ID |
English |
Turkish |
1 |
a bad egg |
sözünde durmayan, kendisine güvenilmeyen, itin teki |
2 |
a bad lot |
sağlam ayakkabı değil, sütü bozuk, it kopuk |
3 |
a bad mark |
kırık not, kötü not |
4 |
a bad turn |
kötülük |
5 |
a bag of nerves |
sinir küpü |
6 |
a bed of roses |
güllük gülistanlık vaziyet |
7 |
a bee in one's bonnet |
fikrisabit, saplantı |
8 |
a bird in a gilded cage |
altın kafesteki kuş |
9 |
a bit |
biraz, bir kırık, zerre kadar, bir damcı, bir kırtık, dıngılı |
10 |
a bitter pill |
acı bir reçete, acı bir ilaç, beraberinde çetinlikler bulunan çözüm yolu |
11 |
a black eye |
morarmış göz |
12 |
a bundle of nerves |
sinir küpü |
13 |
a can of worms |
içinden çıkılması çetin vaziyet |
14 |
a change for the worse |
kötü bir değişiklik |
15 |
a chip off the old block |
hık demiş burnundan düşmüş, iteleyip yerinde durmuş |
16 |
a close shave |
kıl payı kaçış |
17 |
a cut above |
-den daha yakşı, yakşırak, daha üstün |
18 |
a dark day |
karanlık gün |
19 |
a dark saying |
kapalı söz |
20 |
a dime a dozen |
harcıâlem, erzan ve çok |
21 |
a drop in the bucket |
devede kulak |
22 |
a drop in the ocean |
okyanusta damla, devede kulak, çok az |
23 |
a fat lot |
hiç |
24 |
a few |
birkaç, bir niçe, bazı |
25 |
a flash in the pan |
kuru gürültü, boşa çıkan gayret |
26 |
a flourish of trumpets |
merasim borusu |
27 |
a gleam of hope |
bir ümit ışığı |
28 |
a good buy |
kârlı bir alışveriş |
29 |
a good deal |
oldukça çok, bir dünya |
30 |
a good turn |
iyilik, yardım |
31 |
a great deal of |
pek çok, niçe-niçe, çoklu miktarda, külli |
32 |
a great deal |
çok, etek-etek |
33 |
a great number of |
oldukça çok, çok sayıda, külli |
34 |
a green eye |
kem göz |
35 |
a hairbreadth escape |
kıl payı kurtulma |
36 |
a hard nut to crack |
çetin ceviz |
37 |
a hell of a lot |
çok fazla |
38 |
a horse of another color |
tamamıyle farklı bir konu |
39 |
a hundredfold |
yüz kat, yüz misli |
40 |
a kind of |
bir çeşit |
41 |
a king's ransom |
büyük pul |
42 |
a la carte |
alakart, yemek listesine göre |
43 |
a la mode |
modaya uygun |
44 |
a little bit |
azıcık, bir parça, zerre kadar, biraz, bir hırda, bir balaca |
45 |
a little |
biraz, dıkkılı, bir balaca |
46 |
a load of |
bir sürü, dolu |
47 |
a lot of |
birçok, niçe-niçe, bir dünya, kârlı, külli |
48 |
a lot |
çok, bir yığın |
49 |
a matter of course |
kaçınılmaz son, beklenen son |
50 |
a matter of life and death |
hayat memat meselesi |
51 |
a matter of |
meselesi |
52 |
a month hence |
bundan bir ay sonra |
53 |
a narrow escape |
güç bela kurtulma |
54 |
a narrow shave |
kıl payı kaçış |
55 |
a number of |
birkaç |
56 |
a one-track mind |
sabit fikirlilik |
57 |
a paragon of virtue |
fazilet örneği |
58 |
a piece of cake |
çocuk oyuncağı, basit iş |
59 |
a posteriori |
sonsal |
60 |
a pretty penny |
dünyanın pulu, çok pul |
61 |
a priori |
apriori, tecrübeden evvel, önce, evvelce |
62 |
a raft of |
yığınla, bir sürü |
63 |
a ready pen |
iyi yazı yazma yeteneği |
64 |
a riot of colour |
renk cümbüşü |
65 |
A rolling stone gathers no moss |
Yuvarlanan taş yosun tutmaz |
66 |
a roof over one's head |
başını sokacak bir yer |
67 |
a round oath |
okkalı küfür |
68 |
a sly dog |
ne yapacağı belli olmayan kimse |
69 |
a square peg in a round hole |
yerine uymayan kimse |
70 |
a stone's throw away |
bir taş atımlık mesafede |
71 |
a trifle |
oldukça, epey, bir dereceye kadar |
72 |
a trip around the world |
dünya turu |
73 |
a white lie |
zararsız yalan |
74 |
a word in your ear |
gizli söz |
75 |
a |
bir, herhangi bir |
76 |
a- |
(önek) -siz, -den |
77 |
A-bomb |
atom bombası |
78 |
A.D. |
MS, milattan sonra |
79 |
aa |
pürüzlü lav |
80 |
aam |
Bir Hollanda ve Alman sıvı ölçü birimi. |
81 |
aardvark |
karınca yiyen, yerdomuzu, borudişli |
82 |
aardwolf |
yeleli sırtlan |
83 |
aarie |
kuş yuvası |
84 |
Aaronical |
Yahudiliğe göre ilk yüksek haham olan Aaron'a değişli |
85 |
ab |
(önek) -den, uzağa, (kısaltma) Temmuz ortasında başlayan Musevi gündizmesindeki ay |
86 |
aba |
aba |
87 |
abaca |
kenevir muzu |
88 |
abacinate |
kızgın demirle gözlere mil çekmek |
89 |
abacination |
kızgın demirle gözlere mil çekme |
90 |
abaciscus |
(arkaik) 1.mozaik kaplı bir kaldırımdaki karolardan veya karelerden biri, kare seramik parça, mozaik taşı |
91 |
abacist |
abaküsçü |
92 |
aback |
(denizcilik) faça, kenar |
93 |
abacterial |
bakterisiz |
94 |
abactinal |
ışınsal simetrisi olan döngüllerde ağzın yüzeyine veya ucuna değişli |
95 |
abactor |
davar hırsızı |
96 |
abacus |
abaküs, sayıboncuğu, saygaç, çötke, (mimarlık) sütun başlığından geçen düz tabla |
97 |
abaddon |
cehennem, ölüler diyarı |
98 |
abaft |
(denizcilik) kıça doğru, kıç tarafta, kıç tarafında, geride |
99 |
abalone |
(zooloji) kabuklu bir deniz döngülü |
100 |
abampere |
on amperlik çıngı cereyan birimi |
101 |
abandon oneself to |
özünü kaptırmak, dalmak |
102 |
abandon |
serbestlik, sadelik, tabiilik, terk etmek, bırakmak, vazgeçmek, el çekmek, başından atmak, atıp gitmek, çıkmak, çıkıp gitmek, kaçmak, başlı-başına koymak, koyup gitmek, özünü tamamıyla vermek, özünü kaptırmak, durdurmak, dayandırmak, tehire salmak |
103 |
abandoned |
metruk, atılmış, terk edilmiş, arsız, çapkın, ahlâksız, bozgun |
104 |
abandonment |
terk, metrukiyet, terk edilmiş olma, tam feragat ile özünü teslim etme |
105 |
abase oneself |
özünü küçük düşürmek, özünü alçaltmak, özünü hürmetten salmak, rezil olmak |
106 |
abase |
küçük düşürmek, aşağılamak, gururunu kırmak, hürmetten salmak, gözden düşürmek, alçaltmak |
107 |
abasement |
hürmetten salma, alçaltma, alçalma |
108 |
abash |
utandırmak, bozmak, kırmak, mahcup etmek, karıktırmak, pert etmek |
109 |
abashed |
utanmış, hacalet çekmiş, pert olmuş, şaşırmış |
110 |
abask |
güneş ışığında, ısınarak |
111 |
abat-jour |
tepe penceresi, pancur |
112 |
abate |
(rüzgâr/fırtına/ağrı/rahatsızlık) azalmak, hafiflemek, zayıflamak, kütleşmek, azaltmak, kırmak, tenzil etmek, indirmek, aşağı varmak, aşağı salmak, zayıflatmak, kütleştirmek, ortadan kaldırmak |
113 |
abatement of action |
davanın düşmesi |
114 |
abatement |
azaltma, indirim, iptal, azaltılma, zayıflama, azalma, azalış, yumuşama |
115 |
abatjour |
abajur |
116 |
abattoir |
salhane, mezbaha, kesimevi |
117 |
abaxial |
eksen dışı |
118 |
abba |
sarma uyak, peder |
119 |
abbreviate |
kısaltmak, ihtisar etmek, ihtisarlamak, gödeltmek |
120 |
abbreviated |
kısa, muhtasar |
121 |
abbreviation |
kısaltma, ihtisar, muhtasar |
122 |
abbreviator |
kısaltan, ihtisar eden (adam) |
123 |
ABC |
alfabe, elifba, elifba kitabı, başlangıç, esas |
124 |
ABC-book |
elifba kitabı |
125 |
abc's |
abece, alfabe, bir şeyin temeli, abc'si, a'sı b'si c'si |
126 |
abdicate |
tahttan çekilmek, terki saltanat etmek, saltanattan çekilmek, hakkından vazgeçmek, el çekmek, boynundan atmak, bırakmak, feragat etmek, imtina etmek |
127 |
abdication |
tahttan vazgeçme, çekilme, hakkından vazgeçme, el çekme, imtina etme, üzerinden atma, üzerinden götürme (mesuliyeti, vazifeyi, vs.) |
128 |
abdomen |
karın, karın boşluğu, karıncık |
129 |
abdominal cavity |
karın boşluğu |
130 |
abdominal murmur |
karın gurultusu |
131 |
abdominal viscera |
bağırsaklar |
132 |
abdominal wall |
karın duvarı |
133 |
abdominal |
karın ile ilgili, karın |
134 |
abdominous |
yeke karın, yoğun karın, kök |
135 |
abduct |
(zorla, aldatmakla, hususen kadını, kızı veya uşağı) oğurlamak, kaçırmak |
136 |
abduction |
adam kaçırma, zorla kaçırma, oğurlama |
137 |
abductor |
adam kaçıran, oğurlayan, oğru, uzaklaştırıcı |
138 |
abeam |
omurgaya dik olarak, (denizcilik) apazlama |
139 |
abecedarian |
çok basit, çok kolay, okumayı yeni öğrenen kimse |
140 |
abecederian |
alfabetik, temel |
141 |
abed |
yatakta |
142 |
abele |
akçakavak, akkavak |
143 |
abend |
anormal bitiş, aniden bitmek |
144 |
aberglaube |
batıl itikat |
145 |
aberrant |
doğru yoldan ayrılmış, yolundan çıkan, yolunu azan, azmış, sapkın, tipik olmayan |
146 |
aberration |
doğru yoldan ayrılma, düz yoldan uzaklaşma, azma, şaşma, sapkınlık, kısa süreli hafıza kaybı, sapınç, yayılma, uzaklaşma |
147 |
abet |
yüz vermek, suça katılmak, yardakçılık etmek, yardım etmek, suç ortaklığı yapmak, tahrik etmek, sevk etmek, fitlemek, kızıştırmak |
148 |
abetment |
suça katılma, tahrikçilik, kızıştırma |
149 |
abetted |
suça iştirak, suç ortaklığı |
150 |
abettor |
suç ortağı, cinayet yoldaşı, yardakçı, fitneci, tahrikçi |
151 |
abeyance |
geçerli olmama, kullanılmama, etkinliğini yitirmiş olma, lağvedilme, tehire salınma |
152 |
abhor |
nefret etmek, nefret beslemek, tiksinmek, hiç sevmemek, menfur tutmak |
153 |
abhorrence |
nefret, teneffür, iğrenme, ikrah, nefret edilen şey, leclik |
154 |
abhorrent |
nefret uyandırıcı, tiksindirici, iğrenç, karşıt, zıt |
155 |
abib |
Nisan ayının eski bir adı |
156 |
abide by |
uymak, bağlı kalmak, katlanmak, razı olmak |
157 |
abide |
bir yerde kalmak, sabit durmak, oturmak, sakin olmak, kalmak, yaşamak, olmak, katlanmak, çekmek, tahammül etmek, çıdamak, dözmek, tap getirmek, gözlemek |
158 |
abiding |
sonsuz, ebedi, devamlı, muhkem |
159 |
abietic acid |
abiyetik asit, çam asidi |
160 |
abietic |
abiyetik |
161 |
ability |
becerik, zeka, yetenek, kabiliyet, istidat, hüner, güç, iktidar, kudret |
162 |
abinitio |
başlangıçtan, aslından |
163 |
abiogenesis |
abiyogenez, cansızdan canlı oluşumu |
164 |
abiosis |
abiyoz |
165 |
abiota |
cansız çevre |
166 |
abiotic environment |
cansız çevre |
167 |
abiotic |
abiyotik, cansız |
168 |
abiotrophic |
abiotrofik |
169 |
abiotrophy |
abiyotrofi |
170 |
abject |
umutsuz, sefil, perişan, acınası, bedbaht, yazık, miskin, alçak, rezil, iğrenç, aşağılık |
171 |
abjectly |
alçakça |
172 |
abjectness |
alçaklık, adilik, sefillik |
173 |
abjuration |
yeminle vazgeçme, feragat etme, imtina etme, boyun kaçırma, yüz döndürme, dönme |
174 |
abjure |
vazgeçtiğine dair yemin etmek, yemin edip bırakmak, terk etmek, yüz döndürmek, el çekmek |
175 |
Abkhas |
Abhaz, Abhazca |
176 |
Abkhazia |
Abhazya |
177 |
Abkhazian |
Abhaz, Abhazca |
178 |
ablactate |
sütten kesmek |
179 |
ablactation |
sütten kesme |
180 |
ablation |
(ur/kılgan/vb.) bedenden alma, kesip çıkarma, (taşlar) zamanla aşınma, (buzul) yüzden erime |
181 |
ablative |
çıkışlık hâl, mefulün anh |
182 |
ablaut |
(gramer) anlam değişikliği ile ünlünün değişmesi |
183 |
ablaze |
alevler içinde, yanmakta, heyecanlı, ateşli, ışığa gark olan, parlayan, yanan, müştail |
184 |
able |
güçlü, yetenekli, muktedir, kadir, elinden gelir, istidatlı, kabiliyetli, becerikli |
185 |
able-bodied seaman |
gemici, tayfa |
186 |
able-bodied |
sağ, sağlam bedenli, muhkem bedenli, yarayan, yararlı, yaraklı |
187 |
abloom |
çiçekli, bol çiçekleri olan |
188 |
abluent |
temizleyici, deterjan |
189 |
ablush |
kızarmış yüzlü |
190 |
ablution |
abdest, vuzu, destemaz, gusül |
191 |
ably |
beceriyle, başarıyla, ustalıkla, maharetle, becerikle |
192 |
abnegate |
inkâr etmek, reddetmek |
193 |
abnegation |
inkâr, feragat |
194 |
abnormal egg |
kusurlu yumurta |
195 |
abnormal erosion |
olağandışı aşınma, hızlanmış erozyon |
196 |
abnormal |
anormal, gayrinormal |
197 |
abnormality |
anormallik, gayrinormallik |
198 |
abnormally |
anormal bir şekilde |
199 |
abnormity |
anormallik |
200 |
aboard |
(gemi/otobüs/tren/uçak/vb.) içinde, içine, -de, -da, -e, -a, katara, gemiye, binikte |
201 |
abode |
ev, yer, yurt, mesken, ikametgâh, olduğu yer, konut |
202 |
abolish |
yürürlükten kaldırmak, durdurmak, lağvetmek, feshetmek |
203 |
abolishment |
lağv, lagvetme |
204 |
abolition of restrictions |
kısıtlamaların kaldırılması |
205 |
abolition of the caliphate |
halifeliğin kaldırılması |
206 |
abolition |
yürürlükten kaldırma, ortadan kaldırma, lağvetme, lağvedilme, lağv |
207 |
abolitionist |
lağvın taraftarı, lağvedilmeyi isteyen, lağvedilmeyi müdafaa eden, köleliğin kaldırılması yanlısı |
208 |
abomasum |
şirden |
209 |
abominable snowman |
yeti, kar adamı |
210 |
abominable |
iğrenç, tiksindirici, berbat, felaket, rezil, fena, murdar, menfur, çok pis, ikrah doğuran |
211 |
abominably |
çok fena bir şekilde, berbat olarak |
212 |
abominate |
tiksinmek, iğrenmek, hiç sevmemek, nefret etmek, nefret beslemek, menfur tutmak |
213 |
abomination |
nefret, ikrah, menfur şey |
214 |
aboriginal |
yerli |
215 |
aborigine |
bir yerin yerlisi, Avustralya yerlisi |
216 |
aborigines |
asıl yerliler, yerli ahali (hususen Avustralya'da) |
217 |
abort |
çocuk düşürmek, çocuk aldırmak, erken doğum yapmak, ölü çocuk doğurmak, uşak salmak, başarısızlıkla bitmek, yarımcık saklamak, imtina etmek, lağvetmek, boşa çıkmak, baş tutmamak, dayandırmak |
218 |
abortifacient |
düşüğe yol açan |
219 |
abortion |
çocuk düşürme, uşak salma, ölü çocuk doğurma, düşük, (argo) fiyasko |
220 |
abortionist |
çocuk düşürten kimse |
221 |
abortive trial |
sonuçsuz dava |
222 |
abortive |
vaktinden evvel (doğum), neticesiz, boş, beyhude, faydasız, nafile, gelişmemiş, başarısız |
223 |
abortively |
boş yere, beyhude, faydasız, boşu boşuna |
224 |
aboulia |
irade yitimi |
225 |
abound |
çok olmak, çok sayıda olmak, çok bulunmak, çok sayıda bulunmak, zengin olmak, bol olmak |
226 |
about face! |
Geriye dön! |
227 |
about time |
(it is ~) vakittir, vakit çatıyor, kurtarıyor |
228 |
about to come |
gelmek üzere |
229 |
about |
hakkında, üzerine, dair, doğrusunda, değişli, baresinde, şuraya buraya, çevresinde, etrafına, etrafında, ötede beride, şurada burada, üstünde, yanında, devresinde, civarında, yakınlarında, yakınında, buralarda, şuralarda, sıralarda, sularında, aşağı yukarı, yaklaşık, takriben, tahminen, muhiten, aksi yöne, geriye, hemen hemen, neredeyse |
230 |
aboutface |
geriye dönüş, çark |
231 |
above all |
her şeyden çok, her şeyden önce, en önemlisi, en evvel, esas itibarı ile, bundan ilave, bundan başka |
232 |
above board |
açık ve dürüst |
233 |
above ground |
yeryüzünde, toprağa gömülmemiş |
234 |
above par |
başa baştan yukarı, paritenin üstünde |
235 |
above reproach |
mükemmel, hatasız, kusursuz |
236 |
above sb's head |
anlama kapasitesinin üstünde, çok zor |
237 |
above water |
sıkıntıdan uzak, rahat |
238 |
above |
yukarısına, yukarısında, yukarıda, bir şeyin üstünde, fevkine, fevkinde, üst, yukarı, yukarıdaki, çok, fazla, artık, -den ziyade |
239 |
above-mentioned |
yukarıda adı geçen, yukarıda kaydedilmiş, yukarıda hatırlatılmış |
240 |
above-party politics |
partiler üstü politika |
241 |
aboveboard |
doğru, dürüst, vicdanla, hilesiz, apaçık, açık aşikâr |
242 |
abovo |
(Latince) başlangıçtan beri |
243 |
abracadabra |
abrakadabra, büyü sözü, zırva, saçmalık |
244 |
abrachia |
kolsuzluk |
245 |
abradant |
aşındırıcı |
246 |
abrade |
aşınmak, aşındırmak, soymak, sıyırmak, yemek, cilalamak, perdahlamak, sürtmek, sürtüp temizlemek |
247 |
abrasion proof |
aşınmaya dayanıklı |
248 |
abrasion |
aşınma, sürtünme, sürtülme, yenme, yıpranma, cilalanma |
249 |
abrasive paper |
zımpara çöngesi |
250 |
abrasive power |
aşındırıcı güç |
251 |
abrasive |
aşındıran, aşındırıcı, törpüleyici, kaba, kırıcı, (zımpara/vb.gibi) aşındırıcı madde, taşlama malzemesi, cilalayıcı, parlatma malzemesi, asabileştirici, asaplara dokunan |
252 |
abreast of the times |
asra beraber, hayattan geri kalmayan |
253 |
abreast |
cerge ile, yanaşı, bir cergede, bir hizada, yan yana |
254 |
abridge |
kısaltmak, ihtisar etmek, özetlemek, mahdutlaştırmak |
255 |
abridged |
kısaltılmış |
256 |
abridgement |
kısaltma, özetleme, özet, azalma, kısalma |
257 |
abridgment |
kısaltma, özetleme, kısaltılmış oyun/öykü/kitap |
258 |
abroad |
taşra, taşrada, çet elde, yurtdışında, hariçte, haricî ülkede, çet ele, yurtdışına, harice, haricî ülkeye, geniş bir alanda, her yerde, her tarafta, çölde, bayırda |
259 |
abrogate |
yürürlükten kaldırmak, kaldırmak, lağvetmek, feshetmek, son vermek, iptal etmek |
260 |
abrogation |
yürürlükten kaldırma, iptal |
261 |
abrupt |
dik, baş aşağı, ters, beklenmedik, gözlenilmez, gözlenilmeyen, birden, ani, gafıl, keskin, göbüt, kaba, terbiyesiz, sıldırım, sıldırımlı, yalçın |
262 |
abruptly |
gözlenilmeden, ansızın, gafleten, birdenbire, terslikle, keskin, kırık kırık, kesik kesik, rabıtasız |
263 |
abruptness |
gözlenilmezlik, anilik, acele, keskinlik, göbütlük, sertlik, terslik, rabıtasızlık, alakasızlık |
264 |
abscess |
çıban, apse, irinşiş |
265 |
abscisic acid |
absisik asit |
266 |
abscisic |
absisik |
267 |
abscisin |
absisin |
268 |
abscissa |
apsis |
269 |
abscissin |
absisin |
270 |
abscission layer |
kopma dokusu |
271 |
abscission |
kesme, kesilme |
272 |
abscond |
kaçmak, gizlenmek, saklanmak, gizlice kaçıp gitmek, aradan çıkmak, sıvışmak |
273 |
absconder |
kaçak, firari |
274 |
absconding swarm |
kovanı terk eden oğul arısı |
275 |
absence |
uzakta olma, olmama, bulunmama, yokluk, bırakma, gaybubet, bulunmayış, bulunmayış süresi, devamsızlık, yokluk, eksiklik, dalgınlık |
276 |
absent look |
dalgın bakış, fikirli bakış |
277 |
absent oneself |
gitmek, gaip olmak, savuşmak, gelmemek, hazır bulunmamak |
278 |
absent without leave |
izinsiz |
279 |
absent |
olmayan, gelmeyen, iştirak etmeyen, yok, gaip, namevcut, dalgın, ilgisiz |
280 |
absent-minded |
dalgın, huşsuz, unutkan, fikirli |
281 |
absent-mindedly |
huşsuz, dalgın, huşsuz hâlde, dalgın hâlde |
282 |
absent-mindedness |
dalgınlık, huşsuzluk, unutkanlık |
283 |
absentee |
bulunması gereken yere gelmeyen kimse, devamsız, iştirak etmeyen (şahıs), icazesiz giden (asker), özürsüz işe gelmeyen (adam) |
284 |
absenteeism |
mazeretsiz gelmeme, devamsızlık |
285 |
absentminded |
dalgın |
286 |
absentmindedness |
dalgınlık |
287 |
absinth |
pelin otu, bir tür sert içki |
288 |
absolute alcohol |
mutlak alkol, saf alkol |
289 |
absolute ceiling |
azami yükseliş haddi |
290 |
absolute deviation |
mutlak sapma |
291 |
absolute forest land |
yalnız ağaç dikimine uygun arazi |
292 |
absolute humidity |
mutlak nem |
293 |
absolute indifference |
tam lakaytlık |
294 |
absolute majority |
mutlak çokluk, salt çoğunluk |
295 |
absolute monarchy |
kayıtsız şartsız monarşi |
296 |
absolute nonsense |
tam bir saçmalık |
297 |
absolute scale |
mutlak ölçü |
298 |
absolute temperature |
mutlak sıcaklık |
299 |
absolute unit |
mutlak birim, saltık birim |
300 |
absolute value |
mutlak değer |
301 |
absolute zero |
mutlak sıfır |
302 |
absolute |
tam, mükemmel, kâmil, sonsuz, kayıtsız şartsız, mutlak, kesin, saltık, müstakil, saf, temiz, katıksız, katışıksız, hakiki, şüphesiz, şüphe doğurmayan |
303 |
absolutely |
büsbütün, tümüyle, tamamıyla, kesinlikle, elbette, mutlaka, tamamen |
304 |
absoluteness |
mutlakiyet, kesinlik |
305 |
absolution |
günahın bağışlanması |
306 |
absolutism |
mutlakıyet, saltçılık |
307 |
absolutist |
mutlakiyetçi, mutlakiyet taraftarı |
308 |
absolve |
temize çıkarmak, beraat vermek, aklamak, (suçunu/günahını) bağışlamak |
309 |
absonant |
zıt, akla uygun olmayan |
310 |
absorb |
emmek, içmek, çekmek, özüne çekmek, canına çekmek, içine çekmek, hopturmak, soğurmak, yutmak, almak, (mec.) bilik kesbetmek, bilik elde etmek, (dikkati) celbetmek, (fikre, hayale, vs.) dalmak, gark olmak |
311 |
absorbable |
emilebilir, yutan, özüne çekebilen, yutma hususiyetine malik olan |
312 |
absorbency |
emicilik, soğurganlık, yutma kabiliyeti, hopturma kabiliyeti |
313 |
absorbent cotton |
hidrofil pamuk |
314 |
absorbent |
emici, soğurgan, özüne çeken (madde), canına çeken, yutucu (madde) |
315 |
absorber |
emici, yutucu |
316 |
absorbing loss |
emme kaybı |
317 |
absorbing |
çok meraklı, çok ilginç, cezbeden, eğlenceli, sürükleyici, yutma, canına çekme |
318 |
absorption coefficient |
emme katsayısı, soğurma katsayısı |
319 |
absorption factor |
soğurum katsayısı |
320 |
absorption terrace |
emdirme sekisi |
321 |
absorption |
emme, içine çekme, soğurma, yutma, özüne çekme, hopturma, (fikre, vs.) dalma |
322 |
absorptive outlet |
sızdırmalı boşaltma |
323 |
absorptive power |
emici güç |
324 |
absorptive |
emici, soğurucu |
325 |
absorptivity |
emicilik, soğurganlık |
326 |
abstain from |
#NAME? |
327 |
abstain |
uzak durmak, perhiz etmek, kaçınmak, sakınmak, çekinmek, vazgeçmek, (saylavda) bitaraf kalmak |
328 |
abstainer |
içki içmeyen, diline içki vurmayan (adam), (saylavda) bitaraf kalan (adam) |
329 |
abstemious |
çok yemek ve içmekten sakınan, nefsini saklayan, özünü saklayan, perhizkâr, kanaatçil, kanaatkâr |
330 |
abstemiously |
perhiz yaparak |
331 |
abstention from voting |
oy vermeme |
332 |
abstention |
özünü saklama, çekinme, nefsini saklama, kaçınma, (ses vermede) bitaraflık, çekimserlik |
333 |
abstentious |
temkinli, toktak, nefsini saklayan, çekinen, sabırlı |
334 |
absterge |
silmek, temizlemek |
335 |
abstinence |
uzak durma, perhiz, geri durma, kaçınma |
336 |
abstinency |
özünü saklama, tamah etmeme, orucu gözleme |
337 |
abstinent |
perhizkâr, nefsini saklayan, temkinli, toktak |
338 |
abstract mathematics |
soyut matematik |
339 |
abstract noun |
soyut ad, soyut isim |
340 |
abstract number |
soyut sayı |
341 |
abstract |
mücerret, soyut, genel, belirsiz, çetin başa düşülen, çetin anlaşılan, özet, soyut resim, heykel, mücerretleştirmek, çıkarmak, ayırmak, çekmek, maruza okumak, hülasa etmek, özetlemek |
342 |
abstracted |
dalgın, zihni meşgul |
343 |
abstractedness |
zihin meşguliyeti, dalgınlık |
344 |
abstraction |
mücerretlik, soyutlama, fikrî dağınıklık, huşsuzluk, unutkanlık |
345 |
abstractly |
soyut olarak |
346 |
abstruse |
anlaşılması güç, anlamı gizli olan, çapraşık |
347 |
abstruseness |
muğlaklık, çapraşıklık |
348 |
absurd |
maskaralık, cefenk, saçma, manasız, anlamsız, boş, akılsızca, gülünç, absürd, muhal |
349 |
absurdity |
anlamsızlık, saçmalık, cefengiyat, cefenklik, ahmaklık, akılsızlık |
350 |
absurdly |
saçma bir şekilde, cefenk, boş, manasız, ahmak ahmak, boş boş |
351 |
absurdness |
cefenklik, saçmalık, ahmaklık, sefihlik, anlamsızlık, manasızlık |
352 |
abundance |
bolluk, çokluk, kesret, zenginlik |
353 |
abundant |
bol, çok, çoklu, bereketli |
354 |
abundantly |
bol bol, çokça, fazlasıyla |
355 |
abuse |
küfür etmek, tahkir etmek, tanlamak, abrını almak, çirkin sözler söylemek, pis reftar etmek, göbüt yanaşmak, tahrif etmek, düz işletmemek, yoldan çıkarmak, baştan çıkarmak, bozmak, kötüye kullanmak, yolsuz kullanmak, suiistimal etmek, sövgü, sövüş, tanlak, tahkir, küfür, sövüp sayma, kötüye kullanma, sehv işlenme, yolsuz kullanış, suiistimal, suiistifade, fesat, yolsuzluk |
356 |
abusive |
tahkir edici, alçaltıcı, sövgü dolu, küfürbaz, ağzı bozuk, edepsiz, nalayık |
357 |
abut |
dayanmak, bitişik olmak, varmak |
358 |
abutment |
köprünün karada olan ayağı, mesnet, (mimarlık) kemer veya kubbenin ağırlığını destekleyen kısım |
359 |
abutting |
bitişik |
360 |
abysm |
uçurum, derinlik |
361 |
abysmal |
berbat, çok kötü |
362 |
abyss |
dibi olmayan çukur, varta, hufre |
363 |
abyssal fauna |
abisal fauna, okyanus direyi |
364 |
abyssal plain |
abisal ova |
365 |
abyssal rocks |
abisal kayaçlar |
366 |
abyssal zone |
abisal bölge |
367 |
abyssal |
abisal |
368 |
Abyssinia |
Habeşistan |
369 |
Abyssinian |
Habeş |
370 |
acacia |
akasya, salkım ağacı |
371 |
academic degree |
akademik derece |
372 |
academic staff |
akademik personel |
373 |
academic year |
tedris yılı, öğretim yılı |
374 |
academic |
akademik, pratiğe dayanmayan, soyut, kuramsal, (birdemde) öğretim görevlisi, profesör, ilmî işçi, ali mektep muallimi |
375 |
academician |
akademisyen, akademi üyesi |
376 |
Academy of Fine Arts |
Güzel Sanatlar Akademisi |
377 |
academy |
bilim adamları topluluğu, akademi, ali mektep, yüksek mektep, mektep, medrese |
378 |
acalcerosis |
kalsiyum eksikliği |
379 |
acalycine |
çeneksiz |
380 |
acanthite |
akantit |
381 |
acanthus |
kenger otu, ayı yoncası, ayıpençesi |
382 |
acappella |
çalgısız söylenen şarkı |
383 |
acaricide |
böcek öldürücü ilaç |
384 |
acarid |
kene, sakırga |
385 |
acaroid |
akaroit |
386 |
accede |
kabul etmek, razılaşmak, razı olmak, kail olmak, muvafakat etmek, beğenmek, onaylamak, koşulmak, taraftar çıkmak, iş başına gelmek, iktidara gelmek, (tahta) çıkmak, eğleşmek |
387 |
accelerando |
accelerando |
388 |
accelerate |
hızlandırmak, tesri etmek, süratlendirmek, tacil etmek, süratini artırmak, hızlanmak, süratlenmek, sürati artmak |
389 |
accelerated particle |
hızlandırılmış tanecik |
390 |
accelerated |
hızlı, hızlandırılmış |
391 |
accelerating |
hızlandırıcı, süratlendirici, süratlendiren, hızlandırma |
392 |
acceleration of free fall |
serbest düşüş ivmesi |
393 |
acceleration of gravity |
yerçekimi ivmesi |
394 |
acceleration |
hızlandırma, süratlendirme, süratini artırma, ivme |
395 |
accelerative |
hızlanabilen |
396 |
accelerator pedal |
gaz pedalı |
397 |
accelerator |
gaz pedalı, süratlendirici (cihaz) |
398 |
acceleratory |
hızlandırıcı |
399 |
accelerometer |
akselerometre, süratlenmeyi ölçen cihaz, ivmeölçer |
400 |
accent |
aksan, telaffuz, vurgu, vurgu işareti, aksan vermek, vurgu koymak, vurgulamak, hususiyle nazara çarptırmak, üzerinde durmak |
401 |
accentuate |
önem vermek, vurgulamak, vurgulu etmek, vurgu işareti koymak |
402 |
accentuation |
telaffuz tarzı, vurgulama, belirtme, ayırma, nazara çarptırma, vurgu koyma, başka harfle ayırma |
403 |
accept the charges |
suçu kabul etmek |
404 |
accept |
kabul etmek, almak, götürmek, ahzetmek, onaylamak, itiraf etmek, kabullenmek, razı olmak, razılaşmak |
405 |
acceptability |
geçerlilik, kabul edilebilme |
406 |
acceptable |
kabul edilebilir, kabul edilebilen, münasip, uygun, makbul, elverişli, faydalı, yararlı |
407 |
acceptance credit |
kabul kredisi |
408 |
acceptance |
kabul etme, kabul edilme, ahiz, kabul, uygun olma, uygun bulunma |
409 |
acceptation |
kabul, anlam, mana |
410 |
accepted |
kabul edilmiş, itiraf olunmuş |
411 |
acception |
mana |
412 |
acceptor |
akseptör, alıcı |
413 |
access arm |
erişim kolu |
414 |
access gallery |
giriş galerisi |
415 |
access hatchway |
ambar ağzı |
416 |
access ramp |
giriş rampası, rampa |
417 |
access shaft |
giriş bacası |
418 |
access time |
erişim süresi |
419 |
access |
giriş, duhul, yol, giriş yolu, geçit, kullanma hakkı, ulaşma, giriş |
420 |
accessibility |
erişilebilirlik, erişilirlik, erişebilme |
421 |
accessible |
yanına varılabilir, ulaşılabilir, kolay bulunur, elde edilebilir, elde edilebilen, tapılabilen, tesire düşen, meyilli |
422 |
accession record |
demirbaş kaydı |
423 |
accession to power |
iktidara gelme |
424 |
accession treaty |
katılma antlaşması |
425 |
accession |
yol, giriş, ulaşma, erme, varma, göreve gelme, başlama, dahil olma, artma, çoğalma, katılma, koşulma, ek, zam |
426 |
accessories |
aksesuar |
427 |
accessory after the fact |
suçluya yataklık eden kimse |
428 |
accessory before the fact |
kışkırtıcı, suça ön ayak olan kimse |
429 |
accessory box |
malzeme kutusu |
430 |
accessory bud |
ek gonca |
431 |
accessory mineral |
kayaç mineral, eklenti |
432 |
accessory verb |
yardımcı eylem |
433 |
accessory |
aksesuar, ilave, yardımcı, kömekçi, suç ortağı, yardakçı |
434 |
accidence |
sarf usul ve prensipleri, tasrif, çekim, başlangıç, esas |
435 |
accident insurance |
kaza sigortası |
436 |
accident protection |
kazalardan korunma |
437 |
accident |
kaza, araz, hadise, tesadüf, raslantı |
438 |
accident-prone |
başına sık sık kaza gelen, netameli |
439 |
accidental error |
arızi hata |
440 |
accidental |
ittifaki, tesadüfi, gözlenilmez, arazi, ikinci dereceli, ilave |
441 |
accidentally |
ezkaza, kazara, ittifaken, kazayla, istemeyerek, tesadüfen, gözlenilmeden, rastgele |
442 |
acclaim |
ses küyle selamlamak, alkışlamak, bağırarak ilan etmek, alkış, yürekten onaylama |
443 |
acclamation |
ses küyle beğenme, hararetle beğenme, alkış, alkışlama |
444 |
acclimate |
iklime alıştırmak, ortama alıştırmak |
445 |
acclimation |
iklime alıştırma, ortama alışma |
446 |
acclimatization |
yeni bir iklime/ortama alışma, iklimleşme, iklime uygunlaşma |
447 |
acclimatize |
yeni bir iklime/ortama alışmak veya alıştırmak, muhite uygunlaştırmak |
448 |
acclivity |
yokuş, bayır |
449 |
accolade |
övgü, alkış |
450 |
accommodate |
uygunlaştırmak, birbirine uydurmak, bağdaştırmak, öğreşmek, yerleştirmek, yer vermek, yer sağlamak, barındırmak, hizmet etmek, kömek göstermek, işini görmek, borç vermek, temin etmek, barıştırmak, yoluna koymak, kaideye salmak |
451 |
accommodating |
iltifatlı, yola giden, hoşreftar, ünsiyetli, kılıklı, yüzüyola, yola gelen, söze yatan, söze bakan, yardımcı, yardımsever, değişmeye hazır, değişime açık |
452 |
accommodation allowance |
mesken tazminatı |
453 |
accommodation bill |
hatır senedi |
454 |
accommodation capacity |
konaklama kapasitesi |
455 |
accommodation draft |
hatır senedi |
456 |
accommodation ladder |
borda kamara iskelesi |
457 |
accommodation train |
birçok istasyonda duran yolcu treni |
458 |
accommodation |
uygunlaştırma, uzlaştırma, halletme, çözme, düzeltme, uygunlaşma, öğreşme, yurt, sığınacak, daldalanacak yer, kalacak yer, yatacak yer, oda, yerleştirme, yerbeyer etme, (ç. Aİ. katarda/gemide, vs.) yer, rahatlık, şerait, kolaylık, işin görülmesi |
459 |
accommodations |
kalacak yer, konfor |
460 |
accompanied by |
refakatinde |
461 |
accompaniment |
müşayaat, müşayaat etme, eşlik |
462 |
accompanist |
müşayaatçı, akompanist, beraber çalan kimse |
463 |
accompany |
müşayaat etmek, eşlik etmek, beraber gitmek, birlikte gitmek, yanınca gitmek, refakat etmek, aynı zamanda olagelmek, birlikte oluşmak |
464 |
accomplice |
kabahat arkadaşı, suç ortağı, yardakçı, arkadaş, muavin |
465 |
accomplish |
becermek, başarmak, başarıya ulaşmak, başarıyla sonuçlandırmak, yerine yetirmek, icra etmek, husule getirmek, tamam etmek, itmam etmek, ikmal etmek, tekmil etmek, göstermek, nümayiş ettirmek, kat etmek |
466 |
accomplished |
bitişik, tamamlanmış, başa çattırılmış, mahir, maharetli, kabil, usta, becerikli, hünerli |
467 |
accomplishment |
yerine yetirilme, başarıyla sonuçlandırma, başarıyla tamamlama, beceri, nailiyet, başarı, muvaffakiyet, hüner, liyakat, meziyet, yakşı cihet |
468 |
accord with |
ahenkli olmak, uygun olmak |
469 |
accord |
ittifak, uygunluk, ahenk, mutabakat, razılık, anlaşma, ittihat, birlik, akort, uygun gelmek, uygunlaşmak, uyuşturmak, vermek, ihsan etmek, inam etmek, icaze vermek, razılık vermek |
470 |
accordance |
uyum, uzlaşma, anlaşma, razılık, mutabakat, hemreylik, hemahenklik, vefk, verme, takdim etme |
471 |
according as |
göre, aynen |
472 |
according to Hoyle |
kurallara uygun, doğru olarak |
473 |
according to one's lights |
özünün anlayışına göre, imkân kadar, öz kaidesinde, edasında, öz bildiği gibi |
474 |
according to |
(edat) -e göre, üzre, nazaran, muvafık olarak |
475 |
according |
uygun olarak, -e göre, üzere |
476 |
accordingly |
muvafık olarak, uygun olarak, o doğrulukta, ona göre, öyle, bundan dolayı, onun için, bu yüzden |
477 |
accordion |
akordeon |
478 |
accost |
yanına gidip konuşmak |
479 |
accouchement |
lohusalık, doğum, vazıhamil |
480 |
accoucheur |
ebe hekim |
481 |
account balance |
hesap bakiyesi |
482 |
account book |
defter, hesap defteri |
483 |
account deficit |
hesap açığı |
484 |
account for |
açıklamak, demek, cevap vermek, hesap vermek, hesap vermek, sebebi belirtmek, sebebini göstermek, hikmetini anlamak |
485 |
account holder |
hesap sahibi |
486 |
account statement |
hesap özeti |
487 |
account |
rapor, hikaye, tanım, önem, değer, itibar, avantaj, kâr, hesap, pusula, banka hesabı, hesap görme, hesaplaşma, saymak, tutmak, addetmek, itibar etmek |
488 |
accountability |
sorumluluk |
489 |
accountable |
mesul, cevapdih, sorumlu, izah edilebilen, başa salınabilen |
490 |
accountancy |
muhasebecilik, saymanlık |
491 |
accountant |
hesaptar, sayman, muhasip, muhasebeci |
492 |
accountant-general |
baş hesaptar, baş muhasip, baş muhasebeci |
493 |
accountant's office |
muhasebe bürosu |
494 |
accounting department |
muhasebe bölümü |
495 |
accounting |
muhasebe |
496 |
accounts payable |
borçlu hesaplar, ödenecek hesaplar |
497 |
accounts receivable |
alacaklı hesaplar |
498 |
accouter |
askerî giyecek vermek |
499 |
accouterments |
donatı, teçhizat |
500 |
Accra |
Akra |
501 |
accredit |
vekil etmek, vekâlet vermek, salahiyet vermek, (diplomatik nümayendeyi) tayin etmek, elçi göndermek, yetki vermek, itibar etmek, inanmak |
502 |
accredited journalist |
akrediteli gazeteci |
503 |
accredited |
vekil edilmiş, vekâlet verilmiş, vekâletli, (diplomasi) tayin edilmiş, resmen tanınmış |
504 |
accrescent |
büyüyen, çoğalan |
505 |
accrete |
birleşmek, yapışmak, eklenip büyümek, eklemek, ekli, birleşmiş |
506 |
accretion |
ilave, ek, gelişme, uzvî büyüme, katılma, yapışma, ilhak |
507 |
accrual |
büyüme, artış, artış miktarı |
508 |
accrue |
ziyadeleşmek, artmak, çoğalmak, köpelmek, yığılmak, hasıl olmak, gelmek, (hukuk) hak olarak hissesine düşmek, gerçekleşmek, tahakkuk etmek |
509 |
accrued interest |
gerçekleşen faiz, birikmiş faiz |
510 |
accrued liabilities |
tahakkuk etmiş giderler |
511 |
acculturation |
bir kültürün başka bir kültürden aldığı tesir |
512 |
accumulate |
birikmek, toplanmak, çoğalmak, yığılmak, toplamak, biriktirmek, yığmak, cemetmek |
513 |
accumulation of capital |
sermaye birikimi |
514 |
accumulation |
biriktiriş, biriktirme, toplanış, yığma, toplanma, yığılma, yığın |
515 |
accumulative |
toplayıcı, biriktirici, yığılan, toplanan, toplanmış, birikmiş |
516 |
accumulator |
akü, akümülatör |
517 |
accuracy |
dikkatlilik, selikalılık, tuşluk, serrastlık, düzlük, selika, doğruluk, sıhhat, dakiklik, kesinlik, tamlık |
518 |
accurate |
kesin, doğru, sahih, yanlışsız, tam |
519 |
accurately |
dakik, düz, doğru, doğru olarak, sehvsiz, kusursuzca |
520 |
accurateness |
doğruluk, dakiklik |
521 |
accurse |
lanetlemek, lanet yağdırmak, lanet okumak |
522 |
accursed |
lanetlenmiş, lanete gelmiş, lanetli, melun, menfur, nefret doğuran, ikrah doğuran |
523 |
accusation |
suçlama, şikâyet, isnat, itham, ithamname, taksirname |
524 |
accusative |
tesirlik hâl |
525 |
accuse |
taksirlendirmek, suçlamak, mukassir hesap etmek, günahkâr bilmek, (hakkında) şikâyet etmek, itham etmek |
526 |
accused |
sanık, müddeaaleyh, mukassir, taksirkâr, suçlu |
527 |
accuser |
müddei, ithamcı, şikâyetçi |
528 |
accusing |
suçlayıcı |
529 |
accustom oneself |
alışmak, âdet edinmek, itiyat etmek |
530 |
accustom |
alıştırmak, öğretmek, öğreştirmek |
531 |
accustomed |
(~ to) alışık, alışkın, meluf, alışılmış, her zamanki |
532 |
ace |
birli, as, (sınıf/pozisyon/beceri/vb.açısından) as, yıldız, (pilot/sürücü/vb.) usta |
533 |
acedia |
halsizlik, kaygısızlık |
534 |
acentric |
merkezsiz, merkez dışı |
535 |
acephalous |
başsız, reissiz, (zool.) asefala sınıfından, (bot.) başsız |
536 |
acerb |
acı, sert |
537 |
acerbate |
acılaştırmak, turşutmak, turş etmek, gayzlandırmak, gazaplandırmak, hırslandırmak, sinirlendirmek, acıklandırmak |
538 |
acerbic |
turş, ağız büzüştüren, ağız büzüştürücü, keskin, hoşa gelmeyen, pis |
539 |
acerbity |
ekşilik, turşluk, büzüştürücülük, ağız kamaştırma, acılık, terslik, keskinlik, sertlik, huysuzluk |
540 |
acetabulum |
(anat.) hokka çukuru |
541 |
acetal |
asetal |
542 |
acetaldehyde |
asetalaldehit |
543 |
acetamide |
asetamit |
544 |
acetanilide |
teskin edici ve ateş düşürücü bir ilaç, asetanelit |
545 |
acetate |
bir nevi sentetik kumaş, rayon, asetik asit tuzu |
546 |
acetic acid |
asetik asit, sirke asidi, sirke turşusu |
547 |
acetic anhydride |
asetik anhidrit |
548 |
acetic ester |
asetik ester |
549 |
acetic fermentation |
asetik mayalanma |
550 |
acetic |
sirke gibi, sirke, ekşi |
551 |
acetification |
ekşitme, ekşime |
552 |
acetify |
ekşitmek, ekşimek |
553 |
acetin |
asetin |
554 |
acetone |
aseton |
555 |
acetous |
asetik, sirke gibi |
556 |
acetyl bromide |
asetil bromür |
557 |
acetyl cellulose |
asetil selüloz |
558 |
acetyl chloride |
asetil klorür |
559 |
acetyl coenzyme |
asetil koenzim |
560 |
acetyl |
asetil |
561 |
acetylate |
asetillemek |
562 |
acetylation |
asetilleme |
563 |
acetylene |
asetilen |
564 |
acetylsalicylic acid |
asetilsalisilik asit, aspirin |
565 |
acetylsalicylic |
asetilsalisilik |
566 |
achaean |
Eski Yunanistan'a ait |
567 |
achaian |
Eski Yunanistan'a ait |
568 |
ache |
ağrımak, sızlamak, acımak, hasret çekmek, çok istemek, hasretinde olmak, ağrı, sancı, sızı, veca, dert |
569 |
acheless |
ağrısız |
570 |
achene |
(bot.) aken, kapçık meyva, tek tohumlu, açılmaz ve sert kabuklu bir meyve tipi |
571 |
achievable |
elde edilebilen, mümkün olan, yapılabilir, gerçekleştirilebilir |
572 |
achieve |
başarmak, yapmak, üstesinden gelmek, fiile getirmek, ulaşmak, nail olmak, elde etmek, kazanmak |
573 |
achievement test |
başarı testi |
574 |
achievement |
başarma, yapma, başarı, nailiyet, muvaffakiyet, eser |
575 |
achilles' tendon |
(biyol.) ökçe veteri, Aşil kirişi |
576 |
aching |
ağrıyan, sızıldayan |
577 |
achondroplasia |
(tıb.) cücelik, bodurluk |
578 |
achromatic lens |
akromatik mercek |
579 |
achromatic |
renksiz, renkleri tabii haliyle gösteren, (müz.) perdesi değişmeyen, akromatik |
580 |
achromatism |
akromatizm, renksemezlik |
581 |
achromatopsia |
(tıb.) renk körlüğü, akromatopsi |
582 |
acicular |
iğne ve diken şeklinde olan |
583 |
acid bath |
asit banyosu |
584 |
acid rain |
asit yağmuru |
585 |
acid salt |
asit tuzu |
586 |
acid soil |
asit toprak |
587 |
acid solution |
asit solüsyonu |
588 |
acid test |
bir şeyin değerinin testi |
589 |
acid value |
asit değeri |
590 |
acid |
asit, turşuluk, turşu, LSD, ekşi, turş, asit gibi, asitli, çılgın, tünt, keskin, iti, kırıcı, iğneleyici, acı |
591 |
acid-base equilibrium |
asit-baz dengesi |
592 |
acid-fast |
aside dayanıklı |
593 |
acid-free |
asitsiz |
594 |
acid-proof |
aside dayanıklı |
595 |
acid-resisting |
aside dayanıklı |
596 |
acidic oxides |
asit oksitler |
597 |
acidic rocks |
asitli kayalar |
598 |
acidic |
asitli |
599 |
acidifiable |
asitlenebilir |
600 |
acidification |
asitleme |
601 |
acidifier |
asitleyici |
602 |
acidify |
turşutmak, asitlemek, turşumak, asitlenmek |
603 |
acidimeter |
asitölçer |
604 |
acidimetry |
asitölçüm |
605 |
acidity |
turşuluk, asidite, ekşilik, humuzet |
606 |
acidosis |
asidoz |
607 |
acidulate |
asitlemek, biraz ekşitmek |
608 |
acidulated |
turşlaştırılmış, turş tat verilmiş |
609 |
acidulous |
mayhoş, ekşice, turşmeze, turştahar |
610 |
aciform |
iğnemsi |
611 |
ack-ack |
uçaksavar ateşi |
612 |
acknowledge |
kabul etmek, ikrar etmek, tasdik etmek, razılık bildirmek, teşekkür etmek, bilmek, tanımak, itiraf etmek, boynuna götürmek, aldığını bildirmek |
613 |
acknowledged |
tanınmış, tanınan, kabul edilen, kabul edilmiş, muteber |
614 |
acknowledgement |
itiraf, tanıma, tasdik etme, razılaşma, teşekkür, minnettarlık |
615 |
acknowledgment |
onay, kabul etme, ikrar, onaylama, tasdik, teşekkür, senet, bir şeyin alındığını bildirme |
616 |
aclinic |
aklinik |
617 |
acme |
doruk, zirve, evç |
618 |
acne |
sivilce, sızanak, çivze |
619 |
aconite |
itboğan, kaplanboğan, hanıkuzzip |
620 |
aconitine |
akonitin |
621 |
acorn |
pelit kozası, palamut, meşe palamudu |
622 |
acoustic apparatus |
işitme cihazı |
623 |
acoustic nerve |
akustik sinir |
624 |
acoustic power |
akustik güç |
625 |
acoustic shadow |
akustik gölge |
626 |
acoustic |
akustik, seslik, işitme |
627 |
acoustical |
akustik |
628 |
acoustically |
akustik bakımından |
629 |
acoustics |
akustik, yankıbilim, ses dağılım biçimi |
630 |
acquaint oneself with |
öğrenmek, aşinalık peyda etmek |
631 |
acquaint |
(~ with) tanış etmek, bilgi vermek, haber vermek, haberdar etmek, bildirmek |
632 |
acquaintance |
tanışlık, haber, malumat, tanış, tanıdık, bildik, aşinalık, ülfet |
633 |
acquaintanceship |
tanışıklık, aşinalık |
634 |
acquainted |
tanış, tanıyan, haberdar, bilir, bilen, haberi olan |
635 |
acquiesce |
kabullenmek, razı olmak, kail olmak, muvafakat etmek, ses çıkarmamak |
636 |
acquiescence |
kabullenme, rıza, razı olma, muvafakat, uysallık |
637 |
acquiescently |
uysallıkla, razı olarak |
638 |
acquire |
kazanmak, kesbetmek, tahsil etmek, istihsal etmek, almak, elde etmek, nail olmak, ele getirmek, edinmek, peyda etmek |
639 |
acquired characteristics |
sonradan kazanılan özellikler |
640 |
acquired immunity |
kazanılmış bağışıklık |
641 |
acquired right |
müktesep hak, kazanılmış hak |
642 |
acquired taste |
zamanla sevilen şey |
643 |
acquired |
kazanılmış, sonradan kazanılmış, sonradan elde edilmiş, akize, müktesep |
644 |
acquirement |
kazanç, iktisap, başarı, kazanma, elde etme, bilik, becerik, verdiş |
645 |
acquisition |
elde etme, ele geçirme, kazanç, edinti |
646 |
acquisitive |
açgözlü, mal düşkünü |
647 |
acquit oneself |
tebriyei zimmet etmek, görevini yapmak |
648 |
acquit |
beraat ettirmek, beraat vermek, tebriye etmek, temize çıkarmak, aklamak, hak kazandırmak, (mesuliyetten / borçtan, vs.) azat etmek, (borcu) ödemek, vermek, (vaadi) yerine yetirmek, hesaplaşmak, cevap vermek, özünü aparmak, davranmak |
649 |
acquittal |
(mahkeme vetiresinde) beraat, beraat kazandırma, temize çıkartma, aklanma, aklama, tebriye manasında hüküm, (borçtan / mesuliyetten, vs.) azat etme, (vaadi / vazifeyi, vs.) yerine yetirme |
650 |
acquittance |
zimmetten kurtulma, ödenme, çek, makbuz, makbuz senedi, ibra senedi |
651 |
acre |
(arazi ölçüsü) dönüm |
652 |
acreage |
arazi alanı, dönüm miktarı, yüz ölçümü |
653 |
acrid |
acı, keskin, tünt, iti, ekşi, sert |
654 |
acridine dye |
akridin boyası |
655 |
acridine |
akridin |
656 |
acridity |
keskinlik, tüntlük, acı dillik |
657 |
acriflavine |
akriflavin |
658 |
acrimonious |
eti acı, kanı acı, tünt, dili acı, acı, istihzalı, kinayeli, keskin, sert, haşin, ters |
659 |
acrimony |
tüntlük, keskinlik, acılık, sertlik, terslik, acı, zehirli |
660 |
acrobat |
akrobat, cambaz |
661 |
acrobatic |
akrobatik |
662 |
acrobatics |
cambazlık, akrobasi |
663 |
acrolein |
akrolein, propenal |
664 |
acromion |
akromyon |
665 |
acronym |
sözcüklerin baş harflerinden oluşan sözcük |
666 |
acropolis |
akropol |
667 |
across the board |
hamı için aynı derecede, hamıya şamil olunan |
668 |
across |
karşıdan karşıya, bir yandan bir yana, haçvari olarak, ortasından, içinden, üstünden, çaprazlama, çapraz, köndelen, enine, arkırı, aykırı, o taya, o tayda |
669 |
acrostic |
akrostiş |
670 |
acrylic acid |
akrilik asit |
671 |
acrylic ester |
akrilik ester |
672 |
acrylic plastic |
akrilik plastik |
673 |
acrylic resin |
akrilik reçine |
674 |
acrylic |
akrilik |
675 |
acrylonitrile |
akrilonitril |
676 |
act as |
görevi görmek, olarak işlev görmek |
677 |
act by a majority |
çoğunlukla karar almak |
678 |
act of bankruptcy |
iflas işlemi |
679 |
act of god |
zorlayıcı sebep |
680 |
act of grace |
genel af |
681 |
act of war |
askeri eylem, savaş nedeni |
682 |
act out |
davranışlarla göstermek |
683 |
act up |
kötü davranmak, sorun çıkarmak, dert açmak |
684 |
act |
işlemek, iş görmek, etmek, yapmak, hareket etmek, davranmak, (rol) oynamak, ifa etmek, etki yapmak, etkilemek, rol yapmak, etkilemek, numara yapmak, harekete geçmek, yapılan şey, iş, hareket, fiil, amel, davranış, kanun, yasa, fasıl, perde, sahne, numara, rol, ayak |
685 |
actant |
eyleyen |
686 |
actantial |
eyleyensel |
687 |
actin |
aktin |
688 |
acting |
muvakkati vazife ifa eden, vazifesini icra eden, yerine bakan, vekalet eden, vekil, faaliyet gösteren, hazırda işleyen, ifa, ifa etme, oynama, oyunculuk |
689 |
actinic balance |
aktinik denge |
690 |
actinic rays |
aktinik ışınlar |
691 |
actinic spectrum |
aktinik tayf |
692 |
actinic |
aktinik, ışınlı |
693 |
actinide series |
aktinit serisi |
694 |
actinide |
aktinit |
695 |
actinism |
aktinizm |
696 |
actinium series |
aktinyum dizisi |
697 |
actinium |
aktinyum |
698 |
actinolite |
aktinolit, ışıntaşı |
699 |
actinometer |
aktinometre |
700 |
actinometric |
aktinometrik |
701 |
actinometrical |
aktinometrik |
702 |
actinometry |
aktinometri |
703 |
actinomorphic |
aktinomorfik |
704 |
actinon |
aktinon |
705 |
action committee |
faaliyet komitesi |
706 |
action for annulment |
fesih davası |
707 |
action for damages |
tazminat davası |
708 |
action in ejectment |
tahliye davası |
709 |
action |
hareket, faaliyet, iş, fiil, amel, yapılan şey, davranış, hareket, çalışma şekli, hareket biçimi, etki, kuvvet, olaylar dizisi, askeri harekât, savaş, dava, kavga, cenk, muharebe, dövüş |
710 |
actionable |
dava edilebilir |
711 |
actionless |
hareketsiz, atıl |
712 |
activate |
harekete geçirmek, etkili hale getirmek, çalıştırmak |
713 |
activated carbon |
aktif kömür, etkin kömür |
714 |
activated |
aktif, etkin |
715 |
activation energy |
aktivasyon enerjisi, etkinleşme erkesi |
716 |
activation |
canlandırma, etkinleştirme, harekete geçirme |
717 |
activator |
aktivatör, aktifleştirici |
718 |
active electrode |
aktif elektrot |
719 |
active immunity |
aktif bağışıklık |
720 |
active manager |
aktif yönetici |
721 |
active natural immunity |
aktif doğal bağışıklık |
722 |
active officer |
muvazzaf subay |
723 |
active transport |
aktif taşıma |
724 |
active verb |
etken eylem, etken fiil |
725 |
active voice |
etken çatı, aktif çatı |
726 |
active volcano |
aktif durumda olan yanardağ, püsküren yanardağ |
727 |
active |
faal, aktif, hareketli, canlı, işgüzar, keskin, sert |
728 |
activism |
aktivizm, etkincilik, eylemcilik |
729 |
activist |
aktivist, etkinci |
730 |
activity report |
faaliyet raporu |
731 |
activity |
hareket, faaliyet, yapılan işler, etkinlik, faaliyet |
732 |
actor |
(erkek) oyuncu, aktör, mukallit, bir hadisede yer alan kimse |
733 |
actress |
(kadın) oyuncu, oyuncu karı, aktris |
734 |
acts of God |
doğal afetler |
735 |
actual cost |
gerçek maliyet |
736 |
actual inventory |
hazır mevcut, hazır stok |
737 |
actual |
gerçek, hakiki, asıl, asli, zat |
738 |
actuality |
hakikat, gerçek durum |
739 |
actualization |
edimselleşme, gerçekleşme |
740 |
actualize |
gerçekleştirmek |
741 |
actualizer |
gerçekleştirici |
742 |
actually |
hâlâ, şimdi, elan, bilfiil, gerçekten, hakikaten, hakikatte, filhakika, aslında, aslına bakanda, halihazırki devirde |
743 |
actuary |
sigorta/hesap uzmanı |
744 |
actuate |
harekete geçirmek |
745 |
actuating |
tahrik, harekete geçirme |
746 |
actuator |
harekete getirici, çalıştırıcı |
747 |
acuity of vision |
görüş keskinliği |
748 |
acuity |
keskinlik, sivrilik, duyarlılık, keskin duyululuk |
749 |
aculeate |
sivri, iğneli, dikenli, keskin |
750 |
acumen |
çabuk kavrayış, yerinde ve doğru karar alma yetisi |
751 |
acuminate |
sivrileşen, sivrileştirmek |
752 |
acupuncture |
akupunktur |
753 |
acute angle |
dar açı, zaviyei hadde |
754 |
acute hearing |
çok iyi işitme |
755 |
acute mind |
keskin zekâ |
756 |
acute pain |
şiddetli ağrı |
757 |
acute sound |
tiz ses |
758 |
acute triangle |
dar üçgen |
759 |
acute |
(duyum ve düşünce) keskin, iti, sivri, ince, kuvvetli, güçlü, diyaretli, duyarlı, akıllı, şiddetli, çok fazla, (hastalık için) yeni zuhur etmiş, birdenbire kötüye giden, çok çabuk tehlikeli bir biçime gelen |
760 |
acutely |
zekâ ile, şiddetle |
761 |
acuteness |
dirayet, feraset, akıl, zekâ, keskinlik, itilik |
762 |
acyclic |
asiklik |
763 |
acyl |
açil |
764 |
acylation |
açilleme |
765 |
ad infinitum |
sonu olmayarak, sonsuz bir biçimde |
766 |
ad interim |
geçici |
767 |
ad libitum |
istenildiği kadar, istenildiği gibi |
768 |
AD |
MS, Milattan sonra, ilan, reklam |
769 |
ad-lib |
kafadan uyduruvermek, doğaçlamak |
770 |
adage |
özdeyiş, atasözü |
771 |
adagio |
adacio |
772 |
Adam |
Adem |
773 |
Adam's apple |
gırtlak çıkıntısı, Adem elması |
774 |
adamant |
dik başlı, sert, inatçı, polat |
775 |
adamantine |
elmas gibi, adamantin, sarsılmaz, delinmez |
776 |
adamantly |
inatla, katı bir şekilde |
777 |
adapt oneself to |
özünü alıştırmak |
778 |
adapt |
uyarlamak, uydurmak, uygunlaştırmak, adapte etmek, asanlaştırmak |
779 |
adaptability to environment |
çevreye uyum |
780 |
adaptability |
uyum yeteneği, uysallık |
781 |
adaptable |
kolayca uyum sağlayan |
782 |
adaptation |
uyarlama, uyarlanma, adaptasyon |
783 |
adapted |
uygun, münasip, muvafık |
784 |
adapter |
adaptör |
785 |
adaptive |
uyarlanabilir |
786 |
adaptor |
uyarlayıcı, adaptör, uyarlaç |
787 |
adastra |
yıldızlara |
788 |
add fuel to the fire |
yangına körükle gitmek, arayı kızıştırmak, altından od koymak, ihtirasları kızıştırmak |
789 |
add up |
toplamak, cemetmek, toplamını bulmak, bir anlamı olmak |
790 |
add wings to |
hızlandırmak |
791 |
add |
katmak, eklemek, ilave etmek, zammetmek, toplamak, toplamını almak |
792 |
add-on |
eklenen, ek |
793 |
addend |
toplanan, eklenen |
794 |
addendum |
(konuşma/kitap sonunda) ek, ilave, eklenecek şey |
795 |
adder |
engerek, efa |
796 |
adder's tongue |
yılan dili |
797 |
adderwort |
kurtpençesi |
798 |
addict oneself |
alışmak, âdet edinmek, düşkün olmak, tiryaki olmak |
799 |
addict |
müptela, tiryaki, bağımlı |
800 |
addicted |
müptela |
801 |
addiction |
alışkanlık, tutkunluk, bağımlılık, tiryakilik |
802 |
addictive |
alışkanlık oluşturan, bağımlılık yapan, tiryaki eden |
803 |
adding machine |
hesap kılgası |
804 |
adding |
ekleme |
805 |
Addison's disease |
Adison hastalığı |
806 |
addition agent |
katkı maddesi |
807 |
addition compound |
katılma bileşiği |
808 |
addition sign |
toplama işareti |
809 |
addition |
ekleme, katma, ilave, zam, ekleme, toplam alma, cem, toplama, kara cümle |
810 |
additional building |
ek bina |
811 |
additional charge |
ek vergin |
812 |
additional expenses |
ek masraflar, munzam masraflar |
813 |
additional load |
ek yük |
814 |
additional protocol |
katma protokol |
815 |
additional |
katma, ek, zait, ilave, ekstra, yedek |
816 |
additive process |
katılma işlemi |
817 |
additive |
katkı, katkı maddesi |
818 |
addle |
bozmak, şaşırtmak |
819 |
addlebrained |
ahmak, beyinsiz |
820 |
addled egg |
cılk yumurta |
821 |
addled |
sersem, şaşkaloz, cılk (yumurta) |
822 |
address |
göndermek, unvanlamak, müracaat etmek, söylemek, söylev vermek, hitap etmek, adres yazmak, (a letter) mektubun üstünü yazmak, hüner, marifet, çabukluk, mektubun üstü, semt, yer, adres, unvan, müracaat, söylev, nutuk |
823 |
addressability |
adreslenebilirlik |
824 |
addressable |
adreslenebilir |
825 |
addressee |
(kendisine mektup/vb.) gönderilen kişi, alacak kişi, alıcı |
826 |
addresser |
hitap eden kimse, imza eden kimse, gönderen |
827 |
addressing |
adresleme |
828 |
addressograph |
adres kılgası |
829 |
adduce |
irat etmek, örnek vermek, delil göstermek, gerekçe göstermek |
830 |
adduct |
yaklaştırmak |
831 |
adductor |
yaklaştırıcı kas |
832 |
Aden |
Aden körfezi |
833 |
adenine |
adenin |
834 |
adenoid |
lenf bezi |
835 |
adenoma |
adenoma |
836 |
adenosine |
adenozin |
837 |
adept |
yakşı tanıyan, belet, becerili, yetenekli, usta, üstat, malumatlı, maharetli, çevik, zeyrek, koçak |
838 |
adequacy |
yeterlilik, yetenek, ehliyet |
839 |
adequate |
elverir, yetişir, yeterli, kâfi, vafi, uygun, elverişli |
840 |
adequately |
layıkıyla |
841 |
adequateness |
yeterlilik, uygunluk |
842 |
adharma |
günahkârlık |
843 |
adhere to |
-e yapışmak, -e sadık kalmak |
844 |
adhere |
yapışmak, tutmak, mülazemet etmek |
845 |
adherence |
bağlılık, sadakat |
846 |
adherent |
tabi, taraftar |
847 |
adhesion force |
yapışma gücü |
848 |
adhesion |
yapıştırma, yapışma, lüsuk |
849 |
adhesive plaster |
plaster, bant |
850 |
adhesive tape |
yapışkan bant, plaster |
851 |
adhesive |
yapıştırıcı, yapışkan, lüzuciyetli |
852 |
adhesiveness |
yapıştırıcılık, yapışkanlık |
853 |
adhibit |
koymak, yapıştırmak |
854 |
adiabatic change |
adiyabatik değişim |
855 |
adiabatic chart |
adiyabatik grafik |
856 |
adiabatic compression |
adiyabatik sıkıştırma |
857 |
adiabatic curve |
adiyabatik eğri |
858 |
adiabatic equation |
adiyabatik denklem |
859 |
adiabatic expansion |
adiyabatik genleşme |
860 |
adiabatic lapse rate |
adiyabatik gecikme oranı |
861 |
adiabatic process |
adiyabatik işlem |
862 |
adiabatic |
adiyabatik |
863 |
adiathermic |
sıcaklık ışınlarını geçirmeyen |
864 |
adieu |
eyvallah, Allahaısmarladık, uğur ola, uğurlar ola, elveda, veda, hoş geldin, sefa geldin, selametle, eddua, vesselam |
865 |
adios |
Allaha ısmarladık! |
866 |
adipic acid |
adipik asit |
867 |
adipic |
adipik |
868 |
adipose tissue |
yağdoku |
869 |
adipose |
yağlı, etin yağlı tarafı |
870 |
adit |
maden galerisi, giriş lağımı |
871 |
adjacency |
bitişiklik, yakınlık |
872 |
adjacent |
yakın, çok yakın, hemcivar, bitişik, mülasık, muttasıl |
873 |
adjectival construction |
sıfat tamlaması |
874 |
adjectival |
sıfat cinsinden |
875 |
adjective law |
şekli hukuk |
876 |
adjective |
sıfat |
877 |
adjoin |
katmak, terfik etmek, bitişik olmak, yanaşı olmak, komşu olmak |
878 |
adjoining |
bitişik, yan yana, komşu, yanaşı olan |
879 |
adjourn sine die |
süresiz olarak ertelemek |
880 |
adjourn the meeting |
oturumu ertelemek |
881 |
adjourn |
başka vakte bırakmak, ertelemek, ara vermek, ertelenmek, başka vakit toplanmak üzere meclis şimdilik dağılmak |
882 |
adjournment |
ertelenme, tehir, oturuma son verme, başka vakte ihale |
883 |
adjudge |
hüküm vermek, hükmetmek, karar vermek |
884 |
adjudicate |
dava fasletmek, karar vermek, hüküm vermek, hükmetmek |
885 |
adjudication in bankruptcy |
iflas kararı |
886 |
adjudication |
hüküm verme, hüküm, karar |
887 |
adjudicator |
hakem, yargıcı |
888 |
adjunct |
ilave, ek, tetimme, zamime, yardımcı |
889 |
adjuration |
yemin |
890 |
adjure |
yalvarmak, yalvarıp yakarmak, istirham etmek, rica etmek, niyaz etmek |
891 |
adjust a difference |
anlaşmazlığı halletmek |
892 |
adjust |
ayarlamak, uydurmak, uyarlamak, doğrultmak, tashih etmek, uyum göstermek, uymak |
893 |
adjustable |
ayarlı, ayarlanabilen, düzeltilebilir |
894 |
adjuster |
ayarlayıcı, dispeççi |
895 |
adjusting button |
ayar düğmesi |
896 |
adjusting wrench |
ayar anahtarı |
897 |
adjusting |
ayar, ayarlama |
898 |
adjustment knob |
ayar butonu, düğme |
899 |
adjustment screw |
ayar vidası |
900 |
adjustment |
ayar, ayarlama, düzeltme, tashih, adaptasyon, tasfiye |
901 |
adjutant general |
zat işlerine bakan general |
902 |
adjutant |
yardımcı, muavin, emir subayı, yaver, alay emini |
903 |
adjuvant |
yardım eden |
904 |
adlibitum |
istenildiği kadar, istenildiği gibi |
905 |
adman |
reklamcı, ilancı |
906 |
admeasure |
ölçmek |
907 |
admeasurement |
mesahe |
908 |
administer |
bakmak, ruyet etmek, idare etmek, yönetmek, vermek, sağlamak, yedirmek, içirmek, tenavül ettirmek |
909 |
administration |
idare, yönetim, hükümet, vükela takımı |
910 |
administrative action |
idari karar, idari işlem |
911 |
administrative board member |
yönetim kurulu üyesi |
912 |
administrative board |
yönetim kurulu |
913 |
administrative body |
yönetim kurulu |
914 |
administrative case |
idari dava |
915 |
administrative law |
idare hukuku |
916 |
administrative policy |
yönetim politikası |
917 |
administrative |
inzibati, idari, icra, icra edici, icraiye |
918 |
administrator |
idareci, yönetici |
919 |
admirable |
takdire değer, şayanı tahsin, güzel, çok iyi, çok güzel |
920 |
admirably |
pekâlâ |
921 |
admiral superintendant |
liman reisi paşa |
922 |
admiral |
bahriye paşası, amiral, kapudane paşa |
923 |
admiral's ship |
paşa gemisi, sancak gemisi |
924 |
Admiralty |
Bahriye Kapısı, Amirallik Dairesi, Divanhane |
925 |
admiration |
beğeniş, tahsin, müstahsen, takdir, hayranlık |
926 |
admire |
beğenmek, tahsin etmek, takdir etmek, hayran olmak, meftun olmak |
927 |
admirer |
âşık, meraklı, hayran |
928 |
admiring |
hayran, hayranlık gösteren |
929 |
admissibility |
kabul olunabilme |
930 |
admissible |
akla uygun, kabul olunabilir, makul |
931 |
admission fee |
giriş vergini |
932 |
admission free |
duhuliyesiz, giriş vergini olmayan, antresiz |
933 |
admission ticket |
giriş bileti |
934 |
admission |
boynuna alma, itiraf etme, itiraf, ahiz, kabul, geçme, giriş, duhul, dahil olma, teslim |
935 |
admit of |
imkân vermek |
936 |
admit |
almak, ahzetmek, içeri komak, içeriye almak, içeriye bırakmak, girmesine izin vermek, sokmak, kabul etmek, ihtimal etmek, teslim etmek, izin vermek, itiraf etmek, boynuna almak, tutmak, yeri olmak |
937 |
admittance |
giriş izni, duhul, giriş, kabul |
938 |
admittedly |
herkesin kabul edeceği gibi, kuşkusuz |
939 |
admix |
karışmak, karıştırmak |
940 |
admixture |
katma, karıştırma, karıştırılma, ilave, karışım |
941 |
admonish |
nasihat vermek, tembih etmek, uyarmak, hafiçe azarlamak, kulağını bükmek |
942 |
admonition |
uyarı, ihtar, nasihat, tembih, öğüt, övgü |
943 |
admonitory |
uyarı niteliğinde, öğüt niteliğinde |
944 |
ado |
gürültü, patırtı, yaygara, tantana |
945 |
adobe |
kerpiç |
946 |
adolescence |
gençlik, ergenlik |
947 |
adolescent |
ergen, yeni yetme |
948 |
adopt |
tutmak, uymak, imtisal etmek, (başkasının uşağını) evlat edinmek, evlatlığa götürmek, evlatlığa kabul etmek, kabul etmek, benimsemek, seçmek |
949 |
adopted child |
evlatlık, manevi evlat |
950 |
adoption |
evlat edinme, benimseme, kabullenme, kabulüimtisal, ahzükabul |
951 |
adoptive |
ahiretlik, evlatlık edinen, üvey |
952 |
adorable |
tapınılır, secde ve ibadete şayan, çok güzel, sevimli, çekici, kağa, şirin |
953 |
adoration |
secde, ibadet, tapınma, aşırı sevgi, aşk |
954 |
adore |
secde etmek, ibadet etmek, perestiş etmek, tapınmak, bayılmak, meftun olmak, çok sevmek |
955 |
adorn |
süslemek, ziynetlendirmek, tezyin etmek, bezemek, güzelleştirmek, ballandırmak, abartmak, şişirmek |
956 |
adornment |
süs, ziynet, bezek |
957 |
adrenal cortex |
böbreküstü bezi korteksi |
958 |
adrenal gland |
böbreküstü bezi |
959 |
adrenal |
böbreküstü beziyle ilgili, böbreküstü bezi |
960 |
adrenalin |
adrenalin |
961 |
adrenaline |
adrenalin |
962 |
adressee |
alıcı |
963 |
Adrianople |
Edirne |
964 |
Adriatic |
Venedik Körfezi, Adriya Denizi |
965 |
adrift |
yalnız suyun akıntısıyla gitmek üzere, akıntı ve rüzgârla sürüklenmiş, başıboş |
966 |
adroit |
çabuk, eli çabuk, tetik, epçil, hünerli, becerikli, marifetli, zeki, usta |
967 |
adroitly |
hünerle |
968 |
adroitness |
çabukluk, hüner, beceri, marifet |
969 |
adscititious |
ilave edilen, katma, ek olan, gereksiz |
970 |
adsorb |
yüze çekmek, yüze tutunmak, yüzermek |
971 |
adsorbate |
adsorbat, yüze tutunan |
972 |
adsorbed |
adsorbe edilmiş |
973 |
adsorbent |
adsorban, yüze tutan |
974 |
adsorption |
yüze tutma, adsorpsiyon |
975 |
adsorptive |
emici, soğuran |
976 |
adulate |
aşırı derecede övmek, yaltaklanmak, pohpohlamak, dalkavukluk etmek |
977 |
adulation |
aşırı övgü, yaltaklanma, çanak yalama, dalkavukluk, müdahene |
978 |
adulatory |
yaltaklanma mahiyetinde |
979 |
adult education |
yetişkin eğitimi |
980 |
adult |
büyük, akla baliğ, yetişkin, yaşlı, yetkinlik yaşına çatmış |
981 |
adulterate |
değerini düşürmek, saflığını bozmak, içine şey katmak |
982 |
adulteration |
karıştırma, katıştırma, niteliği bozma |
983 |
adulterer |
zina yapan erkek, zani, zinakâr, zampara |
984 |
adulteress |
zina yapan kadın, zaniye, orospu, fahişe |
985 |
adulterine |
gayrimeşru (çocuk), piç |
986 |
adulterous |
zina yapan, zinakâr, zinai |
987 |
adultery |
zina, zamparalık, orospuluk |
988 |
adulthood |
yetişkinlik |
989 |
adumbrate |
ima etmek, anıştırmak |
990 |
adumbration |
ima, anıştırma |
991 |
adust |
yanmış, kavrulmuş |
992 |
advance guard |
öncü kuvvet |
993 |
advance on salary |
avans |
994 |
advance |
ilerlemek, ileri gelmek, ileri gitmek, gelişmek, ilerletmek, ileri getirmek, ileri çekmek, ileri sürmek, derpiş etmek, irat etmek, söylemek, ileriden vermek, öne almak, daha önceki bir tarihe almak, ilerleme, ilerleyiş, ileri gitme, gelişme, ileriden veriş |
995 |
advanced |
ilerlemiş, ileri, gelişmiş, kabakçıl, müterakki |
996 |
advancement |
yükselme, ilerleme, ilerleyiş, ilerletiş, terfi |
997 |
advances |
yaranma, asılma, dostluk yaklaşımı |
998 |
advancing |
ilerleyen |
999 |
advantage |
avantaj, üstünlük, imtiyaz, müstesna hukuk, fayda, yarar, kazanç, kâr, çıkar, nef, menfaat |
1000 |
advantageous |
kârlı, faydalı, yararlı, üstünlük sağlayan, avantajlı |
1001 |
advection |
adveksiyon |
1002 |
advective |
advektif |
1003 |
advent |
varış, geliş, kudum |
1004 |
adventitious root |
adventif kök |
1005 |
adventitious |
arızi, dıştan gelen, sonradan olan, tesadüfi |
1006 |
adventive |
adventif |
1007 |
adventure |
serüven, macera, sergüzeşt, sermayei ticaret hissesi, cesaret etmek, komak |
1008 |
adventurer |
serseri, serüvenci, bahtına güvenir meçhulülasıl kimse |
1009 |
adventuresome |
cesur, atılgan, gözü pek |
1010 |
adventurous |
serüven seven, maceraperest, serüven dolu, maceralı |
1011 |
adverb of place |
yer belirteci, yer zarfı |
1012 |
adverb of quality |
niteleme belirteci |
1013 |
adverb of time |
zaman belirteci, zaman zarfı |
1014 |
adverb |
zarf, belirteç |
1015 |
adverbial |
zarfa ait, belirteçsel, tümleyen |
1016 |
adversary |
düşman, hasım, rakip |
1017 |
adversative |
muhalefet belirten, karşı fikri ifade eden |
1018 |
adverse |
ters, muhalif, karşı, karşıt, zıt |
1019 |
adversely |
karşıt olarak, muhalefet ederek |
1020 |
adverseness |
terslik, zıtlık |
1021 |
adversity |
bahtsızlık, şanssızlık, düşkünlük, nikbet, felaket, güçlük, sıkıntı |
1022 |
advert to |
#NAME? |
1023 |
advert |
reklam, ilan, ima etmek, andırmak |
1024 |
advertise for |
ilanla aramak |
1025 |
advertise |
bildirmek, duyurmak, haber vermek, ilan etmek, ilan vermek, tanıtmak, reklam etmek, reklamını yapmak, satılığa çıkarmak |
1026 |
advertisement |
reklam, ilan |
1027 |
advertising agency |
reklam ajansı |
1028 |
advertising agent |
reklam ajansı |
1029 |
advertising campaign |
reklam kampanyası |
1030 |
advertising department |
reklam bölümü |
1031 |
advertising |
reklamcılık, reklam işi |
1032 |
advice centre |
danışma merkezi |
1033 |
advice |
haber, maslahat, tavsiye, salık, öğüt, nasihat, geneş, tedbir |
1034 |
advisable |
makul, akla yatkın, mantıklı, münasip |
1035 |
advisableness |
uygunluk, mantıklılık |
1036 |
advise |
nasihat vermek, maslahat vermek, tavsiye etmek, salık vermek, öğütlemek, bildirmek, haber vermek, ihtar etmek, tedbir etmek, istişare etmek, danışmak |
1037 |
advisedly |
akıllıca, tedbirli olarak, bile bile |
1038 |
advisement |
danışma, müşavere, düşünme |
1039 |
adviser |
danışman, müşavir, maslahatçı |
1040 |
advisor |
yol gösteren, akıl hocası |
1041 |
advisory board |
danışma kurulu |
1042 |
advisory committee |
danışma kurulu |
1043 |
advisory council |
danışma konseyi |
1044 |
advisory |
öğüt veren, tavsiye niteliğinde |
1045 |
advocacy |
iltizam, yan tutma, taraftarlık, savunma, sahabet |
1046 |
advocate |
savunmak, sahip çıkmak, sahabet etmek, tesahhup etmek, dava vekili, vekil, avukat, müdafaacı, savunucu, sahabet eden, taraftar, yandaş |
1047 |
adynamia |
kuvvetsizlik, zayıflık |
1048 |
adytum |
tapınak iç odası |
1049 |
adz(e) |
keser |
1050 |
adze |
keser, kerki, keserle kesmek |
1051 |
aedile |
eski Roma'da bayındırlık memuru |
1052 |
Aegean Continental Shelf |
Ege Kıta Sahanlığı |
1053 |
Aegean Sea |
Ege Denizi |
1054 |
Aegean |
Ege |
1055 |
aegis |
kalkan, siper, himaye |
1056 |
aeolian deposit |
rüzgâr yığıntısı |
1057 |
aeolian erosion |
rüzgâr erozyonu |
1058 |
aeolian soil |
rüzgâr yığıntısı toprak |
1059 |
aeolian |
rüzgâr nedeniyle oluşan |
1060 |
aeolotropic |
anizotrop |
1061 |
aeolotropy |
anizotropi |
1062 |
aeon |
ölçülemeyecek kadar uzun zaman |
1063 |
aerate |
havalandırmak, teneklendirmek, içine tenek karıştırmak |
1064 |
aerating |
havalandırma, teneklendirme |
1065 |
aeration |
havalandırma, teneklendirme |
1066 |
aerator |
havalandırıcı, teneklendirici |
1067 |
aerial line |
tenek hattı |
1068 |
aerial railway |
teleferik |
1069 |
aerial root |
havai kök, tenekte yetişen kök |
1070 |
aerial ropeway |
teleferik |
1071 |
aerial stem |
havai gövde |
1072 |
aerial |
anten, teneğe değişli, havai |
1073 |
aerie |
yükseklerdeki kuş yuvası |
1074 |
aeriform |
gaz halinde |
1075 |
aerify |
içine tenek karıştırmak, gaz haline getirmek |
1076 |
aerobatics |
uçakla tenekte beceri gösterileri |
1077 |
aerobe |
aerob |
1078 |
aerobic bacteria |
tenekle yaşayabilen bakteriler |
1079 |
aerobic respiration |
oksijenli solunum |
1080 |
aerobic |
aerob, tenek ile yaşayabilen |
1081 |
aerobics |
aerobik |
1082 |
aerobiosis |
aerobiyoz |
1083 |
aerodrome control tower |
alan kontrol kulesi |
1084 |
aerodrome lighting |
alan aydınlatması |
1085 |
aerodrome traffic |
alan trafiği |
1086 |
aerodrome |
küçük tayyare meydanı |
1087 |
aerodynamic body |
aerodinamik gövde |
1088 |
aerodynamic |
aerodinamik |
1089 |
aerodynamics |
aerodinamik bilim |
1090 |
aerodyne |
aerodin |
1091 |
aerofoil |
uçak kanadı, kanat şekli |
1092 |
aerogram |
aerogram, telsiz telgraf |
1093 |
aerogramme |
tenek mektubu, zarfsız uçak mektubu |
1094 |
aerograph |
aerograf |
1095 |
aerography |
aerografi |
1096 |
aerolite |
aerolit, göktaşı |
1097 |
aerologist |
aerolojist, tenekbilimci |
1098 |
aerology |
aeroloji, tenekbilim |
1099 |
aeromechanics |
aeromekanik |
1100 |
aerometer |
aerometre, tenekölçer, yoğunlukölçer |
1101 |
aeronaut |
balon pilotu |
1102 |
aeronautical engineering |
tenek kıvcılığı |
1103 |
aeronautical |
tenekçilik ile ilgili |
1104 |
aeronautics |
tenekçilik |
1105 |
aeroplane |
uçak |
1106 |
aerosol |
aerosol, tenekte asıltı |
1107 |
aerospace |
atmosfer ve dışındaki boşluk, roket |
1108 |
aerosphere |
tenekküre |
1109 |
aerostat |
tenekten hafif uçak |
1110 |
aerostatic |
aerostatik |
1111 |
aerostatics |
aerostatik |
1112 |
aerotechnics |
aeroteknik |
1113 |
aerotropism |
teneğe yönelim |
1114 |
aery |
yükseklerdeki kuş yuvası |
1115 |
aesthete |
estet |
1116 |
aesthetic |
estetik |
1117 |
aesthetical |
estetiğe ait, güzellik ile ilgili |
1118 |
aesthetics |
estetik |
1119 |
aestival |
yaza özgü |
1120 |
afar |
uzak, uzakta |
1121 |
affability |
çelebilik, telattuf, taltif, nezaket, tatlılık, nüvaziş |
1122 |
affable |
çelebi, taltifçi, içten, cana yakın, sokulgan |
1123 |
affableness |
nezaket, naziklik, hoşluk |
1124 |
affably |
nezaketle |
1125 |
affair |
iş, maslahat, mesele, cenk, muharebe, hadise, vaka |
1126 |
affect |
tesir etmek, dokunmak, etkilemek, ziyan vurmak |
1127 |
affectation |
yapmacık davranış, gösteriş |
1128 |
affected |
müteessir, yapma, yapmacık, sahte |
1129 |
affectedness |
yapmacık |
1130 |
affecting |
müessir, derinden etkileyici, dokunaklı, dokunur |
1131 |
affectingly |
dokunaklı bir şekilde |
1132 |
affection |
hissi kalbi, muhabbet, sevgi, düşkünlük, şefkat, hulus, husus, illet, maraz |
1133 |
affectionate |
sevgi gösteren, muhabbet meşmul, şefkatli, müşfik, sevecen |
1134 |
affectionately |
sevgi ile |
1135 |
affective |
dokunaklı, duygusal, hissi |
1136 |
affiance |
itimat, tevekkül, nişan, nikâh etmek, nişanlamak, akdetmek |
1137 |
affidavit |
yazılı ve yeminli ifade, yemin tahtında verilen takrir ü beyan |
1138 |
affiliate oneself with |
ile ilişki kurmak |
1139 |
affiliate |
birleştirmek, üye etmek, birleşmek, üye olmak |
1140 |
affiliated company |
bağlı şirket |
1141 |
affiliated |
bağlı |
1142 |
affiliation |
yakın ilişki |
1143 |
affine |
afin, afine etmek |
1144 |
affinity |
tezevvüçten hasıl olan karabet, sıhriyet, akrabalık, münasebet, yakın ilgi, yakınlık, güçlü ilgi, çekim, eğilim, yakınlık |
1145 |
affirm |
tasdik etmek, doğrulamak, ispat etmek, iddia etmek, söylemek, bildirmek, tekrarlamak, tekrar söylemek |
1146 |
affirmation |
tasdik, doğrulama, onay, ispat, iddia, ifade, bildirme |
1147 |
affirmative sentence |
olumlu tümce, olumlu cümle |
1148 |
affirmative |
tasdikî, subuti, tasdik, müspet, olumlu |
1149 |
affirmatively |
olumlu olarak, doğrulayarak |
1150 |
affix |
bağlamak, iliştirmek, tutturmak, eklemek, yapıştırmak, ek, şekilci |
1151 |
afflatus |
esin, ilham, vahiy |
1152 |
afflict |
keder vermek, üzmek, acı vermek, sıkıntı vermek, kederlendirmek, kebap etmek, yolukmak, düçar kılmak, tutmak |
1153 |
afflicted |
özürlü |
1154 |
affliction |
keder, acı, üzüntü, musibet, sıkıntı, bela |
1155 |
afflictive |
acı verici, üzücü |
1156 |
affluence |
zenginlik, varlık, varsıllık |
1157 |
affluent |
zengin, varlıklı, hali vakti yerinde |
1158 |
afford |
vermek, takdim etmek, getirmek, iras etmek, tahammül etmek, satın almaya gücü yetmek, yağdayı el vermek, imkânı olmak |
1159 |
afforest |
ağaçlandırmak |
1160 |
afforestation |
ağaçlandırma |
1161 |
affranchise |
azat etmek, serbest bırakmak |
1162 |
affranchisement |
azat etme, serbest bırakma |
1163 |
affray |
kavga, gürültü |
1164 |
affright |
korku |
1165 |
affront |
karşı komak, hakaret etmek, aşağılamak, duygularını incitmek, kırmak, gücendirmek, darıltmak, muamelei gayri layika, bed muamele |
1166 |
affusion |
dökme, dökülme |
1167 |
Afghan |
Afganlı, Afgan, Afganca, bir çeşit yün atkı veya battaniye |
1168 |
Afghanistan |
Afganistan |
1169 |
afield |
özellikle evden uzakta |
1170 |
afire |
tutuşmuş, alevler içinde, yanmakta, yanıyor |
1171 |
aflame |
yanan, tutuşan, tutuşmuş |
1172 |
afloat |
yüzen, yüzmekte, yüzüyor, su üzerinde duran, batmayan, gemide, denizde, (söylenti) dolaşan |
1173 |
aflutter |
titreme halinde |
1174 |
afoot |
ayakta, olup bitmekte, dönmekte |
1175 |
afore |
daha önce, daha önceki |
1176 |
afore-mentioned |
mezkûr, mezbur, mesfur, mumaileyh, müşarünileyh |
1177 |
afore-named |
mezkûr, mezbur, mesfur, mumaileyh, müşarünileyh |
1178 |
afore-said |
mezkûr, mezbur, mesfur, mumaileyh, müşarünileyh |
1179 |
aforementioned |
önceden anılan, sözü geçen |
1180 |
aforesaid |
daha önce söylenilen, adı geçen |
1181 |
afoul |
takılmış, dolaşmış |
1182 |
afraid |
korkmuş, korkar, (be ~) korkmak, havfetmek |
1183 |
afresh |
yeniden, tazeden, müceddeden, bir kez daha, mükerreren |
1184 |
Africa |
Afrika |
1185 |
African |
Afrikalı |
1186 |
afrit |
ifrit |
1187 |
afro |
afro saç, uzun ve cingelek saç |
1188 |
afront |
beraber, bir hizada |
1189 |
aft |
geri, geriye, geride, kıça doğru, kıçta |
1190 |
after a fashion |
muayyen dereceye kadar, bir kadar, özüne göre bir nev, bir cür |
1191 |
after a while |
biraz sonra |
1192 |
after all is said and done |
umumiyetle, bitevlikte, tam nazara almak, dikkat vermek, evvel-ahir |
1193 |
after all |
hülasei kelam, ahir ki, evvel ahir, ahir neticede, netice itibarı ile, sonunda, her şeye rağmen, yine de, her hâlde, hiç neye bakmayarak |
1194 |
after burner |
art yakıcı |
1195 |
after hours |
çalışma sögenlerinden sonraki zaman |
1196 |
after one's own heart |
tam gönlüne göre, kafasına göre |
1197 |
after the dust settles |
her şey yoluna düşende, ihtiraslar soğuyanda |
1198 |
after you! |
önce siz buyurun! |
1199 |
after |
-den sonra, bade, -ın ardından/arkasından/peşinden, ...nedeniyle/yüzünden, sonra, badehu, -e rağmen, -in peşinde/arayışında, hakkında, geriki, gerideki |
1200 |
after-sales service |
satış sonrası servis |
1201 |
afterbirth |
son, döleşi |
1202 |
afterbleach |
sonradan beyazlatmak |
1203 |
afterburner |
art yakıcı |
1204 |
afterburning |
son yakma |
1205 |
afterclap |
beklenmedik olay |
1206 |
aftercooler |
son soğutucu |
1207 |
afterdamp |
grizu patlamasından kalan zehirli gazlar |
1208 |
afterdeck |
kıç güvertesi |
1209 |
afterdinner |
yemekten sonra gelen |
1210 |
aftereffect |
daha sonradan ortaya çıkan etki |
1211 |
afterfinish |
son apre |
1212 |
afterglow |
akşam kızıllığı, güneş batışı kızıllığı |
1213 |
aftergrass |
ilk hasat sonrası çıkan otlar |
1214 |
afterhours |
mesai sögenleri dışındaki zaman |
1215 |
afterlife |
öbür dünya, ahret, ömrün geri kalan kısmı |
1216 |
aftermath |
kötü sonuç, kötü yan etki |
1217 |
aftermost |
en geri, en son |
1218 |
afternoon |
ikindi vakitleri, öğleden sonra, günortadan akşama dek olan vakit |
1219 |
afterpains |
doğum sonrası sancılar |
1220 |
afterpart |
kıç taraf |
1221 |
afterpiece |
asıl oyundan sonraki oyun |
1222 |
afterproduct |
son ürün, son şeker |
1223 |
aftersails |
kıç direk yelkenleri |
1224 |
afterseason |
mevsim sonu |
1225 |
aftershave |
tıraş losyonu |
1226 |
aftershock |
(deprem sonrası) art sarsıntı |
1227 |
aftertaste |
ağızda kalan tat |
1228 |
afterthought |
akla sonradan gelen fikir |
1229 |
aftertime |
gelecek |
1230 |
aftertreatment |
son işlem, son işleme |
1231 |
afterward |
sonra, sonradan |
1232 |
afterwards |
sonradan, sonra, sonralar, badehu, daha sonra |
1233 |
afterwing |
arka kanat |
1234 |
aga |
ağa |
1235 |
again and again |
döne döne, kayta kayta, tekrar tekrar, defalarca, defalarla, ara vermeden |
1236 |
again |
yine, gene, yeniden, tekrar, kayta, tekraren, kaytadan, bir daha, bir de, bundan başka, ayrıca |
1237 |
against nature |
doğaya aykırı |
1238 |
against one's better judgment |
mesleğinin zıddına |
1239 |
against the grain |
arzusunun zıddına, yüreğince olmayan |
1240 |
against the law |
yasaya aykırı |
1241 |
against time |
mahdut vakitte, kısa zamanda, son mühlet |
1242 |
against |
-e karşı, karşısına, -e doğru, -e zıt yönde, karşısında, aleyhine, aleyhinde, -e aykırı, aksine, hilafına, hilafında, karşı, -e değecek şekilde |
1243 |
agalloch |
ödağacı |
1244 |
agamete |
gametsiz |
1245 |
agamic |
agamik, eşeysiz |
1246 |
agamogenesis |
eşeysiz üreme |
1247 |
agamous |
eşeysiz |
1248 |
agape |
afallamış, şaşırmış, hayretten ağzı açık kalmış, sevgi, muhabbet |
1249 |
agar-agar solution |
agaragar eriyiği |
1250 |
agar-agar |
agaragar, jeloz |
1251 |
agaric |
katranköpüğü |
1252 |
agate |
akik, süleymani, yüzük taşı, bilye |
1253 |
agateware |
renkli emay |
1254 |
agave |
agav |
1255 |
age circle |
yaş halkası |
1256 |
age limit |
yaş haddi |
1257 |
age of consent |
rüşt, erginlik, kâbin yaşı, haddi büluğ |
1258 |
age |
yaş, sin, yaşlılık, rüşt, çağ, çok uzun zaman, asır, devir, karn, yaşlanmak, ihtiyarlamak, eskimek, ihtiyarlatmak, eskitmek, (şarap/vb.) yıllanmak, yıllandırmak |
1259 |
age-harden |
yaşlanmayla sertleştirmek |
1260 |
aged |
günlük, aylık, yaşında, çok yaşlı, ihtiyar, koca, müsin |
1261 |
ageing apparatus |
yaşlandırma aygıtı |
1262 |
ageing furnace |
yaşlandırma fırını |
1263 |
ageing temperature |
yaşlandırma sıcaklığı |
1264 |
ageless |
eskimez, yaşlanmaz |
1265 |
agelong |
uzun zaman süren |
1266 |
agency |
vasıta, acenta, ajanlık, teşkilat, vesatet, marifet, aracılık, acentelik |
1267 |
agenda |
yapılacak işler, gündem, gündelik, gün tertibi |
1268 |
agendum |
gündem |
1269 |
agent provocateur |
ajan provokatör |
1270 |
agent |
vekil, acenta, temsilci, ajan, vasıta, vasıtacı, aracı, adam, etmen |
1271 |
aggiornamento |
modernleşme |
1272 |
agglomerate |
aglomera, yığışım, toplamak, yığmak, yığılmak, toplanmak |
1273 |
agglomeration |
top etmeklik, toplanma, yığışma, yığın, küme, yığışım |
1274 |
agglutinant |
yapıştırıcı |
1275 |
agglutinate |
yapıştırmak, birleştirmek |
1276 |
agglutination |
yapıştırma, aglütinasyon |
1277 |
agglutinative |
yapıştırma işlemine ait, gram bitişken |
1278 |
agglutinin |
aglutinin |
1279 |
agglutinogen |
aglutinojen |
1280 |
aggrandize |
büyütmek, artırmak |
1281 |
aggrandizement |
büyütmeklik, büyütme, agrandisman, itibarını yükseltme |
1282 |
aggravate |
ağırlaştırmak, daha fena etmek, daha beter etmek, kötüleştirmek, ciddileştirmek, kızdırmak, sinir etmek, darıltmak |
1283 |
aggravating circumstances |
cezayı ağırlaştırıcı nedenler |
1284 |
aggravation |
kötüleştirme, ağırlaştırma, kızdırma, iğzap |
1285 |
aggregate expenditure |
toplam masraf |
1286 |
aggregate income |
toplam gelir |
1287 |
aggregate |
mecmu, toplam, toplu, bütün, toplamak, bir araya getirmek, toplanmak |
1288 |
aggregation |
toplama, birleştirme, toplanma, toplam olma |
1289 |
aggress |
saldırmak |
1290 |
aggression |
tecavüz, tahatti, saldırı, nedensiz kavga, çatışma |
1291 |
aggressive |
saldırgan, tecavüzkâr, kavgacı, girişken, atılgan |
1292 |
aggressor |
(ilk hücum eden şahıs/ülke/vs.) tecavüzkâr, tecavüz ve tahatti birle nizaa sebep olan |
1293 |
aggrieve |
gücendirmek, incitmek, kırmak, mağdur etmek |
1294 |
aggrieved |
mazlum, mağdur, haksızlığa uğramış, sitemdide, incinmiş, kırılmış, üzüntülü |
1295 |
aghast |
donakalmış, şaşırmış, çok korkmuş, dehşet içinde |
1296 |
agile |
atik, çevik, hareketli |
1297 |
agility |
çabukluk, çeviklik, atiklik |
1298 |
aging |
yaşlanma, yıllanma, eskime |
1299 |
agio |
baş, acyo, pul farkı, ara değer, kambiyo |
1300 |
agiotage |
acyotaj, borsa oyunu, kambiyo işi |
1301 |
agitate |
sallamak, çalkamak, çalkalamak, ızdırap vermek, muzdarip etmek, üzmek, acı vermek, altüst etmek, karıştırmak, yaygara koparmak, ortalığı karıştırmak, kamuoyunu kışkırtmak, başkaldırmak |
1302 |
agitated |
heyecanlı, tedirgin, narahat, ajite |
1303 |
agitation |
çalkanış, heyecan, ızdırap, acı, üzüntü, telatum, temevvüç, kışkırtma, tahrik, ajitasyon |
1304 |
agitato |
acele ve coşkunca çalınan/söylenen |
1305 |
agitator |
tahrikçi, kışkırtan kimse, karıştırıcı, çalkalayıcı kılga |
1306 |
agitprop |
propaganda ve kışkırtma |
1307 |
agleam |
ışıltılı |
1308 |
aglet |
(ayakkabı bağındaki) demir uç |
1309 |
aglow |
parlak, ışıltılı |
1310 |
agname |
lakap |
1311 |
agnate |
(baba tarafından) akraba |
1312 |
agnation |
(erkek tarafından) akrabalık |
1313 |
agnostic |
agnostik, bilinemezci |
1314 |
agnosticism |
agnostisizm, bilinemezcilik |
1315 |
ago |
bundan mukaddem, bundan evvel, önce, evvel, kabak |
1316 |
agog |
heyecanlanmış, coşmuş, istekli, ümitli, hevesli |
1317 |
agonic |
köşesiz |
1318 |
agonize |
aşırı heyecan ve acı çekmek |
1319 |
agonizing |
acı veren |
1320 |
agony |
şiddetli acı, aşırı ıstırap, azîm ızdırap, sancı, hâletünnezi |
1321 |
agora |
eski Yunanistan'da pazar yeri, meclis yeri |
1322 |
agoraphobia |
agorafobi, alan korkusu |
1323 |
agraphia |
agrafi |
1324 |
agrarian geography |
tarım coğrafyası |
1325 |
agrarian |
tarımsal, tarıma ilişkin |
1326 |
agree to |
mutabık kalmak, anlaşmak, kabul etmek |
1327 |
agree together |
uyuşmak |
1328 |
agree with |
ile mutabık kalmak |
1329 |
agree |
kavletmek, mukavele etmek, anlaşmak, razılaşmak, yola gitmek, karar vermek, razı olmak, muvafakat etmek, iyi gelmek, uymak, uygun gelmek, muvafık gelmek, mutabık olmak, mutabık kalmak, tevaffuk etmek |
1330 |
agreeable |
tatlı, güzel, hoşa giden, hoş, şirin, latif, anlaşmaya hazır, uygun, mutabık, razı |
1331 |
agreeableness |
tatlılık, hoşluk |
1332 |
agreeably to |
tatbikan, tevfikan |
1333 |
agreeably with |
tatbikan, tevfikan |
1334 |
agreeably |
tatlılıkla, hoş bir biçimde |
1335 |
agreed |
hemfikir, tamam, hay hay, olur |
1336 |
agreement |
kavil, söz, mukavele, anlaşma, razılık, saziş, uyuşma, mutabakat, ittifak |
1337 |
agressive |
saldırgan |
1338 |
agribusiness |
tarım ve tarım ticareti |
1339 |
agricultural belt |
tarımsal kuşak |
1340 |
agricultural chemistry |
tarım kimyası |
1341 |
agricultural cooperative |
tarım kooperatifi |
1342 |
agricultural country |
tarım ülkesi |
1343 |
agricultural credit |
tarım kredisi |
1344 |
agricultural engineer |
tarım kıvcısı, ziraat kıvcısı |
1345 |
agricultural engineering |
tarım kıvcılığı |
1346 |
agricultural implement |
tarım aleti, tarım kılgası |
1347 |
agricultural insecticide |
tarımsal böcek öldürücü |
1348 |
agricultural insurance |
zirai sigorta |
1349 |
agricultural labour |
tarım işi, tarla işi |
1350 |
agricultural labourer |
tarım işçisi |
1351 |
agricultural land |
tarım arazisi |
1352 |
agricultural machine |
tarım kılgası |
1353 |
agricultural produce |
tarım ürünleri |
1354 |
agricultural product |
toprak mahsulü, tarım ürünü |
1355 |
agricultural production |
tarımsal üretim |
1356 |
agricultural products |
tarımsal ürünler |
1357 |
agricultural technique |
tarım tekniği |
1358 |
agricultural tractor |
ziraat traktörü |
1359 |
agricultural |
tarımsal, zirai |
1360 |
agriculture |
ziraat, haraset, hiraset, felahat, filahat, tarım, kent tasarrufatı |
1361 |
agriculturist |
ehli ziraat, tarımcı, tarım uzmanı |
1362 |
agrimony |
kasıkotu |
1363 |
agrimotor |
ziraat traktörü |
1364 |
agrobiology |
agrobiyoloji |
1365 |
agrology |
toprak bilimi |
1366 |
agronomic |
bilimsel tarımla ilgili |
1367 |
agronomical |
bilimsel tarımla ilgili |
1368 |
agronomics |
bilimsel tarım |
1369 |
agronomist |
bilimsel tarım uzmanı |
1370 |
agronomy |
tarımbilim, bilimsel tarım |
1371 |
aground |
(gemi) karaya oturmuş, batık, batmış |
1372 |
ague |
sıtma ateşi, sıtma, ısıtma |
1373 |
aguish |
sıtmalı, sıtma getiren, nöbetli |
1374 |
ah |
ah, vah, eyvah, hayıf, diriğ, of, uf |
1375 |
aha |
Aa!, Vah! |
1376 |
ahead of one's time |
(bakışlarda, nailiyetlerde) vakti kabaklamak, zamanı kabaklamak |
1377 |
ahead of the game |
hamıdan önde, elverişli vaziyette, erken, tez, koyulmuş vakitten evvel |
1378 |
ahead |
önde, kabakta, önden, ileri, ileri doğru, ileriye, önde, ileride, gelecekte, ileriki |
1379 |
ahem |
hım! |
1380 |
ahoy |
ey, hey, hop, yahu |
1381 |
AIDS |
AIDS |
1382 |
aid and abet |
suçortaklığı yapmak |
1383 |
aid |
el uzatmak, yardım etmek, iane etmek, muavenet etmek, yardım, iane, imdat, muavenet, kömek, destek, yardımcı |
1384 |
aide |
yardımcı, muavin, yaver |
1385 |
aide-de-camp |
yaver, yaveri harp, emir subayı |
1386 |
aide-memoire |
anımsatıcı not |
1387 |
aigrette |
kuş tepeliği, sorguç |
1388 |
aikido |
aikido |
1389 |
ail |
hasta olmak, zayıflamak, güçsüzleşmek |
1390 |
aileron |
kanatçık, eleron |
1391 |
ailing |
keyifsiz, rahatsız, hasta, mizaçsız, namizaç |
1392 |
ailment |
(ciddi olmayan) hastalık, rahatsızlık, keyifsizlik, illet, dert |
1393 |
aim at |
kastetmek, muradetmek, arzu etmek |
1394 |
aim |
(~at) nişan almak, hedef almak, kurmak, emel etmek, amaçlamak, nişan alış, nişan alma, hedef alma, kasıt, emel, meram, maksut, maksat, amaç, erek, gaye, hedef |
1395 |
aiming circle |
nişan dairesi |
1396 |
aimless |
amaçsız, gayesiz, başıboş |
1397 |
ain't |
değil |
1398 |
air admission |
tenek girişi |
1399 |
air base |
tenek üssü |
1400 |
air bearing |
tenekli yatak |
1401 |
air bladder |
tenek kesesi |
1402 |
air blast |
ani rüzgâr |
1403 |
air bleed |
tenek memesi, tenek deliği |
1404 |
air box |
tenek kutusu |
1405 |
air brake |
tenek eğleci, tenekli eğleç |
1406 |
air brick |
delikli tuğla |
1407 |
air bridge |
tenek köprüsü |
1408 |
air bubble |
tenek kabarcığı |
1409 |
air carrier |
tenek taşıyıcısı |
1410 |
air castle |
fantazi, hulya |
1411 |
air chamber |
tenek odacığı |
1412 |
air cleaner |
tenek filtresi, tenek süzgeci |
1413 |
air column |
tenek sütunu |
1414 |
air compressor |
tenek kompresörü |
1415 |
air conditioning |
teneklendirme, iklimleme |
1416 |
air cooler |
tenek soğutucu |
1417 |
air cooling |
tenekle soğutma |
1418 |
air crossing |
tenek köprüsü |
1419 |
air current |
tenek akımı |
1420 |
air cushion vehicle |
tenek yastıklı taşıt, hoverkraft |
1421 |
air cushion |
tenek yastığı |
1422 |
air defence |
tenek savunması |
1423 |
air defense |
tenek savunması |
1424 |
air distance |
kuş uçuşu mesafe |
1425 |
air door |
teneklendirme kapısı |
1426 |
air drop delivery |
tenekten atılan yardım |
1427 |
air drop |
tenekten atmak, paraşütle atmak |
1428 |
air duct |
tenek arnası, tenek borusu |
1429 |
air ducts |
tenek arnaları |
1430 |
air ejector |
tenek ejektörü |
1431 |
air engine |
tenek kozgaltkası |
1432 |
air escape pipe |
tenek tahliye borusu |
1433 |
air filter |
tenek filtresi, tenek süzgeci |
1434 |
air fleet |
tenek filosu |
1435 |
air force academy |
Tenek Harp Mektebi |
1436 |
air force command |
Tenek Kuvvetleri Komutanlığı |
1437 |
air force |
tenek kuvveti |
1438 |
air gun |
tenek tüfeği |
1439 |
air heater |
tenek ısıtıcısı |
1440 |
air hole |
tenek deliği |
1441 |
air hose |
tenek hortumu, tenek borusu |
1442 |
air hostess |
uçak hostesi |
1443 |
air humidifier |
tenek nemlendirici |
1444 |
air humidity |
tenek nemi |
1445 |
air inlet |
tenek girişi, tenek alığı |
1446 |
air intake |
tenek girişi |
1447 |
air jacket |
tenek gömleği |
1448 |
air lane |
tenek geçidi |
1449 |
air mail |
uçak postası |
1450 |
air mass |
tenek kütlesi |
1451 |
air nozzle |
tenek memesi |
1452 |
air officer |
tenek subayı |
1453 |
air ones views |
fikirlerini açmak |
1454 |
air operation |
tenek operasyonu |
1455 |
air outlet |
tenek çıkışı |
1456 |
air passage |
tenek geçidi, nefes yolu, tenek deliği |
1457 |
air photo |
tenek yaçını |
1458 |
air pilot |
tenek pilotu |
1459 |
air pocket |
tenek boşluğu |
1460 |
air pollution |
tenek kirliliği |
1461 |
air post |
uçak postası |
1462 |
air pressure |
tenek basıncı |
1463 |
air pump |
tenek pompası |
1464 |
air quality |
tenek niteliği |
1465 |
air raid |
tenek saldırısı |
1466 |
air resistance |
tenek direnci |
1467 |
air sac |
tenek kesesi |
1468 |
air shaft |
tenek boşluğu |
1469 |
air sick |
uçak tutmuş |
1470 |
air space |
tenek sahası |
1471 |
air speed |
tenek sürati |
1472 |
air stream |
tenek akımı |
1473 |
air taxi |
uçak taksi |
1474 |
air traffic |
tenek trafiği |
1475 |
air transport |
tenek ulaşımı, tenek taşıtı |
1476 |
air truck |
tenek taşıtı |
1477 |
air tube |
iç lastiği |
1478 |
air turbine |
tenek türbini |
1479 |
air void |
tenek boşluğu |
1480 |
air washer |
tenek yıkayıcı |
1481 |
air |
soluduğumuz hava, tenek, gökyüzü, nefes, tavır, yalpı yağday, ateşe göstermek, güneşe sermek, havalandırarak kurutmak, havalandırmak, havasını değişmek, havayı değişmek, hava vermek, hava atmak, caka satmak, gösteriş yapmak |
1482 |
air-balloon |
balon |
1483 |
air-condition |
teneği temizlemek, teneklendirmek |
1484 |
air-conditioned |
teneklendirmeli, klimalı |
1485 |
air-conditioner |
klima |
1486 |
air-cool |
tenekle soğutmak |
1487 |
air-cooled engine |
tenek soğutmalı kozgaltka |
1488 |
air-cooled |
tenek soğutmalı |
1489 |
air-free |
teneksiz |
1490 |
air-gun |
yel tüfeği |
1491 |
air-harden |
tenekte sertleştirmek |
1492 |
air-hole |
nefeslik, nefes deliği |
1493 |
air-operated |
pnömatik |
1494 |
air-raid shelter |
sığınak |
1495 |
air-seasoned |
tenekte kurutulmuş |
1496 |
air-spaced |
tenek izoleli |
1497 |
air-suspended |
pnömatik süspansiyonlu |
1498 |
air-to-air |
tenekten teneğe |
1499 |
air-to-ground |
tenekten yere |
1500 |
air-to-sea |
tenekten denize |
1501 |
air-to-surface |
tenekten satha |
1502 |
air-to-underwater |
tenekten su içine |
1503 |
air-traffic control |
tenek trafik kontrolü |
1504 |
airbase |
tenek üssü |
1505 |
airborne radar |
tenek radarı |
1506 |
airborne |
(tohum/vb.) tenekten savrulan/atılan, tenekte, uçan, tenek |
1507 |
airbrush |
tenekli boya tabancası |
1508 |
airbus |
uçak |
1509 |
aircraft carrier |
uçak gemisi |
1510 |
aircraft construction |
uçak inşaatı |
1511 |
aircraft engine |
uçak kozgaltkası |
1512 |
aircraft engineer |
uçak kıvcısı |
1513 |
aircraft equipment |
uçak teçhizatı, uçak donatısı |
1514 |
aircraft factory |
uçak fabrikası |
1515 |
aircraft fuel |
uçak yakıtı |
1516 |
aircraft hangar |
uçak hangarı |
1517 |
aircraft industry |
uçak sanayi, uçak endüstrisi |
1518 |
aircraft shed |
uçak hangarı |
1519 |
aircraft |
uçak, uçaklar |
1520 |
aircrew |
uçak mürettebatı |
1521 |
airdrome |
tenekalanı, teneklimanı |
1522 |
airdrop |
tenekten paraşütle (insan/yiyecek/malzeme/vb.) atma |
1523 |
Airedale |
iri teriyer türü |
1524 |
airfield light |
alan ışığı |
1525 |
airfield lighting |
alan ışıklandırması |
1526 |
airfield traffic |
alan trafiği |
1527 |
airfield |
uçak pisti, tenekalanı |
1528 |
airflow |
tenek akımı |
1529 |
airfoil |
erfoyil, kanat, kanatçık |
1530 |
airforce |
tenek kuvvetleri |
1531 |
airfreight |
tenek yükü |
1532 |
airfreighter |
yük uçağı |
1533 |
airglow |
gök aydınlığı |
1534 |
airhostess |
hostes |
1535 |
airily |
ciddi olmayarak, havai bir biçimde, gırgırına |
1536 |
airiness |
havadarlık, hafiflik |
1537 |
airing |
havalandırma, havaya gösterme, gezinti |
1538 |
airlane |
tenek geçidi |
1539 |
airless |
havasız, boğucu |
1540 |
airlift |
tenek yoluyla taşıma |
1541 |
airline pilot |
uçak pilotu |
1542 |
airline |
havayolu, havayolu işletmesi |
1543 |
airliner |
büyük yolcu uçağı |
1544 |
airlock |
tenek valfı, hava geçirmez kabin/oda |
1545 |
airmail |
uçak postası, hava postası |
1546 |
airman |
havacı, pilot |
1547 |
airmanship |
havacılık |
1548 |
airplane carrier |
uçak gemisi |
1549 |
airplane engine |
uçak kozgaltkası |
1550 |
airplane park |
uçak parkı |
1551 |
airplane |
uçak, tayyare |
1552 |
airport of departure |
kalkış havaalanı |
1553 |
airport of destination |
varılacak havaalanı |
1554 |
airport tax |
havaalanı vergisi |
1555 |
airport |
havaalanı, havalimanı |
1556 |
airproof |
tenek geçirmez, hava sızdırmaz, hava geçirmez yapmak |
1557 |
airs |
hava, havalar, gösteriş |
1558 |
airscrew |
pervane |
1559 |
airship |
kozgaltkalı balon |
1560 |
airsick |
uçak tutmuş, uçmaktan midesi bulanmış |
1561 |
airsickness |
uçak tutması |
1562 |
airspace |
bir ülkenin hava sahanlığı |
1563 |
airspeed |
tenek sürati, hava hızı |
1564 |
airstrip |
küçük havaalanı, uçak pisti |
1565 |
airtight |
tenek geçirmez |
1566 |
airtightness |
tenek sızdırmazlık, hava geçirmezlik |
1567 |
airway |
havayolu |
1568 |
airways |
tenek yolları |
1569 |
airworthiness |
uçuşa elverişlilik |
1570 |
airworthy |
(uçak/vb.) uçuşa hazır, uçuş emniyeti sağlanmış |
1571 |
airy |
havadar, havalı, havai, boş, işe yaramaz, neşeli, havai |
1572 |
airy-fairy |
hayal ürünü, pratik olmayan |
1573 |
aisle |
geçit, iki sıra koltuk arasında uzanan yol, ara yol, koridor |
1574 |
aitchbone |
sığır budu |
1575 |
ajar |
açık, yarı açık, aralık |
1576 |
akimbo |
eller belde dirsekler dışa doğru bakar durumda |
1577 |
akin |
benzer, okşar, yakın, hısım |
1578 |
alabaster |
kaymaktaşı, albatr, su mermeri, ak mermer |
1579 |
alack |
eyvah! |
1580 |
alacrity |
çeviklik, atiklik, canlılık, müsaraat, memnuniyet |
1581 |
alalia |
konuşma yeteneği yitimi |
1582 |
alanine |
alanin |
1583 |
alarm bell |
alarm çanı |
1584 |
alarm clock |
çalar saat, zengli saat |
1585 |
alarm |
korku, havf, dehşet, haber, tehlike işareti, heyecan sinyali, alarm, alarm aygıtı, korkutmak, korku vermek, tahvif etmek, ihafe etmek, dehşete düşürmek, tehlikeden haberdar etmek |
1586 |
alarmingly |
korkunç derecede |
1587 |
alarmist |
yaygaracı |
1588 |
alas |
ay, vay, ah, vah, hayıf, diriğ, yazık, tüh, eyvah |
1589 |
Albania |
Arnavutluk, Arnavut Vilayeti |
1590 |
Albanian |
Arnavut |
1591 |
albatross |
albatros |
1592 |
albedo |
albedo, aklık, aklık derecesi |
1593 |
albeit |
gerçi, her ne kadar, ise de, -e rağmen |
1594 |
albescent |
beyazlaşan, aklaşan |
1595 |
albinism |
akşınlık |
1596 |
albino |
albino, akşın, çapar |
1597 |
Albion |
ingiltere |
1598 |
albite |
albit |
1599 |
album |
albüm, uzunçalar |
1600 |
albumen |
albümin, yumurta akı |
1601 |
albumenize |
albüminlemek |
1602 |
albumin |
albümin |
1603 |
albuminate |
albüminat |
1604 |
albuminoid |
albüminoit |
1605 |
albuminose |
albüminli |
1606 |
albuminous |
albüminli |
1607 |
alburnum |
canlı odun, kabuk altı katmanı |
1608 |
alchemic |
simya ile ilgili, alşimi ile ilgili |
1609 |
alchemical |
simya ile ilgili, alşimi ile ilgili |
1610 |
alchemist |
alşimist, simyager |
1611 |
alchemy |
metalleri altına dönüştürmeyi araştıran bilim dalı, simya ilmi |
1612 |
alchymist |
kimyager |
1613 |
alchymy |
ilmikimya |
1614 |
alcohol content |
alkol miktarı |
1615 |
alcohol fuel |
alkollü yakıt |
1616 |
alcohol |
ruh, alkol, alkollü içki |
1617 |
alcoholic drinks |
alkollü içecekler |
1618 |
alcoholic strength |
alkol miktarı, alkol yüzdesi |
1619 |
alcoholic |
alkollü, alkol içeren, alkolik, ayyaş |
1620 |
alcoholism |
alkolizm |
1621 |
alcoholometer |
alkolölçer |
1622 |
alcoholometry |
alkolometri, alkolölçüm |
1623 |
alcoholysis |
alkoliz |
1624 |
alcove |
hücre, küçük bölüm, köşe |
1625 |
aldehyde |
aldehit |
1626 |
alder |
kızılağaç, akçaağaç |
1627 |
alder-tree |
mürver ağacı |
1628 |
alderman |
âyan, kent meclisi üyesi |
1629 |
aldoform |
formaldehit |
1630 |
aldohexose |
aldoheksoz |
1631 |
aldol |
aldol |
1632 |
aldose |
aldoz |
1633 |
aldosterone |
aldosteron |
1634 |
aldoxime |
aldoksim |
1635 |
ale |
beyaz arpa suyu, bir tür bira |
1636 |
aleatoric |
şansa bağlı |
1637 |
aleatory |
şansa bağlı |
1638 |
alee |
rüzgâr altı, boca |
1639 |
alehouse |
birahane |
1640 |
alembic |
imbik |
1641 |
aleph null |
alef sıfır |
1642 |
Aleppo pine |
Halep çamı |
1643 |
Aleppo |
Halep |
1644 |
alert |
dikkatli, tetik, uyanık, tehlikeye karşı uyarı, heyecan sinyali, alarm işareti, alarma geçmek, hazır olmak, uyarmak, ikaz etmek |
1645 |
alertness |
açıkgözlük, atiklik, uyanıklık |
1646 |
Alexandria |
iskenderiye |
1647 |
alexia |
aleksi, okuma yeteneği yitimi |
1648 |
alfalfa |
kabayonca, alfalfa |
1649 |
alfresco |
açık havada, açık hava |
1650 |
alga |
suyosunu, alg |
1651 |
algae |
suyosunları |
1652 |
algebra |
cebir |
1653 |
algebraic equation |
cebirsel denklem |
1654 |
algebraic |
cebirsel |
1655 |
Algeria |
Cezayir |
1656 |
Algerian |
Cezayirli |
1657 |
algesia |
aljezi |
1658 |
Algiers |
Cezayir |
1659 |
algin |
algin, aljin |
1660 |
alginate |
alginat, aljinat |
1661 |
algine |
algin, aljin |
1662 |
algology |
algoloji |
1663 |
algorithm |
algoritma |
1664 |
algorithmic |
algoritmik |
1665 |
alias |
diğer adıyla, namıdiğer, takma isim, sahte isim |
1666 |
alibi |
suçun işlenmesi sırasında başka yerde olduğunu kanıtlama, mazeret, özür |
1667 |
alicyclic |
alisiklik |
1668 |
alidade |
alidat |
1669 |
alien subjects |
yabancı uyruklu yurttaşlar |
1670 |
alien |
ecnebi, yad, yabancı, haricî, başka bir ülkeye ait, farklı, değişik, zıt, karşıt, ters, yabancı uyruklu kimse |
1671 |
alienable |
satılabilir, ferağı mümkün |
1672 |
alienate |
ahara temlik etmek, tebrit etmek, soğutmak, yadlaştırmak, yadsıramak, yabancılaştırmak |
1673 |
alienation |
yabancılaşma, soğuma, uzaklaşma, bir yere/ortama ait olmama duygusu, elinden alma |
1674 |
alienist |
psikiyatr |
1675 |
aliens' law |
yabancılar yasası |
1676 |
aliform |
kanat şeklinde olan |
1677 |
alight on one's feet |
ayağa kalkmak |
1678 |
alight |
inmek, konmak, tutuşmuş, alev almış, yanan |
1679 |
alighting gears |
iniş takımları |
1680 |
align with |
ile aynı hizaya sokmak, ile anlaşmaya vardırmak |
1681 |
align |
düzene sokmak, sıraya dizmek, hizaya getirmek |
1682 |
aligner |
ayar aleti, ayar gönyesi |
1683 |
alignment |
sıraya dizme, düzenleme, hiza, sıra |
1684 |
alike |
aynı, benzer, okşar, müşabih, bir, benzer şekilde, aynı şekilde |
1685 |
aliment |
gıda, yiyecek, besleyecek, yemek, beslenme |
1686 |
alimentary canal |
sindirim borusu |
1687 |
alimentary |
sindirimsel, beslenmeyle ilgili |
1688 |
alimentation |
beslenme |
1689 |
alimony |
nafaka |
1690 |
aliphatic |
alifatik |
1691 |
aliquant |
tümbölmez, bir sayıyı kalansız bölemeyen sayı |
1692 |
aliquot |
tümbölen, bir sayıyı tam bölen sayı |
1693 |
alive and kicking |
sağ selamet, başı selamettir, hayat aşkı, canında can var, hâlâ ölmeyiptir |
1694 |
alive to |
uyanık, duyarlı, farkında, haberdar |
1695 |
alive with |
(canlı şeylerle) dolu, kaplı, kaynayan |
1696 |
alive |
yaşayan, canlı, diri, sağ, berhayat, hayatta, yaşam dolu, hareketli |
1697 |
alizarin |
alizarin, kökboyası, kökkırmızısı |
1698 |
alkali cellulose |
alkali selüloz |
1699 |
alkali metals |
alkali metaller |
1700 |
alkali resistant |
alkaliye karşı dayanıklı |
1701 |
alkali |
alkali |
1702 |
alkalimeter |
alkaliölçer |
1703 |
alkalimetry |
alkaliölçüm, alkalimetri |
1704 |
alkaline earth metals |
toprak alkali metaller |
1705 |
alkaline fluid |
alkalik sıvı |
1706 |
alkaline |
alkalik, kalevi |
1707 |
alkalinity |
alkalilik |
1708 |
alkalinize |
alkalileştirmek |
1709 |
alkalinizing |
alkalileştirici |
1710 |
alkaloid |
alkaloit |
1711 |
alkane |
alkan |
1712 |
alkanet |
sığırdili |
1713 |
alkannin |
alkanin |
1714 |
alkene |
alken |
1715 |
alkyd |
alkit |
1716 |
alkyl |
alkil |
1717 |
alkylation |
alkilasyon |
1718 |
alkyne |
alkin |
1719 |
all aboard! |
Herkes gemiye!, Binik kurtarıyor!, Hamı yerine! |
1720 |
all agog |
arzu dolu |
1721 |
all alone |
yapayalnız |
1722 |
all along the line |
bütün cihetten, bütünlükle |
1723 |
all along the road |
bütün cihetten, bütünlükle |
1724 |
all along the way |
bütün cihetten, bütünlükle |
1725 |
all along |
her vakit, öteden beri, başından beri, lap evvelden, hemişe |
1726 |
all and sundry |
bir nefere gibi, hamıya aittir, müstesnasız olarak |
1727 |
all anyhow |
sâmansız olmak, pinti görkemde olmak, bir tahar, büyük zahmetle, baştansavma, selikasız |
1728 |
all around |
çepçevre, dört yandan |
1729 |
all at once |
aniden, birden, birdenbire, derhal, gözlenilmeden, aynı zamanda |
1730 |
all but the kitchen sink |
her şey yerinde bir sakal tarağı çatmıyor, her şeyden çok |
1731 |
all but |
hemen hemen, neredeyse, demek olur ki, az kalmıştı, az kala, müstesna olmak şartı ile, bundan başka |
1732 |
all clear |
tehlike geçti işareti, tenek tehlikesi çınavı geçti, yol açıktır, mania yoktur, serbest hareket etmek olur |
1733 |
all down the line |
tam ve dolgun, bütün cihetlerde, bütünlükle |
1734 |
all fools' day |
1 Nisan günü, 1 Nisan'da |
1735 |
all for nothing |
abes yere, boş boşuna |
1736 |
all found |
her şeye hazır |
1737 |
all fours |
dört ayak |
1738 |
all hands |
herkes |
1739 |
all in all |
neticede, sonuçta, bitevilikte, esasen |
1740 |
all in one breath |
bir nefeste, bir nefese, bir yuduma, nefesini almadan |
1741 |
all in the day's work |
normal, beklendiği gibi |
1742 |
all in the day's work |
normal, beklendiği gibi, adi bir hâldir, âdet üzre, tabii şeydir |
1743 |
all in |
yorgun, bitkin, her şey dahil |
1744 |
all manner of |
her tür |
1745 |
all my eye |
biz kaçın kurasıyız, yok canım, boş şeydir, cefengiyat, boş söz |
1746 |
all night long |
bütün gece boyunca |
1747 |
all night |
bütün gece boyunca |
1748 |
all of a piece |
hemahenk, armonili, tam, bitkin, bitev hasiyet, aynı keyfiyetli, vahit, (neyese) uygun olarak, özüne beraber |
1749 |
all of a sudden |
ansızın, birdenbire |
1750 |
all of a tremble |
tir tir, zangır zangır titreyen |
1751 |
all one's born days |
bütün ömrü boyu |
1752 |
all out |
tüm gücüyle |
1753 |
all over |
her yer, her taraf, her yerde, her tarafta |
1754 |
all right |
yakşı yağdayda, iyi, zarar görmemiş, idare eder |
1755 |
all rights reserved |
her hakkı saklıdır |
1756 |
all silk |
saf ipek, has ipek |
1757 |
all terrain vehicle |
arazi vasıtası |
1758 |
All that glitters is not gold |
Parlayan herşey altın değildir |
1759 |
all that |
o kadar çok, öylesine |
1760 |
all the better |
daha iyi, isabet |
1761 |
all the colors of the rainbow |
gökkuşağının her renginde, muhtelif renkli, çok renkli |
1762 |
all the rage |
çok moda |
1763 |
all the same |
yine de, hepsi bir, fark yok |
1764 |
all the time |
sürekli, boyuna |
1765 |
all the vogue |
çok moda |
1766 |
all the year round |
bütün yıl boyunca |
1767 |
all there |
aklı başında |
1768 |
all told |
yekun olarak |
1769 |
all too soon |
çek erken |
1770 |
all weather |
her havaya elverişli |
1771 |
all |
mecmu, cemi, cümle, tüm, bütün, tam, istenilen, her, hep, hepsi, tümüyle, bütünüyle, tamamen, tamamiyle, hamı, hamısı, her şey, herkes, her biri, her iki taraf |
1772 |
all-embracing |
her şeyi saran |
1773 |
all-inclusive |
her şey dahil |
1774 |
all-nighter |
bütün gece süren bir olay |
1775 |
all-purpose |
çok maksatlı, her amaca uygun, kullanışlı |
1776 |
all-round |
çok yönlü, çok meziyetli olan |
1777 |
Allah |
Allah |
1778 |
allanite |
allanit |
1779 |
allay |
azaltmak, dindirmek, teskin etmek, yatıştırmak |
1780 |
allegation |
suçlama, itham, ileri sürme, sav, iddia, dava, kaziye |
1781 |
allege |
irat etmek, iddia etmek, ileri sürmek |
1782 |
allegedly |
sözde |
1783 |
allegiance |
tebaiyet, bağlılık, sadakat |
1784 |
allegoric |
alegorik, kinayeli |
1785 |
allegorical |
alegorik, dokundurmalı, mecazi, kinayeli |
1786 |
allegorically |
alegorik olarak |
1787 |
allegorize |
alegorilerle anlatmak |
1788 |
allegory |
alegori, dokundurma, kinaye |
1789 |
allegretto |
allegretto |
1790 |
allegro |
allegro |
1791 |
allel |
allel |
1792 |
allele |
allel |
1793 |
allelic |
allelik |
1794 |
allelomorph |
allelmorf |
1795 |
allelomorphic |
allelomorfik |
1796 |
allelotropic |
alleltrop |
1797 |
allergen |
alerjen |
1798 |
allergic |
alerjik, sinir olan, nefret eden, sevmeyen, gıcık olan |
1799 |
allergy |
alerji, hoşlanmama, sevmeme, nefret, gıcık |
1800 |
alleviate |
hafifletmek, tahfif etmek, hafifleme, yatışma, azalma, hafifletme, yatıştırma, azaltma |
1801 |
alleviation |
hafifleme, yatışma, teselli |
1802 |
alley cat |
sokak kedisi |
1803 |
alley |
dar sokak, çıkmaz sokak, dönge, geçit, patika, ara yol, hıyaban, bilye, misket |
1804 |
alliaceous |
sarımsaklı |
1805 |
alliance |
kodak birliği, akrabalık, dünürlük, anlaşma, uyuşma, ittifak, bağlılık, birlik, birleşme |
1806 |
Allied Powers |
Müttefik Kuvvetler |
1807 |
allied |
müttefik, birbirine bağlı, bağlaşık |
1808 |
alligator pear |
perse ağacının meyvesi |
1809 |
alligator |
Amerika ve Çin'de yaşayan bir tür timsah |
1810 |
alliterate |
aliterasyon yapmak |
1811 |
alliteration |
aliterasyon, ses yinelemesi |
1812 |
allocate |
ayırmak, pay etmek, tahsis etmek, ödenek ayırmak |
1813 |
allocation |
ayırma, tahsis etme, ödenek ayırma, ödenek, pay |
1814 |
allocution |
söylev, nutuk, hitabe |
1815 |
allogamy |
allogami |
1816 |
allomeric |
allomer |
1817 |
allometry |
allometri |
1818 |
allomorph |
alomorf |
1819 |
allomorphous |
allomorf, allomorfik |
1820 |
allopath |
alopat |
1821 |
allopathy |
alopati |
1822 |
allophone |
alofon |
1823 |
allot |
pay etmek, bölüştürmek, ayırmak, tahsis etmek |
1824 |
allotment letter |
tahsis mektubu |
1825 |
allotment |
tahsisat, ödenek, hisse, pay |
1826 |
allotriomorphic |
allotriomorf |
1827 |
allotrope |
alotrop, allotrop, eşözdek |
1828 |
allotropic |
alotropik, allotropik |
1829 |
allotropy |
alotropi, allotropi, eşözdeklik |
1830 |
allow for |
hesap etmek, göz önüne almak, hesaba katmak |
1831 |
allow of |
kabul etmek |
1832 |
allow |
bırakmak, komak, izin vermek, icaze vermek, ruhsat vermek, cevaz vermek, vermek, tayin etmek, tahsis etmek, ayırmak, sağlamak, teslim etmek, itiraf etmek |
1833 |
allowable |
caiz, bırakılabilir, izin verilebilir, olası |
1834 |
allowance |
aylık, gündelik, yıllık, tayin, tayinat, ödenek, tahsisat, cep harçlığı, göz yumma, tolerans, müsamaha, izin, hususi bir vasıta için ayrılan/sağlanan pul, pay |
1835 |
alloy |
altına/gümüşe katılan bakır, katışık, metal alaşımı, ayar |
1836 |
alloyed |
alaşımlı |
1837 |
alloying |
alaşımlama |
1838 |
allspice |
yenibahar |
1839 |
allude to |
kastetmek, ima etmek, andırmak, anıştırmak |
1840 |
allude |
dokundurmak, anmak, adını çekmek, kinaye etmek, hatırlatmak, esaslanmak, isnat etmek, müracaat etmek, kaydetmek, istinat etmek, iham vurmak, ima etmek, nazarda tutmak, işaret etmek, baştan çıkarmak, cezbetmek, ayartmak, çekicilik, cazibe |
1841 |
alluded to |
adı geçen |
1842 |
allure |
çekicilik, cazibe, baştan çıkarmak, ayartmak, cezbetmek, çekmek |
1843 |
allurement |
büyüleme, çekme, cezbetme, şuhluk |
1844 |
alluring |
cazip, akıl çelici, çekici |
1845 |
allusion |
dokundurma, ima, kinaye |
1846 |
allusive |
dokundurmalı, imalı |
1847 |
alluvial cone |
birikinti konisi |
1848 |
alluvial deposit |
alüvyon, lığ |
1849 |
alluvial plain |
birikinti ovası |
1850 |
alluvial |
alüvyonlu, lığlı |
1851 |
alluvion |
sel, su basması, alüvyon, lığ |
1852 |
alluvium |
alüvyon, lığ |
1853 |
ally |
rabıtaivahide tahtına ithal etmek, birleşmek, birleştirmek, müttefik ülke, dost, arkadaş |
1854 |
alma mater |
öğrenim görülen mektep |
1855 |
almanac |
almanak |
1856 |
almanack |
takvim, salname |
1857 |
almandine |
almandin, seylantaşı |
1858 |
almighty |
her şeye kadir, çok büyük, müthiş, süper |
1859 |
almond oil |
bademyağı |
1860 |
almond shaped |
badem şeklinde |
1861 |
almond tree |
badem ağacı |
1862 |
almond |
badem ağacı, badem |
1863 |
almoner |
imam, yardım dağıtan görevli |
1864 |
almost |
hemen, hemen hemen, demek olur ki, tahminen, az kaldı, az kalsın, az kala, neredeyse |
1865 |
alms |
sadaka |
1866 |
almsgiving |
sadaka verme, zekât verme, hayır yapma |
1867 |
almshouse |
yaşlılarevi, darülaceze, düşkünler yurdu |
1868 |
almsman |
düşkün, muhtaç |
1869 |
almucantar |
almukantarât, yükseklik dairesi |
1870 |
aloe |
sarısabır |
1871 |
aloes |
sabır |
1872 |
aloeswood |
kartal ağacı |
1873 |
aloft |
yukarı, yukarıda, yukarıya |
1874 |
alogia |
konuşamazlık |
1875 |
alone |
tek başına, tek, yalnız, tenha, başlı başına, yalnız, sadece |
1876 |
along with |
ile birlikte |
1877 |
along |
ileri, ileriye, yanına, yanında, boyu, boyunca, birlikte, burada, buraya, orada, oraya |
1878 |
alongshore |
kıyı boyunca |
1879 |
alongside one another |
karın karına, borda bordaya |
1880 |
alongside with |
yanı sıra |
1881 |
alongside |
yanına, yanında, ile yan yana |
1882 |
aloof |
soğuk, ilgisiz, uzak, uzakta, alargada |
1883 |
aloofness |
uzaklık, araya mesafe koyma, çekingenlik |
1884 |
alopecia |
saç dökülmesi, kellik, alopesi |
1885 |
aloud |
pek, cehren, savtı bülent ile, ucadan, yüksek sesle |
1886 |
alp |
yüksek dağ |
1887 |
alpaca |
alpaka, alpaka kumaş |
1888 |
alpenstock |
demir uçlu dağcı bastonu |
1889 |
alpha and omega |
başlangıç ve bitiş, ilk ve son |
1890 |
alpha particle |
alfa parçacığı, alfa taneciği |
1891 |
alpha radiation |
alfa radyasyonu, alfa ışınımı |
1892 |
alpha radioactivity |
alfa radyoaktivitesi |
1893 |
alpha rays |
alfa ışınları |
1894 |
alpha |
Yunan abecesinin ilk harfi, alfa |
1895 |
alphabet |
elifba, alfabe, abece |
1896 |
alphabetic |
alfabetik, abecesel |
1897 |
alphabetical |
alfabetik, abecesel |
1898 |
alphabetically |
alfabetik olarak |
1899 |
alphameric |
alfamerik |
1900 |
alphamerics |
harfler ve sayılar |
1901 |
alphanumeric |
alfasayısal |
1902 |
alphanumerics |
harfler ve sayılar |
1903 |
alpine plant |
alp ösümlüğü |
1904 |
alpine sun |
ültraviyole lambası |
1905 |
alpine |
Alp dağlarına ya da diğer yüksek dağlara ilişkin, çok yüksek |
1906 |
Alpinist |
alpinist, dağcı |
1907 |
already available |
halihazırda mevcut olan |
1908 |
already |
zaten, artık, çoktan, evvelce, daha önce, şimdiden |
1909 |
Alsatian |
Alsas çoban köpeği, Alsas'lı |
1910 |
also |
da, dahi, hem, hem de, yine, ayrıca, hemçinin, aynı zamanda, yanısıra |
1911 |
also-ran |
tabela yapamayan at |
1912 |
Alt key |
ek karakter tuşu |
1913 |
altar |
mimber |
1914 |
altazimuth |
altazimut |
1915 |
alter course |
rota değiştirmek |
1916 |
alter |
değişmek, başka türlü olmak, değiştirmek |
1917 |
alter-ego |
canciğer arkadaş, bir kimsenin ikinci kişiliği |
1918 |
alterable |
değişebilir, değişik, değişir, değiştirilebilir |
1919 |
alteration |
değiştirme, değişim, değişen şey, değişiklik |
1920 |
alterative |
değiştirici, değiştiren |
1921 |
altercate |
kavga etmek, atışmak |
1922 |
altercation |
kavga, çekişme, anlaşmazlık |
1923 |
altered rock |
başkalaşmış kaya, metamorfik kaya |
1924 |
alterego |
çok yakın dost |
1925 |
alternate angels |
ters açılar |
1926 |
alternate days |
günaşırı |
1927 |
alternate member |
yedek üye |
1928 |
alternate |
değişimli, değişerek oluşan, bir o, bir öteki, almaşık, münavebeli, her iki günde bir |
1929 |
alternate-exterior angles |
dışters açılar |
1930 |
alternately |
nöbetleşe, sıra ile |
1931 |
alternating current |
alternatif akım, dalgalı akım |
1932 |
alternating load |
alternatif yük |
1933 |
alternating |
birbirini izleyen, münavebeli |
1934 |
alternation of generations |
nesil değişimi |
1935 |
alternation |
birbirini izleme, almaş, münavebe, nevbeleşme, değişim |
1936 |
alternative |
seçimli, diğer, başka, seçenek, seçim, iki şıktan biri, alternatif |
1937 |
alternator |
alternatör |
1938 |
although |
-e karşın, ise de, -dığı halde, olmakla beraber, olmasına rağmen, karamazdan, bakmayarak ki |
1939 |
altigraph |
yazıcı altimetre |
1940 |
altimeter |
altimetre, yükseklik ölçer |
1941 |
altitude above sea level |
deniz seviyesinden yükseklik |
1942 |
altitude control |
yükseklik kontrolü |
1943 |
altitude recorder |
yazıcı altimetre, yükselti yazıcı |
1944 |
altitude |
denizden yükseklik, yüksek yerler ya da alanlar |
1945 |
alto |
alto |
1946 |
alto-relievo |
yüksek kabartma |
1947 |
altocumulus |
altokümülüs |
1948 |
altogether |
bütünlükle, tamamen, tümüyle, cemi, bütün bütün, büsbütün, umumen, bitev, birlikte, hamılıkla, hamısı, herşeye rağmen, neticede, yine de |
1949 |
altostratus |
altostratus |
1950 |
altruism |
özgecilik, özünden önce başkalarını düşünme |
1951 |
altruist |
başkalarını düşünen kimse, özgeci |
1952 |
altruistic |
özverili, fedakâr |
1953 |
alum mordant |
şap mordanı |
1954 |
alum stone |
şaptaşı |
1955 |
alum |
şap |
1956 |
alumed |
şaplı |
1957 |
alumina |
alüminyum oksit, alümin |
1958 |
aluminate |
alüminat |
1959 |
aluminium coated |
alüminyum kaplı |
1960 |
aluminium oxide |
alüminyum oksit |
1961 |
aluminium paint |
alüminyum boya |
1962 |
aluminium powder |
alüminyum tozu |
1963 |
aluminium sheet |
alüminyum levha |
1964 |
aluminium sulfate |
alüminyum sülfat |
1965 |
aluminium tube |
alüminyum tüp |
1966 |
aluminium |
alüminyum |
1967 |
aluminium-coat |
alüminyum kaplamak |
1968 |
aluminization |
alüminyum ile kaplama |
1969 |
aluminize |
alüminyum ile kaplamak |
1970 |
aluminized |
alüminyum kaplı |
1971 |
aluminothermics |
alüminotermi |
1972 |
aluminous |
şaplı |
1973 |
alumna |
eski kız mezun |
1974 |
alumnus |
eski erkek mezun |
1975 |
alunite |
şaptaşı |
1976 |
alveolar |
dişyuvasına ait |
1977 |
alveolate |
petekli, delikli |
1978 |
alveolus |
alveol, diş yuvası |
1979 |
alvine |
bağırsakla ilgili |
1980 |
alvite |
alvit |
1981 |
always |
her zaman, daima, hemişe, hep, sonuna dek, daima, durmadan, hep |
1982 |
alyssum |
deliotu |
1983 |
am |
-im, -ım, um, üm |
1984 |
amadou |
kav |
1985 |
amain |
şiddetle, var kuvvetiyle, tam kuvvetle |
1986 |
amalgam |
civa bileşiği, amalgam, metal karışımı |
1987 |
amalgamate |
birleşmek, katılmak, birleştirmek, katmak |
1988 |
amalgamation |
karışma, karışım, alaşım, katılma |
1989 |
amanuensis |
kâtip, yazman, yazıcı |
1990 |
amaracus |
mercanköşk otu |
1991 |
amaranth |
horozibiği |
1992 |
amaranthine |
mor, solmaz, ebedi |
1993 |
amarantite |
amarantit |
1994 |
amaryllis |
nergiszambağı |
1995 |
amass |
biraraya getirmek, toplamak, yığmak, biriktirmek, bir araya gelmek |
1996 |
amateur movie camera |
amatör yanka sınalgası |
1997 |
amateur |
amatör, heveskâr, deneyimsiz kimse, beceriksiz |
1998 |
amateurish |
amatörce, beceriksiz, kalitesiz |
1999 |
amative |
aşkla ilgili |
2000 |
amatory |
âşıkane, şehvetli |
2001 |
amaurosis |
amoroz |
2002 |
amaze |
şaşırtmak, hayretlendirmek, taaccüplendirmek, hayrete salmak, hayrete düşürmek, mat koymak, hayranlık, meftunluk |
2003 |
amazement |
hayret, taaccüp, şaşkınlık, ağzı açık kalma |
2004 |
amazing |
şaşırtıcı, hayretamiz, hayrete düşürücü, füsunkâr, garibe |
2005 |
amazingly |
şaşılacak derecede, afal afal |
2006 |
Amazon |
Amazon nehri, kadın şavaşçı, kuvvetli kadın |
2007 |
Amazonian |
Amazon nehrine ait, Amazona ait, savaşçı, erkil |
2008 |
amazonite |
amazonit |
2009 |
ambage |
dolambaçlı yol |
2010 |
ambassador |
büyükelçi, sefir |
2011 |
ambassadress |
sefire |
2012 |
amber |
kehribar, kehribar rengi |
2013 |
ambergris |
amber |
2014 |
ambidexter |
iki elini aynı şekilde kullanabilen kimse |
2015 |
ambidexterity |
iki elini de aynı şekilde kullanabilme |
2016 |
ambidextrous |
iki elini aynı biçimde kullanabilen |
2017 |
ambience |
bir yerin havası, ortam, çevre |
2018 |
ambient air |
ortam havası, çevre havası |
2019 |
ambient noise |
çevre gürültüsü, bozucu gürültü |
2020 |
ambient temperature |
çevre sıcaklığı |
2021 |
ambient |
çevredeki, çevreyi saran |
2022 |
ambiguity |
belirsizlik, anlam belirsizliği |
2023 |
ambiguous |
belirsiz, şüpheli, muğlak, çapraşık |
2024 |
ambiguously |
muğlak olarak |
2025 |
ambiguousness |
muğlaklık, şüphelilik, çapraşıklık, belirsizlik |
2026 |
ambipolar |
ambipolar |
2027 |
ambit |
alan, saha, çevre, ortam, muhit, etraf |
2028 |
ambition |
hırs, tutku, arzu, istek, şiddetle istenen şey |
2029 |
ambitious |
hırslı, tutkulu, çok istekli, tutkun, başarma isteği olan, azimli |
2030 |
ambitiously |
ihtirasla, hevesle |
2031 |
ambitiousness |
ihtiras, heves |
2032 |
ambivalence |
belirsizlik |
2033 |
ambivalent |
zıt/çelişik duygular taşıyan, kararsız |
2034 |
amble |
yavaş yavaş yürümek, rahvan gitmek, rahvan, rahat yürüyüş |
2035 |
ambler |
rahvan yürüyen at |
2036 |
ambo |
vaiz kürsüsü |
2037 |
ambrosia |
leziz şey |
2038 |
ambrosial |
nefis, enfes, mükemmel |
2039 |
ambulance |
ambülans, tacilî yardım |
2040 |
ambulant |
seyyar, gezici |
2041 |
ambulate |
gezmek |
2042 |
ambulation |
gezme, dolaşma |
2043 |
ambulatory |
gezilebilir, kemerli yol |
2044 |
ambuscade |
pusu, tuzak |
2045 |
ambush |
pusuya düşürmek, tuzak kurmak, pusu, tuzak, pusuya yatılan yer |
2046 |
ameliorate |
düzeltmek, iyileştirmek |
2047 |
amelioration |
düzeltme, iyileştirme, ıslah |
2048 |
amen |
amin |
2049 |
amenability |
uysallık, yumuşak başlılık |
2050 |
amenable |
uysal, yumuşak başlı, sorumlu, uygun, uyumlu |
2051 |
amend |
düzeltmek, düzeliş etmek, ıslah etmek, değişmek, değiştirmek |
2052 |
amendable |
tadil edilebilir, düzeltilebilir |
2053 |
amendatory |
ıslah edici, düzeltici |
2054 |
amendment motion |
değişiklik önergesi |
2055 |
amendment of law |
kanunu değiştirme |
2056 |
amendment |
değişiklik, değiştirme, düzeltme, düzeliş, ıslah |
2057 |
amends |
telafi etmek |
2058 |
amenities |
hayatı kolaylaştıran şeyler, rahatlıklar |
2059 |
amenity |
rahatlık, konfor |
2060 |
amerce |
pul cezasına çarptırmak, ceza vermek |
2061 |
America |
Amerika |
2062 |
American Indian |
Amerikan yerlisi |
2063 |
American |
Amerikalı, Amerikan |
2064 |
Americanism |
Amerikan İngilizcesi, Amerikancılık |
2065 |
Americanize |
Amerikalılaştırmak, Amerikalılaşmak |
2066 |
americium |
amerisyum |
2067 |
ametabolic |
ametabolik |
2068 |
amethyst |
ametist, kırmızımsı mavi, mor renk |
2069 |
Amharic |
Habeşistan'ın resmi dili |
2070 |
amiability |
sevimlilik, yumuşak başlılık, iyi huyluluk |
2071 |
amiable |
sevimli, iyi huylu, yumuşak başlı, samimi |
2072 |
amiably |
tatlılıkla |
2073 |
amianthus |
amyant |
2074 |
amicability |
dostluk, arkadaşlık, samimiyet |
2075 |
amicable |
dostça, dosthane |
2076 |
amicably |
dostça, barışçı olarak |
2077 |
amid |
ortasında, arasında |
2078 |
amide |
amit |
2079 |
amidol |
amidol |
2080 |
amidships |
gemi içinde/ortasında |
2081 |
amidst |
(edat) ortasına, ortasında |
2082 |
amine |
amin |
2083 |
amino- |
(önek) amino |
2084 |
aminoacid |
aminoasit |
2085 |
aminophenol |
aminofenol |
2086 |
amiss |
kötü, yanlış, kusurlu |
2087 |
amitosis |
amitoz |
2088 |
amitotic |
amitotik |
2089 |
amity |
dostluk, arkadaşlık, dostça davranış |
2090 |
amixia |
amiksi |
2091 |
ammeter |
ampermetre, amperölçer |
2092 |
ammine |
ammin |
2093 |
ammonal |
ammonal |
2094 |
ammonia |
amonyak |
2095 |
ammoniac gum |
amonyak zamkı |
2096 |
ammoniac |
amonyakla ilgili |
2097 |
ammonite |
ammonit |
2098 |
ammonium acetate |
amonyum asetat |
2099 |
ammonium carbonate |
amonyum karbonat |
2100 |
ammonium chloride |
amonyum klorür |
2101 |
ammonium hydrate |
amonyum hidrat |
2102 |
ammonium hydroxide |
amonyum hidroksit |
2103 |
ammonium nitrate |
amonyum nitrat |
2104 |
ammonium sulphate |
amonyum sülfat |
2105 |
ammonium sulphide |
amonyum sülfür |
2106 |
ammonium |
amonyum |
2107 |
ammonization |
amonizasyon |
2108 |
ammunition store |
mühimmat deposu |
2109 |
ammunition |
cephane, mühimmat |
2110 |
amnesia |
amnezi, bellek kaybı, bellek yitimi |
2111 |
Amnesty International |
Uluslararası Af Örgütü |
2112 |
amnesty |
genel af |
2113 |
amnion |
amnios |
2114 |
amniotic fluid |
meşime içindeki sıvı |
2115 |
amniotic sac |
meşime boşluğu |
2116 |
amniotic |
meşime ile ilgili |
2117 |
amoeba |
amip |
2118 |
amoebic dysentery |
amipli dizanteri |
2119 |
amoebic |
amibik |
2120 |
amok |
çılgın, sapıtmış, deli gibi |
2121 |
amomum |
kakule |
2122 |
among |
ortasında, arasında, -den biri, içinde, arasında, aralarında, arasında |
2123 |
amongst |
(edat) aralarında, arasında, kucağında |
2124 |
amoral |
ahlak dışı, ahlaksız |
2125 |
amorality |
ahlaksızlık |
2126 |
amorous |
sevdalı, cinsî aşka eğilimli |
2127 |
amorously |
be âşıkane |
2128 |
amorousness |
âşıklık |
2129 |
amorphism |
amorfluk, şekilsizlik |
2130 |
amorphous structure |
biçimsiz yapı, amorf yapı |
2131 |
amorphous |
şekilsiz, amorf, özelliksiz, biçimsiz |
2132 |
amortise |
amorti etmek |
2133 |
amortization |
amortisman, sönüm, itfa, aşınma |
2134 |
amortize |
amortize etmek, sönümlemek, itfa etmek |
2135 |
amount to |
olmak, etmek, varmak |
2136 |
amount |
miktar, kemiyet, hacim, tutar, netice |
2137 |
amour |
aşk (macerası) |
2138 |
amourpropre |
izzetinefis, onur |
2139 |
amp |
amper, amplifikatör, amfi |
2140 |
ampelite |
ampelit |
2141 |
amperage |
amperaj, amper miktarı |
2142 |
ampere |
amper |
2143 |
ampere-hour |
amper-saat |
2144 |
ampersand |
& işareti |
2145 |
amphetamine |
amfetamin |
2146 |
amphibian tank |
amfibi tank |
2147 |
amphibian |
hem suda hem karada yaşayabilen döngül, ikiyaşayışlı, hem karada hem suda gidebilen araç, yüzer gezer araç |
2148 |
amphibious |
ikiyaşayışlı, amfibi, yüzergezer |
2149 |
amphibole |
amfibol |
2150 |
amphibolic |
amfibolik |
2151 |
amphibolite |
amfibolit |
2152 |
amphibology |
belirsizlik |
2153 |
amphiprotic |
amfiprotik |
2154 |
amphitheatre |
amfiteatr |
2155 |
amphora |
amfora, iki kulplu eski bir tür testi |
2156 |
amphoteric oxide |
amfoter oksit |
2157 |
amphoteric |
amfoter |
2158 |
ample |
gerektiğinden çok, bol, yeterli, geniş, büyük |
2159 |
ampleness |
bolluk, genişlik |
2160 |
amplification |
büyültme, genişletme, gürleştirme, yükseltme |
2161 |
amplifier tube |
amplifikatör lambası |
2162 |
amplifier valve |
amplifikatör lambası |
2163 |
amplifier |
amplifikatör, yükselteç |
2164 |
amplify |
genişletmek, gücünü artırmak, yükseltmek |
2165 |
amplitude modulation |
genlik modülasyonu |
2166 |
amplitude |
bolluk, genişlik, genlik |
2167 |
amply |
bol bol, fazlasıyla, kâfi miktarda, çokça |
2168 |
ampoule |
ampul |
2169 |
ampule |
ampul |
2170 |
ampulla |
şişe, kabarcık |
2171 |
amputate |
bir kılganı kesmek |
2172 |
amputation |
bir kılganın kesilmesi |
2173 |
amputee |
bacağı veya kolu kesilen kişi |
2174 |
amulet |
muska, nazarlık |
2175 |
amuse oneself |
dilhoşluk etmek, oynamak, keyfini açmak, mezelenmek |
2176 |
amuse |
eğlendirmek |
2177 |
amusement park |
lunapark |
2178 |
amusement |
temaşa, şenlik, eğlence, zevk, keyif, sefa, lezzet, sevinç, şadlık, neşe, zarafat |
2179 |
amusing |
hoş, gülmeli, eğlenceli, eğlendirici, zarif, şaka yapan |
2180 |
amusingly |
hoş bir şekilde, eğlendirici bir şekilde |
2181 |
amygdalate |
badem gibi |
2182 |
amygdalic |
bademden yapılmış |
2183 |
amygdalin |
amigdalin |
2184 |
amygdaloid |
badem biçiminde, bademcik taşı |
2185 |
amyl acetate |
amil asetat |
2186 |
amyl alcohol |
amil alkol |
2187 |
amyl |
amil |
2188 |
amylaceous |
nişastalı |
2189 |
amylase |
amilaz |
2190 |
amylene |
amilen |
2191 |
amylic |
amille ilgili, amilik |
2192 |
amyloid |
nişastalı |
2193 |
amylum |
nişasta |
2194 |
an ace in the hole |
vasıta üstünlüğü, gizli/gözegörünmez üstünlük |
2195 |
an albatross about one's neck |
kiminse günahını daima yadına salmak, kederli hadise, kederli hâl |
2196 |
an idle hour |
boş vakit |
2197 |
an |
(art.) bir |
2198 |
ana- |
(önek) yukarı, tekrar |
2199 |
anabasis |
ateşin yükselmesi |
2200 |
anabatic wind |
anabatik rüzgâr |
2201 |
anabolism |
anabolizma |
2202 |
anachronism |
çağ aşımı |
2203 |
anaconda |
anakonda |
2204 |
Anadolu University |
Anadolu Üniversitesi, Anadolu Birdemi |
2205 |
anaemia |
kansızlık, anemi |
2206 |
anaemic |
kansız, anemili, anemik |
2207 |
anaerobe |
havasız yerde yetişip yaşayabilen mikroorganizma |
2208 |
anaerobic bacteria |
oksijensiz yaşayabilen bakteriler |
2209 |
anaerobic respiration |
oksijensiz solunum |
2210 |
anaerobic |
havasız yerde yetişip yaşayabilen |
2211 |
anaesthesia |
anestezi, duyum yitimi |
2212 |
anaesthetic |
uyuşturucu |
2213 |
anaesthetist |
narkozcu |
2214 |
anaesthetize |
anestezi yapmak, narkoz vermek, duyumsuzlaştırmak |
2215 |
anaglyph |
anaglif |
2216 |
anagram |
çevrik sözcük, evirmece |
2217 |
anal fin |
anüs yüzgeci |
2218 |
anal |
anüse ilişkin, anal |
2219 |
analcime |
analsim |
2220 |
analectic |
seçme |
2221 |
analects |
seçme eserler veya parçalar |
2222 |
analgesia |
acı yitimi, analjezi |
2223 |
analgesic |
ağrı kesici, ağrı kesen ilaç |
2224 |
analog |
analog, örneksel |
2225 |
analogic |
kıyaslanabilen, kıyas yoluyla, benzeterek |
2226 |
analogical |
kıyaslanabilen |
2227 |
analogous |
benzer, yakın, paralel |
2228 |
analogue |
birşeyin benzeri olan şey |
2229 |
analogy |
benzerlik, örnekseme |
2230 |
analphabetic |
okuması yazması olmayan |
2231 |
analyse |
analiz etmek, çözümlemek |
2232 |
analyser |
analizör, çözümleç |
2233 |
analysis |
çözümleme, analiz etme, analiz, tahlil |
2234 |
analyst |
analiz yapan kimse, ruh çözümcü |
2235 |
analytic |
tahlili, analitik, çözümsel |
2236 |
analytical chemist |
analitik kimyager |
2237 |
analytical chemistry |
analitik kimya, çözümsel kimya |
2238 |
analytical geometry |
analitik geometri, çözümsel geometri |
2239 |
analytical |
çözümsel, analitik |
2240 |
analyze |
çözümlemek, analiz etmek, tahlil etmek, incelemek |
2241 |
analyzer |
analizör, çözümleç |
2242 |
anamorphic lens |
anamorfozör, anamorfozcu mercek |
2243 |
anamorphic |
anamorfoz |
2244 |
anamorphosis |
anamorfoz |
2245 |
ananas |
ananas |
2246 |
anaphase |
anafaz |
2247 |
anarchic |
anarşik, anarşiye ilişkin |
2248 |
anarchical |
kanun tanımayan, karmakarışık |
2249 |
anarchism |
anarşizm, başsızlık, kargaşacılık |
2250 |
anarchist |
anarşist |
2251 |
anarchy |
anarşi, kargaşa |
2252 |
anastigmatic |
anastigmat |
2253 |
anastomosis |
iki damarın birleşmesi |
2254 |
anatase |
anataz |
2255 |
anathema |
aforoz, lanetleme |
2256 |
anathematize |
aforoz etmek, lanetlemek |
2257 |
Anatolia News Agency |
Anadolu Ajansı |
2258 |
Anatolia |
Anadolu |
2259 |
Anatolian |
Anadolulu |
2260 |
anatomical |
anatomik, yapıbilimsel, yapısal |
2261 |
anatomist |
anatomi uzmanı, anatomist |
2262 |
anatomize |
parçalara ayırıp incelemek, teşrih etmek |
2263 |
anatomy |
anatomi, yapıbilim |
2264 |
ancestor |
ata, ecdat |
2265 |
ancestral |
atalara ilişkin, atadan kalma |
2266 |
ancestry |
soy, atalar |
2267 |
anchor |
gemi demiri, çapa, çıpa, lenger, levber, güven veren şey/kimse, güven kaynağı, çapa atmak, demirlemek, sıkıca tutturmak/bağlamak, sıkıca bağlanmak, tutmak |
2268 |
anchorage |
gemilerin demirleme yeri, liman |
2269 |
anchorite |
münzevi |
2270 |
anchorman |
haber sunucusu, aytar |
2271 |
anchovy |
hamsi |
2272 |
anchusa |
sığırdili, öküzdili |
2273 |
ancient Rome |
eski Roma |
2274 |
ancient times |
eski zamanlar |
2275 |
ancient |
çok eski, Romalılar ve Yunanlılar zamanına ait, kadim, eski, köhne |
2276 |
ancillary |
yardımcı, yan |
2277 |
ancon |
ankon |
2278 |
and all that jazz |
ve bunun gibi ıvır zıvır |
2279 |
and how |
hem de ne biçim |
2280 |
and so forth |
ve saire, ve benzeri şeyler, filan fıstık |
2281 |
and so on |
ve benzeri şeyler, ve saire |
2282 |
and what not |
ve benzeri şeyler, vesaire |
2283 |
and what's more |
üstelik |
2284 |
and |
ve, ile, ma, ve, sonra, daha sonra, ve bu yüzden, -bundan dolayı, ya, bes |
2285 |
Andalusia |
Endülüs |
2286 |
andante |
andante, yavaşça |
2287 |
andantino |
andantino |
2288 |
andesine |
andezin |
2289 |
andesite |
andezit, ankarataşı |
2290 |
andiron |
ocağın demir ayaklığı |
2291 |
androgynous |
erselik, ikicinslikli, ikieşeyli |
2292 |
android |
androit |
2293 |
anecdotal |
fıkra biçiminde |
2294 |
anecdote |
kısa öykü, fıkra, latife, anekdot |
2295 |
anechoic |
yankısız |
2296 |
anemia |
kansızlık, anemi |
2297 |
anemic |
kansız, anemik |
2298 |
anemograph |
anemograf, yelyazar |
2299 |
anemography |
anemografi |
2300 |
anemology |
anemoloji, rüzgâr bilgisi |
2301 |
anemometer |
anemometre, yelölçer, rüzgârölçer |
2302 |
anemometry |
anemometri |
2303 |
anemone |
anemon çiçeği |
2304 |
anemoscope |
anemoskop |
2305 |
anent |
(edat) dair, ilgili, bitişik |
2306 |
aneroid altimeter |
aneroit altimetre |
2307 |
aneroid barometer |
aneroit barometre |
2308 |
aneroid calorimeter |
aneroit kalorimetre |
2309 |
aneroid thermometer |
kadranlı termometre |
2310 |
aneroid |
aneroit, sıvısız |
2311 |
aneshesiologist |
anestezi uzmanı |
2312 |
anesthesia |
duyum yitimi, anestezi |
2313 |
anesthetic |
anestezik, uyuşturucu, duyumsuzlaştırıcı, anestezik |
2314 |
anesthetist |
narkozitör |
2315 |
anesthetize |
narkoz vermek, uyuşturmak |
2316 |
anethole |
anetol |
2317 |
aneurism |
anevrizma, damar genişlemesi |
2318 |
anew |
yeniden, yeni bir biçimde |
2319 |
anfractuosity |
girintili çıkıntılı olma |
2320 |
angary |
angarya |
2321 |
angel |
melek, melek gibi insan |
2322 |
angelfish |
maymunbalığı |
2323 |
angelic |
melek gibi, meleklere özel |
2324 |
angelica |
melekotu |
2325 |
anger |
öfke, kızgınlık, hiddet, gazap, öfkelendirmek, kızdırmak, hiddetlendirmek |
2326 |
angina pectoris |
göğüs anjini |
2327 |
angina |
anjin |
2328 |
angiosperm |
kapalı tohumlu ösümlük |
2329 |
angle iron |
köşebent, L demiri |
2330 |
angle of incidence |
gelme açısı |
2331 |
angle of reflection |
yansıma açısı |
2332 |
angle of sight |
görüş açısı |
2333 |
angle of vision |
görüş açısı |
2334 |
angle |
açı, bucak, bakış açısı, açı yapmak, açı oluşturmak |
2335 |
angled |
açılı, köşeli, zaviyeli |
2336 |
angler |
olta ile balık tutan kimse, fenerbalığı |
2337 |
angleworm |
solucan |
2338 |
Anglican |
Anglikan, Anglikan |
2339 |
Anglicism |
ingiliz özelliği |
2340 |
anglicize |
ingilizleştirmek, ingilizleşmek |
2341 |
angling |
oltayla balık avlama |
2342 |
Anglo- |
(önek) ingiliz |
2343 |
Anglo-American |
Anglo-Amerikan |
2344 |
Anglo-Saxon |
Anglosakson, Anglosakson |
2345 |
anglophobe |
ingiliz düşmanı, ingiliz aleyhtarı |
2346 |
anglophobia |
ingiliz düşmanlığı |
2347 |
anglophone |
ingilizce konuşan |
2348 |
Angola |
Angola |
2349 |
Angolan |
Angolalı |
2350 |
angora wool |
tiftik, moher |
2351 |
angora |
tiftik dokuma |
2352 |
angrily |
kızgınlıkla, öfkeyle, gazapla, hırsla, hiddetle |
2353 |
angry |
kızgın, acıklı, hırslı, öfkeli, dargın, (hava) fırtınalı |
2354 |
angstrom |
angstrom |
2355 |
anguish |
şiddetli ıstırap, elem, keder, acı |
2356 |
anguished |
ıstıraplı, acılı, kederli |
2357 |
angular acceleration |
açısal ivme |
2358 |
angular distance |
açısal uzaklık |
2359 |
angular joints |
açısal eklemler |
2360 |
angular measure |
açısal ölçü |
2361 |
angular motion |
deveran, dönme |
2362 |
angular velocity |
açısal hız |
2363 |
angular |
köşeli, açılı, sivri, zayıf, bir deri bir sümük, arkadaşlık kurması zor |
2364 |
angularity |
açılı olma, köşeli olma |
2365 |
anhelation |
nefes darlığı |
2366 |
anhydride |
anhidrit |
2367 |
anhydrous |
susuz |
2368 |
anil |
çivitotu |
2369 |
aniline dye |
anilin boya |
2370 |
aniline |
anilin |
2371 |
animadversion |
eleştiri, kınama, tenkit, çekiştirme |
2372 |
animadvert |
eleştirmek, çekiştirmek |
2373 |
animal breeding centre |
döngül üretme merkezi |
2374 |
animal breeding |
döngül besleme |
2375 |
animal cell |
döngül gözesi, döngül hücresi |
2376 |
animal fat |
döngüllük yağ |
2377 |
animal feed factory |
yem fabrikası |
2378 |
animal feed |
döngül yemi |
2379 |
animal food |
döngül yemi |
2380 |
animal heat |
vücut sıcaklığı |
2381 |
animal husbandry |
döngül yetiştirme |
2382 |
animal kingdom |
döngüller âlemi |
2383 |
animal magnetism |
cinsî çekicilik |
2384 |
animal product |
döngüllük önüm |
2385 |
animal psychology |
hayvan psikolojisi |
2386 |
animal remains |
hayvan kalıntıları |
2387 |
animal spirits |
canlılık, hayatiyet |
2388 |
animal starch |
glikojen |
2389 |
animal waste |
döngüllük artık |
2390 |
animal |
hayvan, döngül, kaba kişi, döngüllük, hayvani, bedensel, vücutla ilgili |
2391 |
animalcule |
döngülcük |
2392 |
animalism |
hayvanilik |
2393 |
animalization |
döngülleştirme |
2394 |
animalize |
yüne benzetmek |
2395 |
animate |
canlı, yaşayan, canlandırmak, heyecan katmak |
2396 |
animated cartoon |
çizgi yanka |
2397 |
animated |
canlı, hareketli |
2398 |
animation |
canlılık, yaşam, ruh, heyecan |
2399 |
animato |
animato |
2400 |
animator |
ressam, canlandırıcı, canlandıran |
2401 |
animism |
animizm |
2402 |
animistic |
animistik |
2403 |
animosity |
kin, düşmanlık |
2404 |
animus |
kötü niyet, ters mizaç, düşmanlık |
2405 |
anion |
anyon |
2406 |
anionic |
anyonik |
2407 |
anise |
anason |
2408 |
aniseed |
anason tohumu, anason |
2409 |
anisette |
anasonlu içki, rakı |
2410 |
anisole |
anizol |
2411 |
anisometric |
anizometrik |
2412 |
anisotonic |
anizotonik |
2413 |
anisotropic |
anizotrop, eşyönsüz |
2414 |
anisotropy |
anizotropi, eşyönsüzlük |
2415 |
ankerite |
ankerit |
2416 |
ankle bone |
aşık sümüğü |
2417 |
ankle boot |
yarım çizme, bot |
2418 |
ankle shoes |
atkılı ayakkabı |
2419 |
ankle sock |
kısa çorap, soket |
2420 |
ankle strap |
ayakkabı atkısı |
2421 |
ankle |
ayak bileği eklemi, ayak bileği, topuk, topuk çıkıntısı |
2422 |
anklet |
halhal, soket, kısa çorap, tozluk |
2423 |
ankylosis |
ankiloz, eklem katılaşması |
2424 |
anna |
(Hint pul vahidi) rupinin on altıda biri |
2425 |
annalist |
tarihçi, kronik yazarı |
2426 |
annals |
tarihsel olaylar |
2427 |
anneal |
tavlamak, tav vermek, yumuşatmak |
2428 |
annealed glass |
tavlanmış cam |
2429 |
annealing |
tavlama |
2430 |
annelid |
halkalı |
2431 |
annex |
istila etmek, müsadere etmek, (güçle) birleştirmek, eklemek, katmak |
2432 |
annexation |
müsadere, ilhak |
2433 |
annexe |
ek yapı, müştemilat, ek |
2434 |
annexed budget |
katma bütçe |
2435 |
annihilate |
yok etmek |
2436 |
annihilation |
yok etme |
2437 |
anniversary |
yıldönümü |
2438 |
anno Domini |
milattan sonra |
2439 |
Anno Hegirae |
Hicri yıl |
2440 |
annotate |
(kitaba) açıklayıcı notlar koymak, çıkmalar yapmak |
2441 |
annotation |
çıkma, not |
2442 |
annotator |
yorumcu, tefsirci |
2443 |
announce |
yüksek sesle bildirmek, anons etmek, bildirmek, ilan etmek, duyurmak |
2444 |
announcement |
ilan, anons, bildiri, duyuru |
2445 |
announcer |
spiker |
2446 |
annoy |
kızdırmak, sinirlendirmek, asabileştirmek, can sıkmak, tenge getirmek, baş ağrıtmak |
2447 |
annoyance |
can sıkma, baş ağrıtma, sıkıntı/üzüntü kaynağı |
2448 |
annoying |
sinirlendirici, can sıkıcı, taciz edici |
2449 |
annual general meeting |
yıllık genel kurul toplantısı |
2450 |
annual income tax return |
yıllık gelir beyannamesi |
2451 |
annual leave |
yıllık izin |
2452 |
annual precipitation |
yıllık yağış |
2453 |
annual rainfall |
yıllık yağış |
2454 |
annual report |
yıllık rapor |
2455 |
annual ring |
yıl halkası, yaş halkası |
2456 |
annual runoff |
yıllık akım |
2457 |
annual throughput |
yıllık akım |
2458 |
annual |
yıllık, yılda bir kez, her yıl, bir yıllık ösümlük |
2459 |
annually |
her sene, yılda bir |
2460 |
annuitant |
yıllıkçı, yıllık (ödenek) alan kimse |
2461 |
annuity contract |
ölünceye kadar bakma akdi |
2462 |
annuity |
bir kimseye verilen sabit yıllık maaş, yıllık emekli maaşı |
2463 |
annul |
bozmak, yürürlükten kaldırmak, feshetmek, iptal etmek |
2464 |
annular eclipse |
dairesel tutulma |
2465 |
annular vault |
kemerli tonos |
2466 |
annular |
halka biçiminde, halkalı |
2467 |
annulate |
halkalı |
2468 |
annulated |
halkalı |
2469 |
annulation |
halka şekli, halka |
2470 |
annulet |
halkacık |
2471 |
annulment |
iptal, fesh, yürürlükten kaldırma, ilga |
2472 |
annulose |
halka şeklinde |
2473 |
annulus |
halka |
2474 |
annunciate |
ilan etmek, bildirmek |
2475 |
annunciation |
ilan, bildiri, haber |
2476 |
annunciator |
işaret cihazı, alarm cihazı |
2477 |
anode circuit |
anot devresi |
2478 |
anode current |
anot akımı |
2479 |
anode |
anot, artıuç |
2480 |
anodic |
anotsal, anodik |
2481 |
anodize |
anotlamak |
2482 |
anodyne |
ağrı kesici |
2483 |
anomalistic |
anomalistik |
2484 |
anomalous |
normal olmayan, anormal |
2485 |
anomaly |
anomali, düzgüsüzlük, sapaklık, anormal kişi/şey |
2486 |
anon |
yakında |
2487 |
anonym |
ismi bilinmeyen yazar, adsız |
2488 |
anonymity |
yazarı bilinmeyiş, gerçek ismini saklama |
2489 |
anonymous |
anonim, adsız, adı bilinmeyen, yazarı bilinmeyen |
2490 |
anopheles |
anofel |
2491 |
anorak |
anorak, parka |
2492 |
anorexia |
iştahsızlık |
2493 |
anorthic |
anortik |
2494 |
anorthite |
anortit |
2495 |
anorthose |
anortoz |
2496 |
anorthosite |
anortozit |
2497 |
anosmia |
anozmi, kokualmazlık |
2498 |
another |
başka, diğeri, öbürü, bir başkası, başkası, başka birisi, başka bir, daha bir |
2499 |
anoxia |
kanda oksijen azlığı, dokuda oksijen azlığı |
2500 |
anserine |
kazlarla ilgili, kaz kafa, mankafa, kaz gibi |
2501 |
answer back |
terbiyesizce cevap vermek |
2502 |
answer for |
sorumlu olmak, ödemek, karşılığını vermek |
2503 |
answer the door |
kapıya bakmak |
2504 |
answer the phone |
çınkaya bakmak |
2505 |
answer |
yanıt, cevap, karşılık, yanıtlamak, cevap vermek, karşılık vermek, tanımlamak, uymak, eşit olmak, yeterli olmak, tatmin edici olmak |
2506 |
answerable |
sorumlu, yükümlü |
2507 |
answerback |
karşılık |
2508 |
answerless |
cevapsız, yanıtsız |
2509 |
ant lion |
kumurska aslanı |
2510 |
ant |
karınca, karışka, kumurska |
2511 |
ant-hill |
kumurska yuvası |
2512 |
antacid |
mide ekşimesini tedavi eden, ekşiliğe karşı, asit giderici (şey), antiasit |
2513 |
antagonism |
düşmanlık, kin |
2514 |
antagonist |
hasım, rakip |
2515 |
antagonistic |
zıt, muhalif, düşman, karşıt |
2516 |
antagonistically |
muhalefet ederek, karşı çıkarak |
2517 |
antagonize |
düşman etmek |
2518 |
antalgic |
ağrı kesici |
2519 |
antarctic circle |
güney kutbu dairesi |
2520 |
antarctic |
Güney Kutbuyla ilgili |
2521 |
Antarctica |
Antarktika |
2522 |
ante meridiem |
öğleden önce, sabah |
2523 |
ante |
önce, (edat) önce, önceki |
2524 |
anteater |
karıncayiyen |
2525 |
antebellum |
savaştan önceki |
2526 |
antecedence |
önce olma, öncelik, öncellik |
2527 |
antecedent |
önce gelen, önceki, evvelki, kabakki |
2528 |
antecedents |
atalar |
2529 |
antechamber |
küçük oda, bekleme odası, ön yanma odası |
2530 |
antedate |
eski tarih atmak, önce gelmek, önce olmak |
2531 |
antediluvian |
Tufandan evvelki devre ait, çok yaşlı adam, çok yaşlı kimse |
2532 |
antefix |
antefiks, yüz tuğlası |
2533 |
antelope |
antilop |
2534 |
antenatal |
doğum öncesi |
2535 |
antenna cord |
sırgavıl kordonu |
2536 |
antenna tuning |
sırgavıl ayarı |
2537 |
antenna |
sırgavıl, anten |
2538 |
antennule |
antencik, küçük duyarga |
2539 |
antenuptial |
evlilik öncesi |
2540 |
anterior |
önceki, daha eski, öne yakın olan |
2541 |
anteroom |
içinden başka odaya geçilen oda, bekleme odası |
2542 |
anthem |
şükran ve sevinç duası |
2543 |
anthemion |
antemiyon |
2544 |
anther |
başcık |
2545 |
anthocyanin |
antosiyanin |
2546 |
anthological |
antolojik |
2547 |
anthologist |
antoloji düzenleyen kimse |
2548 |
anthology |
antoloji, seçki |
2549 |
anthracene dye |
antrasen boyası |
2550 |
anthracene oil |
antrasen yağı |
2551 |
anthracene |
antrasen |
2552 |
anthracite |
antrasit, parlak kömür |
2553 |
anthraquinone |
antrakinon |
2554 |
anthrax |
şarbon, karakabarcık |
2555 |
anthrone |
antron |
2556 |
anthropocentric |
antroposentrik |
2557 |
anthropoid |
insan benzeri, insansı, maymunsu |
2558 |
anthropological |
antropolojik, insanbilimsel |
2559 |
anthropologist |
antropolog, insanbilimci |
2560 |
anthropology |
antropoloji, insanbilim |
2561 |
anthropometric |
antropometrik |
2562 |
anthropometry |
antropometri |
2563 |
anthropomorphism |
insanbiçimcilik, antropomorfizm |
2564 |
anthropomorphous |
insan şeklinde |
2565 |
anthropophagi |
yamyamlar |
2566 |
anthropophagous |
insan eti yiyen, yamyam |
2567 |
anthropophagy |
yamyamlık |
2568 |
anti- |
(önek) karşı, zıt, ters, aksi |
2569 |
anti-interference |
antiparazit, parazit giderici |
2570 |
anti-Semite |
Yahudi aleyhtarı, Yahudi karşıtı |
2571 |
anti-Semitic |
Yahudilerin aleyhinde olan |
2572 |
anti-Semitism |
Yahudi düşmanlığı |
2573 |
antiaircraft gun |
uçaksavar topu |
2574 |
antiaircraft |
uçaksavar |
2575 |
antibiotic |
antibiyotik |
2576 |
antibody |
antikor |
2577 |
antic |
soytarılık, maskaralık, tuhaflık |
2578 |
anticatalyst |
antikatalizör, negatif katalizör, karşıtezgen |
2579 |
anticathode |
antikatot, karşıt katot |
2580 |
antichlor |
antiklor, klor giderici |
2581 |
antichristian |
Hıristiyanlığa karşı çıkan |
2582 |
anticipate |
ummak, beklemek, olacağını sezmek ve önceden eyleme geçmek, birinden daha önce davranmak, vaktinden önce söylemek/yazmak |
2583 |
anticipation |
umma, bekleme, bekleyiş, önceden sezme |
2584 |
anticipatory |
önceden yapılan |
2585 |
anticlimax |
ani düşüş, ani değişiklik, heyecan verici şey |
2586 |
anticlinal |
antiklinal, yukaçla ilgili |
2587 |
anticline |
yukaç |
2588 |
anticlockwise |
saat akrebinin döndüğü yönün tersine |
2589 |
anticoagulant |
antikoagülan, pıhtılaşma önleyici |
2590 |
anticoincidence |
antikoensidans |
2591 |
anticonvulsant |
çırpınmayı önleyen ilaç |
2592 |
anticorrosion |
antikorozyon, yenimönleme, karşıyenim |
2593 |
anticorrosive |
antikoroziv, yenimönler |
2594 |
anticosecant |
ark kosekant |
2595 |
anticosine |
ark kosinüs |
2596 |
anticotangent |
ark kotenjant |
2597 |
antics |
maskaralık, soytarılık |
2598 |
anticyclone |
antisiklon, karşı döngü |
2599 |
anticyclonic |
antisiklonik |
2600 |
antidepressant |
antidepresan, antidepresan |
2601 |
antiderivative |
terstürev, belgisiz tümlev |
2602 |
antidiuretic hormone |
hipofiz arka bezi tarafından salgınan hormon türü |
2603 |
antidiuretic |
idrar hacmini azaltan |
2604 |
antidotal |
panzehire ait |
2605 |
antidote |
panzehir, karşıtağı |
2606 |
antifebrile |
ateş düşürücü |
2607 |
antiferromagnetic |
antiferromanyetik |
2608 |
antiferromagnetism |
antiferromanyetizma |
2609 |
antifouling |
çürüme önleyici |
2610 |
antifreeze |
antifriz |
2611 |
antifreezing |
donma önleyici |
2612 |
antifriction |
sürtünmeye karşı, antifriksiyon, sürtünmesizlik |
2613 |
antigen |
antijen |
2614 |
antihalation |
antihalo, ağılönler |
2615 |
antihero |
olumsuz özellikleri olan kahraman |
2616 |
antihistamine |
antihistamin, soğuk algınlığı önleyici |
2617 |
antiknock |
vuruntu önleyici |
2618 |
antilepton |
antilepton |
2619 |
antilogarithm |
antilogaritma |
2620 |
antilogy |
karşıtlık, tezat |
2621 |
antimacassar |
koltuk örtüsü |
2622 |
antimalarial |
sıtmaya karşı kullanılan |
2623 |
antimatter |
anti madde, karşıt özdek |
2624 |
antimissile |
roketsavar, roketsavar |
2625 |
antimonial |
antimuanlı |
2626 |
antimony salt |
antimon tuzu |
2627 |
antimony |
antimon, antimuan |
2628 |
antimonyl |
antimonil |
2629 |
antineutrino |
antinötrino |
2630 |
antineutron |
antinötron, karşıtnötron |
2631 |
antinode |
dalga karnı |
2632 |
antinomian |
edepsiz kişi, ahlaksız kişi |
2633 |
antinomianism |
ahlaksızlık |
2634 |
antinomy |
antinomi, çatışkı, zıtlık |
2635 |
antinovel |
duygusal ağırlıklı roman |
2636 |
antioxidant |
oksit giderici, pas önleyici |
2637 |
antiparallel |
tersparalel, terskoşut |
2638 |
antiparticle |
antipartikül, karşıtparçacık |
2639 |
antipasto |
meze |
2640 |
antipathetic |
hoşlanılmayan, beğenilmeyen, antipatik, sevimsiz, soğuk |
2641 |
antipathy |
hoşlanmama, beğenmeme, antipati, sevmezlik |
2642 |
antipersonnel |
insanlara karşı kullanılan |
2643 |
antiperspirant |
ter kesici ilaç |
2644 |
antiphlogistic |
iltihabı azaltan |
2645 |
antiphonal |
karşılıklı okuma ile ilgili |
2646 |
antiphony |
antifoni, karşılıklı okunan ilahi |
2647 |
antiphrasis |
bir sözcüğün zıt anlamda kullanılması |
2648 |
antipodal |
yeryüzünün aksi tarafında olan |
2649 |
antipode |
antipot |
2650 |
Antipodes |
Avustralya ve Yeni Zelanda, yeryüzünün aksi tarafında bulunan yer |
2651 |
antiproton |
antiproton |
2652 |
antipyretic |
ateş düşürücü, ateş düşürücü |
2653 |
antiquarian |
antika meraklısı, antikacı |
2654 |
antiquary |
antika meraklısı |
2655 |
antiquate |
eskitmek |
2656 |
antiquated |
antika olmuş, eski, modası geçmiş, yaşı ilerlemiş, yaşlı |
2657 |
antique |
kadimî, antik, eski moda, antika, antika eşya |
2658 |
antiqueness |
antikalık, eskilik |
2659 |
antiquities |
eski zamandan kalma yapıtlar |
2660 |
antiquity |
eski çağlar, eski yapıtlar |
2661 |
antirachitic |
raşitizme karşı ilaç |
2662 |
antiresonance |
antirezonans |
2663 |
antirrhinum |
aslanağzı |
2664 |
antirust paint |
pas önleyici boya |
2665 |
antirust |
pas önleyici |
2666 |
antiscorbutic |
skorbüt hastalığını önleyen ilaç |
2667 |
antisepsis |
antisepsi |
2668 |
antiseptic |
antiseptik |
2669 |
antiseptically |
antiseptik suretiyle |
2670 |
antiserum |
aşı, antiserum |
2671 |
antislavery |
köleliğe karşı |
2672 |
antisocial |
topluma zararlı ya da düşman, bencil |
2673 |
antispasmodic |
antispazmodik |
2674 |
antistatic |
antistatik |
2675 |
antisubmarine |
denizaltı avcı gemisi |
2676 |
antisymmetric |
antisimetrik, tersbakışımlı |
2677 |
antisymmetry |
antisimetri, tersbakışım |
2678 |
antitank gun |
tanksavar topu |
2679 |
antitank |
tanksavar |
2680 |
antithesis |
tezat, karşıtlık, antitez, karşısav |
2681 |
antithetic |
karşıt olan, tezatlı |
2682 |
antithetical |
karşıt, zıt |
2683 |
antithetically |
tezat oluşturarak |
2684 |
antitoxic |
antitoksik |
2685 |
antitoxin |
antitoksin |
2686 |
antitrade wind |
üstalize |
2687 |
antitrades |
ters alize rüzgârları |
2688 |
antitrust |
antitröst, tröst karşıtı |
2689 |
antitype |
olacağı önceden ima edilen olay |
2690 |
antler |
geyik boynuzu |
2691 |
antlered |
boynuzlu |
2692 |
antlerite |
antlerit |
2693 |
antlers |
geyiğin çatallı boynuzları |
2694 |
antonym |
zıt/karşıt anlamlı sözcük |
2695 |
antonymy |
karşıtanlamlılık |
2696 |
antrum |
oyuk, antrum |
2697 |
anus |
anüs, makat |
2698 |
anvil |
örs, örs sümüğü |
2699 |
anviltop |
sivri uçlu fırtına bulutu |
2700 |
anxiety |
heyecan, telaş, ızdırap, teşviş, korku, narahatlık, endişe, tasa, kaygı, endişe kaynağı, endişe sebebi, şiddetli istek |
2701 |
anxious |
korkulu, narahat, tedirgin, meraklı, korkuya yol açan, tedirginliğe neden olan, çok istekli, çok arzulu |
2702 |
anxiously |
endişe ile, istekle |
2703 |
anxiousness |
endişe, huzursuzluk |
2704 |
any longer |
artık, daha fazla |
2705 |
any more than |
#NAME? |
2706 |
any more |
artık, daha fazla, daha çok |
2707 |
any number of |
çok, birçok |
2708 |
any |
birisi, biri, kimse, herhangi birisi, birazcık olsun, biraz da olsa, azıcık, hiç |
2709 |
anybody else |
başka biri |
2710 |
anybody |
herkes, kim olursa, herhangi birisi, birisi, allakim, kimse, hiç kimse, hiç kim |
2711 |
anyhow |
bir tahar, nice olsa, gelişigüzel bir biçimde, rastgele, herşeye rağmen, yine de, neyse, hiç cür |
2712 |
anyone |
herkes, birisi, kimse, biri, kim |
2713 |
anyplace |
herhangi bir yer, nerede olursa olsun |
2714 |
anything but |
olmasın da ne olursa olsun |
2715 |
anything else |
başka bir şey |
2716 |
anything |
(herhangi) bir şey, bir zat, hiçbir şey, hiç ne, her şey, ne olsa |
2717 |
anyway |
her durumda, ne olursa olsun, yine de, neyse, her neyse |
2718 |
anywhere else |
başka bir yere, başka bir yerde |
2719 |
anywhere |
hara ise, nere ise, her bir yere, harada ise, nerede ise, her bir yerde, hara olsa, nere olsa, neresi olursa olsun, hiç yerde, hiç yere |
2720 |
anywise |
her nasıl olursa |
2721 |
aorist |
geniş zaman, aorist |
2722 |
aorta |
aort, ana atardamar |
2723 |
aortal |
aortla ilgili |
2724 |
aortic |
aortla ilgili |
2725 |
Ap |
nisan, on iki havariden biri |
2726 |
apace |
çabuk, süratle, hızla |
2727 |
apache |
apaçi, apaş |
2728 |
apart form |
#NAME? |
2729 |
apart from |
-den başka, bir yana |
2730 |
apart |
ayrı, kenarda, uzakta, ayrı ayrı, ayrılıkta, parçalar halinde, bölüm bölüm, parça parça, ayrılmış, ayrı, bağsız, farklı düşüncede, düşünce olarak farklı, uyuşmayan |
2731 |
apartheid |
ırk ayrımı |
2732 |
apartment building |
apartman |
2733 |
apartment house |
apartman |
2734 |
apartment |
lüks daire, apartman dairesi, oda, menzil |
2735 |
apathetic |
duygusuz, duyarsız, ilgisiz |
2736 |
apathy |
duygusuzluk, duyarsızlık, ilgisizlik |
2737 |
apatite |
apatit |
2738 |
ape |
(kuyruksuz) maymun, oyunbaz, taklitçi, başkalarını taklit eden kişi, taklit etmek, taklidini yapmak |
2739 |
apeak |
dikey olarak, apiko |
2740 |
aperient |
müshil, laksatif, müshil, laksatif |
2741 |
aperiodic |
aperiyodik, dönemsiz |
2742 |
aperitif |
aperitif, açar |
2743 |
aperture |
delik, boşluk, yaçın kılgası açıklığı |
2744 |
apery |
taklitçilik |
2745 |
apetalous |
(çiçek) yapraksız |
2746 |
apex |
zirve, doruk, en yüksek çekit, tepe |
2747 |
aphasia |
afazi, söz yitimi |
2748 |
aphelion |
günöte |
2749 |
aphid |
yaprakbiti, fidanbiti |
2750 |
aphonia |
afoni, ses kısılması |
2751 |
aphorism |
atasözü, özdeyiş, vecize |
2752 |
aphoristic |
darbımesel niteliğinde |
2753 |
aphotic |
ışıksız |
2754 |
aphrodisiac |
afrodizyak, cinsî arzu uyandıran, afrodizyak |
2755 |
aphtha |
pamukçuk |
2756 |
aphthous fever |
aft (humması) |
2757 |
aphyllous |
yapraksız |
2758 |
apian |
arılarla ilgili |
2759 |
apiarist |
arıcı |
2760 |
apiary |
insan eliyle yapılmış arı kovanı |
2761 |
apical cell |
tepe hücresi, tepe gözesi |
2762 |
apical growth |
uçtan büyüme, apikal büyüme |
2763 |
apical |
doruk ile ilgili, uçta bulunan, apikal |
2764 |
apiculture |
arıcılık |
2765 |
apiculus |
apikül |
2766 |
apiece |
her biri için, herbiri, herbirine, adam başı, tanesi |
2767 |
apish |
maymun gibi, salak, taklitçi |
2768 |
apishly |
maymun gibi, taklit ederek |
2769 |
apishness |
taklitçilik |
2770 |
aplanatic |
aplanatik, sapınçsız |
2771 |
aplasia |
bir uzvun tam gelişmemesi |
2772 |
aplite |
aplit |
2773 |
aplomb |
özüne güven, tutarlılık, denge |
2774 |
apnoea |
soluk almanın dinmesi |
2775 |
apocalypse |
kıyamet, dünyanın sonu, kıyamet günü olacakları bildirme |
2776 |
apocalyptic |
vahye ait |
2777 |
apocalyptically |
vahiy şeklinde, vahiy ifade ederek |
2778 |
apochromatic |
apokromatik |
2779 |
apocrypha |
apokrifa |
2780 |
apocryphal |
sahte, uydurma, sonradan uydurulmuş |
2781 |
apodal |
ayaksız |
2782 |
apoenzyme |
apoenzim |
2783 |
apogee |
en yüksek ya da en uzak çekit, doruk, zirve, yeröte, gücün/başarının zirvesi, zirve, doruk |
2784 |
apolitical |
politik olmayan |
2785 |
apollo |
çok yakışıklı genç adam |
2786 |
apologetic |
özür dileyen, (rahatsız etmekten) çekinen |
2787 |
apologetical |
itiraz beyan eden |
2788 |
apologetically |
özür dileyerek |
2789 |
apologetics |
dinsel inançları savunan ilahiyat dalı |
2790 |
apologia |
savunma, müdafaa |
2791 |
apologise |
özür dilemek, geçirim sormak |
2792 |
apologist |
müdafi |
2793 |
apologize |
özür dilemek, özür istemek |
2794 |
apologue |
ahlaki hikâye |
2795 |
apology |
özür, mazeret |
2796 |
apophasis |
bir konu hakkında konuşmaya yanaşmama |
2797 |
apophthegm |
vecize, fıkra |
2798 |
apophyllite |
apofillit |
2799 |
apoplectic |
kolay kızdırılan, felçle ilgili |
2800 |
apoplexy |
felç, inme, beyin kanaması |
2801 |
aport |
sol tarafa, sol tarafta, iskeleye, iskelede |
2802 |
aposiopesis |
sözünü birdenbire yarıda bırakma |
2803 |
apostasy |
din değiştirme, parti değiştirme |
2804 |
apostate |
din değiştiren, dininden dönmüş, din değiştiren kimse, inanç değiştiren kimse |
2805 |
apostatize |
dininden dönmek, inançlarından vazgeçmek |
2806 |
apostil |
haşiye, derkenar |
2807 |
apostle |
havari, dönme, döneklik |
2808 |
apostleship |
havarilik |
2809 |
apostolate |
havarilik makamı ve görevi |
2810 |
apostrophe |
kesme işareti, apostrof |
2811 |
apostrophize |
bir söylevde hazır bulunmayan bir şahsa hitap etme |
2812 |
apothecarie's weight |
eczacı tartısı |
2813 |
apothecary |
eczacı |
2814 |
apothegm |
vecize |
2815 |
apothem |
iç yarıçap, yanal yükseklik |
2816 |
apotropaic |
kötülüğe karşı koruyucu |
2817 |
appal |
şoka uğratmak, sarsmak |
2818 |
appalling |
korkunç, ürkünç, berbat, rezil |
2819 |
appallingly |
dehşete düşürecek kadar |
2820 |
apparatus |
alet, cihaz, aygıt |
2821 |
apparel industry |
konfeksiyon sanayii |
2822 |
apparel |
giyim kuşam |
2823 |
apparent depth |
görünen derinlik |
2824 |
apparent weight |
görünen ağırlık |
2825 |
apparent |
kolaylıkla görülür, anlaşılır, açık, ortada, belli, aşikar, görünüşteki, sahte |
2826 |
apparently |
görünüşe göre, anlaşılan |
2827 |
apparentness |
açıklık, ortada oluş |
2828 |
apparition |
hayalet |
2829 |
appeal to the country |
halkın oyuna başvurmak |
2830 |
appeal to the law |
yasaya başvurmak |
2831 |
appeal |
çağırış, yüksek mahkemeye yapılan rica, başvuru, müracaat, temyiz, yardım ya da merhamet için yapılan rica, yalvarma, başvuru, çekim, cazibe, çekicilik, davayı bir üst mahkemeye götürmek, çağırmak, çağırışla müracaat etmek, başvuruda bulunmak, müracaat etmek, rica etmek, dilemek, yalvarmak, çekmek, sarmak, hoşuna gitmek |
2832 |
appealing |
çekici, hoş, tatlı, duygulandırıcı, dokunaklı |
2833 |
appear |
yüze çıkmak, peyda olmak, gözükmek, görünmek, ortaya çıkmak, varmak, gelmek, gibi görünmek, izlenimini vermek, bulunmak, var olmak |
2834 |
appearance |
meydana gelme, ortaya çıkma, göze görünme, görünüş, görkem, görünüm, (sahnede) çıkış |
2835 |
appeasable |
teskin olunabilir, yatıştırılabilir |
2836 |
appease |
gidermek, dindirmek, yatıştırmak, tatmin etmek, doyurmak |
2837 |
appeasement |
yatıştırma, dindirme, bastırma, taviz verme |
2838 |
appellant |
kararın değişmesi için bir üst mahkemeye baş vuran kişi |
2839 |
appellate court |
temyiz mahkemesi |
2840 |
appellate |
davaların yeniden görülmesine ait |
2841 |
appellation |
ad, isim, ünvan |
2842 |
appellative |
cins isme ait, tanımlayıcı, cins isim, lakap, unvan |
2843 |
appellee |
dava temyizinde davalı |
2844 |
append |
onuna ilave etmek, eklemek |
2845 |
appendage |
daha büyük ya da önemli bir şeye eklenmiş şey, ek |
2846 |
appendant |
asılı, muallakta, ait, ilişkin, bağlı |
2847 |
appendectomy |
apandisit ameliyatı |
2848 |
appendicitis |
apandisit, ek bağırsak yangısı |
2849 |
appendicular bones |
uzantı sümükler |
2850 |
appendicular |
apandis |
2851 |
appendix |
ek, ek bölüm, apandis, ek bağırsak |
2852 |
apperceive |
kavramak, idrak etmek |
2853 |
apperception |
idrak, kavrama |
2854 |
appertain |
(~ to) ait olmak |
2855 |
appertaining |
ait olan, ilgili, alakadar, ilişkin, bağlı |
2856 |
appetence |
iştah, arzu, doğal eğilim |
2857 |
appetite |
iştah, iştiha, istek, arzu, şehvet |
2858 |
appetizer |
iştah açıcı yiyecek, meze, çerez |
2859 |
appetizing |
iştah açıcı, iştahlandıran |
2860 |
applaud |
alkışlamak, el çalmak, beğenmek, onaylamak, benimsemek |
2861 |
applause |
alkış, el çalma |
2862 |
apple juice |
elma suyu |
2863 |
apple of the eye |
gözbebeği |
2864 |
apple pie |
elmalı börek |
2865 |
apple polisher |
Ki, ABD yağcı, dalkavuk |
2866 |
apple sauce |
elma püresi, zırva, saçmalık |
2867 |
apple |
elma, tüffah |
2868 |
apple-pie order |
çok düzenli |
2869 |
applejack |
elma rakısı |
2870 |
applesauce |
elma püresi |
2871 |
appliance |
alet, gereç, araç |
2872 |
applicability |
uygulanabilme, tatbik edilebilme |
2873 |
applicable |
uygun, uygulanabilir |
2874 |
applicant |
başvuran kişi, arizacı, aday, namzet, istekli |
2875 |
application form |
başvuru formu |
2876 |
application point |
etki çekidi, uygulama çekidi |
2877 |
application |
kullanma, tatbik, uygulama, talep, ariza, başvuru |
2878 |
applicator |
aplikatör, takma cihazı |
2879 |
applied chemistry |
uygulamalı kimya |
2880 |
applied linguistics |
uygulamalı dilbilim |
2881 |
applied research |
uygulamalı araştırma |
2882 |
applied sciences |
uygulamalı bilimler, deneysel bilimler |
2883 |
applied |
uygulamalı, tatbiki |
2884 |
applique |
aplike, takma süs, aplike etmek |
2885 |
apply a match |
odluçöple tutuşturmak |
2886 |
apply in person |
şahsen başvurmak |
2887 |
apply oneself to something |
özünü bir şeye vermek |
2888 |
apply oneself to |
özünü -e vermek |
2889 |
apply |
tatbik etmek, uygulamak, uygulamaya koymak, kullanmak, başvuruda bulunmak, başvurmak, müracaat etmek, sürmek, koymak, yaymak, çaba göstermek, özen göstermek, özünü vermek, uğraştırmak, etkili olmak |
2890 |
appoggiatura |
adi notanın yanına eklenen ufak nota |
2891 |
appoint a committee |
komisyon görevlendirmek |
2892 |
appoint a representative |
temsilci atamak |
2893 |
appoint as delegate |
delege olarak atamak |
2894 |
appoint |
atamak, tayin etmek, düzenlemek, kararlaştırmak, saptamak, kurmak |
2895 |
appointee |
atanan kimse, tayin edilmiş kimseatanan kimse |
2896 |
appointment |
atama, tayin, tayinat, randevu, iş, görev |
2897 |
apportion |
paylaştırmak, bölüştürmek |
2898 |
apportionment |
pay, bölme, taksim, bölüştürme |
2899 |
appose |
yan yana koymak, yapıştırmak |
2900 |
apposite |
uygun, münasip, yerinde |
2901 |
appositely |
uygun bir şekilde |
2902 |
appositeness |
uygunluk, yerinde oluş |
2903 |
apposition |
koşuntu, appozisyon |
2904 |
appraisal fee |
ekspertiz vergini |
2905 |
appraisal |
değer biçme, kıymet takdir etme |
2906 |
appraise |
değer biçmek |
2907 |
appraisement |
değer biçme, tahmin |
2908 |
appraiser |
muhammin |
2909 |
appreciable |
fark edilir, kayda değer |
2910 |
appreciate |
takdir etmek, (yüksek) kıymetlendirmek, kıymet koymak, değerini bilmek, değerlenmek, değeri artmak, anlamak, farkında olmak |
2911 |
appreciation |
değerlendirme, takdir, minnettarlık, teşekkür, değer artışı |
2912 |
appreciative |
minnettar, değer bilen, anlayan, beğenen |
2913 |
appreciatory |
takdir eden |
2914 |
apprehend |
anlamak, kavramak, tutuklamak |
2915 |
apprehensible |
anlaşılabilir, idrak olunabilir |
2916 |
apprehension |
tutuklama, anlayış, kavrayış, korku, endişe, kuruntu |
2917 |
apprehensive |
korkulu, endişeli, kaygılı, kuruntulu |
2918 |
apprehensively |
vesveseli olarak |
2919 |
apprehensiveness |
endişe, vesvese |
2920 |
apprentice |
çırak, şakirt, deneyimsiz acemi kişi, toy kimse |
2921 |
apprenticeship education |
çıraklık eğitimi |
2922 |
apprenticeship |
çıraklık, çıraklık dönemi |
2923 |
apprise |
bildirmek, söylemek |
2924 |
apprizement |
paha biçme, haber verme |
2925 |
apprizer |
muhammin |
2926 |
approach |
yaklaşmak, yakınlaşmak, yanaşmak, ilerlemek, ilerleme kaydetmek, (düşünmeye/üzerinde durmaya/ilgilenmeye/uğraşmaya) başlamak, konuyu açmak, yaklaşma, yakınlaşma, münasebet, yanaşma, geçit, giriş yolu, konu açma, yakınlık kurma için konu açma, ele alış biçimi, yaklaşım, yöntem, benzerlik |
2927 |
approachable |
yaklaşılabilir, yanaşılabilir |
2928 |
approbate |
resmen tasvip etmek, onaylamak |
2929 |
approbation |
onaylama, onay, tasvip, takdir, beğenme |
2930 |
appropriable |
istimlak edilebilir |
2931 |
appropriate body |
yetkili kılgan |
2932 |
appropriate |
ayırmak, tahsis etmek, özüne mal etmek, özüne ayırmak, çalmak, uygun |
2933 |
appropriately |
uygun bir şekilde |
2934 |
appropriateness |
uygunluk, yerinde oluş |
2935 |
appropriation budget |
tahsisat bütçesi |
2936 |
appropriation |
tahsisat, ayırma, tahsis etme, mal etme |
2937 |
approval |
onama, onaylama, uygun bulma, tasvip, resmi izin, onay, beğenme |
2938 |
approve |
onaylamak, onamak, uygun bulmak, tasvip etmek, beğenmek, hoşuna gelmek |
2939 |
approved agenda |
kesin gündem |
2940 |
approved |
tasdikli, kabul edilmiş |
2941 |
approvingly |
onayarak, onaylayarak, uygun bularak |
2942 |
approximate |
hemen hemen doğru ama tam değil, yaklaşık, yakınlaşmak, yaklaşık olmak |
2943 |
approximately |
yaklaşık olarak, aşağı yukarı |
2944 |
approximation |
yaklaşma, tahmin |
2945 |
appurtenance |
ek, eklenti, ilave |
2946 |
appurtenances |
müştemilat, aksam |
2947 |
appurtenant |
bağlı, merbut, tabi, ait |
2948 |
apraxia |
apraksi, işlev yitimi |
2949 |
apricot |
kayısı, erik, kayısı rengi |
2950 |
April fool |
1 nisanda aldatılan kimse |
2951 |
April fool's day |
nisan bir |
2952 |
April |
nisan |
2953 |
apron |
önlük, döşlük |
2954 |
aproned |
önlüklü |
2955 |
apropos |
uygun, (edat) ile ilgili, hakkında |
2956 |
apse |
absida, apsit |
2957 |
apt |
uygun, yerinde, münasip, eğilimli, yatkın, zeki, çabuk kavrayan |
2958 |
aptera |
kanatsız böcekler |
2959 |
apterous |
kanatsız |
2960 |
apteryx |
apteriks |
2961 |
aptitude test |
yetenek testi |
2962 |
aptitude |
doğal yetenek |
2963 |
aptly |
uygun bir şekilde, yerinde |
2964 |
aptness |
uygunluk, münasiplik |
2965 |
aqua fortis |
kezzap, nitrik asit |
2966 |
aqua regia |
kral suyu, altın suyu |
2967 |
aqua vitae |
alkol, ispirto, sert içki |
2968 |
aqua |
su |
2969 |
aquacade |
müzik eşliğinde su revüsü |
2970 |
aquaculture |
su içinde yetiştirme, su kültürü |
2971 |
aquafarm |
balık yetiştirme havuzu |
2972 |
aqualung |
dalgıç oksijen tüpü |
2973 |
aquamarine |
deniz yeşili zümrüt |
2974 |
aquanaut |
su altında yaşayarak araştırma yapan bilgin |
2975 |
aquaplane |
su kayağı |
2976 |
aquaplaning |
ıslak yolda kayma, kızaklama |
2977 |
aquarelle |
suluboya resim |
2978 |
aquarium |
akvaryum |
2979 |
Aquarius |
kova burcu, kova takım yıldızı |
2980 |
aquatic animals |
su döngülleri |
2981 |
aquatic plants |
su ösümlükleri |
2982 |
aquatic sports |
su yöndünleri |
2983 |
aquatic |
suda yaşayan, suda olan, suyla ilgili |
2984 |
aqueduct |
su kemeri |
2985 |
aqueous humor |
gözde ön ve arka odacıkları dolduran sıvı |
2986 |
aqueous solution |
sulu çözelti |
2987 |
aqueous |
suyla ilgili, sulu, sudan |
2988 |
aquiculture |
madensel sularda ösümlük yetiştirme usulü |
2989 |
aquifer |
akifer, sutaşır |
2990 |
Aquila |
Kartal (takımyıldızı) |
2991 |
aquiline |
kartal gibi, kartal benzeri |
2992 |
ar |
ar |
2993 |
Ara |
Sunak (takımyıldızı) |
2994 |
Arab Peninsula |
Arap Yarımadası |
2995 |
Arab |
Arap, Arap |
2996 |
arabesque |
arabesk, girişik bezeme |
2997 |
Arabia |
Arabistan |
2998 |
Arabian |
Arap, Arap atı |
2999 |
Arabic figures |
Arap rakamları |
3000 |
Arabic numbers |
Arap rakamları |
3001 |
Arabic |
Arap, Arapça |
3002 |
arabinose |
arabinoz |
3003 |
arable soil |
sürülebilir toprak |
3004 |
arable |
tarıma uygun, sürülüp işlenebilir, ekilebilir |
3005 |
arachnid |
eklembacaklıların örümcek ve akrep sınıfı |
3006 |
arachnoid |
örümceksi, araknoid |
3007 |
aragonite |
aragonit |
3008 |
arbalest |
ortaçağda kullanılan eski tip yay |
3009 |
arbiter |
hakem, son söz sahibi |
3010 |
arbitrage |
arbitraj |
3011 |
arbitrament |
karar verme yetkisi, hüküm, karar, hakem kararı |
3012 |
arbitrarily |
keyfi olarak, isteğe göre, aklından estiği gibi |
3013 |
arbitrariness |
keyfi hareket |
3014 |
arbitrary |
isteğe göre, keyfi, seçmeli, rasgele seçilmiş, nedensiz seçilmiş |
3015 |
arbitrate |
hakemlik etmek, hakeme başvurmak |
3016 |
arbitration tribunal |
tahkim kurulu |
3017 |
arbitration |
sorunu hakem kararı ile çözme |
3018 |
arbitrator |
yansız aracı, hakem |
3019 |
arbor vitae |
mazı |
3020 |
arboreal |
ağaçla ilgili, ağaç gibi olan, ağaçsıl, ağaçlarda yaşayan |
3021 |
arboreous |
ağaç gibi, ağaçlı, ağaçlık |
3022 |
arborescence |
ağaca benzeme, ağaç şekli |
3023 |
arborescent shrub |
ağaçsı funda, ağaçsı çalı |
3024 |
arborescent |
ağaç gibi, ağaca benzeyen |
3025 |
arboretum |
bilimsel amaçlarla ağaç yetiştirilen alan |
3026 |
arboriculture |
ağaççılık, ağaç dikme |
3027 |
arboriform |
ağaç şeklinde |
3028 |
arbour |
çardak, gölgelik |
3029 |
arbutas |
mayıs çiçeği, kocayemiş |
3030 |
arc lamp |
ark lambası |
3031 |
arc light |
ark ışığı, ark lambası |
3032 |
arc tube |
ark tüpü |
3033 |
arc welding |
ark kaynağı |
3034 |
arc |
kavis, yay, eğmeç, (çıngı) ark |
3035 |
arcade |
pasaj, kemeraltı |
3036 |
arcane |
gizli, saklı |
3037 |
arcanum |
sır, muamma |
3038 |
arch brick |
kemer tuğlası |
3039 |
arch bridge |
kemerli köprü |
3040 |
arch of the instep |
ayak kemeri |
3041 |
arch of triumph |
zafer takı |
3042 |
arch stone |
kemer taşı |
3043 |
arch |
kemer, yay, eğmeç, en yüksek düzeyde, en yukarıda, en başta, baş, nazlı, çapkın, cilveli, şen, tepeden bakan, hor gören |
3044 |
archaeological |
arkeolojik, kazıbilimsel |
3045 |
archaeologist |
arkeolog, kazıbilimci |
3046 |
archaeology |
arkeoloji, kazıbilim |
3047 |
archaic |
geçmişe ait, eski, köhne, kadim, artık kullanılmayan, modası geçmiş |
3048 |
archaism |
eski söz |
3049 |
archangel |
baş melek, melek otu |
3050 |
archangelic |
baş meleğe ait |
3051 |
archbishop |
başpiskopos |
3052 |
archbishopric |
başpiskoposluk |
3053 |
archdeacon |
başdiyakon |
3054 |
archdeaconry |
başdiyakozluk |
3055 |
archdiocese |
başpiskoposun bölgesi |
3056 |
archducal |
arşidüke ait |
3057 |
archduchess |
arşidüşes |
3058 |
archduchy |
arşidükün idaresi altındaki bölge |
3059 |
archduke |
arşidük |
3060 |
arched |
kemerli |
3061 |
archenemy |
baş düşman, şeytan |
3062 |
archeological |
arkeolojik |
3063 |
archeology |
arkeoloji |
3064 |
archer |
okçu |
3065 |
archery |
okçuluk |
3066 |
archetype |
asıl numune, ilk örnek |
3067 |
archfiend |
şeytan |
3068 |
Archimedes |
Arşimet |
3069 |
Archimedes' principle |
Arşimet kanunu, Arşimet yasası |
3070 |
archipelago |
takımadalar, takımadalar bölgesi, aral |
3071 |
architect |
mimar |
3072 |
architectural |
mimari, mimariye ilişkin |
3073 |
architecture |
mimarlık |
3074 |
architrave |
baştaban, sütun baştabanı |
3075 |
archival |
arşive ait |
3076 |
archive |
arşiv, belgelik |
3077 |
archives |
arşiv, arşiv odası, arşiv binası |
3078 |
archiving |
arşivleme |
3079 |
archivist |
arşivci |
3080 |
archon |
hükümdar |
3081 |
archway |
kemer altı yolu, üst kemerli geçit |
3082 |
Arctic Circle |
Kuzey Kutbu dairesi |
3083 |
arctic climate |
arktik iklim |
3084 |
arctic fox |
kutup tilkisi |
3085 |
Arctic Ocean |
Kuzey Buz Denizi |
3086 |
Arctic Zone |
Arktik Kuşak |
3087 |
arctic |
Kuzey Kutbuyla ilgili, Kuzey Kutbu |
3088 |
arcuate |
kavisli, bükülmüş, eğri |
3089 |
arcuation |
eğrilik, kavis, kemerli inşaat |
3090 |
ardency |
ateşlilik, şevk |
3091 |
ardent supporter |
ateşli savunucu |
3092 |
ardent |
ateşli, gayretli, coşkulu, hevesli |
3093 |
ardently |
gayretle, şevkle, istekle |
3094 |
ardour |
gayret, çaba, istek, ateş, heyecan, heves, azim |
3095 |
arduous |
çok çaba isteyen, güç, yorucu, çetin |
3096 |
arduously |
gayretle, güçlükle |
3097 |
arduousness |
güç oluş, çetinlik |
3098 |
are |
ar, yüz metre karelik bir alan ölçüsü, -sin, -iz, -siniz, -dirler |
3099 |
area code |
bölge kodu |
3100 |
area study |
yerinde inceleme |
3101 |
area |
alan, saha, arazi, bölge, yüzölçümü |
3102 |
areaway |
geçit |
3103 |
areca |
birkaç çeşit hurma ağacı |
3104 |
arena |
arena, oyun alanı |
3105 |
arenaceous |
kumlu |
3106 |
areola |
ayla, meme başının çevresi |
3107 |
areolar tissue |
gözenekli doku |
3108 |
areolar |
gözenekli |
3109 |
arete |
sarp dağ geçidi |
3110 |
Argaeus |
Erciyes Dağı |
3111 |
argali |
argali, yaban koyunu |
3112 |
argent |
gümüş |
3113 |
argentiferous |
gümüşlü |
3114 |
Argentina |
Arjantin |
3115 |
Argentine |
Arjantin'e özgü, Arjantinli, gümüş, gümüşten, gümüş gibi |
3116 |
Argentinian |
Arjantinli |
3117 |
argentite |
argantit |
3118 |
argil |
kil, balçık |
3119 |
argillaceous |
killi |
3120 |
argilliferous |
killi, balçıklı |
3121 |
arginine |
arginin |
3122 |
argol |
şarap tortusu |
3123 |
argon |
argon |
3124 |
argosy |
büyük gemi |
3125 |
argot |
argo |
3126 |
argue against |
karşı çıkmak, itiraz etmek, aleyhinde olmak |
3127 |
argue for |
lehinde olmak, savunmak |
3128 |
argue |
tartışmak, mübahase etmek, atışmak, kanıtlamaya çalışmak |
3129 |
argument |
tartışma, mübahase, münakaşa, anlaşmazlık, üzerinde konuşma, düşünme, tartışma, tez, düşünce |
3130 |
argumentation |
tartışma |
3131 |
argumentative |
tartışmayı seven, tartışmacı, münakaşacı |
3132 |
aria |
arya |
3133 |
arid climate |
kurak iklim |
3134 |
arid |
kuru, sıcaktan kavrulmuş, çatlamış, kurak, susuz, çorak, kupkuru, tatsız, yavan, kuru, cansız, ilgi çekmeyen, sıkıcı |
3135 |
aridity |
kuruluk, kuraklık, çoraklık, yavanlık, tatsızlık, cansızlık |
3136 |
Aries |
Koç burcu, Koç Takım yıldızı |
3137 |
aright |
doğru olarak, hatasız |
3138 |
aril |
arillus, tohum zarı |
3139 |
arioso |
arya tarzında |
3140 |
arise |
kalkmak, doğrulmak, ortaya çıkmak, doğmak, görünmek, yükselmek, baş vermek, baş göstermek |
3141 |
aristocracy |
aristokrasi, soylular yönetimi |
3142 |
aristocrat |
aksümük, soylu, aristokrat |
3143 |
aristocratic |
aristokrasiye ait, asil, çok kibar |
3144 |
aristocratically |
aristokratça |
3145 |
arithmetic mean |
aritmetik ortalama |
3146 |
arithmetic |
aritmetik, ölçme, sayma, hesap, aritmetiksel |
3147 |
arithmetical |
aritmetiksel |
3148 |
arithmetically |
aritmetik yoluyla |
3149 |
arithmetician |
aritmetikçi |
3150 |
ark |
Nuh'un gemisi |
3151 |
arkose |
arkoz |
3152 |
arm in arm |
kol kola |
3153 |
arm of a balance |
terazi kolu |
3154 |
arm of the law |
güvenlik kuvvetleri |
3155 |
arm |
kol, giysi kolu, koltuk kolu, güç, erk, yetke, otorite, dal, şube kol, silahlandırmak, savaşa hazırlamak, silah, askerlik hizmeti, askerlik, askeri kuvvetlerin bir kolu |
3156 |
arm's length |
kol boyu |
3157 |
arm's reach |
elin yetişeceği mesafe |
3158 |
armada |
donanma, deniz kuvvetleri |
3159 |
armadillo |
armadillo |
3160 |
armament race |
silahlanma yarışı |
3161 |
armament |
silahlanma, silahlandırma, donatım, teçhizat, yarak, hazır savaş kuvvetleri, bir ülkenin toplam silah gücü, silahlı kuvvetler |
3162 |
armaments |
silahlı kuvvetler, silahlar |
3163 |
armature |
armatür, endüvi, rotor, döneç, zırh |
3164 |
armband |
pazıbent |
3165 |
armchair |
koltuk |
3166 |
armed attack |
silahlı saldırı, yaraklı hücum |
3167 |
armed forces |
silahlı kuvvetler, yaraklı kuvvetler |
3168 |
armed insurrection |
silahlı ayaklanma |
3169 |
armed robbery |
silahlı soygun |
3170 |
armed to the teeth |
tepeden tırnağa silahlı |
3171 |
armed |
silahlı, silahlanmış, yaraklı |
3172 |
Armenia |
Ermenistan |
3173 |
Armenian |
Ermeni, Ermeni |
3174 |
armful |
kucak dolusu |
3175 |
armhole |
kol evi |
3176 |
armiger |
şövalyenin silahtarı |
3177 |
armillary |
halkamsı, bilezik gibi |
3178 |
arming |
silahlanma, silah, teçhizat |
3179 |
armistice agreement |
ateşkes anlaşması |
3180 |
armistice |
ateşkes |
3181 |
armlet |
kısa kol, pazıbent |
3182 |
armor |
zırh |
3183 |
armored |
zırhlı |
3184 |
armorer |
zırh yapan kişi |
3185 |
armorial |
hanedanlık armasına ait |
3186 |
armory |
silahhane |
3187 |
armour |
zırh, zırhlı güçler, silah, yarak |
3188 |
armour-piercing |
zırhı delen |
3189 |
armoured car |
panzer, zırhlı otomobil |
3190 |
armoured concrete |
betonarme |
3191 |
armoured division |
zırhlı tümen |
3192 |
armoured |
zırhlı |
3193 |
armoury |
cephane, silah deposu |
3194 |
armpit |
koltukaltı |
3195 |
arms embargo |
silah ambargosu |
3196 |
arms length |
kol boyu |
3197 |
arms race |
silahlanma yarışı |
3198 |
arms |
savaş silahları |
3199 |
army commander |
orgeneral |
3200 |
army corps |
kolordu |
3201 |
army |
ordu, kara ordusu |
3202 |
arnica |
arnika, öküzgözü, dağ tütünü |
3203 |
Arolling stone gathers no moss |
işleyen demir pas tutmaz |
3204 |
aroma |
koku, güzel koku, belirli bir nitelik ya da ortam |
3205 |
aromatic compounds |
aromatik bileşikler |
3206 |
aromatic |
aromatik, ıtırlı, güzel kokulu, hoş koku |
3207 |
aromatize |
kokulandırmak, baharat kokusu vermek |
3208 |
around the clock |
gece gündüz |
3209 |
around |
çevrede, ortalıkta, aşağı yukarı, yaklaşık, arkaya, geriye, yakınlarda, civarda, buralarda, ötede beride, öteye beriye, her yanına, çevresine, etrafına, çevrede, etrafta, her yerde, her yanda |
3210 |
arousal |
uyandırma, canlandırma |
3211 |
arouse |
uyandırmak, canlandırmak, harekete geçirmek, uyandırmak |
3212 |
arpeggio |
arpej |
3213 |
arquebus |
eski tür bir silah |
3214 |
arrack |
rakı |
3215 |
arraign |
suçlamak, mahkemeye vermek |
3216 |
arraignment |
davayı sanığa tebliğ etme |
3217 |
arrange |
dizmek, düzeltmek, düzenli bir şekilde yerleştirmek, selikaya salmak, teşkil etmek, kararlaştırmak, planlamak, saptamak, ayarlamak |
3218 |
arrangement |
hazırlık, düzen, anlaşma, razılaşma, uzlaşma, aranjman, düzenlenmiş şey, yerleştirme |
3219 |
arrant |
kötü şöhret sahibi, adı çıkmış |
3220 |
arrantly |
kötü bir şekilde |
3221 |
array |
düzenlemek, dizmek, tanzim etmek, tertip etmek, süslemek, giydirip kuşatmak, donatmak, önemli birlik, sıra, askeri nizam, giyim kuşam, süs donanım, görkem, tantana, debdebe, saf, sıra |
3222 |
arrayal |
dizme, giydirme |
3223 |
arrear |
arka kısım |
3224 |
arrearage |
geri kalma, borç bakiyesi |
3225 |
arrears of taxes |
vergi bakiyesi |
3226 |
arrears |
gecikmiş borç, gecikmiş ve yapılmayı bekleyen iş |
3227 |
arrest |
tutuklamak, hapsetmek, durdurmak, kesmek, bitirmek, önünü almak, dikkatini çekmek, hapis, tutulma, geliş, varış, gelen kimse, varan kimse |
3228 |
arrhythmia |
aritmi, ritim bozukluğu |
3229 |
arriere-pensee |
art fikir, art niyet |
3230 |
arris |
pervaz kenarı, sivri kenar |
3231 |
arrival |
geliş, varış, gelen kimse, varan kimse |
3232 |
arrive |
gelmek, varmak, dönmek, ulaşmak, yetişmek, bir ereğe ulaşmak, başarı kazanmak, başarmak, üstesinden gelmek, doğmak, gelip çatmak, gelmek |
3233 |
arrogance |
kibir, gurur, özünü beğenme, küstahlık, kurum, ukalalık |
3234 |
arrogant |
kibirli, gururlu, özünü beğenmiş, küstah, ukala |
3235 |
arrogantly |
kibirle |
3236 |
arrogate |
haksız yere iddia etmek |
3237 |
arrogation |
haksız iddia |
3238 |
arrow |
ok, yön belirtmekte kullanılan ok işareti |
3239 |
arrowhead |
ok başı, temren |
3240 |
arrowroot |
ararot |
3241 |
arrowy |
ok gibi, hızlı |
3242 |
arroyo |
kuru vadi |
3243 |
arse |
kab, göt, gıcık kimse, kıl, sinir |
3244 |
arsenal |
cephanelik, silah deposu |
3245 |
arsenate |
arsenat |
3246 |
arsenic acid |
arsenik asit |
3247 |
arsenic |
arsenik |
3248 |
arsenical |
arsenikli |
3249 |
arsenide |
arsenür |
3250 |
arsenious |
arsenikli |
3251 |
arsenite |
arsenit |
3252 |
arsine |
arsin |
3253 |
arson fire |
kundak ateşi |
3254 |
arson |
kundakçılık, yangın çıkarma |
3255 |
arsonist |
kundakçı |
3256 |
art director |
sanat yönetmeni |
3257 |
art exhibition |
sanat sergisi |
3258 |
art lover |
sanatsever |
3259 |
art |
sanat, epik, sanat eseri, yöntem, usül, yol yordam, ince sanat |
3260 |
arterial blood |
temiz kan |
3261 |
arterial highway |
anayol, ana cadde |
3262 |
arterial road |
anayol |
3263 |
arterial |
atardamarla ilgili, yürekten gönderilen, atardamarla taşınan, ana, merkez |
3264 |
arteriole |
atardamarcık, küçük atardamar |
3265 |
arteriosclerosis |
damar sertliği, arterioskleroz |
3266 |
artery |
atardamar, arter, ana yol, merkez, yol |
3267 |
artesian well |
artezyen kuyusu, basınçlı su kuyusu |
3268 |
artful |
aldatıcı, kandırıcı, hileci, kurnaz, akıllıca düşünülmüş, akıllıca yapılmış, beceriyle yapılmış |
3269 |
artfully |
maharetle, ustaca |
3270 |
artfulness |
maharet, ustalık |
3271 |
arthritic |
eklemle ilgili, eklem iltihabı ile ilgili |
3272 |
arthritis |
kireçlenme, eklem yangısı |
3273 |
arthropod |
eklembacaklı |
3274 |
artichoke |
enginar |
3275 |
article by article |
madde madde |
3276 |
article of virtu |
güzel sanat eseri |
3277 |
article |
eşya, parça, makale, yazı, artikel, tanımlık, madde, fıkra |
3278 |
articles of association |
şirket sözleşmesi |
3279 |
articular |
eklemsel |
3280 |
articulate |
açık seçik, anlaşılır, düşünce ve duygularını rahatça dile getirebilen, eklemli, boğumlu, açık seçik konuşmak, tane tane söylemek, eklemlerle birleştirmek |
3281 |
articulated vehicle |
mafsallı araç |
3282 |
articulated |
mafsallı |
3283 |
articulation |
boğumlanma, eklem |
3284 |
artifact |
insan eliyle yapılmış şey |
3285 |
artifice |
hüner, beceri, oyun, hile, ustalık |
3286 |
artificer |
sanatkâr, mucit, askeri teknisyen |
3287 |
artificial fertilizer |
suni gübre |
3288 |
artificial harbour |
suni liman |
3289 |
artificial insemination |
suni döllenme |
3290 |
artificial lake |
yapma göl |
3291 |
artificial leather |
suni deri, yapay deri |
3292 |
artificial leg |
takma bacak |
3293 |
artificial manure |
suni gübre |
3294 |
artificial pollination |
yapay tozlaşma |
3295 |
artificial radioactivity |
yapay radyoaktivite |
3296 |
artificial rain |
suni yağmur |
3297 |
artificial reseeding |
yapay tohumlama |
3298 |
artificial respiration |
suni solunum |
3299 |
artificial satellite |
yapay uydu |
3300 |
artificial silk |
yapay ipek, suni ipek, reyon |
3301 |
artificial teeth |
takma diş |
3302 |
artificial |
yapay, suni, yapmacık, yalancı |
3303 |
artillery battalion |
topçu taburu |
3304 |
artillery officer |
topçu subayı |
3305 |
artillery |
top, topçu birliği |
3306 |
artilleryman |
topçu neferi |
3307 |
artisan |
zanaatçı, esnaf |
3308 |
artist |
sanatçı, ressam, işinde çok başarılı kimse, usta |
3309 |
artiste |
sahne sanatçısı, dansöz, şantöz |
3310 |
artistic |
artistik, sanat yönü olan, sanatlı |
3311 |
artistry |
sanatsal nitelik, yetenek, beceri |
3312 |
artless |
yapaylıktan uzak, doğal, içten, basit, yalın, sade, saf |
3313 |
artlessly |
hilesiz bir şekilde, saflıkla |
3314 |
artlessness |
hilesizlik, saflık |
3315 |
arts |
güzel sanatlar |
3316 |
arty |
sanat konusunda hava atan |
3317 |
as a matter of course |
doğal olarak |
3318 |
as a matter of fact |
aslında, aslına baksan, işin doğrusu, mağzı ondan ibarettir ki, matlap itibariyle, mahiyetçe, hakikaten |
3319 |
as a result of |
yüzünden, nedeniyle |
3320 |
as a result |
sonuç olarak |
3321 |
as a rough draft |
taslak halinde |
3322 |
as a rule |
genelde, çoğunlukla |
3323 |
as as |
kadar |
3324 |
as broad as it is long |
Ayvaz kasap hep bir hesap |
3325 |
as cheap as dirt |
ölü fiyatına, sudan ucuz |
3326 |
as chirpy as a cricket |
cıvıl cıvıl |
3327 |
as easy as falling off a log |
tereyağından kıl çeker gibi |
3328 |
as easy as pie |
çocuk oyuncağı |
3329 |
as far as I know |
bildiğim kadarıyla |
3330 |
as far as I'm concerned |
bence, bana kalırsa |
3331 |
as follows |
aşağıdaki gibi, böylece |
3332 |
as for |
#NAME? |
3333 |
as from |
-den itibaren, -dan başlayarak, itibaren |
3334 |
as good as gold |
gerçekten altın gibi |
3335 |
as good as |
aynen, hemen hemen, neredeyse |
3336 |
As if you didn't know! |
Muhakkak biliyorsunuz! |
3337 |
as if |
sanki, -mış gibi, -mışçasına, güya, sözde |
3338 |
as is |
olduğu gibi, hiçbir değişiklik yapmadan |
3339 |
as it is rumoured |
söylentiye göre |
3340 |
as it is |
gerçekte, hakikatte |
3341 |
as it were |
bir yerde, bir bakıma |
3342 |
as known |
bilindiği üzere |
3343 |
as large as life |
gerçek, hakiki, orijinal ölçüde |
3344 |
as likely as not |
muhtemelen |
3345 |
as long as |
-dığı sürece, -mek koşuluyla, -dikçe |
3346 |
as mad as a hatter |
kaçık, zırdeli |
3347 |
as much as |
kadar |
3348 |
as obstinate as a mule |
katır gibi inatçı |
3349 |
as of |
itibaren, başlayarak |
3350 |
as one man |
oybirliğiyle |
3351 |
as opposed to |
-in aksine, -e zıt olarak |
3352 |
as regards |
ile ilgili olarak |
3353 |
as right as rain |
turp gibi, sağlıklı |
3354 |
as safe as houses |
tam güvenlik altında |
3355 |
as soon as |
yapar yapmaz, eder etmez |
3356 |
as stated below |
aşağıdaki gibi |
3357 |
as stiff as a poker |
oklava yutmuş gibi |
3358 |
as still as the grave |
mezar gibi sessiz |
3359 |
as sure as eggs is eggs |
yüzde yüz |
3360 |
as tall as a maypole |
sırık kadar uzun |
3361 |
as the crow flies |
düz bir çizgi üzerinde, dolaşmadan |
3362 |
as thick as thieves |
sıkı fıkı, çok samimi |
3363 |
as thin as a lath |
çöp gibi, çok ince |
3364 |
as thin as a rake |
çöp gibi, çok ince |
3365 |
as though |
#NAME? |
3366 |
as timid as a mouse |
süt dökmüş kedi gibi |
3367 |
as to |
konusunda, ile ilgili olarak, -e göre, hakkında |
3368 |
as ugly as sin |
maymun gibi, umacı gibi |
3369 |
as usual |
her zaman olduğu gibi |
3370 |
as warm as toast |
fırın gibi sıcacık |
3371 |
as well as |
ek olarak, ile birlikte |
3372 |
as well |
de, da |
3373 |
as yet |
şu ana kadar |
3374 |
as |
gibi, sırada, iken, için, çünkü, halde, karşın, olarak |
3375 |
asafetida |
şeytantersi, çadıruşağı otu |
3376 |
asbestos |
asbest, amyant, yanmaztaş |
3377 |
ascarid |
askarid |
3378 |
ascend the throne |
tahta çıkmak |
3379 |
ascend |
yükselmek, çıkmak, tırmanmak |
3380 |
ascendance |
üstünlük, nüfuz, güç |
3381 |
ascendancy |
üstünlük, nüfuz, güç, hüküm, itibar |
3382 |
ascendant |
yükselen, üstün, hâkim, egemen |
3383 |
ascending colon |
yükselen kolon |
3384 |
ascending |
yükselen |
3385 |
ascension |
yükselme, gökcisminin yükselişi, miraç |
3386 |
ascent |
yükselme, tırmanma, ilerleme, gitme, yukarı doğru giden yol, yokuş, yamaç |
3387 |
ascertain |
doğrusunu bulmak, araştırmak |
3388 |
ascertainable |
soruşturulabilir, araştırılabilir |
3389 |
ascertainment |
soruşturma, tahkik |
3390 |
ascetic |
özünü her türlü dünyevi zevkten/işten soyutlamış |
3391 |
asceticism |
çilecilik, zahitlik |
3392 |
ascites |
sıskalık, karında sıvı toplanması |
3393 |
ascorbic acid |
askorbik asit, askorbik asit |
3394 |
ascorbic |
askorbik |
3395 |
ascribe |
(~ to) atfetmek, -e yormak |
3396 |
ascus |
spor kesesi, ask |
3397 |
aseity |
kendiliğinden oluşma |
3398 |
asepsis |
mikropsuzluk, asepsi |
3399 |
aseptic |
aseptik, mikropsuz, sterilize |
3400 |
asexual flower |
nötr çiçek, eşeysiz çiçek |
3401 |
asexual generation |
eşeysiz üreme |
3402 |
asexual reproduction |
eşeysiz üreme |
3403 |
asexual |
cinsiyetsiz, eşeysiz, cinsîliğe ilgi duymayan, soğuk |
3404 |
ash content |
kül miktarı |
3405 |
ash pan |
küllük |
3406 |
ash |
kül, dişbudak ağacı |
3407 |
ashamed |
utanmış, mahcup, üzülmüş |
3408 |
ashbasin |
lavabo |
3409 |
ashen |
kül renginde, kül renkli, soluk gri, külden oluşan, küllü |
3410 |
ashes |
yakılmış cesedin külleri |
3411 |
ashlar |
yontma taş, kesme yapı taşı |
3412 |
ashless |
külsüz |
3413 |
ashore |
kıyıda, kıyıya, karada, karaya |
3414 |
ashpit |
kül çukuru, çöp çukuru |
3415 |
ashtray |
kül tablası |
3416 |
ashug |
yanşak |
3417 |
ashy |
küllü, kül rengi |
3418 |
Asia Minor |
Anadolu |
3419 |
Asia |
Asya |
3420 |
Asian |
Asya'ya ait, Asyalı, Asya |
3421 |
Asiatic |
Asyalı, Asyalı |
3422 |
aside from |
#NAME? |
3423 |
aside |
bertaraf, kenara, yana, yan tarafa, (bir) yana, bir yana, alçak sesle konuşma, fısıltı |
3424 |
asinine |
aptalca, saçma, ahmakça |
3425 |
asininity |
eşeklik, aptallık |
3426 |
ask for asylum |
sığınma talep etmek |
3427 |
ask for it |
hak etmek |
3428 |
ask for trouble |
bela aramak |
3429 |
ask for |
istemek, rica etmek |
3430 |
Ask her herself |
Bizzat kendisine sorun |
3431 |
ask in |
içeriye davet etmek |
3432 |
ask |
sormak, soruşmak, istemek, hahiş etmek, rica etmek, talep etmek, çağırmak, davet etmek |
3433 |
askance |
kuşkuyla, güvensizlikle, şüpheyle, beğenmeyerek, işkillenerek |
3434 |
askew |
yanlamasına |
3435 |
aslant |
bir yana doğru, eğri |
3436 |
asleep |
uykuda, yatmış, uyuşmuş, uyuşuk, duygusuz, hissiz |
3437 |
aslope |
yatık, eğri |
3438 |
asocial |
asosyal, toplumdan kaçan, bencil, egoist |
3439 |
asp |
engerek yılanı |
3440 |
asparagine |
asparajin |
3441 |
asparagus |
kuşkonmaz |
3442 |
aspartic acid |
aspartik asit, aspartik asit |
3443 |
aspartic |
aspartik |
3444 |
aspect |
görünüş, yüz ifadesi, çok yönlü herhangi bir şeyin bir yüzü, bir yanı, tek yanı, tek tarafı, yönü, cephesi, baktığı yön, yıldız ve gezegenlerin birbirlerine göre konumları |
3445 |
aspen |
bir tür bodur ağaç |
3446 |
asperity |
sertlik, haşinlik, kabalık, acı söz, davranış, kötü söz, pürüzlü yüzey, düzgün olmayan yüzey, pürüzlü, düzgün olmama, sert hava, kötü hava |
3447 |
asperse |
iftira etmek, lekelemek, çamur atmak |
3448 |
aspersion |
kara çalma, karalama, iftira, leke sürme |
3449 |
asphalt block |
asfalt blok |
3450 |
asphalt |
asfalt, asfaltlamak |
3451 |
asphaltic |
asfaltlı |
3452 |
asphaltite |
asfaltit |
3453 |
asphodel |
çirişotu |
3454 |
asphyxia |
asfeksi, oksijensizlikten boğulma |
3455 |
asphyxiate |
boğmak, boğarak öldürmek, boğulmak, boğularak ölmek |
3456 |
aspic |
garnitür olarak alınan bir çeşit jelatin |
3457 |
aspidistra |
zambakgillerden bir süs ösümlüğü, aspidistra |
3458 |
aspirant |
(birşey) uman, ümit eden, bekleyen |
3459 |
aspirate |
emmek, içine çekmek |
3460 |
aspiration |
tutku, istek |
3461 |
aspirator |
aspiratör, emmeç |
3462 |
aspire |
çabalarını ve ümitlerini bir amaca yöneltmek, çok istemek, arzu etmek |
3463 |
aspirin |
aspirin |
3464 |
aspiring |
gözü ilerde olan, gayesi olan |
3465 |
ass |
eşek, uzunkulak, aptal, salak, göt |
3466 |
assail sb with blows |
birine yumrukla saldırmak |
3467 |
assail sb with questions |
birini soru yağmuruna tutmak |
3468 |
assail |
sözlerle ya da yumruklarla saldırmak, dil uzatmak, işe girişmek |
3469 |
assailable |
saldırılabilir, hücum edilebilir |
3470 |
assailant |
saldırgan |
3471 |
assassin |
suikastçı, katil |
3472 |
assassinate |
suikast yapmak, öldürmek |
3473 |
assassination |
suikast, cinayet |
3474 |
assault and battery |
müessir fiil |
3475 |
assault boat |
hücumbot |
3476 |
assault troops |
hücum kıtası |
3477 |
assault |
aniden ve vahşice saldırmak, ani saldırı, hücum, atak, tecavüz |
3478 |
assay |
analiz, tahlil, tecrübe, çözümleme, tahlil etmek, tecrübe etmek, denemek |
3479 |
assemblage |
toplama, montaj, toplantı, meclis, kalabalık |
3480 |
assemble |
bir araya toplamak, yığmak, toplanmak, yığışmak, toplaşmak, birleşmek, bir araya koymak, düzenlemek, monte etmek |
3481 |
assembler language |
çevirici dili |
3482 |
assembler |
çevirici |
3483 |
assembling |
kuraştırma, montaj |
3484 |
assembly hall |
toplantı salonu |
3485 |
assembly industry |
montaj sanayii |
3486 |
assembly line |
montaj hattı |
3487 |
assembly man |
meclis üyesi, montaj işçisi |
3488 |
assembly plant |
montaj fabrikası |
3489 |
assembly room |
toplantı salonu |
3490 |
assembly |
özel bir amaçla bir araya toplanmış insanlar, topluluk, şura, iclas, yığıncak, toplanış, toplantı |
3491 |
assent to |
razı olmak, onaylamak |
3492 |
assent |
kabul etmek, anlaşmak, anlaşmaya varmak, razılaşmak, uzlaşmak, anlaşma, uzlaşma |
3493 |
assert oneself |
özünü göstermek |
3494 |
assert |
iddia etmek, bildirmek, açıklamak, hak iddia etmek, hakkını savunmak, sözlerle savunmak, olduğunu göstermek, belirtmek, üzerine basarak belirtmek |
3495 |
assertion |
iddia, açıklama, bildiri |
3496 |
assertive |
iddia eden, zorlayan, hakkını savunan, iddialı, özüne güvenen |
3497 |
assess |
değer biçmek, vergi koymak, görüş, yargı, kanı |
3498 |
assessable |
değer biçilebilen |
3499 |
assessment |
değer biçme, vergilendirme, biçilen değer |
3500 |
assessor |
vergi tahakkuk memuru, yargıç yardımcısı |
3501 |
asset |
servet, varlık, mal, yararlı, değerli şey, değerli nitelik, beceri |
3502 |
asset-liability statement |
aktif-pasif kestesi |
3503 |
assets and liabilities |
aktif ve pasif |
3504 |
assets |
aktif, alacak, kaynaklar, varlıklar, aktif, mevduat |
3505 |
asseverate |
iddia etmek, katiyetle bildirmek |
3506 |
asseveration |
iddia, beyan, söz |
3507 |
asshole |
büzük, anüs, aşağılık herif |
3508 |
assiduity |
çalışkanlık, gayret |
3509 |
assiduous |
dikkatli ve sürekli ilgisi olan, sebatkâr |
3510 |
assiduously |
harıl harıl |
3511 |
assign |
pay olarak vermek, ayırmak, tahsis etmek, vermek, devretmek, bir işe koymak, görev vermek, iş vermek, saptamak, belirlemek |
3512 |
assignable |
ayrılabilir, verilebilir, devredilebilir |
3513 |
assignation |
randevu |
3514 |
assignee |
kendisine mal veya hak devredilen kimse |
3515 |
assignment |
iş, görev, ayırma, tahsis etme |
3516 |
assimilate |
herhangi bir türkümün üyesi olmak, içine girmek, bir jüye içinde erimek, bir parçası olmak, kaynaşmak, özümlemek, sindirmek, kendisininmiş gibi almak/kullanmak/anlamak |
3517 |
assimilation |
özümseme, sindirim |
3518 |
assist at |
hazır bulunmak |
3519 |
assist |
yardım etmek, kömek etmek, desteklemek |
3520 |
assistance |
yardım, kömek, destek |
3521 |
assistant driver |
haydavcı muavini |
3522 |
assistant professor |
yardımcı doçent, asistan |
3523 |
assistant secretary-general |
genel sekreter yardımcısı |
3524 |
assistant |
yardımcı, kömekçi, orunbasar, asistan |
3525 |
assize |
yargılama, muhakeme |
3526 |
associate company |
ortak şirket, kardeş şirket |
3527 |
associate degree |
ön lisans |
3528 |
associate member |
ortak üye |
3529 |
associate membership |
ortak üyelik |
3530 |
associate professor |
doçent |
3531 |
associate with |
ile görüşmek, hatırlatmak |
3532 |
associate |
birleştirmek, birleşmek, arkadaşlık etmek, düşünmek, ortak çalışma arkadaşı, arkadaş, hakları sınırlı üye |
3533 |
association agreement |
ortaklık anlaşması |
3534 |
association area |
bağlantı bölgesi |
3535 |
association committee |
ortaklık komitesi |
3536 |
association council |
ortaklık konseyi |
3537 |
association football |
futbol |
3538 |
association |
cemiyet, kurum, birlik, dernek, uyuşma, ortaklık, iş birliği, kafada birleştirme, fikrî olarak bir araya getirme, çağrışım |
3539 |
associative |
birleşmeli, asosyatif |
3540 |
assonance |
asonans, yarım uyak |
3541 |
assonant |
yarım kafiyeli |
3542 |
assort |
ayırmak, tasnif etmek, sınıflandırmak |
3543 |
assorted |
çeşitli, muhtelif |
3544 |
assortment |
karışım, tasnif, çeşit |
3545 |
assuage |
azaltmak, hafifletmek, yatıştırmak |
3546 |
assuasive |
hafifletici, dindirici, yatıştırıcı |
3547 |
assume |
gerçek saymak, varsaymak, farzetmek, ele geçirmek, üstlenmek, yerine getirmek, almak, takınmak |
3548 |
assumed |
var sayılan, farz olunan, takma, hayali |
3549 |
assuming |
kibirli, mağrur |
3550 |
assumption |
üzerine alma, farz, zan, azamet, kibir |
3551 |
assurance |
özüne güven, özgüven, garanti, teminat, güvence, söz, sigorta |
3552 |
assure |
inandırmaya çalışmak, güven vermek, garanti etmek, iknaya çalışmak, inandırmak, sigortalamak, kesinleştirmek, garanti etmek, sağlamlaştırmak, temin etmek |
3553 |
assured |
özüne güvenen, özüne arkayın |
3554 |
assuredly |
elbette, mutlaka, muhakkak |
3555 |
assurer |
sigortacı |
3556 |
assuring |
emniyet veren |
3557 |
assuringly |
rahatlatıcı bir şekilde |
3558 |
assymetric |
asimetrik, bakışımsız |
3559 |
astable |
kararsız, sabit olmayan |
3560 |
astatic |
astatik, sabit olmayan |
3561 |
astatine |
astatin |
3562 |
aster |
yıldızçiçeği |
3563 |
asterisk |
yıldız |
3564 |
astern |
kıçında, kıç tarafında, geriye, gerisinde |
3565 |
asteroid |
Mars ve Jüpiter arasındaki çok küçük gezegenlerden biri |
3566 |
asthenia |
asteni, dermansızlık, kuvvetsizlik |
3567 |
asthenic |
astenik, kuvvetsiz |
3568 |
asthma |
astım |
3569 |
asthmatic |
astımlı |
3570 |
astigmatic |
astigmat |
3571 |
astigmatism |
astigmatizm, astigmatlık |
3572 |
astir |
hareket halinde, harekette |
3573 |
astonish |
şaşırtmak, taaccüplendirmek, mütehayyir etmek, şaşkınlığa uğramak |
3574 |
astonishing |
şaşırtıcı, taaccüplü, hayretamiz, hayret verici |
3575 |
astonishingly |
hayretle |
3576 |
astonishment |
şaşkınlık, hayret, taaccüp, büyük şaşkınlık |
3577 |
astound |
hayretler içinde bırakmak |
3578 |
astounding |
şaşırtıcı, hayret verici |
3579 |
astraddle |
ata binmiş gibi, bacakları birbirinden ayrı |
3580 |
astragal |
dışbükey pervaz |
3581 |
astragalus |
topuk sümüğü |
3582 |
astrakhan |
astragan, karagül, karakul |
3583 |
astral |
yıldızlara değgin |
3584 |
astray |
doğru yoldan sapmış, sapıtmış |
3585 |
astride |
bacakları iki yana açık olarak |
3586 |
astringe |
sıkmak, sıkıştırmak |
3587 |
astringent |
kan durdurucu, kanamayı kesici, sert, haşin, acı |
3588 |
astrobiology |
astrobiyoloji |
3589 |
astrodome |
astrodom, uzay gözlem kubbesi |
3590 |
astrodynamics |
astrodinamik |
3591 |
astroid |
astroid, yıldız eğrisi |
3592 |
astrolabe |
usturlap |
3593 |
astrologer |
astrolog, müneccim, yıldız falcısı |
3594 |
astrological |
astrolojik |
3595 |
astrologically |
astrolojik olarak |
3596 |
astrology |
astroloji, müneccimlik, yıldız falcılığı |
3597 |
astrometer |
yıldız aydınlık ölçeği |
3598 |
astrometry |
astrometri, gökölçüm |
3599 |
astronaut |
astronot, gökbilimci |
3600 |
astronautics |
uzay uçuş bilgisi, uzaycılık |
3601 |
astronavigation |
uzay seyrüseferi, uzay gemisi kullanma |
3602 |
astronomer |
astronom, gökbilimci |
3603 |
astronomical |
gökbilimsel, astronomik, aşırı, astronomik, çok büyük |
3604 |
astronomy |
astronomi, gökbilim |
3605 |
astrophysical |
gökfiziği ile ilgili |
3606 |
astrophysics |
astrofizik, gökfiziği |
3607 |
astute |
akıllı, kurnaz, cin gibi |
3608 |
astuteness |
kurnazlık, dirayet |
3609 |
asunder |
ayrı, parçalara ayrılmış |
3610 |
asylum |
daldalanacak, sığınacak, sığınak, barınak, politik sığınma, iltica, kocalar evi, karılar evi, kartlar evi, ruhi hastane, akıl hastanesi, tımarhane, yetimhane |
3611 |
asymmetric centre |
asimetrik merkez |
3612 |
asymmetric leaf |
asimetrik yaprak |
3613 |
asymmetric sideband |
asimetrik yanbant |
3614 |
asymmetric |
asimetrik, bakışımsız |
3615 |
asymmetrical |
asimetrik, bakışımsız |
3616 |
asymmetry |
asimetri, bakışımsızlık |
3617 |
asymptote |
asimptot, sonuşmaz, kavuşmaz |
3618 |
asymptotic |
asimptotik, kavuşmaz |
3619 |
asynchronous |
eşzamanlı olmayan, asenkron |
3620 |
asyndetic |
bağlantısız |
3621 |
at a glance |
bir bakışta, hemen |
3622 |
at a guess |
tahminen |
3623 |
at a loss |
şaşkın, afallamış, zararına |
3624 |
at a low figure |
ucuz fiyata |
3625 |
at a pinch |
gerekirse |
3626 |
at a premium |
nadir, zor bulunur |
3627 |
at a price |
yüksek fiyatla |
3628 |
at a rate of knots |
fırtına gibi |
3629 |
at a rough estimate |
tahmini bir hesapla |
3630 |
at a snail's pace |
ağır aksak |
3631 |
at a stretch |
durup dinlenmeden |
3632 |
at all costs |
ne pahasına olursa olsun |
3633 |
at all hours |
gece gündüz, her sögen, her an |
3634 |
at all |
hiç, hiç de, hiçbir şekilde |
3635 |
at any rate |
her durumda, ne olursa olsun |
3636 |
at best |
olsa olsa, taş çatlasa, nihayet |
3637 |
at call |
vadesiz, talep edildiğinde ödenebilen |
3638 |
at close quarters |
yan yana, yakın |
3639 |
at current prices |
cari fiyatlarla |
3640 |
at dawn |
tan sökülende, subhtan, alakaranlık, obaştan |
3641 |
at death's door |
ölüm döşeğinde, bir ayağı çukurda |
3642 |
at Easter |
paskalyada, paskalya zamanı |
3643 |
at every turn |
her yerde, her an |
3644 |
at first blush |
ilk bakışta |
3645 |
at first hand |
birinci elden |
3646 |
at first sight |
ilk görüşte |
3647 |
at first |
önce, evvela |
3648 |
at full length |
