözlerini dikerek bir şeye saldırmak; bir işi kabulden çekinmek; emreden ki şiye, gözlerlni dikerek, iğrenerek, bakmak — III, 394 bkz. töñü şmek
 TOÑUZ  domuz — I, 304, 346; II, 343; III, 363, 394 § toñuz merdegi; domuz yavrusu — I, 480
 TOÑUZ  yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri. I, 346; 363
 TOP  buğday su ile kaynatılır, arpa hamuru ile yoğrularak bir keçeye sarılır, sıcak bir yere bırakılır, eridikten sonra yenir. I, 318
 TOP  top — I, 318; III, 119 bkz. topık
 TOPIK  topuk; top, çevgenle vurulan top, topaç — I, 190, 318, 380; 11. 22, 88, 113; III, 61, 74, 80, 96, 112, 119, 306 bkz. top
 TOPIK  süñük topuk kemiğinden yapılan yemek, paça — I, 380
 TOPRAK  toprak, I, 15, 185, 198, 267, 278, 467, 514; II, 305; III, 19, 22, 80, 183, 434 §ag ız toprak
 TOPRAMAK  kurumak- III, 277
 TOPRAŞMAK  kuruyup tozlaşmık, toz olayazmak — II, 206
 TOPRATMAK  (hayvan) yeri kurutasıya dek otunu yemek — II, 330 bkz. töpretmek
 TOPULGAK  kulunç — I, 502
 TOPULGAK  yaraya konulan bir ot, topalak otu, Cyperus — I, 502
 TOPURGAN  ayak basıldıgında tozıyan yumuşak toprak — I, 516 § topurgan yer; ayak bas ıldığında tozıyan yumuşak toprak — I, 516
 TOPUZ  yük üzerinde durulamayan, üstüne binilemeyen hayvan yükü — I, 365
 TOR  tuzak, ağ — III, 39, 57, 121
 TORIG  at doru renkli at — I, 374 bkz. torug
 TORKU  ipek kumaş — I, 18, 427; III, 72, 380 bkz. turku
 TORUG  at rengi, doru renk — I, 373 bkz. tor ıg § tüm torug at; düz, tamamlyle doru at — I, 338
 TORUM  torum, deve yavrusu, I, 396 § tışı torum; dişi torum — I, 396
 TORUMLUG  torumlu, I, 498
 TOSUN  haşarı (atlar içın), tosun tay — II, 30; III, 429
 TOŞGURMAK  taşarak doldurmak — II, 178; III, 32
 TOVIL  davul, avda doğan kuşu için çalınan davul, III, 165
 TOY  ordu kuragı, I, 522; III, 141
 TOY  ilâç yapılan bir ot — III, 141
 TOY  çanak yapılan çamur. III, 141 § toy eşiç; toprak tencere — III, 142
 TOY  toy kuşu, III, 142 bkz. tod , toh
 TOYIN  toyın, (islâm olmayan Türkler'de) Buda dininin, din ulusu — I, 274; III, 84, 169, 377
 TOYMAK  doymak, III, 244 bkz. todmak
 TOZ  toz — I, 296; III, 123, 186 bkz. tör
 TOZ  yaylara sarıtan sırım. III, 123
 TOZARMAK  tozacmak, toz yükselmek. III, 186 bkz. tozmak
 TOZGIRMAK  tozarmak, toz kalkar gibi olmak — II, 178
 TOZITGAN  çok tozutan, I, 514
 TOZITMAK  tozutmak — II, 305
 TOZLUG  tozlu, III, 16
 TOZMAK  tozarmak, toz ynkselmek. III, 186 bkz. tozarmak
 TÖGI  darının kabuğu çıkarıldıktan sonra kalan oz, III, 229
 TÖGMEK  döğmek, dövmek, inceltmek III, 184
 TÖGÜN  dağ, dağlama, dögün. I, 414 bkz. tükün
 TÖGÜŞMEK  döğmekte yardım ve yarış etmek — II, 106 bkz. töküşmek
 TÖKLEŞMEK  dökülüp akmak, II, 207
 TÖKLÜNMEK  dökülmek, II, 244
 TÖKMEK  dökmek — II, 19
 TÖKTÜRMEK  döktürmek, II, 174
 TÖKÜGLÜG  dökölmüş. I, 509 bkz. töküklüg
 TÖKÜKLÜG  dökülmüş. I, 509 bkz. töküglüg
 TÖKÜLMEK  dökülmek. II, 129
 TÖKÜŞMEK  döğmekte ve dökmekte yardım ve yarış etmek, II, 106, 107 bkz. tögüşmek
 TÖL  yavrulama zamanı, yavru, döl. III, 133
 TÖLEK  dölek, gönlıi sakin kişi — I, 387
 TÖLEMEK  döllenmek, kuzulamak, III, 271 bkz. tülemek
 TÖÑDERMEK  döndermek, altını üstüne getirmek, III, 397
 TÖNMEK  dönmek. III, 184
 TÖÑÜLMEK  ümidini kesmek, vaz geçmek, I, 74; III, 395
 TÖÑÜŞMEK  gözlerini dikerek bir şeye saldırmak; işi kabulden çekinmek; emreden ki şiye, gözlerini dikerek, igrenerek bakmak, III, 394 bkz. toñu şmak
 TÖPRETMEK  (hayvan) yeri kurutasıya dek otunu yemek, II, 330 bkz. topratmak
 TÖR  evin veya odanın en lyi, en önemli yeri, sediri — III, 121 bkz. töre
 TÖR  toz — I, 301, 456 bkz. toz
 TÖRE  evin önemli yeri ve sediri III, 221 bkz. tör
 TÖRPIG  törpü, keser — I, 476 bkz. törplgü
 TÖRPIGÜ  agaç yontacak keser, I, 476, 491 bkz. törpig
 TÖRPIMEK  yontmak, törpülemek — III, 275
 TÖRPITMEK  törpülettirmek. II, 327
 TÖRPÜLMEK  yontulmak, törpülenmek — II, 229
 TÖRPÜŞMEK  törpülemekte yardım ve yarış etmek — II, 204
 TÖRT  sayıda döıt — I, 132, 341; III, 449
 TÖRTGÜL  (törtgil) dört köşeli, murabba — III, 417
 TÖRTÜNÇ  sayıda dördüncü — I, 132; III, 449
 TÖRÜ  düzen, nizam, görenek, âdet — I, 106; II, 18, 25; III, 120, 121
 TÖRÜMEK  yaratılmak — III, 262
 TÖRÜTMEK  yaratmak; bir şey takdlr veya ıslah edilmek — II, 303 bkz. türütmek
 TÖŞ  döş, göğsün başı, III, 125, 346
 TÖŞEK  döşek. I, 387, 511; II, 128, 147, 162, 307; III, 49, 50, 70, 93, 266, 305
 TÖŞEKLIG  döşeli, döşennıi; — I, 511
 TÖŞEKLIG  döşekli, döşek sahibi. I, 509
 TÖŞEKLIK  döşeklik, döşek ve benzeri şeyleri yapmak üzere hazırlanıp ayrılmış olan — I, 509, 511 § töşeklik barçın
 TÖŞELMEK
 TÖŞEMEK  döşemek — III, 266
 TÖŞENMEK  döşenmek, kendi kendine döşemek. II, 147
 TÖŞETMEK  döşetmek — II, 307
 TÖŞLEMEK  döşe, göğse vurmak. III, 346
 TÖŞLETMEK  döşüne vurdurmak, II, 342
 TÖZMEK  soğuktan acıkmak — III, 182
 TUBLU  mezar — I, 430, 431 bkz. tuplu
 TUBULGAN  her zaman yarıp yırtan, delen — I, 519 § kök tubulgan; bir ku ş adı, I, 519
 TUBULMAK
 TUBUN  yemekte bulunan çör çöp parçalar ı; bugday kesmigi. I, 400, 405 bkz. tupun, tübün tubunlug
 TUÇ  tunç — II, 353; III, 120
 TUDRIÇ  fışkı — I, 453
 TUDUN  köyün büyüğü, tanınmışı, köylülere kaynaktan Içme su/u da ğıtan adam, su beyi — I. 400; III, 171
 TUG  hakan yanında çalınan kös ve davul, nöbet davulu; tu ğ; bayrak, sancak — I, 194; III, 127 tug herhangi bir nesnenin tıkacı, kapağı; su bendi, büvet, germeç III, 127
 TUGAKLIK  süzgeç yapılacak ağaç — I, 503 bkz. tukaklık
 TUGLAMAK  suyun gedigini, yarığını kapatmak, III, 294
 TUGLUG  bayraklı, sancaklı — III, 127
 TUGRAG  tuğra — I, 462
 TUGRAG  dönüşte geri alınmak üzere savaş zamanında askerin binmesi için hakan taraf ından verilen at — I, 462 bkz. tugzag
 TUGRAGLANMAK  alay ve biniş günlerinde han tarafından sonra alınmak üzere at verilmek, atlandırmak; tuğra ile mühürlenmek II, 272, 273 bkz. tugzaglanmak
 TUGRU  parazvana, kılıç, bıçak, hançer gibi şeylerin saplarının içlerlne geçirilen ince demir — I, 421
 TUGSAK  dul kadın, I, 468 bkz. tul
 TUGUM  kesilecek hayvan — III, 59 bkz. tokum
 TUGZAG  dönüşte geri alınmak üzere savaş za-manında askerin binmesi için hakan taraf ından verilen at — I, 462 bkz. tugrag
 TUGZAGLANMAK  alay ve biniş günlerinde han tarafından sonra geri alınmak üzere at veril-mek, atlandırmak; tuğra ile mühürlenmek — II, 272, 273 bkz. tugraglanmak
 TUKAKLIK  süzgeç yapılacak ağaç, süzeklik — I, 505 bkz. tugakl ık§ tukaklık yıgaç; süzek yapmak içln ayrılmış ağaç — I, 505
 TUL  dul, III, 133 bkz. tugsak § tul tugsak; dul kad ın — I, 468
 TULDRAMAK  herhangi bir şey her yanından dağılmak — III, 447
 TULDURMAK  çarpmak, II, 175
 TULKUK  tulum, örülmüş ve şişirilmiş tuluk — II, 289
 TULKUKLANMAK  tulum gibi şişmek, II, 351
 TULMAK  topa vurmak, II, 22, 23
 TULUN  kulakla ağız arasındaki kemlk; gemin iki yanında bulunan parçalar, I, 401 bkz.
 TULUÑ  tuluñ dulun, kulak altı; gemde kulak altında bulunan bir halka — III, 371 bkz. tulun tuluñlamak duluna, kulak altına vurmak — III, 409
 TUM  soğuk — I, 338, 463 bkz. tumlıg, tumlug
 TUMA  buhsun küpte bulunan darı şarabının köpüren, fışkıran kısmı — III, 234
 TUMAGU  nezle, ingi, dumağı — I, 447
 TUMAK  kapatmak, tıkamak — III, 247
 TUMAN  duman, sis — I, 139, 236, 414; II, 6
 TUMLIG  soğuk — I, 463; II, 8, 217, 221 bkz. tum, tumlug
 TUMLIMAK  soğumak. III, 294, 295
 TUMLITMAK  akarları soğutmak — II, 344 bkz. tumlutmak;
 TUMLUG  soğuk, soğuk nesne — I, 119, 211, 338, 463; II, 54, 301, 302, 305, 350; III, 107, 182, 302, 400, 439 bkz. tum, tumlıg
 TUMLUGLANMAK  soğuk bulmak; soğuk davranmak, surat asnnak — II, 273
 TUMLUTMAK  sogutmak, II, 344 bkz. tumlıtmak
 TUN  dinlenme, dölenme — III, 137
 TUN  kadının ilk çocuğu; kadının ilk kocası — III, 137
 TUNÇIMAK  kokmak, bozulmak. II, 281 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tınçımak
 TUNÇU  tıkım, lokma . I, 417 bkz. tançu
 TUNÇUKMAK  kaygıdan soluyamaz olmak; hayvan kış için inlne girip bahara dek ç ıkamamak. II, 227, 228
 TUNGRA  bedendeki kir — III, 378
 TUNMAK  kapanmak, tıkanmak; bulutlanmak. II, 27
 TUÑRA  tüşmek yüz üstü düşmek, III, 378 bkz. uñra yatmak tuñu sa ğır — III, 368
 TUNTURMAK  kapatmak, örtmek — II, 176
 TUPLU  mezar — I, 430, 431 bkz. tublu
 TUPLUNMAK  delinmek. II, 242 bkz. tubulmak, tupulmak
 TUPULGAN  her zaman yarıp yırtan, delen — I, 519 § kök
 TUPULGAN  blr kuş adı — I, 519
 TUPULMAK  delinmek — I, 520 bkz. tubulmak, tuplunmak
 TUPUN  buğday kesmiği. I, 499 bkz. tubun, tübün
 TUPUNLUG  tarıg buğdaylı — I, 499 bkz. tubunlug tarıg
 TURA  kalkan, siper; düşmandan gizlenmek için kullanılan şey — II, 356; III, 106, 221
 TURAG  sığnak — II, 152
 TURASI  duracak — I, 33; II, 68 § turası yer; duracak yer, I, 33
 TURBI  yardımcı, yaver, uyuntu; tosun — I, 415
 TURBINLAMAK  araştirmak, kıyas etmek, ölçümlemek — I, 435 bkz. turbunlanmak
 TURBUN  araştırma, ölçme, kıyas etme — I, 435
 TURBUNLANMAK  bir şeş hakkında araştirmalarda bulunmak — II, 278 bkz. turbınlamak
 TURDAÇI  durucu, duran — II, 32, 48, 49 bkz. turguç ı
 TURDUKI  durduğu, kalktıgı — Jl, 42 § turdukı turmadukı bir; kalktığı, kalkmadıgı bir — II, 42
 TURGU  duracak — I, 16. 33, 420; II, 68; III, 211 § turgu ogur; duracak zaman — II, 33
 TURGUÇI  durucu, duran — II, 49 bkz. turdaç ı
 TURGULUK  durmak hakkı olan, durmayı dileyen — II, 56 bkz. turıgsak
 TURGURMAK  durdurmak; kaldırmak, dikmek, yapmak, inşa etmek; zayıflatmak, yordurmak, durgunlaştırmak — I, 486; II, 177, 178, 198; III, 295, 355
 TURIGA  turga kuşu, bir çeşit serçe — III, 174
 TURIGSAK  durmayı seven, durınak dileğinde olan, II, 55 bkz. turguluk
 TURIIKMAK  durmak; toplanmak — I, 192; II, 115
 TURK  bir cismin uzunluğu, boyu, I, 349
 TURKIGLANMAK  üstelemekten çekinmek, gocunmak, sayg ı göstermek — II, 272 bkz. turkuglanmak
 TURKINMAK  utanmak, sıkılmak, çekinnıek — II, 241 bkz. turkunmak
 TURKLAMAK  ölçmek III, 445
 TURKU  ipek kumaş — I, 18, 427; III, 72, 380 bkz. torku
 TURKUG  hayâ, utatnma. I, 462
 TURKUG  bolmak utanır olmak, I, 462
 TURKUGLANMAK  üstelemekten çekinmek, gocunmak, sayg ı göstermek. II, 272 bkz. turkıglanmak
 TURKUN  durgun, I, 440
 TURKUNMAK  utanmak; duraklamak — II, 255 bkz. turk ınmak
 TURLAK  zayıf, her hayvanın arığı, insanın ihtiyarlayışında zayıflıgı — I, 467
 TURMA  turp, I, 366, 431
 TURMAK  toplanmak — I, 139 bkz. türümek
 TURMAK  durmak; çıkmak, yükselmek; ayakta durmak, kalkmak, kalk ımak; zayıflamak — I, 20, 73, 139, 149, 214, 236, 334, 335, 361, 455, 494; II, 6, 7, 31, 32, 35, 36, 38, 42, 43, , 49, 55, 58, 61, 64, 65, 67, 170, 198, 206, 297; III, 26, 180, 181, 219, 230, 231, 233, 25
 TURMUZ  bir çeşit hıyar — I, 343 bkz. tarmaz
 TURNA  durna, turna kuşu — III, 239
 TURPLAMAK  örnegini yapmak, ölçümlemek III, 443
 TURŞU  turşu eşegi durdurınak için söylenen kelimeler — III, 224 bkz. tu şu tuşu
 TURUÇI  durucu, durmayı iş edlnen, II, 52
 TURUG  dağlarda sığınılacak yer — I, 373
 TURUGI  durıuşu, II, 52
 TURUGLAG  durulan, durulacak yer — I, 496, 500
 TURUGLI  durmayı düşünen, tasarlayan — II, 57
 TURUGSAK  durmayı seven, durmak dileğinde olan — II, 57
 TURUGSAMAK  durmak istemek — III, 333, 334
 TURUK  zayıf, I, 380
 TURUKLAMAK  durgunlaştırmak, arık saymak — III, 337
 TURUKLANMAK  durgun, argın saymak. II, 265, 266
 TURUKLUK  durgunluk, cılızlık I, 503, 505
 TURULMAK  usanmak, bıkmak — II, 126
 TURUM  durum, birinin boyu kadarınca olan uzunluk — I, 396
 TURUMLAMAK  suyun derinliğini boyu lle ölçmek — III, 341
 TURUMSINMAK  kalkar görünmek — II, 260
 TURUMTAY  yırtıcı bir ku; ; erkek adı — II, 110; III, 243
 TURUNMAK  dayatmak, durup direnmek; arıklaşmak; duruklamak. II, 145, 146
 TURUR  -dır, mazisi ve mastarı olmayan bir fiil. III, 180, 181, 316
 TURUŞGAN  daima karşı koyan — I, 182, 518; II, 95 turuşmak ayaga kalkışmak, duru; mak, karşı durmak, I, 20; II, 95
 TUS  tus keçe ve elbise gibi her yumu; ak şeye vurmaktan çıkan ses — I, 329; III, 124
 TUS  tus urmak tıp tıp vurmak. I, 329
 TUSU  menfaat; ; ifa — III, 224
 TUSU  bolmak yaramak, fayda vermek — II, 127 bkz. tusulmak
 TUSUKMAK  iyi gelmek, faydası olmak, yaraşmak, II, 116
 TUSULMAK  yaramak, fayda Yermek — II, 127 bkz. tusu bolmak
 TUŞ  denk, eş, küfüv — III, 355
 TUŞ  denk, öğür, benzer — III, 125
 TUŞ  karşı, bir şeyin kar; ısı, III, 125
 TUŞ  kemer kayışları ucuna takılan altın veya gümüş toka, III, 125
 TUŞ  kılmak kavuşmak, inmek — III, 17 bkz. tüş kılmak, tüşlenmek
 TUŞAG  köstek, at ayagına vurulan bukagı — I, 411 bkz. tuşagu
 TUŞAGU  köstek — I, 446 bkz. tuşag
 TUŞALMAK  dolaşmak, , kösteklenmek — II, 146 bkz. tu şanmak
 TUŞANMAK  dolaşmak, kösteklenmek — II, 146, 147 bkz. tu şalmak
 TUŞGURMAK  kavuşturmak — II, 178 bkz. tuşmak, tuşurmak
 TUŞGUTLANMAK  çırak, çömez sahibi olmak — II, 270 bkz. bu şgutlanmak
 TUŞIAMAK  hizasına, karşısına durmak
 TUŞLANMAK  yönelmek, karşılaşmak — II, 243, 344
 TUŞLATMAK  karşısına gelecek surette durdurmak, II, 342, 343
 TUŞMAK  kavuşmak, rastlamak, yetişmek — I, 26; II, 12, 13 bkz. tuşgurmak, tuşurmak
 TUŞNAMAK  karşılaşmak, harekete geçmek, I, 236
 TUŞU  tuşu eşeği durdurmak için söylenen kelimeler — III, 224 bkz. tur şu turşu
 TUŞURMAK  kavuşturmak — II, 78, 178 bkz. tuşgurmak, tuşmak
 TUT  kılıç ve benzeri şeylerin üzerine çöken pas, II, 281 bkz. tat
 TUTAŞI  yakın, komşu; her zaman, daima, muttasıl, I, 423 bkz. tutçı, tutşı
 TUTÇI  daima, her vakit, durmadan; komşu, yakın — I, 159, 376, 423, 515, 518, 520, 521, 523, 524; III, 53, 54, 55, 378 bkz. tutaşı, tutşı
 TUTGAK  geceleyin düşmanın gözcülerini ve ileri karakollar ını yakalamak için çıkanlan atlı bölük — I, 467
 TUTGAN  daima tııtan — II, 296
 TUTGUÇ  kahvaltı, bir parça yemek — I, 453
 TUTGUÇI  tutucu, II, 296 bkz. tuttacı
 TUTGULUK  tutmak hakkı, isteği olan — II, 297
 TUTGUN  tutgun, yakalanan, esir, tutsak — I, 194, 205, 438; II, 219
 TUTMA  aç tutmaç I, 453 bkz. tutmaç
 TUTMAÇ  herkesçe bilinen bir Türk yeme ği. I, 452; II, 233, 349; III, 119, 289 bkz. tutma aç
 TUTMAK  tutmak, yakalamak — I, 37, 45, 63, 68, 81, 93, 125, 133, 195, 230, 325, 333, 336, 341, 372, 376, 399, 421, 428, 452, 504; II, 12, 24, 28. 33, 68, 74, 97, 118, 172, 289, 291, 292, 296; III, 11, 12, 15, 39, 71, 118, 133, 134, 156, 359, 412, 429
 TUTRUG  vasiyet — I, 79 bkz. tutsug
 TUTSUG  vasiyet — I, 462 bkz. tutrug
 TUTSUKMAK  tutulmak, yakalanmak — II, 227
 TUTŞI  yakın, komşu — I, 423 bkz. tutaşı, tutçı
 TUTTACI  tutucu — II, 296 bkz. tutguçı
 TUTTURMAK  tutturmak, yakalatmak — II, 174
 TUTUG  efsun, büyü tutması — I, 373
 TUTUG  rehin, tutu — I, 373; III, 63
 TUTUGLI  tutmaya azmeden — II, 297
 TUTUGLUG  yer tekln olmayan yer, cin çarpan yer, I, 496
 TUTUGSAK  tutmak isteyen — II, 296, 297
 TUTUK  enenmlş, iğdi; edllmiş — I, 380
 TUTUKLAMAK  enemek, enenmişliğe nispet etmek, III, 337
 TUTUKLANMAK  hadım köle sahibi olmak — II, 265
 TUTUKMAK  paslanmak, II, 116, 281 bkz. tatıkmak
 TUTULMAK  tutulmak, yakalanma'< — II, 120
 TUTUNÇU  ogul evlâtlığa alınmış çocuk — III, 375
 TUTUNMAK  tutulmak, edinmek, tutmak, yalnız başına tutmak, tutuşniak — II, 23, 143, , 144 bkz. tütünmek
 TUTURGU  buyrulması ve tutulması haklı olan şey, I, 489
 TUTURKAN  pirinç, döğü — I, 521
 TUTUŞ  çıkışma, çekişme — I, 367
 TUTUŞMAK  tutuşmak — I, 170; II, 88 bkz. tütüşmek
 TUTUZMAK  emretmek — I, 462; II, 86
 TUVIRMAK  kulak dikmek, kulak kabartmak — II, 73 bkz. tuvurmak
 TUVRAMAK  davranmak; büyümek, kuvvetlenmek I, 103; III, 279 bkz. tavramak
 TUVURMAK  kulak dlkmek, kulak kabartmnak. II, 73, 162 bkz. tuv ırmak
 TUVUZ  büyük, iri III, 279
 TUY  halk — III, 447
 TUYAG  at tırnağı, hayvan tırnagı, tuynak — II, 96; III, 165
 TUYAGLI  tırnaklı III, 178
 TUYIN  pinti; sıkıntılı III, 169
 TUYMAK  duymak. I, 44; III, 244
 TUYSUKMAK  duyar gibi olmak — III, 195
 TUYTURMAK  duyurmak; anlatmak, III, 192
 TUYUK  sisli, puslu, kapalı; canı sıkılmış III, 166, 167
 TUZ  tuz — II, 18, 104, 106. 299; III, 31, 123, 184. 359
 TUZ  güzellik. I, 296
 TUZAK  tuzak — I, 380
 TUZAK  sevgili, sevgi için söylenen sö ı — I, 380 bkz. tuzakı
 TUZAKI  sevgili. I, 380 bkz. tuzak
 TUZAMAK  tuzlamak, I, 206, 358, 380, 425; II, 234; III, 304 bkz. tuzlamak
 TUZGU  yoldan geçen hısımlara veya tanıdıklara armağan olarak çıkarılan yemek — I, 424
 TUZGULANMAK  yemek hediye etmek — III, 201
 TUZGUN  armağan — I, 419
 TUZKIYA  sevgili, güzel III, 359
 TUZLAMAK  tuzlamak — III, 263, 293 bkz. tuzamak
 TUZLANMAK  tuzlanmak — II, 243
 TUZLATMAK  tuzlatmak. II, 342
 TUZLUG  tuzlu — I, 209
 TÜ  tüy, kıl, saç; renk, at tonu — I, 406; II, 24; III, 207
 TÜB  dip, asıl, kök — I, 52, 73 bkz. tüp
 TÜBILN  yemekte bulunan çör çöp parçalar ı; buğday kesmiği — I, 400, 405 bkz. tubun, tupun
 TÜBLÜG  asaletli III, 40
 TÜBÜTLEMEK  Tibet'li saymak, Tibet'e nispet etmek, III, 330
 TÜBÜTLENMEK  Tibet'li kılığına girmek, II, 265
 TÜDEŞ  birbirine benzeyen, aynı renkte olan, I, 406, 407; III, 207
 TÜGE  düğe, iki yaşına girmiş olan buzağı, III, 229
 TÜGLÜNMEK  düğümlenmek, düğülmek II, 244
 TÜGLÜŞMEK  birbiriyle düğümlenmek II, 207
 TÜGME  düğme . I, 433
 TÜGMEK  düğmek, düğümlemek, bağlamak — I, 472; II, 20, 243
 TÜGMELENMEK  düğmelenmek, ilikleri ilikle mek — III, 202, 203
 TÜGSIN  dört köşeli düğümlenen bir çeşit düğüm . I, 436, 437; II, 285
 TÜGÜLMEK  düğülmek, dügümlenmek; yemek boğazda kalmak. I, 198, 437; II, 130, 162, 285; III, 215
 TÜGÜN  düğüm — I, 400, 437, 524, 525; II, 20, 106, 124, 130, 134, 142, 143, 162, 180, 184, 187, 210, 285, 293, 307; III, 59, 73, 78, 95, 105, 110, III, 112, 266, 267, 270
 TÜGÜNMEK  kendi başına düğüm yapmak, II, 143
 TÜGÜŞMEK  düğüm düğmekte yardım ve yanş etmek — II, 106
 TÜĞÜLGEN  her zaman duğülen, her zaman can sıkıntısından kaşıgözü düğülen, çatılan — I, 524
 TÜKEK  halka, yük yükletilirken yükü s ıkıştırmaya yarayan ve Ipe takılan halka — II, 287
 TÜKEL  tamamen, büsbütün — I, 60, 214, 456; II, 24, 223, 228; III, 147
 TÜKEMEK  tükenmek, bitmek; yetmek, kifâyet etmek, III, 270
 TÜKETMEK  tüketmek, bitirmek II, 309
 TÜKLÜG  kör — I, 477
 TÜKNEMEK  yara dağlamak — III, 301
 TÜKSIN  halktan olup handan üç kat a şağı bulunan kişi, I, 437
 TÜKÜ  tükü köpek enlğlni çağırmak için kullanılan kelime, III, 229
 TÜKÜN  dağlama, dağ döğün — I, 414 bkz. tögün
 TÜKÜZ  atın alnındaki akıtma — I, 367 bkz. teküz § tilküz at; aln ında bir parça beyaz olan at — I, 365
 TÜLEK(G)  dört ayaklı hayvanların tüylerlnl atıp döktükleri sıra, koyun kırkımı I, 387 § tülek yılkı; tüliyen, kış tüyünü döken hayvan, I, 412
 TÜLEMEK  tüyünü dökmek — III, 270, 271
 TÜLEMEK  döllemek, kuzulamak — III, 271 bkz. tölemek
 TÜLETMEK  kuzulatmak, doğurtmak — II, 310
 TÜLFIR  kumaştan ve ipekten yapılan örtü ve perde, I, 457 bkz. tülvir
 TÜLÜG  tüylü — I, 406; III, 207 § tülüg yad ım; tüylü yaygı, halı — III, 19
 TÜLÜG  erük feftali — I, 69, 318; II, 282
 TÜLÜG  yadım tüylü yaygı, halı, III, 19
 TÜLVIR  gelin odası tülleri . III, 100 bkz. tülfir
 TÜM  at tonlannda düz renk — I, 338
 TÜMEN  tümen tümen, pek çok — I, 233, 402 § tilmen mi ıig; bin kere bin, I, 402
 TÜMEN  büyük iğne — III, 367 bkz. temen
 TÜMILEMEK  timbildemek, sekerek koşmak — III, 326, 327, 330 bkz. tümilenmek
 TÜMILENMEK  timbildemek, sekerek koşmak — III, 327 bkz. tümilemek
 TÜMRÜK  dümrük, def, I, 478
 TÜMSE  minber — I, 423
 TÜN  gece — I, 82, 100, 245, 331, 339, 423; 11. 77, 97, 232, 303; III, 247, 258, 288, 377
 TÜNEK  hapishane, zından, I, 408
 TÜNEMEK  gecelemek. III, 273
 TÜNERIK  karanlık; mezar, I, 488
 TÜNERMEK  karanlık olmak, kararmak, gece olmak-II, 86
 TÜNETMEK  geceletmek — II, 312
 TÜÑITMEK  eğmek — II, 326 bkz. tüñütmek,
 TÜÑITMEK  yukarıya doğru yükseltmek — II, 326 bkz; teñitmek
 TÜNLE  geceleyin. I, 251, 339, 434; II, 5; 111. 87
 TÜÑLÜK  pencere, ocak, baca gibi evdekl delikler, II, 18; III, 120, 127, 383
 TÜÑŞÜ  şamdan. III, 378
 TÜÑÜR  dünür, karının hısımları — II, 110; III, 362, 372
 TÜÑÜRLEMEK  birinl — kendlne dünür saymak, dünürlü ğe nispet etmek, III, 408
 TÜÑÜRLENMEK  kendini birine dünür salmak — III, 407
 TÜÑÜŞMEK  baş eğmek-III, 393, 394 bkz. tüñütmek, tüñütmek
 TÜÑÜTMEK  eğmek-III, 396 bkz. tüñitmek, tüñüşmek
 TÜP  asıl, kök, dip, temel, herhangi bir şeyin aslı, kökü, insanın aslı — I, 52, 73; II, 280; III, 119, 123 bkz. tüb
 TÜPÇIL  tipisi çok olan yer, III, 56
 TÜPI  tipi — I, 219; II, 4, 71; III, 57, 97, 216, 217, 324
 TÜPIRMEK  rüzgâr eserek toprağı savurtnnak — II, 71 bkz. tüpürmek
 TÜPKERMEK  araştırmak, izine düşmek. II, 179
 TÜPLEMEK  diplemek, kökten aramak, III, 293
 TÜPLENMEK  kökleşmek; zenginle; mek — II, 242
 TÜPLEŞMEK  aslını araştırmak — II, 206
 TÜPLETMEK  aratmak, II, 342
 TÜPLÜG  asaletli III, 40, 119 § tüplüg y ıldızlıg; asaletli, köklü — III, 40
 TÜPÜ  tepe, insanın başının üst tarafı — I, 309; II, 79; III, 216
 TÜPÜLEMEK  tepelemek, tepesine vurmak — III, 322, 323, 327
 TÜPÜRMEK  rüzgâr eserek toprağı savurtmak. II, 71 bkz. tüpirmek
 TÜRÇIMEK  başlamak. III, 275, 276
 TÜRÇITMEK  başlatmak. II, 329
 TÜRGEK  bohça- II, 289 bkz. türkek
 TÜRI  tadı kekre olan; huyu sert olan — I, 47; III, 220 bkz. türü
 TÜRK  vakit anlamına gelen bir kelime — I, 353 § türk kuya ş ödi; gün ortası — I, 353 § türk üzüm ödi; üzümün olgunluk vakti — I, 353 § türk yigit; gençlik ça ğının ortasında olan genç — I, 353
 TÜRKEK  türkeklenmek dürülmek, bohçaya sarılmak — II, 351
 TÜRKLEMEK  Türkler'den saymak (Araplar'a gôre) Acem, yani Arap'tan ba şka, saymak — III, 446 türkün oymakların, hısımlann toplandığı yer; ana baba evi — I, 441, 442; II, 209
 TÜRKÜNLENMEK  kendini bir yerden saymak ve o yeri kendinin say ıp oturmak — II, 278
 TÜRLÜG  türlü. I, 119, 296, 402, 476, 477; II, 122
 TÜRLÜNMEK  dürülmek, bükülmek — II, 243
 TÜRMEK  dürmek — II, 7, 39
 TÜRMEK  kadınbudu denllen yemek, dürüm. I, 396, 477; II, 106
 TÜRMEKLENMEK  dürüm yapılmak — II, 276
 TÜRTMEK  sürtmek, sıvamak, çalmak — III, 425, 426
 TÜRTÜLMEK  sürulmek — I, 486; II, 229
 TÜRTÜNMEK  (yag) sürünrnek, sürünür görünmek, II, 240
 TÜRTÜŞMEK  (yağ) sürmekte yanş etmek — II, 205
 TÜRÜ  tadı kekre olan, buruşturan — I, 47 bkz. türi
 TÜRÜLMEK  dürülmek. II, 127
 TÜRÜMEK  toplanmak — I, 139 bkz. turmak
 TÜRÜNMEK  kendi başına dürmek. II, 145
 TÜRÜŞMEK  dürmekte yardım ve yarış etmek, II, 95
 TÜRÜTMEK  yaratmak; blr ; ey takdir veya ıslah edilmek, II, 303 bkz. törütmek
 TÜŞ  eğlek, durak, yolculukta dinlenilecek yer ve konulacak zaman, I, 330
 TÜŞ  düş, rüya, düş azması, ihtilam, III, 18, 125, 266
 TÜŞ  kılmak inmek, toplanmak . III, 17 bkz. tuş kılmak, tilşlenmek
 TÜŞ  ödi konulacak zaman, kuşluk vakti — I, 330; III, 125
 TÜŞEMEK  düş görmek, ihtilam olmak, düşü azmak- III, 266
 TÜŞKÜN  dikenli kitre ağaçcığı — I, 443 bkz. tüşürkün
 TÜŞKÜNLENMEK  dağda kitre ağacı çoğalmakII, 278
 TÜŞLENMEK  inmek, toplanmak, I, 222; II, 242 bkz. tu ş kılmak, tüş kılmak
 TÜŞLÜK  konulacak yer — I, 477
 TÜŞLÜK  ödi dinlenmek için yolcuların gece yarısından sonraki konak vakltleri — I, 477
 TÜŞMEK  düşmek; inmek I, 320, 456; II, 13, 81, 137; III, 5, 14, 65, 122, 129, 132, 378, 439
 TÜŞRÜM  eğrilmlş ip yumağı — I, 485 bkz. teşrüm
 TÜŞÜK  işten güçten kalan, haylaz, dü şkün. I, 387
 TÜŞÜRGÜ  çayın ırmağa karışan agzı, degirmenin blr ırmağa olan savağı — I, 490
 TÜŞÜRKÜN  kitre ağaçcığı — I, 522 bkz. tüşkün
 TÜŞÜRMEK  düşürmek, indirmek — II, 78, 79, 316
 TÜT(Ü)NMEK  duman tütmek, II, 23 bkz. tutunmak
 TÜTEK  ibrik ve benzeri şeylerin emziği I, 386 bkz. tokurga
 TÜTETMEK  tütütmek — II, 299 bkz. tütitmek
 TÜTITMEK  tütütmek — II, 299 bkz. tütetmek
 TÜTKÜRMEK  saldııtmak, kışkırtmak — II, 73 bkz. tütürmek
 TÜTSÜK  kinci . I, 476 § tütsük kişi; kinci adam, yaman düşman — I, 476
 TÜTÜ  türlü — I, 179; II, 283
 TÜTÜN  duman I, 400; II, 72, 299; III. 16
 TÜTÜRMEK  saldırtmak, kışkırtmak II, 73 bkz. tütkürmek
 TÜTÜŞMEK  kavga etmek, tutuşmak, çekişmek, avı yakalamağa yardım ve yarış etmek, II, 71, 88, 89 bkz. tutuşmak
 TÜVEK  patlangıç — I, 388
 TÜVEKLIK  patlangıç için oyulan ağaç dalı — I, 508
 TÜVIŞMEK  şişe et dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 102 bkz. tevişmek
 TÜVŞEMEK  ter, tane tane olmal< — III, 286
 TÜZ  halk, reayâ — III, 123
 TÜZ  asıl, kök, soy sop, III, 123
 TÜZ  düz — I, 60, 121, 325, 376, 433; III, 123
 TÜZERMEK  düzelmek — II, 77
 TÜZEŞMEK  düzlemekte yardım ve yariş etmek — II, 99, 100 bkz. tüzüşmek
 TÜZGERMEK  armağan vermek, II, 179 bkz. tüzgürmek
 TÜZGÜRMEK  amnağan vermek — II, 179 bkz. tilzgermek
 TÜZLINMEK  düzelmek, rnüsavileşmek — I, 349 bkz. tüzlünmek, tüzülmek
 TÜZLÜNMEK  düzeltmek — II, 243 bkz. tüzlinmek, tüzülmek
 TÜZMEK  düzmek, düzeltmek — II, 9
 TÜZÜLMEK  düzelmek, tertip ve tanzim edilmek. II, 71, 127, 243; III, 131 bkz. tüzlinmek, tüzlünmek
 TÜZÜNLÜG  yumuşaklık. III, 188 bkz. tüzünlük
 TÜZÜNLÜK  yumuşaklık II, 250 bkz. tüzünlüg
 TÜZÜŞMEK  düzlemekte yardım ve yarış etmek — II, 99 bkz. tüzeşmek
 U  uyku — III, 247 bkz. ud, udu
 UBANMAK  gizlenmek — I, 198
 UÇ  Türkler'in kalem yaptıkları bir ağaç — I, 35
 UÇ  bir nesnenin tükenmesi, bitmesi; uç, kenar — I, 44, 319; III, 426 § uç el; s ınır, sınırdaki il — I, 44
 UÇA  sırt, arka, uca — I, 87
 UÇAN  iki yelkenli gemi — I, 122
 UÇGUK  uçuk, ingi, dumagu — I, 98
 UÇLANMAK  uç peyda etmek, I, 257
 UÇMAK  uçmak, cennet — I, 118, 119; III, 374
 UÇMAK  uçmak — I, 163, 164, 483; II, 45, 324; III, 240
 UÇRUŞMAK  uçurmakta yardım ve yarış etmek I, 233, 529; III, 178
 UÇUKMAK  sonuna varmak — I, 191
 UÇUN  sebep bildiren bir edat, için — I, 76, 86; II, 290; III, 358
 UÇURGAN  çok uçuran — I, 156
 UÇURMAK  uçurmak; düşürmek I, 176; II, 199, 324
 UÇURSAMAK  uçurmak istemek — I, 280; III, 247
 UÇUZ  ucuz, hor ve alçak, değersiz — I, 54
 UÇUZLAMAK  hor ve alçak görmek, hakaret etmek — I, 54, 301
 UÇUZLANMAK  ucuz bulmak, ucuz saymak — I, 292
 UÇUZLUK  değersizlik, küçüklük, ucuzluk — I, 149
 UD  sığır, öküz — I, 45, 346 bkz. öd, ud
 UD  yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri — I, 45, 346
 UD  uyku, I, 46, 200 bkz. u, udu
 UD  sığır, öküz — II, 358
 UDGARMAK  uyandırmak, uyarmak — I, 46 bkz. udgurmak, uygurmak
 UDGIRMI  uyanmış — II, 257
 UDGURGAN  daima uyandıran — II, 256
 UDGURGUÇI  uyandıran — II, 50
 UDGURMAK  uyandırmak, uyarmak — I, 46, 225, 260; II, 44, 193, 255 bkz. udgarmak, uygurmak
 UDIK  er uyuklayan kişi — I, 65
 UDIKLAMAK  uyuklamak — III, 349 bkz. uduklamak
 UDIM  arkası sıra, ard, arka, müteaklp — III, 401 bkz. udu
 UDIMAK  uyumak I, 39; III, 259, 260 bkz. udumak
 UDINMAK  sönmek, III, 26 bkz. odunmak, udunmak
 UDIŞMAK  uyumakta yarış etmek; uyuşmak, katılaşmak, -pıhtılaşmak. I, 181, 182 bkz. uduşmak
 UDITGAN  çok uyutan, hep uyutan — I, 154
 UDITMA  yaş peynir, taze peynir, I, 143
 UDITMAK  uyutmak; katilaştirmak, peynlr yapmak; söndürmnek. I, 207, 208
 UDLAŞMAK  birbiri ardınca yürümek — I, 239 bkz. üdleşmek
 UDLATMAK  uydurmak, arkasına düşürmek I, 264, 265
 UDLUK  sığır glbl hayvanların ahırda yattığı yer, I, 98
 UDMAK  uyan, çırak, şâkirt; uşak, ırgat — I, 99
 UDMAKLANMAK  uşak ve ırgat sahlbl olmak — I, 313
 UDU  uyku — I, 39; II, 193; III, 247 bkz. u, ud
 UDU  art, arka, arkası sıra, müteaklp, arkasında; yüzünden, dolayı — I, 87, 110, 167, 272, 399; II, 17, 303; III, 80, 231, 309. 401 bkz. ud ım
 UDU  tepe, I, 87 § kum
 UDU  kum yığını — I, 87
 UDUG  uyanık, I, 63 § udug köñüllilg er; uyan ık gönüllü, anlayışlı adam — I, 63
 UDUGLUK  işlere karşı (^111^1^I, 149 bkz. udukluk
 UDUKLAMAK  uyuklamak, III, 339 bkz. udıklamak
 UDUKLUK  insanın bir ; eyden gafleti ve dalg ınlığı, I, 149 bkz. udugluk
 UDUKMAK  ardına dü; mek, kovalatmak — III, 231
 UDULAMAK  uymak — I, 308
 UDUMAK  uyumak — I, 39 bkz. udımak
 UDUNMAK  uyanmak. I, 200; III, 194
 UDUNMAK  uyanmak I, 200 bkz. odunmak, udınmak
 UDURMAK  seçip ayırmak — I, 370; III, 228 bkz. adırmak, edirmek, ödürmek, ödürmek, üdürmek
 UDUŞMAK  uyumakta yarış etmek; uyuşmak, katılaçmak, pıhtila; mak — I, 181 bkz. udışmak
 UDUZ  uyuş I, 54, 55; II, 300; 111. 5, 63, 74
 UDUZLAMAK  uyuzuna ilâç yapmak — I, 301
 UDUZLUG  uyuzlu — I, 146
 UFUT  hayâ, utanma, ut — I, 309 bkz. uvut, uvut
 UFUT  bolmak utanmak, I, 309; III, 208 , 231
 UG  çadırın üst yanındaki köşelerden her biri I, 48
 UGAN  her şeye gıicü yeten, kadir, I, 77 § ugan Teñri; gücü yeten Tanr ı — I, 77
 UGANÇA  gücü yetinceye kadar — I, 44
 UGARAT  alnındaakı olanat — I, 53
 UGLI  Kaşgar'da yetişen ve yenen beyaz ve tatlı bir havuç — I, 129
 UGRAKLANMAK  Ograk kılığına girmek, I, 313 bkz. Ograklanmak
 UGUT  içki yapılan bir çeşit hamur — I, 50
 UJLAÑ  kaya keleri, I, 116
 UKIMAK  kusmak, III, 254
 UKMAK  anlamak . I, 168; II, 228; III, 20, 46
 UKRUK  kement — I, 100; III, 215
 UKSAMAK  anlamak istemek — I, 277
 UKTURMAK  anlatmak I, 223
 UKU  anlayı; — I, 62
 UKULMAK  bilinmek, anlaşılmak , I, 197
 UKUŞLUG  anlayı; lı — I, 62, 147
 UKUŞMAK  anlamak — I, 186 ul duvar temeli — I, 48
 ULA  kırda belge, alâmet — I, 92
 ULAG  ulak, beyin emriyle koşa koşa giden postacının başka bir ata erişip bininceye değin bindiği at — I, 122
 ULAG  yama, elbise yaması — I, 122
 ULAGA  savaş atı, III, 172
 ULAGU  neriğ kendisiyle bir şey ulanan nesne — I, 136
 ULAMAK  ulamak, eklemek; ulaşmak ve buluşmak III, 255
 ULANMAK  ulanmak, vasıta olmak, I, 64, 204
 ULAR  erkek keklik — I, 122; II, 213
 ULARLIG  kekliği çok olan — I, 148
 ULAS  köz süzgün ve yakışıklı göz — I, 59, 60
 ULAŞMAK  ulaşmak, bitişmek — I, 189
 ULATMAK  ulatmak — I, 213
 ULATU  burun temizlemek için koyunda ta şınan ipek kumaş parçası — I, 136
 ULDAÑ  pabuç altı, tabanı, mestin alt yanı, I, 116 bkz. oldañ
 ULDIMAK  yalın ayak, nalsız kalmak; ayağı ya-ralanmak, ayağı aşınmak — I, 104, 273
 ULDUK  nalsız, yalın ayak — I, 101 bkz. olduk
 ULGADMAK  büyümek, ulu olmak, I, 263, 505; II, 268; III, 87 bkz. ulgatmak
 ULGATMAK  büyümek — I, 263; II, 366 bkz. ulgadmak
 ULIÇ  erkek çocuklara sevgi bildirmek içln söylenen bir kelime I, 52; II, 250
 ULIGU  uluyacak zaman — I, 136
 ULIMAK  ulumak — III, 255
 ULINÇ  yol kıvrımlı yol, iğri, büğrü, büküntülü yol, düz olmayan yol — I, 133; III, 450
 ULINMAK  usanmak, bıkmak; kıvrılmak, dolanmak, I, 204, 205; II, 241 bkz. ulunmak
 ULIŞMAK  ulaşmak I, 189
 ULITGAN  çok ulutan — I, 156
 ULITMAK  ulutmak — I, 213
 ULITMAK  eğdirmek, büktürmek — I, 213
 ULMA  testi, çanak çömlek — I, 130, 371; II, 234; III, 182 bkz. olma
 ULMAK  erpimek, eriyecek ve dağılacak halegelmek, eskiyerek y ıpranıp yırtılmak. I, 169
 ULNATMAK  altını üstüne getirerek düzelttirmek, çevirtmek. I, 267
 ULTURMAK  erpitmek, yıpratmak — I, 223, 224
 ULUG  ulu, büyük, yüce, büyüklük, ululuk — I, 51, 64, 301, 304, 324, 347, 348, 367; 11. 19, 28, 40. 54 95, 328; III, 69, 70, 175
 ULUG  ay senenin "ulug oglak ay"dan sonra gelen parças ı, yaz ortası — I, 348
 ULUG  oglak ay senenin "oglak ay"dan sonra gelen ve o ğlakların büyüduğü parçası — I, 347 bkz. oglak ay
 ULUGLAMAK  yüceltmek — I, 304
 ULUGLUK  büyükluk, ululuk, Irilik; ya şça kocalık — I, 64, 150, 352, 505; II, 91
 ULUGSAMAK  bir şeyin büyüğünü istemek, I, 302, 303
 ULUK  atın onnuzbaşı — I, 68
 ULUK  (ton) eskimiş, yıpranmış (elblse) — I, 67 ulun temrensiz ok, I, 78 ulunlug (er) temrensiz, yeleksiz okları bulunan (kişi) — I, 148
 ULUNMAK  usanmak, bıkmak; kıvrılmak, dolanmak — I, 204 bkz. ulınmak
 ULUŞ  köy, şehir, I, 62
 ULYAN  kokulu bir bitklnin köküdür ki yenllir — I, 121
 UM  karın şişkinliği, kursak bozukluğu, I, 49
 UM  bolmak kursak bozulmak, çok yemekten kursak bozulmak, bulanmak — I, 49
 UMA  ana — I, 92
 UMA  eve gelen konuk — I, 92, 93, 106; II, 316
 UMAK  geciktirmek, I, 93
 UMAK  kudreti olmak, gücü yetmek — I, 44, 77
 UMAY  son, kadın doğurduktan sonra karnından çıkan sonu — I, 123
 UMDU  istek, dilek; tamah — I, 125
 UMDUÇI  dilençi. I, 125, 141
 UMDURMAK  umdurmak — II, 54
 UMMAK  ummak — I, 169
 UMUNÇ  umma, umut etme — I, 133; III, 450
 UMUNÇLUG  umulan, umutlu — I, 155
 UMUNMAK  umunmak, umutlanmak, unnmak — I, 206; III, 429
 UN  un, I, 49, 174, 238, 250, 255, 264, 268, 269, 284, 286; II, 15, 16, 71, 81, 102, 129, 174; III, 40, 102, 107, 340, 436
 UNAMAK  razı olmak, kabul etmek, I, 215; III, 256
 UÑAMUK  (er) solak (adam) — I, 162
 UNAŞMAK  uyuşmak, kabullenmek — I, 190 bkz. onaşmak
 UNATMAK  razı etmek, I, 125
 UNITGAN  çok unutan — I, 156, 525
 UNITMAK  unutmak, I, 215; II, 325 bkz. unutmak
 UÑRA  yatmak sırt üstü yatmak — III, 378 bkz. tuñra tü şmek
 UNUTMAK  unutmak — I, 215 bkz. unıtmak
 UNUTMIŞ  unutulmuş — I, 228
 URAGAN  daima uran — I, 33 bkz. uran
 URAGUN  Hindistan'dan gelir bir ilaç — I, 138
 URAGUT  kadın, avrat — I, 138, 153, 178, 180, 201, 250, 253, 255, 257, 259, 275, 302, 306, 308, 311, 314, 401, 509; II, 9, 22, 56, 80, 107, 121, 126, 141, 142, 146, 151, 153, 155, 156, 233, 239, 254, 265, 278, 302, 304, 307, 309, 317, 330, 355; III, 36, 50, 58, 64, 85,
 URAN  daima uran — I, 33 bkz. uragan
 URDI  tokıdı vurdu, dövdü — III, 268
 URDUTAL  hamamotu — I, 124 bkz. ardutal, ordutal
 URGA  büyük ağaç — I, 128
 URGU  kendisiyle bir şeye vurulacak nesne veya ayg ıt. I, 13; II, 69
 URI  ses, gürültü — I, 87, 88
 URI  erkek evlât — I, 88, 251 § urı oglan; erkek çocuk — I, 88
 URI  dere, yol, III, 370 § teriñ urı; geniş dere ve yol — III, 370
 URI  kıkı gürültü, haykırı; — III, 227 bkz. kıkı
 URILAMAK  bağırmak, sesini ynkseltmek. I, 309 bkz. or ılaşmak, orlaşmak, urılaşmak, urlamak, yurlamak
 URILAMAK  kendini övmek, kendini övmekte ileri gitmek I, 309
 URILAŞMAK  bağrışmak, çağrışmak — I, 239 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlaşmak, yurlamak
 URIŞMAK  vuruşmak — I, 367 bkz. uruşmak
 URK  ip, urgan, I, 42, 258 bkz. uruk
 URLAMAK  bağırmak, ulumak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlaşmak, yurlamak urlaşmak bağrışmak, çağrışmak — I, 239 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılaşmak, urlamak, yurlamak
 URMAK  urmak, vurmak, dövmek; koymak, yapmak; takmak, I, 12, 13. 20, 27, 93, 164, 165, 177, 213. 242, 320, 329, 333, 334, 348, 386, 407, 483; II, 54, 61, 138, 152, 174, 191, 358; III, 120, 124, 127, 145, 260 bkz. ürimek
 URRA  erkeklerde olan kasık yarıklığı, kavlıç — I, 39
 URSAMAK  vurmak istemek, I, 276
 URSUKMAK  dövmede, dövüşte yenilmek, dövülmek. I, 242, 243
 URT  iğne deüği, iğne yurdu — I, 42
 URU  yazmak vurayazmak, döveyazmak — III, 59
 URUG  tane, tohum, evin — I, 53, 64, 449
 URUG  dövüş, vuruş — I, 27, 386
 URUG  turıg hısımlar — I, 64
 URUGLAMAK  çekirdeğini çıkarmak, çekirdekten ayırmak — I, 303, 304; III, 346
 URUGLANMAK  tane tutmak — I, 293
 URUGLUG  (altun) para olarak kesilmiş, urulmuş (altın) — I, 147
 URUGLUK  (buğday) tohumluk için saklanmış (buğday) — I, 146
 URUK  ip, urgan — I, 42, 66, 209, 221; II, 136, 205; III, 110, 330 bkz. urk
 URUKLUG  (kova) ipli (kova) — I, 147
 URUKLUK  (yüñ) ip yapmak için hazırlanmış(yün) — I, 150
 URULMAK  vurulmak, dövülmek; kurulmak — I, 194, 195; II, 138
 URULMAK  (ip ve benzeri) örülmek I, 195
 URUMDAY  kendisiyle ağının zararı giderilen bir taş — I, 159
 URUNÇ  rüşvet, gevik, I, 132, 354; III, 217, 449 bkz. orunç
 URUNMAK  pişman olup vurunmak, dövünmek; sarınmak, örtünmek I, 201
 URUNMAK  dikilmek, kalkmak — I, 201
 URUŞ  urma, sava; , vuruş, vuruşma — I, 61, 221, 414; II, 83
 URUŞ  tokuş uğraşma ve savaşma — I, 12
 URUŞMAK  vuru; mak — I, 20, 182; II, 89 bkz. uruşmak
 URUT  kuru (geçen yıldan kalma ot için). II, 79 bkz. ar ııt
 US  hayır ve şerri ayırt ediş, I, 36
 US  kerkes kuşu, I, 36, 228; III, 46
 USAL  kişi gafil, iş bilmeyen — I, 122
 USAYUK  (er) gafil (adam) — I, 160
 USITGAN  çok susatan, I, 155
 USITMAK  susatmak — I, 209
 USLAMAK  anlamak, hayrı şerden ayırt etmek — I, 286
 USLAYU  kerkes kuşu gibi, II, 17
 USMAK  susamak; sanmak — I, 166; II, 165
 USNATMAK  benzetmek, I, 267 bkz. üsnemek
 USRIK  uyuklayan adam. I, 99
 USUKMAK  susamak — I, 191; II, 165
 USUZ  uykusuz, I, 122
 UŞ  şimdi, işte, §161. I, 36; II, 45, 128
 UŞ  agaç, dal, boynuz gibi şeylerin özü — I, 36 §müñüz uşı; boynuz özü — I, 36
 UŞ  uş öküzü suvarmak için söylenen 502. I, 36
 UŞAK  küçük, ufak, I, 67; III, 279 § u şak oglan; küçük çocuk — I, 67 § u şak otuñ
 UŞAK  koğuculuk, koğu, dedikodu, kogucu — I, 122; II, 20 § u şak söz; kogu olarak söylenen söz — I, 122
 UŞAKLAMAK  koğlamak — I, 305
 UŞAKLIK  işte gösterilen çocukluk — I, 150
 UŞALMAK  ufalanmak — I, 197 bkz. uşatmak, uvşatmak, üşelmek, üşetmek
 UŞATMAK  ufalatmak — I, 211, 262 bkz. uşalmak, uvşatmak, üşelmek, üşetmek
 UŞGUN  ekşi bir çeşit ot, poy otu — I, 440 bkz. kuşgun
 UŞUN  omuz başı, çigin başı — I, 77
 UTAMAK  yapraklarını, başağını kesrnek, ekin biçilmek, budamak — III, 250, 251
 UTANÇ  (ış) utanılacak (1; ). III, 448 bkz. utunç
 UTANMAK  utanmak, I, 199, 291 bkz. uvutlanmak
 UTMAK  oyunda yutmak, oyunda ütmek I, 170, 200; II, 103
 UTRU  önce; karşı, orta I, 68, 494; II, 145; III, 40 bkz. ortu, otra, otru
 UTRULANMAK  yüz ytize gelmek — I, 296, 297 bkz. otrulanmak
 UTRULMAK  kesilmek, kırkılmak, kısaltılmak. I, 246, 247
 UTRUNMAK  dayatmak ve karşı koymak istemek; yönelmek. I, 251 bkz. otrunmak
 UTRUŞMAK  karşı koymak, kaı — şi gelmek, karşılaşmak. I, 232 bkz. otruşmak
 UTRUŞMAK  makasla kesmekte yardım etmek — I, 233
 UTSUKMAK  oyunda yutulmak — I, 242
 UTULMAK  (ekini bozan bitkiler) kesilmek, ba şı vurulmak I, 193 bkz. otulmak
 UTUN  degersiz, alçak, küstah — I, 123, 414
 UTUNÇ  (ış) utanılacak (iş) — I, 131; III, 448 bkz. utanç
 UTURMAK  (saç ve elbise) kesmek — I, 176
 UTUŞMAK  oyunda yutu; mak — I, 180
 UVA  çagıran kişiye cevap için "ne buyuruyorsun?" anlam ında bir edat — I, 40
 UVA  içine şeker ufalanan bir çeşit yemek — I, II bkz. uva
 UVA  soğukluk olarak yenen bir çeşit şekerli pirinç yem'egi — I, 90 bkz. uva
 UVMAK  ufalamak, I, 11 bkz. övmek, uvmak
 UVMAK  ufalamak — I, 166 bkz. övmek, uvmak
 UVŞATMAK  ufalatmak — I, 262 bkz. uşalmak, uşatmak, üşelmek, üşetmek
 UVULMAK  ufalanmak, ezilmek — I, 197; II, 6
 UVUNMAK  kendi kendine ufalamak, I, 202
 UVUNMAK  ovuşturmak. I, 202; II, 147 bkz. ovunmak
 UVURGARMAK  utandırmak — I, 290
 UVUŞ  ufalanmış nesne — I, 61
 UVUŞ  etmek ufalanmış ekmek — I, 61