boylu boyunca, en sonunda, nihayet |
3649 |
at full speed |
son süratle |
3650 |
at full tilt |
son sürat |
3651 |
at gunpoint |
silah zoruyla |
3652 |
at hand |
yakın, yanında, hazır |
3653 |
at home |
evde, kendi evinde |
3654 |
at large |
başıboş, serbest, genelde |
3655 |
at last |
nihayet, sonunda |
3656 |
at latest |
en geç |
3657 |
at least |
en az, en aşağı, hiç olmazsa |
3658 |
at leisure |
boş, serbest, acele etmeden, acelesiz |
3659 |
at length |
sonunda, ayrıntılı |
3660 |
at long last |
nihayet, en sonunda |
3661 |
at most |
en çok, en fazla, pek pek, nihayet, olsa olsa |
3662 |
at no time |
hiçbir zaman |
3663 |
at odds with |
ile anlaşmazlık içinde |
3664 |
at once |
derhal, hemen, aniden, akabinde, aynı zamanda |
3665 |
at one swoop |
bir hamlede, bir çırpıda |
3666 |
at one's elbow |
elinin altında, yanı başında |
3667 |
at one's own risk |
sorumluluğu üzerinde |
3668 |
at one's own whim |
keyfine göre |
3669 |
at one's wits end |
ne yapacağını şaşırmış, şaşkın |
3670 |
at par |
resmi değerinde, başabaş |
3671 |
at peace |
barış halinde, rahat |
3672 |
at present |
şu anda, şu tapta, şimdi |
3673 |
at random |
öylesine, amaçsızca, rasgele |
3674 |
at rest |
hareketsiz, ölü |
3675 |
at sb's expense of |
#NAME? |
3676 |
at sb's request |
isteği üzerine |
3677 |
at sea |
anlamaz, kafası karışmış, şaşkın |
3678 |
at sight |
görüldüğünde, ibrazında |
3679 |
at speed |
çok hızlı, hızla |
3680 |
at table |
sofrada |
3681 |
at that moment |
o anda |
3682 |
at that rate |
böyle giderse, bu gidişle |
3683 |
at that |
olduğu gibi |
3684 |
at the back door |
gizlice, hileyle, el altından |
3685 |
at the best |
en iyimser olasılıkla |
3686 |
at the break of dawn |
şafak sökümünde |
3687 |
at the crack of dawn |
şafak sökümünde |
3688 |
at the drop of a hat |
aniden, birdenbire, ha deyince |
3689 |
at the earliest |
en erken |
3690 |
at the eleventh hour |
son anda, yumurta kapıya gelince, son dakikada |
3691 |
at the end of nowhere |
cehennemin dibinde |
3692 |
at the end of one's tether |
dayanacak sabrı kalmamış |
3693 |
at the latest |
en geç |
3694 |
at the moment |
şimdilik |
3695 |
at the most |
en çok, en fazla |
3696 |
at the outside |
en fazla, taş çatlasa |
3697 |
at the point of |
-in eşiğinde, -mek üzere |
3698 |
at the right time |
zamanında |
3699 |
at the same time |
aynı zamanda, yine de |
3700 |
at the top of one's voice |
avazı çıktığı kadar |
3701 |
at the worst |
en kötü ihtimalle |
3702 |
at this rate |
böyle giderse, bu gidişle |
3703 |
at times |
bazen |
3704 |
at top speed |
çok hızlı, son sürat |
3705 |
at war |
savaş halinde |
3706 |
at will |
istediği zaman, istediği gibi |
3707 |
at work |
iş başında, işte |
3708 |
at your service |
emrinize amade, emrinizde |
3709 |
at |
(edat) -de, -da, -e, -a, -ye, -ya, tarafında |
3710 |
at-grade |
eşdüzey |
3711 |
atactic |
ataktik |
3712 |
ataraxia |
ataraksiya |
3713 |
atavism |
atacılık, atavizm |
3714 |
atavistic |
atalara ait |
3715 |
ataxia |
ataksi, beden işlevlerinde düzensizlik |
3716 |
atelier |
atölye |
3717 |
atheism |
ateizm, tanrıtanımazlık |
3718 |
atheist |
ateist, tanrıtanımaz |
3719 |
atheistic |
ateist, zındık |
3720 |
atherosclerosis |
damar tıkanması |
3721 |
athirst |
hevesli, istekli |
3722 |
athlete |
atlet, yöndüncü |
3723 |
athlete's foot |
mantar |
3724 |
athletic |
atletik, atletizmli ilgili |
3725 |
athleticism |
atletizm, yöndüncülük |
3726 |
athletics |
atletizm |
3727 |
athwart |
enine, çaprazlama |
3728 |
atilt |
eğilmiş (olarak), eğilmiş (olarak) |
3729 |
Atlantic Ocean |
Atlas Okyunusu |
3730 |
Atlantic standard time |
Atlantik standart sögeni |
3731 |
Atlantic |
Atlas Okyunusu |
3732 |
atlas |
atlas |
3733 |
atmolysis |
atmoliz |
3734 |
atmometer |
atmometre, evaporimetre |
3735 |
atmosphere |
atmofer, havaküre, gazyuvarı, çevre, ihata, ortam, hava, şerait |
3736 |
atmospheric pollution |
tenek kirlenmesi |
3737 |
atmospheric pressure |
tenek basıncı |
3738 |
atmospheric |
atmosferle ilgili, atmosferik |
3739 |
atmospherics |
atmosferik parazitler |
3740 |
atoll |
atol, mercan çemberi |
3741 |
atom bomb |
atom bombası |
3742 |
atom physics |
atom fiziği |
3743 |
atom reactor |
atom pili, nükleer reaktör |
3744 |
atom |
atom |
3745 |
atomic bomb |
atom bombası |
3746 |
atomic energy |
atom enerjisi, atom erkesi |
3747 |
atomic mass unit |
atomik kütle birimi |
3748 |
atomic mass |
atom kütlesi |
3749 |
atomic number |
atom numarası, atom sayısı |
3750 |
atomic pile |
atom reaktörü, nükleer reaktör |
3751 |
atomic reactor |
nükleer reaktör |
3752 |
atomic structure |
atom yapısı |
3753 |
atomic volume |
atom hacmi |
3754 |
atomic waste |
nükleer atıklar |
3755 |
atomic weight |
atom ağırlığı |
3756 |
atomic |
atomal |
3757 |
atomicity |
atomluluk |
3758 |
atomics |
nükleer fizik |
3759 |
atomise |
atomlara ayırmak, püskürtmek, tozlamak, tozlaştırmak, hurdalamak |
3760 |
atomiser |
atomizör, püskürteç |
3761 |
atomism |
atomculuk |
3762 |
atomization |
atomizasyon |
3763 |
atomize |
püskürtmek, tozlaştırmak, atomlara ayırmak |
3764 |
atomizer |
atomizör |
3765 |
atonal |
atonal |
3766 |
atonality |
atonalite |
3767 |
atone |
gönlünü almak, karşılığını ödemek |
3768 |
atonement |
tazminat, özür dileme |
3769 |
atonic |
atonik, dermansız, takatsız |
3770 |
atony |
atoni, dermansızlık |
3771 |
atop of |
üstünde, üstüne |
3772 |
atop |
üstte, tepede |
3773 |
atrioventricular valve |
kulakçık kapağı, karıncık kapağı |
3774 |
atrioventricular |
kulakçık ile ilgili, karıncık ile ilgili |
3775 |
atrip |
dipten kopmuş, salpa olmuş |
3776 |
atrium |
atriyum |
3777 |
atrocious |
acımasız, zalim, ayıplanacak, adi, aşağılık, çok kötü, berbat, felaket, rezil |
3778 |
atrocity |
büyük kötülük, acımasızlık, zulüm, berbat/rezil şey |
3779 |
atrophy |
atrofi, dumur, körelme |
3780 |
atropine |
atropin |
3781 |
attaboy |
Aferin sana |
3782 |
attach credence |
inanmak, kabul etmek |
3783 |
attach importance |
önem vermek |
3784 |
attach to |
katmak, dahil etmek, almak |
3785 |
attach |
bağlamak, iliştirmek, bitiştirmek, takmak, ödenmemiş bir borç için el koymak/tutuklamak |
3786 |
attache case |
evrak çantası |
3787 |
attache |
ataşe |
3788 |
attached account |
hacizli hesap |
3789 |
attached |
bağlı, ilgili, ilişik, bitişmiş |
3790 |
attachment |
bağlama, iliştirme, bitiştirme, takma, katma, alma, düşkünlük, tutkunluk, arkadaşlık, dostluk, elkoyma, alıkoyma |
3791 |
attack |
saldırmak, hücum etmek, basmak, yazı ya da sözlerle saldırmak, aleyhinde konuşmak/yazmak, zarar vermek, bozmak, birşeye büyük bir heves ve ilgiyle girişmek, yumulmak, saldırı, hücum, aleyhte yazı ya da sözler, başlama, başlangıç, girişim, kriz, nöbet |
3792 |
attacker |
saldırgan, hücumcu |
3793 |
attain |
ulaşmak, erişmek, elde etmek |
3794 |
attainable |
ulaşılabilir, erişilebilir |
3795 |
attainment |
ulaşma, erişme, beceri, hüner, marifet, elde etme |
3796 |
attar of roses |
gülyağı |
3797 |
attar |
gülyağı, gülsuyu |
3798 |
attemper |
yumuşatmak, sertliğini gidermek |
3799 |
attempt |
kalkışmak, girişmek, yeltenmek, çalışmak, denemek, ceht, deneme, girişim, teşebbüs |
3800 |
attend on |
ilgilenmek, bakmak, hizmet etmek |
3801 |
attend to |
bakmak, dikkat etmek |
3802 |
attend |
dikkatini vermek, dinlemek, bulunmak, katılmak, iştirak etmek, hazır bulunmak, ilgilenmek, bakmak, hizmet etmek |
3803 |
attendance |
bakma, hizmet etme, bakım, hizmet, ilgilenme, hazır bulunma, katılma, devamiyet, devam etme, düzenli olarak gitme, bulunan kişilerin sayısı, mevcut sayısı |
3804 |
attendant |
bağlı, ilişkili, hizmetli, görevli, bakıcı, yardımcı, hizmetçi, görevli memur |
3805 |
attention |
dikkat, özen, dikkat verme, bakım, ilgi, hazırol yağdayı |
3806 |
Attention! |
Hazır ol! |
3807 |
attentive |
dikkatli, özenli, ince, nazik, kibar, yardımcı |
3808 |
attentively |
dikkatle |
3809 |
attenuate |
dar, inceltmek, hafifletmek, azaltmak, zayıflatmak |
3810 |
attenuation |
inceltme, hafifletme, azaltma, zayıflatma |
3811 |
attenuator |
zayıflatıcı |
3812 |
attest |
bildirmek, beyan etmek, açıklamak, birine mahkemede doğruyu söylenmesi için yemin ettirmek, kanıtı olmak, kanıtlamak |
3813 |
attestation |
kanıtlama, tasdik, yemin |
3814 |
attested copy |
onaylı suret |
3815 |
attic |
çatı odası, tavan arası |
3816 |
attire |
giydirmek, süslemek, donatmak, elbise, giysi, üstbaş, kıyafet |
3817 |
attirement |
giysi, giyim kuşam |
3818 |
attitude |
duruş, tavır, davranış, tutum, görüş, münasebet, mevki, düşünce, yargı, fikir |
3819 |
attitudinize |
tavır takınmak, çalım satmak |
3820 |
attorney at law |
dava vekili |
3821 |
attorney general |
başsavcı |
3822 |
attorney |
avukat |
3823 |
attorney's fee |
ücreti vekalet |
3824 |
attract |
çekmek, celbetmek |
3825 |
attraction of gravity |
yerçekimi |
3826 |
attraction |
çekici şey, çekicilik, cazibe |
3827 |
attractive power |
çekici güç |
3828 |
attractive |
çekici, celbedici, cazip, güzel, hoş, ilginç |
3829 |
attributable |
yüklenebilir, atfolunabilir |
3830 |
attribute to |
bağlamak, yormak, mal etmek, atfetmek |
3831 |
attribute |
tabii özellik, nitelik, simge, sembol, (dil bilgisi) tayin, niteleyici, inanmak, bağlamak, yormak, vermek, atfetmek |
3832 |
attribution |
yükleme, yorma, bağlama, sıfat, nitelik |
3833 |
attributive adjective |
niteleme sıfatı |
3834 |
attributive |
niteleyici |
3835 |
attrited |
sürtünmeyle aşınmış |
3836 |
attrition |
sürtünme, aşınma, yenme, sürtüşme, yıpranma |
3837 |
attune |
alıştırmak, ayak uydurmak |
3838 |
atypical |
değişik, başka, tipik olmayan |
3839 |
au fait |
bilen, haberdar |
3840 |
au fond |
esasen, aslında |
3841 |
au pair |
yaptığı ev işlerine karşılık bir kodak yanında kala |
3842 |
aubergine |
patlıcan |
3843 |
auburn |
kestane rengi, kumral |
3844 |
auction |
açık artırma ile satmak |
3845 |
auctioneer |
açık artırmacı, mezatçı, mezat tellalı |
3846 |
audacious |
yürekli, cesaretli, korkusuz, gözüpek, atılgan, saygısız, küstah, kaba, yüzsüz, arsız |
3847 |
audaciously |
küstahça |
3848 |
audaciousness |
küstahlık |
3849 |
audacity |
yüreklilik, cesurluk, korkusuzluk, saygısızlık, küstahlık, kabalık, yüzsüzlük |
3850 |
audibility |
işitilebilirlik, duyulabilme |
3851 |
audible |
duyulabilir, işitilir |
3852 |
audibly |
işitilebilecek şekilde |
3853 |
audience chamber |
kabul salonu |
3854 |
audience |
dinleyiciler, temaşacılar, izleyiciler, seyirciler, resmi görüşme, huzura kabul, mahkemede konuşma özgürlüğü |
3855 |
audient |
işiten, duyan |
3856 |
audio amplifier |
odyoamplifikatör, işitsel yükselteç |
3857 |
audio channel |
işitme arnası |
3858 |
audio frequency |
ses dalgalarının frekansı |
3859 |
audio tape |
ses bandı |
3860 |
audio |
ünalgı çınavlarıyla iletilen/yayılan |
3861 |
audio-visual |
görsel-işitsel |
3862 |
audiocassette |
teyp kaseti |
3863 |
audiofrequency |
ses frekansı |
3864 |
audiometer |
odyometre, işitimölçer |
3865 |
audiomixer |
ses reji masası, kumanda masası |
3866 |
audiophile |
müzik dinleme meraklısı |
3867 |
audiovisual |
görsel-işitsel, odyovizüel |
3868 |
audit board |
denetçiler kurulu |
3869 |
audit court |
sayman |
3870 |
audit |
yıllık hesap denetimi, resmi hesap bilanço kontrolü yapmak |
3871 |
auditing committee |
denetleme komitesi |
3872 |
audition |
yetenek denemesi, duyma gücü, işitme gücü, duyma, işitme |
3873 |
auditive |
işitmeyle ilgili |
3874 |
auditon |
duyma, işitme, ses sınavı |
3875 |
auditor |
murakıp, denetçi |
3876 |
auditor's report |
denetçi raporu |
3877 |
auditorium |
oditoryum, dinleme/izleme salonu, izleyici bölümü |
3878 |
auditory canal |
kulak yolu |
3879 |
auditory centre |
işitme merkezi |
3880 |
auditory nerve |
işitme siniri |
3881 |
auditory |
işitsel |
3882 |
augend |
toplanacak sayı |
3883 |
auger bit |
ağaç burgusu, el burgusu |
3884 |
auger |
matkap |
3885 |
aught |
sıfır, şey, zerre |
3886 |
augite |
augit |
3887 |
augment |
artırmak, çoğaltmak, değerlendirmek, artmak, çoğalmak, değerlenmek |
3888 |
augmentable |
artırılabilir |
3889 |
augmentation |
artırma, büyütme, artış |
3890 |
augmentative |
artıran, çoğaltan |
3891 |
augmenter |
artırıcı |
3892 |
augur |
kâhin, -e alamet olmak |
3893 |
augury |
kehanet, fal, alamet |
3894 |
August |
ağustos, saygın, soylu, ulu, görkemli, heybetli, yüce |
3895 |
auk |
deniz kuşu türü |
3896 |
aulic |
saraya ait |
3897 |
aunt |
teyze, hala, eme, bibi, yenge |
3898 |
auntie |
teyze, hala, yenge |
3899 |
aunty |
teyze, hala, yenge |
3900 |
aura |
hava, gizemli ortam, izlenim |
3901 |
aural |
işitsel |
3902 |
aureole |
ayla, ağıl, hale |
3903 |
aureomycin |
aureomisin |
3904 |
auric |
altınla ilgili |
3905 |
auricle |
kulak kepçesi, kalp kulakçıkları |
3906 |
auricula |
ayıkulağı |
3907 |
auricular valve |
kulakçık kapağı |
3908 |
auricular |
kulağa söylenmiş, gizli |
3909 |
auriferous |
altın içeren, altınlı |
3910 |
Auriga |
Auriga, Arabacı |
3911 |
aurora australis |
güney ışığı |
3912 |
aurora borealis |
kuzey ışığı |
3913 |
aurora polaris |
kutup ışığı |
3914 |
aurora |
şafak, tansızlığı, gün ağarması |
3915 |
auroral |
güneşin doğuşuna ait |
3916 |
aurum |
altın |
3917 |
auscultate |
stetoskop ile dinlemek |
3918 |
auscultation |
stetoskop ile dinleme |
3919 |
auspice |
kuş falı |
3920 |
auspices |
yardım, destek, iyilik |
3921 |
auspicious |
hayırlı, uğurlu |
3922 |
auspiciousness |
uğur, hayır |
3923 |
Aussie |
Avustralyalı |
3924 |
austenite |
ostenit |
3925 |
austenitic |
ostenitli |
3926 |
austere |
çetin zor, güç, rahatsız, ciddi, katı, özdenetimli, sade, süssüz, yalın |
3927 |
austerity measures |
tasarruf önlemleri |
3928 |
austerity programme |
tasarruf bağdarlaması |
3929 |
austerity |
sertlik, güçlük, zorluk, ciddiyet, katılık, azla yetinme, idareli geçinme |
3930 |
austral |
güney |
3931 |
Australia |
Avustralya |
3932 |
Australian |
Avustralyalı |
3933 |
Austria |
Avusturya |
3934 |
Austrian |
Avusturyalı |
3935 |
autarchy |
özerklik |
3936 |
autarky |
otarşi |
3937 |
authentic will |
resmi vasiyetname |
3938 |
authentic |
gerçek, hakiki, doğru, orijinal, içten, samimi |
3939 |
authenticate |
gerçekliğini/doğruluğunu kanıtlamak, belgelemek |
3940 |
authentication |
doğruluğunu kanıtlama, belgeleme |
3941 |
authenticity |
gerçek olma özelliği, orijinallik, doğruluk, içten samimi |
3942 |
author card |
yazar kataloğu |
3943 |
author |
yazar, yazıcı, müellif, bir şeye kaynak olan/oluşturan kişi, teşebbüskâr, sebepkâr, yapan |
3944 |
authoress |
bayan yazar |
3945 |
authoritarian |
yetkeci, otoriter, zorgulu |
3946 |
authoritative |
otoriter, sözünü geçirir, yetkili, güvenilir, inanılır |
3947 |
authority |
otorite, yetkili, yetki, ihtiyar, vekâlet, bilirkişi, uzman |
3948 |
authorization |
izin, ruhsat, onama, uygun görme |
3949 |
authorize |
izin vermek, yetki vermek, yetkilendirmek |
3950 |
authorized bank |
yetkili banka |
3951 |
authorized capital |
nominal sermaye |
3952 |
authorized signature |
yetkili imza |
3953 |
authorized translation |
onaylı çeviri |
3954 |
authorized |
yetkili, resmi |
3955 |
authorship |
yazarlık |
3956 |
autihistamine |
antihistamin |
3957 |
autism |
otizm, içe kapanış |
3958 |
autistic |
otistik, içine kapalı |
3959 |
auto |
otomobil, araba |
3960 |
auto- |
(önek) kendi, öz, kendine, özüne, kendi kendine, öz özüne |
3961 |
autobahn |
otoyol, otoban |
3962 |
autobiographer |
otobiyograf yazan |
3963 |
autobiographic |
otobiyografik |
3964 |
autobiographical |
otobiyografik |
3965 |
autobiography |
tercümeihâl, otobiyografi, özgeçmiş |
3966 |
autobus |
otobüs |
3967 |
autocar |
otokar |
3968 |
autocatalysis |
otokataliz, öztezleştirme |
3969 |
autochthon |
bir yerin yerlisi |
3970 |
autochthonous |
yerli |
3971 |
autoclave |
otoklav, basınçlı kap |
3972 |
autocracy |
otokrasi, saltıkçı yönetim, saltıkçılık, otokrasiyle yönetilen ülke |
3973 |
autocrat |
otokrat, saltıkçı, despot, zorba |
3974 |
autocratic |
zorba |
3975 |
autocratical |
zorba |
3976 |
autocycle |
moped, kozgaltkalı bisiklet |
3977 |
autodiagnosis |
kendi hastalığını teşhis |
3978 |
autogamous |
kendi tozu ile tozaklanan |
3979 |
autogamy |
kendi tozu ile tozaklanma |
3980 |
autogenesis |
otogenez |
3981 |
autogenetic |
otogenetik |
3982 |
autogenous |
otojen |
3983 |
autogiro |
otojir |
3984 |
autograft |
otogref |
3985 |
autograph |
ünlü birinin imzası, (kitap/vb.) imzalamak |
3986 |
autogyro |
otojir |
3987 |
autohypnosis |
öz özünü hipnotize etme |
3988 |
autoinfection |
otoenfeksiyon |
3989 |
autoinoculation |
otoentoksikasyon |
3990 |
autointoxication |
otoentoksikasyon |
3991 |
autoionization |
kendiliğinden iyonlaşma |
3992 |
autoloader |
oto-yükleyici, özyükleyici |
3993 |
autolysis |
otoliz |
3994 |
automat |
otomat |
3995 |
automate |
otomatikleştirmek, kılgalaştırmak |
3996 |
automated teller machine |
bankamatik |
3997 |
automatic alarm |
otomatik alarm |
3998 |
automatic brake |
otomatik eğleç |
3999 |
automatic camera |
otomatik sınalga |
4000 |
automatic computer |
otomatik bilgisayar |
4001 |
automatic control |
otomatik kontrol |
4002 |
automatic fuse |
otomatik sigorta |
4003 |
automatic gear change |
otomatik vites değiştirme |
4004 |
automatic gearbox |
otomatik vites kutusu |
4005 |
automatic ignition |
otomatik ateşleme |
4006 |
automatic pilot |
otomatik pilot |
4007 |
automatic rifle |
otomatik tüfek |
4008 |
automatic scanning |
otomatik tarama |
4009 |
automatic transmission |
otomatik vites |
4010 |
automatic tuning |
otomatik ayar |
4011 |
automatic weapon |
otomatik silah |
4012 |
automatic |
otomatik, özdevinimli, kendiliğinden, olması kesin |
4013 |
automatically |
otomatik olarak |
4014 |
automation |
otomasyon, özdevinim, özedim |
4015 |
automatism |
otomatizm, özdevim |
4016 |
automaton |
otomat |
4017 |
automobile |
otomobil, araba |
4018 |
automorphic |
otomorf, özbiçimli |
4019 |
automotive industry |
otomotiv sanayii |
4020 |
automotive |
otomotiv |
4021 |
autonomic nerve system |
otonom sinir jüyesi |
4022 |
autonomic |
irade dışı olan, otonom |
4023 |
autonomous budget |
özerk bütçe |
4024 |
autonomous |
muhtar, özerk, özünü idare eden |
4025 |
autonomy |
özerklik |
4026 |
autopathic |
nedensiz gibi görünen hastalıkla ilgili |
4027 |
autopilot |
otomatik pilot |
4028 |
autoplastic |
otoplastik |
4029 |
autoplasty |
otoplasti |
4030 |
autopsy |
otopsi |
4031 |
autoreverse |
otomatik geriye dönme |
4032 |
autosuggestion |
öz özüne telkin |
4033 |
autotransformer |
ototransformatör, özdönüştüreç |
4034 |
autotroph |
kendibeslek ösümlük, ototrof |
4035 |
autotrophic |
kendibeslek, ototrof |
4036 |
autotrophy |
kendibesleklik, ototrofi |
4037 |
autotype |
ototipi |
4038 |
autoxidation |
otoksidasyon |
4039 |
autumn |
sonbahar, güz, payiz |
4040 |
autumnal equinox |
sonbahar çekidi, güz ılımı |
4041 |
autumnal |
sonbaharla ilgili |
4042 |
auxiliary engine |
yedek kozgaltka |
4043 |
auxiliary verb |
yardımcı fiil, kömekçi fiil |
4044 |
auxiliary |
yardımcı, kömekçi |
4045 |
auxin |
oksin |
4046 |
auxochrome |
oksokrom |
4047 |
avail |
kendisine yarar sağlamak, yararlanmak, kullanış, sonuç, avantaj, yarar |
4048 |
availability |
kullanılırlık, elverişlilik, elde edilebilme |
4049 |
available data |
mevcut veriler |
4050 |
available |
elde edilebilir, bulunabilir, mevcut, elde, kullanılabilir, yararlı, elverişli, itibarlı, görüşmeye uygun, meşgul değil, müsait |
4051 |
avalanche |
çığ, kar uçkunu |
4052 |
avant-garde |
avangard, öncü, yenilikçi |
4053 |
avarice |
pul tutkusu, servet tutkusu, açgözlülük |
4054 |
avaricious |
pul canlısı, açgözlü |
4055 |
avast |
dur! |
4056 |
avawal |
açıkça söyleme, itiraf |
4057 |
ave |
selam!, merhaba!, güle güle! |
4058 |
avenge oneself on |
#NAME? |
4059 |
avenge |
öcünü almak |
4060 |
aventurine |
yıldıztaşı |
4061 |
avenue |
iki yanı ağaçlı yol, hıyaban, bulvar, geniş cadde, bulvar, bir sonuca götüren yol |
4062 |
aver |
iddia etmek, söylemek, kanıtlamak |
4063 |
average density |
ortalama yoğunluk |
4064 |
average size |
ortalama büyüklük |
4065 |
average value |
ortalama değer |
4066 |
average velocity |
ortalama hız |
4067 |
average |
ortalama, ortalama seviye, orta, orta rakam, adi, sıradan, vasati, ortalamasını almak, ibaret olmak |
4068 |
averse |
karşı, muhalif, isteksiz |
4069 |
aversion |
hoşlanmama, sevmeme, nefret, nefret edilen şey |
4070 |
avert |
olmasını önlemek, önüne geçmek, önlemek, başka yöne çevirmek |
4071 |
aviary |
büyük kuş kafesi, kuşhane |
4072 |
aviate |
uçak kullanmak |
4073 |
aviation fuel |
uçak yakıtı |
4074 |
aviation gasoline |
uçak benzini |
4075 |
aviation |
havacılık, havacılık endüstrisi |
4076 |
aviator |
pilot |
4077 |
aviculture |
kuş yetiştiriciliği |
4078 |
avid |
gayretli, hevesli, istekli |
4079 |
avidity |
gayret, hırs, istek |
4080 |
avionics |
havacılık elektroniği |
4081 |
avitaminosis |
vitaminsizlikten ileri gelen hastalık |
4082 |
avocado pear |
perse ağacının meyvesi |
4083 |
avocado |
avokado, amerikaarmudu |
4084 |
avocation |
hobi, uğraş, iş, meslek |
4085 |
Avogadro |
Avogadro |
4086 |
Avogadro's constant |
Avogadro sabitesi, Avogadro değişmezi |
4087 |
Avogadro's law |
Avogadro yasası |
4088 |
Avogadro's number |
Avogadro sayısı |
4089 |
Avogadro's principle |
Avogadro ilkesi |
4090 |
avoid |
uzak dolanmak, özünü gözlemek, çekinmek, uzak gezmek, kenar gezmek, kaçınmak, uzak kaçmak, uzak durmak, sakınmak, boyun kaçırmak, yanaşmamak, yayınmak, yan geçmek, kaçmak, kurtulmak, önlemek, engel olmak, kuvveden salmak, ləğvetmek, kanundan salmak |
4091 |
avoidable |
önlenebilir, kaçınılır |
4092 |
avoidance |
kaçınma, sakınma, çekinme |
4093 |
avoirdupois |
ingiliz ve Amerikan ağırlık jüyesi |
4094 |
avow |
itiraf etmek, açıkça söylemek |
4095 |
avowal |
itiraf |
4096 |
await |
beklemek |
4097 |
awake |
uyanmak, uyandırmak, uyatmak, harekete geçirmek, harekete geçmek, uyanık, uyak, uyanmış, bilinçli, bilincinde, farkında |
4098 |
awaken |
uyanmak, uyandırmak |
4099 |
awakening |
uyanış, bilinçlenme |
4100 |
award |
mahkeme kararı ile vermek, vermek, ödül olarak vermek, taltif etmek, mükâfatlandırmak, ödüllendirmek, mahkeme kararı, hüküm, ödül |
4101 |
aware |
farkında, haberdar |
4102 |
awareness |
farkında olma, haberdarlık |
4103 |
awash |
su düzeyinde, dalgalarla sürüklenen |
4104 |
away |
uzağa, uzakta, -den, -dan, buradan, başka yönde, emin bir yerde/yere, gidecek/bitecek/sona erecek şekilde, sürekli, durmadan, deplasmanda oynanan |
4105 |
awe |
korku ve merakla karışık saygı |
4106 |
awe-inspiring |
insanı huşu içinde bırakan |
4107 |
awesome |
korku veren, korkunç, dehşetli |
4108 |
awestruck |
korkulu, meraklı |
4109 |
awful |
müthiş, dehşetli, korkunç, berbat, rezil |
4110 |
awfully |
çok, aşırı, o biçim, müthiş, acayip |
4111 |
awhile |
kısa bir süre için, biraz |
4112 |
awkward |
beceriksiz, sakar, afal, yöndemsiz, hantal, iyi yapılmamış, kullanımı zor, kullanışsız, nakolay, anlaşılması zor insan, uyumsuz, dikbaşlı, utandırıcı, mahçup edici, uygunsuz |
4113 |
awkwardly |
beceriksizce, hantal bir şekilde |
4114 |
awkwardness |
beceriksizlik, sakarlık |
4115 |
awl |
biz, tığ |
4116 |
awn |
kılçık, diken |
4117 |
awning |
tente |
4118 |
awnless |
kılçıksız |
4119 |
awry |
eğri, yan, ters |
4120 |
ax |
balta |
4121 |
axe |
balta, kaldırmak, azaltmak, kısmak, atmak |
4122 |
axial |
eksenel, aksiyal, eksen |
4123 |
axil |
koltuk, ağaç dalı ile sapı arasındaki köşe |
4124 |
axilla |
koltuk altı |
4125 |
axiom |
belit, aksiyom |
4126 |
axiomatic |
aksiyomla ilgili |
4127 |
axis of revolution |
dönme ekseni |
4128 |
axis of rotation |
dönme ekseni |
4129 |
axis of the earth |
yer ekseni |
4130 |
axis |
eksen, mil, dingil |
4131 |
axle box |
dingil kutusu, aks kutusu |
4132 |
axle lock |
dingil kilidi |
4133 |
axle spring |
dingil yayı |
4134 |
axle tree |
araba dingili |
4135 |
axle |
mil, dingil |
4136 |
axon |
akson |
4137 |
ay |
evet, muhakkak, hep |
4138 |
aye |
lehte oy, kabul oyu, evet oyu, evet |
4139 |
azalea |
açalya, açelya |
4140 |
azeotropic |
eşkaynar, azeotrop |
4141 |
Azerbaijan |
Azerbaycan |
4142 |
Azerbaijani |
Azerbaycanlı, Azerbaycan dili, Azerbaycan |
4143 |
azide |
azit |
4144 |
azimuth |
semt, azimut, güney açısı |
4145 |
azimuthal |
azimutla ilgili |
4146 |
azine |
azin |
4147 |
azo compounds |
azo bileşikleri |
4148 |
azo dyes |
azo boyaları, azoik boyalar |
4149 |
azo |
azo |
4150 |
azobenzene |
azobenzen |
4151 |
azoic age |
azoik çağ |
4152 |
azoic |
azoik |
4153 |
azure |
gök mavisi |
4154 |
azurite |
azurit |
4155 |
baa |
melemek |
4156 |
babbit metal |
babit alaşımı, babit metali |
4157 |
babbit |
vaytmetal |
4158 |
babble out |
sır söylemek |
4159 |
babble |
gevezelik etmek, saçmasapan mırıldanmak, sır söylemek, tekdüze ses çıkartmak, karmaşık konuşma, aptalca konuşma, çocukça konuşma, uğultu, gürültü, anlaşılması güç konuşma, şırıltı |
4160 |
babbler |
geveze kimse, ezme, boşboğaz, çağlayan |
4161 |
babe |
bebek, körpe, yavru, bebek, fıstık |
4162 |
baboon |
köpek maymunu |
4163 |
babunbaby |
bebek, (döngül) yavru, bir türkümün en genç üyesi, yavru, bebek, fıstık, bebek muamelesi yapmak |
4164 |
babushka |
eşarp |
4165 |
baby blue |
süt mavisi |
4166 |
baby bottle |
biberon, emzik |
4167 |
baby carriage |
çocuk arabası |
4168 |
baby farm |
kreş |
4169 |
baby grand |
kısa kuyruklu piyano |
4170 |
baby sitter |
çocuk bakıcısı, muvakkati olarak pulla uşağa bakan kadın |
4171 |
baby spot |
küçük projektör |
4172 |
baby tooth |
sütdişi |
4173 |
baby |
bebek, körpe, çağa, yavru, bala |
4174 |
baby-minder |
çocuk bakıcısı |
4175 |
baby-sit |
çocuk bakıcılığı yapmak |
4176 |
babyhood |
bebeklik, bebeklik devresi |
4177 |
babyish |
bebeksi |
4178 |
babyminder |
çocuk bakıcısı |
4179 |
babysit |
çocuk bakıcılığı yapmak |
4180 |
babysitter |
çocuk bakıcısı |
4181 |
baccalaureate |
bakalorya |
4182 |
baccarat |
bakara |
4183 |
baccate |
çilek türünden etli ve çekirdeksiz meyve gibi |
4184 |
bacchanal |
ayyaş |
4185 |
bach |
bekâr hayatı yaşamak |
4186 |
Bachelor of Arts degree |
edebiyat bilimyurdu diploması |
4187 |
Bachelor of Arts |
Edebiyat Bilimyurdu mezunu |
4188 |
Bachelor of Science degree |
fen bilimyurdu diploması |
4189 |
bachelor |
bekâr erkek, subay, birdem mezunu |
4190 |
bachelor's-button |
peygamber çiçeği |
4191 |
bachelorhood |
bekârlık |
4192 |
bacillary |
basil ile ilgili |
4193 |
bacillus |
bakteri, basil, çomak bakteri |
4194 |
back and forth |
ileri geri |
4195 |
back cloth |
astar, baskı astarı |
4196 |
back conduction |
geri iletim |
4197 |
back contact |
geri kontak |
4198 |
back country |
taşra, geri kalmış bölge |
4199 |
back current |
geri akım |
4200 |
back door |
arka kapı |
4201 |
back down from |
caymak, vazgeçmek |
4202 |
back down |
hatalı olduğunu kabul etmek, boyun eğmek |
4203 |
back flow |
tersine akış, ters akış |
4204 |
back issue |
eski tarihli yayın |
4205 |
back number |
bir önceki sayı, çağdışı şey/kimse |
4206 |
back of beyond |
çok uzak yer |
4207 |
back out |
sözünü tutmamak, vazgeçmek, caymak |
4208 |
back pay |
geri ödeme, ödenmesi gecikmiş vergin |
4209 |
back pressure turbine |
karşıbasınç türbini |
4210 |
back pressure |
karşıbasınç |
4211 |
back projection |
geriden gösterim |
4212 |
back rest |
arkalık |
4213 |
back room |
arka oda |
4214 |
back saw |
tırtıl testere, sıçankuyruğu testere |
4215 |
back scratcher |
kaşağı |
4216 |
back seat |
arka koltuk, ikinci mevki |
4217 |
back shaft |
arka mil |
4218 |
back shift |
bakım-onarım vardiyası |
4219 |
back sight |
gez, geri rasat |
4220 |
back street |
arka sokak, dönge |
4221 |
back talk |
ters karşılık, küstahça karşılık |
4222 |
back the oars |
siya etmek |
4223 |
back the sails |
yelkenleri faça etmek |
4224 |
back to back loan |
karşılıklı kredi |
4225 |
back to back |
arka arkaya, sırt sırta |
4226 |
back to the drawing board |
sil baştan |
4227 |
back up |
desteklemek, arka çıkmak, yedeklemek |
4228 |
back |
sırt, kürek, arka, dal, arkadaki, daldaki, (futbol) bek, eski yerine, eski yerinde, geri, geriye doğru, geriye, arkaya, geride, arkada, uzak, geri, önce, geçmişte, geçmişe, geri yine, karşılığında, karşılık olarak, (pul) önceden borç olan, önceki, geriye gitmek, geriye doğru götürmek, arkaya götürmek, desteklemek, destek olmak, arka çıkmak, üzerine pul koymak, bahse girmek |
4229 |
back-pedal |
caymak, pedalı geri çevirmek |
4230 |
back-seat driver |
sürücüye müdahale eden kişi |
4231 |
backache |
sırt ağrısı, kürek ağrısı, bel ağrısı |
4232 |
backbencher |
kıdemsiz parlamento üyesi |
4233 |
backbite |
arkasından konuşmak, yokken kötülemek, arkasından dedikodusunu yapmak, çekiştirmek |
4234 |
backbiter |
dedikoducu kimse |
4235 |
backbiting |
dedikoduculuk, birbirinin arkasından konuşma, kötüleme |
4236 |
backboard |
arka tahtası, arkalık |
4237 |
backbone |
belsümüğü, omurga, esas, özül, en büyük destek, belsümüğü, sağlam karakter |
4238 |
backboned |
omurgalı |
4239 |
backboneless |
omurgasız |
4240 |
backbreaking |
(iş) çok zor, yorucu |
4241 |
backchat |
ters karşılık, küstahlık |
4242 |
backdate |
eski bir tarih atmak, daha önceki bir tarihten gecerli kılmak |
4243 |
backdoor |
yasadışı |
4244 |
backdown |
cayma, vazgeçme |
4245 |
backdrop |
zemin, fon |
4246 |
backed |
arkası olan, yardım edilmiş, astarlanmış, kaplı |
4247 |
backer |
destekçi, destek olan kimse |
4248 |
backfill |
dolgu |
4249 |
backfilling longwall |
rambleli uzunayak |
4250 |
backfilling |
doldurma |
4251 |
backfire |
(plan/vb.) geri tepmek, olumsuz sonuç vermek |
4252 |
backgammon |
tavla, nert, nerttahta |
4253 |
background |
geçmiş, artyetişim, arka plan, fon, zemin |
4254 |
backhand |
(tenis) bekhend |
4255 |
backhanded compliment |
eleştiri niteliğinde iltifat |
4256 |
backhanded |
elin tersi öne doğru olduğu halde yapılan |
4257 |
backheating |
geri ısıtma |
4258 |
backheel |
topuk vuruşu, badalak |
4259 |
backhouse |
binanın dışındaki tuvalet |
4260 |
backing |
destek, yardım, fon müziği, arka kaplama, arka parça |
4261 |
backlash |
geriye doğru yapılan ani hareket, büyüyen, güçlenen bir inanca karşı oluşan güçlü tepki |
4262 |
backlight |
arka ışığı |
4263 |
backlog |
geciktirilmiş, ihmal edilmiş işler |
4264 |
backmost |
en geri, en arka |
4265 |
backpack |
sırt çantası |
4266 |
backpedal |
bisiklette pedalı ters yöne çevirmek, geri çekilmek ya da sözünü geri almak, sözden dönmek |
4267 |
backrest |
arkalık |
4268 |
backscratch |
birbirini yağlamak |
4269 |
backside |
kıç, popo |
4270 |
backslide |
kötü yola sapmak, doğru yoldan sapmak |
4271 |
backslider |
kötü yola sapan kimse |
4272 |
backspace |
geriye almak, geriletmek |
4273 |
backspacer |
(daktiloda) geri tuşu |
4274 |
backstage |
perde arkasında olan, kulis, perde arkası |
4275 |
backstairs |
arka merdiven, hizmet merdiveni |
4276 |
backstay |
patrise |
4277 |
backstitch |
iğneardı dikiş, iğneardı dikiş yapmak |
4278 |
backstream |
ters akıntı, anafor |
4279 |
backstroke |
sırt üstü yüzme |
4280 |
backsword |
tek yüzlü kılıç |
4281 |
backtrack |
aynı yere geri dönme |
4282 |
backup file |
yedekleme dosyası, yedekleme kütüğü |
4283 |
backup lamp |
geri gidiş lambası |
4284 |
backup light |
geri gidiş lambası |
4285 |
backup |
başkasının yerine geçmeye, onun yedeği olmaya hazır kişi ya da şey, yardımcı olan, destek olan kişi ya da şey |
4286 |
backward scatter |
geri saçılma |
4287 |
backward wave |
geriyürüyen dalga |
4288 |
backward |
geriye yönelmiş, başlangıca yönelmiş, geçmişe yönelmiş, geri, geri kalmış, gelişmemiş, çekingen, özünden emin olmayan |
4289 |
backwardly |
geriye doğru |
4290 |
backwardness |
gerilik, geç kavrama |
4291 |
backwards and forwards |
ileri geri |
4292 |
backwards |
geriye, arkaya, arka tarafa, geçmişe, ters olarak |
4293 |
backwash |
geriye gelen dalga |
4294 |
backwater |
durgun yer |
4295 |
backwoods |
kaba |
4296 |
backyard |
avlu |
4297 |
bacon |
domuz pastırması, domuzun ise verilmiş tuzlanmış döş eti |
4298 |
bacteria |
bakteri |
4299 |
bacterial contamination |
bakteriyel enfeksiyon |
4300 |
bacterial crown gall |
kök uru, kök tümörü |
4301 |
bacterial |
bakteriyel, bakteriye ait |
4302 |
bactericidal |
bakteri yok edici |
4303 |
bactericide |
bakterisit |
4304 |
bacteriological |
bakteriyolojik |
4305 |
bacteriologist |
bakteriyolog |
4306 |
bacteriology |
bakteriyoloji |
4307 |
bacteriophage |
bakteriyofaj |
4308 |
bacterium |
bakteri |
4309 |
bacteroid |
bakterimsi |
4310 |
bacteroidal |
bakteriye ait |
4311 |
bad cheque |
karşılıksız çek |
4312 |
bad debt |
şüpheli alacak |
4313 |
bad fortune |
şanssızlık, talihsizlik |
4314 |
bad luck |
şanssızlık, aksilik |
4315 |
bad money |
kalp pul, gastan pul |
4316 |
bad patch |
kötü zaman, şanssızlık anı |
4317 |
bad |
kötü, seyyi, yaman, bet, bozuk, çürük, geçersiz, yaramaz, pis, ahlaksız, zararlı, sağlıksız, mutsuz, neşesiz, ciddi, sert, şiddetli, talihsiz, yanlış, hatalı, bozuk, (pul) sahte, gastan, değersiz, (dil) kaba |
4318 |
bad-tempered |
huysuz, ters |
4319 |
badderlocks |
denizkadayıfı |
4320 |
baddie |
yankada kötü adam |
4321 |
badge |
rozet |
4322 |
badger |
porsuk, başının etini yemek |
4323 |
badinage |
takılma, şaka |
4324 |
badlands |
vadili çorak arazi |
4325 |
badly |
kötü bir şekilde, çok |
4326 |
badly-off |
fakir, pulsuz, şanssız |
4327 |
badman |
eşkıya |
4328 |
badminton |
tenis benzeri bir oyun |
4329 |
bae load |
ana yük |
4330 |
baffle |
şaşırtmak, kafasını karıştırmak |
4331 |
baffling |
şaşırtıcı, kafa karıştırıcı |
4332 |
bag and baggage |
pılı pırtıyı toplayarak, bütün eşya ile |
4333 |
bag |
çanta, torba, çuval, bir çuval, bir ton, yığınla, çantaya koymak, torbaya doldurmak, (döngül) öldürmek, döngül yakalamak, döngül avlamak, yürütmek |
4334 |
bagasse |
bagas |
4335 |
bagatelle |
önemsiz şey, bilardoya benzer bir oyun |
4336 |
baggage car |
yük vagonu, furgon |
4337 |
baggage room |
bagaj kompartımanı |
4338 |
baggage |
yük, bagaj |
4339 |
bagging |
çuval bezi |
4340 |
baggy |
bol, sarkık, asılı, düşük |
4341 |
bagnio |
genelev, hamam |
4342 |
bagpipes |
gayda |
4343 |
bah |
tüü!, tüh! |
4344 |
bahind bars |
hapiste, kodeste |
4345 |
bail fee |
kefalet pulu |
4346 |
bail out |
kefaletle serbest bıraktırmak |
4347 |
bail |
kefalet, kefalet vergini |
4348 |
bailable |
kefil olunabilir |
4349 |
bailee |
emanetçi |
4350 |
bailey |
şatonun dış avlusu |
4351 |
bailiff |
mübaşir, çiftlik kahyası, şerif yardımcısı |
4352 |
bailiwick |
yetki bölgesi, uzmanlık alanı, yetki alanı |
4353 |
bailment |
kefalet |
4354 |
bailor |
teminatı veren mudi |
4355 |
bailsman |
kefil |
4356 |
bainite |
beynit |
4357 |
bainsmarie |
benmari, iki katlı tencere |
4358 |
bairam |
bayram |
4359 |
bairn |
çocuk |
4360 |
bait |
yem, dikkati çeken şey, istek uyandıran şey, oltaya ya da tuzağa yem koymak, kasten kızdırmak |
4361 |
baize |
yeşil masa çuhası |
4362 |
bake |
fırınlamak, fırında pişirmek, sıcaktan katılaşmak, sertleşmek, sıcaktan pişmek |
4363 |
baked potatoes |
fırında çisil, kumpir |
4364 |
bakehouse |
fırın |
4365 |
bakelite |
bakalit |
4366 |
baker |
fırıncı, çörekçi |
4367 |
baker's shop |
çörek dükkânı |
4368 |
bakers dozen |
on üç |
4369 |
bakery |
fırın, çörekhane, çörek pişirilen veya satılan yer |
4370 |
baking powder |
maya tozu |
4371 |
baking soda |
sodyum bikarbonat, karbonat |
4372 |
baking temperature |
pişirme sıcaklığı |
4373 |
baking |
pişirme, fırında pişirme |
4374 |
baksheesh |
bahşiş |
4375 |
balalaika |
balalayka |
4376 |
balance arm |
terazi kolu |
4377 |
balance of a debt |
borç bakiyesi |
4378 |
balance of current account |
cari işlemler dengesi |
4379 |
balance of payments |
ödemeler dengesi |
4380 |
balance of powers |
kuvvetler dengesi |
4381 |
balance of services |
hizmetler bilançosu |
4382 |
balance of trade |
ticaret dengesi |
4383 |
balance sheet |
bilanço |
4384 |
balance the budget |
bütçeyi ayarlamak, dengelemek |
4385 |
balance wheel |
volan, düzenteker |
4386 |
balance |
denge, terazi, kapan, bakiye, kalıntı, düşünmek, göz önünde bulundurmak, kıyaslamak, dengelemek, dengeli olmak |
4387 |
balanced budget |
denk bütçe |
4388 |
balanced development |
dengeli gelişme |
4389 |
balanced diet |
dengeli beslenme |
4390 |
balanced growth |
dengeli büyüme |
4391 |
balanced representation |
dengeli temsil |
4392 |
balanced trade |
dengeli ticaret |
4393 |
balanced |
dengeli, aklıbaşında |
4394 |
balancing |
dengeleyici, dengeleme |
4395 |
balcony |
eyvan, balkon |
4396 |
bald |
kel, dazlak, sade, süssüz, yalın |
4397 |
baldachin |
baldaken, sayvan |
4398 |
balderdash |
zırva, saçmalık |
4399 |
baldfaced |
yüzsüz, küstah |
4400 |
baldhead |
kel kimse, dazlak kimse |
4401 |
balding |
saçı dökülen, kelleşen |
4402 |
baldly |
açık açık, dobra dobra, sözünü esirgemeden |
4403 |
baldness |
kellik, açıklık |
4404 |
baldric |
kılıç kayışı |
4405 |
bale out |
paraşütle uçaktan atlamak |
4406 |
bale |
balya, denek |
4407 |
balefire |
şenlik ateşi, işaret ateşi |
4408 |
baleful |
nefret/kötülük dolu, şeytani |
4409 |
balk |
kütük, engel olmak, engellemek, önünü kesmek, anlaşmaya yanaşmamak, duraksamak |
4410 |
balky |
yürümemekte direnen, inat eden |
4411 |
ball and chain |
ayak kösteği, pranga |
4412 |
ball and socket |
bilyalı mafsal |
4413 |
ball bearing |
bilyalı yatak, rulmanlı yatak |
4414 |
ball cock |
bilyalı valf, bilyalı şamandıra |
4415 |
ball dress |
balo giysisi |
4416 |
ball head |
yuvarlak mafsal başı, küremsi uç |
4417 |
ball joint |
bilyalı mafsal, küresel mafsal |
4418 |
ball mill |
bilyalı değirmen |
4419 |
ball nut |
yuvarlak somun |
4420 |
ball of the foot |
ayak parmaklarının kökü |
4421 |
ball peen hammer |
perçin çekici, topuzlu çekiç |
4422 |
ball pin |
yuvarlak başlı pim |
4423 |
ball point hammer |
yuvarlak başlı çekiç |
4424 |
ball point pen |
tükenmezkalem |
4425 |
ball race |
bilya yuvası |
4426 |
ball room |
balo salonu |
4427 |
ball socket |
bilya yuvası |
4428 |
ball up |
şaşırtmak, berbat etmek |
4429 |
ball valve |
küre supap, bilyalı supap |
4430 |
ball winding |
yumak sarma |
4431 |
ball |
top, küre, yumak, balo |
4432 |
ballad |
balad, türkü, şiirsel öykü |
4433 |
balladmonger |
şarkı satan kimse |
4434 |
balladry |
balad türünde şiirler |
4435 |
ballast |
safra, ağırlık, balast, kırmataş |
4436 |
ballcock |
(sifon/su deposu/vb.) şamandıra |
4437 |
ballerina |
balerin |
4438 |
ballet |
bale |
4439 |
balling |
yumak yapma |
4440 |
ballista |
mancınık |
4441 |
ballistic curve |
balistik eğri |
4442 |
ballistic galvanometer |
balistik galvanometre |
4443 |
ballistic magnetometer |
balistik manyetometre |
4444 |
ballistic missile |
balistik füze |
4445 |
ballistic pendulum |
balistik sarkaç |
4446 |
ballistic |
balistik, atışlı |
4447 |
ballistics |
balistik, atış bilimi |
4448 |
ballonet |
baloncuk |
4449 |
balloon |
balon, balon gibi şişmek |
4450 |
balloontire |
balon lastik |
4451 |
ballot box |
oy sandığı |
4452 |
ballot paper |
oy pusulası |
4453 |
ballot vote |
oy |
4454 |
ballot |
oy pusulası, gizli ses verme, gizli oylama |
4455 |
ballpoint |
tükenmez kalem |
4456 |
ballroom |
balo salonu |
4457 |
balls up |
içine sıçmak |
4458 |
balls |
taşaklar, Saçma!, Hassiktir! |
4459 |
ballyhoo |
gürültü, patırtı, kötü propaganda, reklam |
4460 |
balm of Gilead |
belesan, belsen |
4461 |
balm |
pelesenk, avutma, teselli |
4462 |
balmy |
(hava) yumuşak ılık, şeker gibi, kaçık, deli, çatlak, üşütük |
4463 |
balneology |
banyo ile tedavi |
4464 |
baloney |
zırva, saçma şey, bir cins salam |
4465 |
balsa |
balsa |
4466 |
balsam apple |
kudret narı |
4467 |
balsam |
belesan, kınaçiçeği |
4468 |
balsamic |
belesan ile ilgili |
4469 |
Baltic |
Baltık |
4470 |
baluster |
tırabzan direği, merdiven korkuluğu |
4471 |
balustered |
parmaklıklı, korkuluklu |
4472 |
balustrade |
trabzan, korkuluk, parmaklık |
4473 |
bamboo |
bambu |
4474 |
bamboozle |
kazıklamak, üçkâğıda getirmek |
4475 |
ban |
(özellikle yasa ile) yasaklamak, (on ile) yasak, yasaklama |
4476 |
banal |
adi, bayağı, banal, sıradan |
4477 |
banality |
adilik, banallık, sıradanlık |
4478 |
banana plug |
fiş banan, tekli fiş |
4479 |
banana republic |
muz cumhuriyeti |
4480 |
banana |
muz |
4481 |
band merit |
bant kalitesi |
4482 |
band saw |
şerit testere |
4483 |
band selector |
bant seçici |
4484 |
band together |
birleşmek, birlik olmak |
4485 |
band width |
bant genişliği, kuşak genişliği |
4486 |
band |
şerit, kayış, bant, kuşak, renk şeridi, türküm, grup, topluluk, (together ile) birleşmek, birlik olmak |
4487 |
band-pass filter |
bantgeçiren filtre |
4488 |
band-pass tuning |
bantgeçiren akort |
4489 |
band-pass |
bant geçirimi, kuşak geçirimi |
4490 |
bandage |
sargı, sargı koymak, sarmak, bağlamak |
4491 |
bandanna |
desenli büyük mendil |
4492 |
bandbox |
şapka kutusu |
4493 |
bandeau |
saç bağı, saç filesi |
4494 |
banderole |
bandrol, flandıra |
4495 |
bandit |
haydut |
4496 |
banditry |
haydutluk |
4497 |
bandmaster |
bando şefi |
4498 |
bandoleer |
fişeklik, palaska |
4499 |
bandolier |
palaska |
4500 |
bandsman |
müzik topluluğu üyesi |
4501 |
bandstand |
müzik topluluğu için yapılmış yüksek yer, sahne |
4502 |
bandwagon |
sürüye uymak |
4503 |
bandy |
lafa laf koymak, çabuk çabuk konuşarak ağız dalaşı yapmak, verip veriştirmek, (bacak) çarpık |
4504 |
bandy-legged |
çarpık bacaklı |
4505 |
bane |
felaket, kötülük, zarar, ziyan |
4506 |
baneful |
öldürücü, zehirli, muzır, kötü |
4507 |
bang up |
mahvetmek, canına okumak |
4508 |
bang |
büyük patlama, şiddetli ani gürültü, yaygın çaba, sevk, büyük heyecan, şiddetle çarpmak, vurmak, ses çıkartacak biçimde çarpmak, bas bas bağırmak, gürültü/tantana yapmak, sikmek, sikişmek, tam |
4509 |
bang-on |
çok doğru, aynen öyle |
4510 |
banger |
sosis, havai fişek, külüstür otomobil, hurda araba |
4511 |
Bangladesh |
Bangladeş |
4512 |
bangle |
bilezik, kolbak, halka, halhal |
4513 |
bangs |
perçem, kâkül, kırkma |
4514 |
banian |
Hintli tüccar, flanel ceket |
4515 |
banish |
(from ile) sürgün etmek, sürmek, sürgüne yollamak, düşünmemek, aklından çıkarmak |
4516 |
banisher |
sürgüne gönderen kimse |
4517 |
banishment |
sürgün |
4518 |
banister |
tırabzan |
4519 |
banjo |
banço |
4520 |
banjoist |
banco çalan kimse |
4521 |
bank account |
banka hesabı |
4522 |
bank balance |
banka bilançosu |
4523 |
bank bill |
banknot |
4524 |
bank check |
banka çeki |
4525 |
bank credit slip |
banka alacak dekontu |
4526 |
bank credit |
banka kredisi |
4527 |
bank deposit |
banka mevduatı |
4528 |
bank discount |
banka ıskontosu |
4529 |
bank endorsement |
banka cirosu |
4530 |
bank extract |
banka hesap ekstresi |
4531 |
bank guarantee |
banka garantisi |
4532 |
bank holiday |
resmi tatil |
4533 |
bank interest |
banka faizi |
4534 |
bank loan |
banka kredisi |
4535 |
bank note |
çönge pul |
4536 |
bank of issue |
emisyon bankası |
4537 |
bank on |
güvenmek, bel bağlamak |
4538 |
bank rate |
banka faiz oranı |
4539 |
bank remittance |
banka havalesi |
4540 |
bank statement |
banka hesap yağdayı |
4541 |
bank up |
yığmak, yığılmak |
4542 |
bank |
banka, bankaya pul yatırmak, nehir/göl kıyısı, sal, çay sahili, kenar, tümsek, yığın, küme, kum yığını, bayır, (oyun) banko |
4543 |
bankable |
bankaca geçerli, kâr getiren, pul getiren |
4544 |
bankbook |
banka cüzdanı, hesap cüzdanı |
4545 |
banker |
bankacı, çeşitli kumar oyunlarında kasa olan kişi, kasa |
4546 |
banker's draft check |
banka çeki |
4547 |
banker's payment order |
banka ödeme emri |
4548 |
banket |
altınlı konglomera |
4549 |
banking law |
bankalar yasası |
4550 |
banking secrecy |
sırdaş bankacılık |
4551 |
banking transactions |
bankacılık işlemleri |
4552 |
banking |
bankacılık |
4553 |
banknote |
banknot, çönge pul |
4554 |
banknotes issued |
emisyon |
4555 |
bankrupt |
müflis, batkın, iflas etmiş, iflas ettirmek |
4556 |
bankrupt's certificate |
konkordato |
4557 |
bankrupt's creditor |
müfliszede, müflisin alacaklısı |
4558 |
bankrupt's estate |
müflisin malları |
4559 |
bankruptcy law |
iflas kanunu |
4560 |
bankruptcy office |
iflas dairesi |
4561 |
bankruptcy |
batkı, iflas |
4562 |
banner class |
birinci sınıf |
4563 |
banner headline |
büyük puntolu manşet |
4564 |
banner |
bayrak, pankart |
4565 |
banquet |
ziyafet, şölen |
4566 |
banshee |
ölüm perisi |
4567 |
bantam |
ispenç, çakşırlı tavuk |
4568 |
bantamweight |
horoz sıklet |
4569 |
banter |
şakalaşmak, laklak etmek, dalga geçmek, hafif konuşma, sohbet, laklak |
4570 |
banterer |
şakacı |
4571 |
bantling |
çocuk, yumurcak |
4572 |
banyan |
banyan ağacı |
4573 |
baobab |
baobap ağacı |
4574 |
bar chart |
çubuk grafik, sütun grafiği |
4575 |
bar code |
barkod |
4576 |
bar diagram |
çubuk grafiği |
4577 |
bar girl |
konsomatris |
4578 |
bar graph |
çubuk grafik |
4579 |
bar line |
ölçü çizgisi |
4580 |
bar magnet |
çubuk çaşak |
4581 |
bar none |
istisnasız |
4582 |
bar of soap |
sabun kalıbı |
4583 |
bar screen |
çubuklu elek |
4584 |
bar suspension |
çubuk süspansiyon |
4585 |
bar |
(demir ya da tahta parmaklık / parmaklıklarla) örtmek, kapatmak, hapsetmek, kapatmak ya da dışarıda bırakmak, engellemek, kısıtlamak, izin vermemek, yasaklamak, sırık, tir, direk, çubuk, set, engel, bariyer, kalıp, parça, ince ışık demeti, üniformalarda rütbe belirten metal çubuklar, bar, dışında, hariç |
4586 |
barb |
(zıpkın/olta/ok/vb.gibi) çengelli uç |
4587 |
Barbados |
Barbados, Batı Hint adalarından biri |
4588 |
barbarian |
barbar, vahşi, uygarlaşmamış kimse |
4589 |
barbaric |
barbar, vahşi, zalim, acımasız |
4590 |
barbarically |
barbarca |
4591 |
barbarise |
barbarlaştırmak, barbarlaşmak |
4592 |
barbarism |
barbarlık |
4593 |
barbarity |
acımasızlık, kıyıcılık, vahşilik, barbarlık |
4594 |
barbarous |
uygarlaşmamış, görgüsüz, kaba, barbar, acımasız, zalim, (söz ve davranışta) saldırgan |
4595 |
barbarously |
barbarca |
4596 |
barbarousness |
barbarlık |
4597 |
barbate |
kıllı, sakallı |
4598 |
barbecue |
açık hava ızgarası, ızgara, açık havada ızgarada yemek pişirmek, açıkta ızgara yemeklerin yendiği toplantı |
4599 |
barbed wire |
dikenli tel |
4600 |
barbed |
dikenli, kancalı, iğneli |
4601 |
barbel |
karakeçi balığı |
4602 |
barbell |
halter |
4603 |
barbelled |
sakallı |
4604 |
barber |
berber, tellak |
4605 |
barberry |
amberbaris, sarıçalı |
4606 |
barbershop |
berber dükkânı, berber |
4607 |
barbet |
kaniş |
4608 |
barbette |
taret, top siperi |
4609 |
barbican |
gözleme kulesi |
4610 |
barbiturate |
barbitürat, yatıştırıcı |
4611 |
barbituric acid |
barbitürik asit |
4612 |
barbituric |
barbitürik |
4613 |
barbule |
büyük tüy kenarındaki küçük tüy |
4614 |
barcarolle |
Venedik gondolcularının şarkısı |
4615 |
bard |
ozan, şair |
4616 |
bardic |
şairane |
4617 |
bare cable |
çıplak kablo |
4618 |
bare chance |
zayıf olasılık |
4619 |
bare living |
kıt kanaat geçinme |
4620 |
bare stock |
çotuk |
4621 |
bare wasteland |
kellik, çorak yer |
4622 |
bare wire |
çıplak tel |
4623 |
bare |
çıplak, yalın, süssüz, boş, tamtakır, açmak, açığa çıkartmak, gözle görülür hale getirmek, soymak |
4624 |
bareback |
ata eyersiz binen, çıplak ata binen, eyersiz olarak, eyer olmadan |
4625 |
barefaced tenon |
hampaylı zıvana, düz zıvana |
4626 |
barefaced |
yüzsüz, utanmaz, arsız |
4627 |
barefoot |
yalın ayak, ayak yalın, ayak yalın gezmek |
4628 |
barefooted |
yalınayak |
4629 |
barehanded |
silahsız, eldivensiz |
4630 |
bareheaded |
başı açık |
4631 |
barelegged |
çıplak bacaklı, çorapsız |
4632 |
barely |
ancak |
4633 |
baresark |
zırhsız asker |
4634 |
barf |
kusmak |
4635 |
barfly |
bar kuşu |
4636 |
bargain basement |
indirimli satış reyonu |
4637 |
bargain counter |
indirimli eşya tezgâhı |
4638 |
bargain day |
indirimli satış günü |
4639 |
bargain for |
hesaba katmak |
4640 |
bargain price |
ucuz fiyat, indirimli fiyat |
4641 |
bargain |
pazarlık, anlaşma, uyuşma, pazarlık etmek, kelepir, ucuz şey, (for ile) hesaba katmak |
4642 |
bargainer |
pazarlık eden kimse |
4643 |
bargaining power |
pazarlık gücü |
4644 |
barge board |
saçak pervazı |
4645 |
barge in |
hızla içeri dalmak |
4646 |
barge into |
konuşmayı kesmek, bölmek |
4647 |
barge |
mavna, salapurya, çarpmak, toslamak, (into ile) (konuşmayı) kesmek, bölmek, müdahale etmek, (in ile) hızla içeri dalmak |
4648 |
bargee |
mavnacı |
4649 |
bargeman |
mavnacı |
4650 |
baric |
baryumlu |
4651 |
barite |
barit |
4652 |
baritone |
bariton |
4653 |
barium carbonate |
baryum karbonat |
4654 |
barium hydrate |
baryum hidrat |
4655 |
barium oxide |
baryum oksit |
4656 |
barium sulfate |
baryum sülfat |
4657 |
barium |
baryum |
4658 |
bark beetle |
kabuk böceği |
4659 |
bark pit |
tabakahanede kabuk çukuru |
4660 |
bark tree |
kınakına ağacı |
4661 |
bark up the wrong tree |
yanlış kapı çalmak |
4662 |
bark |
(at ile) havlamak, ürümek, (out ile) bağırarak söylemek, havlama, ağaç kabuğu |
4663 |
barkeeper |
barmen |
4664 |
barker |
bağıran kimse, çığırtkan |
4665 |
barkhan |
barkan |
4666 |
barky |
kabuklu, kabuksu |
4667 |
barley meal |
arpa unu |
4668 |
barley sugar |
arpa şekeri |
4669 |
barley |
arpa |
4670 |
barleycorn |
arpa (tanesi) |
4671 |
barm |
bira mayası |
4672 |
barmaid |
bayan barmen |
4673 |
barman |
barmen |
4674 |
barmy |
aptal, üşütük, çatlak, kaçık, manyak |
4675 |
barn owl |
peçeli baykuş |
4676 |
barn |
ambar, ağıl, kotan, ahır, büyük ve sevimsiz bina |
4677 |
barnacle |
(kayalara/gemi diplerine yapışan) bir tür midye, yapışkan kişi |
4678 |
barnstorm |
taşrada temsil vermek |
4679 |
barnstormer |
taşrada temsil veren oyuncu |
4680 |
barnyard |
çiftlik avlusu |
4681 |
barogram |
barogram |
4682 |
barograph |
barograf, yükseltiyazar |
4683 |
barometer scale |
barometre taksimatı |
4684 |
barometer |
barometre, basınçölçer |
4685 |
barometric pressure |
barometrik basınç, atmosfer basıncı |
4686 |
barometric |
barometrik |
4687 |
barometry |
barometri, basınçölçüm |
4688 |
baron |
baron, çok etkili ve önemli işadamı |
4689 |
baronage |
baronluk |
4690 |
baroness |
barones, soylu kadın |
4691 |
baronet |
baronet |
4692 |
baronetage |
baronetlik |
4693 |
baronetcy |
baronet payesi |
4694 |
baronial |
barona ait |
4695 |
barony |
baronluk |
4696 |
baroque |
barok |
4697 |
baroscope |
baroskop |
4698 |
barostat |
barostat |
4699 |
barouche |
fayton |
4700 |
barque |
kabuk |
4701 |
barrack |
bağırarak sözünü kesmek |
4702 |
barracks |
kışla |
4703 |
barrage |
baraj, bend, su bendi, yaylım ateşi, (soru/vb.) yağmur |
4704 |
barrator |
baratarya suçunu işleyen kimse |
4705 |
barratry |
baratarya |
4706 |
barred |
parmaklıklı, çizgili, yollu, yasaklanmış, çubuklu |
4707 |
barrel organ |
latarna |
4708 |
barrel vault |
beşik tonoz |
4709 |
barrel |
fıçı, çelek, varil, büyük miktar, fıçı dolusu, namlu |
4710 |
barren |
(dişi döngül) kısır, (ösümlük) meyve vermeyen, önüm vermeyen, semeresiz, barsız, verimsiz, (toprak) çorak, verimsiz, kıraç, işe yaramaz, sonuç vermez, boş, yararsız, faydasız |
4711 |
barrenness |
kısırlık, çoraklık |
4712 |
barret |
bere |
4713 |
barrette |
saç tokası |
4714 |
barricade |
barikat, engel, barikat kurmak, barikatla kapatmak/engellemek |
4715 |
barricader |
barikat yapan kimse |
4716 |
barrier |
engel, duvar, çit, korkuluk |
4717 |
barring |
haricinde, dışında, hariç, ...olmazsa |
4718 |
barrister |
avukat, dava vekili |
4719 |
barroom |
meyhane, bar |
4720 |
barrow |
bir ya da iki tekerlekli el arabası |
4721 |
barter for |
takas etmek |
4722 |
barter |
takas, değiş tokuş, (for/with ile) takas etmek, değiş tokuş etmek |
4723 |
barycenter |
kütle merkezi, kütle özeği |
4724 |
barycentric |
barisentrik |
4725 |
baryon |
baryon |
4726 |
barysphere |
barisfer |
4727 |
baryta |
baryum monoksit |
4728 |
baryte |
barit |
4729 |
bas-relief |
yarım kabartma, alçak kabartma |
4730 |
basal cell |
bazal hücre |
4731 |
basal metabolic rate |
bazal metabolik oran |
4732 |
basal metabolism |
bazal metabolizma |
4733 |
basal |
taban, temel, esasa ait |
4734 |
basalt |
bazalt |
4735 |
bascule |
baskül, kapak |
4736 |
base line |
kenar izgisi, saha kenarı |
4737 |
base metals |
adi metaller |
4738 |
base of a column |
sütun tabanı |
4739 |
base of operations |
hareket üssü |
4740 |
base of opertions |
hareket üssü |
4741 |
base on |
üzerine kurmak, dayandırmak |
4742 |
base price |
temel fiyat |
4743 |
base |
esas, özül, temel, alt kısım, bir şeyin üzerinde durduğu kısım, taban, başlangıç çekidi, baş, esas, üs, merkez, merkez şube, doğru, düzlem, öz, özül, içerik, esas, baz, aşağılık, adi, alçak, alçakça, (on/upon ile) ...üzerine kurmak, -e dayandırmak |
4744 |
baseball |
beysbol, beysbol topu |
4745 |
baseboard |
sıvadibi, süpürgelik |
4746 |
baseborn |
piç, alçak, zalim |
4747 |
based on a contract |
sözleşmeli |
4748 |
based |
dayandırılmış, dayalı, bulunan |
4749 |
baseless |
asılsız, temelsiz |
4750 |
baselessness |
asılsızlık, temelsizlik |
4751 |
baseman |
beysbolda meydancı |
4752 |
basement |
temel, esas, özül, bodrum katı, bodrum, ziri zemin |
4753 |
baseness |
alçaklık, köpeklik |
4754 |
bash |
şiddetle vurmak, yumruk |
4755 |
bashaw |
paşa |
4756 |
bashful |
çekingen, utangaç, sıkılgan |
4757 |
bashfully |
utangaçlıkla |
4758 |
bashfulness |
utangaçlık |
4759 |
bashi-bazouk |
başıbozuk |
4760 |
basic education |
temel eğitim |
4761 |
basic formula |
esas formül, temel formül |
4762 |
basic industry |
ana sanayi, temel sanayi |
4763 |
basic instruction |
temel komut |
4764 |
basic language |
temel dil |
4765 |
basic load |
ana yük |
4766 |
basic materials |
hammadde, çıkış maddeleri |
4767 |
basic needs |
temel gereksinimler |
4768 |
basic oxide |
bazik oksit |
4769 |
basic price |
temel fiyat |
4770 |
basic salt |
bazik tuz |
4771 |
basic sciences |
temel bilimler |
4772 |
basic size |
esas boy |
4773 |
basic slag |
bazik cüruf |
4774 |
basic steel |
baz çeliği |
4775 |
basic |
temel, ana, esas, başlıca |
4776 |
basically |
temel olarak, esasında |
4777 |
basics |
bir şeyin en basit ama en önemli kısımları |
4778 |
basil |
fesleğen, reyhan |
4779 |
basilica |
bazilika |
4780 |
basin |
leğen, geniş kase, cam, kap, çanak, tas, havuz, lavabo, yalak, havza |
4781 |
basinet |
çelik miğfer |
4782 |
basis |
temel, esas, özül |
4783 |
bask |
tadını çıkarmak, hoşlanmak, mutlu olmak, güneşlenmek |
4784 |
basket centrifuge |
sepet santrifüj |
4785 |
basket coil |
sepet bobin |
4786 |
basket fern |
eğreltiotu |
4787 |
basket woman |
seyyar satıcı kadın |
4788 |
basket |
sepet, sele, (basketbol) file, (basketbol) basket, sayı |
4789 |
basketball |
basketbol |
4790 |
basketry |
sepetçilik |
4791 |
basketwork |
sepet örgüsü |
4792 |
bass clef |
fa anahtarı |
4793 |
bass control |
bas ayarı, kalınlık ayarı |
4794 |
bass drum |
bas davul |
4795 |
bass viol |
kontrbas |
4796 |
bass voice |
bas, basso |
4797 |
bass |
levrek, bas, basgitar |
4798 |
bassinet |
sepet, beşik |
4799 |
basso |
basso, bas |
4800 |
bassoon |
fagot |
4801 |
basswood |
ıhlamur ağacı |
4802 |
bast silk |
ham ipek |
4803 |
bast |
sak kabuğu |
4804 |
bastard cut file |
saman eğesi |
4805 |
bastard |
piç, alçak, puşt, it, adam, herif, hıyar, çizgi dışı, yasa dışı, alışılmamış, kurallara aykırı |
4806 |
bastardize |
kötüleştirmek, çarpıtmak, saptırmak, bozmak, yozlaştırmak, piç etmek |
4807 |
bastards |
esmer şeker |
4808 |
bastardy |
piçlik |
4809 |
baste |
teğellemek, (pişen etin üzerine) erimiş yağ dökmek |
4810 |
bastinado |
falaka |
4811 |
basting thread |
teyel ipliği |
4812 |
basting |
teyelleme |
4813 |
bastion |
kale burç, tabya |
4814 |
bat |
kriket/beysbol sopası, pinpon raketi, kalın sağlam sopa, değnek, vurma, vuruş, darbe, sopa ile vurmak, yarasa |
4815 |
batch total |
yığın toplam |
4816 |
batch |
dizi, türküm, küme |
4817 |
batching |
yığınlama, kumaş sarma |
4818 |
bate |
azaltmak, indirmek |
4819 |
bath salt |
banyo tuzu |
4820 |
bath towel |
hamam havlusu, banyo havlusu |
4821 |
bath vat |
banyo teknesi |
4822 |
bath |
küvet, banyo yapma, banyo, yıkanma, banyo yapmak, yıkanmak, banyo yaptırmak, yıkamak, banyo suyu, banyo odası, banyo, ilaçlı su, banyo, ç.hamam, kaplıca, havuz |
4823 |
bathe |
yüzmek, çimmek, yıkanmak, suya/ilaca sokmak, yıkamak, yüzme |
4824 |
bathhouse |
hamam, çimerlik, kabin binası |
4825 |
bathing beach |
çimerlik |
4826 |
bathing suit |
kadın mayosu |
4827 |
bathing trunks |
erkek mayosu |
4828 |
bathing |
yıkanma, yüzme |
4829 |
batholith |
batolit, dipsiz kayaç |
4830 |
bathometer |
batometre |
4831 |
bathos |
(çok yüksek düşünce/biçim/vb.) birdenbire kötüleşme |
4832 |
bathrobe |
bornoz |
4833 |
bathroom |
hamamhane, banyo, tuvalet |
4834 |
baths |
hamam |
4835 |
bathtub |
banyo küveti, banyo teknesi |
4836 |
bathyal |
batiyal |
4837 |
bathyscapha |
batiskaf |
4838 |
bathyscaphe |
batiskaf |
4839 |
bathysphere |
batisfer |
4840 |
batik |
batik |
4841 |
batiste |
batist |
4842 |
batman |
emireri |
4843 |
baton |
baton, cop, sopa |
4844 |
batrachian |
kurbağa |
4845 |
bats |
deli, çılgın, kaçık, üşütük |
4846 |
batsman |
(kriket) vurucu |
4847 |
battalion |
tabur |
4848 |
batten door |
çakma kapı |
4849 |
batten |
uzun tahta, tiriz |
4850 |
batter |
süt, yağ ve un karışımı hamur, pasta hamuru, bam güm vurmak, yumruklamak, hasara uğramak, paçavraya çevirmek, yıpratmak |
4851 |
battering-ram |
şahmerdan |
4852 |
battery box |
akümülatör kabı, akümülatör kutusu |
4853 |
battery case |
akümülatör kabı, akümülatör kutusu |
4854 |
battery charger lamp |
redresör lambası |
4855 |
battery charger |
akü şarj aygıtı |
4856 |
battery clip |
akü maşası |
4857 |
battery operated |
pilli |
4858 |
battery pole |
akü kutbu |
4859 |
battery switch |
batarya anahtarı |
4860 |
battery tester |
akü kontrol aygıtı |
4861 |
battery tray |
akü kestesi |
4862 |
battery |
batarya, batarya, akü, pil, takım, seri, dizi, müessir fiil, dövme |
4863 |
batting |
tabaka halinde pamuk, sopayla vurma |
4864 |
battle cry |
savaş narası |
4865 |
battle fatigue |
savaşın bıraktığı ruhsal çöküntü |
4866 |
battle |
savaş, muharebe, dövüş, çarpışma, vuruşma, savaşım, mücadele, savaşmak, çarpışmak, mücadele etmek |
4867 |
battlecry |
savaş narası |
4868 |
battledore |
çamaşır tokmağı |
4869 |
battlefield |
savaş alanı |
4870 |
battlements |
mazgallı siperler |
4871 |
battleroyal |
büyük dövüş, büyük kavga |
4872 |
battleship |
savaş gemisi |
4873 |
battue |
sürgün avı, sürek avı |
4874 |
batty |
deli, üşütük, kaçık, çatlak |
4875 |
bauble |
ucuz mücevher, incik boncuk, gösterişli/değersiz şey, geçici şey |
4876 |
baud |
baud |
4877 |
baulk |
balk |
4878 |
bauxite |
boksit, alüminyumtaşı |
4879 |
bawd |
eski genelev patroniçesi |
4880 |
bawdily |
açık saçık bir şekilde |
4881 |
bawdiness |
açık saçık oluş |
4882 |
bawdry |
müstehcen söz |
4883 |
bawdy |
seksle ilgi, açık saçık, terbiyesiz |
4884 |
bawdyhouse |
genelev |
4885 |
bawl out |
azarlamak, haşlamak, paylamak |
4886 |
bawl |
bas bas bağırmak, kışkırmak |
4887 |
bay horse |
doru at |
4888 |
bay leaf |
defne yaprağı |
4889 |
bay tree |
defne ağacı |
4890 |
bay window |
cumba |
4891 |
bay |
defne, körfez, koy, bölme, bölüm, kısım, çıkma, cumba, havlama, uluma, (at) doru, keher, havlamak, ulumak |
4892 |
bayonet socket |
süngülü duy |
4893 |
bayonet |
süngü, süngülemek |
4894 |
bazaar |
çarşı, yardım amacıyla düzenlenen satışlar |
4895 |
bazooka |
bazuka, roketatar |
4896 |
BC |
milattan önce |
4897 |
bdellium |
bir çeşit kokulu reçine |
4898 |
be a bad whip |
kötü araba kullanmak |
4899 |
be a dead loss |
bir boka yaramamak |
4900 |
be a disincentive |
yıldırmak, cesaretini kırmak |
4901 |
be a good whip |
iyi araba kullanmak |
4902 |
be a nobody |
bir hiç olmak |
4903 |
be a nullity |
bir hiç olmak |
4904 |
be a shot in the arm |
ilaç gibi gelmek |
4905 |
be a whale at |
ustası olmak |
4906 |
be ablaze |
alevlenmek, yanmak, ışığa gark olmak, şulelenmek, parlamak |
4907 |
be able to take a joke |
şaka kaldırabilmek |
4908 |
be able to |
-ebilmek, -abilmek |
4909 |
be about to |
#NAME? |
4910 |
be absent |
iştirak etmemek, olmamak |
4911 |
be accustomed to doing |
yapmaya alışık olmak |
4912 |
be acquainted |
haberi olmak, bilmek, tanışmak |
4913 |
be acquitted |
beraat etmek, temize çıkmak |
4914 |
be addicted |
alışmak, bağımlı olmak, tiryakisi olmak |
4915 |
be affable with |
taltif etmek |
4916 |
be afflicted with |
#NAME? |
4917 |
be afraid of one's own shadow |
öz gölgesinden korkmak |
4918 |
be afraid of |
#NAME? |
4919 |
be alienated |
yabancılaşmak |
4920 |
be alike |
okşamak |
4921 |
be all agog |
(neyise etmek için) sabırsızlıktan yanmak, kiminse derdinden ölmek |
4922 |
be all ears |
kulak kesilmek |
4923 |
be all in a dither |
tir tir titremek, çok heyecanlanmak |
4924 |
be all skin and bones |
bir deri bir sümük olmak |
4925 |
be all smiles |
sekiz köşe olmak |
4926 |
be amazed |
şaşırmak, hayrete düşmek |
4927 |
be angry about |
#NAME? |
4928 |
be angry with sb |
birine gücenmiş olmak |
4929 |
be annoyed with |
birine kızgın olmak |
4930 |
be anxious about |
merak etmek |
4931 |
be anxious to |
çok istemek |
4932 |
be as busy as a beaver |
başını kaşıyacak vakti olmamak |
4933 |
be as busy as a bee |
başını kaşıyacak vakti olmamak |
4934 |
be as good as one's word |
sözünü tutmak |
4935 |
be as thick as thieves |
çok sıkı dost olmak |
4936 |
be ashamed |
utanmak, mahcup olmak |
4937 |
be asphyxiated |
boğulmak, oksijensiz kalmak |
4938 |
be associated with |
ile ilişkisi olmak |
4939 |
be astonished |
hayret etmek, çok şaşırmak, afallamak, mütehayyir olmak |
4940 |
be at daggers drawn with |
kanlı bıçaklı olmak |
4941 |
be at it hammer and tongs |
fena kapışmak, dövüşmek |
4942 |
be at loggerheads |
saç saça baş başa olmak |
4943 |
be at odds with |
araları açılmak |
4944 |
be at sixes and sevens |
hallaç pamuğuna dönmüş olmak |
4945 |
be at variance |
uyuşamamak, uyuşmazlık içinde olmak |
4946 |
be attached to |
#NAME? |
4947 |
be awarded a bid |
ihale kazanmak |
4948 |
be away |
bulunmamak |
4949 |
be back |
kayıtmak |
4950 |
be bad at sth |
bir şeyi pek iyi bilmemek, anlamamak |
4951 |
be bad of sth |
bir işi pek iyi bilmemek, anlamamak |
4952 |
be based on |
#NAME? |
4953 |
be below standard |
standarda uymamak |
4954 |
be bent on |
yapmaya kararlı olmak |
4955 |
be biased |
yanlı olmak |
4956 |
be bored stiff |
can sıkıntısından patlamak |
4957 |
be bored |
canı sıkılmak, darıkmak |
4958 |
be born |
doğmak, doğulmak |
4959 |
be bound hand and foot |
eli kolu bağlı olmak |
4960 |
be buried |
bastırılmak |
4961 |
be bushed |
hoşaf gibi olmak |
4962 |
be caught in a cleft stick |
açmaza düşmek |
4963 |
be caught in a quagmire |
çıkmazda olmak |
4964 |
be caught in the middle |
iki ateş arasında kalmak |
4965 |
be caught redhanded |
suçüstü yakalanmak |
4966 |
be choked |
boğazı kavuşmak, tıncıkmak |
4967 |
be coining money |
pul kazanmak, pul kırmak |
4968 |
be composed of |
#NAME? |
4969 |
be contradictory |
ters düşmek |
4970 |
be convenient |
yakışık almak |
4971 |
be cut out for |
biçilmiş kaftan olmak |
4972 |
be delivered of |
doğurmak |
4973 |
be determined to do |
yapmaya kararlı olmak |
4974 |
be determined |
kafasına koymak |
4975 |
be disappointed |
düş kırıklığına uğramak, üzülmek |
4976 |
be discharged from hospital |
hastaneden taburcu olmak |
4977 |
be discharged |
tezkere almak |
4978 |
be dismissed |
görevden çıkarılmak |
4979 |
be dizzy |
başı dönmek, gicellenmek, gicelmek |
4980 |
be down at the heels |
üstü başı dökülmek |
4981 |
be due |
vadesi gelmek |
4982 |
be dying for |
çok istemek |
4983 |
be dying to |
can atmak, çok istemek |
4984 |
be eaten up with |
özünü yiyip bitirmek |
4985 |
be engaged in woolgathering |
başında kavak yelleri esmek |
4986 |
be enough to make a saint swear |
dinden imandan çıkarmak |
4987 |
be entitled to |
#NAME? |
4988 |
be exasperated |
tenge gelmek |
4989 |
be expecting |
bebek beklemek |
4990 |
be fed up with |
bıkmak, usanmak |
4991 |
be fond of |
düşkün olmak, hoşlanmak |
4992 |
be for the benefit of |
#NAME? |
4993 |
be found wanting |
yetersiz bulunmak |
4994 |
be from |
-den gelmek, -li olmak |
4995 |
be going to |
-ecek, -acak |
4996 |
be good at |
(bir şeyi) iyi yapmak, iyi olmak |
4997 |
be gratified |
memnun olmak |
4998 |
be green with envy |
aşırı derecede kıskanmak |
4999 |
be had |
kazıklanmak, aldatılmak |
5000 |
be hard hit by |
yüzünden zarar etmek, zarara uğramak |
5001 |
be hard on sb's heels |
birinin peşini bırakmamak |
5002 |
be hard up |
eli darda olmak |
5003 |
be hardened |
berkimek |
5004 |
be hell on |
zararlı olmak |
5005 |
be hoist with |
kendi kazdığı kuyuya düşmek |
5006 |
be hot under the collar |
barut kesilmek |
5007 |
be hung up on |
saplantısı olmak, takılıp kalmak |
5008 |
be in a hurry |
acelesi olmak, aşıkmak |
5009 |
be in a position to |
#NAME? |
5010 |
be in a quandary |
ikilem içinde olmak |
5011 |
be in a temper |
ters davranmak, huysuz olmak |
5012 |
be in a tight corner |
köşeye sıkışmak |
5013 |
be in arrears |
borcu vaktinde ödeyememek |
5014 |
be in custody |
gözaltında bulunmak |
5015 |
be in deep water |
ayvayı yemek, başı belada olmak |
5016 |
be in Dutch with sb |
biriyle başı belada olmak |
5017 |
be in good shape |
mali yağdayı iyi olmak |
5018 |
be in love with |
aşık olmak, sevmek |
5019 |
be in luck |
şanslı olmak |
5020 |
be in office |
iktidar partisi olmak |
5021 |
be in power |
iktidar partisi olmak |
5022 |
be in queer street |
borca batmak |
5023 |
be in sackcloth and ashes |
karalar bağlamak |
5024 |
be in sb's bad books |
birinin gözünden düşmek |
5025 |
be in sb's debt |
bir kimseye borçlu olmak |
5026 |
be in seventh heaven |
havalara uçmak |
5027 |
be in stitches |
gülmekten kırılmak |
5028 |
be in the chair |
başkanlık etmek |
5029 |
be in the habit of |
alışkanlığında olmak |
5030 |
be in the offing |
eli kulağında olmak, -mek üzere olmak |
5031 |
be in the red |
hesabında olandan fazla çekmek |
5032 |
be in the soup |
ayvayı yemek |
5033 |
be in trouble |
başı dertte olmak |
5034 |
be in vogue |
moda olmak |
5035 |
be infected |
bulaşmak, yolukmak |
5036 |
be inserted |
salınmak, yerleştirilmek, sokulmak |
5037 |
be interested in |
ile ilgilenmek |
5038 |
be lacking in sth |
eksik olmak, yoksun olmak |
5039 |
be laid off |
geçici olarak işten çıkarılmak |
5040 |
be lavish of |
çok müsrif olmak |
5041 |
be left on the shelf |
evde kalmak |
5042 |
be like a cat on hot bricks |
burnundan solumak |
5043 |
be like a cat on tin roof |
burnundan solumak |
5044 |
be located |
bulunmak |
5045 |
be made of money |
pul babası olmak |
5046 |
be made redundant |
işinden çıkarılmak |
5047 |
be making a bomb |
büyük kâr sağlamak |
5048 |
be meant for |
için olmak, -e ait olmak |
5049 |
be meant to |
#NAME? |
5050 |
be more royalist than the king |
kraldan çok kralcı olmak |
5051 |
be my guest |
tabii, elbette |
5052 |
be named |
adlanmak, nam almak |
5053 |
be no skin off sb's nose |
birinin umurunda olmamak |
5054 |
be oblivious of sth |
#NAME? |
5055 |
be obstinate |
berkinmek |
5056 |
be of age |
reşit olmak |
5057 |
be off one's oats |
özünü yakşı hissetmemek |
5058 |
be off the hook |
sıkıntıdan kurtulmak, belayı atlatmak |
5059 |
be on a diet |
rejim yapmak |
5060 |
be on a go slow |
işi yavaşlatmak |
5061 |
be on a good wicket |
iyi durumda olmak |
5062 |
be on cloud nine |
ağzı kulaklarına varmak |
5063 |
be on days |
gündüz vardiyasında çalışmak |
5064 |
be on display |
sergilenmek |
5065 |
be on edge |
sinirli olmak |
5066 |
be on guard |
nöbet tutmak |
5067 |
be on nights |
gece vardiyasında çalışmak |
5068 |
be on one's toes |
tetikte olmak |
5069 |
be on one's way to |
gitmekte olmak |
5070 |
be on piecework |
parça başı vergin almak |
5071 |
be on pins and needles |
diken üstünde oturmak |
5072 |
be on strike |
grevde olmak |
5073 |
be on tenterhooks |
dokuz doğurmak, diken üstünde oturmak |
5074 |
be on the alert |
uyanık olmak, dört göz olmak, göz kulak olmak |
5075 |
be on the ball |
uyanık olmak |
5076 |
be on the board |
yönetim kurulunda olmak |
5077 |
be on the carpet |
zılgıt yemek |
5078 |
be on the day shift |
gündüz vardiyasında çalışmak |
5079 |
be on the decline |
azalmak, zayıflamak, güçten düşmek |
5080 |
be on the dole |
işsizlik tazminatı almak |
5081 |
be on the double time |
fazla mesai yaparak çift maaş almak |
5082 |
be on the grass |
esrar çekmek |
5083 |
be on the market |
satışa çıkarılmak |
5084 |
be on the night shift |
gece vardiyasında çalışmak |
5085 |
be on the phone |
alısünü olmak, hatta olmak |
5086 |
be on the pill |
doğum kontrol hapı almak |
5087 |
be on the point of |
#NAME? |
5088 |
be on the qui vive |
kulağı kirişte olmak |
5089 |
be on the receiving end |
-maruz kalmak, çekmek |
5090 |
be on the stage |
tiyatro oyuncusu olmak |
5091 |
be on the telex |
teleksi olmak |
5092 |
be on the threshold |
eşiğinde olmak |
5093 |
be on the up and up |
özünü toparlamak |
5094 |
be on the war path |
babaları üstünde olmak |
5095 |
be on top of the world |
dünyalar onun olmak |
5096 |
be oneself |
kendinde olmak |
5097 |
be orphaned |
öksüz kalmak |
5098 |
be out at elbows |
üstü başı dökülmek |
5099 |
be out of luck |
şanssız olmak |
5100 |
be out of one's depth |
boyunu aşan suda yüzmek |
5101 |
be out of print |
baskısı tükenmiş olmak |
5102 |
be out of shape |
formda olmamak |
5103 |
be out of sorts |
bozuk çalmak |
5104 |
be out of work |
işsiz olmak |
5105 |
be out on bail |
kefaletle kurtulmak |
5106 |
be owing |
borçlu olmak |
5107 |
be patience of |
sabır göstermek |
5108 |
be perplexed |
şaşırmak, kafası karışmak |
5109 |
be pertinent to |
ile ilgili olmak |
5110 |
be pooped out |
turşusu çıkmak, bitap düşmek |
5111 |
be possessed of |
#NAME? |
5112 |
be proud of |
ile gurur duymak |
5113 |
be putty in sb's hands |
#NAME? |
5114 |
be responsible for |
sorumlusu olmak |
5115 |
be riled |
kızmak, sinirlenmek, uyuz olmak |
5116 |
be rolling in money |
pul içinde yüzmek |
5117 |
be second to none |
kimseden aşağı kalmamak |
5118 |
be sensitive |
hassas olmak, gevremek |
5119 |
be short of |
yetersiz olmak, yetmemek |
5120 |
be sick for |
çok özlemek |
5121 |
be sick of |
den bıkmış olmak |
5122 |
be sick |
kusmak |
5123 |
be sorry for |
üzgün olmak, üzülmek |
5124 |
be sorry |
üzgün olmak, üzülmek |
5125 |
be strangled |
boğulmak, tıncıkmak |
5126 |
be strong for |
çok desteklemek |
5127 |
be struck all of a heap |
küçük dilini yutmak |
5128 |
be subject to |
bağlı olmak |
5129 |
be supportive |
destek vermek |
5130 |
be supposed to |
-meli, -malı, -mesi gerek |
5131 |
be surprised |
mat kalmak, hayran olmak, taaccüplenmek |
5132 |
be taken aback |
şaşakalmak, afallamak |
5133 |
be tantamount to |
ile eşit olmak |
5134 |
be tardy |
geç kalmak |
5135 |
be tempered |
berkimek |
5136 |
be terrified of |
#NAME? |
5137 |
be through |
bitirmek |
5138 |
be tied hand and foot |
eli kolu bağlı olmak |
5139 |
be tired of |
#NAME? |
5140 |
be under a cloud |
şüphe altında olmak |
5141 |
be under arrest |
tutuklu olmak |
5142 |
be under guard |
koruma altında olmak |
5143 |
be under sedation |
ilaçla yatışmak |
5144 |
be up to one's eyes in work |
başını kaşıyacak vakti olmamak |
5145 |
be up to standard |
standarda uymak |
5146 |
be up to the eyes in debt |
uçan kuşa borçlu olmak |
5147 |
be upon doing |
yapmaya kararlı olmak |
5148 |
be used to |
alışık olmak |
5149 |
be wary |
sakınmak |
5150 |
be wet behind the ears |
ağzı süt kokmak |
5151 |
be within arms reach |
yakın olmak, elinin altında olmak |
5152 |
be wont to do |
yapmayı huy edinmek |
5153 |
be worn to a shadow |
kan ter içinde kalmak |
5154 |
be worthy of |
değmek, layık olmak |
5155 |
be wrapped up in |
özünü kaptırmak |
5156 |
be |
var olmak, bulunmak, -dir, -dır, -di, -dı |
5157 |
be- |
(önek) hakkında |
5158 |
beach buggy |
çimerlik arabası |
5159 |
beach wear |
çimerlik kıyafeti |
5160 |
beach |
kıyı, sahil, kıyı şeridi, plaj, çimerlik, kıyıya sürmek |
5161 |
beachcomber |
sahile yakın yerde yaşayan ve sahilde bulduklarını satarak geçinen kimse |
5162 |
beachhead |
köprübaşı, çıkarma yapılan sahil |
5163 |
beacon |
işaret ateşi, deniz feneri, havaalanlarındaki işaret ışıkları, yol gösterici |
5164 |
bead seat |
tırnak yuvası |
5165 |
bead tree |
tespihağacı |
5166 |
bead |
tespih tanesi, boncuk, kürecik, damla, ç.tespih, kolye |
5167 |
beaded |
boncuklu |
5168 |
beading |
köşesini kıvırma |
5169 |
beadle |
mübaşir |
5170 |
beadroll |
liste, katalog |
5171 |
beads |
tespih, kolye, tespih, kolye |
5172 |
beadsman |
dua okuyucu |
5173 |
beady liquor |
köpüklü içki |
5174 |
beady |
(göz) yuvarlak ve parlak, boncuk gibi |
5175 |
beady-eyed |
boncuk gibi gözler |
5176 |
beagle |
tazı |
5177 |
beak |
gaga, dimdik |
5178 |
beaked |
gagalı |
5179 |
beaker |
büyük bardak, deney şişesi |
5180 |
beakless |
gagasız |
5181 |
beaklike |
gagamsı |
5182 |
beam antenna |
huzme anten |
5183 |
beam transmitter |
ışın yayıcısı |
5184 |
beam |
ışık, ışın, ışık demeti, tek yönde yollanan ünalgı dalgaları, sinyal, dalga, sevimli ve içten bakış, gülüş, kiriş, direk, kalas, ışıldamak, parlamak, parıldamak, gülümsemek, (ünalgı/sınalgı) dalgaları göndermek, iletmek |
5185 |
beaming |
parlak, sevinçle parlayan (yüz) |
5186 |
beamish |
sevinç gösteren |
5187 |
beamy |
ışık saçan |
5188 |
bean broad |
bakla |
5189 |
bean curd |
yumuşak soya peyniri |
5190 |
bean horse |
bakla |
5191 |
bean pod |
fasulyenin tohum zarfı |
5192 |
bean |
fasulye, (bakla/bezelye/kahve/vb.) tane, çekirdek, beyin, kafa, metelik |
5193 |
beanpole |
fasulye sırığı |
5194 |
bear a grudge |
kin beslemek |
5195 |
bear down |
yenmek, çaba harcamak |
5196 |
bear garden |
hayvanat bahçesi |
5197 |
bear hug |
çok sıkı kucaklama (ayı gibi) |
5198 |
bear in mind |
akılda tutmak, aklında tutmak |
5199 |
bear malice |
kin beslemek |
5200 |
bear market |
fiyatların düştüğü piyasa |
5201 |
bear on |
ile ilgili olmak |
5202 |
bear one's cross |
bağrına taş basmak |
5203 |
bear out |
desteklemek, doğrulamak |
5204 |
bear the market |
fiyatları düşürmek |
5205 |
bear up |
dayanmak, neşelen(dir)mek, desteklemek |
5206 |
bear with |
sabır göstermek, katlanmak |
5207 |
bear witness to |
delil olmak, kanıtlamak, göstermek |
5208 |
bear |
ayı, spekülatör, vurguncu, taşımak, götürmek, taşımak, kaldırmak, çekmek, aklında olmak, uygun olmak, yakışık almak, uymak, doğmak, doğurmak, önüm vermek, dayanmak, dözmek, çekmek, tap getirmek, katlanmak, kaldırmak, sahip olmak, taşımak, bulundurmak |
5209 |
bearable |
katlanılır, çekilir, dayanılır |
5210 |
bearably |
dayanılabilir şekilde |
5211 |
bearberry |
ayı üzümü |
5212 |
beard |
sakal |
5213 |
bearded |
sakallı |
5214 |
beardless |
sakalsız |
5215 |
bearer bond |
hamiline tahvil |
5216 |
bearer cheque |
hamiline yazılı çek |
5217 |
bearer share |
hamiline hisse senedi |
5218 |
bearer stock |
hamiline hisse senedi |
5219 |
bearer |
taşıyan, hâmil, tabut taşıyan kişi, meyve veren ağaç, ösümlük |
5220 |
bearing compass |
kerteriz pusulası |
5221 |
bearing end |
yatak ucu |
5222 |
bearing felt |
yatak keçesi |
5223 |
bearing metal |
yatak metali |
5224 |
bearing pin |
yatak pimi |
5225 |
bearing |
bedenin duruşu, duruş, duruş biçimi, ilgi, ilişki, ilinti, taşıma, dayanma, katlanma, doğurma, doğum, meyve verme, ürün verme |
5226 |
bearish operation |
borsa spekülasyonu |
5227 |
bearish |
ayıya benzer, ayı gibi, hödük |
5228 |
bearskin |
ayı postu |
5229 |
beast of burden |
yük döngülü |
5230 |
beast of prey |
yırtıcı döngül |
5231 |
beast |
(dört ayaklı) döngül, vahşi döngül, kaba kimse |
5232 |
beastly |
sevilmeyen, istenilmeyen, beğenilmeyen, kötü, berbat, rezil |
5233 |
beat a retreat |
geri çekilmek, ricat etmek |
5234 |
beat about the bush |
lafı ağzında gevelemek, bin dereden su getirmek |
5235 |
beat about |
endişeyle aramak, rota değiştirmek |
5236 |
beat all hollow |
tamamen yenmek |
5237 |
beat down |
indirmek, azaltmak, fiyatı indirmeye ikna etmek |
5238 |
beat generation |
asi gençlik |
5239 |
beat into |
kafasına sokmak, öğretmek |
5240 |
beat it |
siktir git!, defol! |
5241 |
beat off |
defetmek, püskürtmek, bertaraf etmek |
5242 |
beat one's breast |
dizini dövmek |
5243 |
beat ones brain |
kafa patlatmak |
5244 |
beat out |
(ateş) vurarak söndürmek |
5245 |
beat sb black-and-blue |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
5246 |
beat the air |
havanda su dövmek, boşuna uğraşmak |
5247 |
beat the bushes |
aramak |
5248 |
beat the living daylights out of |
pöstekisini sermek |
5249 |
beat the rap |
cezadan kurtulmak, yırtmak |
5250 |
beat time |
tempo tutmak |
5251 |
beat to a pulp |
öldüresiye dövmek |
5252 |
beat up recruits |
acemi asker toplamak |
5253 |
beat up |
döverek yaralamak, pataklamak |
5254 |
beat |
dövmek, vurmak, utmak, galip gelmek, çırpmak, çalkalamak, (kalp/nabız) atmak, yenmek, vurma, vuruş, yürek atışı, ritm, tempo, devriye bölgesi, çok yorgun, leşi çıkmış, hippi |
5255 |
beaten gold |
dövme altın, varak altın |
5256 |
beaten |
(metal) vurularak biçimlendirilmiş, dövme, (yol) ayak izleriyle belirginleşmiş, yenik, mağlup |
5257 |
beater |
mikser, çırpıcı |
5258 |
beatify |
mutlu etmek |
5259 |
beating |
dövme, dayak, kötek, yenilgi |
5260 |
beatitude |
mutlak saadet, salt mutluluk |
5261 |
beatnik |
hippi |
5262 |
beau |
âşık, sevgili, kavalye, züppe erkek |
5263 |
beauteous |
güzel, dilber |
5264 |
beautician |
güzellik uzmanı |
5265 |
beautiful |
güzel, suluv, çok yakşı, harika |
5266 |
beautifully |
güzel bir şekilde |
5267 |
beautify |
güzelleştirmek |
5268 |
beauty contest |
güzellik yarışması |
5269 |
beauty parlour |
güzellik salonu |
5270 |
beauty queen |
güzellik kraliçesi |
5271 |
beauty shop |
güzellik salonu |
5272 |
beauty sleep |
güzellik uykusu |
5273 |
beauty spot |
güzelliğiyle bilinen yer |
5274 |
beauty |
güzellik, güzel şey/kişi, çok iyi kişi/şey |
5275 |
beaux-arts |
güzel sanatlar |
5276 |
beaver |
kunduz, kunduz kürkü, kastor |
5277 |
beavertail |
kunduz kuyruğu |
5278 |
bebop |
bir tür caz müziği |
5279 |
becalm |
yatıştırmak, teskin etmek |
5280 |
becalmed |
(yelkenli tekne) rüzgârsızlıktan yol alamayan |
5281 |
because of |
(neyinse, kiminse) uçbatından, yüzünden, (nedense, kimdense) dolayı, (neyese, kimese) göre |
5282 |
because |
çünkü, ona göre ki, -dığı için |
5283 |
bechamel |
beşamel |
5284 |
bechance |
vaki olmak, başa gelmek |
5285 |
beck |
dere, çay, birisini işaretle çağırmak, işaret etmek |
5286 |
becket |
sancak bağı, iskota bağı, makara bülbülü |
5287 |
beckon |
parmak işaretiyle çağırmak, el etmek |
5288 |
becloud |
bulutlandırmak |
5289 |
become a byword |
dillere destan olmak |
5290 |
become acclimatized |
iklime alışmak, ortama alışmak |
5291 |
become desiccated |
kurumak |
5292 |
become due |
vadesi gelmek |
5293 |
become dynamic |
dinamikleşmek |
5294 |
become loose |
gevşemek, sallanmak, çözülmek |
5295 |
become of |
olmak, başına gelmek |
5296 |
become red in the face |
yüzü kızarmak |
5297 |
become tired |
yorgun düşmek, çarçamak |
5298 |
become |
olmak, uymak, gitmek, yakışmak, (of ile) -e olmak, başına gelmek |
5299 |
becoming |
uygun, üzerine yakışan, yakışık alır, yerinde, doğru |
5300 |
becomingly |
uygun bir şekilde |
5301 |
bed and board |
kalacak yer ve yiyecek, tam pansiyon |
5302 |
bed and breakfast |
yatak ve kahvaltı |
5303 |
bed linen |
çarşaf ve yastık kılıfı |
5304 |
bed plate |
altlık, taban levhası |
5305 |
bed sheet |
yatak çarşafı |
5306 |
bed |
yatak, serir, çarpayi, karyola, orun, (ırmak/vb.) yatak, tarh, çiçeklik, taban, temel, yerleştirmek, oturtmak, üzerinde yetiştirmek, üzerinde ekim yapmak |
5307 |
bed-sitter |
bekâr odası |
5308 |
bedaub |
bulaştırmak, kirletmek |
5309 |
bedazzle |
gözünü kamaştırmak |
5310 |
bedbug |
tahtakurusu |
5311 |
bedclothes |
yatak takımı, yatak değişeği (döşek ağı, baliş yüzü, vs.) |
5312 |
bedded |
tabakalı, katmanlı |
5313 |
bedding |
yatak, yatak takımı |
5314 |
bedeck |
(with ile) süslemek |
5315 |
bedevil |
bozmak, şaşırtmak, kafasını karıştırmak |
5316 |
bedlam broke loose |
kızılca kıyamet koptu |
5317 |
bedlam |
gürültülü patırtılı yer, çıfıt çarşısı |
5318 |
bedpan |
oturak, lazımlık |
5319 |
bedraggled |
üstü başı darmadağınık, pejmürde, dağınık |
5320 |
bedridden |
yatalak |
5321 |
bedrock |
yerli kayaç, ana kaya |
5322 |
bedroll |
dürülü yatak |
5323 |
bedroom |
yatak odası |
5324 |
bedside |
yatak başucu |
5325 |
bedsitter |
bekâr odası |
5326 |
bedsore |
yatak yarası |
5327 |
bedspread |
süslü yatak örtüsü |
5328 |
bedstead |
karyola |
5329 |
bedtime |
yatma zamanı |
5330 |
bee balm |
bir çeşit nane |
5331 |
bee eater |
arı kuşu |
5332 |
bee hive |
arı kovanı |
5333 |
bee veil |
arı maskesi |
5334 |
bee |
arı |
5335 |
beech |
kayın ağacı, fıstık ağacı |
5336 |
beef about |
dırdır etmek |
5337 |
beef tea |
sığır eti suyu |
5338 |
beef up |
kuvvetlendirmek |
5339 |
beef |
sığır eti, mal eti, dırdır, şikâyet, (about ile) dırdır etmek |
5340 |
beefsteak |
biftek |
5341 |
beefy |
güçlü, kuvvetli, iri yarı |
5342 |
beehive |
arı kovanı |
5343 |
beekeeper |
arıcı, arı yetiştiricisi |
5344 |
beekeeping |
arıcılık |
5345 |
beeline |
kestirme yol, düz çizgi, düz hat |
5346 |
been through the mill |
yorgun argın |
5347 |
been |
be |
5348 |
beer barrel |
bira fıçısı |
5349 |
beer |
bira |
5350 |
beery |
bira gibi, biradan sarhoş |
5351 |
beestings |
ağız, ağız sütü |
5352 |
beeswax |
bulmumu |
5353 |
beet field |
pancar tarlası |
5354 |
beet fly |
pancar sineği |
5355 |
beet greens |
pancar yaprağı |
5356 |
beet grower |
pancar öndürücüsü |
5357 |
beet hoe |
pancar çapası |
5358 |
beet knife |
pancar bıçağı |
5359 |
beet leaf |
pancar yaprağı |
5360 |
beet seed |
pancar tohumu |
5361 |
beet sugar |
pancar şekeri |
5362 |
beet |
çükündür, pancar, şeker pancarı |
5363 |
beetle |
kanatlılardan herhangi bir böcek, iri kara böcek |
5364 |
beetle-browed |
sarkık kaşlı, çatık kaşlı |
5365 |
beetroot |
pancar |
5366 |
befall |
(kötü bir şey) olmak, başına gelmek |
5367 |
befit |
uygun olmak, münasip olmak |
5368 |
befitting |
uygun |
5369 |
befog |
sisle kapamak, şaşırtmak |
5370 |
befool |
aldatmak, kandırmak |
5371 |
before Christ |
milattan önce |
5372 |
before long |
çok geçmeden |
5373 |
before the wind |
rüzgâr yönünde |
5374 |
before |
önce, evvel, daha önce, önceden, evveller, önünde, karşısında, -den önce, kabak, -meden önce, kadar |
5375 |
before-cited |
yukarıda anılan |
5376 |
before-mentioned |
yukarıda sözü edilen |
5377 |
beforehand |
önceden, evvelceden, vaktinden evvel |
5378 |
beforetime |
eskiden |
5379 |
befoul |
kirletmek, pisletmek |
5380 |
befriend |
arkadaşça davranmak, dostça davranmak, yardım etmek |
5381 |
befuddle |
sarhoş etmek, sersemletmek |
5382 |
beg off |
mazeret beyan etmek |
5383 |
beg pardon |
Efendim, Ne dedin |
5384 |
beg |
dilenmek, dilemek, istemek, rica etmek, yalvarmak |
5385 |
beget |
babası olmak, vücuda getirmek, neden olmak |
5386 |
begetter |
baba, vücuda getiren kimse |
5387 |
beggar |
dilenci, ahbap, herif, tip, yoksullaştırmak, fakirleştirmek, süründürmek |
5388 |
beggardom |
dilencilik |
5389 |
beggarly |
çok az/yetersiz |
5390 |
Beggars can't be choosers |
Dilenciye hıyar vermişler eğridir diye beğenmemiş |
5391 |
beggary |
aşırı yoksulluk |
5392 |
begin |
başlamak, başlatmak |
5393 |
beginner |
yeni başlayan, acemi |
5394 |
beginning |
başlangıç, evvel, başlangıç çekidi, köken |
5395 |
begird |
kuşatmak |
5396 |
begone |
defol!, yaylan! |
5397 |
begonia |
begonya |
5398 |
begrime |
kirletmek, pisletmek |
5399 |
begrudge |
istemeyerek vermek, çok görmek, içine oturmak |
5400 |
begrudgingly |
kıskanarak |
5401 |
beguile |
(into ile) aldatmak, kandırmak, büyülemek, çekmek, cezbetmek |
5402 |
beguilement |
aldatma, kandırma |
5403 |
behalf |
taraf, leh |
5404 |
behave oneself |
terbiyesini takınmak, doğru durmak, uslu durmak |
5405 |
behave |
davranmak, özünü aparmak, özünü idare etmek, hareket etmek, nazik davranmak |
5406 |
behaviour pattern |
davranış kalıbı |
5407 |
behaviour |
davranış, hareket, tavır |
5408 |
behaviourism |
davranışçılık |
5409 |
behead |
başını kesmek, kafasını uçurmak |
5410 |
behemoth |
behemot |
5411 |
behest |
emir, buyruk |
5412 |
behind closed doors |
kapalı kapılar arkasında |
5413 |
behind ones back |
birisinin arkasından, gıyabında |
5414 |
behind the scene |
perde arkasından, gizlice |
5415 |
behind the scenes |
perde arkasından, gizlice |
5416 |
behind the times |
demode, modası geçmiş |
5417 |
behind |
arkaya, arkada, arkada, geride, geç, arkasında, gerisinde, ardında, arkasında, desteğinde, yanında, kıç |
5418 |
behindhand |
geç, gecikmiş, geç kalmış, arkada |
5419 |
behold |
farkına varmak, görmek |
5420 |
beholder |
seyirci |
5421 |
behoof |
fayda, yarar, menfaat, çıkar |
5422 |
behove |
yakışık almak, gerekmek, icap etmek |
5423 |
beige |
bej |
5424 |
Beijing |
Hanbalık, Pekin |
5425 |
being |
varlık, yaşam, mevcudiyet, oluş, varlık, yaratık, mahluk |
5426 |
bejewel |
mücevherle donatmak |
5427 |
bel |
bel |
5428 |
bel-esprit |
şakacı kimse |
5429 |
belated |
gecikmiş |
5430 |
belatedly |
gecikerek, gecikmeyle |
5431 |
belay |
suga etmek, volta etmek, sarıp bağlamak |
5432 |
belch |
geğirmek, püskürtmek |
5433 |
beldame |
kocakarı |
5434 |
beleaguer |
etrafını çevirmek, kuşatmak |
5435 |
belfry |
çan kulesi |
5436 |
Belgian |
Belçika'ya özgü, Belçikalı |
5437 |
Belgium |
Belçika |
5438 |
belie |
yanıltmak, gizlemek, maskelemek |
5439 |
belief |
güven, itimat, işanç, inanç, inam, itikat, iman |
5440 |
believable |
inanılır |
5441 |
believe in |
#NAME? |
5442 |
Believe me! |
Sözüme inan! |
5443 |
believe |
inanmak, inam beslemek, işanmak, güvenmek, sanmak, zannetmek, varsaymak |
5444 |
believer |
inanan, iman eden kimse, mümin |
5445 |
belittle |
küçümsemek, küçük görmek |
5446 |
bell curve |
çan eğrisi |
5447 |
bell dome |
çan kulesi |
5448 |
bell jar |
cam fanus |
5449 |
bell metal |
çan yapımında kullanılan bir metal |
5450 |
bell tower |
çan kulesi |
5451 |
bell |
çan, zeng, zil |
5452 |
bell-bottoms |
ispanyol paça pantolon |
5453 |
bell-boy |
konakçı garsonu |
5454 |
bell-shaped |
çan biçimli |
5455 |
belladonna |
güzelavratotu |
5456 |
bellbottoms |
ispanyol paça pantolon |
5457 |
bellboy |
konakçı uşağı |
5458 |
belle |
çekici ve gözde kadın, dilber |
5459 |
belles-lettres |
edebiyat |
5460 |
bellflower |
çançiçeği |
5461 |
bellicose |
kavgacı, huysuz, aksi |
5462 |
belligerence |
tartışmacılık, savaşçılık, kavgacılık |
5463 |
belligerency |
dövüşkenlik, savaş yağdayı |
5464 |
belligerent |
(ülke) savaşmakta, savaş halinde, (insan) kavgacı, kavgaya hazır, kızgın, sinirli |
5465 |
bellman |
çan çalan tellal |
5466 |
bellow |
böğürmek |
5467 |
bellows |
körük |
5468 |
bellwether |
kösemen, boynunda çan asılı koç |
5469 |
belly button |
göbek deliği |
5470 |
belly dance |
göbek dansı |
5471 |
belly dancer |
oryantal dansöz |
5472 |
belly laugh |
gürültülü kahkahalarla gülme |
5473 |
belly |
göbek |
5474 |
bellyache |
karın ağrısı, dırdır, şikâyet, dırdır etmek |
5475 |
bellyband |
karın kuşağı, kolan |
5476 |
bellybutton |
göbek, göbek çukuru |
5477 |
bellyful |
çok fazla, gereğinden fazla |
5478 |
belong to |
ait olmak, mahsus olmak |
5479 |
belong |
uygun olmak, yararlı olmak, doğru yerde olmak, yerinde olmak |
5480 |
belongings |
birinin kişisel eşyaları |
5481 |
beloved |
sevgili, kağa, sevimli, canım, aziz |
5482 |
below par |
başa baştan aşağı, paritenin altında |
5483 |
below |
aşağı, aşağıda, altta, (toprak/deniz/vb.) altında, yer altında, -in altında, -den aşağı, -den düşük/az, aşağıdaki, alttaki |
5484 |
belt buckle |
toka |
5485 |
belt highway |
çevre yolu |
5486 |
belt line |
çevre yolu |
5487 |
belt up |
çenesini kapatmak, kesmek |
5488 |
belt |
kemer, kuşak, kayış, toka, bölge, yöre, kemerle/kuşakla bağlamak, kemerle dövmek, (elle) çok sert biçimde vurmak, çakmak, patlatmak, çok hızlı gitmek, jet gibi gitmek, uçmak |
5489 |
belted |
kuşaklı |
5490 |
belting |
kayış (tertibatı) |
5491 |
belvedere |
belvedere |
5492 |
bemean |
değerini düşürmek |
5493 |
bemire |
kirletmek, çamura batırmak |
5494 |
bemoan |
kederlenmek, üzülmek, sızlanmak |
5495 |
bemuse |
aklını karıştırmak |
5496 |
bemused |
aklı karışık, şaşkın, iyi düşünemeyen |
5497 |
ben |
iç oda, sorkun ağacı |
5498 |
bench clamp |
işkence |
5499 |
bench lathe |
küçük torna tezgâhı |
5500 |
bench mark |
röper, denektaşı, kıstas, ölçüt |
5501 |
bench plane |
tezgâh rendesi, büyük rende |
5502 |
bench work |
tezgâh işi |
5503 |
bench |
sıra, oturma sırası, bank, yargıç kürsüsü, yargıç, yargıçlar kurulu, tezgâh |
5504 |
benchmark |
röper, referans işareti |
5505 |
bend sb's ear |
birinin kulağını bükmek |
5506 |
bend to |
aklı yatmak |
5507 |
bend towards |
aklı yatmak |
5508 |
bend |
eğmek, bükmek, eğilmek, bükülmek, yöneltmek, çevirmek, eğme, bükme, dönemeç, viraj |
5509 |
bender |
âlem, cümbüş |
5510 |
bending claw |
kıskaç |
5511 |
bending |
eğme, bükme |
5512 |
bends |
vurgun |
5513 |
beneath ones dignity |
#NAME? |
5514 |
beneath |
altta, alta, altında, altına, (seviyesinin) altında, (denetimi/etkisi) altında |
5515 |
benediction |
kutsama, takdis |
5516 |
benefaction |
iyilik, yardım, bağış, ihsan, sadaka, yardım, hayır |
5517 |
benefactor |
yardımsever, hayırsever, iyilikçi |
5518 |
benefactress |
hayır sahibi kadın |
5519 |
beneficence |
iyilik, lütuf, ihsan, hayır, cömertlik |
5520 |
beneficent |
hayır sahibi, iyilikçi, hayırsever |
5521 |
beneficial association |
hayır kurumu |
5522 |
beneficial |
yararlı |
5523 |
beneficially |
yararlı bir şekilde |
5524 |
beneficiary |
(miras/kazanç/vb.) elde eden kimse, mirasçı, kâr eden kimse |
5525 |
beneficient |
muhsin |
5526 |
benefit by |
#NAME? |
5527 |
benefit from |
#NAME? |
5528 |
benefit |
yarar, fayda, hayır, çıkar, kâr, kazanç, avantaj, işsizlik ve sağlık ödeneği, yaramak, yararı olmak |
5529 |
benevolence |
hayırseverlik, yardımseverlik |
5530 |
benevolent |
iyilikçi, hayırsever, yardımsever |
5531 |
benevolently |
yardımseverlikle |
5532 |
benighted |
bilgisiz, cahil |
5533 |
benign |
halim selim, iyi huylu, tatlı, sevecen, (hastalık) tehlikesiz, bulaşıcı olmayan, (ur) tehlikesiz, iyicil |
5534 |
benignant |
merhametli, müşfik |
5535 |
benison |
kutsama, takdis |
5536 |
bennet |
karanfil kökü |
5537 |
bent on |
#NAME? |
5538 |
bent |
namussuz, rüşvetçi, yiyici, çatlak, üşütük, ibne, homo, eğilim, yetenek |
5539 |
benthonic |
bentonik, dip canlılarına ilişkin |
5540 |
benthos |
bentos, dip canlıları |
5541 |
bentonite |
bentonit |
5542 |
bentwood |
bükülmüş ağaç |
5543 |
benumb |
uyuşturmak, kuruyup kalmak, donmak, mat kalmak |
5544 |
benzaldehyde |
benzaldehit |
5545 |
benzanilide |
benzanilit |
5546 |
benzedrine |
amfetamin |
5547 |
benzene |
benzen |
5548 |
benzidine |
benzidin |
5549 |
benzil |
benzil |
5550 |
benzine |
benzin |
5551 |
benzoate |
benzoat |
5552 |
benzoic |
benzoik |
5553 |
benzoin |
aselbent |
5554 |
benzol |
benzol |
5555 |
benzophenone |
benzofenon |
5556 |
benzoquinone |
benzokinin |
5557 |
benzoyl |
benzoil |
5558 |
benzyl |
benzil |
5559 |
bequeath |
miras olarak bırakmak |
5560 |
bequest |
miras, kalıt |
5561 |
berate |
azarlamak, haşlamak |
5562 |
berberine |
berberin |
5563 |
bereave |
elinden almak, yoksun bırakmak |
5564 |
bereaved widow |
geride kalan yaslı eş |
5565 |
bereaved |
elinden alınmış, yoksun bırakılmış |
5566 |
bereavement |
büyük kayıp, matem |
5567 |
bereft |
(of ile) -sız, -siz, -den yoksun |
5568 |
beret |
bere |
5569 |
bergamot oil |
bergamot yağı |
5570 |
bergamot |
bergamot |
5571 |
beriberi |
beriberi |
5572 |
berk |
aptal, salak, pezevenk |
5573 |
berkelium |
berkelyum |
5574 |
Berlin black |
siyah cila |
5575 |
berm |
banket |
5576 |
berry |
(çilek/kiraz/vb.) küçük/yumuşak meyve, gile meyve, gile meyve yığmak |
5577 |
berserk |
öfkeden deliye dönmüş, çılgın |
5578 |
berth |
(rıhtımda) palamar yeri, (tren ya da gemide) ranza, yatak, iş, (bağlanmak için) limana girmek, limana sokmak |
5579 |
beryl |
beril |
5580 |
beryllia |
berilyum oksit |
5581 |
beryllium oxide |
berilyum oksit |
5582 |
beryllium |
berilyum |
5583 |
beseech |
yalvarmak, rica etmek, istemek |
5584 |
beseecher |
yalvaran kimse, rica eden kimse |
5585 |
beseem |
uygun olmak, yakışık almak |
5586 |
beset |
dört bir yandan saldırmak/çevirmek ve saldırıya hazırlanmak, sıkıştırmak, rahat bırakmamak |
5587 |
besetting |
yakayı bırakmayan, sürekli tehdit eden |
5588 |
beside oneself |
çılgın gibi, özünden geçmiş |
5589 |
beside the point |
konunun dışında |
5590 |
beside |
yanında, yanına, kıyasla, -in yanında |
5591 |
besides |
bunun yanısıra, ayrıca, bununla birlikte, üstelik, bir de, -den başka, -den siva, -e ilaveten |
5592 |
besiege |
dört bir yandan sarmak, muhasaraya almak, çevirmek, sıkıştırmak, rahat vermemek, rahatsız etmek, bunaltmak, sıkmak |
5593 |
besiegement |
(uzun/devamlı) muhasara |
5594 |
besmear |
bulaştırmak, kirletmek |
5595 |
besmirch |
kirletmek |
5596 |
besom |
çalı süpürgesi |
5597 |
besot |
sarhoş etmek, sersemletmek |
5598 |
besotted |
sarhoş olmuş, özünü kaybetmiş, sersemlemiş, aptallaşmış |
5599 |
bespatter |
çamur sıçratmak |
5600 |
bespeak |
ısmarlamak, talep etmek |
5601 |
bespoke |
ısmarlama |
5602 |
besprinkle |
serpmek, saçmak |
5603 |
best man |
sağdıç |
5604 |
best seller |
en çok satılan kitap |
5605 |
best |
en iyi, en yakşı, lap yakşı, en iyi biçimde, en iyi, en, en çok, en fazla, en iyi taraf/yan/kısım, (birinin elinden gelen/yapabileceğinin) en iyisi |
5606 |
bestial |
kaba, döngülce, döngül gibi, acımasız, zalim |
5607 |
bestiality |
kabalık, döngüllük, acımasızlık, zalimlik, insan-döngül arasındaki cinsî münasebet |
5608 |
bestially |
döngülce, vahşice, kabaca |
5609 |
bestir oneself |
harekete geçmek |
5610 |
bestir |
harekete geçirmek, yerinden oynatmak |
5611 |
bestow |
vermek, bağışlamak, sunmak |
5612 |
bestowal |
bağış, armağan |
5613 |
bestrew |
saçmak, dağıtmak |
5614 |
bestride |
bacaklarını ayırarak binmek, üzerinden geçmek |
5615 |
bestseller |
en çok satılan (kitap/vb.) |
5616 |
bet one's bottom dollar |
kesinlikle emin olmak |
5617 |
bet |
bahis, iddia, bahis olarak yatırılan pul, bahse girmek, şart bağlamak, üzerine oynamak |
5618 |
beta particle |
beta parçacığı |
5619 |
beta rays |
beta ışınları |
5620 |
beta |
beta |
5621 |
betaine |
betain |
5622 |
betake |
betatron |
5623 |
betel nut |
betel cevizi |
5624 |
betel |
betel ağacının yaprağı |
5625 |
bethink |
düşünmek, göz önünde bulundurmak |
5626 |
betide |
olmak, başına gelmek |
5627 |
betimes |
vaktinde, erkenden |
5628 |
betoken |
göstermek, belirtisi olmak |
5629 |
betray a secret |
sır vermek |
5630 |
betray |
ihanet etmek, hıyanet etmek, satkınlık etmek, aldatmak, (özellikle sır) açıklamak, söylemek, yaymak, ele vermek, ele vermek, ortaya koymak, belirtmek |
5631 |
betrayal |
ihanet, hıyanet, ele verme |
5632 |
betrayer |
hain |
5633 |
betroth |
evlilik sözü vermek, söz kesmek, nişanlanmak |
5634 |
betrothal |
nişan |
5635 |
betrothed |
nişanlı, nişanlı |
5636 |
better and better |
gittikçe daha iyi |
5637 |
better half |
eş, karı |
5638 |
better off |
daha zengin |
5639 |
better |
daha iyi, daha yakşı, yakşırak, gelişmek, daha iyi bir hale gelmek, geliştirmek, daha iyi bir hale getirmek |
5640 |
betterment |
iyileşme, düzelme, şerefiye |
5641 |
between sessions |
oturumlar arasında |
5642 |
between the lines |
satırlar arası |
5643 |
between us |
söz aramızda |
5644 |
between you and me |
laf aramızda, aramızda kalsın |
5645 |
between |
arada, arasında, aralarında |
5646 |
betwixt |
arada, ortada |
5647 |
bevatron |
bevatron |
5648 |
bevel gear |
konik dişli |
5649 |
bevel |
eğmek, şevlemek |
5650 |
bevelled |
şevli, eğri, konik |
5651 |
beverage |
içecek, meşrubat |
5652 |
bevy |
kuş sürüsü, kadın türkümü, kız türkümü |
5653 |
bewail |
ağlamak, dövünmek, hayıflanmak |
5654 |
beware of |
sakınmak, dikkat etmek, korunmak |
5655 |
beware |
(of ile) sakınmak, dikkat etmek, korunmak |
5656 |
bewilder |
şaşırtmak, sersem etmek |
5657 |
bewilderment |
şaşkınlık, hayret |
5658 |
bewitch |
büyü yapmak, büyülemek |
5659 |
bewitching |
çekici, cazibeli |
5660 |
bey |
bey |
5661 |
beyond all reason |
mantıksız, aşırı |
5662 |
beyond one's authority |
yetkisi dışında |
5663 |
beyond reproach |
mükemmel, hatasız, kusursuz |
5664 |
beyond |
öteye, ötede, ileri, ötesinde, ötesine, ...sınırlarının dışında, ötesinde, o tarafta, o tayda, -den başka, -ın dışında, -den daha geç/sonra |
5665 |
bezel |
façeta, kaş |
5666 |
bezique |
bezik |
5667 |
bi- |
(önek) iki, çift |
5668 |
biangular |
iki açılı |
5669 |
biannual |
yılda iki kere olan |
5670 |
bias |
önyargı, eğilim, meyil, önyargılı kılmak, önyargıyla hareket ettirmek |
5671 |
biased question |
yanlı soru |
5672 |
biased |
önyargılı, yanlı, tarafgir |
5673 |
biaxial |
çift eksenli, iki eksenli |
5674 |
bib |
bebek önlüğü |
5675 |
bibliographer |
bibliyograf, bibliyografya uzmanı |
5676 |
bibliographic |
bibliyografik, kaynakçasal |
5677 |
bibliographical |
bibliyografik, kaynakçasal |
5678 |
bibliography |
kaynakça, bibliyografi |
5679 |
bibliomania |
bibliyomani, kitap toplama merakı |
5680 |
bibliomaniac |
bibliyoman, kitap delisi |
5681 |
bibliotheca |
kütüphane, kitap kataloğu |
5682 |
bibulous |
ayyaş, içkici, emici |
5683 |
bicameral |
iki meclisli |
5684 |
bicarb |
bicarbonate |
5685 |
bicarbonate of soda |
bikarbonat de sud, soda |
5686 |
bicarbonate |
bikarbonat |
5687 |
bicentenary |
ikiyüzüncü yıl dönümü |
5688 |
bicentennial |
iki yüz yıllık |
5689 |
bicephalous |
iki başlı |
5690 |
biceps |
pazı, iki başlı kol kası |
5691 |
bichloride |
biklorit |
5692 |
bichromate |
bikromat |
5693 |
bicker |
çekişme, mübahase, deyişme, mübahase etme, sözleşme, sövüşme, dalaşma, tokuşma, şırıltı, şırıldama, (incir çekirdeğini doldurmayacak kadar önemsiz konularda) tartışmak, atışmak, mübahase etmek, didişmek, sözleşmek, çekişmek, deyişmek, tokuşmak, dalaşmak, sövüşmek, şırıldamak |
5694 |
bicoloured |
ikirenkli |
5695 |
bicomponent |
bikomponent, iki komponentli |
5696 |
biconcave |
iki yüzeyi de içbükey |
5697 |
biconditional |
ikikoşullu |
5698 |
bicuspid |
iki uçlu, küçük azıdişi |
5699 |
bicycle chain |
bisiklet zinciri |
5700 |
bicycle fork |
bisiklet çatalı |
5701 |
bicycle lock |
bisiklet kilidi |
5702 |
bicycle |
bisiklet, bisiklete binmek, bisikletle gezmek |
5703 |
bicyclist |
bisiklet sürücüsü |
5704 |
bid bond |
geçici teminat mektubu |
5705 |
bid deadline |
teklif verme son günü |
5706 |
bid document |
şartname |
5707 |
bid farewell |
veda etmek |
5708 |
bid up |
açık artırmada fiyat artırmak |
5709 |
bid |
dilemek, demek, buyurmak, emretmek, çağırmak, davet etmek, (fiyat) teklif etmek, değer biçmek, önerilerde bulunarak/teklifler yaparak destek almaya çalışmak, deklarasyon yapmak, fiyat teklifi, teklif, bir iş karşılığında istenen vergin, deklarasyon, girişim, kalkışma |
5710 |
bidder |
teklif veren kimse |
5711 |
bidding |
buyruk, emir, buyurma, emretme, buyurulan şey, emredilen iş, deklarasyon |
5712 |
bide one's time |
fırsat kollamak |
5713 |
bide |
(uygun zamanı) sabırla beklemek |
5714 |
bidet |
bide |
5715 |
bidirectional microphone |
ikiyönlü mikrofon |
5716 |
bidirectional printer |
ikiyönlü yazıcı |
5717 |
bidirectional |
ikiyönlü |
5718 |
biennial |
iki yılda bir olan, (ösümlük) iki yıl ömürlü, iki yıllık |
5719 |
bier |
tabut |
5720 |
biff |
vurmak, yumruklamak |
5721 |
bifilar |
çift telli |
5722 |
bifocal |
bifokal, çift odaklı |
5723 |
bifocals |
çift odaklı gözlük |
5724 |
bifoliate |
iki yapraklı |
5725 |
bifurcate |
çatallanmak, iki kola ayrılmak |
5726 |
bifurcation |
çatallanma, iki kola ayrılma |
5727 |
big business |
büyük iş, büyük sermayeli şirketler |
5728 |
big close-up |
baş plan, yakın plan, yakın çekim |
5729 |
Big Dipper |
Büyükayı yıldızı |
5730 |
big end |
biyel başı |
5731 |
big game |
büyük av |
5732 |
big money |
çok pul |
5733 |
big pot |
önemli zat, kodaman |
5734 |
big shot |
kodaman |
5735 |
big wheel |
kodaman |
5736 |
big with |
gebe, yüklü |
5737 |
big |
büyük, yeke, çon, iri, kocaman, önemli, popüler, ünlü, büyük |
5738 |
big-hearted |
eli açık, cömert |
5739 |
bigamist |
iki eşli kimse |
5740 |
bigamous |
ikieşli, ikievli |
5741 |
bigamy |
ikieşlilik, bigami |
5742 |
bighead |
ukala dümbeleği, özünü bir şey sanan kişi |
5743 |
bight |
halat bedeni, koy, küçük körfez |
5744 |
bigness |
büyüklük |
5745 |
bigot |
darkafalı, bağnaz |
5746 |
bigoted |
dar kafalı, fanatik, yobaz, yalnız, kendi düşüncesine inanan, bağnaz |
5747 |
bigotry |
darkafalılık, fanatiklik, yobazlık, bağnazlık |
5748 |
bigwig |
büyükbaş, kodaman |
5749 |
bike |
bisiklet, motosiklet, bisiklete binmek, bisikletle gezmek |
5750 |
bikini |
bikini |
5751 |
bilabial |
çiftdudaksıl |
5752 |
bilateral agreement |
ikili anlaşma |
5753 |
bilateral antenna |
iki yönlü anten |
5754 |
bilateral contact |
iki taraflı sözleşme |
5755 |
bilateral negotiations |
ikili görüşmeler |
5756 |
bilateral relations |
ikili ilişkiler |
5757 |
bilateral trade |
iki yanlı ticaret |
5758 |
bilateral |
iki yönlü, iki yanlı, ikili |
5759 |
bilberry |
yaban mersini |
5760 |
bile acids |
safra asitleri |
5761 |
bile calculus |
safra taşı |
5762 |
bile cyst |
safrakesesi |
5763 |
bile duct |
safra arnası |
5764 |
bile juice |
safra |
5765 |
bile pigment |
safra sarısı |
5766 |
bile salts |
safra tuzları |
5767 |
bile |
safra, öd, huysuzluk, sinirlilik, aksilik |
5768 |
bilge water |
sintine suyu |
5769 |
bilge |
geminin alt kısmı/dibi, sintine, sintine suyu, aptalca konuşma, zırva, saçmalık |
5770 |
bilharzia |
bilharzios |
5771 |
bilinear |
bilineer, ikidoğrusal, iki çizgisi olan |
5772 |
bilingual |
ikidilli |
5773 |
bilious |
safralı |
5774 |
bilk |
dolandırmak, aldatmak, kandırmak, boyun kaçırmak, kelekbazlık, yalan, manasız söz, hile, fırıldakçılık, fırıldak, cefengiyat, kelek |
5775 |
bill of clearance |
gümrük izni |
5776 |
bill of entry |
gümrük beyannamesi |
5777 |
bill of exchange |
poliçe, kambiyo senedi, tahvil |
5778 |
bill of fare |
yemek listesi, menü |
5779 |
bill of health |
sağlık belgesi |
5780 |
bill of indictment |
iddianame |
5781 |
bill of lading |
konşimento, yükleme evrakı, manifesto |
5782 |
Bill of Law |
Kanun Tasarısı |
5783 |
bill of rights |
insan hakları beyannamesi |
5784 |
bill of sale |
satış bordrosu, fatura, temlik senedi |
5785 |
bill |
kuş gagası, gaga, dimdik, denize uzanan kara parçası, burun, kanun layihası, yasa tasarısı, hesap pusulası, hesap, fatura, afiş, ilan, el ilanı, çönge pul, tahvil, poliçe |
5786 |
billboard advertising |
ilan tahtalarıyla reklam yapma |
5787 |
billboard |
ilan tahtası |
5788 |
billet |
kışla, baraka |
5789 |
billet-doux |
aşk mektubu |
5790 |
billfold |
cüzdan |
5791 |
billhead |
başlıklı form, antetli form |
5792 |
billiards |
bilardo |
5793 |
billingsgate |
ağız bozukluğu |
5794 |
billion |
milyar, trilyon |
5795 |
billow |
büyük dalga, dalgalanmak, kabarmak |
5796 |
bills for collection |
tahsile verilen senetler |
5797 |
bills of guarantee |
teminat senetleri |
5798 |
bills payable |
borç senetleri |
5799 |
bills receivable |
alacak senetleri |
5800 |
billy goat |
erkek keçi, teke |
5801 |
bilocular |
iki hücreli |
5802 |
bimetal |
bimetal |
5803 |
bimetalism |
çift metal pul jüyesi |
5804 |
bimetallic bar |
bimetalik çubuk |
5805 |
bimetallic strip |
bimetalik şerit, ikimetalli şerit |
5806 |
bimetallic |
bimetalik |
5807 |
bimolecular |
bimoleküler, çift moleküllü |
5808 |
bimonthly |
iki ayda bir, iki ayda bir olan, iki aylık, ayda iki kere |
5809 |
bimorph |
bimorf |
5810 |
bin |
teneke, kutu, bidon, çöp kutusu, tımarhane |
5811 |
binary chain |
ikili sayı zinciri |
5812 |
binary digit |
ikili sayı |
5813 |
binary fission |
ikiye bölünerek üreme |
5814 |
binary number system |
ikili sayı jüyesi |
5815 |
binary reaction |
iki moleküllü reaksiyon |
5816 |
binary system |
ikili sayı jüyesi |
5817 |
binary variable |
ikili değişken |
5818 |
binary |
çift, ikili |
5819 |
bind over |
göz hapsine mahk-m etmek |
5820 |
bind up |
sargı ile bağlamak |
5821 |
bind |
bağlamak, yarayı sarmak, ciltlemek, yasa gücü ile zorunlu kılmak, yasal olarak bağlamak, zorunlu bırakmak, biraraya getirmek, birleştirmek, yapıştırmak, yapışmak, tutmak |
5822 |
binder |
ciltçi, cilt kılgası, dosya, klasör |
5823 |
bindery |
ciltevi |
5824 |
binding agent |
bağlayıcı, yapıştırıcı, binder |
5825 |
binding contract |
bağlayıcı akit |
5826 |
binding joist |
bağlantı kirişi |
5827 |
binding law |
bağlayıcı yasa |
5828 |
binding |
ciltçilik, ciltleme işi, kitap kapağı, kenar süsü, uyulması gereken, bağlayıcı |
5829 |
bindweed |
kahkahaçiçeği |
5830 |
bine |
(sarmaşık) sap |
5831 |
binge |
eğlence, alem, cümbüş |
5832 |
bingo |
bingo oyunu |
5833 |
binnacle |
pusula dolabı |
5834 |
binocular vision |
binoküler görüş, iki gözle görme |
5835 |
binocular |
binoküler, çiftgözmercekli, aynı anda iki gözle bakılabilen dürbün |
5836 |
binoculars |
dürbün |
5837 |
binomial equation |
ikiterimli denklemi |
5838 |
binomial |
ikiterimli |
5839 |
binominal |
iki isimli, çift isimli |
5840 |
binuclear |
iki çekirdekli |
5841 |
binucleate |
iki çekirdekli |
5842 |
bio- |
(önek) hayat |
5843 |
biochemical |
biyokimyasal |
5844 |
biochemist |
biyokimyacı |
5845 |
biochemistry |
biyokimya |
5846 |
bioclimatalogy |
biyoklimatoloji |
5847 |
bioclimatics |
biyoklimatoloji |
5848 |
biodegradable |
bakterilerle ayrışabilen |
5849 |
biodegradation |
biyolojik bozunma |
5850 |
bioelectricity |
biyoelektrik |
5851 |
bioenergetics |
biyoenerjetik |
5852 |
bioengineering |
biyoteknik |
5853 |
biogas |
biyogaz |
5854 |
biogenesis |
biyogenez |
5855 |
biogenetic |
biyogenetik |
5856 |
biogeography |
biyojeografi, canlılar coğrafyası |
5857 |
biographer |
biyografi yazarı |
5858 |
biographic |
biyografik |
5859 |
biography |
yaşam öyküsü, biyografi, tercümeihâl |
5860 |
biological degradation |
biyolojik bozunma |
5861 |
biological warfare |
biyolojik savaş |
5862 |
biological weapons |
biyolojik silahlar |
5863 |
biological |
biyolojik |
5864 |
biologist |
biyolog |
5865 |
biology |
biyoloji, yaşambilim, dirimbilim |
5866 |
bioluminescence |
biyoluminesans |
5867 |
biolysis |
biyoliz |
5868 |
biomass |
biyolojik kütle |
5869 |
biome |
biyom, canlı topluluğu |
5870 |
biometrical |
biyometrik |
5871 |
biometry |
biyometri |
5872 |
bionic |
insanüstü güçleri olan, biyonik |
5873 |
bionics |
biyonik |
5874 |
bionomics |
ekoloji |
5875 |
biophysics |
biyofizik |
5876 |
biopsy |
biyopsi |
5877 |
bioscopy |
biyoskopi |
5878 |
biosphere |
biyosfer |
5879 |
biostrome |
biyostrom, taşıl döşek |
5880 |
biosynthesis |
biyosentez |
5881 |
biosynthetic |
biyosentetik |
5882 |
biotic |
biyotik |
5883 |
biotics |
biyotik |
5884 |
biotin |
biyotin |
5885 |
biotite |
biyotit, karamika |
5886 |
biotope |
biyotop |
5887 |
bipartisan |
iki partili, iki partinin üyelerinden oluşan, çift partili |
5888 |
bipartite |
iki parçalı, ikili, iki partili |
5889 |
biped |
iki ayaklı yaratık |
5890 |
bipedal |
iki ayaklı |
5891 |
biplane |
çifte kanatlı (dört kanatlı) uçak |
5892 |
bipolar format |
bipolar format |
5893 |
bipolar |
çiftkutuplu, ikikutuplu, bipolar |
5894 |
biquadratic |
dördüncü kuvvetten olan |
5895 |
birch |
huş ağacı, vurmak, dövmek, kamçılamak |
5896 |
birchen |
huş ağacından yapılmış |
5897 |
bird cage |
kuş kafesi |
5898 |
bird call |
kuş ötüşü |
5899 |
bird catcher |
kuş tutan kimse |
5900 |
bird dog |
av köpeği |
5901 |
bird fancier |
kuş meraklısı, kuşbaz |
5902 |
bird grass |
kuş otu |
5903 |
bird in the hand |
çantada keklik |
5904 |
bird of night |
baykuş |
5905 |
bird of paradise |
cennet kuşu |
5906 |
bird of passage |
göçmen kuş |
5907 |
bird of prey |
alıcı kuş, avcı kuş |
5908 |
bird paradise |
kuş cenneti |
5909 |
bird watcher |
kuş gözlemi yapan kimse |
5910 |
bird |
kuş, insan, kişi, tip, kadın, kız |
5911 |
bird-brained |
kuş beyinli |
5912 |
bird's nest |
kuş yuvası |
5913 |
bird's-eye view |
kuşbakışı görünüm |
5914 |
bird's-eye |
yavşanotu, veronika |
5915 |
bird's-foot |
taş yoncası |
5916 |
birdhouse |
kuş evi |
5917 |
birdie |
küçük kuş, kuşcağız |
5918 |
birdlime |
ökse, tuzak |
5919 |
birdman |
kuş avcısı, kuşçu, pilot |
5920 |
birds of a feather flock together |
tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş |
5921 |
birefringence |
çiftkırılım |
5922 |
biro |
tükenmez kalem |
5923 |
birth certificate |
doğum belgesi |
5924 |
birth control |
doğum kontrolü |
5925 |
birth of place |
doğum yeri |
5926 |
birth place |
doğum yeri |
5927 |
birth rate |
doğum oranı |
5928 |
birth |
doğum, doğulma, doğurma, dünyaya getirme, soy, sop, kodak kökeni, başlangıç, doğuş |
5929 |
birthday card |
doğum günü kartı |
5930 |
birthday |
doğum günü, ad günü |
5931 |
birthmark |
doğum lekesi |
5932 |
birthplace |
doğum yeri, anadan olduğu yer |
5933 |
birthrate |
doğum oranı |
5934 |
birthright |
doğuştan kazanılan ulusal hak, vatandaşlık hakkı |
5935 |
biscuit |
bisküvi, çörek, pasta |
5936 |
bisect |
iki eşit parçaya bölmek |
5937 |
bisection |
ikiye bölme |
5938 |
bisector |
açıortay |
5939 |
bisectrix |
açıortay |
5940 |
bisexual |
çift cinsiyetli, ikieşeyli, erdişi, erselik, her iki cinse de ilgi duyan, biseksüel |
5941 |
bishop |
piskopos, (satranç) fil |
5942 |
bishopric |
piskoposluk |
5943 |
bismuth |
bizmut |
5944 |
bison |
bizon |
5945 |
bissextile |
artık yıl, artık yıl |
5946 |
bistable |
iki kararlı |
5947 |
bistort |
kurt pençesi |
5948 |
bistro |
küçük bar/lokanta |
5949 |
bisulphate |
bisülfat |
5950 |
bisulphide |
bisülfür |
5951 |
bisulphite |
bisülfit |
5952 |
bit brace |
el matkabı |
5953 |
bit by bit |
yavaş yavaş, ufak ufak, azar azar |
5954 |
bit driver |
bit sürücüsü, ikil sürücüsü |
5955 |
bit |
gem, delgi, keski, matkap, parça, lokma, kırıntı, miktar, kısa süre |
5956 |
bitch |
dişi köpek, kancık, karı, kancık, orospu, dırdır etmek, kafa şişirmek |
5957 |
bitchy |
zor beğenir, müşkülpesent, her şeyde kusur bulan, gıcık, kıl |
5958 |
bite off more than one can chew |
başından büyük işe girişmek |
5959 |
bite one's tongue off |
söylediğine pişman olmak |
5960 |
bite sb's head off |
kabaca konuşmak |
5961 |
bite the dust |
yere düşmek, yenilmek |
5962 |
bite |
ısırmak, dişlemek, (böcek/yılan/vb.) sokmak, (balık) zokayı yutmak, hoşa gitmemek, rahatsız etmek, sıkmak, tutmak, kavramak, ısırık, ısırma, sokma, ısırılarak kopartılan parça, ısırık, lokma, yiyecek, lokma, keskinlik, acılık |
5963 |
biting |
acı verici, acıtıcı, zalim |
5964 |
bits and pieces |
ıvır zıvır, ufak şeyler |
5965 |
bitter almond oil |
acıbademyağı |
5966 |
bitter beer |
acı bira |
5967 |
bitter orange |
turunç, narenç |
5968 |
bitter sweet |
hem acı hem tatlı olan, iyi ve kötü olan |
5969 |
bitter |
acı, keskin, sert, (soğuk/rüzgâr/vb.) sert, şiddetli, iliklere işleyen, acı, kötü, üzücü, acı bira |
5970 |
bitterish |
acımsı |
5971 |
bitterly |
acı olarak, acı acı |
5972 |
bittern |
balabankuşu, okar |
5973 |
bitterness |
acılık, keskinlik, sertlik, şiddet |
5974 |
bittersweet |
hem acı hem tatlı olan, yabanyasemini |
5975 |
bitty |
parçalı, kısım kısım, bölüm bölüm, çok az |
5976 |
bitumen |
bitüm yersakızı |
5977 |
bituminization |
bitümleme |
5978 |
bituminize |
bitümlemek, ziftlemek |
5979 |
bituminous coal |
bitümlü kömür, adi maden kömürü |
5980 |
bituminous grout |
bitümlü harç |
5981 |
bituminous rocks |
bitümlü kayalar |
5982 |
bituminous |
bitümlü, ziftli, zift gibi |
5983 |
bivalent |
iki değerlikli, iki valanslı |
5984 |
bivalve |
yumuşakçalardan çift kabuklu döngül |
5985 |
bivalved |
iki kabuklu |
5986 |
bivouac |
çadırsız asker düşergesi, geceyi açık havada, çadırsız geçirmek |
5987 |
biweekly |
iki haftada bir, iki haftalık, haftada iki kere, haftada iki kere olan/çıkan |
5988 |
bizarre |
acayip, garip, garibe, tuhaf |
5989 |
blab |
sır vermek, ispiyonlamak |
5990 |
blabber |
çok aptalca konuşmak, kafa ütülemek |
5991 |
blabbermouth |
şapır, ezme |
5992 |
blabbermouthed |
sirgep |
5993 |
black and blue |
çürük, morarmış |
5994 |
black and white |
yazı, basılı şey, siyah beyaz resim |
5995 |
black art |
büyü |
5996 |
black beetle |
hamamböceği |
5997 |
black belt |
siyah kuşak |
5998 |
black birch |
kara huş, kara kayın |
5999 |
black bird |
karatavuk |
6000 |
black body |
siyah cisim |
6001 |
black book |
kara liste kitabı |
6002 |
black box |
kara kutu |
6003 |
black caviar |
kara kürü |
6004 |
black coffee |
sütsüz kahve |
6005 |
black diamond |
siyah elmas, karbonado, karaelmas |
6006 |
black earth |
çernozyom, kara toprak |
6007 |
black eye |
siyah göz, morarmış göz, kara göz |
6008 |
black flag |
siyah flama, korsan flaması |
6009 |
black frost |
kuru soğuk, kuru ayaz |
6010 |
black game |
siyah keklik |
6011 |
black goby |
kömürcünkayası |
6012 |
black grouse |
kayın tavuğu |
6013 |
black guard |
alçak, edepsiz, rezil, alçak kimse, küfretmek, sövüp saymak |
6014 |
black hellebore |
karacaot |
6015 |
black hole |
hapishane koğuşu |
6016 |
black lead |
grafit, kurşun tozu |
6017 |
black letter |
gotik harf |
6018 |
black magic |
kara büyü |
6019 |
black mail |
şantaj |
6020 |
Black Maria |
hapishane arabası |
6021 |
black mark |
kara leke |
6022 |
black market |
karaborsa, kara pazar |
6023 |
black marketeer |
karaborsacı |
6024 |
black medic |
kelebek otu, karayonca |
6025 |
black money |
kara pul |
6026 |
black out |
karartma yapmak, karartmak, bayılmak |
6027 |
black pepper |
karabiber |
6028 |
black powder |
karabarut |
6029 |
black screen |
siyah ekran |
6030 |
Black Sea |
Karadeniz |
6031 |
black sheep |
yüzkarası, kara koyun |
6032 |
black shirt |
faşist |
6033 |
black spot |
yolda kazaların çok olduğu yer |
6034 |
black spruce |
kara ladin |
6035 |
black tea |
siyah çay |
6036 |
black thorn |
karadiken, karaçalı |
6037 |
black tie |
siyah papyon kravat, smokin |
6038 |
black walnut |
karaceviz |
6039 |
black widow |
zehirli bir örümcek |
6040 |
black |
siyah, kara, sütsüz, sade, siyahi, kara derili, çok kirli, kötü, uğursuz, çok kızgın, sinirli, şeytani, (mizah) kara, siyah renk, siyah giysi, zenci, karartmak, siyaha boyamak, (göz) morartmak, kara listeye almak |
6041 |
black-hearted |
kötü kalpli |
6042 |
blackball |
aleyhinde oy kullanmak |
6043 |
blackberry |
böğürtlen |
6044 |
blackbird |
karatavuk |
6045 |
blackboard |
karatahta, tahta, yazı levhası |
6046 |
blackcock |
siyah erkek keklik |
6047 |
blackcurrant |
kuşüzümü |
6048 |
blackdog |
kötü huy |
6049 |
blacken |
karartmak, kararmak, karalamak, leke sürmek, kirletmek |
6050 |
blackeyed |
siyah gözlü |
6051 |
blackguard |
edepsiz kimse, eclaf |
6052 |
blackhead |
deride oluşan siyah çekit |
6053 |
blacking |
ayakkabı boyası |
6054 |
blackish |
siyahımsı |
6055 |
blackjack |
yirmi bir oyunu, cop |
6056 |
blackleg |
greve katılmayan kişi |
6057 |
blacklist |
kara listeye almak |
6058 |
blackmail letter |
şantaj mektubu |
6059 |
blackmail |
şantaj, şantaj yapmak |
6060 |
blackmailer |
şantajcı |
6061 |
blackness |
siyahlık |
6062 |
blackout |
karartma, bayılma, baygınlık |
6063 |
Blackshirt |
İtalyan Faşist Parti Üyesi, Karagömlekli |
6064 |
blacksmith |
nalbant, demirci |
6065 |
blackthorn |
karaçalı, karadiken |
6066 |
blacktop |
asfalt (yol), asfaltlamak |
6067 |
blacky |
zenci |
6068 |
bladder wack |
keseli suyosunu |
6069 |
bladder worm |
keseli kurt |
6070 |
bladder |
sidiktorbası, mesane, deri ya da lastikten yapılmış içine sıvı ya da hava doldurulan bir tür kese |
6071 |
blade bone |
küreksümüğü |
6072 |
blade of grass |
ot sapı |
6073 |
blade |
(bıçak/jilet/vb.) ağız, ülgüç, (kürek/pervane/vb.şeylerde) geniş yassı kısım, buğday gibi otsu ösümlüklerin geniş yassı yaprakları |
6074 |
blah |
alelade, sıradan, can sıkıcı |
6075 |
blain |
çıban, şiş |
6076 |
blamable |
azarlanabilir |
6077 |
blame |
sorumlu tutmak, suçlamak, günahlandırmak, suç, günah, sorumluluk, tane, kınama |
6078 |
blamed |
kahrolası |
6079 |
blameful |
kabahatli, suçlu |
6080 |
blameless |
suçsuz, kusursuz, kabahatsiz |
6081 |
blamelessness |
suçsuzluk, masumluk |
6082 |
blameworthy |
kusurlu, ayıp |
6083 |
blanch with |
yüzü solmak |
6084 |
blanch |
beyazlatmak, ağartmak, (with/at ile) (yüzünün rengi) solmak |
6085 |
blancmange |
pelte |
6086 |
bland |
uysal, yamuşakbaşlı, ince, ağırbaşlı, (besin) fazla tatlı olmayan, hafif |
6087 |
blandish |
yağ çekmek |
6088 |
blandishment |
yağcılık |
6089 |
blandness |
yumuşaklık |
6090 |
blank ballot paper |
boş oy pusulası |
6091 |
blank bill |
açık senet |
6092 |
blank book |
not defteri |
6093 |
blank cartridge |
kurusıkı fişek, kurşunsuz fişek, manevra fişeği |
6094 |
blank cheque |
açık çek |
6095 |
blank credit |
açık kredi |
6096 |
blank endorsement |
açık ciro |
6097 |
blank out |
silmek, karartmak |
6098 |
blank signature |
açığa imza |
6099 |
blank verse |
serbest nazım, uyaksız şiir |
6100 |
blank vote |
boş oy |
6101 |
blank |
(çönge/kaset/vb.) boş, (çek) açık, anlamsız, boş, boşluk, boş alan, boş bırakılmış yer, üzerinde ilgili kişi tarafından doldurulmak üzere boşluklar bulunan çönge, ariza formu |
6102 |
blankbook |
not defteri |
6103 |
blanket insurance |
genel sigorta |
6104 |
blanket mortgage |
genel ipotek |
6105 |
blanket policy |
genel yangın sigortası poliçesi |
6106 |
blanket |
battaniye, örtük, yorgan, sınırsız, bütün olasılıkları içeren |
6107 |
blanketing |
battaniyelik kumaş |
6108 |
blanking |
silme, karartma |
6109 |
blankly |
boş boş, ifadesiz bir şekilde |
6110 |
blankness |
boşluk, anlamsızlık |
6111 |
blare |
bağırmak, ötmek, cırlamak, cızırtı, zırıltı, rahatsız edici ses |
6112 |
blarney |
övme, pohpohlama, yağ çekme |
6113 |
blase |
herşeyden usanmış, bezgin |
6114 |
blast furnace |
yüksek fırın, maden eritme ocağı |
6115 |
blast hole |
lağım deliği |
6116 |
blast off |
uzaya fırlamak |
6117 |
blast powder |
lağım barutu |
6118 |
blast |
(rüzgâr/fırtına/vb.) ani patlama, esinti, patlama, patlayış, büyük ve gürültülü patlama, madeni nefesli çalgılardan çıkan yüksek ve kulak tırmalayan ses, zırıltı, (kaya/taş) havaya uçurmak, patlatmak, bombalamak, ateş açmak, lanetlemek, kargışlamak, öldürmek, mahvetmek, yok etmek |
6119 |
blasted |
lanet olası, kahrolası, yıldırım çarpmış, yok olmuş, ölmüş, yıkılmış |
6120 |
blaster |
barutçu, patlatman |
6121 |
blasthole |
lağım deliği |
6122 |
blasting agent |
patlayıcı |
6123 |
blasting cartridge |
patlatma kartuşu, lokum |
6124 |
blasting timer |
patlatma zamanlayıcısı |
6125 |
blasting |
patlayıcı, patlama |
6126 |
blastoderm |
germ yaprağı |
6127 |
blastula |
blastula |
6128 |
blatant |
kaba, utanmaz, arsız, terbiyesiz, küstah |
6129 |
blatherskite |
mangalda kül bırakmayan kimse |
6130 |
blaze a trail |
baş çekmek, iz sürmek |
6131 |
blaze at |
#NAME? |
6132 |
blaze away |
ateş etmeye devam etmek |
6133 |
blaze |
ateş, parlama, alev, parlak ışık, büyük/tehlikeli yangın, aniden öfkelenme, öfkeden parlama, alev alev yanmak, tutuşmak, parlamak, (haber) yaymak |
6134 |
blazer |
yöndün ceketi, blazer |
6135 |
blazing |
cayır cayır yanan, aşikâr, gün gibi ortada |
6136 |
blazon |
armacılık, fiyaka, renklerle süslemek, donatmak, kaplamak |
6137 |
bleach |
beyazlatmak, ağartmak, beyazlamak, ağarmak, beyazlatıcı madde |
6138 |
bleacher |
bir tür açık tribün |
6139 |
bleachery |
kasar dairesi, kasar atölyesi |
6140 |
bleaching lime |
kireçkaymağı |
6141 |
bleaching powder |
kireçkaymağı, ağartma tozu |
6142 |
bleaching |
ağartma, beyazlatma, ağartıcı, beyazlatıcı |
6143 |
bleak |
soğuk, tatsız, nahoş |
6144 |
blear-eyed |
mahmur |
6145 |
bleary |
(göz) kızarmış, sulanmış |
6146 |
bleat |
melemek, mırıldanmak, sızlanmak, giç giç danışmak, giçlemek |
6147 |
bleb |
kabarcık |
6148 |
bleed for |
yüreği kan ağlamak, içi sızlamak |
6149 |
bleed sb white |
birini soyup soğana çevirmek |
6150 |
bleed |
kanamak, kanı akmak, (for ile) yüreği kan ağlamak, içi sızlamak, acımak, (pulunu) yemek, yolmak, söğüşlemek, âdet görmek, kanaması olmak |
6151 |
bleeder pipe |
boşaltma borusu, tahliye borusu |
6152 |
bleeder |
hemofili hastası, şantajcı, havalandırma deliği |
6153 |
bleeding heart |
şebboy |
6154 |
bleeding |
kanama, kanatma |
6155 |
bleep |
sinyal, bip sesi, korna sesi, sinyal vermek, sinyalle/kornayla çağırmak |
6156 |
blemish |
güzelliğini bozmak, lekelemek, çirkinleştirmek, güzelliği bozan leke/kusur/bozukluk |
6157 |
blench |
el çekmek, geri çekilmek, boyun kaçırmak, tiksinmek, dönmek, yayınmak, uzaklaşmak, seksenmek, göz yummak, (korkudan) irkilmek |
6158 |
blend |
karıştırmak, (çay/tütün/içki/vb.) harmanlamak, birbirine uymak, gitmek, bütün hale gelmek, katışık, karışım, harman |
6159 |
blende |
blend |
6160 |
blended |
karışık |
6161 |
blender |
karıştırıcı, mikser |
6162 |
blight |
ösümlük hastalığı, kötü etki, bozmak, kötü etkilemek |
6163 |
blimp |
keşif balonu |
6164 |
blind alley |
çıkmaz sokak, sonucu umutsuz iş |
6165 |
blind copy |
mektup kopyası |
6166 |
blind date |
(kız ve erkek) ilk buluşma/görüşme |
6167 |
blind flying |
kör uçuş |
6168 |
blind gut |
körbağırsak |
6169 |
blind man's buff |
körebe |
6170 |
blind shaft |
dahili kuyu, içkuyu |
6171 |
blind spot |
gözdeki kör çekit |
6172 |
blind valley |
kör vadi, kör koyak |
6173 |
blind |
kör, sokur, anlayışsız, kavrayışsız, dikkatsiz, düşüncesiz, denetimsiz, nedensiz, amaçsız, görünmez, kör etmek, körleştirmek, kör etmek, görmez/anlamaz hale getirmek, güneşlik, perde |
6174 |
blindfold |
(birinin gözlerini) bir şeyle bağlamak, göz bağı |
6175 |
blinding |
körleştiren |
6176 |
blindly |
kör gibi, körü körüne, ya herrü ya merrü |
6177 |
blindness |
körlük |
6178 |
blink |
(göz) kırpmak/kırpıştırmak, (ışık) yanıp sönmek |
6179 |
blinker |
pırıldak |
6180 |
blinkers |
at gözlüğü |
6181 |
blip |
bip sesi |
6182 |
bliss |
çok büyük mutluluk |
6183 |
blissful |
neşe dolu |
6184 |
blister |
su toplamış kabarcık, kabartı, su toplamak, kabarcıklanmak, kabarmak, kabartmak, kabarmasına neden olmak |
6185 |
blithe |
mutlu, neşeli, kaygısız |
6186 |
blitz |
ani saldırı, ani hava saldırısı, hummalı faaliyet, sıkı çalışma dönemi |
6187 |
blizzard |
kar fırtınası, tipi |
6188 |
bloat |
tuzlamak ve tütsülemek, şişirmek, kabartmak |
6189 |
bloated |
davul gibi şişmiş, olması gerekenden büyük, normalden fazla, şişirilmiş |
6190 |
blob |
küçük damla, küçük/yuvarlak kütle |
6191 |
bloc |
bir amaç için birleşmiş siyasal parti, politikacı ya da ülke gurubu, blok |
6192 |
block and tackle |
makara takımı, palanga takımı |
6193 |
block letters |
büyük matbaa harfleri |
6194 |
block of flats |
apartman |
6195 |
block policy |
toplu poliçe |
6196 |
block printing |
el baskısı |
6197 |
block |
kütük/kaya/taş parçası, blok, bir bütün olarak düşünülen miktar, (matbaa) blok, binalar dizisi, blok, birleşme, birlik, cellat kütüğü, arsa parçası, tıkayan şey, tıkama, tıkanıklık, engel, tıkamak, önünü kesmek, önlemek, engellemek, kapamak |
6198 |
blockade |
abluka, muhasara, denizden abluka etmek, ablukaya almak, muhasara etmek |
6199 |
blockage |
tıkanma, tıkanıklık, tıkayıcı şey |
6200 |
blockbuster |
büyük uçak bombası |
6201 |
blocked account |
bloke hesap |
6202 |
blocked currency |
bloke pul |
6203 |
blocked |
bloke, bloklanmış, öbeklenmiş |
6204 |
blockhead |
dangalak, mankafa, aptal |
6205 |
blockhouse |
korugan |
6206 |
blocking |
bloke etme, blokaj |
6207 |
bloke |
herif, adam |
6208 |
blond |
(erkek) sarışın, (saç) sarı |
6209 |
blonde |
(bayan) sarışın, açık sarı saçlı, (saç) sarı |
6210 |
blondin |
kablolu vinç |
6211 |
blood bank |
kan bankası |
6212 |
blood blister |
kan oturması |
6213 |
blood brother |
kan kardeşi |
6214 |
blood cell |
kan hücresi |
6215 |
blood clot |
kan pıhtısı |
6216 |
blood clotting |
kan pıhtılaşması |
6217 |
blood corpuscle |
kan yuvarı, kan cisimciği |
6218 |
blood count |
kan sayımı |
6219 |
blood donation |
kan bağışı |
6220 |
blood donor |
kan bağışında bulunan kimse |
6221 |
blood factors |
kan faktörleri |
6222 |
blood feud |
kan davası |
6223 |
blood flow |
kan dolaşımı |
6224 |
blood group |
kan türkümü |
6225 |
blood heat |
kan ısısı |
6226 |
blood horse |
saf kan at |
6227 |
blood money |
kiralık katillere verilen pul, diyet |
6228 |
blood plasma |
kan plazması |
6229 |
blood poisoning |
kan zehirlenmesi |
6230 |
blood pressure |
kan tazyiki, kan basıncı, tansiyon |
6231 |
blood relation |
kan bağı |
6232 |
blood relationship |
kan bağı |
6233 |
blood smear |
kan lekesi |
6234 |
blood stream |
kan akımı |
6235 |
blood sucker |
sülük |
6236 |
blood sugar |
kan şekeri |
6237 |
blood test |
kan türkümü |
6238 |
blood tissue |
kan dokusu |
6239 |
blood transfusion |
kan nakli |
6240 |
blood type |
kan türkümü |
6241 |
blood vascular system |
kan damarları jüyesi |
6242 |
blood vessel |
kan damarı |
6243 |
blood |
kan, akrabalık, kan bağı, soy, mizaç, huy |
6244 |
bloodbath |
kıyım, katliam, toplukıyım |
6245 |
bloodcurdling |
tüyler ürpertici, korkunç |
6246 |
bloodhound |
kan tazısı |
6247 |
bloodless |
kansız, öldürücü olmayan, kansız, ruhsuz, cansız, ilgisiz, insanca duygulardan yoksun, kansız |
6248 |
bloodshed |
öldürme, kan dökme |
6249 |
bloodshot |
(gözü) kanlanmış |
6250 |
bloodstain |
kan lekesi |
6251 |
bloodstone |
kantaşı |
6252 |
bloodstream |
kan dolaşımı |
6253 |
bloodsucker |
asalak, parazit, kan emici, sülük |
6254 |
bloodthirstiness |
kana susama |
6255 |
bloodthirsty |
kana susamış |
6256 |
bloodwood |
bakam ağacı |
6257 |
bloody well |
kesinlikle, pekâlâ, gayet iyi |
6258 |
bloody |
kanla kaplı, kanlanmış, kanlı, kanlı, kan dökülen, kahrolası, lanet olası, lanet, Allahın cezası, müthiş, acayip, fazlasıyla, süper, o biçim |
6259 |
bloody-minded |
dik kafalı, gıcık, kıl, hunhar |
6260 |
bloom |
çiçek, en güzel çağ/dönem, çiçeklenme, çiçek açmak, çiçeklenmek, çiçek vermek, (ürün) zenginleşmek, verimleşmek, sağlıklı ve güzel görünmek, sağlıklı bir renge kavuşmak, gelişmek |
6261 |
bloomer |
büyük yanılgı/hata, gaf |
6262 |
blooming |
çiçek açmış, kör olası |
6263 |
blossom |
çiçek, ağaç çiçeği, çiçek açmak, çiçeklemek, çiçeklenmek, gelişmek, oluşmak, çiçeklenmek, (kız) büyümek, gelişmek, yetişmek, olgunlaşmak, canlanmak, neşelenmek, açılmak |
6264 |
blot one's copybook |
adını lekelemek, sicilini kirletmek |
6265 |
blot out |
gizlemek, kapatmak, bozmak, ortadan silmek |
6266 |
blot |
leke, mürekkep lekesi, ayıp davranış, kusur, leke, kara, lekelemek, kirletmek, kurutma çöngesiyle temizlemek, (out ile) gizlemek, kapatmak |
6267 |
blotch |
deride oluşan leke ya da kırmızı çekit, mürekkep ya da boya lekesi |
6268 |
blotter |
bir parça kurutma çöngesi, kayıt defteri |
6269 |
blotting pad |
sumen, altlık |
6270 |
blotting paper |
kurutma çöngesi |
6271 |
blotting |
lekeleme |
6272 |
blouse |
bluz |
6273 |
blow a fuse |
sigorta atmak, tepesi atmak |
6274 |
blow down |
devirmek, yere yatırmak, istim boşaltmak |
6275 |
blow dryer |
saç kurutan |
6276 |
blow great guns |
fırtına halinde esmek (rüzgâr) |
6277 |
blow hot and cold about |
bir iyi bir kötü davranmak, oyun oynamak |
6278 |
blow hot and cold |
daldan dala konmak, kararsız olmak, duraksamak |
6279 |
blow in |
çıkıp gelmek, damlamak, düşmek |
6280 |
blow off steam |
ağzını açıp gözünü yummak |
6281 |
blow one's nose |
fınkırmak |
6282 |
blow one's own horn |
yüksekten atmak, övünmek |
6283 |
blow one's own trumpet |
özünü göklere çıkarmak |
6284 |
blow one's stack |
özünden geçmek, özünü kaybetmek |
6285 |
blow one's top |
tepesi atmak |
6286 |
blow ones stack |
öfkelenmek |
6287 |
blow out |
sönmek, (lastik) patlamak, havaya uçmak |
6288 |
blow over |
unutulmak, (fırtına) dinmek |
6289 |
blow sb up |
azarlamak, paylamak |
6290 |
blow sb's cover |
kimliğini ortaya çıkarmak |
6291 |
blow sth up |
önemini abartmak, (yaçın) büyütmek |
6292 |
blow the gaff |
ağzından kaçırmak |
6293 |
blow up |
parlamak, birden kızmak, patlak vermek |
6294 |
blow |
esmek, üflemek, üfürmek, uçurmak, sürüklemek, üflemek, üfleyerek çalmak, öttürmek, çabuk çabuk solumak, (sigorta/vb.) atmak, yanmak, çarçur etmek, lanetlemek, darbe, yumruk, üfleme, esinti |
6295 |
blow-by-blow |
ayrıntılı |
6296 |
blower |
körük, vantilatör |
6297 |
blowfly |
göksinek, et sineği |
6298 |
blowhard |
özünü öven, loka |
6299 |
blowhole |
tenek deliği |
6300 |
blowing-up |
patlama |
6301 |
blowlamp |
pürmüs lambası |
6302 |
blown glass |
şişirilerek imal edilmiş cam |
6303 |
blowout |
cümbüş, âlem, lastik patlaması, patlak, lastikteki patlak, delik, patlama |
6304 |
blowpipe |
(zehirli ok/taş/vb.atmakta kullanılan) boru, üfleç |
6305 |
blowtorch |
pürmüs lambası, lehim lambası, pompa |
6306 |
blowy |
rüzgârlı |
6307 |
blubber |
balina türü balıkların yağı, ağlama, zırlama, zırıltı, hüngür hüngür ağlamak, zırlamak |
6308 |
bludgeon |
sopa, cop, sopayla dövmek |
6309 |
blue blood |
doğuştan soyluluk, asil kan |
6310 |
blue cheese |
(iyi cins) mavi peynir |
6311 |
blue devils |
iç sıkıntısı |
6312 |
blue eyed boy |
birinin gözbebeği |
6313 |
blue film |
seks yankası |
6314 |
blue gum |
okaliptüs |
6315 |
blue jacket |
denizci, bahriyeli |
6316 |
blue jeans |
blucin |
6317 |
blue joke |
açık saçık fıkra |
6318 |
blue litmus paper |
mavi turnosol çöngesi |
6319 |
blue moon |
çok uzun bir süre |
6320 |
blue stocking |
entelektüel kadın |
6321 |
blue vitriol |
göztaşı, bakır sülfat |
6322 |
blue |
mavi, üzgün, hüzünlü, kederli, umutsuz |
6323 |
blue-collar |
işçi sınıfına ilişkin |
6324 |
blue-eyed |
mavi gözlü |
6325 |
blue-pencil |
sansürden geçirmek, makaslamak |
6326 |
bluebeard |
mavisakal |
6327 |
bluebell |
çan çiçeği |
6328 |
blueberry |
yaban mersini |
6329 |
bluebottle |
iri mavimsi sinek |
6330 |
bluefish |
lüfer |
6331 |
blueing |
çivitleme |
6332 |
bluepeter |
hareket flaması |
6333 |
blueprint apparatus |
ozalit kılgası |
6334 |
blueprint |
mavi kopya, ozalit, ayrıntılı tasarı, plan |
6335 |
blues |
hüzünlü müzik, blues, hüzün, keder, efkâr |
6336 |
bluff |
kaba saba, basit, blöf yapmak, (into ile) blöf yaparak kandırmak/ikna etmek, blöf, karakorku, kurusıkı, uçurum |
6337 |
bluing |
çivit |
6338 |
bluish |
mavimtırak, gökçe, gökçül |
6339 |
blunder |
büyük hata, gaf, aptalca hata yapmak, gaf yapmak, pot kırmak, çam devirmek, yalpalayarak/sendeleyerek kör gibi yürümek |
6340 |
blunderbuss |
karabina |
6341 |
blunger |
karma kılgası |
6342 |
blunt |
keskin olmayan, kör, körelmiş, kaba, dobra dobra, açık, köreltmek, körleştirmek |
6343 |
blur |
net görülmeyen şey, hayal meyal, karaltı, net görülmesini zorlaştırmak, bulandırmak |
6344 |
blurb |
kitap tanıtım yazısı |
6345 |
blurred |
flu, bulanık |
6346 |
blurry |
bulanık |
6347 |
blurt out |
ağzından kaçırmak |
6348 |
blurt |
(out ile) ağzından kaçırmak |
6349 |
blush to the roots of one's hair |
kulaklarına kadar kızarmak |
6350 |
blush |
utanmak, kızarmak, utançtan kızarmak, utanma, utanıp kızarma |
6351 |
bluster |
kabadayılık taslamak, bağıra çağıra konuşmak, atıp tutmak, (rüzgâr) sert esmek, kabadayılık, yıldırıcı konuşma, sert esinti, rüzgâr/dalga sesi |
6352 |
blustery |
(hava) rüzgârlı |
6353 |
boa constrictor |
boa yılanı |
6354 |
boa |
boa yılanı |
6355 |
boar |
kaban, (damızlık) erkek domuz, yaban domuzu |
6356 |
board and lodging |
pansiyon, yiyecek ve yatacak |
6357 |
board foot |
kereste ölçü birimi |
6358 |
board measure |
kereste ölçüsü |
6359 |
board meeting |
yönetim kurulu toplantısı |
6360 |
board member |
kurul üyesi |
6361 |
board minutes |
yönetim kurulu tutanağı |
6362 |
board of administration |
idare heyeti |
6363 |
board of directors |
yönetim kurulu, idare meclisi |
6364 |
board of discipline |
disiplin kurulu |
6365 |
board of education |
ABD mektepler idare heyeti |
6366 |
board of examination |
sınav kurulu |
6367 |
board of governors |
yönetim kurulu |
6368 |
board of management |
yönetim kurulu |
6369 |
board of managers |
idare heyeti, yönetim kurulu |
6370 |
board of trustees |
mütevelli heyeti |
6371 |
board room |
yönetim kurulu odası |
6372 |
board |
tahta, levha, kalas, kereste, oyun tahtası, ekmek tahtası, ilan tahtası, not tahtası, yemek, yönetim kurulu, tahtayla kaplamak, (tren/uçak/otobüs/otomobil/gemi/vb.) binmek, yolcu almak, pansiyoner olarak almak/kalmak |
6373 |
boarder |
pansiyoner, yatılı öğrenci |
6374 |
boarding card |
biniş kartı |
6375 |
boarding house |
pansiyon |
6376 |
boarding lounge |
biniş bekleme salonu |
6377 |
boarding point |
kalkış çekidi |
6378 |
boarding school |
yatılı mektep |
6379 |
boarding student |
yatılı öğrenci |
6380 |
boarding |
tahta kaplama, yiyecek, içecek |
6381 |
boardinghouse |
pansiyon |
6382 |
boards |
kitabın kapakları, sahne |
6383 |
boardwalk |
tahta kaldırım |
6384 |
boast |
övünme, lokalık, böbürlenme, övünç kaynağı, böbürlenerek konuşmak/söylemek, basıp bağlamak, özünü tariflemek, lokalık etmek, özünü övmek, lokalanmak, övünmek, böbürlenmek, -e sahip olacak kadar şanslı olmak |
6385 |
boaster |
basıp kesen, özünü öven, loka |
6386 |
boastful |
loka, övüngen, özünü beğenmiş |
6387 |
boat house |
kayıkhane |
6388 |
boat race |
kayık yarışı |
6389 |
boat shed |
kayıkhane |
6390 |
boat |
sandal, kayık, tekne, gemi, kayık tabak, sandalla/kayıkla gezmek |
6391 |
boater |
hasır şapka |
6392 |
boatman |
kayıkçı, sandalcı |
6393 |
boatswain |
porsun, lostromo |
6394 |
boatswain's pipe |
kumanda düdüğü, fisket |
6395 |
bob |
aşağı yukarı hareket etmek, inip çıkmak, sallanmak, aşağı yukarı hareket ettirmek, sallamak, reverans, şilin |
6396 |
bobbin |
bobin, makara |
6397 |
bobby pin |
madeni saç tokası |
6398 |
bobby |
polis, sakçı |
6399 |
bobsleigh |
kar kızağı |
6400 |
bod |
adam, herif |
6401 |
bode ill |
uğursuzluğa delalet etmek |
6402 |
bode well |
iyiye işaret etmek |
6403 |
bode |
işaret etmek, belirtisi olmak |
6404 |
bodice |
korsa |
6405 |
bodily |
bütün olarak, bütün halinde, hep birlikte, tümüyle, bedensel |
6406 |
bodkin |
şerit tığı |
6407 |
body activities |
vücut faaliyetleri |
6408 |
body building |
vücut geliştirme |
6409 |
body clock |
vücut saati |
6410 |
body corporate |
hukuki şahıs |
6411 |
body politic |
devlet, siyasi cemiyet |
6412 |
body structure |
vücut yapısı |
6413 |
body |
beden, vücut, gövde, ceset, kitle, teşkilat, heyet, kurul, nesne, madde |
6414 |
body-centred |
gövde merkezli |
6415 |
bodyguard |
koruyucu, muhafız, fedai |
6416 |
bodywork |
(taşıt) karoser |
6417 |
boffin |
bilimadamı |
6418 |
bog bean |
su yoncası |
6419 |
bog down |
batağa batmak, çıkmaza girmek |
6420 |
bog moss |
bataklık yosunu |
6421 |
bog |
bataklık, hela, kenef |
6422 |
bogey |
öcü, düşsel korku, sümük |
6423 |
boggle |
ürkütmek, şaşırtmak, korkutmak, (kuşku/korku/vb.) yüzünden duraksamak |
6424 |
boggy |
batak, çamurlu |
6425 |
bogie |
boji |
6426 |
bogtrotter |
bataklık arazide oturan kimse |
6427 |
bogus |
yapmacık, sahte |
6428 |
bohemian |
bohem |
6429 |
boil away |
kaynayıp gitmek, yok olmak |
6430 |
boil down to |
anlamına gelmek, olmak |
6431 |
boil down |
kaynayarak suyunu çekmek, kısaltmak, kısmak |
6432 |
boil over |
kaynayıp taşmak, köpürmek, tepesi atmak |
6433 |
boil sth down to sth |
kısaltmak, özetlemek |
6434 |
boil up |
tehlikeli bir boyuta ulaşmak, kızışmak |
6435 |
boil |
kaynatmak, haşlamak, pişirmek, kaynamak, haşlanmak, pişmek, kaynama, kaynatma, kaynama çekidi, çıban |
6436 |
boil-off |
buharlaşma kaybı |
6437 |
boiled egg |
rafadan yumurta |
6438 |
boiled meat |
soğutma et, söğüş |
6439 |
boiled salt |
rafine tuz |
6440 |
boiled |
pişmiş, kaynatılmış, soğutma |
6441 |
boiler house |
kazan dairesi |
6442 |
boiler room |
kazan dairesi |
6443 |
boiler suit |
işçi tulumu |
6444 |
boiler tube |
kazan borusu |
6445 |
boiler |
buhar kazanı |
6446 |
boilermaker |
kazancı |
6447 |
boiling point |
kaynama çekidi |
6448 |
boiling |
kaynayan, kaynama, kaynatma |
6449 |
boisterous |
kabaca, gürültülü, şen şakrak, (hava) kötü, sert |
6450 |
bold |
cesur, yürekli, gözüpek, atılgan, küstah, kaba, arsız, densiz, (görünüş) keskin hatlı, ilginç |
6451 |
boldface |
siyah harf |
6452 |
boldly |
cesaretle, güpegündüz |
6453 |
boldness |
cesaret, yüreklilik, pervasızlık |
6454 |
bole |
ağaç gövdesi |
6455 |
bolide |
ateştopu, bolit |
6456 |
Bolivia |
Bolivya |
6457 |
boll weevil |
pamuk kurdu |
6458 |
boll |
tohum kabuğu, tohum zarfı |
6459 |
bollard |
iskele babası, kısa kalın direk |
6460 |
bollocks |
taşaklar, saçma, zırva |
6461 |
bolometer |
bolometre, ışınımölçer |
6462 |
bolometric |
bolometrik |
6463 |
boloney |
zırva, palavra, boş laf, hikâye |
6464 |
Bolshevik |
Bolşevik |
6465 |
Bolshevist |
Bolşevik |
6466 |
bolshy |
kurulu toplum düzenine karşı, yardımı esirgeyen |
6467 |
bolster up |
desteklemek, cesaretlendirmek |
6468 |
bolster |
uzun yuvarlak yastık, (up ile) desteklemek, cesaretlendirmek |
6469 |
bolt cutter |
cıvata keskisi |
6470 |
bolt head |
cıvata başı |
6471 |
bolt knife |
mücellit bıçağı |
6472 |
bolt |
cıvata, kapı sürgüsü, sıyırma, mandal, yıldırım, (kumaş/vb.) top, kaçış, kaçma, (at) korkudan aniden kaçmak, irkilmek, acele etmek, çabuk hareket etmek, (yemek) çiğnemeden yutmak, abur cubur yemek, iki parçayı cıvatayla tutturmak, bağlamak, (kapı) sürgülemek, kilitlemek, kilitlenmek, un elemek, dimdik ve kıpırdamadan |
6473 |
bolter |
tohuma kalkmış pancar |
6474 |
bolting silk |
ipek gaze bezi |
6475 |
boltrope |
gıradin, gıradin halatı |
6476 |
bolus |
büyük hap, kapsül |
6477 |
bomb shell |
bomba mermisi |
6478 |
bomb |
bomba, (the ile) atom bombası, bombalamak |
6479 |
bomb-proof |
bombaya dayanıklı, bomba geçmez |
6480 |
bombard |
bombalamak, bombardıman etmek, (soru/vb.) yağmuruna tutmak |
6481 |
bombardier |
bombacı, topçu |
6482 |
bombardment airplane |
bombardıman uçağı |
6483 |
bombardment |
bombardıman |
6484 |
bombasine |
bombazen |
6485 |
bombast |
tumturaklı söz |
6486 |
bombazine |
bombazen |
6487 |
bomber |
bombardıman uçağı |
6488 |
bombing airplane |
bombardıman uçağı |
6489 |
bombing |
bombardıman, bombalama |
6490 |
bombshell |
kötü sürpriz |
6491 |
bombsight |
bombalama vizörü |
6492 |
bombsite |
bombalanan yer |
6493 |
bona fide |
gerçek, gerçekten, gerçek, gerçekten |
6494 |
bonanza |
çok kârlı iş/şey |
6495 |
bond debt |
tahvil borcu |
6496 |
bond fund |
tahvil fonu |
6497 |
bond market |
tahvil piyasası |
6498 |
bond paper |
kaliteli çönge |
6499 |
bond |
bono, senet, resmi, yazılı anlaşma ya da söz, muhabbet, hoşlanma, karşılıklı sevgi, bağ, birbirine yapışma, bağlanma, birleşme, bağ, yapıştırmak, birleştirmek, yapışmak, birleşmek |
6500 |
bondage |
kölelik |
6501 |
bonded debt |
rehinli tahvil |
6502 |
bonded docks |
gümrük ambarı |
6503 |
bonded goods |
gümrüklenmemiş mallar, antrepolanmış mallar |
6504 |
bonded warehouse |
gümrük antreposu, gümrük ambarı |
6505 |
bonded |
antrepolanmış |
6506 |
bonder |
bağlantı taşı, örgü taşı |
6507 |
bonderize |
bonderlemek |
6508 |
bondholder |
tahvil sahibi, tahvilat hamili |
6509 |
bonding agent |
tutturucu madde, bağlayıcı madde |
6510 |
bonding |
birbirine bağlanma |
6511 |
bondmaid |
cariye, keniz |
6512 |
bondman |
toprağa bağlı köylü |
6513 |
bondsman |
kefil |
6514 |
bone china |
ince porselen |
6515 |
bone glue |
sümük tutkalı |
6516 |
bone idle |
tembel, miskin |
6517 |
bone marrow |
ilik, sümük iliği |
6518 |
bone meal |
sümük tozu |
6519 |
bone of contention |
tartışma nedeni |
6520 |
bone oil |
sümük yağı |
6521 |
bone structure |
sümük yapısı |
6522 |
bone tissue |
sümük dokusu |
6523 |
bone |
kemik, sümük, süyek, azm, üstühan, kılçık, sümüklerini ayıklamak |
6524 |
bone-dry |
kupkuru |
6525 |
boneblack |
sümük kömürü |
6526 |
bonehead |
aptal, mankafa |
6527 |
boneless |
sümüksüz, kılçıksız |
6528 |
boner |
hata, büyük gaf |
6529 |
bonesetter |
çıkıkçı |
6530 |
bonfire |
tongal |
6531 |
bongo |
bongo |
6532 |
bonhomie |
iyi huyluluk, canayakınlık |
6533 |
bonito |
palamut, torik |
6534 |
bonk |
sikişmek, sikiş |
6535 |
bonkers |
kaçık, kontak, üşütük |
6536 |
bonnet lock |
kaporta kilidi |
6537 |
bonnet |
başlık, bone, kaput, kozgaltka kapağı |
6538 |
bonny |
sağlıklı, gürbüz, güzel, yeterli, iyi |
6539 |
bonus account |
tasarruf hesabı |
6540 |
bonus share |
kâr dağıtımı |
6541 |
bonus |
ikramiye, prim |
6542 |
bony |
sümüklü, kılçıklı, sıska, zayıf |
6543 |
boo |
yuh, yuhalamak |
6544 |
boob tube |
televizyon, sınalgı |
6545 |
boob |
gaf, aptalca hata, enayi, budala, aptalca hata yapmak, gaf yapmak, çuvallamak |
6546 |
boobs |
memeler |
6547 |
booby prize |
en kötü yarışmacıya verilen ödül |
6548 |
booby trap |
bubi tuzağı, şaka, sürpriz |
6549 |
booby |
salak, aptal, enayi |
6550 |
book credit |
açık kredi |
6551 |
book debts |
defterlerin arz ettiği alacaklar |
6552 |
book entries |
defter kayıtları |
6553 |
book fair |
kitap fuarı |
6554 |
book in |
geldiğini bildirmek |
6555 |
book inventory |
muhasebe içi envanter |
6556 |
book of account |
muhasebe defteri |
6557 |
book of authorized signature |
imza sirküleri |
6558 |
book of final entry |
son giriş kayıtları defteri |
6559 |
book of original entry |
ilk giriş kayıtları defteri |
6560 |
book review |
kitap eleştirisi |
6561 |
book surplus |
defter fazlalığı |
6562 |
book up |
ayırmak, tutmak, rezerve etmek |
6563 |
book value |
defter değeri, muhasebe değeri, maliyet |
6564 |
book week |
kitap haftası |
6565 |
book |
kitap, hun, defter, deste, paket, kayıt, alısün rehberi, (yer) ayırtmak, evvelceden sipariş etmek, deftere geçirmek, kitaba yazmak, kitaba kaydetmek, (in ile) varışını/geldiğini bildirmek, (up ile) ayırmak, tutmak, rezerve etmek |
6566 |
bookable |
(yer/vb.) ayırtılabilir |
6567 |
bookbinder |
ciltçi, mücellit |
6568 |
bookbindery |
ciltçilik, ciltevi |
6569 |
bookbinding |
ciltçilik |
6570 |
bookcase |
kitaplık |
6571 |
booked |
yeri ayrılmış, defterde kayıtlı |
6572 |
bookend |
kitap dayağı, kitap desteği |
6573 |
bookie |
bkz.bookmaker |
6574 |
booking clerk |
gişe memuru |
6575 |
booking office |
gişe, bilet gişesi |
6576 |
booking records |
muhasebe kayıtları |
6577 |
booking |
rezervasyon, yer ayırtma, kaydetme |
6578 |
bookish |
kitabî |
6579 |
bookkeeper |
sayman, muhasebeci |
6580 |
bookkeeping department |
muhasebe bölümü |
6581 |
bookkeeping entry |
muhasebe kaydı |
6582 |
bookkeeping system |
muhasebe jüyesi |
6583 |
bookkeeping |
saymanlık, muhasebecilik, muhasebe |
6584 |
booklet |
kitapça, kitapçık, broşür |
6585 |
bookmaker |
(at yarışı/vb.de) bahis pullarını toplayan kimse, bahisçi |
6586 |
bookmark |
kitapta kalınan sayfayı belirtmek için sayfa arasına konan herhangi bir şey |
6587 |
bookmobile |
gezici kütüphane aracı |
6588 |
bookseller |
kitapçı |
6589 |
bookshelf |
kitap rafı |
6590 |
bookshop |
kitabevi |
6591 |
bookstall |
(kitap/dergi/vb.satan) küçük büfe |
6592 |
bookstore |
kitabevi |
6593 |
bookworm |
kitap hastası, kitap kurdu |
6594 |
boom town |
hızla kalkınan kent, mantar kent |
6595 |
boom |
seren, gümbürtü, akarsuların iki yakasına gerilen ve geçişi önleyen kalın zincir, hızlı büyüme, artış, yükseliş, gümbürdemek, (önem/değer/vb.) hızlı biçimde artmak, çoğalmak, gelişmek, canlanmak |
6596 |
boomerang |
bumerang |
6597 |
boon companion |
yakın arkadaş |
6598 |
boon |
iyilik, nimet, rahatlık, ihsan, bağış |
6599 |
boor |
kaba/yontulmamış kimse, ayı |
6600 |
boorish |
kaba |
6601 |
boorishly |
kaba bir şekilde |
6602 |
boorishness |
kabalık, sığırlık |
6603 |
boost the morale |
moralini yükseltmek |
6604 |
boost |
alttan yukarıya ittirmek, artırmak, yükseltmek, canlandırmak, artış, yükselme, teşvik, yardım, destek, cesaretlendirme |
6605 |
booster |
itici, destekçi, hayran, destekleyen, güç ya da basınç arttıran aygıt, güçlendirici, bir ilacın etkinliğini arttıran madde |
6606 |
boot out |
kapı dışarı etmek |
6607 |
boot |
çizme, çekme, bot, potin, ayakkabı, oto, bagaj, tekme, sepetleme, işten atma, tekmelemek, sepetlemek, kovmak |
6608 |
booted eagle |
cüce kartal |
6609 |
bootee |
bebek patiği, kadın botu |
6610 |
booth |
satış pavyonu, kulübe, baraka, çardak, talvar, gişe |
6611 |
bootjack |
çizme çekeceği |
6612 |
bootlace |
ayakkabı bağı |
6613 |
bootleg |
(içki) yasadışı, kaçak, yasadışı içki yapmak/satmak/bulundurmak |
6614 |
bootlegger |
içki kaçakçısı |
6615 |
bootlick |
dalkavukluk etmek, çanak yalamak |
6616 |
bootlicker |
dalkavuk, çanak yalayıcı, yaltak |
6617 |
bootstrap |
özünü yükleme, özyükleme |
6618 |
booty |
ganimet, yağma, çalınmış eşya |
6619 |
booze |
içki, kafayı çekmek |
6620 |
booze-up |
içki âlemi |
6621 |
boozer |
içkici, ayyaş, meyhane |
6622 |
bop |
vurmak |
6623 |
boracic acid |
borik asit |
6624 |
boracic |
borik, borakslı, borasik |
6625 |
borane |
boran |
6626 |
borate |
borat |
6627 |
borax |
boraks |
6628 |
borazon |
borazon |
6629 |
border and offshore trade |
sınır ve kıyı ticareti |
6630 |
border gate |
gümrük kapısı, sınır kapısı |
6631 |
border line |
sınır hattı |
6632 |
border on |
sınır komşusu olmak, eğiliminde olmak |
6633 |
border trade |
sınır ticareti |
6634 |
border |
kenar, sınır, çekara, devlet serhaddi, sınırlandırmak, sınır koymak, sınır olmak, ile ortak sınıra sahip olmak, hemserhat olmak, sınırdaş olmak |
6635 |
bordereau |
bordro |
6636 |
bordering |
kıyısı olan |
6637 |
borderline |
sınır çizgisi, sınır, belirsiz, ortada |
6638 |
bore the pants off |
canından bezdirmek |
6639 |
bore |
delmek, oymak, delik, sondaj çukuru, oyuk, delgi, boru, kutru, sonda, can sıkıcı/usandırıcı/bezdirici kimse, büyük gel dalgası, met dalgası, canını sıkmak, sıkmak |
6640 |
boredom |
can sıkıntısı |
6641 |
borehole |
sondaj deliği, yoklama deliği |
6642 |
borer |
burgu, matkap, lağım mili |
6643 |
boresight |
nişan kontrol aleti |
6644 |
boric acid |
borik asit |
6645 |
boric oxide |
borik oksit |
6646 |
boric |
borik |
6647 |
boring bar |
sondaj çubuğu, matkap mili |
6648 |
boring dust |
lağım tozu |
6649 |
boring head |
matkap başı, matkap aynası |
6650 |
boring machine |
delme kılgası |
6651 |
boring mill |
sondaj mili |
6652 |
boring rig |
sondaj tesisatı |
6653 |
boring rope |
delme halatı |
6654 |
boring tower |
delme kulesi |
6655 |
boring |
can sıkıcı, sıkıcı, darıktırıcı, meraksız |
6656 |
born on the wrong side of the blanket |
piç |
6657 |
born |
doğmuş, doğuştan, kökenden, doğma |
6658 |
borneol |
borneol |
6659 |
bornite |
bornit |
6660 |
boron steel |
bor çeliği |
6661 |
boron |
bor |
6662 |
borough |
İngiltere'de Parlamentoya üye gönderen kent |
6663 |
borrow trouble |
tasasını çekmek |
6664 |
borrow |
ödünç almak, borç almak |
6665 |
borrowed funds |
borç alınan pullar |
6666 |
borrowed |
borç alınan |
6667 |
borrower |
borç alan, borçlu, istikraz eden |
6668 |
borrowing nation |
borç alan ülke |
6669 |
borrowing power |
borçlanma gücü, kredi limiti |
6670 |
borrowing |
ödünç alma, borç alma, alıntı |
6671 |
borrowings |
borçlanılan miktar |
6672 |
borstal |
ıslahevi |
6673 |
bort |
siyah elmas, karbonado, karaelmas |
6674 |
bosh |
zırva, boş laf |
6675 |
Bosnia |
Bosna |
6676 |
Bosnian |
Boşnakça, Boşnak |
6677 |
bosom friend |
can ciğer kuzu sarması, can yoldaşı |
6678 |
bosom |
sine, koyun, göğüs, yürek, yakın, çok yakın, samimi |
6679 |
Bosphorus |
istanbul Boğazı, Boğaziçi |
6680 |
boss |
patron, -e emirler yağdırmak, patronluk etmek, yönetmek |
6681 |
boss-eyed |
şaşı |
6682 |
bossage |
bosaj |
6683 |
bossy |
emretmeyi seven, buyurgan |
6684 |
botanical |
ösümlükbilimlik, botanik, ösümlüklerden sağlanan, ösümlük |
6685 |
botanically |
botanik olarak |
6686 |
botanist |
ösümlükbilimci |
6687 |
botanize |
ösümlükleri incelemek |
6688 |
botany |
ösümlükbilim, botanik |
6689 |
botch |
bir şeyi kötü yapmak, içine etmek, baştan savma onarmak, yüzüne gözüne bulaştırmak, kötü yapılmış iş, baştan savma yapılmış şey |
6690 |
both and |
hem hem (de), hem hem de |
6691 |
both he and I |
hem o hem de ben |
6692 |
both |
her ikisi, her ikisi de, (both ...and ...) sadece ...değil, aynı zamanda, her iki, iki |
6693 |
bother with |
zahmet etmek, rahatsız olmak |
6694 |
bother |
canını sıkmak, rahatsız etmek, narahat etmek, bezdirmek, (with/about ile) zahmet etmek, zahmete girmek, rahatsız olmak, sıkıntı, zahmet, zorluk, kavga, kargaşa, huzursuzluk, narahatlık |
6695 |
bothersome |
can sıkıcı, rahatsız edici |
6696 |
Botswana |
Botswana |
6697 |
bottle cap |
şişe kapağı |
6698 |
bottle gourd |
sukabağı |
6699 |
bottle green |
koyu yeşil |
6700 |
bottle opener |
şişe açacağı |
6701 |
bottle up |
içine atmak, dışa vurmamak |
6702 |
bottle |
şişe, şişelemek |
6703 |
bottle-feed |
biberonla beslemek, mamayla beslemek |
6704 |
bottled beer |
şişe birası |
6705 |
bottleneck |
dar geçit, dar boğaz |
6706 |
bottom dollar |
son kuruş |
6707 |
bottom land |
ovalık arazi |
6708 |
bottom out |
iyice düşmek, üzülmek |
6709 |
bottom price |
en düşük fiyat |
6710 |
bottom view |
alttan görünüş |
6711 |
bottom |
dip, alt, aşağı taraf, son, kıç, popo, etek, çıkış sebebi neden, (out ile) en düşük seviyeye ulaşmak, iyice düşmek/azalmak |
6712 |
bottomless pit |
cehennem |
6713 |
bottomless |
dipsiz, sınırsız, çok derin |
6714 |
bottomry |
gemi ödüncü |
6715 |
botulism |
botülizm |
6716 |
boucle |
buklet |
6717 |
boudoir |
bir kadının odası, özel oturma odası |
6718 |
bough |
budak, ağacın ana dallarından biri |
6719 |
boulder clay |
sürüntü kili |
6720 |
boulder period |
buz çağı |
6721 |
boulder |
büyük taş/kaya |
6722 |
boulevard |
bulvar, deniz kenarı park |
6723 |
bounce back |
toparlanmak, iyileşmek |
6724 |
bounce |
zıplamak, zıplatmak, zıplamak, sıçramak, hoplamak, (çek) karşılıksız olduğu için geri çevrilmek, zıplama, hoplama, sıçrama |
6725 |
bouncer |
(konakçı/gazino/vb.yerlerde) fedai, goril |
6726 |
bouncing |
(bebek) sağlıklı |
6727 |
bouncy |
yaşam dolu, canlı, istekli, hevesli, yerinde duramayan, (top) iyi zıplayan |
6728 |
bound for |
#NAME? |
6729 |
bound to |
kesinlikle, garanti |
6730 |
bound up in |
-le meşgul, çok ilgili |
6731 |
bound up with |
-e bağlı, -le ilgili |
6732 |
bound |
(for ile) gitmeye hazır, gitmeye niyetli, giden, gidici, gitmek üzere olan, sınırlamak, sınır koymak, sınırlarını belirlemek, bağlı, bağlanmış, kesin, yükümlü, mecbur, ciltlenmiş, ciltli, kesin, niyetli, azimli, kafasına takmış, kesin kararlı, sıçrama, hoplama, zıplama, serhat, had, sınır, hoplamak, zıplamak, sıçramak, sekmek |
6733 |
boundary line |
sınır çizgisi |
6734 |
boundary |
sınır, çek, had, serhat |
6735 |
boundless |
sınırsız, sonsuz |
6736 |
bounteous |
eliaçık, cömert, cömertçe verilmiş |
6737 |
bounteously |
cömertçe |
6738 |
bounteousness |
cömertlik, bolluk |
6739 |
bountiful |
cömert, eli açık, bol |
6740 |
bounty |
cömertlik, eliaçıklık, cömertçe verilmiş şey, ikramiye, prim, ödenek, bağış |
6741 |
bouquet |
buket, gül destesi, (şarap) koku |
6742 |
bourgeois |
kentsoylu, burjuva, kapitalist, anamalcı, maddiyatçı |
6743 |
bourgeoisie |
orta sınıf, kentsoylu sınıfı, kapitalist sınıf |
6744 |
bourne |
çay, dere |
6745 |
bourse |
borsa |
6746 |
bout |
kısa dönem, devre, kriz, nöbet, boks maçı |
6747 |
boutique |
butik |
6748 |
bovine vaccine |
inek aşısı |
6749 |
bovine |
inek/öküz gibi, inek/öküz ..., uyuşuk, hantal |
6750 |
bow and scrape |
yağ çekmek, yaltaklanmak |
6751 |
bow compass |
kavis kompası, çekit pergeli |
6752 |
bow out of |
bırakmak, ayrılmak |
6753 |
bow saw |
çelik testeresi |
6754 |
bow tie |
papyon, papyon kravat |
6755 |
bow to |
kabul etmek, boyun eğmek, uymak |
6756 |
bow |
reverans yapmak, tazim etmek, başıyla selamlamak, diz çökmek, (başını) eğmek, eğilmek, reverans, başla selamlama, pruva, baş, (ok atmakta kullanılan) yay, yay, kavis, fiyonk, fiyonk biçiminde düğüm |
6757 |
bow-legged |
çarpık bacaklı, çarpık bacaklı |
6758 |
bowel |
bağırsak |
6759 |
bowels |
bağırsak, iç kısımlar, iç |
6760 |
bower |
göz demiri, kameriye, çardak |
6761 |
bowl over |
çarpıp düşürmek, yere yuvarlamak |
6762 |
bowl |
yuvarlak kase, tas, çanak, bovling topu, (kriket)/bovling/topu atmak, bovling oynamak, yuvarlamak, (along ile) hızla geçip gitmek |
6763 |
bowler hat |
melon şapka |
6764 |
bowler |
melon şapka, (kriket) topu atan oyuncu |
6765 |
bowline |
borina halatı, borina izbarço, barço bağı |
6766 |
bowling |
bovling oyunu |
6767 |
bowser |
benzin pompası |
6768 |
bowshot |
ok menzili |
6769 |
bowstring |
yay kirişi, iple boğmak |
6770 |
box number |
posta kutusu numarası |
6771 |
box office |
bilet gişesi |
6772 |
box on the ear |
sille, şapalak |
6773 |
box up |
sandığa koymak |
6774 |
box |
kutu, sandık, kasa, (mahkeme) kürsü, loca, kulübe, (the ile) televizyon, sınalgı, kutulamak, kutuya/sandığa koymak, yumruk atmak, yumruklaşmak, boks yapmak |
6775 |
boxcar |
kapalı yük vagonu |
6776 |
boxer |
boksör, boksör, buldok benzeri bir köpek |
6777 |
Boxing Day |
Noeli izleyen gün |
6778 |
boxing glove |
boks eldiveni |
6779 |
boxing match |
boks maçı |
6780 |
boxing |
boks |
6781 |
boxwood |
şimşir tahtası |
6782 |
boy scout |
erkek izci |
6783 |
boy |
erkek çocuk, oğlan, oğul, Vay canına!, Üf!, Vay be! |
6784 |
boycott |
boykot, boykot etmek |
6785 |
boyfriend |
erkek arkadaş, sevgili |
6786 |
boyhood |
(erkek) çocukluk çağı |
6787 |
boyish |
çocukça |
6788 |
bra |
sutyen |
6789 |
brace and bit |
el matkabı |
6790 |
brace bit |
matkap, delgi |
6791 |
brace drill |
matkap kolu |
6792 |
brace |
destek, bağ, dişlere takılan tel, diş teli, ç.pantolon askısı, güçlendirmek, kuvvetlendirmek, desteklemek, (kendisini kötü bir şeye) hazırlamak |
6793 |
bracelet |
bilezik, kolbak, (ç.) kelepçe |
6794 |
braces |
pantolon askısı |
6795 |
brachial |
kol |
6796 |
brachiopod |
kolsu-ayaklılar |
6797 |
bracing |
(özellikle hava) temiz, taze, canlandırıcı, güzel, dinçleştiren |
6798 |
bracken |
kartallı eğreltiotu |
6799 |
bracket |
destek, dirsek, mutariza, ayraç, parantez, türküm, parantez içine almak, birbirine ait kılmak |
6800 |
brackish |
(su) hafif tuzlu |
6801 |
bract |
brakte, bürgü |
6802 |
brad |
karfiçe çivisi, parke çivisi |
6803 |
bradawl |
biz |
6804 |
brag |
övünmek, böbürlenmek |
6805 |
braggart |
loka, basıp kesen, özünü öven, övüngen kimse |
6806 |
braid |
saç örgüsü, şerit, kordon, örmek |
6807 |
braided |
şeritli, şeritlerle süslü |
6808 |
brail |
istinga, yelken ipi |
6809 |
braille |
körler için kabartma yazı |
6810 |
brain drain |
beyin göçü |
6811 |
brain fag |
zihin yorgunluğu |
6812 |
brain fever |
beyin humması |
6813 |
brain pan |
kafatası |
6814 |
brain power |
beyin gücü |
6815 |
brain stem |
beyin sapı |
6816 |
brain trust |
bir türküm danışman |
6817 |
brain washing |
beyin yıkama |
6818 |
brain wave |
parlak fikir |
6819 |
brain |
beyin, zekâ, akıl, zeki kimse, beyin, beynini dağıtarak öldürmek, beynini patlatmak, kafasına patlatmak |
6820 |
brainchild |
parlak düşünce, parlak buluş |
6821 |
brained |
beyinli |
6822 |
brainless |
beyinsiz, kafasız |
6823 |
brainstorm |
aniden kafanın çalışmaması, sersemlik, ani parlak fikir |
6824 |
brainwash |
beynini yıkamak |
6825 |
brainwashing |
beyin yıkama |
6826 |
brainwave |
(aniden akla gelen) parlak fikir |
6827 |
brainy |
akıllı, zeki, kafalı |
6828 |
braise |
kapalı kapta ve ağır ateşte pişirmek |
6829 |
brake bar |
eğleç çubuğu |
6830 |
brake control |
eğleç kumandası |
6831 |
brake cylinder |
eğleç silindiri |
6832 |
brake drum |
eğleç kampanası, eğleç tamburu, eğleç çanağı |
6833 |
brake fern |
kuzgun otu |
6834 |
brake fluid |
eğleç hidrolik yağı, eğleç yağı |
6835 |
brake lever |
eğleç levyesi |
6836 |
brake light |
eğleç lambası |
6837 |
brake lining |
eğleç balatası |
6838 |
brake pedal |
eğleç pedalı |
6839 |
brake power |
eğleç gücü |
6840 |
brake resistance |
eğleç direnci |
6841 |
brake ring |
eğleç halkası |
6842 |
brake rod |
eğleç çubuğu |
6843 |
brake shoe |
eğleç çarığı |
6844 |
brake spindle |
eğleç mili |
6845 |
brake |
fren, eğleç, eğleçleyip durdurmak/yavaşlatmak, eğleç yapmak, eğleçlemek |
6846 |
braking distance |
eğleçleme mesafesi |
6847 |
braking |
eğleçleme |
6848 |
bramble |
böğürtlen çalısı |
6849 |
bran |
kepek |
6850 |
branch bank |
banka şubesi |
6851 |
branch banking |
şube bankacılığı |
6852 |
branch circuit |
şube devre |
6853 |
branch current |
şube akımı |
6854 |
branch manager |
şube müdürü |
6855 |
branch of industry |
sanayi kolu |
6856 |
branch off |
ikiye ayrılmak, konu dışına çıkmak |
6857 |
branch office |
şube |
6858 |
branch out into |
işi genişletmek |
6859 |
branch out |
dal budak salmak, genişlemek |
6860 |
branch road |
yan yol, yan sokak |
6861 |
branch store |
satış şubesi |
6862 |
branch |
dal, ağaç dalı, (akarsu/yol/demiryolu/vb.) kol, dal, şube, budak, bölüm, saha, (ağaç) dallanmak, dallara/kollara, bölümlere ayrılmak |
6863 |
branched |
dallı |
6864 |
branchia |
solungaç |
6865 |
branchial |
solungaçlı |
6866 |
branchiate |
solungaçlı |
6867 |
branching |
dallanma |
6868 |
branchlet |
ufak dal |
6869 |
brand choice |
marka seçimi |
6870 |
brand name |
marka adı |
6871 |
brand new |
yepyeni, hiç kullanılmamış, gıcır gıcır |
6872 |
brand |
dağlamak, damgalamak, (kötü olaylar/vb.) iz bırakmak, derinden etkilemek, damgalamak, damga vurmak, damgalamak, ...damgası vurmak |
6873 |
branded |
markalı |
6874 |
brandish |
sağa sola sallamak, savurmak |
6875 |
brandy |
brendi |
6876 |
brash |
saygısız, küstah, toy, acemi, aceleci |
6877 |
brass band |
bando, mızıka |
6878 |
brass knuckles |
muşta |
6879 |
brass pipe |
pirinç boru |
6880 |
brass plate |
pirinç levha |
6881 |
brass plating |
pirinç kaplama |
6882 |
brass |
pirinç, pirinçten yapılmış eşya, küstahlık, cüret, yüzsüzlük |
6883 |
brasserie |
bira ve yiyecek satan lokanta |
6884 |
brassiere |
sutyen |
6885 |
brassy |
pirinç renkli, sesi pirinç çalgılarınkine benzeyen, utanmaz, cazgır |
6886 |
brat |
yumurcak |
6887 |
braunite |
braunit |
6888 |
bravado |
budalaca cesaret, cüret, kabadayılık |
6889 |
brave as a lion |
aslan yürekli |
6890 |
brave |
koçak, mert, cesur, yiğit, kahraman, cesaretle karşılamak |
6891 |
bravely |
yiğitçe |
6892 |
bravery |
koçaklık, mertlik, cesurluk, cesaret, yiğitlik, kahramanlık |
6893 |
bravo |
Bravo!, Aferin! |
6894 |
brawl |
küçe savaşı, kavga, dalaş, dövüş, ağız dalaşı, kavga etmek, dalaşmak, ağız dalaşı etmek |
6895 |
brawn |
kas, kas gücü |
6896 |
brawny |
kaslı |
6897 |
bray |
anırmak, anırma, anırtı |
6898 |
braze |
pirinçle lehimlemek |
6899 |
brazed |
sert lehimli |
6900 |
brazen it out |
pişkinlikle karşılamak, yüzsüzlüğe vurmak |
6901 |
brazen |
arsız, yüzsüz, şımarık, küstah |
6902 |
brazen-faced |
arsız, yüzsüz, sırnaşık |
6903 |
brazier |
mangal |
6904 |
Brazil nut |
Brezilya kestanesi |
6905 |
Brazil wood |
bakkam ağacı, kızılağaç |
6906 |
Brazil |
Brezilya, bakkam ağacı, kızılağaç |
6907 |
Brazilian |
Brezilyalı, Brezilya'ya özgü |
6908 |
brazing |
sert lehimleme, pirinç kaynak |
6909 |
breach of contract |
sözleşmenin ihlali, sözleşmeye uymama |
6910 |
breach of duty |
görevin ihmali |
6911 |
breach of etiquette |
görgü kurallarına uymama |
6912 |
breach of faith |
güveni kötüye kullanma |
6913 |
breach of prison |
hapisten kaçma |
6914 |
breach of promise |
evlilik sözünü tutmama, sözünden dönme |
6915 |
breach of the law |
yasayı çiğneme, kanunu ihlal |
6916 |
breach of trust |
emniyeti kötüye kullanma |
6917 |
breach |
(yasa) uymama, çiğneme, yerine getirmeme, savsama, gedik, yarık, oyuk, gedik açmak, yarmak |
6918 |
bread and butter |
çörek pulu, geçim yolu, geçim |
6919 |
bread basket |
çörek sepeti, tahıl ambarı, mide |
6920 |
bread mould |
çörek küfü |
6921 |
bread winner |
bir kodağı geçindiren kimse |
6922 |
bread |
ekmek, çörek, hubz, nan, banak, rızk, geçim, kazanç, pul |
6923 |
breadcrumb |
çörek kırıntısı |
6924 |
breadline |
bedava yemek kuyruğu |
6925 |
breadth |
genişlik, en |
6926 |
breadwinner |
(kodağın) geçimini sağlayan kişi |
6927 |
break a contract |
sözleşmeye uymamak, anlaşmayı ihlal etmek |
6928 |
break a habit |
kötü alışkanlıktan kurtulmak |
6929 |
break a promise |
sözünü tutmamak, sözünden dönmek |
6930 |
break a record |
rekor kırmak |
6931 |
break a strike |
grevi dağıtmak |
6932 |
break an appointment |
randevuya gitmemek |
6933 |
break away |
kaçmak, kopmak, ayrılmak |
6934 |
break down |
parçalamak, yıkmak, parçalanmak, yen(il)mek |
6935 |
break even |
ne kâr ne zarar etmek |
6936 |
break ground |
temel atmak |
6937 |
break heart |
kalbini kırmak |
6938 |
break in on |
kesmek |
6939 |
break in |
söze karışmak, lafı bölmek |
6940 |
break into applaud |
coşkunca alkışlamak |
6941 |
break into |
zorla girmek, (konuşma/vb.) kesmek |
6942 |
break jail |
hapisten kaçmak |
6943 |
break loose |
zorla ayrılmak, özünü kurtarmak |
6944 |
break of |
#NAME? |
6945 |
break off |
kesmek, bitirmek, son vermek, koparmak, koparmak |
6946 |
break one's heart |
(bir kesin) kalbini kırmak, kalbini sındırmak, hatırına değmek |
6947 |
break one's neck |
çok çalışmak |
6948 |
break open |
açmak, zorla açmak |
6949 |
break out in a cold sweat |
soğuk terler dökmek |
6950 |
break out |
kaçmak, firar etmek, patlak vermek |
6951 |
break sb in |
birini alıştırmak |
6952 |
break short |
kısa kesmek |
6953 |
break sth off |
koparmak, kesmek, ayrılmak |
6954 |
break sth to pieces |
paramparça etmek |
6955 |
break sth up |
durdurmak, dağıtmak |
6956 |
break the back of sth |
bir şeyin belini kırmak |
6957 |
break the bank |
keseye dokunmak |
6958 |
break the ice |
buzları çözmek, havayı yumuşatmak |
6959 |
break the news |
haber getirmek |
6960 |
break the peace |
asayişi bozmak |
6961 |
break the record |
rekor kırmak |
6962 |
break through |
ortaya çıkmak, görünmek |
6963 |
break up |
parçalamak, parçalanmak, sona ermek, bitmek |
6964 |
break wind |
osurmak, yellenmek |
6965 |
break with sb |
ile bağını koparmak, ilişkisini kesmek |
6966 |
break |
kırılmak, sınmak, parçalanmak, kopmak, kırmak, sındırmak, parçalamak, koparmak, bozmak, bozulmak, yarmak, açmak, çatlatmak, uymamak, tutmamak, çiğnemek, kontrol etmek, dizginlemek, daha iyi yapmak, mahvetmek, yıkmak, bitmek, sona ermek, çözmek, kırma, kırılma, açıklık, kırık, ara, mola, teneffüs, fasıla, dinlenme, ani değişim, değişiklik, tan, şafak vakti, şans, fırsat |
6967 |
breakable |
kırılır |
6968 |
breakage |
kırma, kırılma, kırık, çatlak |
6969 |
breakaway |
kaçma, kaçış, firar, ayrılma, kopma, kaçak, kaçan/kopan/ayrılan kimse |
6970 |
breakdown crane |
kurtarıcı vinci |
6971 |
breakdown lorry |
tamir kamyonu, arıza kamyonu |
6972 |
breakdown truck |
tamir kamyonu, arıza kamyonu |
6973 |
breakdown voltage |
dayanma gerilimi, çöküm gerilimi |
6974 |
breakdown |
arıza, bozulma, (sinirsel) bozukluk, çöküntü, çökme, inceleme |
6975 |
breaker |
kırıcı, ezici, kırma kılgası, konkasör, kırıcı |
6976 |
breakeven |
toplam maliyet ve gelirin eşitliği |
6977 |
breakfast |
kahvaltı, seher yemeği, ertirlik, kahvaltı etmek, seher yemeği yemek, ertirlik edinmek |
6978 |
breaking limit |
kırılma sınırı |
6979 |
breaking strength |
kırılma mukavemeti |
6980 |
breaking |
kırma, kırılma |
6981 |
breakneck |
çok hızlı/tehlikeli |
6982 |
breakthrough |
(düşmana yapılan) ani saldırı, hücum, ani atak, ani ve önemli gelişme/ilerleme/yenilik/buluş |
6983 |
breakup |
(arkadaşlık/evlilik/birlik/vb.) sona erme, son, bölüm, parsel |
6984 |
breakwater |
dalgakıran, mendirek |
6985 |
breast bone |
göğüs sümüğü |
6986 |
breast drill |
göğüs matkabı |
6987 |
breast stroke |
kurbağalama yüzüş |
6988 |
breast the tape |
yarışı birinci bitirmek |
6989 |
breast |
meme, göğüs, gönül, sine, döş, döş kafesi |
6990 |
breast-feed |
ana sütüyle beslemek, emzirmek |
6991 |
breasthook |
çatal, yatırma paraçolu |
6992 |
breastrope |
göğüs halatı, göğüs paleti |
6993 |
breaststroke |
kurbağalama yüzüş |
6994 |
breastsummer |
taşıyıcı kiriş |
6995 |
breastwork |
göğüs siperi |
6996 |
breath |
soluk, nefes, soluklanma, hafif rüzgâr, esinti, küçük bir hareket/işaret/iz |
6997 |
breathalyse |
sürücüye alkol muayenesi yapmak |
6998 |
breathalyser |
alkol muayenesi yapmakta kullanılan aygıt |
6999 |
breathe down sb's neck |
tepesine dikilmek |
7000 |
breathe freely |
rahat nefes almak, nefeslenmek |
7001 |
breathe in |
soluk almak, solumak |
7002 |
breathe one's last |
son nefesini vermek |
7003 |
breathe |
solumak, soluk almak, nefes almak, nefes çekmek, fısıldamak, (koku/duygu/vb.) vermek, hissettirmek, aşılamak |
7004 |
breather pipe |
havalandırma borusu |
7005 |
breather |
mola, ara |
7006 |
breathing |
soluk alma, teneffüs etme, teneffüs |
7007 |
breathless |
soluk soluğa kalmış, soluk kesici |
7008 |
breathlessly |
soluk soluğa, tenk nefes |
7009 |
breathlessness |
soluksuzluk |
7010 |
breathtaking |
soluk kesici, heyecanlı |
7011 |
breccia |
breş, köşeli yığışım |
7012 |
breech block |
kama gövdesi |
7013 |
breech |
kıç, dip, arka |
7014 |
breeches |
golf pantolon |
7015 |
breechloader |
kuyruktan dolma silah |
7016 |
breed |
(döngül) doğurmak, kunnamak, yavrulamak, damızlık olarak beslemek, çoğaltmak, artırmak, beslemek, terbiye vermek, yetiştirmek, büyütmek, eğitmek, neden olmak, başlangıcı olmak, cins, nesil, soy, çeşit, tür |
7017 |
breeder reactor |
üretim reaktörü, üretken reaktör |
7018 |
breeder |
döngül yetiştiricisi, üretim reaktörü |
7019 |
breeding ratio |
üretim oranı |
7020 |
breeding |
doğurma, üreme, yetiştirme, görgü, soy |
7021 |
breeze |
meltem, mih, deniz mihi, sahil küleği, esinti, çok kolay iş, çocuk oyuncağı, çıkıp gelmek/gitmek, (through ile) kolayca geçmek, atlatmak |
7022 |
breezy |
esintili, meltemli, neşeli, canlı, şen şakrak |
7023 |
brethren |
kardeşler, din kardeşleri |
7024 |
breve |
iki tam notaya eşit nota, resmi yazı |
7025 |
brevet |
fahri terfi vesikası |
7026 |
brevier |
sekiz puntoluk harf |
7027 |
brevity |
kısalık, (çay ya da kahve) yapmak, hazırlamak, demlemek, hazır olmak, demlenmek, (kötü bir şey) hazırlamak, tezgâhlamak, (kötü bir şey) gelmek |
7028 |
brew |
mayalandırarak yapılan içki, bira yapmak, hazırlamak, demlemek, kurmak |
7029 |
brewer |
bira yapan kişi, biracı |
7030 |
brewer's yeast |
bira mayası |
7031 |
brewery |
bira fabrikası |
7032 |
briar |
brier |
7033 |
briar-root |
funda |
7034 |
bribe |
rüşvet vermek, rüşvet |
7035 |
bribery |
rüşvetçilik, rüşvet |
7036 |
bric-a-brac |
ufak süslemeler, ıvır zıvır |
7037 |
brick arch |
tuğla kemer |
7038 |
brick course |
tuğla dizisi |
7039 |
brick kiln |
tuğla fırını, tuğla ocağı |
7040 |
brick maker |
tuğlacı |
7041 |
brick masonry |
tuğla inşaat |
7042 |
brick pavement |
tuğla kaldırım |
7043 |
brick paving |
tuğla kaplama |
7044 |
brick plant |
tuğla fabrikası |
7045 |
brick red |
kiremit rengi |
7046 |
brick up |
tuğlalarla doldurmak |
7047 |
brick wall |
tuğla duvar |
7048 |
brick |
kerpiç, tuğla, tuğla biçiminde herhangi bir şey |
7049 |
brickbat |
tuğla parçası |
7050 |
brickkiln |
tuğla fırını |
7051 |
bricklayer |
duvarcı, tuğla örme ustası |
7052 |
bricklaying |
tuğla duvar örme |
7053 |
brickwork |
tuğla işi |
7054 |
brickworks |
tuğla fabrikası |
7055 |
brickyard |
tuğla fabrikası, tuğla harmanı |
7056 |
bridal wreath |
keçisakalı |
7057 |
bridal |
gelin/düğün ile ilgili |
7058 |
bride |
gelin |
7059 |
bridegroom |
damat, güvey |
7060 |
bridesmaid |
gelinin nedimesi |
7061 |
bridewell |
hapishane, hapis |
7062 |
bridge toll |
köprü pulu |
7063 |
bridge |
köprü, kaptan köprüsü, burun köprüsü, gözlük köprüsü, (telli çalgılarda) köprü, (diş) köprü, briç, köprü kurmak, köprüyle birleştirmek |
7064 |
bridgehead |
köprübaşı mevzii |
7065 |
bridging |
köprüleme |
7066 |
bridle one's tongue |
gem vurmak |
7067 |
bridle path |
atlılara mahsus yol |
7068 |
bridle |
at başlığı, yular, cılav, (at) dizginlemek, dizgin takmak, yular takmak, tutmak, dizginlemek, kızmak |
7069 |
brief |
kısa, özet, dava özeti, talimat bilgi, ç.külot, don, gerekli bilgiyi vermek, son talimatı vermek |
7070 |
briefcase |
evrak çantası |
7071 |
briefing |
brifing |
7072 |
briefly |
kısaca |
7073 |
briefness |
kısa oluş |
7074 |
briefs |
külot, don |
7075 |
brier |
yaban gülü |
7076 |
brierroot |
yabani gülün kökü |
7077 |
brierwood |
yabani gülün tahtası |
7078 |
brig |
iki direkli yelkenli tekne, brik, askeri cezaevi |
7079 |
brigade commander |
tugay komutanı |
7080 |
brigade |
tugay, ekip, takım |
7081 |
brigadier general |
tuğgeneral |
7082 |
brigadier |
tugay komutanı, tuğbay, tümgeneral |
7083 |
brigand |
yol kesen, kuldur, baskıncı, çapkıncı, eşkiya, soyguncu, harami, hayta, ızbandut |
7084 |
brigandage |
haydutluk, eşkiyalık, kanunsuzluk |
7085 |
brigantine |
gulet (gemi), pergende |
7086 |
bright and early |
sabahın köründe |
7087 |
bright |
parlak, berrak, dupduru, aydınlık, akıllı, zeki, parlak, umut verici, parlak, neşeli, canlı |
7088 |
brighten |
parlamak, canlanmak, parlatmak, canlandırmak |
7089 |
brightener |
parlaklaştırıcı |
7090 |
brightening |
parlatma, avivaj |
7091 |
brightness control |
parlaklık ayarı |
7092 |
brightness |
parlaklık |
7093 |
brill |
dikensiz kalkan |
7094 |
brilliance |
göz alıcılık, harikuladelik, mükemmellik |
7095 |
brilliant |
ışıl ışıl, pırıl pırıl, parlak, görkemli, hayranlık uyandırıcı, zeki, nefis, harika |
7096 |
brilliantine |
briyantin |
7097 |
brilliantly |
ışıl ışıl, pırıl pırıl |
7098 |
brim over |
taşmak |
7099 |
brim |
kırak, kenar, (bardak/kap/vb.) ağız, şapkanın yukarı doğru kıvrık bölümü, gölgelik, ağzına kadar dolmak, ağzına kadar dolu olmak, (over ile) taşmak |
7100 |
brimful |
ağzına kadar dolu, taşmak üzere, ağzına kadar |
7101 |
brimmer |
dolu bardak |
7102 |
brimstone |
kükürt |
7103 |
brindle |
kahve renkli olan |
7104 |
brindled |
kahve rengi, kahve renkli |
7105 |
brine |
tuzlu su, salamura |
7106 |
bring about |
ortaya çıkarmak, sebep olmak, meydana getirmek |
7107 |
bring an accusation against |
ithamda bulunmak |
7108 |
bring an action |
aleyhine dava açmak |
7109 |
bring around |
ikna etmek, ayıltmak, özüne getirmek |
7110 |
bring back |
geri getirmek, hatırlatmak |
7111 |
bring damage |
zarar vermek |
7112 |
bring down on |
olmasına neden olmak, başına getirmek |
7113 |
bring down the house |
tavan yıkılırcasına alkışlanmak |
7114 |
bring down |
düşürmek, indirmek, sürdürmek |
7115 |
bring forth |
meydana getirmek, doğurmak, sebep olmak |
7116 |
bring forward |
ileri sürmek, ortaya atmak, öne almak, arz etmek |
7117 |
bring home to |
ikna etmek |
7118 |
bring in a bill |
yasa tasarısı sunmak |
7119 |
bring in a verdict of guilty |
suçlu bulmak |
7120 |
bring in |
kazanç getirmek, kazandırmak, öne almak, kazanmak |
7121 |
bring into daylight |
gün ışığına çıkarmak |
7122 |
bring into line |
haddini bildirmek |
7123 |
bring into prominence |
şöhret kazandırmak |
7124 |
bring into |
başlatmak |
7125 |
bring off |
üstesinden gelmek, alt etmek, başarılı olmak |
7126 |
bring on |
istenmedik bir işe yol açmak, sebep olmak |
7127 |
bring out |
üretmek, öndürmek, yapmak, ortaya çıkarmak, cesaret vermek |
7128 |
bring over |
ikna etmek |
7129 |
bring prices down |
fiyatları indirmek |
7130 |
bring round |
ayıltmak |
7131 |
bring sb in on sth |
birine bir şeyi anlatmak, söylemek |
7132 |
bring sb in |
tutuklamak, gözaltına almak |
7133 |
bring sb round |
ayıltmak, kandırmak, razı etmek |
7134 |
bring sb to book |
birinden hesap sormak |
7135 |
bring sb to his knees |
yola getirmek, boyun eğdirmek |
7136 |
bring sb to reason |
mantıklı olmaya ikna etmek |
7137 |
bring sb up |
yetiştirmek, büyütmek |
7138 |
bring sth about |
meydana getirmek, neden olmak |
7139 |
bring sth down |
indirmek, azaltmak |
7140 |
bring sth in its wake |
bir şeyi peşi sıra getirmek |
7141 |
bring sth in |
öne sürmek |
7142 |
bring sth into focus |
açıklamak |
7143 |
bring sth off |
başarıyla sonuçlandırmak |
7144 |
bring sth on |
neden olmak, meydana getirmek |
7145 |
bring sth to light |
meydana çıkarmak |
7146 |
bring sth under the hammer |
açık artırma ile satmak |
7147 |
bring sth up |
ileri sürmek |
7148 |
bring the house down |
herkesi gülmekten kırıp geçirmek |
7149 |
bring through |
-den kurtarmak, tedavi etmek |
7150 |
bring to an end |
sonuçlandırmak |
7151 |
bring to light |
ortaya çıkarmak |
7152 |
bring to mind |
akla getirmek |
7153 |
bring to pass |
yaptırmak |
7154 |
bring to |
ayıltmak |
7155 |
bring under |
boyun eğdirmek |
7156 |
bring up on the bottle |
biberonla beslemek |
7157 |
bring up the rear |
en sonuncu gelmek |
7158 |
bring up |
büyütmek, boya başa çattırmak, yetiştirmek, terbiye etmek, bahsetmek |
7159 |
bring |
getirmek, neden olmak |
7160 |
bringing-up |
çocuk bakımı ve terbiyesi, büyütme |
7161 |
brink |
bir kayalığın ya da yüksek bir yerin kenarı, kenar, (kötü bir şeyin) eşiğinde olma, kenarında olma |
7162 |
briny |
tuzlu, salamuralı |
7163 |
briquette |
briket, briketlemek |
7164 |
brisance |
brizan, parçalama gücü |
7165 |
brisk |
çabuk ve aktif, çevik, canlı, hareketli |
7166 |
brisket |
(döngül) göğüs eti |
7167 |
briskly |
canlı olarak |
7168 |
briskness |
canlılık, faaliyet |
7169 |
bristle |
kısa, sert saç, kıl, (tüy/kıl/saç/vb.) diken diken olmak |
7170 |
bristled |
kıllı |
7171 |
bristly |
(saç/kıl/vb.) sert, diken diken |
7172 |
Britain |
Britanya |
7173 |
britannia metal |
beyaz metal |
7174 |
britches |
breeches |
7175 |
British gum |
ingiliz zamkı |
7176 |
British |
Britanya ile ilgili, Britanyalı, İngiliz |
7177 |
Britisher |
ingiliz |
7178 |
Briton |
Britanya imparatorluğunda oturan kimse |
7179 |
brittle |
kolay kırılır, kırılgan, gevrek, narin, nazik, atılgan, çabuk bozulan, gücenen |
7180 |
brittleness |
kırılganlık, gevreklik |
7181 |
broach |
konu açmak |
7182 |
broad axe |
dülger baltası |
7183 |
broad bean |
bakla, bakla |
7184 |
broad jump |
(yöndün) uzun atlama |
7185 |
broad |
geniş, enli, genişliğinde, sınırsız, geniş, engin, genel, yüzeysel, açık, belli |
7186 |
broad-leaved hog-fennel |
padişah otu |
7187 |
broad-leaved |
geniş yapraklı |
7188 |
broadband |
genişbant |
7189 |
broadcast band |
yayın bandı |
7190 |
broadcast channel |
yayın arnası |
7191 |
broadcast receiver |
yayın alıcısı |
7192 |
broadcast station |
yayın istasyonu |
7193 |
broadcast transmitter |
yayın vericisi |
7194 |
broadcast |
veriliş, yayım, ünalgı yayını, sınalgı yayını, ünalgı yayını yapmak, sınalgı yayını yapmak, ünalgı ve sınalgı vasıtasıyla haber vermek, yayınlamak, yaymak, bildirmek |
7195 |
broadcaster |
ünalgı istasyonu, ünalgı spikeri |
7196 |
broadcasting area |
yayın alanı |
7197 |
broadcasting station |
ünalgı istasyonu, sınalgı istasyonu |
7198 |
broadcasting |
ünalgı veya sınalgı ile yayın yapma, yayın |
7199 |
broaden |
genişlemek, genişletmek |
7200 |
broadminded |
diğer düşüncelere saygılı, hoşgörülü, serbest fikirli |
7201 |
broadside |
saldırı, borda, borda ateşi |
7202 |
broadsword |
pala, geniş ağızlı kılıç |
7203 |
brocade |
işlemeli, simli kumaş |
7204 |
brocatelle |
brokatel |
7205 |
broccoli |
karnabahara benzer bir ösümlük, karalahana |
7206 |
brochure |
broşür, kitapçık, kitapça |
7207 |
brogue |
kalın ve dayanıklı ayakkabı, İrlanda aksanı |
7208 |
broil |
tavuk kızartmak, et kızartmak, balık kızartmak, ızgara yapmak, çok sıcak olmak, kaynamak, yanmak |
7209 |
broiler |
ızgaralık piliç, çok sıcak bir gün, cehennem |
7210 |
broke |
züğürt, meteliksiz |
7211 |
broken account |
kesilen hesap |
7212 |
broken English |
bozuk ingilizce |
7213 |
broken home |
parçalanmış kodak, yıkılmış yuva |
7214 |
broken line |
kırık çizgi |
7215 |
broken period interest |
ara faiz |
7216 |
broken reed |
ipi ile kuyuya inilmez kişi |
7217 |
broken stone |
kırmataş |
7218 |
broken |
kırık, uyulmamış, çiğnenmiş, tutulmamış, bozuk yazı, bozuk konuşma, yarım kalmış, bölünmüş, ezik, kolu kanadı kırık, engebeli, bozuk, taşlı |
7219 |
broken-down |
çökük, bozuk, bitkin, çürük, bozulmuş, işi bitmiş |
7220 |
brokenhearted |
kalbi kırık, umutsuzluğa kapılmış |
7221 |
brokenly |
parça parça, kesik |
7222 |
broker agent |
aracı, mutavassıt |
7223 |
broker |
komisyoncu, simsar |
7224 |
broker's cover |
tellal timenat tezkeresi |
7225 |
broker's return |
mal listesi |
7226 |
brokerage commission |
tellaliye, simsariye, komisyon |
7227 |
brokerage |
simsarlık, komisyonculuk, komisyon |
7228 |
broking |
simsarlık, komisyonculuk |
7229 |
brolly |
şemsiye |
7230 |
bromate |
bromat |
7231 |
bromic acid |
bromik asit |
7232 |
bromic |
bromik |
7233 |
bromide |
bromür |
7234 |
bromine |
bromin, brom |
7235 |
bronchi |
bronş, akciğer borusu |
7236 |
bronchia |
bronşlar, soluk borucukları |
7237 |
bronchial tube |
bronşcuk |
7238 |
bronchial |
bronşlarla ilgili |
7239 |
bronchiole |
bronşiyol, solunum dalcığı |
7240 |
bronchitis |
bronşit |
7241 |
bronchus |
bronş, solunumdalı |
7242 |
brontosaurus |
brontozor |
7243 |
bronze age |
tunç devri |
7244 |
bronze |
bronz, tunç, pirinç, bronz rengi, bronzlaştırmak |
7245 |
brooch |
broş, süs iğnesi |
7246 |
brood mare |
damızlık kısrak |
7247 |
brood over |
kuşatmak, sarmak |
7248 |
brood |
kuş yavruları, kuluçkaya yatmak, kürt yatmak, arpacı kumrusu gibi düşünmek, kara kara düşünmek, kuşatmak, sarmak |
7249 |
brooder |
ana kılgası, kuluçka kılgası |
7250 |
broodiness |
gurk olma |
7251 |
broody |
kuluçka, kürt, kuluçkaya yatmak isteyen, düşünceye dalan, dalgın |
7252 |
brook |
dere, çay, dayanmak, çekmek, tahammül etmek, izin vermek, kabul etmek |
7253 |
broom |
süpürge |
7254 |
broomrape |
canavar otu |
7255 |
broomstick |
süpürge sopası, sapı |
7256 |
broth |
et suyu, çorba |
7257 |
brothel |
genelev |
7258 |
brother |
erkek kardeş, aynı türkümün erkek üyesi, kardeş, din kardeşi |
7259 |
brother-in-law |
kayınbirader, enişte, bacanak |
7260 |
brotherhood |
kardeşlik, emektaşlık, hemkârlık, meslektaşlık, birlik, camia, topluluk |
7261 |
brotherliness |
kardeşçe oluş |
7262 |
brotherly |
erkek kardeşe özgü, kardeşçe, kardeş gibi |
7263 |
brothers in arms |
silah arkadaşları |
7264 |
brougham |
kupa arabası |
7265 |
brought about |
hasıl etmek, vuku bulmak |
7266 |
brought forward |
hesap toplamını nakletmek |
7267 |
brought out |
meydana çıkarmak, belirtmek |
7268 |
brought up |
yaklaşmasını sağlamak |
7269 |
brow |
kaş, alın, tepe, yamaç |
7270 |
browbeat out |
gözünü korkutmak, yıldırmak |
7271 |
browbeat |
sert bakış ya da sözlerle gözünü korkutmak, yıldırmak, göz dağı vermek, zorlamak |
7272 |
brown bread |
siyah ekmek |
7273 |
brown coal |
linyit, yağız kömür |
7274 |
brown paper |
ambalaj çöngesi |
7275 |
brown study |
dalgınlık |
7276 |
brown sugar |
esmer şeker |
7277 |
brown |
kahverengi, kahveyi, konur, esmerleşmek, esmerleştirmek, kızartmak |
7278 |
brownie |
hizmet perisi, iyilik perisi |
7279 |
brownstone |
kahverengi kumtaşı |
7280 |
browse |
otlamak, kitap karıştırmak |
7281 |
brucine |
brüsin |
7282 |
bruin |
ayı |
7283 |
bruise |
çürük, bere, ezik, çürütmek, berelemek, çürümek |
7284 |
bruiser |
boksör, zorba |
7285 |
bruit |
etrafa yaymak, haber yaymak |
7286 |
brummagem |
sahte, taklit |
7287 |
brunch |
geç kahvaltı/erken öğle yemeği, gecikmiş seher yemeği |
7288 |
brunet |
koyu renk saç |
7289 |
brunette |
esmer kadın |
7290 |
brunt |
asıl yük, ağırlık, darbe |
7291 |
brush aside |
bir kenara itmek, boş vermek, boşlamak |
7292 |
brush away |
bertaraf etmek |
7293 |
brush off |
reddetmek, ilişkiyi kesmek, başından atmak |
7294 |
brush pasture |
çalılık mera |
7295 |
brush up |
tekrar etmek, bilgi tazelemek, yenilemek |
7296 |
brush |
fırça, tarak, fırçalama, çalı, çalılık, tilki kuyruğu, sürtünme, temas, fırçalamak, hafifçe değmek, sürtünmek, temizlemek |
7297 |
brushing |
süprüntü, çöp |
7298 |
brushwood |
çalı çırpı, sık çalılık, fundalık |
7299 |
brusque |
kaba saba, ters |
7300 |
brusquely |
saygısızca, sertçe |
7301 |
brusqueness |
nezaketsizlik, saygısızlık, haşinlik, sertlik |
7302 |
brussels sprout |
brüksellahanası |
7303 |
Brussels |
Brüksel |
7304 |
brut |
sek |
7305 |
brutal |
acımasız, insanlıktan uzak, döngülce, (gerçek) acı |
7306 |
brutality |
vahşilik, gaddarlık |
7307 |
brutalize |
duygusuzlaştırmak, vahşileştirmek, acımasızlaştırmak, acımasızca davranmak |
7308 |
brute |
döngül, kaba kimse, dingil, ayı, döngül gibi, hayvani |
7309 |
brute-force |
kaba kuvvet |
7310 |
brutish |
hayvani, döngüllere yakışır, kaba |
7311 |
brutishness |
döngüllük, kabalık |
7312 |
bryology |
yosun bilgisi |
7313 |
bryony |
şeytan şalgamı |
7314 |
bryophytic |
yosun cinsinden |
7315 |
bub |
kardeş |
7316 |
bubble company |
dolandırıcı şirket |
7317 |
bubble gum |
balonlu çiklet |
7318 |
bubble over |
coşmak, taşmak |
7319 |
bubble |
kabarcık, hava, gaz ya da su kabarcığı, fokurtu, boş, geçici şey, hava, balon, kabarcıklar çıkarmak, fokurdamak, (over/with ile) coşmak, taşmak |
7320 |
bubbler |
fıskiye şeklinde çeşme |
7321 |
bubbly |
kabarcıklı, kabarcık dolu, neşeli, coşkulu, fıkır fıkır |
7322 |
bubo |
hıyarcık |
7323 |
bubonic plague |
hıyarcıklı veba |
7324 |
buccal cavity |
ağız boşluğu |
7325 |
buccal |
yanakla ilgili |
7326 |
buccaneer |
korsan, deniz eşkıyası |
7327 |
Bucharest |
Bükreş |
7328 |
buck bean |
su yoncası |
7329 |
buck for |
elde etmeye çalışmak |
7330 |
buck saw |
çerçeveli testere |
7331 |
buck up |
geliştirmeye çalışmak, acele etmek, neşelenmek |
7332 |
buck |
erkek geyik/tavşan/sıçan, antilop, sorumluluk, bir dolar, (at/vb.) dört ayağı üzerinde zıplamak, (binicisini) üzerinden atmak |
7333 |
bucket conveyor |
kovalı konveyör |
7334 |
bucket down |
şakır şakır yağmur yağmak |
7335 |
bucket dredger |
kovalı tarak kılgası |
7336 |
bucket seat |
çanak koltuk, öne yatar koltuk |
7337 |
bucket |
kova, (down ile) şakır şakır yağmur yağmak, bardaktan boşanırcasına yağmak |
7338 |
buckle down |
(işe) dört elle sarılmak |
7339 |
buckle |
toka, kopça, eğim, kırım, çıkıntı, toka ya da kopça ile tutturmak, kopçalamak, eğilmek, bükülmek, yamulmak, eğmek, bükmek, yamultmak |
7340 |
buckler |
küçük kalkan, siper |
7341 |
buckling |
flambaj, buruşma, burkulma |
7342 |
buckram |
tela |
7343 |
buckskin |
güderi |
7344 |
buckthorn |
topalak |
7345 |
bucktooth |
çıkık diş |
7346 |
buckwheat |
kara buğday, esmer buğday |
7347 |
bucolic |
kır hayatına dair, köylü olan, köylü gibi |
7348 |
bud |
gonca, tomurcuk, tomurcuklanmak, gonca vermek |
7349 |
Budapest |
Budapeşte |
7350 |
Buddha |
Buda |
7351 |
Buddhism |
Budizm |
7352 |
Buddhist |
Budist |
7353 |
budding |
gelişmekte olan, ilerleme kaydeden |
7354 |
buddy |
arkadaş, kafadar, ahbap, lan, ulan |
7355 |
budge |
yerinden oynatmak, kıpırdatmak, kıpırdamak, yerinden oynamak |
7356 |
budgerigar |
muhabbetkuşu |
7357 |
budget committee |
bütçe komisyonu |
7358 |
budget deficit |
bütçe açığı |
7359 |
budget documents |
bütçe dokümanları |
7360 |
budget equilibrium |
bütçe denkliği |
7361 |
budget period |
bütçe dönemi |
7362 |
budget program |
bütçe bağdarlaması |
7363 |
budget surplus |
bütçe fazlası |
7364 |
budget |
bütçe, bütçede yer alan pul miktarı, bütçe, bütçe yapmak |
7365 |
budgetary accounts |
bütçe hesapları |
7366 |
budgetary control |
bütçe kontrolü |
7367 |
budgetary deficit |
bütçe açığı |
7368 |
budgetary draft |
bütçe taslağı |
7369 |
budgetary proposal |
bütçe tasarısı |
7370 |
budgetary surplus |
bütçe fazlası |
7371 |
budgetary |
bütçesel |
7372 |
buff |
soluk sarı, kösele rengi, yumuşak birşeyle parlatmak, düşkün, meraklı, hasta |
7373 |
buffalo grass |
boğa otu |
7374 |
buffalo |
bufalo, camız |
7375 |
buffer action |
tampon etkisi |
7376 |
buffer arm |
tampon kolu |
7377 |
buffer beam |
tampon kirişi |
7378 |
buffer spring |
tampon yayı |
7379 |
buffer state |
tampon devlet |
7380 |
buffer storage |
tampon bellek |
7381 |
buffer zone |
tampon bölge |
7382 |
buffer |
tampon, tampon görevi gören kişi ya da şey |
7383 |
buffered |
tamponlu |
7384 |
buffering |
tamponlama |
7385 |
buffet |
tokatlamak, yumruk atmak, vurmak, büfe |
7386 |
buffoon |
soytarı, maskara, telhek, nedim, hokkabaz, oyunbaz, özünden hokka çıkarmak, hokkabazlık etmek, telheklik etmek, oyunbazlık etmek |
7387 |
buffoonery |
maskaralık, soytarılık |
7388 |
bug |
böcek, mikrop, virüs, gizli dinleme aygıtı, aptalca ya da geçici heves, merak, ilgi, saplantı, bir şeyin hastası, meraklısı, hata ya da güçlük, arıza, tahtakurusu, gizli dinleme aygıtı yerleştirmek, gıcık etmek, uyuz etmek |
7389 |
bug-eyed |
patlak gözlü |
7390 |
bugaboo |
umacı, korkulan şey |
7391 |
bugbear |
umacı, öcü |
7392 |
bugger about |
salakça davranmak, gıcık etmek |
7393 |
bugger off |
siktir olup gitmek |
7394 |
bugger up |
içine sıçmak |
7395 |
bugger |
adamcağız/döngülceğiz, başbelası, karın ağrısı, bela, salak, kıl, gıcık, sinir, oğlancı, götçü, Kahretsin!, Hay ...! |
7396 |
buggered |
leşi çıkmış, gebermiş |
7397 |
buggery |
oğlancılık |
7398 |
buggy |
böcekli, böcek dolu, bitli, fayton, çocuk arabası |
7399 |
bughouse |
tımarhane |
7400 |
bugle |
borazan, şeypur |
7401 |
bugler |
borazancı, boru çalan kimse |
7402 |
bugloss |
sığırdili |
7403 |
build a fire under |
birine fitil vermek |
7404 |
build castles in the air |
olmayacak duaya amin demek |
7405 |
build in |
sabit olarak yerleştirmek, dahil etmek |
7406 |
build on sand |
buz üstüne yazı yazmak |
7407 |
build up |
geliş(tir)mek, büyü(t)mek, güçlen(dir)mek |
7408 |
build |
kurmak, yapmak, dikmek, inşa etmek, oluşturmak, geliştirmek, beden yapısı, yapı |
7409 |
build-operate-transfer |
yap-işlet-devret |
7410 |
builder |
inşaatçı, müteahhit, yapıcı, usta |
7411 |
builder's merchant |
yapı gereci satıcısı |
7412 |
building act |
bina inşaat kanunu |
7413 |
building code |
bina mevzuatı, yapı yasaları |
7414 |
building construction |
bina yapımı |
7415 |
building contractor |
müteahhit, inşaatçı, üstenci |
7416 |
building expenses |
inşaat masrafları |
7417 |
building license |
inşaat ruhsatı, yapı oluru |
7418 |
building loan |
inşaat kredisi |
7419 |
building lot |
inşaat sahası, yapı alanı |
7420 |
building maintenance |
bina bakımı |
7421 |
building manager |
şantiye şefi |
7422 |
building material |
yapı gereci, inşaat malzemesi |
7423 |
building owner |
inşaat sahibi |
7424 |
building plot |
imar parseli, yapı yerbölümü |
7425 |
building regulation |
bina talimatnamesi, bina nizamnamesi |
7426 |
building regulations |
yapı kuralları |
7427 |
building research |
yapı araştırması |
7428 |
building scheme |
yapı tasarımı |
7429 |
building site |
şantiye, inşaat sahası |
7430 |
building society |
inşaat şirketi, yapı kooperatifi |
7431 |
building stone |
yapıtaşı, inşaat taşı |
7432 |
building tax |
bina vergisi |
7433 |
building trade |
yapı sanayi, inşaat sektörü |
7434 |
building zone |
yapı bölgesi |
7435 |
building |
yapı, dikili, dikinti, inşaat, inşaatçılık, inşa etme |
7436 |
buildup |
gelişme, büyüme, çoğalma, artış |
7437 |
built-in antenna |
iç anten |
7438 |
built-in cupboard |
gömme dolap |
7439 |
built-in furniture |
gömme mobilya, sabit mobilya |
7440 |
built-in |
gömme |
7441 |
built-up area |
mesk-n yer, yerleşik alan |
7442 |
built-up beam |
bileşik kiriş, mürekkep kiriş |
7443 |
built-up |
bayındır, mamur |
7444 |
bulb barometer |
hazneli barometre |
7445 |
bulb holder |
ampul duyu, lamba duyu |
7446 |
bulb |
çiçek soğanı, ampul |
7447 |
bulbed |
soğan biçiminde |
7448 |
bulbous plants |
soğanlı ösümlükler |
7449 |
bulbous |
soğan gibi, şişman ve yuvarlak |
7450 |
bulbul |
bülbül |
7451 |
Bulgaria |
Bulgaristan |
7452 |
Bulgarian |
Bulgar, Bulgaristan'a ait |
7453 |
bulge |
şişkinlik, şiş, ani artış, şişmek, kabarmak |
7454 |
bulgy |
çıkıntılı, şişkin |
7455 |
bulimia |
doymama hastalığı |
7456 |
bulk buying |
toptan alım |
7457 |
bulk cargo |
havaleli mal, ambalajsız mal |
7458 |
bulk cement |
dökme çimento |
7459 |
bulk cost |
ambalajsız maliyet |
7460 |
bulk density |
yığın yoğunluğu |
7461 |
bulk discount |
toptan indirimi |
7462 |
bulk |
oylum, hacim, hantal gövde, en önemli kısım, esas kısım |
7463 |
bulkhead |
perde, gemi bölmesi |
7464 |
bulky |
iri cüsseli, hantal, iri yarı, büyük, iri, çok yer kaplayan, hacimli |
7465 |
bull market |
borsa fiyatlarının yükselmesi |
7466 |
bull pine |
çıralı çam, akçam |
7467 |
bull terrier |
bulteryer cinsi köpek |
7468 |
bull the market |
borsa piyasasını yükseltmek |
7469 |
bull |
boğa, öküz, kel, çamyarması, erkek fil, borsacı, aynasız, polis, sakçı, saçma, zırva |
7470 |
bull's-eye |
hedef merkezi, küçük pencere, lomboz |
7471 |
bulldog |
buldok |
7472 |
bulldoze |
buldozerlemek, zorla kabul ettirmeye çalışmak, zorla, tehditle kabul ettirmek, boyun eğdirmek |
7473 |
bulldozer |
buldozer, yoldüzer |
7474 |
bullet |
kurşun, gülle, mermi |
7475 |
bulletin board |
ilan tahtası |
7476 |
bulletin |
ilan, bildiri, belleten, bülten |
7477 |
bulletproof |
kurşun geçirmez |
7478 |
bullfight |
boğa güreşi |
7479 |
bullfinch |
şakrakkuşu |
7480 |
bullfrog |
iri kurbağa |
7481 |
bullhead |
dere iskorpiti |
7482 |
bullheaded |
dikbaşlı |
7483 |
bullhorn |
megafon |
7484 |
bullion |
(altın/gümüş) külçe |
7485 |
bullionist |
külçeci |
7486 |
bullock |
iğdiş edilmiş boğa |
7487 |
bullring |
arena |
7488 |
bullshit |
saçmalık, zırva, Hassiktir!, Saçma! |
7489 |
bully |
kabadayılık etmek, zorbalık etmek, kabadayı, zorba |
7490 |
bulrush |
saz, hasırotu |
7491 |
bulwark |
dayak, siper, istihkam |
7492 |
bulwarks |
küpeşte |
7493 |
bum |
kıç, otlanmak, (around ile) başıboş dolaşmak, serserilik etmek, göt gezdirmek, serseri, serserilik, başıboşluk, işini boktan yapan kimse |
7494 |
bumble about |
mırıldanmak, homurdanmak |
7495 |
bumble |
(on/about ile) mırıldanmak, homurdanmak |
7496 |
bumblebee |
yabanarısı |
7497 |
bumboat |
bombot, satıcı kayığı |
7498 |
bump into |
rastlamak, tesadüf etmek |
7499 |
bump off |
gebertmek |
7500 |
bump sb off |
birini öldürmek |
7501 |
bump sth up |
artırmak, yükseltmek |
7502 |
bump |
çarpmak, vurmak, toslamak, çarpışmak, tokuşmak, karşı karşıya gelmek, sarsıla sarsıla gitmek, vurma, çarpma, çarpma sesi, gümbürtü, şişlik, çıkıntı, yumru, şiş, güm diye, aniden, gafleten |
7503 |
bumper |
(oto) tampon |
7504 |
bumpkin |
hödük, kıro |
7505 |
bumptious |
(başkalarının düşüncelerine) saygısız, kaba |
7506 |
bumpy landing |
sert iniş |
7507 |
bumpy |
yamru yumru, çıkıntılı, tümsekli, bozuk, iyi kötü, şöyle böyle, düzensiz, bozuk tempolu |
7508 |
bun |
kurabiye, çörek, (saç) topuz |
7509 |
buna |
buna |
7510 |
bunch |
demet, deste, salkım, türküm, demet yapmak, bir araya toplamak, bir araya toplanmak |
7511 |
bunched cost |
götürü maliyet, götürü masraf |
7512 |
bunched income |
toplu gelir, götürü gelir |
7513 |
bunchy |
demet halinde, kabarık, şişkin |
7514 |
bunco |
dolandırmak, kazıklamak |
7515 |
bund |
bent, toprak set, rıhtım |
7516 |
bundle of fibres |
lif demeti |
7517 |
bundle of rays |
ışın demeti |
7518 |
bundle of rights |
yasal haklar |
7519 |
bundle off |
alelacele göndermek, postalamak |
7520 |
bundle sb up |
birini sarıp sarmalamak |
7521 |
bundle |
bohça, çıkın, deste, tomar, paket, bir yığın, paldır küldür gitmek, paldır küldür yollamak, acele ettirmek, tıkıştırmak, sokuşturmak |
7522 |
bung up |
tıkamak |
7523 |
bung |
tapa, tıkaç, fırlatmak, atmak |
7524 |
bungalow |
tek katlı ev, bungalov |
7525 |
bunghole |
fıçı ağzı |
7526 |
bungle |
yüzüne gözüne bulaştırmak, bozmak |
7527 |
bunion |
ayak baş parmağında oluşan ağrılı şişlik |
7528 |
bunk off |
sıvışmak, tüymek, (mektep) kırmak |
7529 |
bunk |
ranza, kuşet, yatak, zırva, saçmalık |
7530 |
bunker |
kömür ambarı, kömürlük, yeraltı sığınağı |
7531 |
bunkum |
tavşan, tavşancık |
7532 |
bunny |
tavşan, tavşancık |
7533 |
bunsen burner |
bunsen gaz lambası |
7534 |
bunt |
sürme, yanık, tos, tos vurmak, topa hafifçe vurmak |
7535 |
bunting |
bayraklık kumaş, kiraz kuşu |
7536 |
buoy rope |
şamandıra halatı |
7537 |
buoy up |
moral vermek, neşelendirmek |
7538 |
buoy |
şamandıra, cankurtaran simidi, su yüzünde tutmak, yüzdürmek, desteklemek, güçlendirmek |
7539 |
buoyancy |
su yüzünde durabilme, yüzme özelliği, batmama, (sıvının) kaldırma gücü, özünü hemen toparlama, moral kazanma, neşelenme |
7540 |
buoyant |
batmaz, yüzen, neşeli, kaygısız |
7541 |
bur |
ağaç yumrusu, kozalak, (yün) pıtrağını çıkarmak |
7542 |
buran |
buran |
7543 |
burble |
mırıldanmak, şırıldamak, çağlamak |
7544 |
burden costs |
dolaylı giderler |
7545 |
burden of proof |
ispat külfeti |
7546 |
burden rate |
genel masraf oranı |
7547 |
burden |
ağır yük, yüklemek, sıkıntı vermek |
7548 |
burdensome |
sıkıntı verici, ağır, yük olan |
7549 |
burdock |
dulavratotu |
7550 |
bureau of assembly |
başkanlık divanı |
7551 |
bureau of the census |
nüfus memurluğu |
7552 |
bureau on change |
döviz bürosu |
7553 |
bureau |
kapaklı yazı masası/sıra, komodin, çekmeceli dolap, resmi daire, büro, yazıhane |
7554 |
bureaucracy |
bürokrasi |
7555 |
bureaucrat |
bürokrat, yazçizci |
7556 |
bureaucratic |
bürokratik |
7557 |
burette |
büret, damlaç |
7558 |
burgee |
çatal gidon, gidon, özel bayrak |
7559 |
burgeon |
tomurcuk, filiz, tomurkcuk/filiz vermek |
7560 |
burgess |
kasabalı, şehirli |
7561 |
burgh |
iskoçya'da kasaba |
7562 |
burgher |
kasaba sakini, şehirli |
7563 |
burglar alarm |
hırsız alarmı |
7564 |
burglar |
(ev/dükkân/vb. yaran) oğru, hırsız |
7565 |
burglarize |
hırsızlık etmek |
7566 |
burglary insurance |
hırsızlık sigortası |
7567 |
burglary |
ev soyma, hırsızlık |
7568 |
burgle |
(ev/vb.) soymak |
7569 |
burgomaster |
Hollanda'da belediye başkanı |
7570 |
burgundy |
Fransa'da bir eyaletin ismi |
7571 |
burial ground |
mezarlık |
7572 |
burial service |
cenaze töreni |
7573 |
burial |
defin, gömme |
7574 |
buried |
gömülü |
7575 |
burin |
hakkak kalemi |
7576 |
burke |
boğmak |
7577 |
burl |
nope, yumru, dokunmuş kumaştan düğümleri temizlemek |
7578 |
burlap |
çuval bezi |
7579 |
burlesque |
alaya alma, taşlama, yerme, taklit ederek alay etmek, yermek |
7580 |
burley |
ince yapraklı tütün |
7581 |
burly |
iriyarı, yapılı |
7582 |
Burmese |
Birmanyalı, Birmanyaca, Birmanya dili |
7583 |
burn away |
yakıp kül etmek, yanıp kül olmak |
7584 |
burn cut |
kanada orta çekmesi |
7585 |
burn down |
yakıp kül etmek, yanıp kül olmak |
7586 |
burn one's boats |
köprüleri atmak |
7587 |
burn one's bridges behind one |
köprüleri atmak |
7588 |
burn one's bridges |
köprüleri atmak |
7589 |
burn one's fingers |
aptallığının cezasını çekmek |
7590 |
burn out |
yakıp kül etmek, sönmek, söndürmek |
7591 |
burn sb's ears |
azarlamak, fırça atmak, haşlamak |
7592 |
burn the candle at both ends |
gecesini gündüzüne katmak |
7593 |
burn the midnight oil |
gece yarılarına kadar çalışmak |
7594 |
burn to a crisp |
kömür gibi yakmak |
7595 |
burn up |
daha canlı yanmak, yakıp yok etmek |
7596 |
burn with a low blue flame |
ateş püskürmek, barut kesilmek |
7597 |
burn |
yanmak, yakmak, yandırmak, yanık |
7598 |
burner |
brülör, bek, yakmaç, gaz memesi, ocakçı |
7599 |
burning glass |
büyüteç, pertavsız |
7600 |
burning oil |
gazyağı |
7601 |
burning point |
yanma çekidi |
7602 |
burning question |
acil çözüm bekleyen sorun |
7603 |
burning |
yanan, yakıcı, kızgın, ivedi, çözüm bekleyen, acil, önemli |
7604 |
burnish |
cilâlamak, parlatmak |
7605 |
burnisher |
cilacı, perdahçı, perdah kalemi |
7606 |
burnishing |
mıskala vurma, fıçıda parlatma |
7607 |
burnt sienna |
kırmızımsı kahverengi boya |
7608 |
burnt |
yanmış, yanık |
7609 |
burp |
geğirmek, (bebeği) geğirtmek |
7610 |
burr |
çapak, kenar pürüzü, kozalak |
7611 |
burro |
eşek |
7612 |
burrow |
tavşan çukuru, oyuk, çukur, yuva, in, (çukur) kazmak, kazarak ilerlemek, yaslanmak, yaslamak |
7613 |
bursa |
kese |
7614 |
bursar |
veznedarlık, vezne, burs |
7615 |
burst in on |
yarıda kesmek, kesintiye uğratmak |
7616 |
burst in |
birden içeri dalmak |
7617 |
burst into flames |
ateş almak |
7618 |
burst into tears |
gözlerinden yaş boşanmak |
7619 |
burst into |
aceleyle girmek |
7620 |
burst like a bubble |
sabun köpüğü gibi sönmek |
7621 |
burst out |
aniden söylemek, patlamak |
7622 |
burst |
patlamak, patlatmak, dolup taşmak, patlama |
7623 |
bursting strength |
patlama gücü, patlama dayanıklılığı |
7624 |
burthen |
ana fikir, nakarat, mesuliyet, yüklemek, yüklenmek, ağırlaştırmak, sıkmak |
7625 |
bury one's head in the sand |
başını kuma gömmek |
7626 |
bury one's sorrows |
kederini saklamak |
7627 |
bury the hatchet |
barışmak, barış görüş olmak |
7628 |
bury |
gömmek, defnetmek, bastırmak, gizlemek, saklamak |
7629 |
burying place |
mezarlık |
7630 |
burying |
defnetme |
7631 |
bus driver |
otobüs haydavcısı |
7632 |
bus station |
otobüs terminali |
7633 |
bus stop |
otobüs durağı |
7634 |
bus terminal |
şehirlerarası otobüs terminali |
7635 |
bus |
otobüs, otobüsle gitmek, otobüsle götürmek |
7636 |
busbar |
çıngı bağlama çubuğu |
7637 |
bush |
çalı, çalılık, (the ile) (özellikle Afrika ve Avustralya'da) vahşi bölge |
7638 |
bushed |
yorgun, bitkin, şaşırmış |
7639 |
bushel |
kile |
7640 |
bushhammer |
taşçı tokmağı |
7641 |
bushing |
kovan |
7642 |
Bushman |
Güney Afrika'da yerli kabilesi üyesi |
7643 |
bushy |
(saç/vb.) gür, çalı gibi, çalılık, çalılarla kaplı |
7644 |
business administration |
iş idaresi |
7645 |
business agent |
ticari mümessil |
7646 |
business card |
kartvizit |
7647 |
business circle |
iş çevresi |
7648 |
business college |
ekonomi mektebi, iş idaresi mektebi |
7649 |
business computer |
iş bilgisayarı |
7650 |
business consultant |
işletme danışmanı |
7651 |
business corporation |
ticari şirket, ticari ortaklık |
7652 |
business data |
ticari veriler |
7653 |
business directory |
ticaret rehberi |
7654 |
business economics |
işletme ekonomisi, işletme yönetimi |
7655 |
business enterprise |
ticari teşebbüs |
7656 |
business expenses |
işletme masrafları |
7657 |
business firm |
ticari firma |
7658 |
business hours |
iş sögenleri, çalışma sögenleri, mesai sögenleri |
7659 |
business income |
ticari gelir |
7660 |
business letter |
iş mektubu, ticari mektup |
7661 |
business like |
ciddi, jüyeli |
7662 |
business line |
iş alısünü |
7663 |
business lunch |
iş yemeği |
7664 |
business machine |
büro kılgası |
7665 |
business management |
işletme yönetimi |
7666 |
business manager |
müdür, yönetici, amir |
7667 |
business name |
ticari unvan, ticaret unvanı |
7668 |
business papers |
ticari senetler |
7669 |
business people |
iş adamları |
7670 |
business risk |
iş riski |
7671 |
business school |
ticaret mektebi |
7672 |
business sector |
ticaret sektörü |
7673 |
business stamp |
firma damgası |
7674 |
business statement |
iş yağdayı |
7675 |
business system |
iş jüyesi |
7676 |
business transactions |
ticari işlemler |
7677 |
business travel |
iş seyahati |
7678 |
business trip |
iş gezisi |
7679 |
business woman |
iş kadını |
7680 |
business year |
iş yılı |
7681 |
business |
iş, meşguliyet, ticaret, işyeri, kârhane, iş, konu, olay, sorun, şey |
7682 |
businesslike |
jüyeli, başarılı, sağduyulu |
7683 |
businessman |
iş adamı, işgüzar adam |
7684 |
businessman's investment |
ticari yatırım |
7685 |
businesswoman |
işkadını |
7686 |
busk |
korse balinası |
7687 |
busman |
otobüs haydavcısı |
7688 |
bust |
kırmak, parçalamak, büst, (kadın) göğüsler, (kadın) göğüs çevresi ölçüsü, fiyasko, tutuklama, baskın, tutuklamak, basmak, baskın yapmak |
7689 |
bust-up |
çıngar, kavga, bitme, sona erme |
7690 |
bustard |
toy kuşu |
7691 |
buster |
sert güney rüzgârı |
7692 |
bustle |
telaş etmek, acele hareket etmek, koşuşmak, koşuşturmak, telaş, koşuşma, keşmekeş |
7693 |
busy schedule |
yoğun bağdarlama, aldıraşlık |
7694 |
busy signal |
meşgul işareti |
7695 |
busy with |
meşgul etmek |
7696 |
busy |
meşgul, başı karışık, hareketli, işlek, faal, meşgul olmak, başını bir şeyle karıştırmak, (with ile) meşgul etmek |
7697 |
busybody |
herşeye burnunu sokan kimse, işgüzar |
7698 |
but then |
fakat sonra, bununla birlikte |
7699 |
but |
ama, amma, lakin, ancak, ki, -den başka, -den siva |
7700 |
butadiene |
bütadiyen |
7701 |
butane |
bütan gazı |
7702 |
butanol |
butanol |
7703 |
butch |
erkeksi, erkeksi kadın, erkek fatma |
7704 |
butcher |
kasap, cellat, katil, cani, kasap, insan kasabı, (döngül) kesmek, gereksiz yere kan dökmek, öldürmek, doğramak |
7705 |
butcher's |
kasap dükkânı, et dükkânı |
7706 |
butcher's-broom |
ölmez dikeni |
7707 |
butchery |
kasaplık, insan kasaplığı, mezbaha, salhane, sallakhane |
7708 |
butene |
büten |
7709 |
butler |
baş kâhya |
7710 |
butt joint |
düz ek |
7711 |
butt weld |
alın kaynağı, alın bağlantısı |
7712 |
butt |
toslamak, kelle vurmak, (in ile) müdahale etmek, kesmek, alay konusu olan kimse, fıçı, sigara izmariti, göt, dipçik |
7713 |
butte |
şahit tepe, tanıktepe |
7714 |
butter fly valve |
kelebekli valf |
7715 |
butter muslin |
ince muslin |
7716 |
butter sb up |
birine yağ çekmek, yağlamak |
7717 |
butter up |
yağcılık etmek, çok methetmek |
7718 |
butter |
tereyağı, kere, tereyağı sürmek |
7719 |
butterball |
tombul kimse |
7720 |
buttercup |
düğünçiçeği |
7721 |
butterfat |
süt kaymağı |
7722 |
butterfingers |
sakar kimse |
7723 |
butterfly nut |
kelebek somun |
7724 |
butterfly screw |
kelebek vida |
7725 |
butterfly |
kelebek, kepenek |
7726 |
buttermilk |
yayık ayranı |
7727 |
butternut |
akceviz |
7728 |
butterscotch |
şeker ve tereyağı ile yapılan bir tür tatlı |
7729 |
butterwort |
böcek kapan bir ösümlük |
7730 |
buttery |
tereyağlı |
7731 |
buttock |
but, kaba et |
7732 |
button one's lips |
ağzına kilit vurmak |
7733 |
button up |
sessiz olmak, başarıyla tamamlamak |
7734 |
button |
düğme, çıngı düğmesi, düğme, rozet, (up ile) düğmelemek, düğmelenmek |
7735 |
buttonedup |
(iş) başarıyla yapılmış, sessiz, tutuk |
7736 |
buttonhole |
ilik, düğme iliği, yakaya takılan çiçek, durdurup dinlemeye zorlamak |
7737 |
buttonhook |
düğme kancası |
7738 |
buttons |
garson |
7739 |
buttress |
payanda, destek, yardımcı, destekçi, güçlendirici, desteklemek, güçlendirmek |
7740 |
butyl amine |
butil amin |
7741 |
butyl |
butil |
7742 |
butylene |
butilen |
7743 |
butyric acid |
butirik asit |
7744 |
butyric |
butirik |
7745 |
butyrin |
bütirin |
7746 |
butyt alcohol |
butil alkol |
7747 |
buxom |
(kadın) etli butlu, dolgun |
7748 |
buy a pig in a poke |
gözü kapalı satın almak |
7749 |
buy at first hand |
birinci elden satın almak |
7750 |
buy back |
geri satın almak |
7751 |
buy for account |
vadeli satın almak |
7752 |
buy for cash |
peşin satın almak |
7753 |
buy for ready money |
peşin satın almak |
7754 |
buy forward |
önceden satın almak, stok yapmak |
7755 |
buy in bulk |
toptan satın almak |
7756 |
buy in |
ortak olmak, hisse almak |
7757 |
buy into |
alışveriş yapmak, müşterisi olmak |
7758 |
buy off |
rüşvetle elde etmek, işini almak |
7759 |
buy on credit |
veresiye satın almak |
7760 |
buy on hire purchase |
taksitle satın almak |
7761 |
buy on instalments |
taksitle satın almak |
7762 |
buy on the never |
taksitle satın almak, veresiye almak |
7763 |
buy oneself in |
hisse almak |
7764 |
buy out |
hissesini satın almak, işini satın almak |
7765 |
buy over |
rüşvetle (birini) satın almak |
7766 |
buy retail |
perakende satın almak |
7767 |
buy sb off |
rüşvetle elde etmek, pul vererek kurtulmak |
7768 |
buy sth in |
stok tutmak |
7769 |
buy time |
vakit geçirmek, geciktirmek |
7770 |
buy up |
tümünü satın almak |
7771 |
buy |
satın almak, sakmak, çirtmek, inanmak, yutmak, kabul etmek |
7772 |
buyer |
alıcı, sakıcı, müşteri |
7773 |
buyer's credit |
alıcı kredisi |
7774 |
buyer's market |
alıcı piyasası |
7775 |
buyers' market |
alıcı piyasası |
7776 |
buying power |
satın alma gücü |
7777 |
buying price |
satın alma fiyatı |
7778 |
buying rate |
alış kuru |
7779 |
buying |
satın alma |
7780 |
buzz off! |
bas git!, çek arabanı!, defol git! |
7781 |
buzz saw |
daire testere |
7782 |
buzz |
vızıldamak, (for ile) sinyalle çağırmak, vızıltı, sinyal, alısünle arama, alısünleme |
7783 |
buzzard |
bir tür şahin, akbaba |
7784 |
buzzer |
sinyal veren alet, sinyal |
7785 |
by accident |
kazara, tesadüfen |
7786 |
by air |
uçakla, havayoluyla |
7787 |
by all accounts |
herkesin dediğine göre |
7788 |
by all means |
elbette |
7789 |
by and by |
birazdan, az sonra, ileride |
7790 |
by and large |
genel olarak, genelde |
7791 |
by any means |
her ne şekilde olursa olsun |
7792 |
by appointment |
randevu ile, anlaşma gereğince |
7793 |
by attorney |
vekaleten |
7794 |
by auction |
açık artırma ile |
7795 |
by birth |
doğuştan |
7796 |
by brute force |
zorla |
7797 |
by chance |
tesadüfen, şans eseri |
7798 |
by degrees |
gittikçe |
7799 |
by force |
zorla |
7800 |
By George! |
Maşallah! Vallahi! |
7801 |
by half |
çok fazla |
7802 |
by hand |
elle, elden, el ile |
7803 |
by heart |
ezbere |
7804 |
by herself |
kendi kendine |
7805 |
by hook or by crook |
allem edip kallem edip |
7806 |
by inch |
ağır ağır |
7807 |
by inheritance |
miras yoluyla, soyaçekimle |
7808 |
by instalments |
taksitle |
7809 |
by leaps and bounds |
çarçabuk |
7810 |
by means of |
kullanarak, sayesinde |
7811 |
by mistake |
yanlışlıkla |
7812 |
by mutual agreement |
karşılıklı anlaşmayla |
7813 |
by myself |
yalnız başıma, kendi kendime |
7814 |
by name |
ismen, adıyla |
7815 |
by no manner of means |
hiçbir şekilde, kesinlikle |
7816 |
by no means |
kesinlikle, hiç |
7817 |
by now |
şimdiye dek |
7818 |
by one's consent |
rızasıyla |
7819 |
by one's own petard |
kendi kuyusunu kazmak |
7820 |
by oneself |
kendi kendine, tek başına, yalnız |
7821 |
by ourselves |
tek başımıza, yalnız |
7822 |
by post |
posta ile |
7823 |
by procuration |
vekaleten |
7824 |
by proxy |
vekaleten |
7825 |
by reason of |
#NAME? |
7826 |
by request |
istek üzerine |
7827 |
by return |
ilk postayla |
7828 |
by road |
arabayla |
7829 |
by rote |
ezbere, kafadan |
7830 |
by sea |
deniz yoluyla |
7831 |
by sealed envelope |
kapalı zarf usulü |
7832 |
by sealed letter |
kapalı zarf usulü |
7833 |
by shank's mare |
tabanvayla |
7834 |
by tender |
arttırma veya eksiltmeyle |
7835 |
by the book |
kurallara göre |
7836 |
by the numbers |
kitabına göre, kitabına uydurarak |
7837 |
by the skin of one's teeth |
kılpayı, son anda |
7838 |
by the sweat of one's brow |
alın teriyle |
7839 |
by the time |
-dığı zaman, -meden önce |
7840 |
by the way |
aklıma gelmişken, bu arada |
7841 |
by the wayside |
yol kenarında |
7842 |
by turns |
sırayla, art arda |
7843 |
by virtue of |
-den dolayı, -in sayesinde |
7844 |
by water |
deniz yoluyla |
7845 |
by way of |
yolu ile, niyetiyle |
7846 |
by weight |
tartı ile |
7847 |
by your leave |
izninizle |
7848 |
by yourself |
tek başına |
7849 |
by |
geçerek, geçip, yakında, (edat) yanında, yakınında, tarafından, yoluyla |
7850 |
by-election |
ara saylav |
7851 |
by-play |
metnin dışına çıkarak konuşma |
7852 |
by-product |
yan ürün, yan etki |
7853 |
by-street |
ara sokak, yan sokak |
7854 |
bye |
hoşça kal, güle güle |
7855 |
bye-bye |
güle güle, allahaısmarladık, hoşça kal |
7856 |
bye-election |
ara saylav |
7857 |
bye-line |
yazar adının verildiği satır |
7858 |
bye-pass |
kestirme yol, baypas, çevre yolu, yan geçit, atlatmak, yanından geçmek |
7859 |
bygone |
geçmiş, eski |
7860 |
bylaw |
yerel yasa, yönetmelik, tüzük |
7861 |
bypass road |
baypas, yangeçit |
7862 |
bypass transformer |
köprüleme transformatörü |
7863 |
bypass |
yan yol, yan geçit, uğramadan geçmek, atlamak, boş vermek, pas geçmek |
7864 |
bypath |
yanyol, özel yol |
7865 |
byproduct |
yan ürün |
7866 |
byre |
inek ahırı |
7867 |
bystander |
görgü tanığı, seyirci |
7868 |
byte |
bayt |
7869 |
byway |
az kullanılan/az bilinen dar yol patika, sapa yol |
7870 |
byword |
sembol, simge, deyiş, atasözü |
7871 |
Byzantine |
Bizans'a ait |
7872 |
Byzantium |
Bizans |
7873 |
Caaba |
Kâbe |
7874 |
cab driver |
taksi haydavcısı |
7875 |
cab rank |
taksi kuyruğu, taksi sırası |
7876 |
cab |
taksi, fayton, (otobüs/tren/vb.) sürücü bölümü |
7877 |
cabal |
entrika, dolap, klik, hizip, komplo, suikast, komplo hazırlamak, suikast tertiplemek |
7878 |
cabaret |
kabare |
7879 |
cabbage |
lahana, kelem, uyuşuk kimse, ruh |
7880 |
cabbala |
kabala |
7881 |
cabby |
taksi haydavcısı |
7882 |
cabin boy |
kamarot |
7883 |
cabin class |
ikinci mevki |
7884 |
cabin |
kamara, tahta kulübe, pilot kabini |
7885 |
cabinet crisis |
hükümet krizi |
7886 |
cabinet meeting |
kabine toplantısı |
7887 |
cabinet |
camlı ve raflı dolap, (sınalgı/pikap/vb.) kabin, kabine, bakanlar kurulu, küçük özel oda |
7888 |
cabinetmaker |
doğramacı, ince iş yapan marangoz |
7889 |
cabinetwork |
ince marangozluk |
7890 |
cable armour |
kablo zırhı |
7891 |
cable box |
kablo kutusu |
7892 |
cable car |
teleferik |
7893 |
cable coupler |
kablo kuplörü |
7894 |
cable crane |
kablo vinci |
7895 |
cable drum |
kablo makarası |
7896 |
cable manhole |
kablo ek odası, menhol |
7897 |
cable reel |
kablo makarası |
7898 |
cable release |
deklanşör kablosu |
7899 |
cable television |
kablolu sınalgı |
7900 |
cable transfer |
telgraf havalesi |
7901 |
cable winch |
kablolu vinç |
7902 |
cable |
tel kablo, çıngı, telgraf ve alısün kablosu, telgraf mesajı, telgraf, telgrafla yollamak, telgraf havalesi çekmek |
7903 |
cablegram |
telgraf mesajı |
7904 |
cablet |
ince ip |
7905 |
cableway |
teleferik |
7906 |
cabling |
kablaj |
7907 |
cabman |
arabacı, taksi haydavcısı |
7908 |
cabob |
şiş kebabı |
7909 |
caboodle |
kalabalık, takım, bol |
7910 |
caboose |
gemi mutfağı, yük treninde bekçi vagonu |
7911 |
cabotage |
kabotaj |
7912 |
cabriolet |
üstü açılan araba, fayton |
7913 |
cacao bean |
kakao tanesi |
7914 |
cacao butter |
kakao yağı |
7915 |
cacao |
kakao, kakao ağacı |
7916 |
cacao-tree |
kakao ağacı |
7917 |
cachalot |
kaşalot, ispermeçet balinası |
7918 |
cache memory |
önbellek, tampon bellek |
7919 |
cache |
zula, zuladaki mallar, gizlemek, zula etmek |
7920 |
cachet |
kaşe, mühür, damga |
7921 |
cachexia |
beden zayıflığı, kaşeksi |
7922 |
cachinnate |
yüksek sesle gülmek |
7923 |
cachou |
ağız pastili |
7924 |
cacique |
Kızılderili kabile reisi |
7925 |
cackle at |
gürültülü konuşmak, anlamsız konuşmak |
7926 |
cackle |
(tavuk) gıdaklamak, kıkırdamak, kıkır kıkır gülmek, gıdaklama, kıkırtı, gülüş, saçma konuşma, zırva |
7927 |
cackler |
geveze kimse |
7928 |
cacodyl oxide |
kakodil oksit |
7929 |
cacodyl |
kakodil |
7930 |
cacoethes |
kötü alışkanlık |
7931 |
cacography |
kötü el yazısı |
7932 |
cacophonous |
kakofonik, ahenksiz, bozuk (ses) |
7933 |
cacophony |
kakofoni, ses uyumsuzluğu, bozuk ses |
7934 |
cactus |
kaktüs |
7935 |
cacuminal |
üstdamaksıl |
7936 |
cad |
terbiyesiz kimse, aşağılık kimse, aşağılık adam |
7937 |
cadastral |
kadastroya ait |
7938 |
cadaver |
kadavra |
7939 |
cadaverous |
kadavra gibi, sapsarı, zayıf, ölü gibi |
7940 |
caddis fly |
mayıs böceği |
7941 |
caddis |
şayak |
7942 |
caddy |
çay kutusu |
7943 |
cadence |
ritim, (özellikle şiir okurken) sesin alçalıp yükselmesi |
7944 |
cadenced |
ahenkli, ritmik |
7945 |
cadenza |
kadenz, durgu |
7946 |
cadet corps |
harp mektebi taburu |
7947 |
cadet |
harp mektebi ya da sakçı koleji öğrencisi, küçük kardeş |
7948 |
cadge |
otlakçılık etmek, otlanmak |
7949 |
cadger |
otlakçı, anaforcu |
7950 |
cadmium yellow |
limon sarısı |
7951 |
cadmium |
kadmiyum |
7952 |
cadre |
kadro, hücre, çerçeve |
7953 |
caduceus |
tıp ilminin sembolü olan yılanlı asa |
7954 |
caducity |
bunaklık, fanilik, geçicilik |
7955 |
caducous |
hükümsüz, geçici |
7956 |
caecum |
kör bağırsak |
7957 |
Caesar |
Sezar |
7958 |
caesarean operation |
sezaryen ameliyatı |
7959 |
caesarean |
sezaryen |
7960 |
Caesaria |
Kayseri |
7961 |
caesarism |
emperyalizm |
7962 |
caesium |
sezyum |
7963 |
cafe |
kafe |
7964 |
cafeteria |
(selfservis) kafeterya, yemekhane, aşhane |
7965 |
caffeine |
kafein |
7966 |
caffeine-free |
kafeinsiz |
7967 |
caftan |
kaftan |
7968 |
cage |
kafes, kamp, düşerge, kafese koymak |
7969 |
cageling |
kafese kapatılmış kuş |
7970 |
cagey |
ağzısıkı, ketum |
7971 |
cahoots |
ortaklık |
7972 |
Cain |
Kabil, Adem'in büyük oğlu, katil |
7973 |
Cainozoic |
dördüncü zaman, dördüncü zaman |
7974 |
cairn |
yığılan taş kümesi, kurgan |
7975 |
Cairo |
Kahire |
7976 |
caisson |
keson, cephane arabası |
7977 |
caitiff |
aşağılık, korkak, alçak adam |
7978 |
cajole |
(into/out of ile) kandırmak, ikna etmek |
7979 |
cajoler |
kandırıcı kimse |
7980 |
cajolery |
kandırma, güzel sözlerle aldatma |
7981 |
cake |
pasta, kek, kalıp, topak, kaplamak, kaplanmak |
7982 |
caked |
topaklı |
7983 |
cakewalk |
çalımla dolaşmak |
7984 |
calabash |
sukabağı |
7985 |
calaboose |
cezaevi, hapishane |
7986 |
calamander |
bir cins sert ağaç |
7987 |
calamary |
kalamar |
7988 |
calamine |
kalamin, tutya taşı |
7989 |
calamitous |
felaketli, belalı |
7990 |
Calamity Jane |
zavallı kimse, gariban |
7991 |
calamity |
felaket, afet |
7992 |
calamus |
hintkamışı, saz kalemi |
7993 |
calandria |
borulu radyatör |
7994 |
calash |
kaleska, bir çeşit hafif atlı araba |
7995 |
calc-tufa |
kireçli süngertaşı |
7996 |
calcaneus |
topuk sümüğü |
7997 |
calcareous spar |
kalsit |
7998 |
calcareous |
kalkerli, kireçli, kalsiyumlu |
7999 |
calceolaria |
çantaçiçeği |
8000 |
calcic |
kalsiyumlu, kireçli |
8001 |
calcification |
kireçleşme |
8002 |
calcify |
kireçlenmek, kireçlendirmek |
8003 |
calcination |
yakma, kireçleştirme |
8004 |
calcine |
yakarak kireçleştirmek, kalsine etmek |
8005 |
calciner |
kireç ocağı |
8006 |
calcining |
kavurma |
8007 |
calcite |
kalsit |
8008 |
calcium carbide |
karpit |
8009 |
calcium carbonate |
kalsiyum karbonat |
8010 |
calcium chloride |
kireçkaymağı, kalsiyum klorit |
8011 |
calcium cyanamide |
kalsiyum siyanamit |
8012 |
calcium cycle |
kalsiyum döngüsü |
8013 |
calcium fluoride |
kalsiyum florür |
8014 |
calcium light |
kalsiyum ışığı, kireç ışığı |
8015 |
calcium nitrate |
kalsiyum nitrat |
8016 |
calcium oxide |
kalsiyum oksit |
8017 |
calcium phosphate |
kalsiyum fosfat |
8018 |
calcium |
kalsiyum |
8019 |
calculable |
hesaplanabilir, güvenilir, olabilir |
8020 |
calculate on |
bel bağlamak, güvenmek |
8021 |
calculate upon |
beklemek, ummak, sanmak, tahmin etmek |
8022 |
calculate |
hesaplamak, planlamak, tasarlamak, (on ile) -e bel bağlamak |
8023 |
calculating |
kurnaz |
8024 |
calculation of probabilities |
olasılık hesabı |
8025 |
calculation sheet |
hesap cetveli |
8026 |
calculation |
hesap |
8027 |
calculative |
hesaba ait |
8028 |
calculator |
hesap kılgası |
8029 |
calculous |
böbrek taşı cinsinden, hesaplı |
8030 |
calculus of probabilities |
olasılık hesabı, ihtimal hesabı |
8031 |
calculus |
hesap |
8032 |
Calcutta |
Kalküta |
8033 |
caldera |
kaldera |
8034 |
Caledonia |
iskoçya |
8035 |
calefacient |
sıcaklık yapan, sıcaklık veren, sıcaklık yapan şey, ısıtıcı, yakıcı ilaç |
8036 |
calefaction |
ısıtma, ısınma |
8037 |
calefactory |
ısıtıcı, sıcak oda |
8038 |
calendar month |
dallık ayı |
8039 |
calendar year |
dallık yılı |
8040 |
calendar |
dallık, takvim, gündizme |
8041 |
calender |
perdah kılgası |
8042 |
calends |
ayın ilk günü |
8043 |
calenture |
şiddetli humma |
8044 |
calf love |
çocukluk aşkı |
8045 |
calf |
buzağı, dana, baldır |
8046 |
calfskin |
vidala |
8047 |
caliber |
çap, kalibre, kabiliyet |
8048 |
calibrate |
ayar etmek, çapını ölçmek |
8049 |
calibrated |
ayarlı, ölçülü, taksimatlı |
8050 |
calibration condenser |
ayarlama kondansatörü |
8051 |
calibration |
ayarlama, çaplama, bölmelendirme, ölçü işareti |
8052 |
calibre |
kalite, kalibre, çap |
8053 |
calicle |
bazı çiçeklerde küçük kese, çanak |
8054 |
calico |
patiska |
8055 |
California |
Kaliforniya |
8056 |
californium |
kaliforniyum |
8057 |
calina |
kalina |
8058 |
caliper |
çap pergeli, kumpas |
8059 |
caliph |
halife |
8060 |
caliphate |
halifelik |
8061 |
calix |
çiçek zarfı, kadeh |
8062 |
calk |
buz mıhı, kaymayı önleyen çivi |
8063 |
call a halt |
durdurmak |
8064 |
call a spade a spade |
dobra dobra konuşmak |
8065 |
call account |
apel hesabı |
8066 |
call aside |
bir tarafa çağırmak |
8067 |
call at |
ziyaret etmek, uğramak |
8068 |
call attention to |
dikkat çekmek |
8069 |
call back |
daha sonra aramak, geri çağırmak, cevabını vermek |
8070 |
call box |
alısün kulübesi |
8071 |
call boy |
konakçı uşağı |
8072 |
call by |
geçerken uğramak |
8073 |
call collect |
ödemeli alısünlemek |
8074 |
call deposits |
vadesiz mevduat |
8075 |
call down |
azarlamak |
8076 |
call for restraint |
sük-nete davet etmek |
8077 |
call for sb |
uğrayıp almak, gerekmek, istemek |
8078 |
call for tender |
ihale duyurusu |
8079 |
call for |
istemek, ihtiyaç duymak, uğrayıp almak |
8080 |
call forth |
ortaya çıkarmak, yol açmak, meydan vermek |
8081 |
call girl |
tele-kız, fahişe |
8082 |
call house |
umumhane, genelev |
8083 |
call in |
yardıma çağırmak, iadesini istemek |
8084 |
call into question |
yalancı çıkarmak |
8085 |
call it a day |
paydos etmek |
8086 |
call it quits |
fit olmak |
8087 |
call number |
alısün numarası |
8088 |
call of nature |
tuvalet ihtiyacı |
8089 |
call off |
iptal etmek, geri çağırmak, uzak tutmak |
8090 |
call office |
alısün idaresi |
8091 |
call on |
ziyaret etmek, uğramak, rica etmek |
8092 |
call one's attention |
dikkatini çekmek |
8093 |
call out |
yardıma çağırmak, greve çağırmak |
8094 |
call sb names |
#NAME? |
8095 |
call sb on the carpet |
birine ağzının payını vermek |
8096 |
call sb to account |
hesap istemek, hesap sormak |
8097 |
call sb up |
alısünlemek, askere çağırmak |
8098 |
call sb's bluff |
blöfe meydan okumak |
8099 |
call sth off |
iptal etmek |
8100 |
call the roll |
yoklama yapmak |
8101 |
call to mind |
hatırlamak, hatırlatmak |
8102 |
call to order |
sük-nete davet etmek |
8103 |
call to witness |
tanıklığa davet etmek |
8104 |
call up |
askere çağırmak, alısünlemek, zeng vurmak, hatırlatmak |
8105 |
call upon |
ödenmesini talep etmek |
8106 |
call |
seslenmek, bağırmak, uğramak, aramak, çağırmak, farzetmek, varsaymak, demek, ...diye hitap etmek, ...adını vermek, adlandırmak, (by ile) geçerken uğramak, bağırış, sesleniş, çığlık, çağrı, rağbet, deklare, çağrı, resmi çağrı, davet, alısünle arama, zeng, çağırış, kısa ziyaret, uğrama |
8107 |
callable |
istenebilen |
8108 |
callboard |
ilan tahtası |
8109 |
callboy |
konakçı uşağı, tele-oğlan |
8110 |
called |
denilen, adlanan, adındaki |
8111 |
caller |
kısa ziyaret yapan kimse, uğrayan kimse, alısünle arayan kimse, arayan |
8112 |
calligraphist |
hattat, kaligraf |
8113 |
calligraphy |
güzel el yazısı (sanatı), hattatlık |
8114 |
calling card |
kartvizit |
8115 |
calling |
istek, heves, tutku, meslek, ticari ünvan |
8116 |
callipers |
çap pergeli, kumpas, bacaklara takılan metal destek |
8117 |
callisthenics |
beden eğitimi, jimnastik |
8118 |
callosity |
kabar, dövenek, nasır, hissizlik |
8119 |
callous |
katı, duygusuz |
8120 |
callousness |
duyarsızlık |
8121 |
callow |
acemi, çaylak, deneyimsiz, toy, kuş |
8122 |
callus |
dövenek, kabar, nasır |
8123 |
calm down |
sakinleşmek, sakitleşmek, yatışmak, sakinleştirmek, sakitleştirmek, yatıştırmak |
8124 |
calm |
(hava) sakinlik, (deniz) durgunluk, sakinlik, rahat, huzur, (hava) rüzgârsız, (deniz) durgun, dalgasız, sakin, sakit, rahat, huzurlu, sakinleştirmek, sakitleştirmek |
8125 |
calmative |
yatıştırıcı (ilaç) |
8126 |
calmly |
sakitçe, soğukkanlılıkla |
8127 |
calmness |
sakinlik, sakitlik, durgunluk, soğukkanlılık |
8128 |
calms of Cancer |
Yengeç dönencesi limanlığı |
8129 |
calms of Capricorn |
Oğlak dönencesi limanlığı |
8130 |
calomel |
kalomel |
8131 |
caloric energy |
ısıl enerji |
8132 |
caloric |
ısıyla ilgili, ısı |
8133 |
calorie |
kalori |
8134 |
calorific effect |
kalorifik etki, ısıl etki |
8135 |
calorific power |
kalorifik kuvvet |
8136 |
calorific value |
kalorifik değer, ısıldeğer |
8137 |
calorific |
kalorifik, ısıtıcı |
8138 |
calorimeter bomb |
kalorimetre bombası |
8139 |
calorimeter |
kalorimetre, ısıölçer |
8140 |
calorimetric |
kalorimetrik |
8141 |
calorimetry |
kalorimetri, ısıölçüm |
8142 |
calorisator |
kalorizatör |
8143 |
calorize |
kalorize etmek, alüminyum emdirmek |
8144 |
calotte |
kalot |
8145 |
calque |
öyküntü |
8146 |
caltrop |
domuzyağı, boğadikeni |
8147 |
calumet |
barış çubuğu |
8148 |
calumniate |
iftira etmek |
8149 |
calumniation |
iftira |
8150 |
calumniator |
iftiracı |
8151 |
calumnious |
iftira türünden |
8152 |
calumny |
iftira, suç atma, uydurma, kemsöz |
8153 |
Calvary |
isa'nın çarmıha gerildiği yer, büyük ıstırap |
8154 |
calve |
buzağılamak, parçalara ayrılmak |
8155 |
Calvinism |
Kalvinizm |
8156 |
Calvinist |
Kalvinist |
8157 |
calx |
kalsiyum oksit |
8158 |
calypso |
kalipso |
8159 |
calyptra |
yosun tohumunun zarfı |
8160 |
calyx |
çanak, kaliks, çiçek zarfı |
8161 |
cam follower |
itecek, supap iteceği |
8162 |
cam gear |
eksantrik dişlisi |
8163 |
cam journal |
kam muylusu, eksantrik muylusu |
8164 |
cam lever |
kam levyesi |
8165 |
cam profile |
kam profili |
8166 |
cam |
kam, eksantrik, dirsekli kurs, mil dirseği |
8167 |
camaraderie |
dostluk, arkadaşlık |
8168 |
camarilla |
danışmanlar türkümü, gizli komite |
8169 |
camber arch |
kambur kemer |
8170 |
camber |
kavis, eğrilik, yatıklık |
8171 |
cambered |
kavisli |
8172 |
cambist |
kambiyocu, kambiyo el kitabı |
8173 |
cambistry |
kambiyo etüdü |
8174 |
cambium |
kambiyum, büyütkendoku, katmandoku |
8175 |
Cambodian |
Kamboçyalı, Kamboçyalı |
8176 |
Cambrian |
Galler ülkesine ait, Galli, Kambriya dönemi |
8177 |
cambric |
patiska |
8178 |
Cambridge |
Cambridge şehri, Cambridge Birdemi |
8179 |
camel |
deve |
8180 |
camel's hair |
devetüyü |
8181 |
camelback |
dış lastik sırt kauçuğu |
8182 |
cameleer |
deveci |
8183 |
camellia |
kamelya |
8184 |
camelopard |
zürafa |
8185 |
camelshair |
deve tüylü |
8186 |
cameo |
işlemeli akik |
8187 |
camera angle |
sınalga açısı, açı |
8188 |
camera crew |
sınalga ekibi |
8189 |
camera dolly |
şaryo, kaydırma arabası |
8190 |
camera shooting |
yankaya alma, çekim |
8191 |
camera |
yaçın kılgası, kamera, sınalga |
8192 |
cameraman |
kameraman, sınalgacı |
8193 |
camiknickers |
kadın iç çamaşırı |
8194 |
camion |
kamyon |
8195 |
camisole |
kadın iç gömleği |
8196 |
camomile tea |
papatya çayı |
8197 |
camomile |
papatya, papatya çayı |
8198 |
camouflage of earnings |
örtülü kazanç |
8199 |
camouflage |
kamuflaj, kamufle etmek |
8200 |
camp fever |
tifo, karahumma |
8201 |
camp girl |
kız izci |
8202 |
camp grounds |
düşerge yeri |
8203 |
camp |
kamp, düşerge, düşerge yapmak, düşerge salmak, homo, ibne, kadınsı |
8204 |
camp-fire |
düşerge ateşi |
8205 |
campaign |
kampanya, kampanya yapmak |
8206 |
campaigner |
kampanyaya katılan kimse |
8207 |
campanile |
çan kulesi |
8208 |
campanology |
çan çalma sanatı |
8209 |
campanula |
çançiçeği |
8210 |
campanulate |
çan şeklinde |
8211 |
camper |
düşergeci, düşerge arabası |
8212 |
campfire |
düşerge ateşi |
8213 |
camphor tree |
kâfur ağacı |
8214 |
camphor |
kâfur |
8215 |
camphorated |
kâfurlu |
8216 |
camping ground |
düşerge yeri |
8217 |
camping site |
düşerge yeri |
8218 |
camping |
kamping, düşerge yapma |
8219 |
campion |
bir tür karanfil |
8220 |
campsite |
düşerge yeri |
8221 |
campus |
kampüs, şehircik, hayat, avlu, birdem şehirciği, birdem hayatı, birdem avlusu |
8222 |
camshaft |
kam mili, eksantrik mili, kam şaftı |
8223 |
can opener |
konserve açacağı |
8224 |
can |
-ebilmek, -abilmek, kap, kutu., teneke kutu, konserve kutusu, konserve, kodes, konserve yapmak, konservelemek, (müzik) kaydetmek |
8225 |
can't help |
elinde olmamak, -meden edememek |
8226 |
can't |
-emez, -amaz, -emiyor, -emiyor |
8227 |
Canada |
Kanada |
8228 |
Canadian |
Kanada ile ilgili, Kanadalı |
8229 |
canaille |
ayaktakımı |
8230 |
canal toll |
arna geçiş vergini |
8231 |
canal |
arna, kanal |
8232 |
canalization |
arna açma |
8233 |
canalize |
(akarsuyu) derinleştirmek, genişletmek, arna açmak, suyu bir yöne aktarmak, bir yöne akıtmak, belirli bir sonuca götürmek, belirli bir yöne kanalize etmek |
8234 |
canape |
kanape |
8235 |
canard |
uydurma haber, asılsız haber |
8236 |
canary bird |
kanarya, sarı bülbül |
8237 |
canary |
kanarya |
8238 |
canasta |
kanasta |
8239 |
cancan |
kankan dansı |
8240 |
cancel an order |
siparişi geri almak |
8241 |
cancel character |
iptal karakteri |
8242 |
cancel entry |
iptal maddesi |
8243 |
cancel |
kaldırmak, iptal etmek, feshetmek, bozmak, eşitlemek, denkleştirmek, dengelemek, çizmek, üstünü çizmek, tehire salmak, ertelemek |
8244 |
cancellation of contract |
mukavelenin feshi |
8245 |
cancellation |
iptal, bozma, fesih |
8246 |
cancelled |
çizilmiş, iptal edilmiş |
8247 |
cancelling |
iptal etme, feshetme |
8248 |
cancer |
Yengeç Burcu, kanser |
8249 |
cancerous |
kanserli |
8250 |
candela |
kandela |
8251 |
candelabrum |
kollu şamdanlık, çilçırak |
8252 |
candent |
ısıdan parlayan, akkor |
8253 |
candid camera |
gizli sınalga, yaşırın sınalga |
8254 |
candid observer |
tarafsız gözlemci |
8255 |
candid |
içten, samimi, dürüst, (sınalga) gizli, yaşırın |
8256 |
candidacy |
adaylık |
8257 |
candidate |
aday, sınava giren kimse |
8258 |
candied |
şekerlenmiş, şekerli |
8259 |
candle light |
mum ışığı |
8260 |
candle power |
mumgücü |
8261 |
candle wick |
fitil |
8262 |
candle |
mum, şem, şam |
8263 |
candle-end |
mum artığı |
8264 |
candleberry |
mumağacı |
8265 |
candlefoot |
mum-fut |
8266 |
candleholder |
şamdan |
8267 |
candlelight |
mum ışığı |
8268 |
candlepower |
mum |
8269 |
candlestick |
şamdan |
8270 |
candlewick |
fitil |
8271 |
candour |
içtenlik, açık yüreklilik, dürüstlük, samimiyet |
8272 |
candy store |
şekerci dükkânı |
8273 |
candy |
şeker, kannadı, şirniyat, şekerleme, şekerlemek |
8274 |
candyfloss |
pamuk helva |
8275 |
candytuft |
iberide |
8276 |
cane sugar |
kamış şekeri |
8277 |
cane |
kamış, sopa, değnek, değnekle dövmek |
8278 |
canebrake |
kamışlık |
8279 |
canework |
kamış işi, kamış örgüsü |
8280 |
canine tooth |
köpekdişi |
8281 |
canine |
köpek ve benzeri döngüllerle ilgili |
8282 |
canister shot |
şarapnel |
8283 |
canister |
teneke kutu |
8284 |
canker |
pamukçuk |
8285 |
cankered |
bozulmuş, kötücül |
8286 |
canna |
kana |
8287 |
cannabis |
kendirden elde edilen bir uyuşturucu |
8288 |
canned food |
konserve yiyecek |
8289 |
canned meat |
konserve et |
8290 |
canned |
konserve, plağa doldurulmuş (müzik), ayyaş |
8291 |
canner |
konserve fabrikası, konserveci |
8292 |
cannery |
konserve fabrikası |
8293 |
cannibal |
yamyam, kendi türünün etini yiyen döngül |
8294 |
cannibalism |
yamyamlık |
8295 |
cannibalize |
çıkma parça takmak |
8296 |
canning factory |
konserve fabrikası |
8297 |
canning |
konserve yapma |
8298 |
cannodle |
kucaklamak |
8299 |
cannon |
büyük top, hızla vurmak, çarpmak |
8300 |
cannon-bone |
incik sümüğü |
8301 |
cannonade |
top ateşi, topa tutmak |
8302 |
cannonball |
top, savaş topu, gülle |
8303 |
cannot |
bkz.can |
8304 |
cannula |
sonda, kanül |
8305 |
canny |
kurnaz, akıllı, uyanık |
8306 |
canoe |
kano |
8307 |
canoeist |
kanocu |
8308 |
canonical law of Islam |
şeriat |
8309 |
canonical |
doğal, kanonik, meşru, kabul edilmiş |
8310 |
canopy of heaven |
gök kubbe |
8311 |
canopy |
gölgelik, tente, örtü |
8312 |
canorous |
ahenkli, uyumlu |
8313 |
cant |
ikiyüzlülük, yapmacık konuşma |
8314 |
cantaloupe |
kantalup kavunu |
8315 |
cantankerous |
huysuz, hırçın, aksi, geçimsiz |
8316 |
cantata |
kantat |
8317 |
canted |
eğimli |
8318 |
canteen |
yemekhane, kantin, matara, / kişilik çatal, bıçak, kaşık takımı |
8319 |
canter |
eşkin gidiş (at), eşkin gitmek |
8320 |
canterbury bell |
bir çeşit çançiçeği |
8321 |
cantharides |
kunduzböceği |
8322 |
canticle |
kantik, ilahi, dini şarkı |
8323 |
cantilever bridge |
konsol köprü, çıkma köprü |
8324 |
cantilever |
dirsek, destek, konsol |
8325 |
cantle |
eyerin arka kaşı, parça, kısım |
8326 |
canto |
şiirin bölümlerinden biri, kıta |
8327 |
canton |
kanton, eyalet |
8328 |
cantonment |
konak, karargâh, kışla |
8329 |
Canuck |
Kanadalı |
8330 |
canvas |
çadır bezi, çadır, tuval |
8331 |
canvass |
(siyasi görüş/vb.için) anket yapmak, kamuoyu yoklaması yapmak |
8332 |
canvasser |
sipariş toplayan kimse, tetkik eden kimse |
8333 |
canvassing |
reklam |
8334 |
canyon |
kanyon, kapız |
8335 |
caoutchouc |
kauçuk |
8336 |
cap in hand |
süklüm püklüm, hürmetkârane |
8337 |
cap it all |
üstüne üstlük |
8338 |
cap nut |
başlık somunu |
8339 |
cap screw |
başlık vidası |
8340 |
cap stone |
taş başlık, tepelik |
8341 |
cap |
kasket, başlık, takke, papak, kalpak, baş giyimi, kep, kapak, kaplamak, örtmek, (önceki bir şeyi) geliştirmek |
8342 |
capability |
yeteneklilik, yetenek |
8343 |
capable |
becerikli, kabiliyetli, yetenekli, -e açık, yatkın, eğilimli |
8344 |
capableness |
muktedir olma |
8345 |
capacious |
geniş, ferah, büyük |
8346 |
capaciousness |
genişlik, büyüklük |
8347 |
capacitance bridge |
kapasite köprüsü |
8348 |
capacitance coupling |
kapasitif kuplaj |
8349 |
capacitance |
kapasitans, kapasite, güçlülük |
8350 |
capacitate |
yetenekli kılmak, yetki vermek, yetkilendirmek |
8351 |
capacitive coupling |
kapasitif kuplaj |
8352 |
capacitive transducer |
kapasitif güç çevirici |
8353 |
capacitive |
kapasitif |
8354 |
capacitor microphone |
kondansatörlü mikrofon |
8355 |
capacitor modulator |
kondansatör modülatör |
8356 |
capacitor pickup |
kondansatör pikap |
8357 |
capacitor |
kondansatör |
8358 |
capacity cost |
tam kapasite maliyeti |
8359 |
capacity ratio |
kapasite nispeti |
8360 |
capacity |
kapasite, yetenek, kapasite, sıfat, durum, mevki |
8361 |
capapie |
tepeden tırnağa |
8362 |
caparison |
haşe, haşe örtme, haşe örtmek |
8363 |
cape chisel |
saplama kalemi, yassı keski |
8364 |
Cape of Good Hope |
Ãœmit Burnu |
8365 |
Cape Town |
Kap şehri |
8366 |
cape |
burun, pelerin |
8367 |
caper |
hoplamak, sıçramak, oynaşmak |
8368 |
capercaillie |
çalıhorozu |
8369 |
capias |
tutuklama emri |
8370 |
capillarity |
kapilarite |
8371 |
capillary attraction |
kapiler çekme |
8372 |
capillary condensation |
kılcal yoğunlaşma |
8373 |
capillary elevation |
kapiler yükselme |
8374 |
capillary energy |
kapiler enerji |
8375 |
capillary pressure |
kapiler basınç, kılcal basınç |
8376 |
capillary repulsion |
kapiler itme |
8377 |
capillary rise |
kapiler yükselme |
8378 |
capillary tube |
kılcal boru, kapiler boru |
8379 |
capillary vessel |
kılcal damar |
8380 |
capillary water |
kapiler su |
8381 |
capillary |
kılcal damar |
8382 |
capital account |
sermaye hesabı |
8383 |
capital accumulation |
sermaye birikimi |
8384 |
capital assets |
sabit varlıklar, sermaye kıymetleri |
8385 |
capital budget |
yatırım bütçesi |
8386 |
capital city |
başkent, başşehir, paytaht, asitane |
8387 |
capital consumption |
sermaye tüketimi |
8388 |
capital decrease |
sermaye azaltımı |
8389 |
capital dividend |
sermaye temettüü |
8390 |
capital expenditure |
sermaye harcaması |
8391 |
capital expenditures |
yatırım gideri, sermaye harcamaları |
8392 |
capital flow |
sermaye akışı |
8393 |
capital fund |
sermaye fonu |
8394 |
capital gain |
sermaye geliri |
8395 |
capital goods |
yatırım malları |
8396 |
capital increase |
sermaye artırımı |
8397 |
capital investment |
sermaye yatırımı |
8398 |
capital letter |
büyük harf |
8399 |
capital levy |
sermaye vergisi |
8400 |
capital market |
sermaye piyasası |
8401 |
capital outlay |
yatırım harcamaları |
8402 |
capital punishment |
ölüm cezası |
8403 |
capital resources |
öz kaynaklar |
8404 |
capital stock |
hisse senedi sermayesi, öz sermaye |
8405 |
capital surplus |
sermaye üstesi |
8406 |
capital tax |
sermaye vergisi |
8407 |
capital |
ölüm cezası verilebilir, ölümle cezalandırılabilir, (harf) büyük, başkent, payitaht, anamal, kapital, sermaye, pul, büyük harf, sütun başlığı |
8408 |
capital-intensive |
sermaye yoğun |
8409 |
capitalism |
kapitalizm, anamalcılık |
8410 |
capitalist |
kapitalist, anamalcı |
8411 |
capitalistic |
kapitalist, anamalcı |
8412 |
capitalization |
kapitalizasyon, sermayelendirme |
8413 |
capitalize |
(on ile) -den yararlanmak |
8414 |
capitation |
baş vergisi |
8415 |
capitulate |
(düşmana şartlı) teslim olmak |
8416 |
capitulation |
şartlı teslim olma, kapitülasyon |
8417 |
capitulum |
sümük başı, kömeç |
8418 |
capon |
kısırlaştırılmış horoz |
8419 |
caporal |
bir tür Fransız tütünü |
8420 |
capped |
kepli, bereli |
8421 |
capping |
küpeşte kapağı, demir başlık |
8422 |
capric acid |
kaprik asit, kaprik asit |
8423 |
capriccio |
kapris, şıltak |
8424 |
caprice |
kapris, ıncıklık, şımarıklık, edabazlık |
8425 |
capricious |
kaprisli, ıncık, şıltakçı, dönek, değişken |
8426 |
capriciousness |
kaprislilik, havailik |
8427 |
Capricorn |
Oğlak burcu |
8428 |
capriole |
sıçrayış, sıçramak, zıplamak |
8429 |
caproic acid |
kaproik asit, kaproik asit |
8430 |
caproic |
kaproik |
8431 |
caprylic acid |
kaprilik asit, kaprilik asit |
8432 |
caprylic |
kaprilik |
8433 |
capsicum |
(dolmalık/uzun) biber |
8434 |
capsize |
alabora olmak, alabora etmek |
8435 |
capstan |
bocurgat, ırgat, vinç |
8436 |
capsulated |
kapsül şekli verilmiş |
8437 |
capsule |
kapsül |
8438 |
captain pilot |
kaptan pilot |
8439 |
captain |
kaptan, kaptan, takım başı, yüzbaşı, kaptanlık etmek, kumanda etmek, yönetmek |
8440 |
captain's report |
kaptan raporu |
8441 |
captaincy |
kaptanlık, yüzbaşılık, albaylık, reislik |
8442 |
captainship |
yüzbaşılık, kaptanlık, liderlik, albaylık |
8443 |
caption |
manşet başlık |
8444 |
captious |
müşkülpesent, zor beğenir |
8445 |
captivate |
büyülemek, çekmek |
8446 |
captivation |
büyüleme, cezbetme, gönül çelme |
8447 |
captivator |
büyüleyen şey/kimse |
8448 |
captive audience |
dinlemeye mecbur edilen kimse |
8449 |
captive |
tutsak, emir, tutsak edilmiş, kapatılmış, tutsak, esir |
8450 |
captivity |
tutsaklık, esaret |
8451 |
captor |
tutsak eden kişi, esir alan kişi |
8452 |
capture |
esir alma, esir alınma, ganimet, tutmak, yakalamak, tutsak etmek, esir etmek, egemen olmak, almak, zaptetmek, özelliğini yitirmeden korumak, aynen almak |
8453 |
capturer |
yakalayan |
8454 |
capuchin |
başlıklı maymun |
8455 |
car aerial |
oto anteni |
8456 |
car antenna |
oto anteni |
8457 |
car body |
otomobil karoseri, oto gövdesi |
8458 |
car bumper |
tampon |
8459 |
car ferry |
araba vapuru |
8460 |
car mechanic |
otomobil tamircisi |
8461 |
car park |
otopark |
8462 |
car pool |
araba parkı |
8463 |
car sickness |
araba tutması |
8464 |
car |
otomobil, araba, kölük, vagon |
8465 |
caracal |
karakulak |
8466 |
caracole |
binicilikte yarım çark hareketi |
8467 |
caracul |
karagül |
8468 |
carafe |
cam sürahi |
8469 |
caramel |
karamela |
8470 |
caramelize |
karamelleştirmek, karamelleşmek |
8471 |
carat |
kırat, ayar |
8472 |
caravan |
kervan, çingene arabası, karavan |
8473 |
caravanner |
kervanla seyahat eden kimse |
8474 |
caravanserai |
kervansaray |
8475 |
caravel |
karavela |
8476 |
caraway |
karaman kimyonu |
8477 |
carbamate |
karbamat |
8478 |
carbamic acid |
karbamik asit |
8479 |
carbamic |
karbamik |
8480 |
carbamide |
karbamit, üre |
8481 |
carbanion |
karbanyon |
8482 |
carbazole |
karbazol |
8483 |
carbide |
karbür, karbit |
8484 |
carbine |
karabina |
8485 |
carbinol |
karbinol |
8486 |
carbocyclic |
karbosiklik, homosiklik |
8487 |
carbohydrase |
karbohidraz |
8488 |
carbohydrate |
karbonhidrat |
8489 |
carbolic acid |
asit fenik, fenik asit |
8490 |
carbolic |
fenollü |
8491 |
carbon black |
is, karbon siyahı |
8492 |
carbon brush |
karbon fırçası, kömür fırçası |
8493 |
carbon contact |
karbon kontağı |
8494 |
carbon content |
karbon miktarı, karbon niceliği |
8495 |
carbon copy |
karbon kopyası, karbon çöngesi |
8496 |
carbon cycle |
karbon çevrimi |
8497 |
carbon dating |
karbon tarih saptama yöntemi |
8498 |
carbon deposit |
karbon kiri, is |
8499 |
carbon dioxide |
karbondioksit |
8500 |
carbon fibre |
karbon lifi |
8501 |
carbon filament |
karbon filaman, kömür teli |
8502 |
carbon monoxide |
karbonmonoksit |
8503 |
carbon paper |
karbon çöngesi |
8504 |
carbon residue |
karbon artığı |
8505 |
carbon rheostat |
karbon reosta |
8506 |
carbon silk |
karbon ipeği |
8507 |
carbon |
karbon, karbon çöngesi, karbon çöngesi ile çıkarılan kopya |
8508 |
carbonaceous |
karbonlu |
8509 |
carbonado |
siyah elmas, karbonado, karaelmas |
8510 |
carbonate of lime |
kalsiyum karbonat, kireç karbonatı |
8511 |
carbonate of soda |
sodyum karbonat |
8512 |
carbonate |
karbonat, karbonatlamak |
8513 |
carbonated water |
karbonatlı su, soda |
8514 |
carbonation |
karbonatlama |
8515 |
carbonic acid |
karbonik asit |
8516 |
carbonic |
karbonik |
8517 |
Carboniferous |
karbon dönemi, Karbon dönemi, karbonlu, kömürlü |
8518 |
carbonization |
kömürleşme, kömürleştirme |
8519 |
carbonize |
kömürleştirmek, koklaştırmak |
8520 |
carbonized |
karbonlu |
8521 |
carbonizing |
karbonizasyon |
8522 |
carbonyl chloride |
karbonil klorür |
8523 |
carbonyl |
karbonil |
8524 |
Carborundum |
karborundum, zımpara, korindon |
8525 |
carboxyl |
karboksil |
8526 |
carboxylase |
karboksilaz |
8527 |
carboxylic acid |
karboksilik asit |
8528 |
carboxylic |
karboksilik |
8529 |
carboy |
damacana, cam balon |
8530 |
carbuncle |
şirpençe, çıban |
8531 |
carburate |
karbürlemek |
8532 |
carburation |
karbürleme |
8533 |
carburet |
karbonla birleştirmek |
8534 |
carburetted |
karbonlanmış |
8535 |
carburettor bowl |
karbüratör çanağı |
8536 |
carburettor choke |
karbüratör jiklesi |
8537 |
carburettor engine |
karbüratörlü kozgaltka |
8538 |
carburettor float |
karbüratör şamandırası |
8539 |
carburettor pump |
karbüratör pompası |
8540 |
carburettor throttle |
karbüratör gaz kelebeği |
8541 |
carburettor valve |
karbüratör supabı |
8542 |
carburettor |
karbüratör |
8543 |
carburization |
karbonlama |
8544 |
carburize |
karbonlamak |
8545 |
carburized steel |
karbonlanmış çelik |
8546 |
carbylamine |
karbilamin |
8547 |
carcase |
gövde, iskelet |
8548 |
carcass |
yemek için kesilmiş döngülün ölüsü, döngül ölüsü, hkr, ceset, leş, hkr, birşeyin döküntü parçaları, döküntü artık, leş, hurda, eski ya da bitmemiş tekne iskeleti, carcase, ceset, leş |
8549 |
carcinogen |
kansere neden olan madde |
8550 |
carcinogenic |
kansere yol açan |
8551 |
carcinology |
karsinoloji |
8552 |
carcinoma |
kanser, kötücül ur |
8553 |
card catalogue |
kart kataloğu, fiş usulü dosya |
8554 |
card deck |
kart destesi |
8555 |
card hopper |
kart tutucu |
8556 |
card index |
kart fihristi, kartotek |
8557 |
card punch |
kart delici |
8558 |
card reader |
kart okuyucu |
8559 |
card system |
kart jüyesi |
8560 |
card table |
kumar masası |
8561 |
card |
oyun çöngesi, kart, ziyaret kartı, kartpostal, gırgır, şamatacı, karşılaşma bağdarlaması |
8562 |
card-to-card |
karttan-karta |
8563 |
cardamine |
acı tere |
8564 |
cardamom |
hemame, edviye |
8565 |
cardan joint |
kardan mafsalı, kardan kavraması |
8566 |
cardan shaft |
kardan şaftı, kardan mili |
8567 |
cardboard |
kalın karton, mukavva, mukavvadan yapılmış, mukavva, gerçek olmayan, doğal olmayan, sahte, yapay |
8568 |
carded wool |
taranmış yün |
8569 |
carded |
taranmış |
8570 |
carder |
tarakçı, tarak kılgası, tarak tezgâhı |
8571 |
cardiac dilatation |
kalp büyümesi |
8572 |
cardiac muscle |
kalp kası |
8573 |
cardiac valve |
kalp kapağı |
8574 |
cardiac |
kalp ya da kalp hastalıklarıyla ilgili |
8575 |
cardialgia |
kalp ağrısı |
8576 |
cardigan |
hırka |
8577 |
cardinal number |
asıl sayı, miktar sayısı, nicelik sayısı |
8578 |
cardinal point |
anayön |
8579 |
cardinal principles |
ana ilkeler |
8580 |
cardinal |
en önemli, baş, ana, esas, kardinal |
8581 |
carding machine |
yün ve pamuk tarama kılgası |
8582 |
carding |
tarama, taraklama |
8583 |
cardiogram |
kardiyogram |
8584 |
cardiograph |
kardiograf |
8585 |
cardiography |
kardiografi |
8586 |
cardioid |
kardioit, yürek eğrisi |
8587 |
cardiology |
kardiyoloji |
8588 |
care for |
bakmak, ilgilenmek, istemek, sevmek, hoşlanmak |
8589 |
care |
kaygı, üzüntü, bakım, ilgi, koruma, sorumluluk, dikkat, özen, kaygı çekmek, aldırmak, umursamak, önemsemek, istemek, hoşlanmak, sevmek |
8590 |
careen |
karina etmek, karinaya basmak |
8591 |
career woman |
meslek sahibi kadın |
8592 |
career |
meslek yaşamı, kariyer, son süratle gitmek, profesyonel |
8593 |
careerist |
kariyer yapmayı amaçlayan kimse |
8594 |
carefree |
kaygısız, tasasız, sorumsuz |
8595 |
careful |
ihtiyatlı, dikkatli, dikkatle yapılmış, özenli, cimri, sıkı |
8596 |
carefully |
ihtiyatla, dikkatle, usulcacık |
8597 |
carefulness |
dikkat, özen |
8598 |
careless |
dikkatsiz, dikkatsizce/baştan savma yapılmış, aldırışsız, ilgisiz |
8599 |
carelessly |
dikkat etmeden, körlemesine, sere-serpe |
8600 |
carelessness |
dikkatsizlik, ihmal |
8601 |
caress |
okşama, öpme, okşamak, öpmek |
8602 |
caressing |
şefkatli |
8603 |
caret |
ters V işareti, yazıda çıkma işareti ( ) |
8604 |
caretaker government |
geçici hükümet |
8605 |
caretaker |
hademe, odacı, ev bekçisi |
8606 |
careworn |
üzgün, dertli |
8607 |
carfare |
bilet vergini |
8608 |
cargo boat |
yük gemisi, şilep |
8609 |
cargo carrier |
yük gemisi |
8610 |
cargo hold |
yük ambarı |
8611 |
cargo plane |
kargo uçağı |
8612 |
cargo steamer |
şilep |
8613 |
cargo |
yük, kargo |
8614 |
Caribbean Sea |
Karayib Denizi |
8615 |
caribou |
karibu |
8616 |
caricature |
karikatür |
8617 |
caricaturist |
karikatürist, karikatürcü |
8618 |
caries |
yenirce |
8619 |
carillon |
bazı çanlarla çalınan melodi |
8620 |
carina |
omurga |
8621 |
caring |
yardımsever, şefkatli |
8622 |
carious |
(diş/vb.) çürük |
8623 |
carline |
hat, yol |
8624 |
carload |
vagon yükü, araba yükü |
8625 |
carman |
kamyon sürücüsü, arabacı, nakliyeci |
8626 |
carminative |
gaz çıkarıcı |
8627 |
carmine |
lal, kızıl, vişne çürüğü, parlak kırmızı renk |
8628 |
carnage |
kıyım, katliam, kırım |
8629 |
carnal knowledge |
cinsî ilişki |
8630 |
carnal |
cinsî, şehvetle ilgili |
8631 |
carnality |
şehvet |
8632 |
carnallite |
karnalit |
8633 |
carnassial |
köpekdişi |
8634 |
carnation |
karanfil |
8635 |
carnauba wax |
Brezilya balmumu |
8636 |
carnelian |
kırmızı bir akik |
8637 |
carnet |
gümrük geçiş belgesi |
8638 |
carnify |
et haline gelmek, et bağlamak |
8639 |
carnival |
karnaval, şenlik |
8640 |
carnivora |
etobur döngüller |
8641 |
carnivore |
etobur döngül |
8642 |
carnivorous |
etobur, etçil |
8643 |
carnotite |
karnotit |
8644 |
carob |
keçiboynuzu, harnup |
8645 |
carol |
Noel şarkısı, neşeli şarkı |
8646 |
Carolingian |
?arlman hanedanına ait |
8647 |
carom |
karambol |
8648 |
carotene |
karoten |
8649 |
carotid artery |
karotis arteri, şahdamar |
8650 |
carotid |
karotis, şahdamarı |
8651 |
carousal |
içki âlemi |
8652 |
carouse |
âlem, cümbüş yapma, içki âlemi yapmak |
8653 |
carousel |
atlıkarınca |
8654 |
carp |
mızmızlanmak, dırdır etmek, sazanbalığı |
8655 |
carpal |
el bileğine ait, el bileği sümüğü |
8656 |
carpel |
karpel, meyve yaprağı |
8657 |
carpenter |
marangoz, doğramacı, dülger |
8658 |
carpenter's hammer |
marangoz çekici |
8659 |
carpenter's level |
kabarcıklı düzeç, tesviyeruhu |
8660 |
carpenter's plane |
marangoz rendesi |
8661 |
carpenter's rule |
marangoz cetveli |
8662 |
carpenter's vice |
marangoz mengenesi |
8663 |
carpentry |
marangozluk, doğramacılık |
8664 |
carpet bag |
heybe |
8665 |
carpet loom |
halı tezgâhı |
8666 |
carpet sweeper |
halı süpürgesi, gırgır |
8667 |
carpet wool |
halı yünü |
8668 |
carpet yarn |
halı ipliği |
8669 |
carpet |
halı, halı döşemek, kaplamak |
8670 |
carpetbag |
heybe, halı torba |
8671 |
carping |
yersiz eleştiri |
8672 |
carpology |
meyve bilimi |
8673 |
carpus |
el bileği |
8674 |
carriage by sea |
deniz taşımacılığı |
8675 |
carriage forward |
navlun alıcıya ait |
8676 |
carriage freight |
nakliye masrafları |
8677 |
carriage paid |
nakliyesiz, navlun satıcıya ait |
8678 |
carriage spring |
vagon yayı |
8679 |
carriage trade |
zengin müşteriler |
8680 |
carriage |
araba, at arabası, binik arabası, vagon, taşıma, nakliye, nakliye vergini, kılganın oynak parçası, duruş, yürüyüş biçimi |
8681 |
carriageway |
taşıt yolu |
8682 |
carried |
nakledilmiş |
8683 |
carrier bag |
saplı naylon çanta |
8684 |
carrier current |
taşıyıcı akım, kuran partör |
8685 |
carrier filter |
taşıyıcı süzgeci |
8686 |
carrier gas |
taşıyıcı gaz |
8687 |
carrier line |
taşıyıcı hattı |
8688 |
carrier noise |
taşıyıcı gürültüsü |
8689 |
carrier pigeon |
posta güvercini |
8690 |
carrier rocket |
taşıyıcı roket |
8691 |
carrier wave |
taşıyıcı dalga |
8692 |
carrier |
nakliyeci, taşıyıcı, (hastalık) taşıyıcı, kariyer |
8693 |
carriers |
taşıyıcı firma |
8694 |
carrion beetle |
leşböceği |
8695 |
carrion crow |
leşkargası |
8696 |
carrion |
pis, kokmuş, leş, kokmuş et |
8697 |
carrot |
havuç, kök, yerkökü, mükafat |
8698 |
carroty |
havuç renginde, kırmızı saçlı |
8699 |
carry a message |
haber taşımak |
8700 |
carry a motion |
bir teklifi onaylatmak |
8701 |
carry a torch |
abayı yakmak |
8702 |
carry an election |
saylav kazanmak |
8703 |
carry an item |
bir maddeyi nakletmek |
8704 |
carry arms |
silah taşımak |
8705 |
carry authority |
yetki sahibi olmak |
8706 |
carry away |
coşturmak, büyülemek, özünden geçirmek |
8707 |
carry back |
geçmişe götürmek |
8708 |
carry balance forward |
bakiyeyi nakletmek |
8709 |
carry coals to Newcastle |
tereciye tere satmak |
8710 |
carry consequences |
sonucu kabullenmek |
8711 |
carry conviction |
inandırıcı vasıfta olmak |
8712 |
carry down |
hesap açmak için bakiyeyi nakletmek |
8713 |
carry forward to credit |
alacağa kaydetmek |
8714 |
carry forward to debt |
borca kaydetmek |
8715 |
carry forward |
nakli yek-n yapmak, yeni sayfaya nakletmek |
8716 |
carry insurance |
sigortalı olmak |
8717 |
carry interest |
faiz getirmek |
8718 |
carry into effect |
uygulamaya koymak |
8719 |
carry off |
kazanmak, başarılı olmak, kapıp götürmek |
8720 |
carry on a lawsuit |
davacı olmak |
8721 |
carry on business |
iş yapmak |
8722 |
carry on with sb |
biriyle mercimeği fırına vermek |
8723 |
carry on with |
sürdürmek |
8724 |
carry on |
sürdürmek, yürütmek, devam etmek, devam ettirmek |
8725 |
carry one's cross |
bağrına taş basmak |
8726 |
carry out |
bitirmek, tamamlamak, başarmak, icra etmek |
8727 |
carry over |
nakletmek, aktarmak, tehir etmek, uzatmak |
8728 |
carry the day |
kazanmak, tam başarı sağlamak |
8729 |
carry through |
bitirmek, tamamlamak, yerine getirmek, başarmak |
8730 |
carry weight |
önem taşımak, önemli/etkili olmak, ağır basmak |
8731 |
carry |
taşımak, aparmak, götürmek, ağırlığını çekmek, desteklemek, yardım etmek, bulundurmak, geçirmek, bulaştırmak, içermek, taşımak, desteğini kazanmak, onaylamak, kabul edilmek, ulaşmak, erişmek |
8732 |
carryall |
kaptıkaçtı, yolcu çantası |
8733 |
carryback |
müdevver zarar, aktarılan zarar |
8734 |
carrycot |
portbebe |
8735 |
carrying agent |
nakliyeci, taşımacı |
8736 |
carrying charge |
taksitli satışlarda ödenen faiz |
8737 |
carrying company |
nakliye şirketi |
8738 |
carrying trade |
nakliyecilik, taşımacılık |
8739 |
carrying |
nakliye, taşıma |
8740 |
carryover |
müdevver zarar, nakli yek-n |
8741 |
carsick |
kendisini araba tutan, arabada hasta olan |
8742 |
cart |
at arabası, el arabası, taşımak, götürmek |
8743 |
cart-horse |
yük beygiri |
8744 |
cartage |
taşıma vergini, navlun, nakliye pulu |
8745 |
carte blanche |
kayıtsız şartsız yetki, tam yetki |
8746 |
carte de visite |
kartvizit |
8747 |
cartel |
kartel |
8748 |
cartelization |
kartelleşme |
8749 |
cartelize |
kartelleşmek, kartel oluşturmak |
8750 |
carter |
arabacı |
8751 |
cartesian |
kartezyen |
8752 |
cartilage bone |
kıkırdakdoku |
8753 |
cartilage cell |
kıkırdak hücresi |
8754 |
cartilage skeleton |
kıkırdak iskelet |
8755 |
cartilage |
kıkırdak |
8756 |
cartilaginous fish |
iskeleti kıkırdaktan balık |
8757 |
cartilaginous ring |
kıkırdak halka |
8758 |
cartilaginous |
kıkırdaklı, kıkırdak gibi |
8759 |
carting |
nakliye vergini |
8760 |
cartographer |
kartograf, haritacı |
8761 |
cartographic |
kartografik |
8762 |
cartographical |
haritacılıkla ilgili |
8763 |
cartography |
haritacılık, kartografi |
8764 |
cartomancy |
iskambil falcılığı |
8765 |
carton |
mukavva kutu, karton kutu |
8766 |
cartoon film |
çizgi yanka, miki yankası |
8767 |
cartoon movie |
çizgi yanka |
8768 |
cartoon |
karikatür, çizgi yanka |
8769 |
cartoonist |
karikatürcü, karikatürist |
8770 |
cartouche |
hartuç, kabartma resim |
8771 |
cartridge belt |
fişeklik, palaska |
8772 |
cartridge case |
hartuç sandığı, fişek kutusu, kovan |
8773 |
cartridge pen |
hartuçlu kalem |
8774 |
cartridge |
fişek, pikap kafası, kartuş |
8775 |
cartulary |
sicil defteri, sicil dairesi |
8776 |
cartwheel |
çember hareketi |
8777 |
cartwright |
araba yapımcısı |
8778 |
caruncle |
horoz ibiği |
8779 |
carve up |
bölmek, paylaştırmak |
8780 |
carve |
oymak, nakış açmak, nakış vurmak, kesmek, dilimlemek, (up ile) bölmek, paylaştırmak |
8781 |
carvel |
karavela |
8782 |
carver |
et bıçağı, oymacı |
8783 |
carving chisel |
oymacı kalemi |
8784 |
carving |
oyma, nakış, oymacılık, nakış açma |
8785 |
carwash |
oto yıkama |
8786 |
caryatid |
karyatit, heykel sütun, yontudikeç |
8787 |
caryopsis |
karyops, buğdaysı meyve |
8788 |
casaba melon |
kavun |
8789 |
casaba |
bir tür kış kavunu |
8790 |
cascade amplifier |
kaskat amplifikatör |
8791 |
cascade connection |
kaskat bağlama |
8792 |
cascade converter |
kaskat konvertör |
8793 |
cascade |
çağlamak, taşmak, taşırmak |
8794 |
case ending |
ad durumunu belirten ek, isim çekim eki, takı |
8795 |
case grammar |
durum dilbilgisi |
8796 |
case hardness |
doku sertliği |
8797 |
case in point |
konuşma konusu olan mesele |
8798 |
case law |
davalarda hukuk usulü |
8799 |
case lawyer |
dava vekili, avukat |
8800 |
case of defamation |
hakaret davası |
8801 |
case shot |
şarapnel |
8802 |
case study |
örnekolay, örnek olay incelemesi |
8803 |
case |
hâl, vaziyet, durum, hadise, olay, sorun, dava, kutu, sandık, camadan, çanta, kasa, kutulamak |
8804 |
casein |
kazein |
8805 |
caseinogen |
kazeinojen |
8806 |
casemate |
kazamat, mazgallı siper |
8807 |
casement |
içe ya da dışa doğru açılan pencere |
8808 |
caseous |
peynir ile ilgili, peynir gibi |
8809 |
cash a check |
çek bozdurmak |
8810 |
cash account |
kasa hesabı |
8811 |
cash and carry |
peşin ödeyip alma, peşinle çalışan işyeri |
8812 |
cash audit |
kasa kontrolü, nakit kontrolü |
8813 |
cash balance |
kasa mevcudu, nakit bakiye |
8814 |
cash before delivery |
teslimden önce ödeme |
8815 |
cash before shipment |
yüklemeden önce ödeme |
8816 |
cash bonus |
nakit ikramiye |
8817 |
cash book |
kasa defteri, cari hesap defteri |
8818 |
cash budget |
nakit bütçesi |
8819 |
cash cheque |
çizgili olmayan çek |
8820 |
cash count |
kasa sayımı |
8821 |
cash cover |
kuvertür, karşılık |
8822 |
cash credit |
pul olarak verilen kredi |
8823 |
cash crop |
peşin satılan mahsul |
8824 |
cash delivery |
teslimat, tediye |
8825 |
cash desk |
kasa, vezne |
8826 |
cash discount |
peşin indirimi, peşin ödeme indirimi |
8827 |
cash dispenser |
bankamatik |
8828 |
cash dividend |
peşin ödenen kâr |
8829 |
cash down |
peşin pul |
8830 |
cash flow |
nakit akımı, nakit girişi |
8831 |
cash in advance |
peşin ödeme |
8832 |
cash in bank |
bankadaki nakit hesabı |
8833 |
cash in hand |
kasa mevcudu, elde bulunan pul |
8834 |
cash in one's chips |
ecel şerbetini içmek |
8835 |
cash in |
kazanç sağlamak, yararlanmak |
8836 |
cash inflow |
pul girişi |
8837 |
cash letter of credit |
kredi mektubu |
8838 |
cash loan |
nakit ödünç |
8839 |
cash market |
nakit piyasası |
8840 |
cash on delivery |
ödemeli, tesliminde ödenecek |
8841 |
cash on hand |
eldeki nakit, mevcut pul |
8842 |
cash outflow |
pul çıkışı |
8843 |
cash payment |
peşin ödeme |
8844 |
cash price |
peşin fiyat |
8845 |
cash ratio |
disponibilite oranı |
8846 |
cash receipts |
kasa girişi, tahsilat |
8847 |
cash register |
otomatik kasa, yazarkasa |
8848 |
cash requirements |
nakit ihtiyacı |
8849 |
cash reserve |
pul rezervi |
8850 |
cash sale |
peşin satış, vadesiz satış |
8851 |
cash shortage |
nakit darlığı, nakit sıkıntısı |
8852 |
cash value |
nakdi değer, peşin ödeme değeri |
8853 |
cash |
nakit pul, nukut, pul, mangır, pula çevirmek, bozdurmak |
8854 |
cashbook |
kasa defteri |
8855 |
cashew nut |
akaju cevizi |
8856 |
cashew |
maun, akaju ağacı |
8857 |
cashier |
kasiyer, kasadar |
8858 |
cashier's account |
kasiyer hesabı |
8859 |
cashier's desk |
kasa, vezne |
8860 |
cashier's office |
kaza, vezne |
8861 |
cashless |
pulsuz |
8862 |
cashmere |
kaşmir |
8863 |
cashomat |
bankamatik |
8864 |
casing |
koruyucu kaplama |
8865 |
casino |
gazino |
8866 |
cask |
fıçı, varil |
8867 |
casket |
mücre, küçük kutu, tabut |
8868 |
Caspian Sea |
Hazar Denizi |
8869 |
Caspian |
Hazar |
8870 |
casque |
başlık, miğfer |
8871 |
cassation |
iptal, fesih |
8872 |
cassava |
manyok |
8873 |
casserole |
güveç |
8874 |
cassette recorder |
kasetçalar, teyp |
8875 |
cassette tape |
teyp bandı |
8876 |
cassette |
kaset, mücre, sandıkça |
8877 |
cassia |
Çin tarçını |
8878 |
cassiopeium |
lutesyum |
8879 |
cassiterite |
kasiterit |
8880 |
cassowary |
tepeli devekuşu |
8881 |
cast a shadow over |
gölge düşürmek |
8882 |
cast a spell upon |
büyü yapmak |
8883 |
cast about |
tasarlamak |
8884 |
cast anchor |
demir atmak |
8885 |
cast away |
çöpe atmak |
8886 |
cast doubt on |
gölge düşürmek |
8887 |
cast down |
devirmek, canını sıkmak |
8888 |
cast in sb's teeth |
birinin yüzüne vurmak |
8889 |
cast iron |
font, pik demir, dökme demir |
8890 |
cast light |
ışık tutmak |
8891 |
cast off the rope |
halatı mola etmek |
8892 |
cast off |
çıkarmak, kurtulmak, ilişkisini kesmek, reddetmek |
8893 |
cast one's vote |
oy vermek |
8894 |
cast reflections on |
hakkında kötü şeyler söylemek, kötülemek |
8895 |
cast steel |
dökme çelik |
8896 |
cast stone |
suni taş |
8897 |
cast the blame |
iftira etmek |
8898 |
cast up |
kusmak, karaya vurmak |
8899 |
cast |
fırlatmak, atmak, atmak, çıkarmak, değiştirmek, (oy) vermek, dökmek, saçmak, rol vermek, dökmek, döküm yapmak, atma, atış, kalıp, döküm, oynayanlar, oyuncular, çeşit, tür, alçı |
8900 |
castanet |
kastanyet, ispanyol çalparası |
8901 |
castaway |
deniz kazazedesi |
8902 |
caste |
sınıf, kast |
8903 |
castellan |
kale kumandanı |
8904 |
castellated |
kuleli, mazgallı |
8905 |
caster |
mobilya tekerleği |
8906 |
castigate |
ağır biçimde cezalandırmak/azarlamak |
8907 |
castigation |
cezalandırma, azarlama |
8908 |
castigator |
paylayıcı kimse |
8909 |
castile soap |
zeytinyağlı sabun |
8910 |
casting net |
serpme ağ |
8911 |
casting vote |
başkanın oyu |
8912 |
casting |
döküm, oyuncu seçme |
8913 |
castle |
şato, kale, kasır, (satranç) kale |
8914 |
castoff |
istenmeyen giysi, döküntü |
8915 |
castor oil |
hintyağı |
8916 |
castor sugar |
pudraşeker |
8917 |
castor |
bkz.caster |
8918 |
castor-oil plant |
keneotu |
8919 |
castrate |
hadım etmek, iğdiş etmek, enemek |
8920 |
castration |
hadım etme, eneme, kısırlaştırma, iğdiş etme |
8921 |
casual clothes |
günlük elbiseler |
8922 |
casual labourer |
gündelikçi, geçici işçi |
8923 |
casual leave |
mazeret izni |
8924 |
casual wear |
günlük elbise |
8925 |
casual |
raslantısal, tesadüfi, ciddi olmayan, hafif, sudan, günlük, resmi olmayan, (işçi) geçici olarak işe alınmış |
8926 |
casually |
dikkat etmeden |
8927 |
casualness |
kaygısızlık |
8928 |
casualties |
zayiat, kayıplar |
8929 |
casualty department |
yaralı koğuşu, ilkyardım, acil |
8930 |
casualty insurance |
hasar sigortası, kaza sigortası |
8931 |
casualty ward |
yaralı koğuşu |
8932 |
casualty |
kazazede, yaralı, zayiat, kayıp |
8933 |
casuistic |
ahlak kuralları ile ilgili |
8934 |
casus belli |
savaşı gerektiren olay |
8935 |
cat burglar |
hırsız |
8936 |
cat |
kedi, pişik, göcen |
8937 |
cat's eye |
reflektör, kedigözü, aynülhir |
8938 |
cat's whisker |
kedi bıyığı |
8939 |
cat's-paw |
bir çeşit düğüm |
8940 |
catabolic |
katabolik |
8941 |
catabolism |
katabolizma, anabolizmin karşıtı |
8942 |
catachresis |
kaydırma, kelimeyi yanlış kullanma |
8943 |
cataclasis |
kataklasis, kaya ezilmesi |
8944 |
cataclastic |
kataklastik, ezik |
8945 |
cataclysm |
afet |
8946 |
cataclysmal |
müthiş |
8947 |
cataclysmic |
kıyamet günü gibi, tufan gibi |
8948 |
catacomb |
yeraltı mezarı, katakomb |
8949 |
catadromous |
katodrom, katadrom |
8950 |
catafalque |
katafalk |
8951 |
catalase |
katalaz |
8952 |
catalepsis |
katalepsi, istencin yitimi |
8953 |
cataleptic |
katalepsi ile ilgili |
8954 |
catalog |
bkz.catalogue |
8955 |
cataloger |
katalogcu |
8956 |
cataloging |
katalog yapma |
8957 |
catalogue |
katalog, liste, kataloglamak, listelemek, listeye almak |
8958 |
catalpa |
katalpa |
8959 |
catalyctic |
katalizle ilgili |
8960 |
catalyse |
katalizlemek |
8961 |
catalysis |
kataliz |
8962 |
catalyst |
katalizör |
8963 |
catalytic reaction |
katalitik reaksiyon |
8964 |
catalytic |
katalitik |
8965 |
catalyze |
katalizlemek, çözdürmek |
8966 |
catalyzer |
katalizör |
8967 |
catamaran |
katamaran |
8968 |
catamite |
ibne, oğlan |
8969 |
catamount |
kedigillerden jaguara benzer bir döngül |
8970 |
cataphoresis |
kataforez |
8971 |
cataplasm |
yakı |
8972 |
catapult |
sapan, kuşatan, mancınık, (sapanla) fırlatmak |
8973 |
cataract |
büyük çağlayan, çavlan, nehrin en akıntılı yeri, katarakt, aksu |
8974 |
catarrh |
nezle, soğuk algınlığı |
8975 |
catarrhal |
nezle ile ilgili |
8976 |
catastrophe |
yıkım, felaket, kaza, facia |
8977 |
catastrophic |
felaket gibi, felaket getiren, müthiş |
8978 |
catbird |
alaycı kuş |
8979 |
catboat |
tek direkli küçük yelkenli |
8980 |
catcall |
ıslık çalma, yuhalama, yuhalanmak, ıslıklanmak, yuhalamak |
8981 |
catch a cold |
nezle olmak, üşütmek |
8982 |
catch a tartar |
çetin cevize çatmak |
8983 |
catch an infection |
mikrop kapmak, enfeksiyon almak |
8984 |
catch cold |
nezle olmak, üşütmek |
8985 |
catch fire |
tutuşmak, ateş almak |
8986 |
catch hell |
azarlamak |
8987 |
catch it |
zılgıtı yemek, azar işitmek |
8988 |
catch on |
popüler olmak, ünlü olmak, moda olmak |
8989 |
catch one's breath |
dinlenmek, soluk almak |
8990 |
catch out |
(birisine) hatalı olduğunu göstermek |
8991 |
catch penny |
işporta malı |
8992 |
catch phrase |
slogan |
8993 |
catch red-handed |
suçüstü yakalamak |
8994 |
catch sb napping |
kaytarırken yakalamak |
8995 |
catch sb on the hop |
gafil avlamak |
8996 |
catch sb red-handed |
birini suç üstü yakalamak |
8997 |
catch sb's eyes |
bakışlarını yakalamak, dikkatini çekmek |
8998 |
catch sight of |
bir an gözüne ilişmek, bir an görmek |
8999 |
catch up on |
tamamlamak |
9000 |
catch up with |
aynı düzeye gelmek, yetişmek |
9001 |
catch up |
yetişmek, geri kalmamak |
9002 |
catch |
tutmak, yakalamak, avlamak, yakalamak, tutmak, ansızın bulmak, birdenbire farketmek, görmek, yakalamak, takılmak, yetişmek, yakalamak, carpmak, vurmak, yanmaya başlamak, çalışmak, duymak, anlamak, kavramak, topu tutma, yakalama, top tutma, tutulan, yakalanan şeyin miktarı, bityeniği |
9003 |
catch-all |
öteberi torbası, şerbet tutucu |
9004 |
catch-as-catch-can |
kıran kırana |
9005 |
catcher |
yakalayıcı, kapan, avcı, mandal |
9006 |
catching |
bulaşıcı, yolukucu |
9007 |
catchment area |
havza, beslenme bölgesi |
9008 |
catchment basin |
havza, tutma havzası |
9009 |
catchment |
havza |
9010 |
catchweight |
serbest kilo |
9011 |
catchword |
savsöz, slogan |
9012 |
catchy |
kolayca akılda kalan |
9013 |
catechu |
hint helvası otu |
9014 |
catechumen |
din eğitimi gören kimse |
9015 |
categorial |
ulamsal |
9016 |
categorical |
kesin, koşulsuz |
9017 |
categorisation |
ulamlaştırma |
9018 |
categorize |
sınıflandırmak |
9019 |
category |
ulam, sınıf, kategori |
9020 |
catena |
zincirleme seri, dizi, sıra |
9021 |
catenary |
zincir eğrisi |
9022 |
catenate |
zincirlemek |
9023 |
catenoid |
zincir yüzeyi |
9024 |
cater for |
göz önünde bulundurmak, dikkate almak |
9025 |
cater |
yiyecek ve içecek sağlamak |
9026 |
caterer |
yiyecek sağlayan kimse, vekilharç, kumanyacı |
9027 |
caterpillar |
tırtıl |
9028 |
caterwaul |
azgın kedi sesi, miyavlama, haykırmak, miyavlamak |
9029 |
catfish |
yayın balığı |
9030 |
catgut |
kiriş, katgüt |
9031 |
catharsis |
ishal, amel |
9032 |
cathartic |
müshil, müshil ilacı |
9033 |
Cathay |
Çin |
9034 |
cathead |
griva mataforası |
9035 |
Catherine-wheel |
çarkıfelek |
9036 |
catheter |
sonda |
9037 |
cathetometer |
katetometre, düşeyölçer |
9038 |
cathode bias |
katot öngerilimi |
9039 |
cathode coating |
katot kaplaması |
9040 |
cathode current |
katot akımı |
9041 |
cathode deposit |
katot birikintisi |
9042 |
cathode disintegration |
katot parçalanması |
9043 |
cathode emission |
katot emisyonu |
9044 |
cathode follower |
katot çıkışlı amplifikatör |
9045 |
cathode grid |
katot ızgarası |
9046 |
cathode ray tube |
katot ışınlı tüp |
9047 |
cathode ray |
katot ışını |
9048 |
cathode voltage |
katot gerilimi |
9049 |
cathode |
katot, eksiuç |
9050 |
cathodic etching |
katodik gravür |
9051 |
cathodic evaporation |
katodik buharlaştırma |
9052 |
cathodic |
katodik |
9053 |
catholic |
(beğeni/ilgi/vb.) genel, yaygın, geniş, Katolik |
9054 |
catholicism |
katoliklik |
9055 |
catholicity |
düşünce özgürlüğü, geniş fikirlilik, liberallik |
9056 |
catholicize |
evrenselleşmek |
9057 |
catholicon |
panzehir |
9058 |
catholyte |
katolit |
9059 |
cation exchange |
katyon alışverişi |
9060 |
cation |
katyon |
9061 |
cationic |
katyonik |
9062 |
catkin |
söğüt çiçeği, huş çiçeği |
9063 |
catnap |
kısa hafif uyku, şekerleme, kestirme |
9064 |
catoptrics |
ışık yansıtma bilimi, katoptrik |
9065 |
catsup |
ketçap, domates sosu |
9066 |
cattail |
büyük sukamışı |
9067 |
cattish |
kedi gibi, acı, acıklı, zehirli, kinli, gazaplı, hırslı, hilekâr, kelekbaz |
9068 |
cattle breeding |
döngül yetiştirme |
9069 |
cattle car |
sığır vagonu |
9070 |
cattle plague |
sığır vebası |
9071 |
cattle ranch |
sığır otlağı |
9072 |
cattle tax |
döngül vergisi |
9073 |
cattle yard worker |
maldar |
9074 |
cattle |
büyükbaş döngül, kara mal, mal kara, sığır, davar |
9075 |
cattle-dealer |
celep, çodar, maldar |
9076 |
cattleman |
sığır yetiştiren kimse |
9077 |
catty |
nefret dolu, sinsi |
9078 |
catwalk |
iskele, geçit kalası, dar köprü |
9079 |
Caucasia |
Kafkasya |
9080 |
Caucasian |
Kafkasya, Kafkasyalı |
9081 |
Caucasion |
Kafkasyalı |
9082 |
Caucasus |
Kafkas Dağları |
9083 |
caucus |
parti yönetim kurulu |
9084 |
caudal fin |
kuyruk yüzgeci |
9085 |
caudal |
kuyrukla ilgili, kuyruk gibi |
9086 |
caudate |
kuyruklu |
9087 |
caul |
cenin zarı |
9088 |
cauldron |
kazan |
9089 |
caulescent |
saplı |
9090 |
cauliflower |
karnabahar |
9091 |
cauline |
sap ile ilgili |
9092 |
caulk |
kalafatlamak, kalafat etmek |
9093 |
caulker |
kalafatçı |
9094 |
caulking |
kalafatlama, üstüpü, macun |
9095 |
causal explanation |
nedensel açıklama |
9096 |
causal |
nedensel |
9097 |
causality |
nedensellik |
9098 |
causation |
sebep olma |
9099 |
causative verb |
ettirgen fiil, ettirgen eylem |
9100 |
causative voice |
ettirgen çatı |
9101 |
causative |
neden olan, ettirgen |
9102 |
cause a disturbance |
huzursuzluğa sebep olmak |
9103 |
cause a loss |
zarar vermek |
9104 |
cause a sensational emotion |
sansasyona neden olmak |
9105 |
cause and effect |
sebep ve sonuç |
9106 |
cause damage |
hasar meydana getirmek |
9107 |
cause discord |
nifak sokmak |
9108 |
cause havoc |
zarar vermek, berbat etmek |
9109 |
cause of death |
ölüm nedeni |
9110 |
cause pain |
sancı yapmak, acıtmak, dert getirmek |
9111 |
cause sb a trouble |
başına dert açmak |
9112 |
cause uneasiness |
rahatsızlığa neden olmak |
9113 |
cause |
sebep, dava, amaç, hedef, ilke, -e sebep olmak, mecbur etmek |
9114 |
causecelebre |
meşhur bir dava |
9115 |
causeless |
nedensiz, sebepsiz, asılsız |
9116 |
causerie |
söyleşi, sohbet, konuşma |
9117 |
causeway |
geçit, geçit yol, set |
9118 |
caustic alkali |
kostik alkali |
9119 |
caustic ammonia |
amonyum hidroksit |
9120 |
caustic lime |
sönmemiş kireç |
9121 |
caustic potash |
potasyum hidroksit |
9122 |
caustic soda |
sudkostik, sodyum hidroksit |
9123 |
caustic |
yakıcı, aşındırıcı |
9124 |
causticity |
yakıcılık, aşındırıcılık |
9125 |
causticize |
kostiklemek |
9126 |
cauterization |
dağlama, yakma |
9127 |
cauterize |
dağlamak, yakmak |
9128 |
cautery |
yakma, dağlama, yakı |
9129 |
caution |
uyarı, ihtar, dikkat, sakınma, uyarmak, ikaz etmek |
9130 |
cautionary |
uyaran, uyarıcı, ders veren |
9131 |
cautious |
dikkatli, önemli, sakıngan |
9132 |
cautiousness |
ihtiyatlılık |
9133 |
cavalcade |
süvari alayı resmi geçidi |
9134 |
cavalier |
düşüncesiz, saygısız, laubali, bambılı |
9135 |
cavalry regiment |
süvari alayı |
9136 |
cavalry soldier |
süvari askeri |
9137 |
cavalry |
süvari |
9138 |
cavalryman |
süvari |
9139 |
cavatina |
kavatin |
9140 |
cave bear |
mağara ayısı |
9141 |
cave in |
çökmek, yıkılmak, teslim olmak |
9142 |
cave |
mağara, oyuk |
9143 |
Caveat emptor |
Alıcı dikkatli olsun! |
9144 |
caveat |
hukuki işlemleri durdurma |
9145 |
caved area |
göçük alan |
9146 |
caveman |
mağara adamı |
9147 |
cavern |
büyük ve derin mağara |
9148 |
cavernous |
mağaraları olan, mağara gibi |
9149 |
cavetto vault |
aynalı tonoz |
9150 |
cavetto |
oyuk pervaz |
9151 |
caviar |
havyar, kürü |
9152 |
cavil |
kusur bulmak, bahane aramak |
9153 |
caviller |
itirazcı kimse |
9154 |
cavitation |
kavitasyon, boşluk oluşumu, boşlama |
9155 |
cavity of the eye |
göz çukuru |
9156 |
cavity |
çukur, oyuk, boşluk |
9157 |
cavort |
hoplayıp sıçramak, zıplamak, tepinmek |
9158 |
cavy |
kobay |
9159 |
caw |
gaklamak |
9160 |
cay |
adacık |
9161 |
cayenne pepper |
arnavutbiberi |
9162 |
cayenne |
arnavutbiberi |
9163 |
cayman |
büyük timsah |
9164 |
cease fire |
ateş kesmek |
9165 |
cease |
durdurmak, kesmek, durmak |
9166 |
ceaseless |
sürekli, aralıksız |
9167 |
ceaselessly |
durmaksızın |
9168 |
cedar of Lebanon |
Lübnan sediri, katran ağacı |
9169 |
cedar |
sedir, dağservisi |
9170 |
cede |
bırakmak, vermek, teslim etmek |
9171 |
cedent |
terk eden, sedan |
9172 |
cedilla |
çengel işareti |
9173 |
ceil |
tavan yapmak |
9174 |
ceiling board |
tavan tahtası |
9175 |
ceiling floor |
asma tavan |
9176 |
ceiling joist |
tavan kirişi |
9177 |
ceiling price |
azami fiyat, tavan fiyat |
9178 |
ceiling |
tavan |
9179 |
celandine |
sarı çiçekli ösümlük, kırlangıç otu |
9180 |
celebrant |
törene katılan kimse |
9181 |
celebrate |
kutlamak, övmek |
9182 |
celebrated |
ünlü, bilinen, meşhur |
9183 |
celebration |
kutlama, tören |
9184 |
celebrator |
kutlayan kimse |
9185 |
celebrity |
ünlü kişi, ün, şöhret |
9186 |
celeriac |
kereviz |
9187 |
celerity |
hız, sürat |
9188 |
celery |
kereviz |
9189 |
celestial body |
gökcismi |
9190 |
celestial equator |
gök büyük kuşağı |
9191 |
celestial globe |
gök yuvarlağı |
9192 |
celestial navigation |
uzay seyrüseferi |
9193 |
celestial pole |
gökkutbu |
9194 |
celestial sphere |
gökküresi |
9195 |
celestial |
gökle ilgili, semavi |
9196 |
celestine |
selestin |
9197 |
celiac |
karın boşluğuna ait |
9198 |
celibacy |
dinsel nedenlerden dolayı evlenmeme, bekârlık |
9199 |
celibate |
bekar, subay |
9200 |
cell division |
hücre bölünmesi |
9201 |
cell membrane |
hücre çeperi |
9202 |
cell theory |
hücre teorisi |
9203 |
cell wall |
hücre çeperi |
9204 |
cell |
zirizemin, zirzemi, hücre, hüceyre, göze, pil |
9205 |
cellar |
zirizemin, zirzemi, ambar, mahzen, kiler |
9206 |
cellarage |
bodrum, mahzen kirası, kiler vergini |
9207 |
cellaret |
içki dolabı |
9208 |
celled |
hücreli, gözeli |
9209 |
cellist |
viyolonselist |
9210 |
cello |
viyolonsel |
9211 |
cellobiose |
selobiyoz |
9212 |
cellophane |
selofan |
9213 |
cellose |
selobiyoz |
9214 |
cellular |
hücresel, gözesel, hücreli, gözeli |
9215 |
cellule |
hücrecik, gözecik |
9216 |
celluloid based |
selüloit tabanlı |
9217 |
celluloid |
selüloid |
9218 |
cellulose |
selüloz |
9219 |
Celsius thermometer |
selsiyus termometresi, santigrat termometresi |
9220 |
Celsius |
santigrat |
9221 |
Celt |
Kelt |
9222 |
celtic |
Keltler ile ilgili, Keltçe |
9223 |
cembalo |
çembalo, klavsen |
9224 |
cement floor |
çimento döşeme |
9225 |
cement good relations with |
...ile dosluk kurmak |
9226 |
cement gun |
çimento tabancası |
9227 |
cement mortar |
çimento harcı |
9228 |
cement pipe |
çimento künk, büz |
9229 |
cement silo |
çimento silosu |
9230 |
cement stucco |
çimentolu sıva |
9231 |
cement work |
çimento işi |
9232 |
cement |
çimento, tutkal, macun, dolgu, çiriş, çimentolamak, birleştirmek |
9233 |
cementation |
çimentolama, yapıştırma, sementasyon |
9234 |
cemented |
yapışık |
9235 |
cementite |
sementit |
9236 |
cemetery |
gömütlük, mezarlık |
9237 |
ceneme |
boşbirim, anlatımbirim, senem |
9238 |
cenotaph |
simgesel mezar |
9239 |
Cenozoic |
Senozoyik |
9240 |
cense |
tütsülemek |
9241 |
censer |
buhurluk, buhurdan |
9242 |
censor |
sansürcü, sansürden geçirmek |
9243 |
censorial |
sansüre ait |
9244 |
censorious |
tenkitçi, devamlı kusur bulan |
9245 |
censorship |
sansür |
9246 |
censurable |
eleştirilebilir |
9247 |
censure |
kınamak, kınama |
9248 |
censurer |
tenkitçi |
9249 |
census |
nüfus sayımı, sayım |
9250 |
census-taker |
sayım görevlisi |
9251 |
cent |
0.01 dolara beraber pul vahidi, sent |
9252 |
centage |
yüzde oranı |
9253 |
centaur |
mit.yarı insan yarı at biçimindeki yaratık, santor |
9254 |
centaury |
kantaron, peygamber çiçeği |
9255 |
centenarian |
yüz yaşında ya da yüz yaşının üstünde kimse |
9256 |
centenary |
yüzüncü yıldönümü |
9257 |
centennial |
yüz yılda bir olan |
9258 |
center bit |
punta matkabı |
9259 |
center |
bkz.centre |
9260 |
centerpiece |
sofra ortasındaki süs |
9261 |
centesimal |
yüzüncü |
9262 |
centi- |
(önek) yüzde bir, (edat) santi |
9263 |
centigrade degree |
santigrat derece |
9264 |
centigrade thermometer |
santigrat termometre |
9265 |
Centigrade |
santrigrat |
9266 |
centigram |
santigram |
9267 |
centiliter |
santilitre |
9268 |
centime |
santim |
9269 |
centimetre |
santimetre |
9270 |
centimetric wave |
santimetrik dalga |
9271 |
centimetric |
santimetrik |
9272 |
centipede |
kırkayak |
9273 |
centner |
elli kilogramlık bir ağırlık birimi |
9274 |
Central America |
Orta Amerika |
9275 |
central angle |
merkez açı |
9276 |
Central Asia |
Orta Asya |
9277 |
Central Bank |
Merkez Bankası |
9278 |
central battery |
merkez bataryası |
9279 |
central city |
kent merkezi |
9280 |
central control |
merkezi kontrol |
9281 |
central electrode |
orta elektrotu |
9282 |
central government |
merkezi hükümet |
9283 |
central heating |
merkezi ısıtma (tesisatı), kalorifer |
9284 |
central lane |
orta şerit |
9285 |
central locking |
merkezi kilitleme |
9286 |
central nervous system |
merkezi sinir jüyesi |
9287 |
central office |
merkez, merkez büro |
9288 |
central processing unit |
merkezi işlem birimi |
9289 |
central processor |
merkezi işlemci, merkezi işlem birimi |
9290 |
central refuge |
orta refüj |
9291 |
central reserve |
yolda orta şerit |
9292 |
central |
merkezî, ana, temel, kolayca ulaşılan, uygun |
9293 |
centralism |
merkezcilik, merkeziyetçilik, merkezileştirme |
9294 |
centralist |
merkezci, merkeziyetçi |
9295 |
centrality |
merkezde olma, ortada |
9296 |
centralization |
merkezileştirme, merkezcilik, merkezlenme |
9297 |
centralize |
merkezileştirmek |
9298 |
centralized administration |
merkezi yönetim |
9299 |
centralized data processing |
merkezi bilgi işlem |
9300 |
centralized |
merkezi |
9301 |
centre arch |
orta kemer |
9302 |
centre bit |
punta matkabı |
9303 |
centre forward |
santrfor |
9304 |
centre gauge |
punta mastarı |
9305 |
centre half |
santrhaf |
9306 |
centre hole |
punta deliği, merkez deliği |
9307 |
centre line |
orta çizgi, merkez hattı |
9308 |
centre of attraction |
çekim merkezi |
9309 |
centre of curvature |
eğrilik merkezi |
9310 |
centre of drag |
sürükleme merkezi |
9311 |
centre of gravity |
ağırlık merkezi, ağırlık özeği |
9312 |
centre of gyration |
dönme merkezi |
9313 |
centre of impact |
orta vuruş çekidi |
9314 |
centre of lift |
kaldırma merkezi |
9315 |
centre of mass |
kütle merkezi |
9316 |
centre of pressure |
basınç merkezi |
9317 |
centre of projection |
izdüşüm merkezi |
9318 |
centre of trade |
ticaret merkezi |
9319 |
centre party |
merkez parti |
9320 |
centre point |
merkez çekit, orta, göbek |
9321 |
centre punch |
çekit zımbası, punta zımbası |
9322 |
centre |
merkez, orta, bir merkezde toplamak, merkezlemek, bir merkezde toplanmak, merkezleşmek, merkeze yerleştirmek, ortaya koymak |
9323 |
centreboard |
işler omurga, salma omurga |
9324 |
centric |
merkezi |
9325 |
centrical |
merkezi |
9326 |
centrifugal basket |
santrifüj sepeti |
9327 |
centrifugal brake |
santrifüj eğleç |
9328 |
centrifugal clutch |
santrifüjlü debriyaj, merkezkaç debriyaj |
9329 |
centrifugal drum |
santrifüj tamburu, santrifüj sepeti |
9330 |
centrifugal dryer |
santrifüj kurutma kılgası |
9331 |
centrifugal fan |
santrifüj vantilatör, merkezkaç vantilatör |
9332 |
centrifugal filter |
santrifüj filtre |
9333 |
centrifugal force |
merkezkaç kuvvet |
9334 |
centrifugal governor |
santrifüjlü regülatör |
9335 |
centrifugal machine |
santrifüj |
9336 |
centrifugal power |
merkezkaç kuvvet |
9337 |
centrifugal pump |
santrifüj pompa, merkezkaç pompa |
9338 |
centrifugal regulator |
santrifüjlü regülatör |
9339 |
centrifugal running |
santrifüj şurubu |
9340 |
centrifugal |
merkezkaç |
9341 |
centrifugation |
santrifüjleme |
9342 |
centrifuge |
santrifüj, santrifüjlemek |
9343 |
centring |
puntalama, merkezleme |
9344 |
centriole |
sentriyol |
9345 |
centripetal acceleration |
merkezcil ivme, özekçil ivme |
9346 |
centripetal force |
merkezcil kuvvet, özekçil kuvvet |
9347 |
centripetal |
merkezcil, ortaya çeken |
9348 |
centro- |
(önek) merkez, orta |
9349 |
centroid |
kitle merkezi |
9350 |
centrosoma |
sentrozom |
9351 |
centrosphere |
dünyanın merkezi |
9352 |
centrum |
merkez |
9353 |
centuple |
yüz misli, yüz katı |
9354 |
centuplicate |
yüz ile çarpmak |
9355 |
centurion |
yüz kişilik bölük komutanı, yüzbaşı |
9356 |
century |
yüzyıl, asır |
9357 |
cephalic index |
kafa indisi |
9358 |
cephalic |
başa ait |
9359 |
cephalin |
sefalin |
9360 |
cephalopod |
kafadanbacaklı |
9361 |
cephalothorax |
sefalotoraks, baş ve göğüs |
9362 |
cephalous |
başlı |
9363 |
ceramic amplifier |
seramik amplifikatör |
9364 |
ceramic capacitor |
seramik kondansatör |
9365 |
ceramic filter |
seramik filtre |
9366 |
ceramic microphone |
seramik mikrofon |
9367 |
ceramic photocell |
seramik fotosel |
9368 |
ceramic tile |
çini |
9369 |
ceramic transducer |
seramik güç çevirici |
9370 |
ceramic |
seramikle ilgili, seramik |
9371 |
ceramics |
seramik, çömlek, seramikçilik, çömlekçilik |
9372 |
ceramist |
seramikçi |
9373 |
ceratoid |
boynuz gibi |
9374 |
cere |
balmumuna batırmak |
9375 |
cereal |
tahıl |
9376 |
cerebellum hemisphere |
beyin yarımyuvarı |
9377 |
cerebellum |
beyincik |
9378 |
cerebral cortex |
beyin zarı |
9379 |
cerebral hemispheres |
beyin yarımyuvarı |
9380 |
cerebral lobe |
beyin lobu |
9381 |
cerebral |
beyinle ilgili |
9382 |
cerebration |
beynin çalışması, düşünme |
9383 |
cerebrospinal axis |
beyin-omurilik ekseni |
9384 |
cerebrospinal fluid |
beyin-omurilik sıvısı |
9385 |
cerebrospinal nerves |
beyin-omurilik sinirleri |
9386 |
cerebrospinal |
beyin-omurilik |
9387 |
cerebrum |
beyin |
9388 |
cerecloth |
mumlu bez |
9389 |
cerement |
kefen |
9390 |
ceremonial |
resmi törensel |
9391 |
ceremonious |
törensel, resmi, merasime düşkün |
9392 |
ceremony |
tören, merasim, resmiyet |
9393 |
ceresin |
serezin |
9394 |
cerise |
kiraz kırmızısı, kiraz kırmızısı |
9395 |
cerium |
seryum |
9396 |
cermet |
sermet |
9397 |
cerotic acid |
serotik asit, kerotik asit |
9398 |
cerotic |
serotik, kerotik |
9399 |
certain |
kesin, muhakkak, emin, kuşkusuz, belirli, anık, kesin, bazı, kimi, belirli, ayrım |
9400 |
certainly |
kesinlikle, tabi, elbette |
9401 |
certainty |
kesinlik, kuşkusuzluk, kesin olan şey |
9402 |
certifiable |
onaylanabilir, doğrulanabilir |
9403 |
certificate account |
tasarruf hesabı |
9404 |
certificate of baptism |
vaftiz belgesi |
9405 |
certificate of birth |
nüfus hüviyet cüzdanı |
9406 |
certificate of bonds |
tahvil sertifikası |
9407 |
certificate of death |
vefat ilmühaberi |
9408 |
certificate of debt |
borç senedi |
9409 |
certificate of deposit |
mevduat sertifikası |
9410 |
certificate of incorporation |
tescil belgesi |
9411 |
certificate of inspection |
ekspertiz raporu |
9412 |
certificate of origin |
menşe belgesi, köken belgesi |
9413 |
certificate of quality |
kalite belgesi |
9414 |
certificate of secondary school |
ortamektep diploması |
9415 |
certificate |
sertifika, belge |
9416 |
certificated engineer |
yüksek kıvcı |
9417 |
certificated |
onaylı, onaylanmış |
9418 |
certification |
belgeleme, onay, ruhsat, belge |
9419 |
certified accountant |
yeminli muhasebeci |
9420 |
certified bankrupt |
resmi iflas, belgelenmiş iflas |
9421 |
certified copy |
onaylı suret, tasdikli suret |
9422 |
certified engineer |
yüksek kıvcı |
9423 |
certified mail |
taahhütlü posta |
9424 |
certified true copy |
sahih suret |
9425 |
certified |
onaylı, tasdikli, diplomalı |
9426 |
certify |
doğrulamak, doğruluğunu belirtmek, onaylamak, (özellikle bir incelemeden/testten sonra) açıklamak, bildirmek, ilan etmek, (belirli bir kursu/eğitim sürecini/vb.tamamlayan birine) belge vermek, sertifika vermek |
9427 |
certifying officer |
onaylayan memur, ita amiri |
9428 |
certifying |
onaylayan |
9429 |
certitude |
kesinlik, katiyet, kuşkusuzluk, birşeyrden emin olma |
9430 |
cerulean |
gök mavisi |
9431 |
cerumen |
kulak kiri, kulak kiri |
9432 |
ceruse |
üstübeç |
9433 |
cerussite |
serüzit |
9434 |
cervical |
rahim boynuna ait |
9435 |
cervine |
geyik ile ilgili |
9436 |
cervix |
rahim boynu, serviks |
9437 |
cesarean section |
sezaryen |
9438 |
cesarean |
sezaryen |
9439 |
cesium |
sezyum |
9440 |
cessation |
durma, duruş, ara verme, mola |
9441 |
cesser |
mühlet bitimi, sona erme |
9442 |
cession of portfolio |
portföy devri |
9443 |
cession |
(mal/hak vs.) feragat, bırakma |
9444 |
cessionary |
sesyoner, terk eden |
9445 |
cesspipe |
kanalizasyon borusu, lağım borusu |
9446 |
cesspit |
bkz.cesspool |
9447 |
cesspool |
lağım, lağım çukuru, mazgal, çok pis yer, çöplük gibi yer |
9448 |
cestode |
bağırsak şeridi |
9449 |
cetacean |
memeli deniz döngülü |
9450 |
cetane number |
setan sayısı |
9451 |
cetane |
setan |
9452 |
Ceylon |
Seylan adası |
9453 |
Chad |
Çad, kırpıntı |
9454 |
chafe |
ısınmak için (ellerini/vb.) birbirine sürtmek, sürtünmekden yara olmak/yapmak, sıkılmak, sinir olmak, illet olmak |
9455 |
chafer |
mayısböceği, su ısıtacak kap |
9456 |
chaff cutter |
saman bıçağı, saman kesici |
9457 |
chaff |
kepek, tahılın dış kabuğu, (döngül yemi olarak) saman, lak |
9458 |
chaffer |
pazarlık, pazarlık etmek, çekişmek |
9459 |
chaffinch |
sarıasma kuşu, sarıcık |
9460 |
chaffing dish |
ocaklı sahan |
9461 |
chagrin |
hayal kırıklığı, üzüntü, keder, iç sıkıntısı, ümidini kırmak, sıkmak, gücendirmek, küstürmek |
9462 |
chain armour |
zincir zırhı |
9463 |
chain belt |
zincir kayışı |
9464 |
chain bridge |
zincirli asma köprü |
9465 |
chain bucket |
zincirli kova |
9466 |
chain compressor |
ırgat kastanyolası |
9467 |
chain coupling |
zincirli kavrama |
9468 |
chain drive |
zincirle tahrik |
9469 |
chain drum |
zincir kasnağı |
9470 |
chain harrow |
zincirli tırmık |
9471 |
chain hook |
salyafora kancası |
9472 |
chain letter |
zincirleme mektup |
9473 |
chain link |
zincir baklası |
9474 |
chain locker |
zincir dolabı |
9475 |
chain loom |
zincirli tezgâh |
9476 |
chain pipe |
zincir güverte loçası |
9477 |
chain pump |
zincirli pompa |
9478 |
chain reaction |
zincirleme tepkime, zincirleme reaksiyon |
9479 |
chain reactor |
atom reaktörü |
9480 |
chain rope |
salyafora haladı |
9481 |
chain smoker |
peş peşe sigara içen kimse |
9482 |
chain store |
mağazalar zinciri |
9483 |
chain up |
zincirle bağlamak |
9484 |
chain wheel |
zincir çarkı, zincir dişlisi |
9485 |
chain |
zincir, (olay/dükkân/dağ/vb.için) zincir, zincirlemek, zincirle bağlamak, zincire vurmak, elini kolunu bağlamak |
9486 |
chain-smoke |
sürekli sigara içmek |
9487 |
chained |
zincirlenmiş |
9488 |
chaining |
zincirleme |
9489 |
chainless |
zincirsiz |
9490 |
chair car |
salonlu vagon |
9491 |
chair lift |
telesiyej |
9492 |
chair person |
başkan |
9493 |
chair |
iskemle, sandalye, başkanlık makamı, başkan, sadır, profesörlük makamı, kürsü, (the ile) çıngılı sandalye, (tren rayı) kalası tutturan metal nesne, (toplantı) başkan olmak, yönetmek, başkanlık yapmak, (saygı sevgi gösterisi olarak) omuzlarda taşımak |
9494 |
chairman of the board of directors |
yönetim kurulu başkanı |
9495 |
chairman of the board |
yönetim kurulu başkanı |
9496 |
chairman of the party |
parti başkanı |
9497 |
chairman |
başkan, sadır, yönetici, toplantı başkanı |
9498 |
chairmanship council |
başkanlık konseyi |
9499 |
chairmanship |
başkanlık, riyaset, yöneticilik, yöneticilik hakları ve nitelikleri |
9500 |
chairoplane |
zincirli atlıkarınca |
9501 |
chairship |
başkanlık, reislik |
9502 |
chairwoman |
kadın başkan |
9503 |
chaise longue |
şezlong |
9504 |
chaise |
hafif gezinti arabası |
9505 |
chalaza |
iç göbek |
9506 |
Chalcedon |
Kadıköy yakasının eski ismi |
9507 |
chalcedony |
kalseduan, kadıköytaşı, alaca akik |
9508 |
chalcographer |
bakır hakkâkı |
9509 |
chalcopyrite |
kalkopirit, bakırlı pirit |
9510 |
chaldean |
müneccim |
9511 |
chalet |
küçük köşk, şale, deniz kıyısında yazlık kulübe, bungalov, çoban barakası |
9512 |
chalk up |
puan toplamak, sayı yapmak, kazanmak |
9513 |
chalk |
kireçtaşı, tebeşir, tebeşirle çizmek |
9514 |
chalkpit |
tebeşir ocağı |
9515 |
chalkstone |
nıkris uru |
9516 |
chalky sandstone |
kireçli kumtaşı |
9517 |
chalky |
kireçli, tebeşirli |
9518 |
challenge cup |
çalenç kupası |
9519 |
challenge match |
çelenç |
9520 |
challenge trophy |
çalenç |
9521 |
challenge |
meydan okumak, (düelloya/kavgaya/vb.) davet etmek, doğruluğunu/yasallığını sorgulamak, karşı çıkmak, meydan okuma, karşılaşmaya davet, karşı çıkma, uğraştırıcı şey |
9522 |
challengeable |
meydan okunabilir |
9523 |
challenger |
meydan okuyan kimse |
9524 |
chalybeate water |
demirli su |
9525 |
chalybeate |
demirli, içinde demir tuzları olan |
9526 |
chamber counsel |
müşavir avukat |
9527 |
chamber music |
oda müziği |
9528 |
chamber of accounts |
sayıştay |
9529 |
chamber of agriculture |
ziraat odası |
9530 |
chamber of commerce and industry |
ticaret ve sanayi odası |
9531 |
chamber of commerce |
Ticaret Odası |
9532 |
chamber of industry |
sanayi odası |
9533 |
chamber of shipping |
armatörler birliği |
9534 |
chamber orchestra |
oda orkestrası |
9535 |
chamber pot |
küvet |
9536 |
chamber |
oda, meclis, oda, kamara, özel bir amaç için ayrılmış oda, kapalı bölüm, odacık, ilginç, düşündürücü, uğraştırıcı olma, jüri üyesine itiraz |
9537 |
chamberlain |
saray nazırı, mabeyinci |
9538 |
chambermaid |
oda hizmetçisi |
9539 |
chameleon |
bukalemun |
9540 |
chamfer plane |
pah rendesi |
9541 |
chamfer |
oluk, yiv, şev, oluk açmak, yiv açmak |
9542 |
chamfered |
oluklu, yivli, pahlı |
9543 |
chamois leather |
güderi |
9544 |
chamois |
dağ keçisi |
9545 |
chamomile |
papatya |
9546 |
champ at the bit |
gemini ısırmak, kabına sığmamak |
9547 |
champ |
şampiyon |
9548 |
champagne |
şampanya |
9549 |
champion |
şampiyon, savunucu, destekleyici, desteklemek, savunmak |
9550 |
championship |
şampiyona, şampiyonluk |
9551 |
chance it |
bir denemek, şansını bir denemek |
9552 |
chance on |
tesadüfen karşılaşmak, rastlamak |
9553 |
chance upon |
tesadüfen bulmak, rastlamak |
9554 |
chance |
şans, talih, ihtimal, olasılık, fırsat, olanak, risk, rastlantı sonucu oluşmak, şans eseri olmak, tesadüfen olmak, göze almak, denemek, riske girmek, tesadüfi, rastlantısal, planlanmamış |
9555 |
chancellery |
rektörlük, elçilik kançılaryası |
9556 |
Chancellor of the Exchequer |
Maliye Bakanı |
9557 |
chancellor |
bakan, şansölye, başbakan, rektör |
9558 |
chancery |
arşivler |
9559 |
chances are |
muhtemelen |
9560 |
chancre |
şankr, frengi çıbanı |
9561 |
chancy |
riskli |
9562 |
chandelier |
avize, çilçırak |
9563 |
chandelle |
şandel |
9564 |
chandler |
mumcu |
9565 |
chandlery |
mum deposu |
9566 |
change beyond all recognition |
tanınmaz hale getirmek |
9567 |
change colour |
kızarıp bozarmak, rengi uçmak, rengi değişmek |
9568 |
change cubicle |
soyunma kabini |
9569 |
change down |
araba sürerken vitesi düşürmek |
9570 |
change front |
cepheyi değiştirmek |
9571 |
change hands |
el değiştirmek, sahip değiştirmek |
9572 |
change into |
-e dönüşmek, -e dönüştürmek |
9573 |
change machine |
pul bozdurma kılgası |
9574 |
change money |
pul bozmak |
9575 |
change of address |
adres değiştirme |
9576 |
change of air |
tenek değişikliği |
9577 |
change of life |
menopoz, âdet kesilmesi |
9578 |
change of money |
sarraflık |
9579 |
change of occupation |
meslek değişikliği |
9580 |
change of price |
fiyat değişikliği |
9581 |
change of quotation |
kur değişmesi |
9582 |
change of residence |
ikamet değişikliği |
9583 |
change of state |
maddenin hal değişimi |
9584 |
change of temperature |
ısı değişikliği |
9585 |
change one's mind |
fikrini değiştirmek, fikrinden taşınmak |
9586 |
change one's tune |
ağız değiştirmek |
9587 |
change the guard |
nöbet değiştirmek |
9588 |
change up |
vitesi yükseltmek |
9589 |
change |
değişmek, değiştirmek, üstünü değiştirmek, (döviz) bozdurmak, değişme, değiştirme, değişiklik, bozuk pul, pul üstü |
9590 |
changeable |
değişebilir |
9591 |
changeableness |
değişebilirlik |
9592 |
changeful |
kararsız |
9593 |
changeless |
değişmeyen |
9594 |
changeling |
aptal kimse, gizlice değiştirilen bebek |
9595 |
changeover |
köklü değişim, büyük değişiklik |
9596 |
changing room |
soyunma odası |
9597 |
changing |
değişim, değişme, değiştirme |
9598 |
channel effect |
arna etkisi |
9599 |
channel frequency |
arna tezliği |
9600 |
Channel Islands |
Anglo-Normand Adaları |
9601 |
channel iron |
oluklu demir |
9602 |
channel selector |
arna seçici |
9603 |
channel |
arna, oluk, çevirmek, yöneltmek, yönlendirmek, arna açmak |
9604 |
channelize |
kanalize etmek |
9605 |
channelling |
arnalama, oluklanım, arna açma |
9606 |
chant anti-government slogans |
hükümet aleyhinde sloganlar atmak |
9607 |
chant slogans |
slogan atmak |
9608 |
chant |
(dinsel) şarkı, zamanında ve sürekli yinelenen sözcükler, ilahi söylemek, zamanında ve sürekli sözcükler yinelemek |
9609 |
chanter |
şarkıcı, gayda borusu |
9610 |
chanterelle |
sarı renkli bir tür mantar |
9611 |
chantey |
heyamola şarkısı, gemici şarkısı |
9612 |
chanticleer |
horoz |
9613 |
chanty |
kulübe, baraka |
9614 |
chaos |
karışıklık, kargaşa, kaos |
9615 |
chaotic |
karmakarışık, altüst |
9616 |
chap |
arkadaş, adam, ahbap, (ciltte) çatlak, (cilt) çatlamak, çatlatmak |
9617 |
chaperon |
şaperon |
9618 |
chapfallen |
kederli |
9619 |
chapiter |
başlık |
9620 |
chapman |
seyyar satıcı |
9621 |
chappy |
çatlak, yarık |
9622 |
chapter |
(kitap/yazı/vb.) bölüm |
9623 |
chapulling |
Yemek yediği kaba tükürmek gibi bir şey. Vatan hainiyim veya vatan hainlerine uşaklık ediyorum demenin bir yolu. İngilizcede böyle bir söz yoktur. |
9624 |
char |
yanıp simsiyah olmak, kömürleşmek, kömürleştirmek, gündelikçi, temizlikçi kadın |
9625 |
char-a-banc |
büyük gezinti otobüsü |
9626 |
character actor |
karakter oyuncusu |
9627 |
character defect |
karakter zayıflığı |
9628 |
character part |
karakter rolü |
9629 |
character reader |
karakter okuyucu |
9630 |
character recognition |
karakter tanıma |
9631 |
character reference |
iyi durum belgesi |
9632 |
character register |
karakter yazmaç |
9633 |
character |
nitelik, özellik, kişilik, karakter, doğa, kişi, insan, karakter, (kitapta/oyunda/vb.) kişi, karakter, kahraman, gırgır kimse, şamatacı, dürüstlük, ahlaklılık |
9634 |
characteristic curve |
karakteristik eğri |
9635 |
characteristic equation |
karakteristik denklem |
9636 |
characteristic overflow |
karakteristik taşması |
9637 |
characteristic value |
karakteristik değer, gizdeğer |
9638 |
characteristic |
tipik, karakteristik, özellik |
9639 |
characterize |
nitelendirmek, tanımlamak, -in ayırıcı özelliği olmak |
9640 |
characterless |
karaktersiz, mayası bozuk |
9641 |
charade |
saçmalık, zırva |
9642 |
charades |
sessiz sinema oyunu |
9643 |
charbroil |
kızartmak |
9644 |
charcoal drawing |
karakalem resim |
9645 |
charcoal |
mangal kömürü, odun kömürü |
9646 |
chard |
pazı |
9647 |
charge account |
veresiye hesabı |
9648 |
charge d'affaires |
maslahatgüzar, işgüder |
9649 |
charge distribution |
yük dağılımı |
9650 |
charge off |
hesabı kapatmak, kayıttan silmek |
9651 |
charge sale |
kredili satış, veresiye satış |
9652 |
charge sb with murder |
birini cinayetle suçlamak |
9653 |
charge the jury |
jüriyi bilgilendirmek |
9654 |
charge to debit |
zimmete geçirmek |
9655 |
charge up to |
hesaba geçirmek |
9656 |
charge with |
suçlamak, görevlendirmek |
9657 |
charge |
fiyat istemek, (birinin borcuna) kaydetmek, (hesabına) yazmak, saldırmak, hücum etmek, atılmak, görevlendirmek, buyurmak, tenbihlemek, suçlamak, şarj etmek, doldurmak, dolmak, istenen/ödenen fiyat, vergin, bakım, denetim, sorumluluk, sorumlu kimse, görev, sorumluluk, emir, buyruk, talimat, suçlama, itham, saldırı, patlayıcı miktarı, şarj |
9658 |
chargeable |
hesabına geçirilebilir, ödenebilir |
9659 |
chargeless |
havayi, müft, pulsuz |
9660 |
charger |
şarj redresörü, doldurma cihazı, şarjör |
9661 |
charges forward |
malın tesliminde ödemeli |
9662 |
charging generator |
şarj dinamosu |
9663 |
charging time |
şarj süresi, doldurma süresi |
9664 |
charging voltage |
yükleme gerilimi |
9665 |
charging |
şarj, doldurma |
9666 |
charily |
ihtiyatla, hesaplı olarak |
9667 |
chariot |
(savaşta/yarışta kullanılan) iki tekerlikli at arabası |
9668 |
charioteer |
yarış arabası sürücüsü |
9669 |
charisma |
karizma, büyüleyim |
9670 |
charismatic |
karizmatik, büyüleyici |
9671 |
charitable |
sevecen, şefkatli, iyiliksever, hayırsever, yardımsever, eli açık |
9672 |
charitableness |
cömertlik, yardımseverlik, hayırseverlik |
9673 |
charity school |
hayat mektebi |
9674 |
charity |
hayırseverlik, sadaka, hayır kurumu |
9675 |
charivari |
ahenksiz gürültü |
9676 |
charlatan |
şarlatan, üçkâğıtçı |
9677 |
charlatanry |
şarlatanlık |
9678 |
Charles's law |
Charles yasası |
9679 |
Charles's wain |
büyükayı takımyıldızı |
9680 |
charleston |
çarliston dansı |
9681 |
charley horse |
adale kasılması, kramp |
9682 |
charlock |
yabani hardal |
9683 |
charm price |
cazip fiyat |
9684 |
charm |
çekicilik, alım, cazibe, nazarlık, muska, büyü, sihir, hayran bırakmak, büyülemek, cezbetmek, korumak |
9685 |
charmeuse |
şarmöz |
9686 |
charming |
çekici, büyüleyici, hoş |
9687 |
charnel house |
cesetlerin toplandığı mahzen |
9688 |
chart of accounts |
hesap cetveli, hesap şeması |
9689 |
chart |
harita, grafik, çizim, haritasını çizmek |
9690 |
charter contract |
çarter sözleşmesi |
9691 |
charter flight |
çarter uçuşu |
9692 |
charter member |
kurucu üye |
9693 |
charter |
ferman, beyanname, kiralama, tutma, patent, patent vermek, kiralamak, tutmak |
9694 |
chartered accountant |
imtiyazlı muhasebeci |
9695 |
chartered company |
ayrıcalıklı şirket |
9696 |
chartered |
mukaveleli |
9697 |
charterer |
gemi kiralayan |
9698 |
chartering |
gemi kiralama |
9699 |
chartreuse |
sarımtırak açık yeşil ren |
9700 |
charwoman |
gündelikçi kadın |
9701 |
chary |
dikkatli, tedbirli, sakıngan |
9702 |
chase |
peşine düşmek, kovalamak, kovmak, koşuşturmak, takip, kovalama, av |
9703 |
chaser |
hafif içki |
9704 |
chasm |
derin yarık, uçurum, büyük ayrılık |
9705 |
chassis |
şasi |
9706 |
chaste |
temiz, erden, iffetli, yalın, süssüz, basit, sade |
9707 |
chasten |
yola getirmek, uslandırmak, aklını başına getirmek |
9708 |
chasteness |
iffetli oluş, sade güzellik |
9709 |
chastise |
acımasızca cezalandırmak, pataklamak, acımasızca suçlamak |
9710 |
chastisement |
dayak, kötek, ceza verme |
9711 |
chastity |
erdemlik, bekaret, iffet, namusluluk |
9712 |
chat up |
konuşarak tavlamaya çalışmak |
9713 |
chat |
sohbet etmek, laklak etmek, muhabbet etmek, sohbet, muhabbet, hoşbeş |
9714 |
chateau |
şato |
9715 |
chatelaine |
şato sahibi kadın |
9716 |
chattel goods |
menkul eşya |
9717 |
chattel mortgage |
menkul rehin |
9718 |
chattel paper |
taşıma belgesi |
9719 |
chattel |
taşınabilir eşya, menkul eşya |
9720 |
chatter |
çene çalmak, sohbet etmek, gevezelik etmek, (diş/vb.) takırdamak, çene çalma, sohbet, gevezelik, laklak, çeren, takırdama, takırtı |
9721 |
chatterbox |
geveze, şapır, ezme |
9722 |
chatterer |
geveze, nakkal, çerenci, farfaracı |
9723 |
chatty |
geveze, şapır, sirgep, çenebaz |
9724 |
chauffeur |
özel şöför |
9725 |
chaulmoogra oil |
şolmgra yağı |
9726 |
chauvinism |
şovenizm, bağnaz ulusçuluk |
9727 |
chauvinist |
şoven |
9728 |
chauvinistic |
şoven, aşırı ulusçu |
9729 |
chaw |
ağız dolusu, çiğnemek |
9730 |
cheap labour |
ucuz emek |
9731 |
cheap money |
ucuz pul |
9732 |
cheap workforce |
ucuz işgücü |
9733 |
cheap |
ucuz, erzan, kolay, basit, asan, değersiz, kalitesiz, adi, elisıkı, cimri, ucuza, ucuz ucuz olarak, adice |
9734 |
cheapen |
ucuzlamak, ucuzlatmak, itibarını düşürmek, alçaltmak |
9735 |
cheapjack |
seyyar satıcı |
9736 |
cheapness |
ucuzluk |
9737 |
cheapskate |
pinti, cimri |
9738 |
cheat death |
kefeni yırtmak |
9739 |
cheat |
dolandırıcı, dalavereci, hileci, kazıkçı, hile, aldatma, dolandırıcılık, dalavere, kazık, dolap, aldatmak, kazıklamak, dolandırmak, kandırmak, aldatmak, hile yapmak, (sınavda) kopya çekmek, atlatmak, kaçınmak, kurtulmak, (karısını/kocasını) aldatmak |
9740 |
cheater |
hilebaz, kelekbaz |
9741 |
check account |
cari hesap, çek hesabı |
9742 |
check back |
soruşturmak |
9743 |
check bank |
çek keşide eden banka |
9744 |
check book |
çek defteri |
9745 |
check character |
denetim karakteri |
9746 |
check counter |
kasa |
9747 |
check currency |
vadesiz mevduat |
9748 |
check desk |
muhasebe departmanı |
9749 |
check files |
çek dosyaları |
9750 |
check gauge |
ana mastar |
9751 |
check in |
gelişini bildirmek, adını kaydettirmek |
9752 |
check list |
kontrol listesi |
9753 |
check nut |
kontra somun |
9754 |
check off |
işaret koymak |
9755 |
check out |
hesabı ödeyerek konakçıdan ayrılmak |
9756 |
check over |
kontrol etmek |
9757 |
check rail |
karşı ray, kılavuz ray, emniyet rayı |
9758 |
check register |
çek defteri |
9759 |
check room |
emanet eşya bürosu, vestiyer |
9760 |
check to bearer |
hamiline çek |
9761 |
check to order |
nama çek |
9762 |
check up on |
araştırmak, soruşturmak |
9763 |
check valve |
çek valfı, tek yönlü supap |
9764 |
check |
kontrol, denetim, zapt, tutma, dizginleme, doğru işareti, inceleme, karşılaştırma, kontrol, emanet makbuzu, fiş, ekose desen/kumaş, hesap, fiş, (satranç) şah çekme, şah, kiş, (kumar) fiş, çek, kontrol etmek, gözden geçirmek, denetlemek, bakmak, tekşirmek, doğruluğunu araştırmak, incelemek, durdurmak, önlemek, engellemek, engel olmak, tutmak, yanına doğru işareti koymak, emanete vermek, vestiyere vermek, şah çekmek |
9765 |
checkback |
soruşturma, araştırma |
9766 |
checkbook |
çek defteri |
9767 |
checked |
ekose desenli, kareli |
9768 |
checker |
kontrolör, denetçi, dama, damalı yapmak, alacalı yamak |
9769 |
checkered |
kareli |
9770 |
checkers |
dama |
9771 |
checking account |
çek hesabı |
9772 |
checking |
denetim, kontrol |
9773 |
checklist |
kontrol listesi |
9774 |
checkmate |
(santranç) mat etmek, yenilgiye uğratmak, bozguna uğratmak, yenmek, (satranç) mat, bozgun, yenilgi, hezimet |
9775 |
checkout |
ödeme yeri, kasa |
9776 |
checkpoint |
trafik kontrol çekidi |
9777 |
checkpointing |
denetim çekidi koyma |
9778 |
checkroom |
vestiyer |
9779 |
checkup |
çekap, sağlık yoklaması |
9780 |
cheddar |
bir tür kaşar peyniri |
9781 |
cheek by jowl |
al takke ver külah |
9782 |
cheek muscle |
yanak kası |
9783 |
cheek pouch |
avurt |
9784 |
cheek |
yanak, yüzsüzlük, arsızlık, küstahlık |
9785 |
cheekbone |
elmacık sümüğü |
9786 |
cheekiness |
yüzsüzlük, arsızlık |
9787 |
cheeky |
küstah, arsız, yüzsüz |
9788 |
cheep |
cıvıltı, cıvıldamak |
9789 |
cheer on |
tezahürat yapmak |
9790 |
cheer up |
neşelen(dir)mek, sevin(dir)mek |
9791 |
Cheer up! |
Keyfine bak!, Geçmiş olsun! |
9792 |
cheer |
alkış, bağırış, neşe, keyif, bağırarak ya da alkışlayarak yüreklendirmek, alkışlamak, destekleyici şekilde bağırmak, umutlandırmak, yardım etmek, desteklemek, yüreklendirmek |
9793 |
cheerful |
neşeli, şen, keyifli |
9794 |
cheerfully |
neşeyle |
9795 |
cheerfulness |
neşelilik, neşe |
9796 |
cheering |
neşelendirici, alkış |
9797 |
cheerio |
(İİ) selamet kal!, hoşça kal!, güle güle! |
9798 |
cheerleader |
amigo |
9799 |
cheerless |
sıkıcı, üzücü, keyifsiz, neşesiz |
9800 |
cheerlessness |
neşesizlik |
9801 |
cheers |
(İİ) şerefe!, (çınkada) hoşça kal! |
9802 |
cheery |
neşeli, şen |
9803 |
Cheese it! |
Kaç! |
9804 |
cheese mite |
peynir kurdu, peynir akarı |
9805 |
cheese straws |
peynirli çörek |
9806 |
cheese |
peynir |
9807 |
cheese-paring |
cimri, hasislik, cimrilik |
9808 |
cheesecake |
peynirli kek |
9809 |
cheesecloth |
tülbent |
9810 |
cheesemaking |
peynircilik |
9811 |
cheesemonger |
peynirci |
9812 |
cheesy |
peynir gibi, peynirli |
9813 |
cheetah |
çita |
9814 |
chef |
şef, aşçıbaşı |
9815 |
chef-d'oeuvre |
şaheser, baş yapıt |
9816 |
chela |
kıskaç, mürit |
9817 |
chelate |
çelat |
9818 |
chelation |
çelatlama, kıskaçlama |
9819 |
chelonian |
kaplumbağa |
9820 |
chem |
kimyasal |
9821 |
chemic |
kimyaya ait |
9822 |
chemical action |
kimyasal etki |
9823 |
chemical agent |
kimyasal ajan |
9824 |
chemical analysis |
kimyasal analiz, kimyasal çözümleme |
9825 |
chemical bond |
kimyasal bağ |
9826 |
chemical change |
kimyasal değişme |
9827 |
chemical combination |
kimyasal bileşme |
9828 |
chemical composition |
kimyasal bileşim |
9829 |
chemical compound |
kimyasal bileşik |
9830 |
chemical element |
kimyasal element, kimyasal öğe |
9831 |
chemical energy |
kimyasal enerji |
9832 |
chemical engineer |
kimya kıvcısı |
9833 |
chemical engineering |
kimya kıvcılığı |
9834 |
chemical equation |
kimyasal denklem |
9835 |
chemical equilibrium |
kimyasal denge |
9836 |
chemical equivalent |
kimyasal eşdeğer |
9837 |
chemical extinguisher |
kimyasal yangın söndürücü |
9838 |
chemical finish |
apre |
9839 |
chemical formula |
kimyasal formül |
9840 |
chemical fuel |
kimyasal yakıt |
9841 |
chemical kinetics |
kimyasal kinetik |
9842 |
chemical lead |
saf kurşun |
9843 |
chemical means |
kimyasal yollar |
9844 |
chemical mixture |
kimyasal karışım |
9845 |
chemical properties |
kimyasal özellikler |
9846 |
chemical reaction |
kimyasal tepkime, kimyasal reaksiyon |
9847 |
chemical shift |
kimyasal kayma |
9848 |
chemical symbol |
kimyasal sembol, kimyasal simge |
9849 |
chemical treatment |
kimyasal işlem |
9850 |
chemical warfare |
kimyasal savaş |
9851 |
chemical weapon |
kimyasal silah |
9852 |
chemical |
kimyasal, kimyasal madde |
9853 |
chemise dress |
kadın elbisesi |
9854 |
chemise |
kombinezon |
9855 |
chemisette |
bluz |
9856 |
chemisorption |
kemisorpsiyon, kimyasal tutunma |
9857 |
chemist |
kimyager, kimyacı, eczacı |
9858 |
chemistry |
kimya |
9859 |
chemotherapy |
kemoterapi, ilaçlarla tedavi |
9860 |
chemotropism |
kemotropizm |
9861 |
chenille |
tüylü saçak |
9862 |
cheque account |
çek hesabı |
9863 |
cheque to bearer |
hamiline yazılı çek |
9864 |
cheque |
çek |
9865 |
chequebook |
çek defteri |
9866 |
chequer |
ekose deseni, damalı yapmak, ekose desenli yapmak |
9867 |
chequerboard |
dama tahtası |
9868 |
chequered |
kareli, ekose, damalı |
9869 |
cherish a serpent in one's bosom |
koynunda yılan beslemek |
9870 |
cherish a viper in one's bosom |
koynunda yılan beslemek |
9871 |
cherish |
sevmek, şefkat göstermek, hatırasında yaşatmak |
9872 |
chernozem |
çernozyom toprağı, kara toprak |
9873 |
cheroot |
puro |
9874 |
cherry coal |
yarı yağlı kömür |
9875 |
cherry pie |
kirazlı turta |
9876 |
cherry red |
kıpkırmızı |
9877 |
cherry stone |
kiraz çekirdeği |
9878 |
cherry |
kiraz, vişne, albalı, kiraz ağacı, kiraz rengi |
9879 |
chersonese |
yarımada |
9880 |
chert |
silisli şist |
9881 |
cherub |
melek, güzel, masum yüzlü çocuk |
9882 |
cherubic |
melek gibi, masum yüzlü |
9883 |
chervil |
frenkmaydanozu |
9884 |
chess |
satranç |
9885 |
chessboard |
satranç/dama tahtası |
9886 |
chessman |
satranç taşı |
9887 |
chest cage |
göğüs kafesi |
9888 |
chest cavity |
göğüs boşluğu |
9889 |
chest of drawers |
çekmeceli dolap |
9890 |
chest |
sandık, kutu, göğüs, bağır, sine |
9891 |
chesterfield |
kanape |
9892 |
chestnut |
kestane, şabalıt, kestane rengi, şabalıdı, keher, kestane ağacı, bayatlamış espri/hikaye |
9893 |
chesty |
iri göğüslü, küstah |
9894 |
cheval glass |
boy aynası |
9895 |
chevalier |
şövalye |
9896 |
cheviot |
şevyot, şevyot yünü |
9897 |
chevron |
V biçiminde süs, kol şeridi, sırma |
9898 |
chevy |
av, avlamak |
9899 |
chew over |
hakkında düşünmek |
9900 |
chew the cud |
düşünüp taşınmak, geviş getirmek |
9901 |
chew the rag |
çene çalmak |
9902 |
chew |
çiğnemek, çiğneme, çiğnenen tütün |
9903 |
chewing gum |
çiklet, sakız |
9904 |
chewinggum |
çiklet, sakız |
9905 |
chiasm |
kiyasma |
9906 |
chibouk |
çubuk |
9907 |
chic |
şık, şıklık |
9908 |
Chicago |
?ikago şehri |
9909 |
chicane |
şike, hile, safsata, dalavere, hile yapmak |
9910 |
chicanery |
hile, dalavere, safsata, düzen |
9911 |
chichi |
gösterişli, süslü |
9912 |
chick |
civciv, cüce, yavru kuş, güzel kız, piliç, yavru |
9913 |
chicken broth |
tavuk suyu |
9914 |
chicken feed |
az pul, kuş yemi |
9915 |
chicken hearted |
tavşan yürekli, korkak |
9916 |
chicken livered |
tavşan yürekli, korkak |
9917 |
chicken out |
korkup vazgeçmek |
9918 |
chicken pox |
suçiçeği |
9919 |
chicken run |
kümes bahçesi |
9920 |
chicken |
piliç, tavuk, piliç eti, korkak |
9921 |
chickenfeed |
çok az pul, üç kuruş pul |
9922 |
chickenhearted |
korkak, yüreksiz, tabansız |
9923 |
chickpea |
nohut |
9924 |
chicory |
hindiba |
9925 |
chid |
azarlamak |
9926 |
chide |
azarlamak |
9927 |
chief clerk |
büro şefi, mağaza şefi |
9928 |
Chief Constable |
Emniyet Müdürü, emniyet müdürü |
9929 |
chief engineer |
başkıvcı |
9930 |
chief executive |
başkan |
9931 |
chief judge |
başyargıç, mahkeme başkanı |
9932 |
chief justice |
başyargıç |
9933 |
chief of staff |
genelkurmay başkanı |
9934 |
chief of state |
devlet başkanı |
9935 |
chief of the protocol |
protokol şefi |
9936 |
chief office |
merkez |
9937 |
chief part |
başrol |
9938 |
chief prosecutor |
başsavcı |
9939 |
chief public prosecutor |
cumhuriyet başsavcısı |
9940 |
chief surgeon |
başhekim |
9941 |
chief wrestler |
başpehlivan |
9942 |
chief |
başkan, baş, amir, şef, reis, patron, baş, en önemli, ana |
9943 |
chiefly |
başlıca, en çok |
9944 |
chieftain of the tribe |
aşiret reisi |
9945 |
chieftain |
reis, başçı, lider, kabile başçısı, serkerde, ataman, koçu, koçubaşı, kuldurbaşı, destebaşı |
9946 |
chieftaincy |
kabile reisliği, başkanlık |
9947 |
chiffon |
şifon |
9948 |
chiffonier |
şifoniyer |
9949 |
chilblain |
soğuk şişliği |
9950 |
child bearing |
doğum |
9951 |
child benefit |
çocuk yardımı |
9952 |
child care |
çocuk bakımı |
9953 |
child labour |
çocuk çalıştırma |
9954 |
child language |
çocuk dili |
9955 |
child prodigy |
harika çocuk |
9956 |
child relief |
çocuk yardımı |
9957 |
child |
çocuk, velet, deneyimsiz, toy, çaylak, ürün, sonuç, çocuk |
9958 |
child's play |
çocuk oyuncağı, kolay iş |
9959 |
childbearing |
çocuk doğurma, doğum yapma, çocuk sahibi olma |
9960 |
childbed |
lohusa yatağı, loğusalık |
9961 |
childbirth |
çocuk doğurma, doğum |
9962 |
childhood |
çocukluk, çocukluk dönemi |
9963 |
childish |
çocuksu, çocuk gibi, çocukça, saçma |
9964 |
childishly |
çocukça |
9965 |
childishness |
çocuksuluk, çocukçalık |
9966 |
childless |
çocuksuz |
9967 |
childlike |
çocuksu |
9968 |
children insurance |
çocuk sigortası |
9969 |
children |
çocuklar |
9970 |
children's allowance |
çocuk zammı |
9971 |
children's hour |
sınalgıda çocuk sögeni |
9972 |
children's library |
çocuk kütüphanesi |
9973 |
children's wear |
çocuk giyimi |
9974 |
Chile saltpetre |
sodyum nitrat |
9975 |
chile |
bkz.chilli |
9976 |
chili |
bkz.chilli |
9977 |
chiliad |
bin, bin yıllık devre |
9978 |
chill |
soğumak, soğutmak, ürpertmek, korkutmak, soğuk, titreme, ürperti, soğuk algınlığı, soğukluk, soğuk |
9979 |
chilli |
kırmızı biber |
9980 |
chilliness |
soğukluk, soğuk |
9981 |
chilling |
soğuk |
9982 |
chilly |
soğuk, serin |
9983 |
chime in |
söze karışmak, lafa girmek |
9984 |
chime |
zil/çan sesi, (saat/zil/vb.) çalmak |
9985 |
chimera |
vehim, kuruntu, kâbus, ejderha |
9986 |
chimerical |
hayali, imkânsız, anlamsız |
9987 |
chimney cap |
baca külahı, baca şapkası |
9988 |
chimney corner |
ocak başı, baca kenarı |
9989 |
chimney draught |
baca çekişi |
9990 |
chimney piece |
şömine tablası, ocak rafı |
9991 |
chimney pot |
baca külahı |
9992 |
chimney rock |
peribacası |
9993 |
chimney sweep |
baca temizleyicisi |
9994 |
chimney |
baca, gaz lambası şişesi |
9995 |
chimneypot |
baca başlığı |
9996 |
chimneysweep |
baca temizleyicisi |
9997 |
chimneysweeper |
baca temizleyicisi |
9998 |
chimp |
şempanze |
9999 |
chimpanzee |
şempanze |
10000 |
chin |
çene, enek, iyek |
10001 |
chin-chin |
selam!, merhaba, şerefe! |
10002 |
China aster |
pat çiçeği, meydan güzeli |
10003 |
China bark |
kınakına |
10004 |
china clay |
kaolin, arıkil |
10005 |
china closet |
tabak dolabı |
10006 |
china |
çini, porselen |
10007 |
Chinaman |
Çinli |
10008 |
chinatown |
Çin mahallesi |
10009 |
chinaware |
çin işi, çini/porselen eşya |
10010 |
chinch |
tahtakurusu |
10011 |
chinchilla |
çinçilla |
10012 |
chine |
benekli, desenli, belsümüğü, dağ sırtı |
10013 |
Chinese arborvitae |
doğu mazısı |
10014 |
Chinese binary |
sütun ikili |
10015 |
Chinese cabbage |
Çin lahanası |
10016 |
Chinese lantern |
körüklü fener, şeytan feneri |
10017 |
Chinese wall |
Çin seddi, geçilemez engel |
10018 |
Chinese |
Çinli, Çince |
10019 |
chink |
yarık, çatlak, Çinli |
10020 |
chinook |
şinuk |
10021 |
chinstrap |
miğfer kayışı |
10022 |
chintz calender |
şintz kalenderi |
10023 |
chintz effect |
parlatma efekti |
10024 |
chintz |
basma kumaş |
10025 |
chinwag |
gevezelik, çene |
10026 |
Chios |
Sakız Adası |
10027 |
chip basket |
hasır sepet |
10028 |
chip breaker |
talaş kalemi, yonga bıçağı |
10029 |
chip hat |
hasır şapka |
10030 |
chip in |
söze karışmak, lafa girmek, iştirak etmek |
10031 |
chip pan |
fritöz |
10032 |
chip |
küçük parça, kırıntı, yonga, iz, çentik, çizik, yarık, cips, mikroçip, yontmak, çentmek, küçük bir parça koparmak, yontulmak, çentilmek, (çisil/vb.) doğramak |
10033 |
chipmunk |
küçük Amerika sincabı |
10034 |
chipper |
canlı, şevkli, sohbet etmek |
10035 |
chipping |
çakıltaşı |
10036 |
chippy |
serçe, ufak sincap |
10037 |
chirograph |
el ile yazılmış vesika |
10038 |
chirography |
el yazısı |
10039 |
chiromancy |
el falı |
10040 |
chiropodist |
pedikürcü |
10041 |
chiropody |
ayak bakımı |
10042 |
chirp |
cıvıltı, cıvıldamak |
10043 |
chirpy |
neşeli, şen şakrak, cıvıl cıvıl |
10044 |
chirr |
bazı böceklerin ötüşü |
10045 |
chirrup |
cıvıltı |
10046 |
chisel bit |
düz matkap ağzı, keski ucu |
10047 |
chisel steel |
keski çeliği |
10048 |
chisel |
keski, oymak, yontmak, dolandırmak, (out of ile) kazıklamak |
10049 |
chit |
küçük çocuk, küstah, saygısız ve yaygaracı kadın |
10050 |
chitchat |
sohbet, muhabbet, laklak |
10051 |
chitin |
kitin |
10052 |
chitterling |
bumbar |
10053 |
chivalrous |
şövalyelikle ilgili, yiğit, yürekli, kahraman, ince, kibar, mert, cömert, yardımsever |
10054 |
chivalry |
şövalyelik, yiğitlik, yüreklilik, kahramanlık, incelik, kibarlık |
10055 |
chive |
frenksoğanı |
10056 |
chivy |
avlamak, rahatsız etmek |
10057 |
chloral |
kloralhidrat, kloral |
10058 |
chlorate of zinc |
lehim suyu |
10059 |
chlorate |
klorik asit tuzu |
10060 |
chloric acid |
klorik asit |
10061 |
chloric |
klorik |
10062 |
chloride of lime |
kalsiyum klorür, kireçkaymağı |
10063 |
chloride |
klorür |
10064 |
chlorinate |
klorlamak |
10065 |
chlorinated |
klorlu |
10066 |
chlorination |
klorlama |
10067 |
chlorine |
klor |
10068 |
chlorite |
klorit |
10069 |
chloroform |
kloroform |
10070 |
chlorophyll |
klorofil |
10071 |
chloroplast |
kloroplast |
10072 |
chlorosis |
sarılık |
10073 |
chlorous |
kloröz |
10074 |
choc-ice |
itimil kaplı dondurma |
10075 |
chock |
takoz, takoz koymak, tıkamak |
10076 |
chock-a-block full with |
ağzına kadar dolu |
10077 |
chock-a-block |
tıka basa dolu, tıklım tıklım, hıncahınç |
10078 |
chock-full |
ağzına kadar dolu |
10079 |
chocolate |
çikolata, itimil |
10080 |
choice |
seçme, seçim, seçenek, tercih, seçilen/seçilmiş kişi/şey, seçkin, çok iyi, kaliteli |
10081 |
choiceness |
seçkinlik, nefaset |
10082 |
choir master |
koro yönetmeni |
10083 |
choir |
koro, koro üyelerinin yeri |
10084 |
choke back |
(duygularını) eğleçlemek, zapt etmek, menetmek |
10085 |
choke coil |
şok bobini, tıkama bobini |
10086 |
choke down |
aceleyle yemek, (duygularını) eğleçlemek |
10087 |
choke off |
ekmek, atlatmak, kurtulmak, eğleçlemek |
10088 |
choke up |
tıkanmak |
10089 |
choke |
boğmak, boğulmak, tıkamak, tıkanmak, tıkabasa doldurmak, boğma, boğulma, kodes |
10090 |
choker |
boğan şey/kimse, dik yaka |
10091 |
choky |
boğucu, hapishane |
10092 |
choler |
safra, öd, öfke |
10093 |
cholera bacillus |
kolera basili |
10094 |
cholera |
kolera |
10095 |
choleric |
sinirli, çabuk kızan |
10096 |
cholesterol |
kolesterol |
10097 |
chondrite |
kondrit, kumlu göktaşı |
10098 |
chondroid |
kıkırdak gibi |
10099 |
chondrule |
kondrul, gökkumu |
10100 |
choose |
seçmek, uygun görmek, yeğlemek, karar vermek |
10101 |
chooser |
seçen kimse |
10102 |
choosy |
güç beğenen, titiz, müşkülpesent |
10103 |
chop off |
kesmek, budamak |
10104 |
chop up |
doğramak, kıymak |
10105 |
chop |
(balta/vb.ile) kesmek, yarmak, kıymak, doğramak, dilmek, (plan/vb.) baltalamak, (balta/vb.) vuruşu, vuruş, darbe, (deniz) çırpıntı, pirzola, külbastı, damga, mühür, kalite, derece, aynı kalitede mallar, çene |
10106 |
chop-chop |
çabucak, hemencecik |
10107 |
chophouse |
et lokantası |
10108 |
chopper |
balta, satır, dikuçar, helikopter, motosiklet, (ç.) dişler |
10109 |
chopping block |
kütük, et kütüğü |
10110 |
chopping board |
et tahtası |
10111 |
chopping knife |
et baltası |
10112 |
chopping |
iri yapılı, kesme, yarma, değişiklik |
10113 |
choppy |
(deniz) çırpıntılı, dalgalı, (rüzgâr) değişken |
10114 |
chopstick |
Çinlilerin kullandığı yemek çubuğu |
10115 |
choral society |
koro |
10116 |
choral |
koro ile ilgili |
10117 |
chorale |
koral, ilahi beste |
10118 |
chord |
tel, tel, akor, kiriş |
10119 |
chordate |
omurgalı, omurgalı (döngül) |
10120 |
chore |
angarya, ufak gündelik işler |
10121 |
Chorea |
Kore |
10122 |
choreographer |
koreograf, bale direktörü |
10123 |
choreography |
koreografi |
10124 |
choriamb |
dört heceli bir ölçü |
10125 |
choric |
koro ile ilgili |
10126 |
chorion |
ceninin dış zarı, koryon |
10127 |
chorister |
koro üyesi, koro şefi |
10128 |
choroid coat |
damarkatman, koroit |
10129 |
choroid |
damarkatman, koroit |
10130 |
chortle |
gülmek, kıkırdamak, kahkaha |
10131 |
chorus girl |
kabare kızı |
10132 |
chorus |
koro, nakarat, uğultu, aynı anda şarkı söylemek/konuşmak |
10133 |
chough |
kızılca karga |
10134 |
chouse |
hile, dolandırmak |
10135 |
chow |
yiyecek |
10136 |
chowder |
balıklı sebze çorbası |
10137 |
chrestomathy |
krestomati |
10138 |
Christian area |
miladi tarih |
10139 |
Christmas rose |
kara çöpleme |
10140 |
chroma |
renk parlaklığı |
10141 |
chromate |
kromat |
10142 |
chromatic aberration |
kromatik sapınç, renk sapması |
10143 |
chromatic scale |
kromatik gam |
10144 |
chromatic sensitivity |
renk duyarlığı |
10145 |
chromatic |
kromatik, renkser, renklerle ilgili |
10146 |
chromaticity |
kromatiklik, renkserlik |
10147 |
chromatics |
kromatik, renk bilgisi |
10148 |
chromatid |
kromatit |
10149 |
chromatin |
kromatin |
10150 |
chromatography |
kromatografi |
10151 |
chrome green |
krom yeşili |
10152 |
chrome steel |
kromlu çelik |
10153 |
chrome |
krom |
10154 |
chromic acid |
krom asidi |
10155 |
chromic oxide |
krom oksidi |
10156 |
chromic |
kromla ilgili, kromlu |
10157 |
chrominance |
krominans, renklilik |
10158 |
chromite |
kromit |
10159 |
chromium plating |
krom kaplama |
10160 |
chromium |
krom |
10161 |
chromium-plate |
kromlamak, krom kaplamak |
10162 |
chromize |
kromlamak |
10163 |
chromo- |
(önek) renk-, kromo- |
10164 |
chromogen |
kromogen, kromojen |
10165 |
chromophore |
kromofor, renkyapan |
10166 |
chromoplast |
kromoplast |
10167 |
chromosome number |
kromozom sayısı |
10168 |
chromosome |
kromozom |
10169 |
chromosphere |
kromosfer, renkyuvarı |
10170 |
chronic unemployment |
kronik işsizlik |
10171 |
chronic |
süreğen, müzmin, kronik, (İİ) berbat, rezil, çok kötü |
10172 |
chronicle |
kronik, vakayıname, kroniğini çıkarmak |
10173 |
chronicler |
tarihçi |
10174 |
chronogram |
kronogram |
10175 |
chronograph |
kronograf |
10176 |
chronological age |
dallık yaşı |
10177 |
chronological |
kronolojik, zamandizinsel |
10178 |
chronologically |
kronolojik olarak, tarih sırasıyla |
10179 |
chronologize |
kronolojik olarak düzenlemek |
10180 |
chronology |
kronoloji, zamandizin |
10181 |
chronometer |
kronometre, süreölçer |
10182 |
chronometry |
kronometri |
10183 |
chrysalis |
krizalit |
10184 |
chrysanthemum |
kasımpatı, krizantem |
10185 |
chrysolite |
zebercet |
10186 |
chrysoprase |
yeşilimsi kuvars taşı |
10187 |
chub |
tatlı su kefalı, sarı balık |
10188 |
chubby |
tombul, dobişko, kök |
10189 |
chuck out |
dışarı atmak, sepetlemek |
10190 |
chuck sth in |
işini bırakmak, yapmaktan vazgeçmek |
10191 |
chuck |
atmak, fırlatmak, dışarı atmak, sepetlemek, vazgeçmek, bırakmak, terketmek |
10192 |
chucker-out |
fedai |
10193 |
chuckle |
kıkırdamak, kıkır kıkır gülmek, kıkırdama |
10194 |
chucklehead |
budala kimse, ahmak |
10195 |
chuffed |
memnun |
10196 |
chug |
(kozgaltka) pat pat etmek, teklemek |
10197 |
chum |
iyi arkadaş, ahbab |
10198 |
chummy |
samimi, arkadaş canlısı |
10199 |
chump |
odun, takoz, salak, aptal, pirzola, sümüklü et |
10200 |
chunk |
iri parça, büyük miktar |
10201 |
chunky |
bodur ve tıknaz, gödek, gebeş |
10202 |
churl |
hödük, pezevenk |
10203 |
churlish |
kaba, ters, aksi |
10204 |
churn out |
bol miktarda öndürmek |
10205 |
churn |
yayık, yayıkta tereyağı yapmak, çalkalamak, çalkalanmak |
10206 |
chute trap |
oluk sürgüsü |
10207 |
chute |
küçük çağlayan, oluk, paraşüt |
10208 |
chutney |
bir tür acı sos |
10209 |
chutzpa |
cüret, küstahlık |
10210 |
chyle |
keylüs, kilüs |
10211 |
chyme |
kimüs |
10212 |
cicada |
ağustosböceği, orakböceği |
10213 |
cicatrice |
sikatris, yara izi |
10214 |
cicatrize |
iyileşmek, iyileştirmek, kabuk bağlamak |
10215 |
cicero |
katrat |
10216 |
cicerone |
turist rehberi |
10217 |
cider press |
elma cenderesi |
10218 |
cider |
elma şarabı, elma şırası |
10219 |
cigar box |
puro kutusu |
10220 |
cigar case |
puro tabakası |
10221 |
cigar lighter |
sigara yakacağı, çakmak |
10222 |
cigar |
puro |
10223 |
cigaret |
bkz.cigarette |
10224 |
cigarette advertising |
sigara reklamı |
10225 |
cigarette case |
sigara tabakası |
10226 |
cigarette end |
izmarit |
10227 |
cigarette holder |
sigara ağızlığı |
10228 |
cigarette |
sigara, çilim |
10229 |
cilia |
kirpikler |
10230 |
ciliary |
kirpiksi |
10231 |
ciliated |
kirpikli |
10232 |
cilice |
yapağıdan dokunmuş kumaş |
10233 |
Cilicia |
Kilikya, Adana bölgesinin eski ismi |
10234 |
cilium |
kirpik |
10235 |
cimmerian |
kasvetli, kapanık |
10236 |
cinch |
kolay iş, çocuk oyuncağı, kesin şey, garanti |
10237 |
cinchona |
kınakına |
10238 |
cincture |
kuşak, kemer, pervaz, kuşak dolamak |
10239 |
cinder concrete |
cüruflu beton |
10240 |
cinder |
kor, köz |
10241 |
cinderella |
külkedisi |
10242 |
cine camera |
sınalga, kamera |
10243 |
cineaste |
sinema meraklısı |
10244 |
cinema |
sinema |
10245 |
Cinemascope |
Sinemaskop |
10246 |
cinematic |
sinematik |
10247 |
cinematograph |
sinematograf, sinema kılgası |
10248 |
cinematographic |
sinematografik |
10249 |
cinematography |
sinematograf, sinemacılık |
10250 |
Cinerama |
Sinerama |
10251 |
cineraria |
bileşikgillere ait bir ösümlük |
10252 |
cinerarium |
yakılan ölünün küllerinin muhafaza edildiği yer |
10253 |
cinerator |
ölülerin yakıldığı fırın |
10254 |
cinnabar |
zincifre, sülüğen |
10255 |
cinnamon |
tarçın |
10256 |
cinque |
(iskambil) beşli |
10257 |
cinquefoil |
beşparmakotu, kurtpençesi |
10258 |
cipher code |
şifre kodu |
10259 |
cipher key |
şifre anahtarı |
10260 |
cipher message |
şifreli mesaj |
10261 |
cipher |
sıfır, şifre |
10262 |
cipolin |
yeşil mermer |
10263 |
Cirassian |
Çerkezce |
10264 |
circa |
tahminen, dolayında, yaklaşık |
10265 |
circadian |
yirmi dört sögenlik |
10266 |
Circassian |
Çerkez |
10267 |
circe |
tehlikeli büyücü kadın |
10268 |
circinate |
halka şeklinde |
10269 |
circle brick |
kemer tuğlası |
10270 |
circle of curvature |
eğrilik çemberi |
10271 |
circle of trade |
iş sahası |
10272 |
circle |
çember, daire, halka, çevre, (tiyatro/vb.) balkon, çember içine almak, daire içine almak, daire biçiminde hareket etmek, çember çizmek, çevresini dolaşmak |
10273 |
circlet |
(taç/bilezik/kolbak/kolye/vb.) halka şeklinde süs eşyası |
10274 |
circuit board |
devre levhası |
10275 |
circuit breaker |
şalter, devre kesici |
10276 |
circuit court of appeal |
gezici temyiz mahkemesi |
10277 |
circuit diagram |
devre şeması |
10278 |
circuit |
dolaşma, devir, tur, çevre, halka, daire, çıngı devresi, gezi, tur, ziyaret, ring seferi, tur, devre, çevrim |
10279 |
circuitous |
dolambaçlı, kıvrımlı, dönemeçli |
10280 |
circular arch |
daire kemer |
10281 |
circular letter of credit |
kredi mektubu |
10282 |
circular letter |
sirküler, genelge |
10283 |
circular lever |
küresel düzeç |
10284 |
circular note |
tamim, sirküler nota, sirküler mektubu |
10285 |
circular ring |
dairevi halka |
10286 |
circular saw |
yuvarlak testere |
10287 |
circular vault |
dairevi kemer |
10288 |
circular |
dairesel, dolambaçlı, genelge |
10289 |
circularization |
tamim etme |
10290 |
circularize |
tamim etmek, sirküler yollamak |
10291 |
circulate |
dolaşmak, dolaştırmak, yaymak, yayılmak |
10292 |
circulating |
devreden, dolaşan, devir, dolaşım |
10293 |
circulation capital |
döner sermaye |
10294 |
circulation |
dolaşım, kan dolaşımı, dolaşma, yayılma, tiraj, baskı sayısı |
10295 |
circulator |
devir ettirici |
10296 |
circulatory system |
dolaşım jüyesi |
10297 |
circulatory |
dolaşımla ilgili |
10298 |
circumambient |
etrafını çeviren |
10299 |
circumambulate |
etrafını dolaşmak |
10300 |
circumcise |
sünnet etmek |
10301 |
circumcision feast |
sünnet düğünü |
10302 |
circumcision |
sünnet |
10303 |
circumference |
çember, çevre |
10304 |
circumferential |
çevresel |
10305 |
circumflex |
düzeltme/uzatma imi |
10306 |
circumfluous |
etrafı su ile çevrilmiş |
10307 |
circumfuse |
etrafına dökmek (su) |
10308 |
circumjacent |
etraftaki, çevredeki |
10309 |
circumlocution |
dolambaçlı söz, yuvarlak ifade |
10310 |
circumnavigate |
etrafını dolaşmak |
10311 |
circumnavigation |
etrafını dolaşma |
10312 |
circumnavigator |
(gemiyle) dünya turu yapan kimse |
10313 |
circumnutate |
çeşitli yönlere kıvrılmak |
10314 |
circumpolar star |
batmayan yıldız |
10315 |
circumpolar |
dolaykutupsal |
10316 |
circumscribe |
çevresini çizmek, sınırlamak |
10317 |
circumscription |
çevresine çizgi çizme, kuşatma, daire içine alma |
10318 |
circumsolar |
güneşin etrafında dönen, güneşe yakın |
10319 |
circumspect |
dikkatli, önemli |
10320 |
circumspection |
dikkatlilik, sakınganlık, öngörü |
10321 |
circumspectly |
dikkatle |
10322 |
circumstance |
durum, koşul |
10323 |
circumstances |
durumlar, koşullar, mali durum |
10324 |
circumstantial evidence |
ikinci derecede deliller |
10325 |
circumstantial |
duruma bağlı, ayrıntılı |
10326 |
circumstantiate |
ayrıntılarıyla açıklamak |
10327 |
circumvent |
-den kaçmak, kaçınmak, atlatmak |
10328 |
circumvention |
tuzağa düşürme |
10329 |
circumvolution |
bir merkez etrafında dönüş, döndürme |
10330 |
circus |
sirk, alan, meydan |
10331 |
cirque glacier |
sirk buzulu, buzyalağı buzulu |
10332 |
cirque |
sirk, buzyalağı |
10333 |
cirrhosis |
siroz |
10334 |
cirrocumulus |
sirokumulus, yumakbulut |
10335 |
cirrostratus |
sirrostratüs, tülbulut |
10336 |
cirrus |
sirüs bulutu |
10337 |
cissoid |
sissoid, sarmaşık eğrisi |
10338 |
cissy |
bkz.sissy |
10339 |
cist |
taş tabut |
10340 |
cistern barometer |
hazneli barometre |
10341 |
cistern |
sarnıç |
10342 |
citadel |
kale |
10343 |
citation |
geldiri, celpname, alıntı, iktibas |
10344 |
cite |
mahkemeye çağırmak, celpname göndermek, bahsetmek, adından söz etmek, örnek olarak vermek/göstermek |
10345 |
citified |
şehir hayatına uymuş, şehirleşmiş |
10346 |
citify |
kentleştirmek |
10347 |
citizen |
vatandaş, yurttaş |
10348 |
citizenry |
bütün vatandaşlar |
10349 |
citizenship |
vatandaşlık, yurttaşlık |
10350 |
citrate |
sitrat |
10351 |
citric acid |
sitrik asit |
10352 |
citric |
sitrik, ekşi |
10353 |
citrine |
açık sarı, limon sarısı |
10354 |
citron |
ağaçkavunu |
10355 |
citrus fruits |
narenciye |
10356 |
citrus |
turunçgillerle ilgili |
10357 |
city council |
şehir meclisi |
10358 |
city father |
kent yöneticisi |
10359 |
city hall |
belediye, belediye binası |
10360 |
city manager |
belediye başkanı |
10361 |
city planning |
şehir planlama |
10362 |
city state |
site kent, şehir devleti |
10363 |
city |
kent, şehir |
10364 |
civet |
misk kedisi |
10365 |
civic centre |
kent merkezi |
10366 |
civic |
şehirle ilgili, kentsel, yurttaşlıkla ilgili |
10367 |
civics |
yurttaşlık bilgisi |
10368 |
civil administration |
sivil idare |
10369 |
civil aviation |
sivil havacılık |
10370 |
civil case |
hukuk davası |
10371 |
civil code |
medeni kanun |
10372 |
civil commotion |
halk ayaklanması |
10373 |
civil defence |
sivil savunma |
10374 |
civil disobedience |
kanunlara itaat etmeme |
10375 |
civil engineer |
inşaat kıvcısı |
10376 |
civil engineering |
inşaat kıvcılığı |
10377 |
civil government |
sivil idare |
10378 |
civil law |
medeni hukuk |
10379 |
civil liberties |
insan hakları |
10380 |
civil life |
sivil yaşam |
10381 |
civil marriage |
medeni nikâh |
10382 |
civil population |
sivil halk |
10383 |
civil rights |
vatandaşlık hakları |
10384 |
civil servant |
devlet memuru |
10385 |
civil service |
devlet memurluğu, devlet hizmeti, kamu görevi |
10386 |
civil state |
medeni hal |
10387 |
civil suit |
hukuk davası |
10388 |
civil tribunal |
hukuk mahkemesi |
10389 |
civil war |
iç savaş |
10390 |
civil year |
mali yıl |
10391 |
civil |
sivil, uygar, medeni, kibar, nazik |
10392 |
civil-spoken |
nazik, terbiyeli |
10393 |
civilian life |
sivil yaşam |
10394 |
civilian population |
sivil halk |
10395 |
civilian |
sivil |
10396 |
civility |
incelik, nezaket, kibarlık |
10397 |
civilization |
uygarlık, medeniyet, uygarlaştırma, uygarlaşma, modern toplum |
10398 |
civilize |
uygarlaştırmak, uygarlaşmak |
10399 |
civilized |
medeni, uygar, sosyal |
10400 |
civvies |
sivil elbise |
10401 |
clabber |
katık |
10402 |
clack |
tıkırdamak, tıkırdatmak, tıkırtı |
10403 |
clad |
bürünmüş, kaplanmış, örtünmüş |
10404 |
cladding |
plakaj, giydirme |
10405 |
claim for damages |
zarar ve ziyan talebi |
10406 |
claim for indemnity |
tazminat talebi |
10407 |
claim |
hak talep etmek, almak, sahip çıkmak, iddia etmek, istek, talep, hak, iddia |
10408 |
claimable |
hak talep edilebilir |
10409 |
claimant |
talep sahibi, davacı |
10410 |
clairvoyance |
geleceği görebilme gücü |
10411 |
clairvoyant |
geleceği görebilen |
10412 |
clam up |
gıkını çıkarmamak, susmak |
10413 |
clam |
deniztarağı, (up ile) gıkını çıkarmamak, susmak |
10414 |
clamant |
gürültülü, ısrarlı |
10415 |
clamber |
tırmanmak |
10416 |
clammy |
nemli, yapışkan ve soğuk |
10417 |
clamor |
bkz.clamour |
10418 |
clamorous |
gürültülü, patırtılı, yaygaracı |
10419 |
clamour |
gürültü, patırtı, yaygara, yaygara koparmak |
10420 |
clamp bolt |
kelepçe cıvatası |
10421 |
clamp down on |
daha sıkı olmak, sınır koymak, menetmek |
10422 |
clamp |
mengene, kenet, kıskaç, mengeneyle sıkıştırmak |
10423 |
clamp-on |
kenetlenme |
10424 |
clampdown |
resmi kısıtlama, sınırlama, önleme |
10425 |
clamping |
bağlama, kenetleme |
10426 |
clamshell |
çift çeneli kova |
10427 |
clan |
klan, oymak, kabile, boy, büyük kodak |
10428 |
clandestine meeting |
gizli toplantı |
10429 |
clandestine worker |
kaçak işçi |
10430 |
clandestine |
gizli, el altından yapılan, gizli kapaklı |
10431 |
clang |
çınlamak, tınlamak, çınlatmak, tınlatmak, çınlama, tınlama |
10432 |
clanger |
büyük hata, gaf |
10433 |
clangour |
madeni ses |
10434 |
clank |
şakırtı, şıkırtı, şakırdamak, şakırdatmak |
10435 |
clannish |
(türküm) ayrılıkçı |
10436 |
clansman |
klan üyesi kimse |
10437 |
clap |
(el) çırpmak, alkışlamak, dostça vurmak, koyuvermek, gönderivermek, postalamak, alkış, alkışlama, gürleme, yavaş vurma, (the ile) belsoğukluğu |
10438 |
clapboard |
tahta kaplama, ahşap |
10439 |
clapper |
çan tokmağı |
10440 |
clappers |
şakşak |
10441 |
clapping |
alkış sesi, alkış |
10442 |
clapstick |
şakşak |
10443 |
claptrap |
zırva, saçmalık, hikâye, boş laf |
10444 |
claque |
verginli şakşakçılar türkümü |
10445 |
claret |
kırmızı şarap, kırmızı şarap rengi |
10446 |
clarification |
arıtma, temizleme, açıklama |
10447 |
clarifier |
durultucu |
10448 |
clarify |
açıklamak, açıklık getirmek, aydınlatmak, açıklanmak, anlaşılır olmak, aydınlanmak, arıtmak |
10449 |
clarinet |
klarnet |
10450 |
clarinetist |
klarnetçi |
10451 |
clarion |
boru sesi, yüksek ses, boru |
10452 |
clarity |
açık seçiklik, anlaşılırlık, berraklık, açıklık |
10453 |
clary |
adaçayı |
10454 |
clash |
çarpışmak, çatışmak, (renk) uymamak, gitmemek, çatışmak, aynı zamana denk gelmek, gürültü yapmak, gürültü, patırtı, çatışma |
10455 |
clasp knife |
sustalı çakı |
10456 |
clasp one's hands |
ellerini kavuşturmak |
10457 |
clasp |
toka, kopça, kavrama, sıkı sıkı tutma, tokalamak, kopçalamak, sıkıca tutmak, kavramak |
10458 |
class book |
mektep kitabı, yoklama defteri |
10459 |
class consciousness |
sınıf bilinci |
10460 |
class distinction |
sınıf farkı |
10461 |
class price |
en yüksek fiyat |
10462 |
class struggle |
sınıf mücadelesi |
10463 |
class war |
sınıf mücadelesi |
10464 |
class |
toplumsal sınıf, sınıf, zümre, tabaka, (mektep) sınıf, ders, çeşit, tür, sınıf, sınıflandırmak |
10465 |
classic |
klasik, birinci sınıf, klasik, bilinen, tipik, klasik yapıt, klasik |
10466 |
classical music |
klasik müzik |
10467 |
classical |
klasik |
10468 |
classicism |
klasisizim |
10469 |
classicist |
klasik biçim yanlısı |
10470 |
classicize |
klasikleştirmek |
10471 |
classifiable |
sınıflandırılabilir |
10472 |
classification |
sınıflama, bölümleme, tasnif, sınıflandırma |
10473 |
classified ad |
küçük yenün ilanı |
10474 |
classified advertisements |
küçük ilanlar |
10475 |
classified |
sınıflandırılmış, bölümlenmiş, tasnif edilmiş, (askeri bilgi/vb.) gizli |
10476 |
classifier |
klasifikatör, kümeleyici |
10477 |
classify |
sınıflandırmak |
10478 |
classless society |
sınıfsız toplum |
10479 |
classless |
(toplum) sınıfsız, sınıf farkı olmayan, hiç bir özel ya da toplumsal sınıfa bağlı olmayan, sınıfsız |
10480 |
classmate |
sınıf arkadaşı |
10481 |
classroom teacher |
sınıf öğretmeni |
10482 |
classroom |
sınıf, derslik |
10483 |
classy |
şık |
10484 |
clastic rocks |
klastik kaya, mekanik tortul kaya |
10485 |
clastic sediment |
klastik tortu, kırıntı tortu |
10486 |
clastic |
klastik |
10487 |
clatter |
tangırdamak, tangırtmak, tangırtı |
10488 |
claudication |
topallama |
10489 |
clause of statement |
bildirme tümcesi |
10490 |
clause |
cümlecik, yantümce, madde, fıkra |
10491 |
clauses of reason |
neden cümlecikleri, sebep cümlecikleri |
10492 |
claustrophobia |
kapalı yer korkusu, klostrofobi |
10493 |
clavichord |
klavsen |
10494 |
clavicle |
köprücüksümüğü |
10495 |
clavier |
klavye |
10496 |
claviform |
çomak şeklinde |
10497 |
claw clutch |
kurtağızlı kavrama, tırnaklı kavrama |
10498 |
claw coat |
frak |
10499 |
claw coupling |
kurtağızlı kavrama, tırnaklı kavrama |
10500 |
claw hammer |
çatal çekiç, tırnak çekici |
10501 |
claw hatchet |
çatallı balta |
10502 |
claw |
pençe, kıskaç, pençelemek, tırmalamak |
10503 |
clay blanket |
kil örtü |
10504 |
clay content |
kil muhtevası |
10505 |
clay dam |
kil baraj |
10506 |
clay fraction |
kil fraksiyonu |
10507 |
clay layer |
kil tabakası, kil katmanı |
10508 |
clay mud |
kil çamuru |
10509 |
clay pigeon |
suni güvercin |
10510 |
clay pipe |
toprak künk |
10511 |
clay pit |
kil ocağı |
10512 |
clay schist |
killi şist |
10513 |
clay seam |
kil damarı |
10514 |
clay slate |
killi şist |
10515 |
clay soil |
killi toprak |
10516 |
clay stratum |
kil tabakası |
10517 |
clay tile |
künk |
10518 |
clay |
kil |
10519 |
clayey |
killi, balçıklı |
10520 |
clayish |
kil gibi |
10521 |
claymore |
kılıç |
10522 |
clean bill of lading |
temiz konşimento |
10523 |
clean letter of credit |
temiz akreditif |
10524 |
clean out |
temizlemek, ayıklamak, seçmek, silip süpürmek |
10525 |
clean sweep |
tam temizlik, köklü değişim, tam zafer |
10526 |
clean up |
temizlemek, çok kâr etmek, vurgun vurmak |
10527 |
clean |
temiz, kullanılmamış, yeni, namuslu, masum, temiz, düzgün, adil, kurallara uygun, net, başarılı, boş, tam anlamıyla, bütünüyle, temizlemek, temizlenmek, (döngül) iç kılganlarını çıkartmak, sakatatını çıkartmak, içini temizlemek, temizleme, temizlik |
10528 |
clean-bred |
safkan |
10529 |
clean-cut |
biçimli, düzgün, belirgin, kesin, iyi yontulmuş |
10530 |
clean-handed |
suçsuz, günahsız |
10531 |
clean-limbed |
çakı gibi, dalyan gibi |
10532 |
cleaner |
temizlik işçisi, temizlikçi, temizleyici |
10533 |
cleaner's naphtha |
benzin |
10534 |
cleaner's |
temizleyici dükkânı |
10535 |
cleaning brush |
temizleme fırçası |
10536 |
cleaning supplies |
temizlik malzemesi |
10537 |
cleaning woman |
temizlikçi kadın |
10538 |
cleaning |
temizleme |
10539 |
cleanliness |
temizkârlık, selikalılık, selika, temizlik |
10540 |
cleanly |
temiz, temizliğe dikkat eden, temizkâr, selikalı, pakize, temiz bir biçimde |
10541 |
cleanse |
(yara/vb.) temizlemek |
10542 |
cleanser |
temizlik maddesi |
10543 |
cleansing |
temizleyici |
10544 |
clear away |
temizlemek, toplamak, kaldırıp götürmek |
10545 |
clear off |
çekip gitmek, kaçmak, sıvışmak, borç ödemek |
10546 |
clear out |
sıvışmak, tüymek, tertemiz etmek, çekilip gitmek |
10547 |
clear syrup |
beyaz şurup |
10548 |
clear the air |
sürtüşmeyi gidermek, gerginliği gidermek |
10549 |
clear the line |
çınkayı meşgul etmemek, hattı açık tutmak |
10550 |
clear up |
(hava) açılmak, çözümlemek, halletmek |
10551 |
clear violation |
açıkça ihlal |
10552 |
clear |
açık, parlak, berrak, anık, anlaşılır, net, belirgin, anlayışlı, kolayca kavrayan, emin, kararlı, suçsuz, belasız, açık, engelsiz, tehlikesiz, boş, masum, temiz, arı, saf, lekesiz, açık, belirgin, ortada, aşikâr, açıkça net bir şekilde, tamamen, uzağa, uzakta, dışarı, temizlemek, açmak, aklamak, değmeden geçmek, aşmak, resmi izin vermek, (borç) temizlemek, ödemek |
10553 |
clear-cut |
biçimli, düzgün, açık ve net, kesin, keskin hatlı |
10554 |
clear-headed |
anlayışlı, mantıklı |
10555 |
clear-sighted |
keskin gözlü, mantıklı |
10556 |
clearance sale |
tasfiye satışı |
10557 |
clearance |
(gemi/vb.) geçiş izni, temizleme, açıklık yer |
10558 |
clearheaded |
iyi düşünen, anlayışlı |
10559 |
clearing bank |
ciro bankası |
10560 |
clearing office |
takas bürosu |
10561 |
clearing system |
takas jüyesi |
10562 |
clearing |
(orman) açıklık, meydan, ağaçsız yer |
10563 |
clearinghouse |
kliring odası, takas odası |
10564 |
clearly |
açık bir biçimde, açık seçik, açıkça, şüphesiz, kesinlikle, düpedüz |
10565 |
clearness |
açıklık |
10566 |
clearout |
tepeden tırnağa temizleme |
10567 |
clearstarch |
kolalamak |
10568 |
cleat |
koçboynuzu, kama, takoz, kelepçe, mandal |
10569 |
cleavage |
yarma, yarık, çatlak, bölünme, memelerin arasındaki boşluk |
10570 |
cleave |
yarmak, bölmek |
10571 |
cleaver |
kasap satırı |
10572 |
cleavers |
yoğurtotu |
10573 |
clef |
anahtar |
10574 |
cleft foot |
çift tırnaklı ayak |
10575 |
cleft graft |
kalem aşısı |
10576 |
cleft palate |
yarık damak |
10577 |
cleft sentence |
ayrık tümce |
10578 |
cleft |
yarık, çatlak, yarık, çatlak |
10579 |
cleistogamic |
öz özüne döllenen |
10580 |
clematis |
akasma, yabanasması |
10581 |
clemency |
acıma, merhamet, (hava) yumuşaklık |
10582 |
clement |
merhametli, yufka yürekli, (hava) yumuşak |
10583 |
clench |
(diş/el/vb.) sıkmak, sımsıkı kapamak, sıkıca kavramak |
10584 |
clepsydra |
su saati |
10585 |
clerestory |
asma kat |
10586 |
clerical costs |
personel giderleri |
10587 |
clerical error |
yazı hatası |
10588 |
clerical work |
büro işi |
10589 |
clerk |
yazman, kâtip, tezgâhtar, satıcı |
10590 |
clerkship |
kâtiplik, yazmanlık |
10591 |
clever dick |
ukala dümbeleği |
10592 |
clever |
akıllı, zeki, usta, becerikli, parlak |
10593 |
cleverness |
akıllılık, zekilik, maharetlilik |
10594 |
clevis |
kenet demiri, çatal |
10595 |
clew |
yumak, topak, kuka, ipucu, yumak yapmak, sarmak |
10596 |
cliche |
basmakalıp söz, beylik laf |
10597 |
click beetle |
taklaböceği |
10598 |
click |
tıkırtı, tıkırdamak, tıkırdatmak, anlaşılmak, çakılmak, başarılı olmak, tutulmak |
10599 |
client |
müşteri, alıcı, müvekkil |
10600 |
clientele |
müşteriler, müşteri |
10601 |
cliff |
uçurum |
10602 |
cliffhanger |
büyük çekişme, heyecanlı yarış, (ünalgı/sınalgı) en heyecanlı yerinde kesilen dizi, arkası yarın |
10603 |
climacteric |
buhranlı yaş devresi |
10604 |
climacterical |
buhranlı devreye ait |
10605 |
climactic |
(heyecan/vb.) doruğa ulaştıran |
10606 |
climate |
iklim, ortam, hava |
10607 |
climatic change |
iklim değişimi |
10608 |
climatic zone |
iklim bölgesi |
10609 |
climatic |
iklimsel |
10610 |
climatology |
klimatoloji, iklimbilim |
10611 |
climax |
en heyecanlı bölüm, orgazm, en heyacanlı çekide ulaşmak, doruğa ulaşmak |
10612 |
climb down |
alttan almak, inmek, vazgeçmek |
10613 |
climb the walls |
aklı başından gitmek |
10614 |
climb |
tırmanmak, çıkmak, yükselmek, tırmanış, tırmanma, yokuş |
10615 |
climbable |
tırmanılabilir |
10616 |
climber |
tırmanıcı, dağcı, toplumda yükselmek isteyen kişi |
10617 |
climbing root |
tırmanıcı kök |
10618 |
climbing |
tırmanıcı, tırmanma |
10619 |
clime |
iklim, diyar |
10620 |
clinch |
sarılma, kucaklaşma, perçinlemek, halletmek, çözümlemek, sarılmak, kucaklaşmak |
10621 |
clincher |
perçinleme çivisi |
10622 |
cling like a leech |
sülük gibi yapışmak |
10623 |
cling |
yapışmak, sıkı sıkı tutmak, bırakmamak |
10624 |
clinging |
(giysi) yapışan, sıkan, dar, çok bağlı, kopamayan, yapışan |
10625 |
clingstone |
etşeftalisi |
10626 |
clingy |
yapışkan |
10627 |
clinic |
klinik |
10628 |
clinical thermometer |
tıbbi termometre |
10629 |
clinical |
klinik, soğuk, ilgisiz, umursamaz |
10630 |
clinicar |
gezici klinik |
10631 |
clinician |
klinisyen |
10632 |
clink |
çınlamak, tınlamak, çınlatmak, tınlatmak, çınlama, tınlama, kodes |
10633 |
clinker |
klinker, sert tuğla, dışık, cüruf, cüruf oluşturmak |
10634 |
clinometer |
klinometre, eğimölçer |
10635 |
clip joint |
kötü şöhretli gece kulübü |
10636 |
clip sb's wings |
ayağına bağ olmak |
10637 |
clip |
ataş, sıkaç, toka, klips, kıskaç, sancak, şarjör, kesme, kırılma, darbe, (ataş/vb.ile) tutturmak, kesmek, kırkmak, vurmak |
10638 |
clipboard |
raptiyeli yazı altlığı |
10639 |
clipped compound |
kesintili birleşik |
10640 |
clipper |
sürat teknesi, hızlı at, kırpma makası |
10641 |
clippers |
kırpma makası |
10642 |
clipping |
kesilen şey, kesik, kupür |
10643 |
clique |
klik, hizip |
10644 |
cliquish |
hizipçi |
10645 |
clit |
klitoris, bızır |
10646 |
clitellum |
semer |
10647 |
clitoris |
klitoris, dılak, bızır |
10648 |
cloaca |
lağım |
10649 |
cloak |
pelerin, perde, paravana, gizlemek, örtmek, saklamak |
10650 |
cloak-and-dagger |
casusluk ile ilgili |
10651 |
cloakroom |
vestiyer, tuvalet |
10652 |
clobber |
pataklamak, marizlemek, yenmek, haklamak, sürekli ve acımasız saldırılar yapmak, paltar, giyim, birkese mahsus şeyler |
10653 |
cloche |
çan şeklinde şapka, kloş |
10654 |
clock face |
saat kadranı |
10655 |
clock in |
işe başlamak, işe geliş sögenini kaydetmek |
10656 |
clock out |
işten çıkmak, işten çıkış sögenini kaydetmek |
10657 |
clock radio |
saatli ünalgı |
10658 |
clock tower |
saat kulesi |
10659 |
clock up |
kaydetmek, katetmek |
10660 |
clock |
masa/duvar saati, hız göstergesi, hızölçer, sögen tutarak süresini ölçmek |
10661 |
clocked |
süslü |
10662 |
clockmaker |
saatçi |
10663 |
clockwise |
saat yelkovanı yönünde |
10664 |
clockwork |
saati çalıştıran düzenek |
10665 |
clod |
(kil/vb.) toprak, aptal, salak |
10666 |
cloddishness |
aptallık |
10667 |
clodhopper |
hödük, andavallı, kıro |
10668 |
clodhopping |
kaba, hödük, dangıl dungul |
10669 |
clog |
nalın, takunya, tıkamak, tıkanmak |
10670 |
clone |
klon |
10671 |
clonus |
klonüs, ihtilaç |
10672 |
clop |
nal sesi |
10673 |
cloque |
klog, kabarcıklı krep, klog, kabarcıklı krep |
10674 |
close a bank account |
banka hesabını kapamak |
10675 |
close call |
kıl payı kurtuluş |
10676 |
close circuit |
kapalı devre |
10677 |
close down |
kapamak, tasfiye etmek, kapanmak |
10678 |
close fitting |
dar, sıkı |
10679 |
close friend |
yakın arkadaş |
10680 |
close in on |
yaklaşmak |
10681 |
close in |
sarmak, kuşatmak, (günler) kısalmak |
10682 |
close of the year |
yıl sonu |
10683 |
close on |
hemen hemen |
10684 |
close out |
tasfiye etmek |
10685 |
close relative |
yakın akraba |
10686 |
close resemblance |
yakın benzerlik |
10687 |
close shave |
paçayı zor kurtarma, sinek kaydı tıraş |
10688 |
close shot |
yakın plan, göğüs çekimi |
10689 |
close the books |
defterleri kapatmak |
10690 |
close up |
kapatmak, tıkamak, engellemek, kapanmak, şıkışmak |
10691 |
close |
kapatmak, kapanmak, eylemi durmak, eylemini durdurmak, birleşmek, birleştirmek, son vermek, son, bitim, sonuç, nihayet, katedral alanı, yakın, samimi, sık, az aralıklı, dar, sınırlı, dikkatli, titiz, (hava) sıkıntılı, boğucu, havasız, kapalı, az farklı, hemen hemen eşit, ketum, ağzı sıkı, eli sıkı, cimri, hasi, yakın, yakından, yakına |
10692 |
close-grained |
sık taneli, ince taneli |
10693 |
close-knit |
çok yakın, ayrılmaz |
10694 |
close-set |
birbirine yakın |
10695 |
closed bidding |
kapalı usulle teklif |
10696 |
closed circuit television |
kapalı devre sınalgı |
10697 |
closed circuit |
kapalı devre |
10698 |
closed community |
kapalı toplum |
10699 |
closed cycle |
kapalı devre, kapalı çevrim |
10700 |
closed economy |
kapalı ekonomi |
10701 |
closed path |
kapalı yol |
10702 |
closed session |
gizli celse, gizli oturum |
10703 |
closed shop |
yalnız sendika üyelerini çalıştıran işyeri |
10704 |
closed vowel |
kapalı ünlü |
10705 |
closed |
kapalı |
10706 |
closefisted |
cimri, pinti |
10707 |
closely |
yakından |
10708 |
closeness |
yakınlık, sıklık, darlık |
10709 |
closet |
gömme dolap, tuvalet, küçük oda |
10710 |
closing date |
kapanış tarihi |
10711 |
closing entry |
kapanış maddesi, kapanış kaydı |
10712 |
closing of an account |
hesabı kapatma |
10713 |
closing price |
kapanış fiyatı |
10714 |
closing speech |
kapanış konuşması, son konuşma |
10715 |
closing time |
kapanış zamanı |
10716 |
closing |
kapama |
10717 |
closure |
kapatma, kapanma, son, tartışmayı kesip oylamaya koyma |
10718 |
clot |
pıhtı, aptal, salak, sersem, pıhtılaşmak |
10719 |
cloth binding |
bez cilt |
10720 |
cloth finishing |
kumaş apresi |
10721 |
cloth fulling |
kumaş dinkleme |
10722 |
cloth milling |
kumaş dinkleme |
10723 |
cloth printing |
kumaş baskısı |
10724 |
cloth roller |
kumaş roliği |
10725 |
cloth waste |
kumaş telefi |
10726 |
cloth |
kumaş, bez, örtü, desterhan |
10727 |
cloth-bound |
bez ciltli, bez kaplı |
10728 |
clothe |
giydirmek |
10729 |
clothes basket |
çamaşır sepeti |
10730 |
clothes hanger |
elbise askısı |
10731 |
clothes moth |
güve |
10732 |
clothes peg |
çamaşır mandalı |
10733 |
clothes press |
çamaşır dolabı, elbise dolabı |
10734 |
clothes |
giysi, giyim, elbise, paltar, libas, eğin, üst baş |
10735 |
clotheshorse |
çamaşır kurutma askısı |
10736 |
clothesline |
çamaşır ipi |
10737 |
clothespin |
mandal |
10738 |
clothespress |
çamaşır dolabı, ütü kılgası |
10739 |
clothier |
kumaşçı |
10740 |
clothing industry |
konfeksiyon sanayii |
10741 |
clothing |
giyecek, giyim, kıyafet |
10742 |
clotting |
pıhtılaşma |
10743 |
cloud chamber |
sis odası |
10744 |
cloud chart |
bulut haritası |
10745 |
cloud cover |
bulut örtüsü |
10746 |
cloud layer |
bulut tabakası |
10747 |
cloud |
bulut, karaltı, gölge, küme, korku ya da üzüntü kaynağı olan şey, bulutlanmak, bulandırmak, karıştırmak |
10748 |
cloud-capped |
bulutla kaplanmış |
10749 |
cloudburst |
ani bastıran şiddetli yağmur, sağanak |
10750 |
clouded |
bulutlu, bulanık |
10751 |
cloudiness |
bulutluluk |
10752 |
cloudless |
bulutsuz |
10753 |
cloudy |
bulutlu, bulanık |
10754 |
clout |
darbe, yumruk, nüfuz, torpil, bulaşık bezi, cındır, vurmak, patlatmak, yapıştırmak, çakmak |
10755 |
clove |
karanfil, sarımsak dişi |
10756 |
clover |
yonca |
10757 |
cloverleaf junction |
yonca yaprağı (kavşak) |
10758 |
cloverleaf |
yonca yaprağı |
10759 |
clown |
palyaço, soytarı, şaklaban, maskara, soytarılık etmek, maskaralık etmek |
10760 |
clownery |
soytarılık, fars |
10761 |
cloy |
bıkkınlık vermek, gına getirmek, içini bayıltmak |
10762 |
cloying |
iğrenç |
10763 |
club car |
büfeli vagon |
10764 |
club fee |
kulüp aidatı |
10765 |
club moss |
kurtayağı |
10766 |
club of the rich nations |
zenginler kulübü |
10767 |
club together |
masrafı paylaşmak, bir araya gelmek |
10768 |
club |
kulüp, dernek, sopa, golf sopası, sinek, sopa ile vurmak/dövmek |
10769 |
clubby |
girişken, girgin |
10770 |
clubfooted |
yumru ayaklı |
10771 |
clubhouse |
(yöndün/vb.) kulüp binası |
10772 |
clubman |
kulüp üyesi |
10773 |
cluck |
gıdaklama, gıdaklamak |
10774 |
clue in |
ipucu vermek |
10775 |
clue |
ipucu |
10776 |
clump |
küme, yığın, ayak sesi, ayak patırtısı, tok ses, ağır ve gürültülü adımlarla yürümek |
10777 |
clumsiness |
hantallık, sakarlık |
10778 |
clumsy |
beceriksiz, sakar, biçimsiz |
10779 |
cluster |
salkım, demet, küme, türküm, kümelenmek, bir araya gelmek, toplamak, kümelemek, bir araya getirmek, toplamak |
10780 |
clutch brake |
kavrama eğleci, debriyaj eğleci |
10781 |
clutch coupling |
kavrama bağlantısı |
10782 |
clutch disc |
debriyaj diski, kavrama diski |
10783 |
clutch fork |
debriyaj çatalı, kavrama çatalı |
10784 |
clutch lining |
debriyaj balatası, kavrama tabanı |
10785 |
clutch pedal |
debriyaj pedalı, kavrama pedalı |
10786 |
clutch shaft |
debriyaj mili, kavrama mili |
10787 |
clutch |
kavramak, sıkıca tutmak, sarmak, kavrama, tutma, pençe, debriyaj, kavrama |
10788 |
clutter |
karmakarışık etmek, dağıtmak, darmadağın etmek, karışıklık, darmadağınlık, zürzavar, zirüzeber, saçıştırılmış şeyler |
10789 |
clyster |
lavman, tenkiye |
10790 |
co |
(önek) birlikte, müşterek, ortak |
10791 |
co-occurrence |
birlikte bulunma, birliktelik |
10792 |
co-op |
kooperatif |
10793 |
co-opt |
üye olarak kabul etmek |
10794 |
co-star |
başrol oyuncularından biri |
10795 |
co-worker |
meslektaş |
10796 |
coacervate |
koaservat |
10797 |
coach horse |
araba atı |
10798 |
coach house |
hangar, garaj |
10799 |
coach |
at arabası, fayton, yolcu otobüsü, yolcu vagonu, özel öğretmen, antrenör, koç, çalıştırıcı, çalıştırmak, yetiştirmek |
10800 |
coaching |
araba ile gezme, özel ders |
10801 |
coachman |
arabacı |
10802 |
coachwork |
karoseri |
10803 |
coaction |
birbirini etkileme, baskı, zorlama |
10804 |
coagulable |
pıhtılaşır, pıhtılaşabilir |
10805 |
coagulant |
pıhtılaştırıcı madde |
10806 |
coagulate |
koyulaşmak, pıhtılaşmak, pıhtılaştırmak |
10807 |
coagulation |
pıhtılaşma |
10808 |
coagulator |
pıhtılaştırıcı madde |
10809 |
coagulum |
pıhtı |
10810 |
coal bed |
kömür yatağı |
10811 |
coal bunker |
kömürlük |
10812 |
coal district |
kömür havzası, kömür bölgesi |
10813 |
coal drawing |
kömür çıkarma |
10814 |
coal dust |
kömür tozu |
10815 |
coal field |
kömür yatağı |
10816 |
coal gas |
kömür gazı, havagazı |
10817 |
coal measure |
kömür tabakası |
10818 |
coal mine |
kömür madeni |
10819 |
coal oil |
gazyağı |
10820 |
coal scuttle |
kömür kovası |
10821 |
coal seam |
kömür damarı |
10822 |
coal tar |
kömür katranı |
10823 |
coal |
kömür |
10824 |
coalbunker |
kömürlük |
10825 |
coaler |
kömür gemisi, kömür vagonu |
10826 |
coalesce |
birleşerek bir bütün haline gelmek, bütünleşmek, birleşmek |
10827 |
coalescence |
birleşme, bütünleşme |
10828 |
coalescent |
birleşmek üzere olan |
10829 |
coalfield |
kömür yatağı |
10830 |
coaling station |
kömür istasyonu |
10831 |
coalition partner |
koalisyon ortağı |
10832 |
coalition |
koalisyon, birleşme |
10833 |
coalmine |
kömür madeni |
10834 |
coalminer |
maden kömürü işçisi |
10835 |
coalyard |
kömür deposu |
10836 |
coaming |
mezarna, ambar ağzı |
10837 |
coarse adjustment |
kaba ayar |
10838 |
coarse grain |
iri tane, kaba tane |
10839 |
coarse gravel |
kaba çakıl, iri çakıl |
10840 |
coarse |
kaba, terbiyesiz, bayağı, adi, işlenmemiş, kaba |
10841 |
coarse-grained |
kaba damarlı (ağaç) |
10842 |
coarsen |
kabalaştırmak, kabalaşmak, irileştirmek |
10843 |
coarseness |
kabalık, irilik |
10844 |
coast artillery |
sahil topçusu |
10845 |
coast defence |
sahil savunma |
10846 |
coast guard |
sahil koruma |
10847 |
coast guards |
sahil muhafaza |
10848 |
coast |
kıyı, sahil, kızakla kayılabilecek yokuş, yokuştan kızakla kayma, kıyı boyunca gitmek, yokuş aşağı inmek |
10849 |
coastal current |
kıyı akıntısı |
10850 |
coastal dune |
kıyı kumulu |
10851 |
coastal navigation |
kabotaj |
10852 |
coastal region |
kıyı bölgesi |
10853 |
coastal security |
sahil güvenlik |
10854 |
coastal strip |
sahil şeridi |
10855 |
coastal town |
liman kenti |
10856 |
coastal waters |
karasuları |
10857 |
coastal |
kıyı ile ilgili |
10858 |
coaster brake |
pedal eğleci |
10859 |
coaster |
koster, bardak altlığı, altlık, kızak |
10860 |
coastguard |
sahil koruma görevlisi |
10861 |
coasting trade |
kabotaj, sahil ticareti |
10862 |
coasting vessel |
sahil gemisi |
10863 |
coasting |
kıyı seyri, kabotaj |
10864 |
coastline |
kıyı, rahil şeridi |
10865 |
coastwise shipping |
kabotaj |
10866 |
coastwise |
kıyı boyunca |
10867 |
coat hanger |
elbise askısı |
10868 |
coat of arms |
arma |
10869 |
coat of paint |
bir kat boya |
10870 |
coat stand |
portmanto |
10871 |
coat |
ceket, palto, mont, post, tabaka, kat, kaplama |
10872 |
coated |
kaplanmış, kaplı |
10873 |
coati |
koati |
10874 |
coating |
tabaka, kat, astar, kaplama |
10875 |
coauthor |
ortak yazar |
10876 |
coax |
tatlılıkla ikna etmek, tatlılıkla elde etmek |
10877 |
coaxial antenna |
koaksiyal anten |
10878 |
coaxial cable |
koaksiyal kablo |
10879 |
coaxial |
koaksiyal, eksendeş, ortak eksenli |
10880 |
cob |
mısır koçanı |
10881 |
cobalt blue |
kobalt mavisi |
10882 |
cobalt |
kobalt |
10883 |
cobalt-plate |
kobalt kaplamak |
10884 |
cobble |
kaldırım taşı döşemek, arnavut kaldırım taşı |
10885 |
cobbler |
ayakkabı tamircisi, sakar işçi |
10886 |
cobblers |
aptalca konuşma, saçmalık, zırva |
10887 |
cobblestone |
arnavut kaldırım taşı |
10888 |
cobra |
kobra |
10889 |
cobweb |
örümcek ağı |
10890 |
coca |
koka |
10891 |
cocaine |
kokain |
10892 |
cocatoo |
kakadu |
10893 |
coccus |
koküs |
10894 |
coccyx |
koksiks, kuyruksokumu sümüğü |
10895 |
cochineal insect |
kırmızböceği |
10896 |
cochineal |
kırmız, koşnil |
10897 |
cochlea |
koklea, kulak salyangozu |
10898 |
cochlear duct |
koklea arnası |
10899 |
cochlear |
kokleayla ilgili |
10900 |
cock an ears |
kulak kabartmak |
10901 |
cock and bull story |
uydurma laf, martaval |
10902 |
cock chafer |
mayısböceği |
10903 |
cock fighting |
horoz dövüşü |
10904 |
cock horse |
tahta at, oyuncak at |
10905 |
cock of the walk |
lider |
10906 |
cock one's hat |
şapkayı yan giymek |
10907 |
cock up |
içine etmek, içine sıçmak, berbat etmek |
10908 |
cock |
horoz, tetik, musluk, saman yığını, zırva, saçmalık, aptallık, cüret, (silah) kurmak, tetiğe almak, (kulak/vb.) dikilmek, kalkmak, kabarmak, dikmek, kaldırmak, kabartmak, (şapka/vb.) yana yatırmak, yan giymek, (saman) yığmak |
10909 |
cockade |
şapka arması |
10910 |
cockatoo |
Avustralya tepeli papağanı |
10911 |
cockboat |
küçük sandal |
10912 |
cockchafer |
mayısböceği |
10913 |
cockcrow |
şafak, sabahın ilk sögenleri |
10914 |
cockerel |
yavru horoz |
10915 |
cockeyed |
aptal, salak, saçma, yamuk, yan, yatık |
10916 |
cockfight |
horoz döğüşü |
10917 |
cockhorse |
oyuncak at, tahta at |
10918 |
cockle |
bir tür midye |
10919 |
cocklebur |
pıtrak |
10920 |
cockleshell |
tarak kabuğu, küçük sandal |
10921 |
Cockney |
(Doğu) Londralı |
10922 |
cockpit |
horoz dövüşü yapılan küçük alan, pilot kabini, yarış arabasında sürücü yeri |
10923 |
cockroach |
hamamböceği |
10924 |
cockscomb |
horoz ibiği, ibik |
10925 |
cockshy |
nişan tahtası |
10926 |
cockspur |
horoz mahmuzu |
10927 |
cocksure |
ukala, özünü beğenmiş |
10928 |
cocktail |
kokteyl |
10929 |
cocky |
ukala, özünü beğenmiş |
10930 |
coco |
hindistancevizi ağacı |
10931 |
cocoa bean |
kakao çekirdeği |
10932 |
cocoa |
kakao |
10933 |
coconut butter |
hindistancevizi yağı |
10934 |
coconut milk |
hindistancevizi sütü |
10935 |
coconut |
hindistancevizi |
10936 |
cocoon |
koza, barama |
10937 |
cocotte |
yosma |
10938 |
cod liver oil |
balıkyağı |
10939 |
cod |
morina balığı |
10940 |
coda |
koda, final |
10941 |
codbank |
morina bulunan sığlık |
10942 |
coddle |
ağır ateşte kaynatmak, üzerine titremek, şımartmak, çok üstüne düşmek |
10943 |
code name |
kod adı |
10944 |
code number |
kod numarası |
10945 |
code of ethics |
ahlak kuralları |
10946 |
code |
şifre, kod, kural, şifrelemek, şifreyle yazmak, kodlamak |
10947 |
codebtor |
müşterek borçlu |
10948 |
coded |
kodlu, kodlanmış |
10949 |
codein |
kodein |
10950 |
codeine |
kodein |
10951 |
coder |
kodlayıcı |
10952 |
codetermination |
ortak yönetim, yönetime katılma |
10953 |
codex |
eski bir kitabın orijinali |
10954 |
codfish |
morina |
10955 |
codger |
antika adam, tuhaf adam, acayip, garibe |
10956 |
codicil |
vasiyetnameye yapılan ek |
10957 |
codification |
kodlama, tanzim etme |
10958 |
codify |
düzenlemek, kodlamak |
10959 |
coding language |
kodlama dili |
10960 |
coding |
kodlama |
10961 |
codling moth |
elma içkurdu |
10962 |
codling |
morina yavrusu, ham elma |
10963 |
codliver oil |
balıkyağı |
10964 |
codominance |
eşbaskınlık |
10965 |
codriver |
haydavcı muavini |
10966 |
codswallop |
saçmalık, zırva |
10967 |
coed |
karma mektepte kız öğrenci, (mektep) karma eğitim yapan, karma |
10968 |
coeducation |
karma eğitim |
10969 |
coefficient of absorption |
absorpsiyon katsayısı, soğurum katsayısı |
10970 |
coefficient of elasticity |
esneklik katsayısı |
10971 |
coefficient of error |
hata katsayısı |
10972 |
coefficient of expansion |
genleşme katsayısı |
10973 |
coefficient of friction |
sürtünme katsayısı, sürtünüm çarpanı |
10974 |
coefficient of induction |
endüksiyon katsayısı |
10975 |
coefficient of linear expansion |
doğrusal genleşme katsayısı |
10976 |
coefficient of loading |
yükleme katsayısı |
10977 |
coefficient of reflection |
yansıma katsayısı |
10978 |
coefficient of roughness |
pürüzlülük katsayısı |
10979 |
coefficient |
katsayı |
10980 |
coelenterate |
selentere |
10981 |
coeliac |
karın boşluğu ile ilgili |
10982 |
coelostat |
kolostot |
10983 |
coenzyme |
koenzim |
10984 |
coequal |
eş, denk, eş, denk |
10985 |
coerce |
zorlamak, baskı yapmak |
10986 |
coercible |
zorunlu, mecburi |
10987 |
coercion |
zorlama, baskı |
10988 |
coercive |
zorlayıcı |
10989 |
coessential |
aslı bir olan |
10990 |
coeval |
yaşıt, akran, hemasır, çağdaş |
10991 |
coexist |
bir arada olmak, aynı anda varolmak, (karşıt siyasetli ülkeler) bir arada barış içinde yaşamak |
10992 |
coexistence |
bir arada var oluş |
10993 |
coexistent |
birlikte var olan |
10994 |
cofactor |
kofaktör, eşçarpan |
10995 |
coffee bean |
kahve çekirdeği |
10996 |
coffee break |
kahve molası |
10997 |
coffee cup |
kahve fincanı |
10998 |
coffee grounds |
kahve telvesi |
10999 |
coffee house |
çayevi, kahvehane, kahve |
11000 |
coffee maker |
kahve kılgası |
11001 |
coffee mill |
kahve değirmeni |
11002 |
coffee pot |
cezve, kahvedan, kahvedanlık |
11003 |
coffee set |
kahve takımı |
11004 |
coffee spoon |
tatlı kaşığı |
11005 |
coffee table |
çay masası |
11006 |
coffee |
kahve |
11007 |
coffeepot |
cezve |
11008 |
coffer |
sandık, çekmece, kasa, kutu |
11009 |
cofferdam |
batardo, sugeçirmez sandık |
11010 |
coffin bone |
toynak içindeki ayak sümüğü |
11011 |
coffin joint |
toynak eklemi |
11012 |
coffin plate |
tabut üstüne konulan levha |
11013 |
coffin |
tabut |
11014 |
cofunction |
kofonksiyon, eşişlev |
11015 |
cog the dice |
zar tutmak |
11016 |
cog |
çark dişi, diş |
11017 |
cogency |
telkin gücü, ikna yeteneği |
11018 |
cogent |
ikna edici, inandırıcı, telkin edici |
11019 |
cogently |
ikna ederek |
11020 |
cogged |
dişli |
11021 |
cogger |
dolgucu |
11022 |
cogging |
doldurma |
11023 |
cogitate |
(birşey üzerinde) dikkatle ve ciddi olarak düşünmek, enine boyuna iyice düşünmek |
11024 |
cogitation |
iyice düşünme, enine boyuna düşünme |
11025 |
cogitative |
düşünceli, düşünebilen, dalgın |
11026 |
cognac |
konyak |
11027 |
cognate languages |
akraba diller |
11028 |
cognate |
aynı kökenli, aynı soydan gelen, akraba |
11029 |
cognation |
aynı kökten gelme, akrabalık |
11030 |
cognition |
bilme, kavrama, idrak |
11031 |
cognitive |
bilmeye, kavramaya ya da idrak etmeye ilişkin |
11032 |
cognizable |
kavranabilir, idrak edilir |
11033 |
cognizance |
kavrama, idrak, bilgi, yetki |
11034 |
cognizant |
farkında olan, haberdar |
11035 |
cognomen |
soyadı, lakap, ad |
11036 |
cognoscente |
ehil, erbap |
11037 |
cognoscible |
kavranır, anlaşılır |
11038 |
cognovit |
ikrar, itirafname |
11039 |
cograil |
dişli ray |
11040 |
cogwheel |
dişli, çark |
11041 |
cohabit |
birlikte yaşamak, karı koca gibi yaşamak |
11042 |
cohabitation |
birlikte yaşama |
11043 |
coheir |
ortak, mirasçı |
11044 |
coheiress |
ortak mirasçı (kadın) |
11045 |
cohere |
yapışmak, birleşmek, uyuşmak, tutarlı olmak, birbirini tutmak |
11046 |
coherence |
yapışma, birbirini tutma, tutarlık, uygunluk |
11047 |
coherent |
uygun, tutarlı, birbirini tutan, kolayca anlaşılan |
11048 |
coherently |
tutarlı olarak |
11049 |
coherer |
koherer |
11050 |
cohesion |
yapışma, birbirini tutma, kohezyon, uyuşma, hemreylik |
11051 |
cohesive force |
yapışma gücü, moleküler çekim |
11052 |
cohesive |
yapışkan, bağlı, yapıştırıcı |
11053 |
cohesiveness |
yapışıklık |
11054 |
cohort |
bir lejyonun onda biri, türküm |
11055 |
coif |
takke, külah, papak, takke giydirmek |
11056 |
coiffeur |
kuaför |
11057 |
coiffure |
kuaförlük |
11058 |
coign |
çıkıntılı köşe |
11059 |
coil ignition |
bobinli ateşleme |
11060 |
coil spring |
helis yay, helezoni yay |
11061 |
coil vacuum pan |
serpantinli vakum kazanı |
11062 |
coil winding |
bobin sarımı |
11063 |
coil wire |
bobinaj teli |
11064 |
coil |
dolanmak, kangal haline gelmek, dolamak, kangal, bobin, tutam, gebeliği önleyici alet |
11065 |
coin box |
kumbaralı alısün |
11066 |
coin money |
pul kırmak |
11067 |
coin |
madeni pul, pul basmak, (sözcük/vb.) uydurmak, icad etmek |
11068 |
coin-box telephone |
kumbaralı alısün |
11069 |
coinage |
madeni pul basma, madeni pul, (yeni sözcük/vb.) uydurma, icat |
11070 |
coincide |
aynı zamana rastlamak, çatışmak, (düşünce/vb.) uymak, uyuşmak |
11071 |
coincidence circuit |
çakışma devresi, koinsidens devresi |
11072 |
coincidence |
rastlantı, tesadüf, uygunluk |
11073 |
coincident |
tesadüfi, mutabık |
11074 |
coincidental |
rastlantısal, tesadüfi |
11075 |
coincidentally |
tesadüfen |
11076 |
coiner |
pul basan kimse, kalpazan |
11077 |
coinsurance |
ortak sigorta, müşterek sigorta |
11078 |
coir |
hindistancevizi lifi |
11079 |
coital |
cinsî birleşme ile ilgili |
11080 |
coition |
bkz.coitus |
11081 |
coitus |
cinsî birleşme |
11082 |
coke breeze |
kok tozu, kok mıcırı |
11083 |
coke furnace |
kok fırını |
11084 |
coke oven |
kok fırını |
11085 |
coke |
kok kömürü, kokain, koka kola |
11086 |
coking coal |
kok kömürü |
11087 |
coking duff |
kok tozu |
11088 |
coking |
koklaştırma |
11089 |
col |
boyun, vadi, geçit |
11090 |
cola nut |
kola cevizi |
11091 |
cola |
kolalı içecekler |
11092 |
colander |
süzgeç, kevgir |
11093 |
colchicum |
safran |
11094 |
cold air |
soğuk hava |
11095 |
cold chisel |
soğuk keski, demir kalemi |
11096 |
cold cream |
yüz kremi |
11097 |
cold cuts |
soğutma et, söğüş |
11098 |
cold electrode |
soğuk elektrot |
11099 |
cold fish |
soğuk kimse, soğuk nevale |
11100 |
cold frame |
limonluk, sera |
11101 |
cold front |
soğuk cephe, soğuk hava kitlesi |
11102 |
cold meat |
soğutma et, söğüş |
11103 |
cold roll |
soğuk hadde |
11104 |
cold saw |
soğuk testere, daire testere |
11105 |
cold shoulder |
soğuk davranış |
11106 |
cold snap |
ani hava soğuması |
11107 |
cold sore |
uçuk |
11108 |
cold steel |
kılıç |
11109 |
cold storage |
soğuk hava deposu |
11110 |
cold war |
soğuk savaş |
11111 |
cold water |
soğuk su |
11112 |
cold wave |
soğuk dalgası |
11113 |
cold weather |
soğuk hava |
11114 |
cold work |
soğuk iş, soğuk işleme |
11115 |
cold |
soğuk, soğukluk, tumağı, zükâm, meraksız, lakayıt |
11116 |
cold-blooded |
soğukkanlı, duygusuz, acımasız, merhametsiz |
11117 |
cold-hearted |
soğuk, duygusuz, kaba |
11118 |
coldness |
soğukluk |
11119 |
cole |
kolza, lahana cinsinden sebze |
11120 |
coleoptera |
kınkanatlılar |
11121 |
coleopterous |
kınkanatlı |
11122 |
coleoptile |
koleoptil |
11123 |
colic |
kolik, buruntu, sancı |
11124 |
colitis |
kolit, kalınbağırsak iltihabı |
11125 |
collaborate |
birlikte çalışmak, işbirliği yapmak, düşmanla işbirliği yapmak |
11126 |
collaboration |
iş birliği, emektaşlık |
11127 |
collaborationist |
işbirlikçi |
11128 |
collaborator |
iş arkadaşı, işbirlikçi, mesai arkadaşı |
11129 |
collage |
kolaj, kolaj resim |
11130 |
collagen |
kolajen |
11131 |
collapse |
çökmek, çöktürmek, katlamak, katlanmak, başarısızlığa uğramak, suya düşmek, düşmek, yığılmak, bayılmak, güçten düşmek, çökmek, yıkılmak, çöküş, yıkılış, çökme, yıkılma, ani düşüş, yıkım, başarısızlık, güçten düşme |
11132 |
collapsible |
katlanabilir, açılır kapanır |
11133 |
collar |
yaka, tasma, yakalamak, araklamak, yürütmek |
11134 |
collarbone |
köprücük sümüğü |
11135 |
collate |
karşılaştırmak, sıraya koymak, dizmek, düzenlemek |
11136 |
collateral security |
karşılıklı teminat, munzam teminat, ek inanca |
11137 |
collateral |
yan yana, paralel, yardımcı, ikincil, ek, aynı soydan gelen, maddi teminat |
11138 |
collateralize |
teminat altına almak |
11139 |
collation |
karşılaştırma, hafif yemek |
11140 |
collator |
dizici |
11141 |
colleague |
meslektaş |
11142 |
collect call |
ödemeli konuşma |
11143 |
collect on delivery |
ödemeli olarak |
11144 |
collect oneself |
özünü toplamak |
11145 |
collect taxes |
vergi toplamak |
11146 |
collect |
toplamak, biriktirmek, toplanmak, birikmek, toparlamak, uğrayıp almak |
11147 |
collected |
özüne hakim, sakin |
11148 |
collectible |
tahsil edilebilir |
11149 |
collecting agent |
tahsildar |
11150 |
collecting tank |
depo, tank |
11151 |
collecting |
toplayıcı, devşirici, toplama, devşirme |
11152 |
collection clerk |
tahsilat memuru |
11153 |
collection manager |
tahsilat müdürü |
11154 |
collection |
toplama, toplanma, koleksiyon, derlem, biriktiri, iane, toplanan pul, yığın, posta kutusunu boşaltma |
11155 |
collective agreement |
toplusözleşme |
11156 |
collective bargain |
toplusözleşme |
11157 |
collective bargaining |
toplusözleşme görüşmesi |
11158 |
collective farm |
kolhoz, ortaklaşa çiftlik |
11159 |
collective labour agreement |
toplu iş sözleşmesi |
11160 |
collective noun |
topluluk adı |
11161 |
collective ownership |
ortak mülkiyet, ortak iyelik |
11162 |
collective security |
ortak güvenlik |
11163 |
collective work |
ortak yapıt |
11164 |
collective |
ortak, ortaklaşa, toplu, kolektif, kolektif şirket |
11165 |
collectively |
toplu olarak |
11166 |
collectivism |
kolektivizm, ortaklaşacılık |
11167 |
collectivist |
kolektivist, ortaklaşacı |
11168 |
collectivity |
bütünlük |
11169 |
collector |
vergi toplayan kişi, tahsildar, kolleksiyoncu |
11170 |
colleen |
kız |
11171 |
College of Europe |
Avrupa Koleji |
11172 |
college |
yüksekmektep, bilimyurdu, heyet, birlik |
11173 |
collegiate school |
ortamektep ve lise |
11174 |
collegiate |
birdem öğrencilerine özgü |
11175 |
collenchyma |
pekdoku |
11176 |
collet |
halka, yüksük, bilezik |
11177 |
collide |
çarpışmak, çatışmak, zıt olmak, zıt görüşte olmak |
11178 |
collie |
iskoç çoban köpeği |
11179 |
collier |
kömür işçisi, kömür gemisi |
11180 |
colliery |
kömür ocağı, kömür madeni |
11181 |
colligate |
birbirine bağlamak, birleştirmek |
11182 |
colligative |
koligatif, bağlaşık |
11183 |
collimate |
bir hizaya getirmek |
11184 |
collimation |
yönlendirme, kolimasyon |
11185 |
collimator |
yönlendirici, kolimator |
11186 |
collinear |
doğrudaş, aynı doğru üzerindeki |
11187 |
collision |
çarpışma, çatışma, düşünce ayrılığı |
11188 |
collocate |
düzenlemek, yan yana koymak, yerleştirmek |
11189 |
collocation |
düzenleme, sıraya koyma, tanzim, tertip |
11190 |
collocutor |
muhatap |
11191 |
collodion |
kolodyum |
11192 |
collogue |
entrika hazırlamak, gizlice konuşmak |
11193 |
colloid dispersion |
koloidal dağılım |
11194 |
colloid substance |
koloidal madde |
11195 |
colloid |
koloit, asıltı, yapışkan, pelte |
11196 |
colloidal chemistry |
koloit kimyası |
11197 |
colloidal electrolyte |
koloidal elektrolit |
11198 |
colloidal particles |
koloidal parçacıklar |
11199 |
colloidal solution |
koloidal çözelti |
11200 |
colloidal state |
koloidal hal |
11201 |
colloidal |
koloidal, pelteli |
11202 |
collop |
kızartmalık ince et dilimi |
11203 |
colloquial language |
günlük dil |
11204 |
colloquial speech |
gündelik dil |
11205 |
colloquial |
konuşma diline özgü |
11206 |
colloquialism |
konuşma diline özgü söz/sözcük/ifade, konuşma dili |
11207 |
colloquially |
konuşma diliyle, sözlü olarak |
11208 |
colloquium |
kolokyum |
11209 |
colloquy |
resmi konuşma |
11210 |
collotype |
ışık baskısı |
11211 |
collude |
dolap çevirmek, tezgâh hazırlamak |
11212 |
collusion |
gizli anlaşma, dolap, tezgâh |
11213 |
collusive |
gizli anlaşma |
11214 |
collyrium |
göz damlası |
11215 |
collywobbles |
heyecan ya da korkudan oluşan hafif karın ağrısı |
11216 |
colocynth |
acıelma, ebucehilkarpuzu |
11217 |
cologarithm |
kologaritma, eştersüstel |
11218 |
cologne |
kolonya |
11219 |
Colombia |
Kolombiya |
11220 |
Colombo |
Kolombo |
11221 |
colon |
iki çekit üstüste, kolon |
11222 |
colonel |
albay |
11223 |
colonelcy |
albaylık |
11224 |
colonial administration |
sömürge yönetimi |
11225 |
colonial |
sömürgeyle ilgili, sömürgeci |
11226 |
colonialism |
sömürgecilik |
11227 |
colonic |
kolon ile ilgili, kolik |
11228 |
colonist |
sömürgeci |
11229 |
colonization |
sömürge kurma |
11230 |
colonize |
kolonileştirmek, sömürgeleştirmek |
11231 |
colonizer |
sömürge oluşturan ülke |
11232 |
colonnade |
sıra sütunlar, sıra direkler |
11233 |
colony |
sömürge, koloni, yabancı bir ülkede yaşayan millet, koloni |
11234 |
colophon |
basımcının adını ve tarihini gösteren yazı |
11235 |
colophony |
kolofan, reçine |
11236 |
color |
bkz.colour |
11237 |
colorant |
renklendirici |
11238 |
coloration |
renklendirme |
11239 |
coloratura |
koloratür |
11240 |
colorimeter |
renkölçer, kolorimetre |
11241 |
colorimetry |
renkölçüm, kolorimetri |
11242 |
colossal |
büyük, kocaman, devasa, muazzam |
11243 |
colossus |
dev |
11244 |
colour blind |
renk körü |
11245 |
colour blindness |
renk körlüğü |
11246 |
colour chart |
renk kataloğu |
11247 |
colour code |
renk kodu |
11248 |
colour correction |
renk düzeltme |
11249 |
colour decoder |
renk çözücü |
11250 |
colour disc |
renk diski |
11251 |
colour doctor |
boya raklesi |
11252 |
colour fastness |
renk haslığı |
11253 |
colour film |
renkli yanka |
11254 |
colour hue |
renk nüansı |
11255 |
colour killer |
renk önleyici |
11256 |
colour line |
ırk ayrımı |
11257 |
colour matching |
renk uyuşumu |
11258 |
colour mixture |
renk karışımı |
11259 |
colour negative film |
renkli negatif yanka |
11260 |
colour photography |
renkli yaçıncılık |
11261 |
colour printing |
renkli baskı |
11262 |
colour scale |
renk ölçeği, renk skalası |
11263 |
colour separation |
renk ayrımı |
11264 |
colour sergeant |
çavuş |
11265 |
colour stain |
renk lekesi |
11266 |
colour television |
renkli sınalgı |
11267 |
colour test |
renk testi |
11268 |
colour value |
renk değeri |
11269 |
colour |
renk, ıl, tüs, renk duyumu, boya, ten rengi, canlılık, hareketlilik, boyamak, renklendirmek, renk değiştirmek, yüzü kızarmak, etkilemek |
11270 |
colourant |
boyarmadde |
11271 |
colouration |
renklendirme |
11272 |
coloured enamel |
renkli emay |
11273 |
coloured filter |
renk filtresi, renk süzgeci |
11274 |
coloured |
renkli, beyaz ırktan olmayan |
11275 |
colourfast |
boyası çıkmaz, solmaz |
11276 |
colourful |
renkli, rengârenk, canlı, parlak, renkli, hareketli |
11277 |
colouring agent |
boya maddesi |
11278 |
colouring |
boya, gıda boyası, boyama, renklendirme, ten rengi |
11279 |
colourless |
renksiz, solgun, sıkıcı, itici, donuk, renksiz |
11280 |
colours |
bayrak, (mektep/takım/kulüp/vb.)simgesel giysi/takı/şapka/vb. |
11281 |
colportage |
seyyar kitap satıcısı |
11282 |
colt |
tay, sıpa, acemi, toy, çaylak, kolt tabanca |
11283 |
colt's footh |
şehvet |
11284 |
coltsfoot |
öksürükotu |
11285 |
columbarium |
güvercinlik |
11286 |
Columbia |
Kolombiya |
11287 |
columbine |
hasekiküpesi |
11288 |
columbite |
kolumbit |
11289 |
columbium |
kolombiyum |
11290 |
column |
sütun, (yenün) sütun, köşe yazısı, (insan/araç/döngül/vb.) dizi, kuyruk |
11291 |
columnar |
sütuna benzer, sütunlar halinde olan |
11292 |
columnist |
sütun yazarı, köşe yazarı |
11293 |
colza oil |
kolza yağı |
11294 |
colza |
kolza |
11295 |
com- |
(önek) ile, beraber |
11296 |
coma |
koma |
11297 |
comate |
püsküllü, arkadaş |
11298 |
comatose |
komada, bilinçsiz |
11299 |
comb honey |
petek balı |
11300 |
comb out |
taramak, ayırmak, temizlemek |
11301 |
comb |
tarak, tarama, bal peteği, horoz ibiği, taramak, (bir yeri) aramak, taramak |
11302 |
combat aircraft |
muhabere uçağı |
11303 |
combat car |
savaş arabası |
11304 |
combat plane |
savaş uçağı |
11305 |
combat sport |
dövüş yöndünü |
11306 |
combat troops |
savaş birlikleri |
11307 |
combat |
mücadele etmek, savaşmak, mücadele, savaşım, çarpışma, savaş |
11308 |
combatant |
savaşçı |
11309 |
combative |
kavgacı |
11310 |
comber |
tarak, tarayıcı |
11311 |
combination lock |
şifreli kilit |
11312 |
combination |
birleştirme, birleşme, bileşim, terkip, birlik, sepetli motosiklet, şifreli bir kilidi açan harf ya da sayılar, kombinasyon |
11313 |
combinational |
bileşimli, bileşimsel |
11314 |
combinatorial |
kombinasyonal, katışımsal |
11315 |
combinatory |
birleşmiş, kaynaşmış, bağlamlı, bağlamsal |
11316 |
combine harvester |
biçerdöver |
11317 |
combine |
birleşmek, birleştirmek, birlik, kartel |
11318 |
combined board |
karma komisyon |
11319 |
combined vessels |
bileşik kaplar |
11320 |
combined |
birleşik, karışık, kombine |
11321 |
combings |
tarantı |
11322 |
combo |
küçük caz topluluğu |
11323 |
combustibility |
yanma, yanabilme |
11324 |
combustible |
yanabilir, kolayca tutuşabilir, yanıca |
11325 |
combustion chamber |
yanma odası |
11326 |
combustion engine |
yanmalı kozgaltka |
11327 |
combustion gases |
yanıcı gazlar |
11328 |
combustion motor |
yanmalı kozgaltka |
11329 |
combustion |
yanma, tutuşma |
11330 |
come a cropper |
naneyi yemek, baş aşağı gitmek |
11331 |
come a purler |
başaşağı düşmek |
11332 |
come about |
olmak, volta etmek |
11333 |
come across |
karşılaşmak, rastlamak, etkileyici olmak |
11334 |
come along |
gelişmek, (sağlık) iyiye gitmek, olmak |
11335 |
come apart at the seams |
iler tutar yeri kalmamak |
11336 |
come apart |
kopuvermek, dağılıvermek |
11337 |
come at |
üstüne üstüne gelmek |
11338 |
come away empty-handed |
eli boş dönmek |
11339 |
come away |
terk etmek, ayrılmak, çekilmek, kopuvermek |
11340 |
come back |
geri gelmek, kayıtmak, hatırına gelmek, aklına gelmek |
11341 |
come between |
aralarına girmek |
11342 |
come by |
önünden geçmek, edinmek, elde etmek |
11343 |
come clean |
suçunu itiraf etmek, gerçeği söylemek |
11344 |
come down in the world |
yoksullaşmak, gerilemek, düşmek |
11345 |
come down on |
üstelemek, cezalandırmak, acımasızca azarlamak |
11346 |
come down to earth |
ayakları suya ermek |
11347 |
come down |
(geçmişten bugüne) gelmek, erişmek, intikal etmek |
11348 |
come forward |
ileri gelmek |
11349 |
come full circle |
dönüp dolaşıp aynı yere gelmek |
11350 |
come hell or high water |
iki eli kanda olsa |
11351 |
come high |
pahalıya mal olmak |
11352 |
come home to |
kafasına dank etmek, farkına varılmak |
11353 |
come in for |
maruz kalmak, hak etmek |
11354 |
come in |
gözde olmak, moda olmak, seçilmek, başa geçmek |
11355 |
come into force |
yürürlüğe girmek |
11356 |
come into leaf |
yapraklanmak, yeşermek |
11357 |
come into operation |
kullanıma girmek |
11358 |
come into power |
iktidara gelmek |
11359 |
come into question |
gündeme gelmek |
11360 |
come into sight |
görünmeye başlamak |
11361 |
come into use |
kullanılmaya başlanmak |
11362 |
come into |
miras olarak almak, başlamak, mirasa konmak |
11363 |
come loose |
açılmak, gevşemek, serbest kalmak |
11364 |
come near |
yaklaşmak |
11365 |
come of age |
reşit olmak |
11366 |
come of |
-den gelmek, ortaya çıkmak |
11367 |
come off it! |
Saçmalama! |
11368 |
come off the hinges |
çığırından çıkmak |
11369 |
come off |
kopmak, olmak, gerçekleşmek, başarmak, sona ermek |
11370 |
come on |
görünmek, ortaya çıkmak, baş göstermek |
11371 |
Come on! |
Haydi!, Hadi!, Yok canım! |
11372 |
come out against |
karşı çıkmak |
11373 |
come out with |
ağızdan kaçırmak, satışa çıkarmak |
11374 |
come out |
çıkmak, yayınlanmak, belirmek |
11375 |
come over |
gelmek, uğramak, taraf değiştirmek, bastırmak |
11376 |
come round to |
özüne gelmek |
11377 |
come round |
ayılmak, özüne gelmek, dönmek, barışmak, gelmek |
11378 |
come through |
gelmek, yaşamak, atlatmak |
11379 |
come to a dead end |
çıkmaza girmek |
11380 |
come to a decision |
karara varmak |
11381 |
come to a head |
dönüm çekidine gelmek, olgunlaşmak |
11382 |
come to a sticky end |
bok yoluna gitmek |
11383 |
come to an agreement |
anlaşmaya varmak, razılığa gelmek |
11384 |
come to being |
var olmak |
11385 |
come to blows |
yumruk yumruğa gelmek, elleşmek |
11386 |
come to grief |
başarısız olmak, zarar görmek, başı darda olmak |
11387 |
come to grips with |
ile uğraşmak, üzerinde ciddi olarak durmak |
11388 |
come to life |
canlanmak, hareketlenmek, tepki göstermek |
11389 |
come to light |
ortaya çıkmak, meydana çıkmak |
11390 |
come to naught |
boşa gitmek, ziyan olmak |
11391 |
come to nothing |
boşa gitmek, suya düşmek |
11392 |
come to one's ears |
kulağına çalınmak |
11393 |
come to one's senses |
aklı başına gelmek, özüne gelmek |
11394 |
come to pass |
vuku bulmak |
11395 |
come to rest |
durmak |
11396 |
come to sb's rescue |
imdadına yetişmek, yardımına koşmak |
11397 |
come to stay |
yerleşmek |
11398 |
come to terms with |
kabullenmek, boyun eğmek, uzlaşmak |
11399 |
come to the crunch |
paçası sıkışmak |
11400 |
come to the fore |
sivrilmek, ilerlemek, öne geçmek |
11401 |
come to the point |
sadede gelmek |
11402 |
come to the wrong shop |
yanlış kapı çalmak |
11403 |
come to |
gelmek, ulaşmak, varmak, ayılmak |
11404 |
come together |
bir araya gelmek |
11405 |
come true |
gerçekleşmek |
11406 |
come under the hammer |
açık artırma ile satılmak |
11407 |
come unstuck |
kötü gitmek, başarısız olmak |
11408 |
come up against |
karşı karşıya kalmak, karşılaşmak |
11409 |
come up to |
denk olmak, eşit olmak |
11410 |
come up with |
düşünmek, öndürmek, bulmak |
11411 |
come up |
ele alınmak, gündeme gelmek, olmak, yükselmek |
11412 |
come |
gelmek, ulaşmak, gelip çatmak, olmak, başlamak, elde edilmek, üretilmek, gelmek, görünmek sight again, orgazma varmak, boşalmak, (beli) gelmek |
11413 |
come-hither |
seksi, çekici, davetkâr |
11414 |
come-uppance |
hak edilmiş ceza |
11415 |
comeatable |
varılır, erişilebilir |
11416 |
comeback |
dönüş, geri dönüş, akıllıca ve çabuk yanıtlama, karşılık |
11417 |
comedian |
komedyen, şamatacı, gırgır kimse |
11418 |
comedienne |
(bayan) komedyen |
11419 |
comedown |
düşme, saygınlığını yitirme, düşkırıklığı |
11420 |
comedy |
komedi, güldürü |
11421 |
comeliness |
güzellik, alımlılık |
11422 |
comely |
güzel, hoş, iç açıcı, çekici |
11423 |
comer |
yad, özge, garip, gelen (kimse) |
11424 |
comestible |
yenilebilir, yiyecek şey |
11425 |
comet |
kuyrukluyıldız, komet |
11426 |
cometic |
kuyruklu yıldıza ait |
11427 |
comfit |
şekerli meyve |
11428 |
comfort |
rahatlık, ferahlık, refah, konfor, avuntu, teselli, yardım, destek, rahatlatmak, ferahlatmak, avutmak, teselli etmek |
11429 |
comfortable |
rahat, konforlu, huzurlu |
11430 |
comfortably |
rahatça |
11431 |
comforter |
rahatlatıcı şey, yorgan, emzik |
11432 |
comfortless |
konforsuz, huzursuz |
11433 |
comfrey |
karakafes, eşekkulağı |
11434 |
comfy |
rahat, konforlu |
11435 |
comic opera |
operakomik |
11436 |
comic paper |
mizah dergisi |
11437 |
comic strip |
çizgi resimli öykü |
11438 |
comic strips |
karikatür şeklinde öykü dizisi |
11439 |
comic writer |
komedi yazarı |
11440 |
comic |
komik, gülünç, komediyle ilgili, komedi, resimli mizah dergisi, komedyen |
11441 |
comical |
gülünç, gülmeli, komik, tuhaf |
11442 |
comicality |
komiklik |
11443 |
comically |
komik bir biçimde |
11444 |
comics |
resimli mizah dergileri, karikatür öyküsü |
11445 |
coming into force |
yürürlüğe girme |
11446 |
coming of age |
reşit olma |
11447 |
coming |
gelme, geliş, varış, gelen, gelmekte olan, gelecek, başarılı, ilerleyen |
11448 |
comitative |
birliktelik yağdayı gösteren, birliktelik yağdayı |
11449 |
comity |
kibarlık, nezaket, incelik |
11450 |
comma |
virgül |
11451 |
command chain |
komut zinciri |
11452 |
command democracy |
güdümlü demokrasi |
11453 |
command |
buyurmak, emretmek, komuta etmek, kumanda etmek, yönetmek, hakim olmak, hak etmek, layık olmak, buyruk, emir, komut, kontrol, komuta, kumanda, yönetim, yetki, hakimiyet |
11454 |
commandant |
komutan |
11455 |
commandeer |
el koymak |
11456 |
commander |
komutan, deniz yarbayı |
11457 |
commander-in-chief |
başkomutan |
11458 |
commanding |
emreden, nüfuzlu, hâkim olan, yetkili |
11459 |
commandment |
`on emir'den biri |
11460 |
commando team |
komando timi |
11461 |
commando |
komando |
11462 |
commemorate |
anmak, anısını kutlamak, anısı olmak, anısına olmak |
11463 |
commemoration |
anmak, anma töreni |
11464 |
commemorative plaque |
anı plaketi |
11465 |
commemorative stamp |
anma pulu |
11466 |
commemorative |
anmaya yarayan, anımsatıcı |
11467 |
commence |
başlamak |
11468 |
commencement |
başlangıç, başlama, diploma töreni |
11469 |
commend |
övmek, takdir etmek, emanet etmek |
11470 |
commendable |
övgüye layık, övülmeye değer |
11471 |
commendation |
övgü, övme, takdir, resmi takdirname, onurlandırma, ödül |
11472 |
commensal |
komensal (döngül), ortakçı döngül |
11473 |
commensalism |
komensalizm, ortakçılık |
11474 |
commensurability |
ölçekdeşlik, aynı birimle ölçülebilme |
11475 |
commensurable |
orantılı, ölçekdeş, aynı birimle ölçülebilen |
11476 |
commensurate |
uygun, oranlı, eşit |
11477 |
comment on |
yorumlamak, eleştirmek, tenkit etmek, açıklamak |
11478 |
comment |
yorum, yorum yapmak |
11479 |
commentary |
açıklama, yorum, (maç/vb.) anlatma, nakil |
11480 |
commentate |
(maç/vb.) anlatmak |
11481 |
commentator |
(maç/vb.) anlatıcı |
11482 |
commerce |
tecim, ticaret |
11483 |
commercial account |
çek hesabı |
11484 |
commercial agent |
ticaret acentası |
11485 |
commercial agreement |
ticaret anlaşması |
11486 |
commercial art |
grafik sanatı |
11487 |
commercial bill |
ticari senet, kambiyo senedi |
11488 |
commercial company |
ticari şirket |
11489 |
commercial court |
Ticaret Mahkemesi |
11490 |
commercial credit |
ticari kredi |
11491 |
commercial enterprise |
ticari teşebbüs |
11492 |
commercial exchange |
ticaret borsası |
11493 |
commercial film |
reklam yankası |
11494 |
commercial high school |
ticaret lisesi |
11495 |
commercial law |
ticaret hukuku |
11496 |
commercial letter of credit |
akreditif |
11497 |
commercial occupations |
alım satım işleri |
11498 |
commercial paper |
ticari senet |
11499 |
commercial policy |
ticaret politikası |
11500 |
commercial school |
ticaret mektebi |
11501 |
commercial standing |
ticari itibar |
11502 |
commercial treaty |
ticari anlaşma |
11503 |
commercial vehicle |
ticari araç |
11504 |
commercial year |
ticari yıl |
11505 |
commercial |
tecimsel, ticari, kâr amaçlı, ticari, sınalgı/ünalgı reklamı |
11506 |
commercialism |
ticari anlayış, ticari terim |
11507 |
commercialization |
ticarileştirme |
11508 |
commercialize |
ticarete dökmek |
11509 |
commie |
komünist |
11510 |
commination |
uyarı |
11511 |
commingle |
karıştırmak, katıştırmak, karışmak |
11512 |
comminute |
ufalamak, ezmek |
11513 |
comminution |
ufalama |
11514 |
commiserate |
(with ile) acısını paylaşmak |
11515 |
commiseration |
acısını paylaşma, derdine ortak olma |
11516 |
commissar |
komiser |
11517 |
commissariat |
levazım sınıfı, komiserlik |
11518 |
commissary |
vekil, komiser, temsilci |
11519 |
commission agent |
komisyoncu acente |
11520 |
commission business |
komisyon işi |
11521 |
commission merchant |
komisyoncu |
11522 |
commission of bankruptcy |
konkordato |
11523 |
commission |
iş, görev, yetki, kurul, heyet, komisyon, yarkurul, komisyon, yüzde, terfi belgesi, görev vermek, görevlendirmek, (gemiyi) hizmete sokmak, terfi belgesi vermek, sipariş etmek |
11524 |
commissionaire |
(sinema/konakçı/vb.de) kapıcı |
11525 |
commissioned officer |
subay |
11526 |
commissioner |
komisyon üyesi, hükümet temsilcisi, (devlet dairesinde) yetkili memur, şube müdürü, bahisçi, bahis toplayıcısı |
11527 |
commissure |
ek yeri, birleşme yeri |
11528 |
commit a sin |
günah işlemek |
11529 |
commit an irregularity |
yolsuzluk yapmak |
11530 |
commit an offence |
suç işlemek |
11531 |
commit oneself to |
özünü adamak |
11532 |
commit oneself |
taahhüt altına girmek |
11533 |
commit suicide |
intihar etmek |
11534 |
commit to memory |
ezberlemek, aklında tutmak |
11535 |
commit to writing |
yazmak |
11536 |
commit |
yapmak, işlemek, kalkışmak, teslim etmek, (özünü) sorumlu kılmak, üstlenmek, vaadetmek |
11537 |
commitment |
taahhüt, üstlenme, söz, sorumluluk, bağlılık, teslim etme |
11538 |
committal |
(birini) tutukevine/akıl hastanesine gönderme, teslim |
11539 |
committed |
özünü adamış |
11540 |
committee of enquiry |
soruşturma kılganı |
11541 |
committee of experts |
uzmanlar komitesi |
11542 |
committee of honour |
şeref komitesi |
11543 |
committee of inquiry |
soruşturma komisyonu |
11544 |
committee of inspection |
inceleme kurulu |
11545 |
committee of investigation |
soruşturma komisyonu |
11546 |
committee stage |
komisyon aşaması |
11547 |
committee |
komisyon, heyet, komite, yarkurul |
11548 |
commix |
birbirine karıştırmak, karışmak |
11549 |
commixture |
karıştırma |
11550 |
commmmercial attache |
ticari ataşe |
11551 |
commode |
komodin, şifoniyer |
11552 |
commodification |
metalaştırma, nesneleştirme |
11553 |
commodious |
geniş, ferah, kullanışlı, rahat |
11554 |
commodity credit |
ayni kredi |
11555 |
commodity |
eşya, mal, ürün |
11556 |
commodore |
tuğamiral, ticari gemi filosu, kaptanı, komodor, yelken kulübü başkanı |
11557 |
common accord |
müşterek mutabakat |
11558 |
common action |
müşterek faaliyet |
11559 |
common area |
ortak alan |
11560 |
common carrier |
taşımacı, taşıyıcı, nakliyeci |
11561 |
common cold |
nezle |
11562 |
common customs tariff |
ortak gümrük tarifesi |
11563 |
common denominator |
ortak payda |
11564 |
common divisor |
ortakbölen |
11565 |
common factor |
ortak çarpan |
11566 |
common fraction |
bayağı kesir |
11567 |
common good |
kamu yararı |
11568 |
common knowledge |
bilinen gerçek |
11569 |
common language |
ortak dil |
11570 |
common law |
örf ve âdet hukuku, içtihatlara dayalı hukuk |