 UVUŞMAK  ufalamakta yardım ve yariş etmek, I, 185
 UVUT  ut, hayâ, ar — I, 83 bkz. ufut, uvut
 UVUT  utanma, hayâ, ut, ar — I, 51, 83, 116, 131, 469 bkz. ufut, uvut
 UVUT  yemege veya beyin yanına çağırma, davet — I, 51
 UVUTLANMAK  utahmak — I, 291 bkz. utanmak
 UVUTLUG  utanan, utangaç — I, 146
 UXAK  kaysı, erik gibi meyvelarin sıkılmış suyu — I, 122
 UYA  kuş yuvası, I, 85
 UYA  hısım, kardeş, I, 85, 86
 UYADMAK  utanmak — I, 55, 216 bkz. uyatmak
 UYADSILIK  utanan, utangaç — I, 160
 UYALAMAK  yuva yapmak, III, 328
 UYALMAK  çekinmek, utanmak — I, 269
 UYATMAK  utanmak — I, 216 bkz. uyadmak
 UYGURMAK  uyarmak, I, 269, 270 bkz. udgarmak, udgurmak
 UYMAK  uymak, birine bağlı olmak — III, 146
 UYUGLUG  kemerli. III, 50
 UZ  usta, mahir — I, 46 § uz kişi; eli uz, eli işe yaraşıklı, udumlu kişi I, 46
 UZA  geçmiş zaman, I, 88, 89, 385
 UZAK  uzun; eski, uzak — I, 66, 380 § uzak ış; uzayan bitmeyen iş — I, 66
 UZAKLIK  işte ağırlık. I, 150
 UZATMAK  uzatmak; geciktirmek I, 209; II, 234 bkz. uzutmak
 UZLANMAK  ustalaşmak — I, 297
 UZLUK  sanat — I, 253
 UZMAK  başkasından ileri geçmek — I, 88 bkz. ozmak
 UZSAMAK  koparmak istemek, I, 276, 277 bkz. üzsemek
 UZUN  uzun, I, 77, 448; II, '11, 78; III, 36, 89, 121
 UZUTGAN  her zaman uzatan — I, 155
 UZUTMAK  uzatmak — I, 155 bkz. uzatmak
 ÜBGÜK  ibibik kuşu — I, 78, 110 bkz. übüp
 ÜBÜP  ibibik kuşu, I, 78 bkz. übgük ,
 ÜÇ  sayıda üç — I, 35; II, 283
 ÜÇGIL  müselles, üçgen, üç köşeli şe/ — I, 105
 ÜÇGÜL  müselles, üçgen, üç köşeli şey, I, 105
 ÜÇLENMEK  üç olmak, üçlenmek — I, 256
 ÜÇLÜÇ  başları bir demirle birleştirilerek üç çubukla yapılan tavşan tuzağı — I, 95
 ÜÇÜKMEK  sesi, soluğu, nefesi kesilmek — I, 192; II, 118
 ÜÇÜNÇ  sayıda üçüncü — I, 131; III, 448
 ÜÇÜRGEN  çok söndüren, I, 522
 ÜÇÜRMEK  söndürmek — I, 176, 177 bkz. öçürmek
 ÜDERMEK  uymak, izince gitmek — I, 178
 ÜDIK  aşk ve sevgi coşması, sevda, hasret — I, 69, 212; II, 144, 188, 311; III, 258 bkz. ödik
 ÜDLENMEK  kösnemek, erkek istemek — I, 257
 ÜDLEŞMEK  birbiri ardınca yürü; mek — I, 239 bkz. udlaşmek
 ÜDREK  artan, az iken artan şey, I, 103
 ÜDREMEK  üremek, çoğalmak , I, 273
 ÜDREŞMEK  artmak — I, 232
 ÜDRETMEK  üretmek, çoğaltmak — I, 261
 ÜDÜRMEK  seçmek, üstün tutmak, III, 11 bkz. a ğırmak, edirmek, ödürmek, ödürmek, udurmak
 ÜGI  baykuş — I, 9, 161; III, 118, 238 bkz. ühi, yabakülak
 ÜGIMEK  öğütmek — III, 254
 ÜGIT  buğday ve benzeri şeyleri öğütme. I, 51
 ÜGITÇI  un öğüten kimse — I, 51
 ÜGITMEK  öğüttürmek — I, 213
 ÜGITSEMEK  öğütmek istemek — I, 302
 ÜGRE  tutmaca benzer ve ondan daha sulu şehriye çorbası, erişte. I, 127; III, 173
 ÜGRILMEK  sallanmak — I, 248
 ÜGRIMEK  sallanmak, kımıldatmak; birisine karşı yaltaklanarak hilesini saklamak, I, 275, 354
 ÜGRIŞMEK  sallamakta yardınn etmek, I, 236
 ÜGRITMEK  sallatmak, I, 261
 ÜGRÜK  çocugun beşigini sallama — I, 105
 ÜGÜR  darı. I, 54; II, 121; III, 9 bkz. yügür § yag ügüri; susam — I, 54
 ÜGÜRLÜG  darı sahibi olan — I, 152
 ÜGÜRLÜK  dan konulan yer — I, 152
 ÜGÜRMEK  deve üzerine iki taraflı yükletilerek içerisine binilen sepet ve benzeri ; ey — I, 507 bkz. tegirmek
 ÜGÜŞMEK  öğütmekte yardım ve yarış etmek — I, 187
 ÜHI  baykuş , I, 9, 161; III, 118, 238 bkz. ügi, yabakulak
 ÜJME  dut ağacı — I, 130
 ÜJÜK  hece, harf, I, 71, 72
 ÜJÜKLEMEK  hecelemek, I, 71
 ÜJÜMLENMEK  dutlanmak, dut vermek, I, 297
 ÜKEK  tabut, sandık — I, 78
 ÜKEK  şehrin etrafında savaş için hazırlanmış olan burç — I, 78
 ÜKEKLEMEK  burç yapmak; sandık yapmak — I, 307
 ÜKEKLIG  tam burçları bulunan kale — I, 153
 ÜKEKLIK  sandık yapmak için ayrılan ağaç — I, 153
 ÜLEMEK  dağıtmak, yaymak, üleştirmek — I, 51; III, 255
 ÜLEŞMEK  paylaşmak, üleşmek I, 189
 ÜLETMEK  paylaştırmak, dagıtmak, I, 214
 ÜLIKE  ökse otu — I, 137
 ÜLKER  Ülker yıldızı, Süreyya yıldızı. I, 95; III, 40
 ÜLKER  çerig harp usulünde bir hile tarzı — I, 95 ,
 ÜLKÜ  ahit, peyman. I, 129
 ÜLÜ  pay, halk arasında taksim, hisse — I, 62 bkz. ülüg, ülük
 ÜLÜG  pay, nasip, hlsse, I, 62, 72 bkz. ülük, ülü ş
 ÜLÜGLÜG  üleştirilmiş, pay edilmiş, dağıtılmı; — I, 511
 ÜLÜK  pay, naslp, hisse — I, 62, 72 bkz. ülüg, ülü ş
 ÜM  şalvar, don — I, 38, 117, 203
 ÜMGLIK  imik, çocukların tepesinde bulunan yumuşak yer I, 110
 ÜMLEŞMEK  şalvarını ortaya koyarak kumar oynamak — I, 242
 ÜN  ses; ün, san — I, 38, 49. 219; II, 294; III, 194, 240, 402
 ÜNDEMEK  ünlemek, çagırmak. I, 273; III, 69
 ÜNDEŞMEK  çağırı; mak — I, 231
 ÜNLÜG  şalvarlı, I, 224
 ÜÑMEK  delmek — I, 174 bkz. öñmek
 ÜÑTÜRMEK  deldirmek I, 290
 ÜÑÜJIN  çölde insanı öidüren umacı, gulyabani — I, 145
 ÜÑÜLMEK  oyulmak III, 395
 ÜÑÜR  in, mağara — I, 94
 ÜP  renkte pekitme edatı — I, 34 § üpürüng; apak — I, 34
 ÜPLELMEK  yağma edilmek — I, 295
 ÜPLEMEK  yağma etmek — I, 284
 ÜPLENMEK  yağmalanmak — I, 255; III, 90
 ÜPLEŞMEK  yağma edişmek, yağmalaşmak. I, 238
 ÜPLETMEK  yağma edilmek I, 264
 ÜRIMEK  takmak, urmak, III, 120 bkz. urmak
 ÜRIMEK  içten çürümek III, 252, 253 bkz. örimek
 ÜRKMEK  ürkmek, III, 420
 ÜRKÜLMEK  ürkülmek — I, 250
 ÜRKÜNÇ  ürküntü, kargaşalık, I, 250 bkz. ürkünmek
 ÜRKÜNÇE  üfleyeceğine, I, 337
 ÜRKÜNMEK  düşman yüzünden ulus arasına düşen ürküntü, telâşla kalelere ve sığınaklara kaşışma — I, 108 bkz. ürkünç
 ÜRKÜŞMEK  ürküşmek, I, 155
 ÜRKÜTMEK  ürkütmek I, 263, 264
 ÜRMEK  üflemek; ürmek, 'havlamak — I, 55, 164, 337; III, 5
 ÜRÑEK  kireç — I, 121
 ÜRÑERMEK  ağarmak — I, 289
 ÜRPEK  tüyleri ürpermiş insan ve hayvan — I, 103
 ÜRPEKMEK  (tüy) ürpermek. I, 229, 230 bkz. orpatmak, örpe şmek, ürpermek, ürpeşmek ürpermek (tüy) ürpermek I, 217 bkz. orpatmak, örpeşmek, ürpekmek, ürpeşmek ürpeşmek birbirine karşı kabarmak, I, 229, 230 bkz. orpatmak, örpe şmek, ürpekmek, ürpermek
 ÜRÜLGEN  her zaman şişen, kabaran — I, 158
 ÜRÜLMEK  şişmek, kabarmak, üflenmek, şişirilmek I, 195
 ÜRÜÑ  ak olan nesne, ak, beyaz, gençlerin t ırnakları üzerinde bulunan aklık — I, 134, 330, 382; II, 12 bkz. ak, örüñ § tırñgak ürüñ; tırnak beyazlığı. I, 134
 ÜRÜÑ  karak göz akı, I, 382
 ÜRÜÑ  kuş akdoğan — I, 331
 ÜRÜŞMEK  üflemekte yardım ve yarış etmek I, 183
 ÜSKE(N-T)EÇ  kuru üzüm — I, 159
 ÜSNEMEK  benzemek — I, 288; II, 223; III, 147 bkz. usnatmak
 ÜSTEK  üstelik, ziyadelik. I, 120
 ÜSTELMEK  artmak, çoğalmak, artırılmak. I, 246
 ÜSTEM  eğerlere, kemerin başına, tokalara işlenen altın ve gümüş — I, 107 bkz. saxt
 ÜSTERMEK  üstün gelmek için yarış etmek; inkâr etmek I, 221
 ÜSTÜN  üstün — I, 108 § andan üstün; ondan üstün — I, 108
 ÜSÜGLEMEK  hile ile kilit açmak. I, 306 bkz. osuglamak
 ÜŞELMEK  aranniak — I, 197
 ÜŞELMEK  ufalanmak, II, 235 bkz. uşalmak, uşatmak, uvşatmak, üşetmek
 ÜŞEMEK  yer ve benzeri şeyleri aramak üzere eşmek III, 253
 ÜŞERIG  (taş) düz (kaya), I, 135 bkz. yüşeırg
 ÜŞETMEK  araştırmak. I, 211 bkz. eşltmek
 ÜŞETMEK  ufalatmak — I, 211 bkz. uşalmak, uşatmak, uvşatmak, üşelmek
 ÜŞGÜRMEK  üşürmek, kışkırtmak; ıslık çalmak — I, 228 bkz. üşkürmek
 ÜŞIK  yemişleri kavurarak büyümekten alıkoyan soğuk — I, 72
 ÜŞIKLEMEK  üşümüşken yakalamak — I, 306, 307
 ÜŞIMEK  soğuktan üşümek II, 137; III, 254 bkz. üşümek
 ÜŞKÜRMEK  üşürnnek, kışkırtmak; ıslık çalmak — I, 228 bkz. üşgürmek
 ÜŞKÜRMEK  hatırlamak — I, 228, 229
 ÜŞKÜRTMEK  hatırlatmak. I, 229 bkz. üşkürtürmek
 ÜŞKÜRTÜRMEK  hatırlatmak. I, 229 bkz. üşkürtmek
 ÜŞMEK  üşmek, üşüşmek, toplanmak; delgiç ile delmek, I, 166
 ÜŞTÜRMEK  deldirmek, delik delmeyi emretmek, dar deli ği genişletmek — I, 222
 ÜŞÜMEK  üşümek, I, 463 bkz. üşimek
 ÜŞÜTMEK  üşütmek, soğutmak için soğuğa koymak — I, 211
 ÜTIMEK  (kıl) ütülemek — III, 252
 ÜTMEK  (kıl) yakmak, ütmek — I, 171
 ÜTRÜK  hileci, ütücü adam, I, 101
 ÜTÜG  kusma, I, 68 bkz. ütük
 ÜTÜK  ütü, I, 68
 ÜTÜK  kusma — I, 68 bkz. ütüg
 ÜTÜLMEK  yanmak, (kıl) ütülenmek, I, 193
 ÜTÜŞ  bir çeşit çocuk oyunu; bu oyunda utme, yutma — I, 60, 61 bkz. ötü ş
 ÜV  ev — I, 81 bkz. ef, ev, ev, öv, üv
 ÜY  ev, I, 81 bkz. ef, ev, ev, öv, üv
 ÜYÜK  tepe gibi yüksek olan yerler — I, 85
 ÜYÜK  (yer) sulu ve buna benzer yerlerde ayak bas ıldığı zaman kaybolan ve ayağı çıkarması güç olan kumluk (yer) — I, 85
 ÜYÜKMEK  (ayak) gömülmek, incinmek, burkulmak — I, 268
 ÜZ  sağır — I, 45 bkz. öz § üz kişi; sağır adam — I, 45
 ÜZE  üstünde, üzerinde, üzere, üzerine, üzerindeki . I, 44, 66, 149, 197, 219, 237, 241, 244, 258, 331, 343. 456, 461, 468, 469; II, 23, 72, 192, 249, 288, 303, 328, 331, 356; III, 131, 161 üzelmek yorulmak, sıkılmak, ögüç işe düşmek — I, 196, 233
 ÜZITMEK  çok söylemekten kulak sa ğır (ağır) olmak; sirke küpten ekşiliğinden dolayı sızmak — I, 209
 ÜZLENMEK  yemekte yağ üste çıkmak, kabarmak — I, 258
 ÜZLÜNMEK  (ip) üzülmek, kopmak — I, 258
 ÜZLÜŞMEK  üzüşmek, kopmak; (kan, koca) ayrılmak; alacaklı borçludan ilişilgi kesmek, I, 240 üzmek (ip ve benzeri şeyleri) kesmek — I, 165, 522
 ÜZNEMEK  kar; ı koymak, söz dinlememek — I, 288
 ÜZSEMEK  koparmak 1510^6^I, 276, 277 bkz. uzsamak
 ÜZTÜRMEK  üzdürmek, kopartmak — I, 220
 ÜZÜKLÜK  kesilme — I, 152
 ÜZÜLGEN  daima üzülen — I, 158
 ÜZÜLMEK  üzülmek, kesilmek — I, 196
 ÜZÜM  üzüm. I, 75, 88, 180, 184, 282, 289. 353. 360, 514; II, 16, 18, 104, 125. 186, 265; III, 8, 119, 201, 265, 331, 410
 ÜZÜMLENMEK  üzümlenmek. I, 295
 ÜZÜŞMEK  üzüm toplamakta yardım ve yarı; etmek; ip ve beñzeri şeyleri kesmekte ve üzmekte yardım ve yarış etmek — I, 184
 ÜZÜTLEMEK  birini pinti görnıek — I, 299
 ÜZÜTLÜK  bir şeyde pintilik — I, 150
 VA  vay anlamına söz söyleyen veya emreden kimsenin emrini inkâr yerine bir söz, III, 215 bkz. ya
 XAFSI  hokka — I, 423
 XAKAN  Afrasyab'a verilen ungun, III, 157
 XAMIR  emir, bey — I, 112
 XAN  han, Türkler'in en büyük başbuğu, Afrasyab oğullarına verilen ungun — I, 63, 82, 199, 255, 271, 410, 427, 459; II, 3, 7, 190, 273, 288; III, 60, 127, 141, 157, 266. 327, 368
 XANDA  nerede — I, 46, 418; III, 69, 173, 218 bkz. kanda, kayda, kayuda
 XASNI  çocukları semirtmek için bir kese içine konularak a ğızlarına verilen bir deva, Hin-distan'dan gelir — I, 435
 XAYU  hangi, hani, I, 31; III, 218, 237, 367 bkz. kanu, kayu
 XIYAR  maraz ücretle çalışan adam, ırgat — I, 411 bkz. maraz
 XIZ  kız — III, 218 bkz. kırkın, kırnak, kız
 XULIÑ  Çin'den getirilen birçok renkleri olan ipek kuma ş, III, 371
 XUMARU  andaç olarak verilen mal, ölen büyük bir adam ın malından hakana ayrılan güzel parça, uzağa giden adamın hısımlarına bıraktığı mal I, 445
 XUMARU  miras I, 445; III, 440
 XUMARULANMAK  mirasa konmak; dostunun veya ba şkasının malından kendine azık edin-mek, III, 205
 XUN  kaba, faydasız. III, 138
 XUN  xara ışlamak kaba, faydasız iş i; lemek — III, 138
 XÜÇÜNEK  kırlangıç dahi denilen benekli, güzel kokulu küçük kavun, y ılkıç — I, 488
 YA  va edatı gibi "vay" anlamına inkâr edatı III, 215 bkz. va
 YA  ok, yay — I, 280, 496, 500, 501; II, 7, 37, 5059, 61, 65, 66, 67, 68, 97, 98, 114, 134, 138, 190, 198, 205; III, 16, 50, 59, 73, 78, 215, 219, 239, 318, 331, 370, 407, 409 § ya bagr ı; yayın orta yeri — I, 360,
 YABA  yaş ve ıslak olan herhangi bir ; ey — III, 24
 YABAKU  yün ve yapağı yoluntusu — III, 36
 YABAKU  bolmak baştaki saç keçelenmek — III, 36
 YABAKULAK  baykuş — III, 56 bkz. ügi, ühi
 YABI  eğerin üstüne ve altına konan keçe, eğer yastığı — III, 24
 YABITAK  çıplak, egersiz — III, 48, 177 bkz. yap ıtak
 YAÇANMAK  utanmak, ocunmak, sıkılmak — III, 83
 YADAG  yayan, yaya — III, 28 bkz. yadag
 YADAG  yaya, yayan — I, 381 bkz. yadag
 YADAGLIK  yayalık, yaya yürüyüş — III, 51
 YADIGLIG  yayılı, yayılmış — III, 49, 50
 YADILMAK  yayılmak, dağılmak, ayrılmak — I, 442; III, 77, 148, 159, 192 bkz. yay ılmak
 YADIM  döşek, yaygı, sergi. I, 15, 119; III, 19
 YADIÑ  yere yayılmış olan az şey — III, 372
 YADINMAK  yayılmak. III, 83
 YADIŞMAK  yaymakta yardım ve yarı; etmek — III, 70
 YADLIŞMAK  dağılışmak, yayılı; mak — III, 104, 105
 YADMAK  döşemek, yaymak, sermek — I, 15, 45; II, 313, 314; III, 434 bkz. yatmak
 YADSAMAK  yaymak ve dağıtmak istemek — III, 305
 YADTURMAK  yaydırmak, III, 93 bkz. yaturmak
 YADTURMAK  bir şeyi bohça veya benzeri içinde saklatmak — III, 94 bkz. yatturmak, yittürmek
 YAFA  kolgan dikeni — III, 24 bkz. yava, yava
 YAFA  sıcak, kuytu (yer) — III, 24, 27 bkz. yava, yava
 YAFAŞ  yavaş, yumuşak huylu — III, 12 bkz. yavaş
 YAFGU  halktan olup hakandan iki derece a şağı bulunan kişiye verilen ungun — III, 32
 YAFIŞGU  kızılcık veya "güren" denen dağ yemi; l — III, 48 bkz. yumuşga
 YAFUZ  her şeyin kötüsü, fenası — III, 10 bkz. yavuz
 YAG  yağ, iç yagı — I, 182, 208, 227, 326; II, 9, 89. 123, 149, 154. 188, 189. 190, 197, 198, 205. 210, 229, 231, 240, 245. 293, 305, 354; III, 63, 77, 119, 157, 182. 223, 252, 307, 319, 392, 425, 426, 435 § kara yag
 YAG  ügüri susam — I, 54
 YAG(I)R  at, katır ve eçek gibi hayvanların sır-tında semer, eger ve yük vurmasından meydana gelen yara, yagır — I, 58, 370; III, 9
 YAGAK  ceviz. I, 90, 267, 417; III, 8, 29
 YAGAKLIG  cevizli — III, 50
 YAGAKLIK  cevizlik, ceviz biten yer — III, 51
 YAGAN  fil — III, 29 bkz. yañan, § Yagan Tegin
 YAGANLIK  filli olan, filci — III, 50
 YAGI  düşmün I, 41, 88. 168, 205, 206, 215, 234, 251, 273, 305. 336 397, 441, 456, 496, 516, 517, 520, 522; II, 6, 10, 29, 74. 83, 116, 165, 204, 227, 228, 329; III, 24, 44, 134, 237, 271, 272. 301 322, 328, 339, 395, 400, 420
 YAGIKMAK  düşmanlaşmak — III, 76
 YAGILAMAK  düşmanlık etmek, düşmanla savaşmak, çarpişmak — III, 325, 328 bkz'
 YAGILMAK  yağdırılmak. III, 79
 YAGIRLAMAK  yağırı sağaltmak, iyi etmek — III, 342
 YAGIRLANMAK  yağırlanmak, yağırı çoğalmak, yağırdan kaşınmak — III, 113, 114
 YAGIRLIG  yağırlı, sırtı yaralı — II, 9; III, 9, 49
 YAGIŞ  putlara kesilen kurban — III, 10
 YAGITGAN  her zaıpan yağdıran — III, 53
 YAGITGAN  her zaman dü; manlık eden — III, 53
 YAGITMAK  yağdırmak — II, 316
 YAGITMAK  düşmanlık etmek, III, 53 bkz. yagılamak, yaguşmak
 YAGIZ  yağız, kızıl ile kara arası renk — III, 10
 YAGKU  yağmurluk — III, 25, 227 bkz. yaku
 YAGLAMAK  yağlamak — III, 308, 319
 YAGLANMAK  yağlanmak — III, 111
 YAGLATMAK  yağlatmak — II, 355
 YAGLIG  yağlı — I, 70; II, 309; III, 121, 156, 306. 392
 YAGMAK  yağmak, I, 139, 376, 457, 494; II, 122; III, 60, 61
 YAGMALANMAK  Yağma kılığına girmek, onların huyu ile huylanmak — III, 203
 YAGMUR  yağmur. I, 16, 272, 354; Il, 28, 122, 175, 316, 352; III, 38, 39, 53, 79, 93, 95, 380, 436 bkz. yamgur
 YAGMURÇIL  yağmuru çok olan (yer) — III, 56
 YAGRIMAK  yağır olmak, I, 104 yagrınlamak yarnına, sırta, vurmak — III, 343 bkz. yarınlamak yagrıtmak
 YAGRU  çevre, yakı^lık. III, 13 bkz. yakru
 YAGSAMAK  yağ istemek. III, 305, 306 bkz. yags ımak
 YAGSIMAK  yağ tadını almak, III, 305, 306 bkz. yagsamak
 YAGTURMAK  yağdırmak — III, 95
 YAGUK  yakın, 1113101. I, 433; III, 23, 29, 76, 255 § yak yaguk; (115101^1-. III, 29 § yaguk yer; yak ın yer — III, 29
 YAGUMAK  yaklaşmak — II, 148; III, 89 bkz. yaguşmak
 YAGUŞMAK  düşmanlık etmek — II, 90 bkz. yagılamak, yagıtmak
 YAGUŞMAK  birbirine yakla; mak — III, 73 bkz. yagumak
 YAGUTGAN  daima yaklaştıran — III, 52
 YAGUTMAK  yaklaştırn-ıak. II, 316
 YAH  evet, peki anlamına bir kelime — III, 118 bkz. yeh
 YAHŞI  iyi; güzel, her şeyin güzeli I, 64; III, 32
 YAK  çanak ve kap bulaşığı — III, 4 bkz. yak yuk, yok, yok yak, yuk, yuk yak
 YAK  yuk kaptaki 611^. III, 143, 160 bkz. yak, yok, yok yak, yuk, yuk yok
 YAKA  yaka, elbise yakası — I, 189, 253; III, 24, 307
 YAKI  yukı (er) alçak gönüllü ve yaltaklan ıcı (adam) — III, 25
 YAKIG  (şişkinlik ve benzeri şeylere yakılan) yakı — I, 407; III, 13, 62, 74, 96
 YAKILMAK  dokunulmak, yaklaşılmak — III, 81
 YAKIN  yakın. III, 22, 23
 YAKIŞMAK  yaklaşmak, dokunmak, yakına gelmek; yakı yakmakta yardım etmek I, 170, 383; II, 103; III, 74
 YAKMAK  yaklaşmak, dokunmak; yakmak — I, 456; II, 69; III, 22, 62, 63
 YAKRI  yağ, iç yağı, yağlı — 11. 105; III, 31, 32, 204; 306
 YAKRIKAN  fındık büyüklüğünde kırmızı meyvesi olan bir bitki — III, 56
 YAKRIKAN  buz yağı — III, 56
 YAKRILANMAK  yağlanmak — III, 203, 204
 YAKRU  çevre, yakınltk. III, 31 bkz. yagru
 YAKTURMAK  dokundurmak; (yakı) yaktırmak; (ateş) yaktırmak — İII, 96
 YAKU  yağmurluk. III, 25, 226 bkz. yagku
 YAKURMAK  yaklaştirmak — III, 68
 YAKURMAK  sık sık solumak, yüksek bir solumaya tutulmak, III, 68
 YAL  at yelesi — III, 13, 160 bkz. yal ıg, yıl
 YALA  töhmet, itham, birl hakkında kötü sanıda bulunma. III, 25, 82
 YALAÇI  insanı her şeyde çarçabuk suçlu gibi gören, itham eden, III, 36
 YALAÇI  (yuga) bir çeşit ince katmerli (ekmek, yufka) — III, 25, 35
 YALAFAR  insanlar arasında elçi, hakanın gönderdiği elçi II, 288; III. 47
 YALALMAK  töhmetlenmek, itham edilmek, III, 82
 YALAMAK  töhmetlennek — III, 89
 YALAVAÇ  elçi, peygamber — I, 66, 83, 97; III, 47, 266, 438 bkz. yalavaç
 YALAVAÇ  elçi, peygamber — I, 83; III, 47 bkz. yalavaç
 YALBI  yassı, enli, derinliğl olmayan — III, 30
 YALDR(I-U)K  cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yoldruk, yuldruk
 YALDRAMAK  az ışımak, az parlamak — III, 437 bkz. yaldrımak
 YALDRIMAK  az ışımak, az parlamak — III, 437 bkz. yaldramak
 YALFATMAK  yalatmak — II, 354 bkz. yalgatmak
 YALGAMAK  yalamak. I, 253; III, 306, 307 bkz. yalvamak
 YALGAN  yalan — III, 37
 YALGANDURMAK  yalanlamak — III, 116
 YALGANMAK  yalanmak — III, 109, 110
 YALGAŞMAK  yalaşmak — III, 103
 YALGATMAK  yalatmak ve yutturmak. II, 354 bkz. yalfatmak
 YALGIL  yelesi ak, ak yeleli — III, 228
 YALGU  ahmak, beyinslz adam — III, 33
 YALIG  at yelesi; ibik; eğer kaşı, II, 327; III, 13, 14 bkz. yal, y ıl
 YALIGLANMAK  horoz ıbiklenmek; at yelelenmek — III, 114
 YALIM  sarp, dik, yalçın, III, 19, 20
 YALIMAN  dağınık şekilde yapılan çapul — III, 38 bkz. yelimen
 YALIN  alev — III, 23
 YALIÑ  çıplak, kından çıkmış veya kınından çıkarılmış III, 373
 YALINÇGA  (aş) tadı, tuzu, yağı olmayan yemek, III, 433 bkz. yılınçga
 YALINDAK  çıplak, III, 51
 YALINMAK  soyunmak III, 85
 YALIÑUK  insan I, 44, 195, 230, 395; II, 303, 315, 335; III, 65, 141, 222, 262, 384, 385 bkz. yalñuk
 YALIÑULAMAK  iple, salıncakla, oynamak, III, 411 bkz. yalñu
 YALIŞMAK  töhmetlemek, itham etmek — III, 75 bkz. yılışmak
 YALKMAK  kanmak, bıkmak, yağlı yemekten bıkmak — III, 435, 447
 YALMA  kaftan, kalın kaftan, yağmurluk. III, 34
 YALMAK  yalınmak, alevlenmek; (yara) iltihaplanmak; güne ş yüzü yalıyarak çalıp karartmak- III, 63
 YALMAK  yanmak — III, 65 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak, yunmak
 YALÑU  cariyelerin oynadığı bir oyun, salıncak oyunu — III, 380 bkz. yalñulamak
 YALÑUK  insan kişi, insanlara verilen genel ad, âdem; Âdem atam ız — I, 44, 195, 230, 395; II, 303, 315, 335; III, 65, 141, 222, 262, 384, 385 bkz. yal ıñuk
 YALÑUK  cariye — III, 385
 YALÑUS  yalnız, kimsesiz. I, 333; II, 133, 384
 YALPATMAK  (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yelpetmek, yelpetmek
 YALRATMAK  parlatmak, yalabıtmak. II, 353 bkz. yalrıtmak, yolratmak, yolrıtmak
 YALRITMAK  parlatmak, yalabıtmak — II, 353 bkz. yalratmak, yolratmak, yolr ıtmak
 YALT  yalçın, sert — III, 7
 YALTGA  bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yoltga, yultga
 YALTGA  kılmak alay etmek, maskanaya almak, III, 432
 YALTURMAK  ateşi alevlendirmek — III, 97
 YALU  tayları bağlamak için kullanılan ip, örk, III, 26
 YALVAMAK  yalamak, III, 307 bkz. yalgamak
 YALVANMAK  dilini çıkarmak, dili ağız içinde dolaştırmak. III, 110
 YALVARMAK  yalvarmak, dileğinin yapılmasını istemek I. 494, 498; III, 99, 100
 YALVI  büyü, sihir. III, 33, 359 bkz. yelvi
 YALVIÇI  büyücü, sihirbaz — III, 33
 YALVIRMAK  yelpimek, III, 100 bkz. yelvirmek
 YAM  çör çöp, pislik, çapak, göze ve ba; ka yere kaçan çör çöp — III, 5, 160
 YAMAG  yama — II, 21; III, 28
 YAMAGLIG  yamalı, yaması olan — III, 49
 YAMAGLIK  yamalık, yama olmak üzere hazılanmış . III, 51
 YAMAGU  yamanması gerekli — III, 36
 YAMALMAK  yamanmak. III, 82
 YAMAMAK  yanıannak — III, 91
 YAMAN  kötü, her şeyin kötüsü — III, 30 § yamanig; yaman hastallk, miskinlik hastal ığı — III, 30
 YAMANMAK  kendi kendine yamamak — III, 85
 YAMAŞMAK  yamamakta yardım ve yarış etmek, III, 75
 YAMAŞMAK  tembelliğinden yere yapı; ıp kalmak, buyurulan işi yapmaktan çekinmek — III, 189 bkz. mayışmak
 YAMATA  yağlı tavuk veya yağlı et kızartılacağı zaman yağın dışarı sızmaması içln içine sarılan kadayıf hamuru gibi ince bir hamur — I, 445
 YAMDU  kasık — III, 31
 YAMGUR  yağmur, III, 38 bkz. yagmur
 YAMIZ  kasığın iki tarafı, kalçanın ıç yandan uçları. III, 10
 YAMLAMAK  silmek, süpürmek — III, 84, 310
 YAMLAN  bir çeşit sıçan, geme, III, 37
 YAMLAŞMAK  süpürmekte yardım etmek, III, 105
 YAMLATMAK  sıipürtmek. II, 356
 YAMLIG  ( — köz) içerisine çör çöp kaçmış olan (göz) — III, 42
 YAMRAŞMAK  kuzular anaları ile karışmak. III, 102, 103
 YAMU  fiilin anlamında pekitme yapan bir edat, III, 236 bkz. yanu
 YAMURGAN  her zaman damlayan, kanayan — I, 524 bkz. tamurgan
 YAMURMAK  damlamak; kanamak. II, 85 bkz. tamurmak
 YAMURMAK  tomruk yapmak, kesrnek, III, 69 bkz. tomurmak, yemürmek
 YAMURMAK  yençimek ısırmak, kötüleşmek — III, 303 bkz. tençmek, yençmek, yunç ımak
 YAN  yan — II, 19
 YAN  uca kemiği, uca kemlğinin başı — III, 160
 YAÑ  bir şeyin merkezi; kalıbı. III, 361
 YANA  gene, yine, tekrar, ikinci defa olarak; geri dönme bildiren edat — I, 60, 119, 144, 441, 472, 508; II, 285; III, 6, 26, 170
 YAÑA  herhangi bir ırmağın, bir yanı, geçesi. III, 369
 YAÑAK  yan, taraf — I, 241, 434
 YAÑAK  ağzın iki yanında dişlerin oturduğu kemik; kapı söğesi; her şeyin yanı, III, 376
 YAÑALDURUK  kukuleta, başlık, kepenek arkasına dikilen blr keçe parças ı, III, 389
 YAÑAN  alaca karga, yalnız başı ak olan karga — III, 240, 376
 YAÑAN  fiL II, 210; III, 295, 376 bkz. yagan,
 YANÇIK  torba, kese, II, 250 bkz. yançuk
 YANÇILMAK  incinmek, ezilmek — I, 188; II, 287; III, 107
 YANÇUK  torba, kese (para-tütün). II, 6; III, 45 bkz. yanç ık
 YANDAK  çeker havadan çiğ gibi yagan kudret helvası — III, 44
 YANDAK  tiken geven dikeni — III, 44
 YANDIK  soysuz, III, 44
 YANDRU  tekrar, III, 406
 YANDRUMAK  döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yanmak, yundurmak, yunmak
 YAÑI  yeni — I, 376; III, 369 bkz. yengi
 YANIG  kusma; korkutma, tehdit — III, 14
 YAÑILA  yeniden, tekrar, ikinci defa — III, 381
 YAÑILAMAK  yenilemek. III, 407
 YAÑILGAN  her zaman yanılan, unutan — III, 388
 YAÑILMAK  yanılmak — III, 59, 380
 YAÑKU  sesin geri gelmesi, yankı, aksi savt, aksi seda — III, 379, 380
 YAÑKULAMAK  ses vermek, yankılamak, ses gelmek, III, 410, 411
 YAÑKURMAK  ses duymuş gibi sağına soluna bakmak, III, 400
 YANLIK  çoban çantası — III, 45
 YAÑLUK  işte, sözde ve benzeri şeylerde ve yerlerde yapılan yanlışlık — III, 385
 YANMAK  dönmek, döndürmek; korkutmak, tehdit etmek; kusmak; yanrnak — III, 14, 64, 65, 98 bkz. yalmak, yandurmak, yundurmak, yunmak
 YAÑRAK  dağ kıvrımı ve büküntüsü — III, 384
 YAÑRAMAK  saklanması gerekenl açığa vurmak, söylemek — III, 404 bkz. yañzatmak
 YAÑŞAK  yanşak, geveze — I, 467; III, 384
 YAÑŞATMAK  bir klmsenin ba; ını çok sözle, yanşaklıkla ağrıtmak — II, 359
 YANU  fiilin sonuna gelip anlamında pekitme yapan bir edat — III, 236 bkz. yamu
 YANULMAK  ele sürtülerek bilenmek — III, 82
 YANUMAK  bilemek, el üzerlnde kılağılamak — III, 91
 YANUT  karşılık, bedel, ıvaz, cevap — III, 8, 28
 YANUTMAK  biIetmek, bilemeği veya el üzerlnde kılağılamayı emretmek, II, 317 bkz. yıtıtmak
 YAÑZATMAK  saklanması gerekeni söyletmek, ikrar ettirmek — II, 359 bkz. yañramak
 YAP  değirmi olan herhangi bir şey — III, 3 § yap yarmak; değirmi para, sağ para, III, 3
 YAP  yapağı — III, 3 § yung yap; yün yapağı — III, 3
 YAP  hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yup
 YAP  yup hile, al ("yup" kelimesi yaln ız kullanılmaz, her zaman "yap" ile birlikte gelir) — III, 142, 159, 328
 YAP  yup kılmak hile kılmak, al etmek — III, 159 bkz. yubılamak, yuplamak
 YAPÇAN  yavşan otu — III, 37 bkz. yavçan
 YAPÇINMAK  yapıştırılmak — III, 108 bkz. yapçunmak, yapçurmak, yap şunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
 YAPÇUNMAK  yapı; tırılmak, III, 108 bkz. yapçınmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
 YAPÇURMAK  yapıştırmak — III, 97, 98 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
 YAPGAK  kuş avlanan blr çeşit tuzak — III, 42
 YAPGUÇ  eşek ve benzeri hayvanları sürmekte kullanılan değnek, III, 39
 YAPGUT  yün veya kıl d!dintilerl doldurulmuş minder ve benzerl şeyler — III, 38
 YAPIGLIK  kapalı, kapanmı; — III, 49
 YAPINMAK  örtünmek, kendl başına kapamak — III, 82, 83
 YAPIŞMAK  yapişmak — IH, 70 bkz. yapuşmak
 YAPITAK  çıplak, eğersiz — III, 177 bkz. yabıtak
 YAPMAK  örtmek, kapamak; kurmak, yapmak, I, 348, 374; III, 33, 57
 YAPRATMAK  at, blr ; eyden korktuğu veya bir çeye tekme atacağı zaman kulağını dikmek — II, 352
 YAPRI  düz ve enli (yer); sarkık (kulak), III, 31
 YAPRULMAK  yapışmak; yıpranmak — III, 107
 YAPRUŞMAK  yer düzlennekte yardım etmek, III, 101
 YAPSAMAK  (örtmek, kapamak, yapmak) istemek — I, 463; II, 172; III, 304
 YAPŞUNMAK  yapı; tirılmak — III, 109 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
 YAPŞURMAK  yapıştırmak — III, 99 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yavçunmak, yavçurmak
 YAPTAÇ  yağmur ve karda çobanların giydiği küçük bir kepenek, kebe — III, 38 yapturmak kapatmak; yaptırmak — III, 93 yapulmak kapanmak, örtulmek — III, 76
 YAPURGAK  yaprak (agaç, bjtki, kltap) — III, 51
 YAPURGAN  daima gizleyen, saklayan — III, 53 yapurmak parlatmak, süpürtmek; gizlemek — III, 67 yapurtmak
 YAPUŞGAK  dikenli bir ot, pitrak; her söylenen i şe karışan kimse — 1)1, 51 bkz. koru
 YAPUŞGAN  daima yapışan, yapışkan — III, 53
 YAPUŞMAK  yapışmak — III, 53 bkz. yapışmak
 YAR  yar, suların açtığı uçurum — I, 375; III, 34, 142, 152, 355
 YAR  salya — II, 81; III, 3
 YARAG  yarık, gedik — III, 294
 YARAG  fırsat, imkân, tav — I, 300; II, 90, 234; III, 13, 28, 355
 YARAGLIG  mümkün . III, 49
 YARAGLIG  zırhlı, cebeli — III, 49
 YARAMAK  yaramak, uygun gelmek, yaraşmak — III, 38, 87 § yol yarasın
 YARAMAK  yarmak — II, 356
 YARAMAK  karşı koymak, uzaklaşmak — III, 422 bkz. yıramak
 YARAMSINMAK  dalkavukluk etmek, II, 263
 YARANMAK  yaranmak, yaltaklık etmek; koşakta koşturularak alıştırılmak, I, 394; III, 20, 83
 YARAŞMAK  uyuşmak, anlaşmak, yaraşmak — II, 105; III, 11. 71, 72
 YARATGAN  yaratan — III, 52
 YARATMAK  yaratmak, oranlamak, oranlayıp yapmak, kendinden uydurmak — I, 330; II, 315
 YARIGSAMAK  yarlıganmak istemek — III, 333
 YARIK  oylukların çenetlere bitiştiği yer, oyluk kemikleri başı — III, 15
 YARIK  zırh, zırh ve kalkana verilen genel ad, III, 15, 158, 217 § say yar ık; demirgögüslük. III, 15, 158
 YARIKLANMAK  zırhlanmak — III, 114, 115
 YARIKLAŞMAK  zırh öndül koyarak bahse girmek, II, 258
 YARILMAK  yarılmak, yirilmek, açılmak — I, 119; III, 15, 77, 78
 YARIM  yarım, bir şeyin yarısı, herhangi bir şeyin ikiye ayrılmış olan parçalardan her birisi III, 19
 YARIMLAMAK  yarılamak — III, 343
 YARIMLANMAK  yarımlanmak. III, 115
 YARIN  yarın — II, 250
 YARIN  kürek kemigi, çigin kemlğl — III, 21
 YARINDAK  kayı; , sırım, Türk sırımı — II, 23, 108, 175, 262; III, 51
 YARINLAMAK  yarnına, sırta vurmak — III, 343 bkz. yagrınlamak
 YARINMAK  kendi kendine yarmak, yarınmak — III, 83, 84
 YARISA  yarasa — III, 433 bkz. aya yersgil
 YARIŞ  yarı; , at yarişi — II, 191; III, 10
 YARIŞ  iki adam arasında mal üleşme — III, 10
 YARIŞMAK  yarışmak, yariş etmek, at yarişi yapmak; yarı yarıya üleşmek I, 367, 474; II, 226; III, 10, 72
 YARLAMAK  tükürmek III, 308 bkz. yarsıtmak, yarsudmak
 YARLIG  emir, hakanın mektubu, fermanı, buyruğu — I, 87; III, 42
 YARLIG  fakir, yoksul, acınan, yarlıganmış. I, 93; III, 42
 YARMA  uzunlamasına yarılan herhangi bir ; ey — III, 34
 YARMA  (yuga) blr çeşit katmer — III, 34
 YARMAK  yarmak, bir şeyl keserek zorla yarmak, parçalamak; yere s ınır çizmek, I, 399, 437; III, 33, 57. 58
 YARMAK  para — I, 20. 22 35, 75, 130, 131, 142, 143, 168, 175, 180, 214, 219, 223, 242, 281, 297, 298, 303, 321, 322, 334. 341 377 397, 398, 402; II, 22, 39, 41, 44, 51, 62, 66, 67, 78, 92. 122, 127, 131, 103, 229, 237. 249, 250, 260; III, 3. 43 67 80, 84. 94, 121
 YARMAKAN  armağan — I, 140 bkz. amuç, armagan
 YARMAKLANMAK  para sahibi olmak — II, 279; III, 116
 YARMANMAK  tırmanmak. III, 111
 YARMAŞ  iri ögüdülmüş bulgur ve buna benzer şeyler — III, 40 § yarmaş un; ince un, III, 40
 YARP  sağlam — III, 6
 YARP  insan sevinince yüzüne gelen parlakl ık, yalabıklık — III, 6
 YARPADMAK  iyileşmek, ayağa kalkmak, serpilip büyümek — II, 351 bkz. yarpatmak
 YARPATMAK  iyileşmek, ayağa kalkmak; serpilip büyümek, II, 351 bkz. yarpadmak
 YARPUZ  güzel kokulu b!r ot, kır nanesl, Majoran, III, 39
 YARPUZ  yılan yiyen bir hayvan, firavun s ıçanı, ichneumon — III, 39, 40
 YARSGAG  dagda ve başka yerde ayağın kayabilecegl yer — III, 433
 YARSIKMAK  birbirinden ayrı dü; mek, III, 105. 106
 YARSIMAK  murdar bulmak ve iğrenmek, III, 305
 YARSINÇIG  murdar, pis iğrenç — III, 56
 YARSITMAK  tiksindirmek II, 353 bkz. yorlamak, yars ğumak
 YARSUDMAK  tiksindiği şey yüzünden tükürmek — II, 353 bkz. yarlamak, yars ıtmak
 YARŞI  bir şeyi yarıya bölen kimse; bir ; eyin yar ısı, yarı yarıya ortak — III, 32
 YARŞIM  bir yarışlık yer — III, 47
 YART  su içilen bardak, I, 341 bkz. bart
 YART  yurt tutmak ansızın her yandan yakalanmak — I, 341 bkz. bart burt tutmak
 YARTIM  ayrılmiş — III, 46
 YARTMAK  para — III, 432 bkz. yarmak
 YARTU  yonga, talaş, III, 30
 YARTU  üzerine bir şey yazılan levha, tahta — III, 30
 YARTURMAK  yardırmak — III, 94, 95
 YARU  yelim balık tutkalı — III, 24 bkz. yaruk yelim
 YARUK  yerde, duvarda, dağda, sırçada ve benzer şeylerde yarık — III, 15
 YARUK  ışık, aydınlık, parlak — I, 46, 96; III, 15, 194 § yapyaruk; çok ayd ınlık. III, 15
 YARUK  yelim balık tutkalı — III, 20 bkz. yaru yelim
 YARUK  yulduzı tan yıldızı — I, 96
 YARUKLUK  nur, ışık, aydınlık; rahatlık — II, 316; III, 51. 194
 YARUMAK  ışımak — I, 96; III, 86, 87, 89
 YARUMAK  yaşumak keyiflenmek. sevinmek — III, 89
 YARUTGAN  her zaman aydınlatan — III, 52
 YARUTMAK  aydınlatmak — III, 52
 YAS  zarar, 2iyan — III, 159
 YAS  ölüm, helâk — III, 159
 YASGAÇ  yastıgaç, hamur tahtası — III, 38 bkz. yası yıgaç
 YASGAŞMAK  tokatlaşmak ve bunda yardım ve yarış etmek — II, 220 bkz. tasgamak, tasga şmak
 YASI  yassı, enli — III, 24 bkz. yasul
 YASI  yıgaç yastıgaç, hamur tahtası — III, 38 bkz. yasgaş
 YASIÇ  yassı ve uzun temren, III, 8
 YASIGLIG  gedeleçli — III, 50
 YASIK  gedeleç — III, 16 bkz. kurman
 YASILAMAK  yassılamak, yaymak; sözü açık, geniş ve kinayesiz söylemek — III, 328
 YASILMAK  dağılmak; terk olunmak, bırakılmak — III, 78, 79
 YASIMAN  su boşaltilırken boğazı "gır gır" eden testi, III, 38
 YASMAK  dağıtıp yaymak, çözmek — III, 59, 60
 YASTALMAK  dayanmış olmak; amacın bir yanına ilmek — III, 107
 YASTAMAK  yastık dayamak, yaslanmak; söz dokundurmak — III, 302, 303, 320
 YASTUK  yastık, III, 43, 107, 302, 320
 YASUL  yassı, yayvan, yassı ve engln olan her yer — III, 18, 19 bkz. yas ı
 YAŞ  yaş, taze nesne, zerzevat, sebze, ye şillik; yaş (gözden gelen); yaş (insanın yaşadığı). I, 316; II, 109, 172. 228, 232; III, 4, 47, 83, 84, 159, 433 §ya şot
 YAŞAGU  yaşamağa haklı — III, 36
 YAŞAMAK  yaşamak — III, 89
 YAŞAÑURMAK  (göz) yaşarmak, yaşlı olmak — III, 407
 YAŞARMAK  yeşermek — II, 79; III, 18, 68
 YAŞARTMAK  ye; ertmek — III, 436
 YAŞIKMAK  (göz) yaçlanmak, kamaşmak — III, 76
 YAŞIL  yeşil. I, 41, 330, 394, 395; III, 19. 20, 143, 162 § yapya şıl
 YAŞIL  yuşul yeşil meşil — III, 19
 YAŞIN  şimşek, I, 236; II, 356; III, 22, 310, 319
 YAŞINLIG  şimşekli — III, 50
 YAŞLAMAK  yaş ot yemek — III, 308
 YAŞLIG  yaşlı, genç olmayan — III, 42
 YAŞLIG  yaşlı, yaşı olan (göz) — III, 42
 YAŞMAK  gizlemek, saklamak — I, 425; III, 60, 208
 YAŞNAMAK  şimşek çakmak, parlamak — I, 236; III, 310, 319
 YAŞNATMAK  şimçek çaktırmak, parlatmak — II, 356
 YAŞRU  gizli — III, 31
 YAŞRUŞMAK  gizlemekte birlefmek — III, 101
 YAŞSAMAK  gizlemek istemek — III, 305
 YAŞUK  demir başlık, tulga — I, 67 bkz. aşuk, yışıklıg
 YAŞUMAK  keylflenmek, sevinmek, III, 89
 YAŞURGAN  her zaman gizleyen — III, 53
 YAŞURMAK  örtmek, örtülmek, gizIemek. II, 79; III, 68
 YAŞUT  gizli — II, 228; III, 8 bkz. beküt
 YAT  yabancı-I, 433; III, 43, 148, 159 bkz. baz
 YAT  taşlarla yagmur ve rüzgâr için yapılan kamlık, yadataşı ile yapılan bir türlü kamlık, kâhinlik. III, 3, 159
 YAT  baz yabancı — III, 148, 159
 YATÇI  ; aman — III, 307
 YATGAK  hakanın ve ülkenin koruyucusu, muhaf ızı — III, 42
 YATGAŞMAK  yatışmak, birlikte yatmak. III, 103
 YATGAŞUK  bir yerde başkası ile yatan — III, 55
 YATGAŞUK  ogrı yatsı, yatma 2amanı. III, 55
 YATGURMAK  yatırmak, uyutmak — III, 99
 YATIG  uyku; yatılacak yer — III, 12 bkz. yatık
 YATIK  uyku; yatacak yer — III, 15 bkz. yat ıg
 YATIKMAK  yabancılaşmak, yadlaşmak — III, 76
 YATLAMAK  yada taşı ile afsun yapmak; yabancı saymak — III, 307, 308
 YATLATMAK  yada taşı ile okutmak — II, 355
 YATMAK  yatmak — I, 36, 233, 243, 386; II, 313; III, 42, 378
 YATMAK  yaymak, sermek, II, 313 bkz. yadmak
 YATSAMAK  yatmak veye uyumak istemek III, 304
 YATTURMAK  yaydırmak — III, 93, 94 bkz. yadturmak, yittürmek
 YATUK  atılan, unutulan her şey; tembel; şehirlerden — çıkmayan bir kısım Oğuzlar — III, 14
 YATUK  iki cins iplikten (erişi yünden, argacı pamuktan) dokunan bir dokuma — III, 14
 YATURMAK  yaydırmak, III, 93 bkz. yadturmak
 YAVA  kolgan dikeni; hint ayvas ı; suyu tutmaca renk veren bir bitki I, 84; III, 26 bkz. yafa, yava
 YAVA  sıcak, kuytu (yer) — III, 27 bkz. yafa, yava
 YAVA  kolgan dikeni; hint ayvas ı; suyu tutmaca renk veren bir bitki I, 84; III, 27 bkz. yafa, yava
 YAVA  sıcak, kuytu (yer), III, 27 bkz. yafa, yava
 YAVA  ; yavaş, yumuşak huylu — III, 10, 11 bkz. yafa ş
 YAVALMAK  yavaşlamak, I, 397
 YAVAŞLANMAK  yavaşlanmak, dölekleşmek, yumuşak huylu olmak — III, 114
 YAVÇAN  yavşan 0111. III, 37 bkz. yapçan
 YAVÇUNMAK  yapıştırılmak — III, 109 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçurmak
 YAVÇURMAK  yapıştımak. III, 98 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşıırmak, yavçurmak
 YAVGAN  yavan. III, 37
 YAVGANLANMAK  yavan bulmak — III, 116, 117
 YAVLAK  kötü, fena, değersiz, yavuz, dü; kün, her şeyin kötüsü — I, 177, 432, 516, 519; II, 74, 204; III, 43, 44, 133 § yavlak kişi
 YAVRAMAK  digrek, sert, kati olmak, III, 278 bkz. t ıgdamak, tıgramak
 YAVRIMAK  hali kötüleşmek, yoksulluk veya hastal ık yüzünden arıklamak — III, 304
 YAVRITMAK  kötületmek, zayıflatmak, arıklatmak, I, 139; II, 352, 353
 YAVSAMAK  gönül almak istemek, III, 306 bkz. yüvsemek
 YAVUG  sel suyunun yüksekten yuvarlad ığı kaya parçası — III, 13
 YAVUZ  kötü, fena — I, 84, 85, 103, 227, 248. 439, 483 bkz. yafuz
 YAVUZLAMAK  kötü bulmak — III, 342
 YAVUZLANMAK  kötü bulmak — III, 114
 YAXSINMAK  kollarını yenlerine sokmadan, belini iliklemeden, elbiseyi e ğinine (sırtına) almak, III, 109
 YAY  ilkbahar, yaz, I, 13. 82, 96, 170, 463; II, 97; III, 160, 161, 188
 YAYA  insanın kuyruk sokumu bölgesl, kıçı (yalnız insanlarda) — III, 26, 170
 YAYGARU  yaza doğru, III, 278
 YAYGUK  kısrağın meme uçları, III, 27 bkz. yazguk
 YAYIG  huyu dönek — III, 23 bkz. yayık
 YAYIK  huyu dönek — III, 23 bkz. yayıg
 YAYIKMAK  yaz olmak, baharla; mak — III, 191
 YAYILGAN  yayılan, durmayan — III, 55 § yayılgan kişi; bir kararda durmayan, bir işte sebat etmeyen kimse — III, 55
 YAYILMAK  ırgalanmak, yayılmak, salınmak — I, 412; III, 108, 191, 192bkz. yad ılmak, yazılmak
 YAYINMAK  kendi kendıne yaymak — III, 86
 YAYKALMAK  çalkanrnak; her ; eye gönlü meyil göstermek — III, 108
 YAYLAG  yayla, yaylak, yazlanan yer, I, 13, 214; II, 355; III, 47, 265
 YAYLAMAK  yaylamak — III, 311
 YAYLATMAK  yaylatmak. II, 357
 YAYMAK  çalkamak, kımıldatmak, sallamak, meyletmek, meylettirmek III, 245, 246, 247
 YAYSAMAK  haset etmek, çekememek, I, 155
 YAYTURMAK  çırptırmak, kımıldatmak. III, 100
 YAZ  ilk yaz, yaz — II, 172, 285; III, 159, 285
 YAZAK  otlak, III, 16
 YAZAMAK  yazlamak, yazı geçirmek — III, 88
 YAZGUK  kısrağın meme uçlan — III, 28 bkz. yayguk
 YAZI  kır, ova, yazı, boş ve açık yer, boşluk, açıklık, alan — I, 94, 135, 329, 447; III, II, 24, 255 yaz ıkçı yazıcı, hısımlar arasında mektup getirip götüren elçi — III, 55
 YAZIGLIG  çözülmüş, bağından çözülmüş — III, 49, 50 bkz. yazuk
 YAZIKMAK  yaz olmak III, 76 bkz. yayıkmak
 YAZILMAK  açılmak, yayılmak; yalabımak, güzelleşmek; çözülmek — I, 195, 233, 409; II, 285; III, 6, 78, 112 bkz. yadılmak, yayılmak
 YAZINMAK  kendi kendine çözmek, çözünmek, çözülmek III. 84, 112
 YAZIŞMAK  (çözmekte ve yaydan kirlşi çıkarmakta) yardım ve yarış etmek, III, 73
 YAZLATMAK  yazlatmak, yazı geçirtmek, yaylatmak — II, 355
 YAZLINMAK  çôzülmek — III, 110, 112, 228
 YAZLIŞMAK  çözülmek III, 105
 YAZMAK  şaşmak, yanılmak; çözmek; yazmak — I, 92; II, 20; IIl, 59, 111
 YAZMAS  şaşmayan, yanılmayan — III, 59, 379
 YAZOK  et pastırma — III, 16,
 YAZSAMAK  çözmek istemek, III, 305
 YAZTURMAK  çözdürmek; yanıltmak — III, 95
 YAZUK  boşanmış, bağından çözülmü; — III, 16bkz. yazıglıg
 YAZUK  günah, suç — I, 16, 203, 220, 521; II, 75, 135, 143, 169, 222, 261; III, 16
 YAZUKLAMAK  suçu yüzünden yakalamak — III, 342, 343
 YAZUKLUG  günahlı, III, 50
 YAZUKSUZ  günahsız — I, 400; III, 16
 YE  mü "bu sôzü kabul ettin mi? söyledi ğimi yapmak için kafana koydun mu?" anlam ına bir kelime. III, 26 bkz. yehmü?
 YEBEÑ  kumlu, batak — III, 372
 YEDILMEK  dikilmek ve içine eşya konulmak — III, 77 bkz. yedişmek, yedmek, yidmek
 YEDIŞMEK  kenar dikmekte yardım etmek — III, 70, 71 bkz. yedilmek, yedmek, yidmek
 YEDMEK  bohça veya heybeyi toparlamak, uçlar ını birleştirmek III, 434 bkz. yedişmek, yedilmek, yidmek
 YEG  yeğ, üst, üstün, daha lyl, lyl, hay ırlı — I, 59, 337, 384; III, 43, 133, 144, 160
 YEH  evet — III, 26, 118 bkz. yah
 YEH  mü "tamam mı" anlamına bir kelime — III, 26 bkz. ye mü?