11571 |
common market |
ortak pazar |
11572 |
common noun |
cins adı, cins ismi, tür adı |
11573 |
common property |
ortak mal |
11574 |
common rights |
insan hakları |
11575 |
common room |
öğretmenler odası |
11576 |
common school |
devlet mektebi |
11577 |
common sense |
sağduyu |
11578 |
common stock |
adi hisse senedi |
11579 |
common |
ortak, genel, yalpı, sıradan, toplumsal, kamusal, topluma ait, ortak, çok rastlanan, yaygın, bilinen, çok kullanılan, bayağı, adi, kaba, halka açık yeşil alan, park, ortak, müşterek |
11580 |
commonage |
genel arazi hakkı |
11581 |
commonalty |
sıradan insanlar, vatandaşlar |
11582 |
commoner |
halk tabakasından olan kimse |
11583 |
commonly |
genellikle, çoğunlukla, ekseriya, adi/bayağı bir şekilde |
11584 |
commonness |
bayağılık, adilik |
11585 |
commonplace |
alalade, sıradan, basit, beylik, basmakalıp |
11586 |
Commons |
Avam Kamarası (üyeleri) |
11587 |
commonweal |
kamu yararı |
11588 |
commonwealth |
ulus, cumhuriyet |
11589 |
commotion |
kargaşa, karışıklık, zürzavar, zirüzeber |
11590 |
communal |
halka ait, toplumsal, ortaklaşa kullanılan, ortak |
11591 |
commune |
görüş alışverişinde bulunmak, söyleşmek, (komünist ülkelerde) çalışanlar türkümü, komün, komün yaşamı süren türküm, komün |
11592 |
communicable |
bulaşıcı, (görüş/vb.) yayılan |
11593 |
communicate with |
görüş alışverişi yapmak, iletişim kurmak |
11594 |
communicate |
(haber/bilgi/görüş/düşünce/vb.) geçirmek, nakletmek, iletmek, bildirmek, açıklamak, (with ile) görüş alışverişi yapmak, iletişim kurmak, birleşmek |
11595 |
communication devices |
iletişim aygıtları |
11596 |
communication medium |
iletişim aracı, medya |
11597 |
communication satellite |
iletişim uydusu, haberleşme uydusu |
11598 |
communication |
iletişim, haberleşme, komünikasyon, haber, mesaj, ç.komünikasyon jüyesi |
11599 |
communications channel |
iletişim arnası, iletişim oluğu |
11600 |
communications satellite |
haberleşme uydusu |
11601 |
communications |
haberleşme |
11602 |
communicative |
konuşkan, geveze, boşboğaz |
11603 |
communion |
görüş alışverişi, (duygu/düşünce/vb.) paylaşma |
11604 |
communique |
bildiri |
11605 |
communism |
komünizm |
11606 |
communist block |
komünist blok |
11607 |
communist |
komünist |
11608 |
communistic |
komünist |
11609 |
community antenna television |
ortak sırgavıllı sınalgı |
11610 |
community chest |
kamu yararına tutulan fon |
11611 |
community development |
toplum kalkınması |
11612 |
community of assets |
mal ortaklığı |
11613 |
community of interest |
çıkar türkümü |
11614 |
community ownership |
ortak mülkiyet |
11615 |
community property |
ortak mülkiyet |
11616 |
community |
halk, toplum, topluluk, ortak iyelik, ortaklaşalık |
11617 |
commutable |
değiştirilebilir, dönüştürülebilir |
11618 |
commutate |
çevirmek, değiştirmek |
11619 |
commutation |
cezayı hafifletme, değişme, akım çevirme |
11620 |
commutative |
değişmeli, komütatif |
11621 |
commutator |
komütatör, çevirici, değiştirici |
11622 |
commute |
(cezayı) hafifletmek, ev ile iş arasında gidip gelmek, değiş tokuş etmek |
11623 |
commuter |
abonman sahibi |
11624 |
compact disc |
kompakt disk |
11625 |
compact |
sık, sıkı, yoğun, özlü, kısa, sıkıca paketlenmiş, az yer kaplayan, küçük, pudra kutusu, pudriyer, küçük otomobil, antlaşma, sözleşme, razılaşma, mukavele, saziş, anlaşmak, anlaşma yapmak, sözleşme yapmak |
11626 |
compactibility |
sıkışabilirlik |
11627 |
compacting |
sıkıştırma |
11628 |
compaction |
sıkıştırma, kompaksiyon |
11629 |
compactness |
tıkızlık, yoğunluk |
11630 |
companion |
arkadaş, yoldaş, yardımcı, kılavuz, el kitabı, eş, diğer parça |
11631 |
companionable |
arkadaş canlısı, sokulgan |
11632 |
companionate |
arkadaşça |
11633 |
companionship |
arkadaşlık, dostluk, yoldaşlık |
11634 |
company car |
şirket arabası |
11635 |
company management |
şirket yönetimi |
11636 |
company meeting |
şirket toplantısı |
11637 |
company officials |
şirket yetkilileri |
11638 |
company promoter |
şirket temsilcisi |
11639 |
company secretary |
şirket sekreteri |
11640 |
company union |
işçi sendikası |
11641 |
company |
şirket, arkadaşlık, eşlik, arkadaş, dost, misafir, arkadaşlar, arkadaş çevresi, birlik, türküm, tayfa, bölük |
11642 |
comparable |
karşılaştırılabilir |
11643 |
comparative anatomy |
karşılaştırmalı anatomi |
11644 |
comparative degree |
artıklık derecesi, üstünlük derecesi |
11645 |
comparative grammar |
karşılaştırmalı dilbilgisi |
11646 |
comparative linguistics |
karşılaştırmalı dilbilim |
11647 |
comparative |
salıştırma, karşılaştırmalı, mukayeseli, göreli, göreceli, nispi, üstünlük derecesi |
11648 |
comparatively |
bir dereceye kadar, oldukça, karşılaştırmalı olarak |
11649 |
comparativism |
karşılaştırmacılık |
11650 |
comparator |
komparatör, karşılaştırıcı |
11651 |
compare notes |
görüş alışverişinde bulunmak |
11652 |
compare to |
benzetmek, göstermek |
11653 |
compare with |
kıyaslanmak, mukayese edilmek |
11654 |
compare |
salıştırmak, karşılaştırmak, mukayese etmek, benzetmek, (with ile) kıyaslanmak, mukayese edilmek |
11655 |
comparison of adverbs |
zarfların karşılaştırılması, zarflarda derece |
11656 |
comparison |
karşılaştırma, mukayese, benzerlik |
11657 |
compartment |
bölme, daire, (tren) kompartıman |
11658 |
compartmentalize |
bölmelere ayırmak |
11659 |
compass bearing |
pusula kerterizi |
11660 |
compass card |
pusula kartı |
11661 |
compass needle |
pusula iğnesi, pusula ibresi |
11662 |
compass rose |
rüzgârgülü |
11663 |
compass saw |
delik testeresi |
11664 |
compass |
pusula, pergel, sınır, alan, erim |
11665 |
compassion |
acıma, merhamet, acısını paylaşma, şefkat, sevecenlik |
11666 |
compassionate |
sevecen, merhametli, müşfik |
11667 |
compatibility |
bağdaşabilirlik, bağdaşırlık, uyarlık, uyma |
11668 |
compatible with |
uygun, geçimli |
11669 |
compatible |
birarada olabilir, uyuşabilir, bağdaşabilir, uyum içinde |
11670 |
compatriot |
yurttaş, hemşeri |
11671 |
compeer |
akran, eş |
11672 |
compel |
zorlamak, zorunda bırakmak, gerektirmek |
11673 |
compendious |
kısa, net, öz |
11674 |
compendium |
kısa ve detaylı özet |
11675 |
compensate |
tazminat ödemek, karşılamak, bedelini vermek, acısını telafi etmek |
11676 |
compensating |
dengeleyici, dengeleme |
11677 |
compensation |
bedel, tazminat, yerini doldurma, telafi |
11678 |
compensative |
telafi edici |
11679 |
compensator |
kompansatör, denkleştirgen |
11680 |
compensatory budget |
telafi edici bütçe |
11681 |
compensatory financing |
telafi edici finansman |
11682 |
compensatory |
telafi edici |
11683 |
compere |
sunucu, sunuculuk yapmak, sunmak |
11684 |
compete head to head |
başa baş yarışmak, başa baş rekabet etmek |
11685 |
compete |
yarışmak |
11686 |
competence |
yetenek, beceri, ustalık, yetki |
11687 |
competency |
yeterlik, ehliyet, yetenek, güç |
11688 |
competent authorities |
yetkili makamlar |
11689 |
competent |
yetenekli, becerili, usta, doyurucu, çok iyi, yetkili |
11690 |
competition |
yarışma, musabaka, rekabet, çekişme, deneme, sınama |
11691 |
competitive market |
rekabet piyasası |
11692 |
competitive power |
rekabet gücü |
11693 |
competitive |
rekabete dayanan, rekabetçi |
11694 |
competitiveness |
rekabet yeteneği |
11695 |
competitor |
yarışmacı, rakip |
11696 |
compilation |
derleme |
11697 |
compile |
derlemek |
11698 |
compiler |
derleyici |
11699 |
compiling |
derleyici, derleme |
11700 |
complacence |
memnuniyet |
11701 |
complacency |
öz özüne yetme, halinden memnun olma, gönül rahatlığı |
11702 |
complacent |
öz özüne yeten, halinden memnun, arkayın, rahat, keyfi yerinde |
11703 |
complain |
şikayet etmek, yakınmak |
11704 |
complainant |
davacı, şikâyetçi |
11705 |
complaint |
yakınma, şikayet, resmi şikayet, hastalık, rahatsızlık, şikayet |
11706 |
complaisance |
hoşgörü |
11707 |
complaisant |
müşfik, lütufkâr, hoşgörülü |
11708 |
complement |
tamamlayıcı, tamamlayıcı şey, tam kadro, tamamlamak |
11709 |
complementarity |
tümleme |
11710 |
complementary angle |
tümler açı |
11711 |
complementary colour |
komplementar renk, tamamlayıcı renk |
11712 |
complementary |
tamamlayıcı |
11713 |
complementation |
tümleme |
11714 |
complete |
tam, bitev, eksiksiz, tamam, bitmiş, tamamlamak, bitirmek |
11715 |
completely |
tamamen, bütünüyle, tam anlamıyla |
11716 |
completion |
tamamlama, bitirme, yerine getirme |
11717 |
complex of inferiority |
aşağılık kompleksi |
11718 |
complex sentence |
bileşik cümle, karmaşık tümce |
11719 |
complex |
birçok parçadan oluşmuş, çok parçalı, karmaşık, karışık, kompleks |
11720 |
complexion |
ten, ten rengi, karakter, doğa, tutum |
11721 |
complexity |
güçlük, zorluk, karmaşıklık |
11722 |
compliance |
uyma, itaat, razı olma, rıza |
11723 |
compliant |
yumuşakbaşlı, uysal, itaatkâr |
11724 |
complicacy |
karmaşıklık |
11725 |
complicate |
karıştırmak, güçleştirmek |
11726 |
complicated |
karışık, komplike, zor |
11727 |
complication |
karışıklık, yeni sorun, yağdayı güçleştiren şey |
11728 |
complicity |
suç ortaklığı, yardakçılık |
11729 |
compliment |
övgü, iltifat, kompliman, ç.selamlar, saygılar, iyi dilekler, övmek, tebrik etmek |
11730 |
complimentary |
övgü niteliğinde, hayranlık belirtici, övücü, bedava, pulsuz |
11731 |
compliments of the season |
yeni yıl tebriği |
11732 |
compliments |
selamlar, tebrikler |
11733 |
complot |
komplo, suikast |
11734 |
comply with |
uymak, razı olmak |
11735 |
comply |
(with ile) uymak, razı olmak |
11736 |
component forces |
bileşen kuvvetler |
11737 |
component |
(kılga/vb.) parça, bileşen |
11738 |
comport with |
uymak, uygun olmak |
11739 |
comportment |
davranış, hal |
11740 |
compose oneself |
özüne hâkim olmak |
11741 |
compose |
birleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek, yazmak, bestelemek, beste yapmak, yatıştırmak, sakinleştirmek |
11742 |
composed |
kompoze |
11743 |
composedly |
sakin |
11744 |
composedness |
sakinlik |
11745 |
composer |
besteci |
11746 |
composing galley |
gale |
11747 |
composing machine |
dizgi kılgası |
11748 |
composing room |
dizgievi, dizgi odası |
11749 |
composing stick |
kumpas |
11750 |
composing |
birleştirme |
11751 |
composite index |
bileşik endeks |
11752 |
composite |
birçok parçalardan oluşan, karma, karışık, bileşik |
11753 |
composition |
beste, bestecilik, bileşim, kompozisyon, düzenleme, tertip |
11754 |
compositor |
dizgici |
11755 |
compost |
çürümüş organik maddeli gübre |
11756 |
composure |
soğukkanlılık, özüne hakimiyet, kontrol |
11757 |
compote |
komposto, hoşaf |
11758 |
compound adjective |
bileşik sıfat, sıfat tamlaması |
11759 |
compound arch |
kompoze kiriş, bileşik kiriş |
11760 |
compound circuit |
bileşik devre |
11761 |
compound curve |
mürekkep eğri |
11762 |
compound duty |
gümrük resmi |
11763 |
compound eye |
bileşik göz |
11764 |
compound fraction |
bileşik kesir |
11765 |
compound fracture |
açık kırık |
11766 |
compound fruit |
bileşik meyve |
11767 |
compound girder |
bileşik kiriş, kompoze kiriş |
11768 |
compound interest method |
bileşik faiz yöntemi |
11769 |
compound interest |
bileşik faiz |
11770 |
compound leaf |
bileşik yaprak |
11771 |
compound machine |
birleşik kılga |
11772 |
compound microscope |
bileşik mikroskop |
11773 |
compound motor |
kompaund kozgaltka, bileşik kozgaltka |
11774 |
compound noun |
bileşik isim, bileşik ad |
11775 |
compound pendulum |
bileşik sarkaç |
11776 |
compound sentence |
bileşik cümle, bileşik tümce |
11777 |
compound signal |
bileşik sinyal |
11778 |
compound tariff |
karma gümrük tarifesi |
11779 |
compound tense |
bileşik zaman |
11780 |
compound verb |
birleşik fiil |
11781 |
compound word |
bileşik kelime, bileşik sözcük |
11782 |
compound |
katmak, eklemek, artırmak, birleştirmek, bileşik, bileşim, (duvar/çit/vb.ile çevrili) binalar topluluğu |
11783 |
comprador |
işbirlikçi, komprador |
11784 |
comprehend |
anlamak, düşünmek, kavramak |
11785 |
comprehensible |
anlaşılabilir |
11786 |
comprehension |
anlama, kavrama, (mektepte) kavrama testi |
11787 |
comprehensive insurance |
toplu sigorta |
11788 |
comprehensive school |
sanat mektebi, çok amaçlı mektep |
11789 |
comprehensive service |
komple servis |
11790 |
comprehensive |
etraflı, geniş, ayrıntılı, (eğitim) çok yönlü |
11791 |
compress |
basmak, sıkıştırmak, bastırmak, bir kaç sözcükle anlatmak, özetlemek, kompres |
11792 |
compressed air |
sıkıştırılmış hava, basınçlı hava |
11793 |
compressed gas |
sıkıştırılmış gaz |
11794 |
compressed |
sıkıştırılmış, basınçlı, özet, kısa |
11795 |
compressibility |
kompresibilite, sıkışırlık |
11796 |
compressible |
sıkışabilir, sıkıştırılabilir |
11797 |
compression ratio |
kompresyon oranı, sıkıştırma oranı |
11798 |
compression spring |
baskı yayı |
11799 |
compression |
sıkıştırma, özetleme |
11800 |
compressive force |
basınç kuvveti |
11801 |
compressive |
sıkıştıran, bastıran, sıkıştırıcı |
11802 |
compressor |
kompresör, sıkmaç, sıkıştırıcı |
11803 |
comprise |
#NAME? |
11804 |
compromise |
uzlaşma, uzlaşmak, şerefini tehlikeye atmak, şerefine gölge düşürmek |
11805 |
comptroller general |
baş müfettiş |
11806 |
comptroller |
kontrolör, denetçi, murakıp, müfettiş |
11807 |
compulsion |
zorlama, zor, baskı, güçlü istek, tutku |
11808 |
compulsive |
zorunlu, mecburi |
11809 |
compulsorily |
zorla |
11810 |
compulsory auction |
zorunlu satış |
11811 |
compulsory delay |
zorunlu gecikme |
11812 |
compulsory education |
zorunlu öğrenim |
11813 |
compulsory insurance |
zorunlu sigorta |
11814 |
compulsory liquidation |
zorunlu tasfiye |
11815 |
compulsory military service |
zorunlu askerlik |
11816 |
compulsory purchase |
istimlak, kamulaştırma |
11817 |
compulsory sale |
zorunlu satış |
11818 |
compulsory saving |
zorunlu tasarruf |
11819 |
compulsory subject |
zorunlu ders |
11820 |
compulsory |
zorunlu, mecburi |
11821 |
compunction |
vicdan azabı, pişmanlık, utanma |
11822 |
computable |
hesaplanabilir |
11823 |
computation of the interests |
faiz hesabı |
11824 |
computation |
ölçüm, hesap, hesaplama, ölçümleme |
11825 |
computational linguistics |
bilişimsel dilbilim |
11826 |
computational |
bilişimsel |
11827 |
compute |
hesap yapmak, hesaplamak |
11828 |
computed price |
hesaplanmış fiyat |
11829 |
computer architecture |
bilgisayar mimarisi |
11830 |
computer centre |
bilgisayar merkezi |
11831 |
computer code |
bilgisayar kodu |
11832 |
computer engineer |
bilgisayar kıvcısı |
11833 |
computer industry |
bilgisayar endüstrisi |
11834 |
computer language |
bilgisayar dili |
11835 |
computer network |
bilgisayar ağı, bilişim ağı |
11836 |
computer operator |
bilgisayar operatörü, bilgisayar işletmeni |
11837 |
computer personnel |
bilgisayar personeli |
11838 |
computer program |
bilgisayar bağdarlaması |
11839 |
computer programmer |
bilgisayar bağdarlamacısı |
11840 |
computer science |
bilgisayar bilimi |
11841 |
computer software |
bilgisayar yazılımı |
11842 |
computer user |
bilgisayar kullanıcısı |
11843 |
computer utility |
bilgisayar desteği |
11844 |
computer word |
bilgisayar sözcüğü |
11845 |
computer |
bilgisayar |
11846 |
computer-assisted instruction |
bilgisayar destekli öğretim |
11847 |
computerize |
bilgisayarlaştırmak, bilgisayara yüklemek |
11848 |
comrade |
arkadaş, yazgı arkadaşı, (komünist ülkelerde) yoldaş |
11849 |
comradeship |
dostluk, arkadaşlık |
11850 |
con brio |
canlı olarak |
11851 |
con |
aleyhte çekit/kimse, kazık, üçkâğıt, mahkûm, tutuklu, kazıklamak, dolandırmak |
11852 |
conative |
çaba ile ilgili |
11853 |
concatenate |
sıralamak, birbirine bağlamak |
11854 |
concatenation |
birbirine bağlama |
11855 |
concave lens |
çukur mercek, obruk mercek |
11856 |
concave mirror |
çukur ayna, obruk ayna |
11857 |
concave reflector |
içbükey yansıtıcı |
11858 |
concave |
çukur, içbükey |
11859 |
concavity |
içbükeylik, çukurluk |
11860 |
concavo-concave |
iki yüzü çukur, çift taraflı içbükey |
11861 |
concavo-convex |
içbükey-dışbükey |
11862 |
conceal |
gizlemek, saklamak |
11863 |
concealable |
gizlenebilir, saklanabilir |
11864 |
concealed unemployment |
gizli işsizlik |
11865 |
concealed |
gizli, saklı |
11866 |
concealment |
saklama, gizleme, gizlenme, sır tutma |
11867 |
concede |
kabul etmek, itiraf etmek, vermek, teslim etmek, bahşetmek, bırakmak |
11868 |
conceit |
özünü beğenmişlik, kibir, kurum |
11869 |
conceited |
özünü beğenmiş, burnu büyük, kibirli, kurumlu |
11870 |
conceivable |
akla yatkın, olası |
11871 |
conceive |
tasarlamak, kurmak, düşünmek, gebe kalmak, (of ile) tasavvur etmek, düşünmek |
11872 |
concentrate |
konsantre olmak, bir yerde toplamak, deriştirmek, toplanmak, derişmek, konsantre, derişik madde |
11873 |
concentrated |
çok güçlü, yoğun |
11874 |
concentration camp |
toplama düşergesi |
11875 |
concentration cell |
konsantrasyon pili, derişim pili |
11876 |
concentration |
toplama, toplanma, konsantrasyon |
11877 |
concentrator |
toplayıcı, koyultucu |
11878 |
concentric |
eşmerkezli |
11879 |
concentricity |
eksen birliği |
11880 |
concept |
genel kavram, genel düşünce |
11881 |
conception |
anlayış, kavrayış, kavrama, düşünce, görüş, kavram, fikir, gebe kalma |
11882 |
conceptional |
kavramsal |
11883 |
conceptive |
anlayan, kavrayan |
11884 |
conceptual |
kavramsal |
11885 |
conceptualism |
kavramcılık |
11886 |
conceptualization |
kavramsallaştırma |
11887 |
concern |
hakkında olmak, ilgili olmak, ilgilendirmek, etkilemek, kaygılandırmak, endişelendirmek, ilgilendirmek, mesele, sorun, iş, kaygı, endişe, şirket, firma |
11888 |
concerned oneself with |
karışmak |
11889 |
concerned |
ilgili, ilişkili, endişeli, kaygılı |
11890 |
concerning |
hakkında, -e dair, ile ilgili, değişli |
11891 |
concert goer |
konser meraklısı |
11892 |
concert grand |
kuyruklu piyano |
11893 |
concert |
dinleti, konser |
11894 |
concerted action |
toplu hareket |
11895 |
concerted |
birlikte planlanmış/yapılmış, ortak, çok güçlü, sıkı |
11896 |
concertina |
akordeona benzer bir çalgı |
11897 |
concerto |
konçerto |
11898 |
concession |
ödün, taviz, ayrıcalık, imtiyaz |
11899 |
concessionaire |
imtiyaz sahibi kimse |
11900 |
concessionary |
ayrıcalıklı, tavizli |
11901 |
concessioner |
bayi |
11902 |
conch |
büyük deniz kabuğu, balıkkulağı |
11903 |
concha |
yarım kubbe, kulak kepçesinin çukuru |
11904 |
conchifera |
kabuklu deniz döngülleri |
11905 |
conchiferous |
kabuklu |
11906 |
conchoid |
konkoid, sedef eğrisi |
11907 |
conchoidal |
konkoidal |
11908 |
concierge |
kapıcı, odabaşı |
11909 |
conciliate |
gönlünü almak, gönlünü yapmak |
11910 |
conciliation |
gönül alma |
11911 |
conciliator |
uzlaştıran kimse, arabulucu |
11912 |
conciliatory |
gönül alıcı |
11913 |
concise |
kısa, özlü |
11914 |
concisely |
kısaca |
11915 |
conciseness |
kısalık, özlülük |
11916 |
concision |
özetleme |
11917 |
conclave |
özel toplantı |
11918 |
conclude |
bitirmek, sona erdirmek, bitmek, sona ermek, sonucuna varmak, çözmek, halletmek, anlaşmak, karara varmak |
11919 |
conclusion |
son, bitim, sonuç, karar, yargı, anlaşma |
11920 |
conclusive evidence |
kati delil, kesin kanıt |
11921 |
conclusive |
kesin, şüpheleri ortadan kaldıran |
11922 |
conclusiveness |
kesinlik |
11923 |
concoct |
birbirine karıştırıp hazırlamak, uydurmak, kafadan atmak |
11924 |
concoction |
karışım, uydurma, tertip |
11925 |
concomitant |
birlikte olan, beraberinde gelen |
11926 |
concord |
uyum, anlaşma, birlik, dostluk, barış |
11927 |
concordance |
uyum, uygunluk, ahenk |
11928 |
concordant |
uyumlu, ahenkli, uygun |
11929 |
concourse |
gelme, toplanma, kalabalık, geniş yer, meydan |
11930 |
concrete floor |
beton döşeme |
11931 |
concrete mixer |
betonyer, beton karıştırıcı, betonkarar |
11932 |
concrete noun |
somut ad |
11933 |
concrete pipe |
beton boru |
11934 |
concrete road |
beton yol |
11935 |
concrete roof |
betonarme çatı |
11936 |
concrete slab |
beton plaka, beton levha |
11937 |
concrete step |
somut adım |
11938 |
concrete work |
betonarme işi, beton iş |
11939 |
concrete |
somut, açık, kesin, belli, somut, beton, betonlamak, betonla kaplamak |
11940 |
concretion |
taş, kireçtaşı yumrusu, şiş, dondurulmuş cisim |
11941 |
concubinage |
kapatma olarak yaşama, flört hayatı |
11942 |
concubine |
kapatma, odalık, cariye, metres |
11943 |
concupiscence |
cinsî arzu, şehvet |
11944 |
concupiscent |
şehvetli |
11945 |
concur |
anlaşmak, uyuşmak, aynı zamanda oluşmak, aynı zamana rastlamak, üst üste gelmek |
11946 |
concurrence |
rastlantı, uyuşma, mutabakat, uygun görme |
11947 |
concurrent |
aynı zamanda oluşan, rastlantısal, tesadüfi, anlaşma içinde, anlaşmış, uyuşmuş, mutabık |
11948 |
concuss |
sarsmak |
11949 |
concussion of the brain |
beyin sarsıntısı |
11950 |
concussion |
beyin sarsıntısı, sarsıntı, şok |
11951 |
condemn |
kınamak, ayıplamak, mahkûm etmek, kullanıma uygunsuz bulmak |
11952 |
condemnable |
mahk-m edilebilir, istimlak edilebilir |
11953 |
condemnation |
el koyma, istimlak, mahk-miyet, ayıplama |
11954 |
condemnatory |
kınayıcı |
11955 |
condensable |
yoğunlaştırılabilir |
11956 |
condensate |
yoğuşku, kondansat |
11957 |
condensation |
yoğunlaşma, sıvılaşma, buğu, özetleme, özet |
11958 |
condense |
(gaz) yoğunlaşmak, sıvılaşmak, koyulaşmak, yoğunlaştırmak, özetlemek |
11959 |
condensed milk |
koyulaştırılmış süt |
11960 |
condensed water |
yoğunlaşmış su |
11961 |
condensed |
muhtasar |
11962 |
condenser |
kondansatör, yoğunlaç, kondansör, yoğuşturucu |
11963 |
condescend |
tenezzül etmek, havalara girmek, tepeden bakmak |
11964 |
condescending |
tenezzül eden, küçümseyen, hor gören |
11965 |
condescension |
tenezzül |
11966 |
condign |
(ceza/vb.) hak edilmiş, yerinde, müstahak |
11967 |
condiment |
baharat, sos, çeşni |
11968 |
condition of equilibrium |
denge hali |
11969 |
condition |
durum, hal, vaziyet, koşul, şart, toplumsal durum, konum, mevki, gerekli ya da zorunlu olan şey, genel sağlık yağdayı, kondisyon, form, şartlandırmak, koşullandırmak, düzenlemek, alıştırmak |
11970 |
conditional acceptance |
şartlı kabul |
11971 |
conditional bond |
koşullu tahvil |
11972 |
conditional clause |
şart cümlesi, koşul yantümcesi |
11973 |
conditional military aid |
şartlı askeri yardım |
11974 |
conditional mood |
şart kipi |
11975 |
conditional relationship |
koşullu ilişki |
11976 |
conditional sale |
şartlı satış |
11977 |
conditional sentence |
koşul tümcesi |
11978 |
conditional variable |
koşullu değişken |
11979 |
conditional |
şartlı, koşullara bağlı, şarta bağlı |
11980 |
conditionally |
şartlı olarak |
11981 |
conditioned reflex |
şartlı refleks |
11982 |
conditioned |
şarta bağlı, iyi durumda, alışmış, alıştırılmış |
11983 |
conditioning |
kondisyonlama, uygun duruma getirme |
11984 |
conditions of sale |
satış koşulları |
11985 |
condo |
mülk mesken, iyelik konut |
11986 |
condole |
başsağlığı dilemek, acısını paylaşmak, avutmak, teselli etmek |
11987 |
condolence |
başsağlığı, acısını paylaşma paylaşma, avutma |
11988 |
condom |
kaput, prezervatif |
11989 |
condominium |
bir ülke üzerinde iki ya da daha fazla devletin ortak egemenliği, bu şekilde yönetilen ülke, içinde oturanların sahip olduğu apartman/kat |
11990 |
condonation |
hoş görme, görmezden gelme |
11991 |
condone |
bağışlamak, affetmek, göz yummak |
11992 |
condor |
(özellikle Güney Amerika'da bulunan) iri bir tür akbaba |
11993 |
conduce to |
yardım etmek, katkıda bulunmak, neden olmak |
11994 |
conduce toward |
vesile olmak, yardım etmek |
11995 |
conduce |
(to/towards ile) yardım etmek, katkıda bulunmak |
11996 |
conducive |
yardım eden, olanak sağlayan |
11997 |
conduct a research |
araştırma yapmak |
11998 |
conduct a survey |
anket yapmak |
11999 |
conduct an inquiry |
soruşturma yönetmek |
12000 |
conduct oneself |
davranmak, hareket etmek |
12001 |
conduct |
davranış, yönetme, idare, davranmak, hareket etmek, götürmek, kılavuzluk etmek, rehberlik etmek, yönetmek, idare etmek, taşımak, nakletmek, (çıngı/ısı/vb.) iletmek, geçirmek, orkestra yönetmek |
12002 |
conductance |
iletkenlik |
12003 |
conducted tour |
rehberli tur |
12004 |
conductibility |
iletkenlik |
12005 |
conductimetry |
iletkenlikölçüm, kondüktometri |
12006 |
conducting tissue |
iletken doku |
12007 |
conducting wire |
iletken tel, nakil teli |
12008 |
conducting |
iletken, geçiren |
12009 |
conduction band |
iletken bant, iletken kuşak |
12010 |
conduction current |
iletim akımı |
12011 |
conduction of heat |
ısı iletimi |
12012 |
conduction |
taşıma, götürme, iletme |
12013 |
conductive material |
iletken gereç, iletken malzeme |
12014 |
conductive |
iletken |
12015 |
conductivity |
iletkenlik, geçirgenlik, nakliyet |
12016 |
conductor duct |
iletken arna |
12017 |
conductor rail |
iletken ray |
12018 |
conductor |
orkestra şefi, biletçi, kondüktör, iletken |
12019 |
conductress |
kadın biletçi |
12020 |
conduit box |
çıngı kutusu, buat |
12021 |
conduit pipe |
sevk borusu |
12022 |
conduit |
oluk, arna, mecra, boru, kablo borusu |
12023 |
condyl |
kondil |
12024 |
cone antenna |
konik anten |
12025 |
cone coupling |
konik kavrama |
12026 |
cone friction clutch |
konik sürtünmeli kavrama |
12027 |
cone gear |
konik dişli |
12028 |
cone of rays |
konik ışık demeti |
12029 |
cone pulley |
konik makara |
12030 |
cone shaped |
konik, koni biçimli |
12031 |
cone sugar |
kelle şekeri |
12032 |
cone valve |
konik valf |
12033 |
cone |
koni, kozalak, külah |
12034 |
cone-bearing |
kozalaklı |
12035 |
coned |
konik |
12036 |
confab |
sohbet etmek |
12037 |
confabulate |
sohbet etmek, başbaşa vermek |
12038 |
confabulation |
sohbet |
12039 |
confection |
şekerleme |
12040 |
confectioner |
şekerci, pastacı |
12041 |
confectioner's shop |
pastahane |
12042 |
confectionery |
(tatlı/pasta/itimil/vb.) şekerleme |
12043 |
confederacy |
konfederasyon, birlik |
12044 |
confederate |
konfedere, birleşik, müttefik, suçortağı, birleşmek, birleştirmek |
12045 |
confederation |
konfederasyon, birlik |
12046 |
confer |
(on/upon ile) (ünvan/vb.) vermek, (with ile) danışmak, görüşmek |
12047 |
conference call |
toplu görüşme |
12048 |
conference room |
konferans salonu |
12049 |
conference |
(fikir alışverişi için düzenlenen) toplantı, görüşme, müzakere |
12050 |
confess |
itiraf etmek |
12051 |
confessed |
aleni, açık, kimseden gizlemeyen |
12052 |
confession |
itiraf, günah çıkarma |
12053 |
confetti |
konfeti |
12054 |
confidant |
birisinin (özellikle aşk konularında) sırrını açtığı kimse |
12055 |
confide |
(sır/vb.) söylemek, açmak, (in ile) güvenmek, açılmak |
12056 |
confidence coefficient |
güven katsayısı |
12057 |
confidence game |
dolandırıcılık |
12058 |
confidence level |
güven düzeyi |
12059 |
confidence limit |
güven sınırı |
12060 |
confidence man |
dolandırıcı, zarfçı |
12061 |
confidence trick |
dolandırıcılık, üçkâğıtçılık |
12062 |
confidence trickster |
dolandırıcı, üçkâğıtçı |
12063 |
confidence |
güven, sır, gizli şey |
12064 |
confident agent |
gizli ajan |
12065 |
confident secretary |
özel sekreter |
12066 |
confident speaking |
söz aramızda |
12067 |
confident |
özünden emin |
12068 |
confidential account |
sırdaş hesap |
12069 |
confidential agent |
gizli ajan |
12070 |
confidential document |
gizli belge |
12071 |
confidential information |
gizli bilgi |
12072 |
confidential meeting |
özel toplantı |
12073 |
confidential secretary |
özel sekreter |
12074 |
confidential |
gizli, güvenilir |
12075 |
confidently |
tereddüt etmeden |
12076 |
confiding |
saf, herkese güvenen |
12077 |
configuration |
biçim, şekil |
12078 |
confine |
kapatmak, hapsetmek, sınırlandırmak, sınır koymak, (doğum yapmak üzere olan kadını) yatırmak, yatakta tutmak |
12079 |
confined to bed |
yatağa düşmüş |
12080 |
confined |
sarılmış, kuşatılmış, kapalı, sınırlı |
12081 |
confinement |
kapatma, hapsetme, kapatılma, hapsedilme, sınırlama, sınır koyma, loğusalık |
12082 |
confines |
sınırlar |
12083 |
confirm for sufficient funds |
provizyon almak |
12084 |
confirm |
doğrulamak, pekiştirmek, onaylamak |
12085 |
confirmable |
onaylanır, tasdik olunur |
12086 |
confirmation note |
teyit mektubu |
12087 |
confirmation |
doğrulayıcı, pekiştirici, kanıtlayıcı şey, kanıt |
12088 |
confirmative |
doğrulayıcı, onaylayıcı, teyit edici (söz) |
12089 |
confirmatory letter |
teyit mektubu |
12090 |
confirmatory |
doğrulayıcı, teyit edici |
12091 |
confirmed copy |
tasdikli kopya |
12092 |
confirmed credit |
konfirme kredi |
12093 |
confirmed |
alışkanlıklarını değiştirmez, sürekli, müzmin |
12094 |
confiscate |
el koymak |
12095 |
confiscation |
el koyma |
12096 |
confiscatory |
müsadere ile ilgili, acımasız, haydut gibi |
12097 |
conflagration |
büyük yangın |
12098 |
conflict of interests |
çıkar çatışması |
12099 |
conflict of laws |
yasal uyuşmazlık |
12100 |
conflict |
savaş, çatışma, çarpışma, uyuşmazlık, zıtlık, anlaşmazlık, çatışma, uyuşmamak, bağdaşmamak, çatışmak |
12101 |
conflicting |
çelişkili, zıt |
12102 |
confluence |
iki akıntının/ırmağın karışması, bir arada akma |
12103 |
confluent |
birlikte akan, birbirine karışan |
12104 |
conflux |
kavşak, birleşme, birlikte akma |
12105 |
confocal |
aynı odaklı, odaktaş |
12106 |
conform to |
itaat etmek |
12107 |
conform with |
uymak |
12108 |
conform |
uymak |
12109 |
conformability |
uygunluk, yerindelik, benzerlik |
12110 |
conformable |
benzer, uygun, münasip |
12111 |
conformance |
uygunluk |
12112 |
conformation |
uygunluk, uyma, biçim, şekil |
12113 |
conformism |
konformizm |
12114 |
conformist |
konformist, uymacı, uygitsinci |
12115 |
conformity |
uymacılık, uyum |
12116 |
confound |
karıştırmak, allak bullak etmek, birbirine katmak, kafasını karıştırmak, şaşırtmak |
12117 |
confounded |
şaşırmış |
12118 |
confrere |
meslektaş |
12119 |
confront with |
yüzleştirmek |
12120 |
confront |
karşı koymak, göğüs germek, (with ile) yüzleştirmek |
12121 |
confrontation |
karşılama, karşı karşıya gelme |
12122 |
Confucius |
Konfüçyüs |
12123 |
confuse |
şaşırtmak, kafasını karıştırmak, birbirine karıştırmak, karıştırmak |
12124 |
confused |
kafası karışmış, karışık, karman çorman |
12125 |
confusion |
kargaşa, karışıklık, karıştırma, düzensizlik |
12126 |
confutable |
çürütülebilir |
12127 |
confutation |
çürütme, tekzip, yalanlama |
12128 |
confute |
çürütmek, tekzip etmek, yalanlamak |
12129 |
conge |
ayrılma, kovma, yol verme, işten çıkarma |
12130 |
congeal |
(sıvı) katılaşmak, pıhtılaşmak, katılaştırmak, pıhtılaştırmak |
12131 |
congelation |
pıhtılaşma, pıhtılaştırma |
12132 |
congener |
aynı cinsten, aynı sınıftan |
12133 |
congenial |
hoş, kafa dengi, kafasına uygun |
12134 |
congeniality |
cana yakınlık, dostluk |
12135 |
congenital |
(hastalık) doğuştan |
12136 |
congenitaly |
doğuştan, yaradılıştan |
12137 |
conger |
mığrı, bir yılanbalığı |
12138 |
congeries |
yığın, küme |
12139 |
congest |
doldurmak, tıkamak, dolmak, tıkanmak, yığılmak |
12140 |
congested area |
aşırı nüfuslu bölge |
12141 |
congested |
tıkanmış, tıkalı |
12142 |
congestion |
kan birikmesi, tıkanıklık |
12143 |
conglobate |
küre şeklinde, top halinde, küre şekline sokmak, toplanmak |
12144 |
conglomerate |
küme, yığın, büyük işletme/şirket, çakıl, kayaç |
12145 |
conglomeration |
kümelenme, yığın, birikinti |
12146 |
conglutinate |
yapıştırmak, yapışmak |
12147 |
conglutination |
yapışma, kaynaşma |
12148 |
Congo |
Kongo |
12149 |
congrats |
tebrikler! |
12150 |
congratulate |
kutlamak, tebrik etmek |
12151 |
congratulation |
kutlama, tebrik, ç.tebrikler |
12152 |
congratulations |
tebrikler!, tesenna |
12153 |
congratulator |
kutlayan kimse |
12154 |
congratulatory message |
kutlama mesajı |
12155 |
congratulatory |
kutlama niteliğinde, tebrik niteliğinde, tebrik eden |
12156 |
congregate |
bir araya gelmek, toplanmak |
12157 |
congregation |
cemaat, topluluk |
12158 |
congress |
kongre, kurultay, toplantı, kongre, (ABD'de) Millet Meclisi |
12159 |
congressional medal |
liyakat madalyası |
12160 |
congressional |
kongre ile ilgili |
12161 |
congressman |
milletvekili, parlamento üyesi |
12162 |
congruence |
uygunluk, ahenk, uyma, benzerlik |
12163 |
congruent with |
uygun, benzer |
12164 |
congruent |
eşleşik |
12165 |
congruity |
uygunluk, uzlaşma çekidi, uyum |
12166 |
congruous |
uygun, yakışır |
12167 |
conic section |
konik kesit eğrisi |
12168 |
conic |
bkz.conical |
12169 |
conical gear |
konik dişli, pinyon |
12170 |
conical spiral |
konik spiral |
12171 |
conical |
koni biçiminde, konik |
12172 |
conifer |
kozalaklı ağaç |
12173 |
coniferin |
koniferin |
12174 |
coniferous |
kozalaklı |
12175 |
conjecturable |
tahmin olunabilir |
12176 |
conjectural |
varsayıma dayanan |
12177 |
conjecture |
varsayım, tahmin, kestirim |
12178 |
conjoin |
birleştirmek, birleşmek, bitiştirmek, bitişmek |
12179 |
conjoined twins |
yapışık ikizler |
12180 |
conjoint |
birleşik, bitişik |
12181 |
conjointly |
birleşik olarak |
12182 |
conjugal affection |
karı koca sevgisi |
12183 |
conjugal rights |
karı koca hakları |
12184 |
conjugal |
karı kocaya/evliliğe ait, evlilikle ilgili |
12185 |
conjugate angles |
eşlenik açılar |
12186 |
conjugate |
(eylem) çekmek, (eylem) çekilmek |
12187 |
conjugation |
eylem çekimi |
12188 |
conjunct |
birleşik, ortak |
12189 |
conjunction |
bağlaç, birleşme, birleşim |
12190 |
conjunctions of comparison |
karşılaştırma bağlaçları |
12191 |
conjunctions of concession |
uzlaştırma bağlaçları |
12192 |
conjunctions of condition |
durum bağlaçları |
12193 |
conjunctions of purpose |
istek bağlaçları |
12194 |
conjunctions of reason |
neden bildiren bağlaçlar |
12195 |
conjunctions of result |
netice bildiren bağlaçlar |
12196 |
conjunctions of time |
zaman bağlaçları |
12197 |
conjunctiva |
konjonktiv |
12198 |
conjunctive mood |
şart kipi |
12199 |
conjunctive |
bitiştiren, birleştiren |
12200 |
conjunctively |
birleştirerek, bitiştirerek |
12201 |
conjunctivitis |
konjonktivit, trahoma |
12202 |
conjuncture |
konjonktür, kriz, buhran, kritik durum |
12203 |
conjuration |
yalvarma, sihir, büyü |
12204 |
conjure up |
tahayyül etmek, hatırlatmak |
12205 |
conjure |
hokkabazlık yapmak, el çabukluğu ile çıkarmak |
12206 |
conjurer |
hokkabaz, sihirbaz |
12207 |
conjuror |
bkz.conjurer |
12208 |
conk out |
bozulmak, arıza yapmak, aniden durmak |
12209 |
conk |
burun |
12210 |
conker |
at kestanesi |
12211 |
connate water |
tortulu su |
12212 |
connate |
doğuştan olan, fıtri, aynı soydan gelen, bitişik |
12213 |
connatural |
doğuştan olan, fıtri |
12214 |
connect in series |
seri bağlamak |
12215 |
connect |
bağlamak, birleştirmek, (çınkayla) bağlamak, (tren/vb.) birleşmek, aktarmalı olmak |
12216 |
connected set |
bağlantılı küme |
12217 |
connected |
bağlı, ilgili |
12218 |
connectedly |
ilgili olarak |
12219 |
connecting bolt |
bağlama cıvatası |
12220 |
connecting line |
bağlantı hattı |
12221 |
connecting rod |
piston kolu |
12222 |
connecting |
bağlayan, birleştiren, bağlama |
12223 |
connection piece |
irtibat parçası |
12224 |
connection pin |
bağlama pimi |
12225 |
connection |
bağlantı, ilişki, bağ, aktarma, aktarmalı taşıt, müşteri |
12226 |
connective tissue |
bağdoku |
12227 |
connective |
bağlayıcı, bağlayan, birleşik |
12228 |
connector |
bağlayıcı, ara parça, rakor, con. |
12229 |
conning tower |
kumanda kulesi |
12230 |
connivance |
göz yumma, görmezlikten gelme |
12231 |
connive at |
göz yummak, ses çıkarmamak |
12232 |
connive |
gizlice işbirliği yapmak, (at ile) göz yummak, görmezlikten gelmek |
12233 |
connoisseur |
yakşı bilen, bilici, başbilen, belet, uzman, ehil |
12234 |
connotation |
yan anlam |
12235 |
connotative meaning |
yananlam |
12236 |
connotative |
yananlamsal |
12237 |
connote |
anlamına gelmek |
12238 |
connubial |
evlilikle ilgili |
12239 |
conoid |
koni şeklinde |
12240 |
conquer |
almak, fethetmek, zaptetmek, yenmek, üstesinden gelmek, alt etmek |
12241 |
conqueror |
fatih |
12242 |
conquest |
fetih, fethetme, ele geçirme, yenme, alt etme, üstesinden gelme, ele geçirilmiş şey/kimse |
12243 |
consanguine |
soydaş |
12244 |
consanguinity |
kan akrabalığı, kan bağı |
12245 |
conscience |
vicdan, bulunç, duyunç |
12246 |
conscientious |
vicdanlı, dürüst, özenle yapılmış, özenli dikkatli |
12247 |
conscious |
bilinçli, kendinde, farkında, bilincinde, kasıtlı, kasti |
12248 |
consciously |
bile bile |
12249 |
consciousness |
bilinç |
12250 |
conscript |
askere alınmış kimse, askere almak |
12251 |
conscription |
askere alma |
12252 |
consecrate |
kutsamak, adamak |
12253 |
consecution |
birbirini takip etme, peşpeşe olma, dizi |
12254 |
consecutive |
ardarda gelen, ardışık |
12255 |
consensus of opinion |
ortak görüş, görüş mutabakatı |
12256 |
consensus |
ortak karar, oy birliği, anlaşma |
12257 |
consent |
izin vermek, razı olmak, izin, rıza |
12258 |
consentient |
birbirine uygun, kabul eden |
12259 |
consequence |
sonuç, önem |
12260 |
consequent |
sonucu olan, izleyen, uyumlu, konsekan, bağlı |
12261 |
consequential |
sonucu olan, bağlı olan |
12262 |
consequently |
sonuç olarak, bu nedenle |
12263 |
conservancy |
koruma, muhafaza |
12264 |
conservation of energy |
enerjinin korunumu |
12265 |
conservation of matter |
maddenin korunumu |
12266 |
conservation |
koruma, idareli kullanma |
12267 |
conservationist |
çevreci, doğal çevreyi koruma yanlısı |
12268 |
conservatism |
tutuculuk, muhafazakârlık |
12269 |
conservative |
tutucu, muhafazakâr, gösterişsiz, sade, yalın, alçak gönüllü, dikkatli, önlemli, mantıklı, tutucu, muhafazakâr, muhafazakâr parti üyesi |
12270 |
conservatoire |
konservatuvar |
12271 |
conservator |
koruyucu, veli, vasi |
12272 |
conservatory |
konservatuvar, limonluk, ser |
12273 |
conserve |
korumak |
12274 |
consider |
iyice düşünüp taşınmak, hesaba katmak, olduğunu düşünmek, addetmek, saymak, mahsup etmek, gözü ile bakmak, göz önünde tutmak, dikkate almak, hesaba katmak |
12275 |
considerable |
büyük, önemli, hatırı sayılır |
12276 |
considerably |
çok |
12277 |
considerate |
düşünceli, saygılı |
12278 |
consideration for sale |
satış fiyatı |
12279 |
consideration |
dikkat, göz önünde tutma, düşünce, saygı, husus, etmen, ödeme, ödül, karşılık |
12280 |
considering |
-e göre, -e karşın |
12281 |
consign |
(satılmak amacıyla bir şey) göndermek, sevketmek, vermek, teslim etmek, tahsis etmek, emanet etmek, vermek |
12282 |
consignation |
emanet, depozito |
12283 |
consignee |
alıcı, konsinye, mal gönderilen kimse |
12284 |
consignment account |
konsinye mal hesabı |
12285 |
consignment buying |
konsinye alım |
12286 |
consignment note |
irsaliye, konşimento |
12287 |
consignment sale |
konsinye satış |
12288 |
consignment |
mal gönderme, gönderilen mal, parti |
12289 |
consignor |
gönderen, malı gönderen kimse |
12290 |
consist in |
oluşmak, ibaret olmak, içine almak |
12291 |
consist of |
bağlı olmak, dayanmak, ibaret olmak, kapsamak |
12292 |
consist |
(of ile) oluşmak, (in ile) bağlı olmak, dayanmak |
12293 |
consistence |
bkz.consistency |
12294 |
consistency |
koyuluk, yoğunluk, kıvam, kararlılık, tutarlılık, uyum |
12295 |
consistent |
birbirini tutar, istikrarlı, tutarlı, uygun, tutarlı, sürekli, devamlı |
12296 |
consistently |
sürekli olarak, durmadan |
12297 |
consolation |
teselli, avunç, avuntu |
12298 |
consolatory |
teselli edici |
12299 |
console switch |
konsol anahtarı |
12300 |
console |
avutmak, teselli etmek, konsol, dirsek, destek |
12301 |
consolidate |
güçlendirmek, sağlamlaştırmak, pekiştirmek, güçlenmek, sağlamlaşmak, pekişmek, birleştirmek, birleşmek |
12302 |
consolidated budget |
konsolide bütçe |
12303 |
consolidated debt |
konsolide borç |
12304 |
consolidated |
birleştirilmiş, konsolide edilmiş |
12305 |
consolidation |
sağlamlaştırma, birleşim, ünite, birleştirme, birleşme |
12306 |
consolidator |
grupaj acentası |
12307 |
consols |
devlet tahvilatı |
12308 |
consomme |
konsome, et suyu |
12309 |
consonance |
uygunluk, uyum, ahenk, mutabakat |
12310 |
consonant harmony |
ünsüz uyumu |
12311 |
consonant to |
ahenkli |
12312 |
consonant with |
uygun |
12313 |
consonant |
ünsüz harf, ünsüz, samit |
12314 |
consonantal |
ünlü harflerle ilgili |
12315 |
consort |
karı, koca, eş, refakat gemisi, (with ile) düşüp kalkmak, sürtmek, takılmak |
12316 |
consortium |
konsorsiyum, birlik |
12317 |
conspectus |
taslak |
12318 |
conspicuous |
göze çarpan, çarpıcı, dikkat çekici |
12319 |
conspiracy |
komplo, tezgâh |
12320 |
conspirator |
komplocu |
12321 |
conspire |
plan yapmak, komplo kurmak, (olaylar) bir araya gelmek, birleşmek, üst üste gelmek |
12322 |
constable |
sakçı memuru |
12323 |
constabulary |
sakçı örgütü |
12324 |
constancy |
direşim, karar, metanet, sebat, değişmezlik, tutarlılık, bağlılık |
12325 |
constant fraction |
sabit kesir |
12326 |
constant speed |
sabit hız |
12327 |
constant |
direşimli, sebatkâr, metin, kararlı, değişmez, sabit, vefalı, sadık |
12328 |
constantan |
konstantan |
12329 |
Constantinople |
istanbul'un eski ismi |
12330 |
constantly |
daima, sürekli, hiç durmadan, devamlı, sık sık |
12331 |
constate |
olumlu olarak belirtmek, betimlemek |
12332 |
constative |
pekiştirici, betimleyici |
12333 |
constellation |
takımyıldız |
12334 |
consternation |
şaşkınlık, dehşet, korku, şok |
12335 |
constipate |
kabız etmek, kabız olmak |
12336 |
constipation |
kabızlık, peklik |
12337 |
constituency |
saylavcılar, saylav bölgesi |
12338 |
constituent assembly |
kurucu meclis |
12339 |
constituent body |
seçmenler |
12340 |
constituent sentence |
kurucu tümce |
12341 |
constituent |
seçmen, bileşen, öğe, oluşturan, bileşen |
12342 |
constitute |
oluşturmak, kurmak |
12343 |
constitution |
oluşum, bileşim, yapı, bünye, anayasa, esas kanun, kural, yol yordam |
12344 |
constitutional court |
anayasa mahkemesi |
12345 |
constitutional law |
anayasa hukuku |
12346 |
constitutional state |
hukuk devleti |
12347 |
constitutional strike |
yasal grev |
12348 |
constitutional |
yapısal, bünyesel, anayasal |
12349 |
constitutionalism |
meşrutiyet |
12350 |
constitutionality |
anayasaya uygunluk |
12351 |
constitutionally |
anayasaya göre |
12352 |
constitutive |
kurucu, yapıcı, oluşturan, teşkil eden |
12353 |
constrain |
zorlamak, zorunda bırakmak |
12354 |
constrained |
(davranış/vb.) doğal olmayan, zorlamalı |
12355 |
constraint |
kısıtlama, zorlama, baskı, tehdit, zor, gerçek duygularını saklama, uslu durma |
12356 |
constrict |
daraltmak, sıkmak, kısmak |
12357 |
constriction |
daraltı, sıkma, büzme, dar geçit, tazyik |
12358 |
constrictive |
daraltılı |
12359 |
constrictor |
sıkıcı adele |
12360 |
construct |
inşa etmek, yapmak, kurmak |
12361 |
constructed language |
yapma dil, yapay dil |
12362 |
construction engineer |
inşaat kıvcısı |
12363 |
construction industry |
inşaat sanayii |
12364 |
construction plan |
proje, joba |
12365 |
construction site |
şantiye |
12366 |
construction worker |
inşaat işçisi |
12367 |
construction |
yapılış, yapım, inşa, yapı, bina, dikinti, inşaat, abatlık, yapı endüstrisi, tümce kuruluşu, tümce yapısı, anlam, anlam verme |
12368 |
constructive |
geliştirici, yapıcı, yardımcı, yararlı |
12369 |
constructor |
müteahhit, inşaatçı |
12370 |
construe |
yorumlamak, anlam vermek, (cümle) analiz etmek |
12371 |
consuetude |
örf, âdet, usul |
12372 |
consuetudinary |
olağan, alışılagelen |
12373 |
consul general |
başkonsolos |
12374 |
consul |
konsolos |
12375 |
consular agent |
fahri konsolos |
12376 |
consular fees |
konsolosluk vergini |
12377 |
consular |
konsoloslukla ilgili |
12378 |
consulate general |
başkonsolosluk |
12379 |
consulate |
konsolosluk, konsolosluk binası |
12380 |
consulship |
konsolosluk |
12381 |
consult with |
görüşmek, görüş alışverişinde bulunmak |
12382 |
consult |
danışmak, başvurmak, (with ile) görüşmek, görüş alışverişinde bulunmak |
12383 |
consultant |
danışman doktor, başhekim, uzman, danışman, bilirkişi |
12384 |
consultation |
danışma, başvurma, geneş, konsültasyon |
12385 |
consultative assembly |
danışma meclisi |
12386 |
consultative committee |
danışma komitesi |
12387 |
consultative |
istişari |
12388 |
consulting engineer |
danışman kıvcı |
12389 |
consulting fee |
danışmanlık vergini |
12390 |
consulting room |
muayenehane |
12391 |
consulting |
danışmanlık yapan, danışman olan |
12392 |
consumable |
tüketilir, sarf olunur, kullanılır |
12393 |
consume |
tüketmek, yemek/içmek, yok etmek, yakmak, kül etmek |
12394 |
consumer acceptance |
tüketici tercihi |
12395 |
consumer cooperative |
tüketici kooperatifi |
12396 |
consumer credit |
tüketici kredisi |
12397 |
consumer demand |
tüketici talebi |
12398 |
consumer durable |
dayanıklı tüketim malı |
12399 |
consumer durables |
dayanıklı tüketim malları |
12400 |
consumer goods |
tüketim malları |
12401 |
consumer loan |
tüketici kredisi |
12402 |
consumer non-durables |
dayanıksız tüketim malları |
12403 |
consumer prices |
tüketici fiyatları |
12404 |
consumer protection |
tüketiciyi koruma |
12405 |
consumer society |
tüketici derneği |
12406 |
consumer |
tüketici |
12407 |
consumer's goods |
tüketim malları |
12408 |
consumer's strike |
tüketici grevi |
12409 |
consumers' cooperative |
tüketim kooperatifi |
12410 |
consummate |
tam, eksiksiz, mükemmel, tamamlamak, mükemmelleştirmek, (evliliği) cinsî ilişkiyle tamamlamak |
12411 |
consummation |
tamamlama |
12412 |
consumption goods |
tüketim malları |
12413 |
consumption loan |
tüketim kredisi |
12414 |
consumption of energy |
enerji tüketimi |
12415 |
consumption society |
tüketim toplumu |
12416 |
consumption tax |
tüketim vergisi |
12417 |
consumption |
tüketim, verem |
12418 |
consumptive |
tüketilecek, veremli |
12419 |
contact breaker |
otomatik şalter |
12420 |
contact button |
çıngı düğmesi |
12421 |
contact lens |
kontaklens, lens |
12422 |
contact |
dokunma, temas, değme, bağlantı, bağ, irtibat, bağlantı kurulan kimse, kontak, kontaklens, görüşmek, bağlantı kurmak |
12423 |
contactless |
değmesiz, temassız, kontaksız |
12424 |
contactor |
kontaktör |
12425 |
contagion |
hastalık bulaşması, bulaşıcı hastalık, sirayet |
12426 |
contagious |
(hastalık) temasla geçen, bulaşıcı, yolukucu, yukmalı, (insan) bulaşıcı hastalığı bulunan, bulaşıcı, herkesi etkileyen |
12427 |
contain |
içermek, kapsamak, tutmak, zaptetmek, bastırmak |
12428 |
container |
(kutu/şişe/vb.) kap |
12429 |
containerization |
konteynerleştirme |
12430 |
contaminant |
kirletici, bulaşkan, bulaştırıcı parçacık |
12431 |
contaminate |
bulaştırmak, pisletmek, kirletmek, zehirlemek, bozmak |
12432 |
contaminating |
kirletici, bulaştırıcı |
12433 |
contamination meter |
Geiger cihazı |
12434 |
contamination |
bulaştırma, kirletme, bulaşma, bulaşım |
12435 |
contango |
tehir primi, repor |
12436 |
contemn |
küçük görmek, adam yerine koymamak |
12437 |
contemplate |
bakmak, niyetinde olmak, tasarlamak, üzerinde düşünmek, düşünüp taşınmak |
12438 |
contemplation |
derin düşünme, düşünceye dalma, niyet, beklenti |
12439 |
contemplative |
derin düşünceye dalmış, düşünceli, dalgın |
12440 |
contemporaneous |
aynı zamanda olan |
12441 |
contemporary |
aynı zamana ait, çağdaş, modern, yaşıt, akran, diğeriyle aynı dönemde doğan/yaşayan kimse, muasır, hemasır, çağdaş, hazırki, zamanevi |
12442 |
contempt of court |
mahkemeye itaatsizlik |
12443 |
contempt |
teessüf, aşağısama, küçümseme, saygısızlık |
12444 |
contemptible |
alçak, alçakça, aşağılık, adi |
12445 |
contemptuous |
hor gören, küçümseyici, aşağılayıcı |
12446 |
contend |
çekişmek, yarışmak, iddia etmek |
12447 |
contender |
yarışmacı |
12448 |
content analysis |
içerik çözümlemesi |
12449 |
content validity |
içerik geçerliliği |
12450 |
content |
memnun, hoşnut, mutlu, doygun, doyurmak, hoşnut etmek, tatmin etmek, içerik |
12451 |
contented |
memnun, hoşnut, doygun |
12452 |
contention |
tartışma, çekişme, mücadele, iddia, bakış açısı, görüş |
12453 |
contentious |
tartışmacı, kavgacı, tartışmalı, tartışma konusu olan |
12454 |
contentment |
memnuniyet, razı olma, gönül hoşluğu |
12455 |
contents |
içindekiler |
12456 |
conterminous |
komşu, sınırdaş, bitişik |
12457 |
contest |
mücadele, yarışma, yarışmak, çekişmek, rekabet etmek, doğruluğu hakkında tartışmak |
12458 |
contestant |
yarışmacı |
12459 |
context |
bağlam, kontekst, genel durum |
12460 |
context-free |
bağlamdan bağımsız |
12461 |
context-restricted |
bağlama bağlı |
12462 |
contextual meaning |
kapsam |
12463 |
contextual |
bağlamsal |
12464 |
contextuality |
bağlamlılık |
12465 |
contexture |
yapı |
12466 |
contiguity |
bitişiklik, komşuluk |
12467 |
contiguous country |
komşu ülke |
12468 |
contiguous zone |
bitişik bölge |
12469 |
contiguous |
bitişik, yakın, sınırdaş |
12470 |
continence |
ılımlılık, ölçülülük |
12471 |
continent |
kıta, anakara |
12472 |
continental climate |
kara iklimi |
12473 |
continental divide |
kıta bölüm çizgisi |
12474 |
continental drift |
karaların kayması |
12475 |
continental quilt |
kuştüyü yorgan |
12476 |
continental shelf |
kıta sahanlığı, kara sahanlığı |
12477 |
continental |
kıtasal, Avrupa'ya ait |
12478 |
contingency allowance |
fazla mesai vergini |
12479 |
contingency annuity |
şartlı ödeme |
12480 |
contingency fund |
karşılık fonu |
12481 |
contingency reserve |
yedek akçe, ihtiyat akçesi |
12482 |
contingency |
olasılık |
12483 |
contingent |
-e bağlı, şans eseri olan, umulmadık, tesadüfi, birlik, türküm, bölüm, grup |
12484 |
continual |
sürekli, devamlı, sık |
12485 |
continually |
mütemadiyen, harıl harıl |
12486 |
continuance |
devam, erteleme |
12487 |
continuant |
sürekli |
12488 |
continuation |
sürme, devam etme, devam |
12489 |
continue |
devam etmek, sürmek, devam ettirmek, sürdürmek, kalmak |
12490 |
continued |
sürekli, devamlı |
12491 |
continuing |
müdevver |
12492 |
continuity concept |
devamlılık kavramı |
12493 |
continuity |
süreklilik |
12494 |
continuous control |
sürekli kontrol, sürekli denetim |
12495 |
continuous current |
sürekli akım, doğru akım |
12496 |
continuous market |
sürekli pazar |
12497 |
continuous power |
devamlı güç, sürekli güç |
12498 |
continuous |
sürekli, devamlı |
12499 |
continuously |
sürekli olarak, mütemadiyen |
12500 |
continuum |
kontinuum, sürem |
12501 |
contort |
(yüz/vb.) buruşturmak, buruşmak |
12502 |
contortion |
bükme, burma, bükülme, burulma, kıvrık |
12503 |
contour line |
eşyükselti eğrisi, tesviye eğrisi |
12504 |
contour map |
çevre eğrisi haritası, düzey haritası |
12505 |
contour pen |
çevre eğrisi kalemi |
12506 |
contour |
dış hatlar, (haritada) yükseklik çizgisi, kontur |
12507 |
contra account |
mukabil hesap |
12508 |
contra |
kontra, karşı, hesabın alacak bölümü |
12509 |
contra- |
(önek) karşı, zıt, aksi, ters |
12510 |
contraband goods |
kaçak mallar |
12511 |
contraband |
kaçak eşya, kaçak mal, kaçakçılık, kaçak |
12512 |
contrabass |
kontrbas |
12513 |
contraception |
doğum kontrolü, gebelikten korunma |
12514 |
contraceptive |
gebelik önleyici |
12515 |
contract a debt |
borca girmek |
12516 |
contract an engagement |
taahhüt etmek |
12517 |
contract book |
mukavele defteri |
12518 |
contract bridge |
briç oyunu |
12519 |
contract for futures |
vadeli sözleşme |
12520 |
contract of insurance |
sigorta sözleşmesi |
12521 |
contract of licence |
lisans sözleşmesi |
12522 |
contract of sale |
satış sözleşmesi |
12523 |
contract |
sözleşme, kontrat, sözleşme yapmak, (hastalık/vb.) kapmak, küçülmek, büzülmek, küçültmek, büzmek, kısalmak, kısaltmak |
12524 |
contracted |
büzük, büzülmüş, kısaltılmış, pazarlığı edilmiş |
12525 |
contractible |
büzülebilir |
12526 |
contractile |
kasılabilen, büzülebilen, kasılabilir |
12527 |
contracting firm |
müteahhit firma |
12528 |
contraction |
(hastalık/vb.) kapma, küçülme, büzülme, küçültme, büzme, (kas) kasılma |
12529 |
contractionary |
daraltıcı |
12530 |
contractor |
müteahhit |
12531 |
contractual terms |
sözleşme koşulları |
12532 |
contractual |
sözleşmeye bağlanmış, sözleşmeli |
12533 |
contradict |
inkâr etmek, yadsımak, yalanlamak, birbirini tutmamak, çelişmek |
12534 |
contradiction |
tersini söyleme, inkâr, yadsıma, yalanlama, zıtlık, çelişki |
12535 |
contradictory |
çelişkili, tutarsız, birbirini tutmayan |
12536 |
contralto |
kontralto |
12537 |
contraption |
garip alet/kılga, zamazingo, zımbırtı |
12538 |
contrarily |
aksine, bilakis |
12539 |
contrariness |
inatçılık, aksilik |
12540 |
contrariwise |
bilakis, aksine, ters yönde |
12541 |
contrary to the specifications |
şartnameye aykırı |
12542 |
contrary |
karşıt, aksi, zıt, tamamen farklı, karşı, aykırı, ters, huysuz, inatçı, kafasının dikine giden, zıt, karşıt olan şey |
12543 |
contrast control |
kontrast ayarı, sertlik ayarı |
12544 |
contrast |
karşıtlık, tezat, fark, farklılık, karşılaştırma, mukayese, zıt şey, çelişmek, tezat oluşturmak, (farkı görmek için) karşılaştırmak, mukayese etmek |
12545 |
contrasting colour |
kontrast renk |
12546 |
contrastive analysis |
ayrımsal çözümleme |
12547 |
contrastive |
ayrımsal |
12548 |
contravene |
karşı gelmek, aykırı davranmak, ihlal etmek, çiğnemek, karşı çıkmak, reddetmek, uyuşmamak, çatışmak |
12549 |
contravener |
kanuna karşı gelen |
12550 |
contravention |
karşı gelme, ihlal, muhalefet |
12551 |
contretemps |
gaf |
12552 |
contribute |
katkıda bulunmak, katılmak, -de payı olmak, neden olmak, yazı hazırlamak, yazmak |
12553 |
contribution margin |
azami gelir |
12554 |
contribution |
kalıtım, katkı, yardım, yazı, makale |
12555 |
contributor |
katkıda bulunan kimse, yardım yapan kimse |
12556 |
contributory |
payı olan, neden olan |
12557 |
contrite |
pişman, suçluluk duyan |
12558 |
contrition |
pişmanlık |
12559 |
contrivance |
tertibat, icat, buluş, hüner, cihaz, aygıt |
12560 |
contrive |
bulmak, icad etmek, uydurmak, planlamak, kurmak, bir yolunu bulup yapmak, becermek, ayarlamak |
12561 |
contrived |
yapmacık, zoraki |
12562 |
control apparatus |
kontrol cihazı |
12563 |
control box |
kontrol kutusu, yönetim odası |
12564 |
control cable |
kumanda kablosu |
12565 |
control card |
kontrol kartı, denetim kartı |
12566 |
control chart |
kontrol grafiği |
12567 |
control circuit |
kontrol devresi |
12568 |
control desk |
denetim masası, kumanda masası |
12569 |
control gear |
kumanda dişlisi |
12570 |
control group |
kontrol türkümü |
12571 |
control key |
kontrol tuşu |
12572 |
control knob |
ayar butonu, düğme |
12573 |
control lever |
kumanda kolu |
12574 |
control mechanism |
kumanda mekanizması |
12575 |
control point |
denetim çekidi |
12576 |
control port |
kontrol kapısı |
12577 |
control program |
denetim bağdarlaması |
12578 |
control room |
kontrol odası, yönetim odası |
12579 |
control system |
kontrol jüyesi, denetim jüyesi |
12580 |
control tower |
kontrol kulesi |
12581 |
control word |
denetim sözcüğü |
12582 |
control |
hakim olmak, dizginlemek, düzenlemek, kontrol etmek, tekşirmek, denetlemek, denetim, kontrol, düzenleme, idare, hakimiyet, yönetim, (ç.) (uçak/vb.) kumanda donanımı |
12583 |
controllable |
yönetilebilir, idare edilebilir, denetlenebilir |
12584 |
controlled economy |
kontrollü ekonomi |
12585 |
controlled prices |
kontrol altında tutulan fiyatlar |
12586 |
controlled |
denetimli, kontrollü |
12587 |
controller |
müfettiş, kontrolör, kontrol aygıtı |
12588 |
controlling company |
ana şirket |
12589 |
controlling |
kontrol eden, kontrol |
12590 |
controversial |
tartışmaya yol açan |
12591 |
controversy |
tartışma, anlaşmazlık, uyuşmazlık |
12592 |
controvert |
tekzip etmek, yalanlamak |
12593 |
contumacious |
asi, itaatsiz |
12594 |
contumacy |
inatçılık, isyankârlık |
12595 |
contumely |
hakaret, aşağılama |
12596 |
contuse |
berelemek, ezmek |
12597 |
contusion |
ezik, bere, çürük, morartı |
12598 |
conurbation |
birleşik kentler |
12599 |
convalesce |
iyileşmek |
12600 |
convalescence |
nekahet, iyileşme dönemi |
12601 |
convalescent |
iyileşen |
12602 |
convection current |
konveksiyon akımı |
12603 |
convection |
konveksiyon, ısıyayım |
12604 |
convector |
konvektör |
12605 |
convene in extraordinary |
olağanüstü toplanmak |
12606 |
convene |
toplantıya çağırmak, buluşmak, toplanmak |
12607 |
convenience |
uygunluk, elverişlilik, rahat, çıkar, uygun zaman, halk tuvaleti |
12608 |
convenient |
uygun, elverişli, müsait, yakın, ulaşması kolay |
12609 |
convention |
toplama, toplanma, toplantı, anlaşma, uzlaşma |
12610 |
conventional weapons |
konvansiyonel silahlar, klasik silahlar |
12611 |
conventional |
ananevi, uzlaşımsal, (silah) konvansiyonel |
12612 |
conventionalism |
konvansiyonalizm, uzlaşımcılık |
12613 |
converge |
bir çekitte birleşmek |
12614 |
convergence |
bir çekitte birleşme, yakınsama |
12615 |
convergent lens |
yakınsak mercek |
12616 |
convergent |
bir çekitte birleşen, yakınsak |
12617 |
converging lens |
yakınsak mercek |
12618 |
converging mirror |
yakınsak ayna |
12619 |
converging |
yakınsak, birbirine yaklaşan |
12620 |
conversant with |
yakından bilen, iyi bilen |
12621 |
conversant |
(with ile) bilgisi olan, bilen |
12622 |
conversation |
konuşma, sohbet, muhabbet |
12623 |
conversational |
karşılıklı konuşmalı, konuşkan |
12624 |
conversationalist |
iyi konuşan kimse |
12625 |
converse with |
konuşmak |
12626 |
converse |
konuşmak, sohbet etmek, zıt, ters, karşıt |
12627 |
conversely |
tam tersine |
12628 |
conversion factor |
uyum katsayısı |
12629 |
conversion right |
değiştirme hakkı |
12630 |
conversion |
değişme, dönüşme, değiştirme, dönüştürme, din değiştirme |
12631 |
convert |
değiştirmek, dönüştürmek, değişmek, dönüşmek, döndürmek, dönmek, geçmek, belli bir din/siyasi inancı kabul etmeye ikna edilen kimse |
12632 |
converter |
konvertisör, çevireç, değiştirgeç, redresör |
12633 |
convertibility |
konvertibilite, tahvil edilebilme |
12634 |
convertible currency |
konvertibl pul, serbest döviz |
12635 |
convertible money |
konvertibl pul |
12636 |
convertible |
(pul) konvertibıl, başka bir şeye dönüştürülebilen, üstü açılır araba |
12637 |
convertor |
konvertisör, çevireç, değiştirgeç |
12638 |
convex lens |
tümsek mercek |
12639 |
convex mirror |
tümsek ayna |
12640 |
convex reflector |
dışbükey yansıtıcı |
12641 |
convex |
dışbükey |
12642 |
convexity |
dışbükeylik |
12643 |
convey |
taşımak, nakletmek, götürmek, açığa çıkarmak, ifade etmek |
12644 |
conveyable |
devredilebilir |
12645 |
conveyance by land |
karayolu ile gönderme |
12646 |
conveyance of goods |
mal gönderme |
12647 |
conveyance of letters |
mektup sevki |
12648 |
conveyance |
taşıma, götürme, nakil, tebliğ, ihbar, terk, taşıt, araç |
12649 |
conveyancer |
temlikname düzenleyen |
12650 |
conveyer |
taşıyıcı, nakliyeci |
12651 |
conveying plant |
sevk tertibatı |
12652 |
conveyor belt |
bantlı konveyör, kayışlı konveyör |
12653 |
conveyor line |
taşıyıcı bant |
12654 |
conveyor |
taşımacı, nakliyeci, taşıyıcı, konveyör |
12655 |
convict |
suçlu bulmak, mahkum |
12656 |
convicted previously |
sabıkalı, eski hükümlü |
12657 |
conviction |
mahkumiyet, sağlam ve içten inanç, kanı, kanaat |
12658 |
convince |
inandırmak, ikna etmek |
12659 |
convincing |
ikna edici, inandırıcı |
12660 |
convivial |
neşeli, muhabbetli |
12661 |
conviviality |
eğlence |
12662 |
convocation |
çağrı, davet, toplantı, meclis |
12663 |
convoke |
toplantıya çağırmak, toplamak |
12664 |
convolute |
sarılmış, dürülmüş, bükülmüş |
12665 |
convoluted |
kıvrık, büklümlü, anlaşılması güç, karışık, dolambaçlı |
12666 |
convolution |
kat, kıvrım, büklüm |
12667 |
convolvulus |
çitsarmaşığı, kahkaha çiçeği |
12668 |
convoy pennant |
konvoy flaması |
12669 |
convoy |
(korumak amacıyla) eşlik etmek, konvoy |
12670 |
convulse |
şiddetle sarsmak |
12671 |
convulsion |
çırpınma, sarsılma, kıvranma |
12672 |
cony |
ada tavşanı |
12673 |
coo |
(kumru gibi) ötmek, öpüşüp koklaşmak, kumru gibi sevişmek, sevmek |
12674 |
Coo! |
Eyah!, Hey!, Bana bak! |
12675 |
cook book |
yemek kitabı |
12676 |
cook sb's goose |
birinin yuvasını yapmak, onun hakkından gelmek |
12677 |
cook up |
uydurmak, kafadan atmak |
12678 |
cook |
aşçı, aşpaz, (yemek) pişirmek, pişmek |
12679 |
cooker |
ocak, gaz ocağı |
12680 |
cookery |
aşçılık |
12681 |
cookie |
kurabiye, bisküvi, koğal, kırıntı, çerez, adam |
12682 |
cooky |
bkz.cookie |
12683 |
cool and collected |
aklı başında, telaşlı olmayan |
12684 |
cool customer |
haddini bilmez kişi |
12685 |
cool down |
sakinleşmek, yatışmak, sakinleştirmek |
12686 |
cool off |
heyecanı sönmek |
12687 |
cool one's heels |
ağaç olmak, sabırsızlanarak beklemek |
12688 |
cool |
serin, salkın, sakin, soğukkanlı, serinkanlı, (davranış) soğuk, uzak, kafasına göre takılan, küstah, çok yakşı, soğumak, serinlemek, soğutmak, serinletmek, serinlik, sakinlik, serinkanlılık, serinkanlılıkla, heyecanlanmadan |
12689 |
coolant |
soğutucu |
12690 |
cooler |
soğutucu, kodes |
12691 |
coolie |
vasıfsız işçi |
12692 |
cooling water pump |
devridaim tulumbası, su pompası |
12693 |
cooling |
soğuma, soğutma |
12694 |
coon |
zenci, marsık, karaköpek, hayb, rakun |
12695 |
coop up |
kapatmak, hapsetmek, tıkmak, kafeslemek |
12696 |
coop |
kümes |
12697 |
cooper |
fıçıcı |
12698 |
cooperate |
birlikte çalışma, iş birliği, el birliği, yardım, destek |
12699 |
cooperation |
birlikte çalışma, iş birliği, el birliği, yardım |
12700 |
cooperative bank |
kooperatif bankası |
12701 |
cooperative marketing |
müşterek pazarlama |
12702 |
cooperative society |
kooperatif şirket |
12703 |
cooperative |
yardımcı, yardımsever, elbirliğiyle yapılan, kooperatif |
12704 |
coopt |
oyla seçmek, atamak, tayin etmek |
12705 |
coordinate clause |
bağlaçlı yan cümle, sıralı tümce |
12706 |
coordinate |
etkinliği artırmak için birlikte çalışmak, işbirliği yapmak, düzenlemek, ayarlamak |
12707 |
coordination committee |
koordinasyon komitesi |
12708 |
coordination number |
koordinasyon sayısı |
12709 |
coordination |
koordinasyon, eşgüdüm |
12710 |
coordinative |
eşgüdümlü, koordine |
12711 |
coordinator |
koordinatör, bağlayan, bağlaç |
12712 |
coot |
sutavuğu |
12713 |
coownership |
ortak mülkiyet |
12714 |
cop it |
fırça yemek |
12715 |
cop out |
sorumluluktan kaçmak, yan çizmek |
12716 |
cop |
sakçı, aynasız |
12717 |
copaiba |
pelesenk yağı |
12718 |
copal |
kopal |
12719 |
copartner |
ortak, hissedar |
12720 |
copartnership |
ortaklık, hissedarlık |
12721 |
cope of heaven |
gökkubbe |
12722 |
cope with |
ile başa çıkmak, üstesinden gelmek |
12723 |
cope |
cüppe, (with ile) başa çıkmak, üstesinden gelmek |
12724 |
copier |
fotokopi kılgası |
12725 |
copilot |
ikinci pilot |
12726 |
coping saw |
oyma testere |
12727 |
coping |
harpuşta, duvar semeri |
12728 |
copious |
bol, çok, (yazar) çok yazmış, verimli |
12729 |
coplanar |
düzlemdeş, eş düzlemli, eş yüzlü |
12730 |
copolymer |
kopolimer, eşpolimer |
12731 |
copolymerization |
kopolimerizasyon, eşpolimerleşme |
12732 |
copper acetate |
bakır asetat |
12733 |
copper beech |
kızıl gürgen |
12734 |
copper boiler |
bakır kazan |
12735 |
copper carbonate |
bakır karbonat |
12736 |
copper chloride |
bakır klorür |
12737 |
copper coloured |
bakır renginde |
12738 |
copper engraving |
bakır oymacılığı |
12739 |
copper glance |
kalkosin, sülfürlü bakır |
12740 |
copper oxide |
bakır oksit |
12741 |
copper pipe |
bakır boru |
12742 |
copper plate |
bakır levha |
12743 |
copper plating |
bakır kaplama |
12744 |
copper sulphate |
bakır sülfat |
12745 |
copper sulphide |
kalkopirit |
12746 |
copper wire |
bakır tel |
12747 |
copper |
bakır, düşük değerli bakır pul, sakçı, aynasız, bakır rengi |
12748 |
copper-clad |
bakır kaplı |
12749 |
copperas |
demir sülfat, zaç |
12750 |
copperbottomed |
karinası bakır kaplı, denize dayanıklı |
12751 |
coppersmith |
bakırcı, kazancı |
12752 |
coppery |
bakır gibi, bakırlı |
12753 |
coppice forest |
baltalık, koruluk |
12754 |
coppice |
küçük koru, ağaçlık |
12755 |
copra |
kurutulmuş hindistan cevizi |
12756 |
coproduction |
ortak üretim |
12757 |
coproprietor |
müşterek sahip |
12758 |
coproprietorship |
müşterek sahiplik |
12759 |
copse |
çalılık, koru |
12760 |
copula |
haber edatı, koşaç, bildirme eki |
12761 |
copulate |
(döngül) çiftleşmek |
12762 |
copulation |
çiftleşme |
12763 |
copulative |
bağlayan, birleştiren, haber edatı, bağlayan, birleştiren, haber edatı |
12764 |
copy book |
yazı defteri, not defteri |
12765 |
copy |
kopya, suret, (yenün/vb.'nin) bir tek sayısı, sayı, nüsha, kopyasını yapmak, kopyasını çıkarmak, göçürmek, örnek almak, taklit etmek, kopya çekmek |
12766 |
copycat |
sürekli başkalarını taklit eden kimse, taklitçi |
12767 |
copyright law |
telif hakları yasası |
12768 |
copyright |
telif hakkı |
12769 |
copytypist |
daktilo |
12770 |
copywriter |
reklam yazarı |
12771 |
coquet |
cilveli hareket etmek, işve yapmak, kırıtmak |
12772 |
coquetry |
cilve, şuhluk, aşna fişne |
12773 |
coquette |
edabaz, fettan kadın, oynak kadın, fingirdek |
12774 |
coquettish |
şuh |
12775 |
coracle |
bir çeşit kayık |
12776 |
coral island |
mercanada, atol |
12777 |
coral reef |
mercan resifi, mercan kayalığı |
12778 |
coral snake |
mercan yılanı |
12779 |
coral |
mercan |
12780 |
coralline |
mercandan, mercanlı, koralina |
12781 |
corallite |
mercanın tek polipi |
12782 |
coralloid |
mercana benzeyen |
12783 |
corbel |
bindirmelik, çıkma desteği |
12784 |
cord velvet |
fitilli kadife |
12785 |
cord |
ip, sicim, kendir, tel, şerit, (ses) tel |
12786 |
cordage |
halat takımı, selviçe |
12787 |
cordate |
yürek biçiminde |
12788 |
corded ladder |
ip merdiven |
12789 |
corded |
fitilli, iple bağlanmış, ipli |
12790 |
cordial |
candan, yürekten, içten, sıcak, dostça, meyve suyu, likör |
12791 |
cordiality |
samimiyet, dostluk |
12792 |
cordially |
içtenlikle, yürekten |
12793 |
cordite |
kordit, dumansız barut |
12794 |
cordon |
sakçı kordonu, askeri kordon, kordon, şerit, (off ile) kordon altına almak |
12795 |
cords |
fitilli kadife pantolon |
12796 |
corduroy |
fitilli kadife kumaş, ç.fitilli kadife pantolon |
12797 |
core carbon |
göbek karbonu |
12798 |
core |
(meyve) göbek, koçan, eşelek, özek, bir şeyin en önemli yeri ya da merkezi, öz, çekirdek |
12799 |
corgi |
kısa bacaklı küçük bir köpek türü |
12800 |
coriaceous |
deriden yapılmış, sert |
12801 |
coriander |
kişniş |
12802 |
corinthian order |
Korint üslubu |
12803 |
corinthian |
Korint |
12804 |
corium |
koryum, altderi |
12805 |
cork oak |
mantar meşesi, sezü |
12806 |
cork stopper |
mantar tapa |
12807 |
cork |
şişe mantarı, (şişe/vb.) mantarla tıkamak |
12808 |
corked |
mantarlı, mantar kokan |
12809 |
corkscrew stair |
helezon merdiven, sarmal merdiven |
12810 |
corkscrew |
tirbuşon, sarmal, burgu, spiral, helezon |
12811 |
corkwood |
mantar ağacı |
12812 |
corky |
mantara benzer, kuru, hafif |
12813 |
cormorant |
karabatak |
12814 |
corn bread |
mısır ekmeği |
12815 |
corn chandler |
zahire tüccarı |
12816 |
corn crake |
bıldırcın kılavuzu |
12817 |
corn flour |
mısır unu, nişasta |
12818 |
corn silk |
mısır püskülü |
12819 |
corn sugar |
mısır şekeri |
12820 |
corn syrup |
glikoz |
12821 |
corn |
buğday, mısır, kargıdalı, ekin, tahıl, tane, nasır |
12822 |
corncob |
mısır koçanı |
12823 |
corncrib |
mısır ambarı |
12824 |
cornea |
kornea |
12825 |
cornel |
karaniya, kızılcık |
12826 |
cornelian cherry |
kızılcık |
12827 |
cornelian |
akik taşı |
12828 |
corner bumper |
köşeli tampon |
12829 |
corner stone |
köşe taşı, kilit taşı |
12830 |
corner the market |
piyasayı ele geçirmek |
12831 |
corner |
köşe, künç, (futbol) köşe vuruşu, künç darbesi, korner, kıstırmak, köşeye sıkıştırmak, (taşıt) köşe dönmek, (ticarette) öne geçmek, alım satımı/üretimi ele geçirmek |
12832 |
cornering |
viraj alma |
12833 |
cornerstone |
köşe taşı, temel, esas |
12834 |
cornerwise |
çapraz |
12835 |
cornet |
kornet, dondurma külahı, kornet |
12836 |
cornfield |
mısır tarlası |
12837 |
cornflakes |
mısır gevreği |
12838 |
cornflour |
mısır unu |
12839 |
cornflower |
peygamberçiçeği |
12840 |
cornhusk |
mısır koçanı kabuğu |
12841 |
cornice |
pervaz, korniş, saçak silmesi, saçak, kırak |
12842 |
corning |
salamura yapma |
12843 |
cornsilk |
mısır püskülü |
12844 |
cornstarch |
mısır unu |
12845 |
corny |
modası geçmiş, eski, bayat |
12846 |
corolla |
taçyapraklar, korol |
12847 |
corollary |
bir şeyin doğal sonucu, sonuç |
12848 |
corona discharge |
korona deşarjı, fırça deşarjı |
12849 |
corona |
ağıl, ayla, hale, taç, korona |
12850 |
coronach |
cenaze şarkısı |
12851 |
coronary artery |
taçdamar, koroner atardamar |
12852 |
coronary thrombosis |
kanın pıhtılaşması, tromboz |
12853 |
coronary |
kalple ilgili, kalp krizi |
12854 |
coronation |
taç giyme töreni |
12855 |
coroner |
sorgu yargıcı, kuşkulu ölüm olaylarını kovuşturan görevli |
12856 |
coronet |
küçük taç |
12857 |
corporal punishment |
dayak |
12858 |
corporal |
gövdesel, bedensel, vücuda ait, onbaşı |
12859 |
corporally |
bedenen, cismen |
12860 |
corporate director |
yönetim kurulu üyesi |
12861 |
corporate income tax |
kurumlar vergisi |
12862 |
corporate name |
şirket unvanı |
12863 |
corporate saving |
şirket tasarrufu |
12864 |
corporate seal |
şirket mühürü |
12865 |
corporate state |
korporatif devlet |
12866 |
corporate tax |
kurumlar vergisi |
12867 |
corporate trust |
şirket kredisi |
12868 |
corporate |
birleşmiş, ortak, kollektif birlik halinde, tüzel, hükmî |
12869 |
corporation accounting |
şirket muhasebesi |
12870 |
corporation bylaw |
şirket tüzüğü |
12871 |
corporation income tax |
kurumlar vergisi |
12872 |
corporation tax |
kurumlar vergisi |
12873 |
corporation |
dernek, kurum, lonca, tüzel kişi, kuruluş, şirket, şişko göbek |
12874 |
corporeal |
bedeni, maddi |
12875 |
corps commander |
kolordu komutanı |
12876 |
corps |
kurul, heyet, kolordu |
12877 |
corpse |
ceset, ölü |
12878 |
corpulence |
şişmanlık |
12879 |
corpulent |
çok şişman, şişko |
12880 |
corpus |
külliyat |
12881 |
corpuscle |
yuvar |
12882 |
corpuscular |
parçacık ile ilgili |
12883 |
corral |
çevresi çitle sarılı büyükbaş koyun ağılı, kora, kotan |
12884 |
correct |
düzeltmek, doğru, yanlışsız, kurala uygun |
12885 |
correcting |
düzeltme, tashih etme, cezalandırma |
12886 |
correction of age |
yaş tashihi |
12887 |
correction |
düzeltme, ceza, cezalandırma |
12888 |
corrective |
düzeltici |
12889 |
correctly |
doğru olarak, uygun biçimde, tam tamına |
12890 |
correctness |
doğruluk, dürüstlük, uygunluk |
12891 |
corrector |
düzeltici |
12892 |
correlate |
aralarında ilişki kurmak, bağlantılı olmak |
12893 |
correlation matrix |
ilişki dizeyi, korelasyon matrisi |
12894 |
correlation |
ilişki |
12895 |
correlative |
bağlılaşık, karşılıklı |
12896 |
correspond |
uymak, uyuşmak, uygun olmak, -in karşılığı olmak, uyuşmak, birbirini karşılamak, (düzenli olarak) yazışmak, mektuplaşmak |
12897 |
correspondence course |
mektupla öğretim |
12898 |
correspondence school |
açıköğretim |
12899 |
correspondence |
uygunluk, birbirini tutma, benzerlik, uyuşma, mektuplaşma, yazışma, yazışmalar, mektuplar |
12900 |
correspondent bank |
muhabir banka |
12901 |
correspondent |
bir kimseyle sürekli mektuplaşan kişi, taşra ya da dış ülke muhabiri |
12902 |
corresponding |
uygun, mutabık, benzer |
12903 |
corridor |
koridor, aralık, geçit, iki ülke arasındaki dar arazi |
12904 |
corrigendum |
baskı hatası |
12905 |
corrigible |
düzeltilebilir, giderilebilir |
12906 |
corroborant |
destekleyici |
12907 |
corroborate |
kanıtlarla desteklemek, doğrulamak, onaylamak |
12908 |
corroboration |
doğrulama, teyit, tasdik |
12909 |
corrode |
aşındırmak, çürütmek, aşınmak, çürümek, oksitlenmek, paslanmak |
12910 |
corrosion |
aşındırma, paslandırma, çürütme, aşınma, çürüme, paslanma, korozyon |
12911 |
corrosion-proof |
aşınmaya dayanıklı |
12912 |
corrosion-resistant |
aşınmaya dayanıklı |
12913 |
corrosive power |
aşındırıcı güç |
12914 |
corrosive sublimate |
biklorit, süblime |
12915 |
corrosive |
aşındırıcı, yiyici, yiygen, çürütücü |
12916 |
corrugate |
kırıştırmak, buruşturmak, buruşmak |
12917 |
corrugated iron |
oluklu demir levha |
12918 |
corrugated paper |
oluklu karton |
12919 |
corrugated pipe |
oluklu sac boru |
12920 |
corrugated |
dalgalı, kıvrımlı, katlı |
12921 |
corrugation |
oluk, yiv, ondüle |
12922 |
corrupt |
(insanı) bozmak, baştan çıkarmak, kötüleştirmek, yozlaştırmak, rüşvet vermek, özgünlüğünü bozmak, kötü duruma sokmak, laçkalaştırmak, ahlaksız, yozlaşmış, kötü, namussuz, rüşvet yiyici, yanlış, bozuk, laçka |
12923 |
corruptible |
ayartılabilir, çürüyebilir, bozulabilir |
12924 |
corruption |
kötüleştirme, yozlaştırma, bozma, namussuzluk, ahlaksızlık, rüşvet yiyicilik, rüşvetçilik, (sağlık) bozulma, zayıflama |
12925 |
corsage |
korsaj |
12926 |
corsair |
korsan |
12927 |
corset |
korsa |
12928 |
cortege |
kortej, tören alayı |
12929 |
cortex |
kabuk, kışır, korteks |
12930 |
corticate |
kabuklu |
12931 |
corticated |
kabuklu |
12932 |
cortisol |
kortizol |
12933 |
cortisone |
kortizon |
12934 |
corundum |
korindon, zımpara |
12935 |
coruscate |
ışıldamak, parlamak |
12936 |
corvette |
ufak torpido muhribi |
12937 |
corvine |
karga gibi |
12938 |
corymb |
demet, salkım |
12939 |
coryza |
burun nezlesi |
12940 |
cos |
bkz.because |
12941 |
cosecant |
kosekant, eşkesenlik |
12942 |
coset |
koset, eşküme |
12943 |
cosh |
cop, coplamak |
12944 |
cosignatory |
birlikte imzalayan, ortak imza atan kişi |
12945 |
cosine |
kosinüs |
12946 |
cosmetic |
kozmetik, kozmetikle ilgili, kozmetik, (sorunun) yalnız dış görünümüyle ilgili, dış görüntüye önem veren |
12947 |
cosmetics |
kozmetik |
12948 |
cosmic dust |
kozmik toz, yıldızlararası toz |
12949 |
cosmic radiation |
kozmik radyasyon |
12950 |
cosmic ray |
kozmik ışın, evren ışını |
12951 |
cosmic |
evrensel, engin, geniş, sınırsız |
12952 |
cosmogony |
kozmogoni, evrendoğum |
12953 |
cosmography |
kozmografya, kâinat ilmi |
12954 |
cosmology |
evrenbilim, kozmoloji |
12955 |
cosmonaut |
Sovyet uzayadamı, kozmonot |
12956 |
cosmonautics |
kozmonotik, uzay yolculuğu, uzay gemiciliği |
12957 |
cosmopolitan |
kozmopolit, (insan/düşünce/vb.) geniş, sınırsız, geniş görüşlü |
12958 |
cosmos |
evren |
12959 |
cosset |
üzerine düşmek, şımartmak, üzerine titremek |
12960 |
cossette |
küspe |
12961 |
cost a packet |
tuzluya mal olmak |
12962 |
cost a pretty penny |
pahalıya mal olmak/patlamak |
12963 |
cost account |
maliyet hesabı |
12964 |
cost analysis |
maliyet analizi |
12965 |
cost free |
verginsiz, masrafsız |
12966 |
cost of consumption |
tüketim maliyeti |
12967 |
cost of conveyance |
nakliye masrafı |
12968 |
cost of education |
eğitim maliyeti |
12969 |
cost of living index |
geçim indeksi |
12970 |
cost of living |
geçim gideri |
12971 |
cost of manufacture |
üretim maliyeti |
12972 |
cost of packing |
ambalaj masrafı |
12973 |
cost of production |
üretim maliyeti, imalat maliyeti |
12974 |
cost of research |
araştırma gideri |
12975 |
cost of sales |
satış maliyeti |
12976 |
cost or marketing |
pazarlama giderleri |
12977 |
cost overrun |
fazla maliyet |
12978 |
cost price |
maliyet fiyatı |
12979 |
cost reduction |
maliyeti azaltma |
12980 |
cost report |
maliyet raporu |
12981 |
cost |
fiyat, değer, paha, masraf, maliyet, mal olmak, değerinde olmak, etmek, yapmak, maliyet hesaplamak |
12982 |
costal |
kaburgalara ait |
12983 |
costate |
kaburgalı |
12984 |
coster |
sokak satıcısı |
12985 |
costermonger |
seyyar sebze, meyve, balık satıcısı |
12986 |
costing |
maliyetleme |
12987 |
costive |
kabız |
12988 |
costless |
müft, pulsuz, havayi |
12989 |
costliness |
pahalılık |
12990 |
costly |
pahalı, pahalıya mal olan |
12991 |
costume ball |
kıyafet balosu |
12992 |
costume jewellery |
taklit ziynet eşyası |
12993 |
costume |
giysi, kostüm |
12994 |
costumer |
kostümleri hazırlayan kimse, elbiseci |
12995 |
cosurety |
müteselsil kefil |
12996 |
cosy |
rahat, sıcacık, örtü, kılıf |
12997 |
cot |
beşik, baraka, kulübe |
12998 |
cotangent |
kotanjant |
12999 |
cote |
ağıl, kuş yuvası, mandıra |
13000 |
coterie |
zümre, heyet |
13001 |
cottage cheese |
süzme peynir, lor peyniri |
13002 |
cottage |
küçük ev, kulübe, kır evi |
13003 |
cottager |
rençper, köylü |
13004 |
cotter |
kama, çivi, kopilya |
13005 |
cotton belt |
pamuk üretme bölgesi |
13006 |
cotton candy |
pamukhelva, ketenhelva |
13007 |
cotton cloth |
pamuklu kumaş |
13008 |
cotton exchange |
pamuk borsası |
13009 |
cotton fabric |
pamuklu kumaş |
13010 |
cotton field |
pamuk tarlası |
13011 |
cotton gin |
pamuk çırçırı |
13012 |
cotton grass |
pamuk otu |
13013 |
cotton mill |
pamuk fabrikası |
13014 |
cotton plant |
pamuk fidanı |
13015 |
cotton plush |
pamuklu peluş |
13016 |
cotton thread |
pamuk ipliği |
13017 |
cotton up to |
yaltaklanmak, geçinmek, anlaşmak |
13018 |
cotton velvet |
pamuklu kadife |
13019 |
cotton wad |
hidrofil pamuk |
13020 |
cotton wool |
ham pamuk, hidrofil pamuk |
13021 |
cotton yarn |
pamuk ipliği |
13022 |
cotton |
pamuk, pamuk ipliği, pamuk bezi, anlaşmak, yola gitmek, uzlaşmak |
13023 |
cottonize |
pamuklaştırmak |
13024 |
cottonseed oil |
pamuk yağı |
13025 |
cottonseed |
pamuk çekirdeği, çiğit |
13026 |
cottony |
pamuk gibi, pamuklu |
13027 |
cotyledon |
kotileden, çenek |
13028 |
cotyloid |
hokka gibi |
13029 |
couch grass |
ayrıkotu |
13030 |
couch |
ifade etmek, belirtmek, bildirmek, divan, sedir, kanape |
13031 |
couchette |
(trende) kuşet |
13032 |
couching |
katarakt ameliyatı |
13033 |
cougar |
puma |
13034 |
cough drop |
öksürük pastili |
13035 |
cough mixture |
öksürük şurubu |
13036 |
cough up |
pul bayılmak, toslamak, sökülmek |
13037 |
cough |
öksürmek, yötelmek, öksürük, yötel, öksürme, yötelme |
13038 |
could |
(`can' eyleminin geçmiş biçimi olarak) -ebilirdi, -abilirdi, (dolaylı anlatımda `can'in yerine) -ebilir, -ebileceği, (olasılık belirtir) -ebilir, -abilir, (rica belirtir) -ebilir, -abilir |
13039 |
coulee |
derin sel çukuru |
13040 |
coulisse |
kulis |
13041 |
coulomb |
kulomb, kulon |
13042 |
coulometer |
kulonmetre, coulombmetre |
13043 |
coulter |
kotan bıçağı |
13044 |
coumarin |
kumarin |
13045 |
coumarone |
kumaron |
13046 |
Council of Europe |
Avrupa Konseyi |
13047 |
Council of Ministers |
Bakanlar Kurulu |
13048 |
Council of State |
Danıştay, Devlet ?urası, Danıştay, Devlet ?urası |
13049 |
council of war |
harp meclisi |
13050 |
council |
konsey, danışma kurulu, meclis, (ev/daire/vb.) yerel idare tarafından yapılan, denetlenen, kiraya verilen |
13051 |
councillor |
meclis üyesi |
13052 |
councilman |
belediye encümen üyesi |
13053 |
counsel fee |
vekâlet vergini |
13054 |
counsel |
avukat, öneri, tavsiye, önermek, tavsiye etmek, akıl vermek |
13055 |
counsellor |
danışman, avukat |
13056 |
counsellor-at-law |
avukat, dava vekili |
13057 |
counselor |
bkz.counsellor |
13058 |
count down |
geriye doğru saymak |
13059 |
count for little |
çok önemsiz olmak |
13060 |
count for nothing |
çok önemsiz olmak |
13061 |
count in |
katmak, dahil etmek |
13062 |
count noses |
kelle saymak |
13063 |
count on |
bel bağlamak, güvenmek, beklemek, hesaba katmak |
13064 |
count one's chickens |
dereyi görmeden paçaları sıvamak |
13065 |
count out |
birer birer saymak, dahil etmemek, saymamak |
13066 |
count the cost |
bütün riskleri hesaplamak, enikonu düşünmek |
13067 |
count the pennies |
kemerleri sıkmak |
13068 |
count up |
hesap etmek |
13069 |
count |
(sayı) saymak, içermek, saymak, kapsamak, içine almak, olduğunu düşünmek, addetmek, mahsup etmek, olarak saymak, önemi olmak, değeri olmak, sayma, sayım, hesap, sayı, toplam, şikayet maddesi, önemseme, umursama, dikkat, kont |
13070 |
countable noun |
sayılabilen isim |
13071 |
countable |
sayılabilen, sayılabilir |
13072 |
countdown |
gerisayım |
13073 |
countenance |
yüz ifadesi, uygun bulma, onama, destek, onay, tasvip, izin, desteklemek, onaylamak, uygun bulmak, izin vermek |
13074 |
counter claim |
karşı dava |
13075 |
counter currency |
sahte pul, gastan pul |
13076 |
counter demonstration |
karşı gösteri |
13077 |
counter jumper |
tezgâhtar |
13078 |
counter measure |
karşı önlem |
13079 |
counter motion |
karşı öneri, karşı teklif |
13080 |
counter offer |
karşı teklif |
13081 |
counter proposal |
karşı teklif |
13082 |
counter revolution |
karşı devrim |
13083 |
counter security |
ikinci kefalet |
13084 |
counter |
tezgâh, marka, fiş, sayıcı, sayaç, karşı çıkmak, karşısında olmak, muhalefet etmek, karşılamak, karşı koymak, karşılık vermek, karşı |
13085 |
counter-intelligence service |
karşı casusluk servisi |
13086 |
counteract |
karşılık vermek, mukabele etmek, (etkisini) yok etmek, gidermek |
13087 |
counteraction |
karşı hareket, karşı koyma |
13088 |
counterattack |
karşı saldırı, kontratak, karşı saldırı yapmak, kontratak yapmak |
13089 |
counterbalance |
eş ağırlık, karşılık, denkleştirmek, denk ağırlıkla karşılamak |
13090 |
counterbore |
havşa, havşa açmak |
13091 |
counterbrace |
çapraz gergi |
13092 |
countercharge |
karşı suçlama |
13093 |
countercheck |
tepki, reaksiyon |
13094 |
counterclaim |
karşı dava, karşı iddia |
13095 |
counterclockwise |
saat yönünün tersine |
13096 |
countercurrent |
karşıakım |
13097 |
counterespionage |
karşı casusluk |
13098 |
counterfeit money |
sahte pul, kalp pul, gastan pul |
13099 |
counterfeit |
(pul/vb.) sahtesini yapmak, basmak, taklit etmek, sahte, taklit |
13100 |
counterfeiter |
kalpazan, sahtekâr |
13101 |
counterfire |
karşı ateş |
13102 |
counterflange |
kontra flanş |
13103 |
counterfoil |
çek ya da makbuzun dip koçanı |
13104 |
counterfort |
payanda, destek, ayak |
13105 |
counterglow |
karşıgün |
13106 |
counterintelligence |
karşı haber alma örgütü |
13107 |
counterirritant |
karşı irkilme |
13108 |
counterman |
tezgâhtar |
13109 |
countermand |
yeni bir emirle geçersiz kılmak, iptal etmek |
13110 |
countermark |
kalite işareti |
13111 |
countermeasure |
karşı önlem |
13112 |
counterorder |
siparişi geri alma |
13113 |
counterpane |
yatak örtüsü |
13114 |
counterpart |
tam benzeri, kopyası |
13115 |
counterplot |
karşı tedbir, karşı tedbir almak |
13116 |
counterpoint |
kontrpuan |
13117 |
counterpoise |
denge ağırlığı, karşı ağırlık, denkleştirmek, karşı etki yapmak |
13118 |
counterpressure |
karşıbasınç |
13119 |
counterrecoil |
yerine gelme, yerine getirme |
13120 |
counterrevolution |
karşı devrim |
13121 |
counterrevolutionary |
karşı devrimci |
13122 |
countershaft |
transmisyon mili, avara mili |
13123 |
countersign |
parola, onay imzası, (onay için) ayrıca imzalamak |
13124 |
countersignature |
tasdik imzası, ikinci imza |
13125 |
countersink |
havşa matkabı, havşa açmak |
13126 |
counterspy |
karşı casus |
13127 |
countersunk |
gömme, gömülmüş |
13128 |
countervail |
aynı kuvvetle karşı koymak |
13129 |
countervailing |
aynı kuvvetle karşı koyma |
13130 |
counterwedge |
karşı kama |
13131 |
counterweight |
denge ağırlığı, karşı ağırlık |
13132 |
countess |
kontes |
13133 |
countless |
çok fazla, sayısız |
13134 |
countrified |
köylümsü, kır halkı gibi |
13135 |
country club |
kırdaki yöndün ve eğlence kulübü |
13136 |
country cousin |
taşralı akraba |
13137 |
country house |
şehir dışındaki yazlık, sayfiye |
13138 |
country music |
kantri müzik |
13139 |
country race |
kır koşusu |
13140 |
country |
ülke, yurt, vatan, ulus, halk, kır, taşra, kırsal kesim, bölge, yöre, taşraya özgü, kırsal |
13141 |
countryman |
vatandaş, yurttaş, hemşeri, taşralı, köylü |
13142 |
countryseat |
sayfiye evi |
13143 |
countryside |
kırsal bölge, kent |
13144 |
countrywide |
ülke çapında, ülkeye yayılmış |
13145 |
county |
ilçe, kontluk, il, idare bölgesi |
13146 |
coup d'etat |
hükümet darbesi |
13147 |
coup |
başarılı hareket, hükümet darbesi, çevriliş |
13148 |
coupe |
iki kapılı yöndün arabası |
13149 |
couple |
birleştirmek, (döngül) çiftleşmek, çift, karı koca, çift, (of ile) birkaç, iki-üç |
13150 |
coupled |
akuple, bağlı |
13151 |
coupler |
kuplör, bağlaştırıcı, kavrama, bağlama |
13152 |
couplet |
beyit |
13153 |
coupling |
kavrama, bağlama, kuplaj, manşon, koşum |
13154 |
coupon of bonds |
tahvilat kuponu |
13155 |
coupon |
kupon |
13156 |
courage |
yüreklilik, cesaret, mertlik |
13157 |
courageous |
yürekli, cesur, yiğit, mert |
13158 |
courgette |
bir çeşit dolmalık kabak |
13159 |
courier |
haberci, kurye, turist rehberi |
13160 |
course of business |
işlerin seyri |
13161 |
course of flight |
uçuş rotası |
13162 |
course |
yön, rota, akış, cereyan, gidişat, saha, alan, pist, kurs, dizi, seri, eğitim, tahsil, davranış biçimi, eylem biçimi, yöntem, yol, yemeğin bölümlerinden biri, tabak, yemek, (sıvı) akmak |
13163 |
courser |
av köpeği |
13164 |
court danger |
tehlike peşinde koşmak |
13165 |
court death |
ölümüne susamak |
13166 |
court fees |
mahkeme masrafları |
13167 |
court file |
dava dosyası |
13168 |
court of account |
Sayıştay |
13169 |
court of admiralty |
deniz mahkemesi |
13170 |
court of appeal |
Temyiz Mahkemesi, Yargıtay |
13171 |
court of bankruptcy |
iflas mahkemesi |
13172 |
court of first instance |
asliye mahkemesi |
13173 |
court of human Rights |
insan hakları mahkemesi |
13174 |
court of jurisdictional disputes |
uyuşmazlık mahkemesi |
13175 |
court of justice |
adalet divanı |
13176 |
court of peace |
sulh mahkemesi |
13177 |
court of review |
temyiz mahkemesi |
13178 |
court order |
mahkeme ilamı |
13179 |
court plaster |
plaster |
13180 |
court |
mahkeme, mahkeme üyeleri, oturum, saray, saray halkı, avlu, kort, saha, gözüne girmeye çalışmak, teveccühünü kazanmaya çalışmak, dalkavukluk etmek, kur yapmak, riskine girmek, atılmak |
13181 |
court-martial |
askeri mahkeme, divanıharp, askeri mahkemede yargılamak |
13182 |
courteous |
ince, kibar, nazik |
13183 |
courtesan |
fahişe, kahpe |
13184 |
courtesy call |
nezaket ziyareti, resmi ziyaret |
13185 |
courtesy title |
resmi olmayan unvan |
13186 |
courtesy visit |
nezaket ziyareti, resmi ziyaret |
13187 |
courtesy |
incelik, nezaket, kibarlık |
13188 |
courthouse |
adliye sarayı |
13189 |
courtier |
saray adamı, nedim |
13190 |
courtly |
nazik, saygılı |
13191 |
courtship |
kur yapma, kur, iltifat |
13192 |
courtyard |
avlu, hayat, kora |
13193 |
cousin |
kuzen |
13194 |
couture |
terzilik, desinatörlük |
13195 |
couturier |
modacı, desinatör, erkek terzi |
13196 |
couturiere |
kadın terzi |
13197 |
covalence |
kovalans, değerdeşlik |
13198 |
covalent bond |
kovalent bağ, değerdeş bağ |
13199 |
covalent |
kovalent, değerdeş |
13200 |
covariance |
eşdeğişirlik, kovaryans, ortakdeğişke |
13201 |
covariant |
kovaryant, eşdeğişkin |
13202 |
cove |
koy, körfezcik |
13203 |
coven |
cadılar toplantısı |
13204 |
covenant |
(dinsel) anlaşma, sözleşme, anlaşma, mukavele |
13205 |
covenanted employee |
sözleşmeli çalışan |
13206 |
Coventry |
dışlamak |
13207 |
cover charge |
giriş vergini |
13208 |
cover crop |
örtü ösümlüğü, koruyucu ösümlük |
13209 |
cover girl |
kapak kızı |
13210 |
cover glass |
lamel |
13211 |
cover letter |
tanıtma yazısı |
13212 |
cover up |
örtmek, örtbas etmek, kapatmak |
13213 |
cover |
örtmek, tıkamak, kapatmak, kaplamak, (yol) katetmek, gözlemek, göz altında tutmak, (ayrıntıları/vb.) aktarmak, rapor etmek, yetmek, karşılamak, sigortalamak, silahla korumak, -e silah tutmak/doğrultmak, kapak, örtü, koruyucu, kitap kabı, kap, zarf, kılıf, siper, sığınak, maske, perde, paravana, sigorta |
13214 |
coverage |
(sınalgı/yenün/vb.'de) bir olaya ayrılan yer/zaman |
13215 |
covered market |
kapalı çarşı, kapalı pazar |
13216 |
covered |
kapalı, örtülü |
13217 |
covering letter |
açıklayıcı mektup, teyit mektubu |
13218 |
covering note |
sigorta zeyilnamesi |
13219 |
covering warrant |
hazine bonosu |
13220 |
covering |
kat, örtü |
13221 |
coverlet |
yatak örtüsü |
13222 |
covert |
gizli, saklı, örtülü |
13223 |
covet |
göz dikmek |
13224 |
covetous |
hırslı, mal canlısı |
13225 |
covetousness |
açgözlülük, harislik |
13226 |
covey |
keklik sürüsü |
13227 |
coving |
sundurma, çıkma |
13228 |
cow pea |
börülce |
13229 |
cow |
inek, fil gibi iri döngüllerin dişisi, yıldırmak, korkutmak, sindirmek |
13230 |
coward |
korkak |
13231 |
cowardice |
korkaklık |
13232 |
cowardliness |
korkaklık, kancıklık |
13233 |
cowardly |
korkakça |
13234 |
cowbane |
sığır baldıranı |
13235 |
cowbell |
inek çıngırağı |
13236 |
cowberry |
kırmızı yaban mersini |
13237 |
cowboy |
kovboy, sığırtmaç |
13238 |
cower |
sinmek, büzülmek |
13239 |
cowhand |
kovboy |
13240 |
cowhide |
gön, sığır derisi |
13241 |
cowling |
kaporta, kozgaltka kapağı |
13242 |
coworker |
iş arkadaşı |
13243 |
cowpat |
tezek |
13244 |
cowslip |
çuhaçiçeği |
13245 |
cox |
dümenci |
13246 |
coxa |
böcekte kalça sümüğü |
13247 |
coxcomb |
edabaz, züppe adam, horozibiği çiçeği |
13248 |
coxcombry |
züppelik, edabazlık |
13249 |
coxswain |
dümenci |
13250 |
coy |
çekingen, utangaç, nazlı, cilveli |
13251 |
coyness |
çekingenlik, mahcubiyet, cilve, naz |
13252 |
coyote |
kır kurdu |
13253 |
coypu |
bataklık kunduzu |
13254 |
cozen |
aldatmak, kandırmak |
13255 |
cozy |
bkz.cosy |
13256 |
crab apple |
yaban elması |
13257 |
crab louse |
kasıkbiti, ambiti |
13258 |
crab |
yengeç, kasık biti, eleştirmek, şikâyet etmek, dırdır etmek |
13259 |
crabbed |
ters, huysuz, karışık, anlaşılmaz |
13260 |
crabbing |
krablama, yaş fiksaj |
13261 |
crabby |
huysuz, dırdırcı |
13262 |
crack a joke |
fıkra patlatmak, şaka yapmak |
13263 |
crack down |
acımasızlaşmak, daha katı olmak |
13264 |
crack of doom |
kıyamet kopması |
13265 |
crack up |
sağlığı bozulmak, gülmekten katılmak |
13266 |
crack |
çatlamak, çatlatmak, şaklamak, şaklatmak, vurmak, çarpmak, çarptırmak, (up ile) (güçlüklere) boyun eğmek, bitmek, tükenmek, (espri/fıkra/vb.) patlatmak, şifresini, sırrını çözmek, keşfetmek, başarılı, usta, yetenekli, çatlak, şaklama, çatırtı, vuruş, darbe, tokat, girişim, şaka, nükte |
13267 |
crackdown |
yasaklama, kısıtlama, engelleme |
13268 |
cracked |
çatlak, kaçık, üşütük |
13269 |
cracker |
kraker, çatapat, fıstık, yavru, piliç |
13270 |
crackers |
deli, çatlak, üşütük, kaçık |
13271 |
cracking |
çatlama, parçalanma, kraking |
13272 |
crackle |
çatırdamak, çıtırdamak, çatırdatmak, çıtırdatmak, çatırtı, çıtırtı |
13273 |
crackling |
çatırtı, çıtırtı, kızarmış jambon kabuğu |
13274 |
crackpot |
kaçık, çatlak, çılgın, uçuk |
13275 |
crackup |
kaza, sinir krizi, çarpışma |
13276 |
cradle of civilization |
uygarlığın beşiği |
13277 |
cradle |
beşik, bir şeyin başladığı yer, köken, beşik, insan yaşamının ilk yılları, çocukluk yılları, (dikinti/vb.) tahta, tezgâh, kızak, beşikte sallamak, beşikteymiş gibi sallamak |
13278 |
cradlesong |
ninni, layla |
13279 |
craft |
sanat, beceri, hüner, kesp, ustalık, maharet, kurnazlık, hile, gemi, uçak, teknik eleman |
13280 |
craftily |
şeytanca |
13281 |
craftiness |
kurnazlık, hile |
13282 |
crafts |
gemi, uçak |
13283 |
craftsman |
usta, zanaatçı |
13284 |
craftsmanship |
hüner |
13285 |
crafty |
kurnaz, dalavereci, üçkâğıtçı |
13286 |
crag |
yalçın kayalık |
13287 |
cragged |
sarp |
13288 |
craggy |
dik ve pütürlü |
13289 |
cram |
tıkmak, sıkıştırmak, tıka basa doldurmak, ağzına kadar doldurmak, acele ile sınava hazırlanmak, ineklemek |
13290 |
cram-full |
dopdolu |
13291 |
cramp |
kramp, kasınç, mengene, engel, engel olmak, kısıtlamak, tıkıştırmak, sıkıştırmak |
13292 |
cramped |
(yer) dar, sıkışık |
13293 |
crampon |
kanca, mengene, krampon, buz mahmuzu |
13294 |
cranage |
vinç kirası |
13295 |
cranberry |
keçiyemişi, yabanmersini |
13296 |
crane truck |
vinçli kamyon |
13297 |
crane |
vinç, turna, (boynunu) uzatmak |
13298 |
cranebill |
turnagagası, yabani sardunya |
13299 |
cranial cavitiy |
kafatası boşluğu |
13300 |
cranial nerve |
kafatası siniri |
13301 |
cranial |
kafatasıyla ilgili |
13302 |
craniology |
kafabilim |
13303 |
cranium |
kafatası, baş kâsesi |
13304 |
crank arm |
krank kolu, anadingil kolu |
13305 |
crank web |
krank kolu |
13306 |
crank |
dirsek, kol, kanırtmaç, saplantılı kimse, deli, kaçık, şıltak |
13307 |
crankcase |
karter |
13308 |
crankshaft |
krank mili |
13309 |
cranky |
acayip, tuhaf, garip, sinirli, huysuz, aksi, (alet/vb.) laçka, gevşek, bozuk |
13310 |
cranny |
çatlak, gedik, yarık |
13311 |
crap |
bok, zırva, saçmalık, boktan laf, ıvır zıvır döküntü, bok |
13312 |
crape |
krep |
13313 |
craps |
iki zarla oynanan kumar, barbut |
13314 |
crapulence |
içkiye aşırı düşkünlük |
13315 |
crash about one's ears |
dünya başına yıkılmak |
13316 |
crash dive |
(denizaltı) birden dalma |
13317 |
crash helmet |
kask, koruyucu başlık |
13318 |
crash landing |
mecburi iniş |
13319 |
crash |
(araba/vb.) gürültüyle çarpmak, çarptırmak, düşmek, düşürmek, iflas etmek, top atmak, paldır küldür gitmek/hareket etmek, çatırtı, gürültü, (uçak/otomobil/vb.) kaza, batkı, iflas, acele, ivedi, hızlı, hızlandırılmış |
13320 |
crash-land |
mecburi iniş yapmak |
13321 |
crass |
aptal, aptalca, kaba, duygusuz, (aptallık/vb.) büyük, tam, aşırı derecede |
13322 |
crate |
kafesli sandık, kasa, külüstür araba/uçak |
13323 |
crater lake |
krater gölü |
13324 |
crater |
krater, yanardağ ağzı, çukur |
13325 |
cravat |
boyunbağı, kravat |
13326 |
crave |
çok istemek, -e can atmak, için deli olmak |
13327 |
craven |
ödlek, korkak |
13328 |
craving |
arzu, tutku |
13329 |
craw |
kursak, döngül aşkazanı |
13330 |
crawfish |
kerevit, harçenk, çay veya göl harçengi, harçenk gibi geri geri gitmek, harçenk gibi dal dala gitmek, geri çekilmek, yayınmak |
13331 |
crawl |
emeklemek, sürünmek, ağır ağır yürümek/ilerlemek, (böcek/vb.ile) dolu olmak, kaynamak, tüyleri ürpermek, karıncalanmak, yaltaklanmak, yağlamak, dalkavukluk etmek, yağ çekmek, krol yüzme, çok yavaş hareket, ağır gidiş |
13332 |
crawler |
tırtıl zincirli kılga |
13333 |
crayfish |
kerevit, kerevides |
13334 |
crayon |
renkli kalem, boyalı kalem |
13335 |
craze |
çılgına çevirmek, çıldırtmak, deli etmek, çok heyecanlandırmak, geçici akım, moda, çılgınlık, düşkünlük, hayranlık |
13336 |
craziness |
delilik, çılgınlık, kaçıklık, cinnet |
13337 |
crazing |
sır çatlaması |
13338 |
crazy |
deli, çılgın, kuduruk, olanaksız, aptalca, saçma, çılgınca, kuluduk, aptal, salak, (about ile) hayran, tutkun, hasta, deli |
13339 |
creak |
gıcırtı, gıcırdamak |
13340 |
creaky |
(kapı/vb.) gıcırtılı, gıcırdayan |
13341 |
cream cheese |
krem peynir |
13342 |
cream of tartar |
krem tartar |
13343 |
cream of the crop |
kaymak tabaka, en iyisi |
13344 |
cream |
kaymak, krema, krem, merhem, bir şeyin en iyi bölümü, kaymak, krem rengi, (sütün) kaymağını almak, (off ile) (en iyileri) seçmek, ayıklamak |
13345 |
creamer |
ekramöz, krema kılgası |
13346 |
creamery |
süthane, kaymakçı dükkanı |
13347 |
creamy |
krem gibi, yumuşak, kaygan, kremalı, krema içeren, kaymaklı |
13348 |
crease |
buruşukluk, kırışıklık, kat, pli, buruşmak, kırışmak, buruşturmak, kırıştırmak |
13349 |
crease-proof |
buruşmaz |
13350 |
crease-resistant |
buruşmaz |
13351 |
create a stink |
kıyameti koparmak |
13352 |
create jobs |
istihdam olanağı oluşturmak |
13353 |
create |
yaratmak, -e yol açmak, neden olmak, oluşturmak, atamak |
13354 |
creatine |
kreatin |
13355 |
creatinine |
kreatinin |
13356 |
creation |
yaratma, yaradılış, acun, evren, kreasyon |
13357 |
creative power |
yaratıcı güç |
13358 |
creative |
yaratıcı |
13359 |
creativity |
yaratıcılık |
13360 |
creator |
yaratıcı |
13361 |
creature comforts |
refah |
13362 |
creature |
yaratık |
13363 |
creche |
kreş, bebekevi, yuva |
13364 |
credence |
inanma, güven, doğru kabul etme |
13365 |
credentials |
güven belgesi, itimatname |
13366 |
credibility |
güvenilirlik, inanılırlık |
13367 |
credible |
inanılır, güvenilir |
13368 |
credit account |
kredi hesabı, açık hesap |
13369 |
credit advice |
alacak dekontu |
13370 |
credit agency |
kredi kurumu |
13371 |
credit agent |
sigorta acentesi |
13372 |
credit agreement |
kredi anlaşması |
13373 |
credit application |
kredi başvurusu |
13374 |
credit balance |
alacak bakıyesi |
13375 |
credit bank |
kredi bankası, ticaret bankası |
13376 |
credit card |
kredi kartı |
13377 |
credit control |
kredi kontrolü |
13378 |
credit department |
kredi servisi |
13379 |
credit interest |
kredi faizi |
13380 |
credit limit |
kredi limiti |
13381 |
credit line |
kredi limiti |
13382 |
credit market |
kredi piyasası |
13383 |
credit money |
banka kredisi |
13384 |
credit note |
kredi mektubu |
13385 |
credit period |
kredi dönemi |
13386 |
credit rating |
kredi değerliliği |
13387 |
credit standing |
kredi yağdayı, mali itibar |
13388 |
credit system |
kredi jüyesi |
13389 |
credit target |
kredi hedefi |
13390 |
credit terms |
kredi şartları |
13391 |
credit |
inanç, güven, sadakat, övgü, onur, şereflendirme, kredi, saygınlık, itibar, onur kaynağı, veresiye, nisiye, inanmak, güvenmek, itibar etmek, pul yatırmak |
13392 |
creditable |
şerefli, övgüye değer |
13393 |
crediting |
kredi verme, alacaklandırma |
13394 |
creditor |
kredi veren, alacaklı |
13395 |
creditor's ledger |
alacaklılar defteri |
13396 |
credits and titles |
jenerik |
13397 |
creditworthiness |
kredi almaya layık olma |
13398 |
credulity |
saflık, her şeye inanma |
13399 |
credulous |
herşeye inanan, saf |
13400 |
creed |
inanç, iman, itikat |
13401 |
creek |
çay, ırmak kolu, dere |
13402 |
creel |
cağlık, çözgü sehpası, balık sepeti |
13403 |
creep |
sürünmek, sürünerek ilerlemek, sessizce sokulmak, (sarmaşık/vb.) sarılmak, sarılarak büyümek, ürpermek, tüyleri ürpermek, dalkavuk, yağcı, gıcık, kıl |
13404 |
creepage |
akış, sızıntı, dağılma |
13405 |
creeper |
sürüngen ösümlük, sarmaşık |
13406 |
creeping stem |
sürüngen gövde |
13407 |
creeping |
sürünen, tırmanarak büyüyen |
13408 |
creeps |
(the ile) ürperti, korku |
13409 |
creepy |
tüyler ürpertici |
13410 |
cremate |
(ölüyü) yakmak |
13411 |
cremation |
ölüyü yakma |
13412 |
crematorium |
ölülerin yakıldığı yer, krematoryum |
13413 |
crenate |
tırtıllı |
13414 |
crenel |
mazgal |
13415 |
crenellated |
mazgallı |
13416 |
crenellation |
mazgallı siper |
13417 |
creole |
hem Avrupa hem de Afrika soyundan gelen (kişi), bu kişilerin konuştuğu (dil) |
13418 |
creosote |
katran ruhu, kreozot |
13419 |
crepe de Chine |
krepdöşin |
13420 |
crepe Georgette |
krepjorjet |
13421 |
crepe paper |
krepon çöngesi |
13422 |
crepe rubber |
krepsol, krep lastik |
13423 |
crepe suzette |
krepsüzet |
13424 |
crepe yarn |
krep ipliği |
13425 |
crepe |
krep |
13426 |
crepitate |
çatırdamak |
13427 |
crescendo |
kreşendo |
13428 |
crescent wrench |
ayarlı anahtar |
13429 |
crescent |
hilâl, ayça, yeniay |
13430 |
cresol |
krezol |
13431 |
cress |
tere |
13432 |
cresset |
fener |
13433 |
crest |
ibik, taç, tepe, doruk |
13434 |
crestfallen |
üzgün, mutsuz, kırgın, yılgın |
13435 |
cresyl |
kresil |
13436 |
cresylic acid |
kresilik asit |
13437 |
cretaceous period |
kretase |
13438 |
cretaceous |
tebeşirli, kireçli, tebeşir dönemi |
13439 |
Cretan |
Giritli, Girit |
13440 |
Crete |
Girit adası |
13441 |
cretin |
salak, aptal, geri zekâlı, kreten |
13442 |
cretinism |
kretenizm |
13443 |
cretonne |
kreton |
13444 |
crevasse |
(buz/vb.'de) derin yarık |
13445 |
crevice |
(kaya/vb.'de) çatlak, yarık |
13446 |
crew cut |
asker tıraşı |
13447 |
crew |
tayfa, mürettebat, ekip |
13448 |
crew-neck |
hâkim yaka |
13449 |
crib |
çocuk karyolası, döngül yemliği, kopya çekmek |
13450 |
cribbage |
bir çeşit iskambil oyunu |
13451 |
cribriform |
kalbur gibi, delik deşik |
13452 |
cribwork |
kafes çatkı, çerçeve çatkı |
13453 |
crick |
boyun tutulması, kasılma |
13454 |
cricket |
cırcırböceği, cırcırama, kriket |
13455 |
cricoid |
halka şeklinde, gırtlak kıkırdağı |
13456 |
crier |
mübaşir, ağlayan kimse, tellal |
13457 |
crime against humanity |
insanlık suçu |
13458 |
crime rate |
suç oranı |
13459 |
crime reporter |
sakçı muhabiri |
13460 |
crime writer |
cinayet romanları yazarı |
13461 |
crime |
suç, aptallık, mantıksızlık, mantıksızca hareket |
13462 |
Crimea |
Kırım |
13463 |
criminal assault |
ırza tecavüz |
13464 |
criminal contempt |
mahkemeye hakaret |
13465 |
criminal conversation |
zina |
13466 |
criminal court |
ceza mahkemesi |
13467 |
criminal discretion |
cezai ehliyet |
13468 |
criminal law |
ceza hukuku |
13469 |
criminal liability |
cezai sorumluluk |
13470 |
criminal medicine |
adli tıp |
13471 |
criminal record |
sabıka kaydı |
13472 |
criminal |
suçla ilgili, cezalı, çok kötü, suçlu |
13473 |
criminality |
suçluluk |
13474 |
criminology |
suçbilim, kriminoloji |
13475 |
crimp |
kıvrım, kıvırmak, dalgalandırmak, asker toplamak |
13476 |
crimson |
koyu kırmızı |
13477 |
cringe |
korkudan sinmek, büzülmek, (birinin önünde) iki büklüm olmak |
13478 |
cringle |
radansa, halat matafyonu |
13479 |
crinite |
kıllı, saçlı |
13480 |
crinkle |
buruşturmak, kırıştırmak, katlamak, buruşmak, kırışmak |
13481 |
crinoid |
denizlalesi |
13482 |
crinoline |
çemberli etek |
13483 |
cripple |
sakat, topal, kötürüm, sakatlamak, baltalamak, bozmak, engellemek |
13484 |
crippled |
sakat, topal, kötürüm, arızalı |
13485 |
crisis |
bunalım, kriz |
13486 |
crisp |
gevrek, körpe, taze, yeni, gıcır gıcır, çabuk, tez, hızlı, (hava) soğuk, cips |
13487 |
crispate |
dalgalı |
13488 |
crispation |
büklüm, buruşukluk |
13489 |
crispy |
gevrek, körpe, taze |
13490 |
crisscross |
çapraz çizgili |
13491 |
crista |
kabartı |
13492 |
cristate |
ibikli, tepelikli, sorguçlu |
13493 |
cristobalite |
kristobalit |
13494 |
criterion |
ölçüt, kriter |
13495 |
critic |
eleştirmen, eleştiren kimse |
13496 |
critical angle |
kritik açı, dönüşül açı |
13497 |
critical point |
kritik çekit |
13498 |
critical range |
kritik bölge |
13499 |
critical temperature |
kritik sıcaklık |
13500 |
critical voltage |
kritik gerilim |
13501 |
critical |
kusur bulan, eleştiren, eleştiri niteliğinde, eleştirel, tehlikeli, ciddi, kritik |
13502 |
criticism |
eleştiri, kritik, kusur bulma, olumsuz eleştiri |
13503 |
criticize |
kusur bulmak, eleştirmek |
13504 |
critique |
eleştiri yazısı, kritik |
13505 |
croak |
kurbağa sesi çıkartmak, vraklamak, çatlak sesle konuşmak/söylemek, nalları dikmek, kurbağa sesi, vırak, hırıltı |
13506 |
Croat |
Hırvat |
13507 |
Croatia |
Hırvatistan |
13508 |
Croatian |
Hırvatça |
13509 |
crochet hook |
dantel tığı, tığ |
13510 |
crochet |
tığ işi, tığ işi yapmak, tığ ile örmek |
13511 |
crock |
çanak, çömlek, toprak kap, külüstür araba, hurda, moruk, işi bitmiş adam, yaşlı at |
13512 |
crockery |
çanak, çömlek |
13513 |
crocodile tears |
sahte gözyaşları, sahte üzüntü |
13514 |
crocodile |
timsah |
13515 |
crocus |
çiğdem |
13516 |
croft |
küçük çiftlik |
13517 |
crofter |
küçük toprak sahibi |
13518 |
croissant |
ayçöreği |
13519 |
crone |
kocakarı |
13520 |
crony |
yakın arkadaş, dost |
13521 |
crook |
kanca, sopa, değnek, hırsız, dolandırıcı, kıvırmak, bükmek, kıvrılmak, bükülmek |
13522 |
crooked |
eğri, yamuk, namussuz |
13523 |
croon |
yumuşak sesle (şarkı) söylemek |
13524 |
crop failure |
bereketsiz ürün |
13525 |
crop insurance |
ürün sigortası |
13526 |
crop plant |
kültür ösümlüğü |
13527 |
crop rotation |
ürün rotasyonu |
13528 |
crop up |
birden meydana çıkmak |
13529 |
crop |
ekin, ürün, mahsul, yığın, türküm, küme, topluluk, kısa kesilmiş saç, kursak, (döngül) otlamak, yemek, (saç/kuyruk) kesmek, kırpmak, ekmek, ürün vermek |
13530 |
cropper |
kırkma aleti, ürün veren ösümlük |
13531 |
croquet |
krikete benzer bir açık hava oyunu, kroket |
13532 |
crosier |
piskopos asası |
13533 |
cross action |
karşılıklı dava |
13534 |
cross check |
çizgili çek |
13535 |
cross country race |
kır koşusu |
13536 |
cross demand |
karşı dava |
13537 |
cross member |
travers |
13538 |
cross off |
üstünü çizip çıkarmak |
13539 |
cross one's fingers |
iyi şans dilemek |
13540 |
cross one's legs |
ayak ayak üstüne atmak |
13541 |
cross one's mind |
aklından geçmek |
13542 |
cross out |
üstünü çizmek |
13543 |
cross rate |
çapraz kur |
13544 |
cross ratio |
çapraz oran |
13545 |
cross reference |
gönderme |
13546 |
cross section |
kesit, enine kesit, profil |
13547 |
cross someone's palm |
bahşiş vermek |
13548 |
cross street |
ara sokak |
13549 |
cross the't' and dot the'i's |
kılı kırk yapmak |
13550 |
cross |
çarpı/artı işareti, çarmıh, üzüntü, gam, elem, çapraz, köndelen, geçmek, öbür tarafına geçmek, kesişmek, (kol/bacak) kavuşturmak, üst üste atmak, karşı koymak, engellemek, melezlemek, kızgın, sinirli, ters, aksi, huysuz |
13551 |
cross-border |
sınır ötesi |
13552 |
cross-country race |
kırkoşusu |
13553 |
cross-country |
kırlar boyunca, kırlarda |
13554 |
cross-examine |
çaprazlama sorguya çekmek, ahret suali sormak |
13555 |
cross-eyed |
şaşı |
13556 |
cross-fertilization |
çaprazlama dölleme |
13557 |
cross-fertilize |
çaprazlama yöntemiyle döllemek |
13558 |
cross-legged |
bacak bacak üstüne atmış, bacak bacak üstüne atmış |
13559 |
cross-lode |
enine damar |
13560 |
cross-pollination |
çapraz tozlaşma, çapraz tozlaşma |
13561 |
cross-purposes |
farklı ve zıt amaçlar, yanlış anlama |
13562 |
cross-refer |
okuru başka bir yere göndermek |
13563 |
cross-stitch |
kanaviçe işi |
13564 |
cross-wind |
yan rüzgâr |
13565 |
crossband |
çaprazbant |
13566 |
crossbar |
kol demiri |
13567 |
crossbeam |
kiriş |
13568 |
crossbow |
tatar yayı |
13569 |
crossbrace |
çapraz gergi çubuğu, çapraz bağlantı |
13570 |
crossbracing |
çapraz bağlantı |
13571 |
crossbred |
melez |
13572 |
crossbreed |
melez, melezlemek |
13573 |
crossbreeding |
çaprazlama |
13574 |
crosscheck |
(bir işlemin/yanıtın/vb.) sonucunu başka kaynaklardan ikinci kez kontrol etmek, sağlamasını yapmak |
13575 |
crosscountry |
kros |
13576 |
crosscut saw |
çapraz testere |
13577 |
crosscut |
enine kesiş, enine kesim, enine kesmek |
13578 |
crosscutrents |
zıt akımlar |
13579 |
crossed cheque |
çizgili çek |
13580 |
crossed |
çizgili, çapraz |
13581 |
crossfall |
enine eğim |
13582 |
crossfire |
çapraz ateş |
13583 |
crosshatch |
çapraz taramak |
13584 |
crosshatching |
tarama |
13585 |
crosshead |
piston kafası, kroshed |
13586 |
crossing |
deniz yolculuğu, (iki yolun/nehrin/vb.) birleştiği yer, geçit, geçiş yeri, geçiş |
13587 |
crossover |
geçit, köprü, üst geçit |
13588 |
crossroad |
yan yol, çapraz yol |
13589 |
crossroads |
birkaç yolun kesiştiği yer, dönüm çekidi |
13590 |
crosstalk |
diyafoni, karışma |
13591 |
crosstree |
kurcata, kurceta |
13592 |
crosswalk |
yaya geçidi |
13593 |
crosswind |
karşı rüzgâr |
13594 |
crosswise |
çapraz, çaprazlama, ters, çapraz |
13595 |
crossword puzzle |
çapraz bulmaca |
13596 |
crossword |
bulmaca |
13597 |
crotch |
kasık, pantalon ağı, apışlık, dalın ağaç gövdesinden ayrıldığı yer, çatak |
13598 |
crotchet |
çeyrek nota, garip, saçma düşünce |
13599 |
crotchety |
(yaşlı) huysuz, aksi, dırdırcı |
13600 |
croton oil |
kroton yağı |
13601 |
croton |
kroton |
13602 |
crotonyl |
krotonil |
13603 |
crouch |
çömelmek, sinmek |
13604 |
croupier |
krupiye |
13605 |
crow one's head off |
koltukları kabarmak |
13606 |
crow |
karga, (horoz) ötmek, böbürlenmek, hava atmak, horoz ötüşü |
13607 |
crow's-foot |
göz kenarındaki kırışıklar |
13608 |
crowbar |
demir kol, manivela, levye |
13609 |
crowd out |
sıkıştırarak çıkarmak |
13610 |
crowd |
toplanmak, doluşmak, kalabalık oluşturmak, (bir alan) doldurmak, tıkıştırmak, sıkıştırmak, kalabalık, belirli bir toplumsal türküm, topluluk, yığın |
13611 |
crowded profession |
çok rağbet gören meslek |
13612 |
crowded |
kalabalık, tıkış tıkış, dopdolu |
13613 |
crowfoot |
kazayağı, düğünçiçeği, boyunduruk |
13614 |
crown it all |
tüy dikmek |
13615 |
crown jewels |
hükümdarlığa ait mücevherler |
13616 |
crown land |
krala ait toprak |
13617 |
crown prince |
veliaht |
13618 |
crown |
taç giydirmek, bir şeyin tepesini/üsütünü kaplamak, tamamlamak, tamam etmek, kafasına vurmak, (diş) kaplamak, tac, çiçeklerden yapılmış tac, krallık, kraliyet iktidarı, tepe, üst kısım, penny değerinde madeni pul, şampiyonluk, mükemmellik, kusursuzluk |
13619 |
crowning achievement |
parlak başarı |
13620 |
crowning |
en son, en yüksek |
13621 |
crucial |
çok önemli, kesin, son |
13622 |
crucible steel |
pot çeliği, pota döküm çeliği |
13623 |
crucible |
pota, kröze |
13624 |
crucify |
çarmıha gererek öldürmek, çarmıha germek |
13625 |
crude fibre |
ham elyaf |
13626 |
crude oil |
ham petrol, yeryağı |
13627 |
crude petroleum |
petrol, ham petrol |
13628 |
crude rate |
kaba hız |
13629 |
crude tar |
ham katran |
13630 |
crude |
ham, işlenmemiş, kaba, inceliksiz, iyi yapılmamış, baştan savma, kaba saba |
13631 |
crudely |
kabaca |
13632 |
crudeness |
kabalık, çiğlik, hamlık |
13633 |
crudity |
kabalık |
13634 |
cruel |
acımasız, zalim, gaddar, çok acı, dayanılmaz |
13635 |
cruelty |
acımasızlık, gaddarlık, zulüm |
13636 |
cruet |
baharatlık, baharat kutusu |
13637 |
cruise |
gemiyle gezmek, deniz gezisi yapmak, (otomobil/uçak/vb.) ortalama bir hızla gitmek, karı peşinde dolaşmak, eline alıp dolaşmak, deniz gezisi, tekne gezintisi |
13638 |
cruiser |
bir ya da iki kamaralı büyük kozgaltka, kotra, kruvazör |
13639 |
cruising speed |
seyir hızı |
13640 |
crumb |
ekmek kırıntısı, kırıntı, kırıntı, çok az miktar, (Aİ) ciğeri beş kapik etmez adam |
13641 |
crumble |
dövmek, hurda hurda doğramak, ovalamak, ezilip büzülmek, ezmek, ovulmak, hurdalamak, çok küçük parçalara ayırmak, ufalamak, ufalanmak, harap olmak |
13642 |
crumbly |
kolayca ufalanan |
13643 |
crummy |
pis, köhne, bakımsız, ikinci kalite, ucuz |
13644 |
crumpet |
hamburger ekmeği, kafa, seksi karı |
13645 |
crumple |
buruşturmak, kırıştırmak, buruşmak, kırışmak |
13646 |
crunch |
çatır çutur yemek, çatırdamak, çatırdatmak, çatırtı, çuturtu, zor an, karar anı, dönüm çekidi |
13647 |
crunchy |
gevrek |
13648 |
cruse |
testi, saksı |
13649 |
crush |
ezmek, sıkıştırarak ezmek, izdiham oluşturmak, sıkışıp tepişmek, izdiham, kalabalık, sıkma meyve suyu, abayı yakma, aptalca aşk |
13650 |
crusher |
kırma kılgası, konkasör, kırıcı |
13651 |
crushing |
ezme |
13652 |
crust of the earth |
yerkabuğu |
13653 |
crust |
kabuk, ekmek kabuğu, tabaka, kabuk |
13654 |
crustacean |
kabuklu |
13655 |
crustaceous |
kabuklu |
13656 |
crusty |
kabuklu, gevrek, ters, huysuz, aksi |
13657 |
crutch |
koltuk değneği, kasık, pantolon ağı, apışlık |
13658 |
crux |
sorunun merkezi/en önemli çekidi |
13659 |
cry down |
kötülemek |
13660 |
cry for the moon |
olmayacak şey istemek |
13661 |
cry off |
sözünden dönmek, caymak, su koyuvermek |
13662 |
cry one's eyes out |
hüngür hüngür ağlamak |
13663 |
cry one's heart out |
hüngür hüngür ağlamak |
13664 |
cry out against |
karşı gelmek |
13665 |
cry out for |
şiddetle gereksinim duymak |
13666 |
cry out |
haykırmak, şikâyet etmek |
13667 |
cry over spilt milk |
boşuna üzülmek |
13668 |
cry quits |
yeter demek, dur demek |
13669 |
cry wolf |
kurt masalı okumak |
13670 |
cry |
ağlamak, yığlamak, girye etmek, bağırmak, haykırmak, bağırarak istemek/çağırmak, feryat etmek, (kuş/vb.) ötmek, çığlık, feryat, haykırma, bağırma, yüksek ses, seslenme, ağlama, (döngül ve kuş) ses |
13671 |
crying |
büyük |
13672 |
cryo |
(önek) soğuk, buz, krio |
13673 |
cryogen |
soğutucu kimyasal madde |
13674 |
cryogenic |
kriyojenik |
13675 |
cryogenics |
kriyojeni, soğukbilim |
13676 |
cryohydrate |
kriyohidrat |
13677 |
cryolite |
kriyolit, soğuktaş |
13678 |
cryometer |
kriyometre |
13679 |
cryoscopic |
kriyoskopik |
13680 |
cryoscopy |
kriyoskopi, donargözleyim |
13681 |
crypt |
yeraltı türbesi |
13682 |
cryptic |
gizli, kapalı, örtük |
13683 |
crypto |
(önek) gizli, kapalı, açık olmıyan |
13684 |
cryptogam |
çiçeksiz ösümlük, kriptogam |
13685 |
cryptogram |
gizli yazı |
13686 |
cryptograph |
kriptograf |
13687 |
cryptography |
kriptografi |
13688 |
crystal lattice |
kristal kafesi |
13689 |
crystal structure |
kristal yapısı |
13690 |
crystal sugar |
kristal şeker |
13691 |
crystal symmetry |
kristal simetrisi |
13692 |
crystal |
kristal, kırılca, billur |
13693 |
crystalline rock |
billuri kayaç, kırılcal kayaç |
13694 |
crystalline structure |
kristal yapı |
13695 |
crystallite |
kristalit |
13696 |
crystallization |
kristalleşme, kristalleştirme, billurlaşma |
13697 |
crystallize |
billurlaşmak, billurlaştırmak, belirginleşmek, belirginleştirmek |
13698 |
crystallizer |
kristalizatör, mayşe kazanı |
13699 |
crystallographic |
kristalografik |
13700 |
crystallography |
kristalografi |
13701 |
cub reporter |
acemi gazeteci |
13702 |
cub |
yavru ayı/aslan/kaplan/tilki, cerv, yavrukurt, izci, acemi, toy |
13703 |
Cuba |
Küba |
13704 |
cubage |
küpleme |
13705 |
Cuban |
Küba ile ilgili |
13706 |
cubature |
küpleme |
13707 |
cube root |
küpkök, köküç |
13708 |
cube |
küp, (neyise) küp biçiminde kesmek, doğramak, bir sayının küpünü almak |
13709 |
cubic antenna |
kübik anten |
13710 |
cubic centimetre |
santimetre küp |
13711 |
cubic equation |
üçüncü derecede denklem |
13712 |
cubic foot |
fut küp |
13713 |
cubic meter |
metre küp |
13714 |
cubic system |
kübik jüye |
13715 |
cubic |
küp biçiminde, kübik |
13716 |
cubical |
küp şeklinde, kübik, dört köşeli |
13717 |
cubicle |
küçük oda, kabin, odacık |
13718 |
cubit |
gez, kol boyu, arşın |
13719 |
cuckold |
boynuzlu koca, kurumsak |
13720 |
cuckoldry |
zina |
13721 |
cuckoo clock |
guguklu saat |
13722 |
cuckoo |
guguk kuşu, deli, çılgın, kaçık, salak |
13723 |
cucullate |
külahlı, başlıklı |
13724 |
cucumber |
salatalık, hıyar |
13725 |
cud |
geviş |
13726 |
cuddle up |
birbirine sokulmak |
13727 |
cuddle |
sarılmak, kucaklamak, kucaklaşmak, kucaklama, sarılma |
13728 |
cuddly |
insanın sarılası gelen |
13729 |
cuddy |
küçük kamara, küçük kamara veya kiler |
13730 |
cudgel one's brains |
kafa patlatmak |
13731 |
cudgel |
kısa kalın sopa |
13732 |
cue |
başlama işareti, işaret, ipucu, işaret, bilardo sopası, isteka |
13733 |
cuff link |
kol düğmesi |
13734 |
cuff |
kolluk, manşet, yen, paltar kolunun katlanmış hissesi, katlanmış pantolon paçası, tokat, tokat atmak |
13735 |
cuirass |
göğüslük zırh |
13736 |
cuisine |
yemek pişirme yöntemi, aşçılık, mutfak |
13737 |
cul-de-sac |
çıkmaz sokak, çıkmaz |
13738 |
cule |
#NAME? |
13739 |
culinary |
yemek pişirmeyle ilgili, mutfakla ilgili |
13740 |
cull |
içinden en iyileri seçip ayırmak, seçip almak, güçsüz/hasta döngülleri seçip öldürmek |
13741 |
cullender |
bkz.colander |
13742 |
culm |
eklemli ot sapı |
13743 |
culminate |
(in ile) doruğuna yükselmek, sonuçlanmak |
13744 |
culmination |
doruk, zirve, bitme, sonuçlanma, son |
13745 |
culpability |
suçluluk |
13746 |
culpable |
suçlanmayı hakeden |
13747 |
culprit |
sanık, suçlu |
13748 |
cult |
mezhep, tapınma, merak, rağbet, moda |
13749 |
cultivable |
işlenebilir, ekilip biçilebilir |
13750 |
cultivate a friendship |
dostluk kazanmaya çalışmak |
13751 |
cultivate |
toprağı işlemek, ekip biçmek, yetiştirmek, dostluğunu kazanmaya/ilerletmeye çalışmak |
13752 |
cultivated land |
işlenmiş arazi |
13753 |
cultivated plant |
kültür ösümlüğü, yetiştirim ösümlüğü |
13754 |
cultivated |
kültürlü, terbiyeli, görgülü, işlenmiş, ekili |
13755 |
cultivation |
toprağı işleme |
13756 |
cultivator |
kültivatör, çiftçi |
13757 |
cultural anthropology |
kültürel antropoloji |
13758 |
cultural committee |
kültür heyeti |
13759 |
cultural ecology |
kültürel ekoloji |
13760 |
cultural heritage |
kültürel miras |
13761 |
cultural language |
kültür dili, uygarlık dili |
13762 |
cultural mission |
kültür heyeti |
13763 |
cultural value |
kültürel değer |
13764 |
cultural |
kültürel, ekinsel |
13765 |
culture gap |
kültür farkı |
13766 |
culture shock |
kültür şoku |
13767 |
culture |
kültür, ekin, yetiştirme, kültür |
13768 |
cultured |
kültürlü |
13769 |
culvert |
ark, arna, suyolu, menfez |
13770 |
cum |
(edat) ile, birlikte |
13771 |
cumber |
yük olmak, sıkıntı vermek, engel olmak |
13772 |
cumbersome |
biçimsiz, hantal, kullanışsız, taşıması zor |
13773 |
cumin |
kimyon |
13774 |
cummerbund |
kemer |
13775 |
cumulative dividend |
birikmiş kâr |
13776 |
cumulative |
gittikçe artan |
13777 |
cumulonimbus |
kümülonimbüs, boranbulut |
13778 |
cumulostratus |
kümülostratüs |
13779 |
cumulus |
kümülüs, kümebulut |
13780 |
cuneiform script |
çivi yazısı |
13781 |
cuneiform |
kama biçiminde |
13782 |
cunnilingus |
ferce dil vurma |
13783 |
cunning |
kurnaz, kurnazlık |
13784 |
cunt |
am, amcık, amcık herif, itoğlu it, puşt, saloz |
13785 |
cup |
fincan, kupa, (ellerini/vb.) yuvarlak bir şey tutar gibi yapmak |
13786 |
cupboard |
dolap |
13787 |
cupel |
küçük pota, potada arıtmak |
13788 |
cupful |
fincan dolusu, kadeh dolusu |
13789 |
cupidity |
açgözlülük, hırs |
13790 |
cupola furnace |
kupol fırını, döküm ocağı |
13791 |
cupola |
küçük kubbe, kümbet, döküm ocağı |
13792 |
cupreous |
bakırla ilgili, bakırlı |
13793 |
cupric |
iki değerlikli bakırdan oluşmuş |
13794 |
cuprite |
kuprit |
13795 |
cupro-nickel |
nikel bakırı |
13796 |
cuprous sulphide |
bakır sülfür |
13797 |
cuprous |
bakırlı |
13798 |
cupule |
kadehçik |
13799 |
cur |
sokak köpeği, adi köpek, korkak/adi herif, aşağılık köpek |
13800 |
curable |
iyileştirilebilir, tedavi edilebilir |
13801 |
curare |
ok zehiri, kürar ösümlüğü |
13802 |
curative |
iyileştirici, sağaltıcı, şifa verici |
13803 |
curator |
sanat galerisi/müze/kütüphane müdürü |
13804 |
curb |
eğleç, engel, zaptetme, kontrol, kaldırım kenarı, tutmak, engellemek, dizginlemek |
13805 |
curbstone |
kaldırım kenar taşı, bordür taşı |
13806 |
curd |
kesmik, lor |
13807 |
curdle |
(süt) kesilmek, kesmek |
13808 |
cure |
(hastayı) iyileştirmek, sağaltmak, tedavi etmek, (kötü bir durumu) iyileştirmek, iyi duruma getirmek, düzeltmek, tuzlamak, tütsülemek, sağaltım, tedavi, ilaç, çare, iyileşme, iyi olma, şifa |
13809 |
cure-all |
her derde deva |
13810 |
cured cod |
füme morina, tütsülenmiş morina |
13811 |
curettage |
kürtaj |
13812 |
curette |
küret |
13813 |
curfew |
sokağa çıkma yasağı |
13814 |
curie |
küri, radyoaktivite birimi |
13815 |
curing |
eti tuzlama, vulkanizasyon |
13816 |
curio |
nadir ve değerli eşya, antika |
13817 |
curiosity |
bilseme, merak, garip, tuhaf şey |
13818 |
curious |
meraklı, bilmek isteyen, meraklı, her şeye burnunu sokan, herkesin işine karışan, garip, acayip, tuhaf |
13819 |
curium |
küriyum |
13820 |
curl one's lip |
dudak bükmek |
13821 |
curl sb's hair |
birinin tüylerini diken diken etmek |
13822 |
curl up |
kıvrılmak |
13823 |
curl |
(saç) kıvırmak, kıvrılmak, bükülmek, kıvrılarak/dönerek hareket etmek, büklüm, kıvrım, bukle, helezon, sarmal biçimde herhangi bir şey |
13824 |
curler |
bigudi |
13825 |
curlew |
çulluk |
13826 |
curling iron |
saç maşası |
13827 |
curling |
kıvırma, kıvrılma |
13828 |
curly |
kıvırcık, cingelek, kıvrımlı |
13829 |
curly-top |
cingelek baş hastalığı |
13830 |
curmudgeon |
huysuz adam, cimri kimse |
13831 |
currant |
karagat, kuşüzümü, frenküzümü |
13832 |
currency account |
döviz hesabı |
13833 |
currency in circulation |
dolaşımdaki pul |
13834 |
currency indexed |
dövize endeksli |
13835 |
currency inflation |
pul enflasyonu |
13836 |
currency issued |
emisyon hacmi |
13837 |
currency reform |
pul reformu |
13838 |
currency risk |
kur riski |
13839 |
currency system |
pul jüyesi |
13840 |
currency trade |
döviz ticareti |
13841 |
currency unit |
pul birimi, pul vahidi |
13842 |
currency |
geçerlilik, revaç, pul |
13843 |
current account |
cari hesap |
13844 |
current capital |
döner sermaye |
13845 |
current debt |
cari borç |
13846 |
current density |
akım yoğunluğu |
13847 |
current efficiency |
akım verimi |
13848 |
current events |
güncel olaylar, aktüalite |
13849 |
current exchange rate |
cari kur, gerçek kur |
13850 |
current expenditure |
cari masraf, cari harcama |
13851 |
current expenses |
günlük masraflar |
13852 |
current income |
cari gelir |
13853 |
current liability |
cari borç, kısa vadeli borç |
13854 |
current operations |
cari işlemler |
13855 |
current payments |
cari ödemeler |
13856 |
current price |
cari fiyat |
13857 |
current ratio |
cari oran |
13858 |
current value |
rayiç değer |
13859 |
current |
şimdiki, bugünkü, güncel, yaygın, geçer, geçerli, genel, cari, genel, yaygın |
13860 |
currently |
halen, şu anda, şu tapta, devamlı olarak |
13861 |
curriculum vitae |
özgeçmiş |
13862 |
curriculum |
müfredat bağdarlaması, öğretim bağdarlaması, koyak |
13863 |
currish |
it gibi, terbiyesiz, kaba, huysuz |
13864 |
curry favor with |
gözüne girmeye çalışmak |
13865 |
curry favour with |
yaltaklanmak, yaranmak |
13866 |
curry |
(içinde et/yumurta/balık/vb.bulunan) acılı bir Hint yemeği |
13867 |
currycomb |
kaşağı, kaşağılamak |
13868 |
curse |
lanet, ilenç, lanetleme, küfür, ilenmek, lanet etmek, lanetlemek, beddua etmek, küfür etmek |
13869 |
cursed |
körolası, lanetli |
13870 |
cursive |
el yazısı |
13871 |
cursor |
kürsör, imleç |
13872 |
cursorial |
koşucu (kuş) |
13873 |
cursory |
acele, üstünkörü, gelişigüzel, baştansavma |
13874 |
curt |
(söz) kısa, sert, kısa ve sert konuşan |
13875 |
curtail step |
birinci basamak |
13876 |
curtail |
kısa kesmek, kısmak, azaltmak |
13877 |
curtailment |
kısma, azaltma, kısaltma |
13878 |
curtain antenna |
perde sırgavıl |
13879 |
curtain raiser |
bağdarlamanın ilk kısmı |
13880 |
curtain ring |
perde halkası |
13881 |
curtain rod |
perde rayı, korniş |
13882 |
curtain |
perde, tiyatro perdesi |
13883 |
curtness |
terslik |
13884 |
curtsy |
(kadınların yaptığı) reverans, reverans yapmak |
13885 |
curvaceous |
biçimli, çok kavisli |
13886 |
curvature |
eğrilik derecesi, eğim derecesi, eğrilik |
13887 |
curve chart |
eğri grafiği |
13888 |
curve |
eğmek, eğilmek, eğri, kavis, dönemeç, eğmeç |
13889 |
curved line |
eğri çizgi |
13890 |
curved |
eğri, kavisli |
13891 |
curvet |
şaha kalkmak |
13892 |
curvilinear |
eğrili, eğrisel |
13893 |
curvy |
eğrili, biçimli |
13894 |
cushion |
minder, yastık, (bilardo) bant, kenar, rahatlatmak |
13895 |
cushioning |
tamponlama, yastıkla besleme |
13896 |
cushy |
rahat, kolay |
13897 |
cusp |
doruk, zirve |
13898 |
cuspid |
köpekdişi |
13899 |
cuspidate |
dilimli, ucu eğri ve sivri |
13900 |
cuspidor |
tükürük hokkası |
13901 |
cuss |
herif, küfür, küfretmek, lanetlemek |
13902 |
cussedness |
terslik, inatçılık |
13903 |
custard apple |
Hint ayvası |
13904 |
custard |
muhallebi, krema |
13905 |
custodian |
(kütüphane/müze/vb.) sorumlu, yönetici kimse |
13906 |
custodianship |
muhafaza hizmeti sağlama |
13907 |
custody |
gözetim bakım, nezaret, gözaltı, muhafaza, himayedarlık, hapis |
13908 |
custom made |
ısmarlama |
13909 |
custom union |
gümrük anlaşması |
13910 |
custom |
gelenek, görenek, töre, alışkanlık, adet, huy, müşteri |
13911 |
customarily |
alışıldığı gibi, teamüle göre |
13912 |
customary |
geleneksel, alışılmış |
13913 |
customer country |
alıcı ülke |
13914 |
customer |
alıcı, müşteri |
13915 |
customer-oriented |
müşteriye yönelik |
13916 |
customer's account |
müşteri hesabı |
13917 |
customize |
müşteriye uydurmak, müşteriye uyarlamak |
13918 |
customs agent |
gümrük komisyoncusu |
13919 |
customs and traditions |
örf ve âdetler |
13920 |
customs area |
gümrük bölgesi |
13921 |
customs barriers |
gümrük duvarları |
13922 |
customs broker |
gümrük komisyoncusu |
13923 |
customs declaration |
gümrük beyannamesi |
13924 |
customs duty |
gümrük resmi, gümrük vergisi |
13925 |
customs entry |
gümrük girişi |
13926 |
customs examiner |
gümrük kontrolörü |
13927 |
customs formalities |
gümrük işlemleri |
13928 |
customs free |
gümrüksüz, gümrükten muaf |
13929 |
customs house report |
gümrük beyanı |
13930 |
customs house |
gümrük idaresi, gümrük dairesi, gümrük |
13931 |
customs inspection |
gümrük kontrolü, gümrük muayenesi |
13932 |
customs law |
gümrük kanunu |
13933 |
customs of arrival |
varış gümrüğü |
13934 |
customs officer |
gümrük memuru |
13935 |
customs receipt |
gümrük makbuzu |
13936 |
customs revenue |
gümrük geliri |
13937 |
customs tariff |
gümrük tarifesi |
13938 |
customs territory |
gümrük bölgesi |
13939 |
customs union |
gümrük birliği |
13940 |
customs wall |
gümrük duvarı |
13941 |
customs walls |
gümrük duvarları |
13942 |
customs |
gümrük vergisi, gümrük |
13943 |
cut a big swath |
caka satmak |
13944 |
cut a tooth |
diş çıkarmak |
13945 |
cut a wide swath |
caka satmak |
13946 |
cut across |
kestirmeden gitmek, sınırlarını aşmak |
13947 |
cut adrift |
akıntıya bırakmak, serbest bırakmak |
13948 |
cut and dried |
iç karartıcı |
13949 |
cut and run |
sıvışmak |
13950 |
cut back |
budamak, kesinti yapmak, kısmak, azaltmak |
13951 |
cut corners |
kestirmeden gitmek, kısa yoldan gitmek |
13952 |
cut down on |
indirmek, azaltmak, kısmak |
13953 |
cut down |
devirmek, azaltmak, kısmak, kısaltmak, biçmek |
13954 |
cut in |
müdahale etmek, lafa girmek |
13955 |
cut into small pieces |
küçük parçalara bölmek, hurdalamak |
13956 |
cut into |
azaltmak, kısaltmak, söze karışmak |
13957 |
cut loose |
baskıdan kurtulmak |
13958 |
cut nail |
döşemeci çivisi |
13959 |
cut no ice |
önemli olmamak, sökmemek, etkisiz kalmak |
13960 |
cut off |
kesmek, bağlantısını kesmek, izole etmek |
13961 |
cut one's cables |
bağları koparmak |
13962 |
cut one's coat according to one's cloth |
ayağını yorganına göre uzatmak |
13963 |
cut one's eyeteeth on |
saçını sakalını ağartmak |
13964 |
cut one's own throat |
bindiği dalı kesmek |
13965 |
cut one's wisdom tooth |
olgunlaşmak |
13966 |
cut oneself adrift |
olayların gidişine kapılmak |
13967 |
cut out for sth |
bir şey için biçilmiş kaftan, uygun |
13968 |
cut out the dead wood |
ıskartaya çıkarmak |
13969 |
cut out |
kesmek, kesip çıkarmak, stop etmek, durmak |
13970 |
cut sb dead |
biriyle selamı sabahı kesmek |
13971 |
cut sb down to size |
yüzünü yere getirmek |
13972 |
cut sb off with a shilling |
birini mirastan yoksun etmek |
13973 |
cut sb to the quick |
kalbini kırmak, derinden yaralamak |
13974 |
cut short |
kısa kesmek, uzatmamak |
13975 |
cut stone |
yontma taş, yapıtaşı |
13976 |
cut the cackle |
kapa çeneni, kes |
13977 |
cut the Gordian knot |
düğümü çözmek, sorunu çözmek |
13978 |
cut the ground from under sb's feet |
ayağının altına karpuz kabuğu koymak |
13979 |
cut the painter |
yuvadan ayrılmak, ilişkiyi kesmek |
13980 |
cut to the bone |
iyice kısmak, azaltmak |
13981 |
cut up |
doğramak, yıkmak, mahvetmek, acı çektirmek |
13982 |
cut |
kesmek, dilimlemek, kesilmek, dilimlenmek, açmak, çıkartmak, atmak, kısaltmak, kısmak, azaltmak, seyrekleştirmek, incitmek, kırmak, üzmek, asmak, kırmak, sapmak, aniden dönmek, yön değiştirmek, (plak) doldurmak, kesik, yarık, yara, dilim, parça, kısıntı, kesinti, azaltma, indirim, kesme, pay |
13983 |
cut-price shop |
ucuzcu dükkân |
13984 |
cut-price |
ucuz, indirimli, tenzilatlı |
13985 |
cut-rate |
ucuz, piyasanın altında |
13986 |
cutaneous |
derisel |
13987 |
cutback |
indirim, kesinti |
13988 |
cute |
şirin, kağa, hoş, sevimli |
13989 |
cuticle |
tırnakların çevresindeki ölü deri, üst deri |
13990 |
cutie |
cici kız |
13991 |
cutis |
derma, altderi |
13992 |
cutlass |
pala, kıvrık uçlu kısa kılıç |
13993 |
cutler |
bıçakçı |
13994 |
cutlery |
çatal-bıçak-kaşık, sofra takımı |
13995 |
cutlet |
pirzola, külbastı |
13996 |
cutoff point |
sona eriş çekidi |
13997 |
cutoff statement |
ara bilanço |
13998 |
cutoff |
kesici düzenek, anahtar, sürgü, kestirme yol |
13999 |
cutout box |
kofra |
14000 |
cutout |
kesici, disjonktür, enterüptör |
14001 |
cutter |
kesici, filika |
14002 |
cutthroat competition |
kıyasıya rekabet |
14003 |
cutthroat |
katil, cani, tefeci |
14004 |
cutting |
kupür, kesik, dal çeliği, budanmış parça, geçit, yarık, tünel, acı, kırıcı, kalp kırıcı, incitici, (rüzgâr) soğuk, kesici, içe işleyen |
14005 |
cuttle |
katlamak, paftalamak, istiflemek |
14006 |
cuttlefish |
mürekkepbalığı |
14007 |
cuttler |
katlayıcı |
14008 |
cutwater |
talimar, kayak tığı |
14009 |
cyanamide |
siyanamit |
14010 |
cyanate |
siyanat |
14011 |
cyanic acid |
siyanik asit |
14012 |
cyanic |
siyanik |
14013 |
cyanidation |
siyanürleme |
14014 |
cyanide |
siyanür |
14015 |
cyanine |
siyanin |
14016 |
cyanogen |
siyanojen |
14017 |
cyanohydrin |
siyanohidrin |
14018 |
cybernetician |
sibernetikçi, güdümbilimci |
14019 |
cybernetics |
sibernetik, güdümbilim |
14020 |
cyclamen |
siklamen, tavşankulağı |
14021 |
cycle track |
bisiklet yolu |
14022 |
cycle |
devir, tur, dönüş, bisiklet, motosiklet, bisiklet sürmek |
14023 |
cyclic compound |
halkalı bileşik |
14024 |
cyclic |
periyodik |
14025 |
cyclical |
devirli, periyodik, konjonktürel, dairesel |
14026 |
cyclist |
bisikletçi |
14027 |
cyclobutane |
siklobutan |
14028 |
cyclogenesis |
siklojenez |
14029 |
cyclogram |
siklogram |
14030 |
cyclograph |
siklograf |
14031 |
cyclohexane |
sikloheksan |
14032 |
cyclohexylamine |
siklohekzilamin |
14033 |
cycloid |
sikloit, yuvarlanma eğrisi |
14034 |
cycloidal |
çevrimsi, dairevi |
14035 |
cyclometer |
siklometre, mesafe saati |
14036 |
cyclone |
kasırga, siklon |
14037 |
cyclopean |
dev gibi |
14038 |
cyclopedia |
ansiklopedi |
14039 |
cyclopedic |
geniş (bilgi/malumat) |
14040 |
cyclopropane |
siklopropan |
14041 |
cyclorama |
siklorama, sayklorama, gök perdesi |
14042 |
cyclotron |
siklotron |
14043 |
cygnet |
kuğu yavrusu |
14044 |
cylinder bore |
silindir iççapı |
14045 |
cylinder cock |
silindir musluğu |
14046 |
cylinder |
silindir, yuvgu |
14047 |
cylindrical |
silindirik, yuvgusal |
14048 |
cylindroid |
silindiroit, yuvaksı |
14049 |
cyma |
tepe silmesi, çerçeve başlığı, pervaz |
14050 |
cymbal |
büyük zil |
14051 |
cymbalist |
zil çalan kimse |
14052 |
cymene |
simen |
14053 |
cymose |
talkımlı |
14054 |
cynic |
insanların her davranışında mutlaka bir çıkar bulunduğuna inanan kimse, iyiliğe inanmayan kimse, alaycı, sinik, kinik |
14055 |
cynical |
sinik, iyiliğe inanmayan |
14056 |
cynicism |
siniklik |
14057 |
cypher |
bkz.cipher |
14058 |
cypress |
servi |
14059 |
Cyprian |
Kıbrıslı kimse, şehvetli, çapkın |
14060 |
cyprinoid |
havuz balığı |
14061 |
Cypriote |
Kıbrıslı |
14062 |
Cyprus |
Kıbrıs |
14063 |
cyst |
kist |
14064 |
cysteine |
sistein |
14065 |
cystine |
sistin |
14066 |
cystitis |
sistit, mesane iltihabı, idrar zorluğu |
14067 |
cystoscope |
sistoskop |
14068 |
cyte- |
(art.) hücreye ait |
14069 |
cyto- |
(art.) hücre |
14070 |
cytochrome |
sitokrom |
14071 |
cytokinesis |
hücre bölünmesi |
14072 |
cytologic |
sitolojik, gözebilimsel |
14073 |
cytologist |
sitolog, gözebilimci |
14074 |
cytology |
sitoloji, hücre bilimi, gözebilim |
14075 |
cytoplasm |
sitoplazma |
14076 |
cytosine |
sitozin |
14077 |
czar |
çar |
14078 |
Czech republic |
Çek cumhuriyeti |
14079 |
Czech |
Çek, Çekçe, Çek, Çekçe |
14080 |
Czechoslovakia |
Çekoslovakya |
14081 |
dab |
dokunma, hafif vuruş, hafifçe dokunmak, hafifçe vurmak, uzman, usta |
14082 |
dabber |
yüzeye mürekkep vurma aracı |
14083 |
dabble |
(at/in ile) bir işle amatörce uğraşmak, takılmak |
14084 |
dabbler |
amatör, meraklı |
14085 |
dabster |
acemi çaylak |
14086 |
dace |
çamça, bir çeşit sazan |
14087 |
dacha |
Rusya'da kır evi |
14088 |
dachshund |
daksund |
14089 |
dactyl |
bir şiir ölçüsü |
14090 |
dactylogram |
parmak izi |
14091 |
dactylography |
parmak izi bilimi |
14092 |
dad |
atacan, ata, dede, baba |
14093 |
Dadaism |
Dadaizm, Dadacılık |
14094 |
Dadaist |
Dadaist, Dadacı, Dadaist, Dadacı |
14095 |
daddy |
baba, babacığım |
14096 |
dado |
lambri, lambrilemek |
14097 |
daemon |
cin |
14098 |
daffodil |
zerrin, fulya, nergis |
14099 |
daffy |
deli |
14100 |
daft |
aptal, salak, budala |
14101 |
dagger |
hançer, kama |
14102 |
Daghistan |
Dağıstan |
14103 |
dago |
Büyük Okyanus adaları yerlisi |
14104 |
dahlia |
dalya, yıldızçiçeği |
14105 |
dailies |
günlük çekim |
14106 |
daily benefits |
günlük kâr |
14107 |
daily bread |
geçim |
14108 |
daily bulletin |
günlük tebliğ |
14109 |
daily collection |
günlük tahsilat |
14110 |
daily double |
at yarışlarında çifte bahis |
14111 |
daily exchange rate |
günlük döviz kuru |
14112 |
daily interest rate |
günlük faiz oranı |
14113 |
daily interest |
günlük faiz |
14114 |
daily pay |
gündelik |
14115 |
daily product |
günlük ürün |
14116 |
daily receipt |
günlük gelir |
14117 |
daily report |
günlük rapor |
14118 |
daily sale |
günlük satış |
14119 |
daily wage |
yevmiye, gündelik vergin |
14120 |
daily wages |
gündelik, yevmiye |
14121 |
daily want |
günlük gereksinim |
14122 |
daily |
günlük, gündelik, her gün, günlük yenün, (pazar hariç) her gün çıkan yenün |
14123 |
daintiness |
zarafet, nezaket, incelik, titizlik, lezzet |
14124 |
dainty |
ince, sevimli, tatlı, lezzetli şey, özellikle küçük lezzetli kurabiye |
14125 |
daiquiri |
tatlı alkollü içki |
14126 |
dairy cattle |
süt ineği |
14127 |
dairy farm |
mandıra |
14128 |
dairy products |
süt ürünleri |
14129 |
dairy |
mandıra, süthane, sütçü dükkânı, yalnız süt ve süt ürünleri satan dükkân |
14130 |
dairymaid |
sütçü kız |
14131 |
dairyman |
sütçü |
14132 |
dais |
konuşmacı kürsüsü |
14133 |
daisy |
papatya |
14134 |
daisywheel |
papatyateker |
14135 |
dale |
vadi |
14136 |
dalliance |
tembellik, oynaşma, flört, vakit geçirme |
14137 |
dally with |
oynaşmak, ciddiye almamak |
14138 |
dally |
(about/over ile) oyalanmak, sallanmak, boş bikâr gezmek, boş yere vakit yitirmek, avare gezmek, veyillenmek, boş işle meşgul olmak, gayriciddi yanaşmak, manasız işle meşgul olmak, naz etmek, ezilip büzülmek, mazaklaşmak, mezelenmek |
14139 |
Dalmatia |
Dalmaçya |
14140 |
dalmatian |
siyah benekli beyaz bir cins iri köpek |
14141 |
daltonism |
renk körlüğü, daltonizm |
14142 |
dam |
baraj, set, su bendi, baraj yapmak, su bendi yapmak, set çekmek, kapamak |
14143 |
damage free |
hasarsız |
14144 |
damage of inflation |
enflasyon zararı |
14145 |
damage |
zarar, ziyan, hasar, zarar vermek |
14146 |
damageable |
bozulabilir |
14147 |
damaged to property |
mala verilen zarar |
14148 |
damaged |
bozulmuş, hasarlı, zarar görmüş |
14149 |
damages insurance |
zarara karşı sigorta |
14150 |
damages |
tazminat, zarar ziyan tazminatı |
14151 |
damaging |
zararlı |
14152 |
damask |
şam kumaşı, damasko |
14153 |
dame |
kadın |
14154 |
damn all |
hiçbir bok, hiçbir şey |
14155 |
Damn it! |
Allah belasını versin |
14156 |
damn well |
pekâlâ, çok iyi, kesinlikle |
14157 |
damn |
(din) ölümden sonra cezalandırmak, lanet etmek, beddua etmek, lanetlemek, sövmek, yerin dibine batırmak, rezil etmek, mahvetmek, kahretsin!, lanet olsun!, o biçim, süper, son derece, müthiş |
14158 |
damnable |
melun, lanetli |
14159 |
damnation |
lanetleme, lanet, lanetlenme |
14160 |
damned |
lanetlenmiş, lanetli, Allahın belası |
14161 |
damning |
-e son derece karşı, zıt, aleyhinde |
14162 |
damp |
ıslaklık, nem, rutubet, nemli, rutubetli, (ateşi) yavaşlatmak, küllemek, boğmak |
14163 |
damped |
sönümlü |
14164 |
dampen |
ıslatmak, nemlendirmek, ıslanmak, nemlenmek, (mutluluk/coşku/vb.için) kaçırmak, bastırmak, gölge düşürmek |
14165 |
damper |
sürgü, kapak, önleyici, gizleyici |
14166 |
damping |
sönüm, amortisman |
14167 |
dampish |
rutubetli, nemli |
14168 |
dampness |
nem, rutubet |
14169 |
dampproof |
neme karşı dayanıklı |
14170 |
damsel |
soylu kodaktan gelen genç ve bekâr kız |
14171 |
damson |
mürdümeriği |
14172 |
dance attendance on |
bir dediğini iki etmemek, etrafında dört dönmek |
14173 |
dance hall |
dans salonu |
14174 |
dance |
dans etmek, raks etmek, dans etme, dans, raks, eğlence, danslı toplantı |
14175 |
dancer |
dansçı, dansör, dansöz, çengi, köçek |
14176 |
dancing girl |
dansöz, dansçı kız |
14177 |
dancing lesson |
dans dersi |
14178 |
dancing master |
dans öğretmeni |
14179 |
dancing |
dans (etme) |
14180 |
dandelion |
karahindiba |
14181 |
dandified |
züppe, çıtkırıldım |
14182 |
dandle |
çocuğu hoplatmak, hoppala yaptırmak, şımartmak |
14183 |
dandruff |
başta olan kepek, konak |
14184 |
dandy |
züppe, çıtkırıldım |
14185 |
dandyism |
züppelik |
14186 |
Dane |
Danimarkalı kişi |
14187 |
danger class |
tehlike sınıfı |
14188 |
danger |
tehlike |
14189 |
dangerous |
tehlikeli |
14190 |
dangle |
sallamak, sarkmak, sallanmak, sarkıtmak |
14191 |
Danish |
Danimarka'ya ait, Danimarka dili |
14192 |
dank |
nemli, soğuk, yaş |
14193 |
Danube |
Tuna Nehri |
14194 |
daphne |
defne ağacı |
14195 |
dapper |
şık ve hareketli |
14196 |
dapple gray |
alaca kırı |
14197 |
dapple |
beneklemek |
14198 |
dappled |
benekli, puanlı, çekit çekit |
14199 |
daraf |
daraf, elastans birimi |
14200 |
darbies |
kelepçe |
14201 |
Dardanelles |
€anakkale Boğazı |
14202 |
dare |
kalkışmak, cesaret etmek, cüret etmek, zorlamak, meydan okumak, meydan okuma, yürekli olma |
14203 |
daredevil |
gözünü çöpten sakınmaz kişi, gözüpek kimse |
14204 |
daresay |
galiba |
14205 |
daring |
çok yürekli, gözüpek, cüretkar, yiğitlik, cüret, cesaret |
14206 |
dark blue |
lacivert |
14207 |
dark horse |
yetenekleri bilinmeyen kimse |
14208 |
dark room |
karanlık oda |
14209 |
dark spot |
karanlık çekit |
14210 |
dark spots |
güneşteki karanlık çekitler |
14211 |
dark star |
ışık vermeyen yıldız |
14212 |
dark |
karanlık, esmer, koyu, siyaha yakın, gizli, karanlık |
14213 |
dark-eyed |
kara gözlü |
14214 |
darken |
kararmak, karartmak |
14215 |
darkish |
siyahımsı, mat, koyu |
14216 |
darkling |
karanlıkta olan, karanlıkta |
14217 |
darkly |
ümitsizce, kasvetli bir şekilde |
14218 |
darkness |
karanlık |
14219 |
darkroom |
karanlık oda |
14220 |
darky |
zenci |
14221 |
darling |
sevgili, sevgilim, tatlım, canım, sevgili, sevimli, cici, tatlı |
14222 |
darn |
(giysi/çorap/vb.) iğne ile örerek onarmak, yamamak, örmek, (bkz.) damn |
14223 |
darnel |
delice otu, karaçayır |
14224 |
darner |
örgücü, örgü iğnesi |
14225 |
darning egg |
örgü yumurtası |
14226 |
darning needle |
kumaş onarma iğnesi, gözeme iğnesi |
14227 |
darning yarn |
örme ipliği |
14228 |
darning |
gözeme, gözenecek kumaş |
14229 |
dart |
küçük ok, ani hareket, (dikiş) pens, (across/out/towards/vb.ile) ani ve hızlı hareket etmek, cummak, fırlatmak, atmak |
14230 |
dartboard |
dart oyunu tahtası, küçük ok atma tahtası |
14231 |
darts |
dart oyunu |
14232 |
Darwinism |
Darvincilik |
14233 |
dash off a letter |
bir mektup karalamak |
14234 |
dash off |
çalakalem yazmak, fırlamak, hızla uzaklaşmak |
14235 |
dash sb's hopes |
birinin ümitlerini kırmak |
14236 |
dash sth off |
hızla yapmak, hızla karalamak |
14237 |
dash |
çarpmak, vurmak, fırlamak, hızla koşmak, (ümit/vb.) yıkmak, savurmak, sıçratmak, vuruş, darbe, atılma, hamle, kısa çizgi |
14238 |
dashboard |
(oto) gösterge kestesi, kumanda kestesi, alet kestesi |
14239 |
dashed line |
kesik kesik çizgi |
14240 |
dashed |
berbat, altüst olmuş, kahreden, kahredici |
14241 |
dashing |
canlı, atılgan, enerjik, hareketli |
14242 |
dashpot |
amortisör |
14243 |
dastard |
alçak kimse, aşağılık kimse, alçak, korkak |
14244 |
dastardliness |
adilik, hainlik, korkaklık |
14245 |
dastardly |
adi, alçak, korkak |
14246 |
data bank |
bilgi bankası, veri bankası |
14247 |
data base |
veri tabanı |
14248 |
data center |
veri merkezi |
14249 |
data channel |
veri arnası, veri oluğu |
14250 |
data collection |
veri toplama |
14251 |
data file |
veri dosyası, veri kütüğü |
14252 |
data flow |
veri akışı |
14253 |
data gathering |
veri toplama |
14254 |
data group |
veri türkümü, veri öbeği |
14255 |
data net |
veri ağı |
14256 |
data processing |
veri işlem, bilgi işlem |
14257 |
data record |
veri kaydı |
14258 |
data source |
veri kaynağı |
14259 |
data storage |
veri saklama |
14260 |
data |
veri, bilgi, karakteristik, olaylar, veriler |
14261 |
date back to |
geçmişe uzanmak |
14262 |
date draft |
vadeli poliçe |
14263 |
date from |
#NAME? |
14264 |
date of death |
ölüm tarihi |
14265 |
date of dispatch |
gönderme tarihi |
14266 |
date of draft |
poliçenin tarihi |
14267 |
date of maturity |
vade tarihi |
14268 |
date of payment |
ödeme tarihi |
14269 |
date of record |
kayıt tarihi |
14270 |
date palm |
hurma ağacı |
14271 |
date |
tarih, zaman, randevu, buluşma, (Aİ) flört, arkadaş, tarihini yazmak/belirtmek, tarih atmak, tarihini saptamak, modası geçmek, (Aİ) ile çıkmak, flört etmek, hurma, temr |
14272 |
dated |
modası geçmiş, eski |
14273 |
dateless |
tarihsiz, vadesiz, ebedi |
14274 |
dating |
tarihleme |
14275 |
datival |
yönlük hâlde olan |
14276 |
dative |
yönlük hâl |
14277 |
datolite |
datolit |
14278 |
datum |
veri, kıyas hattı, kıyas çekidi |
14279 |
datura |
tatula |
14280 |
daub |
(with/on ile) sıvamak, (yumuşak bir şeyle) kaplamak, sürmek |
14281 |
dauber |
acemi ressam |
14282 |
daughter |
kız çocuk, kız evlat |
14283 |
daughter-in-law |
gelin |
14284 |
daunt |
yıldırmak, korkutmak, cesaretini kırmak |
14285 |
dauntless |
gözüpek, korkusuz |
14286 |
davenport |
küçük süslü yazı masası, sedir, divan |
14287 |
davit |
matafora, sandal vinci |
14288 |
davy lamp |
madenci lambası |
14289 |
daw |
küçük karga |
14290 |
dawdle |
salınmak, zaman harcamak, sallanmak |
14291 |
dawn on sb |
anlamak, sezmek |
14292 |
dawn |
şafak, günün ilk ışıkları, tan, (gün) ağarmak, aydınlanmak, doğmak |
14293 |
day after day |
sürekli, devamlı, günden güne |
14294 |
day and night |
sabah akşam |
14295 |
day by day |
günden güne, günbegün, gün sayın |
14296 |
day drift |
aydınlık bacası |
14297 |
day in day out |
her Allahın günü, sürekli |
14298 |
day labor |
gündelik iş |
14299 |
day laborer |
gündelikçi |
14300 |
day letter |
adi telgraf |
14301 |
day loan |
günlük kredi |
14302 |
day nursery |
kreş |
14303 |
day of application |
başvuru tarihi |
14304 |
day of death |
ölüm günü |
14305 |
day of payment |
ödeme günü |
14306 |
day of reckoning |
hesap günü, kıyamet günü |
14307 |
day order |
günlük sipariş |
14308 |
day out |
her gün |
14309 |
day school |
gündüzlü mektep, gündüz mektebi |
14310 |
day shift |
gündüz vardiyası, gündüz postası |
14311 |
day student |
gündüzlü öğrenci |
14312 |
day |
gün, gündüz, çalışma süresi, zaman, çağ, dönem, başarı/ün yılları, parlak günler |
14313 |
day-to-day market |
günlük pul piyasası |
14314 |
day-to-day money |
günlük ödenen pul |
14315 |
day-to-day |
günlük, her günkü |
14316 |
day's wage |
gündelik |
14317 |
daybook |
yevmiye defteri, kasa defteri, satış defteri |
14318 |
daybreak |
tan, şafak, seher |
14319 |
daydream |
hayal, düş, hayal kurmak, dalmak |
14320 |
daydreamer |
hayalci |
14321 |
daylight robbery |
düpedüz soygun, kazık |
14322 |
daylight saving time |
yaz sögeni uygulaması |
14323 |
daylight |
gün ışığı, gündüz |
14324 |
daylily |
sarı zambak |
14325 |
daylong |
bütün gün boyunca devam eden, bütün gün boyunca, sabahtan akşama kadar |
14326 |
days of grace |
ödeme süresi, ödeme mühleti |
14327 |
days |
yaşam |
14328 |
daytime |
gündüz |
14329 |
daze |
sersemletmek, afallatmak |
14330 |
dazed |
şaşkın, baygın |
14331 |
dazzle |
(gözlerini) kamaştırmak, şaşırtmak |
14332 |
dazzling |
göz kamaştırıcı, göz alıcı, ilginç |
14333 |
de facto bankruptcy |
fiili iflas |
14334 |
de facto recognition |
fiili olarak tanıma |
14335 |
de facto |
fiili, bilfiil |
14336 |
de jure recognition |
bir devleti hukuki olarak tanıma |
14337 |
de jure |
yasaya göre, yasal olarak |
14338 |
de luxe |
lüks, görkemli |
14339 |
de trop |
istenmedik, fazlalık, fazla |
14340 |
de- |
(önek) -den, -dan, aşağı, tamamen, mahrum |
14341 |
de-energize |
enerjisini kesmek |
14342 |
de-escalate |
hızını düşürmek |
14343 |
de-ionize |
iyonsuzlaştırmak |
14344 |
deacidification |
asidini giderme |
14345 |
deacidify |
asidini gidermek |
14346 |
deactivate |
etkinliğini gidermek |
14347 |
deactivation |
deaktivasyon, etkinlik giderme |
14348 |
dead account |
ölü hesap |
14349 |
dead ahead |
dosdoğru |
14350 |
dead and alive |
ölü gibi |
14351 |
dead as a dodo |
ölmüş, tarihe karışmış |
14352 |
dead ball |
saha dışına çıkmış top |
14353 |
dead beat |
bitkin, yorgunluktan ölmüş |
14354 |
dead capital |
ölü sermaye |
14355 |
dead cargo |
boş yük |
14356 |
dead centre |
ölü çekit |
14357 |
dead drunk |
bulut gibi sarhoş |
14358 |
dead end |
açmaz, çıkmaz, çıkmaz sokak, küldösak, kör baca |
14359 |
dead head |
boş olarak kalkan tren, otobüs v.b |
14360 |
dead heat |
berabere biten yarış, başabaş biten yarış |
14361 |
dead language |
ölü dil |
14362 |
dead line |
ölü hat |
14363 |
dead load |
ölü yük |
14364 |
dead loan |
batık kredi |
14365 |
dead loss |
tam ziyan, kesin zarar, kesin kayıp |
14366 |
dead march |
cenaze marşı |
14367 |
dead money |
ölü pul |
14368 |
dead nettle |
ısırgan otu, ballıbaba |
14369 |
dead point |
ölü çekit |
14370 |
dead sale |
durgun satış |
14371 |
Dead Sea |
Lut gölü |
14372 |
dead season |
ölü sezon, ölü mevsim |
14373 |
dead spot |
ölü çekit |
14374 |
dead time |
ölü zaman |
14375 |
dead to the world |
deliksiz uykuda |
14376 |
dead water |
durgun su, dümen suyu |
14377 |
dead weight |
net ağırlık, boş ağırlığı, ağır yük |
14378 |
dead |
ölü, ölmüş, işi bitmiş, geçersiz, bozuk, tam, uyuşmuş, uyuşuk, hissiz, cansız, renksiz, sıkıcı, çok yorgun, hareketsiz/ölü vakit, ansızın ve tümüyle, tamamen, tam, doğrudan doğruya, direk olarak |
14379 |
dead-end street |
çıkmaz sokak |
14380 |
deadbeat |
kaldırım kıvcısı, tembel kimse |
14381 |
deaden |
köreltmek, azaltmak, körletmek, yok etmek |
14382 |
deadlight |
lomboz kapağı |
14383 |
deadline |
son teslim tarihi, son mühlet |
14384 |
deadliness |
ölüm derecesinde olma, aşırılık |
14385 |
deadlock |
çözümlenemeyen anlaşmazlık, çıkmaz |
14386 |
deadly enemy |
can düşmanı |
14387 |
deadly nightshade |
güzelavratotu |
14388 |
deadly sin |
büyük günah |
14389 |
deadly |
öldürücü, çok etkili, sıkıcı, bayıcı, çok, ölü/ ölüm gibi |
14390 |
deadness |
uyuşukluk, cansızlık, durgunluk |
14391 |
deadpan |
cansız, ölü gibi, duygusuz, ruhsuz |
14392 |
deaerate |
havasını gidermek, havasını almak |
14393 |
deaf and dumb |
sağır dilsiz |
14394 |
deaf as a post |
duvar gibi sağır |
14395 |
deaf |
sağır, kulak asmayan, duymazlıktan gelen, sağır |
14396 |
deaf-mute |
sağır-dilsiz kimse, sağır-dilsiz |
14397 |
deafen |
sağır etmek, sağırlaştırmak |
14398 |
deal in |
ticareti yapmak, alıp satmak |
14399 |
deal with |
iş yapmak, ele almak, uğraşmak, ilgili olmak |
14400 |
deal |
dağıtmak, vermek, paylaştırmak, dağıtmak, vurmak, patlatmak, çöngeleri dağıtma sırası, anlaşma, iş, miktar |
14401 |
dealer |
tüccar, satıcı, çöngeleri dağıtan kimse |
14402 |
dealing |
iş, muamele |
14403 |
dealings |
ilişkiler, iş, alışveriş |
14404 |
dean |
dekan |
14405 |
deanery |
dekanlık |
14406 |
Dear me! |
Aman!, Canım!, Deme!, Ne yazık! |
14407 |
dear |
sevgili, değerli, aziz, pahalı, (mektup başında) sevgili, sayın, sevilen kimse, sevgili, aman!, canım!, deme!, hay Allah!, vah vah! |
14408 |
dearly |
çok, pahalıya, pahalı bir biçimde |
14409 |
dearness |
pahalılık |
14410 |
dearth |
yokluk, kıtlık |
14411 |
deary |
sevgili |
14412 |
death benefit |
ölüm yardımı |
14413 |
death cell |
ölüm hücresi |
14414 |
death certificate |
ölüm ilmuhaberi, defin ruhsatı |
14415 |
death duty |
veraset vergisi |
14416 |
death grant |
cenaze yardımı |
14417 |
death knell |
ölüm çanı |
14418 |
death penalty |
ölüm cezası |
14419 |
death punishment |
ölüm cezası |
14420 |
death rate |
ölüm oranı |
14421 |
death rattle |
ölüm hırıltısı |
14422 |
death roll |
ölenlerin listesi |
14423 |
death sentence |
idam hükmü |
14424 |
death struggle |
ölüm kalım mücadelesi |
14425 |
death throes |
ölüm sancıları |
14426 |
death toll |
ölü sayısı |
14427 |
death trap |
ölüm tuzağı |
14428 |
death warrant |
idam hükmü, ölüm fermanı |
14429 |
death |
ölüm, son, yıkım |
14430 |
deathbed |
ölüm döşeği |
14431 |
deathblow |
öldürücü darbe, son darbe |
14432 |
deathless |
ölümsüz, baki |
14433 |
deathlike |
ölü gibi, ölüm gibi |
14434 |
deathly |
ölüm gibi |
14435 |
deathtrap |
ölüm tehlikesi olan yer |
14436 |
deb |
bkz.debutante |
14437 |
debacle |
felaket, musibet, yıkım, hezimet, bozgun |
14438 |
debar |
(from ile) mahrum bırakmak, alıkoymak |
14439 |
debase |
alçaltmak, itibarını düşürmek |
14440 |
debatable |
şüpheli, kuşku uyandıran |
14441 |
debate |
tartışma, müzakere, görüşme, tartışmak, görüşmek |
14442 |
debauch |
sefahat, ayartmak, baştan çıkartmak, doğru yoldan saptırmak |
14443 |
debauched |
sefih, zampara, uçarı, alemci |
14444 |
debauchee |
zampara, çapkın kimse |
14445 |
debauchery |
sefahat, uçarılık, zamparalık, alemcilik |
14446 |
debenture |
borç senedi, tahvil, senet |
14447 |
debilitate |
güçsüzleştirmek, zayıflatmak, takatten düşürmek |
14448 |
debilitation |
güçten düşürme, zayıflatma |
14449 |
debility |
güçsüzlük, takatsizlik, zayıflık |
14450 |
debit account |
borç hesabı, zimmet hesabı |
14451 |
debit advice |
borçlu dekontu |
14452 |
debit and credit |
borç ve alacak |
14453 |
debit balance |
borç bakıyesi |
14454 |
debit card |
bankamatik kartı |
14455 |
debit entry |
borç kaydı, borç girişi |
14456 |
debit interest |
borç faizi |
14457 |
debit |
deftere kaydedilen borç, açık, zimmet, zimmetine geçirmek |
14458 |
debiting |
borçlandırma |
14459 |
deblock |
debloke etmek |
14460 |
deblocking |
bloklara ayırma, öbek açma, öbek çözme |
14461 |
debonair |
güler yüzlü, neşeli, şen, nazik, hoş, zarif |
14462 |
debrief |
#NAME? |
14463 |
debris |
enkaz, yıkıntı, çöküntü |
14464 |
debt balance |
borç bakiyesi |
14465 |
debt burden |
borç yükü |
14466 |
debt conciliation |
borçların ödenmesi |
14467 |
debt limit |
borç limiti |
14468 |
debt obligation |
borç yükümlülüğü |
14469 |
debt of honour |
namus borcu |
14470 |
debt receivable |
alacak |
14471 |
debt |
alacak, borç, borçlu olma, borçlanma |
14472 |
debtless |
borçsuz |
14473 |
debtor bank |
borçlu banka |
14474 |
debtor nation |
borçlu ülke |
14475 |
debtor |
borçlu |
14476 |
debug |
hata bulmak, hata yakalamak, hata ayıklamak |
14477 |
debugger |
hata bulucu, hata ayıklayıcı |
14478 |
debugging |
bulup giderme, onarma |
14479 |
debunching |
elektron demeti genleşmesi, açılım |
14480 |
debunk |
(yanlış bir düşünceyi) çürütmek |
14481 |
debus |
yük boşaltmak |
14482 |
debut |
sosyal bir alanda ilk beliriş, sahneye ilk kez çıkış |
14483 |
debutante |
sosyeteye ilk kez çıkan genç kız |
14484 |
deca- |
(önek) on, deka |
14485 |
decade |
on yıl |
14486 |
decadence |
çöküş, yıkılış, çökme, gerileme |
14487 |
decadent |
gözden düşen, itibarını yitiren |
14488 |
decaffeinate |
kafeinini çıkarmak |
14489 |
decaffeinated coffee |
kafeinsiz kahve |
14490 |
decagon |
ongen |
14491 |
decagonal |
on köşeli |
14492 |
decahedral |
on yüzlü |
14493 |
decahedron |
onyüzlü |
14494 |
decal |
çıkartma |
14495 |
decalcify |
kireçsizlendirmek |
14496 |
decalitre |
on litrelik |
14497 |
decalogue |
on emir |
14498 |
decameter |
dekametre |
14499 |
decamp |
düşergeyi bozup çekilmek, kaçmak, sıvışmak |
14500 |
decant |
(şarap/vb.) bir kaptan diğerine aktarmak, boşaltmak |
14501 |
decantation |
süzme, tortusundan ayırma |
14502 |
decanter |
şarap sürahisi |
14503 |
decapitate |
başını kesmek, boynunu vurmak |
14504 |
decapod |
onayaklı (kabuklu döngül) |
14505 |
decarbonize |
karbonunu gidermek |
14506 |
decarboxylase |
dekarboksilaz |
14507 |
decarburization |
dekarbürasyon, karbonsuzlaşma |
14508 |
decarburize |
karbonsuzlaştırmak, karbonunu gidermek |
14509 |
decastyle |
dekastil |
14510 |
decasyllable |
on heceli kelime |
14511 |
decathlete |
dekatloncu |
14512 |
decathlon |
dekatlon, onlu yarış |
14513 |
decatize |
dekatirlemek, kolasını gidermek |
14514 |
decatizing |
dekatir(leme) |
14515 |
decay |
bozmak, çürütmek, bozulmak, çürümek, güçten düşmek, sağlığını yitirmek, çürüme, bozulma, çöküş |
14516 |
decayed |
zayıflamış, kuvvetsiz, kudretsiz, çürümüş |
14517 |
decease |
ölüm, ölme |
14518 |
deceased |
merhum, ölü |
14519 |
deceased's estate |
miras |
14520 |
deceit |
yalancılık, hilekârlık, düzenbazlık, namussuzluk |
14521 |
deceitful |
hilekâr, yalancı, namussuz, aldatıcı, sahte, yapmacık |
14522 |
deceitfulness |
dolandırıcılık, sahtekârlık, hilekârlık |
14523 |
deceivable |
kolay aldatılan, saf |
14524 |
deceive |
aldatmak, heriflemek |
14525 |
deceiver |
yalancı kimse, hilekâr, yalancı |
14526 |
decelerate |
yavaşla(t)mak, hızı azalmak |
14527 |
deceleration |
yavaşlama, hız azalması, hız azaltma |
14528 |
decelerator |
hız kesen |
14529 |
December |
Aralık ayı, Yeldoksan |
14530 |
decency |
terbiye, incelik, topluma uygunluk, ılım |
14531 |
decennial |
on yılda bir olan, onuncu yıldönümü |
14532 |
decennium |
on yıllık dönem |
14533 |
decent |
terbiyeli, yakışık alır, saygılı, uygun, makul, oldukça iyi, tatmin edici, iyi, hoş, nazik, ince, kibar |
14534 |
decently |
terbiye ölçüsünde, insanca |
14535 |
decentralization |
yerinden yönetim, ademi merkeziyet |
14536 |
decentralize |
merkezden birkaç yere yetki dağıtmak |
14537 |
deception |
aldatma, aldanma, hile |
14538 |
deceptive |
aldatıcı, yanıltıcı |
14539 |
deceptiveness |
aldatıcılık, düzenbazlık |
14540 |
decertify |
bir belgeyi iptal etmek |
14541 |
dechlorinate |
klorsuzlaştırmak, klorunu gidermek |
14542 |
dechlorination |
klorsuzlaştırma, klorunu giderme |
14543 |
deci- |
(önek) desi |
14544 |
decibel |
desibel |
14545 |
decide against a thing |
birşeyin aleyhinde karar vermek |
14546 |
decide for a thing |
birşeyin lehinde karar vermek |
14547 |
decide |
karar vermek, kararlaştırmak, seçim yapmak, hüküm vermek, sonuçlandırmak |
14548 |
decided |
açık, anlaşılır, net, kararlı, değişmez |
14549 |
decidedly |
kararlı bir şekilde, kesin olarak, muhakkak |
14550 |
decider |
final, son maç, kesin sonuç |
14551 |
deciduous leaf |
dökülen yaprak, düşen yaprak |
14552 |
deciduous tooth |
sütdişi |
14553 |
deciduous tree |
her yıl yapraklarını döken ağaç |
14554 |
deciduous |
(ağaç) her yıl yaprakları dökülen |
14555 |
decigramme |
desigram |
14556 |
decile |
desil, ondabirlik |
14557 |
decilitre |
desilitre |
14558 |
decimal digit |
onlu rakam |
14559 |
decimal fraction |
ondalık kesir |
14560 |
decimal number system |
ondalık sayı dizimi |
14561 |
decimal number |
ondalık sayı |
14562 |
decimal place |
onda hanesi |
14563 |
decimal point |
ondalık hane çekidi |
14564 |
decimal system |
ondalık jüye, onlu jüye |
14565 |
decimal |
ondalık, ondalık sayı/kesir |
14566 |
decimalize |
ondalık jüyeye çevirmek |
14567 |
decimate |
büyük kısmını yok etmek |
14568 |
decimation |
imha, katliam |
14569 |
decimetre wave |
desimetrik dalga |
14570 |
decimetre |
desimetre |
14571 |
decipher |
şifresini/anlamını çözmek |
14572 |
decipherable |
anlaşılır, okunur, çözülebilir |
14573 |
decipherment |
şifre çözücü |
14574 |
decision |
karar, kararlılık |
14575 |
decisive |
kararlı, kesin, sonuca götüren, şüphesiz, kesin |
14576 |
decisively |
kesin olarak |
14577 |
decisiveness |
kesinlik, tartışılmazlık, kararlılık |
14578 |
deck beam |
güverte kirişi |
14579 |
deck chair |
şezlong |
14580 |
deck hand |
güverte tayfası |
14581 |
deck house |
güverte kamarası |
14582 |
deck light |
ispiralya |
14583 |
deck load |
güverte yükü |
14584 |
deck log |
seyir defteri |
14585 |
deck out |
donatmak, süslemek |
14586 |
deck passenger |
güverte yolcusu |
14587 |
deck |
güverte, (iskambil) deste, kat, süslemek, donatmak |
14588 |
deckchair |
şezlong |
14589 |
deckle edge |
çöngenin tırtıklı kenarı |
14590 |
declaim |
yüksek sesle ve el kol hareketleriyle konuşmak/söylemek |
14591 |
declamation |
heyecanlı nutuk, sövüp sayma, hitabet |
14592 |
declamatory |
söylev sanatına ait, coşturucu |
14593 |
declarable |
gümrük vergisine tabi |
14594 |
declarant |
bildirimde bulunan kişi |
14595 |
declaration day |
beyan günü |
14596 |
declaration for exportation |
çıkış bildirgesi |
14597 |
declaration of bankruptcy |
iflas ilanı |
14598 |
declaration of independence |
bağımsızlık ilanı |
14599 |
declaration of intent |
niyet beyanı |
14600 |
declaration of property |
mal bildirimi, mal beyanı |
14601 |
declaration of residence |
ikamet ilmuhaberi, oturma bildirimi |
14602 |
declaration of value |
kıymet beyanı |
14603 |
declaration of war |
savaş ilanı, harp ilanı |
14604 |
declaration of wealth |
servet beyanı |
14605 |
declaration |
bildiri, deklarasyon, demeç |
14606 |
declarative sentence |
bildirme cümlesi, haber cümlesi |
14607 |
declarative |
ifade eden, bildiren, haber veren, beyan eden |
14608 |
declaratory |
ifade eden, beyan eden |
14609 |
declare a ceasefire |
ateşkes ilan etmek |
14610 |
declare a truce |
mütareke ilan etmek |
14611 |
declare bankruptcy |
iflas ilan etmek |
14612 |
declare martial law |
sıkıyönetim ilan etmek |
14613 |
declare null and void |
geçersiz saymak |
14614 |
declare war |
savaş ilan etmek |
14615 |
declare |
ilan etmek, iddia etmek, bildirmek, haber vermek, deklare etmek |
14616 |
declared |
olarak kabul edilen, bilinen, şaşmaz, değişmez |
14617 |
declassify |
gizliliğini kaldırmak |
14618 |
declension |
ad çekimi, çekim, tasrif |
14619 |
declinable |
çekilebilir, çekimli |
14620 |
declination compass |
sapma pusulası, sapma ölçer |
14621 |
declination |
eğim, yokuş, geri çevirme, reddetme, meyil |
14622 |
decline in income |
gelirde azalma |
14623 |
decline in prices |
fiyatlarda düşüş |
14624 |
decline |
geri çevirmek, reddetmek, azalmak, zayıflamak, düşmek, kötüye gitmek, çökmek, (güneş) batmak, iniş, gerileme, düşme, kötüye gidiş, çöküş |
14625 |
declining years |
hayatın son yılları |
14626 |
declinometer |
deklinometre, sapmaölçer |
14627 |
declivitous |
meyilli, inişli |
14628 |
declivity |
iniş meyil, bayır, yamaç |
14629 |
declutch |
debriyaj yapmak, boşa almak |
14630 |
decoct |
kaynatarak özünü elde etmek |
14631 |
decode |
şifresini çözmek |
14632 |
decoder |
kod çözücü, kod açar, renk çözücü |
14633 |
decoil |
kangal açmak |
14634 |
decollate |
kopya ayırmak |
14635 |
decollator |
sayfa ayırıcı |
14636 |
decolletage |
dekolte elbisenin yakası |
14637 |
decollete |
alçak yakalı, açık, dekolte |
14638 |
decolorant |
rengini açan, ağartan, rengini açma, ağartma |
14639 |
decoloration |
rengini giderme, renksizleştirme |
14640 |
decolorization |
rengini açma, renksizleştirme, soldurma |
14641 |
decolorize |
rengini gidermek, rengini açmak, renksizleştirmek |
14642 |
decolorizer |
renk giderme maddesi, renk açma maddesi |
14643 |
decompose |
çürümek, bozulmak, çürütmek, bozmak, ayrışmak, ayrıştırmak |
14644 |
decomposed |
ayrışmış, bozunmuş, çürümüş |
14645 |
decomposition |
çürüme, bozuşma, ayrışma, ayrışım, çürüklük |
14646 |
decompress |
tazyiki boşaltmak, basıncı kaldırmak |
14647 |
decompression |
basıncı azaltma, basıncı kaldırma |
14648 |
decontaminate |
zararlı maddelerden arındırmak, temizlemek |
14649 |
decontamination |
zararlı maddelerden arındırma, temizleme |
14650 |
decontrol |
kontrolünden çıkarmak, denetimi kaldırmak, denetimin kaldırılması |
14651 |
decor |
dekor |
14652 |
decorate |
süslemek, donatmak, dekore etmek, badanalamak, boyamak, duvar çöngesiyle kaplamak, (for ile) nişan vermek |
14653 |
decoration |
süsleme, dekorasyon, süs, nişan, madalya |
14654 |
decorative |
süsleyici, dekoratif |
14655 |
decorator |
dekoratör, badanacı |
14656 |
decorous |
ağırbaşlı, efendi, yakışık alır, uygun, kibar |
14657 |
decorticate |
kabuğunu soymak |
14658 |
decorum |
uygun davranış |
14659 |
decoupling |
dekuplaj |
14660 |
decoy |
tuzak, tele, yem, hile |
14661 |
decrease in population |
nüfusta azalma |
14662 |
decrease in prices |
fiyatlarda düşüş |
14663 |
decrease |
azalmak, azaltmak |
14664 |
decreasing cost |
azalan maliyet |
14665 |
decreasing costs |
azalan maliyet |
14666 |
decreasing returns |
azalan verim |
14667 |
decreasingly |
gittikçe azalarak |
14668 |
decree in the power of law |
kanun hükmünde kararname |
14669 |
decree |
emir, kararname, karar, hüküm, emretmek, buyurmak |
14670 |
decrement |
azalma, eksilme, eksiklik |
14671 |
decrepit |
eli ayağı tutmaz, yıpranmış, moruk |
14672 |
decrescendo |
dekreşendo, diminuendo, dekreşendo, diminuendo, dekreşendo, diminuendo |
14673 |
decrescent |
azalan, küçülen |
14674 |
decrial |
kınama |
14675 |
decry |
kötülemek, yermek |
14676 |
decryption |
kod açma, kod çözme |
14677 |
decumbent |
yatık, eğilmiş |
14678 |
decuple |
on kat, on misli |
14679 |
decussate |
x şeklinde, çaprazvari, çaprazvari geçmek, x şeklinde geçmek |
14680 |
dedicate |
adamak, ithaf etmek |
14681 |
dedicated |
(işine) özünü adamış |
14682 |
dedication |
adama, ithaf |
14683 |
deduce |
anlamak, ortaya çıkarmak, sonucuna varmak |
14684 |
deducible |
anlaşılabilir, sonuç çıkarılabilir |
14685 |
deduct |
çıkarmak, azaltmak, indirmek, eksiltmek |
14686 |
deductible |
düşülebilir |
14687 |
deduction |
kesinti, indirme, azaltma, tümdengelim, türetim, sonuç |
14688 |
deductive |
tümdengelimli, çıkarsama ile ilgili |
14689 |
dedust |
toz gidermek |
14690 |
deduster |
toz giderici |
14691 |
deed of partnership |
ortaklık sözleşmesi, şirket sözleşmesi |
14692 |
deed of real estate |
tapu senedi |
14693 |
deed of transfer |
devir senedi |
14694 |
deed of trust |
vekâletname |
14695 |
deed |
iş, hareket, eylem, edim, senet, tapu senedi |
14696 |
deejay |
diskcokey |
14697 |
deem |
saymak, sanmak, zannetmek |
14698 |
deemotionalize |
kabalaştırmak, hissizleştirmek |
14699 |
deep sea |
engin deniz, açık deniz |
14700 |
deep structure |
derin yapı |
14701 |
deep tone |
boğuk ses |
14702 |
deep well |
derin kuyu |
14703 |
deep |
derin, (renk) koyu, (uyku) derin, (ses) boğuk, alçak, (duygu) derin, içten, yoğun, ciddi, anlaşılmaz, karmaşık, ciddi, kötü, derine inen, yüzeyde kalmayan, derine, dibe, derinden, derin, geç vakte kadar, geç vakitte, (the ile) deniz |
14704 |
deep-dyed |
hakiki |
14705 |
deep-freeze |
dipfriz, derin dondurucu, dondurmak, dondurup saklamak |
14706 |
deep-freezer |
derin dondurucu |
14707 |
deep-frozen |
(derin) dondurulmuş |
14708 |
deep-rooted |
köklü, derin |
14709 |
deep-sea navigation |
uzak deniz seferi |
14710 |
deep-sea steamer |
açık deniz gemisi |
14711 |
deep-sea voyage |
uzak deniz yolculuğu |
14712 |
deep-sea |
kıyıdan uzakta, açık deniz |
14713 |
deep-seated |
köklü, yerleşmiş, sabit |
14714 |
deep-set |
derinde olan |
14715 |
deepen |
derinleşmek, derinleştirmek |
14716 |
deeply |
derinden, içten |
14717 |
deepness |
derinlik, karanlık, koyuluk, enginlik, zekâ |
14718 |
deeprooted |
sabit, kökleşmiş |
14719 |
deer forest |
geyik ormanı |
14720 |
deer |
geyik, karaca |
14721 |
deerhound |
zağar |
14722 |
deerskin |
geyik postu |
14723 |
deerstalker |
geyik avcısı |
14724 |
deerstalking |
geyik avı |
14725 |
deescalate |
hızını azaltmak, azalmak, önemini kaybetmek |
14726 |
deface |
görünüşünü bozmak, çirkinleştirmek, tahrif etmek |
14727 |
defacement |
bozma, tahrif |
14728 |
defacto |
gerçekte yapılan, fiili, eylemsi |
14729 |
defalcate |
zimmetine geçirmek |
14730 |
defalcation |
zimmetine geçirme, zimmete geçirilen pul |
14731 |
defamation |
karalama, lekeleme, hakaret, iftira, aşağılama |
14732 |
defamatory |
lekeleyen, leke düşüren, iftira olan |
14733 |
defame |
kara çalmak, ününe leke sürmek |
14734 |
defamer |
iftiracı |
14735 |
defatted |
yağı çıkarılmış |
14736 |
default drive |
hazır sürücü, varsayılı sürücü |
14737 |
default interest |
gecikme faizi, temerrüt faizi |
14738 |
default option |
hazır seçim, yokluk yağdayında seçim |
14739 |
default value |
hazır değer, seçimsizlik değeri |
14740 |
default |
bir görevi yerine getirmemek, bir borcu ödememek, mahkemeye gelmemek, yarışmaya katılmamak, hazır bulunmayış, katılmayış, gelmeme, yapmama, savsama |
14741 |
defaulter |
borçlarını vermeyen kimse |
14742 |
defeasance |
iptal, fesih, kaldırma |
14743 |
defeat |
yenmek, bozguna uğratmak, boşa çıkarmak, suya düşürmek, mahvetmek, yıkmak, yenilgi, bozgun, yenilgiye uğrama, yenilgiye uğratma |
14744 |
defeatism |
bozgunculuk |
14745 |
defecate |
dışkı boşaltmak |
14746 |
defecation |
durultma |
14747 |
defect |
hata, kusur, eksiklik, (öz ülkesini/partisini/vb.'ni) terketmek, iltica etmek |
14748 |
defection |
terk etme, mensup olduğu zümreden çekilme |
14749 |
defective |
hatalı, kusurlu, eksik |
14750 |
defector |
vatan haini |
14751 |
defence budget |
savunma bütçesi |
14752 |
defence counsel |
savunma avukatı |
14753 |
defence expenditures |
savunma harcamaları |
14754 |
defence industry |
savunma endüstrisi |
14755 |
defence policy |
savunma politikası |
14756 |
defence spending |
savunma harcaması |
14757 |
defence |
savunma |
14758 |
defenceless |
desteksiz, müdafaasız, korunmasız |
14759 |
defend |
savunmak, korumak, müdafaa etmek |
14760 |
defendable |
savunulabilir, korunabilir |
14761 |
defendant |
sanık, davalı |
14762 |
defender |
savunan kişi, koruyucu kimse |
14763 |
defenestration |
pencereden atılma |
14764 |
defense |
bkz.defence |
14765 |
defenseless |
müdafaasız |
14766 |
defensible |
savunulabilir, korunabilir |
14767 |
defensive alliance |
savunma anlaşması |
14768 |
defensive mechanism |
savunma mekanizması |
14769 |
defensive |
savunan, savunucu, savunmalı, koruyucu |
14770 |
defer |
ertelemek, sonraya bırakmak |
14771 |
deference |
uyma, saygı gösterme, riayet etme |
14772 |
deferent duct |
taşıyıcı arna |
14773 |
deferent |
taşıyıcı, boşaltıcı |
14774 |
deferential |
uyumlu, saygılı, hürmetkâr |
14775 |
deferment |
erteleme, ödemeyi geciktirme, tehir |
14776 |
deferred liability |
ertelenmiş borç, müeccel borç |
14777 |
deferred payment sale |
taksitle satış, uzun vadeli satış |
14778 |
deferred terms |
taksitle ödeme |
14779 |
deferred |
ertelenmiş |
14780 |
defiance |
itaatsizlik, saygısızlık, meydan okuma |
14781 |
defiant |
meydan okuyan, küstah, cüretkâr |
14782 |
deficiency disease |
vitaminsizlik hastalığı |
14783 |
deficiency letter |
uyarma bildirisi, ihbarname |
14784 |
deficiency |
eksiklik, kusur, yetersizlik |
14785 |
deficient amount |
gerekli miktar, açık |
14786 |
deficient |
yetersiz, eksik |
14787 |
deficit of the balance of payments |
ödemeler dengesi açığı |
14788 |
deficit |
(bütçe/hesap) açık |
14789 |
defier |
meydan okuyan kimse |
14790 |
defile |
kirletmek |
14791 |
defilement |
kirletme, bozma, pisletme |
14792 |
definable |
tanımlanabilir |
14793 |
define |
tanımlamak, belirtmek |
14794 |
defining clauses |
tanımlayan cümlecik |
14795 |
defining relative clause |
tanımlayan ilgi cümleciği |
14796 |
defining |
tanımlayan, açıklayan |
14797 |
definite article |
belirli artikel, belirli tanımlık |
14798 |
definite letter of warranty |
kati teminat mektubu |
14799 |
definite |
belirli, açık, kesin, anık |
14800 |
definitely |
kesinlikle |
14801 |
definiteness |
kesinlik |
14802 |
definition |
tanım, açıklık, berraklık, netlik |
14803 |
definitive judgment |
kesin hüküm, kesin karar |
14804 |
definitive |
nihaî, kesin, tam, eksiksiz, kusursuz |
14805 |
definitively |
nihai olarak, şüphesiz, muhakkak |
14806 |
deflagrate |
birden ateş alıp tutuşmak |
14807 |
deflagration |
birden ateş alma, ani yanma |
14808 |
deflate |
havasını boşaltmak, söndürmek, sönmek, piyasadaki pul miktarını azaltmak |
14809 |
deflation |
deflasyon, pul darlığı |
14810 |
deflationary |
deflasyonist |
14811 |
deflect |
sapmak, sekmek, saptırmak, sektirmek |
14812 |
deflection |
sapma, dönme, bel verme, eğilme, salgı |
14813 |
deflector coil |
sapma bobini |
14814 |
deflector |
deflektör, kalkan, siperlik |
14815 |
deflorate |
kızlığını bozma, zarar verme |
14816 |
defloration |
kızlığını bozma, çiçeklerin dökülmesi |
14817 |
deflower |
çiçeklerini koparmak, yolmak, kızlığını bozmak |
14818 |
defoam |
köpüğünü gidermek |
14819 |
defoaming agent |
köpük giderici madde |
14820 |
defoliant |
yaprakları döken ilaç |
14821 |
defoliate |
yapraklarını gidermek, yapraklarını dökmek |
14822 |
defoliation |
yaprak dökümü |
14823 |
deforce |
zorla alıkoymak |
14824 |
deforest |
ormandan yoksun bırakmak |
14825 |
deforestation |
ormansızlaştırma, kellendirme |
14826 |
deform |
biçimini bozmak, deforme etmek |
14827 |
deformability |
şekil değiştirebilme |
14828 |
deformation |
deformasyon, bozunum, bozulum, çirkinleştirme |
14829 |
deformed |
şekli bozulmuş |
14830 |
deformity |
biçimsizlik, sakatlık |
14831 |
defraud |
dolandırmak, aldatmak, hakkını yemek |
14832 |
defraudation |
hile |
14833 |
defrauder |
dolandırıcı, hilekâr |
14834 |
defray |
ödemek, tediye etmek |
14835 |
defrayment |
masrafı ödeme, maliyeti ödeme |
14836 |
defrock |
cübbesini çıkartmak |
14837 |
defrost |
buzlarını çözmek/temizlemek |
14838 |
defroster |
buz çözücü |
14839 |
defrosting rear window |
defrostlu arka cam |
14840 |
deft |
becerikli, eliçabuk, marifetli |
14841 |
deftness |
beceri, hüner, ustalık, beceriklilik |
14842 |
defunct |
ölü, ölmüş |
14843 |
defuse |
(patlayıcı) fitilini sökmek |
14844 |
defy |
karşı gelmek, başkaldırmak, kafa tutmak, meydan okumak |
14845 |
degas |
gazını gidermek, gazını almak |
14846 |
degasifier |
degazör, gaz giderici |
14847 |
degauss |
çaşaklığını gidermek |
14848 |
degausser |
çaşaklık giderme bobini |
14849 |
degeneracy |
yozlaşma, soysuzlaşma |
14850 |
degenerate |
yozlaşmış, yoz, yozlaşmak, düşmek, dönüşmek |
14851 |
degeneration |
bozulma, yozlaşma, dejenerasyon |
14852 |
degenerative |
yozlaştırıcı |
14853 |
deglutition |
yutma |
14854 |
degradation |
bozunma, ayrışım, indirim, düşme, rütbe indirme |
14855 |
degrade |
küçük düşürmek, alçaltmak |
14856 |
degradin |
küçültücü, alçaltıcı |
14857 |
degrading |
alçaltıcı, haysiyet kırıcı |
14858 |
degree of comparison |
karşılaştırma derecesi |
14859 |
degree of freedom |
serbestlik derecesi |
14860 |
degree of latitude |
paralel derecesi |
14861 |
degree of longitude |
meridyen derecesi |
14862 |
degree |
derece, düzey, derece, kademe, öğrenim derecesi |
14863 |
degression |
indirim |
14864 |
degressive tax |
azalan oranlı vergi |
14865 |
degressive |
azalan oranlı |
14866 |
degum |
(ipek) zamkını gidermek |
14867 |
dehisce |
(tohum kabuğu) yarılıp açılmak, çatlamak |
14868 |
dehumanize |
canavarlaştırmak, insanlıktan çıkarmak |
14869 |
dehumidification |
nemini alma, kurutma |
14870 |
dehumidifier |
nem alma maddesi, kurutucu madde |
14871 |
dehumidify |
nemini almak, kurutmak |
14872 |
dehydrate |
suyunu almak, kurutmak |
14873 |
dehydrated foods |
suyu alınmış gıda maddeleri |
14874 |
dehydration |
suyunu giderme, susuzlaştırma |
14875 |
dehydrogenase |
dehidrojenaz |
14876 |
dehydrogenation |
hidrojen giderme, dehidrojenasyon |
14877 |
deice |
buzlanmayı önlemek, buz tutmasını önlemek |
14878 |
deictic |
gösterici |
14879 |
deification |
yüceltme, tapma, tapınma |
14880 |
deify |
tanrılaştırmak, yüceltmek, ululaştırmak, tapmak |
14881 |
deign |
tenezzül etmek |
14882 |
deionization |
iyonsuzlaştırma |
14883 |
deionize |
iyonsuzlaştırmak |
14884 |
deism |
yaradancılık |
14885 |
deity |
tanrı, tanrıça |
14886 |
deja vu |
``bunu daha önceden yaşamıştım'' duygusu |
14887 |
deject |
kederlendirmek, hevesini kırmak |
14888 |
dejecta |
dışkı |
14889 |
dejected |
üzgün, hüzünlü, mahzun |
14890 |
dejection |
keder, neşesizlik, dışkı, büyük aptes |
14891 |
dejure |
haklı, yasal |
14892 |
dekaliter |
dekalitre |
14893 |
dekko |
bakış |
14894 |
delabialisation |
düzleşme |
14895 |
delactation |
sütten kesme, sütten kesilme |
14896 |
delate |
yaymak, haber vermek |
14897 |
delative |
iniş yağdayı, iniş yağdayı |
14898 |
delator |
iftiracı |
14899 |
delay of payment |
borç ertelemesi |
14900 |
delay payment |
temdit, ödemede gecikme |
14901 |
delay |
gecikmek, yubanmak, geciktirmek, yubatmak, ertelemek, gecikme |
14902 |
delayed |
gecikmeli, ertelenmiş, tehir edilmiş |
14903 |
delaying |
geciken, ertelenen, tehir edilen |
14904 |
dele |
silmek, silme işareti |
14905 |
deleave |
sayfalara ayırmak, kopyalara ayırmak |
14906 |
delectable |
nefis |
14907 |
delectation |
büyük zevk, eğlence |
14908 |
delegacy |
delegelik, delegasyon, elçilik |
14909 |
delegate |
temsilci, delege, temsilci olarak görevlendirmek/atamak, delege olarak göndermek |
14910 |
delegation |
delegasyon, yetki verme, görevlendirme |
14911 |
delete |
silmek, çıkarmak |
14912 |
deleterious |
zararlı, muzır |
14913 |
deletion |
kaldırma, silme, kazıma |
14914 |
deletrious |
muzır |
14915 |
delft |
Hollanda porseleni |
14916 |
deliberate |
kasıtlı, temkinli, ağır, dikkatli, düşünmek, götür koy etmek, üzerinde durmak, tartışmak |
14917 |
deliberately |
kasten, bile bile |
14918 |
deliberateness |
kasıt, dikkatlilik, tedbirlilik |
14919 |
deliberation |
düşünüp taşınma, kafa yorma, tartışma, ihtiyat |
14920 |
deliberative |
düşünceli, ihtiyatlı, tedbirli, düşünen |
14921 |
delicacy |
incelik, duyarlılık, narinlik, az bulunur/pahalı/leziz yiyecek |
14922 |
delicate |
narin, zarif, ince, kolayca incinen, hassas, nazik, dikkat isteyen, ince, (alet/vb.) duyarlı, hassas, (yemek) leziz ve hafif |
14923 |
delicatessen |
mezeci dükkânı, şarküteri |
14924 |
delicious |
nefis, leziz |
14925 |
delict |
suç |
14926 |
delight |
zevk vermek, memnun etmek, sevindirmek, (in ile) zevk almak, zevk, haz, sevinç |
14927 |
delightful |
zevkli, hoş |
14928 |
delightfully |
zevkle, memnuniyetle |
14929 |
delime |
kireçsizlendirmek |
14930 |
delimit |
sınırlamak |
14931 |
delimitation |
sınırlandırma, sınırlama, tahdit |
14932 |
delimiter |
sınırlayıcı, sonlayıcı |
14933 |
delineate |
taslağını çizmek, betimlemek, tasvir etmek |
14934 |
delineation |
çizerek anlatma, betimleme, tasvir, tarif |
14935 |
delinquency |
görevi ihmal etme, suç işleme, kurallara uymama |
14936 |
delinquent account |
açık hesap |
14937 |
delinquent |
suçlu, suç işleyen, görevini yerine getirmeyen |
14938 |
deliquesce |
sulanmak, eriyip su olmak |
14939 |
deliquescence |
sulanma, eriyip su olma |
14940 |
delirious |
sayıklamalı, sayıklayan, çılgın gibi, azgın |
14941 |
delirium |
sayıklama, coşma, azma |
14942 |
deliver a speech |
söylev vermek, nutuk atmak |
14943 |
deliver from |
korumak, doğurtmak |
14944 |
deliver oneself of |
konuşma haline dökmek |
14945 |
deliver |
(alıcının evine/işyerine) teslim etmek, götürmek, dağıtmak, (from ile) kurtarmak, korumak, doğurtmak, (up/over ile) vermek, teslim etmek, (konuşma/vb.) okumak, yapmak, (demeç/ders/vb.) vermek |
14946 |
deliverable |
verilebilir, dağıtılabilir, teslim edilebilir |
14947 |
deliverance |
kurtarma, kurtulma, kurtuluş |
14948 |
delivered price |
teslim fiyatı |
14949 |
delivered |
verilmiş, teslim edilmiş |
14950 |
deliverer |
kurtarıcı kişi, dağıtıcı |
14951 |
delivery car |
kamyonet |
14952 |
delivery date |
teslim tarihi |
14953 |
delivery note |
teslim beyanı |
14954 |
delivery order |
teslim emri |
14955 |
delivery point |
teslimat yeri |
14956 |
delivery price |
teslim fiyatı |
14957 |
delivery receipt |
teslim emri |
14958 |
delivery |
teslim, dağıtım, servis, doğum, konuşma biçimi |
14959 |
dell |
küçük vadi |
14960 |
delouse |
bitlerini ayıklamak |
14961 |
delphic |
meçhul |
14962 |
delphinin |
delfinin |
14963 |
delphinium |
hezaren çiçeği |
14964 |
delta ray |
delta ışını |
14965 |
delta |
Yunan abecesinin dördüncü harfi, delta, delta, çatalağız |
14966 |
delta-wing |
üç köşe kanat |
14967 |
deltoid muscle |
teltoit kas |
14968 |
deltoid |
üçgen şeklinde, nehir deltasına benzer |
14969 |
delude |
kandırmak, aldatmak |
14970 |
deluge |
büyük sel, su baskını, şiddetli yağmur, ...yağmuruna tutmak |
14971 |
delusion |
aldatma, aldanma, saplantı, yanlış inanç, kuruntu |
14972 |
deluster |
parlaklığını azaltmak, matlaştırmak |
14973 |
deluxe |
lüks, ihtişamlı |
14974 |
delve into |
derinlemesine araştırmak |
14975 |
delve |
(into/among ile) derinlemesine araştırmak |
14976 |
demagnetization |
çaşaklık giderimi |
14977 |
demagnetize |
çaşaklılığını gidermek |
14978 |
demagnetizer |
demagnetizör, manyetik silici |
14979 |
demagogic |
demagojik |
14980 |
demagogue |
demagog, halkavcısı |
14981 |
demagogy |
demagoji |
14982 |
demand deposit |
vadesiz mevduat |
14983 |
demand for labour |
işgücü talebi |
14984 |
demand for money |
pul talebi |
14985 |
demand for payment |
ödeme talebi |
14986 |
demand loan |
vadesiz borç |
14987 |
demand surplus |
talep fazlası |
14988 |
demand |
istek, talep, rağbet, istemek, talep etmek, gerektirmek |
14989 |
demand-pull inflation |
talep enflasyonu |
14990 |
demanding |
çaba/dikkat/bakım/ilgi gerektiren |
14991 |
demarcate |
sınırını çizmek, ayırmak |
14992 |
demarcation |
ayırma, sınırlarını belirtme |
14993 |
demarcative |
sınırlayıcı, sınırlayıcı |
14994 |
demarche |
diplomatik hareket, girişim |
14995 |
demean oneself |
özünü küçültmek, benliğini kaybetmek |
14996 |
demean |
küçük düşürmek, alçaltmak |
14997 |
demeanour |
davranış biçimi, tavır, tutum |
14998 |
demented |
deli, çılgın |
14999 |
dementia praecox |
erken bunama |
15000 |
dementia |
şahsiyetin bölünmesi, cinnet |
15001 |
demerit |
kabahat, yanlış, kusur, ihtar, tembih |
15002 |
demesne |
taşınmaz mal, mülk, emlak |
15003 |
demi |
(önek) yarım |
15004 |
demigod |
kahraman |
15005 |
demijohn |
damacana |
15006 |
demilitarize |
askerden arındırmak |
15007 |
demilitarized zone |
askerlere yasak bölge |
15008 |
demimonde |
toplumca lekelenmiş kadınlar |
15009 |
demineralize |
mineralini gidermek |
15010 |
demise |
ölüm |
15011 |
demission |
tahttan çekilme |
15012 |
demitasse |
küçük kahve fincanı |
15013 |
demo |
gösteri |
15014 |
demobilization |
terhis, seferberliğin bitmesi |
15015 |
demobilize |
terhis etmek |
15016 |
democracy |
demokrasi, elerki, demorkasiyle yönetilen ülke, sosyal eşitlik |
15017 |
democrat |
demokrat, elerkçi, halkerkçi |
15018 |
Democratic Left Party |
Demokratik Sol Parti |
15019 |
Democratic Mass Organisations |
Demokratik Kitle Örgütleri |
15020 |
democratic |
demokratik |
15021 |
democratisation package |
demokratikleşme paketi |
15022 |
democratization process |
demokratikleşme süreci |
15023 |
democratization |
demokratikleşme |
15024 |
democratize |
demokratikleştirmek |
15025 |
demode |
modası geçmiş, demode |
15026 |
demodifier |
geriye düzeltici |
15027 |
demodulation |
demodülasyon |
15028 |
demodulator |
demodülatör |
15029 |
demographer |
nüfusbilimci |
15030 |
demographic |
demografik |
15031 |
demography |
demografi, nüfusbilim |
15032 |
demoiselle |
evlenmemiş kadın, telli turna, yusufçuk |
15033 |
demolish |
yıkmak, yok etmek |
15034 |
demolition bomb |
tahrip bombası |
15035 |
demolition |
yıkma, yok etme, yıkılma, yıkım |
15036 |
demon |
şeytan |
15037 |
demonetization |
tedavülden kaldırma |
15038 |
demonetize |
tedavülden kaldırmak, pulun değerini düşürmek |
15039 |
demoniac |
şeytanca, iblisçe, cinli, çılgın, deli, mecnun |
15040 |
demonize |
şeytanlaştırmak |
15041 |
demonstrable |
kanıtlanabilir, açık, ortada |
15042 |
demonstrate |
göstermek, (örneklerle) kanıtlamak, göstermek, kullanılışını göstermek, gösteri yapmak/düzenlemek |
15043 |
demonstration |
gösteri, kullanılışını gösterme |
15044 |
demonstrative adjective |
işaret sıfatı, gösterme sıfatı |
15045 |
demonstrative adverb |
işaret zarfı, gösterme belirteci |
15046 |
demonstrative pronoun |
işaret zamiri, gösterme adılı |
15047 |
demonstrative |
duygularını gizlemeyen |
15048 |
demonstrator |
gösterici, sergilenen şey |
15049 |
demoralization |
ahlak bozulması, cesaretini kırma |
15050 |
demoralize |
cesaretini kırmak, moralini bozmak, ahlâksızlaştırmak |
15051 |
demoralizing |
moral bozan |
15052 |
demos |
eski Yunanistan'da halk |
15053 |
demote |
rütbesini indirmek |
15054 |
demotic |
halka ait, halkla ilgili |
15055 |
demotion |
indirme, rütbe düşürümü |
15056 |
demotivate |
yönünü saptırmak |
15057 |
demount |
sökmek, yerinden çıkarmak, demonte etmek |
15058 |
demountability |
sökülebilirlik |
15059 |
demountable |
sökülebilir |
15060 |
demulcent |
teskin edici, yatıştırıcı |
15061 |
demur |
itiraz etmek, karşı çıkmak |
15062 |
demure |
ağırbaşlı, uslu |
15063 |
demureness |
dengelilik, ciddiyet, alçakgönüllülük |
15064 |
demurrage |
sürastarya, bekleme süresi |
15065 |
demurrer |
davada itiraz eden kimse |
15066 |
den |
in, mağara, yatak, uğrak, çalışma odası |
15067 |
denary |
onlu, ondalık |
15068 |
denationalize |
vatandaşlıktan çıkarmak |
15069 |
denaturalize |
doğallığını bozmak |
15070 |
denaturant |
denatüran, denşirme maddesi |
15071 |
denaturation |
denşirme, denatürasyon, tağyir |
15072 |
denature |
denşirmek, tağyir etmek, doğallığını bozmak |
15073 |
denatured alcohol |
içilmez alkol, denatüre alkol |
15074 |
dendrite |
dendrit, dallantı |
15075 |
dendritic |
dendritik, dallantılı |
15076 |
dendrochronology |
dendrokronoloji |
15077 |
dendrolite |
ösümlük fosili |
15078 |
dendrology |
dendroloji, ağaç bilimi |
15079 |
dene |
deniz kıyısındaki kumlu yol |
15080 |
denegation |
inkâr |
15081 |
deniable |
yadsınabilir, inkâr edilebilir |
15082 |
denial |
inkâr, yadsıma, yoksama, yalanlama |
15083 |
denier |
denye, inkâr eden kimse |
15084 |
denigrate |
karalamak, leke sürmek, yermek, kötülemek |
15085 |
denim |
blucin kumaşı, kot, ç.blucin, kot |
15086 |
denims |
blucin, kot |
15087 |
denitrate |
nitratsızlaştırmak |
15088 |
denitrification |
nitratsızlaştırma |
15089 |
denitrify |
nitratsızlaştırmak, azot gidermek |
15090 |
denitrifying bacteria |
azot salan bakteriler |
15091 |
denizen |
ikamet eden kişi, vatandaş |
15092 |
Denmark |
Danimarka |
15093 |
denominate |
isim vermek, adlandırmak |
15094 |
denomination |
mezhep, birim, ad |
15095 |
denominational value |
nominal değer |
15096 |
denominational |
isme ait, mezheplere ait |
15097 |
denominator |
payda, bölen |
15098 |
denotation |
düzanlam, işaret |
15099 |
denote |
belirtmek, göstermek, anlamına gelmek |
15100 |
denouement |
sonuç, akıbet |
15101 |
denounce |
alenen suçlamak, kınamak |
15102 |
denouncement |
eleştiri, kınama, kehanet, sona erme, iptal |
15103 |
dense crowd |
büyük kalabalık |
15104 |
dense diplomatic traffic |
yoğun diplomatik trafik |
15105 |
dense fog |
yoğun sis |
15106 |
dense |
sıkışık, kalabalık, yoğun, (sis/duman/vb.) yoğun, koyu, (orman) sık, aptal, kalın kafalı |
15107 |
densimeter |
dansimetre, yoğunlukölçer |
15108 |
densitometer |
dansitometre, gölgeölçer |
15109 |
density |
yoğunluk, sıklık, yoğunluk |
15110 |
dent |
ezik, vuruk, çukur, girinti, incinme, göçürmek, yamultmak, göçmek, yamulmak |
15111 |
dental care |
diş bakımı |
15112 |
dental floss |
diş ipliği |
15113 |
dental nerve |
diş siniri |
15114 |
dental plaque |
diştaşı |
15115 |
dental plate |
yapay damak, takma diş |
15116 |
dental surgeon |
diş hekimi |
15117 |
dental surgery |
diş cerrahisi |
15118 |
dental |
dişlerle ilgili, diş |
15119 |
dentate |
dişli |
15120 |
dentation |
tarak şeklinde olan şey |
15121 |
dentex |
sinarit balığı |
15122 |
denticle |
küçük diş |
15123 |
denticular |
dişleri olan |
15124 |
denticulated |
dişli, çentikli |
15125 |
dentiform |
dişe benzer |
15126 |
dentifrice |
diş tozu |
15127 |
dentilabial |
dişsil-dudaksıl |
15128 |
dentine |
dentin, diş sümüğü |
15129 |
dentist |
dişçi, diş hekimi |
15130 |
dentistry |
dişçilik |
15131 |
dentition |
bebeğin diş çıkarması, dişlenme, diş yapısı |
15132 |
denture |
takma diş |
15133 |
denudation |
denüdasyon, aşındırma, çıplak bırakma |
15134 |
denude |
soymak, çıplak hale getirmek |
15135 |
denumerable |
sayılabilir |
15136 |
denunciation |
alenen suçlama, kınama, kınanma |
15137 |
denunciative |
itham edici, hücum edici |
15138 |
denunciator |
muhbir, ihbarcı |
15139 |
denunciatory |
suçlayıcı, itham edici |
15140 |
deny oneself |
feragat etmek |
15141 |
deny |
danmak, inkâr etmek, yadsımak, yalanlamak, tanımamak, yoksamak, esirgemek |
15142 |
deodar |
cin ağacı, himalaya sediri |
15143 |
deodorant |
deodoran, kokugideren |
15144 |
deodorize |
kokusunu gidermek |
15145 |
deodorizer |
koku giderici şey |
15146 |
deontology |
deontoloji, ahlak bilgisi |
15147 |
deoxidation |
oksijen giderme |
15148 |
deoxidize |
pasını gidermek, oksitsizleşmek |
15149 |
deoxidizer |
oksijen giderici, oksitsizleyici |
15150 |
deoxyribonucleic acid |
deoksiribonükleik asit |
15151 |
deoxyribonucleic |
deoksiribonükleik |
15152 |
depart from |
sapmak, ayrılmak, dönmek |
15153 |
depart |
ayrılmak, gitmek, hareket etmek, kalkmak, (from ile) sapmak, ayrılmak, dönmek |
15154 |
departed |
geçmiş, bitmiş, tükenmiş, ölmüş |
15155 |
department chief |
servis şefi |
15156 |
Department of Defense |
Savunma Bakanlığı |
15157 |
Department of Economic Affairs |
Ekonomik işler Dairesi |
15158 |
Department of Fine Arts |
Güzel Sanatlar Bölümü |
15159 |
Department of Graphic Design |
Grafik Tasarım Bölümü |
15160 |
Department of Industrial Engineering |
Endüstri Kıvcılığı Bölümü |
15161 |
Department of Religious Affairs |
Diyanet işleri Başkanlığı |
15162 |
Department of State |
Amerika Dışişleri Bakanlığı |
15163 |
Department of the Interior |
içişleri Bakanlığı |
15164 |
department store |
büyük mağaza |
15165 |
department |
kısım, bölüm, reyon, şube, daire, kol |
15166 |
departmental store |
bonmarşe, büyük mağaza, süpermarket |
15167 |
departmental |
bölüme ait, şubeye ait |
15168 |
departmentalization |
bölümlere ayırma, şubelere ayırma |
15169 |
departmentalize |
bölümlere ayırmak, şubelere ayırmak |
15170 |
departure gate |
çıkış kapısı |
15171 |
departure lounge |
biniş bekleme salonu |
15172 |
departure station |
hareket istasyonu, çıkış istasyonu |
15173 |
departure |
hareket, gidiş, kalkış |
15174 |
depend from |
sarkmak, sallantıda kalmak |
15175 |
depend on |
bağlı olmak, güvenmek, itimat etmek |
15176 |
depend upon |
bağlı olmak, tabi olmak, birine güvenmek |
15177 |
depend |
(on/upon ile) güvenmek, bel bağlamak, bağlı olmak, asılı olmaq, ihtiyaç duymak, göre değişmek, bağlı olmak |
15178 |
dependable |
güvenilir |
15179 |
dependant |
birine ekonomik bağımlılığı olan kimse |
15180 |
dependence |
bağımlılık, güven, güvenme, (uyuşturucu/vb.ne) bağlılık |
15181 |
dependency allowance |
çocuk yardımı |
15182 |
dependency bonus |
çocuk zammı |
15183 |
dependency |
bağımlılık, sömürge, bağlı olma, tabi olma |
15184 |
dependent variable |
bağımlı değişken |
15185 |
dependent |
bağlı, asılı, muhtaç, bkz.dependant |
15186 |
depeople |
nüfusunu azaltmak |
15187 |
depersonalize |
kişisel ilişkilerini kesmek |
15188 |
depict |
göstermek, dile getirmek, betimlemek |
15189 |
depiction |
tarif, tasvir |
15190 |
depilate |
kıllarını gidermek, tüylerini gidermek |
15191 |
depilation |
tüy alma, kıl giderici şey |
15192 |
depilatory |
kıl giderici |
15193 |
deplane |
uçaktan indirmek |
15194 |
deplenish |
boşaltmak, dökmek |
15195 |
depletable |
tükenebilen |
15196 |
deplete |
tüketmek, bitirmek, boşaltmak |
15197 |
depletion |
tüketme, azaltma, bitirme |
15198 |
deplorable |
acınacak, acınırlı, çok kötü, üzücü |
15199 |
deplore |
teessüf etmek, üzülmek |
15200 |
deploy |
mevzilenmek, konuşlanmak, mevzilendirmek, konuşlandırmak |
15201 |
deployment |
yayılma |
15202 |
deplume |
tüylerini yolmak |
15203 |
depoison |
zehirden arındırmak |
15204 |
depolarization |
depolarizasyon, ucaysızlanma |
15205 |
depolarize |
kutupluluğunu gidermek, depolarize etmek |
15206 |
depolymerization |
depolimerizasyon |
15207 |
deponent |
tanık, şahit |
15208 |
depopulate |
nüfusunu azaltmak |
15209 |
deport oneself |
davranmak, hareket etmek |
15210 |
deport |
sınırdışı etmek, yurtdışına sürmek |
15211 |
deportation |
sınır dışı, sürgün, sınır dışına çıkarma |
15212 |
deportee |
sınır dışı edilen kimse |
15213 |
deportment |
davranış, duruş/yürüyüş biçimi |
15214 |
deposal |
görevden alma, azletme |
15215 |
depose |
tahttan indirmek, azletmek, kenar etmek, görevden çıkarmak |
15216 |
deposit account |
tasarruf hesabı, mevduat hesabı |
15217 |
deposit bank |
mevduat bankası |
15218 |
deposit book |
banka cüzdanı, mevduat cüzdanı |
15219 |
deposit business |
mevduat işleri |
15220 |
deposit credit |
mevduat kredisi |
15221 |
deposit interest |
mevduat faizi |
15222 |
deposit rate |
mevduat faizi |
15223 |
deposit slip |
bordro, mevduat fişi |
15224 |
deposit |
koymak, bırakmak, (bankaya) yatırmak, (kapora) vermek, (tortu) bırakmak, yatırılan pul, mevduat, kapora, depozit, tortu |
15225 |
depositary |
emanetçi, depo, ambar |
15226 |
deposition |
görevden alma, tortu, çöküntü, yeminli tanıklık |
15227 |
depositor |
mudi, yatıran |
15228 |
depository |
depo, ambar, emanetçi |
15229 |
deposits account |
mevduat hesabı |
15230 |
deposits |
mevduat |
15231 |
depot |
depo, ambar, cephanelik, küçük istasyon |
15232 |
deprave |
ahlâksızlaştırmak |
15233 |
depraved |
ahlâksız |
15234 |
depravity |
ahlak bozukluğu, günahkârlık, ahlaksızlık |
15235 |
deprecate |
uygun bulmamak, karşı çıkmak, karşı koymak |
15236 |
deprecation |
karşı koyma, tasvip etmeme |
15237 |
deprecatory |
küçümseyen, beğenmeyen, karşı koyan |
15238 |
depreciable |
aşınabilir, amortismana tabi |
15239 |
depreciate |
(pul/vb.) değer kaybetmek, küçümsemek, hor görmek |
15240 |
depreciated |
değer yitirmiş |
15241 |
depreciation account |
amortisman hesabı |
15242 |
depreciation fund |
amortisman fonu |
15243 |
depreciation |
değer azalması, amortisman, aşınma, aşınma payı |
15244 |
depreciatory |
değerden düşürücü, küçümseyici |
15245 |
depredation |
hasara uğratma, hasar, zarar, garet etme, talan etme, talan, soyma, çapma, garet, yağma, tahribat |
15246 |
depredator |
soyguncu, yağmacı |
15247 |
depress |
üzmek, keyfini kaçırmak, içini karartmak, basmak, bastırmak, durgunlaştırmak |
15248 |
depressant |
yatıştırıcı, müsekkin |
15249 |
depressed area |
geri bölge |
15250 |
depressed market |
durgun piyasa |
15251 |
depressed |
keyifsiz, morali bozuk, üzgün, sanayisi gelişmemiş |
15252 |
depressing |
iç karartıcı, kasvet verici, can sıkan |
15253 |
depression |
depresyon, çökkünlük, çöküntü, bunalım, ekonomik daralma, bunalım, depresyon, çukur |
15254 |
depressive |
kasvetli, can sıkıcı |
15255 |
depressor |
aşağı çeken kas, sıkıştıran |
15256 |
deprival |
yoksunluk |
15257 |
deprivation |
mahrumiyet, yoksunluk, ihtiyaç, kayıp |
15258 |
deprive of |
yoksun bırakmak, mahrum etmek, kaybettirmek |
15259 |
deprive sb of his citizenship |
vatandaşlıktan çıkarmak |
15260 |
deprive |
(of ile) yoksun bırakmak, mahrum etmek |
15261 |
deprived of civil rights |
medeni haklardan yoksun bırakmak |
15262 |
deprived |
sosyal haklardan yoksun, yoksul, muhtaç |
15263 |
depth of colour |
renk koyuluğu, renk derinliği |
15264 |
depth of degradation |
rezalet |
15265 |
depth of winter |
kışın ortası |
15266 |
depth |
derinlik |
15267 |
depurate |
tasfiye etmek, arıtmak, temizlemek |
15268 |
deputation |
temsilciler heyeti |
15269 |
depute |