 YEK  şeytan — I, 267; II, 236, 338; III, 156, 160
 YEL  cin; cin çarpması — III, 144, 163
 YEL  yel, rüzgâr, esinti — I, 95, 251. 319, 354; II, 4, 154. 192, 229, 298; III, 93, 98, 108, 144, 161, 226, 247. 268, 360
 YELDIRMEK  estirmek, ësmek — III, 98
 YELIM  tutkal, kendisiyle tüy ve tüye benzer şeyler yapıştırılan tutkal — III, 20, 70, 99, 108bkz. yelim,
 YELIM  tutkal, kendlsiyle tüy ve tüye benzer şeyler yapı; tırılan tutkal, ökse — III, 20, 70, 99, 108 bkz. yelim, yilim
 YELIMEN  dağınık şeklide yapılan çapul — III, 38 bkz. yalıman
 YELIMLEMEK  yelek yapıştırmak; yolu araştırmak III, 343
 YELIMLENMEK  tutkallanmak, III, 115 bkz. yelimlenmek
 YELIN  kısrak memesi, tırnaklı hayvan memesi — III, 23
 YELIÑ  yeli çok olan, III, 373
 YELKIN  yelici, koşucu; misafir, yolcu, konuk — I — 31; III, 33, 37, 288, 309 bkz. elkin, yelkin
 YELKIN  yelic!, ko; ucu; müafir, 'yolcu, konuk — I, 31; III, 33, 37, 288, 309 bkz. elkin, yikin
 YELMEK  koşmak, III, 64
 YELMEK  (aş, yemek) yenmek, yenilmek — III, 64, 185
 YELNEMEK  memesi dolup sarkmak — III, 310, 319 bkz. yelnemek
 YELNEMEK  memesi dolup sarkmak — III, 310, 319 bkz. yelnemek
 YELPETMEK  (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yalpatmak, yelpetmek
 YELPETMEK  yelpazeletmek — II, 352 bkz. yelpetmek
 YELPETMEK  (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yalpatmak, yelpetmek
 YELPETMEK  yelpazeletmek — II, 352 bkz. yelpetmek
 YELPIK  cin ve yel çarpması — III, 46
 YELPINMEK  yele, cine çarpılmak, yel çarpmak, cin çarpmak; yelpazelenmek — III, 108, 144
 YELPIRMEK  rüzgâr esmek, cin tutmuş gibi sağa sola sallanmak; nemlenmek, yeri ıslatmak — III, 93
 YELPIŞMEK  nem çekmek, nem almak, taneler yaşlıktan yapışmak; yelpazelemekte yardım etmek — III, 100, 101
 YELVI  büyü, sihir, III, 33, 359 bkz. yalv ı
 YELVIRMEK  yelpimek — III, 100 bkz. yalvırmak
 YELVLÇI  büyücü, sihirbaz III, 33
 YEM  baharat — Itl, 5 ("yem" kellmesl yaln ız kullanılmaz, "ot" ile birlikte gelir) —
 YEM  azık, yemek, taam — I, 468, 480; III, 144
 YEME  hep, bütün, tamamiyle; yine, dahi, I, 47, 106, 144, 459; II, 75, 118; III, 41, 278. 366 435 yemeçük buğday taşınan küçük çuval — III, 48
 YEMEK  yemek, yeylp telef etmek, I, 55, 66, 79, 88, 116, 318, 323, 342, 343, 504; II, 69, 70. 311; III, 9, 16, 31, 67, 146, 159, 220, 222, 249
 YEMET  evet — I, 51; III, 8 bkz. emet, evet, evet
 YEMIŞ  meyve, I, 251, 263 bkz. yemiş
 YEMIŞ  meyve — I, 251, 263; II, 12, 95, 146, 254; III, 12 bkz. yemi ş
 YEMIŞLENMEK  yemi; lenmek, yemiş, meyve vermek, meyvelenmek. II, 269; III, 114, 197
 YEMRÜ  ; mek ağaç sökmekte yardım etmek — III, 103
 YEMSINMEK  yenneksizin yer gibl göriınınek. III, 109
 YEMŞEN  Kıpçak ülkeslnde blten blr k ır yemişi — III, 37
 YEMÜRGEN  dalma söken, koparan, III, 54
 YEMÜRMEK  kesmek — III, 54 bkz. tomurmak,
 YEN  giyen, elbise; yeni. II, 109, 187, 233; III, 362
 YENÇMEK  ısırmak, yere vurup ayağıyle ezmek, dişle ısırarak parçaları birbirine katmak, kötüleşmek — III, 303. 435 bkz. tençmek, yençimek, yunç ımak
 YEÑEÇ  yengeç — III, 384
 YEÑEK  heybe, bohça — III, 70 bkz. yetgek
 YEÑGE  yenge, büyük kardeşin karısı — III, 380
 YEÑI  yenl — I, 376; III, 369 bkz. yangi
 YENIG  yeğni, hafif — III, 92 bkz. yenik
 YENIGÜ  doğurmak üzere olan, III, 36
 YENIK  yeğni, hafif — III, 18 bkz. yenig
 YENIMEK  doğurmak (yalnız kadın için), III, 91, 92
 YENITMEK  doğurtrnak — II, 317
 YEÑMEK  yenmek, alt etmek — III, 391
 YEÑŞÜRMEK  sıcağa soğuk karı; tirarak ılıştırmak, III, 400 bkz. yiñşürmek
 YER  kırtışı yeryüzü — I, 461
 YER  sagrısı yeryüzü; yer yaygısı — I, 422
 YER  yer, yeryüzü, toprak — I, 15, 16, 33, 75, 97, 107, 119, 139, 146, 147, 150, 164, 219. 234, 247, 265, 268, 287. 288, 292, 296. 301, 309, 313, 325. 361, 364. 416 422, 423, 429, 438, 439, 461, 465, 466, 468. 469, 488. 489, 494, 495, 496, 498, 509, 510, 517. 523, 525; I
 YER  kumaşın veya ağacın bir yüzü. III, 142
 YERÇÜ  sın, mezar — III, 30
 YERDE  hemşeri. I, 407; III, 40
 YERE  yöre, çevre — III, 24 bkz. yöre, yüre
 YERETMEK  yerinmek, tembellik etmek — II, 315, 316
 YERGÜ  hakir, yerilmiş. II, 29
 YERKÜÇ  tahtadan yapılmış kılıç gibi uzunca, enli bir ağaç parçasıdır, fırındaki ekmeği çevirmek için kullanılır — I, 452
 YERMEK  yirmek, yaf bir şeyi demirle kesmeksizin uzunlamas ına yirmek, kolayca yarmak — III, 58 bkz. yırmak, yirmek
 YERMEK  yermek, beğenmemek, iğrenmek, zemmetmek, hakir görmek — I, 149, 419; III, 185
 YERSINMEK  bir yeri yurt 001111110^III, 109
 YERTÜRMEK  yirdirmek. III, 95
 YERÜK  yirilmiş, uzunlamasına yirilmiş ve güzelligi gitmiş olan her şey, yirik, gedik — III, 18 bkz. yirük
 YET(I)ŞMEK  yetişmek, erişmek. III, 183 bkz —
 YET(I)ŞMEK  yetişmek, erişmek . III, 183 bkz. yet(i)şmek
 YETEN  ok atılan tahta yay; atımcı yayı, hallaç yayı — III, 21 bkz. yeteñ
 YETEÑ  yün atılıp kabartılan atımcı yayı — III, 372 bkz. yeten
 YETGEK  heybe, bohça — III, 70, 77, 344 bkz. yerigek
 YETI  sayıda yedi — III, 227 bkz. yetti
 YETIGEN  yedi kardeşler adı verilen yıldız, III, 37, 40, 247 bkz. yetiken
 YETIK  işlerinde becerikII, güç işleri başaran — III, 18
 YETIKEN  yedi kardeşler adı verilen yıldız, III, 247 bkz. yetigen
 YETILMEK  güdülmek, yedilmek. I, 106 bkz. yetilmek
 YETILMEK  erişilmek, yetişilmek III, 77
 YETILMEK  güdülmek, yedilmek — I, 106 bkz. yetilmek
 YETIZ  enli, enine geniş şey — III, 10
 YETIZLIK  genişlik, bir şeyin eni — III, 52
 YETMEK  yetişmek, erişmek II, 314 bkz. çetmek, yetmek
 YETMEK  yetmek, yedeğinde götürmek — II, 314
 YETMEK  yetişmek, erişmek — I, 192, 421, 424; II, 274, 314; III, 406 bkz. çetmek, yetmek
 YETMIŞ  kapanmış, iyileşmiş (yara) — I, 245 bkz. bütmiş
 YETRÜLMEK  eriştirilmek; ilhak edilmek. III, 107 bkz. yetrülmek
 YETRÜLMEK  eriştirilmek; ihkak edilmek III, 107 bkz. yetrülmek
 YETRÜM  bırakılmış, salınmış — III, 47
 YETRÜM  saç bırakılmış, salınmış saç — III, 47 bkz. yetüt saç
 YETRÜŞMEK  birbirine erişmekte yardım etmek III, 101 bkz. yetrüşmek
 YETRÜŞMEK  birbirine erişmekte yardım etmek III, 101 bkz. yetrüşmek
 YETSEMEK  yetişeyazmak — III, 304
 YETSIKMEK  erişilmek; ya; lanmak, kocalıp düşkünle; mek — I, 21; III, 106
 YETTI  sayıda yedi — III, 27 bkz. yeti
 YETÜT  askere imdat . II, 287
 YETÜT  saç sonradan bırakılan saç, II, 287 bkz. yetrüm saç
 YEVTILMEK  erişmek; olgı^nlaşmak. III, 81, 356 bkz. yıgılmak, yuvulmak
 YEYSEMEK  yemek istemek — I, 20; III, 304
 YEZEK  asker öncüsü, III, 88 bkz. yizek
 YEZEMEK  aramak üzere dolaşmak, III, 88, 89
 YEZNE  büyük kız kardeşin kocası — III, 35
 YI  sık ve birbirine girmiş; elbisenin yivi, dikişi, dikiş, pabuç diki; l; dağ yivi; diş ve ağaçların birbirine girınesi. III, 25, 216, 229, 283 bkz. cigi, yigi
 YIÇI  terziII, 3; III, 216
 YID  koku — III, 48 bkz. yid
 YID  koku, III, 48 bkz. yıd
 YIDIG  kötü kokan her şey, III, 12
 YIDIG  ot üzerlik otu, III, 12 bkz. eldrük, ilrük, yüzerük
 YIDIGLIK  kokmuşluk, yıpranmışlık — III, 51
 YIDIMAK  kötü, fena kokmak, bozulmak — III, 86, 260
 YIDIŞMAK  bir şeyin parçaları birbiri içinde çürüşmek, yıpraşmak. III, 70
 YIDLAMAK  koklamak, III, 308
 YIDLANMAK  kokmak, bozulmak — III, 110
 YIDLAŞMAK  koklaşmak — III, 104
 YIDMEK  bohça veya heybeyi toparlamak, uçlar ını birleştirmek III, 443 bkz. yedişmek, yedilmek, yedmek
 YIG  iğ, I, 48, 85 bkz. ig, ik, yik
 YIG  gemin damağa gelen parçası — III, 144
 YIG  çiğ, pişmemiş. I, 338; III, 144 bkz. yik
 YIGAÇ  ağaç, ağaç parçası; erkegin erkeklik aygıtı; fersah (eskl bir yer ölçüsü) — I, 14, 18, 152, 174, 198, 219, 244, 249, 251, 254, 260, 263, 271, 283, 290, 294, 297, 312, 319, 439, 485, 502, 503, 505, 511; 11. II, 20, 24, 29, 37, 69, 70, 80, 85, 91, 101, 122, 1
 YIGAÇLANMAK  ağaçlanmak — III, 113
 YIGAÇLIK  ağaçlık, ağaçlı olan yer, kereste bulunan yer, III, 51
 YIGDAÇI  yığan, toplayan; engel — olan, al ıkoyan — III, 106
 YIGDE  iğde — I, 31; III, 31, 147 bkz. yikte
 YIGI  sık, birbirine girmiş, sıralanrnış, (dikişte)sağlam. III, 25, 216, 229 bkz. cigi, yi
 YIGILGAN  daima yığılan — III, 54
 YIGILMAK  toplanmak; çeklnmek, kaçınniak — III, 79, 80
 YIGILMAK  erişmek, olgunlaşmak — III, 81 bkz. yevülmek, yuvulmak
 YIGIM  yığılmı; — III, 19 bkz. yıgın
 YIGIN  yığın, küme, yığılmış — I, 15; III, 19, 22 bkz. yıgım
 YIGINMAK  kendi kendine yığınmak — III, 84
 YIGIRME  sayıda yirmi. III, 48 bkz. yigirmi
 YIGIRMI  sayıda yirmi — III, 48 bkz. yigirme
 YIGIRMINÇ  sayıda yirminci. I, 132; III, 449
 YIGIŞMAK  yığışmak, yığmakta yardım ve yarış etmek — III, 73
 YIGIT  yiğit, genç, her şeyln genci — I, 25, 263, 400; II, 113; III, 8, 16, 917, 356, 386. 420
 YIGITLIK  yiğitlik, gençlik, I, 143, 511; III, 51
 YIGLAMAK  ağlamak I, 272, 504; II, 232; III, 258, 309, 321 bkz. ıglamak
 YIGLAŞMAK  ağlaşmak — III, 322 bkz. ıglaşmak
 YIGLATMAK  ağlatmak — II, 355
 YIGLIŞMAK  toplaşmak — III, 105
 YIGMAK  yığmak, toplamak; bir şeye engel olmak, alıkoymak. I, 15, 399, 504; III, 61
 YIGNE  igne, II, 3, 120, 150; III, 35
 YIGRENMEK  tüyü ürperrnek, iğrenmek III, 109
 YIGRILMAK  kötüleşmek, büzülmek, titremek I, 248; III, 107, 108
 YIGTURMAK  yıgdırmak; bir şeyden alıkoydurmak — III, 95, 96
 YIGTÜRMEK  bir şeyle iyilik etmek, III, 96 bkz. yiktürmek, yüftürmek, yüvmek
 YIGTÜRMEK  incitmek III, 97
 YIK  iğ — III, 144 bkz. ig, ik, yig
 YIK  çiğ, pişmemiş — I, 338 bkz. yig
 YIKEN  hasır yapılan kovalak otu — III, 23
 YIKILGAN  daima yıkılan, yıkılgan — III, 54
 YIKILMAK  yıkılmak — I, 348; III, 81, 82
 YIKIŞMAK  yıkmakta yardım etmek — III, 74
 YIKLEMEK  çiğnemek — III, 309, 310 bkz. egleşmek, iklemek, ikleşmek
 YIKMAK  yıkmak, yıkılmak — I, 85, 343, 384; III, 20, 63
 YIKSAMAK  yıkmak istennek — III, 306
 YIKTE  iğde, I, 31 bkz. yigde
 YIKTURMAK  yıktırmak — III, 97
 YIKTÜRMEK  bir şeyle iyilik etmek — III, 96 bkz. yigtürmek, yüftürmek, yüvmek
 YIL  yıl, sene — I, 345, 346, 349, 447, 513; II, 118, 331; III, 5, 7, 69, 76, 131, 162
 YIL  at yelesi — III, 13 bkz. yal, yal ıg
 YILAN  yılan — I. 17, 228; II, 18; 20, 275, 279; III, 29, 39, 367 § nek y ılan; ejderha — III, 155 § ok yılan; kendini insan ve başka şeyler üzerine atan bir yılan — I, 37; III, 29 § sogan yılan; tulum gibi iri bir yılan — I, 409
 YILAN  yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri , I, 346; III, 30
 YILDIZ  ağacın kökü, damarı, III, 40
 YILDIZLANMAK  köklenmek, bir yere yerleşmek, soylanmak — III, 116
 YILDIZLIG  köklü — III, 40 § tüplilg
 YILDIZLIG  asaletli, köklü, III, 40
 YILGIN  ılgın, ılgın ağacı, Tamariska — III, 37
 YILGINLANMAK  ılgın ağacına sahip olmak, III, 117
 YILIG  ılık, sıcakla soğuk arası, I, 31, 64; III, 14, 51 bkz. ılıg
 YILIK  ilik — I, 72, 119 bkz. ilik
 YILIKLIG  ilikli, iliği olan, III, 52
 YILIM  yelimlenmek tutkallanmak — III, 115 bkz. yelimlenmek
 YILIM  tutkal II, 20, 70, 99, 108 bkz. yelim, yelim
 YILIMAK  ılımak — III, 91
 YILINÇGA  (aş) tadı, tuzu, yağı olmayan yemek, III, 433 bkz. yalınçga
 YILIRMAK  ılımak, az ışınmak — I, 179; II, 283
 YILIŞMAK  ılıçmak, ılıklaşmak — III, 74, 75
 YILIŞMAK  birbirini töhmetlemek, itham etmek — III, 75 bkz. yal ışmak
 YILITMAK  sıtma tutmak, sıtınadan vücudu ısınmak; ılıtmak, II, 316, 317
 YILKI  hayvan, yılkı, hayvan sürüsü, dört ayakl ı hayvanlara verilen genel ad — I, 21, 91, 241, 257, 285, 330, 332, 412, 461, 481, 482; II, 96; III, 34, 76, 90, 104, 131, 178, 292, 300
 YILLIGÜ  saç tıraş eden ustura — III, 174 bkz. kerey
 YILMIRMEK  ılımak, ılır gibi olmak — III, 100
 YIMIRTGA  damarsız olan her türlü yeşillik; hıyar gibi gevşek olan her nesne — III, 433
 YIMLEMEK  gözle işaret etmek, III, 310 bkz. imlemek
 YIN  in — III, 6 bkz. in, yin
 YIN  beden, vücut, insan bedeni — I, 179, 261, 275; II, 151; III, 92, 145, 154, 278
 YIN  tüy, £101-1. I, 167, 217, 315; III, 109
 YIN  koyun pisliği, davar tersi, hayvan pisli ği — I, 49; III, 5 bkz. in § koy yini; koyun 101-51. III, 5
 YIN  in, hayvan ini — I, 49; III, 5 bkz. in, y ın
 YIÑ  sümük — II, 326; III, 362
 YIÑ  atmak sümkürmek — II, 326 bkz. yiñitmek
 YINCÜ  inci — I, 31 bkz. cinçü, yinçü, yünçü
 YINÇGE  ince — III, 380 bkz. yinçge
 YINÇGE  ince — III, 380 bkz. yınçge § yinçge turku; ince ipek kunia ş — III, 380
 YINÇGE  kız odalık kız — III, 380 bkz. yinçke kız
 YINÇGE  kişi Tanrı'ya ibadet eden, tapan — III, 380
 YINÇGELEMEK  ince saymak, inceltilek III, 411
 YINÇGELENMEK  alçak gönüllülük etmek; odal ık edinmek; Tanrı'ya karşı küçüklük göstermek, tapmak, ibadet etmek — III, 450
 YINÇKE  kız yatağa alınacak, yetişkin cariye ve kız, kız oğlan kız — I, 326 bkz. yinçge kız
 YINÇÜ  inci; cariye — I, 31, 273, 387, 390. 396, 419; II, 9, 31, 79, 100, 122, 127, 146, 154, 243, 288; III, 30, 229, 289 bkz. cincü, yincü, yünçü
 YIÑDEGÜ  sümüklü (çocuklara bununla sövülür) — III, 387
 YINDMEK  aramak, sormak — III, 66 — bkz. yinmek
 YINDÜRMEK  kayıbı arattırmak. III, 99
 YINEDMEK  sağalmak; yeğnilmek — II, 317 bkz. yinetmek
 YINETMEK  sağalmak; yeğnilınek — II, 317 bkz. yinedmek
 YIÑITMEK  sümkürmek II, 326 bkz. yiñ atmak
 YINMEK  arannak, sormak- III, 66 bkz. yindmek
 YIÑŞÜRMEK  sıcağa soğuk karı; tırarak ıliştırmak, III, 400 bkz. yeñşürmek
 YIP  ip, tel kendisiyle at bağlanan uzun örk — I, 158, 165, 178, 185, 213, 220, 236, 253, 302, 414, 523, 524; II, 8, 9, 98, 120, 132, 180, 189, 194, 207, 227, 236, 244, 330, 334, 354, 362; III, 3, 104, 255, 286, 388, 426, 428, 444
 YIPAR  misk I, 327; II, 4, 6, 122; III, 7, 28, 48, 96. 180, 308 bkz. yipar
 YIPAR  misk — I, 327; 11; 4. 6, 122; III, 7, 28. 48, 96, 180, 308 bkz. y ıpar
 YIPARLIG  misk kokan, miski, anberi olan — III, 48, 50
 YIPIN  koyu kırmızı, kızıl — III, 21 bkz. bayın, yipkil, yipkin
 YIPKIL  erguvan renginde olan — III, 46, 47 bkz. bay ın, yipin, yipkln,
 YIPKIN  menekşe rengi, erguvan renginde olan, konur, koyu k ırmızı — I, 395; III, 37, 47 bkz. bayın, yipln, yipkil
 YIPLAMAK  ip üzerinde oynamak, cambazlık etmek, III, 308
 YIPLAMAK  iple kıl aldırmak — III, 307
 YIPLAŞMAK  iple birbirinden kıl yolu; mak — III, 104
 YIPLATMAK  ipletmek, iple kıl yoldurmak — II, 355
 YIR  koşma, türkü, hava, ır, musikide ırlama, gazel — II, 14, 135; III, 3, 131, 143
 YIRAGU  çalgıcı, şarkıcı, çağırıcı — III, 36
 YIRAK  uzak, ırak — I, 97, 309, 456; III, 28, 29
 YIRAKLANMAK  uzak bulmak — III, 115
 YIRAKLIK  uzaklık, ıraklık — III, 51
 YIRAMAK  uzakla; mak, ırak olnnak — III, 88, 366, 422 bkz. yaramak
 YIRATMAK  uzaklaştirmak — II, 315
 YIRILGEN  daima çatlayan, yarılan, yirilen. III, 55
 YIRIŞMEK  yirişmek, ylrilmek, ayrılmak; gülümsemek; kuvvetsizleşmek — III, 72, 73
 YIRLAMAK  şarkı, gazel söylemek, ırlamak III, 3, 308
 YIRMAK  yirmek — III, 58 bkz. yermek, yirmek
 YIRMEK  yirmek, III, 58 bkz. yermek, yırmak
 YIRTILMAK  yırtılmak. I, 41; III, 106, 107
 YIRTINMAK  yırtar görünmek. III, 108
 YIRTIŞMAK  yırtmakta yardım etmek, III, 101
 YIRTMAK  yırtmak — I, 323, 341; III, 435
 YIRÜK  yirilmiş, uzunlamasına ylrilmiş ve güzelliği gitmiş olan her ; ey, yirik, gedik — III, 18 bkz. yerük
 YIŞ  sıkışma — III, 4 bkz. yuş
 YIŞ  iniş, yokuş — III, 4, 143 § art
 YIŞ  yokuş iniş — III, 4
 YIŞ  bolmak sıkı; mak — III, 4
 YIŞIG  ip; kayıştan örülmüş bağ; boyundurukkayışı — I, 126, 158, 165, 183, 196, 209, 276, 427; II, 123, 216, 349; III. 13
 YIŞIGLIG  ipli, ipi olan — III, 49
 YIŞIKLIG  tulgalı, tulga giymi; — III, 50 bkz. aşuk, yaşuk
 YIŞILMEK  eli işe yatışmak, udumlaşmak — III 79 bkz. işilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
 YIŞIM  soğukta dizlere giyilen nesne, bir çe şit çakşır — III, 19
 YIŞIMLENMEK  yişim giynnek, tozluk giymek — III, 115
 YITIK  keskin, bilenmiş — I, 384; III, 18
 YITIK  yitik şey, kaybolan şey, II, 182 bkz. tiyül, yitük
 YITIM  keten tohumıı — III, 24
 YITITMAK  biletmek — II, 317 bkz. yanutmak
 YITMEK  kaybolmak, yitmek. I, 467; II, 314
 YITTILRMEK  kaybettirmek, ' bir şeyi bohça ve bohçaya benzer şeylerde saklatmak — III, 94 bkz. yağturmak, yatturmak ;
 YITÜK  kaybolan şey, yıtik. II, 115, 182; III, 18, 181 bkz. yitik
 YITÜKLIG  bir şey yitiren, kaybeden, III, 18
 YITÜRMEK  kaybetmek, yitirmek. III, 67
 YIZ  sele otu, çiğ otu, sele sazı, Artemlsia abrotonon (kamı; tan daha ince ve yumuşak olup göçebelerce çadır örtüsü yapılır) — III, 135, 143
 YIZEK  askerin önde giden bölüğü, öncül — III, 18 bkz. yezek
 YİTIKLEMEK  kaybolanı aramak, III, 343
 YODLUŞMAK  silinmek III, 105
 YODTURMAK  sildirmek III, 94 bkz. yutturmak
 YODULMAK  silinmek, yok edilmek — III, 77
 YODUNMAK  sllinmek — III, 83
 YODUŞMAK  (leke, kitapta yanlı; vb. ) silmek ve gidermek işinde yardım etmek, III, 70
 YOG  matem, yas, ölü gömülmesinden sonra üç veya yedi güne kadar verilen yemek. III, 143
 YOG  basan ölü gömüldükten sonra verilen yemek — I, 399
 YOGDU  devenin çenesi altındaki uzun tüyler III, 30 bkz. cugdu, yogru, yogruy, yugdu
 YOGDU,   yogru, yogruy,
 YOGLAMAK  ölü için yemek vermek. III, 309
 YOGRI  çanak, III, 31, 32
 YOGRU  deve tüyünün uzunları . III, 31 bkz. cugdu, yogdu, yogruy, yugdu
 YOGRULMAK  yogrulmak. I, 248; III, 107
 YOGRUM  bir defada yoğrulacak kadar olan — III, 47
 YOGRUŞMAK  yogruşmak, yoğrulmak, yoğurmakta yardım etmek — II, 122; III, 102
 YOGRUY  deve tüyünün uzun olanları . III, 31 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yugdu
 YOGUN  yogun, şişkin, kalın — III, 29
 YOGURGUÇ  şehriye ve benzeri şeylerin açılmasında kullanılan oklağı — I, 493
 YOGURKAN  yorgan — I, 197, 210; II, 137, 141; III, 54, 110, 253
 YOGURMAK  yogurmak — II, 102
 YOGURT  yogurt, I, 182, 208; II, 189, 295; III, 164, 190
 YOGURTMAK  yogurtmak — III, 436
 YOĞMAK  silmek, bozmak, mahvetnnek — III, 434
 YOĞSAMAK  silmek Istemek — III, 305
 YOK  çanak bulaşıgı, III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok yak, yuk, yuk yak
 YOK  yok — I, 68, 70, 323, 360, 368, 420; II, 28; III, 3, 143, 147, 151, 154, 239
 YOK  yak çanak bulaşıgı — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yuk, yuk yak
 YOK  yer yokuş yer — III, 4
 YOKADMAK  yok olmak, III, 384
 YOKAR  yukarı — I, 142, 320 bkz. yokaru, yukaru
 YOKARU  yukarı — II, 4, 6, 35, 81, 198, 260; III, 285 bkz. yokar, yukaru
 YOKLAMAK  yükselmek, çıkmak — III, 212, 221
 YOKLATMAK  yükseltmek, dağa çıkartmak — II, 355
 YOL  yol, sefer, ani yola çıkma — I, 53, 63, 66, 92, 155, 173, 196, 204, 208. 247, 292, 332, 342, 458; II, 8, 29, 98, 176, 197, 212, 214, 232; III, 64, 87, 144, 187, 288, 292, 343, 387, 423, 450
 YOLAK  çay — I, 222; III, 17 bkz. yul, yulak
 YOLAK  çıgır, çılga, kırlardaki küçük yol; yol yol çizgili olan her ; ey — III, 17 § yolak barç ın; yol yol çizgileri bulunan ipek kumaş — III, 17
 YOLDRAMAK  (maden ve cevher) parlamak — III, 437 bkz. yoldr ımak yoldrımak (maden ve cevher) parlamak — III, 437 bkz. yöldramak
 YOLDRUGA  kılıç gibi uzunca bir bitki, III, 433 bkz. yoldurga
 YOLDRUK  cilâlı, parlak, süslü, III, 432 bkz. yaldruk, yuldruk
 YOLDURGA  kılıç glbi uzunca blr bltki — III, 433 bkz. yoldruga
 YOLGIRMAK  yolda rastlamak — II, 193
 YOLIÇ  keçi kıllarrnın diplerinde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yovl ıç, yulıç
 YOLITMAK  yagma ettirmek — II, 316 bkz. yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak yolkaşmak
 YOLKMAK  sıyırmak; çatlatmak; yolmak, bir şeyden herhangi bir şeyi çıkarmak, soymak; faydalanmak, elde etmek, III, 435, 436
 YOLKUNMAK  sıyrılmak, III, 110
 YOLKUŞMAK  birbirinden kâr veya fayda elde etmek, III, 103, 10
 YOLMAK  yolmak, yolmak için kaynar suya b ırakmak; kurtarmak, bırakmak, salıvermek; istinsah etmek, II, 24; III, 63, 64
 YOLRATMAK  parlatmak — II, 353 bkz. yalratmak, yalr ıtmak, yolrıtmak
 YOLRITMAK  alevlernek, parlatmak — II, 353 bkz. yalratmak, yalr ıtmak, yolratmak
 YOLSUZ  yolunu azıtan kimse — III, 40
 YOLTGA  bir ; eyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yultga
 YOLTGA  kılmak alay etmek, maskaraya almak — III, 432
 YOLTURMAK  para verdirerek köleyi azat ettirmek; yoldurmak. III, 97
 YOLUG  fidye, feda, kurban — I, 210, 243, 399; III, 13, 333
 YOLUGLUG  fidyeli, fidyesi verilmiş olan — III, 49
 YOLUNMAK  yolunmak; azat edllmek, bırakılmak, bo; anmak — III, 85
 YOLUŞMAK  yağnıala{mak — III, 75 bkz. yolıtmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak yuluşmak, yulutmak
 YOLUTMAK  yağma ettirrnek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak
 YOÑAG  beye birini geçme, gammazlık etme — III, 376
 YONAK  hayvanların sennerleri altına konan şey, çul çuval parçası III, 29
 YOÑAMAK  beye birini geçmek, gammazlık etmek, yanılmak, şikâyet etmek III, 397
 YOÑATMAK  koğulamak, II, 326, 327
 YONINDI  yonuntu, talaş, III, 30
 YONINMAK  yonar göstermek, III, 86 bkz. yo-nunmak
 YONULMAK  yonulmak, III, 82
 YONUMAK  yonmak I, 384
 YONUNMAK  yonar göstermek — III, 86 bkz. yonınmak
 YONUŞ  yontmakta yardım ve yarış etmek — III, 75
 YORÇI  usta kılavuz, III, 30
 YORIDAÇI  hısımlar, dünürler arasında gelip giden adam — II, 51
 YORIGA  yorga yürüyen (at için) — III, 174
 YORIGÇI  hısımlar, dunürler arasında gelip giden adam — II, 51
 YORIGLI  yürümeyi düşünen — I, 326
 YORIGU  yürünecek yer ve zarnan — III, 36
 YORIK  akma, yürüme, gidiş, huy — I, 378; II, 40; III, 15 bkz. bor ık, yoruk
 YORIK  tabir (rüya vb. ) sözün gidişi, anlaşılışı III, 18 bkz. yormak, yörük
 YORIK  uz dilli — III, 15
 YORIK  tıl fasih dil III, 15
 YORIMAK  yürümek, gitmek, varmak; ismi varıp yayılmak; yürüyüp yorulmak — I, 167; II, 41; III, 31, 87, 219, 375 bkz. yormak
 YORINÇA  yonca — III, 375 bkz. yorınçga
 YORINÇGA  yonca — I, 431; III, 433 bkz. yorınça
 YORIŞMAK  yürüşmek; yol yol olmak, yıpramak — III, 72
 YORITMAK  yürütmek, (ilâç) içini sürdürmek I, 115; III, 315
 YORMAK  tabir etmek, yorrnak — III, 125 bkz. yor ık, yör(ik
 YORMAK  yürümek. I, 456; III, 87 bkz. yorımak
 YORTMAK  dört nala koşturmak, bir işe başlamak üzere yürümek, III, 356, 435
 YORTUG  savaş gününde veya bir yere giderken hakan ın yanında bulunan kimseler — III, 42
 YORTUŞMAK  at yürütmekte yarış etmek — III, 101
 YORUK  gidiş, huy, I, 27 bkz. borık, yorık
 YORULMAK  çözülmek. III, 78 bkz. yörmek
 YORUTGAN  çok osuran, osurgan — III, 52
 YORUTMAK  osurmak, III, 52
 YOTTURMAK  sildirmek — III, 94 bkz. yoddurmak
 YOVLIÇ  keçl kıllarının diplerindeki yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yulıç
 YOZAMAK  (kısraktan başka hayvan) kısır kalmak — III, 88 bkz. kısır bolmak
 YOZMAK  çok aknnak — I, 192 bkz. yilzmek
 YÖK  kuş tüyü, kuş yeleği, ok yelegi. 111 143 bkz. yüg, yük, yüñ
 YÖKLETMEK  oka yelek taktırmak. II, 356 bkz. yükletmek
 YÖRE  yöre, çevre, bir ; eyin etrafı — III, 24 bkz. yere, yüre
 YÖRGEK  örtü — II, 289
 YÖRGEK  bolmak örtülmek, gök kara dumanla örtülmek II, 289
 YÖRGEMEÇ  işkembe ve bağırsağın incecik kıyılarak bağırsak içinde kızartılması veya pişirilmesi suretiyle yapılan yemek — III, 55
 YÖRGEMEK  sarmak, III, 307
 YÖRGENÇ  dağ dönemed, dağ büklümü, buküntülü, kıvrık — III, 387 bkz. tezginç
 YÖRGENÇ  ağaçlara sarılıp onları kurutan bir çeşit bitki, sarmaşık — III, 387
 YÖRGENÇÜ  sargı, dolak — II, 346; 111. 296
 YÖRGENMEK  örtülmek, sarılmak. I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörkenmek, yürgenmek
 YÖRGEŞMEK  sarılmak, birbirlne girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; II, 285; III, 104 bkz. yörke şmek, yürgeşmek ;
 YÖRGETMEK  sardırmak — II, 354
 YÖRGEYEK  ulanmış, I, 135
 YÖRKENMEK  örtülmek, sarılmak. I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörgenmek, yürgenmek
 YÖRKEŞMEK  sarılmak, birbirine girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; II, 285; III, 104 bkz. yörge şmek, yürgeşmek ;
 YÖRMEK  çözmek III, 58, 185 bkz. yorulmak
 YÖRÜK  tabir (rüya vb. ) sözün gıdişi, anlaşılışı — III, 18 bkz. yorık, yormak
 YU  kadınların bir şeyden utandıkları zaman söyledikleri bir kelime — III, 215
 YUBAGU  üzerinde durulmayan, yapılmaması gereken, III, 36
 YUBAKULAK  sıtmadan titreme — III, 56
 YUBALMAK  ihmal edilmek, yüzüstü bırakılmak, üzerinde durulnnamak — III, 76
 YUBALMAK  karışmak — III, 76 bkz. burbaşmak, yubanmak
 YUBAMAK  ihmal etmek, yüzüstü bırakmak, üstüne düşmemek. III, 86 bkz. burbamak, buybamak
 YUBANMAK  karışnnak — III, 83 bkz. burbaşmak, yubalmak
 YUBANMAK  çekinmek, bırakmak — III, 83
 YUBANMAK  karışnnak — III, 83 bkz. burbaşmak, yubalmak
 YUBANMAK  çekinmek, bırakmak — III, 83
 YUBATMAK  savsaklatmak, savsaklamay ı emretmek — Asıl anlamı burbatmak, yap yup kılmak, yubılamak, yuplamak,
 YUBATMAK  savsaklatmak, savsaklamay ı emretmek — Asıl anlamı burbatmak, yap yup kılmak, yubılamak, yuplamak,
 YUBILAMAK  aldatmak, hile yapmak, al etmek. , II, 315; III, 327, 328 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yuplamak
 YUBILAMAK  aldatmak, hile yapmak, al etmek. , II, 315; III, 327, 328 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yuplamak
 YUDKI  karanlık, ekşi — II, 250
 YUDKI  karanlık, ekşi — II, 250
 YUDRUK  yumruk. III, 42, 43
 YUDRUK  yumruk. III, 42, 43
 YUDRUKLANMAK  elini yumruk yapmak — III, 116
 YUDRUKLANMAK  elini yumruk yapmak — III, 116
 YUDUG  başkasının suçu yüzünden kendine sötgelen kimse-III, 12
 YUDUG  çocuklara sövülen bir kelime — III, 13bkz. yud ııt
 YUDUG  başkasının suçu yüzünden kendine sötgelen kimse-III, 12
 YUDUG  çocuklara sövülen bir kelime — III, 13bkz. yud ııt
 YUDURMAK  almak, yükleırıek — I, 371 bkz. yüdürmek
 YUDURMAK  almak, yükleırıek — I, 371 bkz. yüdürmek
 YUDUT  hayırsız, kendine hayrı olmayan; bir çeşit küfür (sövme) — III, 8, 13 bkz. yud ııg
 YUDUT  hayırsız, kendine hayrı olmayan; bir çeşit küfür (sövme) — III, 8, 13 bkz. yud ııg
 YUDUTMAK  soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. budutmak
 YUDUTMAK  soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. budutmak
 YUFGA  ogulluk, oğulluğa alınmış — lll; 32
 YUFGA  ogulluk, oğulluğa alınmış — lll; 32
 YUFGADMAK  yozlaşmak, dik ba; lı olmak — II, 354 bkz. yufgatmak, yuvgalanmak
 YUFGADMAK  yozlaşmak, dik ba; lı olmak — II, 354 bkz. yufgatmak, yuvgalanmak
 YUFGATMAK  yozlaşmak, dik başlı olmak II, 354 bkz. yufgadmak, yuvgalanmak
 YUFGATMAK  yozlaşmak, dik başlı olmak II, 354 bkz. yufgadmak, yuvgalanmak
 YUFKA  ince, yufka, ucuz, II, 294, 350; III, 34, 204, 302 bkz. yupka, yuvga
 YUFKA  ince, yufka, ucuz, II, 294, 350; III, 34, 204, 302 bkz. yupka, yuvga
 YUFKALANMAK  yaltaklanmak, yavuncımak — III, 203, 204
 YUFKALANMAK  yaltaklanmak, yavuncımak — III, 203, 204
 YUFLUŞMAK  yuvarlanmak. III, 105 bkz. yuvluşmak
 YUFLUŞMAK  yuvarlanmak. III, 105 bkz. yuvluşmak
 YUFUŞMAK  yardımlaşmak, birbiriyle dost olmak, III, 73 bkz. yüfü şmek
 YUFUŞMAK  yardımlaşmak, birbiriyle dost olmak, III, 73 bkz. yüfü şmek
 YUGA  katmer, yuka, yufka — III, 27, 34, 35 bkz. yuvga § katma yuga; ya ğda pişirilen ufalanmış ekmek I, 433
 YUGA  katmer, yuka, yufka — III, 27, 34, 35 bkz. yuvga § katma yuga; ya ğda pişirilen ufalanmış ekmek I, 433
 YUGAÇ  bir dere veya ırmagın karşı tarafı — III, 8, 9 bkz. yuguç
 YUGAÇ  bir dere veya ırmagın karşı tarafı — III, 8, 9 bkz. yuguç
 YUGAK  su kuşu — I, 222; III, 17
 YUGAK  su kuşu — I, 222; III, 17
 YUGÇI  yuyucu, yıkayıcı — II, 171
 YUGÇI  yuyucu, yıkayıcı — II, 171
 YUGDU  devenin uzamış olan tüyleri . I, 31; III, 30 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yogruy
 YUGDU  devenin uzamış olan tüyleri . I, 31; III, 30 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yogruy
 YUGRUŞ  Türkler'ce halktan vezirlik derecesine ç ıkan adann, hakandan bir derece a şağıdır, yalnız Türkler'e özgedir — III, 41
 YUGRUŞ  Türkler'ce halktan vezirlik derecesine ç ıkan adann, hakandan bir derece a şağıdır, yalnız Türkler'e özgedir — III, 41
 YUGUÇ  ırmak ve derenin arkası — I, 18 bkz. yugaç
 YUGUÇ  ırmak ve derenin arkası — I, 18 bkz. yugaç
 YUK  çanak bulaşığı, kaptaki bulaşık — III, 4, 143 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk yak yukaru yukarı — III, 180 bkz. yokar, yokaru
 YUK  yak çanak bulaşiğı, kaptaki bulaşık — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk
 YUK  çanak bulaşığı, kaptaki bulaşık — III, 4, 143 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk yak yukaru yukarı — III, 180 bkz. yokar, yokaru
 YUK  yak çanak bulaşiğı, kaptaki bulaşık — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk
 YUKA  (yaka) ipek yaka — III, 22
 YUKA  (yaka) ipek yaka — III, 22
 YUKMAK  bulaşmak, sıvanmak, sirayet etmek — III, 63
 YUKMAK  bulaşmak, sıvanmak, sirayet etmek — III, 63
 YUKTURMAK  sürdürmek, bulaştırmak, III, 96
 YUKTURMAK  sürdürmek, bulaştırmak, III, 96
 YUKULMAK  bulaşmak, sıvanmak — III, 81
 YUKULMAK  bulaşmak, sıvanmak — III, 81
 YUKUŞMAK  bulaşmak, yayılmak — III, 24, 74 bkz. tokuşmak
 YUKUŞMAK  bulaşmak, yayılmak — III, 24, 74 bkz. tokuşmak
 YUL  kaynak, çay, pınar, su pınarı, kaynağı, gözü — 111, 4, 144 bkz. yolak, yulak § yul yulakş küçük küçük bir çok su p ınarları. III, 17
 YUL  yulak küçük küçük birçok su p ınarlan III, 17
 YUL  kaynak, çay, pınar, su pınarı, kaynağı, gözü — 111, 4, 144 bkz. yolak, yulak § yul yulakş küçük küçük bir çok su p ınarları. III, 17
 YUL  yulak küçük küçük birçok su p ınarlan III, 17
 YULA  kandil — I, 200; III, 25, 26
 YULA  kandil — I, 200; III, 25, 26
 YULAK  küçük küçük birçok su p ınarları. III, 17 bkz. yolak, yul
 YULAK  küçük küçük birçok su p ınarları. III, 17 bkz. yolak, yul
 YULAKLANMAK  pınarlanmak, pınarlar çogalmak, III, 115
 YULAKLANMAK  pınarlanmak, pınarlar çogalmak, III, 115
 YULAR  at yuları. III, 9, 28 yularlamak yularlarnak, baglamak. III, 9
 YULAR  at yuları. III, 9, 28 yularlamak yularlarnak, baglamak. III, 9
 YULARLANMAK  yularlanmak, yular takılmak. III, 114
 YULARLANMAK  yularlanmak, yular takılmak. III, 114
 YULARLIG  yularlı, yularlanmış — III, 49
 YULARLIG  yularlı, yularlanmış — III, 49
 YULDRUK  cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yaldruk, yoldruk
 YULDRUK  cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yaldruk, yoldruk
 YULDUZ  yıldız, yıldızların genel adı — I, 96; II, 303; III, 40, 149, 378
 YULDUZ  yıldız, yıldızların genel adı — I, 96; II, 303; III, 40, 149, 378
 YULIÇ  keçi kıllarının diplerlnde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yovlıç
 YULIÇ  keçi kıllarının diplerlnde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yovlıç
 YULITMAK  yagma ettirmek II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak
 YULITMAK  yagma ettirmek II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak
 YULKUNMAK  sıyrılmak — III, 110 bkz. yolkunmak
 YULKUNMAK  sıyrılmak — III, 110 bkz. yolkunmak
 YULTGA  bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yoltga
 YULTGA  kılmak alay etmek, maskaraya almak. III, 432
 YULTGA  bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yoltga
 YULTGA  kılmak alay etmek, maskaraya almak. III, 432
 YULUMAK  birine yardım etmek; birini yağma etmek, III, 90, 91 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yuluşmak, yulutmak
 YULUMAK  birine yardım etmek; birini yağma etmek, III, 90, 91 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yuluşmak, yulutmak
 YULUN  murdar ilik, kokar ilik , III, 23
 YULUN  murdar ilik, kokar ilik , III, 23
 YULUŞMAK  yağmalaşmak — III, 75 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yulutmak
 YULUŞMAK  yağmalaşmak — III, 75 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yulutmak
 YULUTMAK  yağma ettirmek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak
 YULUTMAK  yağma ettirmek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak
 YUMAK  yıkamak. III, 45, 66, 157, 249
 YUMAK  yıkamak. III, 45, 66, 157, 249
 YUMDARMAK  toplamak — III, 98
 YUMDARMAK  toplamak — III, 98
 YUMGAK  yumak, yuvarlanan ve yuvarlak olan her şey, III, 44 § yumgak tene; yuvarlak tane, ki şniş. III, 44
 YUMGAK  yumak, yuvarlanan ve yuvarlak olan her şey, III, 44 § yumgak tene; yuvarlak tane, ki şniş. III, 44
 YUMGAKLANMAK  yumak, yuvarlak yapılmak — III, 116
 YUMGAKLANMAK  yumak, yuvarlak yapılmak — III, 116
 YUMGI  toplu, çok, III, 35
 YUMGI  toplu, çok, III, 35
 YUMGIN  toplu olarak, toptan, hep birden, bütün — II, 294; III, 240
 YUMGIN  toplu olarak, toptan, hep birden, bütün — II, 294; III, 240
 YUMINMAK  yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumunmak
 YUMINMAK  yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumunmak
 YUMITGAN  daima toplanan — III, 53
 YUMITGAN  daima toplanan — III, 53
 YUMITMAK  toplanmak — I, 69; II, 312, 317 bkz. yumutmak
 YUMITMAK  toplanmak — I, 69; II, 312, 317 bkz. yumutmak
 YUMIZ  (er) etli, tiknaz (adam), III, 10 bkz. yumuz er
 YUMIZ  (er) etli, tiknaz (adam), III, 10 bkz. yumuz er
 YUMLUŞMAK  yumulmak — III, 105
 YUMLUŞMAK  yumulmak — III, 105
 YUMMAK  yummak — III, 64 bkz. yümmek
 YUMMAK  yummak — III, 64 bkz. yümmek
 YUMŞAK  yumuşak — II, 74, 295; III, 44, 276, 320
 YUMŞAK  yumuşak — II, 74, 295; III, 44, 276, 320
 YUMŞAKLANMAK  yumıışamak, yaltaklannnak — III, 116
 YUMŞAKLANMAK  yumıışamak, yaltaklannnak — III, 116
 YUMŞAMAK  yumuşamak, I, 110, 441; III, 306, 320
 YUMŞAMAK  yumuşamak, I, 110, 441; III, 306, 320
 YUMŞATMAK  sepiletmek, yumuşatmak, sözü veya kitabı çabuk çabuk söylemek ve okumak — II, 354
 YUMŞATMAK  sepiletmek, yumuşatmak, sözü veya kitabı çabuk çabuk söylemek ve okumak — II, 354
 YUMULGAN  daima yumulan, III, 55
 YUMULGAN  daima yumulan, III, 55
 YUMULMAK  yumulmak — III, 55 bkz. yümülmek
 YUMULMAK  yumulmak — III, 55 bkz. yümülmek
 YUMUNMAK  yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumınmak
 YUMUNMAK  yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumınmak
 YUMUR  hayvanların göden bağırsağı. III, 9
 YUMUR  hayvanların göden bağırsağı. III, 9
 YUMURLAMAK  yumru yapmak, toplarrıak — I, 389
 YUMURLAMAK  yumru yapmak, toplarrıak — I, 389
 YUMURLANMAK  toplanmak, II, 270; III, 114
 YUMURLANMAK  toplanmak, II, 270; III, 114
 YUMURTGA  yumurta, bütün kuşların yumurtaları, insanların ve hayvanların taşakları. II, 313; III, 433
 YUMURTGA  yumurta, bütün kuşların yumurtaları, insanların ve hayvanların taşakları. II, 313; III, 433
 YUMUŞ  hizmet, vazife, elçilik, iki ve ikiden art ık kimse arasında elçilik I, 484; III, 12
 YUMUŞ  hizmet, vazife, elçilik, iki ve ikiden art ık kimse arasında elçilik I, 484; III, 12
 YUMUŞÇI  melek, III, 12
 YUMUŞÇI  melek, III, 12
 YUMUŞGA  kızılcık veya "güren" denilen dag yemi şi — III, 48 bkz. yafışgu
 YUMUŞGA  kızılcık veya "güren" denilen dag yemi şi — III, 48 bkz. yafışgu
 YUMUTMAK  toplanmak — I, 214 bkz. yumıtmak
 YUMUTMAK  toplanmak — I, 214 bkz. yumıtmak
 YUMUZ  (er) etli, tıknaz (adam) — III, 10 bkz. yumız er
 YUMUZ  (er) etli, tıknaz (adam) — III, 10 bkz. yumız er
 YUN  kuş tavus kuşu — III, 144
 YUN  kuş tavus kuşu — III, 144
 YUÑ  yap yün yapağı, III, 3
 YUÑ  yap yün yapağı, III, 3
 YUNÇIG  kederlenmiş, bitap, düşkün, kötü, zayıf, cılız, arık, hali fena çürüklüğünden ele alınamayan. I, 93
 YUNÇIG  kederlenmiş, bitap, düşkün, kötü, zayıf, cılız, arık, hali fena çürüklüğünden ele alınamayan. I, 93
 YUNÇIMAK  kötüleşmek, yoksullaşmak, yoksulluktan kötüleşmek; ısırmak — II, 281; III, 303 bkz. tençmek, yençimek, yençmek
 YUNÇIMAK  kötüleşmek, yoksullaşmak, yoksulluktan kötüleşmek; ısırmak — II, 281; III, 303 bkz. tençmek, yençimek, yençmek
 YUNÇIRMAK  kötülemek — III, 98
 YUNÇIRMAK  kötülemek — III, 98
 YUNÇITMAK  incitmek. II, 352 bkz. yunçutmak, yünçitmek, yilnçiltmek
 YUNÇITMAK  incitmek. II, 352 bkz. yunçutmak, yünçitmek, yilnçiltmek
 YUNÇUTMAK  incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yünçitmek, yünçütmek
 YUNÇUTMAK  incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yünçitmek, yünçütmek
 YUND  at (cins adı), atlar, at sürüsü . I, 235, 292, 389; II, 153; III, 7, 9, 223
 YUND  yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri — I, 346; III, 7
 YUND  at (cins adı), atlar, at sürüsü . I, 235, 292, 389; II, 153; III, 7, 9, 223
 YUND  yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri — I, 346; III, 7
 YUNDAK  at fışkısı, at gübresi, III, 44, 168
 YUNDAK  at fışkısı, at gübresi, III, 44, 168
 YUNDI  yemek yendikten sonra kabın yıkantısı — III, 31
 YUNDI  yemek yendikten sonra kabın yıkantısı — III, 31
 YUNDURMAK  döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yandurmak, yanmak, yunmak
 YUNDURMAK  döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yandurmak, yanmak, yunmak
 YUNGAK  çögen, kôkü sabun gibi köpüren bir bitki — III, 44, 45
 YUNGAK  çögen, kôkü sabun gibi köpüren bir bitki — III, 44, 45
 YUÑLAMAK  yün kırpmak — III, 404
 YUÑLAMAK  yün kırpmak — III, 404
 YUÑLATMAK  yünletmek, yün kırktırmak — II, 359, 360
 YUÑLATMAK  yünletmek, yün kırktırmak — II, 359, 360
 YUNMAK  yunmak, yıkanmak — II, 314; IIII, 66 bkz. çunmak
 YUNMAK  döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak yuñ yün, yün sümeği I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220. 221, 236, 241; III, 3, 248, 289, 361, 362 bkz. yüñ yuñ ciğere bitişik bezli bir et (yalnız kadınlar yer) — III, 361
 YUNMAK  yunmak, yıkanmak — II, 314; IIII, 66 bkz. çunmak
 YUNMAK  döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak yuñ yün, yün sümeği I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220. 221, 236, 241; III, 3, 248, 289, 361, 362 bkz. yüñ yuñ ciğere bitişik bezli bir et (yalnız kadınlar yer) — III, 361
 YUP  hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yap
 YUP  hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yap
 YUPKA  yufka — III, 34 bkz. yufka, yuvga
 YUPKA  yufka — III, 34 bkz. yufka, yuvga
 YUPLAMAK  hile yapmak, al etmek — III, 142 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamak
 YUPLAMAK  hile yapmak, al etmek — III, 142 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamak
 YURBAG  sürünceme, lşl uzatma, i; i yarına bırakma, I, 461 bkz. burbag
 YURBAG  sürünceme, lşl uzatma, i; i yarına bırakma, I, 461 bkz. burbag
 YURBaş  (ış) neresinden çıkılacağı belli olmayan karişik (iş) — I, 459
 YURBaş  (ış) neresinden çıkılacağı belli olmayan karişik (iş) — I, 459
 YURÇ  karının küçük erkek kardeşl, küçuk kayın — III, 7
 YURÇ  karının küçük erkek kardeşl, küçuk kayın — III, 7
 YURLAMAK  haykırmak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlamak, urlaşmak
 YURLAMAK  haykırmak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlamak, urlaşmak
 YURT  delik — I, 93
 YURT  yurt; eski izerler, ören — III, 7, 258
 YURT  delik — I, 93
 YURT  yurt; eski izerler, ören — III, 7, 258
 YURUN  ipek kuma; parçası — III, 22 § yurun
 YURUN  ipek kuma; parçası — III, 22 § yurun
 YURUNLUG  ipek kumaş parçası olan — III, 50
 YURUNLUG  ipek kumaş parçası olan — III, 50
 YUŞ  yeşillik, III, 4, 143
 YUŞ  sıkışma, III, 4 bkz. yış
 YUŞ  bolmak sıkışmak — III, 4
 YUŞ  yeşillik, III, 4, 143
 YUŞ  sıkışma, III, 4 bkz. yış
 YUŞ  bolmak sıkışmak — III, 4
 YUŞILMAK  udumlaşmak, eli işe yatışmak; emzikten akıtilmak — III, 79 bkz. işilmek, yişllmek, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
 YUŞILMAK  udumlaşmak, eli işe yatışmak; emzikten akıtilmak — III, 79 bkz. işilmek, yişllmek, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
 YUŞMAK  emzikten akıtmak — III, 60 bkz. yüşmek
 YUŞMAK  emzikten akıtmak — III, 60 bkz. yüşmek
 YUŞUL  yeşil — III, 19 § yaşıl yu; ul; yeşil mişil — III, 19
 YUŞUL  yeşil — III, 19 § yaşıl yu; ul; yeşil mişil — III, 19
 YUŞULGAN  daima akan — III, 53
 YUŞULGAN  daima akan — III, 53
 YUŞULMAK  eli işe yatkın olmak, III, 53
 YUŞULMAK  akıp dökülmek, fışkırmak — II, 128; III, 79, 102 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yüşilmek, yüşıilmek
 YUŞULMAK  eli işe yatkın olmak, III, 53
 YUŞULMAK  akıp dökülmek, fışkırmak — II, 128; III, 79, 102 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yüşilmek, yüşıilmek
 YUT  kışın soğukta hayvanları öldüren felâket — III, 142
 YUT  kışın soğukta hayvanları öldüren felâket — III, 142
 YUTIKMAK  yutamak, soguktan hayvan telef olmak — III, 76 bkz. yutukmak
 YUTIKMAK  yutamak, soguktan hayvan telef olmak — III, 76 bkz. yutukmak
 YUTMAK  yutmak. II, 313
 YUTMAK  yutmak. II, 313
 YUTTURMAK  sildirmek III, 94 bkz. yodturmak
 YUTTURMAK  sildirmek III, 94 bkz. yodturmak
 YUTUKMAK  kuraklıktan arıklamak, ölüm haline gelmek, I, 21 bkz. yut ıkmak
 YUTUKMAK  kuraklıktan arıklamak, ölüm haline gelmek, I, 21 bkz. yut ıkmak
 YUVALMAK  yuvarlanmak — I, 397 bkz. yuvulmak
 YUVALMAK  yuvarlanmak — I, 397 bkz. yuvulmak
 YUVGA  katmer, yuka, III, 27 bkz. yuga
 YUVGA  zayıf, ince, yufka, âciz — II, 6; III, 80, 156 bkz. yufka, yupka
 YUVGA  katmer, yuka, III, 27 bkz. yuga
 YUVGA  zayıf, ince, yufka, âciz — II, 6; III, 80, 156 bkz. yufka, yupka
 YUVGALANMAK  yaramazlaşmak. III, 203 bkz. yufgadmak, yufgatmak
 YUVGALANMAK  yaramazlaşmak. III, 203 bkz. yufgadmak, yufgatmak
 YUVILMAK  yumşamak. I, 441 bkz. yuvulmak
 YUVILMAK  yumşamak. I, 441 bkz. yuvulmak
 YUVKA  her şeyin incesi, yuka, III, 33
 YUVKA  her şeyin incesi, yuka, III, 33
 YUVLUNMAK  yuvarlanmak, kendi kendine yuvarlanmak. III, 111, 112, 113
 YUVLUNMAK  yuvarlanmak, kendi kendine yuvarlanmak. III, 111, 112, 113
 YUVLUŞMAK  yuvarlanmak III, 105 bkz. yırfluşmak
 YUVLUŞMAK  yuvarlanmak III, 105 bkz. yırfluşmak
 YUVMAK  yuvarlamak III, 393 bkz. yuvmak
 YUVMAK  koşmak — III, 62
 YUVMAK  yuvarlamak — III, 61, 112, 113 bkz. yuvmak
 YUVMAK  yuvarlamak III, 393 bkz. yuvmak
 YUVMAK  koşmak — III, 62
 YUVMAK  yuvarlamak — III, 61, 112, 113 bkz. yuvmak
 YUVSAMAK  yuvarlamak istemek III, 306
 YUVSAMAK  yuvarlamak istemek III, 306
 YUVTURMAK  yuvarlatmak. III, 96
 YUVTURMAK  yuvarlatmak. III, 96
 YUVUG  sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları. III, 164 bkz. yuvug
 YUVUG  sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları, III, 164 bkz. yuvug
 YUVUG  sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları. III, 164 bkz. yuvug
 YUVUG  sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları, III, 164 bkz. yuvug
 YUVULMAK  uslandırılmak; akıtılmak; yuvarlanmak; toplanmak — I, 397; III, 80, 112, 113 bkz. yuvalft ıak
 YUVULMAK  erişmek, olgunlaşmak, III, 81, 356 bkz. yevülmek, yıgılmak
 YUVULMAK  uslandırılmak; akıtılmak; yuvarlanmak; toplanmak — I, 397; III, 80, 112, 113 bkz. yuvalft ıak
 YUVULMAK  erişmek, olgunlaşmak, III, 81, 356 bkz. yevülmek, yıgılmak
 YUVUŞMAK  yuvarlaşmak — III, 74
 YUVUŞMAK  yuvarlaşmak — III, 74
 YÜD  yüz, II, 250 bkz. yüz
 YÜD  yüz, II, 250 bkz. yüz
 YÜDMEK  yüklemek, yüklenmek — I, 404; III, 434
 YÜDMEK  yüklemek, yüklenmek — I, 404; III, 434
 YÜDRÜK  yüklük, üzerine eşya ve elbise konan şey, dolap, masa ve benzerı şeyler — — III, 45
 YÜDRÜK  yüklük, üzerine eşya ve elbise konan şey, dolap, masa ve benzerı şeyler — — III, 45
 YÜDÜRMEK  yüklemek. I, 371; III, 67, 68 bkz. yudurmak
 YÜDÜRMEK  yüklemek. I, 371; III, 67, 68 bkz. yudurmak
 YÜDÜŞMEK  yükleşmek, yüklemekte yardım ve yarış etmek — III, 71
 YÜDÜŞMEK  yükleşmek, yüklemekte yardım ve yarış etmek — III, 71
 YÜFTÜRMEK  bir şeyle iyilik etmek- III, 96 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüvmek
 YÜFTÜRMEK  bir şeyle iyilik etmek- III, 96 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüvmek
 YÜFÜFLÜG  armağanlı. III, 12
 YÜFÜFLÜG  armağanlı. III, 12
 YÜFÜFMEK  yardımlaşmak; birbiriyle dost olmak — III, 73 bkz. yufu şmak
 YÜFÜFMEK  yardımlaşmak; birbiriyle dost olmak — III, 73 bkz. yufu şmak
 YÜFÜŞ  hısımların (çok kere gerdeğe konulan gelini çeyiz sahibi etmek üzere) elbise veya mal ile yardımlaşması. III, 11
 YÜFÜŞ  hısımların (çok kere gerdeğe konulan gelini çeyiz sahibi etmek üzere) elbise veya mal ile yardımlaşması. III, 11
 YÜG  ok yeleği III, 45, 70. 97, 143 bkz. yök, yük, yüñ
 YÜG  ok yeleği III, 45, 70. 97, 143 bkz. yök, yük, yüñ
 YÜG(Ü)RMEK  (at) koşmak, yüğrükçe koşmak, geçmek, seğirtmek; beze erlş yïpmak. I, 360; II, 13, 133, 137; III, 68. 69
 YÜGLÜG  ok yelekli ok, III, 217
 YÜGMEK  toplamk — II, 243
 YÜGRÜK  koşucu, geçici, yüğrük — I, 110; III, 45, 175
 YÜGRÜK  bilge bilgin akıllı, erdemIi, udumlu kişi . III, 45
 YÜGRÜM  bir koşuluk yer — III, 47
 YÜGRÜŞMEK  koşuşmak — III. 102, 367
 YÜGÜN  gem, III, 144, 366. 371 § küvüç yügün; küçük yular, çilbir — III, 163
 YÜGÜR  darı, III, 9 bkz. ügür
 YÜGÜRGEN  Çin'den İslam diyarin — gelen kervanın müjdecisi; her zaman koşan, koşucu — II, 15; III, 54
 YÜGÜRGEN  (at) koşucu yüğrük at — III, 54
 YÜGÜRGÜN  darı gibi kırmızı taneli bir bitki — III, 54
 YÜGÜRTMEK  koşturmak, II, 274; III, 437
 YÜK  yük bohça — I, 75, 138. 210, 237, 247, 280, 365, 521; II, 44, 75, 149, 166, 180, 222, 225, 230, 246. 339, 355; III, 4. 67, 309. 314, 316, 322, 434
 YÜK  kuş tüyü, kuş yeleği, ok yeleğl, III, 45, 70, 97. 143 bkz. yük, yüg, yürig
 YÜKLEGSEK  yüklemek isteyen — III, 314
 YÜKLEMEDEÇI  yüklemeyici, yüklemeyen — III, 316
 YÜKLEMEGLI  yüklemek dileğinde, azminde olan — III, 316
 YÜKLEMEK  yüklemek, III, 309
 YÜKLEMSINMEK  yükler görünmek — III, 322
 YÜKLETMEK  yükletmek, yüklettirmek — II, 355, 356
 YÜKLETMEK  oka yelek taktırmak — II, 356 bkz. yökletmek
 YÜKLÜG  ok yelekli ok — III, 217
 YÜKSEK  yüksek — II, 294; III, 45, 46
 YÜKSEK  terzi yüksüğü — III, 46 bkz. yüksük
 YÜKSEMEK  yükselmek, uzamak, I, 320; III, 306
 YÜKSETMEK  yükseltmek — II, 354
 YÜKSÜK  terzi yüksüğü — III, 46 bkz. yüksek
 YÜKÜNÇ  namaz, ibadet; baş eğme — I, 171; II, 25; III, 375
 YÜKÜNDEÇI  ibadet eden, baş eğen, II, 168
 YÜKÜNGEN  her zaman yükünen — II, 168
 YÜKÜNGÜÇI  ibadet eden, baş eğen — II, 168
 YÜKÜNMEK  secde etmek, ibadet etmek, namaz kılmak, büyük önünde eğilmek, ba; eğmek — II, 167; III, 84, 167, 375
 YÜLEGÜ  destek, dayak, III, 36
 YÜLEKLIG  dayanmış, söykenmiş . III, 52
 YÜLELMEK  direk dikilmek, III, 82
 YÜLEMEK  desteklemek, destek vurmak; güvenmek — III, 89, 90
 YÜLILMEK  yolunmak — III, 82
 YÜLILTMEK  yülütmek, tıraş ettirmek II, 316 bkz. yülitmek
 YÜLIMEK  yülümek, tıraş etmek — III, 90
 YÜLITMEK  yülütmek, tıraş ettirmek — II, 316bkz. yülütmek
 YÜMMEK  (göz) yummak — III, 64 bkz. yummak
 YÜMTILRMEK  yumdurmak — III, 97
 YÜMÜLGEN  dalma yumulan — III, 55
 YÜMÜLMEK  yumulmak — III, 55 bkz. yumulmak
 YÜÑ  yün, yün sümeği; pamuk — I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220, 221, 236, 241; III, 248, 289, 361, 362 bkz. yurig yüñ kuş yeleği, III, 97 bkz. yök, yüg, yük
 YÜNÇITMEK  incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yunçutmak, yünçütmek
 YÜNÇÜ  inci III, 279 bkz. cincü, yincü, yinçü
 YÜNÇÜTMEK  incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yunçutmak, yünçitmek
 YÜRE  çevre, muhit — II, 45 bkz. yere, yöre
 YÜREK(G)  yürek, I, 41, 325; II, 144; III, 18, 33
 YÜREKLENMEK  cesaret göstermek, yiğitlenmek- III, 115
 YÜREKLIG  yüreği pek, yiğit, cesur, yıirekll. III, 18, 51
 YÜRGENMEK  örtülmek, sarılmak — I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörgenmek, yörkenmek yürge şmek sarılmak, birbirine girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; 11. 285; III 104 bkz. yörgeşmek, yörkeşmek
 YÜRGEYEK  ulaşmış — I, 135
 YÜŞEÑ  (taş) düz cilalı. I, 135; III, 372 bkz. üşeng
 YÜŞILMEK  eli işe yatişmak, udumlaşmak; em zikten akıtılmak. 111 79 bkz. işilmek, yişilmek, yu; ılmak, yuşulmak, yüşülmek
 YÜŞMEK  akitmak, III, 60 bkz. yuşmak
 YÜŞÜLMEK  eli işe yatişmak, udumlaşmak; emzikten akıtılmak. III, 79 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek
 YÜVMEK  blr şeyle yardım etmek — III, 172 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüftürmek
 YÜVSEMEK  gönül almak istemek — III, 306 bkz. yavsamak
 YÜZ  yüz, çehre, veçhe — I, 47, 60, 69, 102, 150, 173, 216, 226, 243, 250, 256, 366, 422, 463, 486; II, 8, 81, 96, 144. 171. 183 , 188, 194, 230, 253, 295, 304, 339. 349, 353, 355, 363; III, 33. 43, 63, 104, 132, 143, 307, 308, 327. 394, 434, 439 bkz. yü ğ
 YÜZ  sayıda yüz — I, 80
 YÜZER1IK  üzerlik otu, Peganum harnnala — III, 12 bkz. eldrük, ilrük, y ıdıg ot
 YÜZKEŞMEK  yüze çıkmak, I, 395
 YÜZLENMEK  yüzünü dönmek; saygı sahlbi olmak; halktan hizmet istemek III, 110, 111
 YÜZLÜG  yüzlü, I, 426; III, 45
 YÜZMEK  yüzmek, soymak; yayılmak ve dağılmak, çok akmak — I, 472; III, 59 bkz. yozmak
 YÜZTÜRMEK  yüzdürmek, III, 95
 YÜZÜK  yüzük (parmağa takılan) — III, 18
 ZAK  zak koçları tos yapmağa kışkırtmak Için kullanılan bir söz — I, 333
 ZANBI  gece öten çekirgeye benzer bir böcek, orak ku şu — III, 441
 ZAP  zap çabuk çabuk yürümede çıkan ses — I, 319
 ZAP  zap barmak zıp zıp koşmak, çabuk gitmek — I, 319-
 ZARGUNÇMUD  bir çeşit güzel kokulu ot, fesleğen — I, 17, 530
 ZERENZE  yaban mersini veya "durdabak" denilen bir ot — I, 449 §
 ZERENZE  urugı bu bitkinin tohumu — I, 449
 ZÜNKÜM  bir çeşit Çin ipekllisi — I, 485
ABA  Saygıdeğer, saygıya layık kişi. Bazı Türk boylarında “ana’’,’’abla’’ , bazılarında ise baba anlamında da kullanılmaktadır.
ABADAN  1- Cömert, verici 2- Bağışlayıcı, gönül yapıcı
ABAK  Temiz, iffetli, namuslu kişi
ABAKA  Yakın akraba, amca çocuğu
ABAKAN  Alicenap
ABAKAY  1- Yakın akraba, yeğen, amca çocuğu 2- Sibirya’da saygın ve sözü geçen hanımlara verilen bir unvan
ABAKIYMIŞ  Gönül kırıcı, can yakıcı
ABALA  Abla
ABAR  (Avar)  1- Gösteriş, heybetlilik 2- Baş eğmez, dirençli
ABAŞ  Hanım yürüyüşü (Küçük narin adım)
ABAY  1- Aydınlık, aydınlık verici 2- Hayret uyandıran, hayret verici
ABÇAR-(Avşar)  1- İşin ehli kişi, iş bitirici 2- Uyumlu, itaatkar
ABDAN  Ünlü
ABI  1- Can, ruh 2- Soyluluk
ABIÇ  Gönüllü
ABIDAN  İçli, gönül insanı
ABIK  İçli, gönüllü
ABIKAN  Mec.Soylu
ABIL  Gönüllü, İstekli
ABINAK  Sakinleşmiş gönül rahatlığı içinde olan
ABINÇ(Avunç)  Avunç, teselli
ABIŞ(Apış)  Bacağın diz kapağından yukarısı
ABIŞKA   İçten, içtenlikle çalışan
ABIZ  Ruhsal, ruhlarla ilgili
ABİKE  Alicenap, yüksek gönüllü
ABİN  Mutlu, memnun, hoşnut
ACAR  1-Gayretli,Hareketli 2- Gözü pek, yırtıcı
ACLAN  Açık,Açılan
ACU-(Acı,Açığ)  1- Açık 2-Keskin, sert 3- Açı,aralık
ACUN  Dünya, yeryüzü
ACUNAL  birl. Acun/Al (Almak’tan)
ACUNAY  birl. Acun/Ay/Mec.”Dünya güzeli”
ACUNLUK  Dünya malı,dünyalık
ACUNSUZ  Dünya malında gözü olmayan
AÇA  1- Toplum içinde saygınlığı olan kişi 2-Analık derecesinde saygıya layık hanım
AÇAN  Açma eylemi içinde olan (Çiçek gibi)
AÇIĞ  1-Açık,dürüst 2- Bahşiş bey yada hanların verdiği bahşiş
AÇIK  (Açığ) Büyük kardeş
AÇIL  Açık, açılmış
AÇUK  (Açık) İyi huylu,mülayim
ADAK  1-Söz,nişan 2-Bağış,sungu
ADAL  Sadık, güvenilir
ADALAN  Ünlü, şöhretli
ADALDI  Ünlü
ADALIR  Ünlü
ADALMIŞ  Ünlü
ADAN  Uygunluk, liyakat
ADANIR  Ünlü
ADANMIŞ  Adaklı,adak olmuş
ADAR  Adama eyleminde bulunan
ADAY  Memnunluk,hoşnutluk
ADBERİLGEN  Adına layık ve ününü hak etmiş kişi
ADIKTI  Ünlü
ADIN  Ünlü,adı anılan
ADINÇIĞ  1-Seçkin,mümtaz 2- Olağanüstü, fevkalade, bambaşka
ADIÖTE  birl. Adı/Öte Mec. Temiz bir üne sahip
ADIVAR  Ünlü,tanınmış
ADIYAKŞI  birl. Adı/Yakşı(Adı güzel)
ADIYAMAN  birl. Adı/Yaman Mec. Ürkütücü bir üne sahip kişi
ADIYEKE  birl. Adı/Yeke(yeğ) Mec. Saygıyla anılan kişi, adı yeğlenen kişi
ADKIR  Aygır,erkek at
ADMIŞ  Ün almış, tanınmış
ADSAY  birl. Ad/Say Mec. Adına saygı duyulan kişi
ADSIZ  1- Fakir,kimsesiz
AFŞAR  (Abçar)
AFŞIN  Apçın,(Opçın) Zırh,demir örgülü savaş giysisi
AFTABA  Su ibriği
AGA (Ağa,Aka)  1-Saygıdeğer, ulu kişi 2- Cömert,koruyucu 3-Büyük erkek kardeş,ağabey
AGOLA  Yönetici,amir
AGUN  Tatmin,avuntu
AGUNMUŞ  Avunmuş,sakin
AĞAÇA  Akça, beyazca, alımlı
AĞALAK  Oğlak
AĞALBAY  Muhterem,saygıdeğer
AĞAN  1-Yüksek,yukarıda,yukarılara çıkan 2- Geceleri gökten hızla geçen, ışıklı nokta
AĞAR  1- Ağı ağırbaşlı, oturaklı 2- Gönül ferahlığı 3- Göğe yükseliş
AĞARTMIŞ  1- Namuslu,dürüst 2- Alçak gönüllü, mütevazı
AĞAT (Akat)  Namuslu, gönüllü, iffetli
AĞAYA  Makul,geçerli,uygun
AĞDUK  Kutsal,muhterem
AĞICI  Ağcı, Akçı, Akıcı, Hazinedar, Hazine sorumlusu
AĞIÇ  Varlık, hazine,servet
AĞILGAT  1-Saygıdeğer 2- Yıldız,gezegen
AĞIM  Yükseliş
AĞIR  1- Ağırbaşlı,olgun 2- Ünlü,saygın
AĞIRBAŞ  birl. Ağır/baş, olgun, alçak gönüllü
AĞIŞ  (Ağıç) Hazine, servet
AĞIT  Mersiye,ölüm Türküsü,göğe yükselen feryat
AĞLAMIŞ  Çileli,çile çeken
AĞMIK  1- Ünlü,tanınmış 2- Yüksek rütbeli
AĞRAK  Yükselen,ilerleyen
AĞRITMIŞ  Mec. Acı kuvvete sahip kişi
AĞUL  1- Ay’ın halesi 2- Oba, köy
AĞUTUR  Yükselten,yukarı çıkaran
AĞZUKARA  birl. Ağzı/Kara. Mec. Sert konuşan, acımasız ve hükmedici konuşan kişi
AK  1- Beyaz 2- Doğuş, doğum 3- Yükseliş 4-Parlaklık 5-Devinim,hareketlilik 6-Mec.Namusluluk,iffet ve güvenirliğin sembolü
AKA  Büyük,ulu kişi,saygıdeğer kişi. Bir kısım tarihçilere göre, Osmanlının, kurucusu olan Osman bey’in asıl adı budur. Bir kısmı
Atman, bir kısmı Otman der.
AKABA  Yokuş,meyil
AKAÇ  Akıcı
AKALIN  bir. Ak/Alın mec. Dürüst,namuslu
AKAN  1- Akıcı 2- Yükselen
AKAR  Dere,akarsu
AKARCA  Dere,ırmak
AKARSU  Dere,ırmak
AKAŞ  birl. Ak/Aş mec.Helal rızk
AKAY  birl. Ak/Ay 1- Ayın en güzel anı 2- Yenisey Türklerinde “hanımefendi” anlamında kullanılır.
AKBAŞ  birl. Ak/Baş mec. Dürüst,namuslu
AKBEL  Dürüst,sözüne güvenilir kişi
AKBERGÜ  birl. Ak/Vergi fıtrat,huy mec.iyi huylu
AKÇA  1-Beyaza kaçan 2-İpekli dokuma 3-Para,maliye,hazine
AKÇALAR  birl.Ak/çalar mec.Ak tenli hanım
AKÇALI  Zengin,mal sahibi
AKÇALMAZ  birl. Ak/Çalmaz mec.Yanık tenli hanım
AKÇIL  1-Ak tenli, akça yüzlü 2- Ağarmış, aklaşmış
AKÇIN  Sözüne güvenilen,sağlam kişilikli
AKÇORA  birl. Ak/Çura 1- Şamanist gelenekte iyi ruh ve iyilik perisi
AKEL  birl. Ak/El mec.Dürüst,namuslu
AKGÜN  birl. Ak/Gün mec. Gelecek,istikbal
AKHAN  birl. Ak/Han Şamanist gelenekte “İyiliğin Kutsal Ruhu”
AKI  Eli açık,cömert,zengin gönüllü
AKIM  1-Yönelim,yükseliş 2- Akmaktan, akıcı,yayılıcı
AKIN  1-Saldırı,hücum 2-Kazak ve Kırgızlarda, ozan ve müzisyenlere verilen ad
AKINAY  birl. Akın/Ay Türkistan’da hanım ozanlara verilen ad
AKINCI  1- Akın eden,saldıran 2- Osmanlılar dönemindeki, öncü birliklere ve bu birliklere dahil olan kişilere verilen unvan
AKIŞ  1-Yükseliş 2-Akmaktan akış 3-Servet,hazine
AKKARA  birl. Ak/Kara mec.Zıtların bütünlüğü
AKMAN  birl. 1-Temiz,iffetli 2-Apak,bembeyaz
AKOBA  birl. Ak/Oba mec.soylu
AKSAK  1-Aksayan,seken 2-Yükselen,çıkan
AKSOY  birl. Ak/Soy mec.Soylu
AKŞAMAN  birl. Ak/Şaman Şamanist gelenekte,iyi ruhlarla ilgilenen ve ilişkiye giren kam
AKŞİT  Yürekli,gözükara
AKTAN  birl. Ak/Tan seher vakti,şafak
AKUZ  birl. Ak/Uz (Uzman,usta)
AKÜN  birl. Ak/Ün mec.Temiz,şöhretli
AKYOL  birl. Ak/Yol mec.Dürüst,namuslu
AKYÖN  birl. Ak/Yön mec.Dürüst,namuslu
AKYÜZ  birl. Ak/yüz mec.Dürüst
AL  1-Bayrak kumaşı 2-Kızarmış,kızarık 3-El,kolun bilekten aşağı kısmı 4- Ala,alaca 5-Almaktan al
ALA  Karışık renkli,benekli
ALABAN  (Alban)Timsah
ALACA  Karışık renkli
ALAÇUK  Kulübe,baraka,Altay Türklerinde,oda,(Çadırın iç bölmesi)
ALAGAN  (Algan)Fatih
ALAGAŞ  Ender rastlanan,nadir
ALAGÜN  birl. Ala/Gün Gün ortası
ALAK  Yok edici,öldürücü,alıcı,avlayıcı
ALAN  1-Işık,nur 2-Orman içindeki açık ve düzlük bölge 3- algan
ALANÇA  Bahçelerdeki ağaç aralarında bulunan çimenlik bölge
ALANGUVA  birl. Ala/Geyik. Cengiz Kaan’ın onuncu göbekten büyük anası 2- Ergenekon destanında adı geçen Uldız Han’ın kızı
3-Türk mitolojisinde yer alan ünlü kadın ki, efsaneye göre, bir nevi Türklerin ’’Meryem Ana” sı gibidir.
ALAR  Yalancı karanlık(Gündüz vaktinde)
ALAS  (Alaz) Şamanist gelenekte “Ateşteki Kutlu Ruh’’
ALASAYVAN  Şafak vakti,Güneşin doğuşu
ALASI  Erek,amaç,sahip olunması istenen nesne
ALATAŞ  birl. Ala/Taş Köz,ateş parçası
ALAYUNT  birl. Ala/Yunt Altay Türklerinde “kısrak” anlamında kullanılmaktadır.
ALBA  Yükümlülük,hizmet yükümlülüğü
ALBAGA  Hasılat,savaş yada av ganimeti
ALBAN  Haraç,ganimet
ALBATU  Bürokrat, hizmetle yükümlü kişi
ALBENİ  Çekim,cazibe,sempati
ALCU  (Alçu)Alıcı,avcı
ALÇİÇEK  birl. Al/Çiçek (Gül’ün Türkçe karşılığı)
ALÇİN  Kızıl renkli bir çalı kuşu
ALÇU  (Alcu)1-Algan,Fatih,2-Alcı,Avcı
ALDI  1-Öncü,öndeki,selef 2-Algan,Fatih
ALDUR  Ok atışı,oklayış
ALEV  (Yalav…Yal kökünden)Ateşten çıkan ışık
ALGAN  Fatih,Fetheden
ALGAZIN  Yabani vahşi hayvan
ALGI  1-Fetih,Almaktan… alım 2- Fehim,algılama
ALGIN  1- Serap 2-Yüksek yer 3- Bitiricilik,bitiriş
ALGIŞ (Alkış)  Dua,yakarış,niyaz
ALGU  1-Tüm,hepsi 2-Toplum,topluluk 3-Silah 4-Alıcı,avcı
ALGUR  Sakin,kendi halinde,kendinden emin
ALGÜN  birl. Al/Gün”…Kazak ve Kırgızlarda,doğum sırasında yaşanan dikkat çekici,unutulmaz günleri mecz eder.
ALICI  Alcu,Avcı
ALIK  Alıngan,Kırgın
ALIM  1-Çekim,Cazibe 2-Vergi,Haraç
ALIMGA  Yazıcı,(Han ve Kaanların buyruk ve fermanlarını yazan görevli kişi)
ALIMLI  Çekici,Cazibeli
ALINAK  birl. Alın/Ak mec.dürüst,namuslu
ALINCAHAN  (Alınçak Han) Oğuzname’ye göre,Türk’ün oğullarından
ALINÇAK  1-Çekici,cazip 2- Alıngan,nazik
ALINGAN  Alınan,incinen,gücenen
ALK  Bitirmek,yok etmek,sona erdirmek,bitiricilik
ALKA  1-Bitirici,yok edici 2-İleri,ilerici
ALKABÖLÜK  birl. Alka/Bölük..Vurucu Tim
ALKAN  Alkan,Fatih
ALKAR  Bitirici,yok edici
ALKAŞ  Bitirici,yok edici
ALKI  Pervasız,vurdumduymaz
ALKIM  1-Gökkuşağı 2-Gerdan
ALKIR  Tamamlayıcı,bitirici
ALKIŞ  Algış,dua,övme,yüceltme
ALMA  Elma
ALMAKAY  Elma yanaklı
ALMALUK  1-Alınması gerekli olan 2-Elma bahçesi
ALMAS  Almaz,nazlı
ALMILA  Elma
ALMIŞ  Algan,Fatih
ALP  Bu sözcük birçok erdemi içinde barındırır. Bilgelik, yiğitlik, fedakarlık, kahramanlık, gözükaralık, toplumculuk, vb. ile birlikte tüm bunlar arasındaki uyumu da içerir.
ALPAGU  Düşmanına tek başına saldıran kişi
ALPAGUT  1-Alplik gösteren kişi 2-Kurt soyundan 3- Seçkin ve saygın kişi
ALPEREN  birl.Alp/Eren (Gazi, Derviş) Toplumun sayıp sevdiği, örnek aldığı savaşçı kişilerin genel adı
ALPMAN  Alp gibi Alpçe yaşayan
ALTAÇU (Altaç)  Aldatıcı taktik sahibi
ALTAMIŞ  Aldatıcı,hileci
ALTAN  1-Altın 2-Güneşin doğuş anı,Şafak
ALTANURUG  (Altın Uruk) Cengiz Kagan ve oğullarının soyuna verilen unvanlardan
ALTAY  1-Al/Ala/Tay 2-Altın 3-Ormanlarla kaplı yüksek dağ
ALTINDAĞ  birl. Altın/Dağ/Altay dağlarının,diğer adı.
ALTU (Aldu)  1-İlk,Birinci 2-Algan,Fatih
ALTUN  Altın
ALTUNSABAK  birl. Altun/Sabak(sopa,değnek)
ALUÇ  1-Alıcı(Alçu) 2-Kayın cinsi bir ağaç
ALUNGAN  Alıngan,nazlı
ALUNUR  Nazlı
ALYU  (Algu)
AMAÇ  (Umaç)Gaye, hedef, beklenti
AMAN  (YAMAN) Sertlik
AMGAK  Emek/Zahmet
ANAÇ  1-Anacık 2-Analık duygusu çok gelişmiş 3-Anaya çeken 4-Doğurgan, üretken
ANAGAY  Anaya çekmiş, anaya benzer
ANASIOĞLU  birl. Anası(nın)Oğlu (Babası erken ölmüş ve özellikle anası tarafından bin bir güçlüklerle yetiştirilip büyütülmüş, yetim çocuklar için kullanılmış olduğu anlaşılan Türk adlarından)
ANAT  1-Anı,Anılan 2- Yakın,hısım
ANAZ  Yeğrek, evla, eftal
AND  (ANT) 1-Yemin,söz 2- Yakın akraba
ANDA  Birlikte ant içmiş(kan kardeşi) (Anda’lık Türklerin en eski geleneklerinden biridir. Andalar birbirlerini kardeşlerinden daha ileride korur, sayar ve kayırmaya çalışırlar.)
ANDAÇ  Hatıra, anı olsun diye verilip,alınan hediye
ANDARIMAN  Anılara değer veren ve saygı gösteren kişi
ANDIR  Anısı ola hatıra
ANGAY  Anılarına bağlı olan kişi
ANGI  1-Anı,hatıra,2-Yetki, yeterlilik
ANGIM  Mamur, hakim
ANGIN  Ünlü, anılan, adı duyulan
ANGIŞ  Ünlü, meşhur
ANGIT  Yaban ördeği
ANIK  1-Anlayış, yetenek, fehim 2- Hafıza, bellek 3- Hazır, mevcutlu
ANIT  Anı olsun diye yapılan yapı
ANITGAN  Anıt yapan
ANLI  1-Sakin, ağırbaşlı 2- Bellek, hafıza
ANLI  Ünlü, tanınan
ANNAK  Yadigar, hatıra
ANT  And, Yemin
ANTLIĞ  And içmiş, Yeminli
ANUÇUR  Övülmüş, övülmeye layık
ANUK  Yadigar, hatıra
ANUŞ  Anış, anma eylemi, anı
APA  Ulu, büyük, saygıyı ve hürmeti hak etmiş kişi (Bazı Türk bölgelerinde “baba” anlamına da kullanılmaktadır.
APAĞ  Apak, temiz
APAK  Temiz, namuslu,iffetli
APATEG  (Apatek)birl. Apa/Tegtek(gibi,benzer)
ARA  Orta yer, ortalık, boşluk, orta
ARAL  1-Ada 2- Aralık,orta, ortalık
ARAS  1- At kılı 2- Kalın yün 3- Talih,baht
ARASLAN  Arslan (Çuvaşlarca söylenişi)
ARAT  Cesaret, yüreklilik
ARBIŞ  Büyü,efsun
ARBUZ  Büyü, sihir
ARCA  1-Arıca, saf, temiz 2- Çam ağacı, çamdan yapılmış kutu
ARDA  1-Uzun değnek 2- Artçı, halife, ardı sıra giden
ARDALI  (Ardalu) Yönetici, amir
ARDIÇ  1- Halife, artçı 2- Bir ağaç türü
ARGA  Zeki, akıllı
ARGAN   (Arkan) Kement, kement bağı
ARGATU  Yaban koyunu
ARGIÇ  1- Kır, mera 2- Gurur
ARGIN  1-Yavaş, sakin 2- Gelecek yıl
ARGUN  Pars cinsinden avcı bir hayvan
ARGUŞ  (Arkuş)1- Edepli, terbiyeli 2- Haberci, haber veren
ARGÜDEN  birl. Ar/Güden, Arlı, edepli
ARI  (Arık) 1- Saf, arı, arınmış 2- Irmak, dere
ARICA  Soylu, temiz, iyi huylu
ARIÇ  Barış, sulh
ARIĞ  (Arı, Arık)
ARIK  1- Arı, arınmış, temiz 2- Narin, ince yapılı
ARIL  Arınmış, temiz, pak
ARIN  Saf, arınmış
ARINÇ  1-Barış, kurtuluş 2- Temizlik, saflık, günahsızlık
ARINIK  Saf, şeffaf, billur
ARINMIŞ  Temiz, gönüllü
ARKIN  1-Argın, yavaş, sakin 2- Halef, ardıç
ARKIŞ  1-Ulak, haberci 2- Kervan, kafile
ARKUN  Halef, geriden gelen, takipçi
ARKUY  Siper, mevzi
ARKUZ  (Arguz) Edepli, iyi huylu
ARLAĞ  Arlı, edepli
ARLAT  Biricik oğul, anaların en çok üstüne düştükleri oğul
ARMAGUN  Armağan, hediye
ARMAĞAN  (Yarmagun-Yarmagan)- Hediye
ARMAN  1- Onurlu, arlı, edepli 2- Dilek, istek 3- Hayal, fantezi
ARPA  1- Büyü, tılsım, Şamanist gelenekte, Kamların okuduğu dua 2- Tahıl
ARPAD  (Arpa)
ARSALAN  Arslan
ARSİN  (Ersin) Kurtuluş, istiklal
ARSLAN  Yırtıcı hayvan Mec. Cesaret, atılganlık ve gözü pekliği sembolize eder.
ARSLANBALA  birl. Arslan/Bala..Arslan yavrusu
ARSLANCIK  Küçük arslan..Arslan yavrusu
ARSLANÇA  Arslan gibi, arslan özelliklerine sahip
ARSU  birl. Ar/Su mec. Namuslu, dürüst
ARSUN  1- Efendi, ağırbaşlı 2- Rahata ermiş, huzurlu
ARTAGAN  Bereket, artuk, fazlalık, bolluk
ARTAM  (Erdem)
ARTIM  Bereket, bolluk
ARTUÇ  Mızrak, mızrak ucu
ARTUK  Fazlalık, üstünlük, bereket mec. Varlık, zenginlik
ARTUKDOĞAN  birl. Artuk/Doğan
ARTUN  Vakarlı, ölçülü
ARTUR  Cazibeli, çekici, işveli, fettan
ARTURU  1- Ekstrem, uç noktalarda 2- Bereket, bolluk
ARTUT  Armağan, hediye
ARVIŞ  Sihir, büyü, tılsım
ARZIK  Fanatik, bağnaz, sofu
ASAN  1- Sağlıklı, zinde 2- Asma eyleminde olan
ASENA  Efsanevi dişi kurtun adı. Yakın, Yakınlık duyulan
ASIGLI  Faydalı,Gerekli
ASIĞ  (Ası,Asık) 1- Fayda, Çıkar 2-Kar,temettü
ASPAR  (Asbar) Faydalı, işe yarayan
ASRAK  Himaye, Koruma
AŞAN  Aşmak’dan …mec. Azimli, engel tanımaz
AŞIT  1- Aşılacak, aşılması gerekli olan 2- İşitmekten…İşit, kulak ver
AŞKAR  1- Savaş atı 2- Kuyruk ve yelesi kara, vücudu kula renginde olan at
AŞKIN  1- Aşmış, üstün, faik,akranlarından ileride olan 2- Melodi,nağme
AŞUK  1-Aşık,aşmış, geçmiş 2- Tolga
AŞULA  Yılmaz irade sahibi
AŞUR  Aşırmaktan… mec. Yılmaz, gayretli
ATA  1- Ulu, saygıdeğer kişi 2- Baba, dede, ced 3- Adın ve soyun bağlı olduğu kök
ATABAY  birl. Ata/Bay lala, beybaba. Han, Kağan ve padişah çocuklarını eğitip yetiştiren kişilere verilen bir unvan
ATAÇ  1- Atasına bağlı, Atasının yolunda 2- Atadan intikal eden 3- Büyüklük gösteren çocuk
ATADAN  Miras, manevi miras
ATAERİ  birl. Ata/Eri mec.Atalarına ve geçmişine saygılı
ATAGÜÇ  birl. Ata/Güç mec. Gücünü atalarından almış
ATAĞ  (Atak) 1- Ün, nam, şöhret 2- Atılgan 3- Dağ yolu 4- Çağlayan 5- Bir şahin türü
ATAHAN  birl. Ata/Han mec. Devletin ilk kurucu büyüğü, devlete ad veren kişi
ATALA  Tanınmış, ünlü ve zengin
ATALAN  Ünlü, Meşhur
ATALAY  Ad almış, ün almış, meşhur kişi (Atila’nın asıl adının bu ve bundan bozulup çevrilmiş hali olduğunu söyleyen bazı tarihçilerimiz de var.)
ATALIK  Miras
ATALMIŞ  Ünlü, meşhur
ATAMAN  Ulu, Saygıdeğer kişi
ATASAGUN  birl. Ata/Sagun Hekimlerin en ulusu başhekim Şamanist gelenekte de aynı ad, en iyi kamlar için kullanılmaktadır.
ATAY  1- Ünlü, tanınmış 2- Akın, hücum
ATIGAY  Ünlü, tanınmış
ATIĞ  Adı sanı belli, ününü arttırmış kişi
ATIL  Ünlü, meşhur
ATILGAN  Atak, gözüpek,cesur
ATILMIŞ  Atılgan, gözüpek
ATIŞ  Ünlü, meşhur
ATİLAY  Türk tarihinin en önemli kişilerinden,Batı Hun imparatoru, Bu kişinin adı üzerinde tarihçi ve dilciler pek de anlaşamamışlardır. Benim görüşüm de göç sırasında İtil ırmağı kıyısında doğmuş olmasından dolayı “İtil/Ay”dır. Ancak bununla birlikte bu kişi için bazı adlar söylenmekte (Atila,Atilla,Atılay,Atilay,Atalay,Atlıhan vb.) Anlamlar
ATLIĞ  Ünlü,zengin
ATMACA  Yırtıcı bir avcı kuş
ATMAN  Ünlü, saygın
ATMIŞ  Atma eyleminde bulunmuş (ok,kargı vb.)
ATSAK  Ünlü, adı duyulan
ATUK  Bolluk, bereket
AVAR  (Abar) 1- Heybet, büyüklük(Abartı) 2- Dirençlilik, dayanıklılık
AVAZ  Nara, yüksek perdeli ses, çığlık
AVCI  Av yapan, avlayan
AVCIL  Avlayıcı, av işinin uzmanı
AVGAN  Avuntu
AVINÇ  Avuntu, teselli
AVINÇA  Avunç
AVINGU  Avunç,teselli
AVKAR  Bozkır bıldırcını
AVLAK  Av yeri, av olanı
AVUÇU  Avunç
AVUNÇ  Teselli, avuntu
AVUNDUK  Avuntu, teselli
AVUTMUŞ  Teselli eden
AY  Dünyamızın uydusu olan gezegen. Ancak Türk kültüründe bu ad güzellik, temizlik, ahlaklılık vb. değerleri de içeren birçok öğeyi içinde barındıran bir sembol ve mecaz olarak kullanılmıştır. Çok önceleri erkeklerde kullanılmasına karşın, zamanla kız çocuklarına ad olarak verilmiş, gerek başta, gerekse de son da, birleşik ad olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte bazen geçmiş örneklerde de görüleceği gibi hem erkeklerde hem de kızlarda kullanılmıştır. Ancak yine de ağırlık kız adlarındadır.Ve kız adlarında önemli bir konumdadır.
AYAĞ  (Ayak) 1-Uğur, şeref, şan 2- Devinim, hareket (ayaklanma sözü) buradan gelir.
AYANA  birl. Ay/Ana Altay Türklerinin eski kutsal kadın ruhlar dan
AYAS  Ay ışığı, mehtap, gece aydınlığı. Altay, Tuva, Çuvaş Türklerinde Tanrı sıfatı olarak kullanılan bir ad. 
AYATA  birl. Ay/Ata Şamanist gelenekte, göğün altıncı katına bakan Tanrı
AYAZ  1- Ay ışığı 2- saf, berrak hava 3- Kuru soğuk
AYBAKIM  birl. Ay/Bakım, bakmaktan, bakış
AYBAN  birl. Ay/Ban mec. Debdebe, şaşa
AYBANDI  birl. Ay/Bandı (Banmak)
AYBAR  1-Ay gibi parlak 2- Heybet,heybetlilik
AYBI  İmdat, medet
AYBIN  Onur,şeref
AYÇIL  Ay ışığı, ay pırıltısı
AYDA  1- Ay’a eş değer güzellikte 2- Dere kenarlarında yetişen hoş kokulu bir çiçek
AYDABOLDI  birl. Ayda/Oldu mec. Ay parçası
AYDAN  Ay parçası
AYDAR  (Aydar Han) saç perçemi, kakül
AYDIN  1- Aydınlık, ışık yoğunluğu 2- Açık, aşikar 3- Entelektüel , münevver
AYGAN  İçten, samimi, yaren
AYGAY  Nara, bağırtı
AYGIN  Sınırsız, uçsuz, geniş
AYGIR  Erkek at
AYGIRAG   1-Dağ keçisi 2- Bir geyik türü
AYGUÇI  Yönetici, devlet görevlisi, danışman, yarıcı
AYIM  Çekicilik, sempati
AYIMÇA  Ay parçası
AYINTAP  Mehtap, ay ışığı
AYIR  Değişik, farklı, başka, fark
AYIRBAŞ  birl. Ayır/Baş..Değişim, mübadele
AYIRT  Fark, farklılık, ayırım
AYISIG  birl. Ay/Isıg..Ay ısısı, sıcaklığı
AYIT  Söylemek, anlatmak
AYITGU  Temyiz
AYITMIŞ  Söyleyen, bildiren, uyaran
AYKAÇ  Konuşkan, Konuşmacı, Hatip
AYKIN  Geniş, ferah, aydınlık
AYKOYUN  birl. Ay/Koyun
AYLA  1-Ayın çevresindeki ışık halesi 2- Devir, dönüşüm
AYLU (Aylı)  Aydan
AYMA  Duyarsız, başıboş vurdum duymaz
AYMAN  Aya eş değerde
AYMAZ  Vurdumduymaz, başına buyruk
AYRAL  Kuraldışı, istisna
AYRI  Başka, değişik, farklı
AYRIÇ  Bölüşüm, taksimat
AYRIKÇA (Ayıkşa)  Derviş, mecnun
AYRUK  1- Farklı, değişik 2- Varlıklı, zengin
AYSELİG  (Aysiliğ) birl. Ay/Silig, dürüst, namuslu
AYTAK  Konuşmacı, hatip
AYTAR  Haberci, muhbir
AYTEK  Konuşmacı, hatip
AYTIN  Aydın, aydınlık
AYTIŞ  Nutuk, anlatım, hitabet
AYTIŞAN  Hatip, konuşmacı
AYTUK  Hatip, konuşmacı
AYUK  Söz söylenebilen ve sözün değer gördüğü yer
AYUR  Konu, bahis, bahse konu olan
AYÜN  birl. Ay/Ün Karahanlılar ve Uygurlar döneminde, han ve kağanların analarına verilen bir unvan
AYZIT  Şamanist gelenekte “ Ayda ki Kutsal Kadın Ruh”
AZBOY  Heyecan
AZGIN  Zapt edilmesi zor, sınırı aşmış, tahrik olmuş
AZLAĞ  Nadir, az rastlanır.
AZRAK  Nadir, az rastlanır.
AZUK  (Azuka, Azık)
BABAT Cins, Tür
BABRAK  Hızlı, çevik, atletik
BABÜR  Kaplan cinsi, yırtıcı bir hayvan
BACI  Kız kardeş
BAÇAK  Bir çeşit zırh (Dize geçirilen bir zırh)
BAÇMAN  Başlık, Tolga
BADAN  Batan (Batmaktan…Güneşin batışı)
BADUR  Batur, bagatur, kahraman
BADURUK  (Badruk) 1- Sadık, güvenilir 2- Batur, kahraman
BAGA  1- Alt, küçük, küçük rütbeli yönetici 2- Boğa
BAGATUR  Kahraman, Batur, Bahadır
BAGAY  Afacan, yaramaz, ele avuca sığmaz
BAGRI  Kararlılık, azim
BAĞAM  Destek,arka, kuvvet
BAĞAN  Anıt, abide
BAĞATUR  Bagatur, batur, bahadır, kahraman
BAĞDAŞUK  Uyumlu, ahenkli, uzlaşmacı
BAĞDU  Işık, şua, ışın
BAĞI  Büyü, efsun, bağlılık
BAĞIM  Bağlı, bağlılık
BAĞIMSIZ  Bağlı olmayan, özgür
BAĞIR  1- Sine, göğüs, kucak 2- Kalp, gönül
BAĞIRLAK  İri bir kırlangıç türü
BAĞIŞ  1- Veriş, ikram 2- Af, af ediş,3- Nezaret
BAĞLAN  1- Demet, deste 2- Bağlılık 3- Kızıl renkli bir su kuşu
BAĞRI  Kararlı, azimli
BAĞŞI  (Baksı) Kam, doktor
BAHADIR  Bagatur, Batur, kahraman
BAHŞİ  Baksı, doktor, bilgin, büyücü, hoca
BAKAÇ  Bakıcı, bakan, nazır
BAKAN (Bağan)  1- Anıt, abide 2- Bağlayıcı, birleştirici 3- Haşarı, afacan
BAKAY  Haşarı, ele avuca sığmayan
BAKIM  Bakma eylemi, nazar, bakış
BAKIR  Bakır madeni
BAKIRSOKUM birl. Bakır/Sokum (Kuzey Türklerinde, Merih yıldızı anlamına kullanılmaktadır.)
BAKIŞ 1- Bakış, nazar 2- İkram 3- af
BAKSI (Bakşı)  Bahşı,doktor, bilgin, büyücü
BAKTI  Bakan, nazır
BAKUY  Ulu, saygıdeğer kişi, tecrübeli, bilge kişi
BAL  1- Yapışkan sıvı 2- Arı balı 3- Çamur, balçık
BALA  Yavru, çocuk
BALABAN (Balıban)  1-Bala bandırılmış 2- İri başlı bir doğan türü. Ayrıca mecaz olarak “ mahzun ve baygın bakış” anlamını içerir.
BALACA  Yavrucak, ufaklık
BALAK (Balak)  manda yavrusu
BALAMAN  Cüsseli, iri kıyım
BALAMİR  (Balabir) Biricik yavru
BALANDI  İri yarı, gösterişli
BALASAGUN  birl. Bala/Sagun Özlenen, beklenen yavru (çocuk)
BALBAL  1- Heykel, anıt 2- Mezar taşı (Eskiden mezarlara dikilen ve üzerlerine öldürülen düşman sayılarının ve kimliklerinin yazıldığı mezar taşı)
BALÇAK  Kabza, kılıç kabzasındaki siperlik
BALDU  Balta
BALDUK  Balta
BALGAY  Ünlü, meşhur
BALI  Değerli, yüksek, ulu kişi
BALKAN  Ormanlarla kaplı, dağlık bölge
BALKIN  Parlak, gözalıcı
BALKIR  1- Yağmur arasında çıkan güneş 2- Yağmurun hemen ardından çıkan güneş. 
BALTA  Ağaç ve odun kesmek için kullanılan alet
BALTEG  Çamur, çamurlu
BALUG  (Balık) 1- Balçık çamur 2- Ev, köy 3- Suda yaşayan balık
BAMSI  1- Yüksek, ulu, ulaşılmaz 2- Baksı, kam
BANAR  Demet, tutam, deste
BANGU  (Mengü, Bengü) Sonsuz, sonsuzluk, ebedi
BANIÇİÇEK  birl. Banı/Çiçek…çiçeğe bandırılmış
BANLAK  Çağrı, davet, ezan
BARADAN  1- Boradan, bora parçası 2- Nara, yüksek ses, bağırtı
BARAK  Türk mitolojisinde adı geçen çok tüylü, iri başlı köpek
BARBOL  Varol
BARÇA  1- Parça 2- Tüm, tamam, eksiksiz
BARÇIN  İpekli kumaş, kadife
BARÇUK  (Barçık) Tahta ve keçeden yapılan küçük heykel
BARÇUK ART TİGİN  birl. Barçuk/Art/Tigin (Art,ardçı,halef)
BARDAM  Varlık, ganimet, bolluk
BARDI  Vardı (Varmak…dan)
BARGAN  Varan
BARGAN  Varan, ulaşan
BARGI  Kadife
BARGIT  Kadife
BARGU  Nimet, ganimet
BARGUŞ  Ganimet
BARIK(Barı)   Esas, esas olan, mahfuz
BARIM  Varım, servet, varlık
BARIN  1- Güç, kuvvet 2- Barınak
BARIŞ  1-Varış, gidiş, gidişat 2- Sukunet, sulh 3- Servet, hazine
BARK (Barka) baraka, ev çok önceleri saray anlamına  kullanılan bu sözcük, Uygurların kentleşmeye ağırlık vermesinden sonra, “taştan yapılan ev” anlamında kullanılmıştır.
BARKAN Oynak toprak, bataklık
BARKAT  Heykel, büst
BARKIN  1- Gezgin, seyyah 2- Kararlı, azimli
BARKUK  Servet, varlık
BARLA  Parlak, göz alıcı
BARLAK  Parlak
BARLAS  1- Çekici, cazip 2- Varlık, servet 3- Temiz, temizlik
BARLI  Varlıklı, zengin
BARLIK  Varlık
BARMAK   (Varmak)
BARMAKLAK  1- Varıcı, ulaşıcı 2- Eldiven 3- Varlık
BARMAN  Varlıklılık, mevcudiyet
BARS  Pars, leopar
BARSUK  Porsuk
BARTIK  Heykel, büst
BARTU 1- Varlık, servet 2- Menzil, varılacak yer
BARUG  Mesned, dayanak
BARUNDUK  Sığınılacak yer, barınak
BASAGAR  Ağırbaşlı, mütevazi
BASAK  (Basa)1- Cesur, gözükara 2- Baskın 3- Farklılık, ayırım
BASAN  1- Baskın yapan 2- Ölünün ardından verilen yemek 3- Yayan, yayıcı
BASAR  Baskın, baskıncı
BASAT 1- Mühür, 2- Yardım, muavenet 3- Busat, pusat,silah 4- başat
BASGAN  Basan, baskıncı
BASIK  1- Gece baskını 2- Basınç, tazyik, baskı
BASILGAN  Baskıncı
BASIM  Enerji, güç
BASIR  Basar
BASKAK  Basak, cesur, farklı, Çengiz Kaan döneminde askeri valiler için kullanılan ünvanlardan. 
BASKIN 1- Galp, muzaffer 2- Ani yapılan saldırı 3- Basık, yaygın genişlemiş
BASMIL 1- Baskıncı 2- yardımcı, muavin
BASRUK  Baskı, tazyik
BASSIZ  Başsız, başına buyruk
BASTI  Bastıran, baskın yapan
BASTIK  Basdı, Baskıncı
BASU  (Basut) Tokmak
BASUÇ  Baskı, tazyik
BASUT  1-Yardım, yardımcı 2- Demir tokmak 3- Baskın yapan
BAŞ  Oluş, doğuş, ortaya çıkış, uç nokta, doruk, birinci sıra gibi anlamların hepsini içeren bir söz. 
BAŞA  (Paşa) Bazı tarihçilerimize göre ..Baş-ağa, bazılarına göre ise Baş-şad sözcüklerinin değişime uğramasıyla bu biçime gelmiş ve sözcük,
bugünkü anlamıyla General ordu komutanı. 
BAŞACI  Reis, lider, öncü
BAŞAD  (Başat)
BAŞAGUT Önde gelen, önde bulunan, sevilen
BAŞAK 1- Buğday başı 2- Ok ucu…okun ucuna takılan sivri demir 3- Sümbül çiçeği
BAŞALMIŞ 1- Öncü,önder 2- Düşmanını yenip, yoketmiş
BAŞAR  Başarı, kazanç
BAŞARAN  Başarılı, muvaffak
BAŞARI  Muvaffakıyet
BAŞAT 1- Emsalleri arasında en üstün ve en önde gelen 2- Hanlık yapan bir soya mensup kişi. 
BAŞBAĞ 1- Başı bağlı, özgürlüğü kısıtlı 2- Gözde, sevgili, en değerli
BAŞBUĞ  Ordu komutanı, orgeneral
BAŞÇIL  Şef, lider, önde gelen
BAŞDAŞ  Denk, akran
BAŞDU  Başta olan, önde giden
BAŞEL  birl. Baş/İl..yol gösterici,mihmandar
BAŞGAK  1- Başkan,şef 2- Bir tatlı su balığı
BAŞGÖZ  birl. Baş/Göz 1-Birleşik, ayrılmaz 2- Mec. Evlilik
BAŞGU  Alnında beyaz lekesi olan at
BAŞIL  Önde giden, şef
BAŞKAL  Emir, ferman
BAŞKAN  Yönetici, şef, başta giden
BAŞKARA  birl. Baş/Kara…mec. Sert, acımasız,bir kişiliğe sahip olan kişi
BAŞKIR  Başarı, muvaffakıyet
BAŞLADAÇU  Başlatıcı, yönetici, hakem
BAŞLAG  Başlangıç, ilk
BAŞLAK 1- Başıboş, salınmış 2- Başlangıç
BAŞLAMIŞ  1- Kararlı, çalışkan 2-Lider, lider olmuş
BAŞLIĞ  Başı dik gururlu
BAŞLIK  Yönetici, şef
BAŞNAK  Başlıksız, tulgasız
BAŞŞAD  (Paşa) Ordu komutanı, general
BAŞTIN  Selef, önceki
BAŞTINKİ  Baştaki, öndeki, önder
BAŞVEREN  Fedai
BAŞVERMİŞ  Kurban, fedai
BATAK 1- Çamur, bataklık 2- Gizli, gömülü
BATIM 1- Batma boyu, boy, derinlik 2- Sivri bir aletin saplanması
BATIR  Batur’un şive farkıyla söylenmiş biçimi
BATIŞAD  birl. Batı/Şad
BATMAZ  1-Diri, mücadeleci 2- Vücuduna sivri ve kesici aletler işlemez
BATRAK  (Batırak) Mızrak, kargı
BATSIK  1- Bastıran, yanaştıran 2- Gün batısı, batı
BATU  1-Güçlü, yenilmez, gücüne dayanılmaz 2- Dayanıklı, metin 3- Gün batısı
BATUGA  1- Batu, kahraman 2- Gizli, gizlenmiş
BATUR  Bagatur, Kahraman
BATURGAN  1- Saklayan, gizleyen, gizli 2- Batıran,saplayan
BATUT  Gizli, saklı
BAVIRGAN  1- Şefkatli, koruyucu 2- Bağıran, nara atan
BAY Varlık, zenginlik, egemenlik, erklik, üstünlük, bolluk sözcüklerinin tümünü
içeren önemli bir ad. Türk adlarının önemli birleşiklerinden başka sözcüklerle
kullanılabilen, kullanılan sözcüğü bütünleyip, güçlendiren, hem başa gelerek hem de
sona gelerek kullanılabilen bir ad.
BAYA  Bay,baylanmış, zenginleşmiş
BAYAK  Selef, daha önceki
BAYAN  (Muyan, buyan) 1- Kalıcılık,sonsuzluk 2- Baht, mutluluk 3- Zenginlik, güçlülük,erklik 4- eski dönem Tanrı sıfatlarından 5- Uygur kağanlarının unvanlarından.
BAYAR  Ulu, yüce, kudretli, celil…Tanrı sıfatlarından
BAYAT  Tanrı sıfatlarından ,..1- Devletli, kısmetli 2- Kadim, ezeli
BAYATLI  Devletli, bahtı açık, muktedir
BAYATLUĞ  (Bayatlı)
BAYAVUT  (Bayagut) Varlıklı, muktedir
BAYÇA  Varlıklı, muktedir
BAYÇU (Baycu)  Varlıklı, devletli
BAYDAK  1- Bağımsız, hür 2- Bekar
BAYDAN  1- Cömert, eli açık 2- Şık, yakışıklı
BAYDAR  Varlıklı, muktedir, egemen
BAYGIN  Kendinden geçmiş
BAYIK  1- Varlıklı, egemen 2- Usta, eli yatkın 3- Doğru sözlü, saygılı, güvenilir
BAYIN  Çekici, güzel, yakışıklı
BAYINDIR  Güçlü,varlıklı, egemen
BAYIR  Yamaç
BAYITMIŞ  Zengin, kudret sahibi
BAYLA  Varlıklı, refah içinde olan
BAYLAK  Rahat, refah içinde
BAYLAM  1- Azim, kararlılık 2- Demet, bağ
BAYLAMIŞ  Varlıklı, güçlü olmuş
BAYLAN  Nazlı, şımarık
BAYLANIŞ  İlişki, münasebet
BAYLIK  1- Varlık, Varlıklılık, güçlülük 2- Ganimet
BAYMAZ  Mala mülke ilgi duymayan kişi
BAYRAÇ  Varlıklı, zengin
BAYRAK  Varlık, varoluş, erklik, güç, ve bağımsızlık
BAYRAM  Güzellik, mutluluk, sevinç, bolluk
BAYRI  1- Ezeli, kadim 2- Emektar, tecrübe sahibi 3- Sonradan zapt edilip, yurda dahil edilen toprak
BAYRIN  Kadim, ezeli, eskiye dayalı
BAYSA  Madalya
BAYSAL 1- birl.Bay/Sal 2- Bolluk, rahatlık 3- Asayiş, sükunet
BAYSAN  Yakışıklı, levent, gösterişli
BAYSİN  Zengillik, kudret
BAYTAG  Bolluk, çokluk, kalabalık
BAYUK  Hazır, amade
BAYUR  Cesur, gözükara
BAYUTMUŞ  birl. Bay/Utmuş (yenmiş, muzaffer)
BAYÜLGEN  birl. Bay/Ülgen
BAYÜLKEN  (Bayülgen)
BAZ  1- Emin, güvenilir 2- Merkeze bağlanmış, sonradan katılmış
BAZDA  Hoş, latif, çekici
BAZIR  Basar, baskıncı
BAZMAN  Tabi, bağlı, muti
BECERİ  (Beceriklik) Hüner, marifet, yeterlilik
BECET  Süs, makyaj, tezniyat
BEÇİRİK  Becerik, beceri, marifet
BEÇKAN  İpekten yapılmış sancak
BEDER  Ziynet, mücevher
BEDİZ  1- Resim, heykel, nakış, bezek 2- Taşlara yontularak yapılan süsleme
BEDİZCİ  Ressam , heykeltıraş, nakışçı
BEDÜK  Büyük, iri, cesim, ulu
BEGEÇ  Beyliğe uygun olan
BEGEN  1- Beğeni, hoşluk 2- Şehzade, prens
BEGENÇE  Şehzade, prens
BEGESİN  Doğruluk, sevap, hayr
BEGİ  1- Yiğit, güçlü, 2- Eş- koca
BEGİSİ 1- Doğru, sevap 2- Beğenilen, imrenilen
BEGÜM  Hanımefendi, bayan, saygı duyulan hanım, eski Türkçe’de “beğ”’in tam olarak dişi karşılığı. 
BEĞ  Bey, varlık, erklik, güç, yöneticili toparlayıcılık, liderlik, soyluluk vb. anlamları içerir
BEĞCEĞİZ  Beycik, Küçük bey
BEĞÇE  Küçük bey
BEĞÇEK  Küçük bey
BEĞDAŞ  Akran,eş,denk
BEĞDE 1- Aziz, saygıdeğer 2- Adil, adaletli
BEĞDEŞ  Nazir,benzer
BEĞDİ  Aziz,muterem, saygıdeğer
BEĞDÜZ EMEN  birl. Beğdüz/Emen (ruh,can)
BEĞEÇ 1- Beğliğe layık 2- Beğ çocuğu, küçük bey
BEĞENDİK  Beğenilen
BEĞENİ  Hoşa giden, beğenilen
BEĞENMİŞ  Hoşuna gitmiş
BEĞER  Beyoğlu, prens, şehzade
BEĞLEN  Bey soyundan olan
BEĞLİK  Beylik, beyliğe uygun olan
BEĞREK  Beyrek, bey çocuğu, küçük bey
BEK  1- Bey, beğ 2- Pek, sıkı
BEKEM  Bey, beyim
BEKEN  Dayanıklı, metin
BEKET  Kuvvet, dayanıklılık
BEKİ  1- Yiğit,güçlü 2- Eş, koca 3- Şaman, baş şaman
BEKİK  Güvenli, iyi korunan
BEKİM  Azimli, kararlılık
BEL  1- Bilgi, bilim 2- Belirti,iz, damga 3- Tarlanın orta yeri 4- İki dağın arasındaki geçit
BELÇİN  Belirti, iz, damga
BELDEK  İz, işaret, emare
BELEK 1- Kılavuz, rehber 2- hediye, 3-Kundak bezi
BELEN 1- Bilen, alim 2- Geçit 3- Sırt, tepe, dağ yolu
BELET  Belge, delil
BELGE  Belge, doküman, delil
BELGİ 1- Belge 2- Bilgi 3- Fark, farklılık, ayırt, alamet
BELGİN  Belirgin, net, açık
BELGÜ 1- Belge 2- Sınır taşı, sınır toprağı 3- Yüzük taşı, nişane
BELİK 1- Doruk, zirve, şahika 2- Saç örgüsü
BELLEK  Hafıza
BENEK  1- Armağan, hediye 2- Bakır para 3- İşlemeli kumaş
BENGİ  Bengü, mengü sonsuz, sonsuzluk, ebediyet, ebedi
BENGİLİK  Sonsuzluk
BENGÜ  Bengi, mengü
BENİCE  Sonsuzluk, sonsuzluğa giden
BENK  Muhkem, iyi korunan
BENLİ  Yüzünde ben olan
BERDİ  Verdi,Kutsal güçler tarafından yollanan
BEREGEN  Eli açık, cömert, verici
BERGE  1- Vergi 2- Berke, kamçı, değnek
BERGİ  1- Vergi 2- Eli açık, cömert
BERGİLİK  Doğal, tabi
BERİK  1-Berk, sağlam, gürbüz, dayanıklı 2- Cömert, eli açık
BERİL  Verici, cömert, eli açık, fedakar
BERİN  Veren, cömert
BERİŞ  Veriş, hibe
BERK  1- Katı, sıkı, sağlam, dayanıklı 2- Şiddet, şiddetlilik 3- Korunan, muhkem 4- Yıldırım
BERKANT  birl. Berk/Ant Altay dağları cıvarında bir başka dağın adı
BERKE 1- Kamçı, değnek 2- Dövme 3- Naz, işve
BERKEM  Düşmana karşı iyi korunan yer, müstahkem mevki
BERKİN  Güçlü, güçlendirilmiş
BERKİT  Güçlü, güçlendirilmiş, muhkem
BERKLİĞ  Berkli, güçlü, dayanıklı
BERKUK  Sert,cesur, dayanıklı
BERMEK  Vermek, veriş
BERŞE  Odun kömürü, kül
BESEN  Bezen,süs, makyaj, gösteriş
BETİK  (Bitiğ, bitik) Yazılı kağıt, mektup
BEYBUT  Barış, sulh
BEYGE  Bike, küçük hanım
BEYGU  Bir şahin türü
BEYLEM  Buket, demet, çiçek demeti
BEYLEN  Beyli, beye bağlı
BEYNEN  Beğenen
BEYREK  1- Tim, müfreze 2- Merkez ordu, ordugah
BEYRU  (Bayrı) 1- Ezeli, başlangıçsız 2- Emektar, tecrübeli
BEZEK  Süs, takı, piraye
BEZEN  Süs, makyaj
BEZENMİŞ  Süslü
BEZGİN  Bez…mekden. Sarsılmış, bıkmış
BIÇAK  Biçme aracı
BIÇGIN  Kesen, biçen
BIÇKAS  Kağan ve Hanlara yapılan bağlılık andı
BIÇKI  Bıçak bileme aracı
BİBİ  Kibar, eğitimli, sayıdeğer hanım. (Anadolu’da birçok bölgemizde “hala” anlamında da kullanılır)
BİÇEK  Bıçak, biçici
BİÇİK  Biçilmiş, biçimlenmiş
BİÇİM  Şekil, format, örnek, biçilmiş gibi
BİÇİN  1- Biçilmiş,biçime girmiş 2- Ekin, tahıl 3- Biçen, doğrayan
BİGE  1- Bakire, temiz kız 2- Bey kız saygıdeğer kız
BİGEM  Sevilen, el üstünde tutulan kız
BİGEN  Beğenilen
BİGENDİK  Beğenilen, ilgi duyulan
BİKE  Bige
BİKET  Beylik, beyliğe uygun
BİL  Bilgi, bilim
BİLDİK  Bilinen, tanınan, ünlü
BİLECEN  Bilgiç,çok bilmiş
BİLEDA  Balta
BİLGE  Bilgili, filozof, alim, bilgin, ulu kişi
BİLGE TAMGAÇU  birl. Bilge/Tamgacı
BİLGE TONYUKUK  birl. Bilge/Tonyukuk. Bilge Tonyukuk’un öteki adı
BİLGEKAĞAN  Bilge/Kağan (Aslı, Türk Bilge Kağan’dır)
BİLGEN  Bilen, bilgin, alim
BİLGİN  Bilim adamı
BİLGÜ  Bilgi
BİLİG  Bilgiler, bilim, bilim dalı (orj)
BİLİK  Bilen, bilgili
BİLUN  Esir, tutsak, (gönül ve akıl esiri, aşık)
BİNİT  Binilecek nitelikteki, soylu at
BİRBEN  birl. Bir/Ben Ben mec. Kendini beğenmiş
BİRÇE  Biricik, yegane
BİRÇEK  1- Biricik 2- Saçın ortadan ayrılıp yana dökülmüş hali
BİREBİN  Yegane, tek, biricik
BİRGE  1- Beraber, birlikte 2- Biricik 3-Berke
BİRGEN  İçine kapanık, münzevi
BİRİCİK  Tek, yegane, bir tane
BİRİÇİM  birl. Bir/İçim mec. İmrenilecek güzellik ve çekicilik
BİRİDİN  Güneyli, güney bölgesinden
BİRKİT  Birleşik, birleşmiş
BİŞÜK  Nesil,soy-sop, kavim, kardeş
BİTERGE  Gerek, hacet, ihtiyaç
BİTEV  (Bidev) 1- Soylu, soylu at 2- El değmemiş bakir
BİTİG  Yazı, yazıt
BİTİGÇİ  Katip, yazıcı
BİTİGEN  Anıt, yazıt, yazılı taş
BİTİM  Gaye, hedef, ülkü
BİTKİ  (Bütkü) yerden biten
BİYAN  (Bayan) (Buyan) Varlıklı, cömert ,Eski Tanrı sıfatlarından
BİYUM  Cömert, eli açık
BOD  Boy,uruk
BOGA  Boğa
BOĞ  Hediye, armağan
BOĞA  Boğa
BOĞACA  Boğa gibi güçlü
BOĞACI  Boğa deviren
BOĞAÇUK  Küçük boğa, genç boğa
BOĞAR  Boğucu, güçlü, kuvvetli
BOĞARCIK  Güçlü, boğucu
BOĞTAG  Şapka, başlık, hanım başlığı
BOLCAL  Vade, müddet
BOLÇAK  Gürz, topuz
BOLDUÇAĞ  Uygun zaman, olan çağ
BOLGAN  1- Soylu at 2-Keşşaf, mucit 3- Olgun, olmuş, ermiş
BOLGU (Bolgi)  Orijinal, özgün
BONCUK  Mücevher, takı
BOR  Bora, fırtına
BORA  Fırtına
BORDAK  Semiz, şişman, balık etli
BORDU  Üzüm, asma
BORKA  Baraka,ev
BORLA  Burla, üzüm, üzüm salkımı
BOSUM  Endam, zerafet
BOSUT  (Basat) anlayış, izan, hidayet
BOŞGUR  Eğitmen, öğretmen, talimci
BOŞGUT  Öğrenci, şakirt
BOY  1- Uruk, uyruk, oymaklar birliği 2- Eda, endam
BOYDA(Ğ)  Soyut, mücerred
BOYDAŞ  Aynı boyun mensubu
BOYLA  Unvan veren kişi
BOYLA BAĞA TARKAN  birl. Boyla/Bağa/Tarkan
BOYLAN  Adına ve soyuna layık
BOYLUĞ  1- Soylu 2- Yakışıklı
BOYSAN  Yakışıklı, heybetli
BOZ 1- Sert, şiddetli2- Alaca renk,füme rengi3- Toprak rengi
BOZAN  Bozmak…dan düşmanı yenip dağıtan
BOZCA 1- Cesur, gözükara 2- Boz rengine kaçan
BOZCAK  Cesur
BOZÇİN  Dürüst, güvenilir
BOZDOĞAN  birl. Boz/Doğan Bir doğan türü
BOZKIR  Step, çöl, vaha
BOZKURT  birl. Boz/Kurt
BOZLAK  1- Boz ve kül renginde olan 2- Otlak, mera
BÖBÜLÜK  Koca, gül
BÖÇKE 1- Canavar 2- Böcek
BÖDGE  Çağ, zaman
BÖG(Bök)  Kısmet, nasip
BÖGÜ 1- Filozof, hikmet sahibi kişi 2- Büyü, sihir 3- Ejderha, canavar 4- Zehirli bir böcek
BÖGÜR  1- Ordunun kanatlarından her biri, cenah 2-Kaburga ile kalça arasındaki bölge
BÖĞDÜN  Bürokrat, yüksek dereceli memur
BÖĞREK  Ordugah, merkez ordu, merkez ordunun savaş pozisyonu
BÖĞÜRMÜŞ  Şamatacı, gürültücü
BÖĞÜŞ  Zeka
BÖKEN  Ahu, ceylan
BÖKEVUL  Aşçı, iyi yemek yapan
BÖKLİ  Yakışıklı,Şık, iyi giyimli
BÖKLİCE  Şık giyimli
BÖLE  Pay, nasip, kısmet
BÖLEK  Hediye, armağan
BÖLEN  Bölüm, pay
BÖLÜK  1- Kısım, ekip, bölüm 2- Pay, nasip
BÖLÜN  Yönetici, şef
BÖNGE  Tekme
BÖNGER  Tekmeleyici, iyi tekme atan
BÖRÇE  Zülüf
BÖRÇEK  Zülüf
BÖRİ  Kurt
BÖRİTEÇİNE  (Börteçine) Benekli bozkurt
BÖRK  Başlık, tüylü hayvan derilerinden yapılan başlık
BÖRKLÜ  (Ğ) Saygıdeğer
BÖRKLÜCE  Saygıdeğer, saygı gösterilen
BÖRTE  Benek
BÖRÜ  (Böri) Kurt
BUBİK  Konca,gül
BUCAK  1-Gizli bölge 2- Uzak yer
BUCUGA  (Buğucu, ceylan avcısı)
BUDAK  Sert dal parçası mec. Güç, sertlik, dayanıklılığı sembolize eder.
BUDAN  (budun)
BUDAY  Buğday
BUDRAÇ  Gözü pek, cesur
BUDULGAN  Yürekli,cesur
BUDUN  Bütün, Ulu, millet “ Siyasi ve dini yapıları ne olursa olsun soy,dil, töre, kültür, tarihsel yapıları bir olup, psikolojik olarak birbirine bağlı insan topluluğu.Türkçe’de kullanılan millet ve ulus sözcükleri tam olarak bu anlamı içermektedir. Millet, din ortaklıklarını daha ön planda tutan bir anlam içerirken Ulus ise, daha çok boy ve uruk anlamlarını içerir.Buna rağmen yakın zamana kadar millet, son zamanlarda ise ulus sözcükleri dilimize yer etmiştir. Oysa gerek günlük dilimizde gerek yazı dilimizde bu sözcüğün bir an önce kullanıma girmesi gerekmektedir.”
BUDUNÇAR (Budunçu-Yir) Sözcüğünün tam anlamıyla” Ulusçu”, “milletçi”
“Oğuz Töresi”’ni yeniden gündeme getirip, yürürlüğe koyan kişi
BUDUNÇİ  Buduncu, Ulusçu
BUDUNÇİYİR  birl. Buduncu/Yir,yer toprak
BUGA  Boğa
BUGA  Boğa
BUGAN  1- Boğan 2- Alamet, işaret, iz
BUGATEG  Boğa gibi güçlü
BUGAY  1-Afacan, ele avuca sığmayan 2- Buğu, ceylan
BUGU  1- Buğu, ceylan 2- Böcek, örümcek 3- Canavar
BUGUR  Sürekli,devamlı, devamlılığı olan
BUĞRA  1- Genç aygır 2- Genç erkek deve
BUĞU 1- Ceylan, 2- Yavru geyik 3- Buhar
BUĞUÇAN  Boğucu, boğaç
BUKA  Boğa
BUKAĞI  Kelepçe, atların ayağına takılan bir çeşit köstek
BUKAN  (Mokan, Büken) Güçlü, yenilmez
BUKUK  Tomurcuk, filiz
BULAÇ  Bulucu, keşşaf, mucit
BULAGAN  1- Olgun, kamil 2- Bulan, bulucu
BULAK  Göze, kaynak, pınar
BULAR  Bulur, mucit
BULASI  Ülkü, bulunması istenen
BULÇA  1- Bolluk, ganimet, bereket 2- Bulucu, mucit
BULÇU  Bulucu, mucit
BULÇUM  Keşif, buluş
BULDAK  1- Bulanık, karışık, karma 2- Kıyı, sahil
BULDAN  Bolluk, refah
BULDU  Önemli, değerli, az rastlanan
BULDUR  1-İri su damlası 2- Gözyaşı
BULGAN  1- Olgun,kamil 2- Bulucu, mucit
BULGANÇ  Karma, kırma, karışık
BULGAR  Karışık, bulanık, karışmış, içiçe girmiş
BULGAŞ  Karışıklık, karmaşa
BULMAZ  1- olgunlaşmamış 2- Sakin, tembel
BULMUŞ  1- Olgun, erdemli, oturaklı 2- Keşşaf, mucit
BULU  Anlayış, idrak, izan
BULUÇ  1-Bulucu 2- anlayış, fehim
BULUG  1- Keşif bölgesi, keşfedilen yer, bölge 2- Fidye, haraç
BULUGAN  Bulan, bulucu
BULUM  İrfan
BULUNG  Bulunulan yer, yön, taraf
BULUŞ  1-Feraset, buluculuk 2- Manevi destek
BULUŞGAN  Maharetli, becerikli
BUMİN  1- Merkez ordu, çekirdek ordu 2- Puhu kuşu
BUN  Üzüntü, keder, bunalım, kendinden geçiş
BUNAK  Bunlu, üzüntülü, kendinden geçmiş
BUNALMIŞ  Üzgün, mahzun
BUNG  Bun, keder
BUNLUĞ  Bunlu, kederli
BUNSUZ  Mutlu, huzurlu
BURAK  Güçlü, yenilmez
BURAN  Burmaktan…Burucu
BURCU  1- Buruk, burucu 2- Güzel ve keskin koku 3- Biber
BURÇAK  1- Nohutgillerden bir tahıl 2- İrmiklik buğday
BURÇİGEN  Böü/Tigin Moğol ağzındaki söylenişi (Türk ağızlarında Kuzey’e çıkıldıkça T ”ler Ç’ ye dönüşür. Çigin, Tigin, Çengiz Tengiz vb.) Çengiz Kagan’ın aile adı. Uygur kökenli olup, sonraları kuzeye göç ederek,Moğol oymaklarının arasına karışmış bir oymak.
BURÇİN  Dişi geyik
BURÇUGİN  Özü sözü bir, güvenilir
BURÇUK  1- Tahta veya keçeden yapılmış küçük heykel 2- Varlık, servet 3- Çiçek, gül
BURKA  Yüz örtüsü, fular (Tozdan ve fırtınadan korunmak için yüze takılan örtü)
BURKAN  1- Totem, heykelcilik 2- Hüzün, iç burkuntusu
BURKE  1-Burka 2- Berke, kamçı
BURLA(Hatun)  Üzüm, üzüm salkımı
BURTA  1- Benek, ben 2- Altın tozu
BURTAG  Burtak çakıllı, taşlı toprak
BURUK  Kırgın, alıngan, mahzun
BURUL  İçli, içten, samimi
BURUNÇUK  Burulmuş, buruşuk
BURUNDU  Atların terbiyesi için burunlarına takılan kıskaç
BURUNGU  Geçmiş, mazi, hatıra
BUŞKU Telaş, heyecan
BUYAN  (Bayan, Muyan) 1- Kut, baht, mutluluk 2- Sevap,hayır 3- Dayanıklılık, mukavemet
BUYANDI  Kutlu, bahtı açık
BUYRA  Kıvırcık, kıvrılmış, bürülmüş
BUYRAÇ  Amir, buyuran
BUYRAT  Engebe, engel
BUYRUK  1- Emir, buyruk, buyurma 2- Göktürkler döneminde vezir, (bakan) anlamına da kullanılmıştır.
BUYURUK  Buyruk, emir
BUZAÇ  Bozucu, bozguna uğratan
BUZAN  Bozan, düşman birliğini dağıtan
BÜBÜLÜK  Gül, konca
BÜDENE  Bir bıldırcın türü
BÜGÜ   1- Büyü, sihir 2- Felsefe 3- ejderha
BÜK  Kıyı, sahil
BÜKE  1- Genç kız, küçük hanım (Bike) 2- Bükü, ejderha
BÜKE BADRAÇ  birl. Büke/Badraç Mitolojideki, yedi başlı ejderha
BÜKEÇ  Güçlü, bükücü
BÜKEY  Büken, bükücü, güçlü
BÜKİN  Hanımcık, küçük hanım
BÜKLÜM  Kıvrım, büküntü, saçak
BÜKÜ  Ejderha
BÜKÜŞ  Bükme eylemi, bükmek
BÜLEK  Bilek
BÜLTE  Demet, deste, top
BÜNGÜ  Tos atmak, kafa vurmak
BÜR  Gonca; gonca gül
BÜRÇE  Kurt yavrusu
BÜRÇEK  1- Kurt yavrusu 2- Saç kıvrımı
BÜRGE  1- Kellik 2- Bahşiş, hediye
BÜRKEV  Himaye,vesayet
BÜRKÜT  1- Bahşiş, hediye 2-Bir kartal türü
BÜRÜM  Bürülmüş, katlanmış
BÜRÜNCÜK  İpekten yapılmış, şal, fular
BÜTE  1- Fidan 2- Bütünlük
BÜVET  Baraj, set, su seti
BÜYÜ  Sihir, gizliyi bilme işi, bilgelik
BÜYÜK  1- Olgun, saygıdeğer 2- Bilge 3- Büyü, büyücü
CABADAK  Hayret, şaşma
CABALAK  Yabalak, yaygın
CAĞIMDA  Yaratıcı, üretken
CAĞIMDI  Lütufkar, iltifat eden
CAĞLI  Namuslu, dürüst
CAKŞI  Yakşı, yakışıklı, güzel
CALMAN  Yalman
CAMAN  1- Yaman, 2- Kam, büyücü
CAMANBAY  birl. Caman/Bay..Şamanist gelenekte, obanın büyücüsü,doktoru, kötü ruhları kovan kişi
CAMUGA  (Camuka) Kızgın, asabi
CANİK  Tüccar, ticaret erbabı
CANKU  Meşveret
CARIP  Yakın, dost, çok yakın arkadaş
CARLIK  Yarlık, emir, ferman
CARTI  Şık, alımlı
CARUZ  Heyecan
CATUK  Halim, haluk
CAV  Gösteriş, afi, fiyaka
CAVANKUL  Uygurlar döneminde ordunun sol cenahını ve oradaki askerlerin tümüne verilen ad
CAVILDAK  Neşeli, şen şakrak
CAVLI  Gösterişli, cafcaflı
CAYMAZ  Cesur, kararlı
CAYNAK  Pençe, Doğan pençesi
CEBE  1- Silah,ok, cephane 2- Zırh
CEBEN  Gayretli, çalışkan
CEBENOYAN  Cebe/Noyan
CELASUN  (Çalasun) 1- Delikanlı 2- Cesur, savaşçı 3- Becerikli, eli tez.
CELAYIR  (Çalayır) 1- Bilgin, gün görmüş, tecrübeli 2- savaşçı
CELDEN  Yel, yel parçası
CELME  Çalım, fiyaka, gösteriş
CENGEL  Hafif, ince
CENGİZ  Çengiz, Tengiz, Deniz
CEREN  Ceylan, ahu, gazel
CERKİN  Hısım, yakın
CERKUDAY  birl. Yer/Kutay Eski dönem yerin kutsal ruhu
CETİK  Yetkin, uzman, olgun
CETİZ  Yetkin, becerikli
CEYRAN  Ceren
CIDA  Mızrak, kısa saplı mızrak
CIGI  Şamanist gelenekte ,iyi ruh. Boy ve oymakları kötülüklerden koruduğuna inanılan ruh
CILDUZ  Yıldız
CILIMGA  Kağan ve Han’ların mektuplarını yazmakla görevli kişi
CİBELİK  Sonsuz, sonsuzluk
CİCİ  (Cicik, cicek) 1- Çiçek, gül 2- Konuk 3- Sevim, sevimlilik
CİDAGU  Yetkin, yetenekli, becerikli
CİDE  İri, uzun bir ağaç türü
CİGA  Taç, gelin başı
CİĞİL  Hafif, yeğni, kolay
CİLMAYA  Türk mitolojisindeki efsanevi kanatlı at
CİNGİL  1- Galip, utkan 2- Güvenilir,sadık
CİNGÜ  Zafer, utku
CİVİL  İyi ruh, temiz , arınmış ruh
COLAY  (Yolay) birl. Yol/Ay…Kazaklarda “ayağı uğurlu” kişiler için kullanılır.
COLDA  Yolcu, yola çıkan
CUCİ  1- Cici, çiçi, cicik, çiçek, çuçu, çuçi 2- Konuk..Bu ad daha çok, beklenmeyen doğumlar sonrası kullanılır ve bu yüzden “konuk” anlamını içerir
CULUM  Narin, nazik, hassas
CUMUK  Yumuk, yumulmuş
CUPAR  Parfüm, güzel koku
ÇABA  Gayret, enerji
ÇABACI  Gayretli, enerjik
ÇABAK  (Çaba)1-Çabuk,çevik 2- Küçük bir göl balığı türü
ÇABAR  1- Çapar, davranır 2- Ulak, kurye, elçi
ÇABUK  (Çapuk) Çapan, çaba gösteren, çabalayan
ÇAÇA  1- Savaş baltası 2- Gemici 3- Çiçi, çiçik
ÇAGAVUN  Bal arısı
ÇAĞ  1- Zaman, vakit 2- devir, devran 3- su sesi, şırıltı
ÇAĞA  Yavru çocuk
ÇAĞAN  1- Bayram, eğlence 2- Şimşek 3- gürz, çakan 4- Beyaza kaçan beyazımsı
ÇAĞANAK  Çalgı, enstrüman
ÇAĞAŞ  Kırlangıç
ÇAĞATAY  birl. Çağ/Atay. 1-Çağının en ünlüsü 2- çağdaş, çağının ilerisinde
ÇAĞDAŞ  Çağın insanı, aynı çağda yaşayan kişiler
ÇAĞIL  1- Su sesi 2- Çakıl taşı
ÇAĞILDAK  Çağlayan, şelale
ÇAĞILTI  1- Su sesi, suyun taş ve kayalara çarparken çıkarttığı ses
ÇAĞIN  1- Şimşek , çakın 2- Gürz, topuz
ÇAĞIR  Çağırı, çağrı
ÇAĞIRGAN  Çağıran, davetkar
ÇAĞLA  1- Namuslu, dürüst 2- Erik türlerinden bir yemiş
ÇAĞLAK  1- Namuslu, dürüst 2- Çağlayan, şelale
ÇAĞLAR  Şelale, çağlayan
ÇAĞLASUN  Dürüst
ÇAĞLAV  Dürüst
ÇAĞLAYAN  Şelale
ÇAĞLAYIK  Şelale
ÇAĞLI  1- Dürüst 2- Yakışıklı, güzel
ÇAĞLIN  Meşhur ve liyakat sahibi
ÇAĞRI 1- Mesaj, davet 2- Doğan kuşu, doğanın bir çeşidi
ÇAĞRUK  Katı, sert
ÇAKA  1- Savaş baltası 2- Çakı 3- Fiyaka, çalım, gösteriş
ÇAKALOZ  1- Fener 2- İlkel bir top silahı (Top mermisi yerine çakıl taşı atan)
ÇAKAN  1- Gürz,topuz 2- Şimşek
ÇAKAR  1-Deniz feneri 2- gürz
ÇAKI  Kesici, yontucu küçük bıçak
ÇAKICI  1- Çakma eyleminde bulunan 2- Çakı ustası
ÇAKIL  Çakıl taşı
ÇAKIN  1- Şimşek 2- Kıvılcım
ÇAKIR 1- Doğan türü bir avcı kuş 2- Gürz 3- Şarap, içki
ÇAKIRCA  Doğan türü bir avcı kuş
ÇAKIRCI  Eskiden saraylarda, özel olarak doğan terbiyeciliği yapanlara verilen bir sıfat
ÇAKMAK ..Çak kökünden türeyen, vurmak, kesmek, bölmek eylemi için kullanılan bir sözcük
ÇAKMUR  Tutumlu, eli sıkı
ÇAKTU  İri yapılı, gösterişli
ÇAL  Kılıç darbesi, darbe, vuruş
ÇALAP  Ulu ruh, Kadiri mutlak (Eski dönem Tanrı sıfatlarından)
ÇALGAR  Çalıcı, vurucu
ÇALGIÇAY  Taştan yapılmış el değirmeni
ÇALIK 1- Silahşör, iyi kılıç kullanan 2- Çelik 3- Mesaj, haber 4- Haşarı, yaramaz
ÇALIM  1- Gösteriş, fiyaka, kurum 2- Kılıcın keskin tarafı
ÇALIMLU  Gösterişli, çekici
ÇALIN  Çiğ, jale
ÇALIŞ  Azim, ceht
ÇALIŞGAN  Çalışkan, işgüzar
ÇALKARA  Doğan türü bir avcı kuş
ÇALKIN  Darbeci, hamleci, vurucu
ÇALMA  Maden üzerine yapılmış oyma, işleme
ÇALMAN  Çalıcı, vurucu
ÇALUK  Çalık
ÇAM  Bir ağaç türü
ÇAMUR  Sazlık, bataklık
ÇANAYAZ  Berrak, billur
ÇANDAR  Karışık, karma
ÇANDIR  Karışık
ÇANGA  1- Soylu 2- Pençe
ÇANGAL  1- Çok sık ağaçlı bölge 2- Budaklı ağaç
ÇAPAN  1- Ulak, haberci 2- Enerjik,- çalışkan 3- iş elbisesi, eski giysi
ÇAPAR  1- Enerjik, çalışkan 2- Giysi 3- Saldırgan 4- ulak, haberci
ÇAPGIN  Enerjik, koşan, ardından giden
ÇAPGUR  Tufan, afet, deprem
ÇAPIN  Atak, hücum, savlet
ÇAPITGAN  Saldıran, saldırgan
ÇAPLAN  Bir şahin türü
ÇAPLI  Şahin türü bir avcı kuş
ÇAPTI  Koşan, seğirten
ÇAPTUĞ  Ünlü, çok tanınan
ÇAPUL  Çap…mak kökünden, vuran, saldıran, alıp götüren vb. eylemlerin tümü
ÇARDU  Cinli, perili
ÇARMAGUN  Görevli, görevlendirilmiş , emir almış
ÇAŞKA  Sabi,bebek, yavru
ÇAŞUT  Haberci, muhbir, ajan
ÇAT  Yansıma, yayılma, ün
ÇATAK  Çatal, çatallı, iki kollu değnek
ÇATAL  İki kollu, iki kola ayrılmış nesne
ÇATGAL  1-Yüksek dağlık bölge 2- Çatal
ÇATIK  Çatılmış, tersleşmiş
ÇATLI(ğ)  1-Ünlü, tanınmış 2- Gözü kara, cesur
ÇATUK  Bıçak sapı yapılan bir ağaç türü
ÇAV  Ün, şöhret, yansıma, duyuru, bildiri
ÇAVA  Ünlü, tanınmış
ÇAVAŞ  Ünlü, tanınmış
ÇAVLAK  Çağlayan, şelale
ÇAVLAN  Çağlayan
ÇAVLI  1- Ünlü,meşhur 2- Doğan yavrusu
ÇAVUDUR  İyi üne ve şöhrete sahip olan
ÇAVUNT  Ün, şöhret
ÇAVUŞ  Bilgi veren, bilgi götüren, bilgi dağıtan (Çav…kökünden)
ÇAVUT  Duvar, sütun
ÇAY  Dere, ırmak
ÇAYAN  1- Dövülmemiş, dökme demir 2- İşlenmemiş ham demir
ÇAYLAK  Kuyruğu uzun ve çatallı bir avcı kuş
ÇAYLAN  1-Dere kenarı 2- Çağlayan
ÇEBER  1- Usta, mahir 2- Hoş, latif
ÇEBİ   (Çepi,çepni) 1- Sert bakışlı 2- Usta eli yatkın, yetenekli 3- Cebe, çebe, silah
ÇEKEN  Cazip, cazibe, çekicilik
ÇEKİM  Cazibe, çekicilik
ÇEKİMLÜ  Çekimli, cazibeli
ÇEKLİ  Armağan, hediye, düğün hediyesi
ÇEKMERGEN  Nişancı, iyi vuruş yapan, silahşör
ÇELEK  Bülbül, güzel öten bir kuş
ÇELEN  1- Becerikli, çalışkan 2- Fettan, yanıltıcı
ÇELİK  (Çelük,çuluk) Gücü arttırılmış sert demir
ÇELİKTEN  Çelik parçası
ÇELİM  Beden, endam, gösteriş
ÇELME  1- Çalma 2- Başa örtülen bez (Bandana)
ÇENGİN  Gösterişli, dikkat çekici
ÇENGİZ  Deniz
ÇENGŞİ  Mucize, olağanüstülük
ÇEPEN  Hatip, iyi konuşan, güzel söz söyleyen
ÇERÇİ  Ulak, haber, bildiri ulaştıran kişi
ÇERİ(Ğ)  Asker, savaşçı, toplanarak bir araya gelmiş erat
ÇEVEN  Çevre, muhit
ÇEVGEN  Cirit, değnek
ÇEVRİ  Çeviri,girdap, anafor
ÇEVRİM  1- Girdap, anafor 2- Çevre, muhit
ÇIDAM  Dayanıklılık, metanet
ÇIDAMLI  Metin, dayanıklı
ÇIDIK  Güç, dayanıklılık
ÇIGAY (Çığay)  1- Fakir, varlıksız 2- Kurt yüzlü, kurt bakışlı
ÇIĞ 1- su damlası, kırağı 2- kar yığını, kar topu
ÇIĞAL  Omuz, omuz başı
ÇIĞIN  Çıkın, bohça
ÇIĞIR  1- Çağ, devir 2- çığın açtığı yol 3- Dar yol, patika
ÇIĞLA  Saf, halis
ÇIĞLAN  Saf, halis
ÇIĞRI  1- felek 2- melodi
ÇIKAN  1- kaynak, kaynarca 2- yeğen, hala çocuğu
ÇIKMAK  1- çıkma eylemi 2- Kaynak 3- çakmak
ÇILDIM  Seri- hızlı, enerjik
ÇIMRIN  Aktif, faal
ÇIN  (çin, çine) sağlam, dayanıklı, güvenilir
ÇINAK  1- sevap, hayr 2- güvenilir,sadık
ÇINDAN  sandal ağacı
ÇINGAY  Özü, sözü bir, sözüne güvenilir
ÇINGILIÇ  birl. Çın(sağlam, dayanıklı) Kılıç
ÇINGIR 1- Kopuza benzeyen bir saz 2- Çıngırak
ÇINTAY  Soylu, güvenilir
ÇIRAY  Yüz, eda, çehre
ÇIRGANIŞ  Zevk, haz, tat
ÇITIRKI  Işık, nur, ziya
ÇİBEK  Atmaca türü bir avcı kuş
ÇİÇEK  1- Gül, gül çiçeği 2- Cici, cicik
ÇİÇİKAĞAN  birl. Çiçi/Kağan. Hun Kaganı (Ulusçuluğu, devlet siyasetine sokan ve bunun savaşını veren kişi)
ÇİGAN  Yoksul, fakir
ÇİGEN  Gayretli
ÇİGENDİK  Gayretli, çalışkan
ÇİGER  1- Gayret,azim 2- Çökertiş,çökertme
ÇİGERMİŞ  Çökertmiş, düşmanı bozguna uğratmış
ÇİGİL  Olgun,gelişmiş, olmuş
ÇİGİLVAR  Kısa ve küçük ok, özel ok
ÇİĞDEM  Yaban çiçeği, (Itır çiçeğinin Türkçesi)
ÇİL  Dağ tavuğu
ÇİLDE  Kış mevsiminin en soğuk dönemi
ÇİLDU  Hızlı, seri, çabuk
ÇİLEN  1- Çığ 2- Jale 3- Bir dağ çiçeği
ÇİLENTİ  Çığ, jale
ÇİMÇİK  Saf, masum
ÇİNE  (Çin) 1- Sadık, güvenilir 2- Öz, soy 3- Kurt, kurt yavrusu
ÇİNKAY  Sözüne güvenilir, özü sözü bir
ÇİPLİ  Narin, ince yapılı
ÇİRAY  Yüz, çehre, eda
ÇİT  Çizgi, sınır, limit
ÇİTER  birl. Çit/Er (sınır muhafızı)
ÇİZGEN  Saban izi, karasabanın tarlada açtığı yol
ÇİZİM  Resim figürü
ÇOBAN  1- Elinde cop (değnek, sopa) olan 2- Muhtar, oba beyi
ÇOBAR  Değnekli, değnek taşıyan
ÇOBAYIKMIŞ  Gönül kırıcı, haşin
ÇOGA  Vahşi hayvan
ÇOGAY  Yoğun, kesif
ÇOĞAŞ  1- Debdebe, şaşa 2- Vahşi hayvan yavrusu
ÇOKAN  1- Gürz, topuz 2- Hayvan yavrusu
ÇOKU  1- Debdebe, şaşa 2- Bolluk, bereket
ÇOLAK  (Çalak) Silahşör, iyi kılıç çalan
ÇOLBANAK  1- Uzak görüşlü 2- Törenin dışında kalan 3- Nikahsız ilişkiden doğan çocuk (Hakas Türklerinde)
ÇOLDU  1- Bahşiş, mükafat 2- Ganimet
ÇOLPAN  1-Kuzey yıldızı 2- Uzak görüşlü 3- Tanıdık, bildik, aşina
ÇOMAK  1- İri ve yuvarlak değnek 2- Bir ucunda topuz bulunan sopa, silah 3- İnanmış, inançlı
ÇONGAR  Gürültü, şamata, nara
ÇOPUR  Geyik ve karaca yavrusu
ÇORA  (çura, çur) 1- Yerin kutsal ruhu 2- Cin, peri 3- Ruh
ÇORAMAN  Cinli, perili
ÇORLU  Cinli kötü ruhların etkisinde kalan kişi. Bu ad Şamanist gelenekten gelen bir ad dır.Eskiden bunalımlı ve toplum tarafından hoş karşılanmayan kişiler için bu ad verilirdi ve bu kişiler Kam ve Baksılar tarafından tedavi edilmeye çalışılırdı)
ÇOTAK  Kabza, kılıç kabzası
ÇOTUR  Kabza, kılıç kabzası
ÇÖKERMİŞ  Çökertmiş, düşmanı bozmuş
ÇÖKLÜ  Soylu, asil
ÇÖKÜL  Irmakların taşarak vadilere bıraktığı tortu
ÇÖMÇE  Ağaçtan oyulmuş su kabı
ÇÖZELİ  Kıpçak, merkezden uzakta olan
ÇÖZELTİ  Ayrılış, kopuş, firak
ÇUBAN  Çoban, muhtar, obabaşı
ÇUÇU  Şair, şairane konuşan
ÇUĞA  (çuka) 1- Yürekli, cesur 2- Arınmış, duru 3- narin
ÇUĞAY  Narin ve alımlı kız
ÇULÇU  Serçe, Turgay kuşu
ÇULUK  1-Çelik 2- çalık, kılıç çalan 3- aceleci, heyecanlı
ÇURAN  Ruhlarla ilgilenen
ÇUTUR  Kılıç kabzası
ÇUVAŞ  1-Sakin, rahat 2- dindar, dünyaya değer vermez
ÇÜCEN  Akıllı, aklını kullanan
ÇÜNÜK  Çınar ağacı
DADAK değme, dokunma, tatma
DADAL  Tat alan, sezen, farkına varan
DAĞ  (Tağ,tağ,tak,tav) Dağ…mec. genişlik, büyüklük, ululuk,heybet
DAĞAÇA  Dağ gibi heybetli
DAĞER  Kıymet, para, nafız
DAKAK  Ucu ataşli ok
DAL  1-Ayrı, bölünmüş 2- saldırı, büyüme, yayılma 3- batma, çıkma 4- yalınlık, çıplaklık
DALAN  koridor, dehliz
DALAŞ  Döğüş, karşılıklı saldırı
DALAY  (Talay) Genişlik, ululuk, sonsuzluk mecaz eden, asıl anlamı , büyük deniz, okyanus
DALBAY  1- Vasi, ardına sığınılan kişi 2- Çuhadan yapılmış şapka
DALBOY  Vasi, ardına sığınılan kişi
DALKILIÇ  birl. Dal/Kılıç mec. Zırhsız ve korunmasız
DALKIRAN  Kırıcı, ayırıcı
DAMLA  Su damlası , tane
DANA  İnek yavrusu, iki yaşındaki genç inek
DANİŞMAN  Müşavir, bilgi ve tecrübesine danışılan kişi
DANSIK  (Tansık) Olağanüstü, fevkalade
DARGA  Vali, üst düzey, bürokrat
DARGUN  Alıngan, kırılan, narin
DARI   1- Bir tahıl türü 2- sıkı, sıkıntı, zorluk
DARICA  1- Darı gibi, darı niteliğinde mec. Bereketli 2- sıkı, sıkıcı, zorlu
DARSIK  Öfkeli, hiddetli
DARUKA   (Darga) Vali, yönetici, bürokrat
DARULGAN  alıngan, nazlı
DAŞKI  Taşkı, taşmış, dışarı çıkmış, dışarıda olan
DAYAK  Değnek, baston, dayanılan nesne
DAYANÇ  1- Dayanak, destek, güven 2- Dayanma gücü tahammül
DAYANGAN  Dayanıklı, metin
DAYANGI  Köşe minderi
DAYAR  Hazır, hazırlıklı
DEBRET  Kımıldayış, devinim
DEĞERBİLİR  birl. Değer/Bilir Kadirşinas, vefalı
DEĞERLÜ  Değerli, kıymetli
DEĞİRMİ  Çevreli, yuvarlak, toparlak
DEĞNEK  Dayanak, dayanılacak nesne
DELİ  Usu gitmiş, azmış, dellenen, mec.gözü kara, yiğit
DEMİR  Demir madeni
DEMİRAĞ  Zırh, örgülü göğüslük birl. Demir/Ağ
DEMİRDEN  Demir parçası
DEMİRDÖĞEN  birl. Demir/Döğen mec. Acı kuvvet sahibi
DEMİRGEN  1- Demir, ham demir 2- temren, okun ucundaki demir parçası
DEMİRHAN  birl. Demir/Han
DENERİ   Dikkat, itina
DENGİZİK  Denizcik, küçük deniz, göl
DENİZ  Deniz, büyük göl
DENLİ  Edepli, terbiyeli
DEPEGEN  Tekmeleyen, iyi tekme atan
DEPREM  Zelzele, sarsılma, kımıldama (Kişisel görüşüme göre bu ad çocuklara deprem sırasında yada deprem felaketi sonrası yaşanan, çileli günler sırasında doğan ve o günlerin anısına verilen bir addır.)