vekil tayin etmek, yetki vermek, (yetki) vermek, devretmek |
15270 |
deputize |
birine vekalet etmek |
15271 |
deputy chairman |
başkan vekili |
15272 |
Deputy Chief of the General Staff |
Genelkurmay ikinci Başkanı |
15273 |
deputy director general |
genel müdür yardımcısı |
15274 |
deputy leader of the party |
parti başkan vekili |
15275 |
deputy manager |
müdür yardımcısı |
15276 |
Deputy Prime Minister |
Başbakan Yardımcısı |
15277 |
deputy |
orunbasar, vekil, milletvekili |
15278 |
deracinate |
kökünden çıkarmak, ayırmak |
15279 |
derail |
(tren) raydan çıkmak, raydan çıkarmak |
15280 |
derailment |
raydan çıkma (tren), raydan çıkarılma |
15281 |
derange |
düzenini bozmak, (akli dengesini) bozmak, delirtmek |
15282 |
derangement |
düzensizlik, geçimsizlik |
15283 |
derby |
melon şapka |
15284 |
deregulate |
kısıtlamaları kaldırmak |
15285 |
derelict |
terkedilmiş, metruk, sahipsiz |
15286 |
dereliction of duty |
görevi ihmal |
15287 |
dereliction |
terk edilmişlik, sahipsizlik, terk, ihmal |
15288 |
deride |
ile alay etmek, kahkahalarla gülmek |
15289 |
derigueur |
mecburi |
15290 |
derision |
alay, lağ, alay etme, lağa koyma |
15291 |
derisive |
alay edici, alaycı, komik, gülünç, alay edilecek türden |
15292 |
derisory |
bkz.derisive |
15293 |
derivation |
köken, türeme, türetme |
15294 |
derivational affix |
yapım eki |
15295 |
derivative |
türemiş, türev |
15296 |
derive from |
elde etmek, almak, gelmek, türemek |
15297 |
derive |
(from ile) elde etmek, çıkarmak, almak, gelmek, türemek |
15298 |
derived sentence |
türemiş cümle |
15299 |
derived |
türemiş, türetilmiş |
15300 |
derma |
deri, cilt |
15301 |
dermal |
deriye ait |
15302 |
dermatitis |
dermatit, deri yangısı |
15303 |
dermatologist |
cilthastalıkları uzmanı, dermatolog, cildiyeci |
15304 |
dermatology |
dermatoloji, cildiye |
15305 |
dermatoplasty |
dermatoplasti |
15306 |
dermis |
deri, cilt, derma |
15307 |
dernier |
nihai, kesin |
15308 |
derogate from |
azaltmak, eksiltmek, ihlal etmek |
15309 |
derogate |
azaltmak, eksiltmek, almak |
15310 |
derogation |
eksiltme, azaltma, gerileme, bozulma, zarar |
15311 |
derogatory |
küçültücü, onur kırıcı, hakaret edici, aşağılayıcı |
15312 |
derrick car |
vinçli vagon |
15313 |
derrick |
vinç, petrol sondaj kulesi |
15314 |
derrickman |
vinççi |
15315 |
derring-do |
maceraperestlik |
15316 |
dervish |
derviş |
15317 |
desaccharify |
şekerini almak |
15318 |
desalination |
tuzunu giderme |
15319 |
desalt |
tuzunu almak, tuzunu gidermek |
15320 |
desand |
kumunu gidermek |
15321 |
descale |
kazımak, pullarını gidermek |
15322 |
descaler |
pul giderici, kazantaşı temizleyici |
15323 |
descant |
hararetli konuşma, melodi, beste, nağme, en yüksek sesle şarkı söylemek |
15324 |
descend on |
aniden saldırmak, hücum etmek |
15325 |
descend |
(aşağı) inmek, alçalmak, (güneş) batmak, kalmak, (on/upon ile) aniden saldırmak, hücum etmek, üşüşmek, (to ile) tenezzül etmek, düşmek |
15326 |
descendant |
-in soyundan gelen kimse, torun |
15327 |
descent |
iniş, inme, soy, nesil, ani saldırı, baskın |
15328 |
describable |
tanımlanabilir, tasvir edilebilir |
15329 |
describe as |
görmek, saymak, gözüyle bakmak |
15330 |
describe |
tanımlamak, betimlemek, anlatmak, (as ile) görmek, saymak, gözüyle bakmak, çizmek |
15331 |
description |
tanımlama, betimleme, tanım, tarif, çeşit, tür |
15332 |
descriptive geometry |
tasarı geometri |
15333 |
descriptive grammar |
tasviri gramer, betimsel dilbilgisi |
15334 |
descriptive linguistics |
betimsel dilbilim |
15335 |
descriptive |
tanımlayıcı, betimsel |
15336 |
descriptivism |
betimsellik |
15337 |
descriptor |
anahtar sözcük, açıklayıcı sözcük |
15338 |
descry |
uzaktan görüp seçmek, keşfetmek |
15339 |
desecrate |
mukaddesliğini bozmak, kirletmek |
15340 |
desecration |
kirletme, tecavüz, hürmetsizlik, saygısızlık |
15341 |
desegregate |
birleştirmek, ırk ayrımını kaldırmak |
15342 |
desensitization |
ışığa karşı duyarlılığını giderme |
15343 |
desensitize |
duyarlılığını azaltmak |
15344 |
desert a sinking ship |
batan gemiyi terk etmek |
15345 |
desert climate |
çöl iklimi |
15346 |
desert |
çöl, terketmek, bırakıp gitmek, yüzüstü bırakmak, kaçmak, firar etmek |
15347 |
deserted |
terk edilmiş, ıssız, tenha |
15348 |
deserter |
asker kaçağı, firarî |
15349 |
desertion |
firar, terk, terk edilmişlik, bırakıp kaçma |
15350 |
deserve |
hak etmek, lâyık olmak |
15351 |
deservedly |
hakkıyla, lâyığıyla |
15352 |
deserving |
değerli |
15353 |
desiccant |
kurutucu, kurutucu |
15354 |
desiccate |
(meyve/vb.) kurutmak |
15355 |
desiccated fruit |
kurutulmuş meyve |
15356 |
desiccated milk |
süttozu |
15357 |
desiccation |
kurutma |
15358 |
desiccative |
kurutucu |
15359 |
desiccator |
desikatör, kurutma aygıtı, kurutucu |
15360 |
desiderate |
arzulamak, yokluğunu hissetmek |
15361 |
desiderative |
dilek |
15362 |
desideratum |
istenen şey, aranılan vasıf |
15363 |
design features |
tasarım özellikleri |
15364 |
design office |
joba bürosu |
15365 |
design paper |
desen çöngesi |
15366 |
design |
çizmek, plan çizmek, josparını çizmek, tasarlamak, plan, joba, tasarım, tasar çizim, dizayn, desen, taslak |
15367 |
designate |
belirtmek, göstermek, işaret etmek, atamak, görevlendirmek, (as ile) ünvanlandırmak |
15368 |
designated date |
kararlaştırılmış tarih |
15369 |
designated |
belirlenmiş, atanmış, tayin edilmiş |
15370 |
designation |
atama, tayin, isim, unvan, lakap, tahsis |
15371 |
designedly |
kasten, özellikle, bile bile |
15372 |
designer |
tasarımcı, tasarçizimci, dizayncı |
15373 |
designing |
hünerli, kurnaz, entrikacı, kurnaz kimse |
15374 |
desilverize |
gümüşünü gidermek |
15375 |
desirability |
istenilme, hoşa gitme |
15376 |
desirable |
istenilir, arzu edilir, hoş |
15377 |
desire |
arzu etmek, istemek, arzulamak, arzu, emel, istek, dilek, cinsî istek, arzu |
15378 |
desirous |
istekli, arzulu, tutkulu |
15379 |
desist |
-den özünü almak, bırakmak, vazgeçmek |
15380 |
desize |
haşıl sökmek |
15381 |
desk computer |
büro bilgisayarı |
15382 |
desk microphone |
masa mikrofonu |
15383 |
desk top publishing |
masa üstü yayıncılık |
15384 |
desk |
mektep sırası, yazı masası, resepsiyon |
15385 |
desolate |
ıssız, terkedilmiş, boş, yalnız, arkadaşsız, terkedilmiş |
15386 |
desolation |
kimsesizlik, yalnızlık, terkedilmişlik |
15387 |
desorb |
ayrıştırmak |
15388 |
desorption |
desorpsiyon, yüzden salma, koyuverme |
15389 |
despair of |
ümitsiz olmak, içi kararmak |
15390 |
despair |
(of ile) umudunu kesmek, umutsuzluk |
15391 |
despairingly |
üzüntüyle |
15392 |
despatch note |
irsaliye |
15393 |
despatch |
bkz.dispatch |
15394 |
desperado |
gözü dönmüş kimse |
15395 |
desperate |
umutsuz, çaresizliğe kapılmış, gözü dönmüş, çok ciddi, ağır, tehlikeli |
15396 |
desperately |
umutsuzca, çılgınca |
15397 |
desperation |
gözü dönmüşlük, umarsızlık, çaresizlik |
15398 |
despicable |
aşağılık, adi |
15399 |
despise |
küçümsemek, hor görmek, aşağılamak |
15400 |
despite of |
-e karşın, -e rağmen |
15401 |
despite |
-e rağmen, -e karşın, karamazdan |
15402 |
despoil |
yağma etmek, soymak, yağmalamak, mahrum etmek |
15403 |
despoilation |
yağma, soygun, yağmacılık |
15404 |
despond |
morali bozulmak, umutsuzluğa düşmek |
15405 |
despondency |
umutsuzluk, melankoli, bunalım |
15406 |
despondent |
umutsuzluğa kapılmış |
15407 |
desponding |
umutsuz, morali bozuk |
15408 |
despot |
despot, zorba |
15409 |
despotic administration |
baskıcı idare |
15410 |
despotic |
zorbaca |
15411 |
despotism |
despotluk |
15412 |
desquamate |
pul pul dökülmek |
15413 |
dessert spoon |
tatlı kaşığı |
15414 |
dessert |
(yemeğin sonunda yenen) tatlı |
15415 |
destabilizing |
istikrarsızlaştıran, istikrar bozucu |
15416 |
destination |
gidilecek/gönderilen yer/ünvan |
15417 |
destine to |
nasip etmek, tahsis etmek, tayin etmek, ayırmak |
15418 |
destine |
kaderini/geleceğini önceden belirlemek |
15419 |
destiny |
alın yazısı, yazgı, kader |
15420 |
destitute of |
yoksul, yoksun, mahrum, muhtaç, fakir |
15421 |
destitute |
yoksul, -den yoksun |
15422 |
destitution |
yokluk, yoksulluk, mahrumiyet |
15423 |
destroy |
yok etmek, mahvetmek, yıkmak |
15424 |
destroyer |
yıkıcı, yok edici kimse/şey, destroyer, muhrip |
15425 |
destruct |
imha edilmek, öz özünü imha etmek |
15426 |
destruction of goods |
malların imhası |
15427 |
destruction |
yıkma, yok etme, yıkım, yok olma |
15428 |
destructive to health |
sağlığa zararlı |
15429 |
destructive |
yıkıcı |
15430 |
destructor |
çöp yakma fırını |
15431 |
desuetude |
kullanmama, yürürlükten kaldırma |
15432 |
desugarize |
şekerini almak |
15433 |
desulfurize |
kükürdünü çıkarmak |
15434 |
desulphurization |
kükürdünü giderme |
15435 |
desulphurize |
kükürdünü gidermek |
15436 |
desultoriness |
yöntemsizlik, düzensizlik, tutarsızlık |
15437 |
desultory |
jüyesiz, amaçsız, kopuk, dağınık |
15438 |
detach |
ayırmak, sökmek, çözmek |
15439 |
detachable |
ayrılabilir, çıkarılabilir, sökülür |
15440 |
detached building |
müstakil bina, ayrı bina |
15441 |
detached |
ayrı, bağlantısız, yansız, (ev) müstakil |
15442 |
detachment |
ayırma, çıkarma, ayrılma, çıkma, müfreze |
15443 |
detail |
ayrıntı, detay |
15444 |
detailed |
ayrıntılı, detaylı |
15445 |
detain |
alıkoymak, yubatmak, saklamak, tutmak |
15446 |
detainee |
gözaltına alınan kimse |
15447 |
detainment |
engelleme |
15448 |
detect |
bulmak, ortaya çıkarmak |
15449 |
detection |
bulma, ortaya çıkarma |
15450 |
detective story |
polisiye roman |
15451 |
detective |
dedektif, hafiye |
15452 |
detector |
detektör, bulucu |
15453 |
detent |
tetik, mandal, düğme |
15454 |
detente |
uluslararası gerginliğin yumuşaması |
15455 |
detention home |
çocuk ıslahevi |
15456 |
detention |
alıkoyma, engelleme, tutma, alıkonma |
15457 |
deter |
alıkoymak, vazgeçirmek, caydırmak |
15458 |
detergency |
yıkama gücü, temizleme gücü |
15459 |
detergent |
deterjan, arıtıcı |
15460 |
deteriorate |
kötüleşmek, kötüye gitmek, kötüleştirmek |
15461 |
deterioration |
bozulma, kalite kaybı, fenalaşma, çürüklük |
15462 |
determent |
engel, mani |
15463 |
determinable |
belirlenebilir |
15464 |
determinant |
etkin olan, hâkim olan, hükmeden, tayin eden, belirleyici etken, determinant |
15465 |
determinate |
belirli, sınırlı, muayyen |
15466 |
determinated |
tamlanan |
15467 |
determination of heirship |
veraset ilamı |
15468 |
determination of validity |
geçerlik belirlemesi |
15469 |
determination |
azim, kararlılık, belirleme, saptama, kararlaştırma, belirlenme |
15470 |
determinative adjective |
belirtme sıfatı |
15471 |
determinative group |
tamlama |
15472 |
determinative |
belirleyen, belirten, belirten öğe, belirleyen, belirten, belirten öğe |
15473 |
determine |
karar vermek, kararlaştırmak, karar verdirtmek, belirlemek, saptamak |
15474 |
determined direct object |
belirtili nesne |
15475 |
determined |
kararlı, azimli |
15476 |
determiner |
belirtici, bir adın anlamını sınırlayan ve bu adı tanımlayan sözcük |
15477 |
determinism |
determinizm, gerekircilik |
15478 |
deterministic |
saptamalı, belirleyici |
15479 |
deterrence |
caydırıcılık, engelleyicilik, caydırma |
15480 |
deterrent force |
caydırıcı güç |
15481 |
deterrent |
caydırıcı |
15482 |
detest |
nefret etmek |
15483 |
detestable |
tiksindirici, iğrenç, nefret uyandıran |
15484 |
detestation |
tiksinme, iğrenme, nefret |
15485 |
dethrone |
tahttan indirmek |
15486 |
detinue |
istirdat |
15487 |
detonate |
patlamak, patlatmak |
15488 |
detonating gas |
patlayıcı gaz |
15489 |
detonation |
patlama |
15490 |
detonator |
detonatör, kapsül, kapçık |
15491 |
detour road |
servis yolu |
15492 |
detour |
dolambaçlı yol, dolambaçlı yoldan gitmek ya da göndermek |
15493 |
detoxication |
zehrini giderme |
15494 |
detoxification |
zehrini giderme |
15495 |
detract from |
düşürmek, eksiltmek, azaltmak |
15496 |
detract |
(from ile) düşürmek, eksiltmek, azaltmak |
15497 |
detraction |
kötüleme, yerme, eksiltme, azaltma |
15498 |
detractor |
küçük düşürücü şey/kimse |
15499 |
detrain |
trenden inmek, trenden indirmek |
15500 |
detriment |
zarar, hasar |
15501 |
detrimental |
zararlı |
15502 |
detrital |
aşınmayla ilgili |
15503 |
detrited |
eskimiş, yıpranmış, kılıksız, pejmurde |
15504 |
detrition |
aşınma |
15505 |
detritus |
taş döküntüsü, aşıntı |
15506 |
detruncate |
budamak, kesmek |
15507 |
detruncation |
ucunu kesme |
15508 |
detune |
akordunu bozmak |
15509 |
deuce |
(tenis) düs, berabere |
15510 |
deucedly |
berbat bir şekilde |
15511 |
deuterium nucleus |
döteryum çekirdeği |
15512 |
deuterium oxide |
döteryum oksit |
15513 |
deuterium |
döteryum |
15514 |
deuteron |
döteron |
15515 |
devaluation |
devalüasyon, değer düşürümü |
15516 |
devalue |
pulun değerini düşürmek, değerini düşürmek |
15517 |
devastate |
harab etmek |
15518 |
devastating |
yok edici, yıkıcı, çok iyi, çekici |
15519 |
devastation |
harap etme/olma |
15520 |
develop present cooperation |
mevcut işbirliğini geliştirmek |
15521 |
develop |
gelişmek, büyümek, artmak, geliştirmek, büyütmek, artırmak, harekete geçmek, görünmeye başlamak, ortaya çıkmak, harekete geçirmek, (hastalık) geçirmek, (yankayı) banyo etmek, işlenecek hale getirmek |
15522 |
developer |
yıkayıcı, inkişaf maddesi, developman maddesi |
15523 |
developing country |
gelişmekte olan ülke |
15524 |
developing |
geliştirme, inkişaf, developman |
15525 |
development area |
geliştirme bölgesi |
15526 |
development bank |
kalkınma bankası |
15527 |
development expense |
kuruluş gideri |
15528 |
development model |
kalkınma modeli |
15529 |
development plan |
imar josparı |
15530 |
development programme |
kalkınma bağdarlaması |
15531 |
development |
gelişme, geliştirme, kalkınma, (yanka) banyo |
15532 |
developmental |
gelişmeye yönelik |
15533 |
deverbative noun |
fiilden türetilmiş isim |
15534 |
deverbative |
eylemden türeme biçim, fiilden türetilmiş, eylemden türeme biçim, fiilden türetilmiş |
15535 |
deviant |
olağan dışı, alışılmışın dışında, anormal, sapkın |
15536 |
deviate from |
boyun kaçırmak, (~ a question) meseleden yayınmak, meseleden uzaklaşmak, meseleden kenara çıkmak |
15537 |
deviate |
sapmak, ayrılmak |
15538 |
deviation |
sapma |
15539 |
deviator |
partiden ayrılan kimse |
15540 |
device |
aygıt, alet, hile, oyun, plan |
15541 |
devil |
(the ile) şeytan, kötü ruh |
15542 |
devil-may-care |
pervasız, başıboş |
15543 |
devilfish |
ahtapot |
15544 |
devilish |
şeytanî, melun, zalim |
15545 |
devilment |
şeytanlık, yaramazlık, huysuzluk, kurnazlık |
15546 |
devilry |
şeytanlık, sihirbazlık, gaddarlık, zalimlik |
15547 |
devious |
dolambaçlı, namussuz, üçkâğıtçı |
15548 |
devisable |
tasavvur edilebilir |
15549 |
devise |
planlamak, kurmak, bulmak, keşfetmek |
15550 |
devisee |
mirasçı, vâris |
15551 |
devisor |
vasiyetle bağışta bulunan kişi |
15552 |
devitalize |
hevesini kırmak, şevkini kırmak |
15553 |
devitrifier |
donuklaştırmak, buzlu yapmak |
15554 |
devoicing |
titreşimsizleşme, ötümsüzleşme |
15555 |
devoid of |
boş, yoksun, mahrum |
15556 |
devoid |
yoksun |
15557 |
devoir |
görev, nezaket |
15558 |
devolution |
yetki verme, başkasını yetkilendirme |
15559 |
devolve |
(on/upon ile) kalmak, devrolmak |
15560 |
Devonian |
devoniyen, devoniyen |
15561 |
devote oneself |
kendisini vermek |
15562 |
devote |
(to ile) -e adamak, nezretmek, vermek |
15563 |
devoted |
sadık, bağlı, düşkün |
15564 |
devotee |
hayran, düşkün |
15565 |
devotion |
adama, (zaman) ayırma, bağlılık, düşkünlük, dindarlık |
15566 |
devotional |
sadakat ile ilgili, ibadete ait |
15567 |
devour |
hırsla yiyip yutmak, silip süpürmek, bitirmek yok etmek |
15568 |
devout |
dindar, içten, samimi, yürekten |
15569 |
dew point |
çiy çekidi, yoğunlaşma çekidi |
15570 |
dew |
çiy, şebnem |
15571 |
dew-worm |
solucan |
15572 |
dewar flask |
termos |
15573 |
dewater |
suyunu gidermek, suyunu almak |
15574 |
dewax |
mumunu gidermek |
15575 |
dewberry |
böğürtlen |
15576 |
dewclaw |
yan parmak, kör parmak |
15577 |
dewdrop |
çiy damlacığı, çiy damlası |
15578 |
dewiness |
nem, ıslaklık, rutubet |
15579 |
dewlap |
gerdan |
15580 |
dewpoint |
çiylenme çekidi |
15581 |
dewy |
buğulu, nemli, çiyli |
15582 |
dexter |
sağa ilişkin, sağ |
15583 |
dexterity |
yetenek, el becerisi, hüner, ustalık |
15584 |
dexterous |
epçil, becerikli, hünerli, usta |
15585 |
dexterously |
ustalıkla |
15586 |
dexterousness |
marifet |
15587 |
dextran |
dekstran |
15588 |
dextrin |
dekstrin |
15589 |
dextrorotatory |
sağa çeviren |
15590 |
dextrose |
dekstroz, glukoz, üzüm şekeri |
15591 |
dey |
Cezayir dayısı |
15592 |
Dhahran |
Dahran |
15593 |
dharma |
hakkaniyet, erdem |
15594 |
di- |
(önek) iki defa, iki, çift |
15595 |
dia- |
(önek) arasından, baştan başa |
15596 |
diabase |
diyabaz |
15597 |
diabetes inspudus |
gizli şeker hastalığı |
15598 |
diabetes mellitus |
şeker hastalığı |
15599 |
diabetes |
şeker hastalığı, diyabet |
15600 |
diabetic |
diyabetik, şeker hastası |
15601 |
diabolic |
şeytani, şeytanca, iblisane |
15602 |
diabolical |
şeytani, acımasız, zalim, berbat, boktan |
15603 |
diabolically |
şeytanlıkla |
15604 |
diabolism |
şeytanlık, şeytanca hareket, şeytana tapma |
15605 |
diabolo |
makara ile oynanan bir oyun, makara oyunu |
15606 |
diacetic acid |
diasetik asit |
15607 |
diacetic |
diasetik |
15608 |
diacetyl |
diasetil |
15609 |
diachronic |
artsüremli |
15610 |
diachrony |
artsürem, artsüremlik |
15611 |
diacid |
iki asitli |
15612 |
diaconate |
şemmaslık |
15613 |
diacritic |
ayırıcı, belirten, ayıran |
15614 |
diacritical mark |
ayırıcı işaret, belirtici işaret |
15615 |
diacritical |
ayırıcı, belirtici |
15616 |
diadem |
taç, taç giydirmek |
15617 |
diademed |
taçlı |
15618 |
diagenesis |
diyagenez |
15619 |
diagnose |
teşhis etmek, tanılamak |
15620 |
diagnosis |
teşhis, diyagnoz, tanı |
15621 |
diagnostic |
tanısal, teşhisle ilgili, teşhise ait, tanı, teşhis, hata bulma |
15622 |
diagnostician |
teşhis uzmanı, teşhis eden |
15623 |
diagnotor |
hata bulucu |
15624 |
diagonal |
köşegen, çapraz |
15625 |
diagonally opposite |
karşılıklı iki köşede bulunan |
15626 |
diagonally |
diyagonal olarak |
15627 |
diagram |
diyagram, çizenek |
15628 |
diagrammatic |
ayrıntıları olmayan |
15629 |
diagraph |
diyagraf |
15630 |
dial telephone |
diskli alısün, otomatik alısün |
15631 |
dial tone |
(alısün) çevir sesi |
15632 |
dial |
(sögen/alısün/vb.) kadran, (alısün) numaraları çevirmek |
15633 |
dialect |
lehçe, ağgan, diyalekt |
15634 |
dialectal |
ağgana değişli |
15635 |
dialectic |
diyalektik, eytişim |
15636 |
dialectician |
mantık bilgini |
15637 |
dialectology |
ağganbilim |
15638 |
dialling code |
alısün kodu |
15639 |
dialling tone |
(alısün) çevir sesi |
15640 |
dialling |
(alısün) numara çevirme |
15641 |
dialog |
bkz.dialogue |
15642 |
dialogue |
diyalog, söyleşme |
15643 |
dialyse |
diyaliz etmek |
15644 |
dialyser |
diyaliz kılgası |
15645 |
dialysing apparatus |
diyaliz aleti |
15646 |
dialysis |
diyaliz, ayırma |
15647 |
dialyze |
diyaliz etmek |
15648 |
dialyzer |
diyaliz cihazı, diyaframlı ayırıcı |
15649 |
diamagnetic |
diyamanyetik |
15650 |
diamagnetism |
diyamagnetizm |
15651 |
diameter |
çap |
15652 |
diametrical |
çapla ilgili, zıt, kutra ait |
15653 |
diametrically |
tümüyle, tamamen |
15654 |
diamond bit |
elmas uç |
15655 |
diamond cutter |
elmas keski |
15656 |
diamond drill |
elmaslı matkap |
15657 |
diamond jubilee |
altmışıncı yıldönümü |
15658 |
diamond point |
elmaslı pikap iğnesi |
15659 |
diamond saw |
elmaslı testere |
15660 |
diamond shaped |
baklava biçiminde |
15661 |
diamond |
elmas, baklava biçimi, (iskambil) karo |
15662 |
diana |
kadın avcı, ay |
15663 |
dianthus |
karanfil familyasından herhangi bir çiçek |
15664 |
diapason |
diyapazon, ahenk |
15665 |
diaper |
çocuk bezi |
15666 |
diaphaneity |
saydamlık |
15667 |
diaphanometer |
diyafanometre |
15668 |
diaphanous |
yarısaydam, şeffaf, saydam |
15669 |
diaphoresis |
ter, terletme |
15670 |
diaphoretic |
terletici, terletici (ilaç) |
15671 |
diaphragm opening |
diyafram açıklığı |
15672 |
diaphragm setting |
diyafram ayarı |
15673 |
diaphragm |
diyafram, diyafram, ışık bebeği, zar, bir doğum kontrol aygıtı, diyafram |
15674 |
diapir |
diyapir |
15675 |
diapositive film |
diyapozitif yanka |
15676 |
diapositive |
diyapozitif, saydam resim |
15677 |
diarchy |
iki kişinin başta olduğu yönetim şekli |
15678 |
diarist |
günlük tutan kimse, hatıra defteri tutan kimse |
15679 |
diarize |
günlük tutmak, günlüğe geçirmek |
15680 |
diarrhea |
bkz.diarrhoea |
15681 |
diarrhoea |
diyare, ishal, sürgün, amel |
15682 |
diary |
günlük, anı defteri, günlük, günce, not defteri |
15683 |
diascope |
diyaskop, slayt projektörü |
15684 |
diasphore |
diyaspor |
15685 |
diastase |
diyastaz |
15686 |
diastole |
diyastol, kalp genişlemesi |
15687 |
diastrophism |
diyastrofizm |
15688 |
diathermancy |
ısı geçirme, ısı geçirimi |
15689 |
diathermanous |
ısı geçiren, ısı ileten |
15690 |
diathermic |
ısı geçiren, ısı ileten |
15691 |
diathermy |
diyatermi |
15692 |
diathesis |
bedensel zayıflık |
15693 |
diatom earth |
kizelgur |
15694 |
diatom |
diyatome |
15695 |
diatomaceous earth |
kizelgur |
15696 |
diatomic |
çift atomlu, iki atomdan ibaret |
15697 |
diatomite |
diyatomit |
15698 |
diatonic |
diyatonik |
15699 |
diatribe |
şiddetli münakaşa, şiddetli tenkit |
15700 |
diazo compound |
diyazo bileşiği |
15701 |
diazo |
diyazo |
15702 |
diazomethane |
diyazometan |
15703 |
diazotization |
diazolama |
15704 |
diazotize |
diazolamak |
15705 |
dibasic |
çift bazlı |
15706 |
dibbler |
dikeleç, fide kazığı |
15707 |
dibbling |
tohum ekme |
15708 |
dibs |
ufak pul |
15709 |
dicarboxylic aid |
dikarbosilik asit |
15710 |
dicarboxylic |
dikarboksilik |
15711 |
dice for |
zar atmak |
15712 |
dice with death |
büyük riske girmek, ölümle kumar oynamak |
15713 |
dice |
zar, oyun zarları, (yemek) kuşbaşı doğramak, küp şeklinde kesmek, (for/with ile) zar atmak, zarlarla oynamak |
15714 |
dicebox |
zar atmaya mahsus kupa |
15715 |
dicey |
riskli |
15716 |
dichloride |
diklorid |
15717 |
dichotomizing search |
ikiye bölmeli arama |
15718 |
dichotomous |
çatal şeklinde |
15719 |
dichotomy |
bölünme, ayrılma, ikilik |
15720 |
dichroic |
dikroik |
15721 |
dichroism |
ikirenklilik, dikroizm |
15722 |
dichromatic |
ikirenkli, dikromatik |
15723 |
dick |
yarak, sik |
15724 |
dickens |
şeytan |
15725 |
dicker |
takas, trampa, pazarlık, takas etmek, pazarlık etmek |
15726 |
dickey |
önlük, göğüslük, eşek, küçük kuş |
15727 |
dicotyledon |
ikiçenekli ösümlük |
15728 |
dictaphone |
ünalga, diktafon, ses kaydedici |
15729 |
dictate |
dikte etmek, yazdırmak, zorla kabul ettirmek |
15730 |
dictation |
dikte, yazdırma, (bir dilin bilinme derecesini ölçmek için yapılan) test, dikte |
15731 |
dictator |
diktatör |
15732 |
dictatorship |
diktatörlük, diktatörlükle yönetilen ülke |
15733 |
diction |
telaffuz, diksiyon |
15734 |
dictionary |
sözlük |
15735 |
dictograph |
diktograf |
15736 |
dictum |
görüş, mütalaa, hüküm, atasözü, vecize |
15737 |
didactic |
(konuşma ya da yazı) didaktik, öğretici, öğretsel |
15738 |
didactics |
öğretke, didaktik |
15739 |
diddle |
dolandırmak, aldatmak, yutturmak |
15740 |
dido |
tuhaflık, muziplik |
15741 |
didymous |
ikiz |
15742 |
die a glorious death |
şerefli bir şekilde ölmek |
15743 |
die away |
sönmek, azalmak, gittikçe kaybolmak |
15744 |
die down |
azalmak, kesilmek, sönmek, sakinleşmek |
15745 |
die in harness |
vazife başında ölmek |
15746 |
die of boredom |
sıkıntıdan patlamak |
15747 |
die of heart attack |
kalpten ölmek |
15748 |
die of thirst |
susuzluktan ölmek |
15749 |
die off |
birer birer ölmek |
15750 |
die out |
ortadan kaybolmak, soyu tükenmek, yok olmak |
15751 |
die |
ölmek, sona ermek, bitmek, ölmek, metal kalıp, oyun zarı |
15752 |
die-hard |
tutucu kimse, inatçı kimse |
15753 |
dieencephalon |
arabeyin |
15754 |
dielectric capacity |
dielektrik kapasite |
15755 |
dielectric constant |
dielektrik katsayısı |
15756 |
dielectric polarization |
dielektrik kutuplanma |
15757 |
dielectric |
dielektrik |
15758 |
diene |
dien |
15759 |
dieresis |
ikilenme |
15760 |
dies non |
resmi tatil |
15761 |
diesel engine |
dizel kozgaltkası, patlamasız kozgaltka |
15762 |
diesel fuel |
dizel yakıtı |
15763 |
diesel oil |
dizel yağı, mazot |
15764 |
diesel |
dizel, mazot |
15765 |
dieselise |
dizel kozgaltkaları ile donatmak |
15766 |
dieselize |
dizel kozgaltkası ile donatmak |
15767 |
diesinker |
kalıpçı |
15768 |
diesinking |
kalıpçılık |
15769 |
diesis |
diyez |
15770 |
diesnon |
resmi tatil |
15771 |
diestock |
pafta kolu, yivaçar kolu |
15772 |
diet |
yiyecek, günlük besin, perhiz, rejim, perhiz yapmak, rejim yapmak |
15773 |
dietary |
perhizle ilgili, perhiz yemeği, perhiz kuralları |
15774 |
dietetic |
perhizle ilgili |
15775 |
dietetics |
diyet uzmanlığı |
15776 |
diethyl |
dietil |
15777 |
dietician |
diyet uzmanı, diyetçi |
15778 |
differ from |
farklı olmak, başka olmak, benzememek |
15779 |
differ with |
farklı görüşte olmak, ayrılmak, bozuşmak |
15780 |
differ |
(from ile) farklı olmak, (with ile) farklı görüşte olmak, anlaşamamak |
15781 |
difference of exchange |
kur farkı |
15782 |
difference |
fark, ayrım, farklılık, tefavüt, anlaşmazlık, uyuşmazlık |
15783 |
different |
farklı, başka, değişik, ayrı, çeşitli |
15784 |
differentiable |
diferansiyellenebilir |
15785 |
differential calculus |
diferansiyel hesap |
15786 |
differential shaft |
diferansiyel mili |
15787 |
differential wage |
vergin farklılıkları |
15788 |
differential |
vergin farkı, diferansiyel |
15789 |
differentiate |
ayırmak, ayırt etmek, ayırım yapmak, fark gözetmek |
15790 |
differentiation |
ayrımlaşma, fark |
15791 |
differently |
başka şekilde |
15792 |
difficult |
zor, güç, kıyın, müşkülpesent, güç beğenir, huysuz, kavgacı, geçinmesi zor, alıngan |
15793 |
difficulty |
zorluk, güçlük, sorun |
15794 |
diffidence |
özüne güvensizlik, çekinme, çekingenlik |
15795 |
diffident |
çekingen, özgüvensiz |
15796 |
diffract |
kırarak yaymak, kısımlara ayırmak, dağıtmak |
15797 |
diffraction angle |
kırınım açısı |
15798 |
diffraction grating |
optik ağ, kırınım ağı |
15799 |
diffraction |
kırınım, dağılma, sapma, kırılma, kırma, saptırma |
15800 |
diffuse |
yayılmış, dağınık, gereksiz laflarla dolu, yaymak, dağıtmak, yayılmak |
15801 |
diffuseness |
yaygınlık |
15802 |
diffuser |
yayıcı, difüzör |
15803 |
diffusible |
yayılır, dağılabilir |
15804 |
diffusiometer |
yayınımölçer, difüzyometre |
15805 |
diffusion coefficient |
difüzyon katsayısı |
15806 |
diffusion constant |
difüzyon sabitesi |
15807 |
diffusion |
yayma, yayılma, yayınım |
15808 |
diffusive |
yaygın, alışılmış, ayrıntılı |
15809 |
diffusivity |
yayılma gücü, dağılma gücü |
15810 |
dig a pit for sb |
çukurunu kazmak |
15811 |
dig a pit |
çukur kazmak |
15812 |
dig in |
siper kazıp mevzi almak, duldalanmak, yerleşmek |
15813 |
dig into |
yemeğe başlamak, batırmak, saplamak |
15814 |
dig one's heels in |
ayak diremek |
15815 |
dig out |
kazıp ortaya çıkarmak, arayıp bulmak |
15816 |
dig up |
kazıp çıkarmak, kazmak, çukur açmak, eşmek |
15817 |
dig |
kazmak, kazı yapmak, anlamak, beğenmek, tutmak, sevmek, dürtme, iğneli laf, kazı yeri, ç.pansiyon |
15818 |
digastric |
iki karınlı (kas) |
15819 |
digest |
sindirmek, hazmetmek, sindirilmek, kafada şekillendirmek, kavramak, özet |
15820 |
digestible |
hazmı mümkün |
15821 |
digestion |
sindirim |
15822 |
digestive enzym |
sindirim enzimi |
15823 |
digestive system |
sindirim jüyesi |
15824 |
digestive |
sindirimsel, sindirimi kolaylaştırıcı, midevi |
15825 |
digger |
kazıcı, ekskavatör, toprak kazma aracı, greyder |
15826 |
diggings |
kazı yapılan yer, maden ocağı |
15827 |
digit |
rakam, parmak |
15828 |
digital circuit |
dijital devre |
15829 |
digital clock |
sayısal saat |
15830 |
digital computer |
sayısal bilgisayar |
15831 |
digital data |
sayısal veri |
15832 |
digital |
dijital, sayısal, parmak gibi |
15833 |
digitalis |
yüksükotu |
15834 |
digitate |
el ve ayak parmakları perdesiz |
15835 |
digitigrade |
parmaklarına basarak yürüyen (döngül) |
15836 |
digitize |
sayısallaştırmak |
15837 |
digitizer |
sayısallaştırıcı |
15838 |
diglossia |
ikidillilik |
15839 |
diglot |
iki dilde, iki dilli, iki dilde yazılmış yazı veya kitap |
15840 |
dignified |
efendi, ağırbaşlı |
15841 |
dignify |
onurlandırmak, şeref vermek, paye vermek |
15842 |
dignitary |
yüksek mevki sahibi, ileri gelen |
15843 |
dignity |
değer, saygınlık, ciddiyet, yüksek mevki, rütbe, ağırbaşlılık |
15844 |
digress |
yayınmak, kenara çıkmak, sapmak, konu dışına çıkmak |
15845 |
digression |
konu dışı söz, arasöz |
15846 |
digressive |
konu dışı, yersiz, gereksiz |
15847 |
digs |
pansiyon |
15848 |
dihedral angle |
ikidüzlemli açı |
15849 |
dihedral |
ikidüzlemli, dihedral, çift yüzlü, iki yüzeyli |
15850 |
dihedron |
ikidüzlemli |
15851 |
dike |
set, bent, hendek |
15852 |
diktat |
dikta |
15853 |
dilapidate |
bakımsızlıktan harap olmak, tahrip etmek |
15854 |
dilapidated |
kırık dökük, köhne, bakımsız, döküntü |
15855 |
dilapidation |
harap olma, bakımsızlık |
15856 |
dilatability |
genleşme yeteneği |
15857 |
dilatable |
genişleyebilir, uzayabilir |
15858 |
dilatation |
genişleme, genleşme, açılma |
15859 |
dilate upon |
ayrıntılarına girmek |
15860 |
dilate |
genişlemek, açılmak, irileşmek, genişletmek, açmak |
15861 |
dilation |
genişleme, açılma, yayılma |
15862 |
dilatometer |
dilatometre, genleşmeölçer |
15863 |
dilator |
genişletici alet |
15864 |
dilatoriness |
üşengeçlik, tembellik, geciktirme, üşenme |
15865 |
dilatory |
erteleyici, geciktirici, ağırdan alan |
15866 |
dildo |
yapay erkeklik kılganı, yapay penis |
15867 |
dilemma |
ikilem, dilem |
15868 |
dilettante |
sanat meraklısı kimse, amatör |
15869 |
diligence |
dikkat, çalışkanlık, gayret |
15870 |
diligent |
dikkatli, çalışkan, gayretli |
15871 |
dill |
dereotu |
15872 |
dillydally |
vakit öldürmek, oyalanmak, sallanmak |
15873 |
diluent |
seyreltici, sulandırıcı |
15874 |
dilute acid |
seyreltik asit |
15875 |
dilute solution |
seyreltik çözelti |
15876 |
dilute |
seyreltmek, sulandırmak, seyreltik, sulu |
15877 |
diluted |
seyreltik, su katılmış, hafif, açık |
15878 |
dilution |
seyreltme, sulandırma, seyrelme |
15879 |
diluvium |
diluvyum, tufan çöküntüsü |
15880 |
dim out |
ışıkları kısmak, karartmak |
15881 |
dim |
loş, sönük, bulanık, belirsiz, ahmak, budala, salak, sönükleşmek, loşlaşmak, belirsizleşmek, kararmak, loşlaştırmak, karartmak |
15882 |
dime novel |
ucuz roman |
15883 |
dime |
(ABD ve Kanada'da) on sent değerindeki madeni pul |
15884 |
dimension |
boyut |
15885 |
dimensional |
boyutlu, ölçülü, butlu, boyutsal |
15886 |
dimensions |
boyutlar, ebat |
15887 |
dimerous |
iki kısımdan meydana gelen, iki uzuvlu |
15888 |
dimeter |
iki vezinli mısra |
15889 |
dimethyl |
dimetil |
15890 |
dimidiate |
ikiye ayrılmış, ortadan bölünmüş |
15891 |
diminish |
azalmak, azaltmak |
15892 |
diminished |
azaltılmış, küçültülmüş, konik |
15893 |
diminishing marginal utility |
azalan marjinal fayda |
15894 |
diminishing returns |
azalan verim |
15895 |
diminishing yield |
azalan verim |
15896 |
diminishing |
azalan |
15897 |
diminution |
azal(t)ma, eksil(t)me, küçültme, alçalma, inme |
15898 |
diminutive suffix |
küçültme eki |
15899 |
diminutive |
çok küçük, minik |
15900 |
dimmer |
ışık kısıcı reosta, ayarlı kısıcı |
15901 |
dimmorphous |
iki şekilli |
15902 |
dimness |
donukluk, matlık, loşluk, belirsizlik |
15903 |
dimorphic |
dimorf |
15904 |
dimorphism |
dimorfizm, çift biçimlilik |
15905 |
dimorphous |
iki şekilli |
15906 |
dimple |
gamze |
15907 |
dimply |
gamzeli |
15908 |
din |
kulak tırmalayıcı ses, patırtı, gürültü |
15909 |
dinar |
pul birimi, pul vahidi, eski bir altın pul |
15910 |
dine out |
akşam yemeğini dışarıda yemek |
15911 |
dine |
akşam yemeği yemek |
15912 |
diner |
yemek yiyen kimse, vagon restoran, (yol kenarında) küçük lokanta |
15913 |
dinette |
küçük yemek odası |
15914 |
ding-dong |
çan sesi gibi |
15915 |
dingdong |
çan/zil sesi, ding dong |
15916 |
dinghy |
küçük sandal, lastik bot |
15917 |
dinginess |
donukluk, tek düzelik, monotonluk, kir, pas |
15918 |
dingle |
küçük dere, derecik |
15919 |
dingo |
dingo |
15920 |
dingus |
şey, penis |
15921 |
dingy |
kirli, soluk |
15922 |
dining car |
yemekli vagon, vagon restoran |
15923 |
dining hall |
yemek salonu |
15924 |
dining room |
yemek odası |
15925 |
dining table |
yemek masası |
15926 |
dining |
akşam yemeği yeme |
15927 |
dinky |
önemsiz, küçük |
15928 |
dinner jacket |
smokin |
15929 |
dinner party |
yemekli davet, ziyafet |
15930 |
dinner table |
sofra |
15931 |
dinner time |
yemek sögeni |
15932 |
dinner |
akşam yemeği, (bazen) günorta yemeği, nahar, yemek, iş yemeği |
15933 |
dinosaur |
dinozor |
15934 |
dint |
çentik, çizgi, iz, ufak oyuk |
15935 |
diocesan |
piskoposluk bölgesine ait |
15936 |
diocese |
piskoposluk bölgesi |
15937 |
diode load |
diyot yükü |
15938 |
diode |
diyot |
15939 |
dioecious |
iki evcikli, dioik |
15940 |
diol |
diol |
15941 |
diopter |
diyopter |
15942 |
dioptre |
diyoptri |
15943 |
dioptrics |
diyoptri |
15944 |
diorama |
diyorama |
15945 |
diorite |
diorit, yeşiltaş |
15946 |
dioxan |
dioksan |
15947 |
dioxide |
dioksit |
15948 |
dip into a book |
bir kitabı gözden geçirmek |
15949 |
dip stick |
yağ seviye göstergesi |
15950 |
dip the flag |
sancakla selamlamak |
15951 |
dip |
daldırmak, batırmak, sokmak, (güneş/vb.) batmak, alçalmak, azalmak, düşmek, inmek, azaltmak, düşürmek, indirmek, (ışık) kısmak, inip yükselmek, indirip yükseltmek, yokuş, iniş, kısa yüzüş, dalıp çıkma |
15952 |
diphase |
ikifazlı, çift fazlı |
15953 |
diphenyl |
difenil |
15954 |
diphtheria |
difteri, kuşpalazı |
15955 |
diphthong |
diftong, ikili ünlü, ikizünlü |
15956 |
diphtongisation |
iki ünlünün kaynaşması |
15957 |
diplegia |
iki tarafı felç, dipleji |
15958 |
diplexer |
düpleksör, köprü |
15959 |
diplococcus |
diplokok |
15960 |
diplogenesis |
diplogenez |
15961 |
diploid number |
diploit sayı |
15962 |
diploid |
diploit, iki katlı |
15963 |
diploma |
diploma |
15964 |
diplomacy |
diplomasi, diplomatlık, insanlarla ilişkide incelik, başarı, ikna yeteneği, ustalık |
15965 |
diplomaed |
diplomalı, mezun |
15966 |
diplomat |
diplomat |
15967 |
diplomatic body |
kordiplomat |
15968 |
diplomatic channels |
diplomatik yollar |
15969 |
diplomatic corps |
kordiplomat |
15970 |
diplomatic immunity |
diplomatik dokunulmazlık |
15971 |
diplomatic intercourse |
diplomatik trafik |
15972 |
diplomatic service |
dışişleri memurluğu, hariciye hizmeti |
15973 |
diplomatic |
diplomatik, nazik, ince, dikkatli, usta |
15974 |
diplomatist |
diplomat, siyaset adamı, maharetli kimse |
15975 |
diplomatize |
diplomatlık yapmak |
15976 |
dipolar |
ikiz kutuplu |
15977 |
dipole moment |
dipol moment |
15978 |
dipole |
dipol, çiftucay, ikiz kutup |
15979 |
dipper |
kepçe, kova, parç, maşrapa, su karatavuğu |
15980 |
dipping |
daldırma, batırma, boyama, kasarlama |
15981 |
dippy |
deli, manyak |
15982 |
dipsomania |
ayyaşlık |
15983 |
dipsomaniac |
ayyaş |
15984 |
dipstick |
daldırmalı düzey ölçeği |
15985 |
diptera |
çiftekanatlılar |
15986 |
dipteral |
dipter, dipteros |
15987 |
dipterous |
iki kanatlı |
15988 |
diptych |
diptik |
15989 |
dire |
korkunç, berbat, (gereksinim) şiddetli, büyük |
15990 |
direct action |
doğrudan eylem, kuvvete başvurma |
15991 |
direct advertising |
doğrudan reklam |
15992 |
direct business |
direkt iş, aracısız iş |
15993 |
direct control |
doğrudan denetim |
15994 |
direct correlation |
doğru bağıntı |
15995 |
direct costing |
direkt maliyet hesaplaması |
15996 |
direct current |
düz akım, doğru akım |
15997 |
direct dialling |
santralsız arama, doğrudan arama |
15998 |
direct discourse |
dolaysız söylem |
15999 |
direct distance calling |
şehirlerarası otomatik arama |
16000 |
direct exporting |
dolaysız ihracat |
16001 |
direct labour |
direkt işçilik |
16002 |
direct loss |
direkt hasar |
16003 |
direct object |
vasıtasız tamamlık, dolaysız tümleç, nesne, düz tümleç |
16004 |
direct observation |
dolaysız gözlem |
16005 |
direct sale |
doğrudan satış |
16006 |
direct selling |
doğrudan satış, aracısız satış |
16007 |
direct speech |
dolaysız anlatım |
16008 |
direct tax |
dolaysız vergi, vasıtasız vergi |
16009 |
direct train |
aktarmasız tren |
16010 |
direct translation |
doğrudan çeviri |
16011 |
direct |
yolu tarif etmek, yönetmek, emretmek, yöneltmek, doğrultmak, çevirmek, doğru, düz, direkt, dolaysız, dosdoğru, tereddütsüz, dürüst, kesin, tam, dosdoğru, direkt, duraklamadan |
16012 |
direction finder |
yön bulucu alet |
16013 |
direction |
yön, kontrol, idare, yönetim, talimat, yönerge |
16014 |
directional |
yön ile ilgili, yönelmiş, yönlü |
16015 |
directive |
direktif, yönerge |
16016 |
directivity |
yönelme yeteneği |
16017 |
directly proportional |
doğru orantılı |
16018 |
directly |
doğrudan doğruya, direkt olarak, hemen, derhal, -er -mez |
16019 |
director general |
genel müdür |
16020 |
director of customs |
gümrük müdürü |
16021 |
director of public prosecution |
savcı |
16022 |
director of sales |
satış müdürü |
16023 |
director |
müdür, yönetici, yönetmen |
16024 |
director's office |
müdüriyet |
16025 |
Directorate of the National Lottery |
Milli Piyango Müdürlüğü |
16026 |
directorate |
müdürlük, müdüriyet, idare meclisi |
16027 |
directors' report |
yönetim kurulu raporu |
16028 |
directorship |
müdürlük |
16029 |
directory |
adres rehberi, alısün rehberi |
16030 |
directress |
kadın müdür, müdire |
16031 |
direful |
korkunç, dehşet veren |
16032 |
dirge |
ağıt |
16033 |
dirham |
dirhem |
16034 |
dirigible |
tenek gemisi, zeplin |
16035 |
dirk |
bir çeşit kama |
16036 |
dirndl |
üst kısmı dar etek kısmı geniş elbise |
16037 |
dirt cheap |
kelepir, sudan ucuz |
16038 |
dirt repellent |
kir itici, kirlenmez |
16039 |
dirt |
kir, pislik, çamur, toz, toprak |
16040 |
dirty deal |
kötü muamele |
16041 |
dirty dog |
sütü bozuk |
16042 |
dirty money |
kara pul |
16043 |
dirty trick |
adilik, pislik, kalleşlik, badalak |
16044 |
dirty |
pis, kirli, terbiyesiz, pis, çirkin, iğrenç, (hava) bozuk, fırtınalı, adi, alçakça, pis, kirlenmek, kirletmek |
16045 |
dis- |
(önek) zıt oluş, aksi |
16046 |
disability pension |
sakatlık maaşı, maluliyet maaşı |
16047 |
disability |
sakatlık, yetersizlik |
16048 |
disable |
sakatlamak, mahrum etmek |
16049 |
disabled soldier |
malul gazi |
16050 |
disabled |
(the ile) sakatlar |
16051 |
disablement |
sakatlık, yetkisizlik |
16052 |
disabuse |
doğru yolu göstermek, hatadan kurtarmak |
16053 |
disaccharide |
disakkarit |
16054 |
disaccord |
anlaşmazlık, ahenksizlik, aynı fikirde olmak, uzlaşmamak, uyuşmamak |
16055 |
disaccustom |
bir alışkanlıktan vaz geçirmek |
16056 |
disacidify |
asidini gidermek |
16057 |
disadvantage |
dezavantaj, zarar, kayıp |
16058 |
disadvantageous |
dezavantajlı, elverişsiz, zararlı |
16059 |
disaffected |
yabancılaşmış, hoşnutsuz, soğumuş |
16060 |
disaffirm |
aksini iddia etmek, reddetmek, bozmak |
16061 |
disafforest |
ormanları tahrip etmek, ormansız bırakmak |
16062 |
disagree with |
yaramamak, dokunmak (yiyecek) |
16063 |
disagree |
(with ile) aynı düşüncede olmamak, yaramamak, dokunmak |
16064 |
disagreeable |
hoşa gitmeyen, nahoş, tatsız, rahatsız edici, huysuz, aksi |
16065 |
disagreement |
anlaşmazlık, uyuşmazlık |
16066 |
disallow |
reddetmek, kabul etmemek, karşı çıkmak |
16067 |
disallowance |
ret, inkâr |
16068 |
disappear |
gözden kaybolmak, ortadan kalkmak, yok olmak |
16069 |
disappearance |
kayboluş, kaybolma, gözden kayboluş |
16070 |
disappoint |
hayal kırıklığına uğratmak |
16071 |
disappointed |
düş kırıklığına uğramış, üzgün |
16072 |
disappointing |
düş kırıklığına uğratıcı |
16073 |
disappointment |
düş kırıklığı, düş kırıklığına uğratan şey/kimse |
16074 |
disapprobation |
beğenmeme, kınama, uygun görmeyiş, tenkit |
16075 |
disapproval |
uygun görmeme onaylamama, hoşnutsuzluk |
16076 |
disapprove of |
beğenmemek, uygun görmemek, kabul etmemek |
16077 |
disapprove |
(of ile) uygun görmemek, onamamak, tasvip etmemek |
16078 |
disarm |
silahsızlandırmak, silahını almak, (ülke) silahsızlanmak, yatıştırmak, yumuşatmak |
16079 |
disarmament |
silahsızlanma |
16080 |
disarming |
dost kazandırıcı |
16081 |
disarrange |
bozmak, dağıtmak, karıştırmak |
16082 |
disarrangement |
düzensizlik, dağınıklık, karışıklık |
16083 |
disarray |
düzensizlik, karışıklık |
16084 |
disassemble |
sökmek, demonte etmek |
16085 |
disassociate |
bkz.dissociate |
16086 |
disaster area |
afet bölgesi |
16087 |
disaster |
felaket, yıkım, talihsizlik |
16088 |
disastrous |
felaket getiren, feci |
16089 |
disavow |
inkâr etmek, danmak, reddetmek, tanımamak |
16090 |
disavowal |
tekzip |
16091 |
disband |
terhis etmek, dağıtmak, dağılmak |
16092 |
disbar |
barodan ihraç etmek |
16093 |
disbarment |
barodan ihraç, barodan kovma |
16094 |
disbelief |
inançsızlık, güvensizlik, inanmazlık, kuşku |
16095 |
disbelieve |
inanmamak |
16096 |
disbeliever |
imansız kimse, inanmayan kimse |
16097 |
disburden |
yükünü hafifletmek |
16098 |
disburse |
pul harcamak, ödemek, tediye etmek, israf etmek |
16099 |
disbursement |
masraf, sarf, ödeme, tediye, harcama |
16100 |
disbursing |
tediye |
16101 |
disc jockey |
diskcokey, plak sunucu |
16102 |
disc |
yuvarlak yüzey, yuvarlak şey, disk, plak, disk |
16103 |
discard |
atmak, ıskartaya çıkarmak, başından atmak |
16104 |
discern |
(güçlükle) görmek, farketmek, ayırdetmek, seçmek |
16105 |
discernible |
fark edilebilir, görülebilir, sezilebilir |
16106 |
discerning |
zeki, anlayışlı, sezişi güçlü |
16107 |
discernment |
görüş, seziş, idrak, kavrama, muhakeme |
16108 |
discharge from employment |
işten çıkarmak |
16109 |
discharge hormones |
hormon salgılamak |
16110 |
discharge pipe |
boşaltma borusu |
16111 |
discharge port |
boşaltma limanı |
16112 |
discharge |
(yük) yerine getirmek, yapmak, boşaltmak, tahliye etmek, (borç) ödemek, (yarak/ok/vb.) ateşlemek, atmak, (gaz/sıvı/vb.) akıtmak, çıkarmak, göndermek, akmak, çıkmak, yerine getirme, yapma, boşaltma, tahliye, terhis, ateş etme, atma, akma, çıkma, akıtma, çıkarma |
16113 |
discharging berth |
boşaltma limanı |
16114 |
disciple |
mürit, şakirt, havari |
16115 |
discipleship |
müritlik, öğrencilik |
16116 |
disciplinarian |
disiplinci, disiplin kuran kimse |
16117 |
disciplinary action |
disiplin suçu |
16118 |
disciplinary board |
disiplin kurulu |
16119 |
disciplinary committee |
disiplin komitesi |
16120 |
disciplinary punishment |
disiplin cezası |
16121 |
disciplinary |
eğitime ait, pedagojik, disiplinle ilgili |
16122 |
discipline |
disiplin, ceza, bilgi dalı, kontrol altında tutmak, eğitmek, disipline etmek, cezalandırmak |
16123 |
disclaim |
yadsımak, yoksamak, danmak, kabul etmemek |
16124 |
disclaimer |
vazgeçme, feragat, reddetme |
16125 |
disclose |
bildirmek, söylemek, açığa vurmak, ifşa etmek |
16126 |
disclosure |
açıklama, ifşaat |
16127 |
disco |
disko |
16128 |
discography |
plak koleksiyonu |
16129 |
discoid |
disk şeklinde |
16130 |
discolour |
rengini değiştirmek, bozmak, rengi değişmek, bozulmak |
16131 |
discolouration |
rengini değiştirme, rengi değişme, solma |
16132 |
discoloured |
rengi bozulmuş, solmuş |
16133 |
discomfit |
şaşırtmak, bozmak, yenmek, mağlup etmek, bozmak |
16134 |
discomfiture |
bozgun, hezimet |
16135 |
discomfort |
rahatsızlık, narahatlık, rahatsızlık veren şey, dert, sıkıntı |
16136 |
discommode |
rahatsız etmek, taciz etmek, zahmet vermek |
16137 |
discompose |
düzenini bozmak, karıştırmak, şaşırtmak |
16138 |
discomposure |
rahatsızlık, kaygı, telaş, telaş |
16139 |
disconcert |
huzurunu kaçırmak, telaşlandırmak |
16140 |
disconcerted |
telaşlı, canı sıkılmış |
16141 |
disconcerting |
telaşlı, kaygılı, sıkıcı |
16142 |
disconnect |
bağlantısını kesmek, ayırmak |
16143 |
disconnected |
karışık, iyi planlanmamış, kopuk, dağınık |
16144 |
disconnecting |
ayıran, çözen |
16145 |
disconnection |
bağlantının kesilmesi, birbirinden ayrılma |
16146 |
disconsolate |
çok üzüntülü, kederli, yıkılmış |
16147 |
discontent |
hoşnutsuzluk |
16148 |
discontinuance of business |
işi tatil etme |
16149 |
discontinuance |
ara, fasıla, sona erdirme, vazgeçme, kesilme |
16150 |
discontinuation |
ara, fasıla, sona erme, vazgeçme, aralık |
16151 |
discontinue |
devam etmemek, bırakmak, durdurmak, kesmek, durmak, bitmek |
16152 |
discontinuity |
süreksizlik, kesiklilik, devamsızlık |
16153 |
discontinuous |
kesintili, süreksiz, devamsız, aralıklı |
16154 |
discord |
düşünce ayrılığı, uyuşmazlık, anlaşmazlık, ihtilaf, uyumsuzluk, ahenksizlik |
16155 |
discordance |
diskordans, uyumsuzluk, ahenksizlik |
16156 |
discordant |
anlaşmayan, uyuşmayan, karşı, muhalif, uyumsuz, düzensiz, ahenksiz, kulak tırmalayıcı |
16157 |
discotheque |
diskotek, disko |
16158 |
discount house |
daha ucuza mal satılan mağaza |
16159 |
discount limit |
ıskonto limiti |
16160 |
discount |
indirim, (senet/bono) kırmak, kırdırmak, tamamen inanmamak |
16161 |
discountable |
ıskonto edilebilir |
16162 |
discountenance |
tasvip etmemek, cesaretini kırmak, onaylamamak |
16163 |
discounter |
senet kıran kimse |
16164 |
discounting |
ıskonto etme, senet kırma |
16165 |
discourage |
cesaretini kırmak, gözünü korkutmak, yıldırmak, vazgeçirmek, caydırmak, önlemek, engellemek |
16166 |
discouragement |
cesaretsizlik, hevesin kırılması, vazgeçme |
16167 |
discouraging |
hayal kırıklığına uğratan, cesaret kırıcı |
16168 |
discourse analysis |
söylem çözümlemesi |
16169 |
discourse |
söylev, vaız |
16170 |
discourteous |
kaba saygısız |
16171 |
discourtesy |
kabalık, saygısızlık |
16172 |
discover |
keşfetmek, bulmak, bulmak, ortaya çıkarmak, keşfetmek, farkına varmak, anlamak |
16173 |
discoverer |
kâşif |
16174 |
discovery |
keşif, buluş |
16175 |
discredit |
gözden düşürmek, inanmamak, kuşkuyla bakmak, gözden düşme, saygınlığını yitirme, yüz karası, leke, inanmama, şüphe |
16176 |
discreditable |
utanç verici, ayıp |
16177 |
discredited |
itibardan düşmüş, güvenilmez, itimat edilmez |
16178 |
discreet |
sağduyulu, saygılı, sakınımlı, dikkatli ve nazik |
16179 |
discreetness |
tedbir |
16180 |
discrepancy |
fark, ayrılık, uyumsuzluk, çelişki |
16181 |
discrepant |
farklı |
16182 |
discrete |
ayrı, farklı, göze çarpan, ayrılmış |
16183 |
discretion |
sağduyu, takt, denlilik |
16184 |
discretionary clause |
isteğe bağlı koşul |
16185 |
discretionary spending |
ihtiyari masraf |
16186 |
discretionary |
isteğe bağlı, ihtiyari |
16187 |
discriminant |
diskriminant |
16188 |
discriminate |
(between ile) ayırmak, farkı görmek, (against ile) fark gözetmek, ayrım yapmak |
16189 |
discriminating |
ayırt eden, fark gözeten, fark eden, ayıran, ehil |
16190 |
discrimination |
(against ile) ayrım, fark gözetme, ince farkları görebilme yeteneği |
16191 |
discriminative function |
ayrımcılık işlevi |
16192 |
discriminative power |
ayrımcılık gücü |
16193 |
discriminative |
ayrım yapan, fark gözeten, ayrımcı |
16194 |
discriminator |
diskriminatör, ayıklayıcı |
16195 |
discriminatory |
ayırımcı, fark gözeten |
16196 |
discursive |
daldan dala atlayan, düzensiz |
16197 |
discus |
disk |
16198 |
discuss |
ele almak, tartışmak, görüşmek |
16199 |
discussion group |
görüşme heyeti |
16200 |
discussion |
tartışma, görüşme |
16201 |
disdain |
küçük görme, tepeden bakma, hor görme, saygısızlık, küçük görmek, hor görmek, tepeden bakmak, tenezzül etmemek |
16202 |
disdainful |
kibirli, tepeden bakan, mağrur, küçümseyen |
16203 |
disease insurance |
hastalık sigortası |
16204 |
disease |
hastalık |
16205 |
diseased |
hastalıklı |
16206 |
diseconomy |
eksi ekonomi, yetersiz ekonomik büyüme |
16207 |
disembark |
(gemiden) karaya çıkmak, karaya çıkarmak |
16208 |
disembarkation |
karaya çıkma, tahliye, karaya çıkarma |
16209 |
disembarrass |
rahatlatmak |
16210 |
disembarrassment |
güç bir durumdan kurtarma, rahatlatma |
16211 |
disembodied |
gövdeden ayrılmış, bedenden kurtulmuş, (ses/vb.) nerden geldiği bilinmeyen, sahipsiz |
16212 |
disembody |
gövdeden ayırmak, cisimden tecrit etmek |
16213 |
disembogue |
akıtmak, suyunu denize dökmek, denize dökülmek |
16214 |
disembowel |
bağırsaklarını çıkarmak, karın deşmek |
16215 |
disenchant |
büyüsünü bozmak, gözünü açmak, sihrini gidermek |
16216 |
disenchanted |
(neyinse değerine olan) inancını yitirmiş |
16217 |
disencumber |
ipotekten kurtarmak, ipoteği kaldırmak |
16218 |
disengage |
ayırmak, gevşetmek, kurtarmak, ayrılmak, gevşemek, kurtulmak, (savaşı) bırakmak, ayrılmak, çıkmak, çıkarmak |
16219 |
disengaged |
serbest, boş |
16220 |
disengagement |
ilgiyi kesme, salıverme, bırakma |
16221 |
disengaging gear |
avara dişlisi |
16222 |
disentangle |
(düğüm/vb.) çözmek, çözülmek, ayırdetmek |
16223 |
disenthrall |
azat etmek |
16224 |
disentitle |
yetkisini elinden almak |
16225 |
disentrance |
büyüden kurtarmak |
16226 |
disequilibrium |
dengesizlik |
16227 |
disestablish |
kadrodan çıkarmak |
16228 |
disesteem |
itibar etmemek |
16229 |
disfavour |
hoşnutsuzluk, beğenmeme, hoşlanmama, hoşlanılmama, hoşa gitmeme, beğenilmeme |
16230 |
disfigure |
güzelliğini bozmak, şeklini bozmak, biçimsizleştirmek |
16231 |
disfigurement |
şekilsizlik, çirkinlik, çirkinleştirme |
16232 |
disfranchise |
oy verme hakkından mahrum etmek |
16233 |
disgorge |
kusmak, boşaltmak |
16234 |
disgrace |
küçük düşürmek, itibarını zedelemek, gözden düşürmek, rezil etmek, biabır etmek, gözden düşürücü şey, yüzkarası, kara leke, gözden düşme |
16235 |
disgraceful |
utanç verici, çok ayıp, yüz kızartıcı |
16236 |
disgruntle |
üzmek, canını sıkmak |
16237 |
disgruntled |
(at/with ile) üzgün, canı sıkılmış, düş kırıklığına uğramış, bozulmuş |
16238 |
disguise |
görünüşünü/kılığını değiştirmek, saklamak, gizlemek, yaşırmak, sahte kılık, kılık, maske, numara |
16239 |
disguised unemployment |
gizli işsizlik |
16240 |
disguised |
gizlenmiş, maskelenmiş |
16241 |
disgust |
iğrenme, tiksinme, tiksinti, tiksindirmek, iğrendirmek |
16242 |
disgusting |
iğrenç |
16243 |
dish antenna |
çanak anten |
16244 |
dish out |
dağıtmak, vermek |
16245 |
dish rack |
tabak rafı |
16246 |
dish towel |
tabak kurulama bezi |
16247 |
dish up |
yemek servisi yapmak, hazırlamak, sunmak, oymak |
16248 |
dish |
tabak, yemek |
16249 |
disharmonious |
uyumsuz, ahenksiz |
16250 |
disharmony |
uyumsuzluk, ahenksizlik, düzensizlik |
16251 |
dishcloth |
bulaşık bezi, tabak bezi |
16252 |
dishearten |
cesaretini kırmak, umutsuzluğa düşürmek |
16253 |
dished |
çukur, çökük |
16254 |
dishes |
tabak çanak, bulaşık |
16255 |
dishevel |
darmadağınık etmek (saç/giyim) |
16256 |
dishevelled |
(saç/giysi) dağınık, düzensiz |
16257 |
dishoard |
stok mallarını piyasaya sürmek |
16258 |
dishonest |
namussuz, sahtekâr |
16259 |
dishonesty |
namussuzluk, şerefsizlik, sahtekârlık |
16260 |
dishonour |
namusuna leke sürmek, biabır etmek, onursuzluk, şerefsizlik, leke |
16261 |
dishonourable |
haysiyetsiz, şerefsiz, kurumsak, namussuz, binamus |
16262 |
dishonoured check |
ödenmemiş çek, karşılıksız çek |
16263 |
dishonoured note |
ödenmemiş senet |
16264 |
dishonoured |
ödenmemiş, itibar edilmemiş, kabul edilmemiş |
16265 |
dishwasher |
bulaşıkçı, bulaşık kılgası |
16266 |
dishwater |
bulaşık suyu |
16267 |
dishy |
seksi |
16268 |
disillusion |
gözünü açmak, yanlış bir düşünceden kurtarmak |
16269 |
disillusioned |
(at/about/with ile) üzgün, kırgın, kırık, hayal kırıklığına uğramış, bozulmuş |
16270 |
disillusionment |
hayal kırıklığı, gözü açılma |
16271 |
disincentive |
engelleyici, önleyici, engelleyici, önleyici |
16272 |
disinclination |
gönülsüzlük, isteksizlik |
16273 |
disincline |
soğutmak, caydırmak |
16274 |
disinclined |
isteksiz |
16275 |
disinfect |
dezenfekte etmek, arınıklaştırmak |
16276 |
disinfectant |
dezenfektan, arınıklaştıran |
16277 |
disinfection |
dezenfeksiyon, dezenfekte etme, ilaçlama |
16278 |
disinfector |
temizleyici, mikrop öldürücü |
16279 |
disingenuous |
samimi olmayan, ikiyüzlü, samimi olmayan |
16280 |
disinherit |
mirastan mahrum etmek |
16281 |
disinheritance |
mirastan yoksunluk, mirastan mahrum olma |
16282 |
disintegrate |
parçalamak, dağıtmak, ufalamak, parçalanmak, dağılmak, ufalanmak |
16283 |
disintegration |
dezentegrasyon, parçalanma, dağılma, ufalanma |
16284 |
disintegrator |
parçalama kılgası, öğütme kılgası |
16285 |
disinter |
toprağı kazıp çıkarmak, eşmek, açığa çıkarmak |
16286 |
disinterested |
kişisel duygularla etkilenmeyen, yansız, önyargısız, ilgisiz, umursamaz |
16287 |
disinterestedness |
tarafsızlık, yansızlık |
16288 |
disinterment |
mezar kazma, eşme |
16289 |
disinvest |
stokları eritmek |
16290 |
disinvestment |
stok azalması |
16291 |
disjoin |
ayırmak |
16292 |
disjoint |
parçalarına ayırmak |
16293 |
disjointed |
(konuşma/yazı/vb.) bağlantısız, kopuk |
16294 |
disjunction |
ayrılma |
16295 |
disjunctive |
ayıran, bölen |
16296 |
disk brake |
diskli eğleç |
16297 |
disk drive |
disk sürücü |
16298 |
disk scanner |
disk tarayıcı |
16299 |
disk |
bkz.disc |
16300 |
diskette |
disket |
16301 |
dislike |
sevmemek, hoşlanmamak, sevmeme, hoşlanmama, hoşlanmayış, birisinin sevmediği şey/kimse |
16302 |
dislocate one's arm |
kolunu çıkarmak |
16303 |
dislocate |
(süyek) yerinden çıkarmak, altüst etmek |
16304 |
dislocation |
yerinden oynatma, yer değiştirme, çıkık |
16305 |
dislodge |
yerinden çıkartmak |
16306 |
disloyal |
vefasız |
16307 |
disloyalty |
vefasızlık |
16308 |
dismal |
kasvetli, üzücü, iç karartıcı |
16309 |
dismantle |
sökmek, parçalarına ayırmak |
16310 |
dismantlement |
çıkarma, sökme, parçalarını ayırma |
16311 |
dismay |
dehşete düşürmek, korkutmak, yıldırmak, korku, dehşet, yılgı, ümitsizlik |
16312 |
dismember |
parçalamak, bölmek |
16313 |
dismemberment |
parçalanma |
16314 |
dismiss an action |
bir davayı reddetmek |
16315 |
dismiss |
(işten) çıkarmak, yol vermek, kovmak, gitmesine izin vermek, göndermek, bırakmak, kafasından çıkarmak, düşünmemek |
16316 |
dismissal of an action |
bir davayı reddetme |
16317 |
dismissal wage |
işten çıkarma tazminatı |
16318 |
dismissal |
çıkarma, kovma, bırakma, gönderme, kafasından çıkarma, düşünmeme |
16319 |
dismissible |
işten çıkarılabilir, reddedilebilir |
16320 |
dismount |
(at/bisiklet/vb.den) inmek |
16321 |
dismutation |
dismutasyon, tersdeğişim |
16322 |
disobedience |
söz dinlemezlik, itaatsizlik |
16323 |
disobedient |
söz dinlemez, itaatsiz |
16324 |
disobey |
söz dinlememek, itaat etmemek, itaatsizlik etmek, (kural/yasa/vb.) çiğnemek, uymamak |
16325 |
disoblige |
hatırını kırmak, yardımı reddetmek |
16326 |
disobliging |
hatır kırıcı, nezaketsiz, ters, aksi |
16327 |
disorder |
karışıklık, düzensizlik, kargaşa, patırtı, hastalık, rahatsızlık, karıştırmak, bozmak |
16328 |
disordered |
düzensiz, karışık, bozuk |
16329 |
disorderly |
dağınık, düzensiz, azgın, vahşi, kanunsuz |
16330 |
disorganization |
düzensizlik, karışıklık |
16331 |
disorganize |
altüst etmek |
16332 |
disorganized |
düzensiz, karışık |
16333 |
disorient |
şaşırtmak, zihnini karıştırmak |
16334 |
disorientate |
yönünü şaşırtmak |
16335 |
disown |
tanımamak, sahip olduğunu reddetmek, kabul etmemek, inkâr etmek |
16336 |
disparage |
hor görmek, küçümsemek |
16337 |
disparagement |
kötüleme, yerme, aşağılama |
16338 |
disparaging |
aşağılayıcı, hor gören |
16339 |
disparate |
tamamen farklı, kıyaslanabilemez |
16340 |
disparity in age |
yaş farkı |
16341 |
disparity |
eşitsizlik, fark |
16342 |
dispassionate |
yansız, tarafsız, serinkanlı, sakin |
16343 |
dispassionateness |
serinkanlılık |
16344 |
dispatch box |
evrak çantası |
16345 |
dispatch case |
evrak çantası |
16346 |
dispatch note |
irsaliye |
16347 |
dispatch rider |
posta |
16348 |
dispatch |
göndermek, yollamak, bitirivermek, halletmek, öldürmek, yollama, gönderme, mesaj, rapor, hız, acele |
16349 |
dispatcher |
sevk eden, sevk memuru, dispeçer, hareket memuru |
16350 |
dispel |
dağıtmak, defetmek, yok etmek, gidermek |
16351 |
dispensable |
gereksiz, vazgeçilebilir |
16352 |
dispensary |
dispanser, bakımevi |
16353 |
dispensation |
genel kuralın dışına çıkabilme izni, özel izin, dağıtma, verme, takdiri ilâhi |
16354 |
dispense with |
-siz idare etmek, -i gereksiz kılmak |
16355 |
dispense |
dağıtmak, vermek, (ilaç/reçete/vb.) hazırlamak |
16356 |
dispenser |
dağıtıcı |
16357 |
dispersal |
dağılma, dağıtma, dağıtılma |
16358 |
disperse |
dağılmak, yayılmak, yaymak, dağıtmak |
16359 |
dispersed |
dağınık |
16360 |
dispersedly |
dağınık olarak |
16361 |
dispersion medium |
dağıtım aracı |
16362 |
dispersion |
dağıtma, dağılma, dağılım, dağıtılma, yayılma |
16363 |
dispersive |
dağıtıcı, ayırıcı |
16364 |
dispersivity |
dispersivite, ayrılganlık |
16365 |
dispirit |
cesaretini/umudunu kırmak |
16366 |
dispirited |
keyifsiz |
16367 |
displace |
yerinden çıkarmak, -in yerine geçmek, ülkesinden çıkarmak, sürmek |
16368 |
displacement |
yerinden çıkarma, yerdeğişim, deplasman, kaydırım |
16369 |
display case |
vitrin |
16370 |
display tube |
resim tüpü, resim lambası |
16371 |
display unit |
gösterim birimi, gösterici |
16372 |
display |
göstermek, sergilemek, gösterme, sergileme, gösteri, sergi |
16373 |
displease |
sinirlendirmek, canını sıkmak, kızdırmak, gücendirmek |
16374 |
displeased |
dargın, kırgın, gücenmiş |
16375 |
displeasing |
nahoş, can sıkıcı, kızdıran |
16376 |
displeasure |
hoşnutsuzluk, beğenmeme |
16377 |
disponibility |
kullanılabilirlik |
16378 |
disponible |
istenildiği gibi kullanılabilen |
16379 |
disport |
eğlenmek |
16380 |
disposable funds |
emre hazır fon, kullanılabilir pul |
16381 |
disposable goods |
atılabilir mallar |
16382 |
disposable income |
harcanabilir gelir |
16383 |
disposable |
kullandıktan sonra atılan |
16384 |
disposal value |
satış değeri, elden çıkarma değeri |
16385 |
disposal |
elden çıkarma, düzenleme, idare, kontrol, yönetim, kullanım |
16386 |
dispose of by will |
mirasla bırakmak |
16387 |
dispose of |
yemek, içmek, tüketmek, satmak, vermek |
16388 |
dispose |
(of ile) kurtulmak, başından atmak, alt etmek, düzenlemek, yerleştirmek, dizmek, isteklendirmek, hazırlamak, heveslendirmek |
16389 |
disposed |
hevesli, niyetli, istekli |
16390 |
disposing |
elden çıkarma |
16391 |
disposition by testament |
vasiyetle mal bırakma |
16392 |
disposition of funds |
fon kullanımı |
16393 |
disposition |
mizaç, karakter, doğa, yapı, düzenleme, eğilim, istek, isteklilik |
16394 |
dispossess |
(malını) elinden almak |
16395 |
dispossession |
mal ve mülke el konulması |
16396 |
dispraise |
kötüleme, ayıplama, hafifseme, kötülemek, ayıplamak |
16397 |
disproof |
aksini ispatlama, çürütme |
16398 |
disproportion |
oransızlık |
16399 |
disproportionate |
oransız, çok fazla ya da çok az |
16400 |
disprove |
yanlış olduğunu kanıtlamak, çürütmek |
16401 |
disputable |
tartışılabilir, kuşkulu, su götürür |
16402 |
disputant |
münakaşacı kimse |
16403 |
disputation |
tartışma |
16404 |
disputatious |
tartışmacı |
16405 |
dispute |
tartışmak, çekişmek, hüccet etmek, kavga etmek, karşı çıkmak, itiraz etmek, kabul etmemek, tartışma, çekişme, kavga, anlaşmazlık, uyuşmazlık |
16406 |
disqualification |
ehliyetini elinden alma, yetkisizlik |
16407 |
disqualify |
diskalifiye etmek |
16408 |
disquiet |
telaşlandırmak, kaygılandırmak, huzurunu kaçırmak |
16409 |
disquieting |
merak verici, rahatsız edici |
16410 |
disquietude |
rahatsızlık, huzursuzluk |
16411 |
disquisition |
bilimsel inceleme, tez, araştırma, tetkik |
16412 |
disregard |
aldırmamak, önemsememek, saymamak, umursamamak, aldırmazlık, önemsememe, ilgisizlik, ihmal, savsaklama |
16413 |
disrelish |
hoşlanmama, beğenmeme, tiksinme |
16414 |
disremember |
hatırlayamamak |
16415 |
disrepair |
bakımsızlık, tamire ihtiyaç |
16416 |
disreputable |
adı çıkmış, kötü ünlü |
16417 |
disrepute |
kötü ün |
16418 |
disrespect |
saygısızlık, kabalık |
16419 |
disrespectful |
saygısız, kaba |
16420 |
disrobe |
elbisesini çıkarmak, soymak, soyunmak |
16421 |
disroot |
kökünden sökmek |
16422 |
disrupt |
dağıtmak, bozmak, bölmek |
16423 |
disruption |
kesilme, bozulma |
16424 |
disruptive |
bozucu, yıkıcı |
16425 |
dissatisfaction |
doyumsuzluk, hoşnutsuzluk |
16426 |
dissatisfactory |
uygun olmayan, tatmin etmeyen |
16427 |
dissatisfy |
doyuramamak, memnun edememek |
16428 |
dissaving |
tasarrufların harcanması |
16429 |
dissect |
incelemek üzere kesip ayırmak, dikkatle incelemek |
16430 |
dissecting |
tahlil |
16431 |
dissection |
teşrih, tahlil |
16432 |
dissector |
görüntü tarayıcı |
16433 |
disseise |
mal ve mülküne el koymak, gasp etmek |
16434 |
disseisin |
malını mülkünü elinden alma, gasp |
16435 |
dissemble |
saklamak, gizlemek, görmezlikten gelmek |
16436 |
disseminate |
(düşünce/haber/vb.) yaymak, saçmak |
16437 |
dissemination |
saçma, yayma, sirayet |
16438 |
dissension |
anlaşmazlık, uyuşmazlık, kavga |
16439 |
dissent |
aynı görüşte olmamak, görüş ayrılığı, uyuşmazlık, anlaşmazlık |
16440 |
dissenter |
muhalif |
16441 |
dissertation |
bilimsel inceleme, tez, deneme, söylev |
16442 |
disserve |
bir kimseye kötülük etmek |
16443 |
disservice |
zararlı davranış, kötülük |
16444 |
dissever |
tamamen ayırmak, kesip ayırmak |
16445 |
dissidence |
görüş ayrılığı, muhalefet, anlaşmazlık |
16446 |
dissident |
muhalif |
16447 |
dissimilar |
benzemez, ayrı, farklı |
16448 |
dissimilarity |
farklılık, benzemezlik, tefavüt |
16449 |
dissimilation |
ayrılım, benzeşmezlik |
16450 |
dissimulate |
duygularını gizlemek, yalandan göstermek |
16451 |
dissimulation |
gizleme, saklama, ikiyüzlülük |
16452 |
dissipate |
dağıtmak, yok etmek, gidermek, dağılmak, yok olmak, çarçur etmek, aptalca harcamak |
16453 |
dissipated |
sefih, maceracı |
16454 |
dissipation of energy |
enerji kaybı, erke yitimi |
16455 |
dissipation |
dağıtma, yayma, dağılma, yayılma |
16456 |
dissociate |
ayırmak, ayrı tutmak |
16457 |
dissociated ammonia |
çözüşük amonyak |
16458 |
dissociated |
çözüşük |
16459 |
dissociation constant |
bozunma sabitesi, çözüşüm katsayısı |
16460 |
dissociation rate |
çözüşüm hızı, disosasyon hızı |
16461 |
dissociation |
ayırma, ayrılma, çözüşüm, çözüşme |
16462 |
dissolubility |
erirlik, çözülebilirlik, ayrılabilirlik |
16463 |
dissoluble |
erir, eriyebilir, çözülür, fesholunabilir |
16464 |
dissolute |
ahlaksız, kötü, rezil |
16465 |
dissoluteness |
ahlaksızlık, çapkınlık, uçarılık |
16466 |
dissolution of company |
şirketin dağılması |
16467 |
dissolution |
sona erme, bozma, bozulma |
16468 |
dissolve |
erimek, eritmek, feshetmek, dağıtmak, feshedilmek, dağılmak, özünü kaybetmek, kaptırmak, özünü tutamamak, kapılmak |
16469 |
dissolvent |
eritici, çözücü, eritici madde, eritici |
16470 |
dissolving power |
eritme gücü |
16471 |
dissolving |
eritici, erime, eritme |
16472 |
dissonance |
uyumsuzluk, ahenksizlik |
16473 |
dissonant |
akortsuz, ahenksiz, uyumsuz |
16474 |
dissuade |
caydırmak, vazgeçirmek |
16475 |
dissuasion |
caydırma, vazgeçirme |
16476 |
dissymmetrical |
simetrik olmayan, bakışımsız |
16477 |
dissymmetry |
asimetri, bakışımsızlık, simetrik olmayış |
16478 |
distaff side |
eksik etek, kadın kısmı |
16479 |
distaff |
öreke, kadın işi |
16480 |
distal |
merkezdenuzak |
16481 |
distance freight |
mesafe navlunu |
16482 |
distance mark |
uzaklık işareti |
16483 |
distance relay |
aralık rölesi |
16484 |
distance |
mesafe, uzaklık, soğukluk, mesafe |
16485 |
distant relative |
uzak akraba |
16486 |
distant |
uzak, alıs, uzakta, (akraba) uzaktan, uzak, alıs, soğuk, ilgisiz, mesafeli, hafif, belirsiz |
16487 |
distantly |
uzaktan, soğuk bir tavırla |
16488 |
distaste |
sevmeme, hoşlanmama, nefret |
16489 |
distasteful |
tatsız, nahoş |
16490 |
distemper |
huysuzluk, hasta etmek, keyfini kaçırmak |
16491 |
distend |
şişmek, şişirmek |
16492 |
distensible |
şişirilebilir, gerilebilir |
16493 |
distension |
şişme, gerilme, germe |
16494 |
distich |
beyit, iki mısra |
16495 |
distil |
imbikten çekmek, damıtmak, (konu/vb.) özünü çıkarmak, özünü almak |
16496 |
distill |
bkz.distil |
16497 |
distillate |
imbikten çekilmiş sıvı |
16498 |
distillation apparatus |
damıtma aygıtı |
16499 |
distillation column |
damıtma kolonu |
16500 |
distillation flask |
damıtma balonu |
16501 |
distillation |
damıtma, damıtık madde |
16502 |
distilled water |
damıtık su |
16503 |
distilled |
damıtık |
16504 |
distiller |
damıtıcı, imbik, imbikten çekici |
16505 |
distillery |
içki yapan fabrika |
16506 |
distilling flask |
damıtma balonu, damıtma toparı |
16507 |
distinct |
farklı, ayrı, açık, belirgin |
16508 |
distinction |
fark, tefavüt, ayırım, ayrı tutma, ayrı olma, ayrım, üstünlük, ün, şan, saygınlık, nişan, şeref, ödül |
16509 |
distinctive feature |
ayırıcı özellik |
16510 |
distinctive property |
ayırt edici özellik |
16511 |
distinctive |
diğerlerinden ayrı, ayıran, özel |
16512 |
distinctiveness |
ayırt edici özellik |
16513 |
distinctly |
açıkça, şüphesiz |
16514 |
distinctness |
açıklık, fark |
16515 |
distingue |
üstün, kibar, nazik |
16516 |
distinguish |
ayırt etmek, ayırmak, farkı görmek, tanımak, seçmek, görmek, ayırmak, ayrı kılmak, (özünü) göstermek, sivrilmek |
16517 |
distinguishable |
ayırt edilebilir, görülebilir, seçilir |
16518 |
distinguished |
seçkin, ünlü |
16519 |
distort |
eğri büğrü etmek, biçimini bozmak, çarpıtmak, saptırmak, değiştirmek |
16520 |
distorted |
bozulmuş |
16521 |
distorting lens |
bozucu mercek |
16522 |
distortion factor |
distorsiyon katsayısı |
16523 |
distortion |
çarpıklık, bükülme, bozulma, distorsiyon, tahrif |
16524 |
distract |
(dikkatini) başka yöne çevirmek, dağıtmak, (işinden) alıkoymak, meşgul etmek |
16525 |
distracted |
kafası karışmış, telaşlı |
16526 |
distraction |
dikkat dağıtıcı şey, dikkatini dağıtma, eğlence, vakit geçirecek şey |
16527 |
distrain |
haczetmek, el koymak, zapt etmek, haciz koymak |
16528 |
distrainee |
eşyalarına haciz konan kişi |
16529 |
distrainor |
haczeden kişi, rehin alan |
16530 |
distraint |
haciz |
16531 |
distraught |
aklı başından gitmiş, çılgına dönmüş |
16532 |
distress call |
imdat çağrısı |
16533 |
distress freight |
zaruret navlunu |
16534 |
distress frequency |
imdat frekansı |
16535 |
distress oneself |
(öz) canını sıkmak |
16536 |
distress selling |
ihtiyaçtan satma |
16537 |
distress signal |
imdat sinyali |
16538 |
distress wave |
alarm dalgası |
16539 |
distress |
acı, ıstırap, üzüntü, sıkıntı, tehlike, üzmek, acı çektirmek, ıstırap vermek |
16540 |
distressed area |
yoğun işsizlik bölgesi |
16541 |
distressed |
üzgün, kederli, şanssız, talihsiz, yoksul |
16542 |
distressing |
acı veren, üzücü, ıstırap verici |
16543 |
distributable income |
dağıtılabilir gelir |
16544 |
distributable profit |
dağıtılabilir kâr |
16545 |
distributable |
dağıtılabilir |
16546 |
distribute |
dağıtmak, vermek, sınıflamak, türkümlere ayırmak, pay etmek, bölüştürmek, yaymak, saçmak |
16547 |
distributed capacitance |
bölünmüş kapasite, dağılmış kapasite |
16548 |
distributed load |
dağılmış yük, dağınık yük |
16549 |
distributed network |
dağılmış devre |
16550 |
distributed profit |
dağıtılmış kâr |
16551 |
distributed winding |
dağınık sargı |
16552 |
distributing amplifier |
dağıtım amplifikatörü |
16553 |
distributing box |
dağıtım kutusu |
16554 |
distributing cable |
dağıtım kablosu |
16555 |
distributing centre |
dağıtım merkezi |
16556 |
distributing shaft |
tevzi mili, dağıtım mili |
16557 |
distribution board |
tevzi kestesi, dağıtım kestesi |
16558 |
distribution box |
tevzi kutusu, dağıtım kutusu |
16559 |
distribution cable |
dağıtım kablosu |
16560 |
distribution coefficient |
dağıtım katsayısı |
16561 |
distribution costs |
dağıtım masrafları |
16562 |
distribution curve |
dağılım eğrisi |
16563 |
distribution expense |
dağıtım masrafı |
16564 |
distribution law |
dağılım kanunu, dağılım yasası |
16565 |
distribution network |
dağıtım şebekesi |
16566 |
distribution of earnings |
kâr dağıtımı |
16567 |
distribution of losses |
zararın dağıtımı |
16568 |
distribution of population |
nüfus dağılımı |
16569 |
distribution office |
dağıtım bürosu |
16570 |
distribution panel |
dağıtım kestesi |
16571 |
distribution shaft |
dağıtım dingili |
16572 |
distribution |
dağıtma, dağıtım, yayılma, yaygın olma |
16573 |
distributional analysis |
dağılımsal çözümleme |
16574 |
distributional linguistics |
dağılımsal dilbilim |
16575 |
distributional |
dağılım ile ilgili, dağılımsal |
16576 |
distributionalism |
dağılımcılık |
16577 |
distributionalist |
dağılımcı |
16578 |
distributive adjectives |
üleştirme sıfatları |
16579 |
distributive cost |
dağıtım maliyeti |
16580 |
distributive justice |
adalet dağıtımı |
16581 |
distributive numeral adjective |
üleştirme sayı sıfatı |
16582 |
distributive point |
dağıtım çekidi |
16583 |
distributive pronouns |
üleştirme zamirleri |
16584 |
distributive share |
miras payı |
16585 |
distributive trade |
dağıtım işi |
16586 |
distributive |
yayan, dağıtan, üleştiren, taksim eden |
16587 |
distributor advance |
distribütör avansı |
16588 |
distributor arm |
distribütör kolu |
16589 |
distributor cap |
distribütör kapağı, distribütör başlığı |
16590 |
distributor disk |
distribütör diski |
16591 |
distributor head |
distribütör başı |
16592 |
distributor housing |
distribütör kutusu |
16593 |
distributor shaft |
distribütör mili |
16594 |
distributor |
dağıtıcı, dağıtımcı, distribütör, dağıtaç |
16595 |
distributorship |
dağıtıcılık, distribütörlük |
16596 |
district attorney |
bölge başsavcısı |
16597 |
district bank |
bölgesel banka |
16598 |
district council |
belediye meclisi |
16599 |
district court |
yerel mahkeme |
16600 |
district exchange |
bölge alısün santralı |
16601 |
district judge |
bölge hâkimi |
16602 |
district manager |
bölge müdürü |
16603 |
district office |
bölge müdürlüğü |
16604 |
district |
bölge |
16605 |
distrust |
güvenmemek, itimat etmemek, güvenmeme, itimatsızlık |
16606 |
distrustful |
şüpheci, vesveseli, kuşkulu, güvensiz |
16607 |
disturb the peace |
asayişi bozmak |
16608 |
disturb traffic |
trafiği karıştırmak |
16609 |
disturb |
rahatsız etmek, üzmek, kaygılandırmak, bozmak, karıştırmak |
16610 |
disturbance of possession |
başkasının malına tecavüz |
16611 |
disturbance of the peace |
asayişin bozulması |
16612 |
disturbance |
rahatsız etme, rahatsızlık, narahatlık, karışıklık, huzursuzluk |
16613 |
disturbed |
rahatsız, huzursuz |
16614 |
disturbing current |
parazit akımı |
16615 |
disturbing source |
parazit kaynağı |
16616 |
disturbing |
rahatsızlık veren, huzur bozucu |
16617 |
disulfide |
disülfür |
16618 |
disulphate |
bisulfat |
16619 |
disulphide |
disülfür |
16620 |
disulphuric |
disülfürik |
16621 |
disunion |
ayrılma, bölünme, anlaşmazlık, uyuşmazlık |
16622 |
disunite |
ayırmak, ayrılmak, aralarını bozmak |
16623 |
disunity |
ayrılık, kopukluk, ahenksizlik, ihtilaf |
16624 |
disuse |
kullanılmayış, geçersizlik |
16625 |
disused |
eski, vaktini doldurmuş |
16626 |
disutility |
olumsuz fayda, faydasız oluş |
16627 |
disyllable |
iki heceli kelime |
16628 |
ditch |
hendek, başından atmak, bırakmak |
16629 |
ditcher |
hendek açma kılgası |
16630 |
dither |
telaşa kapılmak, kararsızlık ve heyecana kapılmak, telaş, kararsızlık |
16631 |
dithyramb |
ditiramp |
16632 |
dittany of Crete |
kurt helvası |
16633 |
dittany |
geyikotu, girit otu |
16634 |
ditto marks |
denden (ö) |
16635 |
ditto |
aynı şey, denden (işareti) |
16636 |
ditto! |
Kabul! |
16637 |
ditty bag |
gemicilerin ufak torbası, dikiş kutusu |
16638 |
ditty |
kısa ve basit şarkı |
16639 |
Diuca Speculifera |
buzulkuşu |
16640 |
diuretic |
idrar getiren, idrar getiren ilaç |
16641 |
diurnal |
gündüze ait, gündüz olan, bir günlük, günlük |
16642 |
diva |
primadonna |
16643 |
divagate |
başıboş dolaşmak, konu dışına çıkmak |
16644 |
divagation |
başıboş dolaşma, konu dışına çıkma |
16645 |
divalent |
iki değerli, iki değerlikli |
16646 |
divan |
divan, sedir |
16647 |
divaricate |
dallanmak, çatallanmak |
16648 |
dive bomber |
bombardıman uçağı |
16649 |
dive |
(suya) balıklama atlamak, dalmak, cummak, (aşağı doğru) hızla hareket etmek, elini daldırmak, balıklama atlayış, dalış, batakhane |
16650 |
diver |
dalgıç |
16651 |
diverge |
(yol/görüş/vb.den) ayrılmak, uzaklaşmak |
16652 |
divergence angle |
ayrılma açısı |
16653 |
divergence |
ayrılma, uzaklaşma, ıraksama |
16654 |
divergency |
ayrılma, uzaklaşma, fark |
16655 |
divergent lens |
ıraksak mercek |
16656 |
divergent product |
aykırı ürün |
16657 |
divergent series |
ıraksak dizi |
16658 |
divergent |
çeşitli, ıraksak, muhtelif, birbirine karşı |
16659 |
diverse |
çeşitli, farklı, değişik |
16660 |
diversely |
çeşitli olarak |
16661 |
diversification |
çeşitlendirme, değişiklik, çeşitlilik |
16662 |
diversified |
farklı, değişik, rizikoları dağıtılmış |
16663 |
diversify |
çeşitlendirmek |
16664 |
diversion |
yönünü değiştirme, çevirme, saptırma, sapma, eğlence, oyalayıcı şey, dikkati başka yöne çeken şey |
16665 |
diversity |
değişim, farklılık, tefavüt, fark, farklı olma |
16666 |
divert |
başka yöne çevirmek, saptırmak, oyalamak, eğlendirmek, -in dikkatini başka yöne çekmek, dikkatini dağıtmak |
16667 |
diverticulum |
divertikül |
16668 |
divest |
(of ile) yoksun bırakmak |
16669 |
divestiture |
soyma, soyulma, mahrum etme, mahrum edilme |
16670 |
divestment |
yoksun bırakma, soyma, soyulma, mahrum etme |
16671 |
divide |
bölmek, ayırmak, ayrılmak, bölmek, bölünmek |
16672 |
divided highway |
geliş gidiş yönleri ayrı otoyol |
16673 |
divided policy |
bölünmüş poliçe |
16674 |
dividend account |
temettü hesabı |
16675 |
dividend book |
temettü defteri |
16676 |
dividend check |
temettü çeki |
16677 |
dividend control |
temettü kontrolü |
16678 |
dividend coupon |
temettü kuponu, kâr kuponu |
16679 |
dividend cover |
temettü karşılığı |
16680 |
dividend declaration |
kâr payı ilanı |
16681 |
dividend distribution |
kâr payı dağıtımı |
16682 |
dividend equalization reserve |
temettü fonu |
16683 |
dividend in arrears |
birikmiş temettü |
16684 |
dividend in kind |
ayni temettü |
16685 |
dividend limitation |
temettü sınırlaması |
16686 |
dividend off |
kâr paysız, temettüsüz |
16687 |
dividend on |
kâr payı dahil |
16688 |
dividend payable |
vadesi gelen temettü, ödenecek temettü |
16689 |
dividend paying company |
temettü dağıtan şirket |
16690 |
dividend payment date |
temettü dağıtım tarihi |
16691 |
dividend payout ratio |
temettü ödeme oranı |
16692 |
dividend price ratio |
temettü fiyat oranı |
16693 |
dividend rate |
temettü oranı |
16694 |
dividend right certificate |
intifa senedi |
16695 |
dividend share |
kazanç payı |
16696 |
dividend warrant |
temettü ödeme emri, temettü kuponu |
16697 |
dividend yield |
temettü verimi, temettü getirisi |
16698 |
dividend |
pay, hisse, kâr hissesi, bölünen |
16699 |
divider |
bölücü, bölen, pergel |
16700 |
dividers |
pergel |
16701 |
dividing network |
bölücü devre |
16702 |
dividing |
bölen, ayıran, bölme |
16703 |
dividual |
bölünmüş, bölünebilir, ayrı, ayrılabilen |
16704 |
divination |
sezme, kehanet, fal, keşif |
16705 |
divine service |
ibadet |
16706 |
divine |
mukaddes, tanrısal, ilahi, ulu, süper, çok iyi, gelecek ya da bilinmeyenden haber vermek, kehanette bulunmak, (toprağın altında su/maden/vb.) bulmak |
16707 |
diviner |
kâhin, sihirbaz, falcı |
16708 |
diving altitude |
dalış yüksekliği |
16709 |
diving angle |
dalış açısı |
16710 |
diving attack |
pike hücum |
16711 |
diving bell |
dalma çanı, dalgıç hücresi |
16712 |
diving board |
tramplen |
16713 |
diving duck |
ördek türü |
16714 |
diving helmet |
dalgıç başlığı |
16715 |
diving speed |
dalış hızı |
16716 |
diving suit |
dalgıç elbisesi |
16717 |
diving velocity |
dalış hızı |
16718 |
diving |
dalma, dalış, suya dalma, tramplenden atlama |
16719 |
divinity |
tanrısallık, ilahiyat, tanrıbilim, tanrı, tanrıça |
16720 |
divisibility |
bölünebilme |
16721 |
divisible credit |
bölünebilir kredi |
16722 |
divisible |
bölünebilir |
16723 |
division of labour |
işbölümü |
16724 |
division of loss |
zararın bölünmesi |
16725 |
division of stock |
hisse senedinin bölünmesi |
16726 |
division of the profit |
kâr taksimi |
16727 |
division president |
bölüm başkanı |
16728 |
division sign |
bölme işareti |
16729 |
division |
paylaştırma, pay etme, bölme, kısım, bölüm şey, fikir ayrılığı, uzlaşmazlık, bölme, bölünme, tümen |
16730 |
divisional bond |
demiryolu tahvili |
16731 |
divisional coin |
bozuk pul |
16732 |
divisional coins |
ufak pul |
16733 |
divisional |
bölmeyle ilgili |
16734 |
divisive |
bölücü, ayırıcı, ara bozucu, ihtilaf çıkaran |
16735 |
divisor |
bölen |
16736 |
divorc‚ |
dul erkek |
16737 |
divorc‚e |
dul kadın |
16738 |
divorce case |
boşanma davası |
16739 |
divorce decree |
boşanma kararı |
16740 |
divorce suit |
boşanma davası |
16741 |
divorce |
boşanma, boşanmak, boşamak, ayırmak, dul erkek |
16742 |
divorceé |
boşanmış kimse, dul kimse, dul kadın |
16743 |
divot |
çimen, çim |
16744 |
divulgation |
açığa vurma |
16745 |
divulge |
açığa vurmak |
16746 |
divulgence |
ifşa etme |
16747 |
divvy up |
paylaşmak |
16748 |
dizzily |
aptalca |
16749 |
dizziness |
baş dönmesi, sersemlik, göz kararması |
16750 |
dizzy spell |
ani baş dönmesi |
16751 |
dizzy |
başı dönen, baş döndürücü, aptal, başını döndürmek |
16752 |
do a bargain |
pazarlık etmek |
16753 |
do a bunk |
tüymek, sıvışmak, kaçmak |
16754 |
do a double take |
gözlerine inanamamak |
16755 |
do a roaring trade |
büyük kâr sağlamak |
16756 |
do a service |
hizmet etmek |
16757 |
do away with |
son vermek, bitirmek, kaldırmak, öldürmek |
16758 |
do battle |
uğraşmak, mücadele etmek |
16759 |
do business with |
ile iş yapmak |
16760 |
do business |
iş yapmak |
16761 |
do by halves |
yarım yamalak yapmak |
16762 |
do by |
davranmak |
16763 |
do for sb |
ev idare etmek, bakmak, mahvetmek |
16764 |
do for sth |
işe yaramak |
16765 |
do honor to |
şereflendirmek |
16766 |
do in |
öldürmek, çok yormak |
16767 |
do it yourself |
yardımsız yapılabilen |
16768 |
do justice to sb |
#NAME? |
16769 |
do obeisance to |
saygı göstermek |
16770 |
do one's best |
elinden geleni yapmak |
16771 |
do one's heart good |
gönlünü ferahlatmak |
16772 |
do one's nut |
tepesi atmak |
16773 |
do one's stuff |
özünü göstermek |
16774 |
do one's worst |
elinden gelen kötülüğü yapmak |
16775 |
do option business |
primli işler yapmak |
16776 |
do out of |
#NAME? |
16777 |
do out |
tepeden tırnağa temizlemek |
16778 |
do over |
tekrarlamak, yeniden düzenlemek |
16779 |
do overtime |
fazla mesai yapmak |
16780 |
do retail business |
perakende iş yapmak |
16781 |
do sb a favour |
birine bir iyilikte bulunmak |
16782 |
do sb in |
öldürmek, yorgunluktan öldürmek |
16783 |
do sb out of sth |
aldatmak, elde etmesini önlemek |
16784 |
do sb over |
iyice yumruklayıp dövmek |
16785 |
do sb proud |
çok iyi ağırlamak, onurlandırmak |
16786 |
do sb. a good turn |
kimese hizmet göstermek, bir kese yakşı hizmet etmek |
16787 |
do shift work |
vardiyalı çalışmak |
16788 |
do sth for a giggle |
gırgırına yapmak |
16789 |
do sth hands down |
bir işi parmağının ucuyla çevirmek |
16790 |
do sth under one's own steam |
kendi yağı ile kavrulmak |
16791 |
do sth up |
yenileştirmek, onarmak, kapatmak |
16792 |
do tell! |
Öyle mi? |
16793 |
do the honours |
ikramda bulunmak, misafir ağırlamak |
16794 |
do the sights |
ilginç yerleri ziyaret etmek |
16795 |
do the trick |
işini görmek, amacını karşılamak |
16796 |
do the washing-up |
bulaşık yıkamak |
16797 |
do up |
iliklemek, onarmak, güzelleştirmek, sarmak |
16798 |
do well out of |
kâr etmek |
16799 |
do wholesale business |
toptan ticaret yapmak |
16800 |
do with |
gereksinmek, istemek, ile ilgisi olmak |
16801 |
do without |
#NAME? |
16802 |
Do you mind if I |
yapabilir miyim?, edebilir miyim? |
16803 |
Do you mind |
sizce bir sakıncası var mı |
16804 |
do |
büyük toplantı, parti, yapmak, etmek, başarmak, yetmek, yetişmek |
16805 |
doable |
yapılabilir |
16806 |
dobby |
armür kılgası |
16807 |
docile |
yumuşak başlı, uysal |
16808 |
docility |
yumuşak başlılık |
16809 |
dock charges |
rıhtım resmi |
16810 |
dock company |
rıhtım şirketi |
16811 |
dock dues |
rıhtım vergini |
16812 |
dock receipt |
rıhtım makbuzu |
16813 |
dock shed |
rıhtım hangarı |
16814 |
dock strike |
rıhtım işçilerinin grevi |
16815 |
dock warehouse |
rıhtım antreposu |
16816 |
dock warrant |
dok makbuzu, ambar makbuzu, resepis |
16817 |
dock worker |
dok işçisi, havuz işçisi |
16818 |
dock |
rıhtım, gemi havuzu, dok, (mahkemede) sanık yeri, (kuyruğunu) kesmek, (vergin/vb.) kısmak, azaltmak, kesmek, (gemi) limana girmek, limana sokmak |
16819 |
dockage |
havuz vergini, dok vergini |
16820 |
docker |
rıhtım işçisi |
16821 |
docket |
etiket, gümrük makbuzu, karar defteri, özetlemek, listeye kaydetmek, yaftalamak |
16822 |
dockmaster |
dok müdürü, tersane müdürü, rıhtım müdürü |
16823 |
docks |
iskele, rıhtım |
16824 |
dockyard |
tersane |
16825 |
doctor blade |
rakle bıçağı, sıyırma bıçağı |
16826 |
doctor in charge |
nöbetçi doktor |
16827 |
doctor knife |
rakle bıçağı, sıyırma bıçağı |
16828 |
doctor |
doktor, sagan, hekim, doktora yapmış kişi, doktor, diş doktoru, dişçi, iyileştirmek, tedavi etmek, değiştirmek, saptırmak, (döngül) kısırlaştırmak |
16829 |
doctoral |
doktora ait |
16830 |
doctorate |
doktora |
16831 |
doctrinaire |
kuramcı |
16832 |
doctrinal |
öğreti aşılayan, dogmatik, mezhebe ait |
16833 |
doctrine |
öğreti, doktrin |
16834 |
document bills |
sevk evrakı |
16835 |
document case |
kavlık |
16836 |
document in proof |
kanıtlayıcı belge |
16837 |
document of title |
emtia senedi, mal senedi |
16838 |
document reader |
belge okuyucu |
16839 |
document |
belge, belge ile kanıtlamak, belgelemek |
16840 |
documentary bill |
vesikalı poliçe |
16841 |
documentary collection |
vesikalı tahsil |
16842 |
documentary credit |
vesikalı kredi |
16843 |
documentary draft |
vesikalı poliçe |
16844 |
documentary evidence |
yazılı delil |
16845 |
documentary film |
belgeli yanka |
16846 |
documentary |
belgesel, belgeli, belgeli |
16847 |
documentation book |
belgeleme kitabı |
16848 |
documentation error |
belgeleme hatası |
16849 |
documentation system |
belgeleme jüyesi |
16850 |
documentation |
belgeleme, dokümantasyon, belgelerle ispatlama, dökümantasyon |
16851 |
documented credit |
vesikalı kredi, akreditif |
16852 |
documented |
belgeli, belgeye dayalı |
16853 |
documents of title |
emtia senetleri |
16854 |
docuterm |
tanıtıcı terim |
16855 |
dodder |
küsküt, şeytansaçı, bağboğan, sendelemek, sallanmak |
16856 |
doddering |
zayıf, titrek, halsiz |
16857 |
doddery |
bunak, titrek, dermansız |
16858 |
doddle |
çocuk oyuncağı, çok kolay şey |
16859 |
dodecagon |
onikigen |
16860 |
dodecahedron |
onikiyüzlü, on iki yüzlü şekil |
16861 |
dodecanese |
on iki ada |
16862 |
dodge the column |
ipe un sermek, yan çizmek |
16863 |
dodge |
özünü kenara çekmek, yana çekilmek, çekinmek, fentgirlik etmek, korunmak, yayınmak, boyun kaçırmak, fırıldak gelmek, hilegerlik etmek, kelekbazlık etmek, kelek gelmek, ileri-geri hareket etmek, var-gel etmek, daldalanmak, gizlenmek, atlatmak, hileyle kurtulmak, yırtmak, yana kaçış, fırıldak, kelek, aldatma, fent, hile, aldanma, yalan, üçkâğıt, oyun, namussuzluk, plan, yol |
16864 |
dodger |
vergi kaçakçısı, madrabaz |
16865 |
dodgy |
(İİ) riskli, tehlikeli, üçkâğıtçı, namussuz |
16866 |
dodo |
dodo kuşu |
16867 |
doe |
dişi geyik ya da tavşan |
16868 |
doer |
yapan kimse, eden kimse, fail |
16869 |
doeskin |
dişi geyik derisi |
16870 |
doff |
çıkarmak (elbise) |
16871 |
doffer |
penyör, tarak |
16872 |
dog cheap |
sudan ucuz, çok ucuz |
16873 |
dog clutch |
çeneli kavrama, kurtağızlı kavrama |
16874 |
dog collar |
köpek tasması, dik ve yüksek yaka |
16875 |
dog days |
yılın en sıcak günleri |
16876 |
dog hair |
köpek kılı |
16877 |
dog in the manger |
ne yer ne yedirir kişi |
16878 |
dog one's footsteps |
peşini bırakmamak |
16879 |
dog rose |
köpek gülü, yabani gül, kuşburnu |
16880 |
dog tired |
yorgun argın, turşu gibi |
16881 |
dog |
köpek, it, (kurt/tilki/vb.) köpekgillerin erkeği, hıyar, köpek herif, izlemek, peşini bırakmamak |
16882 |
dog-ear |
kıvrık sayfa köşesi |
16883 |
dog-eared |
sayfa uçları kıvrık |
16884 |
dog's breakfast |
karman çorman |
16885 |
dog's life |
tasalı hayat |
16886 |
dogfight |
savaş uçakları arasındaki çatışma |
16887 |
dogfish |
küçük köpekbalığı |
16888 |
dogged |
inatçı |
16889 |
doggedness |
sebat, inat |
16890 |
doggie |
bkz.doggy |
16891 |
doggish |
köpek gibi, ters, huysuz |
16892 |
doggone! |
Hay Allah!, Allah'ın belası!, mel'un! |
16893 |
doggy |
ç.dili kuçukuçu, köpek |
16894 |
doghouse |
köpek kulübesi |
16895 |
dogie |
annesiz buzağı |
16896 |
dogma |
dogma, inak |
16897 |
dogmatic |
dogmatik, inaksal, inakçı |
16898 |
dogmatism |
dogmatizm, dogmacılık |
16899 |
dogmatist |
dogmatik kimse |
16900 |
dogmatize |
kestirip atmak, kesin olarak fikrini söylemek |
16901 |
dogsbody |
angarya ve ayak işlerini yapan kişi |
16902 |
dogtooth |
köpek dişi |
16903 |
dogvane |
yelkovan, pinel |
16904 |
dogwatch |
gemide kısa akşam nöbeti |
16905 |
dogwood |
kızıl çubuk |
16906 |
doh |
do notası |
16907 |
doily |
küçük peçete |
16908 |
doing |
(birisinin yaptığı) iş, sıkı çalışma |
16909 |
doings |
işler, tavır, faaliyetler, gidişat |
16910 |
doit |
mangır, metelik |
16911 |
dolce |
hoş |
16912 |
doldrums |
morali bozuk, keyifsiz, neşesiz |
16913 |
dole out |
iane olarak dağıtmak |
16914 |
dole |
hükümetten işsizlik maaşı almak, (out ile) gereksinen kişilere pul ya da yiyecek vermek |
16915 |
doleful |
üzgün, kederli, mahzun |
16916 |
dolefulness |
keder, hüzün, kasvet |
16917 |
dolerite |
dolerit, dolantaşı |
16918 |
dolichocephalic |
dolikosefal, uzunkafalı |
16919 |
doline |
düden |
16920 |
doll up |
güzelce giyinmek, giyinip kuşanmak, giydirmek |
16921 |
doll |
oyuncak bebek, kavırçak, ninik |
16922 |
dollar area |
dolar sahası |
16923 |
dollar bloc |
dolar bloku |
16924 |
dollar diplomacy |
dolar diplomasisi |
16925 |
dollar exchange |
dolar üzerinden işlem |
16926 |
dollar pool |
dolar havuzu |
16927 |
dollar premium |
dolar primi |
16928 |
dollar shortage |
dolar kıtlığı |
16929 |
dollar |
dolar |
16930 |
dollhouse |
oyuncak bebek evi |
16931 |
dollish |
bebeksi, bebekçe |
16932 |
dollop |
(yiyecek/vb.) yığın |
16933 |
dolly |
bkz.doll |
16934 |
dolman |
bir çeşit giysi, dolama |
16935 |
dolmen |
dolmen, taş gömüt |
16936 |
dolomite limestone |
dolomitli kireçtaşı |
16937 |
dolomite |
dolomit |
16938 |
dolomitization |
dolomitleşme |
16939 |
dolorous |
acıklı, kederli, elem veren |
16940 |
dolour |
keder, elem |
16941 |
dolphin |
yunusbalığı |
16942 |
dolt |
ahmak kimse, salak kimse |
16943 |
doltish |
kafasız, budala |
16944 |
domain theory |
domen teorisi, evlek kuramı |
16945 |
domain |
beylik arazi, ülke, alan |
16946 |
dome dam |
kubbeli baraj |
16947 |
dome roof |
kubbe çatı |
16948 |
dome |
kubbe |
16949 |
domed |
kubbeli, kubbe şeklinde, yuvarlak |
16950 |
domed-shaped |
kubbe biçimli |
16951 |
domestic affairs |
iç meseleler |
16952 |
domestic animal |
evcil döngül |
16953 |
domestic architecture |
yerli mimari |
16954 |
domestic bill |
ülke içi poliçe |
16955 |
domestic consumption |
yurtiçi tüketim |
16956 |
domestic corporation |
yerli şirket, milli şirket |
16957 |
domestic court |
yerel mahkeme |
16958 |
domestic crafts |
ev sanatları |
16959 |
domestic currency |
milli pul, ülke pulu |
16960 |
domestic demand |
yurtiçi talep |
16961 |
domestic economy |
ev ekonomisi, ev idaresi |
16962 |
domestic expenditure |
yurtiçi harcama |
16963 |
domestic flight |
iç hatlar |
16964 |
domestic good |
yerli malı |
16965 |
domestic goods |
yerli malları |
16966 |
domestic income |
yurtiçi gelir, milli gelir |
16967 |
domestic industry |
yerli sanayi |
16968 |
domestic inflation |
yurtiçi enflasyon |
16969 |
domestic investment |
yurtiçi yatırım |
16970 |
domestic life |
ev yaşamı |
16971 |
domestic loan |
yerli kredi |
16972 |
domestic mail |
yurtiçi posta |
16973 |
domestic market |
iç piyasa |
16974 |
domestic monetary unit |
ülke pul birimi, pul vahidi |
16975 |
domestic partnership |
yerli ortaklık |
16976 |
domestic payments |
ülke içindeki ödemeler |
16977 |
domestic policy |
iç politika |
16978 |
domestic price |
yurtiçi fiyatı, yerli fiyatı |
16979 |
domestic product |
yerli ürün |
16980 |
domestic profit |
yurtiçi kâr |
16981 |
domestic recession |
iç ekonomik durgunluk |
16982 |
domestic route |
iç hat |
16983 |
domestic safety |
iç güvenlik |
16984 |
domestic trade |
iç ticaret, yurtiçi ticaret |
16985 |
domestic value |
yurtiçi değeri |
16986 |
domestic |
ev/kodak ile ilgili, evcil, yerli, hizmetçi |
16987 |
domesticate |
(döngül) evcilleştirmek, ev işlerine alıştırmak |
16988 |
domestication |
evcilleştirme, evcilleşme |
16989 |
domesticity |
ev/kodak yaşamı, ev/kodak yaşamını sevme |
16990 |
domicile |
ev, ikâmetgâh |
16991 |
domiciled |
konutlu, ikametgâhlı |
16992 |
domiciliary arrest |
evde gözaltı |
16993 |
domiciliary |
eve ait |
16994 |
domiciliate |
(poliçe) ödemek, tediye etmek |
16995 |
dominance |
egemenlik, üstünlük |
16996 |
dominant character |
başat karakter |
16997 |
dominant factor |
başat etken |
16998 |
dominant gene |
başat gen |
16999 |
dominant mode |
baskın mod |
17000 |
dominant species |
başat tür, baskın tür |
17001 |
dominant wave |
baskın dalga |
17002 |
dominant |
egemen, üstün, yüksek, başat, dominat |
17003 |
dominate |
egemen olmak, hakim olmak, hükmetmek, -de etkin olmak, en önemli yeri tutmak, -den daha yüksekte olmak |
17004 |
domination |
egemenlik, hakimiyet |
17005 |
domineer |
hâkimiyet kurmak, baskı yapmak |
17006 |
domineering |
despotça davranan, baskıcı, zorba |
17007 |
Dominican Republic |
Dominik Cumhuriyeti |
17008 |
dominie |
öğretmen, hoca |
17009 |
dominion |
egemenlik, yönetme hakkı, dominyon, yönetilen bölge/ülke |
17010 |
domino |
domino taşı, ç.domino oyunu |
17011 |
dominos |
domino oyunu |
17012 |
don |
(İngiltere'de) birdemde öğretim görevlisi, öğretmen, (İspanya'da) Bay, Beyefendi, Bey |
17013 |
Don't mention it! |
bir şey değil!, estağfurullah! |
17014 |
dona |
hanım, bayan, ispanyol hanımı |
17015 |
donate |
(pul/vb.) bağışlamak, bağışta bulunmak |
17016 |
donated |
hibe edilmiş, bağışlanmış |
17017 |
donation |
bağış |
17018 |
donator |
bağışçı, bağışta bulunan |
17019 |
done |
bitmiş, sona ermiş, yapılmış, çok yorgun, pişmiş |
17020 |
Done! |
Tamam!, Kabul! |
17021 |
donee |
bağış alan kişi, bağışlayan |
17022 |
dong |
erkeklik kılganı |
17023 |
donjon |
burç |
17024 |
donkey boiler |
yardımcı kazan |
17025 |
donkey engine |
yardımcı kozgaltka |
17026 |
donkey |
eşek |
17027 |
donkey's years |
sittin sene |
17028 |
donkeywork |
angarya |
17029 |
donor |
bağışta bulunan kimse, (kılgan/kan/vb.) bağışlayan kimse, donör, verici |
17030 |
doodad |
incik boncuk |
17031 |
doodle |
amaçsızca bir şeyler karalamak, çiziktirmek |
17032 |
doodlebug |
uçan bomba |
17033 |
doohickey |
şey |
17034 |
doom |
kötü kader, yazgı, ölüm, son, akıbet, mahkum etmek |
17035 |
doomsday |
kıyamet günü |
17036 |
door check |
kapı otomatiği |
17037 |
door frame |
kapı kasası |
17038 |
door handle |
kapı tokmağı, kapı kolu |
17039 |
door hinge |
kapı menteşesi |
17040 |
door jamb |
kapı sövesi |
17041 |
door knob |
kapı topuzu, kapı tokmağı |
17042 |
door knocker |
kapı tokmağı |
17043 |
door lock |
kapı kilidi |
17044 |
door mat |
paspas |
17045 |
door panel |
kapı panosu |
17046 |
door post |
kapı dikmesi |
17047 |
door sill |
kapı eşiği |
17048 |
door to door |
kapı kapı |
17049 |
door window |
kapı penceresi |
17050 |
door |
kapı, bab, giriş, ev, bina |
17051 |
doorbell |
kapı zili, kapı zengi |
17052 |
doorcase |
kapı kasası |
17053 |
doorkeeper |
kapıcı |
17054 |
doorman |
kapıcı |
17055 |
doormat |
paspas |
17056 |
doorplate |
isim yazılı kapı tabelası |
17057 |
doorstep |
eşik, astana |
17058 |
doorstop |
kapı tamponu |
17059 |
doorway |
kapı aralığı, kapı boşluğu, giriş |
17060 |
dope additive |
katkı maddesi |
17061 |
dope out |
çözüm yolu bulmak |
17062 |
dope |
uyuşturucu madde, budala, salak, bilgi haber, uyuşturucu madde vermek, uyuşturucu katmak, (at/vb.ye) doping yapmak |
17063 |
dopey |
budala, salak, (uyuşturucuyla) uyuşmuş, uykulu |
17064 |
doping |
katkılama, doping |
17065 |
dopy |
bkz.dopey |
17066 |
Doric order |
Dor düzeni |
17067 |
Doric |
Dorlara ait, kaba, bozuk |
17068 |
dorm |
bkz.dormitory |
17069 |
dormancy |
uyuşukluk, uyku hali, hareketsizlik |
17070 |
dormant account |
atıl hesap, hareketsiz hesap |
17071 |
dormant bud |
dinlenme tomurcuğu, kış tomurcuğu |
17072 |
dormant capital |
ölü sermaye |
17073 |
dormant partner |
komanditer ortak |
17074 |
dormant season |
dinlenme dönemi, kış dönemi |
17075 |
dormant |
hareketsiz, etkin olmayan, uykuda |
17076 |
dormer window |
çatı penceresi, dam penceresi, arnavut bacası |
17077 |
dormer |
taban direği |
17078 |
dormice |
kakırca, fındık sıçanı |
17079 |
dormitory town |
yatakhane şehir, koğuşkent, yatıkent |
17080 |
dormitory |
yatakhane, koğuş, öğrenci yurdu |
17081 |
dormouse |
fındık faresi |
17082 |
dorsal cavity |
sırt boşluğu |
17083 |
dorsal fin |
sırt yüzgeci |
17084 |
dorsal side |
sırt tarafı |
17085 |
dorsal |
sırtla ilgili, sırt ..., arka |
17086 |
dory |
yassı bir çeşit kayık |
17087 |
dos and don'ts |
davranış kuralları |
17088 |
dos-a-dos |
sırt sırta |
17089 |
dosage |
dozaj, düzem |
17090 |
dose rate |
doz oranı |
17091 |
dose |
doz, düze, miktar, belli bir dozda ilaç vermek |
17092 |
dosimeter |
dozimetre |
17093 |
dosimetry |
dozimetri |
17094 |
dosing machine |
dozaj kılgası |
17095 |
doss |
kısa uyku, şekerleme, (down ile) yatmak |
17096 |
dosser |
sırtta taşınan sepet, küfe |
17097 |
dossier |
dosya |
17098 |
dot generator |
çekit üreteci |
17099 |
dot printer |
çekit basıcı, çekit yazıcı |
17100 |
dot product |
çekit çarpımı |
17101 |
dot |
çekit, nokta, benek, çekidini koymak, noktasını koymak |
17102 |
dot-matrix |
çekit matris |
17103 |
dot-spot |
beneklemek |
17104 |
dotage |
bunaklık |
17105 |
dotard |
bunak, moruk |
17106 |
dote on |
bunamak, hariflemek |
17107 |
dote upon |
aşırı sevmek, düşkün olmak |
17108 |
dote |
(on/upon ile) çok sevmek, üzerine titremek |
17109 |
doting |
düşkün, üzerine titreyen |
17110 |
dotted curve |
çekitli eğri |
17111 |
dotted line |
çekitli doğru |
17112 |
dotted |
çekitli, benekli |
17113 |
dotterel |
dağ yağmur kuşu |
17114 |
dotty |
üşütük, çatlak, kaçık |
17115 |
double account system |
çift hesap jüyesi |
17116 |
double action |
çift etki |
17117 |
double agent |
iki taraflı çalışan casus |
17118 |
double amplitude |
çifte genlik, tepeden tepeye genlik |
17119 |
double armature |
çift armatür |
17120 |
double back |
aynı yolu geri dönmek |
17121 |
double bass |
kontrbas |
17122 |
double bearing |
çift yatak |
17123 |
double bed |
iki kişilik yatak |
17124 |
double bend |
çift dirsek, S dirseği |
17125 |
double bind |
iki arada bir derede kalma yağdayı |
17126 |
double boiler |
benmari |
17127 |
double bond |
çift bağ |
17128 |
double bottom |
çifte karine, çift dip, dabılbatım |
17129 |
double breasted |
kruvaze |
17130 |
double bridge |
çift köprü |
17131 |
double buffering |
çift tamponlama |
17132 |
double capacity |
çift kapasite |
17133 |
double chamfered drill |
çift ağızlı matkap |
17134 |
double chinned |
çifte gerdanlı |
17135 |
double circuit |
çift devreli |
17136 |
double cloth |
çift kumaş |
17137 |
double columns |
çift sütun, çift kolon |
17138 |
double concave |
çifte çukur |
17139 |
double cone |
çift koni |
17140 |
double consonant |
çift ünsüz |
17141 |
double convex |
çifte dışbükey |
17142 |
double crank |
çifte dirsek |
17143 |
double cross |
çift melez |
17144 |
double dealer |
ikiyüzlü |
17145 |
double dealing |
ikiyüzlülük |
17146 |
double decomposition |
çifte bozunma |
17147 |
double density |
çifte yoğunluk |
17148 |
double diode |
çift diyot |
17149 |
double door |
çift kapı |
17150 |
double entry |
çift giriş, çift kayıt, çifte kayıt usulü |
17151 |
double floor |
çift döşeme, çift taban |
17152 |
double for |
dublörlük etmek, kontr yapmak |
17153 |
double freight |
çift navlun |
17154 |
double frequency |
çift frekans |
17155 |
double ignition |
çift ateşleme |
17156 |
double insurance |
çifte sigorta |
17157 |
double layer |
çift tabaka, çift katman |
17158 |
double length |
çift uzunluk |
17159 |
double liability |
zincirleme yükümlülük |
17160 |
double line |
çift hat |
17161 |
double name draft |
iki imzalı poliçe |
17162 |
double or quits |
ya mars ya fit |
17163 |
double parachute |
çift paraşüt |
17164 |
double payment |
mükerrer ödeme |
17165 |
double pick |
iki ağızlı kazma |
17166 |
double piston engine |
çift pistonlu kozgaltka |
17167 |
double piston |
çift piston |
17168 |
double plate |
çift plaka, çift levha |
17169 |
double pole |
çift kutup |
17170 |
double pricing |
çifte fiyatlama |
17171 |
double reception |
çift alış |
17172 |
double room |
iki kişilik oda |
17173 |
double row |
çift sıralı |
17174 |
double salt |
çift tuz |
17175 |
double sampling |
çift örnekleme |
17176 |
double sideband |
çift yan bant |
17177 |
double slit |
çift fant, çiftyarık |
17178 |
double spaced |
çift aralıklı |
17179 |
double standard |
çifte standart |
17180 |
double stars |
çift yıldız |
17181 |
double talk |
çeşitli anlamlar verilebilecek söz |
17182 |
double tax |
çifte vergi |
17183 |
double taxation |
çifte vergilendirme |
17184 |
double the amount |
miktarı ikiye katlamak |
17185 |
double time |
hızlı yürüyüş |
17186 |
double track |
çift yol |
17187 |
double up |
eğilmek, bükülmek, paylaşmak |
17188 |
double |
çift, koşa, iki, iki kişilik, iki misli, benzer, eş, duble (içki), iki misli, iki katı, iki kat artırmak, iki katına çıkartmak, iki misli yapmak, iki misli olmak, iki kat etmek, kıvırmak, katlamak |
17189 |
double-acting |
çift etkili, iki taraflı çalışan |
17190 |
double-armed |
çift kollu |
17191 |
double-barrelled |
çift namlulu, iki anlamlı |
17192 |
double-beam |
çift huzmeli |
17193 |
double-check |
iki kere denetlemek, tekrar kontrol etmek |
17194 |
double-current |
çift akımlı |
17195 |
double-cut file |
çapraz dişli eğe |
17196 |
double-date |
(iki çift) birlikte gezmek |
17197 |
double-decker |
iki katlı otobüs |
17198 |
double-dutch |
anlaşılmaz yazı/konuşma, zırva |
17199 |
double-edged |
iki ağızlı, çift ağızlı, iki tarafı keskin |
17200 |
double-ended |
iki ucu bir olan |
17201 |
double-faced |
ikiyüzlü, iki taraflı (kumaş) |
17202 |
double-fed |
çift beslemeli |
17203 |
double-glaze |
çift cam takmak |
17204 |
double-glazing |
çift cam |
17205 |
double-handed |
hilekâr |
17206 |
double-headed |
çift başlı |
17207 |
double-header |
iki lokomotifle çekilen tren |
17208 |
double-jointed |
iki eklemli, çok oynak mafsallı |
17209 |
double-lock |
çift kilit vurmak |
17210 |
double-park |
arabayı yolun ortasında bırakmak |
17211 |
double-precision |
çifte kesinlikli |
17212 |
double-quick |
çok hızlı, jet gibi, çok hızlı, jet gibi, çabuk yürüyüş, çok çabuk yürümek |
17213 |
double-sided |
çift taraflı, çift yüzlü |
17214 |
double-stage |
çift evreli, çift aşamalı |
17215 |
double-threaded |
çift vida dişli |
17216 |
double-tongued |
özü sözü bir olmayan |
17217 |
doubled yarn |
bükümlü iplik, çiftkat iplik |
17218 |
doubledeck |
çift katlı |
17219 |
doubledecker |
çift katlı otobüs |
17220 |
doubleness |
çift olma yağdayı, iki anlamlılık |
17221 |
doubler |
katlama kılgası |
17222 |
doubles |
(tenis) çiftler maçı |
17223 |
doublet |
çift mercek, duble taş, mükerrer satır |
17224 |
doubling |
iki katına çıkarma, katlama, bükme |
17225 |
doubly |
iki misli, iki kat, iki yönden |
17226 |
doubt |
-den kuşkulanmak, güvenmemek, zannetmemek, emin olmamak, kuşkusu olmak, kuşku |
17227 |
doubtful account |
şüpheli hesap |
17228 |
doubtful debts |
şüpheli alacaklar |
17229 |
doubtful |
kuşkulu, karanlık, güvenilmez, kesin olmayan, şüpheli |
17230 |
doubtfulness |
şüphelilik, kararsızlık, belirsizlik |
17231 |
doubting Thomas |
şüpheci kimse |
17232 |
doubting |
kuşku duyan, endişe eden, şüphe eden |
17233 |
doubtless |
kuşkusuz, şüphesiz, kesin, muhtemelen |
17234 |
douce |
ağır başlı, sakin |
17235 |
douceur |
bahşiş, rüşvet |
17236 |
douche |
şırınga, şırınga etmek |
17237 |
dough |
hamur, pul |
17238 |
doughboy |
mayalı çörek |
17239 |
doughnut |
lokma benzeri bir tür tatlı |
17240 |
doughtily |
cesaretle, kuvvetle |
17241 |
doughtiness |
cesaret, kuvvet, yiğitlik |
17242 |
doughty |
kuvvetli, sağlam, yiğit, cesur, kahraman |
17243 |
doughy |
hamur gibi, yufka gibi |
17244 |
dour |
sert, soğuk, suratsız |
17245 |
Douse the glim! |
Lambaya püf de! |
17246 |
douse |
ıslatmak, sulamak, suya salmak, batırmak, sokmak, basmak, sokulmak, batırılmak, salınmak, çıkartmak, soğumak, söndürmek |
17247 |
dove |
güvercin, kumru |
17248 |
dovecote |
güvercinlik |
17249 |
dovetail joint |
kırlangıç kuyruğu geçme, sandık geçmesi |
17250 |
dovetail key |
kırlangıç kuyruğu kama |
17251 |
dovetail saw |
zıvana testeresi |
17252 |
dovetail |
kırlangıç kuyruğu, kurtağzı, geçme yapmak, tam uymak, köşe bağı kesmek |
17253 |
dowager |
zengin dul |
17254 |
dowdiness |
kılıksızlık, rüküşlük, eski püskülük |
17255 |
dowdy |
(kadın) kılıksız, rüküş, (giysi) demode, rüküş |
17256 |
dowel pin |
saplama, merkezleme pimi |
17257 |
dowel screw |
vida dişli çivi |
17258 |
dowel |
tespit pimi, ağaç çivi, tahta çivi ile tutturmak |
17259 |
dower |
çeyiz, ağırlık, başlık, drahoma, kabiliyet |
17260 |
down and out |
bezgin |
17261 |
down at heel |
kılıksız, pejmürde |
17262 |
down feathers |
kıl tüyleri |
17263 |
down in the dumps |
üzgün, hüzünlü, çökmüş, üzüntülü |
17264 |
down in the mouth |
neşesiz |
17265 |
down payment |
peşinat, depozito, teminat |
17266 |
down period |
bakım ve onarım için kapalı dönem |
17267 |
down resistant |
tüy geçmez |
17268 |
down to the ground |
her hususta |
17269 |
down to the wire |
son dakikaya kadar |
17270 |
down tools |
çalışmayı bırakmak |
17271 |
down with |
kahrolsun |
17272 |
down |
aşağı, aşağıya, aşağıda, güneye doğru, güneyde, sıkıca, sağlam bir şekilde, çönge üstünde, yazı olarak, kötüye, kötü bir duruma, daha düşük bir düzeye, geçmişten, üzgün, hüzünlü, neşesiz, aşağısına, aşağısında, boyunca, yere vurmak, yutuvermek, yumuşak tüy, kuş tüyü, ç.(İngiltere'deki) çimenli alçak tepeler |
17273 |
down-market |
ucuz mal satılan yer |
17274 |
down-to-earth |
gerçekçi |
17275 |
downcast |
üzgün, mahzun, (gözler) yere doğru bakan |
17276 |
downdraft carburettor |
ters karbüratör |
17277 |
downdraft |
aşağıya doğru akım |
17278 |
downer |
müsekkin, yatıştırıcı madde |
17279 |
downfall |
düşüş, yıkılma, çöküş, mahvolma, ani yağış, sağanak |
17280 |
downgrade |
(rütbe/derece/vb.) indirmek, alçaltmak |
17281 |
downhaul |
alavere |
17282 |
downhearted |
üzgün, mutsuz |
17283 |
downhill |
yokuş aşağı, yokuş aşağı giden, kolay, çocuk oyuncağı |
17284 |
Downing Street |
ingiliz hükümeti |
17285 |
downpipe |
yağmur iniş borusu |
17286 |
downpour |
sağanak |
17287 |
downproof |
tüy geçmez, kuştüyü geçmez |
17288 |
downright |
tamamen, büsbütün, resmen |
17289 |
downspout |
yağmur borusu, iniş borusu |
17290 |
downstage |
sahnenin önü |
17291 |
downstairs |
alt katta, aşağıda, alt kata, aşağıya, alt kat |
17292 |
downstream |
akıntı yönünde, akış aşağı |
17293 |
downthrow |
atma, atılma, çökme |
17294 |
downtime |
arıza süresi, aksaklık süresi, çalışmama süresi |
17295 |
downtown |
şehir merkezi, çarşı |
17296 |
downtrodden |
kötü davranılmış, ezilmiş, haksızlığa uğramış |
17297 |
downturn |
düşüş, azalma |
17298 |
downward movement |
aşağı doğru hareket |
17299 |
downward |
aşağı inen, düşen, (Aİ) bkz downwards |
17300 |
downwards |
aşağıya doğru |
17301 |
downwash |
aşağı doğru akım |
17302 |
downwind landing |
rüzgâr yönünde iniş |
17303 |
downwind |
rüzgâr yönünde |
17304 |
downy |
tüylü, ince tüylü, havlı |
17305 |
dowry assurance |
çeyiz sigortası |
17306 |
dowry |
çeyiz |
17307 |
dowse |
bkz.douse |
17308 |
doxology |
hamd ve şükran duası |
17309 |
doxy |
metres, doktrin |
17310 |
doyen |
üst rütbeli subay, türkümün en yaşlı üyesi |
17311 |
doze off |
uyuklamak |
17312 |
doze |
şekerleme, kestirme, şekerleme yapmak, kestirmek, uyuklamak |
17313 |
dozen |
düzine |
17314 |
dozer |
dozer |
17315 |
dozy |
uykulu, uyuşturucu, anlayışsız, sersem, mankafalı |
17316 |
drab |
sıkıcı, tekdüze, (renk) donuk, sönük |
17317 |
drabble |
su veya çamura bulamak |
17318 |
drabs |
bkz.dribs |
17319 |
drachm |
dirhem |
17320 |
drachma |
drahmi |
17321 |
draconian |
zalim, gaddar |
17322 |
draconic |
zalim, gaddar |
17323 |
draff |
tortu, posa |
17324 |
draft acceptance |
poliçe kabulü |
17325 |
draft acceptor |
poliçe muhatabı |
17326 |
draft agreement |
anlaşma taslağı |
17327 |
draft at sight |
görüldüğünde ödenecek poliçe |
17328 |
draft discount |
poliçe ıskontosu |
17329 |
draft dodger |
asker kaçağı |
17330 |
draft drawee |
poliçe muhatabı, poliçeyi ödeyecek kişi |
17331 |
draft drawer |
poliçe keşidecisi |
17332 |
draft endorsee |
poliçenin hamili |
17333 |
draft endorsement |
poliçe cirosu |
17334 |
draft evader |
asker kaçağı |
17335 |
draft holder |
poliçe hamili, poliçe sahibi |
17336 |
draft horse |
yük beygiri |
17337 |
draft resolution |
karar taslağı |
17338 |
draft stop |
yangın bölmesi |
17339 |
draft |
taslak, karalama, müsvedde, poliçe, askere alma, askere alan heyet, (Aİ) bkz.draught, taslağını çizmek, askere almak |
17340 |
draftsman |
bkz.draughtsman |
17341 |
drafty |
(Aİ) bkz.draughty |
17342 |
drag an anchor |
demir taramak |
17343 |
drag anchor |
tarama demiri |
17344 |
drag angle |
sürükleme açısı |
17345 |
drag bar |
cer çubuğu, çekme çubuğu |
17346 |
drag chain |
araba çarık zinciri |
17347 |
drag hook |
çekme kancası |
17348 |
drag link |
direksiyon çubuğu, uzun rot |
17349 |
drag on |
gereksiz yere uzamak, uzayıp gitmek, sürmek |
17350 |
drag one's feet |
ağırdan almak |
17351 |
drag out |
gereksiz yere uzamak, uzatmak, zorla söyletmek |
17352 |
drag rope |
çekme halatı, yedek halatı |
17353 |
drag sail |
deniz demiri |
17354 |
drag saw |
çekme testere |
17355 |
drag the anchor |
demir atmak |
17356 |
drag up |
gereksiz yere ortaya koymak, kötü yetiştirmek |
17357 |
drag |
çekme, sürükleme, sürüklenen şey, tırmık, tarak, engel, ayakbağı, (çilim) fırt, can sıkıcı şey/kimse, (erkeğin giydiği) kadın kıyafeti, sürüklemek, sürümek, çekmek, (ağ/kanca/vb.ile) dibini yoklamak, taramak, sürümek, sürüklemek, sürünmek, geride kalmak, ağır hareket etmek |
17358 |
draggle |
kirletmek, kirlenmek, bulaştırmak |
17359 |
dragline excavator |
vargel kazıcısı, vargel ekskavatörü |
17360 |
dragline |
yedek ipi, vargel hattı |
17361 |
dragnet |
gırgır, dip tarama ağı |
17362 |
dragomans |
rehber |
17363 |
dragon |
ejder, ejderha, şirret kadın, cadaloz kocakarı |
17364 |
dragonfly |
yusufçuk, çamcarı |
17365 |
dragoon |
dragon, ağır süvari, halka işkence etmek, zulmetmek |
17366 |
dragster |
kısa mesafeli sürat yarış arabası |
17367 |
drain cock |
boşaltma musluğu |
17368 |
drain pipe |
boşaltma borusu |
17369 |
drain plug |
boşaltma tapası, boşaltma tıkacı |
17370 |
drain tile |
lağım tuğlası |
17371 |
drain trap |
lağım sifonu, süzme sifonu, boşaltma sifonu |
17372 |
drain valve |
boşaltma musluğu |
17373 |
drain |
akmak, akıtmak, kurumak, kurutmak, güçsüzleşmek, tükenmek, güçsüzleştirmek, tüketmek, pis su borusu, arna, lağım, akaç, akak, (sürekli zaman/pul/vb.) harcatan şey, masraf |
17374 |
drainage area |
kurutma alanı, drenaj alanı |
17375 |
drainage basin |
akaçlama havzası, drenaj havzası |
17376 |
drainage ditch |
akaçlama hendeği, drenaj hendeği |
17377 |
drainage fitting |
pissu boru donanımı |
17378 |
drainage gallery |
drenaj galerisi |
17379 |
drainage gate |
drenaj kapağı |
17380 |
drainage pipe |
drenaj borusu, süzme künkü |
17381 |
drainage pit |
drenaj çukuru |
17382 |
drainage plough |
drenaj pulluğu |
17383 |
drainage trap |
drenaj sifonu |
17384 |
drainage tube |
dren |
17385 |
drainage water |
süzülen su |
17386 |
drainage well |
drenaj kuyusu |
17387 |
drainage |
suları akıtma, akaçlama, kanalizasyon, akaklama |
17388 |
drainboard |
bulaşık süzgüsü, süzgü, damlalık |
17389 |
drainer |
süzgeç, süzgü |
17390 |
drainpipe |
pis su akıtma borusu, akak |
17391 |
drains |
kanalizasyon şebekesi |
17392 |
drake |
erkek ördek |
17393 |
dram |
dirhem |
17394 |
drama |
(ünalgı, sınalgı ya da tiyatroda oynanan) oyun, drama, tiyatro sanatı, heyecanlı olaylar dizisi |
17395 |
dramatic |
tiyatroyla ilgili, dramatik, oyumsal, heyecanlandırıcı |
17396 |
dramatics |
tiyatroculuk, oyun yazma/oynama sanatı, amatör tiyatro çalışmaları |
17397 |
dramatis personae |
oyunda oynayanlar |
17398 |
dramatist |
oyun yazarı |
17399 |
dramatize |
oyunlaştırmak, sahneye uyarlamak, (olayı) heyecanlı bir şekle sokmak, abartmak |
17400 |
dramaturgist |
dramaturg, oyun yazarı |
17401 |
dramaturgy |
tiyatro eseri yazma sanatı |
17402 |
drape |
(kumaş/vb.ile) üstünü örtmek, kaplamak, sermek, süslemek, uzatmak, yaymak |
17403 |
draper |
kumaşçı |
17404 |
drapery |
kumaşçılık, kumaş |
17405 |
drapes |
perde |
17406 |
drastic changes |
köklü değişiklikler |
17407 |
drastic |
güçlü, şiddetli, etkili |
17408 |
draught animal |
koşum döngülü |
17409 |
draught beer |
fıçı birası |
17410 |
draught |
cereyan, hava akımı, yudum, geminin yüzebileceği derinlik, dama taşı |
17411 |
draughts |
dama oyunu |
17412 |
draughtsman |
teknik ressam, dama taşı |
17413 |
draughty |
soğuk cereyanlı |
17414 |
draw a bead on |
göz koymak |
17415 |
draw a bill |
borç senedi düzenlemek |
17416 |
draw a blank |
başarısız olmak |
17417 |
draw a bow at a venture |
boş atıp dolu tutmak |
17418 |
draw a check |
çek keşide etmek, çek yazmak |
17419 |
draw a commission |
komisyon sağlamak, komisyon almak |
17420 |
draw a conclusion |
sonuç çıkarmak |
17421 |
draw a deed |
belge düzenlemek, belge tanzim etmek |
17422 |
draw a long date |
uzun vadeli keşide etmek |
17423 |
draw a parallel between |
benzetmek |
17424 |
draw a picture |
resim çizmek |
17425 |
draw a prize |
ödül kazanmak |
17426 |
draw a veil over sth |
bir şeyin üstüne perde çekmek |
17427 |
draw a veil over |
üstüne perde çekmek |
17428 |
draw applause |
alkış almak |
17429 |
draw aside |
bir tarafa çekmek |
17430 |
draw attention |
dikkatini çekmek |
17431 |
draw away |
hızla çekmek, uzaklaştırmak, arayı açmak |
17432 |
draw back |
gerilemek, kaçınmak, kaçmak |
17433 |
draw blood |
çileden çıkarmak |
17434 |
draw down |
indirmek |
17435 |
draw in one's horns |
yelkenleri suya indirmek, masrafı kısmak |
17436 |
draw in |
her yandan kuşatmak |
17437 |
draw interest |
faiz almak |
17438 |
draw lots |
kura çekmek |
17439 |
draw money out |
bankadan pul çekmek |
17440 |
draw money |
pul çekmek |
17441 |
draw near |
yaklaşmak, yakınlaşmak, sokulmak |
17442 |
draw on |
kullanmak, yararlanmak |
17443 |
draw out an account |
hesap özeti çıkarmak |
17444 |
draw out |
(gündüz) uzamak, (tren) kalkmak, uzatmak |
17445 |
draw profit |
kâr sağlamak |
17446 |
draw sb in |
ilgisini çekmek |
17447 |
draw sb out |
konuşturmak, söyletmek, açmak |
17448 |
draw sth from |
den elde etmek |
17449 |
draw sth out |
banka hesabından pul çekmek, uzatmak |
17450 |
draw sth up |
yaklaştırmak, düzenlemek, yazmak |
17451 |
draw the dole |
işsizlik pulu almak |
17452 |
draw the line at |
çizgi çekmek, dur demek |
17453 |
draw the line |
çizgiyi çekmek, karşı çıkmak |
17454 |
draw the long bow |
desteksiz atmak |
17455 |
draw the match |
maçı berabere bitirmek |
17456 |
draw up a deed |
belge düzenlemek, senet düzenlemek |
17457 |
draw up |
belge hazırlamak, durmak, durdurmak, tanzim etmek |
17458 |
draw |
(resim) çizmek, şekil çekmek, yapmak, çekmek, çekip çıkartmak, almak, ilerlemek, gelmek, ilgisini çekmek, cezbetmek, çekmek, (oyun/savaş/vb.) berabere bitirmek/bitmek, (nefes) çekmek, kura, çekiliş, (maç/vb.) beraberlik, ilgi toplayan şey/kimse, sıyırma, çekip çıkartma |
17459 |
drawback |
dezavantaj, engel, sorun, güçlük |
17460 |
drawbar pull |
çekiş gücü, cer kuvveti |
17461 |
drawbar |
çekme çubuğu, çeki kolu |
17462 |
drawbench |
hadde tezgâhı |
17463 |
drawbolt |
çeki demiri, koşum demiri |
17464 |
drawbridge |
açılır kapanır köprü, kalkma köprü |
17465 |
drawee bank |
muhatap banka |
17466 |
drawee |
muhatap, poliçe keşide edilen kişi |
17467 |
drawer |
çekmece, sıyırma, göz |
17468 |
drawers |
külot, don |
17469 |
drawgear |
koşum takımı, çekme takımı |
17470 |
drawhook |
çekme çengeli, koşum çengeli |
17471 |
drawing account |
vadesiz cari hesap |
17472 |
drawing board |
resim tahtası |
17473 |
drawing book |
resim defteri |
17474 |
drawing knife |
iki saplı bıçak, ağaç bıçağı |
17475 |
drawing paper |
resim çöngesi, çizim çöngesi |
17476 |
drawing pin |
raptiye, pünez |
17477 |
drawing room |
salon, misafir odası, kabul odası |
17478 |
drawing |
resim çizme sanatı, çizim, resim, plan, tasar |
17479 |
drawings |
irat, varidat, hasılat |
17480 |
drawknife |
iki saplı ağaç bıçağı |
17481 |
drawl |
sözcükleri uzatarak konuşmak |
17482 |
drawn |
(yüz) asık, (oyun) berabere |
17483 |
drawstring |
uçkur |
17484 |
dray |
korku, dehşet, korku nedeni, çok korkmak |
17485 |
dread |
çok korkmak, korku, dehşet, korku nedeni |
17486 |
dreaded |
haşmetli |
17487 |
dreadful |
korkutucu, ürkütücü, korkunç, berbat, kötü, rezil |
17488 |
dreadfully |
çok, çok fena, dehşetle, korkunç bir şekilde |
17489 |
dreadnought |
kalın yünlü palto/veya kumaş, dretnot |
17490 |
dream away |
çarçur etmek, boşa harcamak |
17491 |
dream sth up |
hayalinde kurmak |
17492 |
dream |
düş, rüya, düş, hayal, olmayacak şey, çok güzel şey, rüya gibi güzel şey, çok istenen şey, arzu, rüya görmek, rüyasında görmek, düşlemek, düş kurmak, hayal kurmak, (of ile) düşünü kurmak, hayal etmek |
17493 |
dreamer |
rüya gören kimse, hayalci kimse |
17494 |
dreaminess |
hayalcilik, belirsizlik |
17495 |
dreamland |
rüyalar diyarı |
17496 |
dreamless |
rüyasız (uyku) |
17497 |
dreamlike |
rüya gibi, hayali |
17498 |
dreamy |
hayalci, dalgın, düş dünyasında yaşayan, harika, nefis, güzel |
17499 |
dreary |
üzgün, üzücü, sıkıntılı, can sıkıcı, kasvetli |
17500 |
dredge |
tarak kılgası kullanmak, taramak, (yiyeceğin üzerine un/şeker/vb.) serpmek |
17501 |
dredger |
tarak kılgası |
17502 |
dregs |
tortu, çökelek, çökelti, en değersiz, en aşağı kısım, pislik |
17503 |
drench |
ıslatmak, sırılsıklam etmek |
17504 |
drenched to the skin |
sırılsıklam |
17505 |
dres-coat |
frak |
17506 |
dress a ship |
gemiyi bayraklarla donatmak |
17507 |
dress circle |
protokol kısmı, özel koltuklar |
17508 |
dress down |
azarlamak, dayak atmak |
17509 |
dress fabric |
elbiselik kumaş |
17510 |
dress parade |
geçit töreni |
17511 |
dress pattern |
patron, elbise kalıbı |
17512 |
dress sth up |
düzeltmek, süslemek |
17513 |
dress up |
çekici ve farklı kılmak, ilginçleştirmek |
17514 |
dress |
giydirmek, giyinmek, saç yapmak, yaraya pansuman yapmak, sarmak, (yemeği) hazırlamak, süslemek, giysi, elbise, don, sevp, kılık kıyafet, giyim, elbiselik, (giysi) uygun, düzgün |
17515 |
dressage |
atı terbiye etme |
17516 |
dressed lumber |
işlenmiş kereste |
17517 |
dressed up fit to kill |
iki dirhem bir çekirdek |
17518 |
dresser |
mutfak rafı, tabaklık, şifoniyer |
17519 |
dressing gown |
sabahlık, ropdöşambr |
17520 |
dressing plate |
tesviye tablası |
17521 |
dressing room |
tuvalet odası, giyinme odası |
17522 |
dressing table |
tuvalet masası |
17523 |
dressing |
giydirme, giyinme kuşanma, pansuman, sargı, (salça/mayonez/sos/vb.) yemek malzemesi |
17524 |
dressing-down |
azar, fırça |
17525 |
dressmaker |
kadın terzisi |
17526 |
dressmaking |
terzilik |
17527 |
dressy |
şık, iyi giyimli, gösterişli |
17528 |
dribble |
(salya/vb.) damlamak, damlatmak, salya akıtmak, top sürmek |
17529 |
dribblet |
az miktar, parça, nebze |
17530 |
dribs |
çok az miktarlarda |
17531 |
dried cod |
çiroz |
17532 |
dried fruit |
kuru meyve, kuru yemiş |
17533 |
dried fruits |
kuru yemiş |
17534 |
dried milk |
süttozu |
17535 |
dried pulp |
kuru küspe |
17536 |
dried vegetation |
kuru vejetasyon |
17537 |
dried |
kurutulmuş, kurumuş |
17538 |
drier |
bkz.dryer |
17539 |
drift anchor |
deniz demiri, açık deniz çapası |
17540 |
drift angle |
sürüklenme açısı |
17541 |
drift ice |
yüzer buz |
17542 |
drift pin |
ekleme çivisi |
17543 |
drift |
sürükleme, sürüklenme, sürüklenen şey, genel anlam, sürüklemek, sürüklenmek, (kar/kum/vb.) biriktirmek, yığmak, birikmek, yığılmak |
17544 |
driftage |
sürüklenme, sürükleyiş |
17545 |
driftbolt |
geçme cıvata, saplama |
17546 |
drifter |
avare, başıboş, serseri, aylak |
17547 |
drifting snow |
kar tipisi |
17548 |
drill bit |
matkap ucu, matkap ağzı |
17549 |
drill brace |
matkap kolu |
17550 |
drill cartridge |
manevra fişeği |
17551 |
drill chuck |
matkap aynası |
17552 |
drill plough |
mibzerli pulluk |
17553 |
drill sergeant |
talim çavuşu |
17554 |
drill socket |
matkap kovanı |
17555 |
drill steel |
matkap çeliği, burgu çeliği |
17556 |
drill |
(matkapla delik) açmak, delmek, alıştırmak, eğitmek, öğretmek, talim yaptırmak, delgi, matkap, alıştırma, talim |
17557 |
drilled well |
sondajla açılmış kuyu |
17558 |
driller |
delici, matkap kılgası, lağımcı, sondaj işçisi |
17559 |
drilling bit |
matkap ucu |
17560 |
drilling capacity |
delme kapasitesi |
17561 |
drilling core |
karot |
17562 |
drilling hammer |
matkap çekici, delme çekici, lağımcı varyozu |
17563 |
drilling machine |
delme kılgası |
17564 |
drilling platform |
petrol sondaj kulesi |
17565 |
drilling rate |
delme hızı |
17566 |
drilling rig |
sondaj kulesi |
17567 |
drilling |
delme, sondajlama, sondaj yapma |
17568 |
drillmaster |
talim öğretmeni |
17569 |
drink like a fish |
sünger gibi içmek |
17570 |
drink sb under the table |
birinden daha çok içki içebilmek |
17571 |
drink to |
kimese/neyese içmek |
17572 |
drink |
içmek, içki içmek, (in ile) içinde hissetmek, (to ile) kimese/neyese içmek, içilecek şey, içecek, (alkollü) içki, içki düşkünlüğü, içki içme |
17573 |
drink-driving |
içkili araba kullanma |
17574 |
drinkable |
içilebilir |
17575 |
drinker |
(çok) içki içen kimse, içkici |
17576 |
drinking cup |
içme kabı, su bardağı, kadeh |
17577 |
drinking horn |
boynuzdan yapılmış kadeh, boynuz kadeh |
17578 |
drinking problem |
içki problemi |
17579 |
drinking straw |
içme kamışı |
17580 |
drinking water |
içme suyu, iyi su |
17581 |
drinking |
içme |
17582 |
drip cock |
boşaltma musluğu |
17583 |
drip |
damlamak, damlatmak, damlama, damlayan su, damla, damlama sesi, sevimsiz, renksiz, itici kimse |
17584 |
drip-dry |
asılarak kurutulan, ütü istemeyen |
17585 |
dripping |
pişirilen etten damlayan yağ |
17586 |
dripstone |
damlalık, denizlik |
17587 |
drive a hard bargain |
sıkı pazarlık etmek |
17588 |
drive assembly |
işletme takımı, işletme düzeni |
17589 |
drive at sth |
amaçlamak, demek istemek |
17590 |
drive at |
demeye getirmek, ima etmek, demek istemek |
17591 |
drive away |
kovmak, defetmek |
17592 |
drive in |
gayret etmek |
17593 |
drive mad |
çıldırtmak, deli etmek |
17594 |
drive out |
kovmak, defetmek |
17595 |
drive sb mad |
deli etmek |
17596 |
drive sb to distraction |
çılgına çevirmek, deli etmek |
17597 |
drive shaft |
kumanda mili, kardan mili, işletme mili |
17598 |
drive sth home |
bir şeyi açığa kavuşturmak |
17599 |
drive |
götürmek, yürütmek, sürmek, (taşıt) sürmek, (araba/vb.ile) götürmek, -e zorlamak, sevketmek, yönlendirmek, durumuna getirmek, ...etmek, -e güç sağlamak, çalışmaya zorlamak, vurmak, çakmak, taşıtta yolculuk, (park yerine) giriş yolu, topa sert vuruş, girişim, dürtü, pratik zekâ, (araba/vb.) çekiş |
17600 |
drive-in bank |
otobank |
17601 |
drivel |
saçma sapan söz, saçma, saçmalık, saçma sapan konuşmak |
17602 |
driven |
sürmek |
17603 |
driver stage |
sürücü katı |
17604 |
driver |
sürücü, şoför, haydavcı, yöndemci |
17605 |
driver's cab |
haydavcı mahalli |
17606 |
driver's cap |
haydavcı mahalli, sürücü yeri |
17607 |
driver's license |
sürücü belgesi, ehliyet |
17608 |
driving belt |
tahrik kayışı |
17609 |
driving engine |
tahrik kozgaltkası |
17610 |
driving licence |
sürücü belgesi, sürücülük vesikası, ehliyet |
17611 |
driving mechanism |
işletme mekanizması |
17612 |
driving mirror |
dikiz aynası |
17613 |
driving motor |
tahrik kozgaltkası |
17614 |
driving power |
tahrik gücü, çalıştırma gücü |
17615 |
driving pulley |
tahrik kasnağı, işletme kasnağı |
17616 |
driving rain |
şiddetli yağmur |
17617 |
driving shaft |
tahrik mili |
17618 |
driving signal |
sürücü sinyal |
17619 |
driving spring |
zemberek, işletme yayı |
17620 |
driving wheel |
işletme dişlisi, ana çark, ana tekerlek |
17621 |
driving |
çalıştıran, işleten, çeviren, hareket ettiren, sürme, sürüş, işletme, çalıştırma |
17622 |
drizzle |
(yağmur) ince ince yağmak, çiselemek, ince yağmur, çisenti |
17623 |
drizzly |
çiseleyen |
17624 |
droll |
tuhaf, acayip, gülünç, eğlenceli, komik |
17625 |
drollery |
mizah, şaka, tuhaflık |
17626 |
dromedary |
tek hörgüçlü deve, hecin devesi |
17627 |
drone |
erkek arı, asalak, parazit, başkalarının sırtından geçinen kimse, uçarmansız uçar |
17628 |
drool |
ağzının suyu akmak, ağzı sulanmak |
17629 |
droop |
çökmek, sarkmak, aşağı düşmek, eğilmek, üzülmek, zayıflamak |
17630 |
drooping |
sarkık, dermansız, baygın |
17631 |
drop a bombshell |
bombayı patlatmak |
17632 |
drop a brick |
çam devirmek, pot kırmak |
17633 |
drop a clanger |
çam devirmek, pot kırmak |
17634 |
drop a few lines |
iki satır yazmak |
17635 |
drop a hind |
imada bulunmak |
17636 |
drop a hint |
bile bile ağzından kaçırmak |
17637 |
drop a line |
iki satır yazmak |
17638 |
drop a remark |
kasten söylemek |
17639 |
drop anchor |
demir atmak |
17640 |
drop arch |
basık kemer |
17641 |
drop around |
ziyarete gitmek |
17642 |
drop asleep |
uyuyakalmak |
17643 |
drop away |
damla damla akmak, azalmak, dağılmak |
17644 |
drop ball |
tenek atışı |
17645 |
drop behind |
geri kalmak |
17646 |
drop by |
uğramak |
17647 |
drop curtain |
asma tiyatro perdesi |
17648 |
drop down |
düşmek |
17649 |
drop hammer |
şahmerdan |
17650 |
drop in at |
uğramak |
17651 |
drop in |
kısa bir ziyaret için uğramak |
17652 |
drop like a hot potato |
bağları koparmak |
17653 |
drop off |
uykuya dalmak, vefat etmek, düşmek |
17654 |
drop out |
üyelikten ayrılmak, çıkmak, mektebe devam etmemek |
17655 |
drop the ball |
pot kırmak |
17656 |
drop the other shoe |
bir adım daha atmak |
17657 |
drop valve |
ters supap, üstten supap |
17658 |
drop window |
inme pencere, aşağı sürme pencere |
17659 |
drop |
damla, küçük yuvarlak tatlı, düşüş uzaklığı, düşüş, ani düşüş, iniş, düşme, paraşütle atılan insan ya da malzeme, damla biçiminde küçük şeker, (yere) düşürmek, düşmek, (arabadan) indirmek, atıvermek, bırakmak, durdurmak, kesmek, dışarda bırakmak, çıkarmak, çıkagelmek, damlamak, geri kalmak |
17660 |
droplet infection |
hapşırıkla hastalık bulaştırma |
17661 |
droplet |
damlacık |
17662 |
droplight |
iner kalkar lamba |
17663 |
dropout |
mektebi yarım bırakan öğrenci, başka bir yaşam biçimi için toplumdan kopan kimse |
17664 |
dropper |
damlalık |
17665 |
dropping bottle |
damlalıklı şişe |
17666 |
dropping glass |
pipet |
17667 |
dropping |
düşme, damlama, birikinti, gübre |
17668 |
droppings |
ters, döngül dışkısı |
17669 |
dropsical |
ödemli, su toplanmasına elverişli |
17670 |
dropsonde |
dropsonde |
17671 |
dropsy |
sıskalık |
17672 |
droshky |
dört tekerlekli bir Rus arabası |
17673 |
drosometer |
drozometre |
17674 |
dross |
cüruf, süprüntü, artık |
17675 |
drought |
kuraklık, susuzluk |
17676 |
droughty |
kurak, susuz |
17677 |
drove |
insan ya da döngül sürüsü |
17678 |
drover |
davar çobanı, celep, davar tüccarı |
17679 |
drown out |
gürültü ederek bir sesin işitilmesine engel olmak |
17680 |
drown |
(suda) boğulmak, boğmak, suyun altında bırakmak, (sesi) bastırmak, boğmak |
17681 |
drowned in sleep |
ağır uykuya dalmış |
17682 |
drowned weir |
batık savak |
17683 |
drowse |
kestirmek, uyuklamak |
17684 |
drowsiess |
uyuşukluk |
17685 |
drowsily |
uyur gezer bir halde |
17686 |
drowsiness |
uykulu olma, ayakta uyuma, uyuşukluk |
17687 |
drowsy |
uyumak üzere olan, uykulu, uyutan, uyutucu |
17688 |
drub |
sopa çekmek, dayak atmak, sopayla dövmek |
17689 |
drubbing |
dayak, kötek, dövme |
17690 |
drudge |
ağır, zor ve tatsız iş yapmak |
17691 |
drudgery |
ağır, tatsız iş |
17692 |
drudging |
ağır, yorucu, monoton, zahmetli |
17693 |
drug addict |
uyuşturucu bağımlısı, hapçı, esrarkeş |
17694 |
drug on the market |
piyasada ihtiyaçtan fazla bulunan mal |
17695 |
drug peddler |
esrar satıcısı |
17696 |
drug traffic |
uyuşturucu trafiği |
17697 |
drug |
ilaç, uyuşturucu madde, ilaç vermek, uyuşturucu vermek, ilaçla uyutmak |
17698 |
druggist |
eczacı |
17699 |
drugstore |
eczane |
17700 |
drum brake |
tamburlu eğleç, kampanalı eğleç |
17701 |
drum drier |
döner kurutucu, tamburlu kurutucu |
17702 |
drum major |
mızıka şefi |
17703 |
drum out of |
yuhalayarak kovmak, teneke çalmak |
17704 |
drum up trade |
dolaşıp sipariş vermek |
17705 |
drum up |
her türlü yolu deneyip elde etmek |
17706 |
drum |
davul, nağara, bateri, dümbelek, davul şeklinde şey, davul çalmak, davul sesi çıkartmak |
17707 |
drumhead |
davul derisi |
17708 |
drumlin |
drumlin |
17709 |
drummer |
davulcu, baterist |
17710 |
drumstick |
davul sopası, baget, tavuk ya da kuş butu |
17711 |
drunk as a lord |
fitil gibi sarhoş, zilzurna sarhoş |
17712 |
drunk |
sarhoş |
17713 |
drunkard |
ayyaş, sarhoş |
17714 |
drunken |
sarhoş |
17715 |
drunkenness |
sarhoşluk |
17716 |
drupe |
etli ve tek çekirdekli meyve |
17717 |
dry air |
kuru hava |
17718 |
dry behind the ears |
acemi çaylak |
17719 |
dry cell |
kuru pil |
17720 |
dry cleaner's |
kuru temizleme dükkânı |
17721 |
dry cleaning |
kuru temizleme |
17722 |
dry copper |
rafine bakır |
17723 |
dry cough |
kuru öksürük |
17724 |
dry cow |
sütü kesilmiş inek |
17725 |
dry dock |
kuru havuz, sabit havuz, gemi kızağı, havuzlamak, kızağa çekmek |
17726 |
dry farming |
kurutarım, kuru ziraat |
17727 |
dry fodder |
kuru yem |
17728 |
dry gas |
kuru gaz |
17729 |
dry goods |
manifatura, mensucat |
17730 |
dry ice |
kuru buz, donmuş karbondioksit |
17731 |
dry land |
kurak bölge |
17732 |
dry masonry |
harçsız duvar örme |
17733 |
dry matter |
kuru madde |
17734 |
dry measure |
kuru ölçek, kuru maddeler hacim ölçeği |
17735 |
dry nurse |
dadı |
17736 |
dry out |
alkolizmden kurtulmak, alkolizmden kurtarmak |
17737 |
dry process |
kuru işleme |
17738 |
dry rectifier |
kuru redresör, kuru doğrultmaç |
17739 |
dry rot |
kuru çürüklük, ahlaki çöküntü |
17740 |
dry steam |
kuru buhar |
17741 |
dry thermometer |
kuru termometre |
17742 |
dry up |
bulaşıkları kurulamak, susmak, çenesini tutmak |
17743 |
dry wall |
harçsız taş duvar |
17744 |
dry well |
kuru kuyu |
17745 |
dry |
kuru, kurumuş, kupkuru, susuz, susamış, yavan, sevimsiz, kuru, basit, sade ve eğlendirici, mecazi, (içki) sek, kurumak, kurutmak |
17746 |
dry-as-dust |
sıkıcı |
17747 |
dry-clean |
kuru temizleme yapmak |
17748 |
dry-eyed |
ağlamayan, göz yaşı dökmeyen |
17749 |
dry-press |
kuru kalıplama |
17750 |
dryad |
orman perisi |
17751 |
dryer |
kurutma kılgası |
17752 |
drying agent |
kurutma maddesi |
17753 |
drying apparatus |
kurutma aygıtı |
17754 |
drying chamber |
kurutma odası |
17755 |
drying cylinder |
kurutma tamburu |
17756 |
drying machine |
kurutma kılgası |
17757 |
drying oven |
kurutma dolabı |
17758 |
drying plant |
kurutma tesisi |
17759 |
drying rate |
kurutma hızı |
17760 |
drying roller |
kurutma silindiri |
17761 |
drying stove |
kurutma fırını |
17762 |
drying tower |
kurutma kulesi |
17763 |
drying |
kurutma |
17764 |
dryness |
kuruluk, kuraklık, kuru oluş |
17765 |
dual carriageway |
iki yönlü yol |
17766 |
dual control |
çift kumanda |
17767 |
dual income family |
çift gelirli kodak |
17768 |
dual nationality |
çifte vatandaşlık |
17769 |
dual operation |
ikili işlem |
17770 |
dual pricing |
iki fiyat koyma |
17771 |
dual purpose |
çift maksatlı, iki işlevli |
17772 |
dual system |
ikili jüye |
17773 |
dual tyres |
çift lastik |
17774 |
dual |
ikili, iki eş parçalı, dual, çift |
17775 |
dualism |
ikili olma yağdayı, ikilik |
17776 |
duality |
ikilik |
17777 |
dually |
çift olarak |
17778 |
dub |
şövalye ünvanı vermek, lakap takmak, (yanka/vb.) seslendirmek, dublaj yapmak |
17779 |
dubbing studio |
dublaj stüdyosu |
17780 |
dubbing |
dublaj, sözlendirme |
17781 |
dubiety |
şüpheli olma, şüphelilik |
17782 |
dubious |
kuşku ve kararsızlık uyandırıcı, kesin olmayan, kuşkulu, kararsız, güvenilmez |
17783 |
dubiousness |
şüphe, belirsizlik, kararsızlık |
17784 |
dubitative |
şüpheli |
17785 |
ducat |
düka altını, altın pul |
17786 |
duce |
lider |
17787 |
duchess |
düşes |
17788 |
duchy |
dukalık |
17789 |
duck out |
toz olmak |
17790 |
duck |
ördek, (kafasını) eğmek, (başını) suya daldırmak, kaçmak, kaytarmak |
17791 |
duck-bill |
ördek gagası, dakbil |
17792 |
duckbill |
gagalı memeli |
17793 |
duckling |
yavru ördek |
17794 |
ducks and drakes |
suda taş kaydırma oyunu |
17795 |
duckweed |
su mercimeği |
17796 |
ducky |
sevgili, aziz |
17797 |
duct |
guddelerden salgıları akıtan arna, boru |
17798 |
ductile |
yumuşak, şekil verilebilir, sünek, dövülgen |
17799 |
ductility |
süneklik, yumuşaklık |
17800 |
ductless gland |
arnasız bez |
17801 |
ductless |
mecrasız, arnasız |
17802 |
dud cheque |
karşılıksız çek |
17803 |
dud note |
sahte banknot |
17804 |
dud |
işe yaramaz, bozuk, geçersiz, işe yaramaz şey/kimse, geçersiz şey |
17805 |
dude |
züppe adam, kakaş |
17806 |
dudgeon |
öfke, hiddet |
17807 |
duds |
giyim eşyası |
17808 |
due bill |
vadesi gelmiş senet |
17809 |
due date |
vade tarihi, ödeme tarihi |
17810 |
due from banks |
bankalardaki pullar |
17811 |
due sum |
borçlu olunan meblağ |
17812 |
due to |
yüzünden, dolayı, bağlı |
17813 |
due |
hak edilen, gerekli, tam, uygun, yeterli, (pul) ödeme zamanı gelmiş, beklenen, hak, kişinin hakkı, direkt olarak, tam olarak, doğruca |
17814 |
duel |
düello, düello yapmak |
17815 |
duelling |
düello etme |
17816 |
duellist |
düellocu |
17817 |
duenna |
dadı, mürebbiye |
17818 |
dues |
resmi vergiler, aidat |
17819 |
duet |
düet |
17820 |
duff |
bir çeşit muhallebi |
17821 |
duffel coat |
çoban biçimi palto, kalın tüylü kaban |
17822 |
duffel |
kalın havlı yünlü kumaş |
17823 |
duffer |
kafasız adam, beceriksiz kimse, seyyar satıcı |
17824 |
dug |
meme |
17825 |
dugout |
kütükten oyularak yapılmış kayık, yeraltı sığınağı |
17826 |
duke |
dük |
17827 |
dukedom |
dukalık |
17828 |
dulcet |
(ses/vb.) tatlı, hoş, huzur veren |
17829 |
dulcify |
tatlılaştırmak, yumuşatmak |
17830 |
dulcimer |
santur, kanuna benzer bir çeşit çalgı |
17831 |
dull finish |
matlık apresi |
17832 |
dull market |
durgun borsa |
17833 |
dull season |
durgun mevsim |
17834 |
dull |
(renk/hava/vb.) sönük, donuk, açık ve kesin olmayan, boğuk, yavaş düşünen, zor anlayan, sıkıcı, renksiz, tekdüze, monoton, sönükleştirmek, donuklaştırmak, köreltmek, körelmek, donuklaşmak |
17835 |
dullard |
kalın kafalı kimse, mankafa, ahmak kimse |
17836 |
dullish |
ahmak, budala, donuk |
17837 |
dullness of business |
işlerin durgunluğu |
17838 |
dullness |
durgunluk, sıkıntı, ahmaklık, idraksizlik |
17839 |
dully |
uygun olarak |
17840 |
duly |
zamanında, tam olarak, layıkıyla, hakkıyla |
17841 |
Duma |
Çarlık devrinde Rus milli meclisi |
17842 |
dumb show |
pandomim |
17843 |
dumb waiter |
yemek asansörü |
17844 |
dumb |
dilsiz, dilini yutmuş, sessiz, suskun, aptal |
17845 |
dumbbell |
halter, dambıl |
17846 |
dumbfound |
hayretten konuşamaz hale getirmek, şaşkına çevirmek, aptallaştırmak |
17847 |
dumbly |
konuşmadan, ahmakça |
17848 |
dumbness |
dilsizlik, dili tutulma |
17849 |
dumbwaiter |
yemek asansörü, portatif servis masası |
17850 |
dumdum |
dumdum kurşunu |
17851 |
dummy variable |
duyarsız değişken, sağır değişken |
17852 |
dummy |
(cansız) manken, emzik, yapma şey, taklit, aptal, salak |
17853 |
dump condenser |
boşaltma kondansatörü |
17854 |
dump truck |
damperli kamyon |
17855 |
dump |
yere dökmek, düşürmek, indirim yapmak, fiyatta damping yapmak, çöplük/artık yığma yeri, çok pis ve dağınık yer, çöplük, batakhane |
17856 |
dumpcart |
kum v.b.'ni taşıyıp boşaltmaya mahsus araba |
17857 |
dumper |
damperli kamyon |
17858 |
dumping place |
boşaltma yeri, atık yeri |
17859 |
dumping |
damping, ucuzluk, fiyat indirme, tenzilat |
17860 |
dumpling |
meyvalı bir tatlı, etli hamur |
17861 |
dumps |
üzücü durum, hüzün, gam, üzüntü, neşesizlik |
17862 |
dumpy |
tıknaz, bodur, kısa ve şişman |
17863 |
dun |
boz renk, sıkıştıran alacaklı, alacağını istemek, borcunu ödemeye zorlamak |
17864 |
dunce |
kolay öğrenemeyen kimse, aptal |
17865 |
dunderhead |
ahmak, kalın kafalı kimse, aptal |
17866 |
dune |
kum tepesi, kumul |
17867 |
dung beetle |
bokböceği |
17868 |
dung fork |
gübre çatalı |
17869 |
dung heap |
gübre yığını |
17870 |
dung hill |
gübre yığını |
17871 |
dung |
döngül gübresi |
17872 |
dungaree |
Hindistan'a özgü bir çeşit kaba pamuklu kumaş |
17873 |
dungarees |
kalın işçi tulumu |
17874 |
dungeon |
zindan |
17875 |
dungheap |
fışkılık |
17876 |
dunghill |
gübre yığını, mezbele |
17877 |
dunite |
dünit |
17878 |
dunk |
(çaya/kahveye/vb.) batırmak, banmak |
17879 |
dunlin |
sırtı kırmızı bir çeşit kum çulluğu |
17880 |
dunnage |
yük koruma tahtası, tayfaların özel eşyası |
17881 |
duo |
düo, ikili |
17882 |
duo-diode |
çift diyot |
17883 |
duodecimal number |
on ikilik sayı |
17884 |
duodecimal system |
on ikilik jüye |
17885 |
duodecimal |
on ikiye ait, on ikinciye ait, on ikide bir kısım |
17886 |
duodecimo |
on iki yapraklı forma |
17887 |
duodenum |
onikiparmakbağırsağı, duodenum |
17888 |
duodynatron |
duodinatron |
17889 |
duopoly |
duopoli, iki kişinin tekeli |
17890 |
duotriode |
çift triyot |
17891 |
dupe |
kandırılan, aldatılan, kazıklanan kişi, kandırmak, aldatmak, kazıklamak |
17892 |
dupery |
aldatma, hile |
17893 |
dupion |
dupiyon |
17894 |
duple |
çift |
17895 |
duplex brake |
çift eğleç |
17896 |
duplex cable |
dubleks kablo |
17897 |
duplex carburettor |
çift karbüratör |
17898 |
duplex circuit |
çift yönlü devre, ikili çevrim |
17899 |
duplex lathe |
çift torna tezgâhı |
17900 |
duplex operation |
ikili işlem |
17901 |
duplex |
çift, iki katlı apartman dairesi, çift, dubleks |
17902 |
duplicate key |
yedek anahtar |
17903 |
duplicate part |
yedek parça |
17904 |
duplicate production |
seri üretim |
17905 |
duplicate receipt |
makbuz sureti |
17906 |
duplicate |
diğerinin aynısı, kopyası, eşi, iki kısımlı, ikili, çift, kopya etmek, aynısını yapmak |
17907 |
duplication |
kopya, suret, teksir, teksir etme, suret |
17908 |
duplicator |
teksir kılgası, çoğaltıcı |
17909 |
duplicity |
iki yüzlülük, düzenbazlık, hile |
17910 |
durability |
dayanıklılık, sağlamlık |
17911 |
durable goods |
dayanıklı mallar |
17912 |
durable |
dayanıklı, uzun ömürlü, uzun süren |
17913 |
durably |
dayanıklılıkla, mukavemetle, sürekli olarak |
17914 |
duralumin |
duralümin |
17915 |
duramen |
özodunu |
17916 |
durance |
mahpusluk |
17917 |
duration length |
süre, süre uzunluğu |
17918 |
duration of partnership |
ortaklığın süresi |
17919 |
duration |
süre, devam süresi |
17920 |
durative |
süre ile ilgili, sürekli |
17921 |
duress |
zorlama |
17922 |
during |
sırasında, esnasında, süresince |
17923 |
dusk |
akşam karanlığı |
17924 |
dusky |
koyu renkli, gölgeli |
17925 |
dust arrester |
toz toplayıcı |
17926 |
dust bowl |
kuraklık yüzünden toz fırtınalarına maruz kalan bö |
17927 |
dust cloth |
toz bezi |
17928 |
dust coal |
toz kömür |
17929 |
dust collector |
toz kolektörü |
17930 |
dust cover |
eşyaları tozdan korumak için yapılan kılıf |
17931 |
dust devil |
bazen kurak bölgelerde görülen küçük toz fırtınası |
17932 |
dust jacket |
çönge kitap kabı, kitap kabı |
17933 |
dust mask |
toz maskesi, toz yüzlüğü |
17934 |
dust off |
yeniden başlamak |
17935 |
dust storm |
toz fırtınası, kum fırtınası |
17936 |
dust |
toz, pudra, toz toprak, çöp, toz bulutu, toz almak, tozunu almak, tozlamak, toz halinde bir maddeyle kaplamak |
17937 |
dust-tight |
toz geçirmez |
17938 |
dustbin |
çöp kutusu, çöp tenekesi |
17939 |
dustcart |
çöp kamyonu |
17940 |
duster |
toz bezi, silgi, tozlayıcı, toz püskürtücü |
17941 |
dustfree |
tozsuz |
17942 |
dustheap |
toz veya süprüntü yığını |
17943 |
dusting |
toz alma, toz haline getirme |
17944 |
dustman |
çöpçü |
17945 |
dustpan |
faraş |
17946 |
dustproof |
toz geçirmez |
17947 |
dustup |
tartışma, kavga |
17948 |
dusty |
tozlu, sıkıcı, cansız, kuru, tatsız |
17949 |
Dutch brick |
sert tuğla |
17950 |
Dutch cheese |
Hollanda peyniri |
17951 |
dutch courage |
içkinin verdiği çılgınca cesaret |
17952 |
dutch oven |
kalın ve kapalı tava |
17953 |
Dutch treat |
Alman usulü, masrafları paylaşılan ziyafet |
17954 |
Dutch |
Hollandaya/Hollanda diline ilişkin, Hollanda'lı |
17955 |
Dutchman |
Felemenkli, Hollandalı, Hollanda gemisi |
17956 |
dutiable goods |
gümrüğe tabi mallar |
17957 |
dutiable |
gümrüğe tabi |
17958 |
dutiful |
sorumluluk taşıyan, görevine bağlı |
17959 |
dutifully |
vazifesini bilerek |
17960 |
duty call |
mecburi ziyaret |
17961 |
duty mark |
gümrük damgası |
17962 |
duty on exports |
ihracat vergisi |
17963 |
duty to disclose |
bildirme görevi |
17964 |
duty |
görev, vazife, sorumluluk, hizmet, yumuş, iş, vergi |
17965 |
duty-free shops |
vergisiz satış mağazaları |
17966 |
duty-free |
gümrüksüz, gümrükten muaf, gümrüksüz, gümrükten muaf |
17967 |
duty-paid |
gümrük vergisi verilmiş |
17968 |
duvet |
yorgan |
17969 |
duvetine |
divitin |
17970 |
dwarf elder |
yaban mürveri |
17971 |
dwarf star |
cüce yıldız |
17972 |
dwarf wall |
alçak duvar |
17973 |
dwarf |
cüce, cırttan, küçük göstermek, gölgede bırakmak |
17974 |
dwarfish |
cücemsi, cüce gibi |
17975 |
dwarfism |
cücelik |
17976 |
dwell on |
üzerinde kafa patlatmak, çok düşünmek |
17977 |
dwell |
oturmak, yaşamak, ikamet etmek |
17978 |
dweller |
oturan, sakin, ikamet eden veya oturan kimse |
17979 |
dwelling house |
ev, konut, ikametgâh, mesken |
17980 |
dwelling place |
ev, konut |
17981 |
dwelling |
ikametgâh |
17982 |
dwindle |
azalmak, küçülmek |
17983 |
dyad |
iki, çift, iki atomdan meydana gelen molekül |
17984 |
dyadic |
diyadik, ikici |
17985 |
dye affinity |
boyanabilirlik, boyanabilme |
17986 |
dye back |
boya teknesi, boya kabı |
17987 |
dye base |
boya bazı |
17988 |
dye beam |
boya levendi |
17989 |
dye beck |
boya teknesi, boya kabı |
17990 |
dye bobbin |
boyama bobini |
17991 |
dye liquor |
boya banyosu |
17992 |
dye mordant |
boya mordanı |
17993 |
dye padder |
boya fuları |
17994 |
dye remover |
boya çıkarıcı |
17995 |
dye retarder |
boya geciktirici |
17996 |
dye tube |
boya bobini |
17997 |
dye vessel |
boya kabı |
17998 |
dye winch |
boya haspeli |
17999 |
dye works |
boyahane |
18000 |
dye |
kumaş boyası, boya maddesi, boyamak, boyanmak, boyanabilmek, boya tutmak |
18001 |
dyeability |
boyanabilirlik |
18002 |
dyed-in-the-wool |
gerçek, koyu, şaşmaz, hammadde halinde boyanmış |
18003 |
dyehouse |
boyahane |
18004 |
dyeing industry |
boyama sanayii |
18005 |
dyeing machine |
boyama kılgası |
18006 |
dyeing plant |
boyahane |
18007 |
dyeing |
boyama, boyacılık |
18008 |
dyer |
boyacı |
18009 |
dyer's madder |
boya otu |
18010 |
dyer's weed |
Yemen zafranı |
18011 |
dyestuff |
boyarmadde, boyarözdek, boya ilacı |
18012 |
dying will |
ölmek üzereyken ifade edilen arzu, son dilek |
18013 |
dying |
ölmekte olan, ölen |
18014 |
dyke |
bkz.dike |
18015 |
dynamic energy |
dinamik enerji |
18016 |
dynamic load |
dinamik yük |
18017 |
dynamic state |
dinamik durum |
18018 |
dynamic |
dinamik, enerjik, hareketli, aktif, dinamik |
18019 |
dynamics |
devimbilim, dinamik |
18020 |
dynamism |
devingenlik, canlılık, hareketlilik, dinamizm |
18021 |
dynamite |
dinamit, şaşırtıcı, hayranlık uyandırıcı şey/kimse, bomba, dinamitlemek, dinamitle havaya uçurmak |
18022 |
dynamiter |
dinamitçi |
18023 |
dynamo sheet |
dinamo sacı |
18024 |
dynamo |
dinamo |
18025 |
dynamometer |
dinamometre, güç ölçeği |
18026 |
dynamotor |
dinamotor |
18027 |
dynastic |
hanedana ait |
18028 |
dynasty |
hanedan |
18029 |
dynatron |
dinatron |
18030 |
dyne |
din, güç birimi, kuvvet birimi |
18031 |
dynode |
dinot |
18032 |
dys- |
(önek) fena, zor, sert |
18033 |
dysenteric |
dizanteriye ait |
18034 |
dysentery |
dizanteri |
18035 |
dysfunction |
bir uzvun görevini yapmaması |
18036 |
dyslexia |
yazı okuyamama, yazı körlüğü |
18037 |
dyslogistic |
beğenmeyen, tenkit eden |
18038 |
dyspepsia |
sindirim güçlüğü, hazımsızlık |
18039 |
dyspeptic |
hazımsızlıkla ilgili, hazımsızlık çeken |
18040 |
dyspnea |
nefes darlığı |
18041 |
dyspnoea |
dispne, nefes darlığı |
18042 |
dysprosium |
disprosyum |
18043 |
dystrophy |
distrofi, beslenme bozukluğu hastalığı |
18044 |
dysuria |
idrar zorluğu |
18045 |
e-book |
çıncalık kitap, çıncalık hun, ç-hun |
18046 |
each one |
her biri |
18047 |
each other |
birbiri, birbirini |
18048 |
each |
her, her biri, her biri, her birine, tanesi, tanesine, her biri |
18049 |
eager |
istekli, hevesli, arzulu, gayretli, can atan, sabırsız |
18050 |
eagerly |
şiddetli arzuyla, sabırsızlıkla |
18051 |
eagerness |
istek, şevk, sabırsızlık, arzu, canlılık |
18052 |
eagle eye |
keskin göz |
18053 |
eagle owl |
bir çeşit baykuş |
18054 |
eagle ray |
fulyabalığı |
18055 |
eagle |
kartal, bürgüt |
18056 |
eagle-eyed |
keskin gözlü, dikkatli |
18057 |
eaglet |
kartal yavrusu |
18058 |
eaglewood |
yalancı ödağacı |
18059 |
ear microphone |
kulak mikrofonu |
18060 |
ear plug |
kulak tıkacı |
18061 |
ear |
kulak, kulak, başak |
18062 |
earache |
kulak ağrısı |
18063 |
eardrops |
sallantılı küpe, kulak damlası |
18064 |
eardrum |
kulak zarı |
18065 |
earl |
İngiliz kontu |
18066 |
earldom |
kontluk |
18067 |
earlobe |
kulak memesi |
18068 |
early bird |
erken kalkan/gelen kimse |
18069 |
early election |
erken saylav |
18070 |
early fruits |
turfanda meyve |
18071 |
early future |
yakın gelecek zaman |
18072 |
early payment |
vadesinden önce ödeme |
18073 |
early retirement |
erken emeklilik |
18074 |
early vegetables |
turfanda sebze |
18075 |
early warning |
erken uyarı |
18076 |
early |
erken, önceki, ilk, eski, erken, erkenden, -in başlarında, ilk zamanlarında, vaktinden önce, faraş, turfanda |
18077 |
earmark |
(özellikle pul) belirli bir amaç için bir kenara ayırmak |
18078 |
earmarked |
bloke edilmiş, ayrılmış, tahsis edilmiş |
18079 |
earmarking |
ayırma, tahsis |
18080 |
earn money |
pul kazanmak |
18081 |
earn one's living |
ekmeğini kazanmak |
18082 |
earn |
kazanmak |
18083 |
earned income |
kazanç geliri |
18084 |
earned premium |
kazanılmış prim |
18085 |
earned surplus |
birikmiş kâr, dağıtılmayan kâr |
18086 |
earned |
kazanılmış |
18087 |
earner |
kazanç sahibi, gelir sağlayan |
18088 |
earnest money |
kaparo, pey akçesi, teminat akçesi |
18089 |
earnest |
ciddi, kararlı, azimli, ciddiyet |
18090 |
earning rate |
kâr oranı |
18091 |
earning statement |
kâr zarar hesabı |
18092 |
earning value |
gelir değeri |
18093 |
earning |
kazanma |
18094 |
earnings report |
kâr zarar çizelgesi |
18095 |
earnings yield |
kazanç getirisi, kazanç verimi |
18096 |
earnings |
kazanç |
18097 |
earphone |
kulaklık |
18098 |
earring |
küpe, sırga |
18099 |
earshot |
duyma menzili, işitme mesafesi |
18100 |
earsplitting |
gacır gucur, kulak tırmalayıcı |
18101 |
earth dam |
toprak baraj |
18102 |
earth movement |
dünya kabuğunun hareketi, toprak kaldırma işi |
18103 |
earth moving |
toprak kaldırma |
18104 |
earth sciences |
yer bilimleri |
18105 |
earth station |
yer istasyonu |
18106 |
earth |
yerküre, dünya, toprak, yer, doğa, toprak hattı, döngül ini |
18107 |
earth's axis |
yer ekseni |
18108 |
earth's crust |
yerkabuğu |
18109 |
earth's surface |
yeryüzü |
18110 |
earthborn |
insanoğlu, fani, dünyevi |
18111 |
earthed |
topraklanmış |
18112 |
earthen |
topraktan yapılmış, toprak |
18113 |
earthenware |
çanak, çömlek |
18114 |
earthiness |
sağlamlık, metanet |
18115 |
earthing |
topraklama |
18116 |
earthling |
yeryüzünde yaşayan kimse |
18117 |
earthly |
dünyevi, maddi, olası, mümkün, olabilecek |
18118 |
earthnut |
yerfıstığı |
18119 |
earthquake insurance |
deprem sigortası |
18120 |
earthquake survivor |
depremzede |
18121 |
earthquake |
deprem |
18122 |
earthwork |
toprak işi, toprak set, toprak tabyası, siper |
18123 |
earthworm |
yersolucanı |
18124 |
earthy |
bedensel zevklerle ilgili, bedensel |
18125 |
earwax |
kulak kiri |
18126 |
earwig |
kulağakaçan |
18127 |
ease off |
yavaşlamak, gevşemek, hafiflemek, (fiyat) düşmek |
18128 |
ease out |
görevden uzaklaştırmak |
18129 |
ease |
rahatlık, kolaylık, rahat, huzur, refah, kolaylık, hafifletmek, dindirmek, yatıştırmak, kolaylaşmak, yumuşamak, dikkatle hareket ettirmek, taşımak, gevşetmek |
18130 |
easel |
ressam sehpası |
18131 |
easement |
rahatlık, konfor, sıkıntıdan kurtarma |
18132 |
easier said than done |
söylemesi kolay |
18133 |
easily |
kolayca, kolaylıkla, rahat rahat, kuşkusuz, şüphesiz, kesinlikle |
18134 |
easiness |
kolaylık, rahatlık, akıcılık, incelik |
18135 |
East Germany |
Doğu Almanya |
18136 |
East Indies |
Hindistan, Doğu Hint Adaları |
18137 |
east |
doğu, doğuya doğru, doğuya |
18138 |
eastbound |
doğuya giden |
18139 |
Easter Day |
Paskalya günü |
18140 |
Easter egg |
paskalya yumurtası |
18141 |
Easter |
Paskalya yortusu |
18142 |
easterly |
doğuya doğru, (rüzgâr) doğudan esen |
18143 |
eastern |
doğu |
18144 |
easterner |
doğulu kimse |
18145 |
eastward |
doğuya giden, doğu yönünde olan |
18146 |
easy as winking |
çok kolay |
18147 |
easy chair |
koltuk |
18148 |
easy come easy go |
haydan gelen huya gider |
18149 |
easy money |
ucuz pul, kolay iş |
18150 |
easy payment |
ödeme kolaylığı |
18151 |
easy |
basit, kolay, asan, sakin, rahat, sorunsuz, kolaylıkla, kolayca, rahatlıkla, asanlıkla |
18152 |
easy-care |
yıkanıp giyilebilen, ütü istemeyen |
18153 |
easygoing |
yumuşak başlı, uysal, iyi geçinen |
18154 |
eat away at sb |
içi içini yemek |
18155 |
eat away |
yiyip durmak |
18156 |
eat humble pie |
burnunu sürtmek |
18157 |
eat humblepie |
tükürdüğünü yalamak |
18158 |
eat into sth |
eritmek, çürütmek, tüketmek |
18159 |
eat like a bird |
kuş gibi yemek |
18160 |
eat like a horse |
fil gibi yemek |
18161 |
eat one's cake and bave it too |
ne yardan geçmek ne de serden |
18162 |
eat one's head off |
tıka basa yemek |
18163 |
eat one's heart out |
özünü yemek, içi içini yemek |
18164 |
eat one's word |
tükürdüğünü yalamak |
18165 |
eat one's words |
tükürdüğünü yalamak, sözünü geri almak |
18166 |
eat sb out of house and home |
silip süpürmek |
18167 |
eat sth up |
yiyip bitirmek, tüketmek, harcamak |
18168 |
eat until it comes out of one's ears |
tıka basa yemek |
18169 |
eat up |
yiyip bitirmek, silip süpürmek |
18170 |
eat |
yemek, yemek yemek, (away/into ile) çürütmek, aşındırmak, kemirmek, yemek |
18171 |
eatable |
yenilebilir durumda, yenir |
18172 |
eating |
yemelik |
18173 |
eats |
yiyecek, yemek |
18174 |
eau de cologne |
kolonya |
18175 |
eau de Javel |
Javel suyu |
18176 |
eau |
su |
18177 |
eaves tile |
saçak kiremidi |
18178 |
eaves trough |
dere, yağmur deresi |
18179 |
eaves |
dam saçağı |
18180 |
eavesdrop |
(başkalarını) gizlice dinlemek |
18181 |
eavesdropper |
kulak misafiri |
18182 |
ebb and flow |
gelgit, meddücezir |
18183 |
ebb tide |
cezir, alçalma |
18184 |
ebb |
suların alçalması, git, cezir, (deniz) çekilmek, azalmak, düşmek, zayıflamak |
18185 |
ebon |
siyah |
18186 |
ebonite |
ebonit, bir çeşit siyah sert kauçuk |
18187 |
ebonize |
abanoz boyası ile perdahlamak |
18188 |
ebony |
abanoz |
18189 |
ebulliency |
kaynayıp taşma |
18190 |
ebullient |
neşeli, sevinçli, coşkun |
18191 |
ebullioscopy |
ebüliyoskopi, kaynargözleyim |
18192 |
ebullition |
kaynama, taşkınlık, coşkunluk |
18193 |
eccentric |
tuhaf, ayrıksı, eksantrik, dış merkezli, eksantrik kimse |
18194 |
eccentricity |
dışmerkezlilik, tuhaflık, yabansılık, kaçıklık |
18195 |
ecchymosis |
bere, çürük |
18196 |
ecclesia |
cemaat |
18197 |
echelon |
basamak, kademe |
18198 |
echinoderm |
derisidikenliler |
18199 |
echinus |
denizkestanesi, deniz kirpisi |
18200 |
echo |
yankı, birinin ya da bir şeyin benzeri/kopyası, yankı yapmak, yankılanmak, taklit etmek, tekrarlamak |
18201 |
eclair |
parmak şeklinde içi kremalı pasta |
18202 |
eclampsia |
eklampsi, havale, loğusa humması |
18203 |
eclat |
üstün başarı, şan, şöhret, şeref |
18204 |
eclectic |
çeşitli kaynaklardan derlenmiş, seçen, derleyen |
18205 |
eclecticism |
seçip toplamak eğilimi |
18206 |
eclipse of the moon |
ay tutulması |
18207 |
eclipse of the sun |
güneş tutulması |
18208 |
eclipse |
güneş/ay tutulması, (etkisini/parlaklığını/gücünü/vb.) yitirme, başarısızlık, düşüş, (güneş/ay) tutmak, gölgede bırakmak, geçmek |
18209 |
ecliptic |
tutulum, ekliptik |
18210 |
ecocide |
çevreyi yok etme |
18211 |
ecological balance |
ekolojik denge |
18212 |
ecological |
ekolojik, çevrebilimsel |
18213 |
ecologist |
çevrebilimci, ekolojist |
18214 |
ecology |
çevrebilim, ekoloji |
18215 |
econometrician |
ekonometrist |
18216 |
econometrics |
ekonometri |
18217 |
economic activity |
ekonomik faaliyet |
18218 |
economic aid |
ekonomik yardım, iktisadi yardım |
18219 |
economic analysis |
ekonomik analiz |
18220 |
economic austerity |
ekonomik kemer sıkma politikası |
18221 |
economic balance |
ekonomik denge |
18222 |
economic blockade |
ekonomik abluka |
18223 |
economic budget |
ekonomik bütçe |
18224 |
economic condition |
ekonomik durum |
18225 |
economic cooperation |
ekonomik işbirliği |
18226 |
economic crisis |
ekonomik kriz |
18227 |
economic cycle |
ekonomik dönem |
18228 |
economic development |
ekonomik gelişme |
18229 |
economic efficiency |
ekonomik etkinlik |
18230 |
economic embargo |
ekonomik ambargo |
18231 |
economic equilibrium |
ekonomik denge |
18232 |
economic field |
ekonomik saha |
18233 |
economic foundation |
ekonomik kuruluş |
18234 |
economic freedom |
ekonomik özgürlük |
18235 |
economic geography |
ekonomik coğrafya |
18236 |
economic goods |
ekonomik mallar |
18237 |
economic growth |
ekonomik büyüme, ekonomik kalkınma |
18238 |
economic harmony |
ekonomik uyum |
18239 |
economic history |
ekonomi tarihi |
18240 |
economic independence |
ekonomik bağımsızlık |
18241 |
economic indicators |
ekonomik göstergeler |
18242 |
economic inequality |
ekonomik eşitsizlik |
18243 |
economic instability |
ekonomik istikrarsızlık |
18244 |
economic integration |
ekonomik bütünleşme |
18245 |
economic interest |
ekonomik çıkar |
18246 |
economic life |
ekonomik ömür |
18247 |
economic man |
ekonomik adam |
18248 |
economic miracle |
ekonomik mucize |
18249 |
economic mobilization |
ekonomik seferberlik |
18250 |
economic order |
ekonomik düzen |
18251 |
economic planning |
ekonomik planlama |
18252 |
economic policy |
ekonomik politika |
18253 |
economic recession |
ekonomik gerileme |
18254 |
economic recovery |
ekonomik canlanma, ekonomik iyileşme |
18255 |
economic rights |
ekonomik haklar |
18256 |
economic sanctions |
ekonomik yaptırımlar |
18257 |
economic self-sufficiency |
ekonomik yeterlik |
18258 |
economic stagnation |
ekonomik durgunluk |
18259 |
economic status |
ekonomik statü |
18260 |
economic system |
ekonomik jüye |
18261 |
economic theory |
ekonomik teori |
18262 |
economic transaction |
ekonomik işlem |
18263 |
economic union |
ekonomik birlik |
18264 |
economic unity |
ekonomik birlik |
18265 |
economic warfare |
savaş ekonomisi |
18266 |
economic |
ekonomik, iktisadi |
18267 |
economical |
az masraflı, keseye uygun, hesaplı, ekonomik |
18268 |
economically |
iktisaden, ekonomik olarak, idareli |
18269 |
economics of taxation |
vergileme ekonomisi |
18270 |
economics |
ekonomi, iktisat bilimi |
18271 |
economist |
ekonomist, iktisatçı |
18272 |
economize |
idareli harcamak, kullanmak, tasarruf etmek, masrafları kısmak |
18273 |
economizer |
ekonomizör |
18274 |
economy class |
ekonomik mevki |
18275 |
economy oriented towards free trade |
dışa açık ekonomi |
18276 |
economy |
ekonomi, iktisat, denlik, tutum, ekonomi, tasarruf, ekonomik jüye, ucuz, ekonomik |
18277 |
ecospecies |
ekotür |
18278 |
ecosystem |
ekosistem, çevre-jüye |
18279 |
ecotype |
ekotip |
18280 |
ecru silk |
ham ipek, sert ipek, ekrü ipeği |
18281 |
ecru |
ham ipek veya keten rengi |
18282 |
ecstasy |
özünden geçme, aşırı mutluluk, coşku |
18283 |
ecstatic |
özünden geçirici, coşturucu, mutlu edici |
18284 |
ectasize |
coşturmak, özünden geçirmek |
18285 |
ecto- |
(önek) dış |
18286 |
ectoblast |
ektoblast |
18287 |
ectoderm |
ektoderm, dışderi |
18288 |
ectogenesis |
ektogenez |
18289 |
ectoparasite |
dışasalak |
18290 |
ectopic |
ektopik |
18291 |
ectoplasm |
dışkansıvı, dışplazma, ektoplazma |
18292 |
ectosome |
ektozom |
18293 |
ectotrophic |
ektotrof |
18294 |
Ecuador |
Ekvador Cumhuriyeti |
18295 |
ecumenical |
bütün dünyada Hıristiyan birliğini amaçlayan |
18296 |
eczema |
egzama, mayasıl |
18297 |
edacious |
obur, açgözlü |
18298 |
edaphic |
edafik, topraksal |
18299 |
edaphology |
toprakbilim |
18300 |
eddy |
burgaç, anafor, girdap |
18301 |
edelweiss |
edelvays |
18302 |
edema |
ödem |
18303 |
Eden |
(İncil'de) Adem ile Havva'nın yaşadığı cennet bahçesi |
18304 |
edentate |
dişsiz |
18305 |
edge in |
sokulmak |
18306 |
edge out |
kıl payı ile yenmek |
18307 |
edge sb out |
kenara itmek |
18308 |
edge |
kenar, kenar çizgisi, uç, ağız, keskin kenar, kenarlarını belirginleştirmek, kenar yapmak, kenardan yavaş yavaş ilerlemek, ilerletmek |
18309 |
edger |
derz malası, kenar malası |
18310 |
edgeways |
kenara doğru, yana doğru, yanlamasına, yan yan |
18311 |
edging shears |
bahçıvan makası |
18312 |
edging |
sınırlayıcı, sınır, kenar belirtici şey, kenar, kırak, şerit |
18313 |
edgy |
sinirli, stresli |
18314 |
edibility |
yenebilirlik, yenebilme özelliği |
18315 |
edible |
yenilebilir, yenmesinde sakınca olmayan, yenir |
18316 |
edict |
(eski) irade, ferman, buyruk, emir |
18317 |
edification |
ahlakını düzeltme, yetiştirme, öğretme |
18318 |
edifice |
büyük, gösterişli yapı, bina |
18319 |
edify |
(kişilik ya da akıl) geliştirmek |
18320 |
edifying |
iyi örnek olan, ilham verici |
18321 |
edit |
(kitap/yanka/vb.) yayına hazırlamak |
18322 |
editing |
kurma, düzenleme |
18323 |
edition |
baskı, yayın |
18324 |
editor |
yayıncı, editör |
18325 |
editorial |
(yenünde) başyazı, yayıncıya ait |
18326 |
editorship |
editörlük, basıcılık, basımcılık |
18327 |
educate |
eğitmek, öğretmek, okutmak |
18328 |
educated |
tahsilli, okumuş, aydın, öğrenim görmüş |
18329 |
education policy |
eğitim politikası |
18330 |
education |
öğrenim, tahsil, savat, öğretim, eğitim |
18331 |
educational administration |
eğitim yönetimi |
18332 |
educational background |
öğrenim geçmişi |
18333 |
educational committee |
öğretim kurulu |
18334 |
educational |
eğitimsel, öğretimsel, eğitsel |
18335 |
educationally |
terbiye bakımından, eğitim yönünden |
18336 |
educationist |
öğretim/ eğitim uzmanı, öğretmen, eğitmen |
18337 |
educative |
eğitimsel, eğitici |
18338 |
educe |
çıkarmak, ayırmak, sonuç çıkarmak |
18339 |
eduction |
çıkarma |
18340 |
eel |
yılanbalığı |
18341 |
eerie |
ürkütücü, ürkünç |
18342 |
eery |
ürkütücü, meşum |
18343 |
efface oneself |
özünü göstermemek |
18344 |
efface |
silmek, silerek yüzeyini bozmak |
18345 |
effaceable |
silinebilir, giderilebilir |
18346 |
effacement |
silme, yok etme |
18347 |
effect clearance |
gümrük işlemleri yapmak |
18348 |
effect of growth |
büyüme etkisi |
18349 |
effect payment |
ödeme yapmak |
18350 |
effect |
sonuç, etki, anlam, efekt, başarmak, sonuçlandırmak, gerçekleştirmek |
18351 |
effective currency |
efektif pul |
18352 |
effective demand |
efektif talep |
18353 |
effective exchange rate |
efektif döviz kuru |
18354 |
effective price |
gerçek fiyat |
18355 |
effective range |
etkili top menzili |
18356 |
effective rate |
geçerli kur, efektif kur |
18357 |
effective |
sonuç verici, sonuçlandırıcı, etkileyici, etkili, gerçek, fiili |
18358 |
effectively |
etkinlikle, etkili olarak, fiilen |
18359 |
effectiveness |
etki, tesir, geçerlilik, itibar |
18360 |
effects |
kişisel varlık, mal, eşya |
18361 |
effectual |
etkili, istenen sonucu veren |
18362 |
effectually |
etkili bir şekilde, yeterli olarak |
18363 |
effectuate |
icra etmek, başarmak |
18364 |
effeminacy |
kadınımsı davranış, çıtkırıldımlık |
18365 |
effeminate |
kadınsı, efemine |
18366 |
efferent |
dışarı götüren |
18367 |
effervesce |
köpürmek, kabarmak, köpüklenmek |
18368 |
effervescence |
köpürme, efervesans, coşma, neşelenme |
18369 |
effervescent |
köpüren, kabaran |
18370 |
effete |
yorgun, bitkin, eskimiş, kısır, verimsiz |
18371 |
efficacious |
istenen sonucu veren, amaca hizmet eden, etkili, yararlı |
18372 |
efficacy |
etki, tesir, yarar, fayda |
18373 |
efficiency wages |
teşvik ikramiyesi |
18374 |
efficiency |
etkinlik, ehliyet, verim, etki, tesir |
18375 |
efficient |
iyi çalışan, hızlı ve verimli, becerikli |
18376 |
effloresce |
çiçek açmak, gelişmek |
18377 |
efflorescence |
çiçek açma, olgunlaşma, tozlanma |
18378 |
efflorescent |
çiçeklenen, çiçek açan |
18379 |
effluence |
dışarı akma, akıntı |
18380 |
effluent |
fabrika artığı sıvı |
18381 |
efflux |
dışarı akma, dışarı sızma, akıntı |
18382 |
effort distance |
(kaldıraçta) kuvvet kolu |
18383 |
effort |
güç, gayret, çaba, emek, çabalama, çaba harcama |
18384 |
effortless |
gayretsiz, çaba göstermeyen |
18385 |
effrontery |
küstahlık, yüzsüzlük, arsızlık |
18386 |
effulgence |
parlaklık, görkem, ihtişam, şaşaa |
18387 |
effulgent |
ışık saçan, parlak, şaşaalı |
18388 |
effuse |
yayılmış, dışarı akıtmak, taşırmak, akmak, taşmak, dökmek |
18389 |
effusion of blood |
kanın damarlardan başka dokulara akması |
18390 |
effusion |
dışarı akma, taşma, sızım, efüzyon, dökme, akıtma |
18391 |
effusive |
taşkın, azgın |
18392 |
eft |
semender, sukeleri |
18393 |
eftsoon |
çok geçmeden, hemen sonra |
18394 |
egalitarian |
eşitlikçi |
18395 |
egg cell |
yumurta hücresi |
18396 |
egg incubator |
kuluçka kılgası |
18397 |
egg laying mammals |
yumurtlayan memeliler |
18398 |
egg membrane |
yumurta zarı |
18399 |
egg on |
dolduruşa getirmek, cesaretlendirmek |
18400 |
egg sb on |
kışkırtmak, ısrar etmek |
18401 |
egg white |
yumurta akı |
18402 |
egg yolk |
yumurta beyazı |
18403 |
egg |
yumurta |
18404 |
egg-shaped |
söbe, oval, yumurta biçimli |
18405 |
eggbeater |
yumurta çırpacağı |
18406 |
eggcup |
yumurta kabı, yumurtalık |
18407 |
egghead |
çok bilgili kişi, aydın |
18408 |
eggplant |
patlıcan |
18409 |
eggshaped |
yumurta biçiminde |
18410 |
eggshell |
yumurta kabuğu |
18411 |
eggstone |
oolit, yumurtamsı |
18412 |
eglantine |
kokulu bir yabani gül, nesrin |
18413 |
ego |
ben, benlik, ego |
18414 |
egocentric |
bencil, beniçinci |
18415 |
egoism |
bencillik, egoizm |
18416 |
egoist |
bencil, egoist |
18417 |
egoistic |
bencil, egoist |
18418 |
egotism |
hep özünden söz etme, özünü yüceltme, benlikçilik, egotizm |
18419 |
egotist |
benlikçi |
18420 |
egregious |
çok kötü |
18421 |
egregiously |
kötülükle |
18422 |
egress |
dışarı çıkma, gidiş, çıkış, çıkış izni |
18423 |
egression |
dışarı çıkma, gidiş |
18424 |
egret |
akbalıkçıl, sorguç |
18425 |
Egypt |
Mısır |
18426 |
Egyptian cotton |
Mısır pamuğu |
18427 |
Egyptian |
Mısırlı, eski Mısır dili |
18428 |
Egyptology |
eski Mısır uygarlığını inceleyen bilim dalı |
18429 |
eh! |
Ey! |
18430 |
eiderdown |
kuştüyü yorgan |
18431 |
eidolon |
hayal, hayalet |
18432 |
eigen- |
(önek) kendi, öz |
18433 |
eigenstate |
özhal |
18434 |
eigenvalue |
özdeğer, gizdeğer |
18435 |
eigenvector |
özvektör, gizyöney |
18436 |
eight cylinder engine |
sekiz silindirli kozgaltka |
18437 |
eight |
sekiz |
18438 |
eight-hours working day |
sekiz sögenlik çalışma günü |
18439 |
eighteen |
onsekiz |
18440 |
eighteenth |
onsekizinci |
18441 |
eightfold |
sekiz misli |
18442 |
eighth |
sekizde bir, sekizinci |
18443 |
eightieth |
sekseninci |
18444 |
eighty |
seksen |
18445 |
einkorn |
küçük kızıl buğday |
18446 |
einsteinium |
aynştanyum |
18447 |
Eire |
irlanda |
18448 |
either or |
ya ya da |
18449 |
either this or that |
ya bu ya o |
18450 |
either |
ikisinden biri, iki, her iki, her iki, (olumsuz cümlelerde) de, da, de (değil), (or ile) ya ...ya da |
18451 |
ejaculate |
aniden söyleyivermek, sperm boşaltmak, boşalmak |
18452 |
ejaculation |
feryat, cinsî boşalma |
18453 |
ejaculatory |
birdenbire |
18454 |
eject |
dışarı atmak, fırlatmak, kovmak, kapı dışarı etmek |
18455 |
ejection |
atma, püskürme, çıkarma |
18456 |
ejector |
püskürtücü, ejektör, fıskıye |
18457 |
eke out a living |
güçlükle geçinmek |
18458 |
eke out |
eklemek, katmak, idareli kullanmak, artırmak |
18459 |
eke |
(out ile) idareli kullanmak |
18460 |
elaborate |
ayrıntılı, detaylı, incelikli, özenle hazırlanmış, ayrıntıyla donatmak, karmaşıklaştırmak, ayrıntılandırmak |
18461 |
elaborateness |
özen gösterme, ayrıntı, tafsilat |
18462 |
elaboration |
ihtimam, inceden inceye işleme |
18463 |
elan |
canlılık, şevk, hamle |
18464 |
eland |
iri bir geyik, boğa antilopu |
18465 |
elapse |
(zaman) geçmek, akıp gitmek |
18466 |
elapsed time |
geçen zaman |
18467 |
elastic band |
yuvarlak lastik, lastik bant |
18468 |
elastic deformation |
esnek deformasyon |
18469 |
elastic limit |
esneklik sınırı, esneme sınırı |
18470 |
elastic medium |
esnek ortam |
18471 |
elastic spring |
esnek yay |
18472 |
elastic stocking |
lastikli çorap |
18473 |
elastic |
esnek, elastik, değişebilir, esnek, silgi |
18474 |
elasticity |
esneklik |
18475 |
elastin |
elastin |
18476 |
elastomer |
elastomer |
18477 |
elate |
mutlu etmek, neşelendirmek, gururlandırmak |
18478 |
elated |
mutlu, sevinçli, bahtiyar, memnun |
18479 |
elation |
mutluluk, sevinç, gurur |
18480 |
elative |
çıkış yağdayı, çıkış yağdayı |
18481 |
elbow grease |
alın teri |
18482 |
elbow |
dirsek, dirseklemek, dirsek atmak, dirsekle dürtmek |
18483 |
elbowroom |
rahatça hareket edilebilecek yer, geniş yer |
18484 |
elder brother |
ağabey, büyük kardeş |
18485 |
elder sister |
abla, büyükbacı |
18486 |
elder |
(yaşça) büyük, iki kişiden büyük olanı, kıdemli kişi |
18487 |
elderberry |
mürver ağacının meyvesi |
18488 |
elderly |
yaşlı |
18489 |
eldest |
yaşça en büyük |
18490 |
eldritch |
büyülü, tekin olmayan, korku uyandıran |
18491 |
elecampane |
andızotu |
18492 |
elect by a relative majority |
nispi çoğunlukla seçmek |
18493 |
elect by a simple majority |
salt çoğunlukla seçmek |
18494 |
elect by an absolute majority |
mutlak çoğunlukla seçmek |
18495 |
elect by majority |
çoğunlukla seçmek |
18496 |
elect |
oylayarak seçmek, (önemli bir) karar vermek, seçilmiş |
18497 |
election campaign |
saylav kampanyası |
18498 |
election day |
saylav günü |
18499 |
election district |
saylav bölgesi |
18500 |
election pledge |
saylav konuşması, saylav propagandası |
18501 |
election returns |
saylav sonuçları |
18502 |
election |
saylav, seçim, seçki |
18503 |
elective |
seçilen |
18504 |
elector |
seçici, seçmen, seçkici |
18505 |
electoral franchise |
rey hakkı |
18506 |
electoral period |
saylav dönemi |
18507 |
electoral |
saylavla ilgili, saylavcılarla ilgili |
18508 |
electorate |
seçmenler, oy kullanma hakkına sahip kişiler |
18509 |
electret |
elektret |
18510 |
electric arc |
çıngı arkı |
18511 |
electric balance |
çıngı dengesi |
18512 |
electric bell |
çıngı zili |
18513 |
electric blanket |
çıngılı battaniye |
18514 |
electric blue |
çelik mavisi |
18515 |
electric bulb |
çıngı ampulü |
18516 |
electric cable |
çıngı kablosu |
18517 |
electric cell |
çıngı pili |
18518 |
electric chair |
çıngılı sandalye |
18519 |
electric charge |
çıngı yükü |
18520 |
electric circuit |
çıngı devresi |
18521 |
electric cleaner |
çıngı süpürgesi |
18522 |
electric conductor |
çıngı iletkeni |
18523 |
electric conduit |
çıngı borusu |
18524 |
electric contact |
çıngı kontağı |
18525 |
electric current |
çıngı akımı |
18526 |
electric drill |
çıngılı matkap |
18527 |
electric eel |
çıngı saçan yılanbalığı |
18528 |
electric energy |
çıngı enerjisi |
18529 |
electric field |
çıngı alanı |
18530 |
electric furnace |
çıngı fırını |
18531 |
electric generator |
çıngı jeneratörü |
18532 |
electric heater |
çıngılı ısıtıcı |
18533 |
electric heating |
çıngıyla ısıtma |
18534 |
electric industry |
çıngı sanayii |
18535 |
electric lamp |
çıngı lambası |
18536 |
electric light |
çıngı ışığı |
18537 |
electric moment |
çıngı momenti |
18538 |
electric motor |
çıngı kozgaltkası |
18539 |
electric network |
çıngı şebekesi |
18540 |
electric outlet |
çıngı fişi, çıngı çıkışı |
18541 |
electric potential |
çıngı potansiyeli |
18542 |
electric power |
çıngı gücü |
18543 |
electric railroad |
çıngılı demiryolu |
18544 |
electric resistance |
çıngı direnci |
18545 |
electric shaver |
çıngılı tıraş kılgası |
18546 |
electric shock |
çıngı çarpması |
18547 |
electric spark |
çıngı kıvılcımı |
18548 |
electric stove |
çıngı ocağı |
18549 |
electric tramway |
çıngılı tramvay |
18550 |
electric wave |
çıngı dalgası |
18551 |
electric wire |
çıngı teli |
18552 |
electric |
çıngıyla ilgili, çıngılık, çıngılı, çok heyecanlı |
18553 |
electrical and electronics engineering |
çıngı-çıncalık kıvcılığı |
18554 |
electrical engineer |
çıngı kıvcısı |
18555 |
electrical engineering |
çıngı kıvcılığı |
18556 |
electrical impulses |
çıngılık impulslar, çıngılık vurular |
18557 |
electrical pile |
termoçıngılık pil |
18558 |
electrical |
çıngıyla ilgili, çıngılık, çıngı ... |
18559 |
electrically charged |
çıngıyla yüklü |
18560 |
electrically driven |
çıngıyla hareket eden |
18561 |
electrically |
çıngı gücüyle |
18562 |
electrician |
elektrikçi, çıngıcı |
18563 |
electricity generator |
çıngı üreteci |
18564 |
electricity network |
çıngı şebekesi |
18565 |
electricity |
çıngı, elektrik |
18566 |
electrification |
elektrifikasyon, çıngılama, çıngılanma |
18567 |
electrify |
çıngılandırmak, heyecanlandırmak |
18568 |
electro |
çıngıyla yapılmış klişe |
18569 |
electro- |
çıngı, elektro, (önek) çıngıya değişli, çıngıya ait, çıngıyla işleyen |
18570 |
electro-plated |
çıngılı kaplanmış |
18571 |
electroacoustic |
elektroakustik |
18572 |
electroanalysis |
elektroanaliz |
18573 |
electroballistics |
elektrobalistik |
18574 |
electrobiology |
elektrobiyoloji |
18575 |
electrobrighten |
çıngılı parlaklaştırmak |
18576 |
electrobrightener |
çıngılı parlaklaştırıcı |
18577 |
electrocapillarity |
elektrokılcallık |
18578 |
electrocardiogram |
elektrokardiyogram |
18579 |
electrocardiograph |
elektrokardiyograf |
18580 |
electrochemical equivalent |
elektrokimyasal eşdeğer |
18581 |
electrochemical |
elektrokimyasal |
18582 |
electrochemist |
elektrokimyacı |
18583 |
electrochemistry |
elektrokimya |
18584 |
electrochromatography |
elektrokromatografi |
18585 |
electrochronograph |
elektrokronograf |
18586 |
electrochronometer |
elektrokronometre |
18587 |
electrocleaner |
çıngılı temizleyici |
18588 |
electrocoagulation |
elektrokoagülasyon |
18589 |
electrocolouring |
çıngılı renklendirme |
18590 |
electroculture |
elektrokültür |
18591 |
electrocute |
çıngı akımı vererek öldürmek |
18592 |
electrocution |
çıngı akımı vererek öldürme |
18593 |
electrode |
elektrot |
18594 |
electrodeposition |
çıngıyla kaplama, elektrokaplama |
18595 |
electrodialysis |
elektrodiyaliz |
18596 |
electrodynamic |
elektrodinamik |
18597 |
electrodynamics |
elektrodinamik |
18598 |
electrodynamometer |
elektrodinamometre |
18599 |
electroencephalogram |
elektroansefalogram |
18600 |
electroencephalograph |
elektroansefalograf |
18601 |
electroextraction |
elektrolitik çıkarma |
18602 |
electrofluor |
elektroflor |
18603 |
electroforming |
elektrolizle biçimlendirme |
18604 |
electrogalvanize |
çıngılı galvanizlemek |
18605 |
electrogen |
elektrojen |
18606 |
electrograph |
elektrograf |
18607 |
electrographite |
elektrografit |
18608 |
electrokinetic |
elektrokinetik |
18609 |
electrokinetics |
elektrokinetik |
18610 |
electroluminescence |
elektroluminesans, çıngılık ışıldama |
18611 |
electrolyse |
çıngıyla ayrıştırmak |
18612 |
electrolysis |
elektroliz, çıngıyla ayrışım |
18613 |
electrolyte |
elektrolit |
18614 |
electrolytic copper |
elektrolitik bakır |
18615 |
electrolytic dissociation |
elektrolitik çözünme |
18616 |
electrolytic oxidation |
elektrolitik oksidasyon |
18617 |
electrolytic refining |
elektrolitik arıtma |
18618 |
electrolytic zinc |
elektrolitik çinko |
18619 |
electrolytic |
elektrolitik |
18620 |
electromagnet |
elektroçaşak, çıngılı çaşak |
18621 |
electromagnetic field |
elektromanyetik alan |
18622 |
electromagnetic radiation |
elektromanyetik radyasyon |
18623 |
electromagnetic unit |
elektromanyetik birim |
18624 |
electromagnetic wave |
elektromanyetik dalga |
18625 |
electromagnetic |
elektromanyetik |
18626 |
electromagnetics |
elektromanyetik |
18627 |
electromagnetism |
elektromanyetizma |
18628 |
electromechanical |
elektromekanik |
18629 |
electromechanics |
elektromekanik |
18630 |
electrometallurgy |
elektrometalurji |
18631 |
electrometer |
elektrometre, çıngıölçer |
18632 |
electrometric titration |
elektrometrik titrasyon |
18633 |
electrometric |
elektrometrik |
18634 |
electromotive force |
elektromotor kuvvet, voltaj |
18635 |
electromotive |
elektromotor |
18636 |
electromotor |
elektromotor |
18637 |
electron affinity |
çınca afinitesi |
18638 |
electron camera |
çınca sınalgası, sınalga |
18639 |
electron charge |
çınca yükü |
18640 |
electron emission |
çınca yayımı, çınca emisyonu |
18641 |
electron gun |
çınca tabancası, çınca püskürteci |
18642 |
electron lens |
çınca merceği |
18643 |
electron mass |
çınca kütlesi |
18644 |
electron microscope |
çınca mikroskobu |
18645 |
electron multiplier |
çınca multiplikatörü, çınca çoğaltıcı |
18646 |
electron optics |
çınca optiği, çınca ışıkbilgisi |
18647 |
electron radius |
çınca yarıçapı |
18648 |
electron tube |
çınca tüpü |
18649 |
electron |
çınca, elektron |
18650 |
electronegative |
elektronegatif |
18651 |
electronegativity |
elektronegativite |
18652 |
electronic calculator |
çıncalık hesap kılgası |
18653 |
electronic camera |
çıncalık sınalga |
18654 |
electronic circuit |
çıncalık devre |
18655 |
electronic clock |
çıncalık sögen |
18656 |
electronic control |
çıncalık kontrol |
18657 |
electronic counter |
çıncalık sayaç |
18658 |
electronic engineer |
çıncalık kıvcısı |
18659 |
electronic engineering |
çıncalık kıvcılığı |
18660 |
electronic music |
çıncalık müzik |
18661 |
electronic pen |
çıncalık kalem |
18662 |
electronic power |
çıncalık güç |
18663 |
electronic |
çıncalık |
18664 |
electronics store |
çıncalık eşya mağazası |
18665 |
electronics |
çıncalık, elektronik, çıncalık bilimi |
18666 |
electrooptics |
elektro-optik |
18667 |
electroosmosis |
elektroosmoz, çıngıyla geçişme |
18668 |
electrophilic |
elektrofil, elektroncul |
18669 |
electrophonic |
elektrofonik |
18670 |
electrophoresis |
elektroforez |
18671 |
electrophoretic |
elektroforetik |
18672 |
electrophorus |
elektrofor |
18673 |
electroplate |
elektrolizle kaplanmış eşya, elektrolizle kaplamak |
18674 |
electroplating |
elektro kaplama, çıngılı kaplama |
18675 |
electropneumatic |
elektropnömatik |
18676 |
electropolar |
elektropolar |
18677 |
electropolishing |
çıngılık parlatma |
18678 |
electropositive |
elektropozitif, artıçeker, alkalik |
18679 |
electrorefining |
elektrolitik arıtım |
18680 |
electroscope |
elektroskop, yükgözler |
18681 |
electroscopic |
elektroskopik |
18682 |
electroshock |
elektroşok |
18683 |
electrostatic energy |
elektrostatik enerji |
18684 |
electrostatic printer |
elektrostatik yazıcı |
18685 |
electrostatic screen |
elektrostatik ekran |
18686 |
electrostatic |
elektrostatik, durukyük |
18687 |
electrostatics |
elektrostatik, durukyük bilgisi |
18688 |
electrosurgery |
cerrahlıkta çıngı kullanma |
18689 |
electrotechnics |
elektroteknik |
18690 |
electrotherapy |
elektroterapi |
18691 |
electrothermal |
elektrotermik |
18692 |
electrothermic |
elektrotermik |
18693 |
electrotinning |
çıngılı kalaylama |
18694 |
electrotype |
çıngıyla yapılmış klişe, çıngıyla klişe yapmak |
18695 |
electrovalence |
elektron değerliği, elektrovalans |
18696 |
electrovalve |
elektrovalf |
18697 |
eleemosynary |
sadaka, hayır işleri |
18698 |
elegance |
incelik, güzellik, zerafet, şıklık |
18699 |
elegant |
zarif, ince, güzel, şık, düzenli |
18700 |
elegantly |
zarafetle, nezaketle |
18701 |
elegize |
ağıt yazmak, mersiye yazmak |
18702 |
elegy |
ağıt |
18703 |
element |
öge, unsur, eleman, element, bütünün gerekli parçası, küçük bir miktar, bir parça |
18704 |
elemental |
doğanın gücüyle ilgili |
18705 |
elementary analysis |
elamenter analiz, öğesel çözümleme |
18706 |
elementary education |
ilköğretim |
18707 |
elementary particle |
temel parçacık, öz parçacık |
18708 |
elementary school |
ilkmektep |
18709 |
elementary |
basit, kolay, (eğitim/öğretim) ilk, temel |
18710 |
elements |
başlangıç, ilk adımlar |
18711 |
elephant seal |
denizfili |
18712 |
elephant |
fil |
18713 |
elephantine |
fillere ait, çok iri, hantal, kaba, fil gibi |
18714 |
eleutherian |
özgürlük bahşeden |
18715 |
elevate |
(aklı ya da ruhu) geliştirmek, yüceltmek, yükseltmek |
18716 |
elevation |
yükselme, terfi, deniz seviyesine oranla yükseklik |
18717 |
elevator shaft |
asansör boşluğu, asansör bacası |
18718 |
elevator |
asansör, götürge |
18719 |
eleven |
onbir |
18720 |
elevenses |
hafif sabah yemeği ve içkisi |
18721 |
eleventh |
onbirinci |
18722 |
elevon |
elevon |
18723 |
elf |
cin, peri |
18724 |
elfin |
peri veya cinlere ait, ele avuca sığmaz |
18725 |
elfish |
cin gibi, yaramaz |
18726 |
elicit |
çıkartmak, ortaya çıkarmak |
18727 |
elide |
kaldırmak, çıkarmak |
18728 |
eligibility |
nitelik, özellik, üstünlük, uygunluk |
18729 |
eligible |
hak sahibi, haklı, uygun, seçilebilir |
18730 |
Elijah |
ilyas peygamber |
18731 |
eliminant |
eliminant, eleç |
18732 |
eliminate |
elemek, atmak, - den kurtarmak, çıkarmak |
18733 |
elimination |
eleme, çıkarma, atma |
18734 |
elision |
sonünlü düşmesi, çıkarma |
18735 |
elite |
seçkin sınıf, seçkinler, elit |
18736 |
elitism |
seçkincilik, elitizm |
18737 |
elixir of life |
abıhayat, bengisu |
18738 |
elixir |
yaşam iksiri, iksir |
18739 |
elk |
büyük boynuzlu iri bir geyik türü, elk |
18740 |
ell |
(boru) dirsek, arşın |
18741 |
ellipse |
elips |
18742 |
ellipsoid |
elipsoit |
18743 |
elliptical |
beyzi, oval, eliptik |
18744 |
ellipticity |
elips şeklinde oluş |
18745 |
elm |
karaağaç |
18746 |
elocution |
güzel konuşma, güzel söz söyleme sanatı, hitabet |
18747 |
elocutionist |
hatip |
18748 |
elongate |
(bir nesneyi) uzatmak, daha uzun duruma getirmek |
18749 |
elongated |
uzatılmış |
18750 |
elongation |
uzatma, uzama, uzanım, devam |
18751 |
elope |
sevgilisi ile kaçmak |
18752 |
eloquence |
belagat, uzsözlülük, uzdil |
18753 |
eloquent speech |
süslü konuşma |
18754 |
eloquent |
belagatli, uzsözlü, uzdilli |
18755 |
else |
başka, daha, yoksa, aksi takdirde |
18756 |
elsewhere |
başka yerde, başka yere |
18757 |
elucidate |
açıklamak, aydınlatmak, anlatmak, açığa kavuşturmak |
18758 |
elucidation |
aydınlığa kavuşturma, açıklama, izah |
18759 |
elucidatory |
açıklayıcı, aydınlatıcı |
18760 |
elude |
kenar gezmek, boyun kaçırmak, yayınmak, uzaklaşmak, kaçınmak, uzaklaştırmak, çekinmek, rakibi aldatmak, -den sıyrılmak, kurtulmak, yakasını kurtarmak, tehlikeyi atlatmak, kaçmak |
18761 |
elusion |
kaçıp kurtulma, sıyrılma, bertaraf etme |
18762 |
elusive |
yakalanması/bulunması zor, anımsanması zor, bir türlü akla gelmeyen |
18763 |
elusory |
aldatıcı, yanıltıcı, anlaşılması zor |
18764 |
elutriate |
tasfiye etmek, yıkayıp ayırmak, yıkamak |
18765 |
eluvium |
elüvyon |
18766 |
elver |
yılanbalığı yavrusu |
18767 |
elvish |
cin gibi |
18768 |
Elysian Fields |
cennet bahçeleri |
18769 |
Elysian |
cennete ait |
18770 |
Elysium |
cennet |
18771 |
emaciate |
çok zayıflatmak |
18772 |
emaciated |
sıska, bir deri bir sümük |
18773 |
emaciation |
çok zayıflatma, zayıflama |
18774 |
emanate |
(from ile) çıkmak, meydana gelmek, oluşmak, doğmak |
18775 |
emanation |
çıkma, yayılma, dışarı akma, çıkan gaz |
18776 |
emancipate |
özgürlüğüne kavuşturmak, bağlarından kurtarmak, serbest bırakmak |
18777 |
emancipation |
azat etme, özgür kılma, serbest bırakma |
18778 |
emasculate |
hadım edilmiş, iğdiş edilmiş, kuvvetten kesilmiş, enemek, hadım etmek, kuvvetten düşürmek |
18779 |
embalm |
(ölüyü) mumyalamak |
18780 |
embalmer |
mumyalayan kimse |
18781 |
embalmment |
mumyalama |
18782 |
embank |
etrafına/yanına toprak set yapmak |
18783 |
embankment |
toprak set, set, bent |
18784 |
embargo on imports |
ithal malları kısıtlama |
18785 |
embargo |
ambargo, kadağan, müsadere, ambargo koymak, kadağan etmek, müsadere etmek |
18786 |
embark on a business |
bir işe girişmek |
18787 |
embark on a career |
bir mesleğe başlamak |
18788 |
embark |
gemiye binmek, gemiye bindirmek, yüklemek |
18789 |
embarkation |
binme, bindirme, yükleme |
18790 |
embarrass |
sıkmak, rahatsız etmek, bozmak, şaşırtmak, utandırmak, mahcup etmek |
18791 |
embarrassed |
utanmış, mahcup |
18792 |
embarrassing |
utandırıcı, mahçup edici, can sıkıcı, huzursuz edici |
18793 |
embarrassment |
utanma, mahcubiyet, pul sıkıntısı |
18794 |
embassy building |
sefarethane |
18795 |
embassy counsellor |
elçilik müşaviri |
18796 |
embassy |
elçilik |
18797 |
embattle |
meydan savaşına hazırlamak, mazgal yapmak |
18798 |
embattled |
savaş halinde, sıkışmış |
18799 |
embed |
iyice yerleştirmek, oturtmak, sokmak, gömmek |
18800 |
embedded |
yataklanmış, gömülmüş, yerleşmiş |
18801 |
embedding |
yerleştirme |
18802 |
embellish |
süsleyerek güzelleştirmek, kendi düşüncelerini katarak süslemek |
18803 |
embellishment |
süsleme, güzelleştirme, renklendirme, süs |
18804 |
ember |
kor, köz |
18805 |
embezzle |
(pul) zimmetine geçirmek, çalmak |
18806 |
embezzlement |
zimmetine geçirme, güveni kötüye kullanma |
18807 |
embezzler |
zimmetine pul geçiren kişi |
18808 |
embitter |
üzmek, canından bezdirmek |
18809 |
embittered |
hayata küsmüş, hırçın |
18810 |
embitterment |
gücendirme |
18811 |
emblazon |
kutlamak |
18812 |
emblazonment |
süsleme, övme |
18813 |
emblem |
simge, amblem |
18814 |
emblematic |
temsil eden, temsil edici, sembolik |
18815 |
emblematical |
sembolik, temsil eden, simgesel |
18816 |
emblements |
ürün, mahsul |
18817 |
embodiment |
cisim haline gelme, şekil alma, düzenleme |
18818 |
embody |
cisimleştirmek, somutlaştırmak, katmak, eklemek, dahil etmek |
18819 |
embolden |
cesaret vermek, yüreklendirmek, teşvik etmek |
18820 |
embolism |
amboli, damar tıkanıklığı, ay veya gün ilavesi |
18821 |
embonpoint |
dolgunluk, şişmanlık |
18822 |
embosom |
bağrına basmak, kucaklamak |
18823 |
emboss |
üzerine kabartma yapmak |
18824 |
embossed note paper |
gofreli çönge |
18825 |
embossed stamp |
kabartma damga, kabartma pul |
18826 |
embossed |
kabartmalı |
18827 |
embossing |
gofraj, kabartma |
18828 |
embossment |
kabartma, kakma |
18829 |
embouchure |
nehir ağzı, nefesli çalgıların ağızlığı |
18830 |
embower |
muhafaza etmek, gizlemek, gölgelemek |
18831 |
embrace |
kucaklama, bağrına basma, sarılma, kucaklamak, sarılmak, içermek, içine almak, kapsamak, benimsemek, kabul etmek, inanmak |
18832 |
embranchment |
dallanma, dal, kol, çatallanma |
18833 |
embrangle |
şaşırtmak, dolaştırmak |
18834 |
embroider |
nakış işlemek |
18835 |
embroidery cotton |
işleme pamuğu |
18836 |
embroidery frame |
nakış kasnağı |
18837 |
embroidery yarn |
nakış ipliği |
18838 |
embroidery |
nakış, nakış işleme |
18839 |
embroil |
karışmak, araya girmek |
18840 |
embryo |
embriyon, oğulcuk, dölet |
18841 |
embryology |
embriyoloji |
18842 |
embryonic |
embriyonla ilgili, ilkel, gelişmemiş |
18843 |
embus |
arabaya koymak, arabaya binmek |
18844 |
emcee |
teşrifatçı, protokol yetkilisi, protokol müdürü |
18845 |
emend |
düzeltmek, tashih yapmak |
18846 |
emendation |
düzeltme, doğrultma |
18847 |
emerald green |
zümrüt yeşili |
18848 |
emerald |
zümrüt, zümrüt yeşili |
18849 |
emerge |
ortaya çıkmak |
18850 |
emergence |
ortaya çıkma, belirme |
18851 |
emergency brake |
imdat eğleci, emniyet eğleci |
18852 |
emergency bridge |
imdat köprüsü, tehlike köprüsü |
18853 |
emergency budget |
olağanüstü bütçe |
18854 |
emergency cable |
yedek kablo |
18855 |
emergency call |
imdat çağrısı |
18856 |
emergency credit |
acil kredi |
18857 |
emergency declaration |
geçici beyanname |
18858 |
emergency decree |
geçici yasa |
18859 |
emergency door |
tehlike çıkış kapısı |
18860 |
emergency exit |
tehlike çıkışı |
18861 |
emergency landing |
zorunlu iniş, mecburi iniş |
18862 |
emergency laws |
olağanüstü hal kanunları |
18863 |
emergency maintenance |
acil bakım |
18864 |
emergency man |
yardımcı amele |
18865 |
emergency meeting |
olağanüstü toplantı |
18866 |
emergency powers |
acil durum yetkileri |
18867 |
emergency reserve |
ihtiyat |
18868 |
emergency service |
acil servis |
18869 |
emergency valve |
emniyet supabı |
18870 |
emergency ward |
acil servis |
18871 |
emergency |
acil vaka, olağanüstü durum |
18872 |
emergent |
gelişmekte olan, gelişen |
18873 |
emersion |
gölgeden çıkma |
18874 |
emery board |
zımparalı tırnak törpüsü |
18875 |
emery cloth |
zımpara bezi |
18876 |
emery grinder |
zımpara taşı |
18877 |
emery paper |
zımpara çöngesi |
18878 |
emery powder |
zımpara tozu |
18879 |
emery stone |
zımpara taşı |
18880 |
emery wheel |
zımpara çarkı |
18881 |
emery |
zımpara |
18882 |
emetic |
kusturucu ilaç |
18883 |
emigrant worker |
göçmen işçi |
18884 |
emigrant |
göçmen |
18885 |
emigrate |
(başka bir ülkeye) göç etmek |
18886 |
emigration agent |
göçmenlik acentesi |
18887 |
emigration office |
göçmen bürosu |
18888 |
emigration |
göç, dışgöç |
18889 |
emigre |
göçmen |
18890 |
eminence |
yükseklik, şöhret, saygınlık, ün |
18891 |
eminent |
yüksek, seçkin, ünlü, saygın |
18892 |
eminently |
çok, son derece, müthiş |
18893 |
emir |
emir |
18894 |
emirate |
emirlik |
18895 |
emissary veins |
beyin yarımküresi veni |
18896 |
emissary |
özel bir görevle gönderilmiş memur, gizli ajan, casus |
18897 |
emission |
emisyon, ihraç, yayım, dışarı verme, çıkarma |
18898 |
emissive |
yayıcı, salıcı |
18899 |
emissivity |
yayıcılık, salıcılık |
18900 |
emit |
göndermek, yollamak, vermek, yaymak, salmak |
18901 |
emitter |
emitör, verici, yayıcı, salgıç |
18902 |
emolient |
yumuşatan, yumuşatıcı, yumuşatıcı madde |
18903 |
emolument |
gelir, kazanç, vergin |
18904 |
emote |
heyecanlandırmak, heyecana kapılmak |
18905 |
emotion |
güçlü duygu, coşku, heyecan, duygu |
18906 |
emotional |
duygusal, duygulu |
18907 |
emotionalism |
duygululuk |
18908 |
emotionality |
duygusallık, durgunluk |
18909 |
emotionalize |
heyecanlandırmak, duygulandırmak |
18910 |
emotionless |
heyecansız, duygusuz |
18911 |
emotive |
duygulandırıcı |
18912 |
empathize |
karşısındakinin duygularını paylaşmak |
18913 |
empathy |
özünü bir diğer insanla özdeşleştirme, başka bir insanın/şeyin özelliklerini kendinde bulma |
18914 |
empennage |
kuyruk takımı |
18915 |
emperor butterfly |
iri ve mor bir çeşit kelebek |
18916 |
emperor |
imparator |
18917 |
emphasis |
vurgu, bir şeye verilen önem, üzerinde durma |
18918 |
emphasize |
üzerinde durmak, belirtmek, vurgulamak |
18919 |
emphasizing |
pekiştiren, pekiştirme, pekiştiren, pekiştirme |
18920 |
emphatic articulation |
vurgulu söyleme |
18921 |
emphatic |
vurgulu, önemli |
18922 |
emphatical |
vurgulu |
18923 |
emphysema |
anfizem |
18924 |
empire |
imparatorluk |
18925 |
empirical formula |
ampirik formül |
18926 |
empirical |
görgül, deneysel, ampirik |
18927 |
empirically |
deneysel olarak |
18928 |
empiricism |
görgücülük, deneycilik, ampirizm |
18929 |
emplace |
konuşlandırmak |
18930 |
emplacement |
yerleşme, yerleştirme, konuşlandırma, platform |
18931 |
employ |
iş vermek, çalıştırmak, kullanmak, görevlendirmek, memur etmek, iş verme |
18932 |
employable |
görevlendirilebilir, iş verilebilir |
18933 |
employee compensation |
memur tazminatı |
18934 |
employee participation |
yönetime katılma |
18935 |
employee pension fund |
personel emekli fonu |
18936 |
employee pension |
işçi geliri, emekli maaşı |
18937 |
employee relations |
işçi ilişkileri |
18938 |
employee shares |
işçi hisse senetleri |
18939 |
employee training |
müstahdem eğitimi |
18940 |
employee |
işçi, hizmetli, çalışan |
18941 |
employee's advances |
personel avansları |
18942 |
employee's bonus |
işçi ikramiyesi |
18943 |
employees amenities |
işveren yardımı |
18944 |
employer |
işveren |
18945 |
employer's association |
işverenler birliği |
18946 |
employer's liability |
işverenin yükümlülüğü |
18947 |
employers organization |
işveren sendikası |
18948 |
employment agency |
iş ve işçi bulma kurumu |
18949 |
employment application |
iş başvurusu |
18950 |
employment bureau |
iş bulma bürosu |
18951 |
employment department |
çalışma bakanlığı |
18952 |
employment exchange |
iş ve işçi bulma kurumu |
18953 |
employment gap |
istihdam açığı |
18954 |
employment market |
iş piyasası |
18955 |
employment records |
personel sicili |
18956 |
employment volume |
istihdam hacmi |
18957 |
employment |
çalışma, iş alma, çalıştırma, iş verme, uğraş, iş |
18958 |
emporium |
mağaza, dükkân, ticaret merkezi |
18959 |
empower |
yetki vermek, izin vermek, güçlendirmek |
18960 |
empress |
imparatoriçe |
18961 |
empressement |
samimiyet, yakınlık gösterme |
18962 |
emptily |
aptalca, mantıksızca, boş boş |
18963 |
emptiness |
boşluk |
18964 |
emptor |
alıcı, müşteri |
18965 |
empty handed |
eli boş |
18966 |
empty medium |
boş ortam |
18967 |
empty position |
boş alan |
18968 |
empty words |
boş laf |
18969 |
empty |
boş, boş, saçma, abuk sabuk, aç, boşaltmak, içini boşaltmak, dökmek, boşalmak |
18970 |
empty-headed |
boş kafalı, kuş beyinli, akılsız |
18971 |
empyrean |
semavi |
18972 |
emu |
Avustralya'ya özgü bir cins devekuşu |
18973 |
emulate |
bir diğer kişiden daha iyisini yapmaya çalışmak |
18974 |
emulation |
benzemeye çalışma, öykünüm, rekabet |
18975 |
emulator |
emülatör, benzetici |
18976 |
emulous |
rakip, gıpta eden |
18977 |
emulsification |
emülsiyonlaştırma |
18978 |
emulsifier |
emülsiyonlaştırıcı |
18979 |
emulsify |
emülsiyonlaştırmak |
18980 |
emulsifying agent |
emülgatör, emülsiyonlama maddesi |
18981 |
emulsion |
merhem, sübye, emülsiyon |
18982 |
en route |
yolda, yolunda, gitmekte |
18983 |
enable |
olanaklı kılmak, imkân tanımak |
18984 |
enact |
(yasa) çıkarmak |
18985 |
enactment |
kanun çıkarma, kanun, yasa, kabul, kararname |
18986 |
enamel colour |
emay rengi |
18987 |
enamel paint |
emaye boya, vernikli boya |
18988 |
enamel |
minelemek, mine ile süslemek, parlatmak, mine, emaye, diş minesi, parlatıcı boya |
18989 |
enameling |
emayeleme |
18990 |
enamelled |
emaye, emayeli |
18991 |
enamelling |
mine işi |
18992 |
enamelware |
emay işi |
18993 |
enamor |
âşık etmek |
18994 |
enamoured |
(of/with ile) düşkün, hayran |
18995 |
enantiomorph |
enantiyomorf |
18996 |
enarthrosis |
oynak eklemlerin bir cinsi, mafsal |
18997 |
enate |
anne tarafından akraba |
18998 |
encage |
kafese kapamak, kafese koymak |
18999 |
encamp |
(ordu) düşerge kurmak, düşerge salmak |
19000 |
encampment |
düşerge yeri, düşerge |
19001 |
encase |
kılıfa sokmak, kılıflamak, kaplamak, kaplaştırmak, kutuya koymak, kutulamak, örtmek, yüz çekmek |
19002 |
encash |
bozdurmak, nakde çevirmek |
19003 |
encashable |
tahsil edilebilir |
19004 |
encashment |
pula çevirme, bozdurma, tahsil etme |
19005 |
enceinte |
gebe, hamile |
19006 |
encephalic |
beyne ait, beyinsel |
19007 |
encephalitis |
beyin iltihabı, ansefalit |
19008 |
encephalon |
beyin, kafa içi |
19009 |
enchain |
zincir ile bağlamak |
19010 |
enchant |
büyülemek, büyü yapmak, zevk vermek |
19011 |
enchanter |
büyücü |
19012 |
enchanting |
büyüleyici |
19013 |
enchantment |
büyü, sihir, büyüleme |
19014 |
enchantress |
büyücü kadın, büyüleyen kadın, dilber |
19015 |
encipher |
şifre etmek |
19016 |
encircle |
kuşatmak, çevrelemek, daire içine almak |
19017 |
encirclement |
kuşatma |
19018 |
enclave |
yerleşim bölgesi, yerleşme bölgesi |
19019 |
enclose |
çevresini sarmak, kuşatmak, içine koymak, iliştirmek |
19020 |
enclosed |
ilişikte gönderilen |
19021 |
enclosure |
çevirme, kuşatma, çit, duvar, ilişikte gönderilen şey |
19022 |
encode |
kodlamak, şifrelemek, kapamak |
19023 |
encoder |
kodlayıcı |
19024 |
encomiast |
kaside yazarı |
19025 |
encomium |
kaside, methiye, övgü |
19026 |
encompass |
kuşatmak, çevrelemek |
19027 |
encore |
bir kere daha!, tekrar! |
19028 |
encounter |
karşılaşmak, rastlaşmak, karşı karşıya kalmak, (kimlese) tesadüfen karşılaşmak, karşılaşma, rastgelme |
19029 |
encourage |
yüreklendirmek, cesaretlendirmek |
19030 |
encouragement certificate |
teşvik belgesi |
19031 |
encouragement certificates |
teşvik belgeleri |
19032 |
encouragement |
cesaretlendirme, özendirme, teşvik, cesaret verme |
19033 |
encouraging |
cesaret verici, yüreklendirici, ümit verici |
19034 |
encroach |
ileri gitmek, haddini aşmak, (kiminse hakkına) tecavüz etmek |
19035 |
encroachment |
tecavüz, el uzatma |
19036 |
encrust |
üstüne kabuk çekmek, kabuk bağlamak |
19037 |
encrusted |
(mücevher/vb.) kaplı, kaplanmış |
19038 |
encumber |
ayakbağı olmak, ayağına dolaşmak, güçlük çıkartmak, engel olmak |
19039 |
encumbrance |
yükümlülük, taahhüt, borç, ipotek, yük, engel |
19040 |
encyclical |
genelge |
19041 |
encyclopaedia |
ansiklopedi |
19042 |
encyclopedia |
ansiklopedi, bilgilik |