DERİN  Derinlik…den mec. Olgunluk, bilgelik
DERMEK  Dirilik, canlılık, bir arada tutmak
DERNEK  Eğlence, toy, birliktelik
DEVİN  Hareket, kımıldanış, davranış
DEVRİM  Devirme, yıkma, devirip yerine geçme,..ihtilal
DEYİM  Söyleniş, darbımesel
DEYİŞ  Söyleyiş, şiirsel anlatım, ozan dili
DIVRAK  Yakışıklı, alımlı, civan
DİBEK  1- Ağaçtan oyulmuş büyük havan 2- Yayık ağaç
DİK  1-Yükseklik, yükseliş 2- kararlılık, yıkılmazlık, caymazlık 3- inat
DİKEÇ  Sütun, dikil, dikilmiş
DİKMEN  İnatçı, kararlı
DİLEK  Dil ile istenen, dile getirilen istek, arzu, murat, dilek
DİLER  Dileyen, dileyici
DİLİM  kesik, bölüm, bölünmüş, biçimlenmiş
DİNÇ  Zinde, sağlam, dirençli
DİNLER  Terbiyeli, munis, muti
DİP Baht, Talih
DİPÇİN  1- Bahtı açık 2- Sağlam, dayanıklı
DİREK  1- Dirilik, sağlamlık, ayakta kalmak 2- Temel, dayanak 3- Vezir,bakan
DİREN  Direnç, karşı koyuş, dirilik
DİRENÇ  Direnme gücü
DİRENGEÇ  Destek, dayanak
DİRGEN  1-Dirilik,2- harmanda kullanılan demir çatal
DİRİ  (diri, dirik, Tiri, tirik) Can, ruh, canlılık, canlı
DİRİL  Can, ruh, tin
DİRİM  Yaşam, sağlık, canlılık
DİRLİG  Yaşam, hayat
DİRSE  Derse, söylerse, konuşkan
DİZİK  (dizi) Kolye, takı
DİZLEK  Hazır cevap, konuşkan
DODURGA  1- Dolgun, doyumlu 2- doyuran, doyurucu 3- açık, net, berrak
DOĞA  1- Tabiat,doğallık, ortaya çıkış 2- Huy, yaradılış, fıtrat
DOĞAN  1- Soylu bir av kuşu 2- Doğmuş, olmuş, ortaya çıkan
DOĞRU  Dürüst, yalansız, sözüne güvenilen
DOĞRUL  1-Doğruluk, dürüstlük 2- Ayakta duran, dirençli
DOĞU  Güneşin doğuş yönü
DOĞUÇ  Doğuş,doğma, ortaya çıkış
DOĞUDAN  Doğulu, doğu yönünden gelen
DOĞUŞ  Doğma, ortaya çıkış
DOKUNAK  Dokunuş, değiş, mec. Ağır, mahsun,yürek sızlatan, yüreğe dokunan
DOKUNÇ  Dokunak, hüzün
DOKUZ  Dokuz sayısı, Türklerin en çok eskilerden beri uğurlu sayılarındandır
DOKUZ ARKA  Dokuz/Arka (…Eski dönemlerde soyluluk gösterme ve belli etmesi açısından, bir kişinin babasından itibaren geriye doğru dokuz atasının sayılıp açıklanması..)
DOLANDI  Dolanan, gezgin
DOLU  1-Bilgin, tecrübeli, öğretmen 2- Bütün, tam, eksiksiz 3, Şamanist gelenekte ve Alevi_Bektaşi gelenekte, içki, şarap 4- kısa süren, iri taneli yağmur
DOLUN  Tam, bütün, eksiksiz
DOLUNAY  Ayın on dördü, ayın en güzel hali
DOMANİÇ  1-Dumanlı bölge 2- Tümsek, engebeli arazi
DOMURCUK  Gül, tomurcuk
DONAT  Giyim, kuşam, zenginlik, cömertlik
DONATMIŞ  Giydirip, kuşatmış, sevindirmiş, cömertlik göstermiş
DONATUR  Cömert, eli açık, bağışlayıcı
DONSUZ  Çıplak, fakir, varlıksız
DORA  Doruk, zirve, şahika
DORAN  (Duran) Diri, canlı, yaşayan
DORU  1- Doruk, zirve 2- Kara ile kızıl arası renk (At rengi)
DORUK  Zirve, uç, şahika
DOYMADUK  Doyumsuz, sevilmeye doymayan, doyulmayan
DOYUM  1- Doymak, tatmin 2- Ganimet, bereket
DOYURAN  mec. Cömert, hayr sahibi, iyilik sever
DÖĞEN  1- Dövüşçü,döven 2- Ekin saplarını ezmeye yarayan, altında çakmaktaşı bulunan geniş tahta
DÖĞER  1- Döver 2- değer, kıymet 3- Kalın, enli bir ağaç
DÖĞERLİ  Değerli
DÖĞÜŞ  Dövüş, savaş, kavga
DÖĞÜŞGEN  Kavgacı, savaşçı
DÖKÜMHAN  birl. Böküm/Han 1- Dökmekten döküm 2- Düğüm, bağ
DÖLEK  1- Çok döl veren 2- Koyunun kuzuladığı yer 3- İtibarlı, saygıdeğer, maharetli
DÖLEN  Muti, sevgi gösteren
DÖNDER  (Döne, döndü gibi “dönmek” fiilinden türetilmiş, çocukları ölen ailelerin, yeni çocukları olduğunda kullandıkları adlardan)
DÖNDÜ  Dönüş yapan (Reenkarnasyon) çocukları ölen ailelerin verdiği adlardan
DÖNGEL  Saat
DÖNGÜ  Dönüşüm, başa dönüş
DÖNGÜN  Dargın, gönlü kırık
DÖNMEZ  Kararlı, cesur, azimli
DULAK  Dolu, olgun, tecrübeli
DUMAN  1- Sis, kırağı 2- ateşten çıkan gaz
DUMLU  1- dumanlı, sisli bölge 2- Soğuk ve ayaz alan yer
DUMRUL   1- Okun sivri ucu 2- Başı dumanlı, efkarlı
DURA  (Durak) 1- yaşam, hayat 2- Sağlamlık, dayanıklılık, kalıcılık 3- ev, yaşanılan yer, barınak (Bu ad, çocukları ölmüş ailelerin yeni çocukları olduğunda yaşamda kalıp uzun yaşaması ve sağlıklı olması dileğini içeren adlardandır ve çok eskilere dayanan bir gelenekle bu gün de sürdürülmektedir.Durak, Dursun, Durmuş, Durdu, Yaşar, Tokta, Tok, Toka, Toktamış, Turan vb. adlar da hep aynı psikoloji ve geleneğin ürünüdür.
DURAK  (Dura) Yaşam, hayat
DURAN  (Turan) Durucu, kalıcı, yaşayan, canlı
DURCU  Durucu, kalıcı canlı
DURDU  1- Duran, kalıcı, canlı, yaşayan 2- Yaşam, hayat
DURGAÇ  Durak, durulan, yaşanılan yer
DURGUN  1- Durulmuş, süzülmüş, arınmış 2- Sakin, sükuna ermiş, kendi halinde
DURMUŞ  1- Duran, yaşayan, canlı 2- Yaşam, hayat
DURSUN  Durması, yaşaması istenen
DURU  1- saf, sade, berrak 2- Duran, durgun
DURUK  Duru, durucu
DURUL  1- Sükun bulmak, huzura kavuşmak 2- Günahsızlık, arınmışlık
DURULCA  Masum, günahsız
DURULMAZ  Afacan, yaramaz
DURULMUŞ  Tatminkar, sakin
DURUM  Yaşam, hayat, süreğenlik, duruş
DUVA  (Düve)
DUVAK  Örtül kapanmış, gelin başı
DUVAN  (Doğan)
DUYAN  Duyucu, hissedici
DUYAR  Duyarlı, hisli, duygulu
DUYARI  Duyarlılık, hislilik
DUYGU  His, duyum
DUYUŞ  Duyum, hissediş, duyarlılık
DUYUŞAN  Duyan, hisseden
DÜĞÜN  (Töğün, Toygün) Toy günü, yemekli eğlence
DÜŞ  Rüya, aniden ortaya çıkış
DÜŞELGE  Pay, hisse
DÜŞERGE  Miras, pay
DÜŞÜNGÜ  Düşünerek üzülme, kafaya takma, üzülme, teessür
DÜVE 1- Genç inek, dananın büyüğü 2- Döven, dövüşçü
DÜVECİ  Dövücü, dövüşçü
DÜVEHAN  birl. Düve/Han
DÜVEN  (Döven)
DÜYECİ  Dövüşçü, döğüşçü
DÜZ  (Tüz) 1- Doğru, doğruluk, gerçek 2- Soy, kök, döl 3- Kural,kaide
DÜZE  Düzen, uslup, tarz
DÜZEN  Kural, kurallar bütünü
DÜZGE  Süs, makyaj
DÜZGÜN  1- Düzülü, düzenli, muntazam 2- Gidişat, teamül
EBİN Evin) Tane, öz
EBİNÇ  Refah, huzur
EBİRİ  Erim, erdem, fazilet
EBREK  Dayanıklı, sebatkar
EBREN  1- Evren, kainat 2- Felek, talih
EBRET  Ayrılım, ihtilaf
EBRÜK  Dayanıklı, sebatkar
ECE  (Eçe)
ECEVİT  1- Çalışkan ,, aktif 2- haşarı, yaramaz
EÇE  1- Dahi, çok akıllı, çok zeki 2- Saygıdeğer, görgülü hanım
EÇİNE  Doğru sözlü, sözüne güvenilir
EDE  (Edi, Ata) Atalık, hatırı sayılan, sözü dinlenen kişi
EDERKON  birl. Ede/Kon (Konmaktan can, ruh)
EDGÜ  1- İyi, güzel, hoş 2- Adil, adaletli 3- Eğitmen, öğretmen
EDGÜDİ  1- Eğitici, öğretici 2- İyi, ala
EDİ  Eda, ata, saygıdeğer ulu kişi
EDİGE  1- İyi, iyi kalpli 2- öğretmen
EDİK  Kısa konçlu çizme
EDİL  (İdil,etil, atil) iyilik, güzellik
EDİZ  1- Kıymet, kıymetli 2- Yüksek, Yükselmiş
EGE  (Eke,Öke)1- Dahi, çok akıllı 2- Egemen, sahip 3- Bakıcı, eğitici
EGEMEN  1- Hakim, sahip, kendinden başkasını dinlemeyen, buyrukçu 2- bilge kişi, dahi. 3- ağa, ağabey 
EGİT  Göz değmesi ve nazara karşı göz kenarlarına sürülen bir ot
EĞBER  Eğri, eğrilmiş
EĞİLMEZ  Gururlu, mağrur, dik başlı
EĞİN  Eğirilmiş
EĞİR  1- Sarış, çeviriş, kuşatma 2- bükme, kıvırma
EĞNEZ  Narin, zayıf, ince
EĞREK  Sık, bol
EĞRİ  Eğik, bükük mec. Saygılı, alçak gönüllü
EĞRİM  Pınar, göze, küçük çağlayan
EKE 1- Dahi, çok akıllı 2- Sahip, egemen 3- bakıcı, eğitici
EKEÇ  Cana yakın ve çekici kız
EKELİK  Deha, kıymet
EKİM  1- Ekin ekme eylemi 2- Yarım, ziraat
EKİN  1- Mahsul, tarla ürünü 2- tarlaya ekilip olması beklenen her türlü bitki
EKİNCİ  1-İkinci (erkek, ya da kız) 2- Rençber, çiftçi
EKSÜK  Azlık, yokluk, yoksulluk
EKŞİ  Eksi,eksik, azlık, yokluk
EL  1- İl, Ülke, Memleket 2- İlgi, bağlantı 3- Barış, Sukunet 4- Kolun, bilekten aşağısı
ELA  (Ala) Renkli alacalı
ELBAN  (İlban) Devletçi, devletine bağlı, sadık
ELBİR  birl. El/Bir mec. Elbirliği, işbirliği, imece
ELCEK  1- Ekin biçme aracı 2- Munis, sessiz
ELÇİ  1- Devletine bağlı, devletçi 2- Devleti adına aracılık eden, haberci, temsilci
ELÇİK  Eldiven
ELÇİM  Demet, tutam
ELÇİN  1- Demet, bağ, buket 2- Ekin biçerken kullanılan bir alet 3- Devlet görevlisi, devletine bağlı
ELDEK  1- basiret, kabiliyet, eylem gücü 2- Yedek, elde bulunan
ELDEM  1-Alışkın, yetişkin 2- Sevimli, cana yakın 3- evcil koyun
ELDÜZ  birl. El/Düz Yurtsever
ELEZ  (Eliz)Arı,duru, temiz, munis, uyumlu
ELGAY  Yurtsever
ELGİN  1- Konuk, öncelik verilen kişi 2- Gurbetçi, yurdundan uzak
ELGÖRMÜŞ  Gezgin, seyyah
ELGÜN  Halk, avam, halktan kişi
ELİBOL  Cömert, eli açık, sahi
ELİK  Usta, eli yatkın
ELİŞ  Usta, maharetli
ELİTAŞ  Cimri, eli sıkı
ELİTEZ  Becerikli
ELKATMIŞ  birl. El/Katmış Ülke fethetmiş, algan
ELKİN  1- konuk 2- Yolcu
ELÖVER  Yurtsever
ELTUTAR  birl. 1- El/Tutar mec. Yardımsever, hayırşinas 2- Fatih, Algan
ELVEREN  Olgunlaşan, yeterlilik kazanan
EMÇİ  Doktor,eczacı
EMEÇ  Amaç, gaye
EMEK  1- Gayret, cehd, zahmet 2- Güç, enerji
EMEN  1-Can, ruh, hayat 2- Ağaç dikmek için açılan çukur 3- meşe ağacı
EMET  Sınır, mesafe
EMGEK  Emek, zahmet, güçlük
EMLEK  Duygulu, merhametli
EMRE  (İmre) Düşkün, aşık, hayallerle yaşayan
EN  (Yen)1- Derinlik, genişlik 2- Av 3-Kıyı 4- Arka
ENÇU  Sükun,huzur,ruh derinliği
ENDEŞ  Eşit, müsavi
ENEÇ  Meyil, meyilli
ENGİN  1- Genişlik, derinlik, yayıklık 2- ufuk, ufuk çizgisi
ENİCUK  Hısım, kavim- kardeş
ENİK  (enük, enek)Genişçe, yayık
ENİŞ  (Enuş) 1- İniş, yokuşun karşılığı mec. Rahata ve huzura erme 2- Uçlarda, ekstrem
ENKİŞ  Tecrübeli, deneyimli, olgun
ER  1- Olgun,olmuş, ergin, yetişkin erkek 2- Asker, çeri
ERÇE  birl. Er/Çe…Erkeğe yakışır biçimde
ERÇİN  Ülkenin idari bölümlerinden her biri (İl, ilçe, kasaba vb.)
ERDEM  ( Ertem) Fazilet, bilgelik, yücelik, hünerlilik
ERDEMÇİ  Erdem sahibi
ERDEMLÜ  Erdem sahibi
ERDEN  Er parçası, erden olma
ERDİN  Ermiş, olgun
EREK  Erişilmek istenen, ülkü, hedef
EREKLİ  (Ereğli) Ereği olan
EREM  Müjde, iyi haber
EREN  1- Olgun, 2- Hür, bağımsız 3- Din ile bütünleşmiş
ERENTÜZ  birl. Eren/Düz
EREZ  1- Erişilen, mutlu olunan 2- Cesur, gözü kara, dayanıklı
ERGEN  Olgun, deneyimli
ERGENE  1- Güçlülük, egemenlik 2- Maden dağı 3- Dağlar arasındaki geçit
ERGENEKON  1- Maden dağı 2- Dağlar arasındaki yurt
ERGİ  Eriş, olgunluk, deneyim
ERGİL  1- Bilgili, deneyimli, yetişkin 2- Savaşçı, cengaver
ERGİN  1- Ermiş, olgun, irfan sahibi 2- Savaşçı, cengaver
ERGUN  1- Yumuşak huylu kişi 2- Hızlı koşan at 3- Argun
ERİK  Ermiş, olgun, bilge, filozof, becerikli
ERİKEN  Ermiş, olgun, bilge
ERİM  1- Müjde, iyi haber 2- Felsefe, derin bilgi 3- Vade, zaman
ERİNCİK  Mahçup, utangaç
ERİNÇ  1- Olacak, olması gereken, kaçınılmaz sonuç 2- Nimet, bolluk
ERİŞ  Gaye, erişilmesi istenen
ERİŞEK  Ülkü, gaye
ERİŞEN  Ulaşan, vasıl olan
ERİŞKİN  Olgun, kamil, ermiş
ERK  1- Güç, kudret 2- İktidar, erklik, hükümranlık 3- Bağımsızlık,egemenlik
ERKE  1- Egemen, güç 2- İşve, naz, cilve 3- Çekicilik, çekiciliği kullanma istek ve yeteneği
ERKELİ  Egemen
ERKEM  Nazlım, işvelim, edalım
ERKİ  1- Güçlü, egemen, erke 2- Atik, çevik
ERKİN  1- Bağımsız, otorite tanımaz 2- Başına bıuruk, kendi bildiğini okuyan 3- Sürekli, süreklilik
ERKİNDİK  Erkinlik, bağımsızlık, hürriyet
ERKLİG  Egemen, kuvvetli, şevkatli
ERKMEN  1- Bağımsız, başına buyruk 2- Bekar, evlenmemiş
ERLİK HAN  birl. Erlik/Han
ERMAN  1- Erdemli, güç, mert 2- Kutsal, mukaddes
ERMİŞ  Olgun, müdrik
ERNEK  Küçük parmak, serçe parmağı
ERSE  Ermesi, olgunlaşması istenen
ERSİN  1- Uzun ömürlülük dileği 2- Olgunluk, bilgelik dileği
ERSÜ  Fazla, çok fazlalık
ERTE  1- Seher, şafak 2- Yarın, gelecek, sonraki, halef
ERTEGİ  Destan, lejant
ERTEN  Tan, şafak
ERTİK  Meslek, sanat
ERTİM  Olgun, erişkin, bilge
ERTİN  1- Mahsun, hüzünlü 2- Kendine yeten
ERTİNGÜ  1- Olağanüstü, fevkalade 2- Efsane, mit
ERZENE  Doruk, zirve, en üst
ERZİ  Veli, vasi, yönetici
ERZİK  1- Asıl, ana, temel 2- Soylu ve yiğit
ESBOL  birl. Es/Bol …Çok zeki, çok akıllı (Usu-bol)
ESE  1- Mutluluk, sağlık 2- Yel, esinti
ESELİK  Selam, selamet
ESEN  1- Sağlık, selamet 2- Yel, yumuşak yel
ESENLÜ  Esenli, sağlıklı
ESER  Esinti, yel
ESİ  Yel, esinti
ESİM  Esinti
ESİN  1- Esinti, yel 2- soluk, sağlık, nefes 3- İlham
ESİNTİ  Yel, hafif yel
ESİRGEN  1- Arkadaş, dost, yaren 2- korunan, yakınlık duyulan
ESİRGENÇ  Nazlı, nazenin
ESİRKİŞ  Merhamet, acıma duygusu
ESKİN  Yel, yel alan
ESLEK  1- Yumuşak başlı, uysal 2- Selam, selamet
ESNEK  Uzayan, genişleyen, esen
ESRİGÜN  birl. Esri/Gün…fırtına
ESRİK  Mecnun, kendinden geçmiş
ESRİMİŞ  Kendinden geçmiş
ESTELİK  Yadigar, hatıra
ESTİ  Yel, esinti
EŞİM  Çalışkan, becerikli
EŞİNGEN  1- Çalışkan 2- Eşit, müsavi
EŞİTGEN  İşitken, işiten, dikkatli
EŞKİN  1- Hızlı, atik 2- Dayanıklı, metin 3- Rüzgarlı bölge, rüzgar alan bölge
EŞLİK  Dost, yaren, refik
ETGÜ  1- İyi, iyilik 2- Etki, şiddet
ETİGE  Öğretmen, mürebbiye
ETİL  İtil- idil
ETİNGÜ  Olağanüstü, fevkalade
ETİZ  Yüksek, ulu
EVCİL  Evine bağlı, evcimen
EVCİM  1- Evcimen, evcil 2- İşgüzar, hamarat
EVCİMEN  Evine bağlı
EVCİMİK  Ekonomist, muktesit
EVDEŞ  Hanım, erkeğin eşi
EVGİ  İvedi, acele
EVGİN  1- Aceleci, telaşlı 2- Evcil, evine bağlı
EVİN  Cevher, öz, nüve
EVİRGEN  1- Tedbir, tedbirli 2- Dönüşüm, çevirim
EVREN  1- Kainat 2- Ejderha, canavar 3- Baht, talih
EVRENSEL  Evreni kaplayan, evreni içine alan
EYGİ  İyi, salih, temiz
EYGİŞ  İyi kişi, iyi insan
EYGÜ  İyi, iyice
EYİN  Vücut
EYİNÇ  Refah, mutluluk
EYLEM  1- İş, iş görme, çalışma 2- Etkileyici davranış 3- Durdurma, önünü kesme
EYLETMEZ  Amansız, aman vermez
EYLETÜR  İyilik sahibi, cömert
EYLİK  İyilik, yardım, iane
EYMEN   1- Alçak gönüllü, mütevazı 2- Yardımsever, hayırşinas
EYMÜR  (Eymir) İyilik sahibi, hayırşinas
EYTEMİŞ  Güzel konuşan, tatlı dilli, hatip
EYÜGE  İyi,iyice
EZDİ  Ezen, ezici, baskıcı
EZGİ  1- İyi, iyilik, 2- Uyum, ahenk 3- Acı, üzüntü 4- Name, hoş sada
EZGİN  Ezik, ezilmiş, acı çekmiş, mahzun
EZİLGEN  Mazlum, zulüm görmüş
EZİM  1- Belirti, iz 2- Zorunluluk, mecburiyet
EZİNÇ  1- Belirti, iz 2- Ezginlik, mahzunluk
GALI Kalın, Hediye, bağış, çehiz
GALIN  Hediye, çehiz
GAMAĞ  Bütünlük, bütün, tüm
GARA  Kara
GARACU  Sivil, resmi olmayan
GARGILI  Kargılı, mızraklı
GASPAK  Süslü, müzeyyen
GAYIR  (Kayır) 1- Taraf, destek, kayırma 2- Lütuf, ihsan, hediye
GAYURMUŞ  Kayırmış
GAZAN  (Kazan) 1- Kazanma, kazanç, üstünlük 2- Kızgın, kızgınlı celallenmek
GEÇE  Geçmiş, mazi, geçen
GEÇEK  Geçit, köprü
GEÇER  Geçeli, caiz
GEÇGEL  Makbul, nafız
GEÇGİL  Geçerli, makbul
GEÇGİN  Geçmiş, kendinden geçmiş, feda etmiş
GEÇİM  1- Yaşam, dirlik 2- Anlaşma, uyuşma 3- rısk, yiyecek, nafaka
GEÇİMLÜ  Munis, yumuşak huylu
GEÇİMLÜK  Geçinmek için gerekli olan
GEDEK  1- Görev, vazife 2- Oyuk, kırılıp, yıkılarak açılan yol
GEDİZ  Su birikintisi, gölet
GEGEZ  Mümkün, uyumlu
GEĞİN  Set, şiddetli
GELBERİ  Ocaklardan,ateş çekmek için kullanılan ucu eğri demir çubuk
GELDEÇ  Gelecek, ati, istikbal
GELDİ  Gelecek, istikbal
GELEK  (Gelik) halef, sonraki
GELGEÇ  Geçici, kalıcı olmayan
GELGEL  Çekim, cazibe
GELİK  Halef, sonraki
GELİKLİ  Halef
GELİN  Gelen, dışarıdan içeriye gelen
GELİNCİK  Kır çiçeği
GENCE  (Gençek, genç) Taze, yavru, genişleyen, gelişen
GENEŞ  Müşavere, meşveret
GENGŞİ  Cengşi, mucize
GENİŞ  Yaygın, enli, engin
GENSU  birl. Gen/Su Deniz, büyük göl
GER  1- Söz verme, ant içme, bağlama, anlaşma, birleşme 2- Vahşi hayvan yavrusu. 3- Dev, devasa
GERAY  birl. Ger/Ay Uygun, münasip, layık
GERAYHAN  birl. Geray/Han. Kırım hanlığının kurucusu ve ilk hanı. Daha sonra gelen hanlar bu adı, birer
unvan olarak kullanmışlardır.
GEREZ  Dilber
GERGÖZ  1- Zabit, zabıta 2- Geyik gözü
GERİM  1- Yön, cihet 2- Hicap, utangaçlık
GEYİK  (Geyük) Yabani, vahşi, yabancıl
GEZ  1- Nişan, işaret 2- Giz, sır
GEZGİN  Seyyah
GEZGİNSU  birl. Gezgin/Su …Irmak
GEZLER  Nişancı, iyi atıcı
GILAV  Teşvik, destek
GILIG  (Kılık) Huy, yaradılış, tabiat
GIRGIÇ  Çalışkan, aktif, faal
GIYIN  Gamze, çukur
GİCİK  Taze, hoş, sevimli
GİCİK  Minyon, sevimli
GİDİK  Uç, kenar, sınır, limit
GİRAY  Uygun, layık
GİRÇEK  1- Gerçek, hakikat 2- Bağlı, sadakatli
GİRGİN  Girişken, müteşebbis, cana yakın
GİRİK  Girişken, müteşebbis
GİRİŞKEN  Girgin
GİRTİNE  İman, inanç
GİZ  Sır, Gizlilik
GİZEM  Sır, esrar
GİZLENÇ  Hazine, define
GONCUK  (Göncük) Kısa gün, kış günü
GONÇA  Bahşiş, hediye
GORAL  Kısmet, nasip
GÖCEK  Taze, hoş, güzel
GÖÇELGE  Konup göçülen yer
GÖÇER  Göçmen
GÖÇMEN  Muhacır
GÖÇÜNCÜ  (Göçküncü) Geçici, fani
GÖĞEN  Gök rengi, maviye çalan, mavileşmiş
GÖĞKUTLUĞ  birl. Gök/Kutlu
GÖĞNÜK  1- Yanmış, kavrulmuş 2- Mavi, maviye kaçan
GÖK  1- Tanrı, Tanrıdan..Tanrısal, kutsal 2- Mavi ,Gök rengi 3- Yer üstü, gökyüzü. 4- Ezel-ebet, başsızlık ve sonsuzluk 5- Güzellik, göz alıcılık, üstünlük. 
GÖKBEN  1- Tanrıdan gelen, gök parçası 2- Masmavi
GÖKBÖRİ  birl. Gök/Böri Tanrısal kurt..(Bozkurt)
GÖKBÖRİ  birl. Gök/Böri (..Bazı kaynaklarda “Bozkurt” olarak da geçer.)
GÖKÇE  Güzel, zarif, çekici, gözalıcı
GÖKÇEK  Gökçe, çekici, güzel
GÖKÇEL  Mavimsi, maviye çalan
GÖKÇELİ  Güzel, Yakışıklı
GÖKÇEN  Gökçe, güzel, alımlı, dilber
GÖKÇİL  1- Gökten gelen, göksel 2- Mavi, maviye çalan
GÖKÇİN  Mavi
GÖKLEN  Ulu, mübarek
GÖKMEN  Tanrısal, Tanrıdan gelen
GÖKTÜRK  birl. Gök/Türk Tanrıdan kut almış. Kutsanmış Türk…(Tanrısal Türk, Tanrı tarafından gökte yaratılıp, yeryüzüne yollanan Türk)
GÖL  Göl, deniz mec. Ululuk, geniş gönüllülük
GÖLEĞEZ  birl. Göl kenarında yetişen bir su çiçeği
GÖLET  Küçük göl, gölcük, yapay göl
GÖMEÇ  Kuyuda (Toprak fırında pişirilen ekmek)
GÖMEK  Kömek, yardım, inayet
GÖMÜÇ  Hazine, define, mücevher
GÖNDEM  İtaatkar, muti, sadık
GÖNDER  Mızrak, direk
GÖNE  Onur, iftihar
GÖNEN  1- Feyz 2- Onur, iftihar 3- Bolluk, bereket
GÖNENÇ  Açık, talih, mutluluk, iftihar
GÖNÜL  1- Can, ruh, duygu merkezi 2- Kalb, vücudun kan pompası
GÖNÜLDAŞ  Gönül birlikteliği, aynı inanç, duygu ve düşünceleri paylaşıp savunan bireylerin her biri. 
GÖRCEĞİZ  Ufuk çizgisi
GÖRÇEK  Ufuk, ufuk çizgisi
GÖRÇÜM  Geçici, fani
GÖREGEN  Görgülü, görüp geçirmiş, deneyimli
GÖREK  Görüntü, peyzaj, manzara
GÖREZ  Meltem, hafif yel
GÖRGÜ  Terbiye, muaşeret
GÖRGÜÇ  Dürbün
GÖRGÜLÜ  Terbiyeli
GÖRGÜN  Görgülü, deneyimli
GÖRK  İhtişam, olağanüstü güzellik ve çekicilik, ihtişam, debdebe
GÖRKEM  İhtişam, debdebe, heybet, olağanüstülük
GÖRKEN  Hürmetli, Hürmete layık
GÖRKLÜCE  İhtişamlı, heybetli, yakışıklı, güzel
GÖRKLÜĞ  Çok güzel, çekici, ihtişamlı
GÖRÜK  Gözetleyici, casus
GÖRÜMCÜK  Görülmesi, ilgilenilmesi gerekli olan
GÖRÜN  Görüntü, Açıklık, netlik
GÖRÜNDÜK  Aşikar, gizlisiz, saklısız
GÖVEL  Gök rengini almış, göğe ermiş
GÖVERİ  Yeşermiş, gururlu
GÖVEZ  Mağrur, gururlu
GÖY  Taze, genç
GÖYMEN  Yanık, yanık tenli
GÖYNÜK  Yanık, kavrulmuş
GÖZ KAMAN  birl. Göz/Kaman Gözde, seçkin, göz kamaştırıcı
GÖZAL  Göz alıcı, farklı, seçkin, el üstünde
GÖZBAY  birl. Göz/Bay Sihirbaz
GÖZBAYCI  Sihirbaz, illüzyonist
GÖZDE  Beğenilen, göze girmiş, el üstünde tutulan, emsallerinden daha üstte bulunan
GÖZE  (Gözek, Köze) Kaynak suyu, menbaa
GÖZEBE  Tahmin, beklenti
GÖZEGER  Çekici, cazibeli
GÖZEGÜ  Gözde, çekici
GÖZEĞEN  Ufuk, ufuk çizgisi
GÖZEĞİR  birl. Göz/Eğir Çekici, cazip, göze hoş gelen
GÖZEK  Göze
GÖZEN  Cazibeli, çekici, göze hoş gelen
GÖZERİ  Dürbün
GÖZGEÇ  Ayna
GÖZGÖR  Ayna
GÖZGÜ  Ayna
GUNA  Kına
GUR  (Gür,Kür) 1- Şiddet, kızgınlık, öfke 2- Ateş, ateşlilik
GURSAÇTI  birl. Gur/Saçtı (Kızgın, celalli, hiddet ve öfke saçan)
GUVA  Geyik
GUYUK  Canavar, ejderha, vahşi ve yırtıcı hayvan
GUYULDAR  Uyumlu, ahenkli, geçimli
GUZ  1- Güzel, çekici, yakışıklı 2- Oğuz
GÜCENİR  Alıngan, mahçup
GÜCENMİŞ  Alıngan
GÜÇ  (Güçü, küç, küçlük) Enerji, kuvvet
GÜÇEYÜ  Çok güçlü, yenilmez
GÜÇLÜK  Güç, zorluk, meşakkat
GÜDEK  Güdülenme, motivasyon
GÜDER  Murat, emel, beklenti
GÜDÜL  1- Saç üzerinde pişirilmiş mısır ekmeği 2- Kısa, kalın 3- Gözü pek
GÜDÜR  Hayal, kurgu
GÜLEÇ  Güler yüzlü, mütebessim
GÜLEGEN  Güler yüzlü, mütebessim
GÜLEK  1- Handan, mütebessim 2- Gölcük, küçük göl
GÜLEN  Mutlu, mütebessim
GÜLER  Mütebessim, güler yüzlü mec. Talihi açık
GÜLESİN  Mutlu, sıkıntısız, tasasız olma dileği
GÜLGÜN  Gülen, mütebessim
GÜLSÜN  Mutlu, sıkıntısız olma dileği
GÜLÜK  Gülen, mütebessim
GÜLÜMSER  Mütebessim, sevimli
GÜMÜL  Demet, buket, deste
GÜMÜŞ  Gümüş madeni
GÜN  Güneş, gündüz, afitap
GÜNANA  birl. Gün/Ana
GÜNÇE  Güneşlik, şemsiye
GÜNÇEK  Güneşlik
GÜNÇÜ  1- Güneşe benzeyen, güneş gibi 2- Güneşi seven
GÜNDAŞ  Gün/Daş ..Aynı güneşi paylaşan, gün ortağı
GÜNDEM  Ağır başlı, mülayim
GÜNDEN  El üstünde tutulan, revaçta..
GÜNDER  birl. Gün/Der (..Derlemekten..)
GÜNDÖNDÜ  birl. Gün/Döndü bir çiçek türü
GÜNDÜ  Gündüz, gün ortası
GÜNDÜZ  Gün içi, gün ortası, güneşli gün
GÜNEŞ  Güneş
GÜNEY  (Küney) Güneşe bakan, güneş gören
GÜNGEN  Takvim, vakit
GÜNGÖR  birl. Gün/Gör “mec. Bahtı açık olsun, mutlu olsun”
GÜNGÖRMÜŞ  birl. Gün/Görmüş “mec. Deneyimli, dolu yaşamış
GÜNLÜK  Güneşlik, şemsiye
GÜNTÜLÜ  birl. Gün/Tülü (…Gündüz düşü)
GÜNÜÇ  Nafaka, günlük
GÜNYELİ  birl. Gün/Yeli ..doğudan gelen yel, doğu rüzgarı
GÜR  (Kür) 1- Sağlam, sıkı 2- Sık, yoğun 3- Yiğit, korkusuz
GÜRBOĞA (Kürboğa) birl. Gür/Boğa
Türkistan’ın Araplarca işgal edildiği dönemlerde, özellikle o sıralarda
Genel vali olan, “ İbni-kuteybe” adlı çapulcuya karşı, kahramanca direnen ve her defasında
Yeni direnişler örgütleyerek, Türkleri işgallere karşı uyanık ve diri tutmaya çalışan bir Türk beyi.
GÜRBÜZ  Sağlıklı, kuvvetli, dayanıklı
GÜRE  Güç, enerji
GÜRELİ  1- Enerjik, çalışkan 2- Haz, doyum
GÜRGEN  Bir ağaç türü
GÜRÜZ  (Gürz) Topuz
GÜVEN  İtimat
GÜVENÇ  Güvence, garanti
GÜYÜK  Canavar, vahşi hayvan
GÜZ  Sonbahar
GÜZEL  (Gözel) Yakşı, alımlı, çekici, göze hoş gelen
GÜZEY  1- Taze, körpe, yeni 2-Destek, fırsat 3- Sonbahar 4- Kuzey yönü
GÜZİN  (Güzün) Güz vakti, güz vaktinde doğan
GÜZLEK  Güz döneminde kalınan yer
HAN 1- Devlet başkanı 2- Kağana bağlı, özerk devlet başkanı 3- beylik başkanı, yönetici
HANIM 1- Han’ın dişisi 2- Soylu kadın 3- Han’ın evdeşi (Hatun) 4- Türk töresinde, kadınlara
olan saygıyı ifade eden genel bir sıfat. 
HANLI  Yurttaş, Bir Han’a bağlı kişi, Bağımsız bir devletin mensubu
HATUN  (Katun) 1- Kağan’ın evdeşi, kraliçe 2- Saygı duyulan, görgülü hanım. Türkçe’deki, kadın sözcüğü buradan gelir.
HOMAR  (Humar) Yakışıklı, çekici, güzel, süslü, fiyakalı
HUN  (Kul) Koyun, koyunlu
HUŞ  Bir çam ağacı türü
IDAÇU  Muhafız, koruma
IDUĞ  (Iduk) Kutsal, tanrısal
IĞAÇ  1- Ağaç, ağaçlıklı bölge 2- Fersah
IĞAR  Kıymetli, ağır
IĞDIR  1- İyi, hoş, hoşluk 2- Yetkin, ehil
IĞIRCIK  Fecir
ILAÇIN  Laçin, şahin kuşu
ILANKU  1- Kıvrak, atletik 2- Ulu, Ululanmış, yüce
ILDIR  1- Ürküt, ürkütücü 2- Berk, sert
ILDIRIM  Yıldırım, berk
ILDUZ  Yıldız, necm
ILGAR  1- Gayret, cehd 2- Atın, dört nala gitmesi hali
ILGAT  Kapalı, müphem, belirsiz
ILGIM  Serap
ILGIN  Hoş kokulu bir bitki
ILGIT  Ilık, tatlı, sakince, yumuşakça
ILICA  1- Ilımlı, ılık, ılıkça 2- Yunak, hamam
ILIK  Soğukla sıcak arası
ILIMAN  1- Ilık, ılık hava 2- Uyumlu, sakin, mutedil
ILKI  1- At yavrusu 2- At sürüsü
ILKICI  At çobanı
IMIRGI  Taze, körpe
IMRAĞ  (Imrak, İmre, Emre) Aşık, şayeste, geçkin
INAÇ  Yar, canan
INAK  1- Han ve Kağanlara yakın olan kişi “Hasbey” 2- Gamsız 3- Canan, yar
IRAZ  (Irıs, uraz) 1- Baht, talih, mutluluk 2- Cesaret, gözü pek olma
IRGA  Talihli, şans, şanslı
IRIM  1- Büyü, efsun 2- İçinden su akan toprak, arazi
IRLAYU  Irlayan, yırlayan, akarak uzaklaşan, ırmak
IRMAK  Akarsu
ISIK  (Issıg-Issık) Isı, sıcaklık, hararet
ISIYEL  birl. Isı/Yel…meltem
ISRIK  Okşayıcı, sarıcı, ısıtıcı
ISSIK  Isık, ısı
ISSIZ  Soğuk, tenha, cansız, kimsesiz
ISTIK  Sıcak, ılıman
IŞBARA  1- Çalışkan, hamarat 2- birl. Isı/Bora
IŞIK  Aydınlık, nur
IŞIL  Yarul, nur, ziya, ışık parıltısı
IŞILTI  Işık parçası
IŞIN  Güneş parıltısı, ışık parıltısı, yansısı
IYIŞ  Armağan, hediye, ihsan
İBAR  Parfüm, koku, misk
İÇ  1- Öz, görünmeyen yan, bir nesnenin öz yapısı 2- İçerde kalan kısım, iç kısım
İÇBUYRUK  birl. İç/Buyruk. Saraylardaki iç hizmetle görevli kişi. 
İÇEN  (İçin) İçli, duygusal
İÇER  İçeride, kapalı, mahfuz
İÇERGE  (İçergu) İçten, samimi
İÇGE  İçeri, içerde, dahili
İÇGELİK  birl. İç/Gelik ..İçten gelen, doğal davranış, samimiyet
İÇGER  İçe alan, içe bağlayan, tabi kılan
İÇGİN  İçli, içten, samimi
İÇİGEN  1- İç geçiren, içli 2- Sabırsız, aceleci
İÇİK  1- İçli, duygulu 2- İçerde, dahilde, devlete tabi
İÇİM  1- Duygu, hassasiyet 2- Yudum, yudumluk
İÇİNGİR  İçli, hassas
İÇİT  İçilecek nitelikte, içimi güzel
İÇKUR  Savaş meydanı
İÇLEK  İçli, narin, hassas
İÇLİ(K)  Duygulu, hassas
İÇTEN  Samimi,açık, dürüst
İÇTENLÜK  Samimiyet
İDE  (Ede, İdi) Ululuk, nüfuz, kudret
İDEGE  Ulu, nüfuz sahibi, edici, yapıcı
İDEGER  Eder, yapar
İDEKLİ  Yapıcı, edici, güçlü
İDER  1- İzci, takipçi 2- Yapan, yapıcı, edici
İDGÜ  1- İyi, güzel 2- Tanrısal, mübarek
İDİ  (İdik) 1- Tanrı, rab, sahip, efendi 2- Tanrısal, Tanrıdan gelen, mübarek, kutlu
İDİKUT  birl. İdi/Kut…Kut sahibi, Tanrıdan gelen, Tanrıya yakın, Tanrıya benzer, Tanrı tarafından görevlendirilmiş vb. anlamları içeren ve Uygur kağanlarının büyük çoğunluğunun kullandığı bir unvan
İDUK  İdi, Tanrısal, mübarek
İGAN  Yıkan, yıkıcı, deviren
İGİT  1- Yiğit 2- Bakıcı, eğitici
İĞDİ  (İğdir) Yetkin, ehil, iyice
İĞREK  Saf, temiz, duru, arı
İĞSEN  Kayıtsız, ilgisiz
İĞSİZ  Salim, selametli
İKİNÇ  İkinci
İKİZER  İkizlerden her biri, benzer
İKŞİT  Yürekli, bagatur
İL  1- Doğuş, oluş, oluşum 2- Bitişme, bütünleşme, doku 3- Devlet 4- Yurt, yer, konak, memleket,diyar 5- Halk, ahali, insan topluluğu 6- Barış, sulh
İLAÇAN  birl. İl/Açan ..İl almış, fatih, algan
İLAÇİN  Laçin, şahin
İLBAY  birl. İl/Bay .. Vali, bakan, beylerbeyi
İLBEY  birl. İl/Bey
İLBİ  Büyü, sihir
İLBİLGE  birl. İl/Bilge ( Devlet yönetiminde bulunmuş ve devlet tecrübesi olan)
İLBİLİG  1- Devlet bilgisi ve deneyimi 2- Devlet arşivi
İLBİLMİŞ  birl. İl/Bilmiş Yurtsever, yurduna bağlı
İLÇİ  Devlete hizmet eden, devletin hizmetinde olan
İLÇİN  Devlet görevlisi, devlete iş gören
İLDAŞ  Yurttaş, hemşehri
İLDEM  Pişman, nadim
İLER  Oluşum, bitişim
İLEY  Civar, etraf
İLGEN  Kanıt, delil, ispat
İLGERÜ  1- İleri, ileride 2- Doğu, doğudan 3- Bolluk, refah
İLGEZDİ  birl. İl/Gezdi, Gezgin, seyyah
İLGEZER  birl. İl/Gezer, Gezgin
İLGİ  Bağlantı, bitişim, alaka, özen
İLGİK  Barışsever, barışçı
İLGİNÇ  İlgi çeken, ilgi duyulan,enteresan, sıra dışı
İLGİR  Barışçı, barışsever
İLGÖRMÜŞ  birl. İl/Görmüş, Gezgin
İLGÜ  Amaç, hedef
İLGÜY  Nazlı, nazenin
İLHAN  birl. İl/Han…Bölge Hanı, Kağanlığa bağlı özerk han
İLİDİ  Yarar, fayda
İLİG(ğ)  1- Ünlü, tanınmış, meşhur 2- İlk, birinci, başlangıç, ortaya çıkış
İLİK  İlk, birinci, önce
İLİNGİ  Devletine bağlı, devletinin hizmetçisi
İLİŞ  Bitişik, yakın
İLK  Başlangıç, doğuş, çıkış, öncelik
İLKE  (Ülke) Kurucu, yapıştırıcı, oluşturucu..(Günümüz Türkçe’sinde,”prensip, düstur” anlamında)
İLKİ  ilk, ilkin, birinci
İLKİN  Birinci, öncelikli
İLKUŞ  birl. İl/Kuş Kartal türü bir avcı kuş
İLLİ  Bağımsız, özgür, devleti olan
İLMEN  Devletç devletine sadık
İLSİRET  birl. İl/Siret ..Düşmanın devletini yıkıp, esir eden, devletsiz bırakan
İLTEMİŞ  birl. İl/Demiş ..Yurtsever
İLTER  Yurt koruyucusu, yurduna sahip çıkan, yurtsever, yurdunu toparlayan
İLTERİM  birl. İl/Terim
İLTERİŞ  birl. İl/Teriş, Yurdunu ve budunu derleyip, toparlayan, bir aya getiren ve yücelten
İLTÖRE  birl. İl/Töre, ..Devlet geleneği
İLTUTMUŞ  birl. İl/Tutmuş, Algan, fatih
İLUN  1- Ulu,yüce 2- Soylu 3- Genç, cıvan
İLYIĞDI  birl. İl/Yığdı, Algan, fatih
İME  Em, çare, derman
İMEÇE  Birliktelik, emek ortaklığı
İMEN  1- Emen, can, ruh 2- Kayın ağacı
İMER  Hayırsever, iyilik sahibi
İMGE  1- İyi, yararlı 2- İz, belirti 3- Tasavvur, zihinsel sembol
İMİŞÇİ TUNGATAR  birl. İmişçi/Tunga/Tar..Kaplanlarla dövüşen cesur kişi
İMRAG (imrağ-İmrak)  Aşık, derviş, dost
İMRE (Emre-İmrağ)  1- Ağabey,ağa 2- Beylerbeyi 3- Aşık, derviş, dost
İMREN  İmrenmekten…imrenilen, iç geçirten
İNAK  1- Kardeş, kardeş çocuğu 2- Han ve beylerin en güvenilir adamı ve yardımcısı
İNAL  1- Soylu, Kağan yada Hanların ana tarafından akraba 2- Anası Kağan yada Han soyundan olup babası kara budundan, halktan olan kişi 3- Avrupa’daki, kont, baron vb. unvanların Türkçe’deki karşılığı 4- Emin ve güvenilir kişi
İNALÇIK  Küçük İnal
İNAN  İman, inanç 2- Kural, akide 3- Emniyet, güvenlik
İNANGU  İnanılan, güvenilen, mutemet
İNANIR  İmanlı, inançlı
İNCE  Hafif, yeğni, nazik
İNCESEN  Huzur ve güvenlik, sükunet
İNCİ  (Yinçi, yinçgü) 1- işve, naz,eda 2- Sessizlik, ıssızlık 3- İstiridye türü deniz. kabuklusundan çıkan tane, takı. 
İNÇGÜ  İnce, narin
İNER  İnmek…den mec. Alçak gönüllü, mütevazı
İNERBAŞ  birl. İner/Baş mec. Alçak gönüllü
İNİ  Kardeş, karındaş,kayın birader
İNİSİ  Küçük erkek kardeşi
İPAR  Parfüm, misk
İPEK  (Yipek) İpek böceğinin ipeği (İp…kökünden)
İRÇİ  1- Yırcı, halk ozanı 2- İr.ik, iricik 3- Yirçi, yerci, toprak sahibi
İRÇİK  1- İricik 2- Er, küçük er
İREN  1- Sert, katı2- Araç, vasıta 3- Ürek, yürek
İRENÇİN  1- Bağımsız, başına buyruk 2- Güçlü, dayanıklı
İRGE  1- Yırlama, söyleme, okuma 2- Ergin, olgun
İRGİN  (İrge) Uygurlar ve Karluklar dönemi memuriyet unvanlarından
İRİK  Sert, katı, iri
İRİM  Müjde, iyi haber
İRİS  1- Kurtuluş, hürriyet 2- Iras, ıraz
İRKİL  1- Ululuk, heybet, cesaret 2- Aksakal,kam, baksı
İRKİN  Olgun, bilge, ulu
İRKİT  Ürküt, ürkütücü, heybetli
İRKLİ  1- Güçlü, muktedir 2- Yüksek dereceli memur
İRNEK  (Emek) Serçe parmak
İRŞİ  Peri, peri kızı
İRTEGÜN  birl. Erte/Gün Sabah
İRTEM  1- Erdem, fazilet 2- Marifet, hüner
İRTİŞ  Hüner, hünerlilik
İRTÜK  Değer, kıymet
İSEN  1- Esen, yel, rüzgar 2- Doğa, tabiat 3- Açık, net, sahih
İSTEK  İsteyiş, arzu
İSTEM  İrade, dileme erki
İSTEMİ  İstem, irade, dileme ve buyurma erki
İŞBARA  (iş, devinme, davranma) Bara /Var, varlık) birl. İş/Bara
İŞÇEN  İşgüzar, hamarat
İŞGÜN  (İçgün) Kızıl yapraklı bir yayla çiçeği
İŞİM  (İçim) İçtenlik, samimiyet
İŞİTGEN  İşitici, dinleyici,öğüt dinleyen
İŞLEK  1- İdmanlı, eğitimli 2- İşgüzar, çalışkan
İTBARAK  birl. İt/Barak (Barık, baraka)
İTGÜÇİ  İteleyen, itici, yapıcı, destekçi
İTİK  Yetik, yetkin, uzman
İTİMGEN  İteleyen, itici, destekçi
İTMAÇ  Alet, edevat, takım
İTMİŞ  (Etmiş) Yapıcı, uzman, uzmanlaşmış
İVECEN  Aceleci, telaşlı
İVGİN  (Evgin) Ateşli, sabırsız, telaşlı
İYBA  Utangaç
İYE  Güç, kudret, erklik, sahip olma
İYEUZA  birl. İye/Uza, Güçlü, egemen ve uzman
İYİ  İyi, yararlı ve uğurlu
İYİK  1- İyi, uğurlu 2- Heves
İYİM  1- Güzellik,hüsn-i niyet 2- Dost, canan, yaren
İYİMSER  Olayları iyi gözle gören ve yorumlayan
İYNEM  Dost, ahbap, yaren, canan
İZ  Basma, ezme, sıkıştırma, kesmek, yarmak…bildiren kökten; yarık, yara, kalıntı, belirti
İZGİ  (İZGÜ) 1- İyi,kutlu 2- Akıllı, zeki 3- Adil, adaletli
KAAN Kagan) Kagan sözcüğünün Moğol ağzındaki söylenişi
KABA  Büyük, iri, şişkin
KABAK  1- Kapalı, kabuklu 2- Kabarık
KABAL  Kapalı, zindan, mahpus
KABAMIŞ  Kapalı, güçlü, mahfuz
KABAN  1- Kapan, kapıcı 2- Kabarık, asi, isyankar 3- Dik yokuş
KABAR  1- Kabarık, asi, kabadayı 2- Kapan
KABARTU  Şişik, kabarık, kabarcık
KABIŞ  Kavuş, kavuşma, birleşme, toplanma
KACIR  Kaçır, kaçırıcı, korkutucu, ürkütücü
KAÇ  (Kaçı, kaş) Kaçan, koşan
KAÇAĞLI  Kaçaklı, kaçıcı, koşucu
KAÇAN  1- koşan, kaçan 2- Vakit, saat, vade
KAÇGAR  (Koçgar,kaşgar) 1- Koç gibi, koç yiğit 2- koç başı
KAÇIR  Kaçıran, kaçırtıcı
KAÇIRA  (Kaçır) 1- Kaçıran, ürküten 2- Çalışkan, aktif
KAÇMAS  1- Kaçmaz, ürkmez, korkmaz 2- Evcil, munis
KAÇUT  1- Savaş, dövüş 2- Kısa mızrak, kargı
KADAGAN  Buyruk, ser, emir, komut
KADAK  (Katak,Katık) 1- Katı, sert 2- Mıh, çivi 3- Armağan, hediye
KADAŞ  Arkadaş, yaren, yakın
KADIR  (Katır) mec. Güçlü, dayanıklı, metin, inatçı
KADIRCA  Katır gibi
KAGI   (KAKI) Öfke, şiddet
KAĞAN  İmparator, hanların hanı
KAĞANLI(G)   İmparatorluk, imparatorluğa mensup olma
KAĞBA  Koruyucu, muhafız
KAKIĞAN  Öfkeli, gözü kara
KAKINÇ  1- Kılıç ve kargı hamlesi 2- İhtar, ikaz 3- Hiddet, öfke
KAKIZ  Gözü pek, hiddetli
KAKŞA  Seri, aceleci, hızlı
KAKUMAKLU  Gazaplı,şiddetli
KAL  Ulu, saygıdeğer, hatırı sayılır
KALABA  1- Ulu, saygıdeğer 2- Sayıca çok, kalabalık, bolluk
KALAKLI  Ulu, yüksekte
KALANÇA  Bakiye, arta kalan, artık
KALÇAV  Şakacı, nüktedan
KALDUN  Kalan, artan, bakiye
KALGAN  (Kalkan) Ok, kargı, kılıç gibi savaş aletlerine karşı koruma sağlayan siperlik
KALGAY  Veliaht, şehzade
KALIN  1- Sert, dayanıklı 2- Mal, servet, varlık 3- Çeyiz 4- Yararlılık, fayda
KALINGU  (Kalın) Kalıng, güçlü, dayanıklı
KALISIZ  Şüphesiz, kararlı
KALMUK  Güç gösterisi, güçlülük, kabadayılık
KAM  Şamanist gelenekte, ulu kişi (Hekimlik, filozofluk, büyücülük, duacılık dahil olmak üzere, oba ya da oymakların, her türlü sorunuyla ilgilenen kişi)
KAMALAG  Sedir ağacı
KAMAN  1- Kuman, kumanlı 2- Gözü kara, cesur, aman vermeyen
KAMAŞIG  Melez, karışmış
KAMAZ  Sarsıcı, sallayıcı,ürkütücü
KAMÇI  Kırbaç
KAMDU  Para yerine geçen eşya, emanet
KAMŞAT  Şaşırtıcı, ürkütücü
KAMU(Ğ)  1- Bütün, tam, hep 2- Halk, ahali 3- Destek, dayanışma
KAN  1- Soy, sop, kaynak, can, canlılık, soyluluk 2- Damarlardaki sıvı 3- Kağan, han
KANAT  1- Tüy, telek 2- Taraf, yön, cenah
KANCI  1- Kan güden soylu 2- Kanıcı, kanmış, inanıcı
KANDI  İnançlı, kanık
KANDUK  (Kanduk) Kandı, kanık
KANDUKYURT  birl. Kanduk/Yurt Gurbet
KANG  (Kang, kan) Kan, soy, ata
KANGSIK  1- Kardeş gibi..kardeş yakınlığında 2- Üvey kardeş
KANIĞ  1- Kanmış, kanık 2- Sevinç, neşe
KANIK  1- Kanma, inanma, kabul, ermek 2- Sevinç, neşe
KANIŞ  Kandırış, cilve, işve
KANITGAN  Şevk veren, kan kaynatan
KANK  1- Kan, soy 2- Ata, baba
KANKLI  Soylu, soyu sopu belli, kanlı
KANLI  Soylu
KANTIK  1- Kandırıcı, işveli 2- Uzakta, gurbette olan
KANYUMAZ  birl. Kan/Yumaz (Yumak, yıkamak…dan)
KAPALAN  Kaplan
KAPAR  1- Akıl, can, ruh 2- Kalkan, zırh 3- Kapan, tuzak
KAPGAN  1- Kanlı, soylu 2- Kalkan, zırh 3- Algan, fatih 4- Kaplan 5- Kapan, tuzak
KAPGIŞAY  Saf, sade, halis
KAPKIR  Hassas, imtizaçlı
KAPLAN  Kapan, kedigillerden bir yırtıcı hayvan
KAPURTU  Kabartı, kabarık, kabadayı
KAR  Kar tanesi
KARA Siyah renk, ak’ın karşıtı Ancak…Bu sözcükte de Türkçe ad ve sıfatlar arasında özel bir yere sahiptir. Çünkü birçok mecaz anlamı içinde barındırması ilgi çekicidir. Birçok birleşik adın, başında ya da sonunda kullanılabildiğinden, çeşitli anlam değişiklikleri de ortaya çıkabilmektedir. Bu yüzden, içerdiği tüm anlamları açıklamakta yarar vardır. Bu durum,ayrıca Türklerin, sosyal yaşamlarında, renklere ne derece önem verip, ne derece zengin anlamlarla bezediğinin de önemli ipuçlarını verecektir. Örneğin: Ak:Temizlik, güzellik, soyluluk, merkez. Gök(mavi): Kutsallık, özgürlük, Kızıl(kırmızı): Dikkat, özen,tedbir, değişiklik, devrim, şiddet. Yeşil: Doğum, tazelik, huzur, sükun anlamlarını içinde barındırmaktadır. Renklerle yönler de anlatılabilir. Ak: güney, Kızıl: Doğu, Sarı: Batı, Kara: Kuzey yönlerini anlatır. Kara’nın öteki anlamlarına gelince:
1- Güç, şiddet
2- Olağanüstülük, harikuladelik
3- Ululuk, büyüklük, ulaşılmazlık
4- Cesaret, atılganlık, yiğitlik
5- Yas, keder, üzüntü, ölüm
6- Fakirlik, sıradanlık, (soylu olmamak)
7- Kötülük, bela, uğursuzluk
8- Esmer ten, yanık ten
9- Aşırı soğuk, kış
KARAALMAZ  birl. Kara/Almaz..Namuslu
KARABAŞ  birl. Kara/Baş 1- Evlatlık 2- Kul, köle
KARABATAK  birl. Kara/Batak…Bir deniz kuşu
KARACA  1- Karaya çalan, esmer 2- Gözü kara, cesur, şiddetli 3- Bir ceylan türü. 4- Halktan soylu olmayan. 
KARACIK  1- Esmer, kar tenli 2- Gözbebeği
KARAÇIL  Kumral, karaya çalan
KARAGA  Karga, kuzgun
KARAĞLI  1- Yaslı, matemli 2- Bakışları etkileyici
KARAHAN  birl. Kara/Han. 1- Türk mitolojisinde “En kutsal ruh” 2-Devletlerinde, soylu olmayıp, kara budundan (halktan) biri olarak devlet kuran kişilerin takındığı unvanlardan.
KARAK  1- Kara/Ak 2- Gözbebeği 3- Bakış, nazar
KARAKÇI  1- Gözlemci, bakıcı 2- Karakeçi
KARAKIRK  birl. Kara/Kırk (..Kırk sayısı da, üç ve dokuz gibi, Türklerin uğurlu sayılarındandır.)