19043 |
encyclopedic |
ansiklopedik |
19044 |
encyst |
kese içine almak |
19045 |
end for end |
uçları ters çevrilmiş |
19046 |
end in |
ile sonuçlanmak |
19047 |
end man |
komedyen |
19048 |
end of month |
ay sonu |
19049 |
end of period |
dönem sonu |
19050 |
end of the contract |
sözleşmenin son bulması |
19051 |
end of year |
yıl sonu |
19052 |
end on |
baş başa |
19053 |
end point |
son çekit |
19054 |
end product |
son ürün |
19055 |
end up |
bitirmek, sonuçta -e varmak, bitirmek |
19056 |
end user |
son kullanıcı, son tüketici |
19057 |
end |
son, bitim, çek, bitiş çekidi, son çekit, uç çekit, bitim, son, son kısım, amaç, erek, sona erdirmek, bitirmek, bitmek |
19058 |
end-to-end |
sıra ile veya uç uca dizilmiş |
19059 |
endanger |
tehlikeye sebep olmak, tehlikeye sokmak, tehlikeye atmak |
19060 |
endear |
(to ile) sevdirmek, özünü sevdirmek |
19061 |
endearing |
alımlı, çekici, cazip, sevecen, müşfik |
19062 |
endearment |
sevgi ifadesi, sevgi belirtisi, sevgi |
19063 |
endeavor |
bkz.endeavour |
19064 |
endeavour |
çalışmak, çabalamak, denemek |
19065 |
endemic |
(hastalık/vb.) belli bir yere özgü |
19066 |
endermic |
cilde sürülen (ilaç) |
19067 |
ending |
bitiş, son, sonuç |
19068 |
endive |
hindiba, Frenk salatası |
19069 |
endless story |
yılan hikâyesi |
19070 |
endless |
sonsuz |
19071 |
endlessly |
durmadan, bitmek tükenmek bilmeksizin |
19072 |
endlessness |
sonsuzluk |
19073 |
endlong |
uzunluğuna |
19074 |
endmost |
en uzaktaki, en sondaki |
19075 |
endo- |
(önek) içinde, iç |
19076 |
endocarditis |
endokardit, kalp içzarı iltihabı |
19077 |
endocardium |
endokard, kalbin içzarı |
19078 |
endocarp |
endokarp, meyvenin içdokusu |
19079 |
endocentric |
içten bağlantılı, eşgüdümsel |
19080 |
endocrane |
kafatasının iç yüzeyi |
19081 |
endocrine gland |
endokrin bezi, içsalgıbezi |
19082 |
endocrine glands |
iç salgı bezleri |
19083 |
endocrine system |
endokrin jüyesi, içsalgı jüyesi |
19084 |
endocrine |
endokrin, içsalgı ile ilgili |
19085 |
endocrinology |
endokronoloji, içsalgıbilim |
19086 |
endoderm |
içderi, içyaprak |
19087 |
endodermis |
içderi, içyaprak |
19088 |
endoergic |
endotermik, ısıalan |
19089 |
endogamous |
kabile içinde evlenen |
19090 |
endogamy |
endogami, içevlilik |
19091 |
endogenous |
içten büyüyen |
19092 |
endogeny |
içten büyüme |
19093 |
endometrium |
endometriyum, dölyatağı içkatı |
19094 |
endomorphism |
endomorfizma, özyapı dönüşümü |
19095 |
endoparasite |
asalak, parazit |
19096 |
endophily |
endofili |
19097 |
endoplasm |
endoplazma, iç plazma, içkansıvı |
19098 |
endoplasmic reticulum |
endoplazmik retikül |
19099 |
endoplasmic |
endoplazmik, içkansıvısal |
19100 |
endorsable |
ciro edilebilen |
19101 |
endorse over |
ciro etmek |
19102 |
endorse |
desteklemek, onaylamak, ciro etmek, (ceza/isim/vb.) yazmak |
19103 |
endorsed |
ciro edilmiş |
19104 |
endorsee |
ciro eden kimse, lehdar |
19105 |
endorsement in blank |
açık ciro, beyaz ciro |
19106 |
endorsement in full |
tam ciro, onay, destek |
19107 |
endorsement |
ciro, onay, tasdik |
19108 |
endorser |
ciranta, ciro eden kimse |
19109 |
endoscope |
endoskop |
19110 |
endoskeleton |
içiskelet |
19111 |
endosmosis |
endosmoz |
19112 |
endosperm |
besidoku, endosperm |
19113 |
endospermic |
besidokuyla ilgili |
19114 |
endospore |
iç spor |
19115 |
endothelium |
endotelyum |
19116 |
endothermic reaction |
ısıalan tepkime, endotermik reaksiyon |
19117 |
endothermic |
ısıalan, endotermik |
19118 |
endotoxin |
endotoksin, içağı |
19119 |
endow |
(mektep/hastane/vb.'ne) bağışta bulunmak, pul bağışlamak |
19120 |
endowed with |
malik, haiz |
19121 |
endowment |
bağış, gelir sağlama, ıslah vergisi |
19122 |
endpiece |
uçtaki |
19123 |
endue |
giydirmek |
19124 |
endurable |
dayanılabilir, katlanılabilir |
19125 |
endurance |
dayanma, katlanma, çekme, tahammül, sabır, dayanıklılık |
19126 |
endure |
dayanmak, çekmek, katlanmak, tahammül etmek, uzun süre dayanmak, uzun süre etkisini ve gücünü korumak, sürmek |
19127 |
enduring |
dayanıklı, sabırlı, tahammüllü, ebedi |
19128 |
endways |
dikine, dik olarak, dik |
19129 |
enema |
lavman, şırınga |
19130 |
enemy |
düşman |
19131 |
energetic measures |
faal tedbirler |
19132 |
energetic |
çalışkan, enerjik, güçlü |
19133 |
energize |
enerji vermek, güç vermek, harekete geçmek |
19134 |
energumen |
cin çarpmış kimse |
19135 |
energy conversion |
enerji dönüşümü, erke dönüşümü |
19136 |
energy crisis |
enerji krizi |
19137 |
energy distribution |
enerji dağılımı, erke dağılımı |
19138 |
energy line |
enerji hattı |
19139 |
energy loss |
enerji kaybı |
19140 |
energy policy |
enerji politikası |
19141 |
energy saving |
enerji tasarrufu |
19142 |
energy unit |
enerji birimi, erke birimi |
19143 |
energy |
enerji, güç, erke |
19144 |
enervate |
kuvvetten düşürmek, zayıflatmak, gevşeklik vermek |
19145 |
enervated |
kuvvetten düşmüş |
19146 |
enervation |
kuvvetten düşürme, zayıflatma, zayıflık |
19147 |
enfant terrible |
yaramaz çocuk |
19148 |
enfeeble |
zayıf düşürmek |
19149 |
enfetter |
zincire vurmak |
19150 |
enfold |
katlamak, sarmak, paketlemek, kucaklamak |
19151 |
enforce |
zorlamak, zorla yaptırmak, zorla elde etmek, zorla kabul ettirmek, uygulamak, yürütmek, infaz etmek |
19152 |
enforceable |
uygulanabilir, yürürlüğe konabilir |
19153 |
enforced |
zorunlu |
19154 |
enforcedly |
mecburi, zorunlu olarak |
19155 |
enforcement officer |
kolluk görevlisi, sakçı |
19156 |
enforcement order |
icra emri |
19157 |
enforcement |
uygulama, zorlama, icra, infaz, tatbik |
19158 |
enframe |
çerçevelemek |
19159 |
enfranchise |
oy hakkı vermek |
19160 |
enfranchisement |
azat, serbest bırakma, oy verme hakkı |
19161 |
engage in |
ile uğraşmak, ile meşgul olmak |
19162 |
engage |
verginle tutmak, çalıştırmak, işe almak, birbirine geçirmek, tutturmak, birbirine geçmek, saldırmak, hücum etmek |
19163 |
engaged |
(alısün hattı) meşgul, nişanlı, meşgul |
19164 |
engagement diary |
randevu defteri |
19165 |
engagement ring |
nişan yüzüğü |
19166 |
engagement |
nişan, nişanlanma, söz, randevu |
19167 |
engagements |
ödeme yükümlülükleri |
19168 |
engaging |
çekici, alımlı |
19169 |
engender |
neden olmak, yol açmak, meydana çıkarmak |
19170 |
engine bonnet |
kozgaltka kaputu |
19171 |
engine breakdown |
kozgaltka arızası |
19172 |
engine driver |
makinist, kılgacı |
19173 |
engine failure |
kozgaltka arızası |
19174 |
engine fitter |
montör |
19175 |
engine house |
itfaiye merkezi |
19176 |
engine oil |
kozgaltka yağı |
19177 |
engine power |
kozgaltka gücü |
19178 |
engine room |
kılga dairesi |
19179 |
engine trouble |
kozgaltka arızası |
19180 |
engine works |
kılga fabrikası |
19181 |
engine |
kozgaltka, motor, lokomotif, kılga |
19182 |
engineer |
mühendis, kıvcı, (kötü bir şeye) planla neden olmak |
19183 |
engineering company |
kıvcılık firması |
19184 |
engineering department |
kıvcılık bölümü |
19185 |
engineering fee |
kıvcılık vergini |
19186 |
engineering staff |
teknik kadro |
19187 |
engineering works |
kıvcılık işleri |
19188 |
engineering |
mühendislik, kıvcılık |
19189 |
engirdle |
kemer gibi sarmak, kuşatmak |
19190 |
England |
ingiltere |
19191 |
English bond |
ingiliz tuğla örgüsü |
19192 |
English daisy |
ingiliz papatyası |
19193 |
English sparrow |
serçe kuşu |
19194 |
English |
İngiliz, İngilizce, (the ile) İngilizler |
19195 |
Englishism |
ingiliz ingilizcesi |
19196 |
Englishman |
ingiliz erkeği |
19197 |
Englishwoman |
ingiliz kadını |
19198 |
engorge |
yiyip bitirmek, silip süpürmek, tıkanmak |
19199 |
engorgement |
tıkınma |
19200 |
engraft |
dikmek, aşılamak |
19201 |
engrained |
yerleşmiş, kökleşmiş |
19202 |
engrave |
oymak, hakketmek |
19203 |
engraver |
oymacı, hakkâk |
19204 |
engraving |
hakkâklık, oyma, gravür, klişe, oymacılık |
19205 |
engross |
yazmak, kaleme almak, tekeline almak |
19206 |
engrossed |
kaptırmış, dalmış, özünü vermiş |
19207 |
engrosser |
spekülatör |
19208 |
engrossing |
çok ilginç, ilgi çekici, sürükleyici |
19209 |
engrossment |
piyasayı tekeline alma, stoklama |
19210 |
engulf |
içine çekmek, yutmak, yok etmek |
19211 |
enhance |
(değer/güç/güzellik/vb.) arttırmak, çoğaltmak |
19212 |
enhancement |
artırma, artma |
19213 |
enigma |
muamma, anlaşılmaz şey |
19214 |
enigmatic |
bilmece gibi, anlaşılmaz, esrarengiz, muammalı |
19215 |
enigmatical |
anlaşılmaz, şaşırtıcı |
19216 |
enigmatize |
bilmece gibi konuşmak, anlaşılmaz konuşmak |
19217 |
enjoin to |
emretmek, tembih etmek |
19218 |
enjoin |
buyurmak, emretmek, menetmek |
19219 |
enjoy oneself |
mutlu olmak, eğlenmek, zevk almak, keyfine bakmak |
19220 |
enjoy |
haz almak, sefa sürmek, feyizyab olmak, feyiz almak, zevk almak, mezelenmek, lezzet almak, hoşlanmak, beğenmek, sevmek, malik olmak, sahip olmak, yararlanmak, faydalanmak, kullanmak, istifade etmek |
19221 |
enjoyable |
zevkli, hoş, güzel, eğlenceli |
19222 |
enjoyment of interest |
faizden faydalanma |
19223 |
enjoyment |
zevk, haz |
19224 |
enkindle |
alevlendirmek, tutuşturmak, yakmak |
19225 |
enlace |
sıkıca sarmak, birbirine geçirmek |
19226 |
enlarge upon |
tafsilata girişmek |
19227 |
enlarge |
büyütmek, genişletmek, büyümek, genişlemek, (on ile) uzatmak |
19228 |
enlargement |
büyütme, genişletme |
19229 |
enlarger |
agrandisör, büyüteç |
19230 |
enlarging |
agrandisman, genişletme, büyültme |
19231 |
enlighten |
aydınlatmak, bilgi vermek, açıklamak |
19232 |
enlightened |
aydınlatılmış, aydın, bilgili, okumuş |
19233 |
enlightening |
aydınlatıcı |
19234 |
enlightenment |
ilim, irfan, aydınlatma |
19235 |
enlightment |
aydınlatma, aydınlanma |
19236 |
enlist |
askere almak, asker olmak, (yardım/sempati/vb.) kazanmak, sağlamak |
19237 |
enlistment |
gönüllü yazılma, askere alma, kaydedilme |
19238 |
enliven |
canlandırmak, hareketlendirmek |
19239 |
enmesh |
ağa düşürmek, tuzağa düşürmek |
19240 |
enmity |
düşmanlık, husumet |
19241 |
ennoble |
soylulaştırmak, asilleştirmek |
19242 |
ennoblement |
soylu yapma, asalet verme |
19243 |
ennui |
can sıkıntısı, usanç |
19244 |
enol |
enol |
19245 |
enormity |
büyük kötülük, alçaklık, büyüklük |
19246 |
enormous |
çok geniş, çok büyük, koskoca, kocaman, yeke, devasa |
19247 |
enormously |
çok, pek çok, aşırı derecede |
19248 |
enough and to spare |
yeter de artar bile |
19249 |
Enough is enough! |
Yeter artık! |
19250 |
enough |
yeterli, yeter, bes, yeterince, yeteri kadar |
19251 |
enquire |
soruşturmak |
19252 |
enquirer |
bilgi isteyen kimse |
19253 |
enquiry agency |
istihbarat ajanı |
19254 |
enquiry office |
istihbarat bürosu |
19255 |
enquiry |
soruşturma |
19256 |
enrage |
kızdırmak, öfkelendirmek |
19257 |
enraged |
öfkeli, kızgın, kızdırılmış |
19258 |
enrapt |
özünden geçmiş, mest olmuş |
19259 |
enrapture |
coşturmak, özünden geçirmek, aşka getirmek |
19260 |
enrich |
zenginleştirmek |
19261 |
enriched uranium |
zengin uranyum |
19262 |
enrichment |
zenginleştirme |
19263 |
enrobe |
giydirmek (elbise) |
19264 |
enroll |
üye olmak, üye etmek, kaydetmek |
19265 |
enrollment |
yazma, yazılma, kayıt, kütük, sicil |
19266 |
enroot |
kökleştirmek |
19267 |
ens |
soyut varlık kavramı, var olma |
19268 |
ensconce |
(güvenli ve rahat bir biçimde) oturmak, yerleşmek, özünü yerleştirmek |
19269 |
ensemble |
birlik, türküm, takım, küçük müzik topluluğu, grup |
19270 |
enshroud |
kefenlemek, gizlemek, örtmek |
19271 |
ensiform |
kılıç şeklinde |
19272 |
ensign |
(donanma/vb.) bayrak, deniz teğmeni |
19273 |
ensilage |
silolama, siloya alma, yeşillik ambarlanması |
19274 |
ensile |
silolamak, yeşilliği siloya koymak |
19275 |
enslave |
köle yapmak, esir etmek |
19276 |
enslavement |
esaret, kölelik |
19277 |
ensnare |
tuzağa düşürmek |
19278 |
ensue |
(sonuç olarak ya da sonra) ortaya çıkmak, ardından gelmek |
19279 |
ensuous |
duyumsal |
19280 |
ensure |
(olmasını) kesinleştirmek, sağlama almak, garantiye almak |
19281 |
enswathe |
kundağa sarmak |
19282 |
entablature |
sütun pervazı, saçaklık |
19283 |
entablement |
saçaklık |
19284 |
entail |
gerektirmek, zorunlu kılmak, istemek |
19285 |
entailed estate |
satılamaz mülk, devredilemez mülk |
19286 |
entangle |
(ip/saç/vb.) dolaştırmak, karıştırmak |
19287 |
entanglement |
karman çormanlık, güçlük, zorluk, dolaşıklık |
19288 |
entasis |
sütun göbekliği |
19289 |
Entente Powers |
itilaf Kuvvetleri |
19290 |
entente |
antant, uyuşma, anlaşma |
19291 |
enter a business |
bir işe girmek |
19292 |
enter a motion |
önerge vermek |
19293 |
enter a profession |
bir meslek edinmek |
19294 |
enter a protest |
protesto etmek |
19295 |
enter a religion |
bir tarikata girmek |
19296 |
enter an action |
dava açmak |
19297 |
enter blind alley |
çıkmaza girmek |
19298 |
enter goods |
malları deklare etmek |
19299 |
enter in a book |
deftere kayıt etmek |
19300 |
enter in force |
yürürlüğe girmek |
19301 |
enter into a bargain |
pazarlığa girişmek |
19302 |
enter into a bond |
anlaşma yapmak |
19303 |
enter into a lease |
kira anlaşması yapmak |
19304 |
enter into a partnership |
ortaklığa girmek |
19305 |
enter into an agreement |
anlaşmaya varmak |
19306 |
enter into an obligation |
yükümlülük altına girmek |
19307 |
enter into connections |
temasa geçmek |
19308 |
enter into correspondence |
haberleşmeye başlamak |
19309 |
enter into forces |
yürürlüğe girmek |
19310 |
enter into negotiations |
görüşmeler yapmak |
19311 |
enter into particulars |
tafsilata girişmek |
19312 |
enter into |
başlamak, girişmek, yer almak, katılmak |
19313 |
enter on an inheritance |
mirasa konmak |
19314 |
enter on |
almak, konmak, başlamak, girişmek |
19315 |
enter one's mind |
aklına gelmek |
19316 |
enter one's name |
adını kaydetmek |
19317 |
enter politics |
politikaya atılmak |
19318 |
enter sb's service |
birinin hizmetine girmek |
19319 |
enter the army |
askere gitmek, asker olmak |
19320 |
enter the port |
limana varmak |
19321 |
enter to sb's debit |
birinin hesabına borç geçirmek |
19322 |
enter upon an office |
göreve başlamak |
19323 |
enter |
girmek, yazmak, kaydetmek, üyesi olmak |
19324 |
enteric fever |
tifo, karahumma |
19325 |
enteric |
bağırsaklara ait |
19326 |
enteritis |
anterit, ince bağırsak iltihabı |
19327 |
entero- |
(önek) bağırsak, mide, entero |
19328 |
enterogastritis |
mide-bağırsak iltihabı, enterogastrit |
19329 |
enteron |
bağırsak |
19330 |
enterprise value |
işletme değeri |
19331 |
enterprise zone |
yatırım bölgesi |
19332 |
enterprise |
girişim, yatırım, kârhane, cesaret, girişkenlik, açıkgözlülük |
19333 |
enterprising |
girişken |
19334 |
entertain an idea |
bir fikir üzerinde düşünüp taşınmak |
19335 |
entertain |
(misafir) ağırlamak, eğlendirmek, hoşça vakit geçirtmek, (bir öneriyi/vb.) göz önünde bulundurmak, aklında tutmak |
19336 |
entertainer |
eğlendiren kimse, ağırlayan kimse |
19337 |
entertaining |
eğlendirici, ilginç |
19338 |
entertainment industry |
eğlence sanayii |
19339 |
entertainment tax |
eğlence vergisi |
19340 |
entertainment |
konukluk, meşguliyet, temaşa, müjde, bayram, eğlence, konuk kabulü, ziyafet |
19341 |
enthalpy |
entalpi, yığıntı |
19342 |
enthrall |
(genellikle bir şey anlatarak) büyülemek, tüm dikkati üzerine toplamak, çekmek |
19343 |
enthralling |
çekici, cezbedici, büyüleyici |
19344 |
enthrallment |
büyülenme, esirlik, kölelik |
19345 |
enthrone |
tahta çıkarmak, taç giydirmek |
19346 |
enthronement |
tahta çıkarma, taç giydirme |
19347 |
enthuse |
hayranlık göstermek, çok ilgi göstermek |
19348 |
enthusiasm |
büyük ilgi, isteklilik, heves |
19349 |
enthusiast |
şevkli kimse |
19350 |
enthusiastic |
şevkli, istekli, coşkun, hararetli |
19351 |
enthusiastically |
şevkle, gayretle |
19352 |
entice |
ayartmak, kandırmak |
19353 |
enticement |
ayartma, baştan çıkarma, kandırma, cazibe, alım |
19354 |
enticing |
ikna edici, kandırıcı, cazip, çekici, ayartan |
19355 |
entire |
bütün, tutuş, tüm, tam |
19356 |
entirely |
bütünüyle, tümüyle |
19357 |
entirety |
bütünlük, tümlük, tüm, bütün |
19358 |
entitle |
ad vermek, isimlendirmek, yetki vermek, hak vermek |
19359 |
entitled to vote |
oy kullanmaya yetkili |
19360 |
entitled |
yetkili |
19361 |
entitlement |
ad verme, yetki verme |
19362 |
entity |
tek ve bağımsız varlık, mevcudiyet |
19363 |
entomb |
mezara koymak, gömmek |
19364 |
entombment |
mezara koyma, gömme |
19365 |
entomo- |
(önek) böceklerle ilgili |
19366 |
entomological |
böcekbilimsel, entomolojik |
19367 |
entomologist |
entomolojist, böcekbilimci |
19368 |
entomology |
böcekbilim, entomoloji |
19369 |
entourage |
maiyet, önemli bir şahsın yanındaki/çevresindeki kimseler |
19370 |
entozoon |
bağırsak kurdu |
19371 |
entracte |
antrakt, perde arası |
19372 |
entrails |
sakatat |
19373 |
entrain |
trene bindirmek/binmek, arkadan çekmek |
19374 |
entrance door |
giriş kapısı |
19375 |
entrance examination |
giriş sınavı |
19376 |
entrance fee |
giriş vergini, duhuliye |
19377 |
entrance |
giriş yeri, kapı, antre, girme, giriş, giriş hakkı, özünden geçirmek, büyülemek, esritmek |
19378 |
entrancement |
mest olma, büyülenme, hayranlık |
19379 |
entrancing |
büyüleyici, mest edici |
19380 |
entrant |
bir mesleğe giren, kabul edilen kişi, yarışmacı |
19381 |
entrap |
tuzağa düşürmek, yakalamak |
19382 |
entrapment |
hile |
19383 |
entre nous |
söz aramızda |
19384 |
entreat |
yalvarmak, yakarmak, dilemek, rica etmek |
19385 |
entreaty |
rica, yalvarış, dilek |
19386 |
entree |
giriş, giriş hakkı |
19387 |
entrench |
hendek kazmak, siper kazmak, yerleştirmek |
19388 |
entrenched |
yerleşik, köklü |
19389 |
entrepot |
antrepo, depo, ambar |
19390 |
entrepreneur |
müteşebbis, girişimci, müteahhit, üstenci |
19391 |
entrepreneurial |
girişim ile ilgili |
19392 |
entresol |
asma kat |
19393 |
entropy |
entropi, dağıntı |
19394 |
entrust |
emanet etmek, sorumluluğuna vermek, işanmak |
19395 |
entry fee |
kayıt vergini |
19396 |
entry form |
kayıt formu |
19397 |
entry inwards |
gümrüğe giriş deklarasyonu |
19398 |
entry outwards |
gümrük çıkış bildirisi |
19399 |
entry permit |
giriş izni |
19400 |
entry price |
giriş fiyatı |
19401 |
entry visa |
giriş vizesi |
19402 |
entry |
giriş, yarışmacı(lar) |
19403 |
entryphone |
diafon |
19404 |
entwine |
birbirine geçirmek, sarmak, dolaştırmak |
19405 |
entwist |
sarmak, dolaştırmak, bükmek, örmek |
19406 |
enucleate |
içini kesmeden çıkarmak, nüvesini çıkarmak |
19407 |
enumerate |
sıralamak, belirtmek, birer birer saymak |
19408 |
enumeration |
sayma, sayım, liste |
19409 |
enumerator |
nüfus sayım memuru |
19410 |
enunciate |
telaffuz etmek, düşünceleri açıkça belirtmek, kesinlikle ifade etmek |
19411 |
enunciation |
sözceleme, telaffuz, ihbar |
19412 |
envelop |
sarmak, sarmalamak, örtmek, kapatmak, kaplamak |
19413 |
envelope |
mektup zarfı, zarf |
19414 |
envelopment |
sarma, gizleme, kuşatma, çevirme |
19415 |
envenom |
zehirlemek, kin aşılamak |
19416 |
enviable |
imrenilecek, özenilecek, kıskanılacak, gıpta edilecek, başarılı |
19417 |
envier |
gıpta eden kimse, kıskanç kimse |
19418 |
envious |
kıskanç |
19419 |
environment policy |
çevre politikası |
19420 |
environment |
çevre, ortam |
19421 |
environmental conscious |
çevre bilinci |
19422 |
environmental control |
doğal çevreyi koruma |
19423 |
environmental development |
çevre gelişmesi |
19424 |
environmental engineering |
çevre kıvcılığı |
19425 |
environmental health |
çevre sağlığı |
19426 |
environmental law |
çevre hukuku |
19427 |
environmental pollution |
çevre kirlenmesi |
19428 |
environmental problem |
çevre sorunu |
19429 |
environmental problems |
çevre sorunları |
19430 |
environmental protection |
çevre koruma |
19431 |
environmental science |
çevre bilimi |
19432 |
environmental sciences |
çevre bilimleri |
19433 |
environmental |
çevresel |
19434 |
environmentalism |
çevrecilik |
19435 |
environmentalist |
çevreci |
19436 |
environs |
civar, havali, dolay, etraf |
19437 |
envisage |
usunda canlandırmak, gözünün önüne getirmek, imgelemek |
19438 |
envision |
düşünmek, gözünün önüne getirmek |
19439 |
envoy |
delege, elçi |
19440 |
envy |
gıpta etmek, kıskanmak, imrenmek, kıskançlık, çekememezlik |
19441 |
enwind |
dolaşmak, -a sarılmak |
19442 |
enzymatic |
enzimatik |
19443 |
enzyme |
enzim |
19444 |
Eocene |
eosen |
19445 |
eolithic |
eolitik |
19446 |
eosin |
eozin |
19447 |
eparchy |
Yunanistan'da vilayet |
19448 |
epaulet |
apolet |
19449 |
epaulette |
apolet |
19450 |
epee |
eskrimde kullanılan bir tür kılıç, epe |
19451 |
epenthesis |
içtüreme, ses türemesi |
19452 |
ephedrine |
efedrin |
19453 |
ephemeral |
kısa ömürlü, geçici |
19454 |
ephemeris |
gök günlüğü |
19455 |
Ephesus |
Efes |
19456 |
epi- |
(önek) üstünde |
19457 |
epiblast |
epiblast, dışderi |
19458 |
epiblastic |
epiblastik, dışderisel |
19459 |
epic |
epik, destansı, epik, destan |
19460 |
epicardium |
epikardiyum |
19461 |
epicarp |
meyvenin dış kabuğu |
19462 |
epicedium |
mersiye |
19463 |
epicene |
her iki cinse ait, kadınımsı (erkek) |
19464 |
epicenter |
dış merkez, deprem ortası, deprem özeği |
19465 |
epicentre |
deprem merkezi |
19466 |
epicure |
(yemek/içmek/vb.den) anlayan, zevk sahibi kimse |
19467 |
epicureism |
Epikürcülük |
19468 |
epicycle |
dış çember |
19469 |
epicyclic gear |
episiklik dişli, uydu dişli |
19470 |
epicyclic |
dış çembere ait, episiklik |
19471 |
epicycloid |
episikloit, dışçevrim eğrisi |
19472 |
epidemic contagious disease |
salgın hastalık |
19473 |
epidemic |
(hastalık) salgın, bulaşıcı, yolukucu |
19474 |
epidemical |
yolukucu |
19475 |
epidemiology |
epidemioloji, salgın hastalıklar bilimi |
19476 |
epiderm |
üstderi, epiderm |
19477 |
epidermal |
üstderisel, epidermik |
19478 |
epidermic |
üstderisel, epidermik |
19479 |
epidermis |
üstderi, epiderm |
19480 |
epidiascope |
epediyaskop |
19481 |
epidote |
epidot |
19482 |
epidural |
epidural |
19483 |
epigastric |
üstkarın |
19484 |
epigastrium |
üstkarın |
19485 |
epigeal |
epije, toprak üzerinde yaşayan |
19486 |
epigenesis |
epigenez |
19487 |
epigeous |
epije, toprak üzerinde yaşayan |
19488 |
epiglottis |
epiglot, gırtlak kapağı, küçük dil |
19489 |
epigone |
epigon |
19490 |
epigram |
nükteli şiir/söz |
19491 |
epigrammatic |
nükteli, hicveden |
19492 |
epigrammatist |
vecize yazan kimse, nükteci |
19493 |
epigrammatize |
hicvetmek |
19494 |
epigraph |
epigraf, yazıt, kitabe |
19495 |
epigynous |
epigin |
19496 |
epigyny |
epigini |
19497 |
epilepsy |
sara, tutarık, epilepsi |
19498 |
epileptic |
saralı, tutarıklı |
19499 |
epilogue |
son deyiş, son bölüm, bitim, kapanış |
19500 |
epimer |
epimer |
19501 |
epimorphosis |
epimorfoz |
19502 |
epiphysis |
sümük ucu |
19503 |
epiphyte |
epifit, üstbitken |
19504 |
epiphytic |
epifit, üstbitken |
19505 |
episode |
olay, serüven, (roman/vb.) bölüm |
19506 |
episodical |
ayrı ayrı bölümlerden oluşmuş |
19507 |
epispastic |
kabarcık oluşturan, yakı |
19508 |
epistaxis |
burun kanaması |
19509 |
epistemology |
epistomoloji, bilgi kuramı |
19510 |
epistle |
önemli, ayrıntılı ve uzun mektup |
19511 |
epistolary |
mektupla ilgili |
19512 |
epistyle |
üst taban |
19513 |
epitaph |
sin yazıtı, mezartaşı yazıtı, mezartaşı kitabesi |
19514 |
epitaxial |
epitaksiyal |
19515 |
epitaxy |
epitaksi |
19516 |
epithalamus |
epitalamus |
19517 |
epithelial tissue |
epitel doku |
19518 |
epithelial |
epitel, epitelyuma ait |
19519 |
epithelium |
epitelyum, kırtış |
19520 |
epithermal |
epitermal |
19521 |
epithet |
yakıştırma, sıfat, lakap |
19522 |
epitome |
somut örnek, ideal |
19523 |
epitomize |
somut örneği olmak |
19524 |
epoch |
çağ, devir, çığır, dönem |
19525 |
epopee |
destan şeklinde yazılmış şiir |
19526 |
epos |
destan |
19527 |
epoxy resin |
epoksi reçinesi |
19528 |
epoxy |
epoksi |
19529 |
epsilon |
Yunan alfabesinin beşinci harfi |
19530 |
Epsom salt |
ingiliz tuzu, magnezyum sülfat |
19531 |
Epsom |
Epsom |
19532 |
equability |
düzgünlük, yumuşaklık, ılımlılık |
19533 |
equable |
değişmez, dengeli, sakin |
19534 |
equal opportunity |
fırsat eşitliği |
19535 |
equal pay |
eşit vergin |
19536 |
equal sign |
eşit işareti [ = ] |
19537 |
equal to |
-e eşit, -nin üstesinden gelebilen, emsal |
19538 |
equal |
eşit, eş, denk, -e eşit olmak, eş, akran |
19539 |
equality before the law |
kanun önünde eşitlik |
19540 |
equality of rights |
hakların eşitliği |
19541 |
equality of votes |
oy eşitliği |
19542 |
equality |
eşitlik |
19543 |
equalization pay |
hayat pahalılığı ayarlaması |
19544 |
equalization |
eşitleme, denkleştirme, tevzin |
19545 |
equalize |
eşitlemek |
19546 |
equalizer |
eşitleyici, ekolayzer |
19547 |
equally |
eşit olarak, aynı derecede, eşit bir biçimde |
19548 |
equanimity |
soğukkanlılık, temkin, sakinlik |
19549 |
equate |
eşit yapmak, eşit saymak, eşitlemek, dengelemek, aynı kefeye koymak |
19550 |
equated |
ortalama |
19551 |
equation of state |
hal denklemi |
19552 |
equation of time |
zaman denklemi |
19553 |
equation |
denklem |
19554 |
equative |
eşitlik derecesi |
19555 |
equator |
ekvator, eşlek |
19556 |
equatorial plane |
ekvator düzlemi, eşlek düzlemi |
19557 |
equatorial |
ekvatoral, ekvatorla ilgili |
19558 |
equerry |
ahır bakıcısı |
19559 |
equestrian |
binicilikle ilgili, atlı, binici |
19560 |
equi- |
(önek) eşit |
19561 |
equiangular |
eşaçılı |
19562 |
equidistance |
eş uzaklık |
19563 |
equidistant |
ayni mesafede, eş uzaklıkta |
19564 |
equilateral triangle |
eşkenar üçgen, eşkıyılı üçgen |
19565 |
equilateral |
(üçgen) eşkenar |
19566 |
equilibrate |
denge sağlamak, denk kılmak, denkleştirmek |
19567 |
equilibrating |
dengeleyici, denkleştirici |
19568 |
equilibration |
denge, denge kurma, dengeleme |
19569 |
equilibrist |
ip cambazı |
19570 |
equilibrium condition |
denge yağdayı |
19571 |
equilibrium constant |
denge sabiti |
19572 |
equilibrium exchange rate |
denge kuru |
19573 |
equilibrium of forces |
kuvvetler dengesi |
19574 |
equilibrium point |
denge çekidi |
19575 |
equilibrium |
denge |
19576 |
equine |
atla ilgili, ata ilişkin |
19577 |
equinox |
gün tün eşitliği, ekinoks, ılım |
19578 |
equip |
donatmak, teçhiz etmek |
19579 |
equipage |
donatı, teçhizat, levazım, kumanya, azık |
19580 |
equipartition |
eşdağılım, eşbölüşüm |
19581 |
equipment |
donatma, donatım, donatı, teçhizat, gereç |
19582 |
equipoise |
denge, karşı ağırlık |
19583 |
equipollent |
eşdeğerli, eş öğeli, eşdeğerli, eş öğeli |
19584 |
equipotential |
eşit potansiyelli, gücü bir olan |
19585 |
equitable price |
adil fiyat |
19586 |
equitable tax |
adil vergi |
19587 |
equitable |
adil, tarafsız |
19588 |
equitableness |
insaf, adalet |
19589 |
equitably |
adilane, adaletle, insafla |
19590 |
equitation |
binicilik |
19591 |
equities |
hisse senedi |
19592 |
equity capital |
öz kaynak, öz sermaye |
19593 |
equity market |
hisse senetleri piyasası |
19594 |
equity of a company |
öz sermaye |
19595 |
equity of taxation |
vergi adaleti |
19596 |
equity receiver |
tasfiye memuru |
19597 |
equity |
adalet, dürüstlük |
19598 |
equivalence value |
emsal değeri |
19599 |
equivalence |
denklik, eşdeğerlik, tekabül |
19600 |
equivalent conductance |
eşdeğer iletkenlik |
19601 |
equivalent resistance |
eşdeğer direnç |
19602 |
equivalent |
eşdeğer, denk, karşılık, ivaz, eşit |
19603 |
equivocal |
(sözcük) iki anlamlı, iki anlama gelebilen, lastikli, kaçamaklı, (davranış/olay/vb.) gizemli, belirsiz, kuşkulu, şüpheli, karanlık |
19604 |
equivocalness |
iki anlama gelme, belirsizlik |
19605 |
equivocate |
iki anlama gelmek, iki manalı tarzda danışmak, gayrimuayyen tarzda danışmak, kaçamak konuşmak, boyun kaçırmak |
19606 |
era |
tarih, devir, çağ, zaman, dönem, mebdei tadadı evkat |
19607 |
eradiate |
saçmak, yaymak |
19608 |
eradicable |
kökünden sökülebilir |
19609 |
eradicate |
yok etmek, kökünü kesmek, kökünü kurutmak |
19610 |
eradication |
kökünü kurutma, yok etme, sökme |
19611 |
eradicator |
yok eden kişi |
19612 |
erasable storage |
silinebilir bellek |
19613 |
erasable |
silinebilir, silinir |
19614 |
erase |
(yazı/vb.) silmek |
19615 |
eraser |
silgi, bozan, öçürge |
19616 |
erasion |
silme, hasta dokuları kazıma |
19617 |
erasure |
silme, silinti, kazıntı |
19618 |
erbium |
erbiyum |
19619 |
ere long |
yakında, çok geçmeden |
19620 |
ere now |
bundan önce |
19621 |
ere |
(edat) önce, evvel |
19622 |
erect |
dik, dimdik, (penis/göğüs uçları) dik, dikmek, yapak, dikmek, inşa etmek |
19623 |
erectile |
dikilebilir, dik durabilir |
19624 |
erecting shop |
montaj atölyesi |
19625 |
erecting |
kurma, tesis, montaj, düzeltme |
19626 |
erection |
yapma, kurma, dikme, inşa, yapı, bina, dikinti, dikili, (penis) sertleşme, ereksiyon |
19627 |
erector |
diken, kaldıran, kılganı kaldıran kas |
19628 |
eremite |
inzivaya çekilmiş kimse |
19629 |
erethism |
anormal uyarma |
19630 |
erg |
erg, enerji birimi |
19631 |
ergo |
bunun için, bundan dolayı, binaenaleyh |
19632 |
ergodic |
ergodik |
19633 |
ergonometrics |
ergonometrik |
19634 |
ergonomics |
ergonomi, işbilim |
19635 |
ergosterol |
ergosterol |
19636 |
ergot |
çavdarmahmuzu |
19637 |
ergotoxine |
ergotoksin |
19638 |
erica |
bir tür funda |
19639 |
Erin |
irlanda'nın eski ismi |
19640 |
eristic |
ihtilaflı, münakaşalı |
19641 |
erlang |
erlang |
19642 |
Erlenmeyer flask |
erlenmayer, çalkar |
19643 |
ermine |
ermin, as |
19644 |
erne |
denizkartalı |
19645 |
erode |
yemek, aşındırmak, yıpratmak, aşınmak, yıpranmak |
19646 |
erodible soil |
erozyona uygun toprak |
19647 |
erodible |
aşınır, aşınabilir |
19648 |
erogenous |
cinsî istek ile ilgili |
19649 |
erosion |
aşınma, aşındırma, erozyon |
19650 |
erosive |
aşındırıcı, kemirici |
19651 |
erotic |
kösnül, erotik |
19652 |
erotica |
erotik yazılar, resimler |
19653 |
eroticism |
kösnüllük, erotizm |
19654 |
err |
yanılmak, hata etmek, yanlış yapmak |
19655 |
errand |
ayak işi |
19656 |
errand-boy |
ayakçı, çırak, getir götür işlerine bakan çocuk |
19657 |
errant |
yanlış, hatalı |
19658 |
errantry |
serserilik, avarelik |
19659 |
errata |
tertip hatası |
19660 |
erratic |
hareketleri düzenli olmayan, değişen, kararsız, düzensiz |
19661 |
erring |
yoldan sapmış, hata yapmış, günahkâr |
19662 |
erroneous |
(ifade/görüş/inanç/vb.) yanlış, hatalı |
19663 |
erroneously |
yanlışlıkla |
19664 |
error control |
hata denetimi |
19665 |
error correction |
hata düzeltme |
19666 |
error detection |
hata bulma |
19667 |
error in calculation |
hesap yanlışlığı |
19668 |
error limit |
hata sınırı |
19669 |
error of addition |
toplama hatası |
19670 |
error of law |
hukuki hata |
19671 |
error of observation |
gözlem hatası |
19672 |
error percentage |
hata yüzdesi |
19673 |
error rate |
hata oranı |
19674 |
error signal |
hata sinyali |
19675 |
error |
yanlışlık, yanlış, hata, yanlış kanı, yanlış (düşünce/görüş/vb.) |
19676 |
ersatz |
suni (şey), aslının yerine geçen şey, yapma |
19677 |
Erse |
irlanda dili |
19678 |
erstwhile |
sabık, eski, eskiden, önceden |
19679 |
ertility |
doğurganlık |
19680 |
erubescent |
kızarmış |
19681 |
eructate |
geğirmek, püskürmek |
19682 |
eructation |
geğirme, püskürme |
19683 |
erudite |
bilgili, engin bilgili |
19684 |
erupt |
(yanardağ) patlamak, püskürmek, patlak vermek, çıkmak, oluşmak |
19685 |
eruption |
patlama, püskürme, döküntü, isilik |
19686 |
eruptive rock |
püskürük kayaç |
19687 |
eruptive |
patlayan, püsküren |
19688 |
eryngo |
deveelması |
19689 |
erysipelas |
yılancık |
19690 |
erythema |
kızartı, eritem |
19691 |
erythro- |
(önek) kırmızı |
19692 |
erythrocyte |
alyuvar, eritrosit |
19693 |
escalate |
(savaşı) kışkırtmak, (fiyat/vergin) yükselmek, artmak, çoğalmak |
19694 |
escalation price |
fiyat yükselmesi |
19695 |
escalation |
eskalasyon, artırma, artış, kızışma |
19696 |
escalator |
yürüyen merdiven |
19697 |
escalope |
şnitzel |
19698 |
escapade |
çılgınlık, aptalca hareket |
19699 |
escape cock |
emniyet musluğu |
19700 |
escape from reality |
gerçeklerden kaçmak |
19701 |
escape notice |
gözden kaçmak |
19702 |
escape one's lips |
ağzından kaçmak |
19703 |
escape one's notice |
gözünden kaçmak |
19704 |
escape pipe |
çıkış borusu, emniyet borusu |
19705 |
escape sb's notice |
dikkatinden kaçmak |
19706 |
escape valve |
emniyet valfı |
19707 |
escape |
kaçmak, atlatmak, yakayı kurtarmak, -den kurtulmak, kaçmak, aklından/hatırından çıkmak, kaçma, kaçış, firar, kurtuluş, (gaz/sıvı/vb.) sızma, sızıntı, kaçak |
19708 |
escaped |
kaçkın |
19709 |
escapee |
kaçan kimse, kaçak |
19710 |
escapement |
saat maşası |
19711 |
escapism |
gerçekten kaçış |
19712 |
escargot |
Fransa'da yenilen salyangoz |
19713 |
escarp |
hendeğin iç tarafı, eğik yüzey, şevli yapmak |
19714 |
escarpment |
dik kayalık |
19715 |
eschar |
yara kabuğu |
19716 |
escheat |
devlete kalmak |
19717 |
eschew |
uzak durmak, sakınmak, kaçınmak |
19718 |
escort |
muhafız, maiyet, kavalye, refakatçi, refakat etmek, eşlik etmek |
19719 |
escritoire |
çekmeceli yazı masası |
19720 |
esculent |
yenilebilir |
19721 |
escutcheon |
arma levhası, gemi aynalığı, isim tabelası |
19722 |
esophagus |
bkz.oesophagus |
19723 |
esoteric |
(bilgi/ilgi/vb.) belirli bir kesime hitap eden |
19724 |
especial |
özel, ayrı |
19725 |
especially |
özellikle |
19726 |
espionage |
casusluk |
19727 |
esplanade |
(özellikle deniz kıyısında) gezinti yeri, kordon |
19728 |
espousal |
bir düşünceyi destekleme, benimseme, kabullenme |
19729 |
espouse |
benimsemek, kabullenmek, evlenmek |
19730 |
espresso |
espresso kahve |
19731 |
esprit |
neşe, ruh, can |
19732 |
espy |
görmek, farketmek, gözüne ilişmek |
19733 |
esquire |
bay, efendi |
19734 |
essay |
deneme |
19735 |
essayist |
deneme yazarı |
19736 |
essence |
asıl, öz, esas, esans |
19737 |
essential commodities |
temel mallar |
19738 |
essential consumption goods |
zaruri tüketim maddeleri |
19739 |
essential oil |
uçucu ösümlük yağı, esans, öz |
19740 |
essential part |
esas bölüm |
19741 |
essential |
gerekli, şart, başlıca, esaslı, öz, temel, esas, ç.gerekli şeyler |
19742 |
essentially |
esasen, aslında, gerçekte, gerekli olarak, gerekerek |
19743 |
essive |
durum belirten, şart hali, koşul yağdayı |
19744 |
establish |
kurmak, tesis etmek, yerleştirmek, kanıtlamak, doğruluğunu ortaya koymak, tanıtmak, kabul ettirmek |
19745 |
established market |
yerleşik piyasa |
19746 |
established |
yerleşmiş, oturmuş |
19747 |
establishment charges |
kuruluş giderleri |
19748 |
establishment costs |
kuruluş giderleri |
19749 |
establishment |
kuruluş, kurum, tesis, kurma, tesis etme |
19750 |
estate agent |
emlakçı, emlak simsarı, emlak komisyoncusu |
19751 |
estate car |
pikap |
19752 |
estate duty |
veraset vergisi, intikal vergisi |
19753 |
estate income |
mülk geliri |
19754 |
estate tax |
veraset vergisi, intikal vergisi |
19755 |
estate |
arazi, mülk, <a href='http://emlakcilik.org/'>emlak</a>, arsa, ölen kimseden kalan mal varlığı |
19756 |
esteem |
saygı, itibar, saymak, saygı göstermek, değer vermek, takdir etmek, saymak, düşünmek, gözüyle bakmak |
19757 |
ester |
ester |
19758 |
esterase |
esteraz |
19759 |
esterification |
esterleşme |
19760 |
esthesiometer |
duyumölçer |
19761 |
esthetics |
ilmi cemalat, estetik ilmi |
19762 |
estimable |
saygıdeğer |
19763 |
estimate of income |
gelir tahmini |
19764 |
estimate of risk |
hasar tespiti |
19765 |
estimate the value of |
paha biçmek |
19766 |
estimate |
değer biçmek, değerlendirmek, tahmin etmek, çamalamak, hesaplamak, hesap, çama, tahmin, takdir, düşünce, teklif, işi kabul etme |
19767 |
estimated charges |
tahmini giderler |
19768 |
estimated cost |
tahmini maliyet |
19769 |
estimated life |
tahmini ömür |
19770 |
estimated value |
keşif bedeli |
19771 |
estimated weight |
tahmini ağırlık |
19772 |
estimated |
tahmini |
19773 |
estimating |
tahmin etme |
19774 |
estimation |
kanı, düşünce, yargı, takdir |
19775 |
estimator |
tahmin edici, kestirici, tahminci |
19776 |
estival |
yazın çıkan |
19777 |
estop |
durdurmak, önlemek |
19778 |
estrange |
soğutmak, aralarını bozmak, uzaklaştırmak, yabancılaştırmak |
19779 |
estrangement |
yabancılaştırma, soğutma, yabancılaşma |
19780 |
estrogen |
estrojen |
19781 |
estuary |
haliç |
19782 |
esurient |
obur, açgözlü, tamahkâr |
19783 |
et cetera |
ve saire, ve benzeri |
19784 |
eta |
eta |
19785 |
etalon |
etalon |
19786 |
etamine |
etamin |
19787 |
etc. |
vs., /vb., vesaire |
19788 |
etch |
asitle maden üzerine resim oymak, hakketmek |
19789 |
etching |
oyma, ofort, ıslak kazı |
19790 |
eternal life |
ebedi hayat |
19791 |
eternal |
sonsuz, hiç bitmeyen, öncesiz sonrasız, ebedi |
19792 |
eternalize |
ebedi kılmak, ebedileştirmek |
19793 |
eternally |
ebediyen, daima, ilelebet |
19794 |
eternity |
sonsuzluk |
19795 |
eternize |
sonsuzluğa kavuşturmak |
19796 |
etesian wind |
meltem, imbat |
19797 |
etesian |
devirli, mevsime göre, yıllık |
19798 |
ethanal |
etanal |
19799 |
ethane |
etan |
19800 |
ethanol |
etanol |
19801 |
ethene |
eten |
19802 |
ether |
eter |
19803 |
ethereal |
dünyevi olmayan, uçuk |
19804 |
etherify |
eterleştirmek |
19805 |
etherize |
eterle uyutmak |
19806 |
ethic |
ahlak jüyesi |
19807 |
ethical |
ahlaki, törel, (davranış/vb.) ahlaklı |
19808 |
ethicist |
ahlakbilimci |
19809 |
ethics |
törebilim, etik, ahlak bilimi, aktöre, ahlak, ahlak kuralları |
19810 |
Ethiopia |
Habeşistan |
19811 |
ethnarch |
kabile reisi, başkan, vali |
19812 |
ethnic |
budunsal, etnik |
19813 |
ethnical |
etnik |
19814 |
ethnographer |
etnograf, budunbetimci |
19815 |
ethnographic |
etnografya ile ilgili |
19816 |
ethnography |
etnografya, budunbetim |
19817 |
ethnolinguistics |
budundilbilim |
19818 |
ethnological |
etnolojik, budunbilimsel |
19819 |
ethnologist |
etnolog, budunbilimci |
19820 |
ethnology |
budunbilim, etnoloji |
19821 |
ethos |
bir kavmin özellikleri |
19822 |
ethoxyl |
etoksil |
19823 |
ethoxylation |
etoksilasyon |
19824 |
ethyl acetate |
etil asetat |
19825 |
ethyl alcohol |
etil alkol |
19826 |
ethyl cellulose |
etil selüloz |
19827 |
ethyl oxide |
etil oksit |
19828 |
ethyl |
etil |
19829 |
ethylene |
etilen |
19830 |
ethyne |
etin |
19831 |
etiquette |
görgü kuralları |
19832 |
Eton jacket |
kısa kadın ceketi |
19833 |
etude |
etüd, tetkik |
19834 |
etymological |
etimolojik, kelimelere ait |
19835 |
etymology |
kökenbilim, etimoloji |
19836 |
etymon |
köken, etimolojik kök |
19837 |
eu- |
(önek) iyi, yakşı |
19838 |
eucalyptus |
okaliptüs, sıtmaağacı |
19839 |
eucaryotic |
ökaryotik |
19840 |
Eucharist |
İsa'nın son akşam yemeği üzerine düzenlenen tören, bu törende yenilen ekmek ve içilen şarap |
19841 |
Euclid |
Öklit, Öklit geometrisi |
19842 |
eudiometer |
gaz ölçme aygıtı, gazölçer |
19843 |
eugenics |
soyarıtımı |
19844 |
eugenol |
öjenol |
19845 |
euglena |
öglena |
19846 |
eulogist |
kaside yazarı, övgü yazan |
19847 |
eulogize |
övmek, methetmek |
19848 |
eulogy |
övgü, methiye |
19849 |
eunuch |
hadım, haremağası |
19850 |
eupepsia |
iyi hazmetme |
19851 |
eupeptic |
kolay hazmettiren, kolay hazmedilir |
19852 |
euphemism |
sert sözcüklerin yerine daha yumuşaklarını kullanma sanatı, örtmece |
19853 |
euphonic |
ahenkli ses veren |
19854 |
euphony |
akışma, ses ahengi |
19855 |
euphorbia |
sütleğen |
19856 |
euphoria |
mutluluk ve neşe, coşku |
19857 |
euphrasy |
gözlük otu |
19858 |
Euphrates |
Fırat nehri |
19859 |
euphuism |
dilde aşırı yapmacık, dolambaçlı deyim |
19860 |
Eurobank |
Eurobank |
19861 |
Eurobond |
Eurotahvil |
19862 |
Eurocheque |
Euroçek |
19863 |
Eurocredit |
Eurokredi |
19864 |
Eurocurrency |
Avrupa pulu, Europul |
19865 |
Eurodollar |
Eurodolar |
19866 |
Euromarket |
Europazar, Avrupa piyasası |
19867 |
Europe |
Avrupa |
19868 |
European Broadcasting Union |
Avrupa Yayın Birliği |
19869 |
European Coal and Steel Community |
Avrupa Kömür Çelik Topluluğu |
19870 |
European Community |
Avrupa Topluluğu |
19871 |
European Company |
Avrupa Anonim ?irketi |
19872 |
European Conservative Group |
Avrupa Muhafazakâr Türküm |
19873 |
European Council |
Avrupa Topluluğu Konseyi |
19874 |
European Court of Human Rights |
Avrupa insan Hakları Mahkemesi |
19875 |
European currency unit |
Avrupa pul vahidi |
19876 |
European Development Fund |
Avrupa Kalkınma Fonu |
19877 |
European Economic Community |
Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa ekonomik topluluğu |
19878 |
European fund |
Avrupa fonu |
19879 |
European Investment Bank |
Avrupa Yatırım Bankası |
19880 |
European Monetary Union |
Avrupa Pul Birliği |
19881 |
European Parliament |
Avrupa Parlamentosu |
19882 |
European plan |
konakçıda oda ve kahvaltı pulunu beraber ödeme jüyesi |
19883 |
European Trade Unions Confederation |
Avrupa işçi Sendikaları Konfederasyonu |
19884 |
European Union |
Avrupa Birliği |
19885 |
European |
Avrupalı, Avrupa ile ilgili, Avrupa sayağı, Avrupa ... |
19886 |
europium |
öropiyum |
19887 |
Eurosterling |
Eurosterlin |
19888 |
eurythmy |
ritmik hareket veya düzen |
19889 |
Eustachian tube |
östaki borusu |
19890 |
eustatic |
östatik |
19891 |
eutectic point |
ötektik çekit, birerim çekit |
19892 |
eutectic |
ötektik |
19893 |
eutectoid |
ötektik karışım |
19894 |
eutrophication |
sudaki azot ve fosfatın artması |
19895 |
Euxine Sea |
Karadeniz |
19896 |
evacuant |
müshil |
19897 |
evacuate |
(neredense insanları) boşaltmak, tahliye etmek, tehlikeden uzaklaştırmak |
19898 |
evacuation |
boşaltma, tahliye, dışkı |
19899 |
evacuee |
bir yerden tahliye edilen kimse |
19900 |
evade |
özünü gözlemek, boyun kaçırmak, kaytarmak, yan çizmek, söz azdırmak, yayınmak, savmak, -den kaçmak, sıvışmak |
19901 |
evader |
vergiden kaçınan |
19902 |
evaginate |
ters çevirmek |
19903 |
evaluate |
değer biçmek, değerlendirmek |
19904 |
evaluation |
değerlendirme, değerleme, değer biçme |
19905 |
evanesce |
yok olmak, silinmek |
19906 |
evanescence |
gözden kaybolma, yok olma |
19907 |
evanescent |
gözden kaybolan, fani |
19908 |
evangel |
incil'in getirdiği haber, iyi haber, müjde |
19909 |
evangelical |
İncil ya da İsa'nın öğretisi ile ilgili, protestan |
19910 |
evangelist |
İncil yazarı, evan |
19911 |
evangelization |
incil'i öğretme, incil'i öğrenme |
19912 |
evangelize |
Hıristiyan olmayanlara incil'i öğretmek |
19913 |
evaporate |
buharlaşmak, buharlaştırmak, uçup gitmek, yok olmak |
19914 |
evaporation point |
buharlaşma çekidi |
19915 |
evaporation |
buharlaşma, buharlaştırma, buhar, buğu |
19916 |
evaporator |
buharlaştırıcı, buharlaştırma aygıtı |
19917 |
evaporimeter |
evaporimetre, atmometre |
19918 |
evaporite |
evaporit, tuz kayaçları |
19919 |
evasion of tax |
vergi kaçırma |
19920 |
evasion |
kaçma, kurtulma, atlatma, yakasını kurtarma, yan çizme, kaçınma, kaytarma, kaçamak |
19921 |
evasive answer |
kaçamak yanıt |
19922 |
evasive response |
kaçamak yanıt |
19923 |
evasive |
kaçamaklı, baştansavma |
19924 |
evasively |
kaçamak olarak |
19925 |
evasiveness |
kaçamak |
19926 |
eve |
arife, bosağa, öngün |
19927 |
evection |
aytedirginliği |
19928 |
even if |
-se bile, -e rağmen, öyle olsa da, -e karşın |
19929 |
even now |
öyle olduğu halde, yine de |
19930 |
even number |
çift rakam, çift sayı |
19931 |
even out |
denklemek, eşitlemek, eşitlenmek |
19932 |
even so |
öyle olsa da |
19933 |
even though |
-se bile, -e rağmen, öyle olsa da, -e karşın |
19934 |
even up |
eşitlemek |
19935 |
even |
düz, düzgün, engebesiz, yatay, pürüzsüz, eşit, aynı, (sayı) çift, bile, hatta, neredeyse, da, daha da, bile |
19936 |
evenhanded |
yansız, tarafsız |
19937 |
evening dress |
gece elbisesi, tuvalet, balo elbisesi |
19938 |
evening primrose |
eşekotu |
19939 |
evening |
akşam |
19940 |
evening-star |
Akşamyıldızı, Çulpan |
19941 |
evenly |
düz bir durumda, eşit olarak, tarafsızca |
19942 |
evenness |
düz oluş, düzlük, eşitlik, tarafsızlık |
19943 |
evensong |
akşam duası |
19944 |
event |
olay, sonuç, karşılaşma |
19945 |
eventful |
olaylı |
19946 |
eventide |
akşam |
19947 |
eventual |
sonuç olarak, sonunda olan |
19948 |
eventuality |
olasılık, ihtimal, olası sonuç |
19949 |
eventually |
sonunda, en sonunda, sonuç olarak, neticede |
19950 |
eventuate |
sonuçlanmak, meydana gelmek, çıkmak |
19951 |
ever since |
o zamandan beri |
19952 |
ever so |
çok |
19953 |
ever |
herhangi bir zamanda, haçansa, hiç, hayatında, şu ana kadar, şimdiye kadar, hayatında, hep |
19954 |
evergreen |
(ağaç) yaprak dökmeyen |
19955 |
everlasting |
ölümsüz, sonsuz, daima, ebedi, hiç bitmeyen, ardı arkası kesilmeyen, sonu gelmeyen, sürekli |
19956 |
everlastingly |
daima, hemişe |
19957 |
evermore |
her zaman, sonsuza kadar, ebediyen |
19958 |
eversion |
tersine döndürme |
19959 |
evert |
tersine döndürmek, içini dışına çevirmek |
19960 |
every bit as much |
tam onun kadar |
19961 |
every day |
her gün, gün sayın, mani |
19962 |
every few days |
birkaç günde bir |
19963 |
every inch |
tepeden tırnağa |
19964 |
every mother's son |
herkes |
19965 |
every now and again |
ara sıra, bazen, arada bir |
19966 |
every now and then |
ara sıra |
19967 |
every one |
her biri |
19968 |
every other day |
günaşırı |
19969 |
every so often |
bazen, ara sıra |
19970 |
every time |
her zaman |
19971 |
every week |
her hafta |
19972 |
every |
her, her bir |
19973 |
everybody |
herkes, hamı |
19974 |
everyday |
her günkü, günlük |
19975 |
everyman |
halktan biri, herhangi bir kimse |
19976 |
everyone |
herkes, hamı |
19977 |
everything |
her şey, her zat |
19978 |
everywhere |
her yerde, her yere |
19979 |
evict |
tahliye ettirmek |
19980 |
eviction order |
tahliye emri |
19981 |
eviction |
çıkarma, tahliye ettirme |
19982 |
evidence of opinion |
ekspertiz |
19983 |
evidence |
kanıt, delil, tanıklık, ifade |
19984 |
evident |
besbelli, açık, ortada, aşikâr |
19985 |
evidently |
açıkça, besbelli, anlaşılan |
19986 |
evil eye |
kem göz, nazar |
19987 |
evil fate |
karayazı |
19988 |
evil |
fena, kötü, yaman, kem, zararlı, kötü, uğursuz, aksi, fenalık, kötülük, zarar, kaza, bela, felaket |
19989 |
evil-minded |
kötü niyetli |
19990 |
evildoer |
kötü, muzır kimse, şeytan |
19991 |
evince |
göstermek, açığa vurmak, belli etmek, açıkça göstermek |
19992 |
eviscerate |
bağırsaklarını boşaltmak, içini boşaltmak |
19993 |
evisceration |
bağırsaklarını çıkarma |
19994 |
evocation |
ruh çağırma, akla getirme, zihinde uyandırma |
19995 |
evocative |
(anıları/vb.) uyandıran, anımsatan |
19996 |
evoke |
anımsatmak, aklına getirmek, uyandırmak |
19997 |
evolute |
evolüt, eğeç, merkez eğrisi |
19998 |
evolution |
evrim, değişim, gelişme, gelişim |
19999 |
evolutionary |
evrimsel |
20000 |
evolutionism |
evrim teorisi |
20001 |
evolutionist |
evrimci |
20002 |
evolutive |
evrimsel |
20003 |
evolve |
gelişmek, değişmek, evrim geçirmek |
20004 |
evolvement |
gelişim, evrim |
20005 |
evulsion |
söküp çıkarma, kökünden sökme |
20006 |
ewe |
dişi koyun |
20007 |
ewer |
ibrik |
20008 |
ex dividend |
kâr hissesi olmadan, temettüsüz |
20009 |
ex factory |
fabrika teslim fiyatı |
20010 |
ex works |
fabrika teslim fiyatı |
20011 |
ex |
-de teslim, -den dışarı , -siz, -sız |
20012 |
ex- |
(önek) -den dışarı, -den fazla, tamamen, -sız |
20013 |
exacerbate |
(acı/hastalık/vb.) şiddetlendirmek, kötüleştirmek, ağırlaştırmak |
20014 |
exacerbation |
şiddetlenme, kötüleşme, şiddetlendirme, hiddet |
20015 |
exact customer |
titiz müşteri |
20016 |
exact |
istemek ve zorla almak, tehditle almak, zorla elde etmek, tam, kesin, anık, doğru, kati, titiz, dikkatli |
20017 |
exacting |
çok emek ve sabır isteyen, güç, yorucu |
20018 |
exaction |
talep etme, ısrarla isteme, zorla alma |
20019 |
exactitude |
tam ve doğru olma, her işi yolunda, kusursuzluk |
20020 |
exactly |
tam, tamamen, tam anlamıyla, tam olarak, aynen |
20021 |
exactness |
doğruluk, kesinlik |
20022 |
exactor |
vergi tahsildarı |
20023 |
exaggerate |
abartmak, mübalağa etmek, artırmak, şişirmek |
20024 |
exaggerated |
abartılı, mübalağalı, fahiş, şişirilmiş |
20025 |
exaggeration |
abartma, büyütme, abartı, şişirme |
20026 |
exalt |
övmek, göklere çıkarmak, yükseltmek, (yüksek bir konuma/rütbeye/vb.) getirmek, yüceltmek |
20027 |
exaltation |
büyük sevinç ya da heyecan, coşkunluk, vecit |
20028 |
exalted |
(rütbe/mevki/vb.) yüksek, yüce |
20029 |
exam |
sınav, imtihan |
20030 |
examination fees |
sınav harcı |
20031 |
examination paper |
imtihan çöngesi |
20032 |
examination schedule |
sınav bağdarlaması |
20033 |
examination |
sınav, yoklama, muayene |
20034 |
examine |
incelemek, tekşirmek, gözden geçirmek, yoklamak, muayene etmek, sınamak, sınavdan geçirmek |
20035 |
examinee |
imtihana giren kimse |
20036 |
examiner |
müfettiş, mümeyyiz |
20037 |
examining magistrate |
sorgu hâkimi |
20038 |
example |
örnek |
20039 |
exanthema |
eksantem |
20040 |
exasperate |
kızdırmak, canını sıkmak, deli etmek, öfkelendirmek |
20041 |
exasperated |
öfkeli, kızgın, darılmış |
20042 |
exasperation |
dargınlık, hiddet |
20043 |
excavate |
kazmak, (çukur) açmak |
20044 |
excavation work |
kazı çalışmaları |
20045 |
excavation |
kazı, hafriyat |
20046 |
excavator |
kazı kılgası |
20047 |
exceed |
aşmak, geçmek |
20048 |
exceeding |
olağanüstü |
20049 |
exceedingly |
çok, müthiş, fazlasıyla |
20050 |
excel |
çok iyi olmak, üstün olmak, geçmek |
20051 |
excellence |
üstünlük, mükemmellik |
20052 |
Excellency |
ekselans |
20053 |
excellent |
çok iyi, üstün, mükemmel, kusursuz |
20054 |
excelsior |
ambalaj talaşı, ince yonga |
20055 |
except for |
#NAME? |
20056 |
except |
ayırmak, saymamak, ayrı tutmak, hariç tutmak, hariç, birak, -den başka, dışında |
20057 |
excepted |
hariç |
20058 |
excepting |
ed.hariç |
20059 |
exception |
istisna etme, hariç tutma, dışta bırakma, ender durum, istisna |
20060 |
exceptionable |
itiraz olunabilir |
20061 |
exceptional circumstances |
istisnai durumlar |
20062 |
exceptional |
olağanüstü, istisnai |
20063 |
exceptionally |
istisna olarak, olağanüstü, fevkalade |
20064 |
excerpt |
alıntı |
20065 |
excess baggage |
fazla bagaj |
20066 |
excess capacity |
aşırı kapasite |
20067 |
excess cost |
ek ödeme, ek fiyat |
20068 |
excess demand |
aşırı talep, fazla talep |
20069 |
excess fare |
mevki farkı, bilet vergin farkı |
20070 |
excess load |
aşırı yük, fazla yük |
20071 |
excess luggage |
fazla bagaj |
20072 |
excess of expenditure |
masraf fazlalığı |
20073 |
excess of exports |
ihraç fazlası mal |
20074 |
excess of power |
yetkiyi aşma |
20075 |
excess profit |
aşırı kâr |
20076 |
excess profits tax |
fazla kazanç vergisi |
20077 |
excess supply |
arz fazlası |
20078 |
excess work |
fazla iş |
20079 |
excess |
aşırı, fazla, katma, ek, aşırılık, fazlalık, ölçüsüzlük, çok fazla, çok, haddinden fazla, ölçüsüz, aşırı |
20080 |
excessive speed |
aşırı hız |
20081 |
excessive |
aşırı, çok fazla, haddinden fazla |
20082 |
excessively |
aşırı olarak |
20083 |
exchange broker |
borsacı, sarraf |
20084 |
exchange buffering |
değiş tokuş tamponu |
20085 |
exchange check |
kasa çeki |
20086 |
exchange current |
cari döviz kuru |
20087 |
exchange letters |
mektuplaşmak |
20088 |
exchange of goods |
takas |
20089 |
exchange of information |
bilgi alışverişi |
20090 |
exchange of the day |
günlük kur |
20091 |
exchange office |
kambiyo bürosu, kambiyo gişesi |
20092 |
exchange profit |
kambiyo kârı |
20093 |
exchange rate adjustments |
döviz kuru ayarlamaları |
20094 |
exchange rate |
döviz kuru, kambiyo kuru, kambiyo rayici |
20095 |
exchange ratio |
değişim oranı |
20096 |
exchange risk |
kur riski |
20097 |
exchange transaction |
kambiyo işlemi |
20098 |
exchange words or blows |
atışmak, vuruşmak |
20099 |
exchange |
karşılıklı değişmek, değiş tokuş etmek, değiştirme, değiş tokuş, borsa, kambiyo, (alısün) merkez, santral |
20100 |
exchangeable |
değiştirilebilir, iade edilebilir |
20101 |
exchanger |
döviz ticareti yapan kişi |
20102 |
exchequer bill |
devlet hazine bonosu |
20103 |
exchequer bond |
devlet hazine bonosu |
20104 |
exchequer |
hazine, devlet hazinesi, Maliye Bakanlığı |
20105 |
excisable |
vergiye tabi |
20106 |
excise duty |
özel tüketim vergisi |
20107 |
excise tax |
tüketim vergisi |
20108 |
excise |
bir ülkede üretilen ve kullanılan kimi mallardan alınan vergi, kesmek, kesip çıkarmak, keserek almak |
20109 |
excitability |
telaşlanma, kolay heyecana kapılma |
20110 |
excitable |
kolay heyecanlanır |
20111 |
excitant |
tahrik edici, uyarıcı şey |
20112 |
excitation |
uyarma, uyarım, tembih |
20113 |
excite |
heyecanlandırmak, yol açmak, uyandırmak, tahrik etmek, -e neden olmak, çıkarmak |
20114 |
excited |
heyecanlı, heyecanlanmış |
20115 |
excitement |
heyecan, heyecan verici olay |
20116 |
exciter |
uyarıcı |
20117 |
exciting |
heyecanlandırıcı, heyecan verici, heyecanlı |
20118 |
exciton |
ekskiton, uyarcık |
20119 |
exclaim |
bağırmak, haykırmak, çığlık koparmak |
20120 |
exclamation mark |
ünlem işareti |
20121 |
exclamation |
ünlem, bağırış, haykırış |
20122 |
exclamatory sentence |
ünlem tümcesi |
20123 |
exclamatory |
ünlem belirten, gürültülü |
20124 |
exclude |
kabul etmemek, içeri sokmamak, uzak tutmak, saymamak, istisna etmek, dışlamak, hesaba katmamak, dışarı atmak, çıkarmak, kovmak, (olasılık/neden/vb.) kafasından atmak, düşünmemek, kafasından çıkarmak |
20125 |
excluding |
hariç, -den başka, -in dışında |
20126 |
exclusion |
çıkarma, çıkarılma, hariç tutma, dışlama |
20127 |
exclusive agent |
tek yetkili temsilci |
20128 |
exclusive of |
hariç, dışında, müstesna |
20129 |
exclusive |
herkese açık olmayan, lüks, pahalı, paylaşılmayan, özel, kişiye ait, özel haber, yalnızca bir tek yenünde yayınlanan haber |
20130 |
exclusively |
sadece, yalnız |
20131 |
excogitate |
düşünüp bulmak |
20132 |
excommunicate |
aforoz etmek |
20133 |
excommunication |
aforoz |
20134 |
excoriate |
derisini sıyırmak, kabuğunu soymak |
20135 |
excoriation |
deriyi sıyırma |
20136 |
excrement |
dışkı |
20137 |
excrescence |
ur, şiş, fazlalık, normal dışı çoğalma |
20138 |
excrescent |
yumru gibi, gereksiz |
20139 |
excreta |
dışkı, sidik, ter |
20140 |
excrete |
(dışkı/sidik/ter) vücuttan çıkarmak |
20141 |
excretion organ |
boşaltım kılganı |
20142 |
excretion |
boşaltım, salgı, ifrazat, dışkı |
20143 |
excretive |
salgı çıkaran, ifraz eden |
20144 |
excretory organ |
boşaltım kılganı |
20145 |
excretory system |
boşaltım jüyesi |
20146 |
excretory tube |
boşaltım borusu |
20147 |
excretory |
salgı çıkaran, boşaltım |
20148 |
excruciate |
ıstırap vermek, işkence etmek, acıtmak |
20149 |
excruciating |
(ağrı/acı) çok kötü, şiddetli |
20150 |
excruciation |
ıstırap, işkence |
20151 |
exculpate |
temize çıkarmak, aklamak, beraat kazandırmak, suçsuz çıkarmak |
20152 |
exculpation |
aklama, beraat |
20153 |
excurrent pore |
çıkış aralığı |
20154 |
excurrent |
dışarı akan |
20155 |
excursion ship |
gezinti gemisi |
20156 |
excursion ticket |
seyahat bileti |
20157 |
excursion train |
gezinti treni |
20158 |
excursion |
kısa gezi, gezinti |
20159 |
excursive |
dolaşan, gelişigüzel, kararsız |
20160 |
excursus |
arasöz, konu dışına çıkma |
20161 |
excusable |
bağışlanabilir, affedilebilir |
20162 |
Excuse me |
affedersiniz, özür dilerim |
20163 |
excuse |
bağışlamak, geçirmek, mazur görmek, kusuruna bakmamak, haklı çıkarmak, mazur göstermek, izin vermek, muaf tutmak, özür, mazeret, bahane |
20164 |
exdirectory number |
rehberde olmayan numara |
20165 |
execrable |
çok kötü, berbat, iğrenç |
20166 |
execrate |
nefret etmek, iğrenmek, lanet etmek |
20167 |
execration |
nefret, tiksinme, lanet |
20168 |
executant |
icra eden kimse, konser veren kimse |
20169 |
execute |
idam etmek, yürütmek, uygulamak, gerçekleştirmek, icra etmek, çalmak, icra etmek |
20170 |
execution of sentence |
cezanın infazı |
20171 |
execution |
yapma, yürütme, uygulama, ifa, icra, idam, infaz |
20172 |
executioner |
cellat |
20173 |
executive board chairman |
yönetim kurulu başkanı |
20174 |
executive board |
yönetim kurulu |
20175 |
executive committee |
icraiye komitesi |
20176 |
executive expense |
yönetim gideri |
20177 |
executive power |
icra kuvveti, yürütme yetkisi |
20178 |
executive secretary |
yönetici sekreter |
20179 |
executive |
yürütücü, yürütmeye ilişkin, icrai, yetki sahibi, yönetici, idareci |
20180 |
executor |
vasiyet hükümlerini yerine getiren kimse |
20181 |
executory |
müeccel, henüz ifa edilmemiş |
20182 |
exedra |
eksedra, ekoylum |
20183 |
exemplar |
simge, sembol, kopya, örnek, model |
20184 |
exemplary |
örnek olarak gösterilmeye uygun, örnek gösterilen, örnek, ibret verici, ibret vermek için yapılan |
20185 |
exemplification |
örnek, misal, sembol, timsal |
20186 |
exemplify |
-in örneği olmak, örneklerle açıklamak, göstermek |
20187 |
exempt from duty |
gümrükten muaf |
20188 |
exempt from tax |
vergiden muaf |
20189 |
exempt |
bağışık, muaf, hariç tutulmuş, muaf tutmak, hariç tutmak |
20190 |
exemption from duty |
gümrük muafiyeti |
20191 |
exemption from tax |
vergi muafiyati |
20192 |
exemption |
muafiyet, bağışıklık |
20193 |
exequateur |
konsolos beratı |
20194 |
exequy |
cenaze alayı |
20195 |
exercise power |
yetki kullanmak |
20196 |
exercise |
antreman, idman, egzersiz, talim, tatbikat, alıştırma, egzersiz, egzersiz/alıştırma yapmak, egzersiz yaptırmak, uygulamak, kullanmak |
20197 |
exercised |
kızgın |
20198 |
exert oneself |
özünü zorlamak, çabalamak, uğraşmak |
20199 |
exert pressure |
basınç uygulamak |
20200 |
exert |
(çaba/gayret/güç/vb.) sarfetmek, kullanmak |
20201 |
exertion |
çaba, gayret, efor, güç harcama |
20202 |
exfoliate |
pul pul dökülmek |
20203 |
exfoliation |
pul pul dökülme |
20204 |
exhalation |
soluk alıp verme, nefes, soluk |
20205 |
exhale |
(soluk) dışarı vermek, (koku/gaz/vb.) çıkarmak, yaymak |
20206 |
exhaust fan |
aspiratör |
20207 |
exhaust gas |
egzoz gazı |
20208 |
exhaust muffler |
egzoz susturucusu |
20209 |
exhaust pipe |
egzoz borusu |
20210 |
exhaust silencer |
egzoz susturucusu |
20211 |
exhaust strainer |
egzoz filtresi |
20212 |
exhaust |
çok yormak, yorgunluktan tüketmek, tüketmek, bitirmek, egzoz |
20213 |
exhausted |
çok yorgun, bitkin |
20214 |
exhauster |
aspiratör |
20215 |
exhaustible |
tükenir, biter |
20216 |
exhausting |
yorucu |
20217 |
exhaustion |
yorgunluk, bitkinlik, tükenmişlik |
20218 |
exhaustive |
ayrıntılı, etraflı, enine boyuna, eksiksiz |
20219 |
exhibit |
göstermek, ortaya koymak, sergilemek, teşhir etmek, sergilenen şey, sergi, sergileme |
20220 |
exhibition |
sergi, sergileme, gösterme, ortaya koyma |
20221 |
exhibitionism |
teşhircilik, göstermecilik |
20222 |
exhibitionist |
teşhirci, göstermeci |
20223 |
exhibitor |
sergici |
20224 |
exhilarate |
keyif vermek, neşelendirmek, canlandırmak, keyiflendirmek |
20225 |
exhilarated |
neşeli, coşkulu |
20226 |
exhilaration |
canlılık |
20227 |
exhort |
hareretle öğütlemek, teşvik etmek |
20228 |
exhortate |
teşvik etmek |
20229 |
exhortation |
teşvik, nasihat |
20230 |
exhumation |
mezardan çıkarma |
20231 |
exhume |
(ölüyü) mezardan çıkarmak |
20232 |
exigency |
gereklilik, mecburiyet, ihtiyaç, gereksinim |
20233 |
exigent |
acil, ivedi, zorlayıcı |
20234 |
exigible |
istenilir, talep edilir |
20235 |
exiguity |
azlık, kıtlık |
20236 |
exiguous |
az, küçük, ufak, cüzi |
20237 |
exile |
yurdundan sürülme, sürgün, sürülen kişi, sürgün, sürgüne göndermek, sürgün etmek, sürmek |
20238 |
exist |
var olmak, mevcut olmak, olmak, bulunmak, yaşamak, yaşamak, yaşamını (güç koşullar altında) sürdürmek, hayatta kalmak |
20239 |
existence |
varlık, var oluş, mevcudiyet, yaşam, hayat, durmuş, yaşam biçimi, yaşayış biçimi, ömür |
20240 |
existential |
varlıkla ilgili, varoluşa değin, varoluşçulukla ilgili |
20241 |
existentialism |
varoluşçuluk |
20242 |
existing |
var olan, mevcut |
20243 |
exit permit |
çıkış izni |
20244 |
exit visa |
çıkış vizesi |
20245 |
exit |
çıkma, çıkış, çıkış yeri, çıkış, çıkmak, çıkıp gitmek |
20246 |
exo- |
(önek) dış, harici |
20247 |
exocarp |
meyvenin dış kabuğu |
20248 |
exocrine gland |
eksokrin bezi |
20249 |
exocrine |
eksokrin |
20250 |
exocytosis |
eksositoz |
20251 |
exodermis |
dışderi |
20252 |
exodus of capital |
sermayenin kaçışı |
20253 |
exodus |
toplu yola çıkma, akın, göç |
20254 |
exogamic |
egzogamik, dışevlilikle ilgili |
20255 |
exogamy |
egzogami, dışevlilik, dışarıdan evlenme |
20256 |
exogen |
eksojen, dıştan büyüyen ösümlük |
20257 |
exogenous |
dış, hariç |
20258 |
exogenously |
dışsal olarak |
20259 |
exonerate |
suçsuz çıkarmak, beraat ettirmek, aklamak |
20260 |
exoneration |
aklama, temize çıkarma |
20261 |
exorbitance |
aşırılık, fahişlik, fazlalık, haddini aşma |
20262 |
exorbitant price |
fahiş fiyat |
20263 |
exorbitant |
(talep/maliyet/fiyat/vb.) çok fazla, aşırı, fahiş |
20264 |
exorbitantly |
aşırı olarak, had derecede |
20265 |
exorcism |
(cinleri) dualarla defetme |
20266 |
exorcist |
kötü ruhları kovan kimse |
20267 |
exorcize |
dua ya da büyü ile şeytan kovmak, kötü ruhları kovmak |
20268 |
exordium |
giriş, önsöz, başlangıç |
20269 |
exoskeleton |
döngülün dış kabuğu, dış iskelet |
20270 |
exosmosis |
eksosmoz, geçişme, osmoz |
20271 |
exospore |
eksospor |
20272 |
exosporous |
eksosporlu |
20273 |
exostosis |
eksostoz, sümük şişi |
20274 |
exoteric |
harici, kolay anlaşılır |
20275 |
exoterical |
umumi |
20276 |
exothermic |
ısıveren, ısısalan, eksotermik |
20277 |
exotic |
ecnebi, harici söz, yadelli, gelme, garibe, egzotik, yabancıl, gayriadi, ilginç, çekici |
20278 |
exotoxin |
eksotoksin |
20279 |
expand on |
uzatmak |
20280 |
expand |
genişlemek, büyümek, genişletmek, büyütmek, (on ile) uzatmak |
20281 |
expandability |
büyürlük, genişletilebilirlik |
20282 |
expander |
açıcı, genişletici |
20283 |
expanding |
genişleyen, büyüyen |
20284 |
expanse |
geniş alan |
20285 |
expansibility |
genleşebilme, genişleyebilme |
20286 |
expansion ratio |
genleşme oranı |
20287 |
expansion |
genişleme, genleşme, büyüme, yayılma |
20288 |
expansionary |
genişlemeci |
20289 |
expansionism |
ekspansiyonizm |
20290 |
expansionist |
yayılma politikası yanlısı |
20291 |
expansive |
geniş, büyük, (insan) içten, arkadaşça, açık yürekli |
20292 |
expansiveness |
genişleme, yayılma, açıksözlülük |
20293 |
exparte |
tek taraflı, tek taraflı |
20294 |
expatiate |
etraflıca yazmak veya söylemek |
20295 |
expatriate |
(öz yurdundan ayrılıp) çet elde yaşayan kimse |
20296 |
expect |
(olmasını/gelmesini) beklemek, ummak, beklemek, sanmak |
20297 |
expectanct |
bekleyen |
20298 |
expectancy |
ümit, beklenti |
20299 |
expectant mother |
hamile kadın |
20300 |
expectant |
bekleyen, uman, umutlu |
20301 |
expectation of life |
ortalama ömür |
20302 |
expectation |
bekleme, umut, beklenti |
20303 |
expected life |
beklenen ömür, tahmini ömür |
20304 |
expected profit |
beklenen kâr, tahmini kâr |
20305 |
expected return |
beklenen verim |
20306 |
expected |
beklenilen |
20307 |
expectorant |
balgam söktürücü ilaç |
20308 |
expectorate |
öksürerek çıkarmak, balgam çıkarmak, tükürmek |
20309 |
expectoration |
balgam, tükürme |
20310 |
expediency |
yararlılık, yarar, uygunluk, çıkar, menfaat |
20311 |
expedient |
uygun, yerinde, yararlı, umar, çare, yol, önlem |
20312 |
expedite |
çabuklaştırmak, kolaylaştırmak, hızlandırmak |
20313 |
expedition |
yolculuk, sefer |
20314 |
expeditionary |
seferberlikle ilgili |
20315 |
expeditious |
süratli, hızlı, işbilir, çabuk |
20316 |
expel |
çıkarmak, dışarı atmak, kovmak, atmak |
20317 |
expeller |
ekspeller, sürekli cendere |
20318 |
expend |
tüketmek, harcamak, sarfetmek |
20319 |
expendable |
harcanılabilen, feda edilebilen |
20320 |
expenditure tax |
gider vergisi |
20321 |
expenditure |
gider, masraf, harcama |
20322 |
expense account |
gider hesabı, masraf hesabı |
20323 |
expense control |
masraf kontrolü |
20324 |
expense no object |
masrafın önemi yok |
20325 |
expense |
harcama, gider, masraf |
20326 |
expenses of conveyance |
nakliye masrafları |
20327 |
expenses of operating |
işletme masrafları |
20328 |
expenses of treatment |
tedavi masrafları |
20329 |
expensive |
pahalı, masraflı |
20330 |
experience |
deneyim, tecrübe, başa gelen şey, serüven, olay, yaşantı, görmek, görüp geçirmek, çekmek, yaşamak |
20331 |
experienced |
deneyimli, tecrübeli |
20332 |
experiment |
deney, deney yapmak |
20333 |
experimental animal |
denek |
20334 |
experimental chemistry |
deneysel kimya |
20335 |
experimental lab |
araştırma laboratuvarı |
20336 |
experimental laboratory |
araştırma laboratuvarı |
20337 |
experimental physics |
deneysel fizik |
20338 |
experimental research |
deneysel araştırma |
20339 |
experimental |
deneysel |
20340 |
experimentalism |
deneyselcilik |
20341 |
experimentalist |
deneyselci |
20342 |
experimentation |
deneyim, tecrübe, deney yapma |
20343 |
experimenter |
araştırıcı, deneyci |
20344 |
expert advice |
ekspertiz |
20345 |
expert inquiry |
bilirkişi soruşturması |
20346 |
expert report |
uzman raporu |
20347 |
expert |
bilici, mütehassıs, uzman, bilirkişi, eksper, başbilen, belet, yakşı bilen, yakşı tanıyan, bilgili, yüksek ihtisaslı |
20348 |
expert's report |
bilirkişi raporu |
20349 |
expertise |
uzmanlık, bilirkişi raporu |
20350 |
expertness |
ustalık, uzmanlık |
20351 |
expiate |
cezasını çekmek |
20352 |
expiation |
kefaret |
20353 |
expiatory |
kefaret türünden |
20354 |
expiration date |
vade tarihi |
20355 |
expiration |
sona erme, bitiş, süre sonu, son, soluk verme |
20356 |
expiratory |
nefes vermekle ilgili |
20357 |
expire |
ölmek, süresi dolmak, sona ermek |
20358 |
expired bill |
vadesi geçmiş senet |
20359 |
expired |
süresi dolmuş |
20360 |
expiry |
vade bitimi, son, bitim |
20361 |
explain away |
sözü çevirmek, bahane getirmek, boyun kaçırmak |
20362 |
explain oneself |
meramını anlatmak |
20363 |
explain |
açıklamak, başa salmak, düşündürmek, tavzih vermek |
20364 |
explainable |
açıklanabilir, izahı mümkün |
20365 |
explanation |
açıklama |
20366 |
explanatory |
açıklayıcı |
20367 |
explant |
eksplant |
20368 |
expletive |
kızınca söylenen, çoğu zaman anlamsız sözcük |
20369 |
explicable |
açıklanabilir |
20370 |
explicate |
yorumlamak, anlatmak, başa salmak |
20371 |
explication |
açıklama, izah, yorum |
20372 |
explicative |
açıklayıcı, izah edici |
20373 |
explicit |
açık, apaçık, net, belirgin |
20374 |
explicitly |
açıkça, kesin olarak |
20375 |
explode |
patlamak, patlatmak |
20376 |
exploit |
olağanüstü başarı, serüven, kahramanlık, yüreklilik, işletmek, kendi çıkarı için kullanmak, istismar etmek, sömürmek |
20377 |
exploitation |
kullanma, faydalanma, sömürme, istismar |
20378 |
exploiter |
kullanan, işleten, sömürücü |
20379 |
exploration |
araştırma, keşif |
20380 |
exploratory |
keşif türünden, araştırmayla ilgili |
20381 |
explore every avenue |
her yola başvurmak |
20382 |
explore |
keşfe çıkmak, inceleme gezisi yapmak, dikkatle incelemek, araştırmak |
20383 |
explorer |
kaşif |
20384 |
explosion chamber |
patlama odası |
20385 |
explosion |
patlama |
20386 |
explosive goods |
patlayıcı maddeler |
20387 |
explosive substance |
patlayıcı madde |
20388 |
explosive |
patlayıcı |
20389 |
exponent |
(görüş/inanç) taraftar, savunucu, yandaş, üs |
20390 |
exponential |
üsse ait |
20391 |
exponentiate |
üs almak |
20392 |
export association |
ihracat birliği |
20393 |
export commodity |
ihracat maddeleri |
20394 |
export credit |
ihracat kredisi |
20395 |
export declaration |
ihracat beyannamesi |
20396 |
export deficit |
ihracat açığı |
20397 |
export department |
ihracat bölümü |
20398 |
export duties |
ihracat vergisi |
20399 |
export duty |
ihracat vergisi, ihraç resmi |
20400 |
export embargo |
ihracat ambargosu |
20401 |
export goods |
ihraç malları |
20402 |
export licence |
ihraç lisansı, ihracat izni |
20403 |
export license |
ihracat ruhsatı, ihracat lisansı |
20404 |
export list |
ihraç listesi |
20405 |
export manager |
ihracat müdürü |
20406 |
export of merchandise |
mal ihracı |
20407 |
export operations |
ihracat işlemleri |
20408 |
export prohibition |
ihracat yasağı |
20409 |
export share |
ihracat payı |
20410 |
export surplus |
ihracat fazlası, ihraç fazlası |
20411 |
export tax |
ihracat vergisi |
20412 |
export |
ihracat yapmak, dışsatım yapmak, ihraç etmek, dışarıya vermek, dışsatım, ihracat, ihraç, ihraç malı |
20413 |
exportable |
ihraç edilebilir |
20414 |
exportation |
dışsatım, ihracat |
20415 |
exporter |
dışsatımcı kişi ya da ülke, ihracatçı |
20416 |
exporter's certificate |
ihracatçı belgesi |
20417 |
exporting country |
ihraç eden ülke, ihracatçı ülke |
20418 |
exporting |
ihraç etme, ihraç eden |
20419 |
exports and imports |
ihracat ve ithalat |
20420 |
exports |
dışsatım, ihracat |
20421 |
expose |
açmak, korunmasız bırakmak, ifşa etmek, açığa vurmak, meydana çıkarmak, (yanka) ışığa tutmak, ifşa, teşhir, kamuya açıklama |
20422 |
exposed |
korunmasız, maruz, açık, meydanda, muhafazasız |
20423 |
exposition |
açıklama, izahat, uluslararası sergi |
20424 |
expositor |
yorumcu, açıklayan kimse |
20425 |
expository |
yorumlayan, açıklayan |
20426 |
expostulate with |
dostça tenkit etmek, uyarmak, ikaz etmek |
20427 |
expostulate |
protesto etmek, itiraz etmek |
20428 |
expostulation |
dosça tenkit, uyarma |
20429 |
exposure meter |
pozometre, ışıkölçer |
20430 |
exposure time |
pozlandırma süresi, ışıklama süresi |
20431 |
exposure |
korunmasızlık, ortaya çıkarma, ifşa, poz, kare |
20432 |
expound |
açıklamak, belirtmek |
20433 |
express company |
nakliye şirketi, nakliye ambarı |
20434 |
express delivery |
ekspresle gönderme, acele teslim |
20435 |
express elevator |
hızlı asansör |
20436 |
express fee |
ekspres posta vergini |
20437 |
express highway |
ekspres karayolu |
20438 |
express letter |
ekspres mektup |
20439 |
express messenger |
özel ulak |
20440 |
express oneself |
maksadını anlatmak, meramını ifade etmek |
20441 |
express regret |
üzüntüsünü bildirmek |
20442 |
express service |
ekspres servis, hızlı servis |
20443 |
express traffic |
hızlı trafik |
20444 |
express train |
ekspres tren, sürat postası |
20445 |
express warranty |
açık teminat |
20446 |
express |
(buyruk/istek/vb.) açık, kesin, hızlı, süratli, ekspres, ekspres tren, ekspres posta, ekspres taşımacılık, anlatmak, dile getirmek, belirtmek, ifade etmek, göstermek, belli etmek, açığa vurmak, ekspres servisle, ekspres |
20447 |
expressage |
nakliye şirketi, nakliye vergini |
20448 |
expression |
anlatım, ifade, duygularını katma, ruh, yüz ifadesi, eda, ton, deyim, deyiş |
20449 |
expressionism |
dışavurumculuk, ekspresiyonizm |
20450 |
expressionist |
dışavurumcu, ekspresiyonist |
20451 |
expressionless |
(yüz/ses/vb.) ifadesiz |
20452 |
expressive |
anlatan, ifade eden, gösteren, anlamlı |
20453 |
expressively |
anlamlı olarak |
20454 |
expressiveness |
anlamlılık, etkileyicilik |
20455 |
expressly |
açık ve net bir şekilde |
20456 |
expressway |
karayolu |
20457 |
expropriate |
kamulaştırmak, istimlak etmek |
20458 |
expropriation |
kamulaştırma, istimlak |
20459 |
expulsion |
kovma, çıkarma, atma, kovulma, çıkarılma, atılma |
20460 |
expulsive |
kovan, çıkaran, ihraç edici, defedici |
20461 |
expunge |
silmek, çıkarmak, bozmak, çizmek |
20462 |
expurgate |
sansürlemek, makaslamak |
20463 |
expurgation |
temizleme, arıtma |
20464 |
expurgatory |
ıslah edici |
20465 |
exquisite |
çok iyi, mükemmel, enfes, harika, ince, (acı ya da zevk) şiddetli, çok büyük, derin, (duyular) keskin, duyarlı, ince |
20466 |
exsanguine |
kansız |
20467 |
exscind |
kesip çıkarmak, yoketmek |
20468 |
exsert |
dışarı çıkarmak |
20469 |
exserted |
dışarı çıkmış (uzuv) |
20470 |
exsiccate |
kurutmak, suyunu çektirmek |
20471 |
exsiccation |
kurutma |
20472 |
exsiccative |
kurutucu |
20473 |
extant |
kaybolmamış, günümüze kadar gelen |
20474 |
extemporary |
hazırlıksız, doğaçtan yapılan |
20475 |
extempore |
hazırlıksız, doğaçtan, irticalen |
20476 |
extemporize |
doğaçtan söylemek, irticalen söylemek |
20477 |
extend the term of office |
görev süresini uzatmak |
20478 |
extend the time |
vadesini uzatmak |
20479 |
extend |
erişmek, yayılmak, sürmek, uzamak, daha uzun ya da büyük bir hale getirmek, uzatmak, genişletmek, germek, uzatmak, vermek, sunmak, sağlamak |
20480 |
extended |
süresi uzatılmış, temdit edilmiş |
20481 |
extensible |
uzatılabilir, uzanabilir, açılabilir |
20482 |
extensile |
uzatılabilir |
20483 |
extension board |
dahili santral |
20484 |
extension cord |
uzatma kordonu |
20485 |
extension table |
açılır-kapanır masa |
20486 |
extension |
uzatma, büyütme, genişletme, uzama, büyüme, genişleme, ilave, ek, (alısün) dahili hat, dahili numara |
20487 |
extensive agriculture |
yaygın tarım, ekstensif tarım |
20488 |
extensive cultivation |
geniş tarım, ekstansif ziraat |
20489 |
extensive |
(alan) geniş, büyük, büyük, derin, kapsamlı |
20490 |
extensively |
yaygın olarak, çok |
20491 |
extensiveness |
genişlik, yaygınlık |
20492 |
extensometer |
ekstensometre, genleşmeölçer |
20493 |
extensor muscle |
kol-bacak kası |
20494 |
extensor |
ekstensor, kas açıcı |
20495 |
extent |
uzunluk, büyüklük, boy, miktar, alan, genişlik, kapsam, ölçü, derece, mertebe |
20496 |
extenuate |
mazur göstermek, azaltmak, hafifletmek |
20497 |
extenuating circumstances |
hafifletici nedenler |
20498 |
extenuation |
hafifletme, ciddiye almama |
20499 |
extenuatory |
hafifletici, azaltıcı |
20500 |
exterior angle |
dış açı |
20501 |
exterior surface |
dış yüzey |
20502 |
exterior wall |
dış duvar |
20503 |
exterior |
dış, harici, dışarıda olan, dışardan gelen, dış, dış taraf, hariç, görünüş, dış görünüş |
20504 |
exterminant |
imha edici şey |
20505 |
exterminate |
yok etmek, öldürmek, kırmak, kökünü kazımak |
20506 |
extermination |
yok etme, imha |
20507 |
extern |
gündüzlü öğrenci, stajyer doktor |
20508 |
external affairs |
harici işler |
20509 |
external appearance |
dış görünüş |
20510 |
external call |
uluslararası alısün çağrısı |
20511 |
external credits |
dış krediler |
20512 |
external debt |
dış borç |
20513 |
external economy |
dış ekonomi |
20514 |
external equilibrium |
dış denge |
20515 |
external loan |
dış borç |
20516 |
external respiration |
dış solunum |
20517 |
external skeleton |
dış iskelet |
20518 |
external structure |
dış yapı |
20519 |
external view |
dış görünüş |
20520 |
external |
dış, harici, dışa ait, dıştan gelen |
20521 |
externality |
harici olma |
20522 |
externalize |
maddileştirmek, dışa vurmak, yansıtmak |
20523 |
externally |
harici olarak, dıştan |
20524 |
exterritorial |
ülke dışında |
20525 |
extinct volcano |
sönmüş yanardağ |
20526 |
extinct |
(döngül/vb.) nesli tükenmiş, soyu tüke |
20527 |
extinction |
sönme, söndürme, nesli tükenme, ilga, fesih |
20528 |
extinguish a fire |
yangını söndürmek |
20529 |
extinguish |
(ışık/ateş) söndürmek, öçürmek |
20530 |
extinguisher |
küçük yangın söndürücü |
20531 |
extirpate |
köküyle sökmek, kökünden halletmek, kökünü kesmek, kökünden sökmek |
20532 |
extol |
övmek, methetmek, göklere çıkarmak |
20533 |
extort |
(from ile) tehditle, sıkıştırarak ya da baskıyla almak, gaspetmek, tehditle koparmak |
20534 |
extortion |
zorla alma, haraç, zorbalık, şantaj |
20535 |
extortionate |
(istek/fiyat/vb.) çok fazla, fahiş, aşırı, kazık |
20536 |
extortioner |
zorla alan kimse, zorba kimse |
20537 |
extortionist |
zorba kimse, kazıkçı |
20538 |
extra costs |
ilave masraflar |
20539 |
extra expenses |
ek masraflar |
20540 |
extra freight |
ek yük, ilave yük |
20541 |
extra judicial execution |
yargısız infaz |
20542 |
extra premium |
ek prim |
20543 |
extra profit |
ek kazanç |
20544 |
extra und |
ilave fon |
20545 |
extra |
gereğinden fazla, ek, fazla, ek olarak, ilaveten, fazladan, ekstra, ek, ilave, ekstra, figüran |
20546 |
extracellular |
gözedışı, hücre dışı |
20547 |
extract of account |
hesap özeti, ekstre |
20548 |
extract |
çekmek, çekip çıkarmak, sökmek, elde etmek, çıkarmak, almak, (parça/vb.) seçmek, seçip çıkarmak, almak, aktarmak, seçme parça, seçme, öz, ruh, esans, hulasa, özet |
20549 |
extraction fan |
vantilatör |
20550 |
extraction |
çekme, çıkarma, soy, köken |
20551 |
extractive |
çıkarıcı, doğal maddeleri işlemeye ait |
20552 |
extractor |
aspiratör |
20553 |
extracurricular |
ders bağdalamasının dışında, müfredat dışı |
20554 |
extraditable |
iade edilebilir, iade edilebilen |
20555 |
extradite |
suçluyu ülkesine iade etmek, suçluyu almak |
20556 |
extradition |
suçluların iadesi |
20557 |
extrados |
kemer sırtı, kubbe sırtı |
20558 |
extrajudicial killings |
yargısız infaz |
20559 |
extrajudicial |
mahkeme dışında olan, mahkeme dışı, yargı dışı |
20560 |
extraneous |
konu ile ilgili olmayan, konu dışı |
20561 |
extraordinary meeting |
olağanüstü toplantı |
20562 |
extraordinary |
görülmemiş, alışılmamış, garip, acayip, olağandışı, olağanüstü, fevkalade, harikulade |
20563 |
extrapolate |
(bildikleriyle gelecekte olacak bir şeyi) tahmin etmek |
20564 |
extrasensory perception |
altıncı his |
20565 |
extraterrestrial |
dünya dışından gelen, dünya dışı |
20566 |
extravagance |
savurganlık, israf, aşırılık, ölçüsüzlük, mantıksızlık |
20567 |
extravagant |
savurgan, müsrif, aşırı, haddinden fazla, saçma, mantıksız, aşırı, ölçüsüz |
20568 |
extravagate |
başıboş dolaşmak, haddi aşmak |
20569 |
extravert |
bkz.extrovert |
20570 |
extreme case |
uç örnek, tipik olmayan bir örnek |
20571 |
extreme limit |
azami vade |
20572 |
extreme |
en uçtaki, had safhadaki, son, sınır, aşırı, çok büyük, son derece, çok, (düşünce/vb.) aşırı, müfrit, en uzak çekit, sınır, uç, son derece, son had |
20573 |
extremely |
son derece, çok, aşırı |
20574 |
extremism |
(siyasi düşünce/vb.'de) aşırılık, aşırı uçta olma |
20575 |
extremist rightist |
aşırı sağcı |
20576 |
extremist |
aşırı, ifratçı, azılı |
20577 |
extremities |
eller ve ayaklar |
20578 |
extremity |
(acı/üzüntü/vb.) en yüksek derece, son safha |
20579 |
extricable |
kurtarılabilir, çıkarılabilir |
20580 |
extricate |
(kıyın bir durumdan) çıkarmak, kurtarmak |
20581 |
extrication |
kurtarma, kurtulma, çıkarma, ayırma, çıkma |
20582 |
extrinsic |
dış, harici |
20583 |
extrorse |
dışa bakan, dışa dönen |
20584 |
extroversion |
dışadönüklük |
20585 |
extrovert |
dışadönük kişi |
20586 |
extrude |
sıkmak, çıkarmak, kalıptan geçirmek, ihraç etmek |
20587 |
extrusion |
çıkarma, ekstrüzyon, ihraç etme |
20588 |
extrusive mass |
püskürük kayaç |
20589 |
extrusive |
çıkaran, fırlatan, püskürük |
20590 |
exuberance |
bolluk, taşkınlık, laf kalabalığı |
20591 |
exuberant |
coşkun, taşkın, (ösümlük) bol, verimli, bereketli |
20592 |
exuberantly |
bollukla |
20593 |
exudation |
sızma, akma, ter |
20594 |
exude |
sızmak, akmak, yayılmak, sızdırmak, akıtmak, yaymak |
20595 |
exult |
çok sevinmek, sevinçten uçmak, bayram etmek, coşmak |
20596 |
exultant |
sevinçli, mutlu, bayram eden, sevinçten uçan, coşkun |
20597 |
exultation |
sevinç, övünme, iftihar |
20598 |
exuviate |
kabuk dökmek, deri dökmek, tüy dökmek |
20599 |
eye for an eye and a tooth for a tooth |
göze göz, dişe diş |
20600 |
eye opener |
ibret |
20601 |
eye shadow |
göz farı |
20602 |
eye socket |
gözyuvası, göz çukuru |
20603 |
eye witness |
görgü tanığı |
20604 |
eye |
göz, görme gücü, görüş, iğne deliği, dişi kopça, delik, göz, bakış, göz, nazar, dikkatle bakmak, gözünü dikip bakmak |
20605 |
eye-catching |
dikkat çekici, göze çarpan |
20606 |
eyeball |
göz küresi, göz yuvarlağı |
20607 |
eyebright |
göz otu |
20608 |
eyebrow pencil |
kaş kalemi |
20609 |
eyebrow |
kaş |
20610 |
eyecup |
göz banyosu için kullanılan kadeh, göz fincanı |
20611 |
eyed |
gözlü |
20612 |
eyeful |
bir içim su, gözalıcı kimse/şey |
20613 |
eyeglasses |
gözlük, aynek |
20614 |
eyehole |
gözevi, gözyuvası, göz çukuru, delik |
20615 |
eyelash |
kirpik |
20616 |
eyeless |
kör |
20617 |
eyelet knot |
matafyon bağı |
20618 |
eyelet leach |
matafyon yakası, seren yakası |
20619 |
eyelet |
delik, matafyon, kopça iliği |
20620 |
eyelid |
göz kapağı |
20621 |
eyeliner |
göz kalemi |
20622 |
eyepencil |
kaşboyası |
20623 |
eyepiece |
oküler, göz merceği |
20624 |
Eyes front! |
Önüne bak!, ileri bak! |
20625 |
eyesight |
görme gücü, görme yeteneği |
20626 |
eyesore |
gözü rahatsız eden, göze batan çirkin şey |
20627 |
eyespot |
sadegöz |
20628 |
eyestrain |
göz yorgunluğu |
20629 |
eyetooth |
gözdişi, köpekdişi |
20630 |
eyewash |
göz boyama, göz banyosu |
20631 |
eyewater |
göz damlası, göz yaşı |
20632 |
eyewinker |
kirpik |
20633 |
eyewitness |
görgü tanığı, şahit |
20634 |
eyrie |
kartal yuvası |
20635 |
fa |
fa notası |
20636 |
fabaceous |
fasulye familyasına ait |
20637 |
fabeceae |
fasulye familyası |
20638 |
fabian |
ihtiyatlı |
20639 |
fable |
masal, döngül masalı, fabl, öykünce, söylence |
20640 |
fabled |
efsanevi, hayali |
20641 |
fabric appearance |
kumaş görünümü |
20642 |
fabric back |
kumaşın ters yüzü |
20643 |
fabric printing |
kumaş baskısı |
20644 |
fabric softener |
kumaş yumuşatıcı |
20645 |
fabric weight |
kumaş ağırlığı |
20646 |
fabric |
dokuma, kumaş, bez, (bina) yapı, dikili, çatı, iskelet, bünye |
20647 |
fabricate |
uydurmak, icat etmek, kandırmak amacıyla uydurmak, yapmak, kurmak |
20648 |
fabrication |
uydurma, yalan, yapma, yapım, imal, imalat, fabrikasyon |
20649 |
fabricator |
fabrikatör |
20650 |
fabulist |
fabl yazarı, uydurukçu, atıcı |
20651 |
fabulous |
inanılmaz, şaşılacak, mükemmel, harika, müthiş, düşsel, uydurma, masal ürünü |
20652 |
fabulously |
inanılmaz derecede, müthiş |
20653 |
facade |
binanın ön yüzü, bina cephesi, alnaç, fasat, yanıltıcı, aldatıcı görünüm |
20654 |
face about |
ters yöne dönmek |
20655 |
face amount |
üzerinde yazılı meblağ |
20656 |
face brick |
yüz tuğlası |
20657 |
face card n. |
resimli iskambil çöngesi |
20658 |
face cream |
yüz kremi |
20659 |
face down |
karşısındakini sindirmek, yüzükoyun |
20660 |
face it out |
sonuna kadar götürmek |
20661 |
face lathe |
yüz tornası |
20662 |
face lifting |
yüze uygulanan estetik ameliyatı |
20663 |
face par |
nominal değer |
20664 |
face plate |
torna düz aynası |
20665 |
face stone |
kaplama taşı, kesme taş |
20666 |
face string |
alınlık kirişi |
20667 |
face the music |
ceremeyi çekmek, sonucuna katlanmak |
20668 |
face to face |
karşı karşıya, yüz yüze |
20669 |
face up to |
yüz yüze gelmek |
20670 |
face value |
nominal değer, itibari kıymet, yazılı değer |
20671 |
face wall |
cephe duvarı, ön yüz duvarı |
20672 |
face with |
yüzyüze gelmek |
20673 |
face |
yüz, surat, çehre, görünüş, şekil, dış görünüş, itibar, saygınlık, şeref, bakmak, karşı karşıya olmak, karşılamak, karşı karşıya gelmek, göğüs germek, örtmek, sıvamak, kaplamak |
20674 |
face-lift |
yüz gerdirme ameliyatı, estetik ameliyat |
20675 |
face-pack |
krem maskesi, yüz maskesi |
20676 |
facecloth |
el-yüz havlusu |
20677 |
faceless |
kim olduğu belirsiz, kimliği belirsiz |
20678 |
facet |
traş edilmiş elmas ya da diğer değerli taşların yüzü, façeta, bir konunun ya da herhangi bir şeyin çeşitli yüzleri |
20679 |
facetious |
sulu, patavatsız, uygunsuz şakalar yapan |
20680 |
facial angle |
yüz açısı |
20681 |
facial |
yüze ilişkin, yüzle ilgili, yüz bakımı, yüz masajı |
20682 |
facies |
fasiyes, dış görünüş |
20683 |
facile |
kolay yapılmış, kolay elde edilmiş, kolay, asan, derinliği olmayan, anlamsız, yüzeysel, basit |
20684 |
facilitate |
kolaylaştırmak, yardım etmek |
20685 |
facilities |
olanaklar, imkân |
20686 |
facility |
yetenek, beceri, ustalık, rahatlık, avantaj, elverişlilik, olanak, kolaylık, fırsat, kolaylık, yararlı her türlü kuruluş, her türlü şey |
20687 |
facing lathe |
yüz tornası |
20688 |
facing stone |
kaplama taşı |
20689 |
facing |
dış yüzey, dış kaplama, dış görünüm |
20690 |
facsimile receiver |
faksimile alıcısı |
20691 |
facsimile signature |
mühürlü imza |
20692 |
facsimile transmitter |
faksimile vericisi |
20693 |
facsimile |
kopya, suret, tıpkısı, tıpkıbasım |
20694 |
fact film |
belgeli yanka |
20695 |
fact |
gerçek, olgu, olmuş şey, olay, gerçek olay, bilgi, doğru bilgi, gerçek |
20696 |
faction |
bölek, klik, hizip, bir topluluk içinde anlaşmazlık, kavga, ayrılık |
20697 |
factionalism |
partizanlık |
20698 |
factionist |
partizan, hizipçi, ihtilafçı |
20699 |
factious |
fesatçı, fitneci, hizipçi |
20700 |
factitious |
yapma, uydurma |
20701 |
factitiously |
suni olarak |
20702 |
factitive verb |
ettirgen eylem |
20703 |
factitive voice |
ettirgen çatı |
20704 |
factitive |
araçlı geçişli |
20705 |
factor intensity |
faktör yoğunluğu |
20706 |
factor intensive |
faktör yoğunluğu |
20707 |
factor of production |
üretim faktörü |
20708 |
factor of safety |
güvenlik katsayısı, emniyet katsayısı |
20709 |
factor revenues |
faktör gelirleri |
20710 |
factor shares |
faktör payları |
20711 |
factor |
etmen, faktör, çarpan |
20712 |
factorage |
komisyon |
20713 |
factorial |
çarpınım, faktöriyel |
20714 |
factoring |
faktöring |
20715 |
factorization |
çarpanlara ayırma |
20716 |
factorize |
çarpanlara ayırmak |
20717 |
factors of production |
üretim etmenleri, üretim faktörleri |
20718 |
factory building |
fabrika binası |
20719 |
factory chimney |
fabrika bacası |
20720 |
factory cost |
üretim maliyeti, fabrika maliyeti |
20721 |
factory expenses |
fabrika giderleri |
20722 |
factory hand |
fabrika işçisi |
20723 |
factory inspector |
hükümet denetçisi, fabrika denetçisi |
20724 |
factory labourer |
fabrika işçisi |
20725 |
factory ledger |
imalat defteri, fabrika büyük defteri |
20726 |
factory manager |
fabrika müdürü |
20727 |
factory output |
fabrika randımanı |
20728 |
factory price |
fabrika fiyatı |
20729 |
factory production |
fabrika üretimi |
20730 |
factory worker |
fabrika işçisi |
20731 |
factory |
fabrika, üretimlik |
20732 |
factotum |
kâhya, her işi gören memur |
20733 |
facts of life |
cinsî yaşamın ayrıntıları |
20734 |
factual |
gerçeklere, olgulara dayanan |
20735 |
factually |
olaylara dayanarak |
20736 |
facula |
fakül, benek |
20737 |
facultative |
ihtiyari, yetenekli, seçimli |
20738 |
faculty dean |
bilimyurdu dekanı |
20739 |
Faculty of Arts |
Edebiyat Bilimyurdu |
20740 |
Faculty of Divinity |
ilahiyat Bilimyurdu |
20741 |
Faculty of Letters |
Edebiyat Bilimyurdu |
20742 |
Faculty of Science |
Fen Bilimyurdu |
20743 |
faculty |
yetenek, beceri, yeti, fakülte, bilimyurdu |
20744 |
fad |
geçici ilgi, geçici heves, şıltak, tutku, merak |
20745 |
faddy |
geçici hevesli |
20746 |
fade away |
ortadan kaybolmak, sönmek |
20747 |
fade out |
yavaş yavaş kısmak, kısılmak, kararmak |
20748 |
fade |
solmak, ağarmak, sefit olmak |
20749 |
fade-up |
yavaş yavaş açmak |
20750 |
fadeless |
solmaz |
20751 |
faecal |
tortulu, dışkıya ait |
20752 |
faeces |
dışkı, pislik |
20753 |
fag |
angarya, sigara, ibne |
20754 |
fagged |
(İİ) .çok yorgun, bitkin |
20755 |
faggot |
çalı çırpı demeti, çıra demeti, (Aİ) ibne, sevimsiz kimse, köfte |
20756 |
fagot |
bkz.faggot |
20757 |
Fahrenheit degree |
Fahrenheit derecesi, Fahrenheit derecesi |
20758 |
Fahrenheit scale |
Fahrenhayt ölçeği, Fahrenhayt ölçeği |
20759 |
Fahrenheit |
Fahrenhayt |
20760 |
faience |
fayans, çini |
20761 |
fail due |
vadesi gelmek |
20762 |
fail in one's duty |
görevinde kusur etmek |
20763 |
fail safe |
arızaya karşı emniyetli |
20764 |
fail safety |
hata emniyeti, hata güvenliği |
20765 |
fail |
başaramamak, becerememek, başarısız olmak, geçememek, kalmak, (sınıfta) bırakmak, çaktırmak, beklenen sonucu verememek, yetmemek, yetersiz kalmak, düş kırıklığına uğratmak, zayıflamak, güçsüzleşmek, tükenmek, başarısızlık |
20766 |
fail-safe control |
arıza güvenlik denetimi |
20767 |
fail-safe system |
arıza güvenlik jüyesi |
20768 |
failing that |
aksi takdirde |
20769 |
failing |
zayıflık, kusur, hata, olmazsa |
20770 |
failure logging |
arıza kaydı |
20771 |
failure of evidence |
delil yetersizliği |
20772 |
failure prediction |
arıza tahmini |
20773 |
failure rate |
hata oranı |
20774 |
failure recovery |
arızadan kurtarma |
20775 |
failure to pay |
ödeyememe |
20776 |
failure |
başarısızlık, yetersizlik, eksiklik, güçsüzlük, başarısız kimse/şey, yetmezlik |
20777 |
fain |
memnun, hevesli, seve seve, zorunlu olarak |
20778 |
faineant |
tembel |
20779 |
faint |
zayıf, güçsüz, bilincini yitirmek üzere, bayılmak üzere, çok küçük, soluk, donuk, sönük, zayıf, silik, bayılmak, güçsüzleşmek, baygınlık, bayılma |
20780 |
faintheart |
korkak, yüreksiz |
20781 |
faintly |
azıcık, hafiften |
20782 |
faintness |
halsizlik |
20783 |
fair and square |
dürüst bir şekilde, doğrudan, direkt |
20784 |
fair copy |
temiz nüsha, temiz kopya |
20785 |
fair play |
tarafsızlık |
20786 |
fair price |
makul fiyat |
20787 |
fair spoken |
nazik, tatlı dilli, kandırıcı |
20788 |
fair to middling |
fena olmayan |
20789 |
fair wages |
adil vergin |
20790 |
fair wind |
uygun rüzgâr |
20791 |
fair |
dürüst, doğru, eşit, adil, orta, vasat, şöyle böyle, (hava) açık, güzel, sarışın, kumral, (ten/saç) açık renkli, (kadın) güzel, çekici, temiz, net, adilane, hakça, dürüstçe, kurallara uygun, panayır, pazar, fuar |
20792 |
fair-haired |
sarı saçlı |
20793 |
fair-minded |
makul düşünen |
20794 |
fair-weather friend |
iyi gün dostu |
20795 |
fairground |
panayır yeri |
20796 |
fairing |
karenaj, kaplama |
20797 |
fairlead |
kurtağzı |
20798 |
fairly |
dürüst bir biçimde, hakça, yansızca, kurallara uygun biçimde, oldukça |
20799 |
fairness |
doğruluk, dürüstlük, güzellik, insaflılık |
20800 |
fairway |
serbest geçit, çimenli yol |
20801 |
fairy tail |
efsane, peri masalı, palavra, uydurma |
20802 |
fairy |
peri, ibne |
20803 |
fairy-like |
peri gibi |
20804 |
fairyland |
periler ülkesi |
20805 |
fait accompli |
oldubitti, olupbitti, emrivaki |
20806 |
faith |
güven, güvenç, güçlü inanç, söz, şeref sözü, inanç, iman, itikat, din, bağlılık, sadakat |
20807 |
faithful |
bağlı, sadık, inançlı, imanlı, dinine bağlı, aslına uygun, doğru, yanlışsız |
20808 |
faithfully |
içtenlikle, tam olarak |
20809 |
faithless |
sadakatsiz, vefasız, hain, imansız, inançsız, güvenilmez |
20810 |
faithlessness |
güvensizlik, imansızlık, vefasızlık |
20811 |
fake |
taklidini/sahtesini yapmak, ayak yapmak, takınmak, numara yapmak, feyk atmak, sahtekâr, sahte şey, gas, taklit, sahte, gastan |
20812 |
faker |
sahtekâr, dolandırıcı, seyyar satıcı |
20813 |
fakir |
Hint fakiri, fakir |
20814 |
falcate |
orak şeklinde, hilal şeklinde |
20815 |
falchion |
kılıç |
20816 |
falciform |
orak şeklinde |
20817 |
falcon |
şahin, doğan |
20818 |
falconer |
şahinci, avcı |
20819 |
falconet |
bir çeşit ufak top |
20820 |
falconry |
şahin ile avcılık, doğancılık |
20821 |
falderal |
boş laf, önemsiz şey, süs |
20822 |
fall about |
(gülmekten) katılmak |
20823 |
fall asleep |
uykuya dalmak |
20824 |
fall away |
çekilmek, fenalaşmak, gerilemek, zayıflamak |
20825 |
fall back on |
yardım için başvurmak |
20826 |
fall back |
geri çekilmek |
20827 |
fall behind |
zamanında bitirememek, geride kalmak |
20828 |
fall budding |
güz aşısı |
20829 |
fall by the wayside |
başarılı olamamak, suya düşmek |
20830 |
fall down on the job |
işin üzerine düşmemek |
20831 |
fall down |
başarısız olmak, kötü gitmek, düşmek, çökmek |
20832 |
fall due |
vadesi gelmek |
20833 |
fall flat on one's face |
sırtı yere gelmek |
20834 |
fall flat |
beklenen sonucu vermemek, güme gitmek |
20835 |
fall for sth hook |
üç kâğıda gelmek |
20836 |
fall for sth |
çok beğenmek, bayılmak, aldanmak, kanmak |
20837 |
fall for |
-e âşık olmak, aşka düşmek, aldatılmak |
20838 |
fall guy |
keriz, abalı, kurban |
20839 |
fall in love with |
#NAME? |
20840 |
fall in love |
âşık olmak, sevmek, gönül vermek |
20841 |
fall in price |
fiyatı düşmek |
20842 |
fall in value |
değeri düşmek |
20843 |
fall in with sb |
#NAME? |
20844 |
fall in with sth |
kabul etmek, uymak |
20845 |
fall in with |
rastgelmek, tesadüf etmek |
20846 |
fall in |
ödeme zamanı gelmek, dizilmek, sıraya girmek |
20847 |
fall into a trap |
tuzağa düşmek |
20848 |
fall into arrears |
borçları vadesinde ödememek |
20849 |
fall into error |
hataya düşmek, yanılmak, kârıkmak |
20850 |
fall into oblivion |
unutulup gitmek |
20851 |
fall into obloquy |
rezil olmak, dillere düşmek |
20852 |
fall of leaves |
yaprak dökümü |
20853 |
fall off |
ayrılmak, düşmek, bozulmak, çekilmek, azalmak |
20854 |
fall on one's face |
yüzüne gözüne bulaştırmak |
20855 |
fall on one's feet |
dört ayak üzerine düşmek, atlatmak |
20856 |
fall on one's knees |
yola gelmek, diz çökmek |
20857 |
fall on |
vahşice saldırmak |
20858 |
fall out |
tartışmak, çatışmak, kapışmak, bozuşmak |
20859 |
fall over backwards |
çok istekli olmak, elinden geleni yapmak |
20860 |
fall over |
yıkılmak, sırtüstü düşmek, devrilmek |
20861 |
fall short of |
yetmemek, tükenmek |
20862 |
fall short |
suya düşmek, beklenen sonucu vermemek |
20863 |
fall through |
suya düşmek, başarısız olmak, yarım kalmak |
20864 |
fall to pieces |
parçalanmak, dağılmak |
20865 |
fall to |
başlamak, düşmek, saldırmak, yemeye başlamak |
20866 |
fall |
düşmek, azalmak, düşüş göstermek, inmek, yağmak, yıkılmak, çökmek, yaralanmak, ölmek, yenilmek, işgal edilmek, düşmek, rastlamak, asılmak, aşağı sallanmak, düşüş, düşme, azalma, çöküş, yıkılma, sonbahar, güz, payiz |
20867 |
fall-planted beets |
güz pancarı |
20868 |
fallacious |
yanlış, hatalı, mantıksız |
20869 |
fallacy |
yanlış düşünce ya da inanç, yanlış mantık |
20870 |
fallal |
süslü şey, süs |
20871 |
fallen angel |
yeryüzüne inmiş melek |
20872 |
fallen |
düşmüş, düşkün, günahkâr, şehit, fethedilmiş |
20873 |
fallibility |
yanılma payı |
20874 |
fallible |
hataya düşebilir, yanılabilir |
20875 |
falling market |
fiyatların düştüğü piyasa |
20876 |
falling sickness |
sara, epilepsi |
20877 |
falling star |
akanyıldız, ağma, şahap |
20878 |
falling |
düşen, düşme |
20879 |
falling-in |
göçme, yıkılma |
20880 |
fallopian tubes |
dölyatağı borusu, rahim borusu |
20881 |
fallout |
nükleer bir patlama nedeniyle havaya yayılan radyoaktif madde |
20882 |
fallow deer |
alageyik |
20883 |
fallow land |
nadasa bırakılan toprak |
20884 |
fallow |
nadasa bırakılmış toprak, nadasa bırakılmış, ekilmemiş |
20885 |
falls |
çağlayan, çaylan, şelale |
20886 |
false balance sheet |
sahte bilanço |
20887 |
false bottom |
sahte dip, gizli dip |
20888 |
false coin |
sahte pul, gastan pul |
20889 |
false colours |
sahte hüviyet |
20890 |
false document |
sahte evrak |
20891 |
false documents |
sahte evrak |
20892 |
false drop |
sahte bilgi, hatalı bilgi |
20893 |
false hair |
takma saç |
20894 |
false keel |
kontra omurga |
20895 |
false key |
maymuncuk |
20896 |
false money |
sahte pul, gastan pul |
20897 |
false ogive |
balistik külah |
20898 |
false pretences |
yanlış beyan |
20899 |
false pretenses |
sahte iddia, yapmacık |
20900 |
false signature |
sahte imza |
20901 |
false step |
yanlış adım, hata |
20902 |
false takeoff |
hatalı kalkış |
20903 |
false teeth |
takma dişler |
20904 |
false trade mark |
sahte ticaret markası |
20905 |
false witness |
yalancı tanık |
20906 |
FALSE |
yanlış, takma, yapma, taklit, sadık olmayan |
20907 |
false-hearted |
hain, sadakatsiz |
20908 |
falsehood |
yalan, yalancılık |
20909 |
falsely |
yalan olarak, sahte olarak, asılsız olarak |
20910 |
falseness |
yalancılık, sahtelik, yalan |
20911 |
falsetto |
(erkekte) yüksek perdeden ses |
20912 |
falsework |
iskele |
20913 |
falsies |
takma göğüs, yalancı göğüs |
20914 |
falsification of accounts |
hesapların tahrifi |
20915 |
falsification |
tahrif, taklit, sahtesini yapma |
20916 |
falsified note |
düzmece senet |
20917 |
falsified |
sahte, tahrif edilmiş |
20918 |
falsifier |
sahtekâr |
20919 |
falsify |
değiştirmek, tahrif etmek, saptırmak |
20920 |
falsity |
yanlışlık, yanlış olma, yalan |
20921 |
faltboat |
portatif bot |
20922 |
falter |
sendelemek, duraksamak, bocalamak, tereddüt etmek |
20923 |
fame |
ün, şöhret |
20924 |
famed |
ünlü, şöhretli, meşhur |
20925 |
familial |
kodak, kodaktan geçmiş, kodağa değişli, kodaklık |
20926 |
familiar |
yakın dost, aile ahval ruhiyesi, çok yakın, samimi, tanış, bildik, tanıdık, yakın, bilen, teklifsiz, yakşı tanış olan, belet, bilgili, bilen, anlayan, aşina, alışık, laubali, bambılı, sulu, fazla samimi |
20927 |
familiarity |
iyi bilme, aşinalık, yakınlık, içtenlik, samimilik, laubalilik |
20928 |
familiarize |
alıştırmak, tanıtmak |
20929 |
familiarly |
teklifsizce, samimilikle, dostça |
20930 |
family allowance |
kodak yardımı |
20931 |
family assurance |
kodak sigortası |
20932 |
family benefits |
kodak ödenekleri |
20933 |
family business |
kodak şirketi |
20934 |
family circle |
kodak çevresi |
20935 |
family company |
kodak şirketi |
20936 |
family day |
soyadı |
20937 |
family doctor |
kodak doktoru |
20938 |
family estate |
kodak varlığı |
20939 |
family insurance |
kodak sigortası |
20940 |
family man |
ev bark sahibi |
20941 |
family member |
kodak ferdi |
20942 |
family name |
soyadı |
20943 |
family of words |
kelime kodağı, sözcük kodağı |
20944 |
family partnership |
kodak şirketi |
20945 |
family planning |
kodak josparlaması |
20946 |
family property |
kodak malları |
20947 |
family ticket |
kodak bileti |
20948 |
family tree |
soyağacı, hayatağacı, şecere, kodak kütüğü |
20949 |
family |
aile, kodak, odbaşı, ocak, soy, familya, çocuklar |
20950 |
famine |
kıtlık |
20951 |
famish |
çok aç olmak, aç kalmak, açlık çekmek, açlıktan ölmek |
20952 |
famished |
aç, açlık çeken |
20953 |
famous |
ünlü, meşhur |
20954 |
famously |
çok iyi |
20955 |
fan antenna |
yelpaze anten |
20956 |
fan belt |
vantilatör kayışı |
20957 |
fan out |
birkaç kola ayrılmak |
20958 |
fan the flames |
kışkırtmak |
20959 |
fan |
yelpaze, pervane, yelletke, vantilatör, yelpazelemek, yellenmek, (out ile) yayılmak, hayran |
20960 |
fan-tan |
pulla oynanan bir tür Çin çönge oyunu |
20961 |
fanatic |
bağnaz, fanatik, aşırı meraklı |
20962 |
fanatical |
bağnaz |
20963 |
fanaticism |
bağnazlık, fanatizm |
20964 |
fancier |
hayalci, yakşı bilen, yakşı tanıyan, heveskâr, belet, özellikle döngül/ösümlük meraklısı |
20965 |
fanciful |
düşe dayanan, düşsel, hayale dayanan, gerçek dışı, düşsel, hayal ürünü |
20966 |
fancy dress ball |
maskeli balo, kıyafet balosu |
20967 |
fancy dress |
maskeli balo kıyafeti, karnaval kıyafeti |
20968 |
fancy goods |
fantezi eşya |
20969 |
fancy oneself |
özünü sanmak |
20970 |
fancy price |
fahiş fiyat |
20971 |
fancy thread |
fantezi iplik |
20972 |
fancy yarn |
fantezi iplik |
20973 |
fancy |
imgelemek, aklında canlandırmak, düşünmek, istemek, arzu etmek, sanmak, hayal gücü, imgelem, hayal, kuruntu, istek, arzu, süslü, parlak renkli, sıradan olmayan |
20974 |
fancy-free |
bağımsız, serbest, âşığı olmayan |
20975 |
fancywork |
el işi |
20976 |
fandango |
hareketli bir ispanyol dansı |
20977 |
fane |
tapınak, mabet |
20978 |
fanfare |
trampet temposu |
20979 |
fanfaronade |
övünme, atma, farfaralık, övünme, böbürlenme |
20980 |
fang |
uzun sivri diş |
20981 |
fanged beet |
çatal kuyruklu pancar |
20982 |
fanged |
dişli, azılı |
20983 |
fanlight |
vasistas |
20984 |
fanning mill |
tınaz kılgası |
20985 |
fanny |
but, kaba et |
20986 |
fantasia |
fantezi |
20987 |
fantasm |
tayf |
20988 |
fantast |
hayalperest |
20989 |
fantastic |
düşsel, inanılmaz, hayal ürünü, fantastik, acayip, garip, harika, müthiş, çok iyi, süper |
20990 |
fantastically |
aşırı derecede, fevkalade |
20991 |
fantasy |
imgelem, düş gücü, düş, hayal, fantezi, düşlem |
20992 |
fantoccini |
kukla oyunu |
20993 |
far and away |
pek çok |
20994 |
far and wide |
her yerde, yurdun dört köşesinde |
20995 |
far be it from me |
bana düşmez |
20996 |
far cry from |
dağlar kadar farklı |
20997 |
Far East |
Uzak Doğu |
20998 |
far from it |
ne münasebet |
20999 |
far from |
-den ziyade, -in yerine |
21000 |
far off |
çok uzak, dalgın |
21001 |
far |
uzakta, uzağa, çok, pek çok, bir hayli, uzak, alıs, öte, daha uzaktaki, ötedeki, öbür |
21002 |
far-flung |
yaygın, geniş |
21003 |
far-out |
geçerli, bilgili |
21004 |
far-reaching |
geniş ölçüde, kapsamlı |
21005 |
farad |
farad |
21006 |
faraday |
faraday |
21007 |
Faraday's law |
Faraday kanunu, Faraday yasası |
21008 |
Faraday's laws of electrolysis |
Faraday elektroliz kanunları |
21009 |
faraway |
uzak, dalmış, dalgın, uzaklara gitmiş |
21010 |
farce |
sulu komedi, kaba güldürü, fars, hava civa |
21011 |
farceur |
şakacı, muzip |
21012 |
farcical |
gülünç, tuhaf |
21013 |
farcy |
atlarda çıkan çıban türü |
21014 |
fare forth |
yola çıkmak |
21015 |
fare |
üstesinden gelmek, başarmak, geçinmek, dolanmak, yol pulu, yiyecek |
21016 |
farewell concert |
veda konseri |
21017 |
farewell dinner |
veda yemeği, veda yemeği |
21018 |
farewell |
alahaısmarladık, elveda, veda |
21019 |
farewell! |
Uğurlar olsun! |
21020 |
farfetched |
uydurma, inanılması zor |
21021 |
farina |
mısır unu, irmik, nişasta |
21022 |
farinaceous |
nişastalı |
21023 |
farinose |
un veren, unlu |
21024 |
farm aid |
tarımsal yardım |
21025 |
farm animals |
çiftlik döngülleri |
21026 |
farm hand |
çiftlik amelesi, rençper, tarım işçisi |
21027 |
farm house |
çiftlik evi |
21028 |
farm labourer |
tarım işçisi |
21029 |
farm machinery |
ziraat kılgaları, tarım kılgaları |
21030 |
farm manure |
çiftlik gübresi, işletme gübresi |
21031 |
farm out |
(iş) havale etmek, kiraya vermek |
21032 |
farm pasture |
çiftlik merası |
21033 |
farm policy |
tarım politikası |
21034 |
farm product |
çiftlik ürünü |
21035 |
farm |
çiftlik, çiftlik evi, çiftçilik yapmak |
21036 |
farmer |
çiftçi |
21037 |
farmer's cooperative |
çiftçi kooperatifi |
21038 |
farmhouse |
çiftlik evi |
21039 |
farming industry |
tarım endüstrisi |
21040 |
farming management |
tarımsal işletme, zirai işletme |
21041 |
farming |
çiftçilik |
21042 |
farmland |
ekilebilir arazi, tarıma uygun arazi |
21043 |
farmstead |
çiftlik ve binaları |
21044 |
farmyard manure |
çiftlik gübresi |
21045 |
farmyard |
çiftlik avlusu |
21046 |
farnesol |
farnezol |
21047 |
faro |
çöngeyi dağıtana karşı oynanan iskambil oyunu türü |
21048 |
farrago |
karmakarışık şey |
21049 |
farrow |
yavrulamak (domuz) |
21050 |
farsighted |
uzağı iyi gören, hipermetrop, ilerigörüşlü, öngörüşlü, ileriyi görür |
21051 |
farsightedness |
hipermetropluk |
21052 |
fart |
osuruk, osurmak |
21053 |
farther |
uzak, daha uzaktaki, ötedeki, daha ileri, daha uzağa, daha uzakta |
21054 |
farthermost |
en uzak |
21055 |
farthest |
en uzak, en ileri, en uzağa, en uzakta |
21056 |
farthing |
çeyrek peni |
21057 |
farthingale |
çemberli kabarık etek, jüpon |
21058 |
fasces |
hâkimlik sembolü |
21059 |
fascia |
fasya, karın sargısı, renkli şerit, bağdoku |
21060 |
fasciate |
(döngül) renkli şeritli |
21061 |
fasciated |
şeritli, çizgili |
21062 |
fascicle |
küçük demet, salkım, kısım, fasikül, cüz |
21063 |
fascicular |
salkımlı |
21064 |
fascinate |
etkilemek, büyülemek |
21065 |
fascinating |
etkileyici, büyüleyici |
21066 |
fascination |
büyüleme, cazibe |
21067 |
fascism |
faşizm |
21068 |
fascist |
faşist |
21069 |
fashion designer |
modacı |
21070 |
fashion model |
manken |
21071 |
fashion monger |
moda malların satıcısı |
21072 |
fashion of the moment |
günün modası |
21073 |
fashion parade |
moda sergisi |
21074 |
fashion plate |
elbise modeli |
21075 |
fashion |
moda, biçim, tarz, üslup, tavır, davranış, (elleri kullanarak) yapmak, kayırmak, biçimlendirmek, belli bir biçim vermek, istihsal etmek, hazırlamak |
21076 |
fashionable |
modaya uygun, moda |
21077 |
fashionably |
modaya uygun olarak |
21078 |
fast asleep |
derin uykuda, derin uykuya dalmış |
21079 |
fast boat |
ekspres vapur, hızlı gemi |
21080 |
fast day |
oruç günü, perhiz günü |
21081 |
fast dye |
has boya, solmaz boya |
21082 |
fast estate |
gayri menkul |
21083 |
fast finish |
has apre |
21084 |
fast food |
fast food, hızlı yiyecek |
21085 |
fast friend |
yakın arkadaş, güvenilir dost |
21086 |
fast goods train |
ekspres marşandiz |
21087 |
fast memory |
hızlı bellek |
21088 |
fast motion |
hızlı hareket |
21089 |
fast passenger steamer |
ekspres yolcu gemisi |
21090 |
fast reverse winding |
hızlı geriye sarma |
21091 |
fast to acids |
aside dayanıklı |
21092 |
fast to washing |
yıkamaya dayanıklı |
21093 |
fast to water |
suya dayanıklı |
21094 |
fast train |
ekspres tren |
21095 |
fast wind |
(bant) hızlı sarma |
21096 |
fast |
hızlı, süratli, seri, çabuk, sıkı, sağlam, sabit, solmaz, sabit, (sögen) ileri, hızla, süratle, sıkıca, sağlamca, oruç tutmak, oruç |
21097 |
fasten on |
kavramak, kapmak, kullanmak |
21098 |
fasten upon |
kavramak, kapmak, kullanmak |
21099 |
fasten |
bağlamak, iliştirmek, tutturmak, (giysi) iliklemek |
21100 |
fastener |
tutturucu, bağlayıcı şey, bağ, toka |
21101 |
fastening screw |
tespit vidası |
21102 |
fastening |
kapı yada pencere kilidi, mandal ya da sürgü |
21103 |
fastidious |
müşkülpesent, titiz, zor beğenir |
21104 |
fastigiate |
konik |
21105 |
fastness to detergents |
deterjan haslığı |
21106 |
fastness to pressing |
ütü haslığı |
21107 |
fastness to water |
suya karşı dayanıklılık |
21108 |
fastness |
(renk/vb.) kalıcılık, sağlamlık |
21109 |
fat as a pig |
yağ tulumu gibi |
21110 |
fat cat |
zengin adam |
21111 |
fat coal |
yağlı kömür, ziftli kömür |
21112 |
fat content |
yağ miktarı |
21113 |
fat solvent |
yağ çözücü |
21114 |
fat |
(et) yağlı, şişman, tombul, kök, şişko, kalın, şişkin, dolgun, yüklü, yağ, içyağı |
21115 |
fata morgana |
serap |
21116 |
fatal error |
önemli hata |
21117 |
fatal |
ölümcül, öldürücü, tehlikeli, zararlı, kötü |
21118 |
fatalism |
yazgıcılık, kadercilik |
21119 |
fatalist |
yazgıcı, kaderci |
21120 |
fatality |
ölümle sonuçlanan kaza, ölüm, felaket |
21121 |
fate |
yazgı, alın yazısı, kader, son, akıbet, ölüm, kısmet, gelecek |
21122 |
fated |
kadere bağlı, kadere dayanan |
21123 |
fateful |
hayati önemi olan, kaçınılmaz, alında yazılı olan |
21124 |
father figure |
tavsiye ve yardımına başvurulan kimse |
21125 |
father of lies |
şeytan |
21126 |
father on |
isnat etmek, yüklemek |
21127 |
father |
ata, baba, müdafaacı, himayeci, ata gibi kaygı göstermek |
21128 |
father-in-law |
kayınpeder |
21129 |
father's brother's son |
amca oğlu |
21130 |
father's sister's son |
hala oğlu |
21131 |
fatherhood |
babalık |
21132 |
fatherland |
anavatan, yurt |
21133 |
fatherless |
babasız, yetim |
21134 |
fatherliness |
babacan tavırlar |
21135 |
fatherly |
babacan, baba gibi |
21136 |
fathom curve |
eşderinlik eğrisi |
21137 |
fathom line |
iskandil hattı |
21138 |
fathom |
kulaç, bir metrelik derinlik, anlamak, kavramak, idrak etmek |
21139 |
fathomable |
anlaşılabilir |
21140 |
fathometer |
iskandil, sondör |
21141 |
fathomless |
çok derin, dibine erişilmez, anlaşılmaz |
21142 |
fatigue |
aşırı yorgunluk, bitkinlik, kağşama, maden yorgunluğu, yormak, yorgunluk vermek |
21143 |
fatling |
besili döngül |
21144 |
fatten |
şişmanlatmak, semirtmek |
21145 |
fattening capacity |
besi kapasitesi |
21146 |
fattening range |
besi otlağı |
21147 |
fattish |
şişmanca |
21148 |
fatty acid |
yağ asidi |
21149 |
fatty clay |
yağlı kil |
21150 |
fatty degeneration |
yağ dejenerasyonu, aşırı şişmanlık |
21151 |
fatty foods |
yağlı yiyecekler |
21152 |
fatty heart |
yağ bağlamış kalp |
21153 |
fatty tissue |
yağ dokusu |
21154 |
fatty |
(yiyecek) yağlı |
21155 |
fatuity |
ahmaklık, akılsızlık, budalalık |
21156 |
fatuous |
saçma, akılsız |
21157 |
fatuously |
ahmakça, akılsızca |
21158 |
fauces |
boğaz |
21159 |
faucet |
musluk |
21160 |
faugh |
püf!, berbat!, Ãœf be! |
21161 |
fault finding |
arıza bulma |
21162 |
fault line |
kırık çizgisi, çatlak hattı |
21163 |
fault plane |
kırık düzlemi |
21164 |
fault scarp |
kırık basamağı |
21165 |
fault time |
arıza zamanı |
21166 |
fault zone |
kırık kuşağı, kırık bölgesi |
21167 |
fault |
hata, yanlışlık, suç, kusur, arıza, bozukluk, eksiklik, fay, çatlak, hata bulmak, kusur bulmak |
21168 |
fault-tolerant |
hata kaldırır, hatadan etkilenmez |
21169 |
faulted structure |
faylı yapı, kırıklı yapı |
21170 |
faulted |
faylı, kırıklı |
21171 |
faultfinder |
tenkitçi |
21172 |
faultless |
hatasız, kusursuz, mükemmel |
21173 |
faultlessness |
mükemmellik |
21174 |
faulty workmanship |
işçilik hatası |
21175 |
faulty |
hatalı, kusurlu, arızalı, eksik |
21176 |
faun |
yarısı keçi yarısı insan şeklinde bir ilah |
21177 |
fauna |
fauna, direy |
21178 |
faunal |
direysel, fauna |
21179 |
faux pas |
gaf, hata, kabalık, uygunsuz hareket |
21180 |
fava |
bakla, ful |
21181 |
favor |
bkz.favour |
21182 |
favour tariff |
ikramlı tarife |
21183 |
favour |
onaylama, onay, destek, kayırma, iltimas, iyilik, yardım, lütuf, yüreklendirmek, desteklemek, onaylamak, lehinde olmak, yanında olmak, iltimas etmek, kayırmak |
21184 |
favourable reply |
müspet cevap |
21185 |
favourable |
olumlu, lehte, uygun, elverişli |
21186 |
favourite |
gözde, sevgili, favori, kazanacağı umulan kişi ya da at, favori, kayırılan kimse, en çok beğenilen, ençok sevilen, favori |
21187 |
favouritism |
iltimas, kayırmacılık, adam kayırma |
21188 |
favus |
kel hastalığı |
21189 |
fawn on |
yaltaklanmak, yağ çekmek, dalkavukluk etmek |
21190 |
fawn |
yavru geyik, açık kahverengi |
21191 |
fax machine |
faks kılgası |
21192 |
fax |
faks |
21193 |
fay |
peri |
21194 |
fayalite |
fayalit |
21195 |
faze |
telaşlandırmak, iki ayağını bir pabuca sokmak |
21196 |
fealty |
sadakat |
21197 |
fear for |
endişe etmek, telaşlanmak |
21198 |
fear of God |
Allah korkusu |
21199 |
fear |
korkmak, ürkmek, çekinmek, (for ile) endişe etmek, telaşlanmak, korku, dehşet, kaygı, endişe |
21200 |
fearful |
korkunç, müthiş, dehşetli, endişeli, kaygılı, korkulu, korku dolu, korkulu |
21201 |
fearless |
korkusuz, yürekli |
21202 |
fearlessly |
korkusuzca, yılmadan |
21203 |
fearnought |
bir çeşit kalın yünlü kumaş |
21204 |
fearsome |
korkutucu, müthiş |
21205 |
feasibility study |
fizibilite çalışması |
21206 |
feasibility |
fizibilite, uygulama olanağı |
21207 |
feasible |
yapılabilir, olası, olanaklı, makul, mantıklı |
21208 |
feast one's eyes |
gözlerine ziyafet çekmek |
21209 |
feast |
şölen, ziyafet, yortu, bayram, iyi beslemek, ziyafet vermek, bol bol yiyip içmek |
21210 |
feat of arms |
kahramanca iş |
21211 |
feat |
ustalık, beceri ya da cesaret isteyen hareket, marifet |
21212 |
feather bed |
kuş tüyü yatak |
21213 |
feather bedding |
çalışanların korunması |
21214 |
feather in one's cap |
övünülecek bir başarı |
21215 |
feather key |
düz kama |
21216 |
feather one's nest |
cebini doldurmak, köşeyi dönmek, küpünü doldurmak |
21217 |
feather |
kuş tüyü, tüy, tüyle kaplamak |
21218 |
featherbed |
kadroyu şişirmek |
21219 |
featherbrained |
kuş beyinli, budala, ahmak |
21220 |
feathercut |
kısa kesilmiş bayan saç modeli |
21221 |
feathered |
tüylü |
21222 |
featheredge |
kolay bükülen sivri uç |
21223 |
feathering |
tüy, ok yeleği |
21224 |
featherless |
tüysüz |
21225 |
featherstitch |
civankaşı dikiş, zikzak |
21226 |
featherweight |
(boks) tüysıklet, çok hafif, tüy gibi, önemsiz |
21227 |
feathery |
tüylü, yumuşak, hafif |
21228 |
feature film |
uzun metrajlı yanka, uzun yanka |
21229 |
feature |
yüzün herhangi bir tarafı, neyinse göze çarpan tarafı, özellik, belirleyici nitelik, uzun yanka, makale, -in belirleyici/göze çarpan özelliği olmak, (göze çarpan bir özellik olarak) içermek, yer/yol vermek, yer/yol almak |
21230 |
featureless |
hiçbir özelliği olmayan |
21231 |
febrifuge |
ateş düşürücü ilaç |
21232 |
febrile |
hummalı, ateşli |
21233 |
February |
Şubat |
21234 |
feces |
bkz.faeces |
21235 |
feckless |
dikkatsiz, düşüncesiz, sorumsuz |
21236 |
fecula |
nişasta, fekül |
21237 |
feculence |
çamur, tortu, posa |
21238 |
feculent |
tortulu |
21239 |
fecund |
verimli, doğurgan, bereketli, semereli |
21240 |
fecundate |
döllemek, verimlileştirmek, bereketlendirmek |
21241 |
fecundation |
dölleme |
21242 |
fecundity |
doğurganlık, verimlilik, bereketlilik |
21243 |
fed up |
bıkkın, sıkkın |
21244 |
fed |
bıkkın |
21245 |
fedayeen |
fedai, komando |
21246 |
Federal Court |
Federal Mahkeme |
21247 |
federal taxes |
federal vergiler |
21248 |
federal union |
federal birlik |
21249 |
federal |
federal, birleşik |
21250 |
federalism |
federalizm |
21251 |
federalist |
federalist, fedaralizm yanlısı |
21252 |
federalize |
devletleri birleştirmek |
21253 |
federate |
federasyon halinde birleştirmek, birleşmek |
21254 |
federation |
federasyon, birlik |
21255 |
federative |
federatif |
21256 |
fedora |
fötr şapka |
21257 |
fee a waiter |
garsona bahşiş vermek |
21258 |
fee damages |
maddi hasar tazminatı |
21259 |
fee |
ücret, vergin, vizite, giriş vergini |
21260 |
feeble |
zayıf, güçsüz, (şaka/düşünce/vb.) iyi düşünülmemiş, zayıf, soğuk, aptal, anlamsız, saçma |
21261 |
feebleminded |
şapşal, geri zekâlı |
21262 |
feebleness |
kuvvetsizlik, mecalsizlik |
21263 |
feed cable |
besleme kablosu |
21264 |
feed consumption |
yem tüketimi |
21265 |
feed grinder |
yem kırma kılgası |
21266 |
feed hopper |
besleme hunisi |
21267 |
feed pipe |
besleme borusu |
21268 |
feed pump |
besleme pompası |
21269 |
feed stuff |
yem, tavuk yemi |
21270 |
feed tank |
besleme deposu |
21271 |
feed up |
fazla yedirmek, semirtmek, besiye koymak, bezmek, tenge gelmek |
21272 |
feed |
beslemek, yiyecek vermek, beslenmek, yemek, gereksinimlerini sağlamak, beslemek, yiyecek, besin, yem, ot, mama |
21273 |
feed-water |
besleme suyu |
21274 |
feedback circuit |
geribesleme devresi |
21275 |
feedback |
geribildirim, geribesleme, besleni |
21276 |
feeder cable |
besleme kablosu |
21277 |
feeder |
besleyici, şebeke hattı, yemek veren kimse |
21278 |
feeding bottle |
biberon |
21279 |
feeding canal |
iletim arnası |
21280 |
feeding funnel |
doldurma hunisi |
21281 |
feeding lever |
besleme kolu |
21282 |
feeding pipe |
besleme borusu |
21283 |
feeding |
besleme |
21284 |
feedthrough |
geçiş besleyicisi |
21285 |
feel an affinity for |
çok çekici bulmak |
21286 |
feel as right as rain |
özünü turp gibi hissetmek |
21287 |
feel at home |
özünü evindeymiş gibi hissetmek, rahat olmak |
21288 |
feel bad |
özünü iyi hissetmemek |
21289 |
feel cheap |
utanmak |
21290 |
feel cold |
üşümek |
21291 |
feel dizzy |
başı dönmek |
21292 |
feel faint |
özünü bitkin hissetmek |
21293 |
feel for |
için üzülmek, acımak |
21294 |
feel giddy |
başı dönmek |
21295 |
feel hot |
ateş basmak, sıcaklamak |
21296 |
feel in one's bones that |
emin olmak, kuvvetle sezmek |
21297 |
feel in one's bones |
emin olmak, inanmak, içine doğmak |
21298 |
feel like a fish out of water |
sudan çıkmış balığa dönmek |
21299 |
feel like a million dollars |
bomba gibi olmak |
21300 |
feel like a wet rag |
çok yorgun hissetmek |
21301 |
feel like doing |
canı yapmak istemek |
21302 |
feel like thirty cents |
yerin dibine geçmek |
21303 |
feel like |
canı istemek |
21304 |
feel one's oat |
özünü beğenmek |
21305 |
feel one's oats |
yere göğe sığmamak |
21306 |
feel one's pulse |
nabzına bakmak, nabzını yoklamak |
21307 |
feel one's way |
yavaş yavaş ilerlemek |
21308 |
feel pains |
sancılanmak |
21309 |
feel sb's pulse |
birinin nabzını yoklamak |
21310 |
feel small |
küçük düşmek |
21311 |
feel sorry for |
-e acımak, için üzülmek |
21312 |
feel sorry |
acımak, yazığı gelmek, için üzülmek |
21313 |
feel the pinch |
darda olmak |
21314 |
feel under the weather |
keyfi bozuk olmak |
21315 |
feel up to sth |
yapabilir durumda olmak |
21316 |
feel |
duyumsamak, duymak, hissetmek, (dokunarak/elleyerek) hissetmek, el yordamıyla aramak, yoklamak, kanısında olmak, inanmak, sanmak, zannetmek, hissetmek, gibi görünmek, gibi gelmek, sezmek, hissetmek, duygu, duyumsama, hissetme, yoklama, arama |
21317 |
feeler gauge |
kalınlık mastarı |
21318 |
feeler |
duyarga, anten, dokunaç |
21319 |
feeling no pain |
kafası dumanlı |
21320 |
feeling |
duygu, sezim, his, dokunma, dokunum, duyarlık, hassasiyet, sezgi, sanı, zan, duygu, kanı, izlenim, kanaat, his, heyecan, duyma, bilinç, farkında olma |
21321 |
feet |
foot |
21322 |
feign |
...numarası yapmak, gibi yapmak, (bahane/vb.) uydurmak |
21323 |
feignedly |
sahte olarak, hile ile |
21324 |
feint |
savaş hilesi, sahte saldırı |
21325 |
feldspar |
feldispat |
21326 |
feldspathoid |
feldispatımsı |
21327 |
felicific |
sevindirici |
21328 |
felicitate |
tebrik etmek, kutlamak |
21329 |
felicitation |
tebrik |
21330 |
felicitous |
mutlu, mesut, uygun, yerinde, münasip, isabetli |
21331 |
felicity |
mutluluk, saadet, uygunluk, nimet, refah |
21332 |
feline |
kedigil |
21333 |
fell |
(ağaç) kesmek, düşürmek, vurup devirmek, vurmak |
21334 |
fellah |
fellah |
21335 |
feller |
ağaç kesen kimse |
21336 |
fellmongered wool |
tabak yünü |
21337 |
felloe |
jant, ispit |
21338 |
fellow citizen |
vatandaş |
21339 |
fellow countryman |
hemşeri, vatandaş, yurttaş |
21340 |
fellow feeling |
başkasının halinden anlama, ortak duygu |
21341 |
fellow sufferer |
dert ortağı |
21342 |
fellow |
adam, herif, ahbap, arkadaş, dost, akademi üyesi, benzer, hemcins |
21343 |
fellowship |
dernek, türküm, birdem bursu, birdem vakfı, duygu birliği, başkasının halinden anlama, duygularını paylaşma, arkadaşlık |
21344 |
felly |
tekerlek çemberi |
21345 |
felo de se |
intihar eden kimse |
21346 |
felon |
dolama, suçlu, cani, habis |
21347 |
felonious assault |
kasıtlı saldırı |
21348 |
felonious |
cürümle ilgili, suçlu, suçla ilgili |
21349 |
felonry |
mahkumlar |
21350 |
felony |
ağır suç |
21351 |
felsite |
felsit |
21352 |
felspar |
feldsipat |
21353 |
felt carpet |
keçe halı |
21354 |
felt cloth |
keçe kumaş |
21355 |
felt filter |
keçe filtre |
21356 |
felt maker |
keçe yapımcısı |
21357 |
felt |
keçe, fötr |
21358 |
felt-tip pen |
keçeli kalem |
21359 |
felted |
keçeli |
21360 |
felting |
keçeleşme, keçe |
21361 |
felucca |
Akdeniz'e mahsus yelkenli kayık |
21362 |
female cell |
dişi hücre |
21363 |
female connector |
dişi konektör, duy, priz |
21364 |
female gamet |
dişi gamet |
21365 |
female screw |
dişi vida |
21366 |
female thread |
dişi diş, somun dişi |
21367 |
female |
dişi, kadın, dişilere ilişkin, dişil |
21368 |
feme covert |
evli kadın |
21369 |
feme sole |
evli olmayan kadın |
21370 |
feme |
karı, eş |
21371 |
feminine gender |
dişi cinsi, dişil cins |
21372 |
feminine |
kadınla ilgili, kadınsı, dişil |
21373 |
femininity |
kadınsılık |
21374 |
feminism |
kadın haklarını savunma, kadın yandaşlığı, hatunculuk, feminizm |
21375 |
feminist |
hatuncu, feminist |
21376 |
feminize |
kadınlaştırmak, kadınlaşmak |
21377 |
femme de chambre |
oda hizmetçisi |
21378 |
femme fatale |
vamp kadın, baştan çıkarıcı kadın |
21379 |
femme |
kadın |
21380 |
femoral |
uyluksal, kalça sümüğüyle ilgili |
21381 |
femular muscle |
uyluk kası |
21382 |
femur |
uyluk, kalça sümüğü |
21383 |
fen |
bataklık arazi, bataklık |
21384 |
fence wire |
çit teli, parmaklık teli |
21385 |
fence |
çit, tahta perde, parmaklık, çalınmış eşya alıp satan adam, etrafını çitle çevirmek, eskrim yöndünü yapmak, baştan savma yanıt vermek, kaçamak yanıt vermek |
21386 |
fencer |
eskrimci |
21387 |
fencing |
eskrim, çit ya da duvar |
21388 |
fend for oneself |
özüne bakmak, başının çaresine bakmak |
21389 |
fend for |
bakmak, temin etmek |
21390 |
fend off |
savuşturmak, atlatmak, defetmek, kovmak |
21391 |
fend |
(off ile) özünü -den korumak, atlatmak |
21392 |
fender lamp |
çamurluk lambası |
21393 |
fender |
ocak, şömine çerçevesi, (Aİ) çamurluk |
21394 |
fenestra |
sümükte küçük delik |
21395 |
fenestrate |
delikli, pencereli |
21396 |
fenestration |
delik açma |
21397 |
fennec |
çöl tilkisi |
21398 |
fennel |
rezene, dereotu |
21399 |
fennelflower |
çörek otu |
21400 |
fenny |
bataklıklı |
21401 |
fent |
parça kumaş |
21402 |
fenugreek |
çemenotu |
21403 |
feoff |
tımar, zeamet |
21404 |
feoffee |
tımar sahibi, zaim |
21405 |
feoffer |
tımar veren kimse |
21406 |
feoffment |
tımar |
21407 |
fer-de-lance |
iri Güney Amerika yılanı |
21408 |
feral |
vahşi, yabani, evcil olmayan |
21409 |
ferial |
tatil günlerine ait |
21410 |
ferine |
vahşi, yabani |
21411 |
ferity |
vahşilik, yabanilik |
21412 |
fermata |
durak ve uzatma işareti |
21413 |
ferment |
mayalanmak, mayalamak, heyecanlanmak, telaşlanmak, heyecanlandırmak, telaşlandırmak, heyecan, karışıklık, huzursuzluk, telaş, galeyan, maya |
21414 |
fermentability |
mayalanabilirlik |
21415 |
fermentable |
mayalanabilir |
21416 |
fermentation process |
mayalama işlemi |
21417 |
fermentation |
mayalanma, fermentasyon |
21418 |
fermentative |
mayalayan, mayalanan |
21419 |
fermi |
fermi |
21420 |
fermion |
fermion |
21421 |
fermium |
fermiyum |
21422 |
fern |
eğreltiotu |
21423 |
ferocious |
yırtıcı, sert, acımasız, haşin, vahşi, şiddetli |
21424 |
ferocity |
vahşet, azgınlık, vahşilik |
21425 |
ferrate |
ferrat, asitferik tuzu |
21426 |
ferret about |
karıştırarak aramak |
21427 |
ferret around |
karıştırarak aramak |
21428 |
ferret out |
kovmak, araştırmak |
21429 |
ferret |
yaban gelinciği, (about/around ile) karıştırarak aramak |
21430 |
ferri- |
(önek) demir, demirli |
21431 |
ferriage |
feribot pulu, feribot nakli |
21432 |
ferric |
ferrik, demirli |
21433 |
ferriferous |
demirli |
21434 |
ferrite |
ferrit |
21435 |
ferritin |
ferritin |
21436 |
ferro- |
demir, demirli, (önek) demirli |
21437 |
ferrocene |
ferrosen |
21438 |
ferroconcrete |
betonarme |
21439 |
ferroelectric |
ferroelektrik |
21440 |
ferromagnetic tape |
ferromanyetik bant |
21441 |
ferromagnetic |
ferromanyetik |
21442 |
ferromagnetism |
ferromanyetizma |
21443 |
ferromanganese |
ferromanganez |
21444 |
ferrometer |
ferrometre |
21445 |
ferronickel |
ferronikel |
21446 |
ferrosilicon |
ferrosilisyum |
21447 |
ferrous |
demirle ilgili, demirli, demirden, demir |
21448 |
ferruginous |
demirli, pas renginde |
21449 |
ferrule |
demir halka, yüksük, bilezik |
21450 |
ferry service |
feribot servisi |
21451 |
ferry |
taşımak, bir araçla taşımak, götürmek, feribot, araba vapuru, rıhtım, iskele |
21452 |
ferryboat |
feribot |
21453 |
fertile land |
verimli toprak |
21454 |
fertile |
verimli, bereketli, üretken, doğurgan |
21455 |
fertility rate |
doğurganlık oranı |
21456 |
fertility rent |
verimlilik rantı |
21457 |
fertility |
verimlilik, bereketlilik, üretkenlik, doğurganlık |
21458 |
fertilization |
gübreleme, dölleme, tozlama, aşılama |
21459 |
fertilize |
döllemek, aşılamak, gübrelemek, verimli kılmak |
21460 |
fertilizer |
gübre |
21461 |
ferule |
şeytantersi |
21462 |
fervency |
coşku, gayret, ateş, heves, hararet, şevk |
21463 |
fervent |
coşkun, gayretli, ateşli, hevesli, tutkulu |
21464 |
fervently |
coşkuyla, gayretle, hevesle, şevkle |
21465 |
fervid |
çok şevkli, hiddetli |
21466 |
fervor |
bkz.fervour |
21467 |
fervour |
coşku, heves, tutku |
21468 |
Fescennine |
müstehcen, açık saçık, ahlaksız |
21469 |
fescue |
bir çayır otu |
21470 |
festal |
bayrama ait, yortuya ait, şen, eğlenceli |
21471 |
fester |
(yara) mikrop kapmak, irinlenmek |
21472 |
festination |
sinirlenerek hızlı yürüme |
21473 |
festival |
şenlik, festival |
21474 |
festive |
festival/şenlik ile ilgili |
21475 |
festivity |
şenlik, eğlence |
21476 |
festoon |
çiçek ya da yaprak zinciri, çiçek ya da yaprak zincirleriyle süslemek |
21477 |
fetal |
cenine ait |
21478 |
fetch a compass |
dolaşmak |
21479 |
fetch a price |
belirli bir fiyata satılmak |
21480 |
fetch up |
geri dönmek |
21481 |
fetch |
gidip getirmek, gidip almak, belirli bir fiyata satılmak, kazanç getirmek |
21482 |
fetching |
cazibeli, çekici |
21483 |
fete |
eğlence, şenlik, şölen, piknik, onurlandırmak, iyi ağırlamak, ziyafet vermek |
21484 |
fetid |
(su/vb.) pis kokulu |
21485 |
fetidness |
kokuşma |
21486 |
fetish |
tapıncak, fetiş, aşırı ilgi, dikkat, saplantı, hastalık |
21487 |
fetishism |
tapıncakçılık, fetişizm |
21488 |
fetlock |
atın topuğu, topuk kılları |
21489 |
fetor |
pis koku |
21490 |
fetter |
pranga, zincir, pranga vurmak, zincire vurmak |
21491 |
fettle |
akıl, ruh ve beden yağdayı, hal durum, form |
21492 |
fetus |
bkz.foetus |
21493 |
feu |
tımar |
21494 |
feud with |
kavgalı olmak |
21495 |
feud |
kan gütmek, kin beslemek, kan davasını sürdürmek, kan davası, kavga, kin, düşmanlık |
21496 |
feudal system |
feodal jüye |
21497 |
feudal |
derebeyliğe ilişkin, feodal |
21498 |
feudalism |
derebeylik, feodalizm |
21499 |
feudality |
derebeylik, tımar, zeamet |
21500 |
feudatory |
tımarcı |
21501 |
fever heat |
hararet |
21502 |
fever thermometer |
tıbbi termometre |
21503 |
fever |
ateş, heyecan, telaş |
21504 |
fevered |
ateşli, hummalı, sıtmalı, heyecanlı, telaşlı |
21505 |
feverish |
ateşli, hararetli, heyecanlı, telaşlı, hummalı |
21506 |
few and far between |
ara sıra olan, tek tük |
21507 |
few |
bir pare, küçük, az miktar, cüzi, bazıları, bazı, bir balaca, az, biraz, birkaç, birkaç kişi/şey/tane, bir kadar |
21508 |
fey |
kaçık, üşütük, çatlak |
21509 |
fez |
fes |
21510 |
fiacre |
küçük atlı araba |
21511 |
fiancé |
(erkek) nişanlı |
21512 |
fiancée |
(kız) nişanlı |
21513 |
fiasco |
başarısızlık, fiyasko |
21514 |
fiat in bankruptcy |
iflas kararı |
21515 |
fiat money |
itibari pul |
21516 |
fiat |
emir, resmi izin, hüküm, karar |
21517 |
fib |
küçük ve önemsiz yalan, zararsız yalan, beyaz yalan, küçük yalan söylemek |
21518 |
fiber bunch |
lif demeti |
21519 |
fiber structure |
lif yapısı |
21520 |
fiber |
lif, iplik, telcik, fiber, karakter |
21521 |
fiberboard |
fiber, fiber levhası |
21522 |
fiberglass |
bkz.fibreglass |
21523 |
fiberoptics |
fiberoptik |
21524 |
fibre |
lif, tel, elyaf, iplik, karakter sağlamlığı |
21525 |
fibreglass |
fiberglas, camyünü |
21526 |
fibril |
fibril, lifçik |
21527 |
fibrin |
fibrin |
21528 |
fibrinogen |
fibronojen |
21529 |
fibroid |
fibroit, lifli, lif gibi |
21530 |
fibroin |
fibroin |
21531 |
fibroma |
lifli tümör |
21532 |
fibrosis |
fibrosis |
21533 |
fibrous root |
saçakkök |
21534 |
fibrous |
lifli, telli |
21535 |
fibula |
kamış sümüğü, fibula |
21536 |
fichu |
üçgen omuz atkısı |
21537 |
fickle |
vefasız, dönek |
21538 |
fickleness |
döneklik, kararsızlık |
21539 |
fictile |
topraktan yapılmış |
21540 |
fiction |
kurmaca yazın, düş ürünü yapıt, kurgu, uydurma, düş, icat |
21541 |
fictional |
(öykü/yapıt/vb.) uydurma |
21542 |
fictionist |
romancı |
21543 |
fictitious export |
hayali ihracat |
21544 |
fictitious |
gerçek olmayan, imgesel, uydurma, kurmaca |
21545 |
fictive |
hayali, fiktif, itibari, sahte |
21546 |
fid |
kaşkaval, mandal, çelik |
21547 |
fiddle around |
vakit geçirmek |
21548 |
fiddle away |
vakti boşa geçirmek |
21549 |
fiddle |
keman, dolandırıcılık, üçkâğıt, keman çalmak, (with/about/around ile) oyalanmak, zaman öldürmek, oyuncak etmek, amaçsızca oynamak, kurcalamak, üzerinde oynamak, üçkağıt yapmak |
21550 |
fiddle-de-dee |
Boş laf!, Saçma! |
21551 |
fiddle-faddle |
ıvır zıvır, saçma sapan söz |
21552 |
fiddler |
kemancı, düzenbaz, dolandırıcı, üçkâğıtçı, serseri |
21553 |
fiddlestick |
keman yayı, zırva, saçmalık |
21554 |
fidelity bond |
kefalet senedi |
21555 |
fidelity |
bağlılık, sadakat, aslına uygunluk |
21556 |
fidget |
yerinde duramayan kimse, narahat, kıpırdanmak, huzursuzlanmak, yerinde duramamak |
21557 |
fidgety |
yerinde duramayan, kurtlu, rahat durmayan |
21558 |
fiducial |
güvenen, emniyet eden |
21559 |
fiducially |
güvenle, emniyetle |
21560 |
fiduciary loan |
teminatsız kredi |
21561 |
fiduciary money |
itibari pul |
21562 |
fiduciary |
itimada dayanan, emanet olan, itibari, mütevelli, mutemet, yedi emin, saymaca, itibari |
21563 |
fie! |
Ayıp!, Yuh! |
21564 |
fief |
tımar, zeamet |
21565 |
field artillery |
sahra topçusu |
21566 |
field control |
alan kontrolü, alan denetimi |
21567 |
field corn |
döngül yemi olarak yetiştirilen mısır |
21568 |
field crops |
tarla ürünleri |
21569 |
field day |
manevra günü, yöndün günü, yarışma günü |
21570 |
field effect |
alan etkisi |
21571 |
field events |
atlama ve atma karşılaşmaları |
21572 |
field glasses |
arazi dürbünü |
21573 |
field gun |
sahra topu, top |
21574 |
field hospital |
sahra hastanesi |
21575 |
field marshal |
mareşal |
21576 |
field mouse |
tarlafaresi |
21577 |
field observation |
alan gözlemi |
21578 |
field of vision |
geniş görüş alanı |
21579 |
field officer |
binbaşı |
21580 |
field pickup |
dış yayın |
21581 |
field research |
alan araştırması |
21582 |
field scanning |
alan taraması |
21583 |
field service |
sahra hizmeti, taşra teşkilatı |
21584 |
field sports |
açık hava yöndünleri, atletizm |
21585 |
field study |
alan araştırması |
21586 |
field survey |
alan araştırması |
21587 |
field test |
arazi deneyi |
21588 |
field testing |
alan testi |
21589 |
field theory |
alan teorisi, alan kuramı |
21590 |
field trip |
(öğretimde) tatbikat |
21591 |
field weapons |
sahra silahları |
21592 |
field work |
arazi işi, yerinde araştırma |
21593 |
field |
tarla, alan, saha, açık arazi, kır, kırlık, otlak, çayır, mera, çalışma, iş, etkinlik alanı, (at yarışı) yarışmaya katılanlar |
21594 |
fieldfare |
ardıç kuşu |
21595 |
fieldpiece |
sahra topu |
21596 |
fieldwork |
belirli bir alanda bilimsel çalışma, alan çalışması |
21597 |
fiend |
şeytan, iblis, kötü ruh, (neyese) düşkün |
21598 |
fiendish |
haşin, acımasız, çok zeki, şeytani |
21599 |
fiendishness |
canavarlık |
21600 |
fierce clutch |
sert kavrama |
21601 |
fierce |
azılı, acımasız, vahşi, kızgın, çok büyük, çok fazla, aşırı |
21602 |
fierceness |
vahşet |
21603 |
fieri facias |
haciz emri |
21604 |
fiery |
ateşten, ateşli, ateş gibi, kızgın |
21605 |
fiesta |
yortu, bayram, fiesta |
21606 |
fife rail |
armadura |
21607 |
fife |
asker düdüğü, düdük çalmak |
21608 |
fifteen |
onbeş |
21609 |
fifteenth |
onbeşinci |
21610 |
fifth column |
beşinci kol |
21611 |
fifth wheel |
gereksiz şey veya kimse |
21612 |
fifth |
beşinci |
21613 |
fiftieth |
ellinci |
21614 |
fifty |
elli |
21615 |
fifty-fifty |
yarı yarıya, ortaklaşa, yarı yarıya, ortaklaşa, eşit olarak |
21616 |
fig |
incir, incir ağacı |
21617 |
fig-leaf |
incir yaprağı |
21618 |
fight against time |
zamana karşı yarışmak |
21619 |
fight off |
ile mücadele etmek, defetmek, püskürtmek |
21620 |
fight shy of |
kaçınmak, sakınmak |
21621 |
fight tooth and nail |
canını dişine takarak mücadele etmek |
21622 |
fight |
savaşmak, çarpışmak, kavga etmek, dövüşmek, ...ile savaşmak, -e karşı savaşım vermek, tartışmak, didişmek, dövüş, kavga, savaş, savaşım, mücadele, kavgacılık ruhu |
21623 |
fighter plane |
savaş uçağı |
21624 |
fighter |
kavgacı, savaşçı, avcı uçağı |
21625 |
fighting cock |
dövüş horozu, kavgacı horoz |
21626 |
fighting fit |
turp gibi sağlıklı |
21627 |
fighting |
savaş, mücadele, kavga, harp |
21628 |
figment |
hayal ürünü ya da uydurma şey |
21629 |
figuline |
çanak çömlek |
21630 |
figurant |
figüran |
21631 |
figuration |
şekle sokma, tasvir, temsil |
21632 |
figurative meaning |
mecazi anlam |
21633 |
figurative |
değişmeceli, mecazi |
21634 |
figure code |
rakam şifresi |
21635 |
figure of speech |
mecaz, istiare, değişmece, eğretileme |
21636 |
figure on |
planlamak, hesaba katmak, hesap etmek |
21637 |
figure out |
düşünerek bulmak, çözmek, anlamak, hesaplamak |
21638 |
figure skating |
artistik patinaj |
21639 |
figure |
biçim, şekil, figür, beden yapısı, boy, pos, endam, sayı, rakam, önemli kişi, şahsiyet, sanmak, inanmak, saymak, olarak yer almak |
21640 |
figured |
desenli |
21641 |
figurehead |
gemi aslanı, kukla başkan, göstermelik yönetici |
21642 |
figures of speech |
söz sanatları |
21643 |
figurine |
küçük heykel |
21644 |
figwort |
sıracaotu |
21645 |
filament yarn |
filament iplik |
21646 |
filament |
filaman, ince tel |
21647 |
filariasis |
filaria enfestasyonu, kan/bağırsak parazitlerinin |
21648 |
filature |
iplik fabrikası |
21649 |
filbert |
fındık |
21650 |
filch |
aşırmak, çalmak, yürütmek |
21651 |
file a suit |
dava açma |
21652 |
file cabinet |
dosya dolabı |
21653 |
file label |
dosya etiketi, kütük etiketi |
21654 |
file name |
dosya adı, kütük adı |
21655 |
file number |
dosya numarası |
21656 |
file processing |
dosya işleme, kütük işleme |
21657 |
file purging |
dosya silme, kütük silme |
21658 |
file size |
dosya boyutu, kütük boyutu |
21659 |
file store |
dosya deposu, kütük deposu |
21660 |
file structure |
dosya yapısı |
21661 |
file transfer |
dosya transferi, kütük aktarımı |
21662 |
file volatility |
dosya değişimi, kütük uçuculuğu |
21663 |
file |
eğe, törpü, eğelemek, törpülemek, dosya, klasör, bir konu hakkında toplanan belgeler, dosyalamak, dosyaya koymak, resmi işleme koymak, sıralamak, tasnif etmek, sıra, kuyruk, tek sıra halinde yürümek |
21664 |
filet |
bkz.fillet |
21665 |
filial |
evlada ilişkin, evlatla ilgili |
21666 |
filiariasis |
kan ve bağırsak asalakları hastalığı |
21667 |
filiation |
evlatlık |
21668 |
filibeg |
iskoçyalıların giydiği eteklik |
21669 |
filibuster |
(parlamento/vb.'de) işi uzatmak, ağırdan almak |
21670 |
filiform |
iplik şeklinde |
21671 |
filigree |
altın ya da gümüşü tel biçiminde işleme, telkâri |
21672 |
filing cabinet |
dosya dolabı, evrak klasörü |
21673 |
filing card |
fiş |
21674 |
filing clerk |
dosya memuru |
21675 |
filing fee |
dosya vergini |
21676 |
filing system |
dosyalama jüyesi |
21677 |
filing tray |
dosyalama rafı |
21678 |
filing |
dosyalama |
21679 |
filings |
eğe talaşı |
21680 |
fill a tooth |
diş dolgusu yapmak |
21681 |
fill character |
dolgu karakteri |
21682 |
fill in for sb |
birinin yerini doldurmak |
21683 |
fill in |
doldurmak, karnı doyurmak, vekillik etmek |
21684 |
fill out an application form |
başvuru formu doldurmak |
21685 |
fill out |
giderek şişmanlamak, doldurmak, dolup kabarmak |
21686 |
fill sb's shoes |
yerini doldurmak |
21687 |
fill the bill |
ihtiyacı karşılamak, gerekeni yapmak |
21688 |
fill up a form |
form doldurmak |
21689 |
fill up |
dolmak, taşmak, doldurmak, taşırmak |
21690 |
fill |
doldurmak, dolmak, dolmak, kaplamak, yayılmak, yapmak, icra etmek, yerine getirmek, karşılamak, doyurmak, tatmin etmek, istiap haddi, istenilen/gereksinilen miktar |
21691 |
filler cap |
radyatör kapağı |
21692 |
filler |
dolgu, (boyada) astar |
21693 |
fillet weld |
dolgu kaynak, bindirme kaynak |
21694 |
fillet |
sümüksüz/kılçıksız et, fileto, (eti) fileto kesmek, kılçığını ya da sümüklerini ayıklamak |
21695 |
filling material |
dolgu maddesi |
21696 |
filling station |
benzinci, benzin istasyonu |
21697 |
filling |
doldurma, dolgu, diş dolgusu |
21698 |
fillip |
fiske, fiske vurmak |
21699 |
fillister head screw |
yıldız başlı vida |
21700 |
fillister |
oluk rendesi, oluk |
21701 |
filly |
yavru kısrak, dişi tay |
21702 |
film archive |
yanka arşivi, yankalık |
21703 |
film camera |
yanka kılgası, sınalga, kamera, alıcı |
21704 |
film cartridge |
yanka kaseti |
21705 |
film cement |
yanka yapıştırıcısı, zamk |
21706 |
film circuit |
yanka devre |
21707 |
film fan |
sinema meraklısı |
21708 |
film library |
yanka kütüphanesi, yanka arşivi |
21709 |
film pickup |
yanka okuyucu, yanka verici, yanka yayın aygıtı |
21710 |
film projector |
yanka gösterme kılgası, projektör, gösterici |
21711 |
film reader |
yanka okuyucu |
21712 |
film recorder |
yanka kaydedici |
21713 |
film recording |
yanka kaydı |
21714 |
film reel |
yanka bobini, makara |
21715 |
film scanner |
yanka okuyucu, yanka verici |
21716 |
film scanning |
yanka tarama |
21717 |
film shooting |
yankaya alma, yanka çevirme, yanka çekme |
21718 |
film speed |
yanka hızı, yanka duyarlığı |
21719 |
film spool |
yanka bobini, makara |
21720 |
film star |
yanka yıldızı |
21721 |
film strip |
yanka şeridi, ders yankası |
21722 |
film studio |
yanka stüdyosu |
21723 |
film |
ince tabaka, ince örtü, ince deri, zar, yanka, film, yanka çekmek, yankaya almak |
21724 |
filmset |
yanka ile dizmek |
21725 |
filmy |
ince, saydam, şeffaf |
21726 |
filter bag |
filtre torbası |
21727 |
filter bed |
filtre havuzu |
21728 |
filter choke |
filtre bobini |
21729 |
filter cloth |
filtre bezi, süzme bezi |
21730 |
filter gravel |
filtre çakılı |
21731 |
filter lid |
filtre kapağı |
21732 |
filter paper |
filtre çöngesi, süzgeç çöngesi |
21733 |
filter |
süzgeç, filtre, süzmek, filtreden geçirmek, süzülmek |
21734 |
filterable |
filtreden geçebilen, süzülebilir |
21735 |
filtering apparatus |
süzme aygıtı |
21736 |
filtering |
süzme |
21737 |
filth |
pislik |
21738 |
filthiness |
kirlilik, kir, pislik |
21739 |
filthy lucre |
pul |
21740 |
filthy rich |
bok gibi zengin |
21741 |
filthy |
pis, kirli, kaba, çirkin, pis |
21742 |
filtrate |
süzüntü, filtrat, süzülmüş sıvı, süzmek |
21743 |
filtration |
süzme, süzüm |
21744 |
fimbriated |
(ösümlük) püsküllü, saçaklı |
21745 |
fin keel |
kotra omurgası |
21746 |
fin |
yüzgeç, yüzgece benzer şey |
21747 |
finagle |
hile yaparak elde etmek, kandırmak |
21748 |
final account |
kesin hesap, nihai hesap |
21749 |
final balance sheet |
kapanış bilançosu |
21750 |
final balance |
son bakiye, kesin bakiye |
21751 |
final cause |
son amaç |
21752 |
final cost |
kesin maliyet |
21753 |
final date |
son gün |
21754 |
final deficit |
nihai açık |
21755 |
final examination |
bitirme sınavı |
21756 |
final goods |
nihai mallar |
21757 |
final invoice |
gerçek fatura |
21758 |
final judgment |
son karar, kesin karar |
21759 |
final match |
final maçı |
21760 |
final maturity |
vade tarihi |
21761 |
final phoneme |
son ses |
21762 |
final port |
varış limanı |
21763 |
final product |
nihai ürün |
21764 |
final provisions |
son hükümler |
21765 |
final quotation |
borsa kapanış fiyatı |
21766 |
final receipt |
nihai makbuz, son makbuz |
21767 |
final report |
son rapor |
21768 |
final total |
genel toplam, son toplam |
21769 |
final treatment |
son işlem |
21770 |
final velocity |
son hız |
21771 |
final |
sonda gelen, sonuncu, son, kesin, kati, nihai, final, son karşılaşma, dönem sonu sınavı, final |
21772 |
finale |
final |
21773 |
finalist |
finalist |
21774 |
finality |
kesinlik, katiyet, son bulma, sona erme |
21775 |
finalize |
sonuçlandırmak, bitirmek |
21776 |
finally |
sonunda, en sonunda, nihayet, kesin olarak, tamamen |
21777 |
finance act |
bütçe kanunu |
21778 |
finance bill |
finansman senedi |
21779 |
finance committee |
mali komite |
21780 |
finance company |
finansman şirketi |
21781 |
finance house |
finans kurumu |
21782 |
finance market |
finans piyasası |
21783 |
finance syndicate |
mali sendika |
21784 |
finance |
maliye, finanse, iş kurmada gereken pul, ç.mali durum, pulca desteklemek, gereken pulu vermek, finanse etmek |
21785 |
finances |
mali durum |
21786 |
financial accounting |
mali muhasebe |
21787 |
financial administration |
mali idare |
21788 |
financial advisor |
mali müşavir |
21789 |
financial affair |
mali durum |
21790 |
financial aid |
mali yardım, pullu yardım |
21791 |
financial analysis |
mali analiz |
21792 |
financial analyst |
mali analist |
21793 |
financial and spiritual support |
maddi ve manevi destek |
21794 |
financial backer |
finansör, pullu destek sağlayan |
21795 |
financial balance sheet |
mali bilanço |
21796 |
financial books |
mali defterler |
21797 |
financial budget |
mali bütçe |
21798 |
financial center |
mali merkez |
21799 |
financial circles |
mali çevreler |
21800 |
financial columns |
ekonomi sütunu |
21801 |
financial company |
mali şirket, mali ortaklık |
21802 |
financial condition |
mali durum |
21803 |
financial crisis |
mali kriz |
21804 |
financial customs duties |
mali gümrük vergisi |
21805 |
financial difficulty |
pul sıkıntısı, ödeme güçlüğü |
21806 |
financial embarrassment |
mali sıkıntı |
21807 |
financial engagements |
mali taahhütler |
21808 |
financial expenses |
mali masraf |
21809 |
financial facilities |
finansal imkânlar |
21810 |
financial incentive |
mali teşvik |
21811 |
financial institutions |
mali kuruluşlar |
21812 |
financial intermediation |
finansal aracılık |
21813 |
financial investment |
mali yatırım |
21814 |
financial jurisdiction |
mali kaza |
21815 |
financial law |
finansman kanunu |
21816 |
financial liability |
mali sorumluluk |
21817 |
financial loan |
finansman kredisi |
21818 |
financial magnate |
sanayi kralı |
21819 |
financial market |
finansal pazar, mali piyasa |
21820 |
financial muscles |
mali kuvvet |
21821 |
financial obligation |
mali yükümlülük |
21822 |
financial operation |
mali işlem |
21823 |
financial paper |
ekonomi yenünü |
21824 |
financial period |
mali dönem |
21825 |
financial policy |
finansman politikası |
21826 |
financial position |
finansal yapı, mali durum |
21827 |
financial power |
finansal güç, mali güç |
21828 |
financial ratio |
mali oran |
21829 |
financial reforms |
mali reformlar, finansal reformlar |
21830 |
financial report |
finansal rapor |
21831 |
financial resource |
mali kaynak |
21832 |
financial sector |
mali kesim |
21833 |
financial situation |
mali durum |
21834 |
financial standing |
mali durum |
21835 |
financial statement |
bilanço, mali çizelge |
21836 |
financial statistics |
mali istatistikler |
21837 |
financial status |
mali yağdayı |
21838 |
financial structure |
finansal yapı, mali yapı |
21839 |
financial support |
mali yardım |
21840 |
financial survey |
mali analiz |
21841 |
financial syndicate |
mali sendika |
21842 |
financial system |
mali jüye |
21843 |
financial world |
finans dünyası |
21844 |
financial year |
mali yıl, muhasebe dönemi, hesap dönemi |
21845 |
financial |
mali |
21846 |
financially |
mali bakımdan |
21847 |
financier |
maliyeci, anamalcı, sermayedar |
21848 |
financing charges |
finansman masrafları |
21849 |
financing company |
finansman şirketi |
21850 |
financing of exports |
ihracat finansmanı |
21851 |
financing |
finansman |
21852 |
finback |
bir çeşit balina |
21853 |
finch |
ispinoz |
21854 |
find approval |
rağbet görmek |
21855 |
find bail |
kefil bulmak |
21856 |
find fault with |
kusur bulmak, tenkit etmek, özür bulmak |
21857 |
find favour |
rağbet görmek |
21858 |
find guilty |
suçlu bulmak |
21859 |
find one's feet |
özünü geçindirecek hale gelmek |
21860 |
find oneself |
özüne gelmek |
21861 |
find out |
çözmek, keşfetmek, anlamak, öğrenmek |
21862 |
find quarrel in a straw |
her şeye mız koymak, her şeye irat tutmak |
21863 |
find |
bulmak, tapmak, buluş, keşif, bulunan şey, bulgu |
21864 |
finder |
bulan, bulucu, vizör, arayıcı |
21865 |
finding |
bulgu, bulunmuş, keşfedilmiş şey, sonuç, karar |
21866 |
fine adjustment |
ince ayar |
21867 |
fine arts |
güzel sanatlar |
21868 |
fine coal |
ince kömür |
21869 |
fine earth |
ince toprak |
21870 |
fine filter |
ince filtre |
21871 |
fine flour |
has un |
21872 |
fine gold |
safi altın |
21873 |
fine grain |
ince tanecik |
21874 |
fine gravel |
ince çakıl |
21875 |
fine paper |
birinci sınıf değerli evrak |
21876 |
fine sand |
ince kum |
21877 |
fine structure |
ince yapı |
21878 |
fine tuning |
ince ayar |
21879 |
fine |
pul cezası, pul cezasına çarptırmak, güzel, iyi, yakşı, kaliteli, çok ince, incecik, ince, küçük, kırıntılar halinde, (hava) güzel, açık, parlak, sağlıklı, rahat, keyfi yerinde, (iş) dikkatli, iyi, ustaca yapılan, (maden) saf, som, ince ince, çok iyi, iyi bir şekilde |
21880 |
fine-drawn |
inceltilmiş (tel) |
21881 |
fine-grained |
ince taneli |
21882 |
fine-meshed |
sık ilmekli |
21883 |
finely |
çok iyi bir biçimde, güzel güzel, ince ince |
21884 |
fineness |
incelik, güzellik, zarafet |
21885 |
finery |
süslü takılı güzel elbise |
21886 |
finesse |
(insan ilişkilerinde) kurnazlık, incelik, yönetme yeteneği, ustalık |
21887 |
finger bone |
parmak sümüğü |
21888 |
finger bowl |
sofrada parmak yıkayacak kap |
21889 |
finger mark |
parmak izi |
21890 |
finger milking |
elle sağım, parmakla sağım |
21891 |
finger nut |
kelebekli somun |
21892 |
finger plate |
kilit aynası |
21893 |
finger |
parmak, parmaklarla tutmak, parmaklamak, (müzik aletini) parmakla çalmak |
21894 |
fingerboard |
keman veya ut sapı, piyano klavyesi |
21895 |
fingering |
parmakları doğru kullanma, ince örgü yünü |
21896 |
fingernail |
tırnak |
21897 |
fingerprint |
parmak izi |
21898 |
fingertip |
parmak ucu |
21899 |
finical |
titiz |
21900 |
finicky |
huysuz, güç beğenir, müşkülpesent, mızmız |
21901 |
fining |
durultma, arıtma, saflaştırma |
21902 |
finish off |
bitirmek, tamamlamak, tüketmek |
21903 |
finish up with sth |
bitirmek |
21904 |
finish with |
ile işini bitirmek, ilişkisini kesmek |
21905 |
finish |
bitirmek, tamamlamak, sona erdirmek, bitmek, sona ermek, (yorgunluktan/vb.) bitirmek, gücünü kesmek, (yiyecek/içecek) bitirmek, bitiş, son, finiş, son, bitirme, bir şeyin bitmiş hali |
21906 |
finish-turn |
tornada perdahlamak |
21907 |
finished goods |
mamul mallar |
21908 |
finished product |
son ürün, bitmiş ürün |
21909 |
finished |
bitik, tükenmiş, bitmiş, tamamlanmış, bitirilmiş, tam |
21910 |
finisher |
ayarlı serici, finişer, apreci, nihai darbe |
21911 |
finishing treatment |
bitirme işlemi |
21912 |
finishing |
bitirici, tamamlayıcı, bitirme, perdah, cila |
21913 |
finite set |
sonlu küme |
21914 |
finite |
sonu olan, sonlu, sınırlı |
21915 |
finitely |
sınırlı olarak |
21916 |
finiteness |
fanilik, sınırlılık |
21917 |
fink |
grev kırıcı işçi, muhbir |
21918 |
Finland |
Finlandiya |
21919 |
Finn |
Finli |
21920 |
finned |
kanatlı |
21921 |
Finnish |
Finlandiya'ya özgü, Fin dili |
21922 |
fiord |
bkz.fjord |
21923 |
fir cone |
köknar kozalağı |
21924 |
fir needle |
köknar yaprağı |
21925 |
fir |
köknar |
21926 |
fire a broadside |
borda ateşi etmek |
21927 |
fire a volley |
yaylım ateşi açmak |
21928 |
fire alarm |
yangın alarmı |
21929 |
Fire away! |
Hadi başla! |
21930 |
fire balloon |
sıcak hava balonu |
21931 |
fire bar |
ızgara çubuğu |
21932 |
fire brick |
ateş tuğlası |
21933 |
fire brigade |
itfaiye |
21934 |
fire bucket |
yangın söndürme kovası |
21935 |
fire damage |
yangın hasarı |
21936 |
fire danger |
yangın tehlikesi |
21937 |
fire department |
itfaiye teşkilatı, itfaiye teşkilatı |
21938 |
fire drill |
yangından kaçma talimi |
21939 |
fire engine |
itfaiye arabası, yangın tulumbası |
21940 |
fire escape |
yangın merdiveni |
21941 |
fire extinguisher |
yangın söndürme aygıtı |
21942 |
fire fight |
silahlı kavga |
21943 |
fire fighting |
yangınla mücadele |
21944 |
fire foam |
yangın köpüğü |
21945 |
fire hazard |
yangın tehlikesi |
21946 |
fire hydrant |
yangın söndürme musluğu |
21947 |
fire indemnity |
yangın tazminatı |
21948 |
fire insurance |
yangın sigortası |
21949 |
fire loss |
yangın zararı, yangın hasarı |
21950 |
fire off |
pişirmeyi tamamlamak, hemen göndermek |
21951 |
fire plug |
yangın musluğu |
21952 |
fire point |
yanma çekidi |
21953 |
fire policy |
yangın sigorta poliçesi |
21954 |
fire power |
ateş kudreti |
21955 |
fire prevention |
yangın önleme |
21956 |
fire protection |
yangın korunması |
21957 |
fire raiser |
kundakçı |
21958 |
fire raising |
kundakçılık |
21959 |
fire resisting |
ateşe dayanıklı |
21960 |
fire risk |
yangın rizikosu |
21961 |
fire screen |
ateş siperi, ocak siperi |
21962 |
fire season |
yangın mevsimi |
21963 |
fire station |
itfaiye merkezi |
21964 |
fire stone |
çakmaktaşı, sileks |
21965 |
fire superiority |
ateş üstünlüğü |
21966 |
fire support |
ateş desteği, atış desteği |
21967 |
fire tongs |
ateş maşası |
21968 |
fire tower |
yangın kulesi |
21969 |
fire tube |
alev borusu |
21970 |
fire underwriter |
yangın sigortacısı |
21971 |
fire up |
fayrap etmek, birden bire kızmak, parlamak |
21972 |
fire wall |
yangın duvarı |
21973 |
fire warden |
yangın bekçisi |
21974 |
fire watch |
yangın detektörü, yangın bulucu |
21975 |
fire worship |
ateşe tapma |
21976 |
fire worshipper |
ateşperest |
21977 |
fire |
ateş, alev, yanma, yangın, parıltı, parlaklık, ateş etme, ateş, ısıtma aygıtı, yakmak, tutuşturmak, ateşe vermek, ateş etmek, ateşlemek, (seramik/vb.) pişirmek, fırınlamak, dağlamak, ateşlendirmek, heyecanlandırmak, gayrete getirmek, canlandırmak, işten atmak, işten kovmak |
21978 |
fire-eater |
çıngar çıkaran kimse, ateş yutan hokkabaz |
21979 |
fire-gilding |
ateşte yaldızlama, alev yaldızı |
21980 |
firearm |
ateşli silah |
21981 |
fireball |
akanyıldız, enerjik kimse |
21982 |
fireboat |
yangın söndürme gemisi |
21983 |
firebrand |
meşale, kundakçı |
21984 |
firebreak |
yangın önleme şeridi |
21985 |
firebrick |
ateş tuğlası |
21986 |
fireclay |
ateş kili, şamot toprağı, ateş toprağı |
21987 |
firecracker |
çönge fişek |
21988 |
firedamp indicator |
grizu göstergesi |
21989 |
firedamp |
grizu, madengazı, metan gazı |
21990 |
firedog |
ocağın demir ayaklığı |
21991 |
firefighter |
itfaiyeci |
21992 |
firefly |
ateşböceği |
21993 |
fireguard |
şömine ızgarası |
21994 |
fireless |
ateşsiz, cansız |
21995 |
firelight |
alev ışığı |
21996 |
fireman |
itfaiyeci |
21997 |
fireplace |
şömine, ocak |
21998 |
fireproof |
yanmaz, ateşe dayanıklı |
21999 |
fireproofing |
ateş almaz malzeme |
22000 |
fireside |
(ev içinde) şömine yanı, ocak başı, ateş yanı |
22001 |
firethorn |
ateş dikeni |
22002 |
fireweed |
yakıotu |
22003 |
firewood |
odun |
22004 |
firework |
havai fişek |
22005 |
fireworks |
donanma fişekleri |
22006 |
firing line |
ateş hattı |
22007 |
firing mechanism |
ateşleme mekanizması |
22008 |
firing order |
ateşleme sırası |
22009 |
firing power |
ateşleme gücü |
22010 |
firing range |
atış alanı, poligon |
22011 |
firing squad |
merasim mangası, idam mangası |
22012 |
firing time |
ateşleme zamanı |
22013 |
firing |
ateş etme, yakma, dağlama |
22014 |
firkin |
küçük fıçı |
22015 |
firm contract |
kesin sözleşme, kati mukavele |
22016 |
firm management |
işletme yönetimi |
22017 |
firm offer |
kesin öneri, kesin teklif |
22018 |
firm order |
kesin sipariş |
22019 |
firm price |
kesin fiyat, kati fiyat |
22020 |
firm sale |
kesin satış |
22021 |
firm up |
sabit kılmak, sağlamlaştırmak |
22022 |
firm value |
firma değeri |
22023 |
firm |
sert, katı, sağlam, dayanıklı, sıkı, sabit, değişmez, firma, şirket |
22024 |
firmament |
gök, gökyüzü |
22025 |
firman |
ferman |
22026 |
firmly |
sımsıkı, sıkıca, metanetle, sebatla, kuvvetle |
22027 |
firmness |
kesinlik, katiyet, sağlamlık, dayanıklılık |
22028 |
firmware |
aygıt yazılımı, bellenim |
22029 |
firn |
buzkar, neve |
22030 |
first aid kit |
ilkyardım çantası |
22031 |
first aid |
ilk yardım |
22032 |
first and foremost |
en önemlisi, ilk önce, her şeyden önce |
22033 |
first and last |
ilk ve son, her şeyi hesaba katarak |
22034 |
first bid |
ilk teklif |
22035 |
first choice articles |
birinci kalite mal |
22036 |
first chop |
birinci sınıf, kaliteli |
22037 |
first class ticket |
birinci mevki bileti |
22038 |
first class |
birinci mevki |
22039 |
first come |
first served, sona kalan dona kalır |
22040 |
first day |
pazar günü, ilk gün |
22041 |
first draft |
öntaslak |
22042 |
first edition |
ilk basım |
22043 |
first floor |
birinci kat, zemin katı |
22044 |
first fruits |
alınan ilk ürün, ilk sonuç, ilk hasılat |
22045 |
first generation |
birinci kuşak |
22046 |
first half |
ilk yarı, ilk altı ay |
22047 |
first hand |
ilk el, birinci el |
22048 |
first installment |
birinci taksit |
22049 |
first lady |
başbakanın karısı |
22050 |
first lieutenant |
üsteğmen |
22051 |
First Lord of the Admiralty |
bahriye nazırı |
22052 |
first mail |
adi posta |
22053 |
first mortgage |
birinci derecede ipotek |
22054 |
first name |
isim, asıl isim |
22055 |
first night |
gala temsili, açılış gecesi |
22056 |
first of all |
en önce, ilkin |
22057 |
first or last |
er geç |
22058 |
first order lever |
birinci derecede kaldıraç |
22059 |
first product |
ilk ürün |
22060 |
first publishing |
ilk yayım |
22061 |
first rate |
birinci sınıf |
22062 |
first sergeant |
kıdemli başçavuş |
22063 |
first shot |
ilk silah atan olmak |
22064 |
first |
ilk, birinci, diğerlerinden önce gelen kimse/şey, İngiltere'de en yüksek birdem derecesi, birinci, ilk, baş, başta, ilk kez |
22065 |
first-born |
ilk çocuk |
22066 |
firsthand |
ilk elden, dolaysız |
22067 |
firstling |
ilk sonuç, ilk çocuk |
22068 |
firstly |
önce, ilk önce, birincil olarak, herşeyden önce, ilk başta |
22069 |
firth |
haliç |
22070 |
fiscal adjustments |
mali ayarlamalar |
22071 |
fiscal authorities |
mali makamlar |
22072 |
fiscal capacity |
mali kapasite |
22073 |
fiscal charges |
vergi giderleri |
22074 |
fiscal competition |
mali rekabet |
22075 |
fiscal decisions |
mali kararlar |
22076 |
fiscal dividend |
mali temettü |
22077 |
fiscal economics |
mali ekonomi |
22078 |
fiscal evasion |
vergi kaçırma |
22079 |
fiscal incentives |
mali teşvikler |
22080 |
fiscal jurisdiction |
mali yargı |
22081 |
fiscal law |
mali hukuk, mali yasa |
22082 |
fiscal monopoly |
mali tekel |
22083 |
fiscal period |
mali dönem |
22084 |
fiscal policy |
maliye politikası |
22085 |
fiscal relations |
mali ilişkiler |
22086 |
fiscal report |
finans raporu |
22087 |
fiscal resources |
mali kaynaklar |
22088 |
fiscal responsibility |
mali sorumluluk |
22089 |
fiscal service |
mali hizmet |
22090 |
fiscal stability |
mali istikrar |
22091 |
fiscal system |
vergi jüyesi, finans jüyesi |
22092 |
fiscal year |
mali yıl |
22093 |
fiscal |
mali |
22094 |
fish ball |
balık köftesi |
22095 |
fish bolt |
lama cıvatası |
22096 |
fish bone |
kılçık |
22097 |
fish eye |
balık gözü |
22098 |
fish finder |
sonar |
22099 |
fish for |
ağız aramak |
22100 |
fish glue |
balık tutkalı |
22101 |
fish hawk |
balık kartalı |
22102 |
fish in muddy waters |
bulanık suda balık avlamak |
22103 |
fish in troubled waters |
bulanık suda balık avlamak |
22104 |
fish line |
olta ipi |
22105 |
fish market |
balık pazarı |
22106 |
fish oil |
balıkyağı |
22107 |
fish out of water |
sudan çıkmış balık |
22108 |
fish pond |
balık yetiştirme havuzu, balık havuzu |
22109 |
fish scale |
balık pulu |
22110 |
fish |
balık, balık eti, balık tutmak |
22111 |
fish-eye lens |
balıkgözü objektif |
22112 |
fishbone |
balık kılçığı |
22113 |
fisher |
balık tutan kimse, balıkçıl döngül, balıkçı |
22114 |
fisherman |
balıkçı |
22115 |
fishery |
balıkçılık, dalyan, balık yatağı, balık tarlası |
22116 |
fishhook |
olta |
22117 |
fishing boat |
balıkçı kayığı |
22118 |
fishing gear |
balıkçı takımı |
22119 |
fishing hook |
olta iğnesi |
22120 |
fishing line |
olta |
22121 |
fishing net |
balıkçı ağı |
22122 |
fishing port |
balıkçı limanı |
22123 |
fishing rod |
olta kamışı, karmak |
22124 |
fishing tackle |
balık takımı |
22125 |
fishing |
balıkçılık |
22126 |
fishmonger |
balık satıcısı, balıkçı |
22127 |
fishplate |
süyek, cebire, bağlama levhası, süyekle bağlamak, bağlama levhası |
22128 |
fishtail bit |
çatal uç |
22129 |
fishtail |
balık kuyruğu biçiminde |
22130 |
fishway |
balık geçidi, balık sapağı |
22131 |
fishwife |
balıkçı kadın |
22132 |
fishy |
balık tadında ya da balık kokulu, şüpheli, karanlık, içinde bit yeniği olan, inanılması güç |
22133 |
fissile |
bölünebilir, yarılabilir, bölünür |
22134 |
fissility |
bölünürlük, yarılabilirlik |
22135 |
fission |
bölünme, yarılma, yarma, atom çekirdeğinin parçalanması |
22136 |
fissionable |
parçalanabilir, bölünebilir |
22137 |
fissiparous |
ikiye bölünerek üreyen |
22138 |
fissure |
çatlak, yarık |
22139 |
fissured |
çatlak, yarık |
22140 |
fist |
yumruk |
22141 |
fisticuffs |
yumruk yumruğa kavga |
22142 |
fistula |
fistül, akarca |
22143 |
fistular |
boru şeklinde |
22144 |
fistulous |
fistülle ilgili |
22145 |
fit as a fiddle |
turp gibi |
22146 |
fit for a king |
krallara layık |
22147 |
fit for nothing |
hiçbir işe yaramaz |
22148 |
fit in |
uymak, uydurmak, zaman bulmak, zaman ayarlamak |
22149 |
fit like a glove |
tam uymak, kalıp gibi oturmak |
22150 |
fit one's book |
işine gelmek |
22151 |
fit out |
donatmak, teçhiz etmek |
22152 |
fit the bill |
tam istediği şey olmak |
22153 |
fit to be tied |
kan beynine sıçramak |
22154 |
fit up with |
sağlamak, yerleştirmek, donatmak |
22155 |
fit up |
düzenlemek, donatmak, sağlamak |
22156 |
fit |
hastalık nöbeti, galeyan, nöbet, kriz, uygun, elverişli, sağlıklı, zinde, formda, gücü kuvveti yerinde, ayak uydurmak, özünü birşeye uydurmak, (giysi) uymak, iyi gelmek, uygun olmak, hazırlamak, uygun duruma getirmek, uygun gelme, uygunluk, uyma |
22157 |
fitch |
kokarca |
22158 |
fitful |
rahatsız, düzensiz |
22159 |
fitment |
teçhizat, donanım, takım |
22160 |
fitness |
zindelik, form, sağlık, uygunluk |
22161 |
fitted |
(with ile) ile donatılmış, -lı, yerleştirilmiş, oturtulmuş |
22162 |
fitter |
kılga montajcısı, makastar |
22163 |
fitting shop |
montaj atölyesi |
22164 |
fitting |
uygun, yakışık alır, doğru, terzi provası, bina tesisatı, tertibat |
22165 |
fittings |
fittings, bağlantı parçaları, tertibat, tesisat |
22166 |
five |
beş |
22167 |
five-fingers |
beşparmakotu |
22168 |
five-star hotel |
beş yıldızlı konakçı |
22169 |
five-year development plan |
beş yıllık kalkınma josparı |
22170 |
fiver |
beş sterlin |
22171 |
fix on |
karar kılmak, doğrultmak, yöneltmek, seçmek |
22172 |
fix sb up with sth |
sağlamak, ayarlamak |
22173 |
fix sb's wagon |
hakkından gelmek |
22174 |
fix sth on |
kapatmak, bağlamak |
22175 |
fix sth up |
kararlaştırmak, yerleştirmek |
22176 |
fix up |
tamir etmek, düzene sokmak, tertip etmek |
22177 |
fix |
saptamak, belirlemek, düzenlemek, kararlaştırmak, onarmak, sıkıca tutturmak, yerleştirmek, sabitleştirmek, oturtmak, şike yapmak, (kimese yiyecek/içecek/vb.) hazırlamak, ile ilgilenmek, icabına bakmak, hakkından gelmek, kötü ve güç durum, boktan durum, uyuşturucu iğnesi |
22178 |
fixation machine |
fiksaj kılgası, tespit kılgası |
22179 |
fixation |
yerleştirme, oturtma, takma, güçlü ve sağlıksız tutku, saplantı |
22180 |
fixative |
fiksaj maddesi, tespit maddesi |
22181 |
fixed antenna |
sabit anten |
22182 |
fixed assets |
sabit varlıklar, duran varlıklar |
22183 |
fixed axle |
sabit dingil |
22184 |
fixed budget |
sabit bütçe |
22185 |
fixed capital |
sabit sermaye |
22186 |
fixed charges |
sabit masraflar |
22187 |
fixed cost |
sabit maliyet |
22188 |
fixed deposit |
sabit vadeli mevduat |
22189 |
fixed end |
sabit uç, hareketsiz uç |
22190 |
fixed exchange rate |
sabit döviz kuru |
22191 |
fixed expenses |
sabit giderler |
22192 |
fixed idea |
sabit fikir |
22193 |
fixed income |
değişmez gelir, sabit gelir |
22194 |
fixed oil |
sabit yağ, uçmaz yağ |
22195 |
fixed point |
sabit çekit, çakılı çekit |
22196 |
fixed price |
değişmez fiyat, sabit fiyat |
22197 |
fixed pulley |
sabit kasnak |
22198 |
fixed rate system |
sabit kur jüyesi |
22199 |
fixed star |
durağan yıldız |
22200 |
fixed |
sabit, oynamaz, değişmez, belirlenmiş, kararlaştırılmış |
22201 |
fixedness |
sabit oluş |
22202 |
fixer |
fiksatif, tamirci |
22203 |
fixing screw |
bağlama vidası |
22204 |
fixing |
bağlama, tutturma, kuraştırma, kurma, tespit |
22205 |
fixings |
tertibat, garnitür |
22206 |
fixity |
sabit oluş, karar |
22207 |
fixture |
fikstür, sabit eşya, demirbaş |
22208 |
fizgig |
hoppa kız |
22209 |
fizz |
(gazoz gibi) vızlamak, fışırdamak, fışırtı, vızıltı, şampanya |
22210 |
fizzle out |
vızlayıp sönmek |
22211 |
fizzle |
(out ile) boşa çıkmak, kötü sonuçlanmak, fos çıkmak |
22212 |
fizzy |
gazlı, köpüren, fışırtılı |
22213 |
fjord |
fiyort |
22214 |
flabbergast |
hayrete düşürmek, şaşırtmak |
22215 |
flabbergasted |
çok şaşırmış, şaşkın |
22216 |
flabbiness |
sarkıklık, gevşeklik, iradesizlik, zayıflık |
22217 |
flabby |
gevşek, yumuşak, sarkık, pörsük |
22218 |
flabellate |
yelpaze biçiminde |
22219 |
flaccid |
yumuşak, sarkık, gevşek |
22220 |
flaccidity |
gevşeklik, kıvamsızlık, sarkıklık |
22221 |
flag captain |
amiral gemisi süvarisi |
22222 |
flag staff |
bayrak direği |
22223 |
flag |
bayrak, alem, sancak, bandıra, flama, geniş yassı taş, kapak taşı, canlılığını yitirmek, güçten kesilmek, güçsüzleşmek |
22224 |
flagellant |
döven, kırbaçlayan |
22225 |
flagellate |
kırbaçlamak, dövmek |
22226 |
flagellation |
kırbaçlama |
22227 |
flagellum |
kamçı, kırbaç |
22228 |
flagging |
gevşek, cansız |
22229 |
flagitious |
habis, çok çirkin, alçak |
22230 |
flagon |
bir tür kulplu sürahi |
22231 |
flagpole |
bayrak direği |
22232 |
flagrancy |
kabahatin büyüklüğü |
22233 |
flagrant |
(kötü bir şey) alenen yapan/yapılan |
22234 |
flagrante delicto |
suçüstü |
22235 |
flagrantly |
bile bile |
22236 |
flagship |
amiral gemisi |
22237 |
flagstaff |
gönder, bayrak direği |
22238 |
flagstone |
bkz.flag |
22239 |
flail |
sağa sola sallamak/sallanmak |
22240 |
flair |
özel yetenek, beceri |
22241 |
flake away |
tabaka tabaka soymak/soyulmak |
22242 |
flake off |
pul pul dökülmek |
22243 |
flake out |
bayılmak, yıkılmak, çökmek |
22244 |
flake |
ince tabaka, ince parça, (off ile) ince tabakalar halinde dökülmek, pul pul dökülmek |
22245 |
flaked |
kuşbaşı |
22246 |
flakiness |
lapa lapa oluş |
22247 |
flaky |
lapa lapa, yaprak yaprak |
22248 |
flam |
yalan, uydurma |
22249 |
flambeau |
fener, meşale |
22250 |
flamboyance |
fantezi, göz kamaştırıcılık, ihtişam |
22251 |
flamboyancy |
aşırı derecede parlaklık, süs, şaşaa, görkem |
22252 |
flamboyant |
gösterişli, havalı, tantanalı |
22253 |
flame reaction |
alev reaksiyonu |
22254 |
flame resistant |
ateş almaz |
22255 |
flame thrower |
alev kılgası |
22256 |
flame tube |
alev borusu |
22257 |
flame up |
alevlenmek, öfkelenmek |
22258 |
flame |
alev, ateş, alev alev yanmak, alevlenmek, parlamak, kızarmak |
22259 |
flame-harden |
alevle sertleştirmek |
22260 |
flame-lamp |
ark lambası, alev lambası |
22261 |
flame-tree |
alpa gülü |
22262 |
flamenco |
flaman kuşu, flamingo |
22263 |
flameproof |
aleve dayanır, tutuşmaz, patlamaönler |
22264 |
flaming |
tutuşmuş, kızgın, ateşli, çok süslü |
22265 |
flamingo |
flamankuşu, flamingo |
22266 |
flammable substance |
tutuşucu madde |
22267 |
flammable |
çabuk yanar, kolay tutuşur |
22268 |
flan |
meyveli pasta |
22269 |
flange nut |
yakalı somun, kenarlı somun |
22270 |
flange rail |
oluklu ray |
22271 |
flange |
kenar, yaka, kulak, flanş, çıkıntı |
22272 |
flanged pipe |
flanşlı boru |
22273 |
flanged rail |
oluklu ray |
22274 |
flanged |
flanşlı |
22275 |
flanging |
kenar kıvırma |
22276 |
flank attack |
kanat taarruzu, kuşatıcı taarruz |
22277 |
flank front |
yan cephe, yanyüz |
22278 |
flank march |
yan yürüyüş |
22279 |
flank |
böğür, yan, kanat, cenah, yandan kuşatmak, yanında yer almak |
22280 |
flannel |
pazen, flanel, fanila |
22281 |
flannelette |
flanel taklidi pamuklu kumaş, pazen |
22282 |
flap |
(kanat/vb.) çırpma sesi, (zarf/cep/vb.) kapak, telaş, panik, (kanat) çırpmak, çarpmak, vurmak, sallanmak, çırpınmak, meraklanmak, telaşa kapılmak |
22283 |
flapdoodle |
saçmalık, boş laf |
22284 |
flapjack |
kızartılmış küçük börek |
22285 |
flapped |
titrek |
22286 |
flapper |
kabuklu döngüllerin kuyruğu, çarpan şey |
22287 |
flare star |
parıltılı yıldız |
22288 |
flare up |
birden alevlenmek, parlamak, öfkelenmek |
22289 |
flare |
titrek parlak ışık ya da alev, işaret fişeği, parlak ve titrek bir alevle yanmak, birden alev almak, patlak vermek |
22290 |
flared |
(etek/pantolon) alt kısmı geniş |
22291 |
flaring |
gösterişli |
22292 |
flash back |
bir an geçmişe dönmek |
22293 |
flash bulb |
flaş lambası |
22294 |
flash drier |
şok kurutucu, hızlı kurutucu |
22295 |
flash in the pan |
saman alevi |
22296 |
flash into one's mind |
aklına esmek |
22297 |
flash lamp |
el feneri, cep feneri |
22298 |
flash metre |
flaşmetre |
22299 |
flash point |
alev çekidi, parlama çekidi |
22300 |
flash report |
geçici rapor hesabı |
22301 |
flash |
birden parlamak, (şimşek gibi) çakmak, parlamak, ışıldamak, parıldamak, (telgraf ya da ünalgı mesajı) yollamak, göndermek, çok hızlı hareket etmek, hızla geçip gitmek, birdenbire akla gelmek, cinsî kılganlarını göstermek, teşhirçilik yapmak, ani ışık, çakış, parlama, parıltı, ışıltı, flaş haber, çok kısa süre, an, (foto.) flaş |
22302 |
flashback |
(yanka) geriye dönüş, fleşbek |
22303 |
flashboard |
savak taşırma kapağı |
22304 |
flashbulb |
flaş |
22305 |
flasher |
flaşör, teşhirci |
22306 |
flashing point |
parlama çekidi |
22307 |
flashing |
parlayan, yanıp sönen, parlama, çakma, baca eteği |
22308 |
flashlight |
el feneri, flaş |
22309 |
flashy |
parlak, gösterişli, göz kamaştırıcı, cafcaflı |
22310 |
flask |
dar boyunlu küçük şişe, cebe konan küçük yassı içki şişesi, termos |
22311 |
flat angle |
düz açı |
22312 |
flat arch |
basık kemer, yassı kemer, düz kemer |
22313 |
flat belt |
düz kayış |
22314 |
flat broke |
metliksiz, beş kuruşsuz, cebi delik |
22315 |
flat car |
açık yük vagonu |
22316 |
flat coil |
yassı bobin |
22317 |
flat cost |
üretim maliyeti |
22318 |
flat file |
yassı eğe, düz eğe |
22319 |
flat glass |
düz cam |
22320 |
flat out |
azami hızla, tam gaz, açıkça |
22321 |
flat price |
tek fiyat |
22322 |
flat rate |
tek fiyat, sabit fiyat |
22323 |
flat roof |
düz çatı |
22324 |
flat tire |
patlamış lastik |
22325 |
flat tyre |
patlak lastik |
22326 |
flat |
düz, yassı yayvan, düz arazi, düzengâh, ova, sığlık, bataklık, düz yüzey, bemol, sıkıcı, tekdüze, donuk, (iş/vb.) durgun, (lastik) havasız, (pil) bitik, tam, kesin, kati, değişmez, (içki) gazı gitmiş, gazsız, tamamen, bütün bütün, tam, apartman dairesi, kat |
22327 |
flat-footed |
düztaban |
22328 |
flat-hammer |
çekiçle düzlemek |
22329 |
flatboat |
düz karinalı gemi |
22330 |
flatbottom |
düz karinalı gemi |
22331 |
flaterer |
yağcı, dalkavuk |
22332 |
flatering |
yaltaklanan |
22333 |
flatfoot |
düztaban |
22334 |
flatfooted |
düztaban |
22335 |
flathead |
yassı kafalı, pulbaşlı |
22336 |
flatiron |
ütü, lama demiri |
22337 |
flatlet |
küçük apartman dairesi |
22338 |
flatly |
sıkıcı bir şekilde, tamamen, kesinlikle |
22339 |
flatness |
durgunluk, kesatlık |
22340 |
flatten out |
palyeye geçmek, uçağı düzeltmek |
22341 |
flatten |
düzleştirmek, yassılaştırmak, düzleşmek, yassılaşmak |
22342 |
flattening |
yassılma, yassılaşma, düzleşme |
22343 |
flatter oneself |
sanmak, özünü inandırmak, ümit etmek |
22344 |
flatter |
dalkavukluk etmek, yağlamak, yağ çekmek, (yaçın ya da resimde) olduğundan daha güzel göstermek, memnun etmek, gururunu okşamak |
22345 |
flatterer |
dalkavuk, yağcı |
22346 |
flattery |
dalkavukluk, yağcılık |
22347 |
flattop |
uçak gemisi |
22348 |
flatulence |
midedeki gaz |
22349 |
flatways |
düzlemesine |
22350 |
flatworm |
yassıkurt, solucan |
22351 |
flaunt |
havasını atmak |
22352 |
flautist |
flüt çalan kimse, flütçü |
22353 |
flavescent |
sararmış, sarımtırak |
22354 |
flavone |
flavon |
22355 |
flavor |
bkz.flavour |
22356 |
flavoring |
tat veren şey |
22357 |
flavorless |
tatsız |
22358 |
flavorsome |
lezzetli |
22359 |
flavour |
tat, lezzet, çeşni, tat vermek, lezzet vermek |
22360 |
flavouring |
tatlandırıcı şey, çeşni |
22361 |
flaw |
kusur |
22362 |
flawless |
kusursuz, mükemmel |
22363 |
flawlessness |
kusursuzluk, mükemmellik |
22364 |
flawy |
kusurlu |
22365 |
flax comb |
keten tarağı |
22366 |
flax seed |
keten tohumu |
22367 |
flax yarn |
keten ipliği |
22368 |
flax |
keten |
22369 |
flaxen |
soluk sarı, lepiska |
22370 |
flaxseed |
keten tohumu |
22371 |
flaxy |
ketene benzer |
22372 |
flay |
derisini yüzmek (döngül), soymak, azarlamak |
22373 |
flea market |
bitpazarı |
22374 |
flea |
pire |
22375 |
fleabag |
uyku tulumu, pasaklı kadın, ucuz konakçı |
22376 |
fleabane |
pire otu |
22377 |
fleabite |
pire ısırması, hafif ağrı |
22378 |
fleabitten |
pire ısırmış, köhne |
22379 |
fleam |
neşter |
22380 |
fleawort |
boğa yaprağı, karnı yarık |
22381 |
fleck |
benek, benekleşmek |
22382 |
flection |
bükün |
22383 |
fledge |
tüylendirmek |
22384 |
fledgling |
acemi çaylak |
22385 |
flee |
kaçmak |
22386 |
fleece |
koyun postu, yapağı, soymak, yolmak, kazıklamak |
22387 |
fleece-lined |
içi muflonlu |
22388 |
fleecy |
yünlü |
22389 |
fleer |
alay, alay etmek, eğlenmek |
22390 |
fleet |
filo |
22391 |
fleeting |
(zaman) kısa, kısa süreli, hızlı |
22392 |
flench |
balina yağını çıkarmak |
22393 |
flesh and blood |
akrabalar, kodak |
22394 |
flesh color |
ten rengi |
22395 |
flesh out |
dolgun olmak, şişmanlatmak |
22396 |
flesh wound |
hafif yara |
22397 |
flesh |
et, vücut, beden, bedensel zevkler |
22398 |
flesh-eating animals |
et yiyen döngüller |
22399 |
fleshiness |
şişmanlık, etlilik |
22400 |
fleshings |
balerin pantolonu |
22401 |
fleshly |
etli, etten ibaret, dünyevi |
22402 |
fleshpots |
zevk |
22403 |
fleshy fruit |
etli meyve |
22404 |
fleshy |
etli, et gibi, şişmanca, kök, toplu |
22405 |
fleurdelis |
süsen çiçeği |
22406 |
flex |
bükmek, germek, tel, kordon, esnek kablo |
22407 |
flexibility |
bükülgenlik, esneklik |
22408 |
flexible budget |
değişken bütçe, esnek bütçe |
22409 |
flexible cable |
esnek kablo, bükülgen kablo |
22410 |
flexible disk |
disket, flopi disk |
22411 |
flexible exchange rate system |
esnek döviz kuru jüyesi |
22412 |
flexible exchange rate |
esnek döviz kuru |
22413 |
flexible joint |
esnek eklem |
22414 |
flexible rate |
esnek kur, değişken kur |
22415 |
flexible shaft |
esnek şaft, esnek mil |
22416 |
flexible standard |
değişken standart |
22417 |
flexible tariff |
değişken tarife |
22418 |
flexible |
bükülgen, esnek |
22419 |
flexion point |
bükülme çekidi |
22420 |
flexion |
bükülme, esneme |
22421 |
flexor |
fleksör kas |
22422 |
flextime |
istediği sögenlerde çalışma |
22423 |
flexure |
eğilme, bükülme, salgı, dirsek, eğrilik |
22424 |
flibbertigibbet |
hoppa ve geveze kimse, dedikoducu kimse |
22425 |
flic |
sakçı |
22426 |
flick knife |
sustalı çakı |
22427 |
flick |
fiske, hafif vuruş, hafifçe vurmak, fiske vurmak, seğirmek, çırpınmak |
22428 |
flicker |
titremek, titreşmek, sönüp yanmak, titreme, titreşme |
22429 |
flicker-free |
göz kırpıştırmayan, kırpışmasız |
22430 |
flicks |
sinema |
22431 |
flier |
pilot, el ilanı, uzun atlama |
22432 |
flies |
pantolonun önündeki yarık, fermuar yeri |
22433 |
flight altitude |
uçuş yüksekliği |
22434 |
flight attendant |
uçuş görevlisi |
22435 |
flight book |
uçuş defteri |
22436 |
flight control |
uçuş kontrolü |
22437 |
flight deck |
uçuş güvertesi |
22438 |
flight level |
uçuş seviyesi |
22439 |
flight line |
uçuş hattı |
22440 |
flight of capital |
sermaye kaçışı |
22441 |
flight of fancy |
hayal |
22442 |
flight path |
uçuş yolu |
22443 |
flight plan |
uçuş josparı |
22444 |
flight recorder |
kara kutu |
22445 |
flight strip |
uçuş koridoru |
22446 |
flight time |
uçuş zamanı, uçuş süresi |
22447 |
flight visibility |
uçuşta görüş alanı |
22448 |
flight |
uçuş, (kuş/uçak/vb.) sürü, bir kat merdiven, kaçış |
22449 |
flightily |
ne dediğini bilmeden, kararsızca |
22450 |
flightiness |
kararsızlık |
22451 |
flightless |
uçamayan |
22452 |
flightworthy |
uçuşa elverişli |
22453 |
flighty |
havai, dönek, kararsız, değişken, maymun iştahlı |
22454 |
flimflam |
alavere dalavere, hile |
22455 |
flimsiness |
dayanıksızlık, eksiklik, yetersizlik |
22456 |
flimsy |
zayıf, güçsüz, çürük, dayanıksız |
22457 |
flinch |
yayınmak, imtina etmek, kaçınmak, kırpınmak, boyun kaçırmak, seksenmek, geri çekilmek, kaçmak, tüyleri ürpenmek, ürkmek |
22458 |
fling away |
dışarı atmak, dışarı fırlatmak |
22459 |
fling in sb's teeth |
birinin başına kakmak, yüzüne vurmak |
22460 |
fling out |
yüzüne karşı söylemek, fırlatmak |
22461 |
fling |
fırlatıp atmak, savurmak, atma, atış, fırlatma, bir İskoç dansı, deneme, girişim, çılgınça zaman |
22462 |
flint glass |
kristal, billur |
22463 |
flint |
çakmaktaşı |
22464 |
flinty |
içinde çakmaktaşı olan, taş gibi katı |
22465 |
flip through |
okuyup geçmek |
22466 |
flip |
fiske vurmak, fiske atmak, döndürmek, galeyana gelmek, coşmak, fıttırmak, (through ile) okuyup geçmek, fiske |
22467 |
flip-flap |
çarpma sesi, takla |
22468 |
flip-flop |
flip-flop, ikidurumlu, bir çeşit takla |
22469 |
flippancy |
küstahlık, hafiflik, uçarılık |
22470 |
flippant |
saygısız, hiçbirşeyi ciddiye almayan, küstah |
22471 |
flipper |
ayıbalığı/vb.balıkların kolu, (yüzmede kullanılan) palet |
22472 |
flippy |
flopi disk |
22473 |
flirt |
flört etmek, kur yapmak, (with ile) ilgileniyormuş gibi görünmek, öylesine takılmak, flört eden kimse, flört |
22474 |
flirtation |
flört etme, kur yapma, şuhluk |
22475 |
flirtatious |
flörtçü, fındıkçı |
22476 |
flit |
uçmak, uçuşmak, gitmek |
22477 |
flitch beam |
çatma kiriş |
22478 |
flitch girder |
kafes kiriş |
22479 |
flitch |
hatıl |
22480 |
flittermouse |
yarasa |
22481 |
flivver |
külüstür otomobil, başarısızlık |
22482 |
float needle |
şamandıra iğnesi |
22483 |
float valve |
karbüratör supabı |
22484 |
float |
yüzmek, batmadan yüzmek, suyun üstünde kalmak, yüzdürmek, havada süzülmek, uçmak, hisse senedi satarak iş kurmak, (söylenti/vb.) yaymak, dolaştırmak, hafif şamandıra, duba, sergi arabası, birikmiş pul, gerekince kullanmak için ayrılmış pul, birikim |
22485 |
floatability |
yüzebilirlik |
22486 |
floatable |
yüzebilir |
22487 |
floater |
kurucu, devlet tahvili |
22488 |
floating assets |
döner sermaye, cari aktifler |
22489 |
floating bridge |
yüzer köprü |
22490 |
floating capital |
döner sermaye, işletme sermayesi |
22491 |
floating debt |
dalgalı borç |
22492 |
floating dock |
yüzer havuz |
22493 |
floating exchange rate |
dalgalı döviz kuru |
22494 |
floating island |
yüzer ada |
22495 |
floating money |
dalgalı pul |
22496 |
floating pier |
dubalı iskele |
22497 |
floating population |
gelip geçici nüfus |
22498 |
floating rate note |
değişken faiz oranlı tahvil |
22499 |
floating rate of exchange |
dalgalı döviz kuru |
22500 |
floating rib |
göğüs sümüğüne ulaşmayan kaburga sümüğü |
22501 |
floating trade |
deniz ticareti |
22502 |
floating vote |
kararsız seçmen |
22503 |
floating voter |
kararsız seçmen |
22504 |
floating wharf |
dubalı iskele |
22505 |
floating zone |
yüzer bölge |
22506 |
floating |
değişken, yerleşik olmayan, durağan olmayan, hareketli |
22507 |
floccose |
yün gibi, top top |
22508 |
flocculate |
pıhtılaşmak, pıhtılaştırmak |
22509 |
flocculation |
pıhtılaşma |
22510 |
floccule |
küçük topak, yumak |
22511 |
flocculent |
yün gibi, yünlü |
22512 |
flocculus |
püskülcük |
22513 |
flock bed |
kıtık şilte |
22514 |
flock of sheep |
koyun sürüsü |
22515 |
flock |
(döngül) sürü, (insan) sürü, kalabalık, toplanmak, üşüşmek |
22516 |
flocking |
floklama |
22517 |
flocky |
yünlü |
22518 |
floe |
denizdeki buz tabakası, yüzen buz kitlesi |
22519 |
flog a dead horse |
havanda su dövmek, boşa nefes tüketmek |
22520 |
flog |
dövmek, kırbaçlamak, satmak, satmaya çalışmak |
22521 |
flogging |
kırbaç cezası, kamçılama |
22522 |
flood control |
taşkın kontrolü |
22523 |
flood dam |
taşkın seddi |
22524 |
flood damage |
taşkın zararı |
22525 |
flood of tears |
sel gibi akan göz yaşı |
22526 |
flood plain |
taşkın ovası |
22527 |
flood protection |
taşkından korunma |
22528 |
flood tide |
met, kabarma, su düzeyinin kabarması |
22529 |
flood wall |
taşkın duvarı |
22530 |
flood |
su basması, sel, su basmak, sel basmak, taşmak, çok sayıda olmak, sel gibi taşmak |
22531 |
floodgate |
taşkınları önlemek için akarsulara yapılan kapılar, kapaklar, bent kapağı |
22532 |
flooding |
su baskını, rahim kanaması |
22533 |
floodlight |
projektör, projektörle aydınlatmak |
22534 |
floodlighting |
projektörle aydınlatma, aydınlatma ışığı |
22535 |
floodway |
taşkın yolu, taşma arnası, sel arnası |
22536 |
floor area |
yüz ölçüsü |
22537 |
floor beam |
döşeme kirişi |
22538 |
floor board |
döşeme tahtası |
22539 |
floor carpet |
döşeme paspası |
22540 |
floor cloth |
muşamba |
22541 |
floor covering |
döşeme, yer kaplaması |
22542 |
floor lamp |
ayaklı lamba |
22543 |
floor load |
döşeme yükü |
22544 |
floor plan |
kat josparı |
22545 |
floor plate |
taban levhası |
22546 |
floor polish |
döşeme cilası |
22547 |
floor price |
taban fiyatı |
22548 |
floor show |
varyete, eğlence bağdarlaması |
22549 |
floor tile |
yer karosu, döşeme çinisi |
22550 |
floor timber |
döşeme kirişi |
22551 |
floor wipe the floor with |
yere sermek |
22552 |
floor |
döşeme, zemin, taban, (bina) kat, (Parlamento Binası/vb.de) üyelerin oturdukları salon, döşemek, vurup yere yıkmak, devirmek, yıkmak, şaşırtmak, şoke etmek |
22553 |
flooring |
döşeme, döşemelik |
22554 |
floozie |
hafifmeşrep kadın |
22555 |
floozy |
hafifmeşrep kadın |
22556 |
flop |
çırpınmak, (plan/vb.) batmak, suya düşmek, başarısızlığa uğramak, özünü basmak, şapırtı ile düşmek, çarpma sesi, düşme sesi, patırtı, başarısızlık, muvaffakiyetsizlik, fiyasko, iflas |
22557 |
floppers |
tavuk pençesi |
22558 |
floppy disk |
flopi disk |
22559 |
floppy |
yumuşak ve sarkık |
22560 |
flora and fauna |
ösümlük ma döngül |
22561 |
flora |
bitey, flora |
22562 |
floral |
çiçeklerle ilgili, çiçekli, çiçek |
22563 |
florescence |
çiçeklenme |
22564 |
florescent |
çiçek açmış, donanmış |
22565 |
floret |
küçük çiçek |
22566 |
floriated |
çiçeklerle süslü |
22567 |
floriculture |
çiçekçilik, çiçek yetiştirme |
22568 |
florid |
gösterişli, süslü, cafcaflı, (yüz) kırmızı |
22569 |
floriferous |
çok çiçek açan |
22570 |
florist |
çiçekçi |
22571 |
floss silk |
bükülmemiş ipek, floş, ham ibrişim |
22572 |
floss |
cam cürufu, cüruf deliği, ince tüy, hav |
22573 |
flossy |
ince tüylü, ipek gibi, ipekli, cafcaflı |
22574 |
flotation |
sermaye temini, işyeri kurma, yüzdürme |
22575 |
flotel |
yüzer konakçı |
22576 |
flotilla |
küçük filo, filotilla |
22577 |
flounce |
öfke ya da sabırsızlıktan fırlayıp yürümek |
22578 |
flounder |
çırpınmak, batmamak için çabalamak, bata çıka ilerlemek, bocalamak |
22579 |
flour beetle |
un böceği |
22580 |
flour mill |
un değirmeni |
22581 |
flour moth |
un güvesi |
22582 |
flour |
un |
22583 |
flourish |
el sallamak, elini kolunu sallayarak dikkat çekmeye çalışmak, sağlıklı bir biçimde büyümek, gelişmek, gösteriş, hava |
22584 |
flourishing |
mamur, bayındır, (~ place) abadanlık |
22585 |
floury |
una bulanmış |
22586 |
flout |
saygısızca karşı gelmek, zıddına gitmek, küçümsemek, burun kıvırmak |
22587 |
flow chart |
akış şeması |
22588 |
flow control |
akış kontrolü |
22589 |
flow diagram |
akış diyagramı |
22590 |
flow direction |
akış yönü |
22591 |
flow line |
akış hattı, akış çizgisi |
22592 |
flow meter |
debimetre, akışölçer |
22593 |
flow rate |
akış hızı |
22594 |
flow |
(sıvı) akmak, (kan/vb.) dolaşmak, deveran etmek, akın akın gitmek, akıp gitmek, akma, akış, akıntı, akın, denizin kabarması, gel, med |
22595 |
flower bed |
çiçek tarhı |
22596 |
flower people |
barışçı hippiler, çiçek çocukları |
22597 |
flower pot |
saksı |
22598 |
flower shop |
çiçekçi dükkânı |
22599 |
flower |
çiçek, gül, çiçek vermek, çiçek açmak |
22600 |
flower-bearing |
çiçekli |
22601 |
flowerbed |
çiçek tarhı |
22602 |
flowered |
çiçekli, çiçeklerle süslü |
22603 |
floweriness |
gösretiş, tumturak |
22604 |
flowering |
çiçekli |
22605 |
flowerless |
çiçeksiz |
22606 |
flowerpot |
çiçek saksısı |
22607 |
flowers of sulfur |
kükürtçiçeği |
22608 |
flowery |
çiçekli, çiçeklerle süslü |
22609 |
flowing |
akan, akma, akış |
22610 |
flu bug |
grip virüsü |
22611 |
flu |
grip |
22612 |
flub |
gaf, gaf yapmak |
22613 |
flubdub |
boş laf, palavra, züppelik |
22614 |
fluctuate |
inip çıkmak, bir yükselip bir azalmak |
22615 |
fluctuating exchange rate |
dalgalı kur |
22616 |
fluctuating |
dalgalanan, dalgalı |
22617 |
fluctuation |
dalgalanma, inip çıkma, düzensiz değişim |
22618 |
flue gas |
baca gazı, duman gazı |
22619 |
flue |
boru, baca borusu |
22620 |
fluency |
(konuşma) akıcılık |
22621 |
fluent |
akıcı, rahat, pürüzsüz |
22622 |
fluently |
akıcı bir biçimde, kolaylıkla |
22623 |
fluff |
toz topağı, yumuşak tüy, kuş tüyü, (battaniye/halı/vb.) tüy, kabartmak, bir şeyi yanlış yapmak, yüzüne gözüne bulaştırmak, tökezlemek |
22624 |
fluffy |
tüy gibi yumuşak, yumuşak ve kaba tüylü |
22625 |
fluid logic |
akışkan mantığı |
22626 |
fluid mechanics |
akışkanlar mekaniği, sıvı mekaniği |
22627 |
fluid pressure |
sıvı basıncı |
22628 |
fluid state |
sıvı hal |
22629 |
fluid |
akıcı, akışkan, sıvı, sıvı |
22630 |
fluidics |
flüidik |
22631 |
fluidity |
akışkanlık, akıcılık |
22632 |
fluke |
beklenmedik talih, talih eseri bir raslantı, şans |
22633 |
fluky |
tesadüfe dayanan, şansa bağlı, kararsız, dönek |
22634 |
flume |
tomruk yüzdürmek, arnada götürmek |
22635 |
flummox |
şaşırtmak, affallatmak, kafasını karıştırmak |
22636 |
flump |
ağır bir şeyi birden bırakıvermek, çökmek |
22637 |
flung |
atma, fırlatmak |
22638 |
flunk |
sınav/sınıfta kalma, (sınavda) çak(tır)mak, kalmak, bırakmak |
22639 |
flunky |
dalkavuk, yağcı, hizmetçi |
22640 |
fluorescein |
fluoresein |
22641 |
fluorescence |
flüorışıma, flüoresans, flüorışı, yakamoz |
22642 |
fluorescent brightening |
optik parlatma |
22643 |
fluorescent lamp |
flüoresan lamba, flüorışıl lamba |
22644 |
fluorescent whitening agent |
optik beyazlatıcı, optik ağartıcı |
22645 |
fluorescent |
ışınır, floresan |
22646 |
fluoric |
fluorik |
22647 |
fluoridation |
içme suyuna fluor katma |
22648 |
fluoride |
florür, flüorür |
22649 |
fluorimeter |
fluorimetre |
22650 |
fluorine |
flüor |
22651 |
fluorite |
fluorit |
22652 |
fluorocarbon |
fluorokarbon |
22653 |
fluoroscope |
fluoroskop |
22654 |
fluoroscopy |
fluoroskopi |
22655 |
fluorspar |
fluorspat |
22656 |
flurry |
coşku, heyecan, ani ve sert rüzgâr/kar/yağmur, sağanak, (kiminse) kafasını karıştırmak |
22657 |
flush joint |
yüz yüze bağlantı, düz yüzlü ek |
22658 |
flush tank |
rezervuar, yıkama deposu, biriktirici |
22659 |
flush |
fışkırma, fışkırtma, basınçlı su ile temizleme, yüze kan hücumu, yüz kızarması, yüzü kızarma, fışkırmak, fışkırtmak, basınçlı su ile temizlemek, yüzü kızarmak, kızartmak, düz, aynı düzeyde, bir hizada, çok pullu, varlıklı, pulu bol, düzgün bir biçimde, aynı boyda olarak |
22660 |
flushing box |
tuvalet su deposu |
22661 |
fluster |
şaşırtmak, telaşlandırmak, kafasını karıştırmak, telaş, heyecan, şaşkınlık, bocalama |
22662 |
flute |
flüt |
22663 |
fluted |
yivli, oluklu |
22664 |
fluting plane |
oluk rendesi |
22665 |
fluting |
yivli süs |
22666 |
flutist |
flütçü |
22667 |
flutter the dovecotes |
ortalığı velveleye vermek |
22668 |
flutter |
(kanat) çırpmak, uçmak, (sağa sola ya da aşağı yukarı) hareket etmek, telaş, heyecan, kanat çırpma |
22669 |
fluvial environment |
akarsu ortamı |
22670 |
fluvial erosion |
akarsu erozyonu |
22671 |
fluvial soil |
nehir toprağı, ırmak toprağı |
22672 |
fluvial |
ırmakla ilgili |
22673 |
flux and reflux |
gelgit, meddücezir |
22674 |
flux density |
akı yoğunluğu |
22675 |
flux oil |
yumuşatıcı yağ |
22676 |
flux |
sürekli değişiklik, değişim, oynaklık, değişkenlik |
22677 |
fluxation |
akıtma, eritme |
22678 |
fluxion |
akıntı, cereyan |
22679 |
fluxmeter |
flümetre, akıölçer |
22680 |
fly a kite |
sahte bono çıkarmak |
22681 |
fly about |
öteye beriye uçmak, her yöne uçmak |
22682 |
fly apart |
parçalanmak |
22683 |
fly at |
fırlamak, atılmak, üstüne saldırmak |
22684 |
fly away |
uçup gitmek, kaçmak |
22685 |
fly high |
çok hırslı olmak, coşmak |
22686 |
fly in the face of |
-e meydan okumak, sözünü dinlememek |
22687 |
fly in the ointment |
mide bulandıran pürüz |
22688 |
fly into a passion |
kızmak, öfkelenmek |
22689 |
fly into a rage |
tepesi atmak, köpürmek |
22690 |
fly into a tantrum |
heyheyleri tutmak, babaları tutmak |
22691 |
fly into a temper |
tepesi atmak |
22692 |
fly nut |
kelebek somun |
22693 |
fly off the handle |
aniden tepesi atmak, zıvanadan çıkmak |
22694 |
fly off |
uçup gitmek, acele ile gitmek, kopmak |
22695 |
fly press |
vida presi, kollu pres |
22696 |
fly swatter |
sineklik |
22697 |
fly the coop |
yakayı sıyırmak |
22698 |
fly |
sinek, uçmak, uçakla gitmek, uçmak, uçurmak, çok hızlı hareket etmek, jet gibi gitmek, uçmak, geçip gitmek, uçup gitmek, -den kaçmak, tüymek |
22699 |
fly-by-night |
güvenilmez, aldatıcı, güvenilmez kimse |
22700 |
flyable |
uçabilir, havalanabilir |
22701 |
flyaway |
maymun iştahlı |
22702 |
flyback |
karşılıksız çek, resim başı |
22703 |
flyblow |
sinek yumurtası |
22704 |
flyblown |
kötü, kokmuş |
22705 |
flycatcher |
sinekçil, sinek yutan |
22706 |
flyer |
havacı, flayer, fitil kılgası |
22707 |
flying boat |
deniz uçağı |
22708 |
flying bridge |
geçici köprü, tombaz köprüsü |
22709 |
flying buttress |
payanda, duvar dirseği, kemerli payanda |
22710 |
flying corridor |
uçuş koridoru |
22711 |
flying field |
uçuş alanı, küçük havaalanı |
22712 |
flying fish |
uçar balık |
22713 |
flying fortress |
uçan kale(uçak) |
22714 |
flying fox |
büyük yarasa |
22715 |
flying helmet |
uçuş başlığı |
22716 |
flying mammals |
uçan memeliler |
22717 |
flying personnel |
uçuş personeli |
22718 |
flying safety |
uçuş emniyeti |
22719 |
flying saucer |
uçandaire |
22720 |
flying speed |
uçuş hızı |
22721 |
flying time |
uçuş zamanı |
22722 |
flying weight |
uçuş ağırlığı |
22723 |
flying wing |
uçar kanat, kanat biçiminde uçak |
22724 |
flying |
uçan, kısa süreli, havacılık, uçuş |
22725 |
flyover |
üstgeçit |
22726 |
flypaper |
sinek çöngesi |
22727 |
flywheel |
volan, düzenteker |
22728 |
foal |
tay |
22729 |
foam at the mouth |
kan beynine sıçramak, çok öfkelenmek |
22730 |
foam inhibitor |
köpük önleyici madde |
22731 |
foam rubber |
sünger |
22732 |
foam |
köpük, köpürmek, köpüklenmek |
22733 |
foaming agent |
köpürtücü madde |
22734 |
foaming power |
köpürme gücü |
22735 |
foamy |
köpüklü, köpüren |
22736 |
fob off |
hile yapmak, aldatmak |
22737 |
fob |
(off ile) dirsek çevirmek, başından savmak, kakalamak, kazıklamak, yutturmak |
22738 |
focal aperture |
diyafram açıklığı |
22739 |
focal distance |
odak uzaklığı |
22740 |
focal length |
odak uzaklığı |
22741 |
focal plane |
odak düzlemi |
22742 |
focal point |
merkez çekidi, ilgi merkezi |
22743 |
focal |
odaksal, odakla ilgili, odaksal, merkezi |
22744 |
focalize |
ayarlamak, bir merkezde toplamak |
22745 |
focus of interest |
ilgi odağı |
22746 |
focus |
odak, fokus, merkez, merkez çekit, ilgi merkezi, ilgi odağı, ayar etmek, odak ayarı yapmak, bir çekide toplamak |
22747 |
focusing screen |
buzlu cam |
22748 |
focusing |
odaklama, bir çekide toplanma |
22749 |
fodder |
döngül yemi, kuru ot, saman |
22750 |
foe |
düşman |
22751 |
foetal |
cenin ile ilgili |
22752 |
foetus |
cenin, dölüt |
22753 |
fog lamp |
sis lambası |
22754 |
fog |
sis, çen, sislemek, sislenmek, (gözlük/vb.) buğulanmak, şaşırtmak, kafasını karıştırmak |
22755 |
fogbound |
sis yüzünden mahsur kalmış, sis yüzünden işlemeyen |
22756 |
fogginess |
sislilik, duman |
22757 |
foggy |
sisli, dumanlı |
22758 |
foghorn |
sis düdüğü, sis borusu |
22759 |
fogyish |
eski kafalı |
22760 |
fohn |
fön |
22761 |
foible |
zayıf yan, zaaf, aptalca alışkanlık |
22762 |
foil |
metal yaprak, varak, yaldız çöngesi, eskrim kılıcı, meç, işini bozmak, engel olmak, önlemek |
22763 |
foist |
zorla kabul ettirmek, kakalamak, yutturmak, kazıklamak, yamamak, sırımak |
22764 |
fold the arms |
kolları kavuşturmak |
22765 |
fold up |
işi durdurmak, tasfiye gitmek |
22766 |
fold |
ağıl, kotan, kat, kıvrım, pli, oyuk, çukur, koyun sürüsü, katlamak, katlanmak, (el/vb.) bağlamak, kavuşturmak, sarmak, iflas etmek, top atmak, batmak |
22767 |
folded |
katlı, katlanmış, kırma, kırılmış |
22768 |
folder |
dosya, klasör, kavlık |
22769 |
folderol |
boş laf |
22770 |
folding bed |
açılır kapanır karyola |
22771 |
folding door |
katlanır kapı, kırma kapı, çift kanatlı kapı |
22772 |
folding gate |
katlanır dış kapı |
22773 |
folding machine |
katlama kılgası |
22774 |
folding rule |
katlanır mezura, katlanır metre |
22775 |
folding scaffold |
katlanır iskele |
22776 |
folding screen |
paravana |
22777 |
folding table |
katlanır masa, açılır kapanır masa |
22778 |
folding |
katlanır, kırma, açılır kapanır, kırma, katlama |
22779 |
foliaceos |
yaprak biçiminde, yapraksı |
22780 |
foliage plant |
yaprakları için yetiştirilen ösümlük |
22781 |
foliage |
ağaç yaprakları, yapraklar |
22782 |
foliar |
yapraklı |
22783 |
foliate |
yaprak biçiminde, yapraklı, sır sürmek, yapraklara ayrılmak, yaprak vermek |
22784 |
foliated |
yapraklı, yaprak şeklinde |
22785 |
foliation |
yapraklanma, yeşerme, yaprak süsü |
22786 |
folic acid |
folik asit |
22787 |
folic |
folik |
22788 |
folio column |
defteri kebir sütunu, folyo kolonu |
22789 |
folio |
iki ya da dörde katlanmış çönge tabakası, bu biçimde katlanmış yapraklardan oluşmuş kitap |
22790 |
folk dance |
halk oyunu |
22791 |
folk etymology |
halk etimolojisi, halk kökenbilimi |
22792 |
folk music |
halk müziği |
22793 |
folk singer |
halk türküleri sanatçısı |
22794 |
folk song |
halk türküsü |
22795 |
folk |
halk, insanlar, ahali, halk, folk |
22796 |
folklore |
halkbilim, folklor |
22797 |
folklorist |
halkbilimci |
22798 |
folkloristic |
folklora özgü |
22799 |
folks |
akraba, halk, millet |
22800 |
folksy |
teklifsiz, samimi, halk tipi, köy işi |
22801 |
follicle |
folikül, bezcik, tek hücreli meyve |
22802 |
follies |
revü |
22803 |
follow in sb's footsteps |
izinden yürümek |
22804 |
follow in sb's tracks |
yolunda yürümek |
22805 |
follow one's heart |
kalbinin sesini dinlemek |
22806 |
follow one's nose |
dosdoğru gitmek |
22807 |
follow out |
bir işi sonuna kadar götürmek |
22808 |
follow shot |
izleyici çekim |
22809 |
follow the sea |
denizci olmak |
22810 |
follow through |
bir işin sonunu getirmek, bitirmek, tamamlamak |
22811 |
follow up |
izlemek, takip etmek, sonuna kadar götürmek |
22812 |
follow |
izlemek, peşinden gitmek, takip etmek, arkasından gelmek, hemen ardından yer almak, anlamak, dikkatle dinlemek, uymak, -in sonucu olmak, -in ardından gelmek, oluşmak, izlemek |
22813 |
follower |
yandaş, taraftar, şakirt, destekçi, hayran |
22814 |
following |
belirtilen, sözü edilen, aşağıdaki, ertesi, yandaş türkümü, destekçiler türkümü, sözü edilen, belirtilen şey ya da kişiler, ed.-den sonra, -in ardından |
22815 |
folly |
akılsızlık, aptallık, aptalca hareket |
22816 |
fomentation |
pansuman, kışkırtma, tahrik, isteklendirme |
22817 |
fond of pleasure |
zevkine düşkün |
22818 |
fond |
sever, düşkün, aşırı seven, fazla üstüne düşen, saf, umutlu |
22819 |
fondant |
fondan |
22820 |
fondle |
okşamak, sevmek |
22821 |
fondly |
sevgiyle, düşkünlükle, sevecenlikle, saflıkla, safça, boşuna |
22822 |
fondness |
sevgi |
22823 |
fondue |
fondü |
22824 |
font name |
vaftiz adı |
22825 |
font |
vaftiz kurnası |
22826 |
fontanel |
bıngıldak |
22827 |
fontanelle |
bıngıldak |
22828 |
food additive |
gıda maddesi katkısı |