KARAKITAY  birl. Kara/Kıtay (Çinliye benzeyen, Çinlilerle kanı karışıp, melez olmuş)
KARAKOL  birl. 1- Kara el 2- Gözetleme yeri, gözetim alanı
KARAKUŞ  birl. Kara/Kuş (Mizan Yıldızı)
KARAKÜNE  Kara gün
KARAL  Vade, müddet
KARAMAN  1- Kara tenli 2- Yiğit, gözü kara
KARAMIŞ  Bakmış, görmüş, açık göz
KARANÇI  Bakıcı, gözlemci
KARAOTAĞ  birl. Kara/Otağ
KARAOZAN  birl. Kara/ozan (halk ozanı)
KARASAGU  ağıt, mersiye
KARASÜYÜK  birl. Kara/Süyük (kemik) (avam, halktan)
KARAŞAMAN  birl. Kara/Şaman
KARAŞIN  Esmer, karaya çalan
KARAUL  Bakış, gözlem yeri (Karakol sözcüğü buradan gelir)
KARAÜREK  birl. Kara/Yürek Cesur, korkusuz
KARAV  Bakış, nazar, bakan
KARAVUL  (Karaul) 1- Gözcü, keşif kolu 2- Muhafız
KARAY  yardımcı, yararlı, yardımsever
KARAYIŞ  bakış, bakan
KARAYİR  birl. Kara/Yer (kara toprak)
KARÇAK  1- Pençe 2- Büst, yarım heykel
KARÇIGA  Bir şahin türü
KARDAŞ  Kardeş, kardeş yakınlığı
KARGI  Mızrak
KARGIN  Meşbu
KARGUY  1- Bir atmaca türü 2- Gözetleme kulesi, dağ başlarına yapılan yüksek yapı
KARIK  Karışık, melez
KARIKSIZ  Saf, temiz, karışık olmayan
KARIMIŞ  karışık, karışmış
KARINÇIK  Bakış, nazar, göz kaçamağı
KARINDAŞ  1- Kardeş, kardeşlik 2- Kız kardeş, bacı (Kazak ve Kırgızlarda)
KARLIGAN  karlar eriyince açan bir dağ çiçeği
KARLIK  Karlı arazi, karlı dağ
KARLU  Karlı, kar almış
KARLUGAÇ  Kar çiçeği
KARMAS  Karıştırmaz (Soyunu, neslini)
KARŞI  Karşıt, zıt
KARŞIT  Karşı
KARTAL  İri kanatlı avcı kuş (Karatal)
KARUÇ  1- Karış, karışık 2- Kara uç
KARYAĞDI  birl. Kar/Yağdı (…Doğumu, kar yağdığı sırada olan)
KASAR  1- Keser 2- kasıntı, afili 3- Fırtına
KASMIŞ  Afili, fiyakalı, kasıntı
KAŞ  Kaş, korkusuzluk, cesaret
KAŞGAR  Cesur, üstün vasıflı
KAŞKA  1- Yiğitlik, mertlik 2- Üstün vasıflılık 3- Dayanıklılık, metanet
KAŞUK  Dayanıklı, metin
KATAK  Katı, sert
KATAN  1- Sert, katı 2- Saplayan, (Kargı, ok) 3- Ekleyen, artıran
KATGI (katkı)  1- Katı, sert, haşin 2- Yarar, yararlılık 3- Neşe, şenlik
KATGIÇ  Katı, sert, dayanıklı, haşin
KATI  sert, dayanıklı, haşin, güvenli, adamakıllı, etraf
KATIGU  Çalışkan, gayretli, azimli
KATIĞDI  Çok katı, şiddetli, kuvvetli
KATIK  1- Katı, sert, güçlük, şiddet 2- Katılan, katılım 3- Ekmek, yemek
KATILGAN  Dayanıklı, metin, sert
KATILIK  Güçlük, sertlik, dayanıklılık, haşinlik
KATIRAK  Katıca, haşince
KATIYEL  birl. Katı/Yel (Kuru rüzgar)
KATIZ  1- Ağaç kabuğu 2- Tarçın
KATLAV  Zırh, siper
KATLICAK  Katıca,sertçe,şiddetli
KATLIG  Katılık, sertlik
KATMIŞ  1- Saplamış 2- Katılaşmış 3- Eklemiş
KATUN  (Hatun) İmparatoriçe, Kağan eşlerine verilen bir unvan. (Kadın sözcüğü buradan gelir)
KAVAN  Kovucu, defedici
KAVÇIN  Konuk, kısa süreli misafir
KAVŞIT  1- Kavuşma, vuslat, kavuşulan yer
KAVURT  1- Kurt 2- Haşmet, ihtişam 3- Dayanıklılık, kalıcılık
KAVUŞ  1- Menzil, kavuşulacak yer 2- Buluşma, buluşma yeri
KAY  1- Tipi, kar fırtınası 2- Masal, hikaye
KAYA  Taş bloğu mec. 1- Sertlik, sağlamlık, yıkılmazlık, dayanıklılık 2- İhsan, inayet
KAYAK  Kayık, sandal
KAYALAK  1- Kayık, sandal 2- kaya, kayalık
KAYAN  1- Çığ, çığ kümesi 2- Sel, sel suyu
KAYAR  1- Sel, sel suyu 2- Gurur, onur
KAYAŞ  Hısım, akraba, kavim kardeş
KAYÇI  Masalcı, destancı
KAYDU  1- Katı, sert, şiddetli 2- Kaygı, hüzün 3- Sel, sel suyu
KAYGAÇ  Kayık, sandal
KAYGAŞ  Mucize, olağanüstülük
KAYGIN  1- Üzgün, kaygılı 2- İsyankar, isyan halinde
KAYGU  Kaygı, endişe, titizlik
KAYGULU  Kaygılı, mahzun
KAYGUN  Mahzun, üzgün, müteessir
KAYGUSUZ  Vurdumduymaz, gailesiz, umursamaz
KAYI  1- Sel 2- Kar fırtınası 3- Muhkem, iyi korunan
KAYIR  1- Kayırma, hamilik, destek 2- Heybet, gösteriş 3- Azim, kararlılık
KAYIRGAŞ  1- Deste, demet 2- Kayırıcı, koruyucu
KAYIRMIŞ  Kayıran, kayırıcı, destekçi
KAYIRŞI  1- İçli, merhametli 2- Karşı, muhalif, hizip
KAYITGAN  Dik başlı, boyun eğmeyen
KAYITMAS  Adil, adaletli
KAYMAS  Adaletli, düzenli
KAYNAK  (Kanak) mec. Soylu
KAYNAK  Pınar, göze
KAYNAR  1- Pınar, göze 2- Ateşli, kızgın
KAYNARCA  1- Kaynak, pınar, menbaa 2- Ilıca, banyo
KAYRA  Yardım, inayet
KAYRAL  Yardım, destek
KAYRALDIĞ  1- Destekli, torpilli 2- Eli açık, cömert
KAYRIM  Arka, destek, inayet
KAYRU  Geri, arka, destek
KAYTAG  Aldatıcı, adaletsiz, hilebaz
KAYTBAY  Adil, adaletli, hakkaniyetli
KAYTMAZ  Adil
KAYTUN  Yardımsever
KAYURTAR  Kurtarıcı, yardımsever
KAZAK  1- merkezden uzak kalan 2- Otoriteye bağlı olmayan,başına buyruk 3- Gezgin
KAZAN  1- Kazanç, kazanım, birikim, artı değer, bolluk 2- Kızan, kızgın
KAZANCUK  1- Kazanç, kar, getiri 2- Yemek kazanı, tencere
KAZANÇ  Gelir, kar, artı değer, getiri
KAZGAN  Kazan, kazanç
KAZILIK  1- Kazık 2- Kazma aleti 3- Kızgın, celalli
KAZIRGAN  Şamanist gelenekte, kötü ruhların, doğruluğa gelmesi için,geçici bir süre için kaldığı ateş çukuru. Bir nevi cehennem
KAZU  Nimet, kazanç
KAZUK  (Kozu, Kazık) 1- Kazma 2- Kazık, sırık
KEBEK  Kabuk, ağaç kabuğu
KEBENÇ  İtimat, güven, hoşnutluk
KEBENÇÜ  Hoşnut, bahtiyar
KEÇİG  1- Geçit, köprü 2- Mutlu, sevinçli
KEÇİKLİĞ  Mutlu, sevinçli
KEÇİR  Bağışlayıcı, affedici
KEÇÜRGEN  Bağışlayıcı, affedici
KEDİMLİG  1- Zırh, demir ağ 2- Giyimlik, giysi
KEKMEN  Olgun, ergin, ermiş
KELEŞ  Alımlı, yakışıklı, cıvan
KELEZTİ  Hayal, serap
KELGİN  Gelgin, suyu kabaran ırmak
KELİŞTÜ  Olgunluk, gelişim, suhulet
KELTEÇİ  Gelici, gelecek olan, halef
KEMEÇ  Asker, askeri görevli
KENÇEK  (Gençık, Genç)
KENÇLİYÜ  Oğuz beylerinin, özellikle güz kurultayların dan sonraki toy ve şölenlerde, kendi mallarını yağmalatıp, halka dağıtılması için kurdukları büyük sofra. Yağma sofrası
KENDİL  Gönül, gönüllü, temiz yürekli
KENDÜZ  Nefs, can, ruh
KENEŞ  İstişare, müşavere
KENGEŞLÜ  Danışık, anlaşık, dayanışmalı
KENİ  (Kuni) Adaletli, adil, dengeli
KEPKE  Örnek, numune
KEPTİK  1- Latif, şakacı 2- Eşit, müsavi
KERAMUN  Karaman, esmer tenli
KERAYET  Sahil, kıyı, plaj
KEREGÜ  Ev, çadır, barınak
KEREKLİ  Gerekli, elzem, ihtiyaç
KEREKTÜ  İhtiyaç, lüzum, zaruret
KEREKÜLÜG  Çadırlı, göçebe
KERELTİ  Tanıklık, şehadet
KEREN  Ulu, kebir, kadir
KEREŞ  Kiriş, yay kirişi
KERİ  1- Eski, kadim, geride kalan 2- Germekten, gerilmiş, gergin
KERİNÇSİZ  Eşsiz,emsalsiz
KERKİ  Balta, nacak
KERKİT  Nacak
KERTÜK  (Kertik) 1- Ağaca bıçakla çizilen çizgi 2- yapay, suni
KESEN  1- keskin, kesici 2- Bölüm, ara
KESİ  Keskin, kesen, kesici, sert
KESİK  Kesi, keskin
KESKİN  1- Sert mizaçlı, asabi 2- Uç, ekstrem 3- Kesici
KEŞİKÇE  1- Muhafız, koruyucu 2- Defa, sıra, adet
KEŞİKÇİ  1- Israrlı 2- Nöbetçi
KET  1- Darbe 2- Yılmaz, azimli, kararlı
KETÇİK  Darbecik
KETE  Ulu, büyük
KEYİK  Baht, mutluluk
KEZEGEN  Gezgin, çapkın
KEZGEN  Gezgin, çapkın
KEZGİÇ  Gezgin
KEZİK  Cesaret, atılganlık, cüret
KEZİR  (Kizir, keser) Cesur, cüretkar
KIBI  Keşif, buluş
KICIR  Öç duygusu, intikam
KICURGAN  Gösterişli, mağrur
KIDIK  Gedik, güdük
KIĞILCIM  Kıvılcım, şerare
KIĞITDUK  Davet, ikram
KILAĞI  Kılıç ve bıçakların bilendikten sonra ağız kısmında meydana gelen çizgi
KILAĞUZ  Kılavuz, rehber
KILAVUN  Düğün hediyesi
KILDI  1- Yaratıcı, yapıcı 2- Etken, amil
KILGI  1- İstem, irade 2- Yaratılmış, kılınmış
KILICI Yaratıcı, yapıcı, halik, kadim
KILIÇ  (Kıl-Uç) Silah
KILIG  1- yaradılış, huy, karakter 2- Beceri, iş, yapıcılık
KILIGLI  1- İyi huylu, ahlaklı, görgülü 2- Becerikli, çalışkan, işgüzar
KILIN  1- Huy, yaradılış 2- Naz, işve
KILINÇ Kılınış, huy, karakter
KILIVAN  Hediye, bahşiş, ödül
KILUÇ  Kılıç
KIMAÇA  Engel, mania
KIMAR  Komar, homar, yakışıklı, cezb edici
KIMIRTU  Kıpırdanış, devinim, jest
KIMIZ  Ekşi, mayhoş anlamına gelen ve kısrak sütünden yapılan bir içki
KIMNA  Sürekli, daima, her zaman
KIN  1- Silah muhafazası 2- Gayret, çalışma 3- Suç, cürüm, ayıp
KINAGU  1- Ceza, cezalandırma 2- Çalışma, aktivite
KINAY  Aktif, çalışkan
KINCAL  İnce, narin, zayıf
KINÇAK  Bıçak kılıfı
KINGAL  İnce, narin
KINGIR  Metin, dayanıklı, sebatkar
KINIK  1- Gayret, gayretli, çalışkan 2- Muhterem, şerefli, hakim
KIP  Baht, talih
KIPÇAK  1- Merkezde kaçmış, uzaklaşmış ve bir otoriteye bağlı bulunmayan 2- Çayırlık, geniş toprak,sahipsiz boş ve geniş arazi 3- Ağaç kovuğu 4- Bahtı açık, talihli
KIR  1- Kırmak…dan Kırış, kesiş, kırma, yarma eylemleri 2- Ak’a yakın kirli beyaz renk 3- mec. Olgunluk, tecrübe
KIRAÇ  1- Kırlaşmış, kıra çalan, kır gibi 2- Kırıcı, kırık, yarık 3- Verimsiz toprak, yaşlı toprak
KIRAN  1- Bozgun yapan, düşmanı yok eden 2- Dağ yamacı 3- Yön, kenar, kıyı
KIRAY  1- Genç, delikanlı 2- Kıran, kan dökücü, vurguncu
KIRCA  Kıra çalan, ,kırlaşmış mec. Olgun, bilge
KIRCI  1- Kırıcı, sert mizaçlı 2- Kenar, uç, sahil
KIRGI  1- Kırım 2- Bir atmaca türü
KIRGIL  Kırık, üzgün, kırgın
KIRGIN  1- Gönül kırgınlığı 2- Bozgun
KIRGIZ  1- Kırgıncı, bozguncu, geçimsiz 2- Kırk/Uz 3- Numune, örnek
KIRICI  1- Kıran, bölen, yaran mec. Sert mizaçlı, gönül kırıcı 2- Kenar, sahil
KIRIK  Kırılmış, bölünmüş
KIRIM  1- Kırış, bozgun, katliam 2- Kırgınlık, küskünlük 3- Uç nokta, kenar
KIRIY  Sahil, kenar
KIRKIN  Bahşiş, hediye
KIRKLI  Eski, Şamanist gelenekten, bazı değişiklikler yada dinsel motiflerin de eklenmesiyle, bugünlere kadar gelen bir inanca göre; gerçek anlamı “kırk ünlü ata ruhunun koruması altındaki kişi”. 
KIRMAN  Kırma yeri, Kırman, harman
KISIG  1- Hapis, dar yer 2- Kısıtlı, bağımlı
KISIGLU  Hapis, mahpus, kıstırılmış
KISRIK  Utangaç, mahçup
KISTAVUL  Acele, aceleci, telaşlı
KIŞIL  Kışlık, kış için ayrılmış
KIŞLAK  Kışın kalınan yer, ez, kışlık ev
KITAY  1- Çinliye benzeyen , Çinliye karışmış 2- Kutay
KIVAM  Olgunluk,yeterlilik
KIVANÇ  Gurur, kıvanma, sevinme, öğünme, mutlu olma, kendine güvenerek ve öğünerek sevinme hali. 
KIVANDUK  Kıvançlı, mutlu
KIVIK  Ara, fasıla
KIVILCIM  Ateş parçası, şerare
KIVLIK  Kıvanç ve mutluluk nedeni
KIVRAK  1- Kıvançlı 2- Hareketli, dayanıklı
KIVRIM  Hare, iltiva
KIYAK  1- gaddar, acımasız 2- Kayak, kaydıraç 3- Çekicilik, cazibe
KIYAL  İmge
KIYAN  1- Dağdan hızla akan sel suyu 2- Gaddar, acımasız, kıyıcı
KIYAT  Çekici, cazibeli
KIYGA  Zeki, çok akıllı
KIYGI  Zeka, deha
KIYIK  1- Zeka, dahi 2- Çekici 3- Kaçak, kapçak
KIYIKSIZ  Kaçmaz, sözünden dönmez, düz
KIYIN  1- Akit, sözleşme, anlaşma 2- Güç, kudret, otorite
KIYIŞKAN  1- Sözünün eri, sözünde duran 2- Cesur, gözü pek
KIYMAÇ  Gamze
KIYNAK  1- Ünlü, meşhur 2- pençe, kartal pençesi
KIYUK  1- Mutluluk 2- Geyik
KIZARIK  1- Kızıl, kızıllaşmış 2- kızgın
KIZGAN  Kızgın, kızışmış
KIZGIN  Kızıllaşmış, asabi
KIZI  Şiddet, asabiyet, kızama, kızgınlık
KIZIK  1- Kızgın, asabi 2- Kısık, hapis
KIZIL  1- Kırmızı, al 2- Altın 3- Kızmış, kızarmış, kızgın
KIZILALMA  birl. Kızıl/Elma. Olgun, kızarık elma anlamı, bir sembol ve imgedir. Ülkü’yü motivasyonu içerir. Bazen,
fethedilmesi gereken illeri ifade eder, çoğu kez ise bütün Türklerin, tek bayrak altında toplandığı devletin, “Birleşik Türk devletleri”nin imgesi. 
KIZILGU  Kızarmış, kızgın
KIZILHAN  birl. Kızıl/Han
KIZILOTAĞ  birl. Kızıl/Otağ. Kağan ya da Han’ların verdikleri, toy ve şölenlerde, kız çocuk sahiplerinin oturduğu, şeref tribünü. 
KIZIMTAY  birl. Kızım/Tay (Kızmaktan kızgınlık) Tay
KIZIRAK  (kızarık, kızrak) Nadir, ender rastlanan
KİÇİ  1- Kişi, adam, insan 2- Küçük, minyon 3- Geçmiş, geçik, eski 4- Keçi
KİÇİCİK  1- Kişicik, insancık 2- Küçük, minyon
KİÇİK  1- Küçük, minyon, Geçik, geçmiş
KİÇİN  Zincir
KİÇKENTAY  birl. Kiçken/Tay …minyon, minik
KİÇKİ  1- Eski, kadim 2- Kişi, insan
KİÇKİNE  (Giçgine) Geçkin, geçmiş kadim
KİDGÜ  Giyim, giysi, elbise
KİLÜKEN  Gülen, güleç, güleryüzlü, mütebessim
KİNDİK  Orta, odak, merkez
KİNEŞ  Şura, meşveret, kongre
KİRİŞ  Sinirden ve bağırsaktan yapılan sicim. Ok yayı olarak da kullanılır.
KİRTİ  Doğruluk, gerçekçilik
KİŞİLİK  Karakter, şahsiyet, insan olma özelliği
KİŞKEN  (Kiçgen) 1- Küçük, minyon 2- Geçen, geçmiş
KİYE  Kut, talih, ululuk
KİYELİ  Mübarek, saygıdeğer, ulu
KİZEK  1- Kesik 2- Nöbet 3- Seyran, gezinti
KİZİR  1- Keser, kesici 2- Gever, gezgin 3- Atılgan, cesur
KOBRAT  (Kubrat) Derlemek, toparlamak, örgütlemek
KOBU  (Kovu) Buket, demet
KOBURCUK  Kabarcık, kabarık, kabadayı
KOCA  1- Ulu, saygıdeğer, hürmete layık 2- Bilgili, tecrübeli, görüp geçirmiş 3- Gösterişli, azametli 4- Mert, düz, koç gibi
KOCABAŞ  birl. Koca/Baş …Koruyucu, muhafız
KOCAMAN  1- Akıllı, bilge 2- İriyarı, cüsseli, heybetli
KOÇ  Erkek koyun mec. Düz, mert, yüz yüze dövüşen, hilesiz, yiğit, dayanıklı, yılmaz
KOÇA  1- Koç gibi..2- Kibar, centilmen
KOÇAK  Koç gibi, cesur yürekli
KOÇAN  1- Centilmen, kibar 2- Koşan, koşucu
KOÇAŞ  Rehber, yol gösteren, önde giden
KOÇGAR  (Kaçgar,kaşgar) 1- Koç başı 2- Koç gibi, koç yiğit
KOÇİ  Koç gibi, koç yürekli
KOÇLUĞ  (Koçluk) Koç olacak kuzu
KOÇO  Kibar, mert
KOÇU  1- Koç gibi 2- Kibar, centilmen
KOÇUGAR  Mert, yiğit, özü sözü bir
KOÇUM  1- Yiğit, mert 2- Koşum, koşma
KOÇUN  Düz, hilesiz, temiz yürekli
KODAR  Mağrur
KODAZ  Mağrur
KOKLUĞ  Koku, parfüm
KOKULUG  Koku, Parfüm
KOKUM  Parfüm
KOKUŞ  Dalları, ok yapımına elverişli bir ağaç türü
KOLAN  1- Hediye, bahşiş 2- Kollayan, koruyan 3- At, eşek,katır gibi hayvanların, eyerini. Bağlamaya yarayan kemer.
KOLBAG  Kadınların, aksesuar olarak bileklerine taktıkları, boncuklu halka
KOLBAŞ  Askeri birlik başı, komutan, askeri koruyup kollayan kişi
KOLBAY  Askeri danışman
KOLCUK  Kolcu, muhafız, koruyucu
KOLÇAK  Kolcu, koruyucu, kollayıcı
KOLÇU  Muhafız, bekçi
KOLDAGÜÇ  Hami, koruyucu, şefkatli, merhametli, yardımsever
KOLDAŞ  1- Silah arkadaşı 2- Arkadaş, birbirini kollayan
KOLGAK  İstek, heves, talep
KOLGAY  Veliaht, şehzade (Kırım ve Kazan hanlıkları döneminde kullanılan bir aksesuar
KOLKA  1- Kolgu, kol takısı 2- Refika, hanım, eş
KOLTAG  Arka, himaye, destek
KOLUÇ  Kolcu, kolbaşı, komutan
KOLUNÇUĞ  Yakarış, niyaz
KOMAN  (Kaman,kuman) 1- Yurduna yabancı sokmayan 2- Aman vermeyen 3- Kumral
KOMAS  Komayan, bırakmayan, aman vermeyen
KOMUK  1- Kabuk, ağaç kabuğu 2- Hazine, define
KOMUR  Cesur, gözüpek
KON  1- Yurt, vatan 2- Konak, yerleşim, mekan
KONAÇ  Aşiyan
KONAG  1- Konuk, misafir 2- Konuk ağırlanan ev
KONALGA  1- Konuk yeri, baş köşe 2- Menzil, konulacak, varılacak yer
KONAT  1- Cana yakın, munis, sokulgan 2- konuk ağırlayıcı, konuksever. 3- Birlikte göç eden oba birliği. 
KONCA  1- Armağan, bahşiş 2, Gül
KONÇUK  1-Aşina, tanıdık 2- Konuk
KONÇUY  Kağan kızı, prenses, soylu kız
KONDU  Yerleşik, yerli
KONDUR  Konuksever, cömert
KONGAR  1- Koyu kırmızı renkteki at 2- Kızıla yakın renk tonu
KONIK  Can, ruh, yaşam
KONŞUK  1- Konşu, komşu 2- Yerleşim yeri 3- konuşma, laf
KONUK  1- Misafir 2- Can, ruh 3- Varılacak yer, menzil
KONUL  1-Kerevetlerin altındaki, yük konan boşluk, yüklük
KONULGA  1- Konuk yeri, baş köşe 2- Konuğa verilen yemek, değerli yemek
KONUR  1- Yakışıklı, civan 2- Gururlu, onurlu, mağrur 3- Kara ve kızıl karışımı renk, at rengi, doru at. 
KONUŞ  1- Yerleşim, karargah 2- Menzil, varılacak yer
KOPAN  1- Galip, utkan 2- Ulu, yüksek
KOPTURU  Saygı duruşu, tören duruşu
KOPU  Kop, çok, çokluk
KOPUN  Çoklu, bereket, bütünlük
KOPUZ  Saz, bağlama (Kop_Uz)
KOR  1- Öz, maya, asıl 2- Ateş parçası, ateş
KORBA  Filiz
KORCU  Korucu
KORGAN  Korunan yer, kale, kurgan
KORGAVUŞ  Savunucu, müdafi
KORIÇI  Korucu, koruyucu, bekçi, yasak bölgeleri bekleyen ve koruyan kişi
KORIG  1- Koru, ağaçlık, yeşil bölge 2- korunan, yasak bölge
KORKMAZ  Korkusuz, cesur
KORKUNÇ  Korkutucu, ürkütücü
KORKUT  1- Heybetli, korkutucu, korku salan
KORUĞ  1- koru, koruluk, ağaçlıklı bölge 2- Koruma bölgesi 3- Yasak bölge, askeri bölge
KORUKÇU  Koruyucu, korucu, muhafız
KOŞ  1- Koç 2- Dizi, sıra, dize
KOŞAK  1- Koşulan, koşturan 2- Neşide, destansı şiir
KOŞAR  1- Emredici, buyurucu 2- Koşucu, çalışkan, hareketli 3- Dizen, düzenleyen
KOŞMA  Ölçülü, uyaklı söz
KOŞUK  1- Yan yana, birlikte, yaren, dost 2- Koşma, şiir
KOŞUL  Hüküm, şart
KOŞULGAN  Koşul koyan, buyurucu
KOŞUM  1- Koçum 2- Bağlı, yan yana 3- Atın, eyer, kulan, üzengi vb. malzemelerinin tümü
KOŞUN  1- Asker, savaş birliği 2- Halk, ahali 3- Dizi, dize
KOTKU  Alçak gönüllü, mütevazı
KOY  1- Koyun 2- Merhamet, acıma duygusu
KOYLU  1- Merhametli 2- İstikamet, yön, yönünü bilen 3- Koyunlu
KOYU  Merhamet
KOYULDAR  1- Merhametli 2- Hürmetli
KOYULMUŞ  1- Merhametli 2- Çalışkan
KOYUNLU Merhametli
KOYURGA  1- Hürmet, lütuf 2- Acıma duygusu, merhamet
KOYURTANG  Özgürlük, Hürriyet
KOZALAK  Çam, selvi gibi ağaçların sert çiçeği
KOZAN  Kozalak
KOZAN  Kazan
KOZGAV  Kıyam, isyan, başkaldırma
KÖÇET  Filiz, sürgün
KÖÇMEN  Göçmen, göçücü
KÖDÜRGÜ  Kurban, adak
KÖGMEN  (Gökmen) 1- Tanrısal, ilahi 2- Sayın, saygıdeğer 3- Gücünü Tanrıdan alan
KÖĞÜZ  1- Göksel, Tanrısal 2- Göğüs, sine
KÖK  1- Gök 2- Aile, soy
KÖKDAŞ  Emsal, örnek
KÖKEN  Göğen, gelen, 2- Köken, soy, aile
KÖKİM  1- Göğüm 2- Soyum, ailem
KÖKLÜ  1- Tanrıdan gelen 2- Soylu
KÖKTEM  1- Bahar 2- Gençlik 3- Deha, akıl
KÖL  Göl mec. Ululuk, sonsuzluk, derinlik, bilgelik
KÖLMÜK  Halk, ahali
KÖLÜK  Yük hayvanı
KÖMEK  1- Yardım, arka, destek, inayet 2- Ahali, halk
KÖMEN  1- Hayal, düş 2- Irk, soy 3- Cevher, damar
KÖMEY  Gerdan, döş
KÖMÜÇ  Hazine, define
KÖNG  (Könk) Cariye, odalık
KÖNGÜL  Gönül, can
KÖNİLİK   Adalet, doğruluk
KÖNKAŞ  Künkaş, kenkeş, meşveret
KÖNÜ  Adalet, doğruluk
KÖNÜL   Gönül , can
KÖP  Çok, gür, çokluk, bolluk
KÖPTÜK  1- Bereket, bolluk 2- Kalabalık
KÖPÜK  Kabarcık, köpürcük, çoklu, artış
KÖPÜRGE  1- Köprü, geçit 2- Savaş davulu
KÖREGEN   Gören, görücü
KÖREM  1- Körpe, taze 2- Görgülü, terbiyeli
KÖRGEN  Gören, görücü
KÖRGÜZ  Görgülü, centilmen, beyefendi
KÖRKE  Ağaçtan yapılmış tabak
KÖRKEM  1- Görkem, ihtişam 2- Hoş, güzel, latif
KÖRKLÜĞ  Güzel, alımlı, cemile
KÖRPE  Taze, cıvan
KÖRÜ  (körüg) Gözcü, haberci, casus, gözlemci
KÖRÜM  1-Bakış, nazar, gözlem 2- Düş, rüya 3- Zeka, fehm
KÖRÜMÇİ  Astronom, rasat, gözlemci, yıldızları inceleyen kişi.
KÖRÜMDÜK  Bakıcı, nezaretçi
KÖRÜNÇ  1- Görgü, muaşeret 2- Bakan, nazır
KÖSEMEN  Tas artan koç.
KÖŞÜK  Dilek, temenni
KÖTÜZ  Kıymetli
KÖVENÇ  1- Güvenç, güvence, teminat 2- Azamet, gurur
KÖVEZ  Afi, çalım, fiyakalı.
KÖYMEN  1- Yanıcı, yanık 2- Hayal
KÖYMEZ  Yanmaz, ateş almaz.
KÖZLÜK  At kuyruğundan yapılan, göz kamaşması ve göz ağrılarının tedavisinde kullanılan bir dokuma.
KUANÇ  Kıvanç, sevinçli gurur
KUANÇI  Kıvanç
KUBAL  Gürz, demir topuz.
KUBAN  Kapan
KUBAT  Kapalı, gizli
KUBAY  birl. Kubi/Ay
KUBİ  (Kubil) Gökyüzü, feza, sema. Mec. Başsızlık ve sonsuzluk.
KUCAN  Göçen, göçer
KUCAR  Göçer, göçücü
KUÇAM  Deste, demet, bağ
KUÇAR  Göçer, göçmen
KUDA  Sihir, büyü
KUDAGAÇI  Büyücü, doktor
KUDAK  Kadak, katı, sert
KUDEKAN  Buyruk, sert, emir, azar
KUKUN kıvılcım, ateş parçası
KUKUŞ  1- Gonca, gül 2- Şaka, latife
KUL  Bağımlı, bağlı, köle mec. Bağlılık, sadakat
KUL  1- Koyun 2- Can, ruh 3- Uçurum 4- Adalet
KULA  1- Kızıl ve karışımı renk, doru, bordo 2- Yelesi, ve kuyruğu kara, gövdesi kızıla çalan at 3-Yabani at 4- Gözü kara,atılgan
KULAÇ  1- Açıklık, mesafe 2- İki kol arasındaki ara
KULAGU  1- Yaratıcı, kılıcı, hükmedici 2- Kula gibi 3- Korkusuz, gözü kara
KULAN  1- Galip, utkan 2- Vahşi at 3- Yaban eşeği
KULANŞI  1- At terbiyecisi 2- Musikişinas, müzisyen
KULBAK  Merhametli, yardımsever
KULDAM  Sadık kul
KULGA  Güvercin
KULGU  1- Müfettiş, murakıp 2- Güvercin
KULİ  (kulıg) Cesur, gözü kara
KULPU  1- Kilit 2- kulluk, kulluk eden
KULUGA  Güvercin
KULUN  Tay, süt emen çağdaki at yavrusu
KUMAÇ  Solgun, soluk
KUMAK  1- Yardım, kömek 2- Sevda, aşk
KUMAN  1- Solgun 2- Kumral, sarı ile kahverengi arası renk 3- Aman vermeyen, dirayetli
KUMANDI  Mutlu, sevinçli
KUMARAL  Kumral, buğday tenli
KUMARGA  Kuşatma, muhasara
KUMRAL  Buğday tenli
KUNAN  1- İki yaşına gelmiş kısrak 2- Adaletli, adil
KUNAR  Bereket, bolluk
KUNARLI  Bereketli, münbit
KUNDUZ  Dere kenarlarında yaşayan, kürkünden börk yapılan bir hayvan
KUNİ  Adalet, hakkaniyet, adaletlilik
KUNT  1- Dayanıklı, metin 2- Sade, gösterişsiz
KUNUK  1- Mahzun, elemli 2- Konuk
KUPÇI  İnce, zarif
KUPTAN  Niyaz, dua, yakarış
KUR  Düzen, sıra, hiyerarşi, düzenleme
KURAL  Düzen, düzenlilik, kaide
KURALAY  Ceylan, ahu
KURAR  Organizatör, düzenleyici
KURAY  Bir çeşit bozkır bitkisi ot
KURÇ  (kuruç) Kılıç yapımında kullanılan, iyi bir çelik türü
KURÇAK  Heykel, yontma taş
KURÇI  1- Kürçü 2- Kurucu
KURÇIK  Kurum, kuruluş, yapılanma
KURGA  1- Tecrübeli, bilge 2- İnce, narin
KURGAN  1- İstihkam, kale 2- Anıt, anıt mezar
KURIDIN  Batılı, batı bölgesinden
KURIKAN  1- Kürkan, damat 2- Hisar, kale 3- Ağaçlık bölge
KURIMLAK  Cilveli, hareketli, kıvrak
KURLAS  Düzen, işleyiş, ahenk
KURMAN  Düzgün, düzenli, düzenleyici
KURMUŞ  Planlı, düzenli, örgütlü
KURT  Bağımsızlığına olan düşkünlüğü, evcilleşmeyen tek hayvan oluşu, mücadeleciliği, hareketliliği,gururlu ve zeki oluşu, özellikle de sosyal ve örgütçü oluşu ve daha bir çok özellikleriyle, Türklere benzeyen ve Türklerin de çok eskiden beri kutsayarak, sembolleştirdiği hayvan
KURTAK  Kurulu, ayarlı
KURTAR  Kurtarıcı
KURTARAN  Kurtarıcı
KURTGA  Tecrübeli, gün görmüş
KURTUL  Haraç, vergi, cizye
KURTULGU  1- Vergi, haraç 2- Kurtuluş, istiklal
KURTULMUŞ  Özgür, bağımsız, azade
KURTUN  Batılı, batıdan
KURUĞÇIN  Kurşun
KURUK  Koru, park, koruluk
KURULTAY  birl. Kurul/Tay Kongre, divan, oturum. Gerek seçim, gerekse devlet için önemli kararların alındığı seçkinler meclisi. 
KURUM  Figür, dans
KURUM  1- Kuruluş, düzen, düzenleme 2- Çalım, jest, afi 3- Kaya parçası
KURUT 1- Kurt 2- Kale burcu 3- Kurutulup, suyu alınmış peynir topağı
KUSKUN  Atın kuyruğundan geçirilip, eyere bağlanan kayış
KUŞ  Kuş
KUŞÇAK  Kuşçu, kuş eğiticisi
KUŞÇU  Kuş eğiticisi
KUT  1- Uğur, talih, baht 2- Tanrısal, mübarek 3- Can, ruh, dirilik, yaşam kaynağı, yaşam gücü 4- kader, yazgı 5- Erk, iktidar 6- Bereket, nasip
KUTADGU  Kutsanmış, kutlu, değerli, yararlı
KUTALAN  birl. Kut/Alan mübarek
KUTALDI  birl. Kut/Aldı kutlu, mübarek
KUTALMIŞ  birl. Kut/Almış kutlu, mübarek, kutsanmış
KUTAMIŞ  Kutsamış, değer vermiş, mübarek eylemiş.
KUTAN  1- Dua, yakarış, niyaz 2- Bir avcı kuş 3- Saban, pulluk
KUTAR  Kutsar, kutsayan, kut veren
KUTAŞ  Kutlu, mübarek
KUTAY  birl. Kut/Ay T… 1- Ateş parçası, ateş 2- Şamanist gelenekte,”Ateşteki Kutlu Ruh” 3- İpek, ipekli kumaş 4- Kurlu Kadın Ruh 5-Paha biçilmez, değerli
KUTGARU  Buyruk, fermen
KUTKU  Ağırbaşlı, alçak ,gönüllü
KUTLU  1- Mübarek, Tanrısal 2- Bahtiyar 3- Kabul görmüş, saygıdeğer
KUTLUCA  Uğurlu, bahtı açık
KUTLUĞ  Kutlu, mübarek
KUTLUĞ İNANÇ  (Kutluk İnanç) Kutlu/İnanç
KUTLUK  Kutlu
KUTLUK   (Kutluğ) Kutlu, mübarek
KUTSANDI  Kutlu, mübarek
KUTUN  1- Mesut, mutlu, nurlu 2- Mukaddes, kutsal
KUTUNMUŞ  Kutlu, mübarek
KUTUR  Kutlu, mübarek
KUTUZ  birl. 1- Kut/Uz 2- Yaban öküzü
KUVANÇ  Kıvanç, gurur, mutluluk, iftihar
KUVANDUK  Kıvanç, mutluluk, iftihar, gurur verici
KUVART  1- Kurt 2- Dayanıklı, kavi, metin
KUVAT  Sevinç, mutluluk
KUVRAG  Toplum, toplumcu
KUYAK  Zırh, demirağ
KUYAN  Tavşan, bozkır tavşanı
KUYAŞ  Güneş ışığı
KUYDUNG  Beden, vücut
KUYMU  Sevinç, neşe
KUYTAK  Mahfuz, siper
KUYTURKA  Bağış, ihsan, lütuf
KUYULDAR  Saygıdeğer, saygıya layık
KUYUM  Aksesuar, küpe, bilezik
KUZ  Dağın, güneş görmeyen yamacı
KUZAY  Kuzey yönü, güneşin az olduğu yer,Karanlık ve soğuk yer
KUZLAK  Bebe, yavru
KUZU  1- Koyun yavrusu 2- Yavru, bebe
KÜÇ  Güç, dirayet, kudret
KÜÇEM  1- Güç, kudret 2- zorba
KÜÇEY  Güçlü, gücü yeten
KÜÇİ  Güç, güçlük, zorluk
KÜÇİN  An, kısa zaman parçası
KÜÇKARA  birl. Küç/Kara (Acı kuvvet)
KÜÇKEY  Güçlü, zorlu
KÜÇLÜK  Güç, güçlük, zorluk, kudret
KÜÇÜK  Ufak, minyon
KÜÇÜLÜ  Güçlü, zorlu
KÜÇÜLÜK  Güçlük, güç, zorluk
KÜÇÜM  Güç, kudret
KÜKLER  Müneccim, yıldız falcısı
KÜKREK  1- Onur, gurur 2- Kükreyiş, kükreyen
KÜL  1- Ateş, ateşlilik, yakıcılık, yok edicilik 2- Yenilmezlik 3- Ulu, ünlü 4- Cesaret, gözü karalık 5-Göl, göl gibi geniş ve büyük
KÜL TİGİN  birl. Kül/Tigin Birkaç anlam
KÜLÇUR  Ululuk, yüksek mevki, saygıdeğerlik.
KÜLE  1- Güle , gülüş 2-Demet,bağ, deste
KÜLEGEÇ  1-Güleç, güler yüzlü 2-Name, melodi
KÜLEGEN  Gülen, güler yüzlü
KÜLEK  1- Fırtına, kum fırtınası 2-Bakraç, tahtadan yapılmış yoğurt kabı
KÜLEM  Bereketli, münbit
KÜLER  birl. Kül/Er ..Ulu, saygın kişi.
KÜLTEM  Deste, demet, buket
KÜLÜG  (Külük) 1-Ünlü, meşhur, çok tanınan 3-Hızlı,seri
KÜLÜNK  Kazma
KÜMÜŞ  Gümüş
KÜN  Gün, güneş
KÜNANA  birl. Gün/Ana
KÜNÇEK  Güneşlik, şemsiye
KÜNDEŞ  1- Gündeş, güneşe eş değerde 2- İzci, takipçi, halef
KÜNDÜN  Gün ışığı
KÜNDÜZ  Gündüz
KÜNEŞ  Güneş
KÜNG  Cariye, dişi köle
KÜNGERÜ Arzu, dilek, temenni
KÜNİ  1- Adil, adaletli, hukukçu, yasalara bağlı 2- İtaatkar, muti
KÜNKAŞ  Danışma, nasihat
KÜNTEM  Günlük, gündelik
KÜNÜÇEN  Muti, itaatkar, saygılı
KÜNÜLÜK  1- Şemsiye, 2- Günlük, yevmiye
KÜR  1- Gür, sık, bol, bolluk 2- Canlı, diri, sağlam, sarsılmaz 3- Gürleyen, kükreyen, kabadayı, gözü kara, yürekli 4- Öz, maya, özünü yitirmemezlik 5- Düzen, düzenlilik 6- Çare, çözüm, deva
KÜRÇE  Esas, asıl, maya, öz
KÜRÇİ  Kabadayı, gözü kara
KÜRHAN  (Gürhan) birl. Kür/Han
KÜRİ  İç geçiren, imrenen, kıskanç
KÜRKAN  birl. 1- Kür/Kan (Gür/Kan) 2- Damat (Körekan)
KÜRMEN  Özlü, soylu
KÜRÜGEN  1- Gürgen 2- Köregen, damat
KÜRÜM  Basiret, meleke
KÜRÜNÇ  1- Özlü, soylu 2- Düzen, düzenli 3- Kıskanç
KÜŞLİK  1- Güçlük, güç, zorluk 2- Mutlu, mutluluk
KÜŞÜM  1- Ar, edep, hicap 2- Güç, güçlülük
KÜVENÇ  Güvenç
KÜVENÇİ  Güvence, garanti
KÜZ  Güz, sonbahar, hazan
KÜZNEK  Işık kırılması
LENGEŞ  Keneş
MAMAK Sakin, kendi halinde
MAMAY  Sakin, munis
MAMIŞ  1- Saygılı, söz dinler 2- Saygı
MANAS  1- Huy, mizaç 2- Heybet, heybetli
MANAY  Saha, bölge, mıntıka
MANÇO  Mengü, sonsuz
MANÇU  Mengü, sonsuz
MANGALAY  1- Alın, yüz, cephe 2-Süvari, iyi ata binen
MANGU  Mengü, bengü, sonsuz
MANGUR  Mangır, bakır para
MANGUT  Ölümsüz, sonsuz
MARAL  Ceylan, ahu türü bir hayvan
MAYDA  Narin, ince, ince yapılı
MENÇİK  Mülkiyet, mal varlığı
MENDEŞ  (Menteş, mintaş) Acele, aceleci
MENGEN  1- Nişancı, iyi ok atan, okçu 2- Becerikli, mahir
MENGİ  Mengü, bengi, bengü
MENGİLİK  Sonsuzluk
MENGÜ  Ebedi, sonsuz, sonsuza kalan, sonsuzluk, ölümsüzlük
MENGÜÇ  Sonsuzluk, sonsuzluğa ulaşmış, ermiş, ulu, saygıdeğer
MENGÜÇ ATA  birl. Mengüç/Ata. Bilgi ve tecrübesine başvurulan ulu ve bilge kişi. 
METE  1- Soylu, saygıdeğer 2- Bütün, bütünlük, bütünlükçü
METEHAN  birl. Mete/Han. Hun kağanlarının en ünlüsü. Aynı soy ve kökten gelen boylar arasında, kan dökülmesini
yasaklamış hepsinin tek bir devlet çatısı altında toplanması gerektiğini,bunun aynı zamanda Türk Tanrısı’nın bir emri olduğuna inanarak bu yolda mücadele etmenin ve bunun getireceği sonuçların,en büyük ve paha biçilmez bir mutluluk olduğuna inanmış, bunu da ayrıca,devlet politikası biçimine getirmişti.Türk töresine devlet idaresine sokan,ilk düzenli ve sınıflı kara ordusunu kuran,”Birleşik Türk Devletleri ülküsünü devlet siyaseti olarak ve bunu gerçekleştiren ilk Türk büyüğü.
MİN  1-Bin,bin sayısı. 2-ben,gamze
MİNG 1-Ben,gamze 2-Huzur,refah 3-Bin sayısı
MİNGAN  Benli,gamzeli
MİNGİLİK  Rahat,huzur,refah
MİNGİR  Çok külliyetli.
MOĞOL Kaygı,endişe,hüzün. Oğuz’un amcası ve ilk kayın atası. 
MOKAN  Büken, güçlü
MONGUÇ  Atik, çevik, hamleci
MOTUN  Bütün, bütünlük ( Mete Han’ın asıl adının bu olduğunu söyleyen tarihçiler de var.)
MUGLU  Üzgün, hüzünlü
MUNAR  Serap, algın
MUNCUK  Boncuk, takı, mücevher
MUNÇUĞ  (Boncuk)
MUNG  1- Hüzün, elem, üzüntü 2- Ming, ben, gamze
MUNGLUĞ  (Mungluk) Üzgün, bunalmış, hüzzam
MUNGUL  Hüzünlü, elemli
MUTLU  Mutlu, mesut, bahtiyar
MÜÇEK  öpücük, buse
MÜGE  İnci çiçeği
MÜLDÜZ  Berrak, saf
MÜREN  Irmak, akarsu
OBA 1- Yurt, mekan, mesken,diyar, çadır, mahalle 2- kabile, aşiret
OBAR  Ev, baraka
OBEN  1- Genç aygır 2- Erkek deve yavrusu
OBULAZ  (Oblas, oflas) 1- Gözü pek, atılgan 2- Alicenap, yüce gönüllü.
OBUT  Şeref, haysiyet
OBUZ  Kaynak, menba
OCAK  (Otak, odak) Ateşlik, ateş olan yer, ateş tüten yer. Mec. Ev, yuva, insan eğitiminin, başladığı, insanın pişmeye ve biçimlenmeye başladığı yer.
OCAKLI  Ocak sahibi.
OD  Ot, ateş
ODAK  Ocak, yanma, yansıma merkezi
ODAKAN  Hanım ozan
ODANA  birl. Od/Ana
ODATA  birl. Od/Ata
ODÇU  Ateşçi
ODGURMUŞ  1- Oturmuş, oturaklı, sakin, kendinden emin 2- Yuva kuran, birlik kuran
ODHAN  birl. Od/Han
OG  Ok (Doğma, doğum, yaratılış)
OGAN  (Okan, Ugan) 1- Tanrı, Tanrılık vasıfları, yaratma, yaratış, doğuş, halik 2- Anlayış, zeka,bilgelik 3- Eski Türklerde, kan davalarına karşı çıkan, oba ve oymaklar arasındaki geçimsizliklerde,arabuluculuk yapan, “Barışı simgeleyen kutsal ruh” 4- Altay ve Tuna Türklerinde “ Ateşteki kutlu ruh”
OGLAĞU  Körpe, genç kız
OGRAK  1- Azim, kararlılık 2- Niyet
OGRAŞ  Uğraş, mücadele, meşgale
OGSAT  Benzer, benzerlik, benzeyiş
OGTADURMUŞ  birl. Okda/Durmuş ( Bu ad, iki anlamda da yorumlanabilir. Akıllı, zeki Durmuş. Zor durumda kalan, zor koşullarda olan)
OGUR  1- Gizlilik, gizem 2- Uğur, baht, talih, mutluluk
OGURLU  Uğurlu
OGURMUŞ  Gizemli, ağzı sıkı
OGUTUR  Gizli, gizemli
OGÜN  birl. O/Gün (..Eski bir Türk geleneği olan, tarihin önemli ve özel günlerinin anısına verilen, o gün ya da o günlerin yıldönümüne denk düşen günlerde doğanlar için kullanılan bir ad.
OĞÇU  Okçu, haberci, ulak
OĞIRCIK  Uğurcuk
OĞLAGU  Körpe kız
OĞLAK  Keçi yavrusu
OĞLAMAN  Bir yaşında doğum yapan, koyun ve keçi
OĞLAN  Oğul, erkek çocuk, genç erkek
OĞRAMIŞ  Uğurlu
OĞRUN  1- Gizli, gizemli 2- Yavaş, ağır
OĞUL  1- Oğlan, erkek çocuğu 2- Evlat, genel olarak, kız yada erkek çocuğu
OĞULÇA  1- Oğulcuk, biricik oğul, biricik evlat 2- En küçük oğul
OĞULGANMIŞ  Oğlu olmayan
OĞUR  1- Uğur, talih, bahtiyarlık 2- Vakit, zaman, devir
OĞUŞ  1- Bolluk, bereket 2- Hısım, akraba, nesil
OĞUZ  1- Ok-Uz 2- Ağuz, ağız 3- Olağanüstülük 4- Çağrı, davet, toparlama, birleştirme, yaratış. 
OK  1- Doğum, doğuş, yaradılış 2- Akıl, us 3- Dokunma, el sürme 4- Söyleyiş, çağırış, haber verme 5- Silah, yay ile kullanılan ok 6- Örgüt, teşkilat
OKAN  1- Ogan 2- Anlayış, fehim
OKATMIŞ  (Okutmuş) Haberci, ulak
OKÇI  1- Okuyucu, haberci 2- Ok atan, okçu 3- Örgütçü
OKIÇI  Davetçi, davetkar, çağırıcı
OKİ  Çağrı, davetiye
OKLAMIŞ  Ok atmış, savaşçı
OKLU  1- Akıllı, zeki 2- Örgütlü
OKŞAK  Benzeyen, andıran, tanıdık, bildik
OKŞAN  Benzeyen, okşayan
OKTA  Akıllı, zeki, dahi
OKTAR  1- Okçu, iyi ok atan 2- Bilgili, akıllı, yaratıcı 3- Davetçi, davetkar
OKUKLU  Alim, bilgin
OKUMAGAN  Arif, eğitimsiz ama kendini yetiştirmiş, olgunlaşmış
OKUNÇ  Toy ve düğün davetiyesi
OKUŞ  1- Bilgi, bilgelik 2- Bereket
OKUŞLUĞ  1- Alim, bilgin 2- Bolluk, bereket, bereketli
OKUTAN  Eğitmen, öğretmen
OKUTGAN  Okutan, eğitmen
OKUV  Okuyuş, kıraat, çağırış
OLAGAN  Olan, doğal, olumlu
OLAM  Debdebe, gösteriş, tantana
OLBAK  Oluş, oluşum
OLCA  Ganimet, bolluk
OLCAŞ  Tören, seremoni, tazim
OLCAY  Tanrı sıfatlarından. Baht, talih, açık talih, ululuk
OLCAYTU  Açık talih, bahtı açık, bereketli
OLÇA  Ganimet, bereket
OLÇAM  Ganimet, nimet, bolluk
OLÇAR  1- Saldırı komutu, saldırı 2- haber, havadis 3- Uygun, muvafık
OLÇUM  1- Olgunluk, olgun, yetişkin 2- Hüner, marifet
OLGAÇ  Olgun, olmuş
OLGUN  Yetişkin, olmuş, kamil
OLUM  Oluş, doğuş, olmaya elverişli.
OLUN  1- Oluş, olgunluk, ağırbaşlılık 2- Genç, taze 3- Soyluluk
OLUŞ  Oluşum, düzen
OMAÇ  Amaç, gaye
OMAK  1- Soy, kan, soyluluk 2- Aile, akraba
OMAY  (Umay) Seçkin, güzide
OMRAK  Sevilen, maşuka
OMUR  (Umur) 1- İlgi, heves 2- Güç, dayanıklılık, dayanıklı
OMURCA  Sağlam, dayanıklı
OMURTAG  Kartal yavrusu
ONAK  1- Onanmış, kabul görmüş 2- Sevgili, el üstünde tutulan
ONAL  1- Doğuş, ortaya çıkış 2- Sağlam, dayanıklı
ONANLI  Sağlam, meyin, mütehammil
ONANMIŞ  Sağlam, bayındır, destekli
ONAT  1- Sağlam, dayanıklı 2- Yakışıklı 3- Terbiyeli, iyi davranışlı
ONATÇA  Makbul, hatırşinas
ONAY  1- Sağlam, dayanıklı, uygun 2- Makul, kabul,tasdik
ONG  1- Sağlamlılık, kalıcılık, dayanıklılık 2- İyilik, rahmet, bereket, bolluk 3- Sevinç, neşe, mutluluk
ONGAN  1- Uğurlu, mutlu, bahtiyar 2- Verimli, gelişkin 3- Bayrak, simge, totem
ONGU  1- Kar, kazanç 2- Set, sütre
ONGUÇ  Karlı, kazançlı, verimli, uğurlu
ONGUDAY  Karlı, kazançlı
ONGUN  1-Bolluk ve bereketi simgeleyen kutlu ruh. 2- Uğurluluk, verimlilik, kalıcılık 3- Av totemi, kutsanmış av hayvanı 4- Totem, sembol, bayrak, flama
ONGUR  Kurtuluş, salah
ONGUT  Koruyucu, muhafız, kale muhafızı
ONUK  1- Sağlıklı, dayanıklı 2- Uğurlu, aziz, saygıdeğer 3- Usul, yol, teamül 4- Yararlı, faydalı
ONUŞ  1- Bereket, bolluk, verim 2- Uğur, talih
OPAK  (Apak) Temiz, bakımlı
OPAN  Mağara, delhiz
OPÇIN  (Apçın,afşın) Zırh, demirağ
OPUR  Obur, iştahlı
OPUZ  Katı,sert
OR  1- Yer, durak, bölge 2- Doğramak, biçmek 3- Mevki, mertebe 4- Düzen, kuruluş
ORAK  Doğramak, kesmek, doğrayıcı, biçici
ORAN  1- Taht, şeref makamı 2- Yüksek mevki, yüksek derece
ORAY  birl. Or/Ay 1- Aynı, eşit, eş değerde (Kırgızlarda) 2- Fırsat, hamle
ORAZ  (Uraz, uras, ıraz) Şeref, onur, talih
ORÇUN  1- Kesici, keskin, doğrayıcı 2- Bölge, vilayet 3- Onurlu, ahlaklı, iyi huylu
ORDA  Orta, merkez (Kağan veya Han otağının bulunduğu yer)
ORDU  (Orda) 1- Orta, çekirdek, merkez 2- Silahlı ve düzenli topluluk
ORDUCA  1- Ordu ile ilgilenen 2- Ortaca, ortanca
ORGA  Bayrak, flama
ORGARUN  1- İstihkam 2- Bayraklı, bayrak sahibi
ORGİR  Kesici, biçici
ORGUN  Sırdaş, sır saklayan, ketum
ORHUN  Sır saklayan, sırdaş, gizli, gizemli
ORMAG  Doğramak, biçmek
ORMAN  Ağaçlık, bölge
ORMUŞ  Doğrayan, biçen
ORNAK  1- Taht, tahtırevan 2- yer, yöre
ORPAG  Menşe, kök, nesep
ORTAÇ  1- Ortadaki, ortanca 2- Ilımlı, dengeli
ORTAÇI  Ilımlı
ORTAĞ  Ortak, ortalama, ortada buluşma
ORTUG  Ortak, pay sahibi
ORUK  1- Yol, eylem, gidişat 2- Çare, çözüm, imkan, uygunluk
ORUM  Mera, otlak
ORUN  1- Makam, mevki, özel yer, şerefli yer, taht 2- Karargah, görev yeri
ORUNÇ  Hediye, bahşiş
ORUNÇAK  1- Oya, işleme 2- Rehin, emanet
ORUNDUK  Koltuk, iskemle
ORUNGULUK  Bayrak, flama
ORUNLUG  Taht, makam
ORUNTAG  Yüksek mevki, makam
ORUS  1- Talih, uğur, baht, mutluluk 2- Amaç, hedef
OSKAY  1- Hamarat, işgüzar 2- Neşeli, şen
OT  1- Ateş, ocak, ev 2- Nebat, bitki
OTACI  (Utacı) 1- Doktor 2- Eczacı, ot ve bitkilerden ilaç yapan kişi 3- kam, baksı
OTAĞ  1- Oda, içinde ateş yakılarak oturulabilen büyük ve geniş çadır 2- Yeni evlenenlere armağan edilen ev, çadır
OTAĞA  birl. Ot/Ağa ..evin reisi, aile reisi, evde sözü geçen kişi
OTAK  Yeni evlenenlere armağan edilen ev, çadır, oda
OTAMIŞ  Doktor, hekim
OTANCAK  İlaç, merhem, deva
OTAR  Geçici, fani
OTÇİGEN  birl. Ot/Çigen (“Ot/Tigin” adının , Moğol ağzındaki söylenişi.)
OTGUN  Kabadayı.
OTKUN  Kabadayı.
OTLUĞ(K)  Ateşli
OTMAN Ailenin en küçük oğlu .Ocağın ateşini yakıp ısıtacak ve devamlılığı sağlayacak olan, Çok eskilerden beri süregelen,Türk töresince çocuklar arasındaki paylaşımlarda ev , en küçük çocuğa kalır. Bu yüzden ilerde evin yada mülkün idaresi küçük oğlandadır. Yani, ocak,onunla yanmaya devam edecek,aile oba yada oymağın yaşamı onun sayesinde sürecektir. Bu çocuklara içeren ”Otman,Ot Tigin,Othan” vb. adlar verilir. Otmanlı devletinin kurucusu ve ilk hanı. Ertuğrul Beğ’in en küçük oğlu. Daha Ertuğrul Bey ölmeden, Töreye göre,birçok mal mülk, büyük çocuklara, beylik, en küçük olan Otman’a geçmişti.
OTMAR  Ateşli, ateş saçan
OVAT  Düzgün, muntazam
OVLAZ  Gözü pek, atılgan
OVMAÇ  El ile yoğrularak yapılan yiyecek
OY  1- Düşünmek, düşünce, fikir 2- Çukur
OYA  1- Oyularak yapılan elişi, işleme 2- Emanet, rehin 3- Sempatik, minyon
OYAN  1- İman, inanç 2- Düşünce, efkar
OYAZ  Çukur, kuyu
OYBAK  Çukurlu vadi
OYBAT  Oyuk ve çukurlu yer
OYGAK  1-Oya, rehin 2- Uyanık, müteyakkız
OYGUR  Dere yatağı, dere oyuğu
OYINLI  Düşünceli, efkarlı
OYLUM  1- Çukur, kuyu, boşluk 2- Kurucu, kuruntu, yormak
OYMAK  Yığın, kitle. Türklerin sosyal birimleri içindeki sıralamada, Obadan büyü Boy’dan küçük olan akrabalar topluluğu
OYMUR  Dere, dere yatağı
OYNAK  Maral, ceylan, vb. Hayvanların bir arada olup su içtikleri kuyu, su birikintisi
OYRAM  Girdap, anafor
OYRAT  Derin, oyuk, derinleşmiş
OYTUN  Kutsanmış, mübarek
OYUR  Vücut, endam
OZ  İleri, ön, önde
OZA  Kadim, eski, ezeli, hep var olan
OZAĞI  Tecrübeli, bilgili, uzman
OZAMIŞ  Uzamış, uzman, usta işinin ehli
OZAN  (Uzan) Öncü, herkesin önünde olup hitap eden, şiir yazan ve okuyan, kopuz çalarak şiir okuyan ve yazan. Usta, işinin ehli
OZAR  Uzman, usta, bilir kişi
OZGAN  Kademeli, dereceli, öncelikli
OZMAN  Uzman
OZMUŞ  Uzmanlaşmış, yetik
OZUL  Esas, kaide
OZUT  İkamet, ikametgah
OZUTGAN  İleride, ilerici
ÖBEK Küçük grup, tim, takım, parça
ÖBGE  Ced, Ata, Soy
ÖCAL  birl. Öc/Al intikamcı
ÖCEK  1- Esinti, hafif yel 2- Burç
ÖCÜT  İntikam, öç
ÖDEM  1- Borç, bakiye 2- Ödül, mükafat
ÖDEMİŞ  1- Eczacı, doktor 2- Ricacı, yakaran 3- Borçsuz, bakiyesiz 4- Ödül veren
ÖDEN  1- Ricacı, duacı 2- Ödül
ÖDGÜL  Övülme, övünç kaynağı, övülme nedeni
ÖDGÜLMÜŞ  1- Övülmüş, övülen, başarılı, ödül almış 2- Ricacı, duacı
ÖDGÜR  Uygun, yerinde, vaktinde
ÖDRÜM  Seçkin, mümtaz
ÖDÜGET  Ricacı, yakarıcı, duacı
ÖDÜK  Rica, yakarı, dua, niyaz, arzu
ÖDÜL  1- Usluluk, akıllılık 2- Yüceltme, ululama, mükafat
ÖDÜN  1- Ödeme, ödeyiş 2- Yakarış, niyaz
ÖDÜŞ  Vakit, devir
ÖG  (Ok) Ana, anne, yaratan, doğuran
ÖGDÜ  Övme, methiye
ÖGDÜM  1- Övülen, methedilen 2- Önce, öncelikli
ÖGE  (Öke) Dahi, çok zeki, çok akıllı
ÖGEÇ  İki yaşına gelmiş koç
ÖGEL  1- Zeki, akıllı, aklı başında 2- Burç
ÖGET  1- Akıl, zeka, akıllılık, 2- Sevgi, muhabbet
ÖGİR  Sevinç, neşe, eğlence
ÖGLÜ  Dahi, çok akıllı
ÖGREDİK  1- Mürebbiye, eğitmen, yetiştirici, öğretmen 2- İdman, talim, antrenman
ÖGRÜ  1- Öğrenilecek olan 2- Arkadaş, refik
ÖGÜŞLÜ  Övülen, methedilen, övülmeye layık
ÖĞER  Övücü, methedici
ÖĞLEŞ  Akıl birliği, fikir birliği
ÖĞREK  Toplantı yeri, cemiyet , dernek
ÖĞREN  Öğrenmekten
ÖĞRET  Gelenek, terbiye
ÖĞREYÜK  Gelenek, görenek, terbiye
ÖĞRÜK  Munis, cana yakın, el üstünde tutulan
ÖĞRÜNÇ  1- Deneyimli, bilgili, öğrenmiş, ders almış, yetişmiş 2- Hoşnutluk, memnuniyet
ÖĞTÜ  Metih, övme, ululama
ÖĞTÜR  Övme, methedici
ÖĞÜÇÜ  Övücü, methedici
ÖĞÜLMÜŞ  Başarılı, destekli, övülmeye layık
ÖĞÜN  1- Öğünmek..ten öğün 2- İtina, dikkat 3- Sıra
ÖĞÜNÇ  Övünç, iftihar, övünme gerekçesi, iftihar vesilesi
ÖĞÜNÇEK  Öğünmeye değer, öğünme nedeni
ÖĞÜNMÜŞ  Övünmüş, övünmeyi hak etmiş, gururlu
ÖĞÜNÜR  Gururlu, mağrur
ÖĞÜR  Över
ÖĞÜT  1- Anlayış, kavrayış 2- Nasihat, tavsiye, deneyim aktarımı
ÖK  (ög) 1- Öz, doğuş, oluş, gelişme 2- Zeka, bilme, us, yetenek, ana, doğuran
ÖKÇİ  Okeci, çağırıcı, davet edici, davetiye veren kişi
ÖKÇÜR  Zeki, anlayışlı
ÖKE  Dahi, yanılmaz, bilge, çok akıllı
ÖKER  Dahi, süper zeka
ÖKERMAN  Dahi, bilge, yanılmaz
ÖKLÜ  1- Dahi, akıllı 2- Egemen, denetimci
ÖKSÜM  Arzu, murat
ÖKSÜZ  Desteksiz, arkasız, oluşumsuz, gelişmeye engel durumu olan, (Halk arasında, anası olmayan, ölen ya da ayrı olan çocuklar için de bu adın kullanılmasındaki neden, ananın, çocuğun yetişme ve gelişimindeki önemine atfendir.)
ÖKTE  1- Ökeli, akıllı, dahi, yanılmaz, deneyimli, bilgili 2- Azametli, gösterişli
ÖKTEM  1- Akıllı, bilge 2- Asi, başına buyruk, pervasız 3- Meşhur, gösterişli 4- Bahar, ilk yaz
ÖKTEN  1- Akıllı, bilinçli 2- Kahraman, cesur, korkusuz, başına buyruk
ÖKÜÇ  1- Çok, çokluk, bolluk 2- Akıl, us, bilinç
ÖKÜN  Kendine dönüş, öze dönüş
ÖKÜNMÜŞ  Özüne bağlı, özüne dönen
ÖKÜŞ  1- Çok, çokluk, bolluk, bereket 2- Akıl, bilinç, bilinçli
ÖKÜŞ KARA AÇKI  birl. Öküş/Kara/Açkı mec. Keskin zekalı
ÖKÜZ  1- Irmak, nehir, büyük akarsu 2- Uzman, bilge, ehil, dahi
ÖLÇER  1- Mühendis 2- ağırbaşlı, ölçülü 3- Savaş buyruğu, saldırı buyruğu
ÖLÇÜM  1- Adap, usul, erkan, yol 2- Ağırbaşlılık
ÖLMEZ  1- Dirayetli, dayanıklı 2- Çok sevilen, unutulmaz, iz bırakmış
ÖN  1- Doğu, güneşin doğduğu yön 2- İlk, başlangıç, doğuş, meydana geliş 4- İlke, öncelik, prensip,temel
ÖNAL  birl. Ön/Al Öncü, lider, önde olan
ÖNALAN  birl. Ön/Alan, lider, öncü
ÖNALDI  birl. Ön/Aldı, lider, öncü
ÖNCEK  Önce, önceki, selef
ÖNCEL  1- Selef, daha önceki 2- Önde olan, öncü, rehber 3- Öncelikli, imtiyazlı
ÖNCELİK  İmtiyaz, torpil
ÖNCÜ  1- İlk, orijinal 2- Lider, yol açan, önde olan
ÖNCÜL  1- Öncü, önde, rehber 2- Birinci, ilk
ÖNÇEK  Önceki, önceki, selef
ÖNDAŞ  Aynı öncelikte, aynı imtiyazı paylaşan
ÖNDE  Öncü, önceki
ÖNDEGÜN  birl. Önde/Gün 1- Önemli gün 2- Önceki gün
ÖNDER  Önde olan öncü, lider
ÖNDEŞ  Yol açan, rehber, mihmandar
ÖNDÜÇ  Öncü, mihmandar
ÖNDÜL  1- En önde, en öndeki, öncü 2- Öncelik, imtiyaz
ÖNDÜN  1- Peşin, peşinat 2- Önde, önde gelen
ÖNE  İleri, ileride, ötede
ÖNEK  Dayanak, direk, destek
ÖNEL  1- Usta, uzman, pir 2- Vade, mühlet
ÖNEM  Öncelik, imtiyaz, değer, kıymet, hassasiyet
ÖNEN  1- Önde olan, öne geçen 2- Bağlılık, sadakat
ÖNER  birl. Ön/Er Öncü, rehber, kılavuz
ÖNEY  1- Öne geçen, önde gelen 2- Yükseklik
ÖNG  İlk, birinci, başta gelen
ÖNGEL  1- Ağırbaşlı, olgun 2- Öncü, öncülük eden
ÖNGEN  1- Zafer, utku 2- Uzun boylu, levent
ÖNGER  Hiddetli, asabi
ÖNGİ  (Öngü) 1- Değişik, farklı, sıra dışı 2- Önce, öncelikli
ÖNGÜÇ  1- Öncü, kılavuz 2- Atak, atik, hareketli 3- Delil, kanıt, ispat
ÖNGÜK  Yastıkların ucuna yapıla işleme
ÖNGÜL  Yol gösteren, ön ayak olan
ÖNKUZU  birl. Ön/Kuzu mec. Kurban, kurbanlık
ÖNÜÇ  Önce, önceki, selef
ÖNÜM  1- Birinci, ilk 2- Hasılat, ganimet, kar
ÖNÜR  Başlangıç, siftah
ÖNÜRT  Önce, öncelik
ÖNÜT  Önce, öncelik
ÖPGİNE  Öpücük, buse
ÖPKE  İç geçirme, öfke, hırs
ÖPÖZ  Can, ruh, nefs
ÖRÇÜM  Üreyiş, gelişim, büyüme
ÖRÇÜN  İpten örülmüş merdiven
ÖREN  1- Örme yapan, örücü 2- Eskiden kalma kalıntı, kalıntı kent ya da mezar
ÖRGE  1- Örnek, motif, örgü örneği 2- Şahika, yükseklik
ÖRGEN  1- Örülü ip, urgan 2- Keçi kılından yapılan ip
ÖRGÜÇ  1- Dokuma aleti, dokuma tezgahı 2- Mevki, mertebe 3- Tümsek, tepe
ÖRİKLİ  Şeciyeli
ÖRKEN  1- Urgan, örülü ip 2- Fidan
ÖRKİN  1- Fidan 2- Taht, tahtırevan
ÖRNEK  Numune, standart, ölçü
ÖRPEN  1- Örtülü, kapalı, gizli 2- Alev, alev ışığı
ÖRS  Üzerinde metal maden dövülen demir kütle mec. Dayanıklılık
ÖRTE  Örtü, örtülü
ÖRTGÜN  Samanı ayrılmış, harmanlanmış tahıl
ÖRTÜN  Omuz üstüne alınan örgülü giyecek, pelerin
ÖRÜÇ  Örgü malzemesi, dokuma tezgahı
ÖRÜM  Çit, ağıl
ÖRÜN  1- Saç örgüsü, belik 2- Beyazlık, temizlik 3- Gökyüzünün bulutsuz hali 4- Ürün, hasılat
ÖRÜNDÜ  Arı, temiz, saf, pakize
ÖRÜNDÜL  1- Seçkin, güzide 2- Saf, temiz, pak
ÖS  Gerçek, hakiki
ÖSRÜK  1- Mert, özü sözü bir 2- Esrik, kendinden geçmiş
ÖSTERİŞ  Fantezi, hayal, fantastik
ÖTER  1- Ricacı, yakaran 2- İleri, ileri geçmiş 3- Çığırıcı, ötücü, okuyucu
ÖTGEN  Geçmiş, aşmış, ötede olan
ÖTGÜR  Delici, delip geçen
ÖTİLİG  İtibarlı, saygıdeğer, muhterem
ÖTKER  1- Ricacı, duacı 2- Geçici, fani
ÖTNÜ  Rica, yakarı, istirham
ÖTÜG  (Ötük) Arz, niyaz, rica, dua, dilek
ÖTÜGEN  (Ötüken)
ÖTÜKEN  1- Ricacı, duacı, niyazcı, Tanrıya yakaran 2- Geçmiş, mazi, onurlu ve övünçlü mazi
ÖTÜN  1- Ödün, verme, bağış, mağfiret 2- Yakarı, yalvarış, niyaz
ÖTÜNÇ  1- Rica, dilek, maruzat, istirham 2- İltimas, tarafgirlik
ÖVET  Övüş, övgü
ÖVGÜ  Övme, methetme
ÖVGÜN  Övülen, övülmeye layık
ÖVÜÇ  Övünç, iftihar
ÖVÜL  Övülen, övülmeye layık
ÖVÜNÇ  Övülmeye yol açan davranış, gurur ve onur kaynağı
ÖVÜT  Öğüt, nasihat
ÖYKE  Öfke, hiddet, hınç
ÖYKÜ  1- Taklit, benzeme, benzetme, 2- Hikaye
ÖYKÜNÇ  Eğilim, benzeme, taklit etme eğilimi
ÖYLEK  Zaman, devir
ÖYÜK  Coşku, coşkunluk, tezahürat
ÖZ  Kişinin “ben” derken, anlatmak istediği, tinsel varlık. 1- Ben, tin, can, ruh, gönül 2- Asıl, esas,temel, unsur 3- Şahsi, kişisel, kendi, kendine aitlik 4- Uz, uzluk, ustalık 5- Dere, ırmak
ÖZAK  birl. Öz/Ak mec. Soylu
ÖZBEK  birl. Öz/Bek mec. Cesur, kendine güveni tam
ÖZBİR  birl. Öz/Bir mec. Soylu
ÖZDEK  1- Madde, temel, asıl, yapı, kuruluş, oluş, oluşum 2- Beden, vücut 3- Ağacın, köküne yakın olan kısım
ÖZDEL  1- Soylu 2- Armağan, hediye
ÖZDEN  1- İçten, samimi 2- Ender rastlanan, olağanüstü 3- Akraba, hısım 4- Armağan, hediye
ÖZEK  1- Temel, asıl, üs, merkez 2- Can, ruh, gönül
ÖZEL  1- Ayırt, fark, farklılık 2- Uzman, usta, kalifiye 3- Kişiye özgü, kişisel
ÖZEN  1- İçten, samimi 2- Dikkat, itina, emek, heves 3- Irmak, küçük akarsu
ÖZENÇ  1- Gıpta, heves 2- Direnç, gayret, dik başlılık
ÖZERK  birl. Öz/Erk Kendine egemen, kendine sözü geçen
ÖZGE  Ben’in karşıtı. Başka, öteki, yabancı, ,gayrı
ÖZGEL  Öze ait, özden gelen, samimiyet
ÖZGERİŞ  1- Hayal, kurgu, fantezi 2- Devrim, başkaldırı
ÖZGÜ  Öze ait, özle ilgili, ait, has, mahsus
ÖZGÜN  Öze ait, özüne ait, orijinal, kendine has
ÖZGÜR  Hür, bağımsız, kendinden başkasını dinlemez
ÖZGÜVEN  birl. Öz/Güven Cesaret, kendine güvenme, kendinden emin olma, kendinden bilgi, beceri ve konumundan kuşku duymama
ÖZİ  Fert, Şahıs
ÖZİÇ  Varlık, şahsiyet
ÖZİL  birl. Öz/İl mec. Anayurt
ÖZKER  1- Ulu ruhlu kişi 2- İyilik sever, hayırsever
ÖZKONUK  Can, ruh
ÖZLEK  1- Üretken, münbit 2- Felek, talih 3- Özel, şahsi, kişisel
ÖZLEM  1- Öz’ün ilgisi, ilgi duyarak yönelişi, hasret 2- Özel, hususi, kişisel
ÖZLEN  1- Özlenen, aranan 2- Dürüst, özü sözü bir 3- özel, hususi, kişisel
ÖZLEŞ  Kendine dönüş, kendinden veriş
ÖZLÜ  Orijinal, sağlam
ÖZLÜK  Şahsi, özel, kişisel
ÖZMEN  Dürüst, özü sözü bir
ÖZRÜM  Seçkin, seçilmiş
ÖZÜÇ  Vücut, gövde, endam
ÖZÜM  Kendine katma, kendine çekme, kendinden yapma
ÖZVEREN  birl. Öz/Veren mec….Fedakar, fedai
ÖZVERİ  birl. Öz/Veri …Fedakarlık
PARS Leopar
PARSAK  1- Acıma duygusu, merhamet 2- Porsuk
PAŞA  Baş komutan, general. ( Bu sözcük, bazı dilbilimcilerimize göre, Baş-Şad, bazılarına göre de Baş- Ağa birleşimi ve zamanla ağız değişimiyle bu biçime gelmiştir.
PEÇEN  Çayır, çimen, çayırlık, otlak
PEÇENEK  1- Otlak, çayırlık 2- Bacanak
PEK  1- Berk, katı, sıkı, sert, kuvvetli, dayanıklı 2- Bey sözcüğünün, değişik ağız ayrılığı Bek, beg,beğ, bey vb.
PEKİŞ  Sıklık, sertlik, pekişmişlik
PELEN  İyi, ehven
PELİN  Acı ve keskin kokulu bir yayla çiçeği
PELİT  Meşe ağacının çiçeği
PERİNÇEK  (Berincek) 1- Sadık, içten bağlı 2- Fedakar
PINAR  Kaynak, kaynarca, göze
PIŞGAN  Olgun, pişkin
PİŞKİN  Olgun, pişmiş
PUSAT  (Busat, basat) 1- Silah 2- Zırh, koruyucu
PUSUG  Pusu
PUSUN  Pusu, pusma, sinme
PUSUNÇ  İltica, sığınma, sinme, pusma, sığınmış, mülteci
PÜSKÜL  Sarkık, asılı duran süs, aksesuar
SABA  (Sava) 1- (Sapa, sopa) Sopa, değnek, savma aleti, savaş aleti 2- Söz, iddia, hitap
SABACI  1- Sopacı, sopayla dövüşen 2- Konuşmacı, hatip
SABAK  (Savak) 1- Sopa, cop sopa kullanan, dövüşçü, sopa ile dövüşen 2- Kımız saklamak için beygir derisinden yapılan tulum
SABAR  1- Sapar, savar, döver, sopayla döven 2- Savar, savaşır, savaşçı 3- Hatip, konuşmacı
SABI  1- Sopa, cop 2- Savaş, dövüş 3- Söz, sohbet
SABU  1- Sopa, cop, değnek 2- Savaş, dövüşçü, dövüş ustası, savaşçı
SAÇA  Saçı, bahşiş, armağan
SAÇAN  1- Cömert, dağıtan, harcayan 2- Yayıncı, yayın yapan
SAÇI  1- Armağan, bahşiş 2- Adak, inanç gereği dağıtılan nesne
SAÇILIK  Armağan, hediye, bahşiş
SAÇUK  1- Eli açık, cömert 2- Armağan, bahşiş 3- Aleni, saklısız, gizlisiz
SADAK  Okların, içinde muhafaza edildiği torba ok torbası
SADU  İyi, çok iyi, ala
SAGAY  1- Düşünceli, Düşünen, sakınan 2- Özleyen, özlemiş, özlem oymaklarından
SAGIM  1- Emel, arzu, Murat 2- Düşünce, fikir, düşünceli, fikir sahibi 3- Sağlamlık,dayanıklılık
SAGIN  1- Özlem, hasret 2- Düşünce, plan, tasarım 3- Davet 4- Kıvılcım
SAGINÇI  Sagınan, düşünen, özleyen, sakınca duyan
SAGU  Ağıt, mersiye
SAGUNDU  Özlenen, düşünülen, kollanan
SAGUNDUK  Özlenen, düşünülen, özlemeye değer
SAGUNUR  Düşünce, tasarım
SAĞ  1- Sağlık, dirilik, canlılık, yeterlilik 2- Akıl, fetanet 3- Doğruluk, inanırlık 4- Halis, saf, net
SAĞ BİLGE  birl. Sağ/Bilge Doktor, sağlık uzmanı
SAĞAN  Doğan türü, yırtıcı avcı bir kuş
SAĞANAK  Sağanak, sert ve hızlı yağan yağmur
SAĞANÇIĞ  Nefs, can, ruh
SAĞBİLİ  birl. Sağ/Bili (Bilig) Sağduyu, hikmet
SAĞDAÇ  Sağlıklı günlerin arkadaşı, can yoldaşı
SAĞDIÇ  Sağdaç “ Damadın en yakın, en güvenilir arkadaşı”
SAĞIK  1- Düşünceli, planlı 2- Sağ, diri, uyanık 3- Ateş, kıvılcım, ateşli
SAĞIM  1- Yaşam, sağlık 2- Serap, algın
SAĞIN  1- Düşünce, tasarım 2- Özlem 3- Ateş, kıvılcım
SAĞINÇ  1- Kurgu, hayal 2- Sakınca, mahsur, endişe 3- Özlem
SAĞIŞ  Hesap, matematik, sayış
SAĞLAM  Sağlıklı, güçlü, dayanıklı, dirençli
SAĞLI  (Sağlık) Diri, canlı, sağlıklı
SAĞLICA(K)  Sağlıklı, diri, esenlikli
SAĞMAN  Sağlıklı, güçlü
SAĞNAK  (Sağanak)
SAĞRAK  İçki içilen kap, kupa, kadeh
SAĞRI  1- Sağrak 2- Sarı
SAĞUNÇAK  Ağıt, mersiye
SAĞUNMUŞ  1- Özlem içinde olan 2- Düşünen, düşünceli 3- Davet eden, davetkar
SAKA  1- Akıllı, arif 2- Düşünceli, kaygılı 3- Sakal 4- Saklı, saklayan, koruyan
SAKAR  1- Alnında beyaz lekesi bulunan at 2- Uğursuz, sakıncalı
SAKÇI  Koruyucu, muhafız
SAKIK  Çoban yıldızı
SAKIN  1- Düşünme, tasarım, kaygılanma, kaygıyı ortadan kaldırma eylemi 2- Saklama, koruma,esirgeme 3- Uzaklaşma, ayrılma
SAKINÇ  Düşünce, kaygı
SAKIŞ  Kaygı, endişe
SAKLI  1- Korunmuş, mahfuz, esirgenen 2- Zinde, dinç, sağlıklı
SAKLICA  1- Gizli, örtülü, korunan 2- Hazine, mücevher
SAKLIÇAK  1- Gizli, gizlenmiş, örtülü 2- Yaşam, sağlık, esenlik
SAKMAN  1- Uyanık, diri, sağlam 2- Sokman, dize kadar çıkan çizme
SAL  1- Saldırı, saldırmak 2- Salmak, bırakmak, azat etmek, serbestlik 3- göndermek, yaymak,ulaştırmak, uzatmak
SALACUK  Saldıran, saldırıcı, gönderici
SALAÇAK  Salınan, bırakılan, salınmış
SALAMAN  Salınan, bırakılan, azat edilen, serbest, azade
SALAMIŞ  1- Saldıran, düşmana karşı hamle ve manevra yapan 2- İyi kılıç sallayan, silahşor. 3- Salmış, köle azat etmiş
SALANÇU  Saldırgan, iyi kılıç kullanan
SALAR  1- Ordu sevk eden 2- İyi kılıç kullanan, silahşor
SALÇI  1- Salıcı, sevk edici 2- Salan, serbest bırakan 3- Karahanlılar döneminde, saray aşçılarının unvanlarından
SALÇUK  1- Salınmış, azat edilmiş, saltuk, eski köle 2- Başına buyruk, bağımsız, otoriteye karşı çıkan 3- Saldıran 4- Silahşor, iyi silah kullanan 5- Küçük yel, esinti 6- Haber salan, mesaj yollayan
SALDIRAN  Hücum eden, asker sevk eden
SALDIRGAN  Saldırıcı, hücumcu
SALDIRI  Hücum, taarruz
SALDIRMIŞ  Hücum etmiş, taarruz etmiş
SALDUR  Saldırı
SALGARA  Salınmış, azade, başına buyruk, otorite tanımaz
SALGIN  1- Serbest, bağımsız 2- Serap, hayal
SALGUR  Atak, tetik, saldırmaya hazır
SALGUT  Mebus, vekil. Eskiden bir bölgeyi temsilen, Kağan’a (Başkente) gönderilen kişilere verilen unvan
SALIK  1- Vergi, vergi borcu, haraç 2- Haber, öğüt, tavsiye
SALIKÇU  Haberci, öğütçü
SALIM  1- Serin esen yel, serinlik 2- Ferman, emirname 3- Üzüm demedi, salkım
SALIN  1- Serbest, serbestlik, salınma, boy gösterme 2- Jest, eda 3- salıncak
SALINMIŞ  Serbest, azade, salaman
SALKIM  Salınmış, sarkık
SALTIN  Yalnız, yalnızlık içinde, tek kalmış
SALTUK  1- Serbest bırakılmış, azade, hürriyetine kavuşmuş eski köle 2- Başına buyruk, bağımsız
SALUK  (Salık) Serbest, azade, hürriyetine kavuşmuş
SALUM  1- Özgürlük, azat 2- Kılış, silah
SALUN  1- Jest, mimik, eda, cilve 2- Boy gösterme, ortaya çıkma
SALUNDU  1- Özgür, hür 2- Edalı, boy gösteren
SALUR  1- Saldıran, saldırgan, asker salan 2- Silahşor, iyi silah kullanan 3- Saldırma, kılıç, silah 4- Serbest, azade. 
SAMSA  Baklava türü bir hamur tatlısı
SAMUKA  İnatçı, dirençli
SAN  Sanmak, saymak, var kabul etmek
SANAGA  1- Serap, hayal 2- Niyet, maksat
SANAĞ  Hesap, matematik
SANAK  Matematik
SANÇAK  Ucu sivri mızrak
SANÇAR  Saplayan, batıran, dürten, mızrak kullanarak sançan, sançıcı, iyi silah kullanan
SANÇI  1- Ucu sivri demir, silah 2- Sivri bir aletin, vücuda değince verdiği acı 3- Acı duymak. 4- Hayalet. 
SANÇIĞ  Ucu sivri demir, kargı
SANÇIŞ  Hamle, kılıç veya kargıyla yapılan dürtüş
SANDUGAÇ  Bülbül
SANEK  Hayran, meftun
SANG  San, düşünce var sayma
SANGI  Hayal, serap
SANIR  1- Hayal 2- Burç
SANKUR  Hayret, şaşkınlık
SANLAV  Hürmet, saygı
SANLI  1- Sanıcı, düşünücü 2- Şüpheci
SANSAK  Anlayış, intiba
SAPA  1- Sopa, değnek 2- Kılıç sapı, kabza 3- Aykırı, farklı, başka
SAPAK  1- Sopa 2-Aykırı, aykırılık
SAPAR  1- Sabar, döver, dövücü 2- Aykırı, farklı 3- Kabza
SAPURLUŞ  Devrim, ihtilal, ayaklanma, ayrılma
SARAR  Saran, sarıcı, sarma eyleminde olan, ören, örücü
SARGIN  1- Sevimli, sempatik, çekici 2- Sargı, sarılı, örülü
SARGUT  1- Güneş ışığı 2- Bağış, ihsan
SARI  1- Sarı renk, sarışın 2- Sarılı, sarılmış, saran, sarılma
SARICA  Sarılı, sarı gibi, sarıya çalan
SARIG  Sarılı, sarılmış, örgülü
SARIL  Sarılmaktan…sarıl, mec. Sevgili, saygılı, cana yakın
SARIM  1- Suyu süzmeye yarayan, ince dokuma 2- Sarma, sarılma
SARIP  Sarp, dik, sarılı, çıkılması güç, yalçın
SARMAN  (Sarıman) 1- Sarışın, sarıya çalan 2- Sıcak kanlı, cana yakın
SARMAŞIK  Sarılı, sarpa sarmış, sarılan
SARTIK  1- Sarılı, örgülü, örülmüş 2- Farklı, dikkat çekici
SARU  1- Sarı 2- Sıra dışı, farklı, dikkat çekici 3- Batı, batı yönü
SARUCA  1- Bir sungur türü avcı kuş 2- Sarıya çalan, sarışın
SARUL  Sarılı, sarılmış
SATI  1- Satık, satuk, satılmışın dişisi 2- Pazar yeri. (Eski Türk geleneklerine göre, çocukları sık ölen ya da olmayan ailelerin, çocuğu olduğunda,
yaşaması ve uzun ömürlü olması için, onu Tanrı’nın sevdiği, toplumun sevip saydığı, bir ulu kişiye ya da onun ruhuna, çocuğu koruması, manevi bir destek vermesi bakımından emanet edilmesi eylemine satma-satılma adı verilir. Çocuk erkekse, “Satılmış”, kız ise “Satı” adı verilir. )
SATIÇ  1- Satıcı, tüccar 2- Mertebe, rütbe
SATIM  1- Satıcığım 2- Ticaret
SATIŞGAN  Satıcı, tüccar
SATUK  Satı, satık, satılmış
SATUN  Satın alma, satın alma gücü, paha
SAV  (Sava) 1- Mesaj, haber, yeni haber 2- İddia- isnat 3- Ün, san 4- Savaş, vuruşma, dövüş 5-Öykü, atasözü, darbı mesel
SAVA  (Sav)
SAVACI  (Savcı)
SAVAN  1- Savıcı, savaşçı, def edici 2- Elçi, arabulucu
SAVAR  Savaşçı, savıcı, defedici
SAVARU  1- Bahşiş, armağan 2- Geçici, muvakkat
SAVAŞ  Harp, döğüş, vuruşma, savma, defetme
SAVAŞGAN  Savaşçı, cengaver
SAVÇI  (Savcı, savacı)1- Elçi, haberci, resul, sözcü 2- Savaşçı, cengaver 3- Ünlü, meşhur, ün salmış
SAVDUK  Uğurlama, veda
SAVGAT  Armağan, bahşiş
SAVGU  1- Haraç, vergi 2- Şifa, derman
SAVRIN  1- Armağan, bahşiş 2- Ahd, azim
SAVRUK  Savrulmuş, derbeder
SAVTUR  Veda, uğurlama
SAVUN  1- Davet, çağrı 2- Savunma, savaş 3- Ağıt, mersiye, ölenlerin yiğitlik ya da hayırlı işlerini anlatmak için verilen yemek
SAVUNDUK  Davetiye
SAVUNGAN  Savunucu, savaşan, direnen, müdafi
SAVUR  Eli açık, cömert, hovarda
SAVURKAÇ  1- Savurgan, hovarda, eli açık 2- Fırtına, katı yel
SAVUT  1- Koruyucu, koruyan, müdafi 2- Zırh, çelik yelek, demirağ
SAY  (sag, sağ, sak, sayı) 1- Saygı, sayma, geçerli kılma 2- Düşünme, ölçme, seçme, tasarım, hesap, ödeşme 3- Taşlık yer 4- Zırh, göğüslük
SAYAK  Saygılı, hürmetli
SAYAN  1- Saygılı, saygıdeğer, saygıya layık 2- saygı gösteren, efendi, ağırbaşlı
SAYDAM  Saf, net, berrak, sayılabilen, açık, temiz, bilinen
SAYDUR  Saygı duruşu, ihtiram duruşu
SAYGI  1- Hürmet, önem, değer, edep 2- Sayı, sayım, matematik
SAYGIN  İtibarlı, hürmet gören, saygı gören, hatırı sayılır
SAYIL  Seçilmiş, seçkin, sayılan
SAYILGAN  Sayılan, saygı gösterilen,muteber
SAYIM  Saygı, saygı gösteriş
SAYIN  1- Seçkin, değerli, muteber, güzide, muhterem 2- Saf, halis, arı 3- Güzel, ender rastlanan
SAYINDI  Saygı duyulan, itibar gören, muhterem, saygın
SAYIR  İçinden su çıkan mağara
SAYIŞ  Ödenek
SAYIT  Saygın, muteber
SAYLAK  Sayılan, takdir gören, usta, uzman
SAYLIK  Şeref, haysiyet, onur
SAYMAN  Sayıcı, hesapçı, hesap ve sayı uzmanı
SAYRI  Üzgün, mahzun, yorgun ilgisiz
SAYVAN  Gölgelik, kamelya
SAZAĞAN  (Sazan) Soğuk yel
SAZAK  1- Sazlık, bataklık 2- İnce yağan kar 3- Ak bulut 4- Çok konuşan, geveze 5-Poyraz, soğuk esen yel 6-Sezgin, sezici, uyanık
SAZAN  1- Soğuk esen yel 2- Sazlık, bataklık 3- Sezen, sezici
SEBE  Sevgi, sevi
SEBÜK  Sevik, sevilen, sevgi gören
SEÇEN  1- Titiz, seçici, ayırıcı 2- Konuşkan, hoş sözlü
SEÇİL  1- Seçkin, güzide, seçilmiş 2- Farklı, olağanüstü
SEÇİLİR  Seçkin, güzide
SEÇİLMİŞ  Seçkin, güzide
SEÇKİN  1- Farklı, göze batan, olağanüstü 2- İtibar gören, muhterem
SEGREK  Seyrek, ender rastlanan
SEĞİRTGEN  1-Koşucu, atlet 2- Afacan, ele avuca sığmaz, tez canlı
SEĞREK  Seyrek, nadir, az rastlanır
SEKMEN  Seviye, mertebe
SELÇİK  (Seligcik) 1- Temiz, pakize, namuslu, bakire 2- Küçük kılıç, bıçak 3- Açık,beliğ, fesahatli
SELEK  Eli açık, cömert
SELEN  1- Salınan, sallanan, kıvrılan 2- Temiz, pak, namuslu, zarif, bakire 3- Fısıltı, hafif ses 4-Haber, havadis 5- Yılan (Tuva ve Çuvaşlarda)
SELENGE  Kıvrılan, kıvrık
SELİG(Silig)  1- Namuslu, temiz, dürüst, pakize 2- Kibar, narin, zarif
SELİGÇİK  (Selçik) Temiz, namuslu, bakire
SELİN  1- Selen, salınan, haber, fısıltı 2- Sülün kuşu
SEMİZ  1- İri yarı, şişman 2- Besili, bakımlı
SENGER  1- Canavar, ejderha 2- Kale, burç
SENGİ  Sevgi, sevi
SENGÜN  Ordu komutanı, general
SEPİL  1- Yaygın, yayılmış, bulaşmış 2- Kale, hisar
SEPİN  1- Çeyiz, kalın 2- Yaygın, yayık
SEREDAY  Yüzük, takı, aksesuar
SERİM  1- Gösteriş, teşhir 2- Sabır, metanet
SERİN  1- Gölge, gölgelik 2- Genişlik, gerilmişlik 3- Soğuğa yakın, hafif soğuk 4- Sabırlı, dayanıklı
SERİNGEN  1- Serince, serinleşmiş 2- Sabırlı, dayanıklı
SEVEN  Sevmek…den sevgi sahibi, şefkatli, tutkulu
SEVERGE  1- Dost, yakın, yaren 2- Aşk, sevgi, tutku
SEVGİ  Sevme eyleminin nüvesi
SEVİ  Sevgi, sevgi eğilimi, sevgi yakınlığı
SEVİGEN  Seven, sevgisini veren
SEVİK  1- Sevilen, sevgi gösterilen, sevgiye layık, sevgili 2- Dost, gönüldaş
SEVİL  Sevilen, el üstünde tutulan
SEVİLGEN  Sevilen, aşırı ilgi gören
SEVİM  Sempati, alım, çekicilik- sevgiye yol açan
SEVİMLİ  Çekici, sempatik
SEVİN  Sevinç, mutluluk
SEVİNÇ  Neşe, coşku, sevinme duygusu, mutluluk
SEVİNÇEK  Sevinilecek şey, sevinç kaynağı
SEVİNDÜK  Mutluluk, bahtiyarlık (Uzun süren bir çocuksuzluk döneminden sonra, çocukları olan ailelerin sık kullandığı, geleneksel adlardan)
SEVİNMİŞ  Sevinçli, mutlu, mutlu olmuş
SEVİNTİ  1- Mutluluk, mutlu olmaya değen 2- Ferahlık, gevşeme, rahatlık, huzur
SEVÜK  Sevilen, sevgili, canan
SEYİRTGEN  Afacan, çalışkan, ele avuca sığmaz
SEYREK  Az rastlanır, sıra dışı
SEZEK  1- Hassas, duygulu, ferasetli 2- Sezgi, anlayış, kavrayış, his
SEZEN  Anlayan, kavrayan, hisseden
SEZER  Hassas, duygulu, fark edici
SEZGİ  İdrak, seziş, hissediş, ilham
SEZGİN  Hassas, sezici
SEZGİR  Hassas, narin, alıngan
SEZİGEN  Sezen, sezgin
SEZİK  Sezgin, içli
SEZİKLÜ  Tedbirli, sezici
SEZİM  Hissediş, anlayış
SEZİMTAL  Hassas, duygulu
SEZMİŞ  İdrak eden, anlayan
SIBAK  Sopa, değnek
SIDAL  Muktedir, güçlü, egemen
SIGUN  1- Yabani geyik 2- Emek, zahmet, sıkıntı
SIĞIN  Erkek geyik, Ala geyik
SIĞINAK  Sıkı korunan, sığınılacak yer, yoğun ve katı olan yer
SIĞINDIK  Bağlılık, sadakat
SIĞLAM  1- Sağlam, sıkı, yoğun 2- Sine, bağır
SIK  Katı, yoğun
SIKI  Katı, sıkılmış, yoğun
SIKILGAN  Daralmış, daralan, sıkılaşan, utangaç
SIKIN  1- Keder, yas, üzüntü, sıkıntı 2- Ala geyik
SILIV  Temiz, pakize, bakire
SILKIM  Cesur, gözükara
SIN  1- Deney, deneme 2- Endam, gösteriş
SINAÇI  Hakem, sınayıcı
SINAĞ  Sınav, imtihan, deneme
SINAK  Deney, sınav, imtihan
SINAUVU  Sınav, deney
SINAYÇI  Hakem, sınayan
SINÇI  Hakem, sınaçı
SINDIRAÇ  Bülbül
SIRAY  Çehre, yüz, beniz
SIRGA  1- Küpe, takı, aksesuar 2- Armağan, bahşiş 3- Halka, halkalı
SIRGALU  Küpeli
SIRMA  Sırlı, boyalı, gümüş tel
SIYKIM  Sevgili, canan
SIYLI  1- Sevimli, sempatik, muteber 2- Armağan
SIYLIK  Armağan, bahşiş
SIYURGAL  Armağan
SIZGIÇ  Kalem, yazgaç
SIZIM  Sızı, yakınma, hüzün
SİBEL  1- Buluttan ayrılıp henüz yere düşmemiş yağmur tanesi 2- Buğday, buğday tanesi
SİLGİ  Arınma, temizlik, parlaklık
SİLİG  1- Temiz, namuslu, dürüst 2- El değmemiş, bakir, bakire 3- Tatlı dilli
SİNÇE  Çehre, beniz
SİNGİL  Küçük kız kardeş
SİNGİN  Mahçup, sıkılgan
SİNKEL  İmtiyazlı, ayrıcalıklı
SİNKİL  İmtiyazlı
SİR  1- Şeciye, soy, kök 2- Birleşik, birleşmiş
SİREK  Zeki, akıllı
SİTACU  Nazlı, narin, alıngan, hassas
SİYAVUŞ  Sevimli, sempatik, sevgiye layık
SİYENDİ  Sevilen, sevilmiş, sevgiye layık
SİYREK  Az rastlanır, seyrek bulunur
SİYUN  Sevim, sevimlilik, sempati, beğeni
SİYURAN  Utkan, muzaffer
SİYURGAL  1- Ödül, armağan, ödül alma 2- Madalya, askeri nişan
SİYURGATMIŞ  1- Düşmanı bozguna uğratmış 2- Başarılı, ödül ve övgü almış
SİYÜNÇ  Sevinç, mutluluk
SİZGEK  Zeki, sezgin, müdrik
SİZÜÇEN  Hassas, zeki, uyanık, akıllı
SOBAY  1- Bekar, yalnız, münferit 2- Silahını iyi kullanan, deneyimli asker, savaşçı
SOĞAY  Sağlıklı, zinde, dinç
SOKMAN  1- Mert, dürüst 2- Diz kapağına kadar gelen uzun bir tür çizme (Türkmen çizmesi)
SOKULAG  1- Adak, kurban 2- Sokulgan, munis, cana yakın
SOKULGAN  Cana yakın, munis
SOKUM  Kurban, adak
SOLAGAY  1- Solak 2- Ters, hiddetli, öfkeli
SOLAK  1- Asker yöneten, asker sevk eden (Sulag) 2- Sol el ve ayağını kullanan
SOLAŞIGLI  Yararlı, çok yararlı, iş bitirici
SOLGUN  Rengi kaçmış, yıpranmış, hüzünlü
SOLGUR  (Salgur) Atak, saldırı
SOLIN  Araştırmacı, meraklı
SOLMAGAN  Canlı, ölümsüz, solmaz
SOLMAZ  Canlı, diri, çekici
SOLTU  Soludu, soluklu
SOLUK  Nefes, can
SONGAR  Sungur, şahin
SONUÇ  1- Son, bitim, kıyı 2- Uç, sınır, limit. Osmanlı ve Salçuklular döneminde, sınır karakollarında görev yapan kişiler verilen bir ad
SORGUÇ  Başa takılan çelenk
SORGUN  Söğüt türü bir ağaç
SOYÇA  Soylu, soyluca
SOYDAM  1- Soylu, soyunu düşünen 2- Ailesine bağlı, yuvasına bağlı
SOYDAN  1- Soylu, soylu bir aileden gelen 2- Hanedan, hanedanlık
SOYDAŞ  Aynı soydan gelen, aynı soyun kişileri
SOYLAMIŞ  1- Soyunu çoğaltıp, kutsayan, örgütleyen 2-söz, söyleyen, konuşmacı, hatip
SOYLU  Asil, asalet sahibi
SOYLUHAN  birl. Soylu/Han
SOYON  (Sayın)
SOYSAL  birl. Soy/Sal 1- Ünlü, meşhur 2- Soylu, asil 3- Medeni, uygar
SOYURGAL  1- Ödül, askeri ödül,madalya, nişan 2- Armağan, bağış, ihsan
SOYURGAT  İhsan, bahşiş
SÖKE  Diz üstü çöküş, çökme
SÖKMEN  1- Yiğit, gözü kara, düşmana diz çöktüren, dize getiren, buyruğunu
dinleten 2- Sokman, uzun çizme.
SÖKÜR  1- Kızgın, hiddetli, kabarmış 2- Dize getiren, diz çöktüren,buyruğunu dinleten
SÖKÜRMÜŞ  Dize getirmiş, baş eğdirmiş
SÖN  Güçten kesilme, azalma
SÖNMEZ  1- Canlı, enerjik, ateşli, iddialı 2- Parlak, göz alıcı
SÖNÜ-k-   Sönük, pasif, cansız, heyecansız
SÖYKEM  Sempati, sevim, sevimlilik
SÖYLEM  Anlatım, hitap, hitabet, demeç, izah
SÖYLENCE  Efsane, mit, destan, lejant
SÖYÜ  1- Aşk, sevda 2- Sevinç
SÖYÜÇEN  1- Aşık, sevdalı 2- Sevinçli, mutlu
SÖYÜNDÜK  Sevindik
SÖZBAY  birl. Söz/Bay Söz zengini, hatip, söz cambazı
SÖZBİR  birl. Söz/Bir mec. Doğruluk, dürüstlük, söz birliği, sadakat
SÖZEÇEN  (Sözen)
SÖZEN  Hatip, konuşmacı
SÖZER  birl. Söz/Er, mert, sözünün eri
SÖZERİ  birl. Söz/Eri, mert, sözünün eri
SU  1- Sıvı 2- Asker, er, erat
SUBAK  Sopa, değnek, cop
SUBAY  birl. Su/Bay 1- Bilgili ve deneyimli asker 2- Hafif süvari, atlı asker 3- Bekar evlenmemiş (Anadolu ve Azerbaycan’da) 4- Çocuksuz, çocuğu olmayan ( Kazak ve Kırgızlarda)
SUGAY  Aya benzer, ay parçası
SUĞUNÇAK  Sığınak, sığınılacak yer, sine, bağır
SUKTA  Sıkıcı, ezici, acı kuvvete sahip
SULAK  1- Asker sevk eden, sefere çıkan 2- Sulu, verimli
SUN  1- Çağrı, davet 2- İncelik, nezaket 3- Vermek, ihsanda bulunmak
SUNA  1- Emsalsiz güzellik 2- Yeşilbaş ördeği
SUNAK  Adak, kurban
SUNAR  1- Davetkar 2- Cömert, abadan
SUNAYAN  Çığırıcı, davetkar
SUNÇA  Sunak, adak
SUNÇAK  Adak, kurban
SUNGU  Bağış, ihsan, ikram
SUNGUN  1- Yetenek, yetenekli 2- Sunulan, adak, hibe
SUNGUR  1- Kartal 2- Şahin
SUNGURCA  Sungur yavrusu, küçük sungur
SUNKA  Sunak
SUNKAK  Sunak
SUNKAR  Sungur
SUNKUR  Sungur
SUNTAY  birl. Sun/Tay
SUNU  İkram, davet, bağış, armağan
SUSKUÇAK  Küçük, körpe
SUSÜ  Sağlık, şifa
SUTU BOĞDA  Mübarek, Tanrısal, Tanrıdan gelen (Eski dönem Tanrı sıfatlarından)
SUVAN  Savaşçı, cengaver
SUVAR  Bolluk, bereket
SUVAT  1- Su kanalı 2- Suyun taksim edildiği yer
SUYUN  (siyun, sevim) Sevimlilik, sempati, niyet
SUYUNÇUK  1- Sevinç, sevimlilik 2- Müjde
SÜÇÜG  (Süçig) Tatlı, lezzetli, hoşa giden
SÜDÜN  birl. Süt/Ün, Soylu, temiz
SÜLEDİ  Saldırgan, akın yapan, akıncı
SÜLEK  Saldırgan, akıncı
SÜLEMİŞ  1- Akıncı, saldırgan, düşman üzerine asker yollayan 2- İyi silah kullanan, silahşor
SÜLÜN  Uzun kuyruklu, renkli bir kuş
SÜNE  Ruh, can
SÜNGÜ  (Süngük) 1- Kesici ve delici, uzun bıçak 2- Kemik, kemik parçası, kemikle yapılan mızrak 3-Eskiden, mezar başlarına dikilen sırık
SÜNGÜK  Süngü
SÜNGÜŞ  Süngü darbesi, süngü hamlesi, süngüleme, savaş
SÜRÇEK  Yemek, oyun ve eğlence için yapılan, gece toplantısı
SÜREN  1- Asker sevk eden, savaşa asker yollayan 2- Haykırış, nara, savaş narası
SÜRER Asker sevk eden
SÜRGİT  1- Payidar, kalıcı 2- Ulak, postacı
SÜRÜN  Süs, makyaj, makyaj malzemesi
SÜSÇEN  Kargı ve kılıç saplamada usta olan kişi
SÜSMEN  1- Süslü, süsü ve süslenmeyi seven 2- Tos atan, toslayan
SÜSÜN  Süslü, işveli, sempatik, çekici
SÜVERCE  Canan, aşık olunan, maşuka
SÜYEK  Kemik, soy, sop
SÜYGEN  Sevgili, canan
SÜYÜK  Kemik, soy, oymak
SÜYÜM  1- Sevim, sempatik 2- Görüş, kanaat
SÜYÜN  Sevim, sempati
SÜYÜNÇ  1- Sevinç,mutluluk 2- Müjde
SÜYÜNÇÜ  (Süyünç) müjde
SÜYÜRGE  Toy, şölen, ziyafet
SÜYÜŞ  Buse, öpücük
SÜZEM  Diksiyon, söz söyleme ve konuşma ahengi
SÜZGE  Tarak, çok ince dişli saç tarağı
SÜZGÜ  1- Tarak 2- Süzgeç
SÜZGÜN  1- Arınmış, süzülmüş 2- Mest, mahmur, kendinden geçmiş 3- Göz alıcı, alımlıŞADŞat) 1- Ordu komutanı, general 2- Tigin, prens 3- Cesur
ŞADAPIT  Şad’a bağlı birlik ve beyliklerin genel adı
ŞAKAR  1- Şakır, bülbül gibi öter 2- Çakar, cesur
ŞAKIR  1- Öter 2- Çakır
ŞAKRU  Çağrı, mesaj, davet
ŞAMAN  Kam, baksı
ŞANÇI  Saplayıcı, iyi ok ve kargı kullanan, silahşor
ŞANDA  Alçak ve rutubetli yer
ŞANYU  (Tanyu) Sonsuzluk, genişlik
ŞARA  (Çara) Ufuk, ufuk çizgisi
ŞAŞ  1- Şiş, sivri uçlu, et pişirme aracı 2- Taş 3- Dış kısım, dışarı dışarıda kalan, taşra
ŞAŞLIK  Şiş, şiş kebabı
ŞAYBAL  Şımarık, nazlı
ŞAYLAN (çaylan)  Nazik, kibar, neşeli, güler yüzlü
ŞAYLIĞ  Şeref, onur
ŞEYBAN  (Şeban, şıban, çıbın, zıbın) Sinek, haşarat
ŞIMGA  Acele, aceleci
ŞORAMUN  (Çoramun, çuramun) Ruhlarla ilgilenen, kötü ruhları kovan
ŞORLAK  Şorul, şorul akan su, çağlayan
ŞÖLEN  Yalnızca fakir ve kimsesizlere verilen toy, yemek ziyafeti, Bey yemeği
ŞUMGA  Aceleci, tez kanlı
ŞURLAK  Çağlayan
ŞURLAYU  Çağlayan
ŞÜYÜN  Müjde
TABAN 1- Tapan, tapınan 2- Temas, dokunma, vurma 3- Dizi, sıra, kafile
TABAR  1- Tapan, tapınan 2- Vuran, döven, dövüşçü
TABGAÇ  1, Dövüşçü, kavgacı 2- Ulu, saygıdeğer, muhterem 3- Tapıcı,tapınıcı
TABIN  (Tapın) İbadet
TABKI  Vicdan
TABU  (Tapı, tapu) Kutsanmış, kutlu yapılmış, tapılacak duruma getirilmiş
TABUK  1- Tabu 2- İnayet, yardım, hizmet
TABUN  Tapın, ibadet
TAÇA  Tasarı, kurgu, plan
TAÇAM  Tasarı, plan, kurgu, senaryo
TADIK  Tat, lezzet, damak
TAG  (Tak, tağ, dağ)
TAGA  1- Silah 2- Kural, kaide 3- Saygıdeğer, hürmet edilen
TAGAY  1- Saygı duyulan kişi 2- Dayı, ana tarafından gelen akraba
TAGI  1- Dindar, inançlı 2- Takı, aksesuar
TAGUK  Tavuk
TAĞ  Dağ
TAĞAN  Üç ayak, saç ayağı
TAĞAŞAR  birl. Dağ/Aşar mec. Azimli, kararlı
TAĞLUK  Dağlık, dağlık bölge
TAĞMA  1- Dağ eteği 2- Elçi, devlet temsilcisi, devlet görevlisi
TAĞUDAR  1- Heybetli, dağ gibi 2- Dağıtıcı, yok edici, yıkıcı, şiddetli 3- Kısmet, nasip
TAKAK  Ucu, ateşli ok
TAKAY  1- Dayı, ana tarafından akraba 2- Dolunay
TAKIĞ  Takı, ziynet, aksesuar, mücevher
TAKIR  Takı, ziynet
TAKIŞ  Takı, süs, aksesuar
TAKİ  Dindar
TAKSUK  Harika, olağanüstü, anormal
TALA  1- İri cüsseli, heybetli 2- Seçkin, güzide
TALAKAN  Yağmacı, yağmalayan
TALAN  Yağma, yağmalama, üşüşme, saldırı
TALAS  1- At yarışlarındaki, başlangıç ve bitiş çizgisi 2- Fırtına, kum fırtınası 3- Dalga. 4- Tartışma, münakaşa. 
TALAY  (Taluy, Tulay, Toluy,Tolu) 1- Okyanus, derya, büyük deniz, büyük göl. mec. Ululuk, büyüklük, sonsuzluk 2- Gelecek, ikbal 3- Seçkin,güzide
Şamanist gelenekte Deniz ve göllerin kutsal ruhu.
TALAZ  Dalga
TALI  Güzide, seçkin
TALIKU  Seçkin, güzide, beğenilen
TALIMAN  Seçkin, güzide
TALKAN  Kızartılmış tahıl
TALKILIÇ  (Dalkılıç) Zırhsız, korumasız
TALPIN  Faal, aktif, çalışkan, himmetli
TALŞIK  İtimat, teminat, güvence
TAMAN  Duman, sis
TAMAR  1- Damla, damlayan 2- Demir, demir cevheri
TAMGAÇ  Memur, devlet memuru, damgacı, devlet görevlisi
TAMIŞ  1- Demiş, söylemiş, bilgili, deneyimli, sözüne değer verilen, sözüne güvenilen 2-Damla
TAMİR  Temir, demir
TAMİZ  Damla
TAMTUK  Büyük ve kuvvetli ateş
TAMU  (Tamuğ) Yerin dibi, yer altı, cehennem
TAN  (Tang) 1- Gün açımı, gün doğumu, şafak 2- İlginç, acayip, şaşkınlık yaratan 3- Tatlı, tat veren,huzur veren
TANA  (Dana) dana, iki yaşındaki inek yavrusu
TANDU  1- Tan vakti, tan vaktinde doğmuş 2- Alev, alevli büyük ateş
TANG  1- Mucize, olağanüstülük 2- Tan vakti 3- Giriş, antre
TANGAK  Kaygı, endişe
TANGSUK  Mucize, şaşırtıcı olay, olağanüstülük
TANGUT  (Tankut) Savaşlarda, mızrak ve tuğların yanına ya da ucuna takılan ipek kumaş, flama
TANIK  1- Tanuk, şahit, gözlemci 2- Tanıdık, dost, yaren
TANIL  Ünlü, meşhur, tanınan
TANIP  Tanınmış, ünlü
TANIR  Ünlü, tanınmış
TANIŞ  1- Tanınan, bilinen, aşina, tanıdık 2- Danışılan, bilgi ve deneyimine başvurulan, danışman
TANIŞIK  Yakından tanınan, tanıdık, bildik, dost, yaren
TANIŞMAN  (Danışman) Tanış, danışılan, bilgili kişi
TANIT  Tanınacak nitelikte, belirgin, tanınabilen
TANJU  (Tanyu) Sonsuz genişlik, ululuk,olağanüstülük, mucize gibi
TANLA  1- Şaşılası, ürkütücü, olağanüstü, mucize 2- Suçlayan, yargılayıcı 3- Doğuş, tan vakti
TANLAĞI  Mucize
TANMAN  Tan vakti doğan
TANRIDAĞ  birl. Tanrı/Dağ “ Tanrı Dağı”. Çok eski dönemlerden beri, kutsanarak, Tanrı tarafından yalnızca Türklere tahsis edildiğine
inanılan ve halen kutlu kabul edilen sıradağların genel adı. 
TANRIKUT  birl. Tanrı/Kut. Tanrısal, Tanrıdan gelen, Tanrının Kutunu üzerinde bulunduran, haşmetli, Hun imparatoru Mete Han’ın unvanı. 
TANSIĞ  (Tansık,Tansu) hayret verici, şaşırtıcı, olağanüstü
TANSU  1- Tansık, mucize 2- Yadigar, armağan 3- Birleşik
TANTIK  1- Çok konuşan, konuşkan 2- Tanıdık, hısım, ahbap
TANUĞ  Tanı, teşhis, kanıt, tanınan, tanınmaya yol açan
TANYU  (Tanju) Ulu, ulaşılmaz, hükümran
TAP  Dilek, istek, umut, yardım ve bunları içine alan beklentilerle dolu inanç
TAPAĞ  1- Tapma, tapınma, saygı 2- Görev, iş
TAPAR  Tapan, seven, uman
TAPARLU  1- Mutlu, umutlu 2- Sofu, dindar
TAPDUK  1- Çocuğu uzun süre olmayanların, çocuğu olduğunda verdiği adlardan 2- Saygı ve sevgiye layık, saygıdeğer 3- İbadet, tapınma
TAPI  Tapınma, ibadet
TAPIK  Önde, önde olan, önde gelen
TAPIN  Tapınma, umma, beklenti
TAPINGU  Tapınılacak nitelikte sevilen
TAPIR  Buluş, yenilik, icat
TAPKI  Vicdan
TAPKIR  Ayak altında kalıp, katılaşan toprak
TAPKUR  Tabur, dizi, topluluk, kafile
TAPLAK  Rıza, kabul, teyit
TAPUK  Tapu, Tabu 1- Tapınma, dilek, istek 2- Tabu, kör inanç 3- Hizmet, hizmetli
TAPUKÇI  (Tapıcı) Saray muhafızı, muhafız askeri
TAPUKSAK  Saygılı, hürmetli
TAPUN  Kutsama, kutsal bir varlığa yönelme, beklenti, ibadet
TAPUNMUŞ  Sofu
TAR  Dar, darlık, zahmet, sıkıntı
TARA  Ağaç dallarını budamak için kullanılan bıçak
TARAGAY  Turgay, tarla kuşu, çayır kuşu
TARAKA  1- Tarak, eşme, ayırma aleti 2- Saygı gösteren
TARAMAN  Tarayıcı,rençber, çiftçi
TARAN  1- Geniş arazi, ekinlik, ekin yeri 2- Sınır, hudut
TARANÇI  1- Sınır muhafızı 2- Ekinci, rençber
TARANG  Mevki sahibi, imtiyazlı, saygıdeğer
TARBAN  Gururlu, mağrur
TARDU  1- Öncelikli, imtiyazlı 2- Durdu, duran yaşam. Göktürkler dönemi, üst düzey yöneticilere verilen bir unvan. 
TARDUŞ  İmtiyazlı
TARGAN  Savaşlarda, düşmanın geçeceği yollara, onların gidişini ağırlaştırmak ve güçleştirmek için bırakılan, kaya ve kütük parçaları
TARGUN  Mahçup, sıkılgan
TARHAN  (Tarkan) İmtiyaz sahibi soylu kişi. Bu kişiler, vergi vermez, suçları dokuz kereye kadar bağışlanır, kağan ve hanların huzuruna izinsiz girebilirlerdi.
TARHUN  Güzel kokulu bir yayla çiçeği
TARIK  Darı, tahıl, ekin
TARIM  1- Emek, enerji, zahmet, sıkıntı 2- Ziraat, rençberlik 3- Irmakların küçük kolları
TARINÇ  Sınır, hudut, uç
TARING  1- Derin, derinlik 2- Ziraat
TARKAN  İmtiyazlı ve soylu kişi (Tarhan)
TARKANÇ  1- Öfke, gücenme, rahatsızlık, kızgınlık 2- Darılma, sıkılma
TARKAT  Bakan, nazır, yönetici, bürokrat
TARKINÇ  1- Darılma, darlanma, küsme, küskünlük 2- İsyan, başkaldırma
TARLIG  1- Güçlük, darlanma, sıkılma 2- Bahşiş, hediye
TARTA  Terazi
TARTAGAN  1- Tartan, terazi 2- Dağınık, derbeder
TARTIŞ  Armağan, bağış
TARUG  1- Darı, ekin 2- Hediye, bağış
TASAR  Plan, tasarı, tasarım
TASIM  Gösteriş, afi
TAŞ  1- Dış, dışta olan, görünürde olan 2- Kaya parçası mec. Sertlik, dayanıklılık
TAŞAN  Taşmış, dışa vurmuş, coşkun
TAŞAR  Taşmış, coşkun, ateşli
TAŞGAN  Taşan, coşan, ateşli
TAŞGARU  Dışarı, dışarıdan, taşra
TAŞGIN  Taşmış, dışa vurmuş, coşkulu, ateşli, asabi
TAŞKI  Dışarıdan, taşralı
TAŞKIN  Coşkun, ateşli
TAŞRALU  Dışarıdan, yabancı
TAŞRIK  Dışarıda, gurbet, gurbetçi, sefere giden.
TAŞUG  Taşınabilir mal, menkul değer
TAŞÜREK  birl. Taş/Yürek ( Cesur, gözü kara)
TAT  1- Yemek, damak 2- Uzak, uzakta, uzaktan, yabancılaşmış 3- Kılıç pası, paslı kılıç
TATAR  1- Uzakta kalmış, yabancılaşmış 2- Çayırlık, mera 3- Kent dışında yaşayan
TATAŞ  (Dadaş) 1- Yakın dost, yaren, arkadaş 2- Uzakta kalmış, aynı uzaklığı paylaşan
TATIG  Tatlı, hoş
TATIR  Çayırlık, otlak, mera
TATLI  Tatlı veren, hoşa giden mec. Güler yüzlü, sevimli, cana yakın
TATU  1- Barış, sulh 2-Uzağı gören, uzak görüşlü 3- Bakıcı, eğitici 4- Tatlı, tat veren. 5- Yaratılış, fıtrat. 
TAV  1- Hız, devinim, çeviklik, koşu, davranmak, harekete geçmek. 2- Dağ
TAVAR  Hızlı hareket eden, hızlı davranan.
TAVGAÇ  1- Hızlı koşan, hızlı davranan, atik 2- Çekici, cezbedici
TAVIŞGAN  Tavşan
TAVLI  1- Hızlı, atik 2- Dağlı
TAY  1- Dayak, dayanak, dayanılacak nesne 2- Soy, asalet, soyluluk unvanı 3- Ululuk, büyüklük,çokluk 4- Mevki, yer, bölge 5- Ananın erkek kardeşi, dayı 6- Süt emen at yavrusu
TAYAK  Baston, değnek, dayanılacak nesne.
TAYANÇ  1- Dayanç, dayanak 2- Hami, koruyucu, sırdaş, güvenilen kişi
TAYANÇI  Danışman, memur. Uygurlar döneminde, küçük dereceli memur unvanlarından. 
TAYANG  Dayak, dayanak, destek, dayanak
TAYANGU  Danışman, aracı, sıra dışı. Han ve kağanların danışmanlarına verilen bir unvan
TAYCU  1- Hami, destekçi, koruyucu 2- Soylu, seçkin 3- Tay sahibi,tay eğiticisi
TAYEÇE  birl. Tay/Eçe..Soylu, saygıdeğer hanım. (Teyze, sözcüğünün buradan geldiğini söyleyen dilciler var.)
TAYGA  1- Kavak, çam, söğüt karışımı ormanlık bölge 2- yoğurtlu sebze çorbası
TAYGAN  1- Karışık ağaçlı orman 2- Dayanak, destek
TAYGANA  Kaygan, kayıcı
TAYGUN  Yavru, çocuk, torun
TAYGUR  Kayan, kızakla kayan
TAYIK  Kibar ve nazik genç
TAYLAN  1- Beyefendi, centilmen 2- Yakışıklı, heybetli 3- Düzgün ve etkileyici konuşan
TAYŞI  1- Mürşit, yol gösteren 2- Hami, koruyucu
TEBER  Balta, baltalı mızrak
TECİMEN  İdareli, ekonomist
TECİMER  Ekonomist, hesaplı
TEDAN  Tutan, zapt eden, zabit
TEDİK  (Tetik) 1- Usta, becerikli, bilgili 2- Öğüt, nasihat
TEGEN  (Değen) Değerli, karşılığı olan
TEGİN  Tigin, prens, şehzade, bey oğlu. Göktürkler döneminde, vali unvanı olarak da kullanılmıştır.
TEGİNEK  Değnek, baston
TEGİR  1- Değer, kıymet, paha 2- Hücum, taarruz 3- Ulaşım, ulaşma
TEGİŞ  1- Değişim, değişme 2- Dövüş, temas, çarpışma, hücum
TEGRE  Daire, çevre, civar, etraf
TEGREK  1- Değer, kıymet 2- Tekerlek, değirmi, yuvarlak
TEĞME  Değme, seçkin, farklı
TEKER  1- Değer, kıymet 2- Çevre, yöre, daire 3- Saldırgan, mütecaviz
TEKEŞ  Döğüş, değiş, temas, savaş, savaşçı
TEKİN  1- İyi, güzel, biricik, emsalsiz, uğurlu, uygun 2- Rahat, güvenli,güvenilir. 3- Tigin, prens, bey oğlu 4- Tabi, bağlı, kul, köle 5- Boş, ıssız, toplumdan uzak kişi 6- Saldırgan.
TEKİNİK  Güvenilir, iyi, münasip, uygun
TEKİR  1- Değer, kıymet, paha 2- kara benli, kara çizgili 3- Hücum, saldırı, saldırganlık
TELA  1- Delici, delen 2- Tolu, olgun, bilge 3- Armağan, adak, sungu
TELEK  Armağan, sungu
TEMİR  Demir
TEMİR YALUP  birl. Demir/Yalup …demirci ustası, silah yapımcısı
TEMİRÇAL  birl. Temir/Çal ( kılıç darbesi, kılıç vuruşu)
TEMİREN  Ok başlığı, okun ucundaki sivri ve delici demir parçası
TEMİRHAN  birl. Temir/Han
TEMİRKIRAN  birl. Temir/Kıran mec. Acı kuvvet, acı kuvvete sahip kişi
TEMİŞ  Demiş, söylemiş, bilgin, deneyimli
TEMÜGE  (Temürge) demir, nüvesi
TEMÜRKAZUK  birl. Temir/Kazık Kutup yıldızı
TENBE  At koşumu, koşum takımı
TENEKUR  Boraks madeni
TENGİZ  Deniz
TENİK  Azim, kararlılık
TENŞİ  Eşit, adil, adaletli
TEOMAN  Sis, duman, tuman
TEPE  1- Uç, sınır, doruk, yükseklik, yüksek yer 2- Yığın, kütle 3- Bir nesnenin sivri ucu
TEREÇE  İnce, narin, zarif
TEREK  Siper, koruyucu
TEREKEME  Siper, siperlik, sütre
TERİLGEN  Diri, canlı, hazır, tetik, tetikte
TERİLGENBUDUN  birl. Terilgen/Budun. Devletin çekirdeğini oluşturan boy merkez halk Devletin, temel, ulusal askeri gücü. 
TERİM  1- Bilim, sanat, bilim ve sanat erbabı 2- Emek, alın teri, zahmet 3- soyluluk, şeref, onur,nurlu 4- toplantı, dernek 5- Han soyundan gelen kızlara verilen bir soyluluk unvanı
TERİŞ  Derleme, toparlama, birleştirme, birleştirici, derleyip toparlayıcı
TERKEN  1- Süs oku, süslü ok 2- Savaş arabası 3- Soylu, soyluluk unvanı
TERNEK  Dernek, toplantı
TESİYEMİ TANYU  (Ululuğun sınırı olmayan, en ulu )
TETİK  1- Uyanık, hazır 2- Becerikli, mahir
TEYENG  Sincap
TEYMUR  Demir
TEZ  1- Hızlı, ivedi, hızlılık 2- Kaçma, ürkme, ürküntü 3- Şiddet, şiddetli
TEZME  Çabuk kızan, canı ağzında, kızıp çekip giden
TEZÜREK  birl. Tez/Yürek Heyecanlı, ateşli
TIBIK  Sakin, asude
TILSIM  Büyü, efsun, sihir
TIN  (Tin) Ruh, can, nefes
TINGI  1- Tin, can, yaşam 2- Kulağa gelen ses, ses dinleme (Tınlama)
TINGLAK  Efendi, söz dinleyen
TINGLAR  Dinler, hürmetkar
TINGLATUR  Sözü dinlenen, sözü geçer
TINGLAYU  Munis, söz dinleyen
TINGLIĞ  Canlı, diri
TINI  1- Ruhsal, ruhla ilgili 2- İnanç, iman 3- Tıngırtı, kulağa gelen ses
TİGİN  Prens, şehzade, han oğlu, bey oğlu
TİGREK  Çevre, daire
TİKE  Parça, bölüm, lokma, tıkım
TİKEN  Dikili, dik, dikmiş
TİKİM  Parça, lokma
TİLBE  Dilek, dilenen şey, murat
TİLBİ  Dilek
TİLEK  Murat, istek, dilek
TİLKİ  Tilki, kürkü için avlanan hayvan
TİLMAÇ  Çevirmen, tercüman
TİLMEN  (Dilmen) Konuşkan, hatip, çenebaz
TİLTAY  Etken, amil, neden
TİLUN  Dolun, tolun, dolu, tam, eksiksiz, kusursuz
TİMAGUR  Merhametli, vicdanlı
TİMUÇİN  (Temuçin, temurçin, timurçine)
TİMUR  Demir
TİMUR KÜRKAN  birl. Timur/Kürkan. Türk dünyasının en ünlü simalarından. Yalnızca Türk tarihi değil, dünya tarihinin de başta gelen liderlerinden. Çengiz Kaan’dan sonra, dünyanın ikinci büyük fatihi. Yaşamı hep çetin mücadelelerle geçmiş, koca bir imparatorluğu adeta yoktan var etmiştir. Kürkan (Damat) lakabını, evliliğinin ilk yıllarında, kayın eçesi olan Buhara Emir’ in himayesinde oluşu nedeniyle almış, daha sonraları,İranlılar ona “ Timurleng”, Otmanlılar “ Aksak Timur” lakabını takmışlardır. Bu ulu kişi zamanında,Türk dünyası üçüncü ve son kez olarak, tek devlet çatısı altında toplanmış, “ Birleşik Türk devletleri” ideali, bu ulu kişinin döneminde son kez gerçek olmuştur.
TİN  1- Can, ruh, öz 2- Soluk, nefes, yel 3- Dinmiş, dingin, sakin, bitik 4- Gök, göksel, Tanrısal
TİRGEÇ  Diri, canlı, dirilik veren
TİRİG  Diri, canlı, güçlü
TİRİGLİĞ  Dirlik, yaşam, geçim
TİRİL  1- Can, ruh, yaşam 2- Dirilik, canlılık, derlenip toparlanma 3- Derlenme, derleniş
TİRİM  Yaşam, geçim, hayat yolu
TİRKİŞ  Kervan, kafile
TOGA  1- Doğa, tabiat, hilkat, yaratılış, huy 2- Kalın, katı, yoğun, doymuş 3- Usul, yordam, teamül
TOGAY  1- Toga 2- Dolunay 3- Koruluk, küçük orman
TOGU  1- Doğu, doğuş 2- Vuruş, darbe
TOĞAÇ  (tokaç) Topuz, çamaşır yıkarken kullanılan tahta topuz
TOĞAN  1- Doğan, doğan kuşu 2- Canlı, doğmuş olan, yaşayan
TOĞMA  1- Dokuma, dokumadan yapılan giysi 2- Yerli, yerli halktan olan kişi
TOĞMAK  (Tokmak)
TOĞMUŞ  Doğmuş, ortaya çıkmış, canlı, yaşayan
TOĞRUL  1- Tuğrul 2- Doğrulmak, ayağa kalkmak
TOĞRULÇA  Doğan kuşu, doğan yavrusu
TOĞSIK  Doğuş, doğum, ortaya çıkış
TOĞUL  1- Doğulu, doğudan 2- Doğum, doğuş, ortaya çıkış
TOĞULGA  Tolga, tulga, savaş başlığı, miğfer
TOK  1- İrilik, katılık, dayanıklılık, yoğunluk 2- Vuruş, darbe, dövüş, savaş 3- Yol, yöntem, yordam
TOKA  1- Tok, sert, katı 2- Usul, yol, yordam, teamül 3- Dövüş, vuruş, vuruşma, 4- Huy, hilkat,yaratılış
TOKAÇ  (Togaç) Topuz, çamaşır topuzu
TOKALIG  Tokluk, katılık, sertlik
TOKAY  1- dolunay 2- Dere kenarlarında yetişen bir çiçek, çalı
TOKLU  1- Yol, yordam, bilen, bilge 2- Bir yaşını geçmiş kuzu 3- İri, dolgun, besili
TOKMAK  Vurma, ezme, dövme aracı. Kalın, geniş, ağaçtan yapılmış çekiç.
TOKOL  Kuma, ikinci hanım
TOKTA  1- Durma, yaşama, direnç, dayanıklılık 2- Tedbir, tedbirlilik
TOKTAK  Tedbir, tedbirli, temkinli
TOKTAMIŞ  Durucu, kalıcı, dirençli, dayanıklı, uzun ömürlü, dirayetli
TOKTAR  Dayanıklı, dirayetli, uzun ömürlü
TOKU  1- Doğu 2- Dövüş, temas, savaş
TOKUM  1- Doğum, doğuş 2- Yaşam, direnç, dayanıklılık
TOKUMAK  Tokmak
TOKUR  1- Gözü pek, cesur 2- Dokur, dokumacı
TOKURGAK  Dokuma aleti, dokuma tezgahı
TOKUŞ  1- Dövüş, savaş, vuruşma 2- Doğuş, direnç, yaşam, dirayet
TOKUZ  1- Dokuz sayısı (..Türklerin uğurlu ve kutlu saydıkları sayılardan) 2- sıkça ve kalınca dokunmuş bir kumaş. 
TOLAN  Eşsiz, emsalsiz
TOLAY  Bir tavşan türü
TOLDI  Doldu, dolu, doluluk, bütünlük, olgunluk, irilik, bilgelik, erginlik
TOLDIKORGAN  Anıt, lahit, abide
TOLGA  Miğfer, çelik başlık
TOLGAN  1- Dolgun, iri, dolu 2- Acı, üzüntü, inleme
TOLKAN  Dolgun
TOLMIŞ  Dolmuş, dolu, olgun, bilge
TOLU  1- Dolu, olgun, kamil, yetkin, usta 2- İçki, içki kadehi, içki ile dolu kadeh 3- Seçkin, güzide
TOLUHAN  birl. Tolu/Han. Arap işgalleri sırasında, onlara karşı direniş örgütleyen ve çeşitli savaşlara giren bir bey. 
TOLUK  1- Dolu, olgun, yetkin, bilge 2- Tuluk, tulum
TOLUM  1- Silah, savaş aleti 2- Olgun, dolgun
TOLUN  Dolu, tam, bütün, eksiksiz, kusursuz, olgunlaşmış
TOMAN  Duman,sis
TOMBAY  Manda, camış
TOMRİS  (Tomris Hatun) 1-Demir ucu 2- Demir sesi. 3- Demirin özü, nüvesi.4- Bereket, bolluk,uğur.
TON  Don, giyim, giysi, elbise
TONA  Giyimli, varlıklı, yakışıklı
TONAT  Donat, cömert, eli açık, aç doyuran – çıplak giydiren.
TONATMIŞ  Giydirmiş, hayır hasenatta bulunmuş, cömert ve eli açık.
TONGA  Kaplan, Asya kaplanı.
TONGUZ  Domuz
TONKA  1- Tunga , kaplan 2- iri,büyük,gösterişli
TONLU  Giyimli,şık,zengin,varlıklı
TONSUZ  Yoksul
TONYUKUK  (Tanyu/Kök,gök) Sonsuzluk ve genişlik,bilgelik ve deneyimlilik.
TOP  Yığın, topluluk, bütünlük, erk
TOPAÇ  1- Top gibi, toparlak, dolgun 2-İbrik 3- Sepet, sele
TOPAK  Topluca, toplanmış, yığın
TOPRAK .. Yer, yurt, arazi
TOPURGAN  Ayak basıldığında toz çıkaran, yumuşak toprak
TOPUZ  Toplanıp, kurutulmuş, katılaşmış, topluca ve katıca. Silah, dövme ve ezme aracı
TOR  1- Mevki, mertebe, şeref, şereflilik 2- Türeme, doğma, soy, gelişme, yayılma 3- Ağ, tuzak 4-Giysi 5- Evlat, çocuk, nesil 6- Zayıflık, incelik, hamlık
TORAMAN  1- Fahri, onursal, şerefli 2- Kaba, yetişmemiş, acemi 3- İri, dolgun, heybetli
Toran  Turan, duran, yaşayan, dirençli
TORÇUK  Kozalak
TORKU  İpekli kumaş
TORLAK  1- Eğitilmemiş at 2- Çırak, acemi, ham
TORMIŞ  Durmuş, yaşayan, yaşar, yaşam
TORMU  Yaşam süresi, yaşam
TORU  1- Duruş, yaşam 2- Bolluk, bereket, fazlalık 3- Doru, doru renk
TORUG  Doruk, Doru renk
TORUK  1- Doruk, zirve 2-İnce, zayıf, ham, olmamış
TORUM  1- Aygır, aygır yavrusu 2- Kul, köle, muti, bağlı 3- Deve yavrusu
TORUN  1- Evladın, evladı 2- Sevgili, biricik, çok sevilen 3- Acemi, ham, yetişmek üzere olan 4-Genç boğa
TOSUN  1- Genç boğa, 2- Tos atan, tos vuran, azgın, azmış, saldırgan
TOY  1- Şölen, yemekli eğlence, düğün dernek 2- Em, ilaç, doyum, doyumluluk 3- Ordu, ordu birliği 4- Çamur bataklık 5- Doğan türü bir avcı kuş 6- Genç, gençlik, acemilik, çıraklık
TOYAK  1- Atlara giydirilen savaş zırhı 2- Tırnak, at tırnağı
TOYAN  Toy sahibi, toy veren kişi
TOYGA  1- Toy sahibi, toy veren kişi, 2- Toylarda yapılan çorba, ayranlı çorba
TOYGAN  1- Kurultay üyesi 2- Bir kuş türü 3- Genç, taze
TOYGAR  Tarla kuşu, çayır kuşu
TOYGUN  1- Genç, taze, deneyimsiz 2- Doymuş
TOYGUR  Doymuş, gözü tok, olmuş, olgun
TOYLAK  1- Toy yeri, toy yapılan yer 2- Karargah, ordunun toplandığı yer.