22829 |
food and beverage |
yiyecek ve içecek |
22830 |
food card |
yemek karnesi |
22831 |
food chain |
beslenme zinciri |
22832 |
food industry |
gıda sanayisi, besin sanayisi |
22833 |
food plant |
yiyecek olarak kullanılan ösümlük |
22834 |
food poisoning |
gıda zehirlenmesi |
22835 |
food processor |
mutfak robotu |
22836 |
food pyramid |
beslenme piramidi |
22837 |
food tube |
yemek borusu |
22838 |
food web |
beslenme ağı |
22839 |
food |
yiyecek, besin, gıda, taam, akvat, yemek |
22840 |
foodgrains |
tahıl |
22841 |
foodstuff |
yiyecek, gıda maddesi, besin maddesi |
22842 |
fool about |
aptalca davranmak, aptallık etmek |
22843 |
fool around |
aptalca davranmak, aptallık etmek |
22844 |
fool away |
çarçur etmek, harcamak, delice sarf etmek |
22845 |
fool |
aptal, giç, ahmak, samsık, budala, enayi, kandırmak, aldatmak, aptal yerine koymak, (around/about ile) aptalca davranmak, aptallık etmek, alaya almak, dalga geçmek |
22846 |
fool's errand |
olmayacak iş |
22847 |
fool's paradise |
yalancı mutluluk |
22848 |
foolery |
aptalca davranış, aptallık |
22849 |
foolhardiness |
delice cesaret |
22850 |
foolhardy |
gözüpek, gözükara, delidolu, çılgın |
22851 |
foolish |
saçma, budalaca, aptalca, saçmasapan, aptal, akılsız |
22852 |
foolishly |
aptalca, akılsızca, budalaca |
22853 |
foolishness |
akılsızlık, mankafalık |
22854 |
foolproof |
şaşmaz, sağlam, güvenilir, (kullanımı/anlaşılması/vb.) çok basit |
22855 |
foolscap |
büyük dosya çöngesi |
22856 |
foot brake |
ayak eğleci |
22857 |
foot bridge |
yaya köprüsü |
22858 |
foot locks |
etek yapağısı, bacak yapağısı |
22859 |
foot loose |
bağsız |
22860 |
foot passenger |
yaya yolcu |
22861 |
foot screw |
ayak vidası, taban vidası |
22862 |
foot soldier |
piyade neferi |
22863 |
foot stone |
taban taşı, temel taşı |
22864 |
foot the bill |
ödemek, pul sökülmek |
22865 |
foot |
ayak, bir şeyin aşağı kısmı, alt, dip, etek, ayak, 30 cm.lik uzunluk ölçüsü, (hesabı) ödemek |
22866 |
foot-and-mouth disease |
şap hastalığı |
22867 |
foot-candle |
ayak-mum |
22868 |
foot-lambert |
futlambert, ayak-lambert |
22869 |
foot-pound |
ayak-libre |
22870 |
foot-rail |
yassı tabanlı ray |
22871 |
foot-ton |
ayak-ton |
22872 |
footage |
uzunluk, kademlik |
22873 |
football player |
futbolcu |
22874 |
football pools |
sportoto |
22875 |
football |
ayaktopu, futbol, futbol topu |
22876 |
footballer |
futbolcu |
22877 |
footboard |
marşpiye, basamak |
22878 |
footbridge |
yaya köprüsü |
22879 |
footer |
yaya |
22880 |
footfall |
ayak sesi |
22881 |
footgear |
çorap ve ayakkabılar |
22882 |
foothill |
dağ eteğindeki tepe |
22883 |
foothold |
ayak basacak sağlam yer, basamak |
22884 |
footing stone |
taban taşı, temel taşı |
22885 |
footing |
ayak basacak sağlam yer, basılan yer, temel, esas, karşılıklı ilişki, insan ilişkileri, durum, hal, (yeni bir çevreye/işe/vb.) giriş, ayak izi, iz |
22886 |
footless |
ayaksız |
22887 |
footlights |
sahnenin önündeki ışıklar |
22888 |
footling |
değersiz, önemsiz, beş kapik etmez |
22889 |
footloose |
başıboş, serbest |
22890 |
footman |
üniformalı uşak, piyade neferi |
22891 |
footmark |
ayak yeri, ayak izi, lepir, iz |
22892 |
footnote |
dipnot, esletme |
22893 |
footpace |
yavaş yürüyüş |
22894 |
footpad |
yol kesen eşkıya, soyguncu |
22895 |
footpath |
keçiyolu, patika, yaya kaldırımı |
22896 |
footprint |
ayak izi |
22897 |
footrest |
ayak dayayacak yer |
22898 |
footrope |
basadora, marsipet |
22899 |
footsore |
ayakları acımış/şişmiş |
22900 |
footstalk |
çiçek sapı, yaprak sapı |
22901 |
footstep |
ayak sesi, ayak izi, adım, basamak |
22902 |
footway |
yaya kaldırımı |
22903 |
footwear |
(ayakkabı/çizme/vb.) ayağa giyilen şeyler |
22904 |
footworn |
aşınmış, yorulmuş, ayakları acımış |
22905 |
foozle |
beceriksizlik, berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak |
22906 |
fop |
züppe, edabaz, elbise düşkünü, akılsız |
22907 |
foppery |
züppelik |
22908 |
for a mere song |
yok pahasına |
22909 |
for a rainy day |
zor günler için, kara gün için |
22910 |
for a song |
çok ucuza, kelepir |
22911 |
for a time |
kısa bir süre için |
22912 |
for a while |
bir süre |
22913 |
for ages |
uzun bir zaman |
22914 |
for all I care |
bana sorarsan |
22915 |
for all I know |
bildiğime göre |
22916 |
for all that |
her şeye rağmen |
22917 |
for all the world as if |
tıpkı, aynı, -mış gibi |
22918 |
for all |
-e rağmen, -e karşın |
22919 |
for approval |
mutabakat için |
22920 |
for aught I care |
umurumda değil, bana ne |
22921 |
for cash |
nakit olarak, peşin olarak |
22922 |
for ever and ever |
ilelebet, ebediyen |
22923 |
for example |
örneğin, mesela |
22924 |
for farther detail |
ayrıntı için |
22925 |
for free |
bedava |
22926 |
for fun |
gırgırına, zevk olsun diye |
22927 |
for God's sake |
Allah aşkına, Allah rızası için |
22928 |
for good |
tümüyle, temelli |
22929 |
For goodness' sake |
Allah aşkına |
22930 |
For Heaven's sake |
Allah aşkına |
22931 |
for hire |
kiralık |
22932 |
for instance |
örneğin, mesela |
22933 |
for life |
ömür boyu |
22934 |
for luck |
şans getirsin diye |
22935 |
for my part |
kendi hesabıma, bence |
22936 |
for my sake |
hatırım için |
22937 |
for nothing |
bedava, pulsuz, boşuna, boşa |
22938 |
for nuts |
hiç |
22939 |
for once |
bir kerelik |
22940 |
for pity's sake |
Allah aşkına, ne olur, lütfen |
22941 |
for pleasure |
zevk için |
22942 |
for sale |
satılık |
22943 |
for short |
kısaca |
22944 |
for sure |
kesinlikle öyle, mutlaka, kesin |
22945 |
for the hell of it |
gırgırına, şamata olsun diye |
22946 |
for the most part |
çoğunlukla, ekseriya |
22947 |
for the nth time |
defalarca |
22948 |
for the present |
şimdilik |
22949 |
for the purpose of |
amacıyla |
22950 |
for the sake of |
-in hatırı için, -in uğruna |
22951 |
for the time being |
şimdilik |
22952 |
for this reason |
bu nedenle |
22953 |
for years |
yıllarca |
22954 |
for |
için, süresince, zarfında, -dır, uğruna, için, yerine, namına, adına, için, yerine, karşılığında, -den dolayı, yüzünden, nedeniyle, -e uygun, -e elverişli, şerefine, -e göre, -e rağmen, olarak, diye, -e karşı, çünkü, zira |
22955 |
forage |
(yiyecek/vb.) araştırmak |
22956 |
foramen caecum |
frontal kör delik |
22957 |
foramen magnum |
kafatası altındaki büyük delik |
22958 |
foramen ovale |
yumurtamsı delik |
22959 |
foramen |
küçük delik, ağız |
22960 |
foraminated |
ufak delikli |
22961 |
forasmuch as |
madem ki |
22962 |
foray |
akın, yağma, baskın |
22963 |
forbear |
özünü tutmak, çekinmek, sakınmak, kaçınmak, boş vermek, sabırlı olmak, sabretmek |
22964 |
forbearance |
sabır, müsamaha, hoşgörü |
22965 |
forbearing |
sabırlı, dayanıklı, hoşgörülü, tahammüllü |
22966 |
forbid |
yasaklamak |
22967 |
forbidden degrees |
nikâh düşmeyen akrabalık dereceleri |
22968 |
forbidden fruit |
ahlakdışı zevk |
22969 |
forbidden |
yasak |
22970 |
forbidding |
sert, ekşi yüzlü, ters, tehlikeli, tehditkâr |
22971 |
forbore |
kaçınmak |
22972 |
force constant |
kuvvet katsayısı |
22973 |
force feed |
tazyikli yağlama |
22974 |
force majeure |
fors majör, zorunlu neden |
22975 |
force of attraction |
çekme kuvveti |
22976 |
force of gravity |
yerçekimi kuvveti, ağırlık kuvveti |
22977 |
force pump |
basma tulumba, basınçlı pompa |
22978 |
force sb to the wall |
birini köşeye sıkıştırmak |
22979 |
force the pace |
sürati artırmak |
22980 |
force |
güç, kuvvet, zor, baskı, şiddet, etki, hüküm, ikna gücü, inandırma gücü, birlik, kuvvet, zorlamak, mecbur etmek, zorlamak, (ısı vererek ösümlüğü) vaktinden önce olgunlaştırmak |
22981 |
forced circulation |
basınçlı dolaşım |
22982 |
forced conversion |
zorunlu değişim |
22983 |
forced crop |
turfanda mahsül |
22984 |
forced draft |
aşırı çalışmaya zorlama |
22985 |
forced labor |
angarya, cebri çalıştırma, zorla çalıştırma |
22986 |
forced landing |
mecburi iniş |
22987 |
forced loan |
mecburi borçlanma |
22988 |
forced march |
zoraki yürüyüş |
22989 |
forced payment |
cebren tahsil |
22990 |
forced pump |
basma tulumba |
22991 |
forced sale by auction |
icra yoluyla cebri satış |
22992 |
forced sale |
zorunlu satış, cebri satış |
22993 |
forced saving |
zorunlu tasarruf |
22994 |
forced |
zorunlu, zoraki, mecburi |
22995 |
forceful |
güçlü, zorlu, ikna edici, etkili, etkin, etkileyici |
22996 |
forcefulness |
kuvvet |
22997 |
forcemeat |
baharatlı kıyma |
22998 |
forceps |
forseps, doğumkaşığı, kerpeten, pens, minkaş, kıskaç |
22999 |
forcible |
zorla yapılan, güç kullanarak yapılan, etkili, güçlü, ikna edici |
23000 |
forcibleness |
canlılık |
23001 |
forcibly |
zorla |
23002 |
forcing bed |
yastık, camekânlı fidelik |
23003 |
forcing frame |
yastık, camekânlı fidelik |
23004 |
forcing house |
ser, limonluk |
23005 |
forcing |
zorlayan |
23006 |
ford |
(ırmak/dere/vb.de) sığ geçit yeri, derenin sığ yerinden geçmek |
23007 |
fordable |
yürüyerek geçilebilir |
23008 |
fore and aft |
baş ve kıç istikametinde (gemi) |
23009 |
fore brain |
ön beyin |
23010 |
fore |
ön |
23011 |
fore- |
(önek) önde veya önceden |
23012 |
fore-wash |
önyıkama |
23013 |
forearm |
dirsekle bilek arası, önkol |
23014 |
forebear |
ata |
23015 |
forebode |
önceden haber vermek, uğursuz saymak |
23016 |
foreboding |
kötülüğü sezme, sezi, içe doğma, önsezi |
23017 |
forecast budget |
tahmini bütçe |
23018 |
forecast |
tahmin etmek, tahmin |
23019 |
forecastle |
baş kasarası, ön üst güverte |
23020 |
foreclose |
reddetmek, engel olmak |
23021 |
foreclosure |
hakkın düşmesi |
23022 |
forecourt |
ön avlu |
23023 |
foredate |
geçmiş bir tarihi koymak |
23024 |
foredoom |
önceden mahk-m etmek |
23025 |
forefather |
ata, cet |
23026 |
forefinger |
işaret parmağı |
23027 |
forefoot |
ön ayak |
23028 |
forefront |
ön taraf, ön sıra |
23029 |
foregather |
toplanmak |
23030 |
forego |
önce gitmek |
23031 |
foregoing |
önceki, yukarıdaki, yukarıda sözü edilen, söz |
23032 |
foregone |
önceden belirlenmiş, önceden bilinen, kaçınılmaz, beklenen |
23033 |
foreground processing |
öncelikli işlem |
23034 |
foreground program |
öncelikli bağdarlama |
23035 |
foreground |
ön plan, en öndeki görüntü |
23036 |
forehand |
önceden yapılan |
23037 |
forehead |
alın |
23038 |
foreign accent |
yabancı aksanı |
23039 |
Foreign Affairs |
Dışişleri, dışişleri |
23040 |
foreign affiliate |
yabancı bağlı şirket |
23041 |
foreign agency |
dış temsilci |
23042 |
foreign aid |
dış yardım |
23043 |
foreign assets |
yabancı varlıklar |
23044 |
foreign bank |
yabancı banka |
23045 |
foreign bill |
yabancı poliçe |
23046 |
foreign bond |
yabancı tahvil |
23047 |
foreign branch |
yabancı şube |
23048 |
foreign business |
dış ticaret |
23049 |
foreign capital investments |
yabancı sermaye yatırımları |
23050 |
foreign capital |
yabancı sermaye |
23051 |
foreign cargo |
yurtdışına gönderilecek yük |
23052 |
foreign commerce |
dış ticaret |
23053 |
foreign company |
yabancı şirket |
23054 |
foreign corporation |
yabancı şirket |
23055 |
foreign correspondent |
dış muhabir banka |
23056 |
foreign country |
yabancı ülke |
23057 |
foreign credits |
dış krediler |
23058 |
foreign currency account |
döviz hesabı |
23059 |
foreign currency clause |
kambiyo kaydı |
23060 |
foreign currency |
yabancı pul, yabancı ülke pulu, döviz |
23061 |
foreign debt burden |
dış borç yükü |
23062 |
foreign debt payments |
dış borç ödemeleri |
23063 |
foreign debt |
dış borç |
23064 |
foreign debts |
dış borçlar |
23065 |
foreign department |
dış ilişkiler servisi |
23066 |
foreign elasticity |
dış esneklik |
23067 |
foreign exchange account |
döviz tevdiat hesabı |
23068 |
foreign exchange assets |
döviz borçları |
23069 |
foreign exchange black market |
döviz karaborsası |
23070 |
foreign exchange broker |
kambiyo acentası |
23071 |
foreign exchange control |
döviz kontrolü |
23072 |
foreign exchange creditors |
döviz alacaklıları |
23073 |
foreign exchange deposit |
döviz mevduatı |
23074 |
foreign exchange desk |
döviz alım satım gişesi |
23075 |
foreign exchange earnings |
döviz girdileri, döviz gelirleri |
23076 |
foreign exchange holdings |
döviz mevcudu, döviz stoku |
23077 |
foreign exchange law |
kambiyo mevzuatı |
23078 |
foreign exchange market |
döviz piyasası, kambiyo piyasası |
23079 |
foreign exchange operations |
kambiyo işlemleri |
23080 |
foreign exchange policy |
kambiyo politikası |
23081 |
foreign exchange rate |
döviz kuru, kambiyo kuru |
23082 |
foreign exchange receipts |
döviz gelirleri |
23083 |
foreign exchange regime |
kambiyo rejimi |
23084 |
foreign exchange reserve |
döviz rezervi |
23085 |
foreign exchange savings |
döviz tasarrufu |
23086 |
foreign exchange smuggling |
döviz kaçakçılığı, kambiyo kaçakçılığı |
23087 |
foreign exchange transactions |
kambiyo işlemleri |
23088 |
foreign exchange |
kambiyo, döviz |
23089 |
foreign goods |
yabancı ülke malları |
23090 |
foreign investment |
yabancı sermaye yatırımı |
23091 |
foreign language |
yabancı dil |
23092 |
foreign liabilities |
yabancı borçlar, dış borçlar |
23093 |
foreign market survey |
dış pazar araştırması |
23094 |
foreign market |
dış pazar |
23095 |
foreign marketing |
dış pazarlama |
23096 |
foreign minister |
dışişleri bakanı |
23097 |
Foreign Ministry Spokesman |
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü |
23098 |
foreign money |
yabancı pul |
23099 |
Foreign Office |
Dışişleri Bakanlığı |
23100 |
foreign payments |
dış ödemeler |
23101 |
foreign policy |
dış politika |
23102 |
foreign products |
yabancı ürünler |
23103 |
foreign receipts |
dış gelirler |
23104 |
foreign residence |
yabancı ülkede ikamet |
23105 |
foreign tax |
yabancı vergi |
23106 |
Foreign Trade Bank |
Dış Ticaret Bankası, dış ticaret bankası |
23107 |
foreign trade gains |
dış ticaret kazançları |
23108 |
foreign trade operations |
dış ticaret işlemleri |
23109 |
foreign trade transaction |
dış ticaret işlemi |
23110 |
foreign trade |
dış ticaret |
23111 |
foreign transactions |
dış işlemler |
23112 |
foreign travel |
dış turizm |
23113 |
foreign voyage |
dış seyahat, yurtdışına yolculuk |
23114 |
foreign worker |
yabancı işçi |
23115 |
foreign |
yabancı, dış |
23116 |
foreign-owned deposits |
yabancılara ait mevduat |
23117 |
foreign-source income |
dış kaynaklı gelir |
23118 |
foreigner |
yabancı |
23119 |
foreignness |
yabancılık |
23120 |
forejudge |
önceden hüküm vermek |
23121 |
foreknow |
önceden bilmek |
23122 |
foreland |
burun, sahil çıkıntısı |
23123 |
foreleg |
ön ayak |
23124 |
foreman |
ustabaşı |
23125 |
foremast |
pruva direği, baş direği |
23126 |
foremost |
en başta gelen, en önemli olan, en başta ele alınması gereken |
23127 |
forename |
ad, ilk ad |
23128 |
forenoon |
sabah |
23129 |
forensic medicine |
adli tıp |
23130 |
forensic |
mahkemeye ait, adli |
23131 |
foreordination |
kader, kısmet |
23132 |
forepart |
ön taraf, ilk kısım |
23133 |
forerunner |
haberci, müjdeci |
23134 |
foresail |
ön yelken, trinketa yelkeni |
23135 |
foresee |
önceden görmek, tahmin etmek, ummak |
23136 |
foreseeable |
önceden görülebilen, tahmin edilebilir |
23137 |
foreshadow |
önceden göstermek, belirtisi olmak |
23138 |
foresheet |
kayığın ön tarafı |
23139 |
foreshow |
önceden göstermek, önceden söylemek |
23140 |
foresight |
sağgörü, öngörü, seziş |
23141 |
foreskin |
penisin başını örten deri |
23142 |
forest botany |
orman botaniği |
23143 |
forest destruction |
orman tahribatı |
23144 |
forest ecology |
orman ekolojisi |
23145 |
forest fire |
orman yangını |
23146 |
forest grazing |
orman otlatması |
23147 |
forest pests |
orman zararlıları |
23148 |
forest soil |
orman toprağı |
23149 |
forest |
orman, meşe, av korusu |
23150 |
forestall |
önce davranıp engellemek, engel olmak, işini bozmak |
23151 |
forestation |
ağaçlandırma |
23152 |
forested |
ormanlık, ormanlı |
23153 |
forester |
ormancı |
23154 |
forestry engineer |
orman kıvcısı |
23155 |
forestry |
ormancılık |
23156 |
foretaste |
önceden tatma, önceden alınan tat |
23157 |
foretell |
önceden haber vermek, geleceği haber vermek, kestirimde bulunmak, kehanette bulunmak |
23158 |
forethought |
ileriyi görme, öngörürlük, basiret |
23159 |
foretoken |
ikaz etmek |
23160 |
forever |
her zaman, hep, daima, ebediyen, sonsuza kadar |
23161 |
forevermore |
ilelebet |
23162 |
forewarn |
önceden uyarmak, önceden haber vermek |
23163 |
forewoman |
ustabaşı (kadın) |
23164 |
foreword |
önsöz |
23165 |
foreworker |
ilk santrifüj |
23166 |
forfeit money |
cayma tazminatı |
23167 |
forfeit |
kaybetmek, yoksun kalmak, ceza, kayıp |
23168 |
forfeiture |
hakkını kaybetme |
23169 |
forfend |
esirgemek, muhafaza etmek |
23170 |
forgather |
toplanmak, bir araya gelmek |
23171 |
forge ahead |
yarışta başa geçmek, ilerlemek |
23172 |
forge bellows |
demirci körüğü |
23173 |
forge hammer |
demirci çekici |
23174 |
forge weld |
dövme kaynak yapmak |
23175 |
forge |
demirhane, demir dövmek, (pasaport/pul/imza/vb.) sahtesini yapmak, taklidini yapmak, kalpazanlık yapmak, birden hızlanmak, güçlenmek, başa geçmek, atak yapmak |
23176 |
forged check |
sahte çek |
23177 |
forged cheque |
sahte çek |
23178 |
forged identity papers |
sahte kimlik belgesi |
23179 |
forged signature |
sahte imza |
23180 |
forger |
sahtekâr, kalpazan |
23181 |
forgery of documents |
evraklarda sahtekârlık |
23182 |
forgery |
sahtekârlık, kalpazanlık |
23183 |
forget about a thing |
birşeyi büsbütün unutmak |
23184 |
forget oneself |
özünü kaybetmek, tepesi atmak |
23185 |
forget |
unutmak |
23186 |
forget-me-not |
unutmabeni çiçeği |
23187 |
forgetful |
unutkan |
23188 |
forgetfulness |
ihmal |
23189 |
forgettable |
unutulabilir |
23190 |
forging |
dövme iş, dövme parça, demircilik, dövme |
23191 |
forgivable |
bağışlanabilir, affedilebilir |
23192 |
forgive |
bağışlamak, geçirmek, affetmek |
23193 |
forgiveness |
af, affetme, geçirim, bağışlama, bağışlanma |
23194 |
forgiving |
bağışlayıcı |
23195 |
forgo |
imtina etmek, zıt gitmek, boyun kaçırmak, itiraz etmek, bırakmak, vazgeçmek, feragat etmek |
23196 |
forjudge |
mahkeme kararıyla elinden almak |
23197 |
fork lift |
çatal kaldırıcı |
23198 |
fork out |
(pul) sökülmek, uçlanmak, istemeyerek ödemek |
23199 |
fork up |
teslim etmek |
23200 |
fork |
çatal, çengel, çatallı bel, yaba, yaba ile kaldırmak, (ikiye) ayrılmak, çatallaşmak |
23201 |
fork-tailed |
çatal kuyruklu |
23202 |
forked lightning |
zikzaklı şimşek |
23203 |
forked tongue |
(yılanda) çatal dil |
23204 |
forked |
çatal biçiminde, çatallı |
23205 |
forlorn |
terkedilmiş ve mutsuz, üzgün, mahzun |
23206 |
form a picket line |
grev gözcülüğü yapmak |
23207 |
form an opinion |
bir fikir edinmek |
23208 |
form of payment |
ödeme şekli |
23209 |
form of sale |
satış şekli |
23210 |
form up |
düzenlemek |
23211 |
form |
biçim, görünüş, şekil, çeşit, tür, biçim, basılı çönge, form, form, kondisyon, ruh yağdayı, form, (mektep) sınıf, biçim vermek, biçimlendirmek, şekillendirmek, oluşturmak, oluşmak, olmak, (up ile) düzenlemek, düzenlenmek |
23212 |
formal call |
resmi ziyaret |
23213 |
formal education |
yaygın öğretim |
23214 |
formal grammar |
biçimsel dilbilgisi |
23215 |
formal language |
biçimsel dil |
23216 |
formal logic |
yapısal mantık |
23217 |
formal |
resmi, biçimsel |
23218 |
formaldehyde |
formaldehit |
23219 |
formalism |
biçimcilik, şekilcilik |
23220 |
formalist |
formalist, şekilci |
23221 |
formality |
resmiyet, formalite |
23222 |
formalization |
biçimleştirme |
23223 |
formalize |
biçimlemek, resmileştirmek, resmi olmak |
23224 |
formally |
resmen, biçimsel olarak |
23225 |
formant |
biçimlendirici |
23226 |
format |
kitap boyu, format, genel düzen, biçim, program, bağdarlama |
23227 |
formation expenses |
kuruluş giderleri |
23228 |
formation |
oluşum |
23229 |
formative |
oluşma ya da gelişmeyle ilgili |
23230 |
forme |
forma |
23231 |
former times |
geçmiş zaman, eski günler |
23232 |
former |
önceki, ilk, evvelki, eski, ilk, önceki şey/kimse |
23233 |
formerly |
eskiden, önceden |
23234 |
formic acid |
formik asit, karınca asidi |
23235 |
formic |
formik |
23236 |
formication |
karıncalanma |
23237 |
formidable |
korkunç, ürkütücü, korkutucu, yenmesi güç, zorlu, çetin |
23238 |
forming |
şekil verme, kalıplama, kurma |
23239 |
formless |
şekilsiz, biçimsiz |
23240 |
forms of taxation |
vergilendirme türleri |
23241 |
formula |
formül, reçete |
23242 |
formulary |
formüler |
23243 |
formulate |
açık ve kesin bir biçimde belirtmek, formülleştirmek |
23244 |
formulation |
formülleme |
23245 |
formulism |
formüllere bağlılık |
23246 |
formwork |
kalıp |
23247 |
formyl |
formil |
23248 |
fornicate |
zina yapmak |
23249 |
fornication |
zina |
23250 |
fornicator |
zina eden kimse, zampara |
23251 |
fornix |
taçyapraklardaki uzama |
23252 |
forsake |
bırakmak, terketmek, vazgeçmek |
23253 |
forsooth |
gerçekten, hakikaten, güya |
23254 |
forspent |
bezgin, yorgun |
23255 |
forsterite |
forsterit |
23256 |
forswear oneself |
yalan yere yemin etmek |
23257 |
forswear |
boyun kaçırmak, imtina etmek, dönmek, yüz döndermek, el çekmek, tövbe etmek, bırakmaya yemin etmek, ant içerek inkâr etmek, reddetmek, ant içerek danmak, kabul etmemek |
23258 |
forsythia |
hor çiçeği |
23259 |
fort |
kale |
23260 |
forte |
bir kişinin en iyi yaptığı şey |
23261 |
forth |
ileri, dışarı |
23262 |
forthcoming |
gelecek, gelecekte olacak, ileriki, gelecekteki çıkacak, hazır, sağlanmış, candan, arkadaşça, yardımsever, yardıma hazır |
23263 |
forthright |
açık, candan, samimi, dobra dobra |
23264 |
forthwith |
hemen, derhal, gecikmeden, bir an önce |
23265 |
fortieth |
kırkıncı |
23266 |
fortifiable |
sağlamlaştırılabilir |
23267 |
fortification |
güçlendirme, berkitme, sağlamlaştırma, tahkim, takviye, istihkam |
23268 |
fortify |
güçlendirmek, berkitmek |
23269 |
fortissimo |
çok kuvvetli, çok hızlı |
23270 |
fortitude |
dayanıklılık, yüreklilik, metanet, cesaret, sabır |
23271 |
fortnight |
iki hafta |
23272 |
fortnightly |
iki haftada bir |
23273 |
fortress |
büyük kale, istihkam |
23274 |
fortuitous |
rastlantısal, şans eseri olan, kazara, tesadüfi |
23275 |
fortuity |
rastlantı, tesadüf |
23276 |
fortunate |
şanslı, talihli, uğurlu, hayırlı |
23277 |
fortunately |
Allahtan, şükür ki, neyse ki, şansa |
23278 |
fortune tax |
servet vergisi |
23279 |
fortune |
şans, talih, kısmet, gelecek, servet |
23280 |
fortuneteller |
falcı |
23281 |
fortunetelling |
falcılık |
23282 |
forty winks |
kısa süren uyku, şekerleme, kestirme |
23283 |
forty |
kırk |
23284 |
forum |
forum |
23285 |
forward contract |
vadeli sözleşme, vadeli kontrat |
23286 |
forward exchange rate |
vadeli döviz kuru |
23287 |
forward price |
vadeli fiyat |
23288 |
forward rate |
vadeli kur |
23289 |
forward sale |
vadeli satış |
23290 |
forward speed |
ileri vites |
23291 |
forward |
ön, öndeki, gelişmiş, ileri, cüretkâr, küstah, şımarık, ileri, ileriye, ileriye doğru, göndermek |
23292 |
forwarder |
taşıyıcı, sevkıyatçı, sevkeden firma |
23293 |
forwarding address |
yeni adres |
23294 |
forwarding agency |
nakliyat şirketi |
23295 |
forwarding agent |
nakliye acentesi, sevkıyat acentası |
23296 |
forwarding business |
nakliyat ticareti |
23297 |
forwarding charges |
nakliye giderleri |
23298 |
forwarding company |
nakliyat şirketi |
23299 |
forwarding country |
malı gönderen ülke |
23300 |
forwarding station |
nakliye istasyonu |
23301 |
forwarding |
gönderme, nakletme, irsal, sevk |
23302 |
forwardness |
cüret, küstahlık |
23303 |
forwards |
ileri doğru |
23304 |
fossa |
çukur |
23305 |
fosse |
hendek, çukur |
23306 |
fossette |
gamze |
23307 |
fossil community |
fosil türkümü |
23308 |
fossil ice |
fosil buz, taşıl buz |
23309 |
fossil record |
fosil kalıntı, taşıl kalıntı |
23310 |
fossil |
fosil, taşıl, fosilleşmiş, taşıllaşmış, fosil, çok eski, köhne |
23311 |
fossiliferous |
fosilli, taşıllı |
23312 |
fossilization |
fosilleşme, taşıllaşma |
23313 |
fossilize |
fosilleşmek, fosilleştirmek |
23314 |
foster brother or sister |
süt kardeş |
23315 |
foster child |
evlatlık |
23316 |
foster mother |
sütanne |
23317 |
foster |
beslemek, bakmak, büyütmek, gelişmesine yardım etmek, geliştirmek, teşvik etmek, canlandırmak |
23318 |
fosterage |
teşvik |
23319 |
fosterling |
evlatlık, manevi evlat |
23320 |
foul bill of lading |
kusurlu konşimento |
23321 |
foul up |
içine etmek, içine sıçmak, berbat etmek |
23322 |
foul |
kirli, pis, iğrenç, (hava) kötü, bozuk, fırtınalı, kötü, haince, hain, berbat, faul, kirletmek, pisletmek, kirlenmek, pislenmek, faul yapmak |
23323 |
foulard |
fular, fular kılgası |
23324 |
foulmouthed |
ağzı bozuk, küfürbaz |
23325 |
foulness |
bozukluk, pislik, kir, günah, rezillik, adilik |
23326 |
found |
kurmak, yapmak, inşa etmek, kurmak, desteklemek, yaptırmak, temelini atmak |
23327 |
foundation anniversary |
kuruluş yıldönümü |
23328 |
foundation ceremony |
temel atma töreni |
23329 |
foundation engineering |
temel kıvcılığı, temel tekniği |
23330 |
foundation garment |
korse |
23331 |
foundation pile |
temel kazığı |
23332 |
foundation plate |
temel plakası |
23333 |
foundation soil |
temel zemini, temel toprağı |
23334 |
foundation stone |
temel taşı |
23335 |
foundation wall |
temel duvarı, taban duvarı |
23336 |
foundation |
kuruluş, tesis, vakıf, temel, özül, kurma, yapma |
23337 |
founder profit |
kurucu kazancı |
23338 |
founder |
kurucu, (gemi) su dolup batmak, başarısızlıkla sonuçlanmak, batmak |
23339 |
founder's share |
kurucu hisse senedi |
23340 |
founding capital |
kuruluş sermayesi |
23341 |
foundling |
buluntu, sokağa terk edilen bebek |
23342 |
foundry |
dökümhane |
23343 |
fountain pen |
dolmakalem |
23344 |
fountain |
çeşme, fıskiye, kaynak, köken, asıl |
23345 |
fountainhead |
pınar başı, memba |
23346 |
four |
dört |
23347 |
four-bladed |
dört kanatlı |
23348 |
four-colour printing |
dört renkli baskı |
23349 |
four-cycle engine |
dört zamanlı kozgaltka |
23350 |
four-cycle |
dört devirli |
23351 |
four-cylinder engine |
dört silindirli kozgaltka |
23352 |
four-dimensional |
dört boyutlu |
23353 |
four-footed |
dört ayaklı |
23354 |
four-layer |
dört tabakalı, dört katmanlı |
23355 |
four-letter word |
açık saçık söz, kabasöz |
23356 |
four-masted |
dört direkli |
23357 |
four-phase |
dört fazlı |
23358 |
four-poster |
dört direkli karyola |
23359 |
four-stroke engine |
dört zamanlı kozgaltka |
23360 |
four-wheel |
dört tekerlekli |
23361 |
fourfold |
dört kat, dört misli |
23362 |
fourhanded |
dört elli, dört kişilik, dört kol |
23363 |
fourscore |
seksen |
23364 |
foursome |
dörtlü türküm/takım |
23365 |
foursquare |
metin, sağlam, dobra dobra |
23366 |
fourteen |
ondört |
23367 |
fourteenth |
ondördüncü |
23368 |
fourth estate |
basın |
23369 |
fourth market |
dördüncü piyasa |
23370 |
fourth |
dördüncü |
23371 |
fourthly |
dördüncü olarak |
23372 |
fourwheel brake |
dört tekerlek eğleci |
23373 |
fourwheel |
dört tekerlekli |
23374 |
fovea |
vücutta küçük çukur |
23375 |
fowl |
kümes döngülü |
23376 |
fowler |
kuş avcısı, kuşçu |
23377 |
fowling piece |
av tüfeği, çifte |
23378 |
fox and geese |
körebe oyunu |
23379 |
fox chase |
tilki avı |
23380 |
fox grape |
yabani üzüm |
23381 |
fox terrier |
tilki teriyeri |
23382 |
fox |
tilki, aldatmak, kazıklamak, kandırmak, anlaşılması çok güç olmak, ...numarası yapmak, ayağına yatmak |
23383 |
foxglove |
yüksükotu, kovançiçeği, parmakotu |
23384 |
foxtail saw |
zıvana testeresi |
23385 |
foxtail |
tilki kuyruğu |
23386 |
foxtrot |
bir tür dans, fokstrot |
23387 |
foxy |
tilki gibi, kurnaz, güvenilmez, üçkâğıtçı |
23388 |
foyer |
fuaye, giriş, antre |
23389 |
fracas |
gürültü, patırtı, gürültülü kavga |
23390 |
fraction bar |
kesir çizgisi |
23391 |
fraction |
küçük parça, bölüm, kesim, kesir |
23392 |
fractional currency |
bozuk pul |
23393 |
fractional distillation |
ayrımsal damıtma |
23394 |
fractional insurance |
kısmi sigorta |
23395 |
fractional money |
bozuk pul |
23396 |
fractional reserve |
kısmi yedek |
23397 |
fractional |
çok küçük, çok ufak, önemsiz, kesirli |
23398 |
fractionally |
azıcık, birazcık |
23399 |
fractionate |
kısımlara ayırmak, damıtmak, tasfiye etmek |
23400 |
fractionating |
damıtma |
23401 |
fractionation |
parçalama, bölme |
23402 |
fractionize |
kesirlere ayırmak |
23403 |
fractious |
kavgacı, huysuz, aksi |
23404 |
fractiousness |
huysuzluk, serkeşlik |
23405 |
fractocumulus |
fraktokümülüs |
23406 |
fractostratus |
fraktostratus |
23407 |
fracture |
kırılma, çatlama, kırık, çatlak, kırılmak, çatlamak, kırmak, çatlatmak |
23408 |
fragile articles |
kırılabilen eşya |
23409 |
fragile |
kırılgan, gevrek, narin, nazik |
23410 |
fragility |
kırılganlık, gevreklik |
23411 |
fragment |
parça, kırıntı, parçalanmak, parçalara ayrılmak, bölük börçük olmak |
23412 |
fragmental |
parçalı, kopmuş parçalardan oluşan |
23413 |
fragmentary |
parça parça, parçalar halinde, eksik, bölük börçük, yarım yamalak |
23414 |
fragmentation |
parçalanma, dağılma |
23415 |
fragrance |
güzel koku |
23416 |
fragrant |
güzel kokulu |
23417 |
frail |
zayıf, dayanıksız, gevrek, narin, sağlıksız |
23418 |
frailty |
zayıflık, dayanıksızlık, narinlik |
23419 |
fraise |
siper kazığı |
23420 |
frame antenna |
çerçeve anten |
23421 |
frame counter |
resim sayacı |
23422 |
frame house |
ahşap ev |
23423 |
frame of mind |
ruh hali, ruhsal durum, düşünüş tarzı, mizaç |
23424 |
frame saw |
kol testeresi |
23425 |
frame |
çerçevelemek, dile getirmek, belirtmek, ifade etmek, uydurma kanıtlarla suçsuz birini suçlu göstermek ya da mahkum ettirmek, dalavere yapmak, gizli dolaplar çevirmek, iskelet, çatı, çerçeve, beden, gövde, vücut biçimi |
23426 |
frame-up |
hileli düzen |
23427 |
framed |
çerçeveli |
23428 |
frameless |
kadrsız, çerçevesiz |
23429 |
framer |
çerçeveleme jüyesi |
23430 |
frames per second |
saniyedeki kare sayısı, saniyede resim sayısı |
23431 |
framework agreement |
çerçeve anlaşması |
23432 |
framework |
çatı, iskelet, kafes |
23433 |
framing |
çerçeveleme, iskelet, çatı, kafes |
23434 |
franc |
frank |
23435 |
franc-tireur |
çeteci asker |
23436 |
France |
Fransa |
23437 |
franchise |
oy hakkı, ayrıcalık, hak, imtiyaz |
23438 |
francium |
fransiyum |
23439 |
franco |
franko |
23440 |
francolin |
çil, turaç |
23441 |
frangibility |
kırılma özelliği |
23442 |
frangible |
kırılabilir |
23443 |
frank |
doğru sözlü, açık sözlü, içten, samimi, (mektup) damgalamak |
23444 |
franked letter |
verginsiz gönderilen mektup |
23445 |
frankfurter |
domuz ya da sığır etinden yapılan baharatlı bir tür sosis |
23446 |
frankincense |
buhur, tütsü |
23447 |
franking machine |
damgalama kılgası |
23448 |
franking stamp |
pul damgası |
23449 |
Frankish |
Frenkçe, alafranga |
23450 |
franklin |
orta halli arazi sahibi |
23451 |
frankly |
açıkça, dobra dobra, açıkçası |
23452 |
frankness |
samimiyet, açık sözlülük |
23453 |
frantic |
çılgın |
23454 |
frantical |
çılgınca |
23455 |
frap |
sıkı bağlamak |
23456 |
frappe |
buzlu |
23457 |
fraternal |
kardeşlerle ilgili, kardeş gibi, kardeşçe |
23458 |
fraternity |
kardeşlik, birlik, cemiyet, dernek |
23459 |
fraternization |
arkadaşlık etme |
23460 |
fraternize |
kardeşçe davranmak, dost olmak |
23461 |
fratricide |
kardeş katili, kendi kardeşini öldürme |
23462 |
fraud department |
dolandırıcılık masası, dolandırıcılık şubesi |
23463 |
fraud |
sahtekârlık, dolandırıcılık, hile, düzenbaz, dolandırıcı |
23464 |
fraudulence |
hilekârlık |
23465 |
fraudulent bankrupt |
hileli müflis |
23466 |
fraudulent bankruptcy |
hileli iflas |
23467 |
fraudulent conveyance |
hileli devir, hileli temlik |
23468 |
fraudulent preference |
hileli tercih |
23469 |
fraudulent representation |
yalan beyanda bulunma |
23470 |
fraudulent |
hileli, hileyle kazanılan |
23471 |
fraudulently |
hile ile |
23472 |
fraught with danger |
çok tehlikeli |
23473 |
fraught |
dolu, yüklü, endişeli, kaygılı, gergin |
23474 |
fraxinella |
geyikotu |
23475 |
fray |
kavga, arbede, çekişme, yarışma, tartışma, yıpranmak, aşınmak, yıpratmak, aşındırmak |
23476 |
frayed nerves |
yıpranmış sinirler |
23477 |
frazzle |
yıpranma, yorulma, yıpratmak, yıpranmak |
23478 |
freak |
hilkat garibesi, ucube, acayip huyları/düşünceleri olan kimse, üşütük, kaçık, garip olay, koyu hayran, düşkün, hasta, görülmemiş, anormal, acayip, tuhaf, garibelik, şıltaklık, edabazlık, acayiplik, terslik, naz etmek, giç giç zarafat etmek, şıltaklık etmek, hokka çıkartmak, sefihlemek, sarsaklamak |
23479 |
freak-out |
uyuşturucuyla hayal âlemine dalma |
23480 |
freakish |
acayip, tuhaf, garip, anlamsız |
23481 |
freckle |
çil |
23482 |
freckled |
çilli |
23483 |
free alongside |
geminin bordasında teslim |
23484 |
free and easy |
rahat, kaygısız, teklifsiz |
23485 |
free area |
serbest bölge |
23486 |
free arts |
serbest meslekler |
23487 |
free balance |
faizsiz bakiye |
23488 |
free board |
pulsuz yemekler |
23489 |
free boarding school |
pulsuz yatılı mektep |
23490 |
free charge |
serbest yük, erkin yük |
23491 |
free competition |
serbest rekabet |
23492 |
free currency |
serbest döviz |
23493 |
free energy |
serbest enerji |
23494 |
free enterprise system |
hür teşebbüs jüyesi |
23495 |
free enterprise |
hür teşebbüs |
23496 |
free fall |
serbest düşüş, erkin düşüş |
23497 |
free field |
boş alan, serbest alan |
23498 |
free form |
bağımsız biçim |
23499 |
free from pain |
ağrıdan kurtulmuş |
23500 |
free from |
-sı yok, -sız, -siz, -den muaf |
23501 |
free gift |
karşılıksız hediye |
23502 |
free goods |
serbest mallar |
23503 |
free kick |
serbest vuruş, frikik |
23504 |
free labour |
serbest emek, sendikasız işçiler |
23505 |
free library |
halk kütüphanesi |
23506 |
free list |
gümrüksüz mallar listesi |
23507 |
free machining |
kolay işlenir |
23508 |
free market economy |
serbest piyasa ekonomisi |
23509 |
free market |
serbest piyasa |
23510 |
free motion |
serbest hareket |
23511 |
free of all charges |
bütün giderlerden muaf |
23512 |
free of charge |
verginsiz, parasız, pulsuz |
23513 |
free of customs duty |
gümrük vergisinden muaf |
23514 |
free of expense |
masrafsız |
23515 |
free of rent |
kirasız, bedava |
23516 |
free of tax |
vergisiz |
23517 |
free of taxes |
vergisiz, vergiden muaf |
23518 |
free of |
bedava, pulsuz |
23519 |
free on board |
güvertede teslim, gemide teslim |
23520 |
free port |
serbest liman, gümrükten muaf liman |
23521 |
free rate |
serbest kur |
23522 |
free reserve |
serbest rezerv |
23523 |
free running |
serbest hareketli |
23524 |
free share |
serbest hisse |
23525 |
free software |
hür yazılım, erkin yazılım |
23526 |
free space |
boş alan |
23527 |
free speech |
serbest konuşma özgürlüğü |
23528 |
free state |
bağımsız devlet |
23529 |
free thought |
özgür düşünce |
23530 |
free trade area |
serbest ticaret bölgesi |
23531 |
free trade zone |
serbest bölge |
23532 |
free trade |
serbest ticaret |
23533 |
free vowel |
engelsiz ünlü |
23534 |
free will |
istem özgürlüğü, irade özgürlüğü, hür irade |
23535 |
free |
hür, erkin, azat, bağımsız, erkin, boş, serbest, parasız, pulsuz, bedava, müft, havayi, (with ile) eli açık, cömert, rahat, tabii, içten, sabit olmayan, bağsız, gevşek, kullanılmayan, boş, (yol/geçit) açık, serbest, laubali, bambılı, teklifsiz, (from/of ile) -sız, -den uzak, erkin biçimde, bedavadan, pulsuz olarak, bedava, özgür bırakmak, serbest bırakmak, azat etmek, çözmek, gevşetmek, kurtarmak, izin vermek, muaf tutmak |
23536 |
free-for-all |
herkesin katıldığı kavga, meydan kavgası |
23537 |
free-hand |
elle yapılmış, elle çizilmiş |
23538 |
free-spoken |
açıksözlü |
23539 |
freeboard |
fribord |
23540 |
freebooter |
korsan, haydut |
23541 |
freeborn |
hür doğmuş |
23542 |
freedom of the city |
fahri hemşirelik, onursal hemşirelik |
23543 |
freedom of the press |
basın özgürlüğü |
23544 |
freedom of thought |
fikir hürriyeti |
23545 |
freedom |
özgürlük, erkinlik, bağımsızlık, erkinlik |
23546 |
freehand |
(çizim/resim/vb.) alet kullanmadan elle yapılmış |
23547 |
freehold |
mülkiyet, mülk |
23548 |
freeholder |
mülk sahibi |
23549 |
freelance |
serbest yazar/sanatçı |
23550 |
freeload |
otlakçılık etmek, başkalarının sırtından geçinmek |
23551 |
freeloader |
otlakçı, beleşçi |
23552 |
freely |
çekinmeden, rahatça, seve seve, açıkça, dobra dobra, saklamadan, serbestçe, kısıtlanmadan, engellenmeden |
23553 |
freeman |
köle olmayan kimse, hür adam, hemşeri |
23554 |
Freemason |
Farmason |
23555 |
freesia |
frezya |
23556 |
freestone |
kolay yontulan taş, Malta taşı, yarma şeftali |
23557 |
freeway |
karayolu |
23558 |
freewheel |
yokuş aşağı pedal çevirmeden sürmek |
23559 |
freewill |
gönüllü, kendiliğinden yapılan, elindelik |
23560 |
freeze on wages |
verginlerin dondurulması |
23561 |
freeze prices |
fiyatları dondurmak |
23562 |
freeze the prices |
fiyatları dondurmak |
23563 |
freeze the wages |
verginleri dondurmak |
23564 |
freeze wages |
verginleri dondurmak |
23565 |
freeze |
donmak, dondurmak, (hava) çok soğuk olmak, buz gibi olmak, çok üşümek, donmak, donakalmak, (fiyat/vergin/vb.) dondurmak, narh koymak, donma, soğuk hava, don, dondurucu soğuk, (vergin/fiyat/vb.) dondurma |
23566 |
freezer |
soğutucu, buzluk, dondurucu |
23567 |
freezing level |
donma seviyesi |
23568 |
freezing mixture |
donma karışımı |
23569 |
freezing point |
donma çekidi |
23570 |
freezing temperature |
donma sıcaklığı, katılaşma sıcaklığı |
23571 |
freezing |
dondurucu, donma, dondurma, çok soğuk |
23572 |
freight bill |
irsaliye, gönderme belgesi |
23573 |
freight car |
yük vagonu |
23574 |
freight elevator |
yük asansörü |
23575 |
freight lift |
yük asansörü |
23576 |
freight note |
navlun faturası, navlun pusulası |
23577 |
freight rate |
taşıma vergini |
23578 |
freight station |
yük istasyonu |
23579 |
freight terms |
taşıma koşulları |
23580 |
freight train |
yük treni, marşandiz |
23581 |
freight |
taşıma, nakliye, yük, eşya |
23582 |
freightage |
navlun, yük, eşya, nakliye vergini |
23583 |
freighter |
yük gemisi/uçağı, kargo |
23584 |
freightliner |
konteyner treni |
23585 |
French barley |
frenkarpası |
23586 |
French beans |
taze fasulye |
23587 |
French chalk |
terzi tebeşiri, terzi sabunu |
23588 |
French doors |
fransızbalkonu, fransız penceresi |
23589 |
French fries |
kızarmış parmak çisil |
23590 |
French horn |
korno, Fransız kornosu |
23591 |
French letters |
kaput, prezervatif |
23592 |
French loaf |
francala |
23593 |
French window |
balkon kapısı |
23594 |
French |
Fransız, Fransızca, (the ile) Fransızlar |
23595 |
Frenchify |
Fransızlaştırmak |
23596 |
Frenchman |
Fransız |
23597 |
frenetic |
çılgın, azgın |
23598 |
frenzied |
çılgın, çılgınca, delice, taşkın, coşkun |
23599 |
frenzy |
çılgınlık, delilik, taşkınlık, cinnet, azgınlık, kudurganlık |
23600 |
freon |
freon |
23601 |
frequency changer |
frekans değiştirici |
23602 |
frequency channel |
tezlik arnası |
23603 |
frequency control |
frekans kontrolü |
23604 |
frequency curve |
frekans eğrisi, sıklık eğrisi |
23605 |
frequency distribution |
frekans dağılımı, sıklık dağılımı |
23606 |
frequency error |
frekans hatası |
23607 |
frequency graph |
frekans grafiği |
23608 |
frequency indicator |
frekans gösterici |
23609 |
frequency modulation |
frekans modülasyonu |
23610 |
frequency response |
frekans cevabı |
23611 |
frequency |
sık sık oluş, sıklık, frekans |
23612 |
frequent |
yaygın, sık sık olan, olağan, alışılmış, sık görülen, sık geçen, sık sık gitmek, dadanmak |
23613 |
frequentation |
bir yere sık gitme |
23614 |
frequentative |
tekrarlama bildiren |
23615 |
frequenter |
bir yere sık sık giden kimse, müdavim |
23616 |
frequently |
sık sık |
23617 |
fresco |
fresk |
23618 |
fresh air inlet |
taze hava girişi |
23619 |
fresh air ventilator |
taze hava vantilatörü |
23620 |
fresh air |
taze hava, temiz hava |
23621 |
fresh blood |
taze kan, yeni eleman |
23622 |
fresh breeze |
sert briz, şiddetli rüzgâr |
23623 |
fresh money |
taze pul |
23624 |
fresh water |
tatlı su |
23625 |
fresh |
taze, körpe, yeni, temiz, tatlı, temiz, kullanılmamış, taze pişmiş, (su/vb.) tatlı, yorulmamış, dinç, taze, sağlıklı, genç, taze, rüzgârlı ve serin, sert, deneyimsiz, toy, acemi, çiçeği burnunda, küstah, arsız, sulu |
23626 |
freshen up |
yıkanmak, rahatlamak, canlan(dır)mak |
23627 |
freshen |
(rüzgâr) sertleşmek |
23628 |
fresher |
birdemde birinci sınıf öğrencisi |
23629 |
freshet |
yağmur seli |
23630 |
freshly |
anca, henüz, daha şimdi |
23631 |
freshman |
bkz.fresher |
23632 |
freshness |
tazelik, yenilik, dirilik, acemilik |
23633 |
freshwater fishery |
tatlı su balıkçılığı |
23634 |
freshwater lake |
tatlı su gölü |
23635 |
freshwater |
tatlı su |
23636 |
Fresnel lens |
Fresnel merceği |
23637 |
Fresnel |
Fresnel |
23638 |
fret and fume |
mırıldanmak |
23639 |
fret saw |
kıl testere, oyma testere |
23640 |
fret |
(sürekli olarak) üzülmek, sıkılmak, kaygılanmak, huysuzlanmak |
23641 |
fretful |
sıkıntılı, ters, huysuz |
23642 |
fretfulness |
huysuzluk |
23643 |
fretted |
nakış ile süslenmiş |
23644 |
fretwork |
ağaç oymacılığı/oyma |
23645 |
friability |
gevreklik, çabuk ufalanma |
23646 |
friable |
gevrek, kolay ufalanabilir |
23647 |
fribble |
boşa zaman harcamak, oyalanmak |
23648 |
fricassee |
beyaz soslu et yahnisi, salçalı et, yahni pişirmek, salçalı yemek yapmak |
23649 |
fricative |
sürtüşmeli, daraltılı (ses), sürtüşmeli, daraltılı (ses) |
23650 |
friction brake |
sürtünmeli eğleç |
23651 |
friction lining |
sürtünme balatası |
23652 |
friction loss |
sürtünme kaybı, sürtünme yitimi |
23653 |
friction resistance |
sürtünme direnci |
23654 |
friction tape |
izole bant |
23655 |
friction |
sürtme, sürtünme, anlaşmazlık, sürtüşme |
23656 |
frictional electricity |
sürtünme elektriği |
23657 |
frictional force |
sürtünme kuvveti |
23658 |
frictional loss |
sürtünme kaybı |
23659 |
frictional resistance |
sürtünme direnci |
23660 |
frictional |
sürtünme ile ilgili |
23661 |
frictionless |
sürtünmesiz |
23662 |
Friday |
Cuma |
23663 |
fridge |
buzdolabı |
23664 |
fried egg |
sahanda yumurta |
23665 |
fried |
kızarmış, yağda pişirilmiş |
23666 |
friend of the court |
bilirkişi, uzman müşavir |
23667 |
friend |
arkadaş, tomdaş, dost |
23668 |
friendless |
dostu olmayan, arkadaşsız, kimsesiz |
23669 |
friendly match |
dostluk maçı |
23670 |
Friendly Society |
Yardımlaşma Derneği |
23671 |
friendly |
dost, dostça, arkadaşça, yardımsever, içten, sıcak |
23672 |
friendship |
dostluk, arkadaşlık |
23673 |
frieze |
duvar ya da tavan süsü, friz |
23674 |
friezing machine |
ratine kılgası |
23675 |
frigate |
firkateyn |
23676 |
fright |
korku |
23677 |
frighten one out of one's wits |
yüreğini oynatmak |
23678 |
frighten |
korkutmak, ürkütmek |
23679 |
frightened |
korkmuş, ürkmüş |
23680 |
frightening |
korkutucu, ürkütücü |
23681 |
frightful |
korkunç, korku verici, ürkütücü, müthiş, berbat |
23682 |
frightfully |
korkunç bir şekilde |
23683 |
frightfulness |
korkunçluk, iğrençlik, dehşet |
23684 |
frigid |
çok soğuk, buz gibi, dondurucu, (kişi/davranış/vb.) soğuk, cansız, resmi, buz gibi, (kadın) (cinsî yönden) soğuk, frijit |
23685 |
frigidity |
soğukluk |
23686 |
frigidly |
soğuk bir şekilde, duygusuzca |
23687 |
frigorific |
soğutucu, soğutmalı |
23688 |
frill |
dik yakalık, büzmeli haşiye, büzme, bezekçilik, özünü çekme, lokalanma, farbala, fırfır, gereksiz süs |
23689 |
frillies |
kadın iç çamaşırı |
23690 |
frills |
gereksiz süs, gösteriş |
23691 |
frilly |
fırfırlı |
23692 |
fringe benefits |
işte ek olanaklar |
23693 |
fringe |
saçak, perçem, kenar |
23694 |
fringed |
saçaklı, kenarlı |
23695 |
frippery |
cicili bicili, ucuz giysi, değersiz süs |
23696 |
friseur |
kadın berberi |
23697 |
frisk |
sıçrayıp oynamak, hoplayıp zıplamak, koşuşmak, oynaşmak, (kiminse) üstünü aramak |
23698 |
friskiness |
neşe, canlılık |
23699 |
frisky |
oynak, oyuncu, canlı |
23700 |
frit |
cam hamuru, sır, ısıtıp yumuşatmak |
23701 |
fritillary |
zambağa benzer bir çiçek, benekli kelebek |
23702 |
fritter away |
boşuna sarf etmek, israf etmek |
23703 |
fritter |
(away ile) (pul/zaman/vb.) çarçur etmek, boşa harcamak, öldürmek |
23704 |
frivol |
vakit öldürmek, eğlenmek |
23705 |
frivolity |
havailik, sululuk, saçmalık |
23706 |
frivolous |
sulu, havai, hoppa, bambılı |
23707 |
frizz |
(saç) kıvırmak |
23708 |
frizzle |
bukle, cızırdatarak kızartmak, kıvrım kıvrım olmak |
23709 |
frizzly |
cingelek |
23710 |
frizzy |
(saç) kıvırcık, cingelek |
23711 |
fro |
be |
23712 |
frock coat |
redingot |
23713 |
frock |
uşak paltarı, kadın paltarı, kadın giysisi, don, aba |
23714 |
frog in the throat |
ses kısılması |
23715 |
frog |
kurbağa |
23716 |
frogman |
kurbağaadam |
23717 |
frolic |
gülüp oynama, eğlenme, eğlenti, neşe, hoplayıp sıçramak, oynamak |
23718 |
frolicsome |
eğlenceyi seven, şen, oynak |
23719 |
from A to Z |
A'dan Z'ye kadar, başından sonuna kadar, bütün tafsilatıyla, her şeyiyle |
23720 |
from above |
yukarıdan, gökten, tepeden inme, Allahtan |
23721 |
from afar |
uzaktan |
23722 |
from all quarters |
dört bir yandan |
23723 |
from beginning to end |
baştan sona |
23724 |
from childhood |
çocukluktan beri |
23725 |
from day to day |
günden güne, günbegün |
23726 |
from hand to hand |
elden ele |
23727 |
from head to foot |
tepeden tırnağa |
23728 |
from now on |
bundan böyle, bundan sonra |
23729 |
from scratch |
sıfırdan başlayarak |
23730 |
from seven to seventy |
yediden yetmişe |
23731 |
from soup to nuts |
iğneden ipliğe kadar |
23732 |
from start to finish |
baştan sona |
23733 |
from stem to stern |
dip doruk |
23734 |
from the bottom of one's heart |
can-ı gönülden |
23735 |
from the cradle to the grave |
beşikten mezara |
23736 |
from the standpoint of |
bakımından, açısından |
23737 |
from the word go |
baştan |
23738 |
from then |
o zamandan |
23739 |
from time to time |
ara sıra |
23740 |
from tomorrow on |
yarından itibaren |
23741 |
from top to bottom |
baştan başa, tepeden tırnağa |
23742 |
from |
--dan, itibaren, -den beri, -den bu yana, nedeniyle, yüzünden, -den ötürü, -den, -dan |
23743 |
frond |
bileşik yaprak, hurma yaprağı |
23744 |
front axle |
ön dingil, ön aks |
23745 |
front bumper |
ön tampon |
23746 |
front door |
ön kapı |
23747 |
front elevation |
bina ön cephesi, önden görünüş |
23748 |
front end fee |
yönetim komisyonu |
23749 |
front facade |
cephe, önyüz, alnaç |
23750 |
front face |
ön yüz |
23751 |
front fender |
ön çamurluk |
23752 |
front headlight |
ön far |
23753 |
front line |
cephe |
23754 |
front mudguard |
ön çamurluk |
23755 |
front page |
ön sayfa, baş sayfa |
23756 |
front wheel |
ön tekerlek |
23757 |
front wing |
ön çamurluk |
23758 |
front |
ön, kabak, ön taraf, önemli mevki, en ön yer, yüz, cephe, yüz, çehre, cephe, yaygın ve etkin politik hareket, paravana, maske, davranış, tavır, hareket, ile karşı karşıya olmak, -e bakmak, -in karşısında olmak, önde yer alan, önde bulunan, öndeki, önle ilgili, önde gelen, ön |
23759 |
front-benchers |
bakanlar |
23760 |
front-wheel brake |
ön tekerlek eğleci, ön eğleç |
23761 |
front-wheel drive |
önden çekişli |
23762 |
frontage |
bina cephesi |
23763 |
frontal attack |
cepheden taarruz |
23764 |
frontal bone |
alın sümüğü |
23765 |
frontal muscle |
alın kası |
23766 |
frontal |
ön, (saldırı) cepheden |
23767 |
frontier |
sınır, hudut |
23768 |
frontispiece |
cephe, yüz |
23769 |
frontlet |
döngül alnı |
23770 |
frontogenesis |
frontojenez, yeni cephe doğuşu |
23771 |
frontolysis |
frontoliz, cephe eriyişi |
23772 |
fronton |
fronton, alınlık |
23773 |
frost fog |
buzlu sis |
23774 |
frost heave |
donma şişmesi, donma kabarması |
23775 |
frost line |
don sınırı |
23776 |
frost resistance |
dona karşı direnç, don direnci |
23777 |
frost |
ayaz, don, kırağı, donmak, buzlanmak, kırağı ile kaplanmak, (cam) buzlandırmak |
23778 |
frost-proof |
donmaz, donma yapmaz |
23779 |
frostbite |
soğuk ısırması |
23780 |
frostbitten |
donmuş, soğuktan çürümüş |
23781 |
frosted glass |
buzlu cam |
23782 |
frosted |
buzla kaplı, buzlu, mat, sütlü |
23783 |
frostiness |
soğuk, don |
23784 |
frosty |
dondurucu, içten olmayan, soğuk |
23785 |
froth |
köpük, köpürmek, köpüklenmek |
23786 |
frothiness |
köpüklenme, köpürme |
23787 |
frothy |
köpüklü |
23788 |
froufrou |
hışırtı |
23789 |
froward |
ters, aksi, inatçı, asi, serkeş, dik kafalı |
23790 |
frowardness |
terslik |
23791 |
frown on |
uygun görmemek, karşı çıkmak, menetmek |
23792 |
frown |
kaşlarını çatmak |
23793 |
frowning |
buruşturulmuş, çatılmış, onaylamayan |
23794 |
frowsty |
sıkıcı, küf kokulu |
23795 |
frowsy |
şapşal |
23796 |
frowziness |
küf kokma |
23797 |
frowzy |
kötü kokulu, küf kokulu, pasaklı |
23798 |
frozen account |
dondurulmuş hesap, bloke hesap |
23799 |
frozen assets |
donmuş mevduat |
23800 |
frozen credit |
donmuş kredi |
23801 |
frozen food |
dondurulmuş yiyecek |
23802 |
frozen meat |
dondurulmuş et |
23803 |
frozen |
donmuş, dondurulmuş, buz kesilmiş |
23804 |
fructiferous |
meyve veren, verimli |
23805 |
fructify |
meyve vermek, sonuç vermek |
23806 |
fructose |
früktoz, meyve şekeri |
23807 |
fructuous |
meyve veren, kazançlı |
23808 |
frugal |
tutumlu, ucuz |
23809 |
frugality |
tutumluluk, tutum, ucuzluk |
23810 |
frugivorous |
meyve ile beslenen |
23811 |
fruit basket |
meyve sepeti |
23812 |
fruit bud |
meyve tomurcuğu |
23813 |
fruit cake |
meyveli kek |
23814 |
fruit juice |
meyve suyu |
23815 |
fruit knife |
meyve bıçağı |
23816 |
fruit machine |
pul kılgası |
23817 |
fruit sugar |
meyve şekeri |
23818 |
fruit tree |
meyve ağacı |
23819 |
fruit |
meyve, sonuç, ürün, meyve, meyve vermek |
23820 |
fruitage |
meyve |
23821 |
fruiter |
meyve gemisi, meyve ağacı |
23822 |
fruiterer |
meyve satıcısı, meyveci |
23823 |
fruitful |
sonuç veren, verimli |
23824 |
fruitfulness |
bereket |
23825 |
fruition |
muradına erme, istediğini elde etme, gerçekleşme |
23826 |
fruitless |
meyvesiz, kısır, sonuçsuz, başarısız, kârsız, verimsiz |
23827 |
fruitlessly |
nafile |
23828 |
fruity |
meyve tadında, meyve kokusunda, meyve gibi, meyveli, olgun |
23829 |
frumentaceous |
buğday türünden |
23830 |
frumenty |
bulgur sütlacı |
23831 |
frump |
acayip kılıklı kadın |
23832 |
frumpy |
derbeder kılıklı, eski moda giyinmiş |
23833 |
frustrate |
boşa çıkarmak, engel olmak, bozmak, engellemek, düş kırıklığına uğratmak, hüsrana uğratmak, sinirlerini bozmak |
23834 |
frustration |
engelleme, bozma, engellenme, düş kırıklığı, hüsran, sinir bozucu şey |
23835 |
frustum of a cone |
kesik koni |
23836 |
frustum |
koni gövdesi |
23837 |
fruticose |
çalıya benzer |
23838 |
fry |
(yağda) kızartmak, kızarmak |
23839 |
fry-pan |
tava |
23840 |
fryer |
piliç kızartıcısı |
23841 |
frying-pan |
tava |
23842 |
fuchsia |
küpeçiçeği |
23843 |
fuchsine |
füksin |
23844 |
fuck about |
aptalca davranmak |
23845 |
fuck around |
aptalca davranmak |
23846 |
fuck off |
siktir olup gitmek, aptalca davranmak |
23847 |
fuck up |
içine sıçmak, sıçıp batırmak |
23848 |
fuck |
sikişmek, sikmek, sikiş, sikişen kimse, sikici, kab, kahretsin!, hay anasını! |
23849 |
fucker |
salak, aptal, kafasız, sikici, vurucu |
23850 |
fucking |
kahrolası, lanet olası |
23851 |
fuddle |
zihnini karıştırmak, şaşırtmak |
23852 |
fuddled |
çakırkeyf, kafası dumanlı |
23853 |
fuddy-duddy |
eski kafalı, tutucu, örümcek kafalı kimse |
23854 |
fudge |
bir çeşit yumuşak şekerleme |
23855 |
fuel alarm |
yakıt seviyesi alarmı |
23856 |
fuel cam |
yakıt kamı |
23857 |
fuel can |
benzin bidonu |
23858 |
fuel cock |
gazocağı musluğu |
23859 |
fuel consumption |
yakıt sarfiyatı, yakıt tüketimi |
23860 |
fuel economy |
yakıt ekonomisi, yakıt tasarrufu |
23861 |
fuel element |
yakıt maddesi |
23862 |
fuel feed pump |
mazot pompası, yakıt besleme pompası |
23863 |
fuel feed |
yakıt besleme, yakıt verme |
23864 |
fuel filter |
yakıt filtresi, yakıt süzgeci |
23865 |
fuel gas |
yakıt gazı |
23866 |
fuel gauge |
yakıt göstergesi |
23867 |
fuel hose |
yakıt hortumu |
23868 |
fuel injection pump |
enjeksiyon pompası |
23869 |
fuel injector |
mazot enjektörü, yakıt enjektörü |
23870 |
fuel level |
yakıt düzeyi |
23871 |
fuel line |
yakıt borusu |
23872 |
fuel oil |
fuel oil, yağyakıt, mazot, akaryakıt |
23873 |
fuel pressure |
yakıt basıncı |
23874 |
fuel pump |
yakıt pompası, benzin pompası |
23875 |
fuel rating |
yakıt oranı |
23876 |
fuel reserve tank |
yedek yakıtlık, yedek yakıt deposu |
23877 |
fuel rod |
yakıt çubuğu |
23878 |
fuel saving |
yakıt tasarrufu |
23879 |
fuel strainer |
yakıt filtresi, yakıt süzgeci |
23880 |
fuel supply |
yakıt iletimi, yakıt sevkıyatı |
23881 |
fuel tank |
yakıt deposu, yakıtlık |
23882 |
fuel tanker |
akaryakıt tankeri |
23883 |
fuel truck |
yakıt tankeri |
23884 |
fuel wood |
yakacak odun |
23885 |
fuel |
yakıt, yakacak, benzin, yakıt vermek, yakıt almak |
23886 |
fuelling |
yakıt verme, yakıt doldurma |
23887 |
fugacious |
geçici, ömürsüz, uçucu |
23888 |
fugacity |
uçuculuk, uçarlık, kaçarlık, fanilik |
23889 |
fuggy |
havasız |
23890 |
fugitive |
kaçak, anımsanması güç, akılda tutulması zor, uzun sürmeyen, geçici, gidici, kaçak kimse, kaçak |
23891 |
fugue |
füg |
23892 |
fulcrum lever |
dayanak kolu |
23893 |
fulcrum |
(kaldıraç) dayanak çekidi, taşıma çekidi, mesnet |
23894 |
fulfil |
yerine getirmek, yapmak, gereksinimlerini gidermek, tatmin etmek, gerçekleştirmek, yapmak |
23895 |
fulfill |
bkz.fulfil |
23896 |
fulfilment |
yapma, yerine getirme, gerçekleştirme, ifa |
23897 |
fulgent |
çok parlak, şaşaalı |
23898 |
fuliginous |
isli, kurumlu |
23899 |
full admiral |
oramiral |
23900 |
full automatic |
tam otomatik |
23901 |
full board |
tam pansiyon |
23902 |
full brother |
öz erkek kardeş |
23903 |
full circle |
tam daire |
23904 |
full costing |
tam maliyetleme |
23905 |
full coverage collision insurance |
kasko sigortası |
23906 |
full diet |
yüksek değerli besin |
23907 |
full dress |
resmi elbise, frak |
23908 |
full employment |
tam istihdam |
23909 |
full general |
orgeneral |
23910 |
full military honours |
askeri cenaze töreni |
23911 |
full moon |
dolunay |
23912 |
full of beans |
hayat dolu, neşeli, keyifli |
23913 |
full payment |
tam ödeme |
23914 |
full powers |
tam yetki |
23915 |
full sail |
pupa yelken |
23916 |
full size |
doğal boy, tam boyut |
23917 |
full speed |
tam devir, tam hız, tam sürat, tam yol |
23918 |
full steam ahead |
son süratle ileri |
23919 |
full stop |
çekit, nokta |
23920 |
full time job |
tamgün iş |
23921 |
full to capacity |
tamamen dolu |
23922 |
full to replete |
tıka basa dolu |
23923 |
full up |
dopdolu, komple, mahşer gibi, mahşeri |
23924 |
full |
dolu, dolu, kalabalık, doymuş, tok, (giysi) gevşek, bol, en çok, en yüksek, en fazla, maksimum, (of ile) yalnızca -i düşünen, -den başka şey düşünmeyen, -le dopdolu, yuvarlak, toparlak, dopdolu, taşkın, coşkun, doğruca, doğrudan, direkt olarak, çok |
23925 |
full-blooded |
saf kan, cins, dinç, gürbüz |
23926 |
full-blown |
(çiçek) tamamen açılmış, tam |
23927 |
full-fledged |
tüyleri büyümüş |
23928 |
full-grown |
tam gelişmiş, iyi gelişmiş |
23929 |
full-length film |
uzun metrajlı yanka, uzun yanka |
23930 |
full-length |
(yaçın) insanı tam olarak gösteren, boy |
23931 |
full-load |
tam yük |
23932 |
full-paid |
tam ödenmiş |
23933 |
full-scale |
orijinal ölçülerde, tüm gücünü kullanan |
23934 |
full-time |
fultaym, tamgün, tümgün, fultaym, tamgün, tümgün |
23935 |
full-wave |
tam dalga |
23936 |
fullback |
bek oyuncu, savunma |
23937 |
fuller |
çırpıcı, dinkleme kılgası |
23938 |
fuller's earth |
kil |
23939 |
fullery |
çuhahane, çırpıcı yeri |
23940 |
fullface |
cepheden alınmış yaçın, kalın harf |
23941 |
fulling mill |
dinkleme kılgası, çırpıcı tezgâhı |
23942 |
fulling |
dinkleme |
23943 |
fullness |
doluluk, dolgunluk, bolluk, şişmanlık |
23944 |
fully automatic machine |
tam otomatik kılga |
23945 |
fully automatic |
tam otomatik |
23946 |
fully fashioned |
bedeni sımsıkı saran |
23947 |
fully fledged |
tam yetkili |
23948 |
fully paid |
tamamen ödenmiş |
23949 |
fully synthetic |
tamamen sentetik |
23950 |
fully |
en az, en azından, tamamen, tam olarak, tümüyle |
23951 |
fulminant |
gürleyen, ateş püskürten |
23952 |
fulminate |
fulminat, patlamak, infilak etmek, gürlemek, ateş püskürmek |
23953 |
fulminating |
patlayıcı |
23954 |
fulmination |
patlama, infilak etme, ateş püskürme |
23955 |
fulminatory |
gürleyen, dehşet şaçan |
23956 |
fulminic acid |
fulminik asit |
23957 |
fulminic |
fulminik |
23958 |
fulsome |
bıktırıcı, aşırı |
23959 |
fulvous |
kırmızımtıl sarı, sarımtıl, konur |
23960 |
fumaric acid |
fumarik asit |
23961 |
fumaric |
fumarik |
23962 |
fumarole |
fümerol, tüten |
23963 |
fumble |
el yordamıyla aramak, yoklamak, el yordamıyla yürümek, beceriksizce yapmak, elleri dolaşmak |
23964 |
fumbler |
beceriksiz kişi |
23965 |
fume |
duman, buhar, gaz, öfkelenmek, kızmak, patlamak, köpürmek, duman çıkarmak, tütmek |
23966 |
fumigant |
tütsü, dezenfektan |
23967 |
fumigate |
buharla dezenfekte etmek, tütsülemek |
23968 |
fumigation |
buharla dezenfekte etme, buhardan geçirme |
23969 |
fumigator |
dezenfekte aleti |
23970 |
fumitory |
şahtere |
23971 |
fun |
oyunculuk, neşe, eğlence, zevk |
23972 |
funambulist |
ip çambazı |
23973 |
function keys |
işlev tuşları, fonksiyon tuşları |
23974 |
function table |
işlev kestesi |
23975 |
function |
görev, iş, işlev, fonksiyon, amaç, resmi ya da özel tören, merasim, çalışmak, işlemek, iş görmek |
23976 |
functional accounting |
uygulamalı muhasebe, sorumluluk muhasebesi |
23977 |
functional analysis |
fonksiyonel analiz, işlevsel çözümleme |
23978 |
functional character |
işlevsel karakter |
23979 |
functional group |
işlevsel türküm, fonksiyonel türküm |
23980 |
functional linguistics |
görevsel dilbilim, işlevsel dilbilim |
23981 |
functional |
işlevsel, fonksiyonel, görevini yapar, iş görür, pratik |
23982 |
functionalism |
görevselcilik, işlevselcilik |
23983 |
functionalist |
görevselci, işlevselci, görevselci, işlevselci |
23984 |
functionality |
işlevsellik, fonksiyonellik |
23985 |
functionary |
görevli, memur |
23986 |
functioning |
işler durumda |
23987 |
functor |
fonktör, izleç |
23988 |
fund administration |
sermaye idaresi |
23989 |
fund |
sermaye, pul, fon, stok, birikim, pul sağlamak, finanse etmek |
23990 |
fundament |
temel, taban, makat, kıç |
23991 |
fundamental analysis |
esas analiz |
23992 |
fundamental colour |
esas renk, ana renk |
23993 |
fundamental component |
temel bileşen |
23994 |
fundamental form |
temel biçim |
23995 |
fundamental group |
temel türküm, temel öbek |
23996 |
fundamental particle |
temel parçacık |
23997 |
fundamental rights |
temel haklar |
23998 |
fundamental series |
temel seri |
23999 |
fundamental structure |
temel yapı |
24000 |
fundamental unit |
temel birim |
24001 |
fundamental |
esas, ana, belli başlı, temel, en gerekli, önemli, kural, temel ilke, esas kanun |
24002 |
fundamentalism |
aşırı tutuculuk |
24003 |
fundamentally |
esaslı olarak, esas itibariyle |
24004 |
funded debt |
konsolide borç |
24005 |
funding |
kısa vadeli borcun uzun vadeli borca dönüştürülmes |
24006 |
funds in cash |
nakit fon |
24007 |
funds statement |
mali durum |
24008 |
fundus |
gözdibi |
24009 |
funeral home |
ölülerin yıkandığı bina |
24010 |
funeral march |
cenaze marşı |
24011 |
funeral procession |
cenaze alayı |
24012 |
funeral |
cenaze töreni, gömme, cenaze alayı |
24013 |
funerary |
cenaze törenine ait, karanlık, kasvetli |
24014 |
funereal |
mahzun, üzgün, hüzünlü, kasvetli, cenaze törenine yakışır |
24015 |
funfair |
eğlence parkı, lunapark |
24016 |
fungal |
mantarsı, mantar gibi, mantarla ilgili |
24017 |
fungi- |
(önek) mantara ait, küf |
24018 |
fungible |
misli |
24019 |
fungicide |
mantar ilacı |
24020 |
fungoid |
mantara benzeyen |
24021 |
fungous |
mantarla ilgili, sünger gibi |
24022 |
fungus |
mantar |
24023 |
funicular |
dağ demiryolu |
24024 |
funk |
büyük korku, dehşet, (nedense) çekinmek, uzak durmak, korkmak, kaçmak |
24025 |
funky |
fanki, çok iyi, müthiş, acayip, o biçim, süper |
24026 |
funnel cloud |
bulut hortumu |
24027 |
funnel |
huni, baca, huniden geçirmek, huniden geçirmek, (dar/kalabalık bir yerden) zorlukla geçmek |
24028 |
funnies |
çizgi öykü, espri, şaka |
24029 |
funnily enough |
ne gariptir ki |
24030 |
funnily |
garip bir şekilde, komik, bir şekilde |
24031 |
funny |
gülünç, komik, kızık, acayip, tuhaf, garip |
24032 |
funster |
şakacı kimse |
24033 |
fur coat |
kürk manto |
24034 |
fur |
kürk, post, dil pası, kazan taşı |
24035 |
furan |
furan |
24036 |
furbelow |
farbala, fırfır, saçak |
24037 |
furbish |
cilalamak, pasını çıkarmak, parlatmak, tazelemek |
24038 |
furcate |
çatallı, dallı, çatallanmak, bölünmek, ayrılmak |
24039 |
furcation |
çatallanma, dallanma |
24040 |
furfur |
kepek (saçta) |
24041 |
furfuraceous |
kepekli, pullu |
24042 |
furious |
öfkeli, kızgın, köpürmüş, kudurmuş, tepesi atmış, sinirli, şiddetli, güçlü, azgın |
24043 |
furiousness |
kızgınlık |
24044 |
furl |
(şemsiye/yelken/bayrak/vb.) sarmak |
24045 |
furlong |
metrelik uzunluk |
24046 |
furlough |
sıla izni, sıla izni vermek |
24047 |
furnace brick |
fırın tuğlası |
24048 |
furnace |
ocak, fırın |
24049 |
furnish information |
bilgi vermek |
24050 |
furnish |
vermek, sağlamak, tedarik etmek, döşemek, donatmak |
24051 |
furnished room |
mobilyalı oda |
24052 |
furnished |
möbleli, döşeli |
24053 |
furnisher |
döşemeci, mobilyacı |
24054 |
furnishing fabrics |
döşemelik kumaşlar |
24055 |
furnishings |
döşeme, mobilya, takım, mefruşat |
24056 |
furniture |
mobilya |
24057 |
furore |
taşkınlık, kızgınlık, velvele |
24058 |
furred |
kürklü, kürk kaplı |
24059 |
furrier |
kürkçü |
24060 |
furriery |
kürkçülük, kürkçü dükkânı |
24061 |
furrow |
(toprakta) saban izi, (alın ya da yüzde) kırışıklık, çizgi, iz açmak, kırıştırmak |
24062 |
furry |
kürklü, kürk gibi |
24063 |
further particulars |
fazla tafsilat |
24064 |
further |
daha fazla, daha ileri, daha uzağa, daha ilerde, daha uzakta, başka yere, başka yerde, ayrıca, üstelik, başka, bir başka, daha, bundan başka, başka bir, yeni, daha uzak, daha uzaktaki, ilerlemesine yardım etmek, destek olmak |
24065 |
furtherance |
yardım |
24066 |
furthermore |
bundan başka, ayrıca, üstelik, bunun yanında |
24067 |
furthermost |
en uzak, en uzağa, en uzakta |
24068 |
furthest |
en uzak, en uzağa |
24069 |
furtive |
şüphe uyandıran, kaçamak, sinsi, suçlu izlenimi uyandıran |
24070 |
furtively |
gizlice, sinsi sinsi |
24071 |
furtiveness |
sinsilik |
24072 |
furuncle |
çıban, kan çıbanı |
24073 |
fury |
korkunç öfke, kızgınlık, hiddet, şiddet |
24074 |
fusain |
fusain, telli kömür |
24075 |
fuscous |
grimsi kahverengi, koyu renk |
24076 |
fuse alarm |
sigorta alarmı |
24077 |
fuse box |
sigorta kutusu |
24078 |
fuse clip |
sigorta kelepçesi |
24079 |
fuse holder |
sigorta yuvası, sigorta tutucu |
24080 |
fuse socket |
sigorta duyu |
24081 |
fuse wire |
sigorta teli |
24082 |
fuse |
sigorta, tapa, (metal) eritmek, eriterek birleştirmek, (metal) erimek, eriyerek birleşmek, (sigorta) atmak, (sigorta) attırmak |
24083 |
fusel oil |
fuzel yağı |
24084 |
fusel |
fuzel |
24085 |
fuselage |
uçak gövdesi |
24086 |
fusibility |
erime kabiliyeti |
24087 |
fusible |
erir, eriyebilir, eritilebilir |
24088 |
fusilier |
tüfek kullanan asker |
24089 |
fusillade |
yaylım ateşi, yaylım ateşi açmak |
24090 |
fusing point |
ergime çekidi |
24091 |
fusing |
eritme, erime |
24092 |
fusion bomb |
termonükleer bomba |
24093 |
fusion |
erime, ergime, eritilme, birleşme, kaynaşma, kaynaşım |
24094 |
fuss |
gürültü patırtı, yaygara, velvele, gereksiz telaş/kızgınlık/sabırsızlık, gereksiz yere telaşlanmak, ortalığı velveleye vermek, rahatsız etmek, can sıkmak, sinirlendirmek |
24095 |
fussiness |
telaş |
24096 |
fussy |
huysuz, yaygaracı, titiz, mızmız, kılı kırk yaran, müşkülpesent |
24097 |
fust |
sütun gövdesi |
24098 |
fustian |
dimi, pamuklu kadife, tumturaklı |
24099 |
fustigate |
sopa ile dövmek |
24100 |
fustigation |
dayak, kötek |
24101 |
fusty |
küflü, küf kokulu, köhne, eski kafalı, küflü |
24102 |
futile |
boş, boşuna, beyhude |
24103 |
futilely |
boş yere |
24104 |
futility |
yararsızlık |
24105 |
futtock |
döşek |
24106 |
future continuous tense |
sürekli gelecek zaman |
24107 |
future delivery |
gelecekte teslim, vadeli teslim |
24108 |
future perfect continuous tense |
gelecekte bitmiş zamanın sürekli şekli |
24109 |
future perfect tense |
gelecekte bitmiş zaman |
24110 |
future tense |
gelecek zaman |
24111 |
future |
gelecek, istikbal, gelecek, müstakbel, ileriki |
24112 |
futures market |
vadeli işlemler piyasası |
24113 |
futures sale |
vadeli satış |
24114 |
futures |
vadeli işlemler, vadeli sözleşmeler |
24115 |
futurism |
fütürizm, gelecekçilik |
24116 |
futuristic |
modern, acayip |
24117 |
futurity |
gelecek, istikbal |
24118 |
fuzz |
kısa tüy, hav, sakçı, aynasız |
24119 |
fuzzball |
yabani mantar |
24120 |
fuzzy |
(saç) kıvırcık, cingelek, kabarık, (kumaş/vb.) tüylü, havlu, bulanık, belirsiz |
24121 |
G clef |
sol anahtarı |
24122 |
G flat |
sol bemol |
24123 |
G minor |
sol minor |
24124 |
G sharp |
sol diyez |
24125 |
gab |
gevezelik |
24126 |
gabardine |
gabardin |
24127 |
gabble |
çabuk çabuk ve anlaşılmaz biçimde konuşmak |
24128 |
gabbler |
geveze, boşboğaz |
24129 |
gabbro |
gabro, derinlik kayacı |
24130 |
gabby |
konuşkan, geveze, boşboğaz |
24131 |
gable roof |
beşik çatı |
24132 |
gable |
üçgen biçiminde dam |
24133 |
gad |
(about ile) başıboş dolaşmak, dolanmak, gezmek |
24134 |
gadabout |
avare kimse, serseri, hovarda |
24135 |
gadfly |
atsineği |
24136 |
gadget |
becerikli alet, dalga, zımbırtı |
24137 |
gadolinium |
gadolinyum |
24138 |
gadwall |
boz ördek |
24139 |
gaff |
balıkçı zıpkını, giz, zıpkınla vurup tutmak (balık) |
24140 |
gaffe |
gaf, gaf yapma, pot kırma, kabahat |
24141 |
gaffer |
patron, şef, ustabaşı, yaşlı adam, ihtiyar |
24142 |
gag |
ağız tıkacı, şaka, espri, komik öykü, ağzını tıkamak, susturmak |
24143 |
gaga |
bunak, ahmak, kaçık, deli, budala |
24144 |
gage |
bkz.gauge |
24145 |
gaggle |
kaz sürüsü |
24146 |
gaiety |
neşe, neşelik, şenlik, eğlenti, eğlence |
24147 |
gaily |
neşeli bir şekilde, neşeyle |
24148 |
gain and loss account |
kâr ve zarar hesabı |
24149 |
gain control |
kazanç kontrolü |
24150 |
gain ground |
rağbet kazanmak, ilerlemek, önemi artmak |
24151 |
gain on one |
(yarışta) yavaş yavaş yaklaşmak, arayı kapatmak |
24152 |
gain the ear of |
birine söz geçirmek |
24153 |
gain the upper hand |
üstün gelmek |
24154 |
gain time |
zaman kazanmak |
24155 |
gain |
kazanç, kâr, çıkar, yarar, fayda, ilerleme, artma, artış, kazanmak, elde etmek, edinmek, kazanmak, sağlamak, -e varmak, ulaşmak, (sögen) ileri gitmek |
24156 |
gainful occupation |
verginli çalışma |
24157 |
gainful |
kârlı, kazançlı, verginli, maaşlı |
24158 |
gainfully employed |
pul ile tutulmuş |
24159 |
gainings |
gelir, kazanç |
24160 |
gainless |
kazançsız, kârsız |
24161 |
gainsay |
inkâr etmek, reddetmek |
24162 |
gait |
yürüyüş, gidiş, yürüyüş biçimi |
24163 |
gaiter |
tozluk |
24164 |
gaize |
puzolanlı killi kum taşı |
24165 |
gal |
kız |
24166 |
gala |
gala, şenlik |
24167 |
galactic system |
galaktik jüyesi, gökada jüyesi |
24168 |
galactic |
galaktik, gökada ile ilgili, samanyoluna ait |
24169 |
galactose |
galaktoz |
24170 |
galaxy |
galaksi, gökada, seçkin kişiler topluluğu, şöhretler |
24171 |
gale |
sert rüzgâr, bora, ani kahkaha |
24172 |
galena |
galen, kükürt kurşunu |
24173 |
galimatias |
saçma boş laf |
24174 |
galingale |
kulunç otu |
24175 |
galipot |
bir tür çamsakızı |
24176 |
gall bladder |
ödkesesi, safrakesesi |
24177 |
gall oak |
mazı meşesi |
24178 |
gall |
safra, öd, kin, nefret, kabalık, küstahlık, sürtünme sonucu oluşan yara |
24179 |
gall-apple |
elma şeklinde mazı |
24180 |
gallant |
yürekli, yiğit, cesur, güzel, görkemli, (erkek) kibar, şık |
24181 |
gallantry |
kadınlara karşı incelik, kibarlık, yüreklilik, yiğitlik, cesaret, kahramanlık |
24182 |
galleon |
kalyon |
24183 |
galleria forest |
galeri orman |
24184 |
gallery |
galeri |
24185 |
galley west |
düzensiz |
24186 |
galley |
kadırga, gemi mutfağı |
24187 |
galliard |
hareketli bir dans |
24188 |
gallic acid |
galik asit |
24189 |
Gallic |
Galya ile ilgili, Fransa'ya ait, galik |
24190 |
gallimaufry |
karmakarışık şey, yahni |
24191 |
gallinaceous |
tavuk cinsinden |
24192 |
galling |
incitici, gurur kırıcı, can sıkıcı |
24193 |
galliot |
hafif kadırga, çektirme |
24194 |
Gallipoli |
Gelibolu |
24195 |
gallium |
galyum |
24196 |
gallivant |
gezip tozmak, eğlence/serüven peşinde koşmak |
24197 |
gallon |
galon |
24198 |
galloon |
dar ve sık dokumalı şerit, sırma |
24199 |
gallop |
dörtnal, dörtnala gitmek, çapmak |
24200 |
gallows bird |
asılacak herif |
24201 |
gallows |
darağacı |
24202 |
gallstone |
safra taşı |
24203 |
Gallup poll |
kamuoyu araştırması |
24204 |
gallus |
pantolon askısı |
24205 |
galluses |
pantolon askısı |
24206 |
galore |
pek çok, bol bol |
24207 |
galosh |
ayakkabının üzerine giyilen lastik, galoş |
24208 |
galvanic cell |
galvanik pil |
24209 |
galvanic |
galvanik |
24210 |
galvanism |
galvanizm |
24211 |
galvanization |
galvanizleme |
24212 |
galvanize |
galvanizlemek, canlandırmak, kışkırtmak, harekete geçirmek, teşvik etmek |
24213 |
galvanized iron |
galvanize demir, çinko |
24214 |
galvanized pipe |
galvanizli boru |
24215 |
galvanized sheet |
galvanizli sac |
24216 |
galvannealing |
galvaniz tavlama |
24217 |
galvanometer |
galvanometre, küçük akımölçer |
24218 |
galvanoplastic |
galvenoplastik |
24219 |
galvanoplasty |
galvanoplasti |
24220 |
galvanoscope |
galvanoskop |
24221 |
gam |
balina sürüsü, bacak |
24222 |
gambado |
at sıçraması |
24223 |
Gambia |
Gambia |
24224 |
gambit |
(satranç) gambit, hesaplı hareket |
24225 |
gamble away |
kumarda kaybetmek |
24226 |
gamble with sth |
ile kumar oynamak, tehlikeye sokmak |
24227 |
gamble |
rizikolu iş, kumar, kumar oynamak, (away ile) kumarda kaybetmek |
24228 |
gambler |
kumarbaz |
24229 |
gambling den |
kumarhane |
24230 |
gambling |
kumar, kumar oynama |
24231 |
gamboge |
katalomba, hintzamkı |
24232 |
gambol |
sıçramak, hoplamak, zıplamak, hoplayıp sıçrama |
24233 |
gambrel roof |
Felemenk çatısı, balıksırtı dam |
24234 |
game of hazard |
şans oyunu, kumar |
24235 |
game |
oyun, parti, oyun partisi, av, hile, dolap, plan, oyun, maç, karşılaşma, istekli, hevesli, hazır, harekete hazır, gözüpek, topal, (kol/vb.) sakat |
24236 |
gamebag |
av çantası |
24237 |
gamekeeper |
av bekçisi |
24238 |
gamely |
cesurca |
24239 |
gameness |
yiğitlik, mertlik, yüreklilik |
24240 |
gamesome |
neşeli, canlı |
24241 |
gamester |
kumarbaz |
24242 |
gamete |
gamet, cinsî hücre |
24243 |
gametophyte |
gametofit, gametli ösümlük |
24244 |
gamin |
sokak çocuğu |
24245 |
gaming house |
kumarhane |
24246 |
gaming laws |
kumar yasaları |
24247 |
gaming table |
kumar masası |
24248 |
gaming |
kumar oynama |
24249 |
gamma detector |
gama detektörü |
24250 |
gamma distribution |
gama dağılımı |
24251 |
gamma factor |
gama faktörü |
24252 |
gamma globulin |
gammaglobülin |
24253 |
gamma particle |
gama parçacığı |
24254 |
gamma rays |
gama ışınları |
24255 |
gamma |
gama |
24256 |
gammer |
yaşlı kadın, haminne |
24257 |
gammon |
tütsülenmiş jambon |
24258 |
gamo- |
(önek) cinsiyetle ilgili, birleşik |
24259 |
gamp |
şemsiye |
24260 |
gamut |
nota dizisi, gam, birşeyin tamamı, tümü |
24261 |
gamy |
cesur, yiğit, gözüpek |
24262 |
gander |
erkek kaz |
24263 |
ganef |
hırsız |
24264 |
gang leader |
elebaşı, kuldurbaşı |
24265 |
gang plow |
çok bıçaklı pulluk |
24266 |
gang saw |
katrak |
24267 |
gang up against |
karşı birlik olmak |
24268 |
gang up on |
karşı birlik olmak |
24269 |
gang |
arkadaş türkümü, ekip, takım, çete, deste, kuldur destesi |
24270 |
gangboard |
dosa, borda iskelesi |
24271 |
gangling |
zayıf ve uzun boylu, sırık gibi |
24272 |
ganglion |
gangliyon, sinir düğümü |
24273 |
gangplank |
iskele tahtası |
24274 |
gangrene |
kangren |
24275 |
gangrenous |
kangrenli |
24276 |
gangster |
gangster |
24277 |
gangue |
gang |
24278 |
gangway |
aralık geçit, borda iskelesi, Değmesin!, Yağlı boya!, Yoldan! |
24279 |
gannet |
sümsük kuşu |
24280 |
ganoid |
parlak, parlak pullu balık |
24281 |
gantry |
(demiryolu) sinyal köprüsü |
24282 |
gaol |
cezaevi, hapishane, cezaevine kapatmak, hapse atmak |
24283 |
gaoler |
gardiyan, zindancı |
24284 |
gap character |
aralık karakteri |
24285 |
gap |
boşluk, aralık, yarık, (görüş) ayrılık |
24286 |
gape |
ağzı açık kalmak, ağzını açıp alık alık bakmak, açılmak, yarılmak |
24287 |
gapeseed |
hayret uyandıran şey |
24288 |
gaping |
ağzı açık |
24289 |
gappy |
noksan, eksik, kusurlu |
24290 |
gar |
zargana |
24291 |
garage |
garaj, benzin istasyonu, garaja koymak |
24292 |
garb |
üst baş, kılık kıyafet, giydirmek |
24293 |
garbage can |
çöp tenekesi |
24294 |
garbage collection |
çöp toplama |
24295 |
garbage disposer |
kırıntı değirmeni, çöp öğütme aygıtı |
24296 |
garbage man |
çöpçü |
24297 |
garbage |
süprüntü, tullantı, çöp, zibil, zırva, garbage can // Ai.çöp tenekesi |
24298 |
garbanzo |
nohut |
24299 |
garble |
bozma, tahrif etmek, bozmak |
24300 |
garbled |
karmaşık, karışık, yanlış |
24301 |
garboard |
burma tahtası |
24302 |
garçon |
garson |
24303 |
garden crop |
bahçe ürünü |
24304 |
garden hoe |
bahçe çapası |
24305 |
garden hose |
bahçe hortumu |
24306 |
garden of Eden |
Cennet bahçesi, Aden bahçesi |
24307 |
garden plants |
bahçe ösümlükleri |
24308 |
garden shears |
bahçıvan makası |
24309 |
garden |
bahçe, bahçede çalışmak, bahçıvanlık yapmak, bahçeyle uğraşmak |
24310 |
gardener |
bahçıvan |
24311 |
gardenia |
gardenya |
24312 |
gardening |
bahçıvanlık |
24313 |
garfish |
zargana |
24314 |
gargantuan |
çok büyük, koca, devasa |
24315 |
gargle |
gargara yapmak, gargara |
24316 |
gargoyle |
insan ya da döngül başlı taş oluk |
24317 |
garish |
gösterişli, parlak, cafcaflı |
24318 |
garland |
çelenk, çiçekten yapılmış taç |
24319 |
garlic mustard |
sarmısakotu |
24320 |
garlic |
sarmısak, sum |
24321 |
garment industry |
konfeksiyon, hazır giyim |
24322 |
garment |
giyim eşyası, giysi |
24323 |
garner |
tahıl ambarı, toplamak, biriktirmek |
24324 |
garnet |
lal taşı |
24325 |
garnish |
süs, garnitür, (yemek) süslemek |
24326 |
garnishee |
yediemin, haczetmek, hacze bağlamak |
24327 |
garnishment |
süsleme, haciz |
24328 |
garniture |
garnitür, süs |
24329 |
garret |
tavan arası |
24330 |
garrison commander |
merkez komutanı |
24331 |
garrison |
garnizon |
24332 |
garrote |
boğarak idam etmek |
24333 |
garrulity |
çenebazlık, gevezelik |
24334 |
garrulous |
çenebaz, geveze |
24335 |
garter |
jartiyer |
24336 |
garth |
küçük bahçe |
24337 |
gas about |
laklak etmek, çene çalmak |
24338 |
gas analysis |
gaz analizi |
24339 |
gas burner |
tenek gazı memesi |
24340 |
gas chamber |
gaz odası |
24341 |
gas chromatography |
gaz kromatografisi |
24342 |
gas coal |
gaz kömürü |
24343 |
gas compressor |
gaz kompresörü |
24344 |
gas cooler |
gaz soğutucu |
24345 |
gas counter |
gaz sayacı |
24346 |
gas cutting |
gaz kesme |
24347 |
gas density |
gaz yoğunluğu |
24348 |
gas electrode |
gaz elektrotu |
24349 |
gas engine |
gaz kozgaltkası |
24350 |
gas equilibrium |
gaz dengesi |
24351 |
gas exhauster |
gaz boşaltıcı |
24352 |
gas flow |
gaz akışı |
24353 |
gas furnace |
gaz fırını |
24354 |
gas generator |
gaz jeneratörü, gaz üreteci |
24355 |
gas heater |
şofben, gaz su ısıtıcısı |
24356 |
gas holder |
gazometre |
24357 |
gas jet |
gaz memesi, gaz alevi |
24358 |
gas laws |
gaz kanunları, gaz yasaları |
24359 |
gas main |
havagazı ana borusu |
24360 |
gas man |
havagazı memuru |
24361 |
gas mask |
gaz maskesi |
24362 |
gas meter |
gaz saati, gaz sayacı |
24363 |
gas mixture |
gaz karışımı |
24364 |
gas oil |
gaz yağı |
24365 |
gas oven |
havagazı fırını |
24366 |
gas pedal |
gaz pedalı |
24367 |
gas pipeline |
gaz boru hattı |
24368 |
gas pressure |
gaz basıncı |
24369 |
gas shielding |
gaz maskı, gaz korumalığı |
24370 |
gas station |
benzin istasyonu, benzinlik |
24371 |
gas tank |
benzin deposu |
24372 |
gas thermometer |
gazlı termometre |
24373 |
gas tube |
gaz tüpü |
24374 |
gas welding |
gaz kaynağı |
24375 |
gas |
(hava) gaz, sıvı gaz, benzin, boş laf, zırva, gaz ile zehirlemek, (about ile) laklak etmek, çene çalmak, havadan sudan konuşmak |
24376 |
gas-filled lamp |
gazlı lamba |
24377 |
gas-filled |
gazlı, gazla dolu |
24378 |
gasconade |
övünme |
24379 |
gaseous fuel |
gazyakıt |
24380 |
gaseous state |
gaz hali |
24381 |
gaseous |
gaz gibi, gazlı |
24382 |
gash |
derin yara, derin yara açmak |
24383 |
gasification |
gazlaştırma |
24384 |
gasify |
gazlaştırmak |
24385 |
gasket |
conta |
24386 |
gasoline can |
benzin bidonu |
24387 |
gasoline consumption |
benzin sarfiyatı, benzin tüketimi |
24388 |
gasoline engine |
benzinli kozgaltka |
24389 |
gasoline gauge |
benzin göstergesi |
24390 |
gasoline level |
benzin seviyesi, benzin düzeyi |
24391 |
gasoline pump |
benzin pompası |
24392 |
gasoline strainer |
benzin süzgeci |
24393 |
gasoline tank cap |
benzin deposu kapağı |
24394 |
gasoline tank |
benzin deposu, yakıtlık |
24395 |
gasoline |
benzin |
24396 |
gasometer |
gazometre |
24397 |
gasometric |
gazometrik |
24398 |
gasp |
güçlükle solumak, güçlükle soluk almak, (şaşkınlıktan/vb.) soluğunu tutmak, güçlükle soluma, soluk soluğa konuşma |
24399 |
gassed |
gazlı, zehirli gazda kirlenmiş |
24400 |
gasser |
gaz sondajı, atıp tutan kimse |
24401 |
gassy mine |
grizulu ocak |
24402 |
gassy |
gazlı, gaz dolu, gaz gibi |
24403 |
gastralgia |
karın ağrısı |
24404 |
gastric juice |
mide suyu |
24405 |
gastric ulcer |
mide ülseri |
24406 |
gastric |
mide ile ilgili, mide |
24407 |
gastrin |
gastrin |
24408 |
gastritis |
gastrit, mide yangısı |
24409 |
gastro-intestinal |
gastrointestinal, mide-bağırsak |
24410 |
gastroenteritis |
gastroenterit, mide-bağırsak yangısı |
24411 |
gastrointestinal |
gastrointestinal, mide ve bağırsaklarla ilgili |
24412 |
gastrological |
gastrolojik |
24413 |
gastrology |
gastroloji |
24414 |
gastronomer |
yemek uzmanı |
24415 |
gastronomic |
yemeğe ait, mideye ait |
24416 |
gastronomist |
yemek meraklısı |
24417 |
gastronomy |
iyi yemek yeme ve pişirme sanatı, gastronomi |
24418 |
gastropod |
karındanbacaklı, karındanbacaklı |
24419 |
gastroscope |
midenin içini inceleyen alet, gastroskop |
24420 |
gastrotomy |
mide ameliyatı |
24421 |
gastrula |
gastrula |
24422 |
gastrulation |
gastrulasyon, bağırsak oluşumu |
24423 |
gasworks |
havagazı fabrikası |
24424 |
gat |
dar arna, tüfek, tabanca |
24425 |
gate crasher |
kaçak seyirci, biletsiz seyirci |
24426 |
gate |
kapı, bab, giriş yeri, giriş kapısı, (bir maçı/gösteriyi/vb.) izleyenlerin sayısı, hasılat |
24427 |
gatecrash |
(parti/vb.'ne) davetsiz gitmek |
24428 |
gatecrasher |
maça davetsiz giren kimse |
24429 |
gatehouse |
kapıcı odası |
24430 |
gatekeeper |
kapıcı, bekçi, gözetçi |
24431 |
gatepost |
kapı direği |
24432 |
gateway |
giriş yeri, giriş kapısı |
24433 |
gather |
(round ile) toplanmak, bir araya gelmek, toplamak, bir araya getirme, toplamak, koparmak, (bilgi/vb.) kazanmak, toplamak, anlamak, sonuç çıkarmak |
24434 |
gathering |
toplantı |
24435 |
gauche |
patavatsız, beceriksiz |
24436 |
gaucherie |
acemice tavır, beceriksizlik |
24437 |
gaud |
değersiz eğlenceler, gösterişli elbiseler, süs |
24438 |
gaudiness |
aşırı süslülük |
24439 |
gaudy |
gösterişli, parlak, cırtlak, cart, şatafatlı |
24440 |
gauge pressure |
manometre basıncı |
24441 |
gauge |
ölçü, ayar, ölçü aygıtı, ölçmek, ölçüp biçmek, değerlendirmek, yargılamak |
24442 |
gauger |
ölçü aleti, ayarcı, vergi memuru, gümrük memuru |
24443 |
gauging |
ayarlama, ölçme, mastarlama, çaplama |
24444 |
gaunt |
arık, sıska, bir deri bir sümük, cılız |
24445 |
gauntlet |
uzun eldiven |
24446 |
gauss |
gauss |
24447 |
gaussmeter |
gaussölçer, gaussmetre |
24448 |
gauze bandage |
gazlı bez |
24449 |
gauze |
tül |
24450 |
gauzy |
tül gibi, şeffaf |
24451 |
gavotte |
eski bir Fransız dansı |
24452 |
gawk |
aval aval bakmak, öküzün trene baktığı gibi bakmak |
24453 |
gawky |
hantal, beceriksiz, sakar |
24454 |
gawp |
aval aval bakmak |
24455 |
gay |
şen, neşeli, mutlu, parlak, canlı, ibne, sevici |
24456 |
gayness |
ibnelik, sevicilik, neşelilik, neşe |
24457 |
gazabo |
delikanlı |
24458 |
gazalle |
ahu |
24459 |
gaze |
gözünü dikerek bakmak, gözünü zillemek, sürekli bakış |
24460 |
gazebo |
manzaralı ev |
24461 |
gazelle |
ceylan, gazel |
24462 |
gazer |
ahmak, şaşkın, budala |
24463 |
gazette |
resmi yenün |
24464 |
gazetteer |
atlas |
24465 |
gazump |
kimese (evini) satmaktan vazgeçip daha fazla pul veren başka birisine satmak |
24466 |
gear box |
dişli çark mahfazası |
24467 |
gear case |
dişli kutusu, vites kutusu |
24468 |
gear cutter |
dişli frezesi |
24469 |
gear lever |
vites kolu |
24470 |
gear ring |
dişli halka |
24471 |
gear shaft |
dişli mili, transmisyon mili |
24472 |
gear stick |
vites kolu |
24473 |
gear |
takım, tertibat, donatı, çark, dişli, vites, kıyafet, gear lever/stick/shift // vites kolu |
24474 |
gearbox |
vites kutusu |
24475 |
geared |
dişli, geçmiş |
24476 |
gearing |
dişli çarklar jüyesi, dişli tertibatı |
24477 |
gearshift lever |
vites değiştirme kolu, vites kolu, hız kolu |
24478 |
gearshift |
vites değiştirme, vites kolu |
24479 |
gearwheel |
dişli çark |
24480 |
gecko |
bir tür kertenkele |
24481 |
geese |
kaz, budala kimse |
24482 |
geezer |
ihtiyar, bunak, moruk |
24483 |
gegenschein |
karşıgün |
24484 |
geisha |
geyşa |
24485 |
gel |
bkz.jell |
24486 |
gelatine |
jelatin |
24487 |
gelatinous |
jelatinli, jelatin gibi |
24488 |
gelation |
dondurma, katılaştırma |
24489 |
geld |
hadım etmek, iğdiş etmek, enemek |
24490 |
gelid |
buz gibi donmuş |
24491 |
gelignite |
nitrik asit ve gliserinden yapılmış güçlü patlayıcı |
24492 |
gem |
değerli taş, mücevher, önemli, değerli şey/kişi, cevher |
24493 |
geminate |
çift olmuş, çift olmak, ikizleştirmek |
24494 |
gemination |
çift yapma |
24495 |
Gemini |
İkizler Burcu |
24496 |
gemma |
tomurcuk |
24497 |
gemmate |
tomurcuklanan, tomurcukla çoğalan, tomurcukla çoğalmak |
24498 |
gemmation |
tomurcuklanma şekli |
24499 |
gemmiparous |
tomurcuk oluşturan, tomurcuklarla çoğalan |
24500 |
gemmule |
küçük tomurcuk |
24501 |
gemstone |
değerli taş |
24502 |
gen up |
iyice öğrenmek, iyice öğretmek |
24503 |
gen |
esk, doğru haber, tam bilgi, malumat |
24504 |
gendarme |
jandarma |
24505 |
gendarmerie |
jandarma gücü |
24506 |
gender |
cins |
24507 |
gene code |
gen kodu |
24508 |
gene exchange |
gen alışverişi |
24509 |
gene flow |
gen akımı |
24510 |
gene frequency |
gen frekansı |
24511 |
gene mutation |
gen mutasyonu |
24512 |
gene pool |
gen havuzu, kalıtımsal faktörler |
24513 |
gene technology |
gen teknolojisi |
24514 |
gene |
gen |
24515 |
genealogical tree |
soyağacı |
24516 |
genealogical |
soyla ilgili |
24517 |
genealogist |
soy izleme uzmanı, şecere uzmanı |
24518 |
genealogize |
soyunu izlemek |
24519 |
genealogy |
soy, soy kütüğü, şecere |
24520 |
general acceptance |
tam kabul, genel kabul, koşulsuz kabul |
24521 |
general agreement |
genel sözleşme |
24522 |
general assembly |
genel kurul |
24523 |
general audit |
genel denetim, umumi teftiş, umumi kontrol |
24524 |
general cargo |
karışık yük |
24525 |
general delivery |
post restant |
24526 |
general directorate |
genel müdürlük, umum müdürlük |
24527 |
general election |
yalpı saylav |
24528 |
general equilibrium |
genel denge |
24529 |
general expenses |
umumi masraflar |
24530 |
general governor |
genel vali |
24531 |
general grammar |
genel dilbilgisi |
24532 |
general journal |
genel yevmiye defteri |
24533 |
general linguistics |
genel dilbilim |
24534 |
general management |
genel müdürlük |
24535 |
general manager |
genel müdür, umum müdür |
24536 |
general meeting |
genel kurul |
24537 |
general pardon |
genel af |
24538 |
general partner |
komandite ortak |
24539 |
general partnership |
sınırsız sorumlu ortaklık |
24540 |
general plan |
genel plan |
24541 |
general policy |
genel poliçe |
24542 |
general power of attorney |
umumi vekâletname |
24543 |
general practitioner |
pratisyen hekim |
24544 |
general purpose |
her işe elverişli |
24545 |
general reserve |
genel rezerv |
24546 |
general staff |
genelkurmay |
24547 |
general strike |
genel grev |
24548 |
general welfare |
genel refah |
24549 |
general |
genel, yalpı, yaygın, baş, şef, general |
24550 |
general-purpose computer |
genel amaçlı bilgisayar |
24551 |
general-purpose language |
genel amaçlı dil |
24552 |
generalissimo |
başkumandan |
24553 |
generality |
genellik, çoğunluk, yuvarlak laflar, genel sözler |
24554 |
generalization |
genelleştirme, genelleme |
24555 |
generalize |
genelleştirmek, genelleme yapmak |
24556 |
generalized |
genelleştirilmiş |
24557 |
generally |
çoğunlukla, genellikle, genelde, genellikle, ayrıntısız, genel olarak |
24558 |
generalship |
generallik, liderlik |
24559 |
generate |
oluşturmak, doğurmak, (ısı/çıngı/vb.) öndürmek |
24560 |
generating plant |
çıngı santralı |
24561 |
generating program |
öndürücü bağdarlama, üreteç |
24562 |
generating station |
çıngı santralı |
24563 |
generation gap |
kuşak farkı, nesil kopukluğu |
24564 |
generation |
(çıngı/vb.) üretme, üretim, kuşak, nesil |
24565 |
generative grammar |
öndürücü dilbilgisi |
24566 |
generative |
öndürücü, üretici |
24567 |
generator gas |
jeneratör gazı, üreteç gazı |
24568 |
generator |
üreteç, jeneratör |
24569 |
generatrix |
ana doğru, üreteç |
24570 |
generic |
cinsle ilgili, genel |
24571 |
generosity |
cömertlik |
24572 |
generous to a fault |
eli bol |
24573 |
generous |
eliaçık, cömert |
24574 |
genesis |
başlangıç, başlama çekidi |
24575 |
genetic code |
genetik kod |
24576 |
genetic engineering |
genetik kıvcılık |
24577 |
genetic factor |
genetik faktör |
24578 |
genetic |
kalıtsal, kalıtımsal |
24579 |
geneticist |
genetikçi, kalıtımbilimci |
24580 |
genetics |
genetik, kalıtımbilim |
24581 |
geneva |
ardıç rakısı, cin |
24582 |
genial |
hoş, tatlı, canayakın, güleryüzlü, nazik, (hava) ılıman, yumuşak |
24583 |
geniality |
nezaket, sempatiklik, güler yüzlülük |
24584 |
genie |
cin |
24585 |
genista |
katırtırnağı |
24586 |
genital glands |
üreme bezleri |
24587 |
genital |
üreme kılganlarıyla ilgili |
24588 |
genitalia |
üreme kılganları |
24589 |
genitals |
cinsî kılganlar, üreme kılganları |
24590 |
genitive suffix |
iyelik hâl şekilcisi |
24591 |
genitive |
iyelik hâl |
24592 |
genitourinary |
ürogenital |
24593 |
genius |
üstün yetenek, deha, dahi |
24594 |
genocide |
soykırım |
24595 |
genotype |
genotip |
24596 |
genre |
tarz, tür |
24597 |
gent |
centilmen |
24598 |
genteel |
ince, kibar, nazik, terbiyeli |
24599 |
gentian |
centiyana, yılanotu |
24600 |
gentile |
Yahudi olmayan (kimse) |
24601 |
gentility |
kibarlık |
24602 |
gentle as a dove |
halim selim |
24603 |
gentle breeze |
hafif meltem |
24604 |
gentle |
ince, kibar, nazik, tatlı, yumuşak, hafif, yavaş |
24605 |
gentlefolks |
soylu kişiler, yüksek tabaka |
24606 |
gentleman of fortune |
maceraperest adam |
24607 |
gentleman |
centilmen, bey, beyefendi, adam |
24608 |
gentlemen's agreement |
centilmenlik anlaşması |
24609 |
gentleness |
iyi huylu olma, yumuşaklık, nezaket, şefkat |
24610 |
gentlewoman |
kibar kadın |
24611 |
gently |
yavaşça, tatlılıkla, nazik bir şekilde, yumuşak bir şekilde |
24612 |
gentry |
yüksek sınıf, kibar sınıf |
24613 |
Gents |
erkekler tuvaleti |
24614 |
genuflect |
diz çökmek |
24615 |
genuflection |
diz çökme |
24616 |
genuine |
hakiki, gerçek |
24617 |
genuinely |
gerçekten, hakikaten |
24618 |
genuineness |
içtenlik, samimiyet |
24619 |
genus |
cins, tür |
24620 |
geo- |
(önek) yeryüzüne ait |
24621 |
geocentric |
yermerkezli, jeosentrik |
24622 |
geochemistry |
jeokimya, yerkimyası |
24623 |
geochronology |
jeokronoloji |
24624 |
geode |
jeot |
24625 |
geodesic |
jeodezik |
24626 |
geodesy |
jeodezi |
24627 |
geographer |
coğrafyacı |
24628 |
geographic |
coğrafyaya ait |
24629 |
geographical |
coğrafi |
24630 |
geography |
coğrafya |
24631 |
geoid |
geoit |
24632 |
geological erosion |
jeolojik erozyon |
24633 |
geological formation |
jeolojik oluşum, jeolojik formasyon |
24634 |
geological map |
jeolojik harita |
24635 |
geological |
jeolojik, yerbilimsel |
24636 |
geologist |
jeolog, yerbilimci |
24637 |
geology |
yerbilim, jeoloji |
24638 |
geomagnetism |
jeomanyetizm |
24639 |
geomancer |
falcı |
24640 |
geomancy |
fala bakma |
24641 |
geomantic |
falcılığa ait |
24642 |
geometric average |
geometrik ortalama |
24643 |
geometric cross section |
geometrik kesit |
24644 |
geometric distribution |
geometrik dağılım |
24645 |
geometric mean |
geometrik ortalama |
24646 |
geometric optics |
geometrik optik |
24647 |
geometric progression |
geometrik dizi |
24648 |
geometric series |
geometrik seri |
24649 |
geometric sum |
geometrik toplam |
24650 |
geometric |
geometrik |
24651 |
geometrical |
geometrik |
24652 |
geometrician |
geometri uzmanı |
24653 |
geometry |
geometri |
24654 |
geomorphology |
jeomorfoloji |
24655 |
geophysical exploration |
jeofizik arama |
24656 |
geophysical |
jeofiziksel |
24657 |
geophysics |
jeofizik, yer fiziği |
24658 |
geopolitics |
jeopolitik |
24659 |
georgette |
jorjet |
24660 |
Georgia |
A.B.D.eyaletlerinden biri |
24661 |
Georgian |
Gürcü, Gürcü |
24662 |
geosscience |
yeryüzü bilimi |
24663 |
geostrophic wind |
jeostrofik rüzgâr |
24664 |
geosyncline |
jeosenklinal, yer teknesi |
24665 |
geotechnics |
jeoteknik |
24666 |
geothermal |
jeotermal, yerısıl |
24667 |
geotropism |
yereyönelim, jeotropizma |
24668 |
geranium oil |
ıtır yağı |
24669 |
geranium |
sardunya |
24670 |
geriatric |
ihtiyarlığa ait |
24671 |
geriatrician |
ihtiyarlık hastalıkları mütehassısı |
24672 |
geriatrics |
yaşlılık hekimliği |
24673 |
germ cell |
gamet, üreme hücresi |
24674 |
germ warfare |
biyolojik savaş |
24675 |
germ |
mikrop, başlama çekidi, başlangıç |
24676 |
German measles |
kızamıkçık |
24677 |
German silver |
Alman gümüşü |
24678 |
German |
Alman, Alman, öz (akraba), soy |
24679 |
germander |
kısa mahmut otu, yer meşesi |
24680 |
germane |
ilgili, alakalı |
24681 |
germanium |
germanyum |
24682 |
Germans |
Alman, Almanya, Almanca |
24683 |
Germany |
Almanya |
24684 |
germicidal |
mikrop öldürücü, antiseptik |
24685 |
germicide |
mikrop öldürücü, antiseptik |
24686 |
germinal |
tohum |
24687 |
germinate |
(tohum) filizlenmek, çimlenmek, filizlendirmek |
24688 |
germinating apparatus |
çimlendirme aygıtı |
24689 |
germination test |
çimlenme testi |
24690 |
germination |
çimlenme, filiz verme, filizlenme |
24691 |
geronto- |
(önek) ihtiyarlıkla ilgili |
24692 |
gerontologist |
gerontolog, yaşlılık hastalıkları uzmanı |
24693 |
gerrymander |
saylav propagandası yapmak |
24694 |
gerund |
ulaç, isim-fiil |
24695 |
gerundial |
fiilimsi |
24696 |
gesso |
alçıtaşı |
24697 |
gestation period |
gebelik dönemi |
24698 |
gestation |
gebelik |
24699 |
gestic |
bedensel |
24700 |
gesticulate |
(konuşurken) el kol hareketleri yapmak |
24701 |
gesticulation |
el kol hareketleriyle anlatma, jestler yapma |
24702 |
gesture |
jest, el kol hareketi, el kol hareketi yapmak |
24703 |
Gesundheit |
Çok yaşayın! |
24704 |
get a clean bill of health |
temiz çöngesi almak |
24705 |
get a cross |
anlaşılmasını sağlamak, açıklamak |
24706 |
get a crush on sb |
birine gönül bağlamak |
24707 |
get a hand |
alkış toplamak |
24708 |
get a job |
işe girmek |
24709 |
get a long |
gitmek, ayrılmak, ilerlemek, başarmak, becermek |
24710 |
get a lump in one's throat |
boğazı düğümlenmek |
24711 |
get a move on |
acele etmek |
24712 |
get a passport |
pasaport çıkarmak |
24713 |
get a rocket |
papara yemek, zılgıt yemek |
24714 |
get a run for one's money |
semeresini görmek |
24715 |
get a slap in the face |
şamar yemek |
24716 |
get a slap on the wrist |
fiske yemek |
24717 |
get a swelled head |
ne oldum delisi olmak |
24718 |
get a way with sth |
paçayı kurtarmak |
24719 |
get about |
seyahat etmek, dolaşmak, yürümek, yayılmak |
24720 |
get across |
anlaşılmak, benimsenmek, anlaşılmasını sağlamak |
24721 |
get after |
eleştirmek, azarlamak |
24722 |
get ahead |
başarmak, öne geçmek, önde olmak |
24723 |
get all of a dither |
eli ayağına dolaşmak |
24724 |
get along |
gitmek, ayrılmak, ilerlemek, gelişmek, uyuşmak, anlaşmak, yola gitmek |
24725 |
get an appointment |
randevu almak, tayinat almak |
24726 |
get an offer |
iş teklifi almak |
24727 |
get around |
dolaşmak, -den kaçınmak |
24728 |
get at |
ulaşmak, erişmek, varmak, demek istemek, başlamak |
24729 |
get away |
kaçmak, gitmek, kurtulmak, savuşmak |
24730 |
get back at sb |
-den intikam almak, öc almak |
24731 |
get back |
dönmek, geri gelmek, geri dönmek, geri almak |
24732 |
get behind |
geri kalmak |
24733 |
get better |
iyileşmek |
24734 |
get by on a shoestring |
tencerede pişirip kapağında yemek |
24735 |
get by |
yaşamını sürdürmek, idare eder olmak, geçmek |
24736 |
get carried away |
heyecanlanmak, aşka gelmek |
24737 |
get caught in the cross-fire |
iki ateş arasında kalmak |
24738 |
get caught in the middle |
iki ateş arasında kalmak |
24739 |
get cold feet |
gözü yememek |
24740 |
get dark |
akşam olmak |
24741 |
get down to brass tacks |
esas meseleye gelmek, sadede gelmek |
24742 |
get down to |
dört elle sarılmak, ciddiyetle girişmek |
24743 |
get down |
yazmak, kaydetmek, güçlükle yutmak, düşmek, sallamak, inmek |
24744 |
get drunk |
sarhoş olmak |
24745 |
get even with |
intikam almak, hakkından gelmek |
24746 |
get hard |
berkimek |
24747 |
get in hot water |
başı derde girmek, ayvayı yemek |
24748 |
get in on |
faydalanmak, paydaş olmak |
24749 |
get in touch with |
ile temasa geçmek, bağlantı kurmak |
24750 |
get in with sb |
birinin gözüne girmek |
24751 |
get in |
içeri girmek, varmak, (taşıta) binmek, sokmak |
24752 |
get into a mess |
başı derde girmek |
24753 |
get into a rut |
tekdüze bir yaşama başlamak |
24754 |
get into a temper |
tepesi atmak |
24755 |
get into a towering rage |
küplere binmek |
24756 |
get into hot water |
başını belaya sokmak |
24757 |
get into in a jam |
başı derde girmek, başı dertte olmak |
24758 |
get into scrapes |
başı belaya girmek |
24759 |
get into trouble |
başına dert almak, başını derde sokmak |
24760 |
get into |
-e girmek, giymek |
24761 |
get it in the neck |
okkanın altına gitmek |
24762 |
get it through one's head |
kafasına sokmak |
24763 |
get loose |
açılmak, gevşemek, serbest kalmak, sallanmak |
24764 |
get lost |
kaybolmak |
24765 |
get mad |
kızmak |
24766 |
get married with |
ile evlenmek |
24767 |
get married |
evlenmek |
24768 |
get nowhere fast |
yerinde saymak |
24769 |
get off scot-free |
kılına bile dokunulmamak |
24770 |
get off with |
ilişki kurmak |
24771 |
get off |
(bir araçtan) inmek, ayrılmak, kurtulmak |
24772 |
get on for |
gelmek, varmak |
24773 |
get on like a house on fire |
hemen arkadaş olmak |
24774 |
get on one's feet |
ayağa kalkmak |
24775 |
get on one's nerves |
-in sinirine dokunmak, gıcık etmek |
24776 |
get on one's tits |
gıcık etmek, uyuz etmek |
24777 |
get on sb's back |
sinir etmek, kızdırmak |
24778 |
get on the good side of sb |
birinin gözüne girmek |
24779 |
get on to sb |
izini araştırıp bulmak, temas kurmak, görüşmek |
24780 |
get on top of |
fazla gelmek, aşmak |
24781 |
get on with sb |
geçinmek, anlaşmak, yola gitmek |
24782 |
get on with sth |
devam etmek |
24783 |
get on |
anlaşmak, geçinmek, ilerlemek, binmek |
24784 |
get one's back up |
barut kesilmek, inat etmek, kızdırmak |
24785 |
get one's discharge |
işten çıkarılmak |
24786 |
get one's ducks in a row |
işlerini yoluna koymak |
24787 |
get one's fingers burnt |
bir şeyden ağzı yanmak |
24788 |
get one's goat |
kızdırmak, keçileri kaçırtmak |
24789 |
get one's hand in |
alışmak, kapmak, pratiğini kaybetmemek |
24790 |
get one's hooks into |
çengel atmak |
24791 |
get one's knife into |
diş bilemek |
24792 |
get one's own back |
birinin yanına kâr bırakmamak |
24793 |
get one's own way |
kendi bildiğine gitmek |
24794 |
get one's rag out |
kafasının tası atmak |
24795 |
get one's sealegs |
deniz tutmamak |
24796 |
get one's skates on |
acele etmek |
24797 |
get one's teeth into sth |
özünü bir şeye vermek |
24798 |
get one's ticket |
ordudan atılmak |
24799 |
get one's way |
istediğini koparmak |
24800 |
get one's wits about one |
kafasını toplamak |
24801 |
get onto |
konuşmak, bağlantı kurmak, bulmak |
24802 |
get out of a scrape |
yakasını kurtarmak |
24803 |
get out of debt |
borçtan kurtulmak |
24804 |
get out of hand |
çapraşık hale gelmek |
24805 |
get out of one's depth |
derin suya girmek, başından büyük işe girişmek |
24806 |
get out of sight |
ortadan kaybolmak |
24807 |
get out of the wrong side of the bed |
sol tarafından kalkmak |
24808 |
get out of |
sorumluluktan kaçmak, vazgeçebilmek, elde etmek |
24809 |
get out |
ayrılmak, gitmek, çıkmak, kaçmak, kaçırmak |
24810 |
get over |
atlatmak, yırtmak, anlaşılmak, iyileşmek |
24811 |
get pissed |
sarhoş olmak |
24812 |
get points |
puan almak |
24813 |
get ready |
hazırlamak |
24814 |
get religion |
birden dine bağlanmak |
24815 |
get rid of |
-den kurtulmak, başından savmak |
24816 |
get round |
ikna etmek, kandırmak, yararlanmak, yayılmak |
24817 |
get sb back on his legs |
birinin elinden tutmak |
24818 |
get sb down |
neşesini kırmak, canını sıkmak |
24819 |
get sb in |
çağırmak |
24820 |
get sb into |
durumuna koymak, derde sokmak |
24821 |
get sb off the hook |
beladan kurtarmak |
24822 |
get sb off with sb |
karşı cinsten biriyle tanıştırmak |
24823 |
get sb off |
kurtarmak |
24824 |
get sb's goat |
birinin tepesini attırmak |
24825 |
get spiced |
evlenmek, başı bağlanmak |
24826 |
get sth done |
yaptırmak, ettirmek |
24827 |
get sth in |
toplamak, içeri almak |
24828 |
get sth off one's chest |
derdini açmak |
24829 |
get sth off |
çıkarmak, göndermek, öğrenmek |
24830 |
get sth out in the open |
bir şeyi açığa çıkarmak |
24831 |
get sth over |
bitirmek |
24832 |
get sth wrong |
yanlış anlamak |
24833 |
get strong |
berkimek |
24834 |
Get stuffed |
Siktir ordan! |
24835 |
get the best of |
üstün çıkmak, yenmek |
24836 |
get the better of |
hakkından gelmek, yenmek, üstün çıkmak |
24837 |
get the blues |
morali bozulmak |
24838 |
get the boot |
kovulmak, sepetlenmek |
24839 |
get the caller off the line |
çınkayı meşgul etmemek |
24840 |
get the chop |
işten atılmak, sepetlenmek, baltalanmak |
24841 |
get the gate |
kovulmak, işten atılmak |
24842 |
get the hang of sth |
yöntemini kapmak, işleyişini kavramak |
24843 |
get the inside track |
kaleyi içinden fethetmek |
24844 |
get the plums |
yağlı kuyruğa konmak |
24845 |
get the push |
sepetlenmek, işten atılmak |
24846 |
get the sack |
işten kovulmak, sepetlenmek |
24847 |
get the upper hand |
üstesinden gelmek, kazanmaya yüz tutmak |
24848 |
get the willies |
canı sıkılmak, bıkmak |
24849 |
get the wind up |
ödü kopmak |
24850 |
get the worst of |
yenilmek |
24851 |
get the wrong end of the stick |
yanlış anlamak, kazı koz anlamak |
24852 |
get there |
amacına ulaşmak, başarmak |
24853 |
get through to |
bağlantı kurmak |
24854 |
get through |
(çınkada) çıkarmak, bulmak, anlaşılmak |
24855 |
get tired |
yorulmak |
24856 |
get to grips with |
ile uğraşmak, üzerinde ciddi olarak durmak |
24857 |
get to the finals |
finale kalmak |
24858 |
get to the point |
sadede gelmek |
24859 |
get to |
-e varmak, ulaşmak, yapabilmek, bağlantı kurmak |
24860 |
get together |
toplanmak, bir araya gelmek, buluşmak |
24861 |
get touchy |
gevremek |
24862 |
get under sb's skin |
birinin sinirine dokunmak |
24863 |
get under way |
başlamak |
24864 |
get up steam |
bir işe ısınmaya başlamak |
24865 |
get up to |
varmak, yetişmek |
24866 |
get up |
yataktan kalkmak/çıkmak, durmak, artmak, kalkmak |
24867 |
get used to |
#NAME? |
24868 |
get wet to the skin |
iliklerine kadar ıslanmak |
24869 |
get wind of |
kokusunu almak, duymak, haberdar olmak |
24870 |
get wise to sth |
bir şeyden haberdar olmak |
24871 |
get wise to |
#NAME? |
24872 |
get worse |
daha kötü olmak |
24873 |
get |
almak, elde etmek, olmak, hale gelmek, varmak, ulaşmak, uğraşmak, ilgilenmek, bakmak, gidip getirmek, gidip almak, ettirmek, yaptırmak, -tirmek, -tırmak, hazırlamak, götürmek, vurmak, anlamak |
24874 |
getatable |
ulaşılabilir, erişilebilir |
24875 |
getaway |
kaçma, kaçış, tüyme, sıvışma, firar |
24876 |
getter |
gaz giderici |
24877 |
getup |
kılık, giysi |
24878 |
gewgaw |
oyuncak |
24879 |
geyser |
gayzer, kaynaç, şofben |
24880 |
Ghana |
Gana |
24881 |
ghastliness |
korkunç görünüm |
24882 |
ghastly |
sarı benizli, sapsarı, soluk, korkunç, berbat |
24883 |
ghat |
dağ geçidi |
24884 |
ghazi |
gazi |
24885 |
gherkin |
turşuluk hıyar |
24886 |
ghetto |
azınlıkların ve yoksulların oturdukları mahalle, geto |
24887 |
ghost image |
hayal, hayalet, peri, gölge |
24888 |
ghost town |
hayalet kasaba, ölü kent |
24889 |
ghost writer |
başkası adına yazı yazan kişi |
24890 |
ghost |
hayalet, hortlak |
24891 |
ghostlike |
hayalet gibi |
24892 |
ghostliness |
tinsellik, maneviyat |
24893 |
ghostly |
hayalet gibi |
24894 |
ghoul |
mezardan ölü çalıp onları yiyen hortlak, cin, gulyabani, iğrenç şeylerden zevk alan kimse |
24895 |
ghoulish |
cadı gibi, iğrenç |
24896 |
giant planet |
dev gezegen |
24897 |
giant slalom |
büyük slalom |
24898 |
giant source |
dev kaynak |
24899 |
giant stride |
dev adım |
24900 |
giant |
dev |
24901 |
giantess |
devanası, dişi dev |
24902 |
giantism |
devleşme |
24903 |
giantlike |
korkunç |
24904 |
giaour |
gâvur |
24905 |
gib |
çivi, pim, saplama |
24906 |
gibberish |
anlamsız ses ya da konuşma |
24907 |
gibbet |
darağacı |
24908 |
gibbon |
uzun kollu ve kuyruksuz bir tür maymun, jibon |
24909 |
gibbosity |
dışbükey oluş |
24910 |
gibbous |
dışbükey, kambur |
24911 |
gibbsite |
gibbsit |
24912 |
gibe |
alay, istihza |
24913 |
giblets |
(tavuk/kuş/vb.) yürek, ciğer, katı gibi iç kılganlar |
24914 |
Gibraltar |
Cebelitarık |
24915 |
giddiness |
baş dönmesi, sersemleme, havailik |
24916 |
giddy |
başı dönen, baş döndürücü, hoppa, uçarı |
24917 |
gift cheque |
hediye çeki |
24918 |
gift tax |
hibe vergisi, teberru harcı |
24919 |
gift token |
hediye kuponu |
24920 |
gift voucher |
hediye kuponu |
24921 |
gift |
armağan, hediye, Allah vergisi, yetenek, (İİ) çocuk oyuncağı, basit iş, (İİ) kelepir, çok ucuz şey |
24922 |
gift-wrap |
hediye paketi yapmak |
24923 |
gift-wrapping |
hediye paketi |
24924 |
gifted |
yetenekli |
24925 |
gig |
çalgıcının icraatı |
24926 |
giga |
giga |
24927 |
gigantean |
kocaman |
24928 |
gigantesque |
dev gibi, kocaman |
24929 |
gigantic |
devasa, kocaman |
24930 |
giggle |
kıkır kıkır gülmek, kıkırdamak, kıkırdama |
24931 |
giglet |
hoppa ve oynak kız |
24932 |
gigolo |
jigolo |
24933 |
gilbert |
gilbert |
24934 |
gild the lily |
allayıp pullamak |
24935 |
gild the pill |
göz boyamak |
24936 |
gild |
yaldızlamak |
24937 |
gilded |
yaldızlanmış |
24938 |
gilding |
yaldız, altın kaplama |
24939 |
gill arch |
solungaç yayı |
24940 |
gill chamber |
solungaç boşluğu |
24941 |
gill cover |
solungaç kapağı |
24942 |
gill fungus |
katranköpüğü |
24943 |
gill |
solungaç |
24944 |
gillie |
balıkçı yardımcısı |
24945 |
gillyflower |
şebboy, karanfil |
24946 |
gilsonite |
gilsonit |
24947 |
gilt |
yaldız |
24948 |
gilt-edged bill |
sağlam senet |
24949 |
gilt-edged |
birinci derecede, güvenilir, mükemmel |
24950 |
gimcrack |
cafcaflı, cicili bicili, değersiz süs, süslü adi şey |
24951 |
gimlet |
burgu, delgi, matkap |
24952 |
gimmick |
(dikkat çekmek için yapılan) hile, numara, hokka |
24953 |
gimp |
kaytan |
24954 |
gin block |
vinç tornosu |
24955 |
gin rummy |
bir çeşit iskambil oyunu |
24956 |
gin |
(içki) cin, tuzak, tele, kapan |
24957 |
ginger ale |
zencefilli gazoz |
24958 |
ginger |
zencefil, canlılık, çaba, kızıl renk, kızıl |
24959 |
gingerbread |
zencefilli kek |
24960 |
gingerly |
dikkatle, ihtiyatla |
24961 |
gingersnap |
zencefilli çörek |
24962 |
gingery |
zencefilli |
24963 |
gingham |
çizgili ya da damalı pamuklu kumaş |
24964 |
gingival |
dişeti ile ilgili, dişyuvasıl |
24965 |
gingivitis |
dişeti iltihabı |
24966 |
ginned wool |
çırçırlanmış pamuk |
24967 |
ginnery |
çırçır fabrikası |
24968 |
gipsy |
çingene |
24969 |
giraffe |
zürafa |
24970 |
girandole |
kollu şamdan, fıskiye |
24971 |
girasole |
opal |
24972 |
gird up one's loins |
paçaları sıvamak |
24973 |
gird |
kuşak sarmak, kayışla bağlamak, çevrelemek |
24974 |
girded |
sarmak, ihata etmek |
24975 |
girder |
kiriş, direk |
24976 |
girdle |
kuşak, kemer, korse |
24977 |
girl Friday |
sekreter |
24978 |
girl scout |
kız izci |
24979 |
girl |
kız, kadın, kadın işçi, sevgili, kız arkadaş |
24980 |
girlfriend |
sevgili, kız arkadaş, kız arkadaş |
24981 |
girlhood |
kızlık, kızlık çağı |
24982 |
girlish |
genç kız gibi |
24983 |
girlishly |
kız gibi |
24984 |
girls' high school |
kız lisesi |
24985 |
giro |
ciro |
24986 |
girth |
bel ölçüsü, çevre ölçüsü, kolan |
24987 |
gist |
öz, ana fikir, ana çekitler |
24988 |
give a bribe |
rüşvet vermek |
24989 |
give a command |
emir vermek |
24990 |
give a dinner |
yemek vermek |
24991 |
give a fair crack of the whip |
özünü göstermek |
24992 |
give a green light |
yeşil ışık yakmak |
24993 |
give a lick and a promise |
yalapşap yapmak |
24994 |
give a name |
adlandırmak, isim geçmek |
24995 |
give a play |
temsil vermek |
24996 |
give a present |
hediye vermek |
24997 |
give a promise |
söz vermek |
24998 |
give a rap on the knuckles |
azarlamak, haşlamak |
24999 |
give a report |
rapor vermek |
25000 |
give a vent to |
açığa vurmak |
25001 |
give advice |
öğüt vermek |
25002 |
give alms |
sadaka vermek |
25003 |
give an audience to |
huzura kabul etmek |
25004 |
give an ear to |
kulak vermek |
25005 |
give as a present |
armağan olarak vermek |
25006 |
give away |
vermek, dağıtmak, ele vermek, açık etmek |
25007 |
give back |
geri vermek |
25008 |
give birth to |
doğurmak |
25009 |
give chase to |
kovalamak |
25010 |
give chase |
peşine düşmek |
25011 |
give credence |
inanmak, kabul etmek |
25012 |
give ear to |
kulak vermek, dinlemek |
25013 |
give evidence |
şahitlik etmek, tanıklık etmek |
25014 |
give forth |
neşretmek, ilan etmek, dışarı vermek, yaymak |
25015 |
give free rein to |
duyguları serbest bırakmak, kaptırmak |
25016 |
give guarantee |
teminat vermek |
25017 |
give heed to |
önem vermek, dikkat etmek |
25018 |
give in |
teslim olmak, boyun eğmek, teslim etmek, vermek |
25019 |
give instruction |
talimat vermek |
25020 |
give it to |
azarlamak, dövmek |
25021 |
give mouth |
havlamak |
25022 |
Give my regards |
Selam söyleyin |
25023 |
give no quarter |
aman vermemek |
25024 |
give no respite |
soluk aldırmamak, göz açtırmamak |
25025 |
give notice |
haber vermek, bildirmek |
25026 |
give off |
çıkarmak, çalmak, (gaz) sızdırmak, (dal) salmak |
25027 |
give offence |
darıltmak, gücendirmek, hatırını kırmak |
25028 |
give one a cold |
bir kimseye nezle geçirmek |
25029 |
give one a dose of one's own medicine |
anladığı dilden muamele etmek |
25030 |
give one one's walking papers |
pasaportunu eline vermek |
25031 |
give one's hand to |
bir kimse ile evlenmeyi kabul etmek |
25032 |
give one's life to |
hayatını adamak |
25033 |
give oneself airs |
etvar satmak, çalım satmak, gösteriş yapmak, poz takınmak |
25034 |
give oneself trouble |
sıkıntıya girmek, başını derde sokmak |
25035 |
give out |
dağıtmak, bitmek, tükenmek, sona ermek |
25036 |
give over |
vazgeçmek, terk etmek, teslim etmek |
25037 |
give place to |
yer vermek, meydan vermek |
25038 |
give power of attorney |
vekâlet vermek |
25039 |
give preference to |
#NAME? |
25040 |
give rise to |
#NAME? |
25041 |
give sb a black eye |
birinin gözünü morartmak |
25042 |
give sb a buzz |
birine çınka etmek |
25043 |
give sb a call |
birine çınka etmek |
25044 |
give sb a carte blanche |
birine açık bono vermek |
25045 |
give sb a dirty look |
birine ters ters bakmak |
25046 |
give sb a free hand |
arzusuna bırakmak |
25047 |
give sb a good dressing-down |
birisine verip veriştirmek |
25048 |
give sb a good hiding |
birine sopa atmak |
25049 |
give sb a lift |
birisini arabasına almak |
25050 |
give sb a nod |
başıyla selam vermek |
25051 |
give sb a piece of one's mind |
ağzının payını vermek |
25052 |
give sb a ring |
#NAME? |
25053 |
give sb a talking-to |
azarlamak, paylamak, fırça çekmek |
25054 |
give sb hell |
fırça atmak, haşlamak |
25055 |
give sb his due |
hakkını yememek |
25056 |
give sb his quietus |
öldürmek, işini bitirmek |
25057 |
give sb one's word |
söz vermek |
25058 |
give sb the boot |
kovmak, sepetlemek |
25059 |
give sb the cold shoulder |
birine omuz çevirmek |
25060 |
give sb the eye |
gözle yemek |
25061 |
give sb the gate |
kovmak, işten atmak |
25062 |
give sb the once-over |
birine şöyle bir göz atmak |
25063 |
give sb the pip |
canını sıkmak, keyfini kaçırmak |
25064 |
give sb the push |
işten atmak |
25065 |
give sb the shits |
gıcık etmek, uyuz etmek |
25066 |
give sb what for |
fırça çekmek, azarlamak, cezalandırmak |
25067 |
give someone the go-by |
tanımazlıktan gelmek |
25068 |
give sth a miss |
#NAME? |
25069 |
give suck |
emzirmek, meme vermek |
25070 |
give the bird |
yuhalamak |
25071 |
give the run-around |
(eşini) boynuzlamak |
25072 |
give the sack |
işten atmak |
25073 |
give the shirt off one's back |
varını yoğunu vermek |
25074 |
give the slip |
kaçmak, paçayı kurtarmak |
25075 |
give the tip |
birine ipucu vermek |
25076 |
give umbrage |
gücendirmek |
25077 |
give up the ghost |
son nefesini vermek, ölmek |
25078 |
give up the struggle |
teslim olmak |
25079 |
give up |
vazgeçmek, bırakmak, umudunu kesmek, ele vermek |
25080 |
give utterance to |
dile getirmek |
25081 |
give voice to |
ifade etmek, açıklamak |
25082 |
give way |
boyun eğmek, çekilmek, kuvveti tükenmek |
25083 |
give |
vermek, doğruluğunu kabullenmek, tanımak, itiraf etmek, bel vermek, eğilmek, esneklik |
25084 |
give-and-take |
karşılıklı özveri |
25085 |
giveaway |
gizli bir şeyi/sırrı belli eden/açığa vuran |
25086 |
given name |
küçük isim, birinci isim |
25087 |
given |
belirlenmiş, belirli, eğilimli, düşkün, göz önünde tutulursa, bakılırsa |
25088 |
giver of a bill |
keşideci |
25089 |
giver |
verici, (poliçe) veren |
25090 |
gizzard |
(kuşlarda) katı, taşlık |
25091 |
glabrous |
düz, tüysüz, kılsız |
25092 |
glace |
düz, parlak, glase |
25093 |
glacial acetic acid |
saf asetik asit |
25094 |
glacial basin |
buzul çanağı |
25095 |
glacial deposit |
buzul çökeltisi |
25096 |
glacial drift |
buzulların taşıdığı taş ve toprak |
25097 |
glacial epoch |
buzul dönemi |
25098 |
glacial erosion |
buzul aşındırması |
25099 |
glacial lake |
buzul gölü |
25100 |
glacial man |
buzul çağı insanı |
25101 |
glacial period |
buzul çağı |
25102 |
glacial till |
buzul toprağı |
25103 |
glacial |
buz ya da buzulla ilgili |
25104 |
glaciation |
buzullaşma |
25105 |
glacier breeze |
buzul meltemi, soğuk meltem |
25106 |
glacier flow |
buzul akışı |
25107 |
glacier wind |
buzul rüzgârı |
25108 |
glacier |
buzul |
25109 |
glaciofluvial deposits |
buzul-akarsu birikintileri |
25110 |
glaciology |
buzulbilim, glasiyoloji |
25111 |
glacis |
az meyilli satıh, şev, bayır, eğinti |
25112 |
glad eye |
göz etme |
25113 |
glad hand |
el sıkma |
25114 |
glad rags |
en iyi kıyafet, ciciler |
25115 |
glad |
mutlu, memnun, hursent, hoşnut, mutluluk verici, memnun edici, sevinçli |
25116 |
gladden |
sevindirmek, mutlu etmek |
25117 |
glade |
ormanda ağaçsız alan |
25118 |
gladiate |
kama şeklinde olan |
25119 |
gladiator |
gladyatör |
25120 |
gladiolus |
kuzgunkılıcı, glayöl |
25121 |
gladly |
gönülden, zevkle, istekle, seve seve, memnuniyetle |
25122 |
gladness |
hoşnutluk, memnuniyet, memnunluk |
25123 |
gladsome |
sevindirici, hoşnut, memnun, sevinçli |
25124 |
gladstone bag |
valiz, bavul |
25125 |
glair |
yumurta akı, yapışkan madde |
25126 |
glamor |
bkz.glamour |
25127 |
glamorize |
gerçekte olduğundan daha iyi/daha güzel/daha çekici göstermek, abartmak, şişirmek |
25128 |
glamorous |
çekici, göz alıcı |
25129 |
glamour |
çekicilik, alım |
25130 |
glance off |
sıyırmak, sıyırıp geçmek |
25131 |
glance over |
göz gezdirmek |
25132 |
glance |
göz atmak, bakmak, kısaca bakış |
25133 |
gland |
bez |
25134 |
glandular fever |
öpüşme hastalığı |
25135 |
glandular |
beze gibi, gudde gibi |
25136 |
glans |
penisin başı, klitorisin başı |
25137 |
glare |
(göz kamaştırıcı biçimde) parlamak, parıldamak, öfkeyle bakmak, ters ters bakmak, kötü kötü bakmak, göz kamaştırıcı ışık, parıltı, kızgın bakış, ters bakış |
25138 |
glaring |
çok parlak, göz kamaştırıcı, dikkat çeken, göze batan |
25139 |
glass bead |
cam boncuk |
25140 |
glass blower |
cam yapımcısı, şişe yapımcısı |
25141 |
glass bulb |
ampul |
25142 |
glass ceramics |
cam seramik |
25143 |
glass cloth |
cam bezi |
25144 |
glass culture |
serada ösümlük yetiştirme |
25145 |
glass cutter |
cam elması |
25146 |
glass door |
cam kapı |
25147 |
glass electrode |
cam elektrot |
25148 |
glass eye |
camgöz, takma göz |
25149 |
glass paper |
cam çöngesi, zımpara çöngesi |
25150 |
glass rod |
cam çubuk |
25151 |
glass roof |
camlı çatı |
25152 |
glass tile |
cam kiremit |
25153 |
glass tubing |
cam boru |
25154 |
glass wool |
campamuğu, camyünü, cam elyafı |
25155 |
glass |
şişe, cam, bardak, ayna, güzgü, cam eşya, piyale, kadeh |
25156 |
glasses |
gözlük, aynek |
25157 |
glassful |
bir bardak dolusu |
25158 |
glasshouse |
cam fabrikası, limonluk, sera, camlı köşk |
25159 |
glassman |
camcı, züccaciyeci |
25160 |
glassware |
züccaciye, cam eşya |
25161 |
glassworks |
cam süs eşyaları |
25162 |
glassy |
cam gibi, (bakış) cansız, donuk |
25163 |
glaucoma |
bir göz hastalığı |
25164 |
glauconite |
glokonit |
25165 |
glaucous |
yeşilimsi mavi |
25166 |
glaze |
sırlamak, cam takmak, (bakış) anlamsızlaşmak, donuklaşmak, sır, perdah, cila |
25167 |
glazed tile |
sırlı çini, sırlı tuğla |
25168 |
glazed |
camlı, sırlı, perdahlı, cilalı |
25169 |
glazier |
camcı |
25170 |
glazier's diamond |
camcı elması |
25171 |
glazier's putty |
camcı macunu |
25172 |
glazing knife |
ıspatula |
25173 |
glazing |
cam, cam takma, perdahlama, sırlama |
25174 |
gleam |
ışık, parıtlı, pırıltı, parıldamak, parlamak |
25175 |
gleaming |
ışınlar saçan, pırıltılı |
25176 |
glean |
azar azar, zor bela toplamak |
25177 |
glebe |
toprak, arazi |
25178 |
glede |
çaylak |
25179 |
glee |
sevinç, neşe |
25180 |
gleeful |
neşeli, şen, sevinçli |
25181 |
glen |
küçük vadi, dar vadi |
25182 |
glenoid |
oyuklu |
25183 |
gliadin |
gliyadin |
25184 |
glib |
rahat ve iyi konuşan, dilli, (söz) inandırıcı olmayan |
25185 |
glibness |
akıcılık, hareketlerde serbestlik |
25186 |
glide |
kaymak, akmak, süzülmek, planörle uçmak |
25187 |
glider |
planör |
25188 |
gliding angle |
süzülme açısı |
25189 |
gliding path |
süzülme yolu |
25190 |
gliding |
kayma, süzülme, akış, planörcülük |
25191 |
glim of hope |
umut parıltısı |
25192 |
glim |
ışık, mum |
25193 |
glimmer |
zayıf bir şekilde parlamak, donuk ışık, zerre |
25194 |
glimpse |
gözüne ilişme, bir anlık görme, bir an için görmek, gözüne ilişmek |
25195 |
glint |
parıltı, parıldamak, parlamak |
25196 |
glisten |
parıldamak, parlamak |
25197 |
glister |
parıltı |
25198 |
glitter |
parlamak, parıldamak, parıltı |
25199 |
glittering |
görkemli, mükemmel, parlak |
25200 |
glittery |
parıldayan, parlak |
25201 |
gloaming |
akşam karanlığı |
25202 |
gloat over |
şeytanca bir zevk duymak, oh olsun demek |
25203 |
gloat |
(over ile) şeytani bir zevkle bakmak/düşünmek |
25204 |
glob |
damla, topak |
25205 |
global insurance |
toplu sigorta |
25206 |
global variable |
genel değişken |
25207 |
global |
geniş çaplı, ayrıntılı, tüm dünya ile ilgili, dünya çapında, evrensel |
25208 |
globalisation |
küreselleşme |
25209 |
globate |
küre biçiminde |
25210 |
globe |
top, küre, dünya |
25211 |
globefish |
kirpi balığı |
25212 |
globeflower |
altın top |
25213 |
globetrotter |
durmadan dünyayı dolaşan kimse |
25214 |
globin |
globin |
25215 |
globular |
küre biçiminde, katı damla biçiminde |
25216 |
globule |
kürecik, damla |
25217 |
globulin |
globülin |
25218 |
glomerate |
kümelenmiş, yığın halinde |
25219 |
glomerule |
çiçek kümesi |
25220 |
glomerulus |
glomerül, yumakçık, çiçek kümesi |
25221 |
gloom |
karanlık, üzüntü, hüzün |
25222 |
gloomy |
karanlık, üzüntülü, mahzun, karanlık |
25223 |
glorification |
övme, yüceltme, şükretme |
25224 |
glorify |
övmek, ululamak, yüceltmek, güzel göstermek |
25225 |
gloriole |
hale, ayla |
25226 |
glorious |
şanlı, şerefli, görkemli, parlak, güzel |
25227 |
gloriousness |
ihtişam |
25228 |
glory and honour |
şan ve şeref |
25229 |
glory |
şan, ün, ad san, şöhret, şeref, aşk, görkem, tantana, zafer, azamet, güzellik, güzel görünüş, fahretmek, haz almak, zevk almak, şadlık etmek |
25230 |
gloss over |
geçiştirmek, saklamak, önemsiz göstermek |
25231 |
gloss |
parlaklık, açıklayıcı yazı, açıklama, yorum |
25232 |
glossary |
ek sözlük |
25233 |
glossematics |
glosematik |
25234 |
glosseme |
dilbirim |
25235 |
glossiness |
parlaklık |
25236 |
glossitis |
dil iltihabı |
25237 |
glosso- |
(önek) dil veya konuşma ile ilgili |
25238 |
glossology |
dilbilimi |
25239 |
glossy paper |
parlak çönge, kuşe |
25240 |
glossy |
parlak ve düz |
25241 |
glottal |
gırtlaksıl, gırtlak ünsüzü, gırtlaksıl, gırtlak ünsüzü |
25242 |
glottis |
gırtlaksı, glotis, nefes borusunun ağzı |
25243 |
glottochronology |
dil tarihlemesi |
25244 |
glove compartment |
torpido gözü |
25245 |
glove |
eldiven, elcek |
25246 |
glover |
eldivenci |
25247 |
glow lamp |
neon lambası |
25248 |
glow |
sıcaklık/ışık vermek, (yüz) kızarmak, ateş basmak, kızıl ışık, kızıllık, parlaklık, ateş, sıcaklık, hararet, çaba, gayret, şevk |
25249 |
glow-worm |
ateşböceği |
25250 |
glower |
ters ters bakmak |
25251 |
glowing |
kızgın, akkor halinde, kızarmış, hararetli, kızma, akkorlaşma |
25252 |
glowworm |
ateş böceği, kandil böceği |
25253 |
gloxinia |
gloksinya |
25254 |
glucagon |
glukagon |
25255 |
gluconic acid |
glukonik asit |
25256 |
gluconic |
glukonik |
25257 |
glucose |
glikoz |
25258 |
glucoside |
glukozit |
25259 |
glue |
tutkal, zamk, yelim, tutkallamak, yapıştırmak |
25260 |
gluey |
yapışkan, tutkallanmış, zamklanmış |
25261 |
glum |
asık suratlı, karakabak, üzgün, morali bozuk, hüzünlü |
25262 |
glumaceous |
kavuzlu, zarflı |
25263 |
glume |
kavuz |
25264 |
glut oneself |
tıka basa yemek |
25265 |
glut |
fazla doldurmak, taşırmak, bolluk, furya |
25266 |
glutamic acid |
glutamik asit |
25267 |
glutamic |
glutamik |
25268 |
glutamine |
glutamin |
25269 |
gluten |
glüten |
25270 |
glutinous |
yapışkan, yapış yapış |
25271 |
glutton |
obur |
25272 |
gluttonous |
obur, açgözlü, pisboğaz |
25273 |
gluttony |
oburluk |
25274 |
glyceric acid |
gliserik asit |
25275 |
glyceric |
gliserik |
25276 |
glyceride |
gliserit |
25277 |
glycerine |
gliserin |
25278 |
glycerol |
gliserol, gliserin |
25279 |
glyceryl |
gliseril |
25280 |
glycine |
glisin |
25281 |
glycogen |
glikojen |
25282 |
glycol |
glikol |
25283 |
glycolysis |
glikoliz |
25284 |
glycoprotein |
glikoprotein |
25285 |
glycoside |
glikozit |
25286 |
glycosuria |
glikozüri |
25287 |
glyoxal |
glioksal |
25288 |
glyoxaline |
glioksalin |
25289 |
glyph |
glif, dik oluk |
25290 |
glyptics |
değerli taş oymacılığı |
25291 |
glyptography |
kıymetli taş oyma sanatı |
25292 |
gnarl |
iri budak, burmak |
25293 |
gnarled |
boğumlu, budaklı, pürüzlü, çarpık çurpuk |
25294 |
gnash |
(diş) gıcırdatmak |
25295 |
gnat |
sivrisinek, tatarcık |
25296 |
gnathous |
çeneli |
25297 |
gnaw |
kemirmek, üzmek, içini kemirmek |
25298 |
gnawer |
kemirgen |
25299 |
gnawing animals |
kemirici döngüller |
25300 |
gnawing |
acı, sıkıntı veren, üzücü |
25301 |
gneiss |
gnays |
25302 |
gnome |
(masallarda) cüce, cırttan |
25303 |
gnomon |
güneş saati mili |
25304 |
gnomonic chart |
nomonik harita |
25305 |
gnosis |
manevi bilgi |
25306 |
gnostic |
ilmi |
25307 |
gnosticism |
gnostisizm |
25308 |
gnow |
kemirmek |
25309 |
gnu |
kıvrık boynuzlu |
25310 |
go a long way |
çok iş görmek, çok dayanmak |
25311 |
go about a task |
bir işi ele almak |
25312 |
go about |
başlamak, etmek, yapmak, yol tutmak, birlikte olmak, gezmek, dolaşmak, orsalamak |
25313 |
go abroad |
yurtdışına çıkmak |
25314 |
go after |
kazanmaya çalışmak, peşinden koşmak, izlemek |
25315 |
go against the grain |
tabiatına aykırı olmak |
25316 |
go against |
-e karşı gelmek, karşı koymak, aleyhinde olmak |
25317 |
go ahead |
başlamak, devam etmek, sürmek, ileri gitmek |
25318 |
go all to pieces |
eli ayağına dolaşmak, şaşkına dönmek |
25319 |
go along |
aynı düşüncede olmak, desteklemek, ilerlemek |
25320 |
Go along! |
Haydi git! |
25321 |
go around with |
ile birlikte olmak, takılmak |
25322 |
go around |
(hastalık) yayılmak, herkese yetmek |
25323 |
go at it hammer and tongs |
dövüşmek, atışmak |
25324 |
go at |
saldırmak, hücum etmek, üzerinde çalışmak |
25325 |
go away empty-handed |
eli boş dönmek |
25326 |
go away |
gitmek, ayrılmak, çıkıp gitmek, defolmak, reddolmak |
25327 |
go awry |
ters gitmek, yolunda gitmemek |
25328 |
go back on one's word |
sözünde durmamak |
25329 |
go back on |
sözünden caymak, vefasızlık göstermek |
25330 |
go back |
dönmek, kayıtmak, (eskiye) uzanmak, gerilemek |
25331 |
go bad |
fenalaşmak, bozulmak, kokmak, çürümek |
25332 |
go bail for sb |
kefaletle serbest bıraktırmak |
25333 |
go bail |
kefalet etmek |
25334 |
go bankrupt |
iflas etmek |
25335 |
go begging |
sahipsiz olmak, çok ucuza satışa çıkmak |
25336 |
go behind |
aslını araştırmak, iç yüzünü aramak |
25337 |
go between |
aracılık yapmak |
25338 |
go beyond |
aşmak, öteye geçmek |
25339 |
go bust |
iflas bayrağını çekmek, iflas etmek |
25340 |
go by the board |
başarısızlıkla sonuçlanmak, yatmak, batmak |
25341 |
go by |
geçmek, geçip gitmek, -e göre davranmak, yanından |
25342 |
go crackers |
kafayı üşütmek |
25343 |
go dead |
(alısün hattı) kesilmek |
25344 |
go down the drain |
boşa gitmek, ziyan olmak, atılmak |
25345 |
go down to history |
tarihe geçmek |
25346 |
go down with |
hastalanmak |
25347 |
go down |
azalmak, düşmek, batmak, benimsenmek, inmek |
25348 |
go downhill |
kötüye gitmek |
25349 |
go driven to extremes |
aşırıya kaçmak, sapıtmak |
25350 |
go Dutch |
kendi hesabını kendi ödemek, Alman usulü yapmak |
25351 |
go easy on |
(kimese) nazik olmak, çok kullanmamak |
25352 |
go far |
başarmak, karşılamak, yetmek, doyurmak |
25353 |
go for a song |
çok ucuza gitmek, yok pahasına satılmak |
25354 |
go for a walk |
yürüyüşe çıkmak |
25355 |
go for nothing |
boşa gitmek, ziyan olmak, işe yaramamak |
25356 |
go for |
saldırmak, peşinden koşmak, sevmek, hoşlanmak |
25357 |
go from bad to worse |
gittikçe kötüleşmek |
25358 |
go from pillar to post |
mekik dokumak |
25359 |
go halves |
(masrafı) paylaşmak |
25360 |
go hang |
kahrolmak |
25361 |
go haywire |
arapsaçına dönmek, altüst olmak |
25362 |
go hungry |
aç kalmak |
25363 |
go in and out |
girip çıkmak |
25364 |
go in debt |
boçlanmak |
25365 |
go in for |
katılmak, yer almak, zevk almak |
25366 |
go into a coma |
komaya girmek |
25367 |
go into a nose dive |
başaşağı gitmek |
25368 |
go into a tailspin |
bunalıma girmek |
25369 |
go into action |
harekete geçmek |
25370 |
go into effect |
yürürlüğe girmek |
25371 |
go into one's shell |
kabuğuna çekilmek |
25372 |
go into one's song and dance about sth |
bir şey hakkında mazeret uydurmak |
25373 |
go into particulars |
ayrıntılara girmek |
25374 |
go into service |
hizmete girmek |
25375 |
go into |
girişmek, ilgilenmek, araştırmak |
25376 |
go it |
idare etmek |
25377 |
go like hot cakes |
kapış kapış satılmak |
25378 |
go like the wind |
rüzgâr gibi geçmek |
25379 |
go mad |
delirmek, çıldırmak, kulumak |
25380 |
go native |
yerli gibi olmak |
25381 |
go off at a tangent |
daldan dala konmak |
25382 |
go off at half cock |
çok erken ve hazırlıksız başlamak |
25383 |
go off the deep end |
tepesi atmak |
25384 |
go off the rails |
kafayı oynatmak, raydan çıkmak |
25385 |
go off with |
izinsiz alıp götürmek |
25386 |
go off |
patlamak, kesilmek, sönmek, bitmek, durmak |
25387 |
go on a conducted tour |
rehber eşliğinde geziye çıkmak |
25388 |
go on a cruise |
vapurla geziye çıkmak |
25389 |
go on a diet |
rejim yapmak |
25390 |
go on a go slow |
işi yavaşlatmak |
25391 |
go on a guided tour |
rehberli geziye çıkmak |
25392 |
go on a hunger strike |
açlık grevine başlamak |
25393 |
go on a journey |
yolculuğa çıkmak |
25394 |
go on a picnic |
piknik yapmak |
25395 |
go on a pilgrimage |
hacca gitmek |
25396 |
go on a round-the-world tour |
dünya turuna çıkmak |
25397 |
go on a sight-seeing tour |
tura çıkmak |
25398 |
go on a trip |
gezintiye çıkmak |
25399 |
go on a world trip |
dünya turuna çıkmak |
25400 |
go on an excursion |
tura çıkmak, geziye çıkmak |
25401 |
go on an outing |
gezmeye çıkmak |
25402 |
go on errand |
ayak işleri görmek |
25403 |
go on foot |
yayan gitmek |
25404 |
go on holiday |
tatile çıkmak |
25405 |
go on one's knees |
yola gelmek, diz çökmek |
25406 |
go on strike |
grev yapmak |
25407 |
go on the dole |
işsizlik tazminatı almak |
25408 |
go on the pill |
doğum kontrol hapı almak |
25409 |
go on the rampage |
azmak, taşkınlık çıkarmak |
25410 |
go on the razzle-dazzle |
alem yapmak |
25411 |
go on the road |
turneye çıkmak |
25412 |
go on the stage |
tiyatro hayatına atılmak, aktör olmak |
25413 |
go on |
olmak, yer almak, devam etmek, sürdürmek |
25414 |
Go on! |
Devam et!, Yapma!, inanmıyorum! |
25415 |
go one's own way |
bildiğini okumak |
25416 |
go out of business |
işi kapatmak |
25417 |
go out of sight |
gözden kaybolmak |
25418 |
go out |
çıkmak, evden ayrılmak, sönmek, modası geçmek |
25419 |
go over with |
ile başarılı olmak |
25420 |
go over |
bakmak, gözden geçirmek, (görüş) değiştirmek |
25421 |
go overboard |
kapılmak, hastası olmak |
25422 |
go places |
bahtı açık olmak, hayatta ilerlemek |
25423 |
go public |
(şirket) halka açılmak |
25424 |
go right |
yolunda gitmek |
25425 |
go shares |
paylaşmak |
25426 |
go shopping |
alışverişe çıkmak |
25427 |
go slow |
yavaştan almak, acele etmemek |
25428 |
go stag |
bir yere sap gibi gitmek |
25429 |
go the whole hog |
bir işi tam yapmak, sonunu getirmek |
25430 |
go through customs |
gümrükten geçmek |
25431 |
go through fire and water |
büyük sınavdan geçmek, çok ıstırap çekmek |
25432 |
go through the motions |
üstünkörü yapmak |
25433 |
go through with |
tamamlamak, sonuca bağlamak |
25434 |
go through |
resmen kabul edilmek, onaylanmak, (acı) çekmek |
25435 |
go to bed with the chickens |
tavuk gibi erken yatmak |
25436 |
go to bed |
yatmak |
25437 |
go to Davy Jone's locker |
denizin dibini boylamak |
25438 |
go to extremes |
ifrata kaçmak |
25439 |
go to great expense |
masrafa girmek |
25440 |
go to hell in a handbasket |
beş kapik etmemek |
25441 |
go to hell |
cehenneme gitmek, mahvolmak |
25442 |
Go to hell! |
Allah kahretsin!, Cehennem ol! |
25443 |
go to one's head |
sersem etmek, başına vurmak |
25444 |
go to one's last head |
başını döndürmek |
25445 |
go to pieces |
paramparça olmak, parçalanmak, sıhhati bozulmak |
25446 |
go to pot |
mahvolmak, bozulmak |
25447 |
go to press |
(yenün/kitap) basılmak |
25448 |
go to raptures |
sevincinden havalara uçmak |
25449 |
go to sb's head |
başını döndürmek |
25450 |
go to sea |
denizci olmak |
25451 |
go to sleep |
uyumak, (kıç/vb.) uyuşmak |
25452 |
go to the bad |
kötü yola düşmek |
25453 |
go to the country |
saylava gitmek |
25454 |
Go to the devil! |
Cehenneme kadar git! |
25455 |
go to the dogs |
mahvolmak, sefalete düşmek |
25456 |
go to the wall |
sermayeyi kediye yüklemek, altta kalmak |
25457 |
go to town |
kafasına göre takılmak, bol pul harcamak |
25458 |
go to waste |
israf olmak, ziyan olmak |
25459 |
go together |
birbirine uymak, düzenlenmek |
25460 |
go too far |
çok ileri gitmek, haddini aşmak, cıvıtmak |
25461 |
go touring |
arabayla geziye çıkmak |
25462 |
go under the knife |
bıçak altına yatmak |
25463 |
go under |
batmak, suyun dibini boylamak, başarısız olmak |
25464 |
go underground |
gizli teşkilat kurmak |
25465 |
go up in flames |
tutuşup yanmak |
25466 |
go up in smoke |
suya düşmek, duman olmak, uçup gitmek |
25467 |
go up to the rostrum |
kürsüye çıkmak |
25468 |
go up |
yükselmek, çıkmak, yükselmek, yapılmak |
25469 |
go west |
ölmek, kaybolmak, mahvolmak |
25470 |
go window-shopping |
vitrinleri seyretmek |
25471 |
go with the tide |
zamana uymak |
25472 |
go with |
uymak, gitmek, eşlik etmek, uygun olmak, yaraşmak |
25473 |
go without |
-sız idare etmek, mahrum olmak |
25474 |
go worse |
kötüleşmek |
25475 |
go wrong |
hata yapmak, yanılmak, ters gitmek, bozulmak |
25476 |
go |
canlılık, enerji, deneme, girişim, gitme, gayret, gitmek, ilerlemek, iş görmek, kaybolmak |
25477 |
go-ahead |
girgin, açıkgöz, yenilikçi, izin |
25478 |
go-as-you-please |
serbest |
25479 |
go-between |
arabulucu, vasıtacı, aracı |
25480 |
go-by |
saygısızlık, çekimserlik |
25481 |
go-getter |
tuttuğunu koparan, iş bitirici |
25482 |
go-kart |
küçük yarış arabası, gokart |
25483 |
goad into |
-e kışkırtmak, dolduruşa getirmek |
25484 |
goad |
kışkırtıcı şey |
25485 |
goal kick |
kale vuruşu |
25486 |
goal line |
kale çizgisi, gol çizgisi |
25487 |
goal posts |
kale direkleri |
25488 |
goal |
amaç, erek, hedef, gaye, kale, gol |
25489 |
goalkeeper |
kaleci, kapıcı |
25490 |
goat hair |
keçi kılı |
25491 |
goat |
keçi, teke |
25492 |
goatee |
keçi sakalı |
25493 |
goatherd |
keçi çobanı |
25494 |
goatish |
keçi gibi |
25495 |
goatsbeard |
teke sakalı |
25496 |
goatskin |
keçi postu, tulum |
25497 |
goatsucker |
çobanaldatan |
25498 |
gob |
ağız |
25499 |
gobbet |
et parçası |
25500 |
gobble |
çabuk çabuk yemek, hindi sesi |
25501 |
gobbler |
çabuk çabuk yiyen kimse, baba hindi |
25502 |
gobelin |
goblen, duvar halısı |
25503 |
goblet |
kadeh |
25504 |
goblin |
gulyabani, cin |
25505 |
gobo |
mercek siperi, ışık örtüsü |
25506 |
goby |
kayabalığı |
25507 |
God alone knows |
Allah bilir |
25508 |
God damn it |
Allah kahretsin! |
25509 |
God forbid |
Allah göstermesin, Allah korusun |
25510 |
God knows |
Allah bilir |
25511 |
God only knows! |
Allah bilir! |
25512 |
God willing |
inşallah, Allah isterse, kısmetse |
25513 |
god |
mabut, put, tapı, Tanrı, Allah |
25514 |
god-fearing |
dindar |
25515 |
God's acre |
mezarlık |
25516 |
godchild |
vaftiz çocuğu |
25517 |
goddamn |
be, (Aİ) arg, bkz.damn |
25518 |
goddess |
tanrıça |
25519 |
godet |
gode |
25520 |
godfather |
vaftiz babası |
25521 |
godforsaken |
(yer) kasvetli, sıkıcı, terkedilmiş, boş |
25522 |
godhead |
Allah, tanrı |
25523 |
godless |
Allahsız, dinsiz |
25524 |
godlessness |
dinsizlik |
25525 |
godlike |
tanrısal |
25526 |
godliness |
dindarlık |
25527 |
godly |
dindar, sofu |
25528 |
godmother |
vaftiz anası |
25529 |
godparent |
vaftiz annesi ya da vaftiz babası |
25530 |
godsend |
büyük şans, devlet kuşu, nimet, düşeş |
25531 |
Godspeed |
Allah yardımcın olsun! |
25532 |
goer |
giden kimse, gidici kimse |
25533 |
goffer |
kırmak, kıvırmak, kırma yapmak |
25534 |
gogetter |
becerikli kimse, açıkgöz kimse |
25535 |
goggle |
hayretle bakmak |
25536 |
goggle-eyed |
patlak gözlü |
25537 |
goggles |
koruyucu gözlük |
25538 |
going concern |
kârlı işyeri, başarılı işletme, devam eden iş |
25539 |
going |
gidiş, ayrılış, yol yağdayı, gidiş hızı, şu anki, mevcut, yaşayan, işleyen, çalışan |
25540 |
going-over |
iyice gözden geçirme, elden geçirme |
25541 |
goings-on |
olaylar, durumlar, gidişat, olup bitenler |
25542 |
goiter |
guatr |
25543 |
gold alloy |
altın alaşımı |
25544 |
gold amalgam |
cıvalı altın |
25545 |
gold brick |
aldatıcı taklit |
25546 |
gold brocade |
altın brokar |
25547 |
gold bullion standard |
altın külçe standardı |
25548 |
gold bullion |
altın külçe |
25549 |
gold chemistry |
altın kimyası |
25550 |
gold coin |
altın sikke |
25551 |
gold digger |
altın arayıcısı |
25552 |
gold dust |
altın tozu |
25553 |
gold exchange |
altın borsası |
25554 |
gold foil |
altın varak, ince altın |
25555 |
gold leaf |
altın varak, yaprak altın |
25556 |
gold mine |
altın madeni |
25557 |
gold number |
altın sayısı |
25558 |
gold paint |
altın boya |
25559 |
gold plated |
altın kaplı |
25560 |
gold pool |
altın havuzu |
25561 |
gold premium |
altın primi |
25562 |
gold reserves |
altın rezervi |
25563 |
gold rush |
altına hücum |
25564 |
gold standard |
altın esası, altın pul jüyesi |
25565 |
gold thread |
kılaptan, sırma tel |
25566 |
gold washer |
altın yıkayıcı |
25567 |
gold |
altın, kızıl, altın rengi |
25568 |
gold-plate |
altın kaplamak |
25569 |
golden age |
altın çağ |
25570 |
golden eagle |
kaya kartalı, altın kartal |
25571 |
golden handshake |
emeklilik ikramiyesi, kıdem tazminatı |
25572 |
Golden Horn |
Haliç |
25573 |
golden jubilee |
ellinci yıldönümü |
25574 |
golden rule |
herkese iyilik etme kuralı |
25575 |
golden wedding |
evliliğin ellinci yıldönümü |
25576 |
golden |
altından, altın, altın rengi, altın gibi |
25577 |
goldfield |
altın bulunan bölge |
25578 |
goldfinch |
saka kuşu, payiz bülbülü |
25579 |
goldfish |
kırmızı balık |
25580 |
goldilocks |
düğünçiçeği |
25581 |
goldmine |
altın madeni, çok kârlı iş, altın madeni |
25582 |
goldsmith |
kuyumcu |
25583 |
golf ball |
golf topu |
25584 |
golf club |
golf kulübü, golf sopası |
25585 |
golf course |
golf sahası |
25586 |
golf links |
golf sahası |
25587 |
golf |
golf |
25588 |
golfer |
golfçu |
25589 |
Golgi apparatus |
Golgi aygıtı |
25590 |
Golgi |
Golgi |
25591 |
golly! |
Allah Allah! |
25592 |
gombroon |
iran işi beyaz porselen |
25593 |
gonad |
eşeysel bez, erbezi, yumurtalık |
25594 |
gonadial |
eşeysel bezle ilgili |
25595 |
gonadic |
eşeysel bezle ilgili |
25596 |
gondola |
gondol |
25597 |
gondolier |
gondolcu |
25598 |
gone |
kaybolmuş, yok olmuş, ölmüş, geçmiş |
25599 |
gong |
gong |
25600 |
gonidium |
gonidi |
25601 |
goniometer |
gonyometre, açıölçer |
25602 |
gonococcus |
gonokok |
25603 |
gonocyte |
gonosit |
25604 |
gonorrhea |
belsoğukluğu |
25605 |
gonorrhoea |
bkz.gonorrhea |
25606 |
goo |
yapışkan madde, çamur |
25607 |
good afternoon |
tünaydın |
25608 |
good and |
çok, tamamen |
25609 |
good at |
bir işte başarılı |
25610 |
good breeding |
terbiye |
25611 |
good buy |
kazançlı alışveriş |
25612 |
good copy |
ilginç haber |
25613 |
good day |
merhaba, Allahaısmarladık, güle güle |
25614 |
good delivery |
koşullara uygun teslim |
25615 |
good evening |
iyi akşamlar |
25616 |
good faith |
iyi niyet |
25617 |
good fellow |
iyi adam, hoş şohbet kimse |
25618 |
good for nothing |
faydasız, hiçbir işe yaramaz, serseri, mendebur |
25619 |
good for you! |
Aferin! |
25620 |
good God! |
aman Allahım!, Aman Yarabbi! |
25621 |
good gracious! |
Tuhaf şey! |
25622 |
good grief |
Hay Allah! |
25623 |
good Heavens! |
Tanrım!, Aman Yarabbi!, Allah Allah! |
25624 |
good humour |
hoş mizaç, şakacılık |
25625 |
good Lord! |
Allah Allah!, Hay Allah |
25626 |
good luck! |
Bol şanslar! |
25627 |
good morning |
günaydın, iyi sabahlar |
25628 |
good night |
iyi geceler |
25629 |
good old days |
geçmiş iyi günler |
25630 |
good riddance |
Çok şükür!, Kurtulduk! |
25631 |
good value |
gerçek değer |
25632 |
good |
iyi, yakşı, uygun, yerinde, iyi ahlaklı, namuslu, yardımsever, iyiliksever, sevecen, uslu, tam, komple, sağlam, güvenilir, yetenekli, becerikli, saygıdeğer, başarılı, iyi, iyilik, yarar, kazanç, çıkar, fayda, (the ile) iyi insanlar, iyiler |
25633 |
good-fellowship |
sohbet, arkadaşlık |
25634 |
good-humoured |
neşeli, şen, güler yüzlü |
25635 |
good-looking |
çekici, güzel, yakışıklı, cazip |
25636 |
good-natured |
iyi huylu, yumuşak, yardımsever, hoşgörülü |
25637 |
good-will ambassador |
iyi niyet elçisi |
25638 |
goodbye |
allahaısmarladık, hoşçakal |
25639 |
goodish |
oldukça, iyi, iyice, idare eder, epeyce, hayli |
25640 |
goodliness |
iyilik, iyi huyluluk |
25641 |
goodly |
güzel, yakışıklı, debdebeli, hoş görünüşlü |
25642 |
Goodness knows! |
Allah bilir! |
25643 |
goodness |
iyilik, (neyinse) en iyi bölümü, en iyi kısmı |
25644 |
goods in transit |
transit mallar |
25645 |
goods train |
marşandiz, yük katarı |
25646 |
goods |
eşya, mal, yük |
25647 |
goodwill tour |
iyi niyet gezisi |
25648 |
goodwill visit |
iyi niyet ziyareti |
25649 |
goodwill |
iyi niyet, (şirket/mağaza/vb.) isim, prestij, değer, itibar |
25650 |
goody |
şekerleme, tatlı, sevilen/çekici/hoş/tatlı/vb.şeyler, Harika!, Ne güzel! |
25651 |
gooey |
yapışkan |
25652 |
goof off |
aylaklık etmek, haylazlık etmek |
25653 |
goof up |
bozmak, becerememek, altüst etmek |
25654 |
goof |
aptalca hata, pot, gaf, aptalca bir hata yapmak, gaf yapmak, pot kırmak |
25655 |
goofy |
aptal, çatlak, kaçık |
25656 |
gook |
çamur, balçık |
25657 |
goon |
aptal, salak, şapşal, yöndemsiz |
25658 |
goop |
yapıştırıcı madde, kaba kimse |
25659 |
goose egg |
sıfır |
25660 |
goose step |
kaz adımı |
25661 |
goose |
kaz |
25662 |
gooseberry |
bektaşi üzümü |
25663 |
gooseflesh |
diken diken olmuş deri |
25664 |
goosefoot |
kazayağı |
25665 |
gooseherd |
kaz çobanı |
25666 |
gooseneck |
deveboynu |
25667 |
gopher |
bir tür kara kaplumbağası |
25668 |
gophering |
istismarlı kazı, çalma kazı |
25669 |
Gordian knot |
kördüğüm |
25670 |
Gordian |
Gordian |
25671 |
gore |
boynuzla yaralamak, boynuzlamak, kelle vurmak |
25672 |
gorge |
geçit, boğaz |
25673 |
gorgeous |
çok güzel, tatlı, hoş, harika |
25674 |
gorget |
boğaz zırhı, kadın yakası, gerdanlık |
25675 |
gorilla |
goril |
25676 |
gormandize |
oburca yemek, çok yemek |
25677 |
gorse |
karaçalı |
25678 |
gory |
kanlı |
25679 |
gosh |
Allah Allah, vay canına, hayret |
25680 |
goshawk |
atmaca, çakırdoğan |
25681 |
gosling |
kaz palazı |
25682 |
gospel truth |
asıl hakikat |
25683 |
gospel |
hakikat, gerçek, ilke |
25684 |
gossamer |
örümcek ağı, çok ince şey |
25685 |
gossip |
dedikodu, dedikoducu kimse, dedikodu yapmak |
25686 |
gossiper |
dedikoducu kimse |
25687 |
gossipy |
dedikodulu (haber) |
25688 |
Gothic arch |
gotik kemer |
25689 |
Gothic architecture |
gotik mimari |
25690 |
Gothic |
Gotik |
25691 |
gotta |
-meli, -malı, -e sahip olmak, -si olmak |
25692 |
gouache |
guvaş, zamklı suluboya |
25693 |
gouge out |
oyup çıkarmak |
25694 |
gouge |
heykeltıraş kalemi, küçük orak, ucu kıvrık bıçak |
25695 |
goulash |
tas kebabı |
25696 |
gourd |
su kabağı |
25697 |
gourmand |
boğazına düşkün kimse, obur kimse |
25698 |
gourmet |
yemek ve içkinin iyisinden anlayan kimse |
25699 |
gout |
gut, damla sayrılığı |
25700 |
gouty node |
gut bezesi, gut şişkinliği |
25701 |
govern |
yönetmek, idare etmek, yönlendirmek, etkilemek |
25702 |
governable |
idare olunabilir |
25703 |
governance |
idare |
25704 |
governess |
mürebbiye |
25705 |
governing body |
yönetim birimi, yönetim kurulu |
25706 |
governing |
idare eden, yöneten |
25707 |
government bond |
devlet tahvili |
25708 |
government enterprise |
devlet işletmesi |
25709 |
government house |
hükümet konağı, vali konağı |
25710 |
government loan |
hükümet borçlanması |
25711 |
government office |
resmi daire, devlet makamı |
25712 |
government official |
hükümet görevlisi |
25713 |
government owned |
devlet malı |
25714 |
government papers |
devlet tahvilatı, hükümet arşivleri |
25715 |
government representatives |
hükümet temsilcileri |
25716 |
government securities |
devlet tahvilleri |
25717 |
government stocks |
devlet menkul kıymetleri |
25718 |
government |
yönetme, idare etme, yönetim, hükümet |
25719 |
governmental |
devlete ait, devletle ilgili |
25720 |
governor |
vali, yönetici, şef, amir, patron, işveren, eyalet başkanı |
25721 |
governor-general |
genel vali |
25722 |
governorship |
valilik, yöneticilik, amirlik |
25723 |
gown |
don, paltar, giyim, uzun kadın giysisi, gece giysisi, cüppe, önlük |
25724 |
goy |
Yahudi olmayan kimse |
25725 |
grab |
kapmak, yakalamak, kapma, kapış |
25726 |
grabber |
yağmacı, vinç |
25727 |
grabble |
el yordamıyla aramak, yoklamak |
25728 |
graben |
graben, çökük |
25729 |
grace |
zarafet, güzellik, lütuf, kayra, şükran duası, mühlet, süre, donatmak, süslemek, bezemek, şereflendirmek, şeref vermek, teşrif etmek |
25730 |
graceful |
zarif, hoş, güzel, çekici, nazik |
25731 |
gracefulness |
zarafet, incelik, nezaket |
25732 |
graceless |
kaba, görgüsüz, göze batan |
25733 |
gracelessness |
zarafet yoksunluğu |
25734 |
gracile |
ince yapılı, zayıf, narin |
25735 |
gracious |
ince, hoş, nazik, (tanrı) bağışlayıcı, merhametli, (yaşam) rahat, zengin, yüce, saygıdeğer |
25736 |
graciousness |
cana yakınlık, zarafet, sıcakkanlılık |
25737 |
grad |
mezun kimse |
25738 |
gradate |
derecelendirmek, derecelere ayırmak |
25739 |
gradation |
derece derece değişme |
25740 |
grade A |
birinci kalite |
25741 |
grade control |
kalite kontrolü, tenör kontrolü |
25742 |
grade crossing |
hemzemin geçit |
25743 |
grade school |
ilkmektep, ortamektep |
25744 |
grade |
rütbe, pille, derece, cins, eğim, yokuş, meyil, sınıf, not, ayırmak, sınıflandırmak |
25745 |
graded |
ayrılmış, sınıflandırılmış, seçilmiş, basamaklı |
25746 |
grader |
seçici, ayırıcı, greyder |
25747 |
gradient |
eğim, eğiklik, meyil, yokuş |
25748 |
grading |
sınıflandırma, ayırma, sıralama |
25749 |
gradual |
derece derece olan, aşamalı |
25750 |
gradually |
yavaş yavaş, azar azar |
25751 |
graduate of secondary school |
ortamektep mezunu |
25752 |
graduate of the university |
birdem mezunu, birdem mezunu |
25753 |
graduate |
birdem mezunu, hangise kursu/mektebi bitirmiş, bir eğitimi tamamlamış kimse, mezun, mastır yapan öğrenci, (birdemden) mezun olmak, mezun etmek, diploma vermek |
25754 |
graduated tax |
artan oranlı vergi |
25755 |
graduated |
dereceli, taksimatlı, ayarlı, ölçülü |
25756 |
graduation |
mezuniyet, diploma töreni |
25757 |
graffiti |
duvar yazıları |
25758 |
graft |
aşı, calak, peyvent, (doku) yama, rüşvet, rüşvet almak, yolsuzluk, (İİ) sıkı çalışma, (ağaç) aşı yapmak, aşılamak, calamak, doku yerleştirmek |
25759 |
grafter |
rüşvetçi, yiyici |
25760 |
grafting knife |
aşı bıçağı |
25761 |
grafting |
calak, aşı (yapma) |
25762 |
grain alcohol |
hububat alkolü |
25763 |
grain bin |
zahire ambarı |
25764 |
grain dealer |
tahıl tüccarı |
25765 |
grain drill |
mibzer |
25766 |
grain elevator |
tahıl ambarı |
25767 |
grain size |
tane büyüklüğü |
25768 |
grain |
tahıl, hububat, tane, parça, zerre, tanelemek, parçalamak, hurdalamak, doğramak |
25769 |
grained |
taneli |
25770 |
gram calorie |
küçük kalori, gram kalori |
25771 |
gram |
gram, ağram |
25772 |
gram-atom |
atom-gram |
25773 |
gram-equivalent |
eşdeğer-gram |
25774 |
gram-molecular weight |
molekül-gram ağırlık |
25775 |
gram-molecule |
gram molekül |
25776 |
gram-negative |
gram negatif |
25777 |
gram-positive |
gram pozitif |
25778 |
gramercy |
çok teşekkür! |
25779 |
gramineous |
ot gibi, ota benzer |
25780 |
graminivorous |
ot yiyen, otla beslenen |
25781 |
grammar school |
orta dereceli mektep |
25782 |
grammar |
dilbilgisi, grammer, gramer kitabı |
25783 |
grammarian |
gramer uzmanı, dilbilgisi uzmanı |
25784 |
grammatical analysis |
dilbilgisel çözümleme |
25785 |
grammatical morpheme |
biçimbirim |
25786 |
grammatical |
dilbilgisel |
25787 |
grammaticality |
dilbilgisellik |
25788 |
grammaticalization |
dilbilgiselleşme |
25789 |
grammatically |
gramer bakımından |
25790 |
gramme |
bkz.gram |
25791 |
gramophone |
gramafon |
25792 |
grampus |
yunus |
25793 |
gran |
büyükanne, nine |
25794 |
granary |
tahıl ambarı, çok tahıl yetişen bölge, tahıl ambarı |
25795 |
grand duke |
grandük |
25796 |
grand piano |
kuyruklu piyano |
25797 |
grand total |
genel toplam |
25798 |
Grand Vizier |
Sadrazam, sadrazam |
25799 |
grand |
ulu, yüce, görkemli, büyük, heybetli, görkemli, parlak, debdebeli, muhteşem, tatlı, güzel, hoş, çok iyi, enfes, mükemmel, baş, yüksek, en önemli, ana, ince, kibar, tam, bütün, genel, (insan) önemli, bin dolar, kuyruklu piyano |
25800 |
grandad |
büyükbaba, dede, granddad, büyükbaba, dede |
25801 |
grandam |
yaşlı kadın, büyükanne |
25802 |
grandaunt |
büyük teyze/hala |
25803 |
grandchild |
torun, neve |
25804 |
granddad |
büyükbaba, dede |
25805 |
granddaughter |
kız torun |
25806 |
grandee |
yüksek rütbeli kimse, itibarlı kimse |
25807 |
grandeur |
büyüklük, görkem |
25808 |
grandfather |
baba, dede |
25809 |
grandiloquence |
tumturaklı söz |
25810 |
grandiloquent |
tumturaklı |
25811 |
grandiose |
gösterişli, tantanalı, görkemli |
25812 |
grandma |
büyükanne, nine |
25813 |
grandmother |
büyükanne, nine |
25814 |
grandnephew |
yeğen oğlu |
25815 |
grandness |
azamet, büyüklük |
25816 |
grandniece |
yeğen kızı |
25817 |
grandpa |
büyükbaba, dede |
25818 |
grandparent |
büyükbaba ya da büyükanne |
25819 |
grandson |
erkek torun |
25820 |
grandstand |
tribün |
25821 |
grange |
çiftlik evi ile ambarları |
25822 |
graniferous |
tahıl veren |
25823 |
granite |
granit |
25824 |
granitic |
granite ait |
25825 |
granivorous |
tahıl ile beslenen |
25826 |
granny |
büyükanne, nine |
25827 |
grant |
vermek, bahşetmek, onaylamak, varsaymak, kabul etmek, tekaüt, burs, ödenek, tahsisat, bağış |
25828 |
grant-in-aid |
devlet yardımı, ödenek |
25829 |
grantee |
bağış yapılan kişi, yardım alan kimse |
25830 |
grantor |
bağış yapan kimse |
25831 |
granular |
taneli, tanecikli |
25832 |
granulate |
tanelemek, kabartmak |
25833 |
granulated refined sugar |
kristal rafine şeker |
25834 |
granulated sugar |
tozşeker |
25835 |
granulated |
tanelenmiş, taneli, tane haline getirilmiş |
25836 |
granulation |
tanelenme |
25837 |
granulator |
şeker kurutucusu |
25838 |
granule |
tanecik |
25839 |
granulite |
granülit |
25840 |
granulocyte |
granülosit |
25841 |
grape hyacinth |
salkımlı sümbül |
25842 |
grape juice |
üzüm suyu |
25843 |
grape sugar |
üzüm şekeri |
25844 |
grape |
üzüm |
25845 |
grapefruit |
greyfurt, altıntop |
25846 |
grapeshot |
salkım, misket |
25847 |
grapevine |
asma, söylenti, rivayet, dedikodu yayma |
25848 |
graph paper |
kareli çönge |
25849 |
graph |
çizge, grafik |
25850 |
graphic arts |
grafik sanatlar |
25851 |
graphic character |
grafik karakter, çizge karakter |
25852 |
graphic display |
grafik gösterim, çizge gösterim |
25853 |
graphic symbol |
grafik sembol, çizgesel simge |
25854 |
graphic terminal |
grafik terminal |
25855 |
graphic |
çizgesel, grafik, (anlatımı/vb.) canlı, açık, tam |
25856 |
graphically |
açık ve canlı bir şekilde, çizgisel olarak |
25857 |
graphics |
grafik |
25858 |
graphite brick |
grafit tuğlası |
25859 |
graphite brush |
grafit fırça |
25860 |
graphite paint |
grafit boyası |
25861 |
graphite pipe |
grafit boru |
25862 |
graphite |
grafit |
25863 |
graphitic |
grafitle ilgili, grafitli |
25864 |
graphitization |
grafitizasyon, grafitlenme |
25865 |
graphitize |
grafitlemek |
25866 |
graphitizer |
grafitleyici |
25867 |
graphological |
yazıbilimsel |
25868 |
graphology |
yazıbilim |
25869 |
grapnel |
filika demiri, borda kancası |
25870 |
grapple with |
ile boğuşmak |
25871 |
grapple |
(with ile) boğuşmak |
25872 |
grappling iron |
borda kancası |
25873 |
graptolite |
graptolit |
25874 |
grasp at a straw |
yılana sarılmak |
25875 |
grasp at |
uzanmak, tutmaya çalışmak |
25876 |
grasp |
yakalamak, kavramak, tutmak, anlamak, paykamak, kavramak, sıkı sıkı tutma, kapma, kavrama, yakalama, elin yetişebileceği mesafe, kavrama, anlama, anlayış, kavrayış |
25877 |
grasping |
açgözlü, gözü doymaz |
25878 |
grass roots |
halk |
25879 |
grass seed |
çim tohumu |
25880 |
grass snake |
kertenkele yılanı |
25881 |
grass |
çimen, çim, ot, çayır, çimenlik, otlak, (İİ) ispiyoncu, gammaz, ot, esrar, marihuana |
25882 |
grasshopper |
çekirge |
25883 |
grassiness |
yeşillik |
25884 |
grassland farming |
çayır ve mera tarımı |
25885 |
grassland |
otlak |
25886 |
grassy |
çimenlerle kaplı, çimenli, otlu |
25887 |
grate on sb's ears |
kulağını tırmalamak |
25888 |
grate on |
üzmek, sinirlendirmek, (diş) gıcırdatmak |
25889 |
grate one's teeth |
dişlerini gıcırdatmak |
25890 |
grate rod |
ızgara çubuğu |
25891 |
grate |
ocak ızgarası, rendelemek, gıcırdatmak, gıcırdamak |
25892 |
grateful |
minettar, müteşekkir |
25893 |
gratefulness |
minnettarlık |
25894 |
grater |
rende |
25895 |
gratification |
hoşnutluk, sevinç, neşe, memnuniyet, haz, mükâfat |
25896 |
gratify |
sevindirmek, mutlu etmek |
25897 |
grating |
ızgara, demir parmaklık, (ses) kulak tırmalayıcı |
25898 |
gratis |
bedava, müft, bedavadan, karşılıksız, havayi |
25899 |
gratitude |
minnettarlık |
25900 |
gratuitous |
karşılıksız, bedava, karşılık beklemeden, hakedilmemiş, gereksiz, mantıksız |
25901 |
gratuity |
bahşiş, işten ayrılan kimseye verilen fazladan pul |
25902 |
graunch |
beklenmeyen hata |
25903 |
graupel |
grezil, bulgur, ebebulguru |
25904 |
grave |
mezar, ciddi, ağır |
25905 |
graveclothes |
kefen |
25906 |
gravedigger |
mezarcı |
25907 |
gravel pit |
çakıl ocağı |
25908 |
gravel |
çakıl, (yola) çakıl döşemek |
25909 |
graven |
hakketmek |
25910 |
graver |
hakkâk, hakkâk kalemi |
25911 |
gravestone |
mezartaşı |
25912 |
graveyard |
mezarlık |
25913 |
gravid |
hamile, gebe |
25914 |
gravidity |
gebelik |
25915 |
gravimeter |
gravimetre |
25916 |
gravimetric |
gravimetrik |
25917 |
gravimetry |
gravimetri, ağırlıkölçüm |
25918 |
gravitate |
(to/towards ile) -e hareket etmek, gitmek, çekilmek, yönelmek |
25919 |
gravitation |
gitme, yönelme, yerçekimi |
25920 |
gravitational acceleration |
yerçekimi ivmesi |
25921 |
gravitational field |
yerçekimi alanı |
25922 |
gravitational force |
yerçekimi kuvveti |
25923 |
gravitational |
yerçekimiyle ilgili |
25924 |
graviton |
graviton, ağıncık |
25925 |
gravity meter |
gravimetre, yerçekimölçer |
25926 |
gravity |
yerçekimi, ciddiyet, ağırlık, önem |
25927 |
gravure |
tifdruk, gravür |
25928 |
gravy |
et suyu, salça, sos, havadan, hak etmeden kazanılan pul/kâr |
25929 |
gray |
(Aİ) bkz.grey |
25930 |
graybeard |
ak sakallı adam |
25931 |
graze |
otlamak, otlatmak, sıyırmak, sıyırıp geçmek, sıyrık |
25932 |
grazier |
çoban |
25933 |
grazing land |
otlak, otlatma arazisi |
25934 |
grazing |
otlak |
25935 |
grease box |
yağ kutusu, yağdanlık |
25936 |
grease cup |
gresör, yağdanlık |
25937 |
grease pump |
gres pompası |
25938 |
grease sb's palm |
rüşvet vermek |
25939 |
grease seal |
yağ contası |
25940 |
grease |
(döngüllük) yağ, gres, katıyağ, biryantin, yağlamak |
25941 |
grease-wrestling |
yağlı güreş |
25942 |
greaser |
yağlayıcı |
25943 |
greasing |
gresleme, katıyağ sürme |
25944 |
greasy spoon |
kalitesiz lokanta |
25945 |
greasy |
yağlı, kaygan |
25946 |
Great Bear |
Büyük Ayı |
25947 |
Great Britain |
Büyük Britanya |
25948 |
great circle |
büyük daire |
25949 |
great demand |
çok revaçta |
25950 |
great white heron |
akbalıkçıl |
25951 |
great |
büyük, çon, önemli, yetenekli, büyük, kocaman, koca, harika, nefis, çok iyi, müthiş |
25952 |
great-grandchild |
netice |
25953 |
great-grandfather |
babasının dedesi |
25954 |
great-grandson |
oğlunun/kızının erkek nevesi, nevenin erkek uşağı |
25955 |
greater celandine |
kırlangıçotu |
25956 |
greatest common divisor |
en büyük ortakbölen |
25957 |
greatest common factor |
en büyük ortakçarpan |
25958 |
greatly |
çok |
25959 |
greatness |
büyüklük, çokluk, şöhret, cesamet |
25960 |
grebe |
dalgıç kuşu |
25961 |
Greece |
Yunanistan |
25962 |
greed |
açgözlülük |
25963 |
greedily |
hırsla, açgözlülükle |
25964 |
greediness |
hırs, tamahkârlık |
25965 |
greedy |
açgözlü |
25966 |
Greek fire |
Rum ateşi |
25967 |
Greek |
Yunan, Yunanlı, Rum |
25968 |
green algae |
yeşil algler |
25969 |
green areas |
yeşil alanlar |
25970 |
green bean |
yeşil fasulye |
25971 |
green belt |
yeşil alan, yeşil kuşak |
25972 |
green card |
yeşil kart |
25973 |
green cheese |
lor, adaçayı peyniri |
25974 |
green finch |
yeşil ispinoz, yelve |
25975 |
green light |
izin, yeşil ışık |
25976 |
green manure |
yeşil gübre |
25977 |
green onion |
yeşil soğan |
25978 |
green pea |
bezelye |
25979 |
green pepper |
dolmalık biber |
25980 |
green pound |
sterlin |
25981 |
green space |
yeşil alan |
25982 |
green vegetables |
yeşillik, göğerti |
25983 |
green with envy |
kıskançlıktan kudurmuş |
25984 |
green |
yeşil, (meyve) ham, olmamış, toy, deneyimsiz, saf, keriz, benzi sararmış, solgun, yeşillik, çayır, ç.yeşil yapraklı sebzeler, yeşillik |
25985 |
green-eyed monster |
kıskançlık |
25986 |
green-eyed |
kıskanç, yeşil gözlü, kem gözlü |
25987 |
greenback |
dolar, A.B.D.'ne mahsus arkası yeşil banknot |
25988 |
greenery |
yeşil yapraklar, ağaç yaprakları |
25989 |
greengage |
bardakeriği |
25990 |
greengrocer |
manav |
25991 |
greenhorn |
acemi çaylak |
25992 |
greenhouse effect |
sera etkisi |
25993 |
greenhouse |
limonluk, ser |
25994 |
greenish |
yeşilimsi |
25995 |
Greenland |
Grönland Adası |
25996 |
greenness |
yeşillik, tazelik, hamlık, çiğlik, toyluk |
25997 |
greenroom |
tiyatroda oyuncuların dinlenme odası |
25998 |
greens |
yeşil yapraklı sebzeler |
25999 |
greensickness |
bir çeşit kansızlık |
26000 |
greensward |
çimen |
26001 |
Greenwich Mean Time |
Greenwich ortalama zamanı |
26002 |
Greenwich |
Greenwich |
26003 |
greet |
selamlamak, selam vermek, karşılamak |
26004 |
greeting card |
tebrik kartı |
26005 |
greeting |
selam, iyi dilek, tebrik |
26006 |
gregarious |
sürü/topluluk halinde yaşayan, sokulgan, sosyal |
26007 |
gregariousness |
toplu halde bulunma veya yaşama |
26008 |
Gregorian year |
miladi sene |
26009 |
greige |
bej ve gri arasındaki renk, bej ve gri arasındaki renk |
26010 |
gremlin |
ufak bir varlık, cin |
26011 |
grenade |
el bombası |
26012 |
grenadine |
grenadin, nar şurubu |
26013 |
grenz ray |
grenz ışını |
26014 |
grey cloth |
ham ürün |
26015 |
grey cotton cloth |
amerikanbezi |
26016 |
grey cotton |
ham pamuk |
26017 |
grey goods |
ham tekstil ürünleri |
26018 |
grey matter |
gri madde |
26019 |
grey mullet |
kefal |
26020 |
grey |
gri, külrengi, kır saçlı, (saç) kır, ağarmış, (yüz) soluk, bembeyaz, sıkıcı, sönük, hareketsiz, (saç) kırlaşmak, ağarmak |
26021 |
greyhound |
tazı |
26022 |
greyish |
grimsi |
26023 |
greylag |
yaban kazı |
26024 |
greyness |
grilik |
26025 |
grid |
ızgara, parmaklık, çıngı şebekesi |
26026 |
griddle |
(et/vb.kızartmak için) saç ızgara |
26027 |
gridiron |
ızgara |
26028 |
grief |
acı, keder, üzüntü |
26029 |
grief-stricken |
çok kederli |
26030 |
grievance |
yakınma, şikayet, dert |
26031 |
grieve |
üzülmek, acı çekmek, çok üzmek, mutsuz etmek |
26032 |
grievous |
acı, zarar veren, ağır, acı veren |
26033 |
grievousness |
güç durum, acıklılık |
26034 |
griffon |
kısa ve sert kıllı bir köpek |
26035 |
grifter |
açıkgöz ve dolandırıcı adam |
26036 |
grig |
hayat dolu kimse, çekirge |
26037 |
grike |
çatlak, yarık |
26038 |
grill |
ızgara, ızgara et, ızgarada pişirmek, sorguya çekmek |
26039 |
grillage |
temel ızgarası |
26040 |
grille |
(kapı/pencere/vezne/vb.'de) demir parmaklık |
26041 |
grilled |
parmaklıklı, kafesli |
26042 |
grilling |
sorguya çekme |
26043 |
grillroom |
lokanta |
26044 |
grim |
sert, amansız, acımasız, korkulu, zevksiz, neşesiz |
26045 |
grimace |
yüzünü ekşitmek, yüzünü buruşturmak |
26046 |
grimalkin |
yaşlanmış dişi kedi, cadı karı |
26047 |
grime |
kir tabakası, kir |
26048 |
griminess |
pislik |
26049 |
grimly |
gaddarca, vahşice |
26050 |
grimness |
gaddarlık, zulüm, sertlik, ekşilik |
26051 |
grimy |
kirli, pis |
26052 |
Grin and bear it |
Sabırla tahammül et, yakınmadan katlanmak, çekmek |
26053 |
grin like a Cheshire cat |
pişmiş kelle gibi sırıtmak |
26054 |
grin |
sırıtma, sırıtış, sırıtmak |
26055 |
grind |
öğütmek, bilemek, (diş/vb.) bastırmak, gıcırdatmak, hafızlamak, ineklemek, sıkıcı zor iş, angarya, (Aİ) çok çalışan öğrenci, hafız, inek, uzun ve sıkıcı konuşma, vaaz, nutuk |
26056 |
grinder |
öğütücü |
26057 |
grinding apparatus |
rektifiye cihazı, bileme cihazı |
26058 |
grinding roll |
öğütme merdanesi |
26059 |
grinding stone |
bileğitaşı |
26060 |
grinding wheel |
döner bileğitaşı |
26061 |
grinding |
öğütme, ezme, bileme, taşlama, rodaj |
26062 |
grindstone |
bileği taşı, değirmen taşı |
26063 |
grip |
sımsıkı tutmak, yakalamak, yapışmak, kavramak, (dikkatini/vb.) çekmek, etkilemek, sarmak, sıkıca tutma, kavrama, anlama/yapma gücü, yolculuk çantası, tutamak, tutturucu şey, kulp, sap, saplak |
26064 |
gripe |
(at/about ile) yakınmak, sızlanmak |
26065 |
grippe |
grip hastalığı |
26066 |
gripper |
çıtçıt |
26067 |
gripping |
ilgi çekici, dikkat çekici, sürükleyici |
26068 |
gripsack |
yolcu çantası |
26069 |
grisly |
korkunç, ürkütücü, dehşet verici, tatsız, nahoş |
26070 |
grist |
öğütülecek tahıl, öğütülmüş zahire |
26071 |
gristle |
kıkırdak |
26072 |
gristly |
kıkırdaksı, kıkırdaklı |
26073 |
grit one's teeth |
dişini sıkmak |
26074 |
grit |
çakıl, azim, kararlılık, yüreklilik, dayanıklılık |
26075 |
gritstone |
kum taşı |
26076 |
gritty |
kumlu |
26077 |
grizzle |
kurşuni, gri renk, kır saç, sızlanmak, şikâyet etmek |
26078 |
grizzled |
kır, kırlaşmış |
26079 |
grizzly |
Kuzey Amerika'ya özgü iri ve vahşi, gri ayı |
26080 |
groan |
inlemek, inilti |
26081 |
groats |
kabuğu çıkarılmış buğday/yulaf |
26082 |
grocer |
bakkal |
26083 |
groceries |
bakkaliye |
26084 |
grocery |
bakkallık, bakkal dükkânı |
26085 |
grog |
alkollü içki, ispirto |
26086 |
grogginess |
sarhoşluk, ayyaşlık, yalpalama |
26087 |
groggy |
dizleri tutmayan, halsiz, dermansız, bitkin |
26088 |
grogshop |
meyhane |
26089 |
groin |
kasık |
26090 |
groined vault |
çapraz kemer, çapraz tonoz |
26091 |
groined |
pervazlı, kuşaklı, çapraz |
26092 |
grommet |
çevirme kasa |
26093 |
gromwell |
hodançiçeği |
26094 |
groom |
damat, seyis, (at) tımar etmek, üstüne başına bakmak, çeki düzen vermek, (kimise) bir iş için hazırlamak, çalıştırmak, eğitmek |
26095 |
groomsman |
sağdıç |
26096 |
groove |
yiv, oluk, plağın çizgileri, alışkanlık edinilmiş yaşam biçimi |
26097 |
grooved |
yivli, oluklu, lambalı |
26098 |
grooving |
yiv açma, oluk açma |
26099 |
groovy |
moda olmuş, moda |
26100 |
grope |
el yordamıyla aramak, yoklamak, ellemek, sarkıntılık etmek |
26101 |
grosgrain |
grogren, gron |
26102 |
gross amount |
brüt miktar |
26103 |
gross domestic product |
gayri safi yurtiçi hasıla |
26104 |
gross earning |
brüt kazanç, gayri safi kazanç |
26105 |
gross income |
brüt gelir |
26106 |
gross index |
ana dizin, temel dizin |
26107 |
gross interest |
brüt faiz |
26108 |
gross investment |
gayri safi yatırım |
26109 |
gross national product |
gayri safi milli hasıla |
26110 |
gross output |
gayri safi üretim |
26111 |
gross profit and loss |
brüt kâr ve zarar |
26112 |
gross profit |
gayri safi kâr, brüt kâr |
26113 |
gross receipts |
brüt hasılat |
26114 |
gross salary |
brüt maaş |
26115 |
gross tonnage |
brüt tonaj |
26116 |
gross value |
gayri safi kıymet |
26117 |
gross weight |
brüt ağırlık, daralı ağırlık |
26118 |
gross yield |
brüt getiri |
26119 |
gross |
şişko, şişman, iriyarı, hantal, kaba, inceliksiz, saldırgan, bağışlanamaz, arsız, sulu, toplam, brüt, oniki düzinelik türküm |
26120 |
grossly |
fena halde, kötü halde |
26121 |
grossnegligence |
büyük gaflet |
26122 |
grossness |
kabalık, şişmanlık |
26123 |
grotesque |
acayip, garip, komik, saçma, grotesk |
26124 |
grotesqueness |
gariplik, tuhaflık, acayiplik |
26125 |
grotto |
mağara |
26126 |
grotty |
berbat, felaket, rezil, iğrenç, pis |
26127 |
grouch |
yakınma, dırdır, dırdırcı, durmadan sızlanan kimse, yakınmak, şikayet etmek, dırdır etmek, homurdanmak |
26128 |
ground antenna |
toprak anteni |
26129 |
ground cable |
toprak kablosu |
26130 |
ground coat |
astar, astar boyası |
26131 |
ground colour |
zemin rengi |
26132 |
ground connection |
toprak bağlantısı |
26133 |
ground cover |
toprak florası, toprak örtüsü |
26134 |
ground crew |
yer hizmetlileri, havaalanı personeli |
26135 |
ground effect |
yer etkisi |
26136 |
ground fire |
örtü yangını, yer yangını |
26137 |
ground floor |
zemin katı |
26138 |
ground glass |
buzlu cam |
26139 |
ground ivy |
yersarmaşığı |
26140 |
ground level |
toprak seviyesi, zemin hizası |
26141 |
ground line |
ön çizgi |
26142 |
ground photograph |
yer yaçını |
26143 |
ground pine |
kurdayağı |
26144 |
ground plan |
zemin katı josparı, temel josparı, çap |
26145 |
ground rent |
bir binanın arsa kirası |
26146 |
ground rice |
pirinç unu |
26147 |
ground skidder |
tomruk kızağı |
26148 |
ground state |
taban hali, temel durum |
26149 |
ground station |
yer istasyonu |
26150 |
ground swell |
dip dalgası, soluğan |
26151 |
ground water |
yeraltı suyu |
26152 |
ground wave |
yer dalgası |
26153 |
ground wire |
toprak teli |
26154 |
ground zero |
bombanın patladığı yer |
26155 |
ground |
yer, zemin, toprak, alan, saha, zemin, temel, esas, (gemi) karaya oturmak, karaya oturtmak, (uçak/vb.) yerde kalmaya zorlamak, kalkışına olanak tanımamak, toprak hattı bağlamak |
26156 |
ground-breaking ceremony |
temel atma töreni |
26157 |
groundage |
liman resmi |
26158 |
grounded |
topraklanmış, karaya oturmuş |
26159 |
grounder |
yere vurulunca zıplayan top |
26160 |
grounding |
köklü bilgi, köklü eğitim, temel |
26161 |
groundless |
(duygu/düşünce/vb.) yersiz, nedensiz |
26162 |
groundnut |
yerfıstığı |
26163 |
grounds |
telve, tortu, neden |
26164 |
groundsel |
kanarya otu |
26165 |
groundsman |
oyun alanlarına ya da büyük bahçelere bakan adam |
26166 |
groundwater level |
yeraltı su düzeyi |
26167 |
groundwater |
yeraltı suyu, taban suyu |
26168 |
groundwork |
temel, esas |
26169 |
group code |
türküm kodu |
26170 |
group insurance |
türküm sigortası |
26171 |
group mark |
türküm işareti |
26172 |
group of companies |
şirketler türkümü |
26173 |
group polling |
türküm oylaması |
26174 |
group sex |
türküm seks |
26175 |
group therapy |
türküm terapi |
26176 |
group |
topluluk, grup, küme, türküm, türkümlere ayırmak, gruplamak, türkümlemek, gruplara ayrılmak, gruplaşmak, türkümleşmek |
26177 |
grouper |
hani balığı |
26178 |
grouping |
türkümleme |
26179 |
groupoid |
magma, grupoid, öbeksi |
26180 |
grouse |
bir tür keklik, orman tavuğu, yakınmak, söylenmek, homurdanmak, dırdır etmek, yakınma, şikâyet, homurdanma |
26181 |
grout |
duvarcı sıvası, sulu harç, sulu harç doldurmak |
26182 |
grouting |
şerbetleme, şerbet dökme |
26183 |
grove |
koru, ağaçlık |
26184 |
grovel |
(korku/vb.'den) yerlerde sürünmek, dizlerine kapanmak, yağ çekmek |
26185 |
groveller |
dalkavuk, yardakçı |
26186 |
grovelling |
adi, aşağılık |
26187 |
grow a beard |
sakal bırakmak |
26188 |
grow away from |
yakınlığını azaltmak, uzaklaşmak |
26189 |
grow into |
olmak, haline gelmek |
26190 |
grow old |
yaşlanmak |
26191 |
grow on |
sevilmeye başlamak, sarmak, alışılmak |
26192 |
grow out of |
çok büyümek |
26193 |
grow rife |
tehlikeli biçimde artmak |
26194 |
grow together |
beraber büyümek |
26195 |
grow too big for one's boots |
yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmemek |
26196 |
grow up |
büyümek, yetişmek, olgunlaşmak, gelişmek |
26197 |
grow |
büyümek, gelişmek, (saç/sakal/bıyık/vb.) uzatmak, bırakmak, (ösümlük/vb.) yetişmek, yetiştirmek, olmak, -leşmek, artmak, çoğalmak |
26198 |
grower |
(meyve/vb.) yetiştirici |
26199 |
growing debt |
artan borç |
26200 |
growing |
büyüyen, gelişen |
26201 |
growl |
hırıltı, hırıldama |
26202 |
growler |
hırlayan köpek, homurdanan kimse |
26203 |
grown |
büyümüş, yetişkin |
26204 |
grown-up man |
yetişkin insan |
26205 |
grown-up |
yetişkin, olgun, büyümüş, yetişkin, büyük |
26206 |
grownup |
yetişkin kimse |
26207 |
growth rate |
büyüme hızı, büyüme oranı |
26208 |
growth |
büyüme, gelişme, artış, yükseliş, büyümüş/gelişmiş şey, ur, tümör |
26209 |
grub screw |
başsız vida |
26210 |
grub |
toprağı kazmak, eşelemek, larva, yiyecek, yemek |
26211 |
grubber |
kazıcı, kök sökücü, çapa kılgası |
26212 |
grubby |
pis, kirli |
26213 |
grudge |
esirgemek, çok görmek, vermek istememek, istemeyerek vermek, kıyamamak, kin, garaz, haset |
26214 |
grudger |
kinci, kıskanç |
26215 |
grudging |
gönülsüz, isteksiz |
26216 |
gruel |
bulamaç |
26217 |
grueling |
(Aİ) bkz.gruelling |
26218 |
gruelling |
çok zor ve yorucu |
26219 |
gruesome |
korkunç, ürkünç, tüyler ürpertici |
26220 |
gruesomeness |
dehşet |
26221 |
gruff |
sert, hırçın, kaba |
26222 |
gruffness |
huysuzluk |
26223 |
grumble |
yakınmak, söylenmek, homurdanmak, şikayet etmek, (gök) gürlemek, gümbürdemek, dırdır, yakınma, şikayet |
26224 |
grumbling |
mırıldanan, mızmız, huysuz |
26225 |
grump |
asık yüzlülük |
26226 |
grumps |
asık yüzlülük, suratsızlık |
26227 |
grumpy |
huysuz, somurtkan, aksi |
26228 |
grunt |
(döngül) hırıldamak, hırlamak, (insan) homurdanmak, hırıltı, homurtu |
26229 |
grunter |
domuz |
26230 |
guanaco wool |
guanako yünü |
26231 |
guanidine |
guanidin |
26232 |
guanine |
guanin |
26233 |
guano |
guano |
26234 |
guarantee credit |
kefalet kredisi, teminat kredisi |
26235 |
guarantee fund |
teminat fonu, teminat akçesi |
26236 |
guarantee |
güvence, teminat, garanti, kefil, güvence vermek, garanti etmek, kefil olmak, (neyinse olacağına) söz vermek, güvence vermek |
26237 |
guaranteed bill |
teminat senedi |
26238 |
guaranteed bond |
teminatlı tahvil |
26239 |
guaranteed prices |
taban fiyatları |
26240 |
guarantor |
güvence veren kimse, teminatçı, kefil, garantör |
26241 |
guaranty fund |
garanti fonu |
26242 |
guaranty |
güvence, garanti, teminat, kefalet |
26243 |
guard against |
önceden tedbir almak |
26244 |
guard band |
koruyucu bant, güvenlik bandı |
26245 |
guard cell |
koruyucu hücre |
26246 |
guard of honour |
şeref kıtası |
26247 |
guard plate |
siper, kalkan |
26248 |
guard rail |
parmaklık, korkuluk |
26249 |
guard room |
askeri karakol |
26250 |
guard wire |
koruma teli |
26251 |
guard |
nöbet, koruma, savunma pozisyonu, gard, koruma görevlisi, koruyucu, muhafaza, karakolcu, bekçi, nöbetçi, koruyucu nesne, korumak, beklemek, önlem almak, tedbirli olmak, korunmak, nöbet tutmak, denetlemek, denetim altına almak, kontrol etmek |
26252 |
guarded |
(konuşma) dikkatli, önlemli, öz |
26253 |
guardedness |
ihtiyatlılık, uyanıklık |
26254 |
guardhouse |
askeri karakol |
26255 |
guardian |
koruyucu kişi/yer, koruyucu, vasi, veli |
26256 |
guardianship |
koruma, himaye, vesayet, vasilik, velilik |
26257 |
guardrail |
parmaklık, korkuluk, siper demiri |
26258 |
guardroom |
bekçi odası |
26259 |
Guatemala |
Guatemala |
26260 |
guava |
tropikal bir meyve, guava |
26261 |
guck |
çamur, karışıklık |
26262 |
gudgeon |
mil, mihver, pim, çengel, kanca |
26263 |
guelder-rose |
kartopu çiçeği |
26264 |
guerdon |
ödül, mükâfat, bahşiş, ödül vermek, mükâfat vermek, zarar tazmin etmek |
26265 |
guerilla warfare |
gerilla savaşı |
26266 |
guerilla |
gerilla, guerrilla, gerilla |
26267 |
guerrilla |
gerilla |
26268 |
guess |
tahmin etmek, çamalamak, doğru tahmin etmek, doğru kestirmek, (Aİ) sanmak, zannetmek, çama, kestirim, sanı, tahmin |
26269 |
guesstimate |
sezgiye dayalı tahmin |
26270 |
guesswork |
tahmin, tahmin işi |
26271 |
guest artist |
konuk sanatçı |
26272 |
guest computer |
ana bilgisayara destek bilgisayar |
26273 |
guest night |
davet gecesi |
26274 |
guest of honour |
şeref konuğu |
26275 |
guest room |
misafir odası |
26276 |
guest rope |
vardakava, tonoz halatı, yedek halatı |
26277 |
guest |
konuk, misafir, konakçı ya da pansiyon müşterisi, pansiyoner |
26278 |
guesthouse |
pansiyon |
26279 |
guffaw |
gürültülü kahkaha, gürültülü kahkaha atmak |
26280 |
guidable |
yönetilebilir, sevk edilebilir |
26281 |
guidance |
yardım, öğüt, akıl, yol gösterme |
26282 |
guide book |
rehber kitabı, kılavuz |
26283 |
guide line |
tüzük |
26284 |
guide post |
yol işareti |
26285 |
guide rail |
sevk yatağı |
26286 |
guide |
kılavuz, rehber, yetekçi, kılavuzluk etmek, yol göstermek, rehberlik etmek |
26287 |
guided bomb |
güdümlü bomba |
26288 |
guided missile |
güdümlü füze |
26289 |
guided |
güdümlü |
26290 |
guidelines |
meselenin ana çekitleri |
26291 |
guiding |
temel, esas |
26292 |
guidon |
tabur sancağı, alay sancağı |
26293 |
guild |
dernek, lonca, esnaf loncası |
26294 |
guile |
hile, hilekârlık, kurnazlık |
26295 |
guileful |
hileci, hain |
26296 |
guilefulness |
hilecilik |
26297 |
guileless |
dürüst, hilesiz, saf |
26298 |
guilloche |
burma süsü, burma çizgi, girift nakış, meneviş |
26299 |
guillotine |
giyotin, giyotin, bıçak, çönge kesme kılgası, giyotinle kafasını uçurmak |
26300 |
guilt |
suçluluk, sorumluluk, suçluluk duygusu, utanç |
26301 |
guiltily |
suçlu gibi |
26302 |
guiltiness |
suçluluk, günahkârlık |
26303 |
guiltless |
suçsuz |
26304 |
guilty |
suçlu |
26305 |
guinea corn |
bir çeşit darı |
26306 |
guinea fowl |
beçtavuğu, Afrika tavuğu |
26307 |
guinea hen |
beçtavuğu |
26308 |
guinea pepper |
bir çeşit kırmızı acı biber |
26309 |
guinea pig |
kobay, denek |
26310 |
guinea |
eskiden şiling şimdi, pound'lık pul vahidi |
26311 |
guipure |
gipür |
26312 |
guise |
(aldatıcı) dış görünüş, kılık |
26313 |
guitar |
gitar |
26314 |
guitarist |
gitarist |
26315 |
gulch |
taşlı vadi |
26316 |
gulden |
Hollanda pul vahidi |
26317 |
Gulf Stream |
Golfstrim |
26318 |
gulf |
körfez, uçurum, büyük görüş ayrılığı, uçurum |
26319 |
gull |
martı, gagayı, enayi, saf |
26320 |
gullet |
boğaz, gırtlak, yemek borusu |
26321 |
gullibility |
ahmaklık, saflık |
26322 |
gullible |
saf, enayi, kolay kanan |
26323 |
gully drain |
su yolu, oluk, kanalizasyon |
26324 |
gully erosion |
sellenme erozyonu, selinti aşınımı |
26325 |
gully hole |
lağım ağzı, arna ağzı |
26326 |
gully |
küçük vadi, arık, su oluğu |
26327 |
gulp down |
yutuvermek, tıkıştırmak, örtbas etmek |
26328 |
gulp |
yutuvermek, aceleyle yutmak, yutkunmak |
26329 |
gum arabic |
arapzamkı |
26330 |
gum mastic |
sakız, mastika |
26331 |
gum plant |
sütleğen |
26332 |
gum tragacanth |
kitre |
26333 |
gum tree |
zamk ağacı |
26334 |
gum up |
işi bozmak |
26335 |
gum |
dişeti, zamk, sakız, çiklet, zamkla yapıştırmak |
26336 |
gumbo |
bamya, yumuşak toprak, yapışkan toprak |
26337 |
gummy |
yapışkan, sakız gibi, sakızlı, yumuşak |
26338 |
gumption |
sağduyu ve beceriklilik, girişkenlik, yüreklilik |
26339 |
gun barrel |
tüfek namlusu |
26340 |
gun carriage |
top arabası |
26341 |
gun dog |
av köpeği |
26342 |
gun down |
silahla vurup düşürmek |
26343 |
gun fire |
top ateşi |
26344 |
gun flint |
tüfek çakmaktaşı |
26345 |
gun metal |
top madeni |
26346 |
gun |
ateşli silah, top, tüfek, tabanca |
26347 |
gunboat |
gambot |
26348 |
guncotton |
pamuk barutu |
26349 |
gunfire |
silah sesi, atış, ateş |
26350 |
gunite |
püskürtme harç |
26351 |
gunk |
yapışkan madde |
26352 |
gunman |
silahlı haydut |
26353 |
gunmetal |
bakır çinko alaşımı, bakır kalay alaşımı |
26354 |
gunnel |
küçük bir balık |
26355 |
gunner |
topçu |
26356 |
gunnery |
topçuluk, atış tekniği |
26357 |
gunning |
avcılık |
26358 |
gunny |
çuvallık bez |
26359 |
gunpowder |
barut |
26360 |
gunrunner |
silah kaçakçısı |
26361 |
gunshot |
atış, menzil |
26362 |
gunsmith |
tüfekçi, silahcı |
26363 |
gunstock |
tüfek kundağı |
26364 |
gunwale |
küpeşte, borda tirizi |
26365 |
gurgitation |
fokurdayarak kaynama |
26366 |
gurgle |
lıkırtı, lıkırdamak |
26367 |
gurnard |
kırlangıçbalığı |
26368 |
guru |
guru |
26369 |
gush |
fışkırmak, aşırı hayranlık göstermek, bayılmak, gırtlaktan, gırtlakla ilgili, gırtlak |
26370 |
gushy |
konuşkan |
26371 |
gusset |
köşebent, ek, parça |
26372 |
gust |
bora, ani rüzgâr |
26373 |
gustation |
tatma, tadına bakma |
26374 |
gustatory |
tatma duyusuyla ilgili |
26375 |
gustiness |
rüzgâr sağanaklı hava |
26376 |
gusto |
zevk, haz, heves |
26377 |
gusty |
rüzgârlı, fırtınalı |
26378 |
gut |
bağırsak, bağırsaktan yapılan iplik, bağırsak tel, içten gelen, içe doğan, bağırsaklarını çıkarmak, içini temizlemek, (bir binanın içini/vb.) yok etmek, yakıp, kül etmek |
26379 |
guts |
bağırsaklar, cesaret, göt, azim, kararlılık, içerik, öz |
26380 |
gutta-percha |
gütaperka |
26381 |
guttate |
benekli |
26382 |
gutter |
oluk, suyolu, sefalet |
26383 |
guttering |
dereler, kinişler |
26384 |
guttersnipe |
sokak çocuğu |
26385 |
guttle |
oburcasına yemek yemek, silip süpürmek |
26386 |
guttural |
gırtlaktan, gırtlakla ilgili, gırtlak |
26387 |
guy rope |
germe halatı |
26388 |
guy wire |
germe teli |
26389 |
guy |
adam, herif |
26390 |
Guyana |
Guyana |
26391 |
guzzle |
hapur hupur yemek, höpür höpür içmek |
26392 |
gym |
jimnastik salonu, beden eğitimi, jimnastik |
26393 |
gymkhana |
mahalli yöndün karşılaşması, yarış |
26394 |
gymnasium |
jimnastik salonu |
26395 |
gymnast |
jimnastikçi, jimnastik uzmanı |
26396 |
gymnastics |
jimnastik |
26397 |
gymnosperm |
açıktohumlu |
26398 |
gynaecologic |
jinekolojik, kadın-doğumla ilgili |
26399 |
gynaecologist |
jinekolog, kadın-doğum uzmanı |
26400 |
gynaecology |
jinekoloji |
26401 |
gyp |
hile, dubara, düzenbaz kimse, aldatmak, kandırmak, dolandırmak, cezalandırmak |
26402 |
gyp-joint |
kazık yer, pahalı yer |
26403 |
gypseous |
alçılı, jipsli |
26404 |
gypsum cast |
alçı kalıbı |
26405 |
gypsum plaster |
alçı sıva |
26406 |
gypsum |
alçıtaşı |
26407 |
gypsy |
bkz.gipsy |
26408 |
gyrate |
kendi ekseni çevresinde dönmek |
26409 |
gyration |
dönüş, dönme, deveran |
26410 |
gyrator |
jiratör |
26411 |
gyratory |
döner, dönücü |
26412 |
gyre |
dönüş, dönmek |
26413 |
gyro pilot |
otomatik pilot |
26414 |
gyro |
cayroskop, jiroskop |
26415 |
gyrocompass |
cayropusula, cayroskopik pusula |
26416 |
gyromagnetic |
cayromanyetik, jiromanyetik |
26417 |
gyropilot |
otomatik pilot |
26418 |
gyroscope |
topaç, ciroskop |
26419 |
gyroscopic |
cayroskopik, jiroskopik |
26420 |
gyrostat |
cayrostat, cirostat |
26421 |
gyve |
pranga, zincir, prangaya vurmak |
26422 |
H-bomb |
hidrojen bombası |
26423 |
ha |
ha!, vay!, oh!, ya! |
26424 |
habeas corpus |
ihzar emri, ihzar müzekkeresi |
26425 |
haberdasher |
tuhafiyeci, terzilik malzemeleri satan kimse, erkek giyimi satan kimse |
26426 |
haberdashery |
tuhafiye, tuhafiye dükkânı |
26427 |
habiliment |
elbise, kıyafet |
26428 |
habit |
alışkanlık |
26429 |
habitability |
oturulabilirlik, yaşanabilirlik |
26430 |
habitable |
oturmaya elverişli, oturulabilir, ikamet edilebilir |
26431 |
habitant |
sakin |
26432 |
habitat |
bir döngül ya da ösümlüğün yetiştiği tabii ortam |
26433 |
habitation |
oturma, ikamet, ev, konut, oturacak yer |
26434 |
habitual obligation |
sık sık yerine getirilen zorunluluk |
26435 |
habitual |
alışılagelmiş, alışılmış, adet haline gelmiş, her zamanki, bir şeyi alışkanlık haline getirmiş, alışmış |
26436 |
habitually |
daimi olarak |
26437 |
habituate |
alıştırmak |
26438 |
habituation |
alıştırma, itiyat, alışkanlık |
26439 |
habitude |
âdet, itiyat, alışkanlık |
26440 |
habitue |
müdavim, daimi ziyaretçi |
26441 |
hachure |
tarama çizgi |
26442 |
hacienda |
büyük çiftlik |
26443 |
hack hammer |
taşçı çekici, yontma çekici |
26444 |
hack stend |
taksi durağı |
26445 |
hack |
(at/away ile) kesmek, yarmak, yaşlı ve yorgun at, kira beygiri, binek atı, çok sayıda düşük kaliteli eserler yazan yazar |
26446 |
hackie |
taksi haydavcısı |
26447 |
hacking cough |
rahatsız edici öksürük, kötü sesli öksürük |
26448 |
hackle |
keten ve kendir tarağı, çentmek, çapmak, yontmak |
26449 |
hackney |
binek atı, kira arabası |
26450 |
hackneyed |
(söz) bayat, çok yinelenmiş, basmakalıp, beylik, eskimiş |
26451 |
hacksaw |
demir testeresi, vergel testere |
26452 |
had better |
iyi olur |
26453 |
had |
(bkz.) have, (e) aldatılmak |
26454 |
haddock |
bir tür morina balığı |
26455 |
hade |
damarın dikey durumdan ayrılma açısı |
26456 |
hadj |
hac |
26457 |
hadji |
hacı |
26458 |
hadron |
hadron |
26459 |
haema- |
(önek) kan |
26460 |
haemal |
kanla ilgili |
26461 |
haematin |
hematin |
26462 |
haematite |
hematit |
26463 |
haematoid |
kan gibi |
26464 |
haematology |
hematoloji, kanbilim |
26465 |
haematoxylin |
hematoksilin |
26466 |
haematuria |
hematuri, kan işeme |
26467 |
haemin |
hemin |
26468 |
haemoglobin |
hemoglobin |
26469 |
haemolysis |
hemoliz |
26470 |
haemorrhage |
kanama |
26471 |
haemorrhoid |
hemoroit, basur |
26472 |
hafnium |
hafniyum |
26473 |
haft |
bıçak sapı, bıçağa sap takmak |
26474 |
hag |
yaşlı/çirkin kadın, acuze, cadı, cadaloz |
26475 |
haggard |
(yüz) yorgun, kırışık, bitkin |
26476 |
haggle |
pazarlık etmek, çekişmek, tartışmak |
26477 |
haggler |
sıkı pazarlıkçı |
26478 |
haggling |
pazarlık |
26479 |
hahnium |
hahniyum |
26480 |
haik |
ihram, çarşaf |
26481 |
hail as |
olarak değerlendirmek, olarak övmek |
26482 |
hail fellow well met |
samimi dost, yakın arkadaş, sıcakkanlı kimse |
26483 |
hail from |
-den gelmek, -li olmak |
26484 |
hail shower |
dolu sağanağı |
26485 |
hail squall |
şiddetli dolu yağışı |
26486 |
hail storm |
dolu fırtınası |
26487 |
hail |
dolu, dolu yağmak, (kimise) çağırmak, seslenmek, selamlamak |
26488 |
hailstone |
dolu tanesi |
26489 |
hailstorm |
dolu fırtınası |
26490 |
hair brush |
saç fırçası |
26491 |
hair cell |
saç hücresi |
26492 |
hair crack |
kılcal çatlak |
26493 |
hair curler |
bigudi, saç maşası |
26494 |
hair dryer |
saç kurutma kılgası |
26495 |
hair get in sb's hair |
birinin başına bitmek |
26496 |
hair net |
saç filesi |
26497 |
hair not turn a hair |
kılını bile kıpırdatmamak |
26498 |
hair remover |
kılları döken ilaç |
26499 |
hair root |
kılkök |
26500 |
hair shirt |
at kılı gömlek, ceza gömleği |
26501 |
hair spray |
saç spreyi |
26502 |
hair tear one's hair |
saçını başını yolmak |
26503 |
hair to a hair |
tıpı tıpına |
26504 |
hair |
kıl, tüy, saç |
26505 |
hair-raising |
korkunç, tüyler ürpertici |
26506 |
hair-splitting |
kılı kırk yarma |
26507 |
hair's breadth |
kıl payı |
26508 |
hairbreadth |
kıl payı, kıl kadar mesafe |
26509 |
hairbrush |
saç fırçası |
26510 |
haircut |
saç tıraşı, saç kesilme biçimi, saç kesimi |
26511 |
haircutter |
berber, tellak |
26512 |
hairdo |
biçim verilmiş saç, yapılı saç, saç biçimi, saç tuvaleti |
26513 |
hairdresser |
kuaför |
26514 |
haired |
saçlı, kıllı, tüylü |
26515 |
hairgrip |
saç tokası |
26516 |
hairiness |
tüylülük |
26517 |
hairless |
saçsız, kılsız |
26518 |
hairline |
alında saç çizgisi |
26519 |
hairnet |
saç filesi |
26520 |
hairpiece |
takma saç, peruka |
26521 |
hairpin bend |
keskin viraj, yol dönemeci |
26522 |
hairpin turn |
keskin viraj |
26523 |
hairpin |
firkete, saç tokası |
26524 |
hairsplitter |
kılı kırk yaran kimse |
26525 |
hairspring |
ince yay, kıl yay |
26526 |
hairy |
kıllı, heyecanlandırıcı, korkutucu, müthiş |
26527 |
Haiti |
Haiti |
26528 |
hake |
kurutma çardağı, sergen, merlos |
26529 |
halation |
hale, halo, ağıl |
26530 |
halberdier |
baltacı |
26531 |
halcyon days |
kış ortasında iyi hava, barış/bereket devresi |
26532 |
halcyon |
sakin, huzurlu |
26533 |
hale and hearty |
güçlü ve sağlıklı, kanlı canlı |
26534 |
hale |
sağlıklı, dinç, zinde |
26535 |
half blood |
melez, yarım kan |
26536 |
half board |
yarım pansiyon |
26537 |
half brother |
üvey erkek kardeş |
26538 |
half cone |
yarım koni |
26539 |
half dozen |
yarım düzine |
26540 |
half gainer |
balıklama dalış |
26541 |
half hitch |
sade ilmik |
26542 |
half holiday |
yarım gün tatili |
26543 |
half hose |
kısa çorap |
26544 |
half line |
yarıdoğru |
26545 |
half load |
yarı yük |
26546 |
half measure |
yeterli olmayan tedbirler |
26547 |
half moon |
yarımay |
26548 |
half nelson |
boyunduruk |
26549 |
half note |
ikilik nota |
26550 |
half pay |
yarım maaş |
26551 |
half pence |
yarım peni |
26552 |
half penny |
yarım peni |
26553 |
half pension |
yarım pansiyon |
26554 |
half pint |
bir bardaklık ölçü, kısa boylu adam |
26555 |
half power |
yarı güç |
26556 |
half round |
yarım yuvarlak |
26557 |
half sister |
üvey kız kardeş |
26558 |
half sole |
gizli pençe, yarım pençe |
26559 |
half storey |
çekme kat |
26560 |
half term |
iki üç günlük kısa dönem tatili |
26561 |
half time |
haftaym, ara, haftaym, ara |
26562 |
half |
yarı, buçuk, (pul/içecek/bilet/vb.) yarım, yarı, yarısı, yarım, yarı, yarı yarıya, kısmen |
26563 |
half-baked |
(düşünce) saçma, mantıksız, yarı pişmiş |
26564 |
half-boil |
yarı kaynatmak |
26565 |
half-bread |
melez |
26566 |
half-caste |
melez, melez |
26567 |
half-cycle |
yarı çevrim |
26568 |
half-duplex |
yarı ikili |
26569 |
half-hearted |
isteksiz, gönülsüz |
26570 |
half-length |
yarım boy |
26571 |
half-life |
yarılanma zamanı, yarı-yaşam |
26572 |
half-mast |
yarı gönder |
26573 |
half-open |
aralık, yarı açık, aralamak, biraz açmak |
26574 |
half-roll |
yarım yatış |
26575 |
half-seas over |
sarhoş, çakırkeyif |
26576 |
half-shadow |
yarıgölge |
26577 |
half-silk |
yarı ipek |
26578 |
half-thickness |
yarı kalınlık |
26579 |
half-timbered |
yarı ahşap |
26580 |
half-wave |
yarım dalga |
26581 |
half-width |
yarı genişlik |
26582 |
half-wit |
aptal, budala, geri zekâlı |
26583 |
half-witted |
geri zekâlı, ahmak, budala, salak |
26584 |
half-word |
yarı sözcük |
26585 |
halfback |
hafbek |
26586 |
halfhearted |
isteksiz, gevşek |
26587 |
halftone |
yarı ton |
26588 |
halfway |
ortada, yarı yolda, işi bitirmeden, tamamlamadan |
26589 |
halibut |
kalkana benzer yassı ve büyük bir balık |
26590 |
halide |
halojenür |
26591 |
halitosis |
pis kokan nefes |
26592 |
hall door |
salon kapısı |
26593 |
hall of residence |
birdem yurdu |
26594 |
hall |
toplantı salonu, büyük salon, koridor, hol, (mektep/birdem/vb.) salon, yemekhane |
26595 |
hallelujah |
Elhamdülillah!, Allah'a şükür! |
26596 |
Halley |
Halley |
26597 |
Halley's commet |
Halley kuyrukluyıldızı |
26598 |
halliard |
kandilisa, çördek, yelken ipi, bayrak ipi |
26599 |
hallmark |
altın ya da gümüşte ayar damgası, ayar damgası vurmak |
26600 |
hallo |
bkz.hello |
26601 |
halloa |
Hayret! |
26602 |
halloo |
hayret ifade eden ses |
26603 |
hallucinate |
halüsinasyon görmek |
26604 |
hallucination |
sanrı, halüsinasyon, varsam |
26605 |
hallucinative |
kuruntulu |
26606 |
hallucinatory |
kuruntulu |
26607 |
hallux |
ayak başparmağı |
26608 |
hallway |
koridor, geçit, hol |
26609 |
halo |
ışık halkası, hale, ağıl |
26610 |
haloed |
ağıllı, haleli |
26611 |
halogen |
tuzveren, halojen |
26612 |
halogenate |
halojenlemek |
26613 |
halogenation |
halojenleme |
26614 |
haloid |
halojenli |
26615 |
halophyte |
halofit, tuzlu toprak ösümlüğü |
26616 |
halt instruction |
durdurma komutu |
26617 |
halt |
durmak, durdurmak, duruş, durma |
26618 |
halter |
yular, dizgin, cılav |
26619 |
halting |
duraksayan, duraksamalı |
26620 |
halve |
yarıya bölmek, yarıya indirmek |
26621 |
halving |
lamalı ekleme |
26622 |
halyard |
kandilisa, çördek, yelken ipi, bayrak ipi |
26623 |
ham |
jambon, abartmalı (oyuncu/aparıcı/vb.) 3.amatör telsizci |
26624 |
ham-fisted |
sakar, beceriksiz |
26625 |
hamadryad |
orman perisi |
26626 |
hamate bone |
çengel biçiminde el sümüğü |
26627 |
hamate |
çengel biçiminde |
26628 |
hamburger |
hamburger |
26629 |
hamlet |
küçük köy |
26630 |
hammer and sickle |
orak ve çekiç |
26631 |
hammer and tongs |
var kuvvetle, alabildiğine |
26632 |
hammer away |
durmadan çalışmak |
26633 |
hammer head |
çekiç başı |
26634 |
hammer out |
şekil vermek, işlemek, plan yapmak, uydurmak |
26635 |
hammer |
çekiç, tokmak, (tüfek/vb.) horoz, çekiç, çekiçsümüğü, çekiçle vurmak, çakmak, yenmek |
26636 |
hammerhead |
çekiç balığı, gölge kuşu |
26637 |
hammock |
hamak |
26638 |
hamper |
engel olmak, engellemek, zorluk çıkarmak, kapaklı sepet |
26639 |
hamster |
hamster, cırlak sıçan |
26640 |
hamstring |
diz arkasında bulunan iki büyük kirişten biri |
26641 |
hamulus |
küçük kanca, çengelcik |
26642 |
hand and foot |
el pençe divan |
26643 |
hand auger |
el burgusu |
26644 |
hand axe |
el baltası |
26645 |
hand bone |
el sümüğü |
26646 |
hand brace |
göğüs matkap kolu |
26647 |
hand down |
kuşaktan kuşağa geçmek |
26648 |
hand drill |
el matkabı |
26649 |
hand driven |
elle tahrik edilen |
26650 |
hand feed |
elle vermek, elle beslemek |
26651 |
hand glass |
el aynası |
26652 |
hand grenade |
el bombası |
26653 |
hand in glove |
sıkı fıkı |
26654 |
hand in hand |
el ele, birbirini izleyen, bağlı, birlikte |
26655 |
hand in |
teslim etmek, vermek, sunmak |
26656 |
hand it to sb |
hakkını vermek, kabullenmek |
26657 |
hand jack |
el krikosu |
26658 |
hand knitting machine |
el örgü kılgası |
26659 |
hand lathe |
el tornası |
26660 |
hand loom |
el tezgâhı |
26661 |
hand luggage |
yolculuk çantası, seyahat çantası, bavul |
26662 |
hand on |
elden ele geçirmek |
26663 |
hand organ |
latarna |
26664 |
hand out |
dağıtmak |
26665 |
hand over fist |
apar topar, palas pandıras |
26666 |
hand over |
vermek, devretmek, teslim etmek |
26667 |
hand printing |
el baskısı |
26668 |
hand to hand |
göğüs göğüse |
26669 |
hand |
el, akrep, yelkovan, ibre, (iskambilde) el, elleriyle çalışan kimse, işçi, yardım, el uzatma, kontrol, yönetim, alkış, (elden ele) vermek, uzatmak |
26670 |
hand-held |
el, elde taşınır |
26671 |
hand-me-down |
elden düşme |
26672 |
hand-operated |
elle çalıştırılan |
26673 |
hand-to-mouth |
savurgan, müsrif, geleni anında harcayarak |
26674 |
handbag |
el çantası |
26675 |
handball |
hentbol, eltopu |
26676 |
handbill |
el ilanı, tanıtmalık, prospektüs |
26677 |
handbook |
el kitabı, rehber |
26678 |
handbrake |
el eğleci |
26679 |
handcar |
drezin |
26680 |
handcart |
el arabası, çekçek |
26681 |
handclasp |
el sıkışma |
26682 |
handcuff |
kelepçelemek, kelepçe takmak |
26683 |
handcuffs |
kelepçe |
26684 |
handed |
eli olan, elli |
26685 |
handful |
avuç dolusu, az sayıda (insan), bir avuç, ele avuca sığmaz, yaramaz |
26686 |
handgrip |
göğüs göğüse çatışma |
26687 |
handgun |
tabanca |
26688 |
handhold |
tutamaç |
26689 |
handicap |
dezavantaj, engel, (yarış/vb.de) daha güçlülere daha zor olmak üzere verilen dezavantaj, engellemek, engel olmak |
26690 |
handicapped |
handikaplı, topal, aksak |
26691 |
handicraft economy |
ev sanatları ekonomisi |
26692 |
handicraft |
el becerisi, el sanatı |
26693 |
handiness |
beceriklilik, uygunluk, yararlılık, maharet |
26694 |
handiwork |
el işi, iş, el becerisi, (yapanın imzasını taşıyan) elişi, iş |
26695 |
handkerchief |
mendil |
26696 |
handle with kid gloves |
çok nazik davranmak, üzerine titremek |
26697 |
handle |
sap, kulp, tutamaç, kabza, kol, eline almak, el sürmek, ellemek, kontrol altında tutmak, yönetmek, idare etmek, başa çıkmak, (işte) kullanmak, bulundurmak |
26698 |
handlebar |
gidon, palabıyık |
26699 |
handlebars |
(bisiklet ya da motorsiklette) gidon, yönelteç |
26700 |
handler |
döngül terbiyecisi |
26701 |
handling |
elle kullanma, muamele, dağıtım, nakliye |
26702 |
handmade |
el işi, elde yapılmış |
26703 |
handmill |
el değirmeni |
26704 |
handout |
(özellikle yoksullara) bedava dağıtılan yiyecek/giyecek/vb.yardım, bildiri |
26705 |
handpicked |
özenle seçilmiş, titizlikle seçilmiş |
26706 |
handrail |
tırabzan, merdiven parmaklığı |
26707 |
hands down |
parmağını kıpırdatmadan, kolaylıkla |
26708 |
hands off! |
elleme! dokunma! |
26709 |
hands on |
deneyimli |
26710 |
hands up! |
eller yukarı! |
26711 |
hands |
iyelik, sahip olma, el |
26712 |
handsaw |
el testeresi |
26713 |
handsel |
pey, ilk taksit, siftah ettirmek |
26714 |
handset |
alısün kılgası |
26715 |
handshake |
el sıkma, tokalaşma |
26716 |
handshaking |
tokalaşma, uyuşma |
26717 |
handsigned |
el imzası bulunan |
26718 |
handsome |
yakışıklı, güzel, iyi görünümlü, hoş, cömert |
26719 |
handsomely |
cömertçe, bol bol |
26720 |
handspike |
manivela |
26721 |
handspring |
perende atma |
26722 |
handstand |
ellerin üzerinde durma, amud |
26723 |
handwork |
el işi |
26724 |
handwriting recognition |
el yazısı tanıma |
26725 |
handwriting |
el yazısı |
26726 |
handy |
kolay kullanımlı, kullanışlı, pratik, el becerisi olan, eli işe yatkın, el altında, hazır, yakın |
26727 |
handyman |
elinden her iş gelen erkek, eli işe yatkın erkek |
26728 |
hang about |
başıboş gezmek, sürtmek |
26729 |
hang around |
başıboş gezmek, sürtmek, oyalanmak |
26730 |
hang back |
çekinmek, duraksamak, tereddüt etmek |
26731 |
hang by a hair |
sallantıda kalmak |
26732 |
hang by a thread |
pamuk ipliğiyle bağlanmak, tehlikede olmak |
26733 |
hang fire |
zamanında ateş almamak, gecikmek |
26734 |
hang gliding |
uçma yöndünü |
26735 |
hang in the balance |
muallakta olmak |
26736 |
hang it! |
lanet olsun! |
26737 |
hang on by one's eyelids |
pamuk ipliğiyle bağlı olmak |
26738 |
hang on sb's every word |
can kulağıyla dinlemek |
26739 |
hang on sb's lips |
birinin ağzının içine bakmak |
26740 |
hang on the lips of |
can kulağıyla dinlemek |
26741 |
Hang on to your hat |
Sıkı dur! |
26742 |
hang on |
tutmak, beklemek, bağlı olmak, peşini bırakmamak |
26743 |
hang onto |
korumaya çalışmak |
26744 |
hang out |
sarkmak, asılmak, sarkıtmak, asmak, oyalanmak |
26745 |
hang over |
abanmak, sarkmak, başında olmak (iş) |
26746 |
hang the flag at half mast |
bayrağı yarıya indirmek |
26747 |
hang together |
birbirinden ayrılmamak, birbirini tutmak |
26748 |
hang up one's hat |
ununu eleyip eleğini asmak |
26749 |
hang up |
(çınkayı) kapamak, ertelemek, tehir etmek |
26750 |
hang |
asmak, asılmak, asılı durmak, duvar çöngesi kaplamak, idam etmek, asmak, kavrama, kapma |
26751 |
hangar |
hangar |
26752 |
hangdog |
habis, sinsi adam |
26753 |
hanger |
askı, elbise askısı, asılgan, karmak |
26754 |
hanger-on |
yağcı, dalkavuk, yalaka, beleşçi, çanak yalayıcı |
26755 |
hanging garden |
asma bahçe |
26756 |
hanging scaffold |
asma iskele |
26757 |
hanging valley |
asılı vadi |
26758 |
hanging |
idam, asma |
26759 |
hangman |
cellat |
26760 |
hangnail |
şeytantırnağı |
26761 |
hangover |
akşamdan kalmışlık, mahmurluk, (önceki bir olaydan) kalmış şey, kalıntı, sonuç |
26762 |
hank |
çile, kelep, kangal, çengel, çember, halka |
26763 |
hanker after |
arzulamak, hasret çekmek, özlemek |
26764 |