TOYLUK  Toy yeri, Toy yapılan yer
TOYMADUK  1- Özlenen, özlemi duyulan 2- Hırslı, doyumsuz
TOYMAGUR  İştahlı, obur
TOYTİMUR  Ermiş, keramet sahibi, Şaman büyüğü, kam, rahip
TOZUN  1- Tosun 2- Düzen, uyumluluk
TÖGİ  Cömert , eli açık
TÖGÜN  Çekici, yakışıklı
TÖKMEN  Çekici, yakışıklı
TÖKÜ  Eli açık, cömert, müsrif
TÖKÜŞ  Düğüş, savaş, vuruşma
TÖLEÇ  Ücret, yevmiye
TÖLEGEN  Olgun, kamil, yetişkin
TÖLEK  1-Ücret, yevmiye 2- Sükunet, sakinlik
TÖLİS  Bölük, bölünmüş
TÖLÜK  Tuluk, tulum
TÖR  1- Türemek, çoğalmak, yaratılış 2- Makam, mevki, onur yeri, şerefli yer 3- Usul, kural, teamül
TÖRE  1- Düzen, gelenek, usul, teamül, geleneksel hukuk 2- Türeyiş,yaşayış, çoğalma, yaratılış
TÖRELİ  Töresi olan, töreye bağlı, geleneklerine bağlı
TÖREMEN  Görgülü, töreye bağlı
TÖREN  1- Töreye uygun yapılan, töre gereği yapılan, merasim 2- Soylu, necip, seçkin
TÖRKİN  Kök, menşe, dip, soy
TÖRÜ  1- Yasa, devlet düzeni 2- Türeyiş, yaratılış
TÖRÜCE  Töreye ve yasaya uygun
TÖRÜİÇİ  Töreye uygun
TÖRÜLÜG  Töreye bağlılık, Töre bilgisi, Töre uygulaması
TÖRÜM  1- Türeyiş, yaratılış 2- Töreye bağlılık
TÖRÜMÇÜ  Töreye bağlı, soyuna bağlı
TÖRÜN  1- Soylu, soyluluk 2- Tören, merasim, ihtiram
TÖRÜTGEN  Yaratıcı, yaratan, halik
TÖŞTÜK  Düş, rüya
TÖZ  Kök, dip, temel, cevher, öz
TÖZLÜK  Öz, esas, asıl, kök, köklü, özlü
TÖZÜN  Soylu, temeli sağlam, köklü
TUDUN  (Tutun) 1- Tutunma, bağlılık, sadakat 2- Destek, güvence, tutunulacak nesne Hazar kağanlığı döneminde kullanılan “ vali “ unvanlarından. 
TUGAN  Doğan
TUGAN  1- Küçük ırmak, çay, akarsu 2- Togay
TUGANA  Özel ok (İçi oyulmuş, içinde evrak gizlenen ok)
TUĞ  Sancağın tepesine takılan at kuyruğu, kıldan yapılan flama, Uğur ve Kut işareti olarak kullanılır olmasına karşın, bundan daha çok savaş isteği, başkaldırı ve isyan sembolü olarak kullanılmıştır. 2- Tıkaç,kapak, bent, set
TUĞANÇI  Doğancı, doğan terbiyecisi, doğan eğitmeni, doğan yetiştiricisi
TUĞCU  1- Tuğ taşıyan kişi, alemdar 2- İsyancı, isyankar
TUĞÇE  Küçük tuğ, tuğcuk
TUĞLU  Tuğ sahibi, kutlu, uğurlu
TUĞLUK  Tuğlu, tuğu olan, tuğ taşıyan
TUĞMA  1- Doğmuş, ortaya çıkan, boy gösteren 2- Tuğ kaldıran, isyankar
TUĞRUL  1- Doğan kuşu, bir doğan türü 2- doğru, doğrulmuş, dik- ayakta 3- Türk mitolojisinde, adı geçen, yarı insan, yarı kuş.
TUĞSAVUL  birl. Tu/Savul. Eski dönemlerde, ordu içinde tuğ taşıyan ve onu koruyup, önde tutmakla görevi olan kişilere
verilen ad.
TULA  1- Tolu, dolu, olgun 2- Ayna
TULAN  Dolu, olgun, kamil
TULAY  1- Talay, taluy, okyanus, deniz 2- Ayna 3- Dolu, dolgun, olgun
TULGA  Tolga, miğfer
TULGAR  1- Azim, kararlılık, inanç, güvenç 2- Gösteriş, heybet, heybetlilik
TULGAY  Tuga, Tolga, miğfer
TULİ  1- Dolu, olgun, kamil 2- Ayna
TULKİ  Tilki
TULTAG  Sakin, kendinden emin
TULU  1- Dolu, ergin, olgun 2- Ayna
TULUK  1- Dolu, olgun, bilge 2- yayık, çömlek
TULUN  1- Tolun, dolu 2- Çene kemiği
TUMA  Yeğen, kuzen
TUMAÇI  Erkek kuzen, (Amca, hala, dayı, teyze çocuğu)
TUMAÇIM  Kız kuzen
TUMAĞAN  1- Nilüfer çiçeği 2- Duman, sis
TUMAN  Duman, sis
TUMAY  Sessiz, sakin, kendi halinde
TUMGAN  Tuman, sis
TUMRUL  Dumrul, Demir ucu
TUNA  (Tona) Varlıklı, zengin, gösterişli, ihtişamlı
TUNAY  Evlatlık kız çocuğu
TUNÇ  Bronz, Bakır, kalay karışımı
TUNG  Nüfus sahibi, kudretli, muktedir
TUNGA  1- Kaplan, Asya kaplanı 2- Kudret, ihtişam, fevkaladelik
TUNGUÇ  Çocuk, evlat, evlatlık
TUNGUT  Evlatlık
TUNUÇ  Tunç
TUR  1- Durmak, yaşam, canlılık 2- İrade, istek, yargı
TURA  1- Dura, durak, ev, mekan 2- Deriden örülen kamçı 3- Sibirya bölgesinin eski adı
TURAK  1- Durulan yer, yaşanılan yer, mekan 2- Yaşam, ömür
TURAL  Durma, yaşama, ömür
TURAM  Olgunluk, kemal
TURAMUN  1- Evcil, evcimen 2- Onurlu, onuruna düşkün
TURAN  Duran, yaşayan, ömür, ömürlü, yaşama direnci (Çocukları sık ölen ailelerin, uzun ömür ve kalıcılık dileklerini içeren adlardan.
TURÇAK  Filiz, fidan
TURÇİK  1- Durucu, kalıcı, uzun ömürlü 2- Fidan
TURDU  Durdu, sağ, salim, yaşar, yaşayan, kalıcı, ömürlü
TURGAK  Bekçi, muhafız, koruyucu
TURGAN  Duran, ömürlü
TURGAY  1- Tarla kuşu, serçe 2- Türk/Ay
TURGUT  (Turagut) 1- Ömürlü, durucu, uzun yaşamlı 2- Belde, mekan mesken, yaşanılan yer
TURKAK  Nöbetçi, bekçi
TURKU  Ateşli, heyecanlı
TURKUAZ Rengi mavi ile (Türk mavisi) özdeş olmuş bir süs taşı
TURMUŞ  Ömür, yaşam, uzun ömürlülük (çocukları sık ölen ailelerin kullandıkları adlardan)
TURNA  Leylek türü, iri ve geniş kanatlı bir kuş
TURSUN  Dursun, Durdu, duran, durmuş vb. yaşam, ömür, uzun ömür
TURŞAK   Filiz, sürgün
TURU  1- Duru, saf, arık 2- Duran, yaşayan, ömürlü 3- Durgun,sakin
TURUM  1- Yaşam, ömür 2- Sükunet, durgunluk
TURUMTAY  1- Turum/Tay 2- Doğan türü, avcı bir kuş
TURUŞKAN  Dayanıklı, metanetli, dirençli, uzun ömürlü
TURUT  1- Yer, yurt, durulan, yaşanılan yer 2- Ömür, yaşam
TUSİT  Göğün ötesi
TUSKAN  Akraba, yakın, hısım
TUŞGÜL  İşaret, iz, nişan
TUT  1- Yakalayış, kavrayış, saklayış 2- Vuruşma, vuruş, yenme, ezme, koparma 3- Ordu, ordugah 4- Kılıç ve benzeri silahların üzerindeki kir, pas
TUTA  Bahşiş, armağan
TUTAÇ  Komşu, yakın, dost
TUTAÇI  Komşu, yakın
TUTAK  1- Silah kabzası 2- Saldırı, hücum, taarruz 3- Evlatlık
TUTAM  Demet, buket, deste
TUTAN  Elinde bulunduran, yönetimi altında bulunduran
TUTAR  Tutucu, hükmedici
TUTAŞ  1- Küçük hanım, evin en küçük kızı 2- Bekar, bakire kız 3- Komşu
TUTGAK  1- İnilti, inleyiş, hüzün 2- Geceleri keşfe çıkan savaş birliği
TUTGAN  Tutucu, fanatik
TUTGUÇ  kahvaltı, kuşluk vakti yenen yemek
TUTGUK  Esir, hapis, tutsak
TUTGUN  Tutsak, esir, hapis,tutulu, tutulmuş, bağlanmış
TUTKU  Kapama, ele geçirme, bağlama, bağlanma
TUTNAK  Destek, arka
TUTNUK  Tutunulacak nesne, dayak, arka,destek
TUTSU  1- Vasiyet, öğüt, nasihat 2- Bağımlılık
TUTSUK  Öğüt, nasihat, vasiyet
TUTU  Esir, tutsak, rehine 2- Çekici, cazip, güzel 3- Tutuş, savaş, dövüş. 4- Ağırbaşlı,utangaç 5- Yiğit, batur, dövüşçü 6- Bakan, nazır, vali. 
TUTUG  Vali, askeri vali
TUTUK  1- Dövüş, savaş, savaşçı 2- Devlet görevlisi, devlete bağlı 3- Evlatlık 4- Büyü, sihir. 5-Tutsak, esir, tutulmuş, rehin. 
TUTUN  Tutunulacak nesne, destek, arka, güvence
TUTUNÇ  1- Evlat, oğul, uşak 2- Tutunulacak nesne, güvence
TUTUNGU  Öğüt, nasihat, vasiyet
TUTURGAN  Öğüt, nasihat, vasiyet
TUTURGU  Öğüt, nasihat, akılda tutulan
TUTUŞ  1- Dövüş, savaş 2- Zapt etmek, egemenlik kurmak 3- bağlılık, sadakat 4- Orduyu ve devleti düzene sokmak
TUTUŞUK  Demet, çiçek demeti,buket. Çengiz Kaan’ın Uygur kökenli danışmanı, oğullarının eğitmen ve atabeyi bu ulu kişi,
imparatorluğun resmi dilinin “Türkçe” oluşunda ve Türk kültürünün egemen kılınmasında, önemli etken olmuştur.
TUYAK  1- Dayak, destek, değnek 2- Duyan, işiten, işitici, dikkatli, uyanık
TUYAN  Duyan, işiten
TUYGU  Duygu, his duyumu
TUYGUN  Doğan türü bir avcı kuş
TUYUK  Dayak, destek, arka
TUYUN  Saygın, muteber
TUZAĞI  Sevgili, aşık, maşuka
TUZAK  Sevgili,sevgili için söylenen söz
TUZGU  Yemek, yoldan geçenlere verilen yemek
TUZGUN  Armağan, sunu, bahşiş
TÜBE  1- Tepe, yüksek yer 2- Siper, sütre
TÜBEK  Tübe, tepe
TÜGÜN  1- Düğün, bağlılık 2- bahşiş, hediye
TÜGÜZ  Düz, tam, eksiksiz, mükemmel
TÜKEL  1- Tüy, saç, kıl 2- Dik, dikili
TÜKÜN  1- Düğün, dernek, toplantı 2- Bahşiş, armağan
TÜLEK  1- Zeki, kurnaz, fettan 2- Tüylü, kıllı
TÜLGÜ  Alaca, renkli bir karga türü
TÜLİN  1- Ayna 2- Ayın çevresindeki ışık halesi
TÜLÜ  1- Rica, yakarış 2- Düş, rüya
TÜLÜŞ  Ücret, değer, emeğin karşılığı alınan karşılık
TÜMEN  1- Duman, duman, sis 2- On bin sayısının askeri terminolojideki kullanılışı
TÜN  Gece
TÜNBAY  birl. Tün/Bay ( Kazak ve Kırgızlarda, yatak, şilte)
TÜNEK  Gece kalınan yer
TÜNG  1- Gece, gece karanlığı 2- Olağanüstülük, fevkaladelik
TÜNKÜR  Peri, melek
TÜR  Soy, kök, orjin, çeşit, kan, damar, doğuş, yaratılış, oluş
TÜRE  1- Töre 2- Tigin, prens, şehzade
TÜREL  Türeli, töreye bağlı, töresel, hukuk, hukuki, hukuka uygun
TÜRELİ  Türe sahibi, töreye bağlı, hukuka bağlı
TÜREMEN  Töreye bağlı, töreye göre yaşayan
TÜRENER  Töreye bağlı, töre sahibi
TÜRETGEN  Yaratıcı, mucit, üretken
TÜRK  Bu kutlu ad, birçok anlamları içinde barındırır. Türeyiş, doğuş, güç, erk, soy, döl, çoğalma, düzen vb. ( Birçok dilbilimci, değişik anlatımlar yapıyormuş gibi görünseler de aslında tek bir şey vardır ortada. O da Töreli, Töreye bağlı, Töreye göre olmuş, Töre ile özdeş, iyilik, güzellik, doğruluk ve düzenlilik içinde yaşayan, bunun için gerektiğinde, mayasından gelen güç ve erkini kullanan kişi ya da kişiler topluluğu, anlamlarını net bir biçimde içinde barındırıyor olması.)
TÜRK BİLGE KAĞAN  (Orhun anıtlarında, Bilge kağan kendini böyle tanıtır.)
TÜRKÜ  Türk dilinde söylenen, melodi
TÜRÜ  Dürülmüş, derli, toplu, düzenli
TÜRÜNG  Aktif, faal, çalışkan
TÜŞ  Düş, rüya
TÜŞTEMİZ  birl. Tüş/Temiz
TÜTSÜ  Güzel kokulu ot yakarak ortaya çıkarılan koku
TÜTSÜK  1- Tütsü, tüten koku 2- Öfkeli, kinci, öç alıcı
TÜTÜK  1- Güzel ve etkileyici koku, duman, tütme kokusu 2- Düdük, savaşlarda ve savaş talimlerinde komut vermek için kullanılan düdük
TÜZ  Düz, düzen, kök, esas, kural, bütünlük, doğruluk, uyum, uyumluluk
TÜZBAYKÜÇ  birl. Tüz/Bay/Güç Bütün, hepsi, hepsini içine alan
TÜZE  1- Düz, doğru, düzen, kural, uyum, ahenk 2- İdare, yönetim 3- Ulus, topluluk, halk 4- Uyum, uyumluluk, barış, uzlaşı 5- Kusursuzluk
TÜZEN  Düzen, uyum, kurallar bütünü
TÜZLİ  Uyumlu, uygun, düzenli, idareci
TÜZLÜG  uyum, ahenk, geçim
TÜZÜK  (Düzük) 1- Düzen, düzülü, sıralı, düzenleme, düzenlenmiş, düzenli, 2- Özel durumlara göre biçimlenmiş kurallar bütünü
TÜZÜL  1- Düzülü, sıralı, muntazam, disiplinli, hiyerarşik 2- Anlaşmış,anlaşmalı
TÜZÜM  Düzgünlük, sıra, dizgi
TÜZÜN  1- Düzen, kural, teamül, gidişat 2- Öz, kök, soy, soylu, seçkin, egemen 3- Uysal, yumuşak huylu ve davranışlı
UBUT Ar, edep, tevazu, alçak gönüllülük
UC  Uç, sınır
UCAS  İddia, bahis
UCUD  Yeryüzü, dünya
UCUN  Uçta, sınırda, kenarda, uçbeyi
 1- Son, bitim, sınır, kıyı 2- Aşırılık, ekstrem 3- Herhangi bir nesnenin sivri kısmı. 4- Ordu kanadı, kol, cenah. 
UÇA  1- Koruma, himaye, arka 2- Uç, sınır, limit 3- Kendini aşmış, yüksek, ulu
UÇAR  1- Haber, havadis 2- Kanıt, delil 3- Göğe yakın, Tanrıya yakın, dindar 4- Uçarı, vurdumduymaz. 
UÇBEY  birl. Uç/Bey. Sınır karakollarında görev yapan askeri birlik komutanı. 
UÇGUN  1- Kam, baksı, kendinden geçmiş, transa girmiş 2- Kıvılcım
UÇKAN  Uçan, uçucu
UÇKARA  birl. Uç/Kara ..Sırtı renkli, kanatları kara bir kuş türü
UÇKUN  Uçuk, kendinden geçmiş, ateşli, heyecanlı
UÇMAĞ  (Uçmak) Cennet
UÇSIZ  Sınırsız, geniş, büyük, alabildiğine..
UÇUK  Uçmuş, kendinden geçen, mest olan kam, baksı
UÇUMAK  Uçmak, cennet
UÇUR  Devir, dönem
UÇURAN  Kam
UÇURUM  Son, uzak, uzak nokta, uçulan, uzaklaşılan, yüksek ve derin dağ yamacı, yar
UÇUZ  birl. Uç/Uz 1- Alçak gönüllü 2- Basit, kolay
UD  (Ut) 1- Arka, geri, ardından gitme, takip 2- karşılaşma, çatışma, yenme, utku 3- Uyuma, uyku
UDAR  1- Takipçi, peşini bırakmayan, kovalayan 2- Yener, galip gelir
UDU  Uyku
UDUK  Uyanık, diri
UDUM  Art arka, arkası sıra
UDUN  1- Hüner, beceri 2- Sönmüş, sönük
UDUZ  1- Mürşit, yol gösteren, ardından gidilen 2- Yollayan, sevk eden
UGAN  Kaadir, yaratan ve hükmeden, Ali, yüksek,  kudretli. Çok eski dönemlerden beri, Tanrı ve Tanrı sıfatı olarak kullanılan bu sözcük, Türklerin ilk
Müslüman oldukları dönemlerde de, bir süre Tanrı adı olarak kullanılmıştır. 
UGIN  Fikir, düşünce
UGIŞ  Zeka, üretkenlik
UGUZ  Kutlu, mübarek
UĞRAK  1- başvurulan kişi, bilge ve deneyimli kişi 2- Savaşa giderken, Askerlerin, aile ya da eşyalarını topluca bıraktıkları yer 3- Uğranılan yer. 
UĞRAŞ  1- Düşünce, tasarı, iş, çaba, meslek 2- Mücadele, savaşım, savaş, Karşılaşma, karşı karşıya gelme
UĞRAŞI  Meslek, iş, çaba, savaşım, geçim
UĞRUK  Savaşa giderken, askerlerin eşyalarını bıraktıkları yer
UĞRUN  Yan bakış, gizlice bakış
UĞUR  1- Baht, talih, iyilik, güzellik, kut, bolluk, bereket 2- Süre, zaman
UĞURAL  Uğurlu, kutlu, bahtı açık
UĞURÇAL  birl. Uğur/Çal (Sürmek, değdirmek)
UĞUŞ  Akraba, hısım, kan bağıyla birbirine bağlı kişilerden her biri
UKUŞ  Zeka, akıl, yetenek
UL  1- Temel, esas, kök, oluş, oluşum, doğuş 2- İşaret, nişan, iz
ULA  Temel, esas, esaslı
ULAÇ  1- Ulaştıran, bağlayan, bağlayıcı 2- İsabet 3- Tim, takım, müfreze
ULAÇLI  Ulaştıran, ulak
ULAĞ  1- Soy, nesil 2- Maiyet, bütünlük 3- ulak, haberci 4- Bağ, zincir
ULAK  1- Ulaştırıcı, ulaştıran, haberci, bağlantı sahibi
ULAKÇI  Haberci, ulaştırıcı, bağlayıcı, bağlantı
ULAM  1- Eklenmiş, katılmış, tim, müfreze 2- Dizi, dizili, bağlı, dizgi 3- yetenek, yetenekli. 4- Ululama, selamlama, temenna. 
ULAN  1- Bağlayan, bağlayıcı, birleştirici, etkileyici 2- Ulu, ululanmış, saygıdeğer, söz dinleten 3- Taze, tazelik, gençlik, genç, cıvan
ULANBATUR  birl. Ulan/Batur Ünlü ve ulu kahraman
ULANDI  Ululandı, kutsandı, kutlu
ULANMIŞ  Ulu, kutsal, mübarek, saygıdeğer
ULAR  1- Bağlayan, birleştiren, birleştirici 2- Erkek keklik
ULAŞ 1- Ululuk, ululaşma, yücelik 2- Oluş, temel, kök, soy, soyluluk 3- yetişme, kavuşma
Ulaşılacak olan, bağlanılacak olan, ülkü, ideal 4- uluyuş, kurt gibi uluma 5- Savaş uranı,
savaş narası 6- Kent, kent arazisi 7- İsabet
ULAŞLU  1- Amaçlı, idealist, ne istediğini bilen 2- Ulaşıcı, bağlayıcı, birleştirici. 3- Kentli, zengin, varlıklı
ULAT  Bağlayıcı, birleştirici
ULCA  1- Ezeli, eskiden beri var olan 2- Pay, ganimet, savaş ganimeti
ULCAŞ  1- Tazim, ululama, büyükleme 2- Bölüşüm, paylaşım, ganimet
ULDIZ  Yıldız
ULIÇ  Yavru, yaren, sevilen ve korunan
ULIÇIM  Yavru, yavrucak
ULIG  Uluma, yakınma, sızlanma
ULIŞ  Uluyuş, kurt gibi ulayış
ULU  (Ulug, Uluğ) Yüce, yüksek, mübarek
ULUCA  1- Ululuğa yakın, saygıdeğer, hürmetli 2- Üst düzey yönetici, erk sahibi
ULUÇ  1- Temel, esas, oluş, ulaş 2- Bağ, bağlantı, ilişki 3- Uluyuş, uluma
ULUĞAYGUÇİ  birl. Ulu/Ayguçi. Göktürkler ve özellikle Uygurlar döneminde başbakan ( sadrazam, baş vezir) unvanı olarak
kullanılmıştır.
ULUĞNOYAN  birl. Ulu/Noyan
ULUKOYUN  birl. Ulu/Koyun. Yakut destanlarında adı geçen “Ateşteki kutlu ruh”. 
ULULA  Yücelt, yükselt, mübarek kıl
ULUM  Debdebe, şaşa, gösteriş
ULUN  (Ulan, İlun) Ulu, ululanmış
ULUNYEGE  birl. Ulun/Yeke Sözü dinlenen, saygı duyulan, bilgi ve deneyimine başvurulan hanım
ULURAK  Ulu, kebir, en büyük
ULUS  1- Ul (Temel, kök, esas) dan…Ul/Uz 2- Ülüş, bölüm, kesim, topluluk…dan boy, halk, millet,budun (Uygurlarda)
ULUŞ  Pay, bölüm
ULUTOYUN  birl. Ulu/Toyun
UMAK  Irk, soy, kemik
UMAN  Umutlu, bekleyen
UMANÇ  1- Umutluluk 2- İntizar
UMAR  Umutlu
UMAY  Koruyucu, şefkatli, iyiliksever. Eski dönem, kutsal kadın ruhlardan ( Halen, Altay ve tüm Kuzey Türkleri arasında çocukları sevip,
koruduğuna inanılır)
UMDI  Arzu, beklenti
UMDU  Ümit, ümitli
UMUCA  Umutlu bekleyiş
UMUÇ  Rica, yakarış, beklenti
UMUG  1- Ümit, destek, dayanak 2- Sığınma, iltica
UMUNÇ  Rica, beklenti
UMUR  Umar, ümitli
UMUŞ  Beklenti
UMUT  Umuş, ümit, beklenti
UNAT  Doğru, yerinde, uygun, olgun, yeterli
UNGAN  (Ungan) 1- Bağlı, bağımlı 2- Bahtiyar, doğru yolda olan
UR  1- Uğur, baht, mutluluk 2- Vur, vurmak, darbe
URAGUT  Dişi, üretken, tohum, tohumluk
URAK  Orak, doğrayıcı, biçici
URAN  1- Savaş narası, nara 2- Vuran, vurma eyleminde bulunan, döven 3- parola
URAS  1-Kut, baht, mutluluk 2- Ateş bakışlı
URAZ  Uras, kut, baht
URAZLI  Mutlu, bahtiyar
URKU  Uğur, baht, talih
URPAK  (Urpağ) 1- Evlat, uşak 2- Kibar, nazik
URUK  1- Boy, ok, ulus 2- Vuruk, vurgun
URUL  1- Tür, cins 2- Örs
URULU  Cins, soylu
URUM  1- Şeref, onur, haysiyet 2- Meleke, beceri, yatkınlık
URUMDAY  Panzehir ve tedavi için kullanılan bir taş
URUN  1- Orun, şeref, itibar 2- Miktar, adet
URUNÇA  1- Şerefli, onurlu 2- Emanet, rehin
URUNGU  1- Şeref, onur, haysiyet, onurlu davranış 2- Eğitim ve talim kılıcı
URUS  1- Orus, uras, uraz) 2- Uruş, kırış, savaş
URUŞ  Vuruş, döğüş, kırış, savaş
URUŞKAN  Savaşçı, cengaver
URUT  1- Aşama, merhale 2- Amaç, maksat, hedef
URUZ  1- Uraz, uras 2-Vuruş, dövüş
US  Öz, töz, yeti, anlayış gücü, akıl, zeka, uzluk
USAN  Uslu, akıllı, usta, uzman
USBOL  birl. Us/Bol ..Dahi, üstün zekalı
USLU  Akıllı, uzman, üstad
USLUM  Becerikli, mahir
USLUY  Deneyimli, tecrübeli
USUK  Uslu, akıllı, zeki
USUN  1- Uzun, uzman, derin, engin, deneyimli 2- Gerçek, sahih
UŞAK  Çocuk, genç, taze, ufaklık
UTA  1- Tedavi, onarım, tamir, iyileştirme 2- Zafer, galibiyet
UTACI  Doktor, eczacı, iyileştirici
UTAMAN  1- Utkan, galip, muzaffer 2- Eczacı, doktor 3- Edepli, mahçup, sıkılgan
UTAN  1- Galip, muzaffer 2- Utanma, ar, mahçubiyet
UTANGAN  Utangaç, mahçup, kendi kendini sıkan
UTAR  1- Yener, utkan, galip 2- İyileştirici 3- Kovalayan, takip eden
UTAŞ  1- Yardım, imdat 2- Galibiyet, zafer, utku 3- Takip, kovalamaca
UTGUÇU  Galip, muzaffer
UTKU  Zafer, galibiyet, yenme, üstün gelme, güçlüklerden sonra ulaşılan mutlu son
UTLU  1- Galip, muzaffer 2- Sıkılgan, mahçup
UTUGLU  Galip, muzaffer
UTUŞ  Yenme, galibiyet, zafer
UVUT  Utanma duygusu, edep, ar
UYAN  1- Dikkat, itina, dikkatlilik, tedbir 2- İman, inanç
UYANIK  Dikkatli, tedbirli
UYAR  Uyumlu, uygun
UYAV  Uyanık, fatin, ferasetli
UYDAÇI  Mürşid, yol gösteren, öğretmen
UYGAN  1- Uyumlu, geçimli, uysal 2- Bağlı, tabi, muti
UYGAR  (Uygur) çağdaş, uyumlu, uygun, uyarlı, medeni
UYGU  Ahenk, uyum
UYGUL  Uyumlu
UYGUN  1- Yakışıklı, güzel, elverişli 2- Geçimli, dirlikçi, imtizaçlı
UYGUR  (uygar). Türk boyları içinde, bu günkü anlamda bir kentleşmeye ilk başlayan Türk boyu. Kağıdı,
akapunkturu, matbaayı, tekstil sanayiini ve daha birçok buluşu gerçekleştiren Türk boyu
UYGUT  Uyumlu, ahenkli, uygar
UYGUTALP  birl. Uygut/Alp
UYLAŞ  1- Uyum, geçim, dirlik, düzen 2- Fikir, düşünce, tefekkür
UYLAŞI  Uyum, geçim, barış
UYSAL  uyumlu, efendi,yumuşak başlı, halim, selim
UYTUN  Kutlu, mübarek
UYUM  Uygunluk, denklik, ahenk, armoni
UZ  Us, öz, erk, yetme, beceri, başarı, açılma, uzama, genişleme, açılım, yayılım
UZA  1- uzay, genişlik, uzunluk, yaygınlık 2- Eski, eskiye dayalı, kadim, mazi 3- Geçiş, geçit
UZAK  1- Uzman, usta, sanatkar 2- Güçlü, egemen, başarılı
UZAM  Uzmanlaşmış, ustalaşmış, usta
UZAN  Uzman, usta, akıllı, bilgili, sanatçı, pir
UZAY  Feza, gök boşluğu, uzamış, genişlemiş, geniş
UZDU  Ezeli, çok eski, kadim
UZEL  birl. Uz/El Usta, maharetli, becerikli, sanat erbabı
UZELLİ  Usta, maharetli, elinden iş gelen
UZLUK  İhtisas, uzmanlık
UZMA  Kalifiye, uzman, pir
UZMAN  Usta, pir, otorite
UZUG  Uyanık, dikkatli, müteyakkız
UZUN  (Usun) 1- Uzman, pir, becerikli, iş bitirici 2- yaygın, geniş 3- kalıcı, daimi
ÜÇ Üç sayısı. (Türklerin, dokuz, kırk gibi, uğurlu saydığı sayılardan)
ÜGE  (Üyge) Ünlü, meşhur
ÜGİT  Öğüt, nasihat, propaganda, ajitasyon
ÜĞDÜL  Bahşiş, ihsan
ÜKELGE  Armağan, bahşiş
ÜLEGÜ  Bölüm, kısım, pay
ÜLEŞÜR  Bölüşüm, paylaşım, paylaşımcı
ÜLGEN  1- Ulu, kebir 2- İri, büyük, heybetli, geniş
ÜLGİ  Örnek, numune
ÜLGÜDÜR  Örnek, numune
ÜLGÜT  Örnek, numune
ÜLKE  Bölüm, parça, toprak, diyar, memleket, vatan, yurt
ÜLKEM  Ülke, memleket sevgisi
ÜLKEN  (Ülgen)
ÜLKER  1- yıldızlar topluluğu, yıldız kümesi 2- Yedi kardeşler de denen bir yıldız grubu 3- Kadife,peşkir,gibi dokumaların üzerindeki, ince tüy, hav
ÜLKER ÇERİĞ  Savaş hilesi, savaş taktiği
ÜLKÜ  1- İdeal, hedef, olacağına inanılan..”Olan, değil, olması gereken..” 2- Prensip, adet, düstur 10- Üleşme, bölüşme, pay, pay ortaklığı
ÜLKÜCÜ  Ülkü sahibi, olması gerekeni düşünen
ÜLKÜDAŞ  Aynı ülküyü benimseyen ve aynı ülküyü paylaşan kimse
ÜLKÜM  Ülkü sevgisi
ÜLÜGLÜ  Talihli, kısmetli,bahtı açık
ÜLÜK  (ülüg) Kısmet, nasip, pay
ÜLÜKBULMUŞ  birl. Ülük/Bulmuş. Uygur kağanlarının unvanlarından
ÜLÜŞ  1- Bölüş, bölüm, bölünen, pay 2- Konuk payı, komşu payı, ailenin ihtiyaçları dışında, konu-komşu için ayrılan ve saklanan pay
ÜMİT  Umut ÜN
ÜNAL  1- Ün/Al 2- İnal (Han soyundan gelen, soylu ve imtiyazlı bey)
ÜNALDI  birl. Ün/Aldı Ünlü, meşhur
ÜNDEV  Namlı, meşhur
ÜNLÜ  1- Meşhur, namlı, tanınmış 2- Gür sesli, sesini duyuran
ÜREGEN  Bereketli, münbit
ÜREGİR  Bolluk, bereket, üretkenlik
ÜREK  Yürek, kalp
ÜREKLÜ  Cesur, yiğit
ÜRENTUYUN  birl. Üren/Tuyun
ÜRGAN  Kıvılcım, şerare
ÜRGÜÇ  Körük, demirci körüğü
ÜRK  Dehşet, korku, çekince
ÜRKMEZ  Cesur, korkusuz
ÜRKÜT  Ürkütücü, dehşet verici
ÜRÜK  Süregen, daimi
ÜRÜN  Döl, verim, ekin, üremiş, üretilmiş olan
ÜRÜNDÜK  Verimli, seçkin, güzide
ÜRÜNDÜL  Seçkin, güzide
ÜRÜNG  1- Maneviyat, manevi güç, 2- Temiz, pak
ÜSTE  Galip, faik
ÜSTEK  Üstün, galip, faik
ÜSTÜN  Üstte olan, galip, faik, muzaffer
ÜSTÜNGÜ  Üstün gelme, üste çıkma, mertebe atlama, derece
ÜTGÜR  Hızlı, seri, çabuk
ÜYEN  1- İlkeli, özüne bağlı 2- İyilik sever, temiz yürekli
ÜYGE  İyi, yararlı, zararsız
ÜYGEN  İyilik dolu, temiz kalpli
ÜYGENARIK  birl. Üygen/Arık. Altay, Tuva, Sogay destanlarında adı geçen bir kutsal kadın ruh.
ÜZBE  Üzgün, kızgın, dargın, darlanmış, mahzun, sıkıntılı
ÜZLÜNÇÜĞ  Olağanüstü, fevkalade
ÜZÜT  Can, ruh, öz, tin
YABA Yapa, yapu) 1- Yapı, oluşum 2- Alet, edevat
YABAGU  Yabgu, genel vali
YABALAK  (Yablak) Dayanıklı, metin, mütehammil
YABAN  1- Yabancı, yabani, vahşi 2- Yapan, yapıcı
YABAY  Yapay, yapan, yapıcı, yapılmış
YABGU  1- Üst düzey yönetici, genel vali 2- Merkeze bağlı, özerk, bölge yöneticisi Göktürkler döneminde kullanılan unvanlardan. 
YABIR  1- Yapıcı, pozitif kişilikli, aktif, çalışkan 2- Güreşçi, dövüşçü
YABIT  Yapı, yapıt, eser, mamulat
YAD  Yabancı, el, değişik, farklı
YADA  1- Yabancı, yabancılık 2- Büyü, sihir, büyü yapmada kullanılan bir taş
YADAÇI  1-Yaya, piyade 2-yada taşını kullanan
YADEL  birl. Yad/Er Gurbet, yabancı memleket
YADU  Yadçı, yad edici
YAGLA  Talan, yağma
YAĞADUR  Yağış, yağmur, bolluk, bereket
YAĞAN  (Yagan, yakan) 1- Ucu ateşli ok 2- Yağmur 3- Gökten inen nur 4- Yakın, yar, canan
YAĞDIBASAN  birl. Yağdı/Basan Düşmana baskın yapan, düşmanı yok eden
YAĞDIKAR  birl. Yağdı/Kar (kar yağarken doğan)
YAĞISAVAN  birl. Yağı/Savan Düşmanı püskürten, düşmanı kovan, kovalayan
YAĞISIYAN  birl. Yağı/Sıyan (defeden,kovan)
YAĞIŞ  (Yakız- Yavuz) Kara, yanarak kararmış, karaya çalan mec. Cesur, gözü pek, şiddetli, yaman,yiğit
YAĞMA  Ganimet, ganimet paylaşımı, bolluk
YAĞMUR  Yağmur yağışı
YAĞMURCA  1- Sessiz ve kısa süren yağmur 2- Bir geyik türü
YAĞRIK  Yakarış, dilek, niyaz
YAĞRIKÇI  1- Yakarıcı, duacı 2- Faydalı, yararlı, işe yarayan
YAĞUK  (Yavuk) Sevilen, yakınlık duyulan, gönül yakınlığı
YAKA  1- Sınır, sınır bölgesi 2- Kıyı, sahil
YAKACIK  Dağ eteği
YAKAK  Ucu ateşli ok
YAKAN  1- Yakıcı, yok edici 2- yağan
YAKARCA  Yakan, sıcaklığı artıran
YAKARI  Dua, temenni, yakarış, dilek
YAKI  1- İlaç, em 2- Yakıcı, yakan
YAKIT  Yakılan, enerji, ısı kaynağı
YAKŞI  Yakışıklı, güzel, çekici, yakıcı, uygun, yakışan, doğru, iyi
YAKŞILIK  İyilik, güzellik, uygunluk
YAKTU  Işık, meşale, aydınlık
YAKURA  Yakın, yakınlık duygusu
YAKUŞUK  Yakışıklı, güzel, uygun, uyumlu
YAKUT  Yakıt, enerji, yakılan
YAKUZ  (Yağız)
YALABIR  Parlak, parıldayan
YALABUK  Parlak, parlayan, ışık saçan
YALAP  Parlak, ışıltı, ışık saçan
YALAV  Alev, yalaz
YALAVAÇ  (Yalvaç)
YALAZ  1- Yalın, çıplak, aleni 2- Yalın, parlak, ışıklı, alev
YALÇIN  Dik, sarp, yukarıda, ulaşılmaz
YALDIR  1- Parlak, parlayan 2- Yıldır, yıldıran,caydırıcı, ürkütücü
YALDIRAN  1- Yıldırıcı, caydırıcı, ürkütücü 2- Parlak, parlaklık veren
YALDIRIM  Yıldırım
YALDIZ  Yıldız, ışık saçan parlaklık, parlayan, ışıyan
YALDRUK  (Yaldırık) Parlak, parlatılmış
YALGIN  Serap, yanıltıcı, görüntü
YALIKSUZ  Günahsız
YALIM  1- Ateş, kıvılcım 2- Kılıcın keskin tarafı, ince ağzı 3- Yüksek kayalık
YALIN  1- Alev, parlaklık 2- Çıplak, net, açıkta olan, açık 3- Kınsız, kılıfsız kılıç. 4- Tek başına, yalnız, korumasız. 
YALINCA  Yalnız, tek başına
YALINÇAK  Fakir, çıplak, garip, korumasız, sahipsiz
YALMA  Yağmurluk, pelerin
YALMAN  1- Kılıcın keskin ağzı, kılıcın uç kısmı 2- Eğimli, dik tepe
YALTUK  Yalınlık, yalın olma hali
YALUNMUŞ  Yalın, çıplak, saf, arınmış
YALUY  Büyü, tılsım, sihir
YALVAÇ  Elçi, resul, nebi, peygamber
YAM  1- Ulak atı 2- At gibi, ata benzeyen 3- Çöl, kıymık
YAMAÇ  1- Bayır, dik yokuş, dağ ya da tepenin herhangi bir yanı 2- karşı, karşısı, öteki taraf
YAMAN  1- Müthiş, dehşetli, etki ve beceri bakımından olağanüstü 2- kötü, fena, üzücü
YAMÇI  1- Ulak, postacı 2- Ulak atı, postacı atı 3- Yağmurluk 4- Kalın, kolsuz yelek, kuzu derisiyle kaplı giysi. 
YAMI  1- Ulak atı 2- Çöp, kıymık 3- İtibar, nüfuz
YAMTAR  1- Yaman, güçlü, kuvvetli 2- Yağmurluk 3- Obur, iştahlı
YAMUN  Denetleyici, murakıp, müfettiş
YANAÇI  (Yanaç) Canip, candan
YANAĞ  (Yanak) Yanak, kısım, yan
YANAR  1- Işıltı, ışık 2- Ateşli, sıcak kanlı, heyecanlı
YANAŞIK  1- Ev kızı 2- Evlatlık alınmış, kız çocuğu
YANBAŞ  Sadık, bağlı, yakın, yanında,yanı başında, vefakar
YANÇ  (Yanıç) Hilal, yarım ay biçiminde
YANÇI  At zırhı
YANÇUK  (Yancık) At zırhı, at örtüsü
YANDAŞ  Yanında duran, destekleyen, taraftar
YANDIK  Heybetli, gösterişli, azametli
YANDU  İnançlı, inanmış, imanlı
YANGAK  1- Yanak 2- yanık, sevdalı
YANGAL  Isı, hararet, ateş, ateşlilik
YANGIR  Hazin söz, dokunaklı söz, hazin konuşma
YANI  Cilve, işve, can yakıcılık
YANIK  Sevdalı, aşık, istekli
YANIT  1- Ödül, mükafat 2- Karışık
YANK  (Yang) Metod, tarz, usul
YANKU  (Yankı) Aksi seda, eko
YANKUÇİ  Mübaşir, mahkeme memuru
YANTIR  Şehla, şehla gözlü
YANTUK  Gösterişli, azametli
YANTUT  Bedel, tazminat
YANUÇ  İnce, zayıf, narin
YANUK  1- Esmer tenli, kara 2- Tutkun, aşık, sevdalı
YANULMAS  Yanılmaz, deneyimli ve bilgili otorite
YANUT  1- Yanıt, karşılık 2- Ödül, mükafat
YAPA  1- Yaba, yapma, çaba, enerji 2- Bütün, hep, bütünlük 3- Vefa
YAPAGI  Yapağı
YAPAN  1- Yapıcı 2- Yaban, vahşi
YAPAR  Yapıcı, üretken, olumlu
YAPARLI  Olumlu, yapıcı
YAPI  Mamul, yapılmış
YAPINÇ  (Yapınçak) Yapılmış, mamul, üretilmiş
YAPRAK  (Yapurgak) Ağaç ve çiçek yaprağı
YAPSIK  Memnuniyet, neşe, meftunluk
YAPŞIN  Yapıcı, olumlu, becerikli
YAPURGAK  (Yaprak)
YAR  (Yarı) 1- Uçurum, dik bayır 2- Tanzim, tertip, organizasyon
YARAGU  Yarar, fayda, faydalı, yararlı
YARAĞ  (Yara, yarag) 1- yarar, fayda, faydalı, yararlı 2- Silah, zırh, kalkan
YARAŞUK  Uyumlu, ahenkli, barışsever
YARAŞUR  Uygun, münasip, layık
YARATGAN  Yaratan, yaratıcı
YARATU  Yaratma, tertipleme, düzenleme
YARATUN  Yaratıcı, tertipli, düzenli, örgütlü
YARATUR  Yaptırır, yaptırımcı, buyurucu, örgütleyici
YARAY  Usta, ehil, beceri sahibi
YARAYLI  uygun, münasip, yararlı
YARÇI  Ortak, şerik, hissedar
YARDAK  Yardımcı, asistan, muavin, refik
YARGAN  1- yararlı, faydalı, güvenilir, yakın 2- Koruyucu, muhafazakar 3- Mahkeme, yüksek mahkeme
YARGI  Hukuk, hüküm, mahkeme, adalet
YARGICI  (yarguçu, yagıçı, yargıç) Yargıç hakim, yargı mercii
YARGIÇ  Yargıcı, hakim
YARGIÇU  Yargıç
YARGIN  (yarkın) 1- Gün ışığı 2- Şimşek, çakın 3- Canan, arkadaş, dost 4- Güler yüzlü
YARGUÇİ  yargıcı, yargıç, hakim
YARIM  1- Yapıcı, yaparlı 2- yarış, müsabaka 3- Bölüm, bölünmüş
YARIP  Yarı, yarım, bölük, bölünmüş
YARIŞ  1- Bölüş, bölüm 2- Müsabaka, karşılıklı, ileriye atılma
YARIZ  Yarıcı, seri, çabuk, hızlı
YARLIG  1- Bağışlama, acıma 2- Ferman, buyruk
YARLIGAÇ  İnayet, yardım, bağış, merhamet
YARLIGAMAS  Acımasız, acımaz, bağışlamaz
YARLIGAMIŞ  Bağışlayıcı, merhametli, rahman
YARLIGAN  Rahman, bağışlayıcı
YARLIGAR  Bağışlayıcı
YARLIGASUN  Bağışlayıcı, rahman
YARLIK  1- Esirgeme, bağışlama 2- Buyruk, ferman
YARLUĞ  İrade, istem, buyruk
YARLUK  Muhtaç, yoksul
YARLUKA  Bağış, lütuf, koruma
YARMAKAN  (Yarmayan) Armağan, hediye
YARP  (yarıp) Durgun, sabit
YARPAN  (Yarban, yarıban) Sabit, sakin, kendi halinde
YARŞI  Hissedar, ortak
YARTIM  1- Kısım, bölük, fırka 2- yardım, inayet, destek
YARUK  1- Işık, ziya, nur 2- Zırh, koruyucu
YASA  (Yasağ, yasak) Yasa, kanun, nizam, kural, kaide, yasak
YASAÇU  (Yasacı) 1- Parlamenter, Yasa yapan, yasa koyucu 2- Yasaya bağlı, yasal
YASAĞ  yasak, yasa
YASAL  1- Disiplin, sıra, saf, ordunun yürüyüş düzeni 2- Yasalara uygun, nizami
YASAN  1- Tertip, düzen, tasarı, plan 2- İşaret, alamet, karar
YASAR  (Yasur) yasaya uyan, yasayı uygulayan
YASATAN  Yasalara saygılı
YASATUR  birl. Yasa/Tur Yasaya bağlı, yasayı uygulayan
YASAVUL  Yasayı korumak ve uygulamakla görevli memur. Zabıta, polis
YASGUÇ  Nikap, gizlilik
YASUN  (Yisun, İsun) Doğa, tabiat
YASUT  (yasıt) Onur, şeref, haysiyet
YASVUL  (Yasavul) 1- Polis, bekçi 2- Mübaşir
YAŞ  Yaşam, ömür, dirilik, aydınlık, tazelik, ışımak, gelişim, yeşil, yeşillik, gençlik
YAŞAGU  Ömür, yaşam, canlılık
YAŞAM  Hayat, ömür, dirlik
YAŞAR  Ömür, yaşam, hayatta kalış.
YAŞIL  1- Yeşil renk mec.Tazelik, gençlik, zindelik 2- Yeşillik, çimenlik
YAŞIN  1- Gizlilik, gizem 2- Şimşek, çakın
YAŞIT  1- Genç, körpe, taze 2- Eş, denk, eşit
YAŞLAK  Giz, sır, esrar, gizli kalması gereken
YAŞRU  Giz, gizlilik, gizem
YAŞUK  1- Işık, ışın, şua 2- Aşkın, aşık, aşmış
YAŞURGAN  Ketum, sıkı ağızlı, sır vermez
YATAĞAN  (yatağan, yatakan) 1- Kama türünde, iki tarafı da kesen bir bıçak 2- Tembel, miskin 3-Borcunu ödemeyen, üstüne yatan (Uygurlarda)
YATI  Yatık, meleke, beceri, el yatkınlığı
YATKIN  Yatık, yatan, uygun, uygunluk
YATMAN  Muti, efendi, uyumlu, itaatkar
YATUK  1- Yatkın, becerili, meleke sahibi 2- Tembel, ağır kanlı
YAVÇIN  (Yatçın) Konuk, yatıya gelen konuk
YAVGA  Soy, sop, nesil
YAVNIK  Sevinç, neşe
YAVRİ  Zayıf, güçten düşmüş
YAVRU  Zayıf, bakıma muhtaç, ilgi ve bakım bekleyen
YAVUK  Yakın, yakında duran, yakınlık duyulan, sevgili
YAVUZ  (Yağız) Kara. Mec. Sert, şiddetli, dehşetli, gözü kara, yaman
YAY  1- Yaz mevsimi 2- Silah, ok atmaya yarayan, gergin ip, gerginlik
YAYAK  yaya, piyade
YAYGARU  Bahar, ilkbahar, yaza doğru giden zaman
YAYGIN  Yayık, yayılmış
YAYGIR  (Yaykır) Uzay, sema, yıldızlar alemi
YAYIK  1- Yaygın, geniş, genişlemiş 2- Tufan, deprem 3- Altay destanlarında adı geçen, kutlu ruh. Bayülken’in oğullarından
YAYIN  Serap, feyezan
YAYKIRU  Sema, feza, uzay
YAYLA  Yaz yeri, yazlık. Bahar, yaz aylarını geçirmek için çıkılan, yüksek dağlık bölge
YAYLAERİ  birl. Yayla/Eri Yaylada yada yaylaya çıkarken doğan çocuklar için kullanılan adlardan
YAYLAK  Yayla, yazlık, sayfiye
YAYLIM  Yayılım, yayılma yeri, otlak, mera
YAYMUT  birl. Yay/Mut Yaz sevinci
YAYUÇI  Yayıcı, dağıtıcı, haber yollayan
YAYUK  1- Yayvan, yayık, uçsuz bucaksız, geniş 2- Deprem, yer sarsıntısı
YAZAL  Takı, süs, ziynet, mücevher
YAZDIÇ  Anıt, kitabe
YAZGAN  Yazan, yazıcı, yazgıyı tayin eden Eski dönem Tanrı ad ve sıfatlarından
YAZGI  1- Yazı, kader, mukadderat, alın yazısı 2- Tanrısal, ilahi
YAZGULU  Talihli, bahtı açık
YAZIÇU  Yazıcı, katip
YAZIM  Yazgı, mukadderat
YAZIN  1- Yaz vakti, bahar vakti 2- Kader, alın yazısı
YAZINÇ  Kader, alın yazısı, yazgı
YAZIR  1- Çok ülkeler gezmiş, görmüş 2- Çok ülke fethetmiş, fatih 3- yazar, yazıcı, katip
YEDEN  1- Yedeği olan, yedeğine alan, tedbirli 2- Yetkin, yeterli, usta
YEĞ  (Yek, yeke) 1- Yüksek, ala, eftal, iyi, daha iyi 2- Soylu, asil, seçkin, güzide, mümtaz
YEĞEN  1- Yeğ, üstün tutulan, yeğin, yeğlenmiş 2- Kardeş çocuğu (Babası ya da anası ölmüş, ya da uzakta olup da yakın akrabaları tarafından yetiştirilen çocuklar için kullanılan adlardan) 3- Güveyi, damat. 
YEĞİN  1- Üstün, faik 2- Bereketli 3- Çok güçlü, hızlı, şiddetli
YEĞİNEK  1- Yığınak, küme 2- Üstün, faik, daha iyice
YEĞNİ  1- hafif 2- Alçak gönüllü, mütevazı
YEĞREK  (Yekrek) Etfal, evla, iyi, üstün
YEKREK  Evla, iyi, üstün, daha iyi
YEKSEK  Tedbirli, ihtiyatkar
YEKÜL  (Yeğül) Yeğni, faik, üstün, muzaffer
YEL  Rüzgar, esi
YELÇİ  Yel gibi, hızlı
YELEÇ  Havadar, yel alan
YELEGEN  Hızlı, süratli, yel gibi
YELEĞİN  Yel alan yer, rüzgarlı yer
YELEK  1- yel gibi, hızlı 2- Okun arkasına takılan tüy, denge tüyü 3- Kolsuz ve yakasız üst giyeceği
YELEKİN  (Yeleğin) Rüzgarlı, yel esen yer, yel alan yer
YELEN  1- Arzu, istek, dilek 2- Fırtına
YELES  Yel esintisi, havadar, rüzgarlı
YELESER  birl. Yel/Eser Esintili, havadar, yel esen..
YELESEY  birl. Yel/Esey Yel esintisi
YELİM  Hareket, eylem, devinim
YELİN  1- Yel uğrağı, yel alan yer 2- Yel değişi, yel teması
YELİS  Havalı, havadar, rüzgarlı
YELİZ  birl. Yel/İz Havadar, rüzgarlı, havalı
YELKİM  Havadar, havası güzel yer
YELKİN  1- Konuk 2- Hızlı, yol gibi
YELME  Öncü, yol gösteren, mihmandar
YEN  1- Yenmek, alt etmek 2- Deri 3- Yeni, yenilik, orijinal
YENCİLEK  Hafif, yeğin, narin, ince
YENDÜN  Tercih, seçim, referans
YENGİ  1- Yeni, orijinal 2- Zafer, utku
YENİN  Galip, muzaffer, utkan
YENİŞ  Galebe, galibiyet, utku
YENTÜR  Kalender
YENÜL  Mütevazı, alçak gönüllü
YEPREM  Aktif, faal, becerikli, çalışkan
YERÇİ  Başkan, yol gösteren, mürşit.
YERÇİLİG  İzci, takipçi
YERGİN  Mahzun, hüzünlü, bitkin, yere bakan, boynu bükük
YERİNÜR  Durağan, üşengeç, müşkülpesent
YERÜNMES  Hamarat, çalışkan, vurdumduymaz
YESUGA  (Yesuge, yasagay) Yasa, yasak, yasaya bağlı, yasadan yana
YESUKEN  (Yasuga, yasag, yasa) Yasa, yasak, yasalı, yasaya bağlı
YEŞİL  (Yaşil) 1- Tazelik, taze, körpe 2- Çimen, çimenlik
YEŞİM  Eski dönemlerde, Türklerce kutsanmış, değerli taş
YET  (yeti, yete) Kudret, kuvvet, güç, yeterlilik, yetenek, beceri, maharet
YETEK  Gaye, emel
YETEN  Yeterli, yetkin, usta
YETER  Yeterli, yetkin, uzman, usta
YETGİN  (Yetkin) Çok çocuklu ailelerin, doğan çocuklarının sonuncu olması dileği ile verilen adlardan
YETİ  1- yetenek, kabiliyet 2- Yetkin, kamil, olgun, becerikli, mükemmel. 2- Etki, etkileyici 3- Yitik, kayıp, harcanmış, zayi olmuş
YETİŞGİN  (yetişkin) Yetişmiş, olgun, kamil, mükemmel, yetenekli
YETİZ  Hazır, amade, yeterli, olgunluğa ermiş
YETKİ  Sorumluluk, maharet, iş bitirme gücü
YETKİN  1- yetişkin, ehil, uzman, yeterli 2- Etkileyici, çekici, mükemmel
YETMEN  Olgun, gelişkin, uzman, yeterli, yetenekli
YEYGÜ  Armağan, bahşiş, ihsan
YEYİN  Galip, kavi, üstte olan
YEYNİ  Ehven, iyi
YEYREK  Makbul, kabul gören, beğeni toplayan
YEYTEM  Eski, kadim
YIBAR  1- Koku, parfüm 2- Kokulu mum
YIĞ  Yığılı, toplu, birikim
YIĞAÇ  1- Ağaç 2- Erkeklik organı 3-Yığıcı, toplayıcı
YIĞAN  (Yıkan) 1- Yığıcı 2- Yıkıcı
YIĞIN  Birikim, kitle, yığılı olma hali, yığılmış, istifli
YIĞINAK  Toplum, kitle
YIĞINCA  Genel, teamül, sosyal kural, toplumun benimseyip uyguladığı kurallar
YIĞLINÇ  (Yığlınçı) İffetli, edepli, namuslu
YIĞNAK  Yığın, yığınak, toplum, cemaat
YIĞRIK  Mahçup, utangaç
YIKIN  (yığın) Afet, yıkım , zarar
YIKINÇ  Yıkmış, yıkıcı
YIKMIŞ  Yıkıcı, devirici, güçlü
YILDIKU  Yıldız, yıldız kümesi
YILDIR  Yıldırıcı, ürkütücü, heybetli, dehşetli, şiddetli, gözü kara, korkusuz
YILDIRAN  Ürkütücü, korkutucu, heybetli, gösterişli
YILDIRGAN  Yıldıran, ürküten, korkutan, şaşalı, gösterişli
YILDIRIM  (Yaldırım) 1- Berk, yüksek voltajlı elektrik 2- Göz kamaştırıcı, ışık, aşırı parlaklık
YILDIZ  Yaldız, parlak ışık, parlayan, ışıyan
YILDURU  Berrak, net, temiz, billur
YILGI  Yılma, dehşet, ürküntü
YILGIN  Yılmış, ürkek, bezgin
YILIĞ  Yılgın, yılmış, yılık
YILKI  1- At, at yavrusu 2- At sürüsü
YILMA  1- Yılmaz, azimli, dayanıklı, cesur, korkusuz 2- Dik yokuş, dağ yamacı
YILMASIN  Yılmaz, korkusuz
YILMAZ  Gözü pek, korkusuz, batur, dayanıklı, azimli
YIRAGU  Yırcı, çalgıcı, enstrüman çalan, müzisyen
YIRAK  Irak, uzak, mesafeli
YIRI  Sol, sol taraf, tek taraf, tek taraflı
YIRIM  1- Solak 2- Yarım 3- yurt, toprak
YIŞ  (Yaş, yaşıl) Orman, yeşillik içindeki bölge
YIŞIK  1- Tulga, demir örgülü tulga 2- ışık
YİBEK  Ateşli, hararetli, heyecanlı
YİGE  Dayanıklı, kavi, metin
YİĞENEK  1- Toplum, kitle, cemaat 2- Yeğen, yeğencik
YİĞİN  Daha iyi, sıkı, dayanıklı, üstün, tercih edilir
YİĞİT  1- Yeğ, yiğ, iyi, daha iyi, sıkı, sağlam, güçlü, batur, cesur 2- Delikanlı, cıvan, genç 3- Koca, eş
YİLUN  (Yulun) İri, heybetli, gösterişli, cesim
YİNÇKE  İnce, zarif, narin
YİNÇKELÜ  Nazik, anlayışlı, kibar
YİNÇÜ  1- İnce, zarif 2- İnci
YİNDEK  Daimi, ebedi, sürekli, kalıcı
YİR  Yer, toprak, arazi, arz, yeryüzü, dünya
YİRÇİ  Kılavuz, izci, rehber, yer bilen, yer bildiren
YİRDEŞ  Yurttaş, hemşehri, aynı toprağı paylaşan
YİRDİNÇÜ  (Yirtinçü) Evren, kainat
YİRGA  Mesut, mutlu, mutluluk dolu
YİRTİNÇÜ  Evren, kainat
YİSUN  (yasun, yosun) Doğa, tabiat, yeşillik
YİTER  Varis, mirasyedi
YİTİK  1- Yetik, olgun 2- Keskin 3- Kayıp
YİTİRMİŞ  Yitik, kayıp, kaybetmiş, yoksul
YİTÜT  Meziyet, maharet, beceri
YİZEK  Askeri kılavuz, öncü
YOĞANAK  Yığınak, kütle
YOĞÇI  Yuğcu, yuğ yapan, yokluk çeken, yas tutan, yasçı
YOĞUN  Kalın, gür, iri, sık, sıkı, cüsseli, fazla, fazlalaşmış, katılaşmış
YOKUŞ  Yukarı, yukarı doğru çıkan, dik yol, bayır
YOL  Üzerinden gidilen…mec. 1- Kut, mut, baht, yazgı, kader 2- Örf, adet, töre, gelenek. teamül, ilke, tarz, gidişat
YOLA  1- Örf, adet, usul, erkan 2- Meşale, kandil
YOLAÇ  Yol gösterici, mihmandar, rehber, önder, öncü
YOLAÇAN  birl. Yol/Açan Önder, öncü
YOLAK  birl. Yol/ak 1- Dürüst, namuslu, temiz 2- Çığır, yenilik, gidişat 3-Kısa yol, kestirme yol
YOLALDI  birl. Yol/Aldı 1- İlerleme kaydeden, gelişen, uzman, profesyonel 2- Terbiyeli, yola gelmiş, geleneklerine bağlı
YOLBAK  (Yolbaka, yolbakan) Konuksever, misafirperver
YOLBİLİR  birl. Yol/Bilir Görgülü, bilgili, usul erkan sahibi
YOLÇU  1- Önder, başkan, şef, lider 2- Peygamber, nebi 3- Gelenekçi, muhafazakar 4- Yolcu, yola çıkmış, yolunda giden
YOLDAM  1- Uysal, yola gelen, yolunda giden 2- Usul, metot, tarz
YOLDAŞ  Aynı yolun yolcusu, aynı yolu paylaşan, aynı yola gönül vermiş, aynı yola baş koymuş,aynı, töre ya da prensipler üzerinde, fikir ve gönül birliği eden, çok yakınlaşmış dost, dava arkadaşı
YOLERİ  birl. Yol/Eri 1- Töreye bağlı, edep erkan sahibi, bilgili, deneyimli
YOLKULU  birl. Yol/Kulu mec. Töreye ve kurallara bağlı
YOLLUK  (Yolluğ) 1- Kutlu, mübarek 2- Olgun, ergin 3- Halas bulmuş, huzura kavuşmuş, mesut,bahtiyar
YOLOĞLU  birl. Yol/Oğlu 1- Fedai, serdengeçti 2- Adak, adanmış, kurban 3- Bağlı, kendini töreye bağlamış
YOLUM  Usul, kaide, prensip
YONAT  Tam, eksiksiz, kusursuz
YONCA  Sulu yerlerde yetişen bir bitki türü
YORÇU  1- Askeri kılavuz, öncü, yol gösteren 2- Yorumcu, yorumlayan, eleştirmen
YORDAM  1- Alışkanlık, eğilim, usul, meleke, beceri 2- Jest, eda, işve, naz
YORGA  (Yurga) Rahvan giden at
YORNUK  İstirahat, istirahatgah, dinlenme yeri
YOVAŞ  (Yavaş) Çelebi, efendi, ağırbaşlı, halim
YÖNDEM  (Yöntem) Usul, tarz, teamül, töreye uygun biçimde olan
YÖNET  1- Biçim, tarz, yöntem 2- uygun, uyumlu, uysal, geçimli
YÖNTEM  (Yöndem)
YÖNTEN  Uslup, tarz, biçim
YÖRGENÇ  Dağ dönemeci, dağ yolu
YÖRTEM  Usul, biçim, tarz
YÖYEN  Mevsim, sezon
YUĞAK  Bir su kuşu
YUĞKA  İnce
YUĞRUŞ  (Yukruş, Yukruç) Eskiden, halktan biri olmasına rağmen, gösterdiği performans ve yararlılıklardan sonra, bey mertebesinde değerlendirilerek, devletin üst düzey kademelerinde görev alan kişi.
YULA  1- Su kaynağı, yerden fışkıran su, göze 2- Işıldak, ışık veren, meşale, kandil
YULU  Adalet
YULUĞBİRİM  birl. Yuluğ/Birim. Uygurlar döneminde alınan mahsul vergisi
YULUK  1- Traşlı, matruş, bakımlı 2- Yağmacı
YULUM  1- Fedakar, yardımsever 2- Yolcu, yoluna bağlı, töresine bağlı
YULUN  Yolcu, yola giden
YULYU  (Yulu, yuluk, Yulug) 1- Yardımcı, yardımsever, fedakar, adil 2- haraç, cizye, vergi 3- traş,traşlı, bakımlı 4- Yağma, yağmacı
YUM  Mutluluk, neşe, ferahlık, rahatlık
YUMLU  Mutlu, kutlu, mübarek, huzurlu
YUMRU  1- Yumulu, yumuk, yumruk 2- İri, heybetli, gösterişli
YUMUK  Gül, goncagül
YUMUŞ  (Yumuç) 1- Söz, öğüt, nasihat 2- Emir, ferman, buyruk 3- Müjde, müjdeli haber 4- Yumuk,yumulmuş, yumruk
YUMUTGAN  Yapıcı, birleştirici, pozitif kişilik
YUNAK  Üzerinde çamaşır dövülen ve yıkanan, büyük taş parçası
YUNMUŞ  Yıkanmış, temiz, titiz, arık
YUNT  1- Çadır, oba, ev, yurt, vatan 2- Terbiyesi tamamlanmamış, yarı yabani at 3- Uygarlık,medeniyet
YURÇI  1- Becerikli, mahir 2- Yirçi, yer gösteren, rehber
YURGA  Rahvan giden at.
YURT  1- Vatan, kutsanmış toprak 2- Kaynak, asıl, kök 3- Uygarlık, medeniyet 4- Çadır, oba, ev
YURTLAK  Yurt, vatan, sonradan yurt edinilmiş yer, yurtlaştırılmış yer.
YUTLUK  Kayıp, zarar
YUTUM  Yudum, damla, tike, parça
YUVANÇ  Teselli
YÜCE  Yüksek, ulu, alicenap, haşmetli
YÜCEL  Yücelik, ululuk, haşmet.
YÜĞNEK  Alçak gönüllü, mütevazı.
YÜĞNÜK  Salih, temiz
YÜĞRÜK  Yürük.
YÜĞÜNT  Selam
YÜKNÜ  Secde, secdede olan
YÜKSEL  Yükseklik, ululuk, büyüklük
YÜKSELEN  Ulu, kişi.
YÜKSELİŞ  Büyüklük, ululuk, ikbal
YÜKÜN  Baş eğme, saygı duruşu, tazim.
YÜKÜNÇ  Eğilme, reverans
YÜKÜNGEN  Eğilen, reverans yapan, saygılı
YÜKÜNTÜR  Baş eğdirir, diz çöktürür.
YÜKÜNÜK  Eğilme, reverans
YÜKÜNÜR  İbadet eden
YÜLEK  Okun arkasındaki, denge tüyü.
YÜNKÜL  Hafif, narin
YÜRE  Daire, helezon, çember
YÜREĞİR  Yürekli, cesur
YÜREKLİ  Cesur, korkusuz.
YÜRİK  Yaşam, hayat,, ömür, geçim.
YÜRÜM  Yaşam, hayat, ömür
YÜZAK  birl. Yüz/Ak Masum, günahsız.
YÜZAKI  birl. Yüz/Akı Masumiyet, temizlik, namus, namusluluk, başarı, beceri
YÜZLÜG  (Yüzlüg, yüzlük) Soylu, dürüst, namuslu.