hanker for |
özlemini çekmek |
26765 |
hanker |
(after/for ile) arzulamak, özlemini çekmek, can atmak |
26766 |
hankie |
(bkz.) hanky |
26767 |
hanky |
mendil |
26768 |
hanky-panky |
dümen, hile, pislik, adilik, sinsilik, zina |
26769 |
haphazard |
gelişigüzel, plansız, bağdarlamasız, dağınık |
26770 |
hapless |
talihsiz, bahtsız |
26771 |
haploid number |
haploit sayı |
26772 |
haploid |
yarı kromozomlu |
26773 |
haplology |
hece düşmesi |
26774 |
happen on |
rast gelmek |
26775 |
happen |
olmak, başına gelmek, olmak, tesadüfen -mek |
26776 |
happening |
olay |
26777 |
happily |
mutlulukla, neşeyle, Allahtan, bereket versin ki |
26778 |
happiness |
mutluluk |
26779 |
happy |
mutlu, uygun, yerinde, yakşı, sevinçli, memnun, hursent |
26780 |
happy-go-lucky |
kaygısız, tasasız, vurdumduymaz |
26781 |
hara-kiri |
harakiri |
26782 |
harangue |
uzun ve sıkıcı konuşma, nutuk, nutuk çekmek, vaaz vermek |
26783 |
harass |
usandırmak, bezdirmek |
26784 |
harassment |
usanç |
26785 |
harbinger |
muştucu, haberci, işaret, nişane |
26786 |
harbor |
bkz.harbour |
26787 |
harborage |
barınacak yer, sığınak, demirleme yeri |
26788 |
harbormaster |
liman şefi |
26789 |
harbour authority |
liman yetkilisi |
26790 |
harbour dues |
liman resmi |
26791 |
harbour master |
liman başkanı, liman reisi |
26792 |
harbour |
liman, sığınak, barınak, barındırmak, korumak |
26793 |
hard and fast rule |
değişmez kural |
26794 |
hard at it |
harıl harıl çalışan |
26795 |
hard brick |
sert tuğla |
26796 |
hard bronze |
sert bronz |
26797 |
hard by |
yakında |
26798 |
hard cash |
nakit pul, madeni pul |
26799 |
hard coal |
antrasit, parlak kömür |
26800 |
hard copy |
yazılı çıktı |
26801 |
hard currency |
sağlam pul, konvertibl pul |
26802 |
hard disk |
sabit disk, sert disk |
26803 |
hard done by |
haksızlığa uğramış |
26804 |
hard dump |
arıza dökümü |
26805 |
hard facts |
kesin deliller |
26806 |
hard glass |
sert cam |
26807 |
hard hat |
inşaat işçisi, aşırı tutucu kimse, mürteci |
26808 |
hard headed |
makul düşünen, işe elverişli |
26809 |
hard iron |
sert demir |
26810 |
hard labor |
ağır iş cezası, ağır hapis cezası |
26811 |
hard lead |
sert kurşun |
26812 |
hard luck |
şanssızlık, talihsizlik, kötü şans, kör talih |
26813 |
hard money |
madeni pul |
26814 |
hard of hearing |
ağır işitir, sağır |
26815 |
hard palate |
damak |
26816 |
hard roe |
balık yumurtası |
26817 |
hard row to hoe |
çetin iş |
26818 |
hard rubber |
sert kauçuk |
26819 |
hard sell |
ısrarla satış usulü |
26820 |
hard soap |
sert sabun |
26821 |
hard steel |
sert çelik |
26822 |
hard up |
darda, sıkıntıda, eli dar, muhtaç |
26823 |
hard water |
sert su, kireçli su |
26824 |
hard winter |
şiddetli kış |
26825 |
hard |
sert, katı, güç, zor, kuvvet isteyen, kuvvetli, zorlu, güçlük dolu, tatsız, (on ile) katı, hoşgörüsüz, merhametsiz, zalim, (su) sert, kireçli, bağımlı kılan, alışkanlık yapan, büyük gayretle, sıkı, çok, çok miktarda, yoğun, ağır, çok |
26826 |
hard-and-fast |
değişmez, ayrıcalık tanımaz, sabit, kesin |
26827 |
hard-bitten |
inatçı, serkeş, bildiğini okuyan |
26828 |
hard-boiled egg |
lop yumurta |
26829 |
hard-boiled |
çok pişmiş, katı, lop (yumurta) |
26830 |
hard-core |
sabit fikirli, değişmez, inatçı, kararlı |
26831 |
hard-earned |
zor kazanılmış, güç kazanılmış |
26832 |
hard-favored |
çirkin, sert ifadeli |
26833 |
hard-fisted |
cimri, eli sıkı |
26834 |
hard-fought |
sıkı dövüşmüş |
26835 |
hard-hearted |
katı yürekli, acımasız |
26836 |
hard-line |
sıkı, sert, uzlaşmaz |
26837 |
hard-on |
kalkmış yarak |
26838 |
hard-pan |
sert toprak |
26839 |
hard-shell |
sert kabuklu, uzlaşmaz |
26840 |
hard-to-adjust |
ayarlaması zor |
26841 |
hard-to-get-to |
erişimi zor |
26842 |
hard-to-read |
okunması zor |
26843 |
hard-working |
çok çalışkan |
26844 |
hardback |
ciltli kitap |
26845 |
hardboard |
kalın mukavva |
26846 |
harden |
sertleşmek, serkimek, katılaşmak, sertleştirmek, katılaştırmak |
26847 |
hardenability |
sertleşebilirlik |
26848 |
hardenable |
sertleştirilebilir, sertleşebilir |
26849 |
hardener |
sertleştirici, katılaştırıcı |
26850 |
hardening agent |
sertleştirme maddesi |
26851 |
hardening |
sertleştirme, dondurma, sertleşme |
26852 |
hardface |
sert yüz kaplamak |
26853 |
hardheaded |
mantıklı, açıkgöz |
26854 |
hardihood |
tahammül, metanet, dayanıklılık, yüreklilik |
26855 |
hardly have time to breathe |
başını kaşıyacak vakti olmamak |
26856 |
hardly |
hemen hemen hiç, ancak, yeni yeni, hiç değil, hiç |
26857 |
hardness number |
sertlik sayısı |
26858 |
hardness |
sertlik, güçlük, cesaret, cüret, yiğitlik |
26859 |
hardpan |
sert toprak, sert tabaka, killi toprak |
26860 |
hardship |
sıkıntı, güçlük, zorluk |
26861 |
hardtack |
peksimet, galeta |
26862 |
hardware error |
donanım hatası |
26863 |
hardware monitor |
donanım monitörü |
26864 |
hardware |
madeni eşya, hırdavat, (bilgisayar) donanım |
26865 |
hardwearing |
(giyecek) dayanıklı, uzun ömürlü, sağlam |
26866 |
hardwood |
mobilyacılıkta kullanılan sert tahtalı ağaç |
26867 |
hardy |
dayanıklı, dözümlü, güçlü, (ösümlük) soğuğa dayanıklı |
26868 |
hare off |
çok hızlı koşmak |
26869 |
hare |
yabani tavşan, (off ile) çok hızlı koşmak, kaçmak, fırlamak, tüymek |
26870 |
harebell |
çançiçeği, yabansümbülü |
26871 |
harebrained |
aptalca, kuş beyinli, kafasız |
26872 |
harefoot |
balza ağacı |
26873 |
harelip |
yarık dudak, tavşan dudağı |
26874 |
harem |
harem |
26875 |
haricot bean |
kuru fasulye |
26876 |
haricot |
fasulye, etli yahni |
26877 |
hark back |
sadede gelmek |
26878 |
hark |
(back ile) geçmişte olan şeylerden sözetmek, geçmişte yaşamak |
26879 |
hark! |
Dinle!, Sus! |
26880 |
harl |
keten ipliği, kenevir ipliği, lif |
26881 |
harlequin |
alacalı, soytarı, palyaço |
26882 |
harlequinade |
pandomima, soytarılık |
26883 |
harlot |
fahişe, orospu |
26884 |
harlotry |
fahişelik, orospuluk |
26885 |
harm |
zarar, ziyan, hasar, kötülük, zarar vermek, incitmek |
26886 |
harmful publications |
muzır neşriyat |
26887 |
harmful |
zararlı, fena |
26888 |
harmless |
zararsız |
26889 |
harmonic mean |
armonik ortalama, uyumlu ortalama |
26890 |
harmonic progression |
armonik dizi, uyumlu dizi |
26891 |
harmonic |
uyumlu, ahenkli |
26892 |
harmonica |
armonika |
26893 |
harmonics |
uyum bilgisi, ahenk bilimi |
26894 |
harmonious |
uyumlu, ahenkli |
26895 |
harmoniousness |
ahenklilik, uyumluluk |
26896 |
harmonist |
kompozitör, ses bilgini |
26897 |
harmonium |
harmonyum, küçük org |
26898 |
harmonize |
armonisini yapmak, (with ile) uyum sağlamak, uyumlu olmak, uyum oluşturmak, koşaştırmak, ahenktarlaştırmak |
26899 |
harmony |
armoni, uyum, ahenk, uygunluk |
26900 |
harness maker |
saraç |
26901 |
harness |
koşum takımı, (atı) koşmak, (doğal güçleri) kullanmak, yararlanmak |
26902 |
harp on the same string |
diline dolamak |
26903 |
harp on |
durmadan anlatmak, hep aynı telden çalmak |
26904 |
harp |
harp |
26905 |
harper |
harpçı |
26906 |
harpist |
harpçı |
26907 |
harpoon |
zıpkın, zıpkınlamak |
26908 |
harpsichord |
harpsikord |
26909 |
harpy eagle |
Amerika'da bulunan bir cins kartal |
26910 |
harpy |
yırtıcı ve gaddar kimse |
26911 |
harridan |
cadaloz |
26912 |
harrier |
yağmacı kimse, soyguncu, tavşan tazısı, doğan |
26913 |
harrow |
tırmık, sürgü, tapan, sürgü geçirmek, tırmık çekmek, hırpalamak |
26914 |
harrowing |
üzücü, hırpalayıcı, acı veren |
26915 |
harry |
yağma etmek, rahat vermemek, eziyet etmek |
26916 |
harsh |
duyuları yıpratıcı, sert, (renk) cırtlak, kaba, zalim, haşin |
26917 |
harshness |
kabalık |
26918 |
hart |
erkek karaca, erkek geyik |
26919 |
hartshorn |
geyik boynuzu |
26920 |
hartstongue |
geyikdili |
26921 |
harumscarum |
patavatsız, pervasız, kayıtsız |
26922 |
harvest home |
hasat sonu |
26923 |
harvest mouse |
tarla faresi |
26924 |
harvest |
hasat, ekin toplama, hasat zamanı, toplanan ekin, mahsül, ürün, biçmek, tarladan kaldırmak |
26925 |
harvester |
orakçı, hasatçı, biçerdöver |
26926 |
harvester-thresher |
biçerdöver |
26927 |
has |
bkz.have |
26928 |
has-been |
modası geçmiş kimse/şey |
26929 |
hasenpfeffer |
tavşan yahnisi |
26930 |
hash house |
aşevi |
26931 |
hash over |
müzakere etmek |
26932 |
hash |
kıymalı yemek, arapsaçı, karmakarışık şey, altüst olmuş şey, haşiş, esrar |
26933 |
hashish |
haşaş, esrar |
26934 |
haslet |
sakatat |
26935 |
hasp |
asma kilit köprüsü, kenet |
26936 |
hassle |
güçlük, zorluk, bela, mücadele, tartışma, kavga, güçlük çıkarmak, kızdırmak, sinir etmek, huzursuz etmek |
26937 |
hassock |
ayak dayayacak minder, ot öbeği |
26938 |
haste |
acele, telaş |
26939 |
hasten |
acele etmek, acele ettirmek, hemen söylemek |
26940 |
hastily |
aceleyle, telaşla, süratle |
26941 |
hastiness |
acelecilik, telaş |
26942 |
hastings |
turfanda, faraş |
26943 |
hasty pudding |
muhallebi |
26944 |
hasty |
acele, telesik, aceleyle/telaşla yapılan, aceleye gelmiş |
26945 |
hat |
şapka |
26946 |
hatband |
şapka şeridi |
26947 |
hatbox |
şapka kutusu |
26948 |
hatch |
(civciv) yumurtadan çıkmak, yumurtasını kırmak, (yumurta) kırılmak, kırılıp civciv çıkarmak, (plan/vb.) kurmak, tasarlamak, ambar ağzı, ambar kapağı, gemi ya da uçakta yolcu kapısı |
26949 |
hatchback |
steyşın araba |
26950 |
hatchel |
keten tarağı, keten taramak |
26951 |
hatcher |
kuluçka kılgası |
26952 |
hatchery |
kuluçka yeri, üretme çiftliği |
26953 |
hatchet pick |
baltalı kazma |
26954 |
hatchet |
küçük balta, el baltası |
26955 |
hatching egg |
kuluçkalık yumurta |
26956 |
hatching |
haşur, ştrif |
26957 |
hatchway |
ambar ağzı, lombar ağzı |
26958 |
hate like poison |
günahı kadar sevmemek |
26959 |
hate |
nefret, kin, ikrah, zehlesi gitmek, hoşlanmamak, hoşu gelmemek, beğenmemek, nefret etmek |
26960 |
hateful |
nefret verici, tatsız, iğrenç |
26961 |
hatless |
şapkasız |
26962 |
hatpin |
şapka iğnesi |
26963 |
hatred |
nefret, kin |
26964 |
hatter |
şapkacı |
26965 |
hauberk |
zırh yelek |
26966 |
haughtily |
kibirle |
26967 |
haughtiness |
azamet, gurur, kurum, özünü beğenmişlik |
26968 |
haughty |
kibirli, özünü beğenmiş |
26969 |
haul over the coals |
fırça çekmek, haşlamak |
26970 |
haul up |
çağırıp azarlamak, yukarıya çekmek |
26971 |
haul |
çekmek, sürüklemek, taşımak, çekme, çekiş, bir ağdan çıkan balık miktarı, ganimet, vurgun |
26972 |
haulage drift |
nakliyat yolu, taşıma yolu |
26973 |
haulage |
nakliye, taşıma, nakliye vergini |
26974 |
hauler |
nakliye şirketi |
26975 |
haulm |
ösümlük sapı, saman |
26976 |
haulyard |
kandilisa, çördek, yelken ipi |
26977 |
haunch |
kalça, kıç, but |
26978 |
haunched |
kalçalı |
26979 |
haunching |
kemer koltuk taşı, kemer ayağı |
26980 |
haunt |
(cin/peri/vb.) uğramak, sık sık görünmek, ziyaret etmek, dadanmak, hiç aklından çıkmamak, sık sık uğranan yer, düzenli olarak ziyaret edilen yer, uğrak yeri |
26981 |
haunted |
tekin olmayan |
26982 |
haunting |
akıldan çıkmayan, güç unutulan |
26983 |
hautboy |
obua |
26984 |
hauteur |
kibir, gurur |
26985 |
havana |
havana purosu |
26986 |
have a bad time |
çok sıkıntı çekmek |
26987 |
have a ball |
çok iyi vakit geçirmek |
26988 |
have a bash at |
bir denemek, el atmak, girişmek |
26989 |
have a bash |
bir denemek |
26990 |
have a bath |
banyo yapmak |
26991 |
have a bathroom |
banyo yapmak, yıkanmak |
26992 |
have a bill protested |
senedi protesto olmak |
26993 |
have a bone to pick with |
görülecek bir hesabı olmak |
26994 |
have a card up one's sleeve |
gizli bir josparı olmak |
26995 |
have a care |
çaba sarf etmek, ihmal etmemek |
26996 |
have a chat |
mırt vurmak |
26997 |
have a chip on one's shoulder |
öfkesi burnunun ucunda olmak |
26998 |
have a crush on |
abayı yakmak |
26999 |
have a death adder in one's pocket |
günahını vermemek |
27000 |
have a drink |
bir şey içmek |
27001 |
have a finger in every pie |
her işte parmağı olmak |
27002 |
have a good head on one's shoulders |
sağduyu sahibi olmak |
27003 |
have a good mind to do sth |
yapmayı aklına koymak |
27004 |
have a good time |
iyi vakit geçirmek, eğlenmek |
27005 |
have a haircut |
saçını kestirmek |
27006 |
have a hand in |
-de katkısı bulunmak, bir işle ilgisi olmak |
27007 |
have a heart of gold |
altın gibi kalbi olmak |
27008 |
have a heart of stone |
taş yürekli olmak |
27009 |
have a high temperature |
ateşi olmak |
27010 |
have a hold over |
elinde kozu olmak |
27011 |
have a holiday |
izine çıkmak, tatile çıkmak |
27012 |
have a hunch |
içine doğmak |
27013 |
have a liking for |
#NAME? |
27014 |
have a long wait |
uzun süre beklemek |
27015 |
have a look at sth |
-e bir göz atmak, bakmak |
27016 |
have a look at |
-e bir göz atmak, bakmak |
27017 |
have a lump in one's throat |
boğazı düğümlenmek |
27018 |
have a meal |
yemek yemek |
27019 |
have a mind to |
niyeti olmak |
27020 |
have a pity on |
acımak |
27021 |
have a quick temper |
canı tez olmak |
27022 |
have a roof over one's head |
başını sokacak bir yeri olmak |
27023 |
have a roving eye |
çapkın olmak |
27024 |
have a rubdown |
masaj yaptırmak |
27025 |
have a run of luck |
şansı yaver gitmek |
27026 |
have a screw loose |
bir tahtası eksik olmak |
27027 |
have a seat |
lütfen oturun, buyrun oturun |
27028 |
have a share in |
payı olmak |
27029 |
have a shave |
tıraş olmak |
27030 |
have a shower |
duş almak |
27031 |
have a sinking feeling |
paniğe kapılmak |
27032 |
have a smack at |
bir denemek |
27033 |
have a soft spot for |
düşkün olmak |
27034 |
have a sore throat |
anjin olmak |
27035 |
have a stab at |
denemek |
27036 |
have a temperature |
ateşi olmak |
27037 |
have a thick head |
kalın kafalı olmak |
27038 |
have a voice in sth |
bir şeyde söz sahibi olmak |
27039 |
have an abortion |
düşük yapmak |
27040 |
have an accident |
kaza geçirmek |
27041 |
have an excuse |
mazereti olmak |
27042 |
have an eye on |
göz kulak olmak |
27043 |
have an eye to the main chance |
işini bilmek |
27044 |
have been around |
çok deneyimli olmak, görmüş geçirmiş olmak |
27045 |
have breakfast |
kahvaltı etmek |
27046 |
have designs on |
ele geçirmek için planlar yapmak |
27047 |
have done with |
bitirmek, son vermek, ile işi kalmamak |
27048 |
have egg on one's face |
mosmor olmak |
27049 |
have eyes in the back of one's head |
arkada gözü olmak |
27050 |
have forty winks |
şekerleme yapmak |
27051 |
have got to |
zorunda olmak, zorunda kalmak, mecbur olmak |
27052 |
have got |
-e sahip olmak, -sı olmak |
27053 |
have green fingers |
bahçe işlerinden anlamak |
27054 |
have growing pains |
büyüme sancıları çekmek |
27055 |
have had it |
bıkmak |
27056 |
have hollow legs |
boğazına düşkün olmak |
27057 |
have in mind |
hatırında tutmak |
27058 |
have in one's pocket |
#NAME? |
27059 |
have it away with |
ile düşüp kalkmak |
27060 |
have it both ways |
her iki durumdan da yararlanmak |
27061 |
have it coming |
hak etmek |
27062 |
have it in for |
zıt gitmek, kaba davranmak, kıl olmak |
27063 |
have it off with |
ile düşüp kalkmak |
27064 |
have it out with |
tartışmak |
27065 |
have kittens |
tepesi atmak |
27066 |
have no bearings on |
ile ilgisi olmamak |
27067 |
have no business to do sth |
bir şey yapmaya hakkı olmamak |
27068 |
have no objection to sb |
#NAME? |
27069 |
have no regrets |
bir pişmanlık duymamak, hiç pişman olmamak |
27070 |
have no use for |
nefret etmek |
27071 |
have nothing between one's ears |
ağzı açık ayran budalası olmamak |
27072 |
have nothing to do with |
ile ilgisi olmamak |
27073 |
have on one's mind |
endişelenmek |
27074 |
have on the tip of one's tongue |
dilinin ucunda olmak |
27075 |
have on |
üzerinde olmak, giymek, kafaya almak, işletmek |
27076 |
have one foot in the grave |
bir ayağı çukurda olmak |
27077 |
have one's back to the wall |
köşeye sıkışmak |
27078 |
have one's cake and eat it too |
ne yardan geçmek ne de serden |
27079 |
have one's cake and eat it |
bir şeyin kaymağını yemek |
27080 |
have one's ear to the ground |
kulak kesilmek |
27081 |
have one's hands full |
zor başa çıkmak, çok meşgul olmak |
27082 |
have one's hands tied |
eli kolu bağlı olmak |
27083 |
have one's head in the clouds |
aklı bir karış havada olmak |
27084 |
have one's heart in one's boots |
ödü kopmak |
27085 |
have one's heart in one's mouth |
yüreği ağzına gelmek |
27086 |
have one's heart set against sth |
bir şeye karşı durmak |
27087 |
have one's knife in sb |
diş bilemek |
27088 |
have one's nose in a book |
kitaptan başını kaldırmamak |
27089 |
have one's nose in the air |
burnu havada olmak |
27090 |
have one's own back |
acısını çıkarmak, intikamını almak |
27091 |
have one's say |
söz söyleme fırsatı bulmak |
27092 |
have one's tail between one's legs |
kuyruğunu kısmak |
27093 |
have one's way |
başına buyruk olmak |
27094 |
have one's wits about one |
kıvrak, dikkatli ve mantıklı olmak |
27095 |
have oneself to thank |
sorumlu olmak |
27096 |
have out |
(tartışarak) çözümlemek |
27097 |
have owing |
alacağı olmak |
27098 |
have pity on |
acımak |
27099 |
have recourse to |
başvurmak, yardım dilemek, sığınmak |
27100 |
have round |
davet etmek, çağırmak |
27101 |
have sb's number |
numarasını vermek, notunu vermek |
27102 |
have short arms and deep pockets |
günahını koklatmamak |
27103 |
have something to do with |
ile ilgisi olmak |
27104 |
have sth done |
-tirmek, -tırmak |
27105 |
have sth up one's sleeve |
koz olarak saklamak |
27106 |
have supper |
akşam yemeği yemek |
27107 |
have the devil to pay |
kıyamet kopmak |
27108 |
have the edge on |
-den üstün olmak, avantajlı olmak |
27109 |
have the gift of the gab |
ağzı laf yapmak |
27110 |
have the grace to |
lütfetmek |
27111 |
have the hang of sth |
yöntemini kapmak, anlamını kavramak |
27112 |
have the knack of |
püf çekidini bilmek |
27113 |
have the patience of Job |
Eyüp sabrı olmak |
27114 |
have the reputation of |
şöhret kazanmak |
27115 |
have the runs |
amel olmak, ishal olmak |
27116 |
have the trots |
amel olmak |
27117 |
have to do with |
ile bir ilgisi olmak, alakası olmak |
27118 |
have to go |
sıkışmak |
27119 |
have to |
zorunda olmak, zorunda kalmak, mecbur olmak |
27120 |
have up |
mahkemeye vermek |
27121 |
have words |
atışmak, tartışmak |
27122 |
have |
(yardımcı fiil), (have got), -si olmak, almak, yapmak, yemek, içmek, izin vermek, doğurmak, davet etmek, çağırmak, (rüya) görmek, geçirmek, karşılaşmak |
27123 |
haven |
sığınak, liman, barınak |
27124 |
havenot |
fakir kimse |
27125 |
haversack |
asker çantası, arka çantası, kumanya torbası |
27126 |
haves |
malik olanlar |
27127 |
havings |
mal, mülk, servet, zenginlik |
27128 |
havoc |
hasar, zarar ziyan, yıkım, kargaşa |
27129 |
hawk |
doğan, atmaca, gezgin satıcılık yapmak, sokakta öteberi satmak |
27130 |
hawk-eyed |
keskin bakışlı |
27131 |
hawk-nosed |
gaga burunlu |
27132 |
hawker |
seyyar satıcı |
27133 |
hawkish |
savaş yanlısı |
27134 |
hawkweed |
sarı çiçekli bir ösümlük |
27135 |
hawse hole |
palamar lombarı, palamar gözü |
27136 |
hawse |
loça, palamar gözü |
27137 |
hawsehole |
loça deliği |
27138 |
hawser laid |
yoma, bükme halat |
27139 |
hawser |
halat, palamar, yoma |
27140 |
hawthorn |
akdiken, alıç |
27141 |
hay fever |
saman nezlesi |
27142 |
hay fork |
diren |
27143 |
hay meadow |
çayır, otlak |
27144 |
hay mower |
çim kılgası |
27145 |
hay rake |
çayır tırmığı |
27146 |
hay |
saman, kuru ot |
27147 |
haycock |
tınaz, ot yığını |
27148 |
hayfork |
diren, dirgen, yaba |
27149 |
hayloft |
otluk, samanlık |
27150 |
haymaker |
tınaz kılgası, tırpancı |
27151 |
haymaking |
kuru ot üretimi |
27152 |
hayrick |
bkz.haystack |
27153 |
hayseed |
saman tohumu, kaba köylü |
27154 |
haystack |
saman yığını, tınaz |
27155 |
haywire |
karmakarışık, karman çorman |
27156 |
hazard beacon |
tehlike farı |
27157 |
hazard bonus |
iş riski tazminatı |
27158 |
hazard |
tehlike, riske etmek, tehlikeye atmak |
27159 |
hazardous waste |
tehlikeli atıklar |
27160 |
hazardous |
tehlikeli, zararlı, riskli |
27161 |
haze |
ince sis, duman, pus |
27162 |
hazel hen |
dağtavuğu |
27163 |
hazel |
fındık ağacı, ela, konur |
27164 |
hazelnut |
fındık |
27165 |
haziness |
pusluluk, sis, karışıklık, belirsizlik |
27166 |
hazing |
dayak atma, korkutma |
27167 |
hazy |
bulutlu, sisli, puslu, bulanık |
27168 |
He has money to burn |
Denizde kum, onda pul |
27169 |
he |
o (erkek) |
27170 |
he-man |
güçlü adam |
27171 |
head and shoulders above |
kat kat iyi/üstün |
27172 |
head brick |
baş tuğlası |
27173 |
head for |
-e gitmek, yolunu tutmak |
27174 |
head gap |
kafa aralığı |
27175 |
head into |
gitmek |
27176 |
head loss |
yük kaybı |
27177 |
head money |
adam başına verilen vergi |
27178 |
head of a section |
şube müdürü, kısım amiri |
27179 |
head of state |
devlet başkanı |
27180 |
head of steam |
gayret |
27181 |
head of the family |
kodak reisi |
27182 |
head of the state |
devlet başkanı |
27183 |
head off |
yolunu kesmek, geçit vermemek |
27184 |
head office |
genel müdürlük, merkez |
27185 |
head over heels in love with sb |
birine sırılsıklam âşık olmak |
27186 |
head over heels |
tepetaklak, tepetaklak perende atma, adamakıllı |
27187 |
head race channel |
iletim arnası |
27188 |
head sail |
pruva yelkeni, ön yelken |
27189 |
head sea |
önden gelen dalgalar |
27190 |
head start |
avantaj, üstünlük |
27191 |
head up |
başkanlık etmek |
27192 |
head wind |
pruva rüzgârı |
27193 |
head |
baş, kafa, baş, baş taraf, akıl, beyin, kafa, lider, başkan, baş, üst kısım, ön taraf, baş, metal pulun resimli yüzü, tura, su, buhar basıncı, başında olmak, başı çekmek, sorumlu olmak, yönetmek, baş olmak, bir yöne doğru hareket etmek ya da ettirmek, (topa) kafa vurmak |
27194 |
head-counter |
anketçi |
27195 |
head-hunter |
kafa avcısı |
27196 |
head-on |
burun buruna, burun buruna |
27197 |
headache |
baş ağrısı |
27198 |
headband |
kafa bandı |
27199 |
headboard |
karyolanın başucundaki tahta |
27200 |
headdress |
başlık |
27201 |
headed letter paper |
antetli mektup çöngesi |
27202 |
headed |
başlı, başlıklı, antetli |
27203 |
header card |
rehber kart, başlık kartı |
27204 |
header label |
rehber etiket, başlık etiketi |
27205 |
header |
baş kesme kılgası, başak kesme kılgası |
27206 |
headfirst |
başı önde, başı ilerde olarak, baş aşağı |
27207 |
headframe |
şövalman, kuyu kulesi |
27208 |
headgate |
arna baş kapağı |
27209 |
headgear |
başlık |
27210 |
headhunter |
teknik eleman avcısı |
27211 |
headiness |
sabırsızlık, haşinlik, baş döndürücülük |
27212 |
heading |
(yazılarda) başlık |
27213 |
headlamp |
far |
27214 |
headland |
burun |
27215 |
headless screw |
başsız vida |
27216 |
headless |
başsız |
27217 |
headlight |
far |
27218 |
headline |
başlık, manşet, özet haber |
27219 |
headlong |
başı önde, paldır küldür, düşünmeksizin, aceleyle |
27220 |
headmaster |
mektep müdürü |
27221 |
headmistress |
mektep müdiresi |
27222 |
headmost |
en baştaki, en ileri |
27223 |
headphone |
kulaklık |
27224 |
headphones |
(ikili) kulaklık |
27225 |
headpiece |
başlık, lento, miğfer, akıl, kafa |
27226 |
headquarters |
karargâh, merkez büro |
27227 |
headrest |
baş dayanağı |
27228 |
headroom |
boşluk payı, yükseklik |
27229 |
heads or tails |
yazı mı, tura mı |
27230 |
headsail |
pruva yelkeni |
27231 |
headscarf |
başörtüsü |
27232 |
headset |
(ikili) kulaklık |
27233 |
headship |
müdürlük, başkanlık |
27234 |
headshrinker |
psikiyatrist |
27235 |
headsman |
cellat |
27236 |
headstock |
baş dayak, yatak, beşik |
27237 |
headstone |
mezartaşı |
27238 |
headstrong |
inatçı, dikbaşlı, kafasının dikine giden |
27239 |
headwaiter |
şef garson |
27240 |
headwall |
menfez, üst kanat duvarı |
27241 |
headward |
geriye doğru |
27242 |
headwaters |
ırmağı besleyen kaynaklar, pınar başı |
27243 |
headway |
gelişmek |
27244 |
headwheel |
molet, halat makarası |
27245 |
headwind |
karşıdan esen rüzgâr |
27246 |
headword |
madde başı sözcük |
27247 |
headwork |
zihni çalışma |
27248 |
heady |
(alkol) sarhoş edici, çarpıcı, sert, başı dönmüş, heyecanlı |
27249 |
heal |
(yara/vb.) iyileşmek, iyileştirmek, son vermek, bitirmek |
27250 |
heal-all |
her derde deva |
27251 |
healable |
iyileşebilir, iyileştirilebilir |
27252 |
healer |
iyileştiren kimse, doktor |
27253 |
health care |
vücut bakımı |
27254 |
health centre |
sağlık merkezi |
27255 |
health certificate |
sağlık raporu |
27256 |
health department |
sağlık ocağı |
27257 |
health insurance |
sağlık sigortası |
27258 |
health officer |
sağlık memuru |
27259 |
health physics |
sağlık fiziği |
27260 |
health |
sağlık |
27261 |
healthful |
sağlık için faydalı, sıhhi |
27262 |
healthiness |
sağlık |
27263 |
healthy |
sağlıklı |
27264 |
heap |
yığın, kalak, küme, yığmak, kümelemek |
27265 |
heaping |
taşmak üzere, dopdolu |
27266 |
hear a pin drop |
sinek uçsa duymak |
27267 |
hear about |
duymak, haberini almak, bilmek, haberdar olmak |
27268 |
hear from |
haber almak |
27269 |
Hear hear! |
Bravo!, Yaşa! |
27270 |
hear of |
bahsini işitmek, duymak, bilmek, öğrenmek |
27271 |
hear out |
konuşma bitene kadar dinlemek |
27272 |
hear |
işitmek, duymak, haber almak, duymak, öğrenmek, dikkatle dinlemek |
27273 |
hearing aid |
kulaklık, işitme cihazı |
27274 |
hearing impaired |
işitme özürlü |
27275 |
hearing loss |
işitme kaybı |
27276 |
hearing |
işitme duyusu, işitme, işitme alanı, ses erimi, kendi durumunu çevreye duyurma, duruşma, oturum |
27277 |
hearken |
dinlemek, kulak vermek |
27278 |
hearsay |
söylenti, şayia |
27279 |
hearse |
cenaze arabası |
27280 |
heart attack |
kalp krizi |
27281 |
heart disease |
kalp hastalığı |
27282 |
heart failure |
kalp yetmezliği |
27283 |
heart transplant |
kalp nakli |
27284 |
heart |
kalp, yürek, kalp, gönül, yürek, merkez, kararlılık, azim, yüreklilik, cesaret, kupa |
27285 |
heart-free |
âşık olmayan |
27286 |
heart-to-heart |
içten, saklısız, açık, samimi, içten, açık |
27287 |
heart's to one's heart's content |
doya doya |
27288 |
heartache |
gönül yarası, ıstırap, acı |
27289 |
heartbeat |
kalp atışı |
27290 |
heartbreak |
ıstırap, acı, derin üzüntü, kalp yarası |
27291 |
heartbreaker |
gönül avcısı |
27292 |
heartbreaking |
kalp kırıcı, çok üzücü |
27293 |
heartbroken |
üzüntülü, kalbi kırık, kederli |
27294 |
heartburn |
mide ekşimesi |
27295 |
hearten |
yüreklendirmek, cesaret vermek, neşelendirmek |
27296 |
heartening |
yüreklendirici, cesaretlendirici |
27297 |
heartfelt |
içten, yürekten, samimi, gerçek |
27298 |
hearth plate |
ocak tablası, ocak levhası |
27299 |
hearth |
ocak, şömine |
27300 |
hearthstone |
ocak taşı, yuva |
27301 |
heartily |
iştahla, istekle, çok, fazla, fazlasıyla |
27302 |
heartiness |
samimiyet |
27303 |
heartless |
acımasız, katı yürekli, zalim, kalpsiz |
27304 |
heartlessness |
kalpsizlik |
27305 |
heartrending |
yürek parçalayıcı, üzücü, çok acıklı |
27306 |
heartsick |
çok kederli, bezgin, bağrı yanık |
27307 |
heartstrings |
güçlü sevgi duyguları |
27308 |
heartwarming |
iç açıcı |
27309 |
heartwood |
özodunu, öz kerestesi |
27310 |
hearty |
içten, yürekten, samimi, (yiyecek) doyurucu, bol |
27311 |
heat accumulator |
ısı akümülatörü |
27312 |
heat capacity |
ısı kapasitesi, ısı sığası |
27313 |
heat coil |
ısı bobini |
27314 |
heat conduction |
ısı iletimi |
27315 |
heat conductivity |
ısı iletkenliği |
27316 |
heat conductor |
ısıl iletken |
27317 |
heat consumption |
ısı tüketimi |
27318 |
heat detector |
ısı detektörü |
27319 |
heat dissipation |
ısı kaybı |
27320 |
heat energy |
ısı enerjisi |
27321 |
heat engine |
ısı kılgası |
27322 |
heat exchange |
ısı alışverişi |
27323 |
heat exhaustion |
sıcak çarpması |
27324 |
heat insulating material |
ısı yalıtım maddesi |
27325 |
heat insulating |
ısı yalıtımı |
27326 |
heat insulation |
ısı yalıtımı |
27327 |
heat interchange |
termal denge, ısıl denge |
27328 |
heat loss |
ısı kaybı, ısı yitimi |
27329 |
heat of fusion |
füzyon ısısı, kaynaşım ısısı |
27330 |
heat of reaction |
reaksiyon ısısı, tepkime ısısı |
27331 |
heat of solution |
erime ısısı |
27332 |
heat ray |
ısı ışını |
27333 |
heat resistant |
ısıya dayanıklı |
27334 |
heat resisting |
ısıya dayanıklı, ısı dirençli |
27335 |
heat source |
ısı kaynağı |
27336 |
heat transfer |
ısı aktarımı, ısı nakli |
27337 |
heat wave |
sıcak hava dalgası |
27338 |
heat |
ısı, sıcaklık, sıcak, eleme yarışı, (dişi ve memeli döngüllerde) çiftleşme isteği, ateşli/azgın dönem, ısınmak, ısıtmak |
27339 |
heatable |
ısınabilir |
27340 |
heated |
hararetli, heyecanlı, kızgın, ateşli |
27341 |
heater |
ısıtıcı |
27342 |
heath |
fundalık, kır, çalılık, funda, süpürgeotu |
27343 |
heathen |
putperest, dinsiz |
27344 |
heathenish |
dinsiz |
27345 |
heathenism |
putperestlik, dinsizlik, barbarlık |
27346 |
heathenize |
dinsizleşmek |
27347 |
heather |
funda, süpürgeotu |
27348 |
heating boiler |
kalorifer kazanı, ısıtma kazanı |
27349 |
heating coil |
rezistans |
27350 |
heating inductor |
ısıtma bobini |
27351 |
heating power |
ısıtma gücü, ısıtma kuvveti |
27352 |
heating rate |
ısıtma hızı |
27353 |
heating time |
ısıtma süresi |
27354 |
heating |
ısıtma jüyesi, ısıtma |
27355 |
heatproof |
sıcağa dayanıklı |
27356 |
heatsink |
ısı yutucu, soğutucu |
27357 |
heatstroke |
bkz.sunstroke |
27358 |
heave a sigh |
of çekmek |
27359 |
heave in sight |
görüş mesafesine girmek |
27360 |
heave no stone unturned |
çalmadık kapı bırakmamak |
27361 |
heave to |
faça edip durmak |
27362 |
heave up |
kusup çıkarmak, vira etmek |
27363 |
heave |
kaldırmak, yukarı çekmek, fırlatmak, kaldırıp atmak, inip kalkmak, şişip inmek, (gemi) seyretmek, belli bir rotada gitmek |
27364 |
Heaven forbid |
Allah göstermesin |
27365 |
heaven |
cennet, ç.gökyüzü, Tanrı, cennet |
27366 |
heavenly body |
gökcismi |
27367 |
heavenly |
cennete ilişkin, cennet gibi, göksel, tanrısal, harika, nefis |
27368 |
heavens |
gök |
27369 |
heavenwards |
gökyüzüne/cennete doğru |
27370 |
heaver |
manivela, kaldırıcı |
27371 |
heavier-than-air |
havadan ağır |
27372 |
heavily |
ağır bir biçimde |
27373 |
heaviness |
ağırlık, şiddet, kasvet |
27374 |
heavy artillery |
uzun menzilli toplar |
27375 |
heavy atom |
ağır atom |
27376 |
heavy current |
güçlü akım, şiddetli akım |
27377 |
heavy duty |
ağır iş, ağır yük |
27378 |
heavy earth |
baryum oksidi |
27379 |
heavy fuel |
ağır yakıt, mazot |
27380 |
heavy goods |
ağır yük |
27381 |
heavy hydrogen |
ağır hidrojen |
27382 |
heavy industry |
ağır endüstri, ağır sanayi |
27383 |
heavy metal |
ağır metal |
27384 |
heavy metals |
ağır metaller |
27385 |
heavy nucleus |
ağır çekirdek |
27386 |
heavy oil |
ağıryağ |
27387 |
heavy particle |
ağır parçacık |
27388 |
heavy petrol |
ağır benzin |
27389 |
heavy rain |
şiddetli yağmur, kara yağmuru |
27390 |
heavy traffic |
ağır trafik |
27391 |
heavy water |
ağır su |
27392 |
heavy weight |
ağır sıklet |
27393 |
heavy |
ağır, yoğun, ağır, şiddetli, ciddi, salmaklı, ağır, (davranış, duygu) ağır, yavaş, yorucu, güç, ağır, (yiyecek) ağır, sindirimi güç, (hava) ağır, boğucu, yoğun (denizde) dalgalı, fırtınalı, üzgün, hüzünlü |
27394 |
heavy-handed |
kaba, patavatsız, can sıkıcı, beceriksiz, zalim |
27395 |
heavy-hearted |
kederli |
27396 |
heavy-laden |
ağır yüklü |
27397 |
heavyhearted |
üzgün, kederli |
27398 |
heavyweight |
ağır siklet |
27399 |
hebdomadal |
haftalık, yedi günlük |
27400 |
hebetate |
zihnini körleştirmek, zekâsını kaybetmek |
27401 |
hebetude |
zihin körlüğü |
27402 |
Hebraism |
ibranice deyim, Musa dini |
27403 |
Hebraistic |
ibranilere ait |
27404 |
Hebrew |
İbrani |
27405 |
hecatomb |
katliam |
27406 |
heck |
kahrolası |
27407 |
heckle |
sıkıştırmak, sorularla sözünü kesmek |
27408 |
hectare |
hektar |
27409 |
hectic |
heyecanlı, telaşlı, hareketli |
27410 |
hecto- |
(önek) hekto |
27411 |
hectogramme |
hektogram |
27412 |
hectograph |
hektograf |
27413 |
hectometer |
hektometre |
27414 |
hector |
kabadayı, yıldırmak, sindirmek, taciz etmek |
27415 |
heddles |
gücü takımları |
27416 |
hedge sparrow |
çit serçesi |
27417 |
hedge |
çit, çalı, (against ile) koruma, çitle çevirmek, lafı dolandırmak, doğrudan doğruya yanıt vermekten kaçınmak |
27418 |
hedgehog |
kirpi |
27419 |
hedger |
bahçıvan, bostancı |
27420 |
hedgerow |
(yol kenarında/vb.) sıra sıra çalılar |
27421 |
hedging |
hedging |
27422 |
hedonism |
fels.hedonizm, hazcılık |
27423 |
hedonist |
zevk düşkünü kimse |
27424 |
hee haw |
eşek anırması, anırmak |
27425 |
heebie jeebies |
yürek çarpıntısı, korku nöbeti, telaş |
27426 |
heed |
dikkat etmek, önemsemek, dinlemek, kulak vermek, dikkat, önem |
27427 |
heedful |
dikkatli, ihtiyatlı |
27428 |
heedless |
dikkatsiz, önem vermeyen |
27429 |
heehaw |
eşek anırması, gürültülü kahkaha |
27430 |
heel iron |
nalça |
27431 |
heel |
topuk, ökçe, topuk, (ayakkabıya) ökçe takmak |
27432 |
heeled |
topuklu, ökçeli, pul babası |
27433 |
heeler |
kunduracı, bir politikacının adamı |
27434 |
heeling |
yana yatma |
27435 |
heft |
ağırlık, kaldırmak |
27436 |
hefty |
iri, güçlü kuvvetli, etkili |
27437 |
hegemony |
üstünlük, egemenlik, hegemonya |
27438 |
hegira |
hicret |
27439 |
heifer |
doğurmamış genç inek, düve |
27440 |
heigh-ho! |
Eyvah! |
27441 |
height control |
yükseklik ayarı |
27442 |
height |
yükseklik, yüksek yer, pozisyon, doruk, en üst derece, zirve, ana çekit |
27443 |
heighten |
yükselmek, yükseltmek, artırmak |
27444 |
heinous |
tiksindirici, iğrenç, çirkin |
27445 |
heinousness |
iğrençlik, çirkinlik, kötülük |
27446 |
heir apparent |
veliaht |
27447 |
heir |
varis, mirasçı, kalıtçı |
27448 |
heirdom |
vârislik, kalıt |
27449 |
heiress |
kadın mirasçı |
27450 |
heirloom |
kuşaktan kuşağa geçen değerli şey |
27451 |
heirship |
varislik, miras |
27452 |
heist |
soygun, hırsızlık, hırsızlık yapmak, çalmak, aşırmak |
27453 |
Hejaz |
Hicaz |
27454 |
Hejira |
Hicret |
27455 |
helianthus |
ayçiçeği, günebakan |
27456 |
heliborne |
dikuçarla taşınan |
27457 |
helibus |
yolcu dikuçarı |
27458 |
helical antenna |
helis anten |
27459 |
helical gear |
helezon dişli, helis dişli |
27460 |
helical spring |
helezoni yay, sarmal yay |
27461 |
helical |
helezoni, sarmal |
27462 |
helicoid |
sarmal, helezoni, helikoid, aylanç, burgu yüzeyi |
27463 |
helicon |
helikon |
27464 |
helicopter |
helikopter, dikuçar |
27465 |
heliocentric |
güneş merkezine bağlı, günmerkezli |
27466 |
heliograph |
ayna telgrafı |
27467 |
helioscope |
güneş gözmerceği |
27468 |
heliostat |
helyostat, gündüşürücü |
27469 |
heliotherapy |
güneşle tedavi, helyoterapi |
27470 |
heliotrope |
güneş çiçeği, kediotu, açık mor, kantaşı |
27471 |
heliotropic wind |
helyotropik rüzgâr, güneşi izleyen rüzgâr |
27472 |
heliotropic |
helyotropik, ışık etkisiyle yön değiştiren |
27473 |
heliotropism |
günedoğrulum |
27474 |
heliport |
dikuçar pisti, dikuçar alanı |
27475 |
helium filled lamp |
helyum lambası |
27476 |
helium gas |
helyum gazı |
27477 |
helium |
helyum |
27478 |
helix |
helis, helezon, sarmal eğri, ilbiz |
27479 |
hell |
cehennem, (vurguyu artırmak için kullanılır), kahrolasıca!, kahretsin!, lanet olsun! |
27480 |
hell-bent |
kararlı, kafasına koymuş, istekli |
27481 |
hellcat |
şirret kadın |
27482 |
hellebore |
çöpleme |
27483 |
Hellene |
Helen, Yunanlı |
27484 |
Hellenism |
eski Yunan medeniyeti, Helenizm |
27485 |
Hellenist |
Yunan dili ve edebiyatı bilgini |
27486 |
hellenize |
Yunanlılaştırmak, Yunanca konuşmak |
27487 |
Hellespont |
Çanakkale Boğazı |
27488 |
hellfire |
cehennem azabı |
27489 |
hellhound |
şeytan |
27490 |
hellion |
haylaz çocuk |
27491 |
hellish |
berbat, cehennem gibi, tatsız, can sıkıcı |
27492 |
hellishness |
korkunçluk |
27493 |
hello |
merhaba, alo, a!, hay Allah!, hey |
27494 |
helluva |
çok fena, çok iyi, çok fena, çok iyi |
27495 |
hellward |
cehenneme doğru |
27496 |
helm |
dümen, lider, baş, yönetici |
27497 |
helmet |
kask, miğfer, tolga |
27498 |
helmeted |
miğferli, başlıklı |
27499 |
helminth |
kurt, bağırsak solucanı |
27500 |
helmless |
başıboş |
27501 |
helmsman |
yönetici, idareci, dümenci |
27502 |
helot |
köle, esir |
27503 |
help program |
yardım bağdarlaması |
27504 |
Help yourself |
Buyurun, özünüz alınız (yemek/istenilen şey) |
27505 |
help |
yardım etmek, kömek etmek, işe yaramak, daha iyi yapmak, (to ile) (özüne) almak, yardım, kömek, yardımcı |
27506 |
Help! |
imdat!, Yetişin! |
27507 |
helper |
yardımcı, çırak, hizmetçi, uşak |
27508 |
helpful |
yardımcı, yararlı |
27509 |
helpfulness |
yardımseverlik |
27510 |
helping |
yemek servisi, porsiyon |
27511 |
helpless |
yardıma muhtaç, çaresiz, aciz |
27512 |
helpmate |
yardımcı, ortak |
27513 |
helpmeet |
arkadaş, eş |
27514 |
helter-skelter |
aceleyle, apar topar, paldır küldür, aceleyle/telaşla (yapılan) |
27515 |
helve |
sap, tutamak, sap takmak |
27516 |
Helvetia |
isviçre |
27517 |
Helvetian |
isviçreli, isviçre'ye ait |
27518 |
hem and haw around |
kem küm etmek |
27519 |
hem in |
kuşatmak, çevresini sarmak |
27520 |
hem |
(giysi) kenar, baskı, kıvırıp kenarını bastırmak |
27521 |
hema- |
(önek) kan |
27522 |
hematite |
hematit, kantaşı |
27523 |
hemato- |
(önek) kan |
27524 |
hematology |
hematoloji |
27525 |
hemi- |
(önek) yarı |
27526 |
hemicellulose |
hemiselüloz |
27527 |
hemicycle |
yarım daire |
27528 |
hemimorphite |
hemimorfit |
27529 |
hemiplegia |
yarım inme |
27530 |
hemisphere |
yarıküre |
27531 |
hemispheric |
yarıküreye ait |
27532 |
hemistich |
yarım mısra |
27533 |
hemline |
etek boyu, etek ucu |
27534 |
hemlock |
köknara benzer bir çam ağacı, baldıran, ağıoutu |
27535 |
hemo- |
(edat) kan |
27536 |
hemoglobin |
hemoglobin |
27537 |
hemophilia |
hemofili |
27538 |
hemorrhage |
kanama |
27539 |
hemorrhoid |
basur, hemoroid |
27540 |
hemp rope |
kenevir halat, kenevir ip |
27541 |
hemp |
kenevir, kendir |
27542 |
hemstitch |
kenar dikişi, kenar süsü, antika, sıçandişi, ajur yapmak |
27543 |
hen bane |
banotu |
27544 |
hen party |
kadınlar toplantısı |
27545 |
hen |
tavuk, dişi kuş |
27546 |
hence |
bu nedenle, bundan dolayı, buradan, şu andan itibaren |
27547 |
Hence! |
Defol! |
27548 |
henceforth |
bundan böyle, şimdiden sonra, bu andan itibaren |
27549 |
henceforward |
bundan böyle |
27550 |
henchman |
dalkavuk |
27551 |
hencoop |
kümes |
27552 |
henna |
kına |
27553 |
henpeck |
başının etini yemek |
27554 |
henpecked |
kılıbık, avratağız |
27555 |
hep |
açıkgöz, şans, talih, baht |
27556 |
heparin |
heparin |
27557 |
hepatic |
karaciğere ait, karaciğer |
27558 |
hepatica |
ciğerotu |
27559 |
hepatitis |
hepatit, karaciğer yangısı |
27560 |
hepatologist |
hepatolog |
27561 |
hepatology |
hepatoloji |
27562 |
heptad |
yedi değerli atom |
27563 |
heptagon |
yedigen |
27564 |
heptagonal |
yedi açılı |
27565 |
heptahedron |
yedi yüzlü cisim |
27566 |
heptane |
heptan |
27567 |
her |
(dişil) onu, ona, o, onun |
27568 |
herald |
haberci, müjdeci, birşeyin müjdecisi olmak |
27569 |
heraldry |
arma, armacılık |
27570 |
herb |
(nane/vb.) ot, ösümlük |
27571 |
herbaceous |
otsu, otsul |
27572 |
herbage |
yeşillik, ot |
27573 |
herbal |
otlara ait, ösümlük |
27574 |
herbalist |
şifalı ösümlükler yetiştiren/satan kimse |
27575 |
herbarium |
kurutulmuş ösümlük koleksiyonu |
27576 |
herbicide |
herbisit, ösümlük öldürücü |
27577 |
herbivore |
ot yiyen döngül, otçul döngül |
27578 |
herbivorous |
(döngül) otobur, otçul |
27579 |
Hercules |
Herkül, çok kuvvetli adam |
27580 |
herd instinct |
sürü içgüdüsü |
27581 |
herd of sheep |
kotan, koyun sürüsü |
27582 |
herd |
döngül sürüsü, sığırtmaç çoban, (insanlar için) koyun sürüsü |
27583 |
herdsman |
çoban, sığırtmaç |
27584 |
here and there |
şurada burada, arasıra, ötede beride |
27585 |
Here goes! |
Başlıyoruz!, işte başlıyorum!, Haydi bakalım! |
27586 |
Here you are |
işte, buyurun |
27587 |
here |
burada, buraya, bu çekitte, burada, işte, hey |
27588 |
hereabouts |
buralarda, yakında |
27589 |
hereafter |
bundan sonra, gelecekte, ölümden sonraki yaşam, ahret |
27590 |
hereat |
bunun üzerine, bundan dolayı |
27591 |
hereby |
şimdi, bu vesileyle, bundan ötürü |
27592 |
hereditament |
kalıtsal, mirasla geçen mal |
27593 |
hereditarily |
miras olarak |
27594 |
hereditary factor |
kalıtım faktörü |
27595 |
hereditary |
kalıtsal |
27596 |
heredity |
kalıtım, soyaçekim |
27597 |
herein |
bunda, bu yazının içinde |
27598 |
heresy |
dinsel/toplumsal değerlere aykırı görüş |
27599 |
heretic |
kabul olunmuş doktrinlere karşı olan kimse, kendi dininin inançlarına karşı gelen kimse |
27600 |
heretofore |
bundan evvel, şimdiye kadar, öteden beri |
27601 |
hereunto |
bu zamana kadar |
27602 |
hereupon |
bunun üzerine |
27603 |
herewith |
ilişikte, beraberinde |
27604 |
heritable |
kalıtım yoluyla kalabilen |
27605 |
heritage |
miras, kalıt |
27606 |
hermetic |
sımsıkı kapalı, havageçirmez |
27607 |
hermit crab |
pavurya |
27608 |
hermit |
münzevi kimse |
27609 |
hermitage |
inziva yeri |
27610 |
hernia |
fıtık |
27611 |
hernial |
fıtıklı |
27612 |
hero |
kahraman |
27613 |
heroic |
yiğitçe, kahramanca, kahramanlıkla ilgili |
27614 |
heroical |
kahraman, kahramanca |
27615 |
heroics |
abartmalı söz ya da davranışlar |
27616 |
heroin |
eroin |
27617 |
heroine |
kadın kahraman |
27618 |
heroism |
kahramanlık |
27619 |
heroize |
kahramanlaştırmak, kahraman rolünü oynamak |
27620 |
heron |
balıkçıl |
27621 |
herpes |
uçuk |
27622 |
herpetology |
sürüngenbilim |
27623 |
herring |
ringa balığı |
27624 |
herringbone stitch |
çapraz dikiş, iğneardı dikiş |
27625 |
herringbone |
balıksırtı |
27626 |
hers |
(dişil) onunki, onun |
27627 |
herself |
(dişil) kendisi, özü |
27628 |
hertz |
hertz |
27629 |
Hertzian waves |
Hertz dalgaları, ünalgı dalgaları |
27630 |
Hertzian |
Hertz |
27631 |
Herzegovina |
Hersek |
27632 |
hesitancy |
duraksama, tereddüt |
27633 |
hesitant |
kararsız, ikircikli |
27634 |
hesitate |
tereddüt etmek, duraksamak |
27635 |
hesitation |
tereddüt, duraksama |
27636 |
hessian |
kaba kendir bezi |
27637 |
het up |
heyecanlı, telaşlı |
27638 |
hetaera |
cariye |
27639 |
hetaira |
gözde |
27640 |
hetero |
karşı cinse ilgi duyan, homoseksüel olmayan, hetero, karşı cinse ilgi duyan kimse |
27641 |
hetero- |
(önek) başka, farklı, diğer |
27642 |
heterocyclic compound |
heterosiklik bileşik |
27643 |
heterocyclic |
heterosiklik |
27644 |
heterodyne receiver |
heterodin alıcı |
27645 |
heterodyne |
heterodin |
27646 |
heterogamy |
heterogami |
27647 |
heterogeneity |
heterojenlik, farklı oluş, çokyapımlılık |
27648 |
heterogeneous radiation |
heterojen radyasyon, çoktürel ışınım |
27649 |
heterogeneous reaction |
heterojen reaksiyon, çoktürel tepkime |
27650 |
heterogeneous |
heterojen, çoktürel |
27651 |
heterogenesis |
heterogenez |
27652 |
heterogenetic |
farklı soydan gelen |
27653 |
heteromorphic |
heteromorf |
27654 |
heteromorphism |
heteromorfizm |
27655 |
heteronomous |
bağımlı, özerk olmayan |
27656 |
heteropolar |
heteropolar, çoktürel ucaylı |
27657 |
heterosexual |
karşı cinse ilgi duyan, heteroseksüel, zıtcinsî |
27658 |
heterotrophic |
dışbeslek, heterotrof |
27659 |
heterotrophism |
dışbesleklik, heterotrofi |
27660 |
heterozygote |
heterozigot |
27661 |
heuristic approach |
keşifsel yaklaşım |
27662 |
heuristic |
keşifsel, buluşsal |
27663 |
hew |
kesmek, yarmak, çapmak |
27664 |
hewer |
baltacı, oduncu |
27665 |
hewn stone |
yontma taş |
27666 |
hex |
büyü, nazar, nazar değmek, büyülemek |
27667 |
hexa- |
(önek) altı |
27668 |
hexad |
altılık türküm |
27669 |
hexadecane |
heksadekan |
27670 |
hexadecanol |
heksadekanol |
27671 |
hexadecimal notation |
onaltılı gösterim |
27672 |
hexadecimal |
onaltılı |
27673 |
hexagon head screw |
altıgen başlı vida |
27674 |
hexagon nut |
altı köşe somun |
27675 |
hexagon |
altıgen |
27676 |
hexagonal |
altıgen |
27677 |
hexahedron |
altıyüzlü |
27678 |
hexane |
heksan |
27679 |
hexose |
heksoz |
27680 |
hey |
hey |
27681 |
heyday |
en parlak dönem, altın çağ |
27682 |
hi |
selam, merhaba |
27683 |
hiatus |
boşluk, eksiklik |
27684 |
hibernal |
kışa ait |
27685 |
hibernate |
kış uykusuna yatmak |
27686 |
hibernation |
kış uykusu |
27687 |
Hibernian |
irlanda'ya ait, irlandalı |
27688 |
hibiscus |
amberçiçeği, gülhatmi |
27689 |
hiccup |
hıçkırık, hıçkırmak, hıçkırık tutmak |
27690 |
hick |
hödük, kıro |
27691 |
hickey |
sivilce, boru bükme aleti |
27692 |
hickory |
Amerikan ceviz ağacı |
27693 |
hidalgo |
ispanyol asılzadesi |
27694 |
hidden damage |
gizli zarar, gizli hasar |
27695 |
hidden inflation |
gizli enflasyon |
27696 |
hidden |
gizli, yaşırın, gömülü |
27697 |
hide one's face in shame |
utancından yere geçmek |
27698 |
hide one's head |
utancından saklanmak |
27699 |
hide one's light under a bushel |
özünü göstermemek |
27700 |
hide |
saklamak, gizlemek, yaşırmak, gizlenmek, saklanmak, deri, post |
27701 |
hide-and-seek |
saklambaç |
27702 |
hideaway |
(sakçıdan) saklanacak yer |
27703 |
hidebound |
dar görüşlü, sabit fikirli |
27704 |
hideous |
çirkin, berbat, iğrenç, korkunç |
27705 |
hideousness |
iğrençlik, çirkinlik |
27706 |
hiding place |
saklanacak yer |
27707 |
hiding |
dayak |
27708 |
hie |
acele etmek, acele gitmek |
27709 |
hierarchical structure |
hiyerarşik yapı |
27710 |
hierarchical |
hiyerarşik, aşamalı |
27711 |
hierarchy |
hiyerarşi, aşama düzeni, sıradüzen |
27712 |
higgle |
pazarlık yapmak, çekişmek |
27713 |
higgledy-piggledy |
karmakarışık, altüst, karman çorman |
27714 |
higgling |
pazarlık |
27715 |
high and dry |
çaresiz, dımdızlak ortada kalmış |
27716 |
high and low |
her yerde |
27717 |
high and mighty |
kibirli, gururlu, azametli |
27718 |
high beam headlamp |
uzun huzmeli far |
27719 |
high beam |
yüksek huzme, uzun huzme |
27720 |
high blood pressure |
yüksek tansiyon |
27721 |
high colour |
koyu renk |
27722 |
high command |
baş kumandanlık |
27723 |
high contrast |
yüksek kontrast |
27724 |
high court of appeal |
yargıtay |
27725 |
High Court |
Yüce Divan, yüksek mahkeme |
27726 |
high day |
bayram, yortu günü |
27727 |
high definition |
yüksek netlik |
27728 |
high efficiency machine |
yüksek verimli kılga |
27729 |
high energy fuel |
yüksek verimli yakıt |
27730 |
high fidelity |
sesi aslına yakın derecede verme |
27731 |
high forest |
koru ormanı |
27732 |
high frequency |
yüksek frekans, kısa dalga |
27733 |
high gear |
yüksek vites |
27734 |
high green syrup |
beyaz şurup |
27735 |
high jinks |
gürültülü eğlence, çılgınlık |
27736 |
high jump |
yüksek atlama |
27737 |
high life |
lüks hayat, sosyete hayatı, kibar sınıf |
27738 |
high noon |
tam öğle vakti |
27739 |
high power |
yüksek güç |
27740 |
high pressure area |
yüksek basınç alanı |
27741 |
high pressure |
yüksek basınç |
27742 |
high price |
yüksek fiyat |
27743 |
high priced goods |
yüksek fiyatlı mallar |
27744 |
high priced |
yüksek fiyatlı |
27745 |
high relief |
yüksek kabartma |
27746 |
high school graduate |
lise mezunu |
27747 |
high school |
lise |
27748 |
high seas |
açık denizler |
27749 |
high society |
sosyete |
27750 |
high street |
ana cadde |
27751 |
high tea |
erken akşam yemeği, ikindi kahvaltısı |
27752 |
high temperature |
yüksek sıcaklık |
27753 |
high tension |
yüksek gerilim, yüksek voltaj |
27754 |
high tide |
met, kabarma, doruk |
27755 |
high treason |
ihanet |
27756 |
high velocity |
yüksek hız |
27757 |
high voltage |
yüksek gerilim |
27758 |
high |
yüksek, yüce, ulu, hayranlık uyandırıcı, yüksek, (zaman) tam, (yiyecek) bayat, esrik, uyuşturucu etkisi altında, uçmuş, uçuşta, yükseğe, yüksekte, yüksek çekit, yüksek derece, doruk, büyük heyecan, coşku, mutluluk, yüksek yer |
27759 |
high-altitude airplane |
yüksek irtifa uçağı |
27760 |
high-altitude |
yüksek irtifa |
27761 |
high-boiling |
yüksek derecede kaynar |
27762 |
high-class |
kaliteli, birinci sınıf, mükemmel |
27763 |
high-density |
yüksek yoğunluklu |
27764 |
high-flier |
gözü yüksekte olan kişi |
27765 |
high-flown |
(dil) tumturaklı, ağdalı, kibirli |
27766 |
high-grade |
üstün kaliteli |
27767 |
high-handed |
despot, zorba |
27768 |
high-hat |
burnu büyük |
27769 |
high-level |
çok önemli, zirve, yüksek düzeyli |
27770 |
high-minded |
yüce gönüllü, prensip sahibi, asil ruhlu |
27771 |
high-octane petrol |
yüksek oktanlı benzin |
27772 |
high-pitched |
çok tiz, dik meyilli |
27773 |
high-powered |
güçlü, hızlı, kuvvetli |
27774 |
high-quality |
yüksek nitelikli, yüksek kaliteli |
27775 |
high-resistance |
yüksek dirençli |
27776 |
high-resolution |
yüksek kararlı |
27777 |
high-rise |
yüksek, yüksek (yapı) |
27778 |
high-sounding |
şatafatlı, azametli, tantanalı |
27779 |
high-speed camera |
yüksek hızlı sınalga |
27780 |
high-speed printer |
yüksek hızlı yazıcı |
27781 |
high-speed |
yüksek hızlı, son süratle giden |
27782 |
high-spirited |
canlı, oynak, cesur |
27783 |
high-strength |
yüksek mukavemetli, yüksek dayançlı |
27784 |
high-strung |
asabi, sinirleri gergin |
27785 |
high-toned |
yüksek perdeli |
27786 |
high-voltage cable |
yüksek gerilim kablosu |
27787 |
high-water |
azami kabarma, taşkın |
27788 |
highball |
ileri işareti, çok hızlı gitmek |
27789 |
highbred |
soylu |
27790 |
highbrow |
aydın (kimse) |
27791 |
highchair |
çocuklara yüksek mama iskemlesi |
27792 |
higher bid |
daha yüksek teklif |
27793 |
higher education |
yüksek öğrenim |
27794 |
higher |
daha yüksek, bir üst |
27795 |
highest bid |
en fazla teklif, en yüksek fiyat |
27796 |
highest sum |
en yüksek toplam, azami meblağ |
27797 |
highest |
en yüksek, en fazla |
27798 |
highhanded |
amirlik taslayan |
27799 |
highland |
dağlık (bölge) |
27800 |
highlands |
yüksek yöre, dağlık bölge, dağlık yer |
27801 |
highlight |
(resimde) parlak çekit, en önemli/göze çarpan kısım, (neyinse özel bir bölümüne) dikkati çekmek, önem vermek |
27802 |
highly soluble |
yüksek oranda çözünür |
27803 |
highly strung |
çok duygusal, hassas |
27804 |
highly |
çok, yüksek derecede, çok iyi |
27805 |
Highness |
(His/Her/Your ile) Ekselansları |
27806 |
highroad |
anayol |
27807 |
highway |
anayol, karayolu |
27808 |
highwayman |
eşkıya, soyguncu |
27809 |
hijack |
(uçak/gemi/vb.) kaçırmak |
27810 |
hijacker |
(uçak/gemi/vb.) kaçıran kimse, korsan |
27811 |
hike |
(kırda) uzun yürüyüş, uzun yürüyüşe çıkmak |
27812 |
hilarious |
gülünç, komik, neşeli, şamatalı |
27813 |
hilarity |
neşe, şamata |
27814 |
hill meadow |
tepe otlağı |
27815 |
hill station |
yayla |
27816 |
hill |
tepe |
27817 |
hillbilly |
çiftçi, kentçi |
27818 |
hilliness |
tepeli oluş |
27819 |
hillock |
küçük tepe, tepecik |
27820 |
hillside |
yamaç |
27821 |
hilltop |
doruk |
27822 |
hilly |
tepelik, inişli yokuşlu |
27823 |
hilt |
kabza |
27824 |
hilum |
hilum, tohum göbeği |
27825 |
him |
(eril) onu, ona |
27826 |
Himalayas |
Himalaya Dağları |
27827 |
himself |
(eril) kendisi, özü |
27828 |
hind leg |
arka ayak |
27829 |
hind legs |
arka bacaklar |
27830 |
hind |
arka |
27831 |
hindbrain |
arka beyin |
27832 |
hinder |
engellemek |
27833 |
Hindoo |
Hintli, Hindu |
27834 |
hindquarters |
kaba et |
27835 |
hindrance |
engel |
27836 |
hindsight |
birşeyin nitelik ya da anlamını sonradan anlama |
27837 |
Hindu |
Hinduizm dininden olan kimse, Hindu |
27838 |
Hinduism |
Hinduizm |
27839 |
hinge joint |
reze eklem |
27840 |
hinge |
menteşe, menteşe takmak |
27841 |
hinged |
menteşeli, rezeli |
27842 |
hinny |
katır |
27843 |
hint at |
hissettirmek |
27844 |
hint |
sezindirme, ima, belirti, işaret, yararlı öğüt, ima etmek, dokundurmak, sezindirmek, çıtlatmak |
27845 |
hinterland |
iç bölge |
27846 |
hip joint |
kalça eklemi |
27847 |
hip pocket |
arka cep |
27848 |
hip |
kalça |
27849 |
hipbone |
kalça sümüğü, leğen sümüğü |
27850 |
hipped |
fazla meraklı |
27851 |
hippie |
hippi |
27852 |
hippo |
suaygırı |
27853 |
hippodrome |
hipodrom, sirk, dans salonu |
27854 |
hippopotamus |
suaygırı |
27855 |
hippy |
bkz.hippie |
27856 |
hirable |
kiralanabilir |
27857 |
hircine |
keçi gibi, şehvetli |
27858 |
hire out |
kiraya vermek |
27859 |
hire purchase |
taksit, taksitle alışveriş |
27860 |
hire |
kiralamak, tutmak, (adam) tutmak, iş vermek, kira, kiralama |
27861 |
hired hand |
verginli işçi |
27862 |
hirer |
kirayla tutan kimse, kiracı, kiraya veren |
27863 |
hirsute |
kıllı, sert, diken gibi, saçlı |
27864 |
His bark is worse than his bite |
Osurdumu mangalda kül bırakmaz |
27865 |
His Highness |
Ekselansları |
27866 |
His Majesty |
Kral Hazretleri |
27867 |
his |
(eril) onun, onunki, onun |
27868 |
Hispanic |
ispanya'ya ait |
27869 |
hispid |
dikenli, kaba saçlı |
27870 |
hiss |
tıslamak, ıslıklamak, tıslama, ıslık |
27871 |
hissing |
ıslıklama |
27872 |
hist |
Sus!, Dur!, Dinle!, yükseltmek |
27873 |
histamine |
histamin |
27874 |
histaminic |
histaminik |
27875 |
histidine |
histidin |
27876 |
histogram |
histogram, dikdörtgen çizge |
27877 |
histologist |
dokubilimci |
27878 |
histology |
histoloji, dokubilim |
27879 |
histone |
histon |
27880 |
historian |
tarihçi |
27881 |
historic cost |
tarihi maliyet |
27882 |
historic |
(olay/yer) tarihi, tarihsel, önemli |
27883 |
historical geography |
tarihsel coğrafya |
27884 |
historical linguistics |
tarihsel dilbilim |
27885 |
historical |
tarihsel, tarihi, tarihe geçmiş, tarihle ilgili |
27886 |
historiographer |
tarihçi |
27887 |
history |
tarih, tarihsel öykü/olay, geçmiş |
27888 |
histrionic |
tiyatral, yapmacık |
27889 |
histrionics |
yapmacık davranış, rol, artistlik, ayak |
27890 |
hit a snag |
çıkmaza girmek |
27891 |
hit and miss |
gelişigüzel |
27892 |
hit below the belt |
belden aşağı vurmak, kalleşlik etmek |
27893 |
hit home |
can evinden vurmak |
27894 |
hit it off with |
ile iyi geçinmek |
27895 |
hit it off |
iyi geçinmek |
27896 |
hit man |
kiralık katil |
27897 |
hit on |
tesadüfen bulmak |
27898 |
hit or miss |
gelişigüzel |
27899 |
hit out at |
karşı çıkmak, sözlerle saldırmak |
27900 |
hit out |
şiddetle eleştirmek, saldırmak, yumrukla vurmak |
27901 |
hit sb below the belt |
arkadan vurmak |
27902 |
hit the bottle |
kafayı çekmek |
27903 |
hit the bull's eye |
on ikiden vurmak |
27904 |
hit the ceiling |
tepesi atmak |
27905 |
hit the deck |
yataktan kalkmak |
27906 |
hit the jackpot |
turnayı gözünden vurmak |
27907 |
hit the mark |
hedefi vurmak |
27908 |
hit the nail on the head |
tam üstüne basmak, taşı gediğine koymak |
27909 |
hit the road |
yola koyulmak |
27910 |
hit the roof |
tepesi atmak |
27911 |
hit the sack |
yatmak |
27912 |
hit the spot |
ilaç gibi gelmek |
27913 |
hit |
vurmak, çarpmak, vurmak, çarptırmak, varmak, ulaşmak, tokat, yumruk, vuruş, vurma, darbe, (şarkı/vb.) sevilen/tutulan şey, başarı, isabet, hedefe ulaşma |
27914 |
hit-and-run |
çarpıp kaçan (haydavcı) |
27915 |
hitch one's waggon to a star |
gözü yükseklerde olmak |
27916 |
hitch up |
(pantolon) yukarı çekmek |
27917 |
hitch |
bağlamak, takmak, otostop yapmak, çekiş, ani çekme, engel, terslik, pürüz |
27918 |
hitchhike |
otostop yapmak |
27919 |
hitchhiker |
otostopçu |
27920 |
hither and thither |
her tarafa, şuraya buraya |
27921 |
hither |
buraya |
27922 |
hithermost |
bu tarafa en yakın olan |
27923 |
hitherto |
şimdiye dek, şimdiye kadar |
27924 |
Hittite |
Hitit |
27925 |
hive off |
fason iş vermek |
27926 |
hive |
arı kovanı |
27927 |
hives |
kurdeşen |
27928 |
hoar |
kır, ağarmış, kırağı |
27929 |
hoard |
istif, istif etmek, biriktirmek, stoklamak |
27930 |
hoarding |
ilan tahtası, tahta perde, çit |
27931 |
hoarfrost |
kırağı |
27932 |
hoarhound |
köpekayası |
27933 |
hoarse |
(ses) kısık, boğuk, kısık sesli |
27934 |
hoarseness |
boğuk seslilik, kısıklık, tutukluk |
27935 |
hoary |
(saç) kır, ak |
27936 |
hoax |
aldatmaca, oyun, muziplik, işletmek, gırgır geçmek, kafaya almak |
27937 |
hob |
freze etmek, kılavuz salmak |
27938 |
hobble skirt |
dar etek |
27939 |
hobble |
topallamak |
27940 |
hobby |
hobi, düşkü |
27941 |
hobbyhorse |
at başlı sopa, sabit fikir, saplantı |
27942 |
hobgoblin |
gulyabani, ifrit |
27943 |
hobnail |
iri başlı çivi, kabara |
27944 |
hobnob |
(özellikle özünden mevkice yüksek kimlese) sıkıfıkı olmak, arkadaşlık etmek |
27945 |
hobo |
aylak, serseri, boş gezenin boş kalfası |
27946 |
Hobson's choice |
tek seçenek, tek çare, ya bu ya hiç |
27947 |
hock |
beyaz Alman şarabı |
27948 |
hockey |
hokey |
27949 |
hocus |
aldatmak, oyun etmek, sarhoş etmek |
27950 |
hocus-pocus |
sihirbazın sözleri, hokkabazlık |
27951 |
hod |
tuğla ve harç tenekesi |
27952 |
hodden |
kalın yünlü kumaş |
27953 |
hodgepodge |
türlü yemeği |
27954 |
hodograph |
hodograf |
27955 |
hodometer |
yolölçer, odometre |
27956 |
hodometry |
yolölçüm, odometri |
27957 |
hodoscope |
hodoskop |
27958 |
hoe crops |
çapa ürünleri |
27959 |
hoe cultivation |
çapa tarımı |
27960 |
hoe |
çapa, bahçe çapası, çapalamak |
27961 |
hoe-down |
halk oyunları gecesi |
27962 |
hoeing machine |
çapa kılgası |
27963 |
hog cholera |
domuz vebası |
27964 |
hog |
domuz, besi domuzu, obur ve pis kimse, pisboğaz, açgözlü domuz, (neyinse tümünü) özüne saklamak, açgözlülük yapmak |
27965 |
hog-tie |
el ve ayakları beraber bağlamak |
27966 |
hogback |
domuz sırtı tepe |
27967 |
hogged |
dar sırtlı, kısa kesilmiş |
27968 |
hogget |
koyun yavrusu |
27969 |
hoggish |
domuz gibi, aç gözlü, arsız |
27970 |
hoggishness |
açgözlülük |
27971 |
hogshead |
büyük fıçı |
27972 |
hogwash |
atmasyon |
27973 |
hoi polloi |
avam, ayaktakımı |
27974 |
hoick |
uçağı aniden yukarı döndürmek |
27975 |
hoist frame |
şövalman, kuyu kulesi |
27976 |
hoist |
yükseltmek, kaldırmak, yukarı çekmek, yükseltme, yukarı kaldırma, ağır yük asansörü |
27977 |
hoitytoity |
azametli, kibirli, düşüncesiz, kibirlilik, düşüncesizlik, hoppalık |
27978 |
hokey-pokey |
sokakta satılan dondurma |
27979 |
hokum |
saçmalık, basmakalıp |
27980 |
hold a secret |
sır saklamak |
27981 |
hold against |
ön yargıyla davranmasına neden olmak |
27982 |
hold aloof |
yaklaşmamak |
27983 |
hold an office |
bir makam işgal etmek |
27984 |
hold back |
zapt etmek, tutmak, gizli tutmak, özünü tutmak |
27985 |
hold down |
(işi) yürütmek, düşük düzeyde tutmak, tutunmak |
27986 |
hold forth |
nutuk çekmek, lafı iyice uzatmak |
27987 |
hold good |
geçerli olmak, değerini korumak |
27988 |
hold in abomination |
nefret beslemek |
27989 |
hold in esteem |
saygı göstermek |
27990 |
hold in high esteem |
el üstünde tutmak |
27991 |
hold in high regard |
el üstünde tutmak |
27992 |
hold in |
kontrol altına almak, tutmak, zapt etmek |
27993 |
Hold it |
Öyle kal!, Kıpırdama! |
27994 |
hold no brief |
başı boş olmamak |
27995 |
hold off |
uzakta tutmak, yaklaştırmamak, geciktirmek |
27996 |
hold on |
(çınkada) beklemek, devam etmek, bırakmamak |
27997 |
Hold on! |
Dur!, Bekle! |
27998 |
hold one's breath |
nefesini tutmak, heyecanla beklemek |
27999 |
hold one's ground |
durumunu muhafaza etmek, yerini korumak |
28000 |
hold one's peace |
sesini çıkarmamak, susmak |
28001 |
hold one's tongue |
sesini kesmek, çenesini kapatmak, dilini tutmak |
28002 |
hold out for |
beklemek |
28003 |
hold out the olive branch |
zeytin dalı uzatmak |
28004 |
hold out |
ileri sürmek, sunmak, vermek, dayanmak |
28005 |
hold over |
ertelemek, geri bırakmak |
28006 |
hold sth against |
suçlamak |
28007 |
hold sth cheap |
kıymetini bilmemek, hor görmek |
28008 |
hold the bag |
kabak başında patlamak |
28009 |
hold the fort |
göz kulak olmak |
28010 |
Hold the line please! |
Çınkayı kapatmayın lütfen!, Ayrılmayın lütfen! |
28011 |
hold the line |
çınkada beklemek, hatta kalmak |
28012 |
Hold the line! |
hattan ayrılmayın, lütfen |
28013 |
hold the market |
piyasayı elinde tutmak |
28014 |
hold the reins |
dizginleri ele almak |
28015 |
hold to |
korumak, sürdürmek, izlemek, bağlı kalmak |
28016 |
hold together |
tutturmak, bir arada tutmak, ayrılmamak |
28017 |
hold up |
geciktirmek, yolunu kesip soymak |
28018 |
hold with |
uzlaşmak, aynı düşüncede olmak |
28019 |
Hold your horses! |
Ağır ol! |
28020 |
hold |
tutmak, tutturmak, geride tutmak, kontrol altına almak, içine almak, almak, sahip olmak, elinde tutmak, (neyise) oluşturmak, yapmak, belli bir durumda tutmak, saymak, farzetmek, inanmak, sürmek, devam etmek, tutma, tutuş, tutamak, tutunacak yer, gemi ambarı |
28021 |
holdall |
seyahat çantası |
28022 |
holdback |
engel |
28023 |
holder |
sahip, hamil |
28024 |
holdfast |
çengel, işkence, mengene, dayak, destek, kenet |
28025 |
holding area |
bekleme sahası |
28026 |
holding company |
holding şirketi |
28027 |
holding period |
bekletme süresi |
28028 |
holding point |
bekleme çekidi |
28029 |
holding |
mal, arazi, tahvil |
28030 |
holdover |
nakli yek-n |
28031 |
holdup |
(trafik nedeniyle) gecikme, silahlı soygun |
28032 |
hole |
delik, oyuk, kovuk, oyuk, in, (golf) delik, top çukuru, in, izbe, karanlık ve pis yer, (golf) topu deliğe sokmak |
28033 |
holey |
delikli |
28034 |
holiday clothes |
bayramlık elbise |
28035 |
holiday season |
tatil sezonu |
28036 |
holiday village |
tatil köyü |
28037 |
holiday |
tatil, dinlence, tatil yapmak |
28038 |
holidaymaker |
tatil yapan kimse, tatile çıkmış kimse |
28039 |
holidays with pay |
verginli izin |
28040 |
holiness |
mukaddeslik |
28041 |
holing-through |
bağlama delmesi |
28042 |
Holland |
Hollanda |
28043 |
Hollander |
Hollandalı |
28044 |
hollands |
bir çeşit cin, ardıç suyu |
28045 |
holler |
bağırmak, kışkırmak |
28046 |
hollow pretense |
samimiyetsizlik |
28047 |
hollow tile |
delikli tuğla |
28048 |
hollow wall |
içi boş duvar |
28049 |
hollow |
boş, oyuk, içi boş, çukur, gürisne, (ses) yankı yapan, boşluktan gelen, çukur, oyuk, delik, oymak, deşmek, düzeltmek, kazıp çıkarmak, oyup çıkarmak, kayırmak, çukura salmak, alttan oymak, eğmek, oyup aparmak, içeri eğmek, boşaltmak, içi oyulmak, içi boşalmak |
28050 |
hollow-eyed |
gözleri çukura kaçmış |
28051 |
hollow-hearted |
vefasız |
28052 |
hollowness |
çukurluk, boşluk, boğukluk, açlık, aldatıcılık |
28053 |
holly |
çobanpüskülü |
28054 |
hollyhock |
gülhatmi |
28055 |
holm oak |
pırnal, pırnar |
28056 |
holmium |
holmiyum |
28057 |
holo- |
(önek) tüm, bütün, tamamen |
28058 |
holocaust |
özellikle yangın sonucu olan kırım, büyük tahribat |
28059 |
Holocene |
Holosen, dördüncü zamana ait birikinti |
28060 |
hologram |
hologram |
28061 |
holograph |
imza sahibinin eliyle yazılmış belge |
28062 |
holography |
holografi |
28063 |
holomorphic |
holomorf |
28064 |
holothurian |
denizhıyarı |
28065 |
holster |
tabanca kılıfı |
28066 |
Holy Koran |
Kuran-ı Kerim |
28067 |
Holy Land |
Filistin |
28068 |
Holy Water |
takdis olunmuş su, zemzem |
28069 |
holy |
mukaddes |
28070 |
homage |
saygı, hürmet |
28071 |
hombre |
adam |
28072 |
home address |
asıl adres, fiziksel adres |
28073 |
home banking |
ev bankacılığı |
28074 |
home base |
anayurt üssü, merkez |
28075 |
home bill |
dahili senet |
28076 |
home currency |
ulusluk pul, milli pul |
28077 |
home economics |
ev ekonomisi |
28078 |
home for aged |
kocalar evi, karılar evi, kartlar evi |
28079 |
home industry |
ev endüstrisi |
28080 |
home loan |
konut kredisi |
28081 |
home made |
evde yapılmış, yerli malı |
28082 |
Home Office |
içişleri Bakanlığı, içişleri Bakanlığı |
28083 |
home port |
demirleme limanı |
28084 |
Home Secretary |
içişleri Bakanı |
28085 |
home truth |
acı gerçek |
28086 |
home |
ev, yuva, kodak ocağı, yurt, vatan, evde, eve, eve ilişkin, yuvayla ilgili, eve özgü, kökene ilişkin, yabancı kökenli olmayan, evde yuapılmış, evde hazırlanmış, (maç) öz sahasında, (takım) ev sahibi |
28087 |
home-brew |
evde yapılan içki |
28088 |
home-folks |
yakın akrabalar |
28089 |
home-grown |
yurt içinde üretilen |
28090 |
homebound |
eve doğru giden |
28091 |
homebred |
yerli, ehli |
28092 |
homecoming |
eve dönüş, yuvaya dönüş |
28093 |
homeland |
anavatan, yurt, memleket |
28094 |
homeless |
evsiz, yuvasız, yurtsuz, kimsesiz |
28095 |
homelike |
ev gibi, cana yakın |
28096 |
homeliness |
basitlik, sadelik, zevksizlik, çirkinlik |
28097 |
homely |
basit, yalın, sade, gösterişsiz, kaba saba, çirkin, tipsiz |
28098 |
homemade |
evde yapılmış |
28099 |
homeo- |
(önek) benzer, aynı |
28100 |
homeomorphic |
homeomorf, benzerşekilli |
28101 |
homeomorphism |
homeomorfizm, benzerşekillilik |
28102 |
homeopathy |
bkz.homoeopathy |
28103 |
homer |
yuvasına dönen güvercin |
28104 |
homesick |
sıla hasreti çeken, yurtsamış |
28105 |
homesickness |
sıla hastalığı |
28106 |
homespun |
evde dokunmuş, saf, temiz kalpli |
28107 |
homestead |
ev ve çevresindeki arazi, çiftlik evi, devlet tarafından ekip biçmek ve üzerinde yaşamak şartıyla verilen arazi |
28108 |
homeward |
eve doğru olan, eve doğru giden, bkz.homewards |
28109 |
homewards |
eve, eve doğru |
28110 |
homework |
ev ödevi |
28111 |
homey |
evdeki gibi rahat, selikalı, rahat, özünü evdeki gibi hissetmek |
28112 |
homicidal |
adam öldürmeye yatkın |
28113 |
homicide |
adam öldürme, cinayet, katil, cani |
28114 |
homily |
vaız veya hitabe, uzun ve sıkıcı nasihat, vaaz |
28115 |
homing pigeon |
posta güvercini |
28116 |
homing |
(güvercin) yolu bulabilen, (modern savaş silahları) hedefini bulan |
28117 |
hominid |
insangillere ait, insangillerin üyesi |
28118 |
hominoid |
insansı, insan gibi |
28119 |
hominy |
mısır lapası |
28120 |
Homo erectus |
ayakları üzerinde dikelebilen eski insan |
28121 |
Homo faber |
araç kullanabilen eski insan |
28122 |
Homo sapiens |
insan |
28123 |
Homo |
insan, homo, homoseksüel, eşcinsî |
28124 |
homo- |
(önek) benzer, aynı, gibi, tıpkı |
28125 |
homocentric |
merkezleri bir olan |
28126 |
homocyclic |
homosiklik |
28127 |
homocysteine |
homosistein |
28128 |
homoeopathy |
bir hastalığı benzeri ile tedavi etme yöntem ve kuramı |
28129 |
homogeneity |
homojenlik, tektürellik |
28130 |
homogeneous equation |
homojen denklem, türdeş denklem |
28131 |
homogeneous |
homojen, türdeş, tektürel |
28132 |
homogenesis |
aynı türden olan şey |
28133 |
homogenization |
homojenleştirme, tektürelleştirme |
28134 |
homogenize |
homojenleştirmek |
28135 |
homogenizer |
homojenleştirici |
28136 |
homogenous |
benzeşik |
28137 |
homograph |
eşyazımlı |
28138 |
homography |
eşyazımlılık |
28139 |
homologate |
onaylamak, tasdik etmek |
28140 |
homologation |
onay, tasdik |
28141 |
homologous |
homolog, benzeşik |
28142 |
homology |
homoloji, benzeşim, eşitlik |
28143 |
homomorphic |
homomorf, benzeryapılı |
28144 |
homomorphism |
homomorfizma, benzeryapı |
28145 |
homonym |
okunuş ve yazılışları özdeş, anlamları ayrı sözcük, eşadlı |
28146 |
homonymy |
eşadlılık |
28147 |
homophone |
eşsesli |
28148 |
homophonic |
homofon, sesteş |
28149 |
homophony |
eşseslilik |
28150 |
homopolar magnet |
eşkutuplu çaşak |
28151 |
homopolar |
homopolar |
28152 |
homoscedastic |
homoskedastik, eşdeğişkeli |
28153 |
homosexual |
homoseksüel, eşcinsî |
28154 |
homothetic |
homotetik |
28155 |
homothety |
homoteti, benzeşim |
28156 |
homozygous |
homozigot |
28157 |
Honduras |
Honduras |
28158 |
hone |
(bıçak/kama/vb.) bilemek |
28159 |
honest |
dürüst, namuslu, güvenilir |
28160 |
honestly |
dürüstçe, gerçekten, doğruyu söylemek gerekirse, aslında |
28161 |
Honesty is the best policy |
Dürüstlük en iyi yoldur |
28162 |
honesty |
dürüstlük, doğruluk |
28163 |
honey bread |
keçiboynuzu |
28164 |
honey |
bal, tatlım, canım, sevgilim, şekerim |
28165 |
honey-sweet |
bal gibi tatlı |
28166 |
honeybee |
balarısı |
28167 |
honeycomb coil |
petek bobin |
28168 |
honeycomb radiator |
petek radyatör |
28169 |
honeycomb |
petek, bal peteği |
28170 |
honeydew melon |
kavun |
28171 |
honeyed |
ballı, tatlı, yumuşak (dil) |
28172 |
honeymoon |
balayı |
28173 |
honeysuckle |
hanımeli |
28174 |
honeywort |
arıçiçeği |
28175 |
hong |
Çin'de fabrika |
28176 |
honing machine |
perdahlama kılgası |
28177 |
honing |
bileme, kılağılama, honlama |
28178 |
honk |
kaz sesi, korna sesi, ötmek, (korna) öttürmek |
28179 |
honor |
bkz.honour |
28180 |
honorable mention |
teselli mükâfatı |
28181 |
honorarium |
vergin |
28182 |
honorary degree |
şeref payesi |
28183 |
honorary doctorate |
fahri doktorluk |
28184 |
honorary member |
onur üyesi |
28185 |
honorary office |
fahri görev |
28186 |
honorary secretary |
onursal sekreter |
28187 |
honorary |
(birdem/iş/vb.) şeref payesi olarak verilmiş, onursal, fahri |
28188 |
honour |
onur, şeref, saygı, saygıdeğerlik, itibar, onur vermek, şereflendirmek, (bono/çek/vb.) kabul edip ödemek |
28189 |
honourable |
namuslu, onurlu, saygıdeğer, saygın |
28190 |
honours |
mezuniyet derecesi, şeref payesi |
28191 |
hooch |
içki, alkollü içecek |
28192 |
hood lock |
kaput kilidi, kaput mandalı |
28193 |
hood |
kukuleta, kapişon, başlık, (Aİ) kaput |
28194 |
hooded crow |
leş kargası |
28195 |
hooded |
başlıklı, kapşonlu, başlığa benzeyen, ibikli |
28196 |
hoodlum |
külhanbeyi, kabadayı, serseri |
28197 |
hoodoo |
uğursuz kimse/şey, uğursuzluk getirmek, uğursuzlaştırmak |
28198 |
hoodwink |
kandırmak, aldatmak |
28199 |
hooey |
zırva |
28200 |
hoof it |
yaya gitmek, dans etmek |
28201 |
hoof |
toynak |
28202 |
hoofed |
toynaklı |
28203 |
hooha |
yaygara |
28204 |
hook and eye |
erkek ve dişi kopça, kanca ve gözü |
28205 |
hook bolt |
çengelli cıvata, kancalı cıvata |
28206 |
hook up |
kancaya bağlamak, birleştirmek |
28207 |
hook |
çengel, kanca, olta iğnesi, kopça, orak, (boks) dirsek, olta ile tutmak, çengellemek, asmak |
28208 |
hook-and-eye hinge |
çengelli menteşe |
28209 |
hook-nosed |
gaga burunlu |
28210 |
hooka |
nargile |
28211 |
hooked |
çengel biçiminde, çengel ..., (uyuşturucuya) müptela, (neyese) düşkün, hasta, meraklı, tutkun |
28212 |
hooker |
tek direkli balıkçı gemisi, fahişe, orospu |
28213 |
hookup |
bağlantı, birbirine bağlama |
28214 |
hookworm |
kancalıkurt |
28215 |
hooky |
mektep kaçağı |
28216 |
hooligan |
serseri, kabadayı, koçu |
28217 |
hoonigan |
trafik magandası, otoş, dikkatsiz haydavcı |
28218 |
hoop iron |
çember demiri |
28219 |
hoop |
çember |
28220 |
hooped |
çemberli, kasnaklı |
28221 |
hooper |
fıçıcı, kasnakçı |
28222 |
hoopoe |
çavuşkuşu, ibibik, hüthüt |
28223 |
hooray |
bkz.hurray |
28224 |
hoosegow |
hapishane |
28225 |
hoot owl |
baykuş |
28226 |
hoot |
(at/with ile) ötmek, öttürmek, baykuş sesi, otomobil ya da vapur kornası sesi, yuhalama |
28227 |
hooter |
siren, düdük, paydos düdüğü |
28228 |
hoover |
çıngılı süpürge, çıngılı süpürgeyle temizlemek |
28229 |
Hop it |
Bas git!, çekip gitmek, gidivermek |
28230 |
hop the twig |
kuyruğu titretmek |
28231 |
hop |
tek bacak üstünde zıplamak, sekmek, sıçramak, hoplamak, sıçrama, zıplama, sekme, uçak yolculuğu, şerbetçiotu |
28232 |
hope |
umut etmek, ummak, umut, ümit |
28233 |
hopeful |
umut verici, umutlandırıcı, umutlu |
28234 |
hopefully |
umut verici bir biçimde, umut vererek, umarım, inşallah |
28235 |
hopefulness |
ümit verici durum, umutluluk |
28236 |
hopeless |
umutsuz, ümitsiz, yararsız, boşuna, işe yaramaz, yeteneksiz, beceriksiz, kötü |
28237 |
hopomythumb |
cüce |
28238 |
hopper closet |
su depolu tuvalet |
28239 |
hopper |
doldurma hunisi, çamur ve çöp mavnası, silo |
28240 |
hopping mad |
çok sinirli, kudurmuş |
28241 |
hopple |
engel |
28242 |
hopscotch |
seksek oyunu |
28243 |
horde |
kalabalık, sürü, kuldur destesi |
28244 |
horehound |
köpekayası |
28245 |
horizon |
ufuk, çevren |
28246 |
horizontal antenna |
yatay anten |
28247 |
horizontal flyback |
satırbaşı yapma |
28248 |
horizontal growing |
yatay büyüme |
28249 |
horizontal line |
yatay çizgi, ufki hat |
28250 |
horizontal plane |
yatay düzlem |
28251 |
horizontal scanning |
yatay tarama |
28252 |
horizontal size |
yatay uzunluk, genişlik |
28253 |
horizontal velocity |
yatay hız |
28254 |
horizontal |
yatay, yatık, ufkî, düz |
28255 |
hormonal |
hormonal, hormonla ilgili |
28256 |
hormone |
hormon |
28257 |
horn antenna |
koni anten |
28258 |
horn button |
klakson düğmesi, korna düğmesi |
28259 |
horn in |
bir işe burnunu sokmak |
28260 |
horn loudspeaker |
koni hoparlör |
28261 |
horn of plenty |
bolluk sembolü |
28262 |
horn |
boynuz, korna, klakson, boru |
28263 |
hornbeam |
gürgen |
28264 |
hornbook |
çocuk alfabesi |
28265 |
horned toad |
üstü boynuz gibi kertenkele |
28266 |
horned |
boynuzlu |
28267 |
hornet |
eşekarısı |
28268 |
hornpipe |
gemici dansı |
28269 |
horny |
sert ve kaba, abaza, azgın, azmış |
28270 |
hornyhanded |
elleri nasırlanmış |
28271 |
horologe |
saat |
28272 |
horologer |
saatçi |
28273 |
horoscope |
yıldız falı, burç |
28274 |
horrendous |
korkunç |
28275 |
horrible |
korkunç, berbat, rezil, iğrenç, korkunç |
28276 |
horribleness |
korkunçluk, dehşet |
28277 |
horribly |
korkunç bir şekilde, iğrenç olarak, pek çok |
28278 |
horrid |
kaba, çirkin, iğrenç, korkunç, berbat |
28279 |
horridness |
dehşet, iğrençlik |
28280 |
horrific |
korkunç |
28281 |
horrification |
dehşete düşme |
28282 |
horrify |
korkutmak, dehşete uğratmak |
28283 |
horror film |
korku yankası |
28284 |
horror |
korku, dehşet |
28285 |
hors d'oeuvre |
ordövr, meze, çerez |
28286 |
hors de combat |
savaş dışı, saf dışı |
28287 |
horse around |
dalga geçmek |
28288 |
horse bean |
bakla |
28289 |
horse chestnut |
atkestanesi |
28290 |
horse mackerel |
istavrit, orkinos, tonbalığı |
28291 |
horse opera |
kovboy yankası |
28292 |
horse play |
eşek şakası |
28293 |
horse racing |
at yarışı |
28294 |
horse sense |
sağduyu |
28295 |
horse |
at, beygir, atlama beygiri |
28296 |
horse-dealer |
at satıcısı |
28297 |
horseback |
at sırtı |
28298 |
horseblock |
binektaşı |
28299 |
horsebox |
atların taşıdığı römork |
28300 |
horsebreaker |
at terbiyecisi |
28301 |
horsecloth |
at çulu |
28302 |
horseflesh |
at eti |
28303 |
horsefly |
atsineği |
28304 |
horsehair |
at kılı |
28305 |
horselaugh |
kaba kahkaha |
28306 |
horseleech |
at kenesi |
28307 |
horseman |
atlı, binici |
28308 |
horsemanship |
binicilik |
28309 |
horseplay |
gürültülü/hoyratça davranış, eşek şakası |
28310 |
horsepower |
beygirgücü |
28311 |
horseradish |
yabanturpu, karaturp |
28312 |
horseshoe arch |
atnalı kemer |
28313 |
horseshoe |
at nalı, nal |
28314 |
horsetail |
at kuyruğu |
28315 |
horsewhip |
kamçı, kamçılamak |
28316 |
horsewoman |
kadın binici |
28317 |
horst |
horst |
28318 |
horsy |
at, at yarışı hastası, atlara düşkün kimse, at gibi |
28319 |
hortative |
öğütleyici, yüreklendirici |
28320 |
hortatory |
teşvik edici |
28321 |
horticultural crops |
bahçe ve bağ ürünleri |
28322 |
horticultural |
bahçıvanlıkla ilgili |
28323 |
horticulture |
bahçecilik, bahçıvanlık |
28324 |
hose clip |
hortum kelepçesi |
28325 |
hose company |
itfaiye teşkilatı |
28326 |
hose reel |
hortum makarası |
28327 |
hose trading |
sıkı pazarlık |
28328 |
hose |
su hortumu, hortum, (ç.) (külotlu) çorap, hortumla sulamak, hortum tutmak |
28329 |
hoses |
çorap, külotlu çorap |
28330 |
hosier |
çorap/erkek iç çamaşırı satıcısı, çorapçı |
28331 |
hosiery |
çoraplar, iç çamaşırı |
28332 |
hospice |
darülaceze, imarethane |
28333 |
hospitable |
konuksever, misafirperver |
28334 |
hospital ward |
hastane koğuşu, ağrıhane |
28335 |
hospital |
hastane |
28336 |
hospitality |
konukseverlik, mihmandostluk |
28337 |
hospitalization |
hastaneye yatırma |
28338 |
hospitalize |
hastaneye yatırmak, hastaneye kaldırmak |
28339 |
hospodar |
voyvodo |
28340 |
host computer |
ana bilgisayar |
28341 |
host country |
ev sahibi ülke |
28342 |
host |
ev sahibi, mihmandar, konukçu, hancı, konakçı, takdimci, sunucu, evsahipliği yapmak, konuk ağırlamak, çok sayı |
28343 |
hostage |
tutsak, rehine |
28344 |
hostel |
yurt, öğrenci yurdu |
28345 |
hostelry |
han, otel, konakçı |
28346 |
hostess |
ev sahibesi, hostes, konsomatris |
28347 |
hostile |
düşmanca, düşman, düşmana özgü, düşmana ait, düşman |
28348 |
hostilities |
savaş |
28349 |
hostility |
düşmanlık, kin, ç.savaş |
28350 |
hostler |
seyis |
28351 |
hot air |
sıcak hava, boş laf, anlamsız konuşma, hava cıva |
28352 |
hot blast stove |
sıcak hava fırını |
28353 |
hot dog |
sıcak sosisli sandviç |
28354 |
hot foot it out of somewhere |
bir yerden çekip gitmek |
28355 |
hot harm a hair of sb's head |
birinin kılına bile dokunmamak |
28356 |
hot line |
kırmızı hat |
28357 |
hot money |
sıcak pul |
28358 |
hot pants |
çok kısa kadın şortu |
28359 |
hot pepper |
çok acı biber |
28360 |
hot plate |
kızgın levha, ısıtma ocağı, ısıtıcı |
28361 |
hot pot |
güveç |
28362 |
hot rod |
hızlı yarış otomobili |
28363 |
hot saw |
sıcak testere |
28364 |
hot seat |
çıngılı sandalye |
28365 |
hot spot |
kızgın çekit |
28366 |
hot spring |
kaplıca |
28367 |
hot under the collar |
kızgın, kızışmış, kavgaya hazır |
28368 |
hot up |
hareketlenmek, kızışmak |
28369 |
hot water boiler |
sıcak su kazanı |
28370 |
hot water bottle |
sıcak su torbası |
28371 |
hot water |
sıcak su |
28372 |
hot wave |
sıcak dalgası |
28373 |
hot well |
sıcak su deposu |
28374 |
hot wire |
kızgın tel |
28375 |
hot |
sıcak, ıssı, isti, biberli, acı, (haber) sıcak, taze, şehvetli, ateşli, azgın, bilgili, ilgili |
28376 |
hot-blooded |
ihtiraslı, tutkulu, hiddetli, öfkeli, atılgan |
28377 |
hot-cathode tube |
sıcak katotlu tüp |
28378 |
hot-press |
sıcak pres, ütülemek |
28379 |
hot-short |
sıcak tez, sıcakta kırılır |
28380 |
hot-shortness |
sıcak tezlik, sıcakta kırılırlık |
28381 |
hot-work |
sıcak işlemek |
28382 |
hot-working |
sıcak işleme, haddeleme |
28383 |
hotbed |
(kötülük) yuvası, batak |
28384 |
hotchpotch |
karmakarışık şey |
28385 |
hotel management |
konakçı işletmeciliği |
28386 |
hotel manager |
konakçı müdürü |
28387 |
hotel |
otel, konakçı |
28388 |
hotelier |
otelci, otel sahibi, konakçı |
28389 |
hotfoot |
hızlı hareket etmek, gazlamak |
28390 |
hothead |
düşünmeden hareket eden kimse, aceleci |
28391 |
hothouse |
limonluk, ser, çamlık |
28392 |
hotly |
öfke ve kaba kuvvetle, kızgınlıkla, yakından ve hevesle |
28393 |
hotness |
sıcaklık, hararet |
28394 |
hotplate |
ocak üzerindeki metal yüzey |
28395 |
hound |
av köpeği, tazı, peşini bırakmamak, izlemek |
28396 |
hound's-tongue |
köpekdili |
28397 |
hour circle |
sögen dairesi |
28398 |
hour hand |
akrep (sögen) |
28399 |
hour wheel |
sögen çarkı |
28400 |
hour |
saat, sögen |
28401 |
hourglass |
kum sögeni |
28402 |
houri |
huri |
28403 |
hourly rate |
sögen vergini |
28404 |
hourly |
(olaylar/vb.) her sögen ya da sögende bir |
28405 |
hours worked |
çalışılan sögenler |
28406 |
house agent |
emlakçı |
28407 |
house arrest |
evde göz hapsi |
28408 |
house dog |
ev köpeği |
28409 |
house of cards |
başarı olasılığı az plan |
28410 |
House of Commons |
Avam Kamarası |
28411 |
house of correction |
ıslahevi |
28412 |
house of detention |
tutukevi |
28413 |
house of God |
tapınak, ibadethane, cami |
28414 |
house of ill repute |
genelev |
28415 |
House of Lords |
Lordlar Kamarası |
28416 |
House of Representatives |
Temsilciler Meclisi |
28417 |
house trap |
lağım sifonu |
28418 |
house |
ev, beyt, ev halkı, kodak, meclis, kamara, barındırmak |
28419 |
house-proud |
aşırı titiz, temizlik delisi |
28420 |
house-trained |
tuvaletini dışarıda yapmaya eğitilmiş |
28421 |
houseboat |
yüzen ev |
28422 |
housebound |
(hastalık nedeniyle) eve bağlı, evden çıkamayan, yatalak |
28423 |
houseboy |
erkek hizmetçi |
28424 |
housebreaker |
ev hırsızı |
28425 |
housebreaking |
ev hırsızlığı |
28426 |
housebroken |
bkz.house-trained |
28427 |
housefly |
karasinek |
28428 |
houseful |
ev dolusu |
28429 |
household chore |
(gündelik) ev işi |
28430 |
household name |
herkesçe bilinen kimse |
28431 |
household word |
hergün kullanılan kelime |
28432 |
household |
ev halkı, household name/word // herkesçe bilinen şey/kimse |
28433 |
householder |
ev sahibi, bir evden sorumlu olan kimse, evi yöneten kimse |
28434 |
housekeeper |
evi yöneten kimse, kahya |
28435 |
housekeeping operation |
hazırlık işlemi |
28436 |
housekeeping |
ev idaresi |
28437 |
houseleek |
damkoruğu |
28438 |
housemaid |
orta hizmetçisi |
28439 |
housemaid's knee |
dizkapağı iltihabı |
28440 |
houseman |
stajyer doktor |
28441 |
housemaster |
yatılı mektepte yönetici öğretmen |
28442 |
housetop |
dam |
28443 |
housewares |
kap kacak |
28444 |
housewarming |
yeni eve taşınanlar tarafından dostlarına verilen parti |
28445 |
housewife |
ev kadını |
28446 |
housework |
ev işi |
28447 |
housing cooperative |
yapı kooperatifi |
28448 |
housing credit |
konut kredisi |
28449 |
housing estate |
site, toplu konutlar |
28450 |
housing famine |
konut kıtlığı |
28451 |
Housing Fund |
Konut Fonu |
28452 |
housing shortage |
konut noksanlığı, konut bunalımı |
28453 |
housing |
barınak, barınacak yer, iskan, bir kılganın bölümlerini koruyan çerçeve ya da levha |
28454 |
hovel |
mezbele, ahır gibi ev |
28455 |
hover |
(over/around ile) havada belli bir çekitte durmak, bekleyip durmak |
28456 |
hovercraft |
hoverkraft |
28457 |
how about it? |
Ne dersiniz? |
28458 |
how about |
ne dersin?, -den ne haber?, ya? |
28459 |
How are things? |
Nasıl gidiyor?, işler nasıl? |
28460 |
How are you? |
Nasılsınız? |
28461 |
how come |
nasıl olur, nasıl oldu da |
28462 |
How do you do? |
tanıştığımıza memnun oldum |
28463 |
how far |
ne kadar uzakta?, nereye kadar? |
28464 |
How is it going? |
Ne var ne yok?, işler nasıl gidiyor? |
28465 |
How is things? |
Nasıl gidiyor?, işler nasıl? |
28466 |
How long |
ne kadar zamandır |
28467 |
how many |
kaç tane, niçe |
28468 |
How much |
ne kadar, kaç pul |
28469 |
How old are you? |
Kaç yaşındasın(ız)? |
28470 |
How so? |
Niçin? |
28471 |
How then |
Bu da ne demek? |
28472 |
how |
nasıl, nice, handay, ne kadar, nasıl da, hangi yolla, nasıl |
28473 |
howbeit |
bununla birlikte |
28474 |
however |
her nasıl, nasıl, ne derecede, ne kadar, bununla birlikte, yine de, (hayret belirtir) nasıl olurda, nasıl, ne şekilde |
28475 |
howitzer |
havan topu |
28476 |
howl down |
yuhalayarak susturmak |
28477 |
howl with laughter |
uğunmak |
28478 |
howl |
ulumak, inlemek, uluma, inleme, inilti |
28479 |
howler |
uluyan döngül, bağıran kimse, gülünç hata |
28480 |
howling monkey |
uluyan maymun |
28481 |
howling |
uluyan, inleyen, kasvetli |
28482 |
howsoever |
her nasıl olursa olsun |
28483 |
hoy |
mavna, salapurya |
28484 |
hoyden |
kaba kız, erkek Fatma |
28485 |
hub flange |
göbek flanşı |
28486 |
hub |
tekerlek göbeği, hareket ya da önem merkezi |
28487 |
hubble-bubble |
nargile, karışıklık, gürültü |
28488 |
hubbub |
gürültü |
28489 |
hubby |
koca |
28490 |
hubcap |
jant kapağı |
28491 |
hubris |
aşırı gurur, gururlanma |
28492 |
huckaback |
havluluk kumaş |
28493 |
huckle berry |
yaban mersini |
28494 |
huckle |
kalça, but |
28495 |
hucklebone |
kalça sümüğü, aşık sümüğü |
28496 |
huckster |
seyyar satıcı, madrabaz, seyyar satıcılık yapmak |
28497 |
huddle |
bir araya sıkışmak, birbirine sokulmak, toplanmak, birbirine sokulmuş insanlar, düzensiz ve karışık toplanmış eşya, yığın |
28498 |
hue and cry |
gürültü, velvele, yaygara, kuru gürültü |
28499 |
hue |
renk |
28500 |
hued |
renkli |
28501 |
huff |
huysuzluk, dargınlık |
28502 |
huffiness |
öfke, kızgınlık |
28503 |
huffing and puffing |
oflaya puflaya |
28504 |
huffy |
kolay öfkelenir, öfkeli, dargın, içerlemiş |
28505 |
hug the wind |
rüzgâra karşı gitmek |
28506 |
hug |
sevgiyle sarılmak, sıkıca kucaklamak, bağrına basmak, yakınından geçmek, sarılma, kucaklama, bağrına basma |
28507 |
huge |
iri, çok büyük, pezevenk, kocaman, büyük |
28508 |
hugely |
çok |
28509 |
hugeness |
irilik, kocamanlık, büyüklük |
28510 |
hugger-mugger |
karışıklık, düzensizlik, gizlilik, sır tutma |
28511 |
huggermugger |
gizli, gizli tutmak |
28512 |
huh |
Hay Allah! |
28513 |
hulk up |
hantal bir şekilde doğrulmak |
28514 |
hulk |
gemi enkazı |
28515 |
hulking |
ağır, hantal, iri |
28516 |
hull policy |
kasko poliçesi |
28517 |
hull |
gemi omurgası, geminin tekne kısmı, kabuğunu ya da çanağını çıkarmak |
28518 |
hullabaloo |
gürültü, velvele, yaygara |
28519 |
huller |
kabuk soyma kılgası |
28520 |
hullo |
bkz.hello |
28521 |
hum and haw |
evelemek gevelemek |
28522 |
hum |
vızıldamak, (şarkı) mırıldanmak, canlanmak, hızlanmak |
28523 |
human being |
insan, insanoğlu, adamzat |
28524 |
human capital |
beşeri sermaye |
28525 |
human manure |
insan gübresi |
28526 |
human race |
insan ırkı, insanoğlu, adamzat |
28527 |
human resources |
insan kaynakları |
28528 |
human rights |
insan hakları |
28529 |
human |
insana ilişkin, insani, insan ..., insancıl, insanca, insan gibi, insani, insan |
28530 |
humane studies |
beşeri ilimler |
28531 |
humane |
insancıl, sevecen, uygar |
28532 |
humaneness |
insanlık, şefkat, merhamet |
28533 |
humanism |
hümanizm, insancılık |
28534 |
humanist |
hümanist, insancı, insancıl |
28535 |
humanitarian |
iyilik seven, yardımsever, insancıl (kimse) |
28536 |
humanitarianism |
hayırseverlik |
28537 |
humanities |
(yazın/dil/tarih/vb.) konusu insan olan bilimler |
28538 |
humanity |
insanlık |
28539 |
humanization |
insancıllaşma, insanlaştırma |
28540 |
humanize |
insanlaştırmak, insancıllaştırmak |
28541 |
humankind |
beşeriyet |
28542 |
humanly |
insan gücü yettiğince, insanın elinden geldiğince |
28543 |
humble |
alçak gönüllü, gösterişsiz, önemsiz, sıradan, fakir, (rütbe/vb.) düşük, alt, gururunu kırmak, alçaltmak |
28544 |
humbleness |
alçakgönüllülük |
28545 |
humbug |
saçmalık, nane şekeri |
28546 |
humdrum |
sıradan, tekdüze, monoton, yavan |
28547 |
humectant |
nemlendirici |
28548 |
humerus |
pazı sümüğü, karaca sümüğü, üst kol sümüğü |
28549 |
humic acid |
humik asit |
28550 |
humic |
humik |
28551 |
humid |
(hava) nemli, yaş |
28552 |
humidification |
nemlendirme, rutubetlendirme |
28553 |
humidifier |
nemlendirici |
28554 |
humidify |
nemlendirmek |
28555 |
humidistat |
nem ayarlayıcı, nemdenetir |
28556 |
humidity |
havadaki nem, nem oranı |
28557 |
humiliate |
gururunu kırmak, utandırmak, rezil etmek, küçük düşürmek, bozmak |
28558 |
humiliating |
alçaltıcı, küçük düşürücü |
28559 |
humiliation |
kibrini kırma, rezil etme, utandırma |
28560 |
humility |
alçakgönüllülük, tevazu |
28561 |
humming noise |
uğultu |
28562 |
humming |
vızıldayan, uğuldayan, mırıldanan, kuvvetli |
28563 |
hummock |
yuvarlak tepe, tümsek yer |
28564 |
humor |
bkz.humour |
28565 |
humoral |
vücut sıvılarıyla ilgili |
28566 |
humoresque |
kapris |
28567 |
humorist |
şakacı kimse, güldürü yazarı |
28568 |
humoristic |
şakacı, nükteli |
28569 |
humorous |
komik, gülünç, güldürücü |
28570 |
humorousness |
şakacılık |
28571 |
humour |
gülünçlük, komiklik, mizah, güldürü, mizaç, huy, eğlendirmek, güldürmek, istediğini yerine getirmek, gönlünü yapmak |
28572 |
hump |
kambur, hörgüç, tümsek, sırtta taşımak |
28573 |
humpback |
kambur |
28574 |
humped |
kamburu olan, tümsekli |
28575 |
humpy |
girintili çıkıntılı, tümsekli, hörgüçlü |
28576 |
humus |
kara toprak, humus |
28577 |
hunch |
önsezi, (gövdeyi) eğmek, bükmek, kamburlaştırmak |
28578 |
hunchback |
kambur |
28579 |
hundred percent |
yüzde yüz |
28580 |
hundred |
yüz |
28581 |
hundredfold |
yüz kat, yüz defa, bire yüz |
28582 |
hundreds of |
yüzlerce |
28583 |
hundredth |
yüzüncü |
28584 |
Hungary |
Macaristan |
28585 |
hunger for |
çok istemek, -e acıkmak |
28586 |
hunger march |
açlık yürüyüşü |
28587 |
hunger strike |
açlık grevi |
28588 |
hunger |
açlık, yiyecek kıtlığı, şiddetli istek |
28589 |
hungry |
aç, gürisne, acıktırıcı |
28590 |
hunk |
(özellikle yiyecek) iri parça |
28591 |
hunkydory |
en üstün, kaliteli |
28592 |
hunt up |
arayıp bulmak, aramak |
28593 |
hunt |
avlamak, araştırmak, aramak, avlanma, av |
28594 |
hunter |
avcı |
28595 |
hunting box |
avcı kulübesi |
28596 |
hunting case |
madeni sögen kapağı |
28597 |
hunting dog |
av köpeği |
28598 |
hunting knife |
av bıçağı |
28599 |
hunting season |
av sezonu |
28600 |
hunting seat |
av köşkü |
28601 |
hunting |
avcılık, avlanma, arama, araştırma |
28602 |
huntress |
kadın avcı |
28603 |
huntsman |
avcı |
28604 |
hurdle |
engel, çit, aşılması gereken güçlük, engel, engel atlamak |
28605 |
hurdy-gurdy |
latarna |
28606 |
hurl |
fırlatmak, fırlatıp atmak |
28607 |
hurly-burly |
gürültü, kargaşa, har gür |
28608 |
hurrah |
bkz.hurray |
28609 |
hurray |
yaşa!, hurra! |
28610 |
hurricane deck |
üst güverte |
28611 |
hurricane lamp |
gemici feneri, rüzgâr feneri |
28612 |
hurricane |
kasırga |
28613 |
hurried |
telaşla yapılmış, aceleyle yapılmış, acele |
28614 |
hurriedly |
acele ile, çabucak |
28615 |
hurry up |
hızlanmak, acele etmek, telesmek, hızlandırmak |
28616 |
hurry up! |
Acele et!, Çabuk ol! |
28617 |
hurry |
acele etmek, acele ettirmek, aceleyle gitmek/göndermek, acele, telaş |
28618 |
hurry-scurry |
telaş, acele |
28619 |
hurst |
orman, ağaçlık |
28620 |
hurt |
acıtmak, incitmek, acımak, incinmek, kırmak, incitmek, hatırına değmek |
28621 |
hurtful |
acı veren, incitici, zararlı |
28622 |
hurtle |
hızla hareket etmek, fırlamak |
28623 |
husband and wife |
karı koca, er avrat |
28624 |
husband |
koca, eş |
28625 |
husbandman |
çiftçi |
28626 |
husbandry |
çiftçilik, ziraatçilik |
28627 |
hush money |
sus payı |
28628 |
hush up |
gizli tutmak, örtbas etmek |
28629 |
hush |
susmak, susturmak, sessizlik |
28630 |
hush-hush |
gizli, örtülü |
28631 |
Hush! |
Susun! |
28632 |
Hushaby! |
Haydi uyu!, Uyu yavrum! |
28633 |
hushed |
sessiz, sakin, durgun |
28634 |
husk |
(ösümlük) dış yapraklar, kabuk |
28635 |
huskily |
boğuk sesle |
28636 |
husks |
döküntü, telef |
28637 |
husky |
(ses) kısık, boğuk, Eskimo köpeği, kızak köpeği |
28638 |
hussy |
edepsiz, civelek, aşüfte |
28639 |
hustings |
oy toplamak için yapılan konuşmalar, saylav nutku |
28640 |
hustle up |
yapıvermek |
28641 |
hustle |
itip kakmak, acele ettirmek, acele etmek, (into ile) aceleyle ikna etmek, kandırmak, itişip kakışma, acele, telaş, hummalı faaliyet |
28642 |
hustler |
hileli satış yapan kimse, dolandırıcı, kazıkçı |
28643 |
hut |
kulübe |
28644 |
hutch |
kafes, küçük döngül kafesi |
28645 |
hutment |
düşerge, karargâh |
28646 |
hyacinth |
sümbül |
28647 |
hyaena |
bkz.hyena |
28648 |
hyaline |
camsı, saydam, şeffaf |
28649 |
hyalite |
hiyalit, şeffaf opal |
28650 |
hyaloid |
cam gibi şeffaf, saydam |
28651 |
hybrid coil |
melez bobin |
28652 |
hybrid computer |
karma bilgisayar |
28653 |
hybrid language |
melez dil |
28654 |
hybrid |
melez |
28655 |
hybridism |
melezlik, melezleşme, melezleştirme |
28656 |
hybridization |
melezleme, melezleştirme, melez olma |
28657 |
hybridize |
melezleştirmek, melezleşmek |
28658 |
hydantoin |
hidantoin |
28659 |
hydra |
hidra, suyılanı |
28660 |
hydra-headed |
çok başlı, yok edilmesi güç |
28661 |
hydrangea |
ortanca |
28662 |
hydrant |
yangın musluğu |
28663 |
hydrastine |
hidrastin |
28664 |
hydrastinine |
hidrastinin |
28665 |
hydrate |
hidrat, hidratlamak |
28666 |
hydration |
hidratlama |
28667 |
hydraulic brake |
hidrolik eğleç |
28668 |
hydraulic circuit |
hidrolik devre |
28669 |
hydraulic cylinder |
hidrolik silindir |
28670 |
hydraulic engine |
hidrolik kozgaltka |
28671 |
hydraulic fluid |
hidrolik sıvı |
28672 |
hydraulic lift |
hidrolik kaldırıcı, hidrolik yük asansörü |
28673 |
hydraulic motor |
hidrolik kozgaltka |
28674 |
hydraulic oil |
hidrolik yağı |
28675 |
hydraulic piston |
hidrolik piston |
28676 |
hydraulic press |
hidrolik pres |
28677 |
hydraulic system |
hidrolik jüye |
28678 |
hydraulic valve |
hidrolik supap |
28679 |
hydraulic |
hidrolik, su basınçlı |
28680 |
hydraulics |
hidrolik bilimi |
28681 |
hydrazide |
hidrazit |
28682 |
hydrazine |
hidrazin |
28683 |
hydrazone |
hidrazon |
28684 |
hydric |
hidrojenli |
28685 |
hydride |
hidrit |
28686 |
hydro |
(önek) hidro, suyla ilgili |
28687 |
hydro-extract |
suyunu almak, santrifüjlemek |
28688 |
hydroacoustic |
hidroakustik |
28689 |
hydroaromatic |
hidroaromatik |
28690 |
hydrobiology |
hidrobiyoloji |
28691 |
hydroblasting |
su fışkırtma |
28692 |
hydroboron |
hidroboron |
28693 |
hydrocarbon |
hidrokarbon |
28694 |
hydrocarbonate |
hidrokarbonat |
28695 |
hydrocellulose |
hidroselüloz |
28696 |
hydrocephalous |
beyinde su toplanmasına ait |
28697 |
hydrochloric acid |
hidroklorik asit, tuzruhu |
28698 |
hydrochloric |
hidroklorik, klorhidrik |
28699 |
hydrochloride |
hidroklorür |
28700 |
hydroclassifier |
hidroklasifikatör, sulu kümeleyici |
28701 |
hydrocortisone |
hidrokortizon |
28702 |
hydrocracking |
hidrokraking |
28703 |
hydrocyanic acid |
hidrosiyanik asit, prusik asit |
28704 |
hydrodynamic brake |
hidrodinamik eğleç |
28705 |
hydrodynamic |
hidrodinamik |
28706 |
hydrodynamics |
hidrodinamik |
28707 |
hydroelectric plant |
hidroelektrik santralı |
28708 |
hydroelectric power plant |
hidroelektrik santralı |
28709 |
hydroelectric power station |
hidroelektrik santralı |
28710 |
hydroelectric |
hidroelektrik |
28711 |
hydrofoil |
kızaklı bot |
28712 |
hydrogen bomb |
hidrojen bombası |
28713 |
hydrogen bond |
hidrojen bağı |
28714 |
hydrogen electrode |
hidrojen elektrotu |
28715 |
hydrogen ion concentration |
hidrojen iyonu konsantrasyonu |
28716 |
hydrogen ion |
hidrojen iyonu |
28717 |
hydrogen peroxide |
oksijenli su |
28718 |
hydrogen |
hidrojen |
28719 |
hydrogenate |
hidrojenle birleştirmek |
28720 |
hydrogenation |
hidrojenleme, hidrojenasyon |
28721 |
hydrogenize |
hidrojenlemek |
28722 |
hydrogenous |
hidrojenli |
28723 |
hydrogeology |
hidrojeoloji |
28724 |
hydrograph |
hidrograf |
28725 |
hydrographer |
deniz haritacısı |
28726 |
hydrography |
hidrografya, subilgisi, hidrografi |
28727 |
hydrologic cycle |
su devri, su çevrimi |
28728 |
hydrologic |
hidrolojik, subilimsel |
28729 |
hydrology |
hidroloji, subilim |
28730 |
hydrolyse |
hidrolizlemek |
28731 |
hydrolysis |
hidroliz |
28732 |
hydrolytic |
hidrolitik, hidrolizle ilgili |
28733 |
hydrolyze |
hidrolizlemek |
28734 |
hydromechanics |
hidromekanik |
28735 |
hydrometeorology |
hidrometeoroloji |
28736 |
hydrometer |
areometre, hidrometre, su sayacı |
28737 |
hydronium |
hidronyum |
28738 |
hydropathic |
hidropatik |
28739 |
hydrophile |
hidrofil, susever |
28740 |
hydrophilic |
hidrofil, susever |
28741 |
hydrophilous |
sucul, hidrofil |
28742 |
hydrophily |
hidrofili, suseverlik |
28743 |
hydrophobia |
kuduz |
28744 |
hydrophobic |
hidrofob, susevmez |
28745 |
hydrophoby |
hidrofobi, susevmezlik |
28746 |
hydrophone |
hidrofon |
28747 |
hydrophyte |
hidrofit, su ösümlüğü |
28748 |
hydroplane |
su yüzeyinde hızla giden deniz kozgaltkası |
28749 |
hydroponics |
topraksız ösümlük yetiştirme |
28750 |
hydroquinone |
hidrokuinon |
28751 |
hydroscope |
hidroskop |
28752 |
hydrosol |
hidrosol |
28753 |
hydrosphere |
hidrosfer, suküre |
28754 |
hydrostatic pressure |
hidrostatik basınç, su basıncı |
28755 |
hydrostatic |
hidrostatik |
28756 |
hydrostatics |
hidrostatik |
28757 |
hydrosulphide |
hidrosülfür |
28758 |
hydrosulphite |
hidrosülfit |
28759 |
hydrosulphuric acid |
hidrosülfürik asit |
28760 |
hydrosulphuric |
hidrosülfürik |
28761 |
hydrosulphurous acid |
hidrosülfür asit |
28762 |
hydrosulphurous |
hidrosülfür |
28763 |
hydrotherapy |
su tedavisi |
28764 |
hydrothermal synthesis |
hidrotermal sentez |
28765 |
hydrothermal |
hidrotermal |
28766 |
hydrotropism |
hidrotropizm, suyayönelim |
28767 |
hydrous |
sulu |
28768 |
hydroxide |
hidroksit |
28769 |
hydroxyl |
hidroksil |
28770 |
hydroxylamine |
hidroksilamin |
28771 |
hydroxylation |
hidroksilleme |
28772 |
hydroxyproline |
hidroksiprolin |
28773 |
hyena |
sırtlan |
28774 |
hyetograph |
hiyetograf |
28775 |
hyetography |
hiyetografi |
28776 |
hygiene |
sağlık bilgisi, temizlik |
28777 |
hygienic |
sağlıklı, hijyenik, sağlıksal, temiz |
28778 |
hygienist |
sağlıkbilimci |
28779 |
hygristor |
higristör |
28780 |
hygro- |
(önek) rutubetli, nemli |
28781 |
hygrogram |
higrogram |
28782 |
hygrograph |
rutubet yazıcı |
28783 |
hygrometer |
nemölçer, higrometre |
28784 |
hygrometry |
higrometri, nemölçüm |
28785 |
hygroscope |
higroskop, nemgözler |
28786 |
hygroscopic |
higroskopik, nemçeker |
28787 |
hygrostat |
higrostat, nemdenetir |
28788 |
hymen |
kızlık zarı |
28789 |
hymenoptera |
zarkanatlılar |
28790 |
hymn |
ilahi |
28791 |
hymnal |
ilahi kitabı |
28792 |
hymnody |
ilahi okuma, ilahiler |
28793 |
hyoid |
dil sümüğü |
28794 |
hypaethral |
damsız |
28795 |
hype up |
uyarmak |
28796 |
hype |
şırınga, iğne, uyuşturucu tutkunu, aldatmaca, aldatmak, dolandırmak |
28797 |
hyper- |
(önek) hiper, aşırı, yukarı, dışında, üstünde |
28798 |
hyperbola |
hiperbol |
28799 |
hyperbole |
abartma, büyütme |
28800 |
hyperbolic function |
hiperbolik fonksiyon |
28801 |
hyperbolic |
hiperbolik |
28802 |
hyperboloid |
hiperboloit |
28803 |
hypercube |
hiperküp, aşırıküp |
28804 |
hypereutectic |
hiperötektik |
28805 |
hypereutectoid |
hiperötektoid |
28806 |
hyperfocal |
hiperfokal |
28807 |
hyperinflation |
hiperenflasyon, aşırı enflasyon |
28808 |
hypermarket |
içinde her türlü eşya satılan büyük alışveriş merkezi |
28809 |
hypermetropia |
hipermetropluk |
28810 |
hyperon |
hiperon |
28811 |
hyperphysical |
doğaüstü |
28812 |
hyperplane |
hiper düzlem, aşırıdüzlem |
28813 |
hypersensitive |
aşırı duyarlı, duygulu |
28814 |
hypersonic |
hipersonik, sesten hızlı |
28815 |
hypertape |
hiperteyp |
28816 |
hypertension |
hipertansiyon, yüksek tansiyon |
28817 |
hypertrophy |
(kılgan için) irileşme, fazla yemekten şişmanlık |
28818 |
hyphen |
kısa çizgi, tire |
28819 |
hyphenate |
tire ile birleştirmek |
28820 |
hypnosis |
hipnoz |
28821 |
hypnotic |
hipnotizmayla ilgili, uyutucu, hipnotizma yağdayı, uyutucu madde |
28822 |
hypnotism |
hipnotizma, bayıma |
28823 |
hypnotist |
hipnotizmacı |
28824 |
hypnotization |
hipnotizma etme |
28825 |
hypnotize |
hipnotize etmek |
28826 |
hypo- |
(önek) aşağı, alt, daha az |
28827 |
hypocentre |
içmerkez, deprem ocağı |
28828 |
hypochlorite |
hipoklorit |
28829 |
hypochlorous acid |
hipokloröz asit |
28830 |
hypochlorous |
hipokloröz |
28831 |
hypochondria |
hipokondri, hastalık kuruntusu, karasevda |
28832 |
hypochondriac |
hastalık hastası |
28833 |
hypocotyl |
hipokotil |
28834 |
hypocrisy |
ikiyüzlülük |
28835 |
hypocrite |
ikiyüzlü |
28836 |
hypocritical |
ikiyüzlü |
28837 |
hypocycloid |
hiposikloit, iççevrim eğrisi |
28838 |
hypodermic injection |
deri altına zerk, enjeksiyon |
28839 |
hypodermic needle |
deri altı iğne |
28840 |
hypodermic syringe |
deri altı şırıngası, iğne |
28841 |
hypodermic |
iğne, şırınga, deri altı ile ilgili |
28842 |
hypoeutectic |
hipoötektik |
28843 |
hypoeutectoid |
hipoötektoid |
28844 |
hypoglycaemia |
hipoglisemi, kanşeker azlığı |
28845 |
hypoid |
hipoit |
28846 |
hypophosphorous |
hipofosforöz |
28847 |
hypophysis |
hipofiz bezi |
28848 |
hypostasis |
temel, esas |
28849 |
hypostyle |
hipostil |
28850 |
hyposulphite |
hiposülfit |
28851 |
hyposulphuric acid |
hiposülfürik asit |
28852 |
hyposulphuric |
hiposülfürik |
28853 |
hyposulphurous acid |
hiposülfüröz asit |
28854 |
hyposulphurous |
hiposülfüröz |
28855 |
hypotension |
hipotansiyon, düşük tansiyon |
28856 |
hypotenuse |
hipotenüs |
28857 |
hypothalamus |
hipotalamus |
28858 |
hypothec |
ipotek, rehin |
28859 |
hypothecary value |
ipotek değeri |
28860 |
hypothecary |
ipotekli, rehinde |
28861 |
hypothecate |
ipotek etmek, rehin olarak vermek |
28862 |
hypothecated asset |
ipotekli varlık |
28863 |
hypothecated |
ipotek edilmiş |
28864 |
hypothecation |
ipotek etme, rehin bırakma |
28865 |
hypothenuse |
hipotenüs |
28866 |
hypothermia |
vücut ısısının normalin altına düşmesi, hipotermi |
28867 |
hypothesis |
hipotez, varsayım |
28868 |
hypothesize |
hipotez kurmak, sanmak |
28869 |
hypothetical |
varsayımlı, varsayıma dayanan |
28870 |
hypotonic |
hipotonik |
28871 |
hypoxia |
hipoksi |
28872 |
hypso- |
(önek) yükselti |
28873 |
hypsometer |
hipsometre |
28874 |
hyssop |
zufa otu, çördük |
28875 |
hysterectomy |
rahmin ameliyatla alınması |
28876 |
hysteresis cycle |
histerezis çevrimi |
28877 |
hysteresis loop |
histerezis çevrimi |
28878 |
hysteresis |
histerezis |
28879 |
hysteria |
isteri, aşırı coşku, büyük heyecan, curcuna |
28880 |
hysterical |
isterik, (duygular) kontrolsuz, coşkun |
28881 |
hysterics |
isteri krizi |
28882 |
I beg your pardon |
affedersiniz, efendim! |
28883 |
I bet |
bahse girerim ki, eminim ki |
28884 |
I daresay |
sanırım, galiba |
28885 |
I fear |
korkarım, korkarım ki |
28886 |
I hope so |
umarım öyle olur |
28887 |
I see |
anlıyorum |
28888 |
I should like |
istiyorum, isterim |
28889 |
I should think |
sanırım, herhalde |
28890 |
I'm afraid |
korkarım (ki), maalesef |
28891 |
I'm easy |
bence sakıncası yok, uyar |
28892 |
I'm much obliged to you |
Size minnettarım |
28893 |
Iberian |
ispanya ve Portekizle ilgili |
28894 |
Iceland spar |
izlanda necefi |
28895 |
Iceland |
izlanda |
28896 |
Icelander |
izlandalı |
28897 |
Icelandic |
izlandaya ait, izlanda dili |
28898 |
Iconium |
Konya'nın eski ismi |
28899 |
If I only knew! |
Keşke bilseydim |
28900 |
If you don't mind |
sizce bir sakıncası yoksa |
28901 |
Iliad |
uzun hikâye |
28902 |
In that |
cihetiyle, -dığı için, çünkü, madem ki |
28903 |
Indeed! |
Öyle mi?, Allah Allah!, Ya! |
28904 |
India ink |
çini mürekkebi |
28905 |
India rubber |
doğal kauçuk, lastik |
28906 |
India |
Hindistan, Hindistan |
28907 |
Indian file |
tek sıra (yürüyüş) |
28908 |
Indian hemp |
hintkeneviri |
28909 |
Indian Ocean |
Hint Okyanusu |
28910 |
Indian summer |
pastırma yazı |
28911 |
Indian |
Hintli, Hint |
28912 |
Indies |
Doğu/Batı Hint Adaları |
28913 |
Indonesia |
Endonezya |
28914 |
Indonesian |
Endonezyalı |
28915 |
International Court of Justice |
Uluslararası Adalet Divanı |
28916 |
International Law |
Devletler Hukuku, devletler hukuku |
28917 |
International Monetary Fund |
Uluslararası Pul Fonu |
28918 |
Ionian Islands |
Yunan adaları, Yedi Adalar |
28919 |
Ionian |
iyonyalı |
28920 |
Ionic |
iyonik |
28921 |
IOU |
borç senedi |
28922 |
Iranian |
iranlı |
28923 |
Iraqi |
Iraka ait, Iraklı |
28924 |
Ireland |
irlanda |
28925 |
Irish |
irlandaya ait, irlandaca, irlandalı |
28926 |
Iron Age |
demir çağı |
28927 |
Islam |
İslam, İslamiyet |
28928 |
Islamic |
islam'a ait |
28929 |
Israel |
israil |
28930 |
Israeli |
israilli |
28931 |
Israelite |
Yahudi |
28932 |
It depends |
duruma göre değişir, belli olmaz |
28933 |
It doesn't matter a brass farthing |
Vız gelip tırıs gider |
28934 |
It doesn't matter |
Önemi yok |
28935 |
It is all the same to me |
Benim için hiç fark etmez |
28936 |
It serves him right! |
Bunu hak etti! |
28937 |
It's all one to me |
Benim için fark etmez |
28938 |
It's very kind of you |
Çok naziksiniz |
28939 |
It's water under the bridge |
köprünün altından çok su geçti |
28940 |
Italian |
italyalı, italyan |
28941 |
Italy |
italya |
28942 |
iambic |
iki heceli vezin türü |
28943 |
ibidem |
önceden sözü edilen yerde |
28944 |
ibis |
ibis, mısırturnası |
28945 |
ice age |
buzul çağı |
28946 |
ice axe |
buz baltası |
28947 |
ice cascade |
buz çağlayanı |
28948 |
ice cave |
buz ini, buzluk |
28949 |
ice cream |
dondurma, buzkaymak, ambarbuz |
28950 |
ice creeper |
buz nalçası |
28951 |
ice field |
buzla |
28952 |
ice fog |
buz sisi |
28953 |
ice hockey |
buz hokeyi |
28954 |
ice house |
buzhane, buz deposu |
28955 |
ice machine |
buz yapma kılgası |
28956 |
ice mantle |
buz örtüsü |
28957 |
ice pack |
buz torbası, buz kesesi, buz birikintisi |
28958 |
ice pick |
buz kıracağı |
28959 |
ice plant |
buzhane, buz fabrikası |
28960 |
ice point |
donma çekidi, buzlanma çekidi |
28961 |
ice sheet |
buz örtüsü |
28962 |
ice |
buz, selç, dondurma, dondurmak, buzla soğutmak, buzla kaplamak, (kek/vb.) üzerini şekerle kaplamak |
28963 |
ice-cold |
buz gibi |
28964 |
ice-free |
buz tutmaz, buzsuz |
28965 |
iceberg |
buzdağı, aysberg |
28966 |
icebox |
buzluk, buzdolabı |
28967 |
icebreaker |
buzkıran |
28968 |
icecap |
buzul, buz örtüsü, buz tabakası |
28969 |
iced |
buzlu, buzlanmış |
28970 |
icefall |
buz çağlayanı |
28971 |
iceman |
buz satıcısı, dondurmacı |
28972 |
ichneumon fly |
tırtır |
28973 |
ichneumon |
firavunfaresi, yer köpeği |
28974 |
ichor |
irin, cerahat |
28975 |
ichthyo- |
(önek) balık |
28976 |
ichthyoid |
balık gibi |
28977 |
ichthyologist |
balıkbilimci |
28978 |
ichthyology |
balıkbilim |
28979 |
ichthyophagous |
balık yiyen |
28980 |
icicle |
saçak buzu, buz salkımı |
28981 |
icily |
soğuk bir şekilde, soğuk bir tavırla |
28982 |
iciness |
soğukluk |
28983 |
icing level |
donma seviyesi |
28984 |
icing sugar |
pudraşeker |
28985 |
icing |
şekerli krema |
28986 |
icosahedron |
yirmiyüzlü |
28987 |
icterus |
sarılık hastalığı |
28988 |
icy |
çok soğuk, buz gibi, buzlu |
28989 |
id |
id, altben |
28990 |
idea |
düşünce, fikir, tasarı, plan, öneri, kanı, görüş, kanaat |
28991 |
ideal capacity |
ideal kapasite |
28992 |
ideal crystal |
ideal kristal |
28993 |
ideal elasticity |
ideal esneklik |
28994 |
ideal gas |
ideal gaz |
28995 |
ideal point |
ideal çekit |
28996 |
ideal solution |
ideal çözelti |
28997 |
ideal standard |
ideal standart |
28998 |
ideal |
ideal, mükemmel, kusursuz, yetkin örnek, ideal, ülkü, ideal |
28999 |
idealism |
idealizm, ülkücülük |
29000 |
idealist |
idealist, ülkücü |
29001 |
idealize |
mükemmel olarak görmek |
29002 |
ideate |
tasavvur etmek, tasarlamak |
29003 |
idee fixe |
sabit fikir, saplantı |
29004 |
idempotent |
idempotent, eşgüçlü |
29005 |
identical twins |
tek yumurta ikizleri |
29006 |
identical |
(with/to ile) benzer, benzeş, bendeş, okşar, okşaş, hemen hemen aynı, aynı |
29007 |
identically |
özdeş olarak, benzer biçimde, aynı şekilde |
29008 |
identification card |
kimlik kartı |
29009 |
identification division |
tanıtım bölümü |
29010 |
identification signal |
tanıtma sinyali |
29011 |
identification |
tanıma, kimlik saptaması, teşhis, kimlik, hüviyet |
29012 |
identifier |
belirleyici, kimlikleyici |
29013 |
identify with |
ile bir ilişkisi olduğunu düşünmek, -e bağlamak |
29014 |
identify |
tanımak, kimliğini saptamak, teşhis etmek, fark gözetmemek, aynı saymak, bir tutmak |
29015 |
identity card |
kimlik kartı, kimlik cüzdanı |
29016 |
identity unit |
özdeşlik birimi |
29017 |
identity |
benzerlik, özdeşlik, kimlik |
29018 |
ideogram |
ideogram |
29019 |
ideographic writing |
kavramsal yazı, düşün yazı |
29020 |
ideographic |
çizimlerle gösteren, kavramsal |
29021 |
ideological |
ideolojik |
29022 |
ideologize |
ideoloji haline getirmek |
29023 |
ideology |
ideoloji, düşünyapı, verimsiz düşünce |
29024 |
idest |
demek ki |
29025 |
idiocy |
aptallık, ahmaklık |
29026 |
idiom |
deyim |
29027 |
idiomatic |
deyimsel, deyimlerle dolu |
29028 |
idiopathic |
idyopatik |
29029 |
idiopathy |
alerjik hastalık |
29030 |
idiosyncrasy |
kişisel özellik |
29031 |
idiot |
aptal, salak, ahmak, doğuştan geri zekâlı kimse |
29032 |
idiotic |
ahmak, budala |
29033 |
idle away time |
zaman öldürmek |
29034 |
idle capital |
atıl sermaye, işlemiyen sermaye |
29035 |
idle moments |
boş zamanlar |
29036 |
idle money |
atıl pul, işlemeyen pul |
29037 |
idle position |
rölanti yağdayı, boşta durum |
29038 |
idle pulley |
avara kasnağı |
29039 |
idle running |
avara çalışma, boşta çalışma |
29040 |
idle talker |
yanşak |
29041 |
idle wheel |
avara kasnağı |
29042 |
idle |
işsiz, aylak, tembel, yararsız, sonuçsuz, boş, zaman öldürmek, (kozgaltka/vb.) yavaş çalışmak, yavaş gitmek |
29043 |
idleness |
işsizlik, tembellik |
29044 |
idler pulley |
avara kasnağı |
29045 |
idler |
ara tekerleği, avara çark, avara kasnak |
29046 |
idling adjustment |
rölanti ayarı |
29047 |
idling noise |
rölanti gürültüsü |
29048 |
idling speed |
rölanti devri, rölanti hızı |
29049 |
idling |
avaraya alma, boşa alma, boşta çalışma |
29050 |
idly |
tembelce, aylakça, (kozgaltka/vb.) boşta |
29051 |
idol |
put, tapıncak, çok sevilen kimse/şey |
29052 |
idolatress |
putperest kadın |
29053 |
idolatrous |
çok seven, puta tapan |
29054 |
idolatry |
puta tapma, putperestlik |
29055 |
idolization |
putlaştırma |
29056 |
idolize |
putlaştırmak, tapmak |
29057 |
idyl |
idil |
29058 |
idyll |
idil |
29059 |
idyllic |
saf ve sevimli, samimi, zarif |
29060 |
if and only |
ancak ve ancak |
29061 |
if desired |
arzu edilirse |
29062 |
if he hasn't done it again! |
Hay Allah yine aynı şeyi yaptı |
29063 |
if I were you |
senin yerinde olsam |
29064 |
if need be |
gerekirse |
29065 |
if not |
aksi takdirde, değilse, olmazsa |
29066 |
if only |
ah bir, ah keşke |
29067 |
if the worst comes to the worst |
en kötü aksilik çıksa |
29068 |
if you please |
isterseniz |
29069 |
if |
eğer, ise, -e rağmen, -sa bile, acaba, -mı, şart |
29070 |
igloo |
Eskimo evi |
29071 |
igneous rock |
kor kayaç, püskürük kaya |
29072 |
igneous |
(kaya) volkanik |
29073 |
ignimbrite |
ignimbrit |
29074 |
ignis fatuus |
boş gaye |
29075 |
ignite |
tutuşmak, tutuşturmak |
29076 |
igniter |
ateşleyici, tutuşturucu, yemleme barutu |
29077 |
ignition charge |
tutuşturma payı, ateşleme payı |
29078 |
ignition circuit |
ateşleme devresi |
29079 |
ignition coil |
ateşleme bobini, indüksiyon bobini |
29080 |
ignition control |
ateşleme kontrolü |
29081 |
ignition delay |
ateşleme gecikmesi |
29082 |
ignition failure |
ateş almama, çalışmama |
29083 |
ignition key |
ateşleme anahtarı, kontak anahtarı |
29084 |
ignition lock |
ateşleme kilidi |
29085 |
ignition plug |
ateşleme bujisi |
29086 |
ignition point |
ateşleme çekidi |
29087 |
ignition spark |
ateşleme kıvılcımı |
29088 |
ignition switch |
ateşleme anahtarı, kontak anahtarı |
29089 |
ignition system |
ateşleme jüyesi |
29090 |
ignition temperature |
ateşleme sıcaklığı |
29091 |
ignition timing |
ateşleme ayarı, avans değişimi, öndeleme değişimi |
29092 |
ignition trouble |
ateşleme arızası |
29093 |
ignition tube |
tutuşturma deney tübü, ateşleme borusu |
29094 |
ignition voltage |
ateşleme gerilimi |
29095 |
ignition |
tutuşma, tutuşturma, ateşleme, kontak |
29096 |
ignitron |
ignitron |
29097 |
ignoble |
alçak, rezil, onursuz, şerefsiz, ayıp, yüz kızartıcı |
29098 |
ignominious |
rezil, aşağılık, yüz kızartıcı |
29099 |
ignominy |
alçaklık, rezalet, kepazelik, alçakça davranış |
29100 |
ignoramus |
cahil, cahil kimse |
29101 |
ignorance |
bilgisizlik, cahillik, cehalet |
29102 |
ignorant |
bilisiz, bilgisiz, cahil, görgüsüz, kaba, inceliksiz |
29103 |
ignore |
aldırmamak, önem vermemek, bilmemezlikten gelmek, görmemezlikten gelmek |
29104 |
iguana |
iguana |
29105 |
ikebana |
Japon çiçek düzenleme sanatı |
29106 |
ikon |
bkz.icon |
29107 |
ileum |
kıvrımbağırsak, kıvrık bağırsak |
29108 |
ileus |
bağırsak tıkanması |
29109 |
ilex |
çobanpüskülü |
29110 |
iliac |
kıvrımbağırsağa ait, kalça sümüğüne ait |
29111 |
ilium |
kalça sümüğü |
29112 |
ilk |
tür |
29113 |
ill at ease |
diken üstünde, huzursuz |
29114 |
ill will |
nefret, kin, kötü niyet, garaz, düşmanlık |
29115 |
ill |
hasta, ağrı, kötü, fena, zararlı, kötü biçimde, acımasızca, hoş olmayan bir biçimde, anca, güçlükle, ucu ucuna, kötü şey, kötülük |
29116 |
ill-advised |
düşüncesiz, akılsız, mantıksız, ihtiyatsız |
29117 |
ill-boding |
uğursuz |
29118 |
ill-bred |
terbiyesiz, görgüsüz, kaba |
29119 |
ill-disposed |
kötü huylu, tertipsiz |
29120 |
ill-fated |
şanssız, talihsiz, uğursuz, bedbaht |
29121 |
ill-favoured |
çirkin |
29122 |
ill-gotten gains |
hak edilmemiş kazanç |
29123 |
ill-gotten |
yolsuz biçimde kazanılmış |
29124 |
ill-humored |
fena huylu, aksi |
29125 |
ill-judged |
düşüncesiz, tedbirsiz |
29126 |
ill-mannered |
kaba, saygısız, terbiyesiz |
29127 |
ill-natured |
huysuz, ters, kaba, serkeş, aksi, sert |
29128 |
ill-omened |
uğursuz, meşum |
29129 |
ill-starred |
bahtı kara, talihsiz |
29130 |
ill-timed |
vakitsiz, yersiz, münasebetsiz, aksi |
29131 |
ill-treat |
kötü davranmak, hırpalamak |
29132 |
ill-use |
kötü muamele etmek, kötü davranmak |
29133 |
illation |
sonuç çıkarma, anlam çıkarma |
29134 |
illative |
kapalı bir yere girme, giriş yağdayı |
29135 |
illegal interest |
tefeci faizi |
29136 |
illegal price |
fahiş fiyat |
29137 |
illegal strike |
kanunsuz grev |
29138 |
illegal |
yasadışı, yolsuz |
29139 |
illegality |
yasadışılık, yolsuzluk |
29140 |
illegibility |
okunaksızlık |
29141 |
illegible |
okunaksız |
29142 |
illegitimacy |
yasaya aykırılık, piçlik |
29143 |
illegitimate |
yasalara aykırı, kurallara aykırı, yolsuz, (uşak) evlilik dışı doğmuş, gayri meşru |
29144 |
illiberal |
dar kafalı, bağnaz, kültürsüz, kaba, hasis |
29145 |
illicit money |
kara pul |
29146 |
illicit |
yasaya aykırı, yasadışı, yasak |
29147 |
illimitable |
hudutsuz, sonsuz |
29148 |
illiquidity |
likidite azlığı |
29149 |
illiteracy |
cahillik, cehalet, okuma yazma bilmeme |
29150 |
illiterate |
savatsız, okuma yazma bilmeyen |
29151 |
illness |
hastalık, sayrılık |
29152 |
illocution |
edim söz |
29153 |
illogical |
mantığa aykırı, mantıksız |
29154 |
illuminant |
aydınlatıcı |
29155 |
illuminate |
aydınlatmak, ışıklandırmak |
29156 |
illuminating mirror |
aydınlatma aynası |
29157 |
illuminating |
aydınlatan |
29158 |
illumination |
aydınlatma, ışıklandırma |
29159 |
illuminative |
aydınlatıcı |
29160 |
illumine |
aydınlatmak |
29161 |
illusion |
aldatıcı görünüş, yanlış görüş, yanılsama, düş, serap, ılgım, kuruntu, hayal |
29162 |
illusionary |
aldatıcı, yanıltıcı |
29163 |
illusionist |
illüzyonist, gözbağcı |
29164 |
illusive |
aldatıcı, asılsız |
29165 |
illusory |
aldatıcı, asılsız, gerçek olmayan |
29166 |
illustrate |
(kitap/sözlük/vb.) resimlemek, resimler koymak, örneklerle açıklamak/göstermek |
29167 |
illustrated |
resimli |
29168 |
illustration |
resim, örnek |
29169 |
illustrative |
(anlamını) açıklayıcı, aydınlatıcı |
29170 |
illustrator |
(kitap/dergi/vb.'de) ressam |
29171 |
illustrious |
ünlü |
29172 |
ilmenite |
ilmenit |
29173 |
image attenuation |
görüntü zayıflaması |
29174 |
image converter |
görüntü değiştirici |
29175 |
image distortion |
görüntü bozulması |
29176 |
image drop-out |
resim kesilmesi |
29177 |
image tube |
görüntü tüpü |
29178 |
image |
tasvir, hayal, görüntü, suret, akis, izlenim, imaj, remiz, şekil, numune, kopya, eş, aynı, put, heykel |
29179 |
imagery |
söz sanatları |
29180 |
imaginable |
düşünülebilen, akla gelen, düşlenebilen |
29181 |
imaginal |
yetişkin bir böcekle ilgili |
29182 |
imaginary axis |
sanal eksen |
29183 |
imaginary number |
sanal sayı |
29184 |
imaginary |
aslı olmayan, hayali, farazdaki, rüyadaki, gerçek olmayan, esassız, uydurma, yalan, mevhum |
29185 |
imagination |
tahayyül, düş gücü, hayal gücü, tasavvur, düş, hayal önümü, uydurma, yalan, kuruntu |
29186 |
imaginative |
hayal gücü kuvvetli, fıtrî tahayyüle malik olan, tasavvurlu |
29187 |
imagine |
hayale getirmek, hayaline getirmek, hayal etmek, tasavvur etmek, farzetmek, zannetmek, sanmak, fikirleşmek, düşünmek, başa düşmek, anlamak, sezmek, ihtimal etmek, tahmin etmek |
29188 |
imago |
imago, ergin böcek |
29189 |
imam |
imam |
29190 |
imbalance |
dengesizlik, oransızlık |
29191 |
imbecile |
geri zekâlı, embesil, aptal, ahmak, sefih, sarsak |
29192 |
imbecility |
budalalık, eblehlik, salaklık |
29193 |
imbibe |
içmek, öğrenmek, kapmak |
29194 |
imbibition |
emme |
29195 |
imbricate |
üst üste bindirmek |
29196 |
imbrication |
üst üste koyma, bindirme |
29197 |
imbroglio |
karışık iş, dolambaçlı mesele |
29198 |
imbrue |
bulaştırmak, ıslatmak, kirletmek |
29199 |
imbue |
(with ile) aşılamak, doldurmak |
29200 |
imidazole |
imidazol |
29201 |
imide |
imit |
29202 |
iminazole |
iminazol |
29203 |
imine |
imin |
29204 |
imitability |
taklit imkânı |
29205 |
imitable |
taklit edilebilir |
29206 |
imitate |
taklit etmek, öykünmek, örnek almak, benzemek |
29207 |
imitated |
taklit, yapma, sahte |
29208 |
imitation astrakhan |
astragan taklidi |
29209 |
imitation fur |
kürk taklidi |
29210 |
imitation leather |
suni deri, yapay deri |
29211 |
imitation |
taklit, taklit eser, yapma, imitasyon |
29212 |
imitator |
taklitçi |
29213 |
immaculate |
tertemiz, lekesiz, sağlam, yepyeni, kusursuz, tam, mükemmel |
29214 |
immaculateness |
lekesizlik |
29215 |
immanence |
içkin olma yağdayı, içkinlik |
29216 |
immanent |
içkin, her yerde mevcut, hazır ve nazır |
29217 |
immaterial |
önemsiz, maddi olmayan, tinsel, manevi |
29218 |
immature |
olgunlaşmamış, çocukça |
29219 |
immaturity |
gelişmemişlik, hamlık, toyluk |
29220 |
immeasurable |
ölçülemez, ölçüsüz |
29221 |
immeasurably small |
sonsuz küçük |
29222 |
immediacy |
yakınlık, ivedilik, önem |
29223 |
immediate order |
hemen emri |
29224 |
immediate payment |
peşin ödeme |
29225 |
immediate processing |
anında işlem |
29226 |
immediate |
acele, acil, çabuk, en yakın, şimdiki, hazır |
29227 |
immediately |
hemen, derhal, bir an önce, -er, -ermez |
29228 |
immemorial |
çok eski |
29229 |
immense |
uçsuz bucaksız, kocaman, çok geniş |
29230 |
immensely |
çok |
29231 |
immensity |
genişlik, uçsuz bucaksız olma, sonsuzluk |
29232 |
immerse |
batırmak, sokmak, koymak, salmak, daldırmak, basmak, fikrini yöneltmek, meşgul etmek, başını katmak |
29233 |
immersed in thought |
derin düşüncelere dalmış |
29234 |
immersible |
suya daldırılabilir, su altında çalışır |
29235 |
immersion |
batırma, daldırma |
29236 |
immigrant population |
göçmen nüfus |
29237 |
immigrant worker |
göçmen işçi |
29238 |
immigrant |
göçmen |
29239 |
immigrate |
göç etmek, göçmek |
29240 |
immigration |
göç |
29241 |
imminence |
yakınlık, yaklaşma |
29242 |
imminent |
yakın, yakında olacak |
29243 |
immiscibility |
karışmazlık |
29244 |
immiscible |
karışmaz |
29245 |
immobile |
devinimsiz, durağan, kımıltısız, hareketsiz, sabit |
29246 |
immobility |
hareketsizlik, sabitlik |
29247 |
immobilization |
sabitleştirme, hareketsiz hale getirme |
29248 |
immobilize |
devinimsizleştirmek, durağanlaştırmak, hareketsizleştirmek |
29249 |
immoderate |
aşırı, ölçüsüz, çok fazla |
29250 |
immodest |
alçakgönüllülükten yoksun, iyi yönleriyle hava atan, özünü beğenmiş, (giysi) fazla dekolte |
29251 |
immodesty |
terbiyesizlik, arsızlık, iffetsizlik |
29252 |
immolate |
kurban etmek |
29253 |
immolation |
kurban etme, kesme |
29254 |
immoral |
ahlaka aykırı, ahlaksız, terbiyesiz |
29255 |
immorality |
edepsizlik, terbiyesizlik, ahlaksızlık |
29256 |
immortal |
ölümsüz |
29257 |
immortality |
ölümsüzlük |
29258 |
immortalization |
ölümsüzleştirme |
29259 |
immortalize |
ölümsüzleştirmek |
29260 |
immovability |
hareketsizlik, sabitlik, metin olma, kararlılık |
29261 |
immovable |
kımıldamaz, yerinden oynamaz, değişmez, sabit |
29262 |
immovables |
taşınmaz mallar, gayri menkul |
29263 |
immune |
bağışık, muaf, dokunulmaz |
29264 |
immunity |
bağışıklık, dokunulmazlık |
29265 |
immunization |
bağışık kılma, aşı |
29266 |
immunize |
bağışıklık kazandırmak, bağışık kılmak |
29267 |
immuno- |
(önek) bağışık |
29268 |
immunodeficiency |
bağışıklık yetersizliği |
29269 |
immunogen |
antijen |
29270 |
immunology |
immünoloji, bağışıklıkbilim |
29271 |
immure |
hapsetmek |
29272 |
immutability |
değişmezlik |
29273 |
immutable |
değişmez, kesin, sabit |
29274 |
immutably |
değişmeden |
29275 |
imp |
küçük şeytan, yaramaz çocuk, afacan çocuk, şeytan |
29276 |
impact effect |
çarpma etkisi |
29277 |
impact load |
çarpma yükü |
29278 |
impact pressure |
darbe basıncı, vuruş basıncı |
29279 |
impact printer |
vuruşlu yazıcı |
29280 |
impact resistance |
darbe direnci, çarpma dayanıklılığı |
29281 |
impact test |
darbe testi, çarpma deneyi |
29282 |
impact |
çarpma, çarpışma, çarpma şiddeti, güçlü etki, etkileme |
29283 |
impair investment |
yatırım kısıtlamasına gitmek |
29284 |
impair |
zayıflatmak, zarar vermek |
29285 |
impairment |
zayıflatma, azalma, eksilme, bozulma, zarar |
29286 |
impale |
kazığa oturtmak, delip geçmek, delmek |
29287 |
impalpable |
kolay kavranılmaz, belirsiz |
29288 |
imparity |
eşitsizlik |
29289 |
impark |
park içine almak |
29290 |
impart |
vermek, söylemek, bildirmek, açığa vurmak |
29291 |
impartial |
yansız, tarafsız, adil |
29292 |
impartiality |
yansızlık, tarafsızlık |
29293 |
impassability |
geçit vermezlik |
29294 |
impassable |
(yol/vb.) geçilmez, geçit vermez, bozuk |
29295 |
impasse |
çıkmaz, içinden çıkılmaz durum |
29296 |
impassible |
duygusuz, hissiz |
29297 |
impassion |
heyecanlandırmak |
29298 |
impassioned |
derin duygularla dolu, ateşli, heyecanlı, coşkun |
29299 |
impassive |
lakayt, umursamaz, kayıtsız, ruhsuz |
29300 |
impassivity |
vurdumduymazlık, aldırmazlık |
29301 |
impaste |
yoğurmak, macun kıvamına getirmek |
29302 |
impasto |
koyu boya tabakası |
29303 |
impatience |
sabırsızlık |
29304 |
impatient |
sabırsız |
29305 |
impatiently |
sabırsızlıkla, dört gözle |
29306 |
impawn |
rehine koymak, söz vermek |
29307 |
impeach |
suçlamak, itham etmek |
29308 |
impeachable |
suçlanabilir |
29309 |
impeachment |
suçlama, itham, reddetme, itiraz, kuşku |
29310 |
impeccable |
kusursuz, mükemmel |
29311 |
impecunious |
meteliksiz, pulsuz, züğürt |
29312 |
impedance triangle |
empedans üçgeni |
29313 |
impedance voltage |
empedans voltajı |
29314 |
impedance |
empedans, çeli |
29315 |
impede |
engel olmak |
29316 |
impediment |
özür, engel, mani |
29317 |
impedimenta |
levazım, eşya, yük, yürüyüşe engel olan eşya |
29318 |
impedimental |
mâni olan |
29319 |
impedor |
empedor |
29320 |
impel |
zorlamak, sevketmek |
29321 |
impellent |
sevk eden, harekete geçiren, sürücü, itici |
29322 |
impeller |
sevk edici pervane, jet kozgaltka kompresörü |
29323 |
impend |
sarkmak, asılı olmak, tehdit etmek |
29324 |
impendent |
olması yakın, yakında gerçekleşecek |
29325 |
impending |
olması yakın |
29326 |
impenetrability |
içine girilememe, delinmezlik, anlaşılmazlık |
29327 |
impenetrable |
içinden geçilmez, içine girilmez, anlaşılmaz, akıl ermez |
29328 |
impenitence |
pişman olmayış |
29329 |
impenitent |
pişman olmayan, pişmanlık duymayan |
29330 |
impenitently |
pişman olmayarak |
29331 |
imperative mood |
emir kipi |
29332 |
imperative order |
kesin emir |
29333 |
imperative sentence |
emir cümlesi |
29334 |
imperative verb |
emir fiili |
29335 |
imperative |
zorunlu, gerekli, şart, emir, buyruk |
29336 |
imperatively |
zorunlu olarak |
29337 |
imperator |
imparator, komutan |
29338 |
imperceptibility |
hissedilmezlik, fark edilmezlik |
29339 |
imperceptible |
duyulmaz, duyumsanamaz, hissedilemez, görülemez |
29340 |
imperfect flower |
bir eşeyli çiçek |
29341 |
imperfect |
kusurlu, eksik, hatalı |
29342 |
imperfection |
kusur, eksiklik |
29343 |
imperfective |
bitmemiş, tamamlanmamış |
29344 |
imperforate |
delinmemiş, deliksiz |
29345 |
imperial taxes |
devlet vergileri |
29346 |
imperial |
imparator/imparatorluk ile ilgili, yüce, (ölçüler) İngiliz standartında |
29347 |
imperialism |
emperyalizm |
29348 |
imperialist |
emperyalist |
29349 |
imperially |
imparatora layık, imparator gibi |
29350 |
imperil |
tehlikeye sokmak, tehlikeye atmak |
29351 |
imperious |
buyurucu, otoriter, emir altında tutan, hükmeden |
29352 |
imperiousness |
emretme, hükmetme, zorunluluk, mecburiyet |
29353 |
imperishable |
bozulmaz, ebedi, sonsuz, ölmez, çürümez |
29354 |
impermanency |
süreksizlik, devamsızlık |
29355 |
impermanent |
süreksiz, devamsız, devam etmeyen |
29356 |
impermeability |
geçirimsizlik |
29357 |
impermeable bed |
geçirimsiz katman |
29358 |
impermeable ground |
geçirimsiz zemin |
29359 |
impermeable |
geçirimsiz, sugeçirmez, sızdırmaz |
29360 |
impermissible |
izin verilemez, müsaade edilemez, yasak |
29361 |
impersonal account |
kişisel olmayan hesap |
29362 |
impersonal |
kişisel olmayan |
29363 |
impersonality |
kişiliği olmama, kişiliksiz |
29364 |
impersonate |
rolüne girmek, canlandırmak, kişileştirmek, taklidini yapmak |
29365 |
impersonation |
kişilik kazandırma, taklidini yapma, taklit etme |
29366 |
impersonator |
taklitçi |
29367 |
impertinence |
terbiyesizlik, laubalilik, sululuk, küstahlık |
29368 |
impertinent |
saygısız, kaba, terbiyesiz, küstah |
29369 |
imperturbability |
ağırbaşlılık, soğukkanlılık, sakinlik |
29370 |
imperturbable |
soğukkanlı, sakin, heyecanlanmaz |
29371 |
impervious soil |
geçirimsiz toprak |
29372 |
impervious |
su, /vb.geçirmez, etki altında kalmaz, etkilenmez |
29373 |
imperviousness |
geçirimsizlik, sızdırmazlık |
29374 |
impetigo |
empetigo, irinli isilik |
29375 |
impetuosity |
acelecilik, coşkunluk, şiddet, tahrik |
29376 |
impetuous |
coşkun, atılgan, tez canlı, düşünmeden hareket eden, aceleci |
29377 |
impetus |
şiddet, hız, enerji, yüreklendirme, teşvik |
29378 |
impiety |
(dine/mukaddes şeylere/tanrıya/vb.karşı) büyük saygısızlık |
29379 |
impinge |
(on ile) etkisi olmak, etkili olmak |
29380 |
impingement |
vurma, çarpma |
29381 |
impious |
(dine karşı) saygısız, dinsiz |
29382 |
impish |
şeytani, yaramaz, şuluk |
29383 |
impishly |
şeytanca |
29384 |
impishness |
şeytanlık |
29385 |
implacability |
amansızlık, acımasızlık |
29386 |
implacable |
tatmin olmaz, doymaz, açgözlü |
29387 |
implant |
kafasına sokmak, aşılamak |
29388 |
implantation |
aklına sokma, aşılama, dikme, dikilme |
29389 |
implausible |
inanılmaz, inanılması güç |
29390 |
implead |
aleyhinde dava açmak |
29391 |
implement |
alet, tamamlamak, yerine getirmek |
29392 |
implementary |
yerine getirilmesi gereken |
29393 |
implementation |
yerine getirme, uygulama, gerçekleştirme |
29394 |
impletion |
dolduruş, doldurma, doluluk |
29395 |
implicate |
(suç/vb.'de) ilişiği olduğunu göstermek, bulaştırmak |
29396 |
implication |
(suç) bulaştırma, karıştırma, suçlama, ima, anlam, kinaye |
29397 |
implicit rent |
zımni rant |
29398 |
implicit |
dolaylı olarak belirten, kapalı, imalı, örtük, tam, kesin |
29399 |
implicitly |
üstü kapalı olarak, tam olarak |
29400 |
implicitness |
ima, dokundurma |
29401 |
implied |
anlaşılan, ima edilen |
29402 |
implore |
yalvarmak, dilemek, rica etmek |
29403 |
implosion |
iç patlama |
29404 |
implosive |
iç patlamalı |
29405 |
imply |
demek olmak, anlamına gelmek, dolayısıyla anlatmak, sezindirmek, ima etmek, içermek, kapsamak, gerektirmek |
29406 |
impolicy |
tedbirsizlik, münasebetsizlik |
29407 |
impolite |
kaba, inceliksiz, terbiyesiz |
29408 |
impolitic |
amaca uymayan, akılsız, sağgörüsüz |
29409 |
imponderable |
ölçülemez, tartılamaz, önem değeri bilinmez |
29410 |
import certificate |
ithalatçı belgesi |
29411 |
import commerce |
ithalat ticareti |
29412 |
import credit |
ithal kredisi |
29413 |
import duty |
ithalat vergisi |
29414 |
import handicap |
ithalat engeli |
29415 |
import licence |
ithal lisansı |
29416 |
import permit |
ithal izni |
29417 |
import quota |
ithalat kotası |
29418 |
import reduction |
ithalat azalması |
29419 |
import regime |
ithalat rejimi |
29420 |
import restrictions |
ithalat yasakları |
29421 |
import |
ithal etmek, getirtmek, ithal, dışalım, ithal malı |
29422 |
importable |
ithal edilebilir |
29423 |
importance |
önem |
29424 |
important |
önemli |
29425 |
importation |
ithalat, dışalım |
29426 |
imported article |
ithal mal |
29427 |
importer |
ithalatçı, dışalımcı |
29428 |
imports and exports |
ithalat ve ihracat |
29429 |
importunate |
sürekli bir şeyler isteyen, doymaz, gözü doymayan, açgözlü, acil |
29430 |
importunately |
ısrarla |
29431 |
importune |
durmadan istemek, tutturmak |
29432 |
importunity |
usandırıcı ısrar, tacizlik, tedirgin etme |
29433 |
impose a tax |
vergiye bağlamak |
29434 |
impose law and order |
kanun ve nizam getirmek |
29435 |
impose on |
rahatsız etmek, zorla kabul ettirmek |
29436 |
impose tax |
vergi koymak |
29437 |
impose |
(vergi) koymak, yüklemek, zorla kabul ettirmek, yük olmak |
29438 |
imposing |
heybetli, görkemli |
29439 |
imposition of taxes |
vergi koyma |
29440 |
imposition |
koyma, uygulama, yükleme, usandırma, taciz |
29441 |
impossibility |
olanaksızlık, imkânsızlık, çıkmaz yol |
29442 |
impossible |
imkânsız, olanaksız, çekilmez, güç, dayanılmaz |
29443 |
impost |
vergi, gümrük resmi, üzengitaşı |
29444 |
imposter |
bkz.impostor |
29445 |
impostor |
sahtekâr |
29446 |
imposture |
sahtekârlık, hile |
29447 |
impotence |
iktidarsızlık, etkisizlik, güçsüzlük, acizlik |
29448 |
impotency |
etkisizlik, güçsüzlük, iktidarsızlık |
29449 |
impotent |
güçsüz, yetersiz, (erkek) iktidarsız |
29450 |
impound |
haczetmek, el koymak |
29451 |
impoverish |
yoksullaştırmak |
29452 |
impoverishment |
fakirleşme, kuvvetten düşme |
29453 |
impracticability |
pratik olmama, elverişsizlik, yönetilemezlik |
29454 |
impracticable |
yapılamaz, uygulanamaz |
29455 |
impractical |
yapılamaz, uygulanamaz, mantıksız, saçma, pratikten yoksun |
29456 |
imprecate |
beddua etmek, lanet okumak |
29457 |
imprecation |
beddua |
29458 |
impregnable |
alınmaz, ele geçirilmez, zaptedilemez |
29459 |
impregnate |
hamile bırakmak, emdirmek |
29460 |
impregnating agent |
emdirme maddesi |
29461 |
impregnation |
emdirme, içirme, çektirme, dölleme, döllenme |
29462 |
impresario |
(konser/opera/vb.) organizatörü |
29463 |
imprescriptible |
hükmü geçmez, daimi, sürekli |
29464 |
impress |
hayran bırakmak, etkilemek, kafasına sokmak |
29465 |
impression |
etki, izlenim, kanı, fikir, baskı, taklit |
29466 |
impressionable |
çabuk etkilenir, kolay etkilenir, duyarlı, hassas, nazik yürekli |
29467 |
impressionism |
empresyonizm, izlenimcilik |
29468 |
impressionist |
empresyonist, izlenimci |
29469 |
impressive |
etkileyici |
29470 |
impressiveness |
etki kuvveti, etkili oluş |
29471 |
imprest account |
küçük kasa hesabı |
29472 |
imprest fund |
küçük kasa fonu |
29473 |
imprest |
devlet hazinesinden verilen avans, peşin pul |
29474 |
imprint |
basmak, çap etmek, damgalamak, kafasına sokmak, iyice yerleştirmek, damga, marka, iz, yayıncı, yayınevi adı |
29475 |
imprison |
hapsetmek, hapse atmak |
29476 |
imprisonment |
tutukluluk, hapis, hapsetme |
29477 |
improbability |
ihtimalsizlik, olasılık dışılık, inanılmazlık |
29478 |
improbable |
olmayacak, inanılmaz |
29479 |
improbity |
şerefsizlik, haysiyetsizlik, iffetsizlik |
29480 |
impromptu |
hazırlıksız, önceden tasarlanmadan, hemen o anda yapılıveren, doğaçlama |
29481 |
improper |
uygunsuz, yersiz, yakışıksız, yanlış, ahlaksız, terbiyesiz, açık saçık |
29482 |
improperly |
yanlış olarak, yersizce |
29483 |
impropriety |
uygunsuzluk, yersizlik, yakışıksızlık, ahlaksızlık, terbiyesizlik, hata |
29484 |
improvable |
ıslah olunabilir |
29485 |
improve |
geliştirmek, ilerletmek, gelişmek, iyiye gitmek |
29486 |
improvement cutting |
imar kesimi, ayıklama kesimi |
29487 |
improvement |
ilerleme, gelişme |
29488 |
improver |
reformcu, ıslahatçı, çırak |
29489 |
improvidence |
tutumsuzluk, savurganlık |
29490 |
improvident |
tutumsuz, savurgan |
29491 |
improving |
ıslah edici, yenileştirici, faydalı, yararlı |
29492 |
improvisation |
doğaçlama, emprovizasyon |
29493 |
improvise |
irticalen söylemek, doğaçtan söylemek, uyduruvermek, yapıvermek |
29494 |
imprudence |
düşüncesizlik, mantıksızlık, akılsızlık |
29495 |
imprudent |
düşüncesiz, mantıksız, akılsız |
29496 |
impudence |
arsızlık, yüzsüzlük, saygısızlık, küstahlık |
29497 |
impudent |
arsız, yüzsüz, saygısız, küstah |
29498 |
impudicity |
hayasızlık, açık saçıklık |
29499 |
impugn |
dil uzatmak, aleyhinde olmak |
29500 |
impugnable |
yalanlanabilir |
29501 |
impugnment |
yalanlama, inkâr |
29502 |
impuissance |
kuvvetsizlik, kudretsizlik |
29503 |
impuissant |
zayıf, kudretsiz |
29504 |
impulse buying |
görür görmez satın alma |
29505 |
impulse test |
şok deneyi |
29506 |
impulse |
itme, itiş, itici güç, içtepi, güdü, ani bir istek |
29507 |
impulsion |
itme, itiş, itici güç, şevk |
29508 |
impulsive |
itici, atılgan, düşüncesizce hareket eden |
29509 |
impulsively |
düşünmeden, birdenbire |
29510 |
impulsiveness |
düşünmeyerek hareket etme |
29511 |
impunity |
cezalanmayacağından emin olma |
29512 |
impure |
pis, kirli, karışık, katışık, arı olmayan, açık saçık, ahlaksız |
29513 |
impurity |
kirlilik, pislik, açık saçıklık, ahlaksızlık, katışkı, katışık şey |
29514 |
imputable |
başkasının üstüne atılabilir |
29515 |
imputation |
suçlama, töhmet |
29516 |
imputative |
başkasına yüklenen, suçlama türünden |
29517 |
impute |
(to ile) (suç) yüklemek, atmak |
29518 |
imputed cost |
farazi maliyet |
29519 |
in a brace of shakes |
göz açıp kapayıncaya kadar |
29520 |
in a breeze |
kolayca, bir solukta |
29521 |
in a crowd |
kalabalık halde, küme halinde |
29522 |
in a daze |
afallamış, sersemlemiş, şaşkın bir durumda |
29523 |
in a dead heat |
at başı beraber |
29524 |
in a fit of pique |
gücenerek, kırgın bir şekilde |
29525 |
in a huff |
asık suratla |
29526 |
in a jiffy |
kaşla göz arasında |
29527 |
in a mad rush |
çılgın gibi |
29528 |
in a pickle |
zor durumda |
29529 |
in a pinch |
gerekirse |
29530 |
in a sense |
bir bakıma |
29531 |
in a tight corner |
köşeye sıkışmış vaziyette, zor durumda |
29532 |
in a tight spot |
sıkıntıda, zor durumda |
29533 |
in a trice |
en kısa zamanda, bir an önce |
29534 |
in a way |
bir bakıma |
29535 |
in a word |
kısacası |
29536 |
in abeyance |
kararlaştırılmamış, askıda |
29537 |
in absentia |
(toplantıda/mahkemede) gıyabında |
29538 |
in accordance with |
-e göre, gereğince |
29539 |
in actual fact |
gerçekten, işin doğrusu |
29540 |
in addition to |
ek olarak, ilaveten |
29541 |
in addition |
ek olarak, ilaveten |
29542 |
in advance |
peşin, zamanından önce, önünde |
29543 |
in all probability |
büyük olasılıkla |
29544 |
in all |
toplam |
29545 |
in alphabetical order |
alfabetik sıraya göre |
29546 |
in any case |
ne olursa olsun |
29547 |
in any wise |
herhangi bir şekilde |
29548 |
in apple-pie order |
çok düzenli |
29549 |
in arrears |
geride kalan, bakaya |
29550 |
in black and white |
çönge üzerinde, yazılı olarak |
29551 |
in blossom |
çiçek açmış, çiçeklenmiş |
29552 |
in bond |
gümrük deposunda tutulan |
29553 |
in brief |
kısaca, özetle, kısacası |
29554 |
in broad daylight |
güpegündüz |
29555 |
in bulk |
büyük miktarda, toptan |
29556 |
in camera |
gizlice, özel olarak |
29557 |
in care of |
(gönderi) eliyle |
29558 |
in case of |
-dığı takdirde, olursa |
29559 |
in case |
-dığı takdirde, eğer, iştir birden |
29560 |
in cash |
nakit olarak, peşin olarak |
29561 |
in chains |
mahk-m, tutsak, esir |
29562 |
in charge of |
-den sorumlu, -in sorumlusu |
29563 |
in charge |
görevli, sorumlu |
29564 |
in clover |
refah içinde, zengin |
29565 |
in cold blood |
soğukkanlılıkla, acımasızca ve kasten |
29566 |
in common parlance |
amiyane tabirle |
29567 |
in common |
ortak, müşterek |
29568 |
in concert |
birlikte, işbirliği içinde |
29569 |
in conclusion |
neticede, özetle, sonuç olarak |
29570 |
in confidence |
gizlilikle, özel olarak |
29571 |
in conjunction with |
ile birlikte |
29572 |
in connection with |
ile ilgili olarak |
29573 |
in danger |
tehlikede |
29574 |
in deep water |
başı dertte |
29575 |
in demand |
çok aranan, rağbette |
29576 |
in depth |
derinlemesine araştırılmış, yapılmış |
29577 |
in detail |
ayrıntılı olarak |
29578 |
in due course |
zamanında, vaktinde |
29579 |
in earnest |
ciddiyetle |
29580 |
in effect |
yürürlükte, geçerli, etki itibariyle |
29581 |
in evidence |
göz önünde, ortada, meydanda |
29582 |
in excess of |
#NAME? |
29583 |
in fact |
gerçekte, doğrusu, hakikaten, aslında |
29584 |
in fashion |
modaya uygun, moda |
29585 |
in favor of |
lehinde, lehine, emrine |
29586 |
in favour of |
lehinde, lehine, yanında |
29587 |
in for a penny |
battı balık yan gider |
29588 |
in for |
başına gelmek üzere |
29589 |
in force |
yürürlükte bulunan, geçerli |
29590 |
in front of |
#NAME? |
29591 |
in front |
önde, önden |
29592 |
in full swing |
en hareketli anında, tam faaliyette |
29593 |
in full |
tamamen, tam olarak |
29594 |
in fun |
şaka olsun diye |
29595 |
in gear |
viteste |
29596 |
in general |
genel olarak |
29597 |
in good season |
tam zamanında |
29598 |
in good time |
erken, erkenden |
29599 |
in health |
sıhhatte, sağlıkta |
29600 |
in hiding |
saklı |
29601 |
in high spirits |
neşeli, keyifli |
29602 |
in his sleep |
uykusunda |
29603 |
in honour of |
adına |
29604 |
in its true colours |
olduğu gibi, aynen |
29605 |
in itself |
bağımsız olarak |
29606 |
in jest |
şakadan, gırgırına |
29607 |
in keeping |
bağdaşan, uyan |
29608 |
in kind |
ayni |
29609 |
in leaf |
yapraklanmış, yeşermiş |
29610 |
in legal parlance |
hukuk tabiriyle |
29611 |
in lieu |
#NAME? |
29612 |
in line for |
-e aday, için sırada |
29613 |
in line with |
ile bağıntılı, bağdaşık |
29614 |
in lots |
partiler halinde |
29615 |
in low spirits |
neşesiz, keyifsiz |
29616 |
in memory of |
#NAME? |
29617 |
in mint condition |
iyi durumda, yeni, eskimemiş |
29618 |
in moderation |
makul ölçüler içinde |
29619 |
in my humble opinion |
naçizane fikrimle |
29620 |
in my opinion |
bence, kanımca, bana kalırsa |
29621 |
in no time |
çok çabuk, çabucak |
29622 |
in no uncertain terms |
açık açık, kızgınlıkla |
29623 |
in no wise |
asla, katiyen |
29624 |
in nothing flat |
şimşek gibi, yıldırım gibi |
29625 |
in on |
-de payı olan, bilen |
29626 |
in one piece |
hasar görmemiş, sağlam |
29627 |
in one word |
kısacası |
29628 |
in one's cups |
kafası dumanlı |
29629 |
in one's element |
havasında, halinden memnun, keyfi yerinde |
29630 |
in one's own good time |
hazır olduğunda |
29631 |
in one's right mind |
aklı başında |
29632 |
in one's tracks |
olduğu yerde, aniden |
29633 |
in order that |
-mesi için, -sin diye |
29634 |
in order to |
#NAME? |
29635 |
in order |
uygun |
29636 |
in other words |
başka bir deyişle, yani |
29637 |
in pairs |
ikişer ikişer, çiftler halinde |
29638 |
in part |
kısmen |
29639 |
in particular |
özellikle |
29640 |
in pawn |
rehinde |
29641 |
in person |
şahsen, bizzat |
29642 |
in place of |
-in yerine, ivazına |
29643 |
in place |
yerinde, uygun |
29644 |
in plain words |
açıkçası |
29645 |
in poor spirits |
neşesiz, keyifsiz, üzgün, mutsuz |
29646 |
in press |
baskıda, basılmakta |
29647 |
in print |
basılı |
29648 |
in private |
gizlilikle, insanlardan uzak, diğerleri yokken |
29649 |
in progress |
yapılmakta, sürmekte |
29650 |
in proportion to |
#NAME? |
29651 |
in proportion |
mantıklı bir şekilde |
29652 |
in protest |
protesto olarak |
29653 |
in public |
alenen, herkesin önünde, milletin içinde |
29654 |
in pursuit of |
#NAME? |
29655 |
in queer street |
borç içinde, başı dertte |
29656 |
in question |
söz konusu olan, gündemdeki |
29657 |
in reality |
gerçekte, aslında |
29658 |
in reference to |
-e dair, -e ilişkin, -e gelince, dair, ilişkin |
29659 |
in regard to |
hakkında, -e gelince, -e dair |
29660 |
in reply to |
cevap olarak |
29661 |
in reply |
#NAME? |
29662 |
in repose |
ifadesiz |
29663 |
in respect of |
#NAME? |
29664 |
in retaliation |
buna mukabil |
29665 |
in retrospect |
geçmişe bakıldığında |
29666 |
in return for |
-e karşılık, yerine, ivazında, karşılığında |
29667 |
in round figures |
yuvarlak hesap ile, yaklaşık |
29668 |
in ruins |
enkaz halinde |
29669 |
in running order |
tam randımanlı, iyi çalışan |
29670 |
in sb's good books |
birinin gözünde değerli |
29671 |
in sb's shoes |
-in yerinde, -in durumunda |
29672 |
in search of |
#NAME? |
29673 |
in season |
tam mevsimi, olgun |
29674 |
in secret |
gizlilik içinde, gizlice |
29675 |
in series |
seri olarak, seri halde |
29676 |
in short order |
çabuk |
29677 |
in short |
kısacası, sözün kısası, yani |
29678 |
in sight |
görünürde |
29679 |
in situ combustion |
yerinde yanma |
29680 |
in situ |
asıl yerinde, doğal durumunda |
29681 |
in so far as |
#NAME? |
29682 |
in some neck of the woods |
cehennemin dibinde |
29683 |
in some ways |
bazı bakımlardan |
29684 |
in spite of |
#NAME? |
29685 |
in stock |
elde mevcut |
29686 |
in succession |
ardı ardına, sıra ile |
29687 |
in sum |
sözün kısası |
29688 |
in tandem |
aynı anda |
29689 |
in terms of |
-e göre, bir dille |
29690 |
in the absence of |
#NAME? |
29691 |
in the background |
ikinci planda |
29692 |
in the bag |
çantada keklik |
29693 |
in the clear |
dertten beladan uzak |
29694 |
in the clutches of |
#NAME? |
29695 |
in the dark |
gizli bir şekilde, gizlilikle |
29696 |
in the distance |
uzakta |
29697 |
in the doghouse |
başı dertte, gözden düşmüş |
29698 |
in the doldrums |
canı sıkkın, morali bozuk, keyifsiz, neşesiz |
29699 |
in the drak |
karanlıkta, bilmeyerek |
29700 |
in the end |
sonunda, nihayet |
29701 |
in the event of |
yağdayında, takdirde |
29702 |
in the extreme |
çok, son derece |
29703 |
in the eyes of |
#NAME? |
29704 |
in the first place |
her şeyden önce |
29705 |
in the gross |
toptan |
29706 |
in the heat of the moment |
bir şeyin en civcivli anında |
29707 |
in the lap of the gods |
Allaha kalmış |
29708 |
in the last resort |
başka çare kalmazsa, hiçbiri olmazsa |
29709 |
in the light of |
-in ışığında, -e göre |
29710 |
in the long run |
nihayet, sonunda, zamanla |
29711 |
in the main |
genellikle, çoğunlukla |
29712 |
in the matter of |
konusunda |
29713 |
in the meantime |
bu arada |
29714 |
in the middle of |
#NAME? |
29715 |
in the morning |
sabahleyin |
29716 |
in the name of |
adına, hakkı için, namına |
29717 |
in the nick of time |
tam vaktinde, sıcağı sıcağına |
29718 |
in the nude |
anadan doğma, çırılçıplak |
29719 |
in the offing |
açık denizde, enginlerde |
29720 |
in the open air |
açık havada, açıkta |
29721 |
in the pay of |
#NAME? |
29722 |
in the pink of condition |
çok iyi, tam formunda, sağlıklı |
29723 |
in the presence of sb |
#NAME? |
29724 |
in the presence |
huzurunda |
29725 |
in the prime of life |
hayatının baharında |
29726 |
in the red |
borç içinde |
29727 |
in the region of |
yaklaşık, civarında |
29728 |
in the running |
kazanma ümidi olan |
29729 |
in the same boat |
aynı durumda, aynı topun ağzında |
29730 |
in the soup |
belada, zor durumda |
29731 |
in the throes of |
ile mücadele eden, can çekişen |
29732 |
in the twinkling of an eye |
göz açıp kapayıncaya kadar |
29733 |
in the world |
(vurguyu artırmak için kullanılır) ** |
29734 |
in the wrong |
hatalı, kabahatli |
29735 |
in theory |
teoride, teorik olarak |
29736 |
in this case |
bu durumda |
29737 |
in this connection |
bununla ilgili olarak, bu münasebetle |
29738 |
in this instance |
bu aşamada, bu durumda |
29739 |
in three months |
üç aya kadar, üç ay zarfında |
29740 |
in time |
vaktinde, erken, zamanla |
29741 |
in touch with |
#NAME? |
29742 |
in tow |
yakın takipte |
29743 |
in transit |
transit halinde, transit |
29744 |
in truth |
gerçekten, aslında |
29745 |
in tune |
akortlu, uyumlu |
29746 |
in turn |
sıra ile |
29747 |
in turns |
sıra ile |
29748 |
in two shakes of a lamb's tail |
kaşla göz arasında |
29749 |
in two |
iki parça, iki parçaya |
29750 |
in unison with |
ile uyum içinde |
29751 |
in unison |
hep bir ağızdan, hep birlikte |
29752 |
in use |
kullanılan, kullanılmakta, geçerli |
29753 |
in vain |
boşuna, boş yere |
29754 |
in view of |
-den dolayı, göz önüne alındığında |
29755 |
in |
dahili, iç, içeriye, içeride, evde, moda, iktidarda, (edat) içinde, içine, ile, -in sonunda, -ken |
29756 |
in-laws |
evlilik yoluyla akrabalar |
29757 |
in-line processing |
gelişigüzel veri işleme |
29758 |
in-plant system |
büro içi jüye |
29759 |
in-plant |
büro içi |
29760 |
in-service training |
hizmet içi eğitim |
29761 |
in-service |
hizmet içi |
29762 |
inability |
yeteneksizlik, yetersizlik, yapamama |
29763 |
inaccessibility |
ulaşılmazlık, erişilmezlik |
29764 |
inaccessible |
ulaşılmaz |
29765 |
inaccuracy |
yanlışlık, hatalı olma, kusur, hata |
29766 |
inaccurate |
yanlış, hatalı |
29767 |
inaction |
hareketsizlik, eylemsizlik |
29768 |
inactivate |
hareketsizleştirmek |
29769 |
inactive account |
hareketsiz hesap |
29770 |
inactive capital |
atıl kapital |
29771 |
inactive market |
durgun piyasa |
29772 |
inactive |
hareketsiz, pasif |
29773 |
inactivity |
durgunluk, hareketsizlik, avarelik, etkisizlik |
29774 |
inadaptability |
uygun olmama, intibaksızlık |
29775 |
inadequacy |
yetersizlik |
29776 |
inadequate |
yetersiz |
29777 |
inadmissibility |
kabul olunmazlık, dinlenmeme |
29778 |
inadmissible |
kabul edilmez, uygun görülmez |
29779 |
inadvertence |
dikkatsizlik |
29780 |
inadvertency |
dikkatsizlik, kasıtsızlık |
29781 |
inadvertent |
yanlışlıkla ya da kazara yapılan, dikkatsiz, kasıtsız |
29782 |
inadvertently |
istemiyerek, kasıtsız olarak, kazaen |
29783 |
inadvisable |
makul olmayan, uygun olmayan |
29784 |
inalienable |
vazgeçilmez, alınamaz |
29785 |
inamorata |
sevgili |
29786 |
inane |
anlamsız, aptal, saçma, boş |
29787 |
inanimate |
cansız, ölü |
29788 |
inanimation |
cansızlık, donukluk |
29789 |
inanition |
zafiyet |
29790 |
inanity |
anlamsızlık, ahmaklık, anlamsız söz, saçmalık |
29791 |
inapplicable |
uygulanamaz, konuyla ilgisiz |
29792 |
inapposite |
uygunsuz, yersiz |
29793 |
inappreciable |
takdir edilemez, azıcık, belirsiz, pek az |
29794 |
inappropriate |
uygunsuz, yakışıksız |
29795 |
inappropriateness |
uygun olmama, uygunsuzluk, yakışıksızlık |
29796 |
inapt |
uygunsuz, beceriksiz, hünersiz, toy, yersiz |
29797 |
inaptness |
uygunsuzluk, beceriksizlik, hünersizlik, toyluk |
29798 |
inarticulate |
(konuşma) anlaşılmaz, belirsiz, anlaşılmaz konuşan, iyi ifade edemeyen |
29799 |
inartistic |
sanat değeri olmayan |
29800 |
inasmuch as |
çünkü, -dığı için, madem ki |
29801 |
inattention |
dikkatsizlik |
29802 |
inattentive |
dikkatsiz |
29803 |
inaudibility |
duyulmazlık, işitilmezlik |
29804 |
inaudible |
işitilemez, duyulamaz |
29805 |
inaugurate |
törenle açmak, törenle göreve getirmek |
29806 |
inauguration |
açılış, açılış töreni |
29807 |
inauspicious |
uğursuz |
29808 |
inauspiciousness |
uğursuzluk, talihsizlik |
29809 |
inboard |
geminin içindeki |
29810 |
inborn |
doğuştan |
29811 |
inbred |
yakın akraba evliliğinden doğmuş, küçük yaştan alışılmış, öğrenilmiş |
29812 |
inbreeding |
yakın akraba ilişkisinden çocuk sahibi olma |
29813 |
incalculability |
hesaplanamazlık, belirsizlik |
29814 |
incalculable |
hesaplanamaz |
29815 |
incandescence |
akkorluk |
29816 |
incandescent bulb |
akkor telli lamba, çıngı ampulu |
29817 |
incandescent lamp |
akkor lambası, çıngı ampulü |
29818 |
incandescent light |
akkor ışık |
29819 |
incandescent |
akkor |
29820 |
incantation |
büyü, sihir, sihirli sözler |
29821 |
incapability |
yeteneksizlik, yetersizlik, güçsüzlük |
29822 |
incapable |
yeteneksiz, güçsüz, gücü yetmeyen, elinden gelmez, yapamaz |
29823 |
incapacitate |
yetersiz kılmak, aciz bırakmak, olanak vermemek |
29824 |
incapacitated |
aciz bırakılmış, mahrum edilmiş |
29825 |
incapacity |
yetersizlik |
29826 |
incarcerate |
hapsetmek |
29827 |
incarceration |
hapsetme, kapatma, hapsedilme |
29828 |
incarnadine |
ten renginde, pembemsi, kızıla boyamak |
29829 |
incarnate |
vücutça var olan, insan şeklinde olan |
29830 |
incarnation |
vücut bulma, canlanma, canlı simge, somut örnek |
29831 |
incautious |
tedbirsiz, düşüncesiz, dikkatsiz, gafil |
29832 |
incautiously |
düşünmeden |
29833 |
incendiary bomb |
yangın bombası |
29834 |
incendiary |
yangın çıkartan, yangına neden olan, fesatçı, kışkırtıcı |
29835 |
incense |
tütsü, günlük, kızdırmak, çileden çıkarmak |
29836 |
incensory |
buhurdan, buhurluk |
29837 |
incenter |
iç daire merkezi, iççevrel özek |
29838 |
incentive bonus |
teşvik primi |
29839 |
incentive pay |
teşvik primi |
29840 |
incentive premium |
teşvik primi |
29841 |
incentive premiums |
teşvik primi |
29842 |
incentive wage system |
özendirici vergin jüyesi |
29843 |
incentive |
dürtü, güdü |
29844 |
inception |
başlangıç |
29845 |
inceptive |
başlayan, baştaki, birinci |
29846 |
incertain |
enserten |
29847 |
incertitude |
kuşku, şüphe, tereddüt, kararsızlık, değişiklik |
29848 |
incessant |
aralıksız, sürekli |
29849 |
incessantly |
sürekli olarak, devamlı olarak, harıl harıl |
29850 |
incest |
hısımla cinsî ilişki |
29851 |
inch along |
ağır aksak ilerlemek |
29852 |
inch by inch |
ağır ağır, azar azar, milim milim |
29853 |
inch |
inç, pus, güçlükle yol açmak, güçlükle ilerlemek |
29854 |
inchoate |
yeni başlamış, gelişmemiş |
29855 |
incidence |
tekrar oranı, oran |
29856 |
incident light |
gelen ışık |
29857 |
incident ray |
gelen ışın |
29858 |
incident |
olay |
29859 |
incidental income |
arızi gelir |
29860 |
incidental |
tesadüfi, küçük ve önemsiz |
29861 |
incidentally |
bu arada, aklıma gelmişken, tesadüfen |
29862 |
incinerate |
yakmak, yakıp kül etmek |
29863 |
incineration |
yakma |
29864 |
incinerator |
çöp yakma fırını |
29865 |
incipiency |
başlangıç |
29866 |
incipient |
yeni başlamış |
29867 |
incise |
oymak, kazımak, yarmak |
29868 |
incision |
kesme, yarma, kesik, yarık |
29869 |
incisive |
soruna doğrudan eğilen, direkt |
29870 |
incisiveness |
zekilik, açıkgözlülük |
29871 |
incisor |
ön diş, kesici diş |
29872 |
incitation |
cesaretlendirme, ayartma |
29873 |
incite |
kışkırtmak, dolduruşa getirmek, körüklemek, tahrik etmek |
29874 |
incitement |
kışkırtma, tahrik, teşvik |
29875 |
incivility |
kabalık, nezaketsizlik |
29876 |
inclemency |
sertlik (iklim), fırtınalı hava |
29877 |
inclement |
(hava) sert, soğuk, fırtınalı |
29878 |
inclinable |
eğiliminde, arzulu |
29879 |
inclination angle |
eğim açısı |
29880 |
inclination |
eğilim, eğiklik, eğim |
29881 |
incline |
eğmek, eğilmek, fikrini vermek, yönlendirmek, (neyese) eğilimi olmak, meyletmek, yokuş, bayır, eğim |
29882 |
inclined plane |
eğik düzlem |
29883 |
inclined roof |
eğimli çatı |
29884 |
inclined |
eğimli, yatkın, meyilli |
29885 |
inclinometer |
meyil ölçeği |
29886 |
inclose |
etrafını çevirmek |
29887 |
include |
katmak, dahil etmek, içine almak, kapsamak, içermek |
29888 |
included |
dahil |
29889 |
including |
dahil |
29890 |
inclusion |
dahil etme, alma, dahil edilme, alınma, ilave, ek |
29891 |
inclusive of tariff |
gümrük vergisi dahil |
29892 |
inclusive of tax |
vergi dahil |
29893 |
inclusive price |
her şey dahil fiyat |
29894 |
inclusive |
içine alan, dahil, her şey dahil |
29895 |
inclusiveness |
içine alma, kapsamlı olma |
29896 |
incognito |
takma adlı, takma adla |
29897 |
incognizant of |
farkında olmayan, haberi olmayan |
29898 |
incoherence |
bkz.incoherency |
29899 |
incoherency |
tutarsızlık, anlamsızlık |
29900 |
incoherent light |
inkoherent ışık, eşevresiz ışık |
29901 |
incoherent |
birbirini tutmayan, tutarsız, anlamsız, abuk sabuk |
29902 |
incohesive |
bağlı olmayan, yapışık olmayan |
29903 |
incombustibility |
yanmazlık |
29904 |
incombustible |
yanmaz |
29905 |
income account |
gelir hesabı |
29906 |
income and expenditure account |
gelir gider hesabı |
29907 |
income bond |
gelir senedi, gelir tahvili |
29908 |
income bracket |
gelir türkümü |
29909 |
income distribution |
gelir dağılımı |
29910 |
income effect |
gelir etkisi |
29911 |
income group |
gelir türkümü |
29912 |
income in kind |
ayni gelir |
29913 |
income of exercise |
dönem kârı |
29914 |
income profit |
gelir kârı |
29915 |
income statement |
gelir kestesi |
29916 |
income tax |
gelir vergisi |
29917 |
income |
gelir, kazanç |
29918 |
incomer |
muhacir, göçmen, halef, ardıl |
29919 |
incoming goods |
gelen mallar |
29920 |
incoming |
gelmekte olan, gelen, yeni başlayan, yeni |
29921 |
incommensurable |
ölçülemeyen, sınırsız, oransız, nispetsiz |
29922 |
incommensurate |
yetersiz, oransız, nispetsiz |
29923 |
incommode |
rahatsız etmek, sıkıntı vermek, zahmet vermek |
29924 |
incommodious |
zahmetli, rahatsız, kullanışsız, nakolay |
29925 |
incommunicable |
söylenilemez, nakledilemez |
29926 |
incommunicado |
dışardakilerle görüştürülmeyen |
29927 |
incommunicative |
ketum, ağzı sıkı |
29928 |
incomparable |
eşsiz, benzersiz, kıyaslanamaz, karşılaştırılamaz |
29929 |
incompatibility |
bağdaşmazlık, uyuşmazlık |
29930 |
incompatible |
birbirine zıt, uyuşmaz, bağdaşmaz |
29931 |
incompetence |
yeteneksizlik, yetersizlik, beceriksizlik |
29932 |
incompetency |
ehliyetsizlik |
29933 |
incompetent |
yeteneksiz, yetersiz, beceriksiz (kimse) |
29934 |
incomplete program |
tamamlanmamış bağdarlama |
29935 |
incomplete |
tamamlanmamış, bitmemiş, eksik |
29936 |
incompleteness |
eksik |
29937 |
incomprehensibility |
anlaşılmazlık |
29938 |
incomprehensible |
anlaşılmaz, akıl ermez |
29939 |
incomprehension |
kavrayamama, anlayamama |
29940 |
incompressibility |
sıkışmazlık |
29941 |
incompressible |
sıkışmaz, sıkıştırılamaz, direngen |
29942 |
incomputable |
hesaba sığmaz |
29943 |
inconceivable |
tasavvur olunamaz, hayal edilemez, inanılmaz, olanaksız, inanılamaz |
29944 |
inconclusive |
yetersiz, sonuçsuz |
29945 |
inconclusiveness |
yetersizlik, sonuçsuzluk |
29946 |
incondensable |
yoğunlaştırılamaz |
29947 |
incondite |
kötü yapılmış |
29948 |
incongruity |
uyuşmazlık, uygunsuzluk, tuhaflık |
29949 |
incongruous |
birbirine uymayan, uyuşmaz, bağdaşmaz |
29950 |
inconnector |
iç bağlayıcı |
29951 |
inconsequence |
birbirini tutmama, tutarsızlık, mantıksızlık |
29952 |
inconsequent |
tutarsız, mantıksız, birbirini tutmayan |
29953 |
inconsequential |
önemsiz |
29954 |
inconsiderable |
önemsiz, az, küçük, ufak |
29955 |
inconsiderate |
başkalarını düşünmez, düşüncesiz, bencil |
29956 |
inconsiderateness |
düşüncesizlik, saygısızlık, tedbirsizlik |
29957 |
inconsistency |
uyuşmazlık, bağdaşmazlık, tutarsızlık, zıtlık |
29958 |
inconsistent |
çelişkili, tutarsız, birbirini tutmayan, değişken, sögeni sögenine uymayan |
29959 |
inconsolable |
avutulamaz, yatıştırılamaz, rahatlatılamaz, dinmez |
29960 |
inconsonance |
ahenksizlik, uymazlık |
29961 |
inconsonant |
uygunsuz, ahenksiz |
29962 |
inconspicuous |
göze çarpmayan, önemsiz |
29963 |
inconstancy |
sabit olmama, kararsızlık, sadakatsizlik |
29964 |
inconstant |
sebatsız, kararsız, dönek, vefasız |
29965 |
inconsumable |
tüketilemez, sarf edilemez |
29966 |
incontestable |
tartışmasız, itiraz kabul etmez, su götürmez |
29967 |
incontinence |
nefsine hâkim olamayış, sidiğini tutamazlık |
29968 |
incontinency |
perhiz edemeyiş, iffetsizlik |
29969 |
incontinent |
çişini tutamayan |
29970 |
incontinently |
özünü tutamayarak, hemen, derhal |
29971 |
incontrovertible |
apaçık, kesin, tartışılmaz, su götürmez |
29972 |
inconvenience |
sıkıntı, rahatsızlık, sakınca, uygunsuzluk, zahmet olmak, işini zorlaştırmak, yük olmak |
29973 |
inconvenient |
rahatsız edici, sıkıcı, sıkıntı veren, uygun olmayan, uygunsuz, elverişsiz |
29974 |
inconvertibility |
konvertibl olmama, çevrilemezlik |
29975 |
inconvertible |
konvertibl olmayan, çevrilemeyen |
29976 |
incorporate |
birleştirmek, katmak, dahil etmek, içine almak, birleşmek, katılmak |
29977 |
incorporated bank |
anonim banka |
29978 |
incorporated company |
limitet şirket, anonim şirket |
29979 |
incorporated |
birleşmiş, anonim |
29980 |
incorporation |
birleştirme, birleşme, ortaklık, şirket |
29981 |
incorporator |
kurucu, müessis |
29982 |
incorporeal |
cisimsiz, manevi, maddi olmayan, tinsel |
29983 |
incorrect |
yanlış |
29984 |
incorrigibility |
yola gelmezlik, düzeltilemezlik |
29985 |
incorrigible |
adam olmaz, düzelmez |
29986 |
incorrodible |
aşınmaz, paslanmaz |
29987 |
incorruptibility |
dürüstlük, bozulmazlık, çürümezlik |
29988 |
incorruptible |
namuslu, dürüst, rüşvet yemez |
29989 |
incorruption |
rüşvet yememe, bozulmama |
29990 |
increase in length |
boy uzaması |
29991 |
increase in size |
büyüme |
29992 |
increase in volume |
hacim büyümesi |
29993 |
increase in wages |
vergin artışı |
29994 |
increase of capital |
sermaye artışı |
29995 |
increase of value |
değer artışı |
29996 |
increase |
artmak, çoğalmak, yükselmek, artırmak, çoğaltmak, artış |
29997 |
increased productivity |
artan verimlilik |
29998 |
increased |
artmış |
29999 |
increasing costs |
artan maliyetler |
30000 |
increasing |
artan, çoğalan |
30001 |
increasingly |
gittikçe |
30002 |
incredibility |
inanılmazlık |
30003 |
incredible |
inanılmaz, akıl almaz, harika, müthiş, süper |
30004 |
incredibly |
inanılmaz şekilde |
30005 |
incredulity |
inanmazlık, şüphecilik |
30006 |
incredulous |
kuşkulu, inanmadığını belirten |
30007 |
increment value tax |
değer artış vergisi |
30008 |
increment value |
artan değer |
30009 |
increment |
artma, artış, zam |
30010 |
incremental |
artışlı |
30011 |
incriminate |
suçlamak, suçlu çıkarmak, suçlu olduğunu göstermek |
30012 |
incriminating |
suçlayıcı |
30013 |
incrimination |
suçlama |
30014 |
incrust |
kabuk bağlamak |
30015 |
incrustation |
kabuk bağlama, kabuk, kazantaşı |
30016 |
incubate |
kuluçkaya yatmak, kuluçkaya yatırmak |
30017 |
incubating egg |
kuluçkalık yumurta |
30018 |
incubation period |
kuluçka dönemi |
30019 |
incubation |
kuluçkaya yatma |
30020 |
incubator |
kuluçka kılgası, erken doğan bebekleri yaşatma aygıtı, kuvöz |
30021 |
incubus |
karabasan, kâbus, sıkıntı |
30022 |
inculcate |
(with/in ile) kafasına sokmak, aşılamak |
30023 |
inculcation |
telkin |
30024 |
inculpate |
suçlamak |
30025 |
incumbent |
görev olarak yükletilmiş, zorunlu, üzerine vazife olan, boynunun borcu |
30026 |
incunabula |
bir şeyin başlangıç devirleri |
30027 |
incur debts |
borca girmek |
30028 |
incur expenses |
masrafa girmek |
30029 |
incur liabilities |
borca girmek |
30030 |
incur loses |
zarara uğramak |
30031 |
incur |
sebep olmak, doğurmak, özünü duçar etmek, -e uğramak, maruz kalmak, düşmek, girmek, yakalanmak |
30032 |
incurability |
tedavi edilemezlik, çaresizlik, devasızlık |
30033 |
incurable |
tedavi edilemez, çaresiz |
30034 |
incurious |
meraksız, kayıtsız |
30035 |
incursion |
akın, baskın |
30036 |
incurve |
eğmek |
30037 |
incus |
örssümüğü |
30038 |
indamine |
indamin |
30039 |
indebted |
borçlu, borçlu, minnettar, müteşekkir |
30040 |
indebtedness |
borçluluk, minnettarlık |
30041 |
indecency |
ahlaksızlık, hayasızlık |
30042 |
indecent assault |
zorla ırza geçme |
30043 |
indecent |
uygunsuz, yersiz, açık saçık, çirkin, edepsiz, kaba |
30044 |
indeciduous |
belirli mevsimlerde dökülmeyen |
30045 |
indecipherable |
çözülemez, okunamaz, anlaşılmaz |
30046 |
indecision |
kararsızlık |
30047 |
indecisive |
kesin olmayan, kesin bir sonuca bağlanmayan, belirsiz, ortada, kararsız |
30048 |
indecisiveness |
kararsızlık, kesin olmama |
30049 |
indeclinable |
çekim eki olmayan, çekimsiz |
30050 |
indecorous |
edebe aykırı, ayıp, yakışmaz, utandırıcı |
30051 |
indeed |
gerçekten, doğrudan, cidden, hakikaten |
30052 |
indefatigability |
yorulmazlık |
30053 |
indefatigable |
yorulmaz, usanmaz, yorulmak bilmez |
30054 |
indefeasible |
iptal edilemez, feshedilemez |
30055 |
indefectible |
çürümez, hatasız |
30056 |
indefensible |
savunulamaz, bağışlanamaz |
30057 |
indefinable |
anlatılamaz, tanımlanamaz, tarifsiz |
30058 |
indefinite adjective |
belgisiz sıfat |
30059 |
indefinite article |
belgisiz tanımlık |
30060 |
indefinite leave |
sınırsız izin |
30061 |
indefinite pronoun |
belgisiz zamir |
30062 |
indefinite |
belirsiz, sınırsız, sonsuz, sınırsız bir süre için, süresiz, mühletsiz |
30063 |
indefiniteness |
belirsizlik, bulanıklık, sınırsızlık, sayısızlık |
30064 |
indehiscent |
öz özüne açılmayan |
30065 |
indelibility |
silinmezlik, sabitlik |
30066 |
indelible pencil |
kopya kalemi |
30067 |
indelible |
silinmez, çıkmaz, sabit |
30068 |
indelicacy |
kabalık, terbiyesizlik, kaba davranış |
30069 |
indelicate |
kaba, inceliksiz |
30070 |
indemnification |
tazminat, taviz, telafi |
30071 |
indemnify |
zararını ödemek, tazmin etmek |
30072 |
indemnity |
ödence, tazminat |
30073 |
indene |
inden |
30074 |
indent |
çentmek, kertmek, (satır) içerden başlamak |
30075 |
indentation |
çentik, koy, körfez |
30076 |
indented |
senetli, sözleşmeli |
30077 |
indenter |
çentik açıcı aygıt, dişleyici |
30078 |
indenture |
sözleşme, senet |
30079 |
independence |
bağımsızlık |
30080 |
independent accountant |
bağımsız muhasebeci |
30081 |
independent audit |
bağımsız denetim |
30082 |
independent clause |
bağımsız cümlecik, bağımsız tümce |
30083 |
independent deputy |
bağımsız milletvekili |
30084 |
independent events |
bağımsız olaylar |
30085 |
independent variable |
bağımsız değişken |
30086 |
independent |
bağımsız |
30087 |
indescribable |
anlatılmaz, tanımlanamaz, betimlenemez, tarifsiz |
30088 |
indestructibility |
yıkılmazlık, tahrip edilemezlik |
30089 |
indestructible |
yıkılamaz, yok edilemez |
30090 |
indeterminable |
hallolunamaz |
30091 |
indeterminate |
kesin olmayan, belirsiz, ortada |
30092 |
indeterminateness |
belirsizlik |
30093 |
indetermination |
belirsizlik, kararsızlık |
30094 |
index error |
gösterge hatası |
30095 |
index file |
dizin dosyası, dizin kütüğü |
30096 |
index finger |
işaretparmağı |
30097 |
index linked bond |
endeksli tahvil |
30098 |
index of refraction |
kırılma indeksi |
30099 |
index |
dizin, fihrist, indeks, gösterge, indeksle göstermek, indeksini bulmak |
30100 |
indexation |
endeksleme |
30101 |
indexed pension |
endekslenmiş emekli maaşı |
30102 |
indexed |
dizinli |
30103 |
indexing language |
dizinleme dili |
30104 |
indexing |
dizinleme, indeksleme |
30105 |
indian corn |
mısır, darı |
30106 |
indican |
indikan |
30107 |
indicate |
göstermek, belirtisi olmak, göstergesi olmak, belirtmek, sinyal vermek |
30108 |
indicated horsepower |
nominal beygirgücü |
30109 |
indicating device |
gösterme tertibatı |
30110 |
indicating lamp |
işaret lambası, gösterge ışığı |
30111 |
indication |
belirti, iz, işaret |
30112 |
indicative abstract |
tanıtıcı özet, geniş özet |
30113 |
indicative mood |
bildirme kipi |
30114 |
indicative |
gösterici, belirtici |
30115 |
indicator chart |
gösterge çizelgesi |
30116 |
indicator tube |
gösterici tüp |
30117 |
indicator |
sinyal, ibre, gösterge |
30118 |
indices |
(ç.) (bkz.) index |
30119 |
indict |
suçlamak, itham etmek |
30120 |
indictable |
suçlanabilir |
30121 |
indictment |
suçlama, itham |
30122 |
indifference |
ilgisizlik, aldırışsızlık, kayıtsızlık |
30123 |
indifferent |
ilgisiz, aldırışsız, kayıtsız, şöyle böyle, orta, vasat |
30124 |
indigence |
fakirlik, fakirlik, yoksulluk |
30125 |
indigenous |
yerli |
30126 |
indigent |
yoksul, fakir |
30127 |
indigested |
iyice düşünülmemiş, düzensiz, hazmedilmemiş, kaba |
30128 |
indigestibility |
sindirilmezlik |
30129 |
indigestible |
hazmı güç, zor hazmedilen |
30130 |
indigestion |
sindirim güçlüğü |
30131 |
indignant |
kızgın, içerlemiş, dargın |
30132 |
indignation |
kızgınlık, dargınlık |
30133 |
indignity |
onur kırıcı/küçük düşürücü durum |
30134 |
indigo blue |
çivit rengi |
30135 |
indigo printing |
indigo baskı |
30136 |
indigo white |
indigo beyazı |
30137 |
indigo |
çivit, indigo |
30138 |
indigoid |
indigoit |
30139 |
indigotin |
indigotin |
30140 |
indirect address |
dolaylı adres |
30141 |
indirect control |
dolaylı denetim |
30142 |
indirect labour |
dolaylı işçilik |
30143 |
indirect lighting |
dolaylı ışıklandırma |
30144 |
indirect method |
dolaylı yöntem |
30145 |
indirect mortgage loan |
dolaylı ipotek kredisi |
30146 |
indirect object |
vasıtalı tamamlık, dolaylı tümleç |
30147 |
indirect speech |
dolaylı anlatım |
30148 |
indirect tax |
dolaylı vergi, vasıtalı vergi |
30149 |
indirect wave |
yansımış dalga, endirekt dalga |
30150 |
indirect |
direkt/doğrudan olmayan, dolaylı, dolambaçlı, imalı |
30151 |
indirectness |
dolaylılık |
30152 |
indiscernible |
ayırt edilemez, seçilemez, fark edilemez |
30153 |
indiscipline |
disiplinsizlik |
30154 |
indiscreet |
düşüncesiz, patavatsız, boşboğaz |
30155 |
indiscrete |
kısımlara bölünmemiş, toplu halde |
30156 |
indiscretion |
boşboğazlık, düşüncesizlik, patavatsızlık |
30157 |
indiscriminate |
rasgele, karışık, gelişigüzel, ayırım yapmayan, fark gözetmeyen |
30158 |
indiscriminately |
rasgele, fark gözetmeden |
30159 |
indiscrimination |
ayırt edememe, keyfilik |
30160 |
indispensable |
vazgeçilmez, gerekli, zorunlu, kaçınılmaz |
30161 |
indispose |
hasta etmek, keyfini kaçırmak, hevesini kırmak |
30162 |
indisposed |
hasta, rahatsız, keyifsiz, isteksiz, gönülsüz |
30163 |
indisposition |
rahatsızlık, keyifsizlik |
30164 |
indisputable |
tartışılmaz, kesin, su götürmez |
30165 |
indissolubility |
çözünmezlik, erimezlik, daimilik, süreklilik |
30166 |
indissoluble |
devamlı, sürekli, bozulmaz, ayrılmaz, sabit |
30167 |
indistinct |
hayal meyal, belli belirsiz |
30168 |
indistinctive |
ayırt edilemez |
30169 |
indistinctness |
belirsizlik |
30170 |
indistinguishable |
ayırt edilemez, seçilemez |
30171 |
indium |
indiyum |
30172 |
individual enterprise |
kişisel girişim |
30173 |
individual estate |
şahsi mal mülk |
30174 |
individual proprietor |
tek sahip |
30175 |
individual |
bireysel, kişisel, özel, tek, kişi, birey, insan |
30176 |
individualism |
bireycilik |
30177 |
individualist |
bireyci |
30178 |
individuality |
kişilik, bireylik, özellik |
30179 |
individualize |
bireyleştirmek, ayrı tutmak |
30180 |
individually |
ayrı olarak, teker teker |
30181 |
indivisibility |
bölünmezlik |
30182 |
indivisible |
bölünmeyen, bölünmez |
30183 |
indocile |
kontrolü güç, yumuşak başlı olmayan |
30184 |
indoctrinate |
(fikir) aşılamak, öğretmek, doldurmak |
30185 |
indoctrination |
beyin yıkama, doktrin |
30186 |
indole |
indol |
30187 |
indolence |
tembellik, uyuşukluk, üşengeçlik |
30188 |
indolent |
tembel, uyuşuk, üşengeç |
30189 |
indomitable |
yılmaz, boyun eğmez, inatçı |
30190 |
indoor antenna |
dahili anten, oda anteni |
30191 |
indoor |
ev içinde olan/yapılan |
30192 |
indoors |
ev içinde, ev içine |
30193 |
indophenol |
indofenol |
30194 |
indoxyl |
indoksil |
30195 |
indraft |
içeri çekme |
30196 |
indraught |
içeri çekme |
30197 |
indubitable |
kesin, kuşkulanılmaz, kuşkusuz, muhakkak |
30198 |
induce |
-e ikna etmek, kandırmak, -e neden olmak |
30199 |
induced current |
indüksiyon akımı |
30200 |
inducement |
kandırma, ikna, teşvik, neden, güdü |
30201 |
induct |
üyeliğe kabul etmek, askere almak |
30202 |
inductance coil |
endüktans bobini |
30203 |
inductance |
indüktans, endüktans |
30204 |
induction accelerator |
indüksiyon hızlandırıcı |
30205 |
induction coil |
indüksiyon bobini |
30206 |
induction current |
endüksiyon akımı |
30207 |
induction machine |
endüksiyon kılgası |
30208 |
induction motor |
endüksiyon kozgaltkası |
30209 |
induction pipe |
emme borusu, giriş borusu |
30210 |
induction |
tümevarım, göreve getirme |
30211 |
inductive circuit |
endüktif devre |
30212 |
inductive load |
endüktif yük |
30213 |
inductive |
tümevarımsal, endüktif, ilkel |
30214 |
inductor |
indüktör, endüktans bobini |
30215 |
indulge |
isteklerini yerine getirmek, şımartmak, yüz vermek, (yemek/içmek/vb.'de) aşırıya kaçmak, kaptırmak |
30216 |
indulgence |
göz yumma, hoşgörü, şımartma, şımartılma, düşkünlük, zevk |
30217 |
indulgent |
göz yuman, hoşgören |
30218 |
induline |
indulin |
30219 |
indurate |
sertleş(tir)mek, duygusuzlaş(tır)mak |
30220 |
induration |
katılaş(tır)ma, sağlamlaş(tır)ma, duygusuzlaşma |
30221 |
indusium |
kurtçuk kesesi |
30222 |
industrial accident |
iş kazası |
30223 |
industrial alcohol |
endüstriyel alkol |
30224 |
industrial bank |
sanayi bankası |
30225 |
industrial centre |
endüstri merkezi, sanayi merkezi |
30226 |
industrial chemistry |
endüstriyel kimya |
30227 |
industrial court |
sanayi mahkemesi |
30228 |
industrial district |
endüstri bölgesi |
30229 |
industrial engineer |
endüstri kıvcılığı |
30230 |
industrial engineering |
endüstri kıvcılığı |
30231 |
industrial enterprise |
sınai girişim |
30232 |
industrial estate |
sanayi bölgesi |
30233 |
industrial exhibition |
sanayi sergisi |
30234 |
industrial fuel |
endüstriyel yakıt |
30235 |
industrial property |
sınai mülkiyet |
30236 |
industrial revolution |
sanayi devrimi |
30237 |
industrial safety |
sanayide güvenlik |
30238 |
industrial services |
sınai hizmetler |
30239 |
industrial spying |
sanayi casusluğu |
30240 |
industrial waste water |
sanayi atık suyu |
30241 |
industrial waste |
endüstriyel atık |
30242 |
industrial |
endüstriyel, işleyimsel |
30243 |
industrialist |
sanayici, fabrikatör |
30244 |
industrialization |
sanayileşme, endüstrileşme |
30245 |
industrialize |
sanayileştirmek, sanayileşmek |
30246 |
industrious |
çalışkan |
30247 |
industry |
endüstri, sanayi, çalışkanlık, sıkı çalışma |
30248 |
indwell |
nüfuz etmek, ikamet etmek, oturmak |
30249 |
inebriate |
sarhoş etmek, ayyaş, sarhoş |
30250 |
inebriated |
sarhoş |
30251 |
inebriation |
sarhoş olma |
30252 |
inebriety |
sarhoşluk, ayyaşlık |
30253 |
inedibility |
yenmezlik |
30254 |
inedible |
(yiyecek) yenmez |
30255 |
inedited |
basılmamış, yayımlanmamış |
30256 |
ineffable |
anlatılmaz, tanımlanmaz, betimlenemez, tarifsiz |
30257 |
ineffaceable |
silinemez |
30258 |
ineffective |
etkisiz, sonuçsuz |
30259 |
ineffectively |
sonuç vermeden |
30260 |
ineffectiveness |
etkisizlik, verimsizlik, yetersizlik |
30261 |
ineffectual |
etkisiz, beceriksiz, faydasız, zayıf |
30262 |
inefficiency |
yetersizlik, etkisizlik, verimsizlik |
30263 |
inefficient |
etkisiz, yetersiz, verimsiz |
30264 |
inelastic |
esnemez, esnek olmayan |
30265 |
inelasticity |
esnek olmama, katı olma, dik olma |
30266 |
inelegance |
zarafetsizlik, çirkinlik |
30267 |
inelegant |
kaba, yontulmamış, inceliksiz, çirkin, kaba |
30268 |
inelegantly |
zarafetsiz olarak, çirkin olarak |
30269 |
ineligibility |
uygun olmama, hakkı olmama, seçilmezlik |
30270 |
ineligible |
uygun olmayan, seçilemez |
30271 |
ineluctable |
kaçınılmaz |
30272 |
inept |
beceriksiz, yeteneksiz, uygunsuz, yersiz, ahmakça |
30273 |
ineptitude |
beceriksizlik, ahmaklık |
30274 |
ineptness |
yersizlik, uygunsuzluk, anlamsızlık, toyluk |
30275 |
inequal |
eşit olmayan |
30276 |
inequality |
eşitsizlik, pürüzlülük |
30277 |
inequitable |
haksız, insafsız |
30278 |
inequity |
haksızlık, adaletsizlik, insafsızlık |
30279 |
ineradicable |
sökülemez, kökünden çıkarılamaz |
30280 |
inerasable |
silinmez, çıkmaz |
30281 |
inerrable |
hatasız |
30282 |
inerrancy |
yanılmazlık |
30283 |
inert gas |
soy gaz, atıl gaz |
30284 |
inert metal |
asal metal |
30285 |
inert |
hareketsiz, cansız, yavaş, tembel, uyuşuk |
30286 |
inertia |
atalet, süredurum, tembellik, uyuşukluk |
30287 |
inertness |
cansızlık, hareketsizlik |
30288 |
inescapable |
kaçınılamaz |
30289 |
inessential |
gereksiz, önemsiz, gereksiz/önemsiz şey |
30290 |
inessive |
içindelik yağdayı |
30291 |
inestimable |
hesaplanamaz, çok önemli |
30292 |
inevitability |
kaçınılamazlık, çaresizlik |
30293 |
inevitable |
kaçınılmaz, eksik olmaz, kaçmaz |
30294 |
inexact |
doğru olmayan, yanlış |
30295 |
inexactness |
hatalı olma, yanlışlık |
30296 |
inexcusable |
bağışlanamaz, hoşgörülemez, affedilemez |
30297 |
inexhaustible |
tükenmez, bitmez tükenmez |
30298 |
inexorability |
amansızlık, merhametsizlik |
30299 |
inexorable |
yılmaz, değişmez, direngen |
30300 |
inexpediency |
faydalı olmama, gereksizlik, yersizlik |
30301 |
inexpedient |
uygunsuz, amaca uymayan |
30302 |
inexpensive |
ucuz, erzan |
30303 |
inexpensively |
ucuza |
30304 |
inexperience |
tecrübesizlik, deneyimsizlik |
30305 |
inexperienced |
tecrübesiz, deneyimsiz |
30306 |
inexpert |
deneyimsiz, tecrübesiz, hünersiz, acemi, hantal |
30307 |
inexpiable |
affolunamaz |
30308 |
inexplicable |
anlatılması ve anlaşılması güç, açıklanamaz |
30309 |
inexplicit |
çapraşık, karışık, kesin olmayan |
30310 |
inexpressible |
(duygular) anlatılamaz, tanımlanamaz, sözcüklerle anlatılamayacak denli güçlü |
30311 |
inexpressive |
ifade etmeyen, ifadesiz, anlamsız, anlatımsız |
30312 |
inextenso |
enine boyuna, etraflıca |
30313 |
inextricable |
kaçılmaz, kaçınılmaz, ayrılmaz, çözülemez |
30314 |
infallibility |
yanılmazlık, aldanmazlık |
30315 |
infallible |
yanılmaz, şaşmaz |
30316 |
infamous |
alçak, rezil, ayıp, iğrenç |
30317 |
infamy |
rezalet, alçaklık |
30318 |
infancy |
bebeklik, çocukluk, başlangıç |
30319 |
infant industry |
bebek sanayi |
30320 |
infant |
küçük çocuk, bebek, çağa |
30321 |
infanticide |
çocuk öldürme |
30322 |
infantile |
çocukla ilgili, çocuksu, çocukça |
30323 |
infantilism |
gelişmemişlik |
30324 |
infantry officer |
piyade subayı |
30325 |
infantry |
piyade |
30326 |
infantryman |
piyade, yaya er |
30327 |
infatuate |
aklını çelmek |
30328 |
infatuated |
(with ile) sırılsıklam aşık, deli gibi aşık |
30329 |
infatuation |
delicesine aşık olma |
30330 |
infect |
(hastalık) bulaştırmak, geçirmek |
30331 |
infection |
hastalık, enfeksiyon, mikrop kapma, (hastalık) bulaşma, bulaştırma |
30332 |
infectious |
bulaşıcı, yolukucu, yukumlu, yukmalı |
30333 |
infelicitous |
talihsiz, mutsuz, hoşnutsuz, uygunsuz |
30334 |
infelicity |
talihsizlik, mutsuzluk, hoşnutsuzluk, uygunsuzluk |
30335 |
infer |
(from ile) sonucunu çıkarmak, anlamak |
30336 |
inference |
sonuç çıkarma, anlam çıkarma, çıkarım, sonuç |
30337 |
inferior |
(to ile) aşağı, alt, ikinci derecede, ast, aşağı derecede olan kimse, rütbe ve mevkice küçük kimse, ast |
30338 |
inferiority complex |
aşağılık duygusu |
30339 |
inferiority |
aşağılık, adilik, bayağılık |
30340 |
infernal machine |
suikast bombası |
30341 |
infernal |
berbat, rahatsız edici, sinir bozucu, cehennemi, şeytani |
30342 |
infernally |
şeytancasına, müthiş bir derecede |
30343 |
inferno |
cehenneme benzer yer/durum, cehennem |
30344 |
infertile |
kısır, verimsiz, çorak |
30345 |
infertility |
verimsizlik, çoraklık, bereketsizlik |
30346 |
infest |
(with ile) (fare/vb.) istila etmek, sarmak |
30347 |
infestation |
istila |
30348 |
infidel |
kafir, imansız |
30349 |
infidelity |
sadakatsizlik, aldatma |
30350 |
infield |
çiftlik evine yakın tarla |
30351 |
infighting |
rekabet, sürtüşme |
30352 |
infiltrate |
(in/into ile) içeri sızmak, süzülmek, girmek |
30353 |
infiltration |
süzme, süzülme |
30354 |
infinite line |
sonsuz hat |
30355 |
infinite set |
sonsuz küme |
30356 |
infinite space |
sonsuz uzay |
30357 |
infinite |
sonsuz, sınırsız |
30358 |
infinitesimal |
çok küçük |
30359 |
infinitive phrase |
mastar cümleciği |
30360 |
infinitive |
mastar, eylemlik |
30361 |
infinitude |
hudutsuzluk, sınırsızlık |
30362 |
infinity |
sonsuzluk |
30363 |
infirm |
(yaşlılıktan/vb.) güçsüz, zayıf, halsiz, dermansız |
30364 |
infirmary |
revir, hastane |
30365 |
infirmity |
bedensel ve zihinsel güçsüzlük, halsizlik |
30366 |
infix |
içek |
30367 |
inflame |
tutuşturmak, alevlendirmek |
30368 |
inflamed |
kızarmış ve kabarmış |
30369 |
inflammability |
kolayca tutuşma, yanabilme, ateş alma |
30370 |
inflammable liquid |
parlayabilir sıvı, yanıcı sıvı |
30371 |
inflammable matter |
yanıcı madde |
30372 |
inflammable |
tutuşur, yanar, yanıcı |
30373 |
inflammation |
iltihap, yangı |
30374 |
inflammatory |
tahrik eden, alevlendiren, kışkırtıcı |
30375 |
inflatable |
şişirilebilir, şişme |
30376 |
inflate |
şişirmek, şişmek |
30377 |
inflated |
şişik, şişmiş, kibirli |
30378 |
inflation rate |
enflasyon oranı |
30379 |
inflation |
enflasyon, pul bolluğu, şişme, şişkinlik |
30380 |
inflationary gap |
enflasyonist açık |
30381 |
inflationary period |
enflasyon süreci |
30382 |
inflationary |
enflasyonla ilgili |
30383 |
inflationist |
enflasyon yanlısı |
30384 |
inflect |
çekmek, kullanıma göre sözcüğün biçimini değiştirmek |
30385 |
inflection point |
bükülme çekidi |
30386 |
inflection |
bükün |
30387 |
inflectional |
bükünlü |
30388 |
inflexibility |
eğilmezlik, azim, kararlılık, sertlik |
30389 |
inflexible |
eğilmez, bükülmez, değişmez, inatçı, kararlı |
30390 |
inflexibly |
eğilmez |
30391 |
inflexion |
bükülme, eğilme |
30392 |
inflexional |
çekime ait |
30393 |
inflict |
(on/upon ile) zorlamak, zorla kabul ettirmek, yamamak, yüklemek |
30394 |
infliction |
eziyet, ceza, zorlama |
30395 |
inflorescence |
çiçek açma |
30396 |
inflow of foreign currency |
döviz akışı |
30397 |
inflow |
içeriye akış |
30398 |
influence |
etki, nüfuz, sözü geçerlik, torpil, etkili/nüfuzlu kimse, sözü geçen kimse, etkilemek |
30399 |
influential |
güçlü, etkili |
30400 |
influenza |
grip |
30401 |
influx |
istila, akın, üşüşme, içeriye akma |
30402 |
info |
bilgi, haber |
30403 |
inform |
haberdar etmek, bildirmek, bilgi vermek, (against/on/upon ile) ihbar etmek |
30404 |
informal education |
örgün öğretim |
30405 |
informal |
resmi olmayan, gayri resmi, teklifsiz, gündelik |
30406 |
informality |
teklifsizlik, merasimsizlik |
30407 |
informally |
teklifsizce |
30408 |
informant |
haber/bilgi veren kimse |
30409 |
informatics |
bilişim |
30410 |
information bits |
bilgi bitleri |
30411 |
information channel |
bilgi arnası |
30412 |
information desk |
danışma |
30413 |
information network |
bilişim ağı |
30414 |
information processing center |
bilgi işlem merkezi |
30415 |
information security |
bilgi güvenliği |
30416 |
information service |
bilişim hizmeti |
30417 |
information system |
bilişim jüyesi |
30418 |
information |
bilgi, haber, danışma |
30419 |
informational |
bilgi niteliğinde |
30420 |
informative |
bilgi verici, aydınlatıcı |
30421 |
informed |
bilgili, haberdar |
30422 |
informer |
gammaz, muhbir |
30423 |
infra |
aşağıya, aşağıda, ileride |
30424 |
infrablack |
siyah altı |
30425 |
infraction |
ihlal, uymama, suç, kuralları bozma |
30426 |
infrared detection |
kızılötesi detektörü |
30427 |
infrared |
kızıl ötesi |
30428 |
infrasonic |
subsonik, enfrasonik, sesaltı |
30429 |
infrastructural |
altyapısal |
30430 |
infrastructure |
altyapı jüyesi |
30431 |
infrequency |
seyreklik |
30432 |
infrequent |
seyrek, sık gerçekleşmeyen, nadir |
30433 |
infringe |
(hakkını) çiğnemek, bozmak, ihlal etmek |
30434 |
infringement |
tecavüz, ihlal, sakatlama, bozma |
30435 |
infundibular |
huni şeklinde |
30436 |
infuriate |
çileden çıkarmak |
30437 |
infuse |
demlemek, aşılamak |
30438 |
infusible |
erimez, kaynaşmaz, eritilmez, birleştirilemez |
30439 |
infusion pump |
şeker hastaları için insülin pompası |
30440 |
infusion |
içine dökme, demleme, damara zerk etme |
30441 |
infusorian |
ufak ve tek hücreli döngül |
30442 |
ing |
hal ortacı soneki, hal ulaç soneki |
30443 |
ingate |
döküm deliği |
30444 |
ingathering |
hasatı toplama, hasat, mahsul |
30445 |
ingeminate |
tekrarlamak |
30446 |
ingenious |
becerikli, usta, ustaca yapılmış |
30447 |
ingenue |
saf kız, saf kız rolü |
30448 |
ingenuity |
zekâ, ustalık beceri |
30449 |
ingenuous |
saf, toy, deneyimsiz |
30450 |
ingenuously |
açık yüreklilikle, samimi olarak |
30451 |
ingenuousness |
maharet, sadedillik |
30452 |
ingest |
yemek, yutmak |
30453 |
ingestion |
yeme, mideye indirme |
30454 |
inglorious |
utandırıcı, ayıp, onursuz, gösterişsiz, mütevazı |
30455 |
ingoing |
içeriye giren, memuriyete başlayan |
30456 |
ingot crane |
kütük vinci |
30457 |
ingot |
külçe |
30458 |
ingrain dyestuff |
inkişaf boyası, diazo boyası |
30459 |
ingrain |
kökleştirmek, ham iken boyamak |
30460 |
ingrained |
kökleşmiş, yerleşmiş |
30461 |
ingrate |
nankör kimse |
30462 |
ingratiate oneself with sb |
-e yağ çekmek, yağcılık etmek |
30463 |
ingratiate |
-e yağ çekmek, yağcılık etmek |
30464 |
ingratitude |
nankörlük |
30465 |
ingredient |
karışımı oluşturan madde |
30466 |
ingress |
girme, giriş hakkı, giriş |
30467 |
ingrown |
içine batmış, kökleşmiş |
30468 |
inguinal |
kasığa ait |
30469 |
ingurgitate |
oburca yiyip içmek, tıkınmak |
30470 |
inhabit |
-de yaşamak, oturmak |
30471 |
inhabitable |
oturulabilir, yaşanabilir |
30472 |
inhabitancy |
ikamet |
30473 |
inhabitant |
sakin, oturan |
30474 |
inhabited place |
mesk-n mahal |
30475 |
inhalation |
nefes alma, teneffüs |
30476 |
inhale |
içine çekmek |
30477 |
inhaler |
soluk aldırma cihazı |
30478 |
inharmonious |
ahenksiz, uyumsuz, uygunsuz |
30479 |
inhere |
bir şeye bağlı olmak |
30480 |
inherent storage |
kalıtımsal bellek |
30481 |
inherent vice |
malın kendi kusuru |
30482 |
inherent |
doğasında olan, doğal |
30483 |
inherit |
miras olarak almak |
30484 |
inheritable |
babadan oğula geçebilir |
30485 |
inheritance tax |
veraset vergisi, intikal vergisi |
30486 |
inheritance |
kalıt, miras |
30487 |
inherited |
miras yoluyla kalmış |
30488 |
inheritor |
varis, mirasçı |
30489 |
inhibit |
tutmak, dizginlemek, engellemek |
30490 |
inhibited |
çekingen, utangaç |
30491 |
inhibition |
çekingenlik, utangaçlık |
30492 |
inhibitive |
yasaklayıcı, önleyici |
30493 |
inhibitor |
yavaşlatıcı, inhibitör |
30494 |
inhibitory |
engelleyici, baskı altında tutulan, yasak edici |
30495 |
inhospitable |
konuk sevmez |
30496 |
inhuman |
acımasız, gaddar |
30497 |
inhumane |
insafsız, acımasız, kaba, insanlık dışı |
30498 |
inhumanity |
insanlık dışı davranış, acımasızlık |
30499 |
inhume |
gömmek, defnetmek |
30500 |
inimical |
düşman, muhalif, aleyhtar |
30501 |
inimitable |
eşsiz, taklit edilemez |
30502 |
iniquitous |
adaletsiz, kötü |
30503 |
iniquity |
haksızlık, adaletsizlik, kötülük, günah |
30504 |
initial advertising |
tanıtım reklamı |
30505 |
initial approach |
ilk yaklaşma |
30506 |
initial capital |
başlangıç sermayesi |
30507 |
initial condition |
başlangıç koşulu |
30508 |
initial expenses |
kuruluş giderleri, işe başlama giderleri |
30509 |
initial material |
ana madde |
30510 |
initial orders |
başlangıç komutları |
30511 |
initial point |
başlangıç çekidi |
30512 |
initial position |
başlangıç konumu |
30513 |
initial salary |
ilk maaş |
30514 |
initial speed |
başlangıç hızı, ilk hız |
30515 |
initial state |
başlangıç yağdayı, ilk hal |
30516 |
initial value |
ilk değer |
30517 |
initial velocity |
ilk hız |
30518 |
initial |
ilk, önceki, ilk harf, parafe etmek |
30519 |
initialization |
başlangıç durumuna getirme, başlatma |
30520 |
initialize |
başlangıç durumuna getirmek, başlatmak |
30521 |
initially |
başlangıçta, baştan, önceden, ilkin, önce |
30522 |
initiate |
başlamak, başlatmak, (into ile) (dernek/kulüp/vb.'ne) almak, kabul etmek |
30523 |
initiation |
başlatma, ilk adımını atma, girme |
30524 |
initiative |
ilk adım, başlangıç, insiyatif, başkalarının yardımı olmadan karar verme yeteneği |
30525 |
initiator |
başlatan kimse |
30526 |
initiatory |
tanıtıcı, başlatan |
30527 |
inject |
iğne yapmak, zerketmek, enjekte etmek |
30528 |
injection cock |
püskürtme musluğu |
30529 |
injection engine |
enjeksiyon kozgaltkası |
30530 |
injection fuel |
püskürtme yakıt |
30531 |
injection nozzle |
enjektör memesi, püskürtme memesi |
30532 |
injection pump |
enjeksiyon pompası |
30533 |
injection syringe |
enjektör, şırınga |
30534 |
injection |
iğne, enjeksiyon |
30535 |
injector needle |
enjektör iğnesi, püskürteç iğnesi |
30536 |
injector |
enjektör, püskürteç |
30537 |
injudicious |
(davranış) düşüncesiz, mantıksız |
30538 |
injun |
kızılderili |
30539 |
injunction |
emir, karar, resmi emir |
30540 |
injure |
incitmek, yaralamak, zarar vermek, incitmek |
30541 |
injured |
yaralı |
30542 |
injurious |
zararlı, muzır |
30543 |
injury to person |
kişiye zarar |
30544 |
injury to property |
mala zarar |
30545 |
injury |
hasar, zarar, ziyan |
30546 |
injustice |
haksızlık, adaletsizlik |
30547 |
ink pad |
ıstampa |
30548 |
ink |
mürekkep |
30549 |
inkhorn |
boynuz hokka |
30550 |
inkling |
seziş, kuşku |
30551 |
inkwell |
gömülü hokka |
30552 |
inky |
mürekkep gibi, mürekkepli, kapkara |
30553 |
inky-dinky |
küçük projektör, küçük ışıldak |
30554 |
inlaid |
(with ile) kakma, işlemeli |
30555 |
inland bill |
ülke içi poliçe |
30556 |
inland duty |
dahili vergi |
30557 |
inland mail |
yurtiçi posta |
30558 |
inland navigation |
yurtiçi seyrüsefer |
30559 |
inland port |
iç liman |
30560 |
inland produce |
yerli ürün |
30561 |
inland sea |
kapalı deniz, içdeniz |
30562 |
inland tariff |
yurtiçi gümrük tarifesi |
30563 |
inland waters |
iç sular |
30564 |
inland waterways |
iç sular |
30565 |
inland |
ülkenin iç kısmında olan, iç, ülkenin iç bölgelerine doğru, içerilerde |
30566 |
inlaws |
evlenme yoluyla akrabalık |
30567 |
inlay |
kakma, kakma işi |
30568 |
inlet pipe |
giriş borusu, emme borusu |
30569 |
inlet |
körfezcik, koy, giriş, ağız |
30570 |
inly |
içten, yürekten |
30571 |
inmate |
(hastane/hapishane/vb.'de) oda arkadaşı |
30572 |
inmost |
bkz.innermost |
30573 |
inn |
han, otel, konakçı |
30574 |
innards |
iç kılganlar, mide ve bağırsaklar |
30575 |
innate |
(nitelik) doğuştan |
30576 |
inner bark |
iç kabuk |
30577 |
inner dimeter |
iç çap |
30578 |
inner ear |
içkulak |
30579 |
inner keel |
iç omurga |
30580 |
inner layer |
iç katman, iç tabaka |
30581 |
inner nucleus |
iç çekirdek |
30582 |
inner port |
iç liman |
30583 |
inner surface |
iç yüzey |
30584 |
inner synchromesh disk |
iç senkromeç disk |
30585 |
inner tube |
şambriyel, içlastik |
30586 |
inner |
iç, içerdeki, merkeze en yakın, iç |
30587 |
innermost |
en içerdeki, en içteki |
30588 |
innervate |
sinir jüyesine bağlamak |
30589 |
innervation |
sinir jüyesine bağlama |
30590 |
innings |
sıra |
30591 |
innkeeper |
hancı |
30592 |
innocence |
suçsuzluk, günahsızlık, cahillik, cehalet |
30593 |
innocent |
masum, suçsuz, zararsız, saf, temiz kalpli |
30594 |
innocuous |
zararsız, incitmeyen |
30595 |
innominate bone |
kalça sümüğü |
30596 |
innominate |
adsız, isimsiz |
30597 |
innovate |
yenilik getirmek, değişiklik yapmak |
30598 |
innovation |
yenilik, buluş |
30599 |
innovator |
yenilikçi |
30600 |
innuendo |
sezindirme, ima, dokundurma, kinaye |
30601 |
innumerable |
sayısız |
30602 |
inobservance |
dikkatsizlik |
30603 |
inoculate |
(with/against ile) aşılamak |
30604 |
inoculation gun |
aşı tabancası |
30605 |
inoculation |
aşı, peyvent, calak, aşılama |
30606 |
inodorous |
kokusuz |
30607 |
inoffensive |
zararsız, incitmeyen |
30608 |
inoffensiveness |
zararsızlık |
30609 |
inofficial |
resmi olmayan |
30610 |
inoperable |
ameliyat yapılamaz |
30611 |
inoperative account |
geçersiz hesap |
30612 |
inoperative |
geçersiz, hükümsüz, işlemez |
30613 |
inopportune |
zamansız, sırasız, yersiz, uygunsuz, mevsimsiz |
30614 |
inordinate |
aşırı, gereğinden çok |
30615 |
inorganic chemistry |
anorganik kimya |
30616 |
inorganic compound |
anorganik bileşik |
30617 |
inorganic soil |
inorganik toprak |
30618 |
inorganic |
inorganik |
30619 |
inosculate |
bir araya gelip birleşmek, bitiştirmek |
30620 |
inositol |
inositol |
30621 |
inpatient |
hastanede tedavi gören hasta |
30622 |
inpayment |
ödeme, tediye |
30623 |
inphase |
eş fazlı |
30624 |
inpouring |
içe akan |
30625 |
input data |
girdi bilgisi, giriş bilgisi |
30626 |
input device |
girdi aygıtı |
30627 |
input level |
giriş düzeyi |
30628 |
input process |
girdi işlemi |
30629 |
input program |
girdi bağdarlaması |
30630 |
input record |
girdi kaydı |
30631 |
input |
girdi, giriş |
30632 |
input-output |
girdi-çıktı |
30633 |
inquest |
soruşturma, istintak |
30634 |
inquietude |
endişe, merak |
30635 |
inquire about (a thing) |
birisi hakkında bilgi edinmek |
30636 |
inquire after (a person) |
birinin hatırını sormak |
30637 |
inquire |
sormak, bilgi almak, sorup öğrenmek, araştırmak |
30638 |
inquiring |
araştırıcı, öğrenmek isteyen, meraklı |
30639 |
inquiry |
soruşturma, araştırma |
30640 |
inquisition |
sorgu, sorgulama |
30641 |
inquisitive |
başkalarının işleriyle ilgilenen, meraklı |
30642 |
inquisitiveness |
çok soru sorma, meraklılık |
30643 |
inquisitor |
engizisyon memuru, tahkikat memuru |
30644 |
inroads |
akın, baskın, engelleme, gedik |
30645 |
inrush |
ani degaj, birden boşalma, içeriye hücum |
30646 |
insalubrious |
sağlığa dokunan, sağlıksız |
30647 |
insalubrity |
sağlığa aykırılık |
30648 |
insane asylum |
akıl hastanesi |
30649 |
insane |
deli, çılgın |
30650 |
insanitary |
sağlığa zararlı, sağlıksız |
30651 |
insanity |
delilik, çılgınlık, aptallık |
30652 |
insatiable |
doymak bilmez, açgözlü, obur, pisboğaz |
30653 |
insatiableness |
aç gözlülük |
30654 |
insatiate |
doymaz, giderilemez, tatmin edilemez |
30655 |
inscribe |
yazmak |
30656 |
inscription |
kitabe, yazıt |
30657 |
inscriptive |
yazılı, kayıtlı |
30658 |
inscrutable |
anlaşılmaz, esrarengiz, gizemli |
30659 |
insect eater |
böcekçil |
30660 |
insect pests |
zararlı haşarat |
30661 |
insect |
böcek |
30662 |
insecticide |
böcek öldürücü ilaç, böcek zehiri |
30663 |
insectivore |
böcekçil döngül, böcek yiyen döngül |
30664 |
insectivorous |
böcekçil, böcek yiyen |
30665 |
insecure |
özüne güveni olmayan, güvensiz, endişeli, emniyetsiz, güvenilmez, sakat |
30666 |
inseminate |
tohum ekmek, döllemek |
30667 |
insemination |
tohumlama, tohum ekme, dölleme, döllenme |
30668 |
insensate |
hissiz, duygusuz, çılgınca |
30669 |
insensibility |
duygusuzluk, hissizlik |
30670 |
insensible |
bilinçsiz, baygın, bilgisiz, habersiz |
30671 |
insensitive |
duygusuz, anlayışsız, duyarsız, etkilenmeyen |
30672 |
insensitiveness |
duygusuzluk, hissetmezlik |
30673 |
insentient |
hissiz, cansız |
30674 |
inseparable |
ayrılmaz, bağlı, yapışık |
30675 |
insert |
sokmak, içine koymak |
30676 |
insertion |
ekleme, eklenen şey |
30677 |
inset |
ilave, ek, bir şeyin ortasına ek koymak |
30678 |
inshore |
kıyıya, sahile (doğru) |
30679 |
inside diameter |
iç çap |
30680 |
inside left |
soliç |
30681 |
inside out |
tersyüz |
30682 |
inside right |
sağiç |
30683 |
inside wall |
iç duvarı |
30684 |
inside |
iç, iç kısım, ç, mide, iç, içteki, iç, gizli, içerde, içeriye, kodeste, içerde, içerisine, içerisinde, içine, içinde |
30685 |
insider |
kendisine özel bilgiler ve ayrıcalık tanıyan bir türkümün üyesi |
30686 |
insides |
karın ve bağırsaklar |
30687 |
insidious |
sinsi, gizlice zarar veren |
30688 |
insidiousness |
sinsilik |
30689 |
insight |
kavrama, kavrayış, anlayış |
30690 |
insignia |
nişanlar, rütbeler |
30691 |
insignificance |
önemsizlik, ehemmiyetsizlik |
30692 |
insignificancy |
önemsizlik, değersizlik |
30693 |
insignificant |
değersiz, önemsiz, meyde |
30694 |
insincere |
içtenliksiz, samimiyetsiz, ikiyüzlü |
30695 |
insincerity |
samimiyetsizlik, vefasızlık |
30696 |
insinuate |
üstü kapalı söylemek, ima etmek, anıştırmak |
30697 |
insinuation |
ima, kinaye, dolaylı söz, anıştırma |
30698 |
insipid |
tatsız, yavan, lezzetsiz, sönük |
30699 |
insipidity |
sönüklük, yavanlık |
30700 |
insipidness |
sönüklük |
30701 |
insist |
(on/upon ile) ısrar etmek, dayatmak |
30702 |
insistence |
ısrar, ısrarlılık |
30703 |
insistency |
ısrar, zorlama, ayak direme, kararlılık |
30704 |
insistent |
ısrarlı, ısrarlı, sürekli |
30705 |
insobriety |
ayyaşlık |
30706 |
insofar as |
-diğince, -diği kadar |
30707 |
insolate |
güneşe maruz bırakmak, güneşlendirmek |
30708 |
insolation |
güneşleme, güneşe tutma, güneşe serme |
30709 |
insole |
ayakkabı astarı, keçe |
30710 |
insolence |
saygısızlık, arsızlık, küstahlık, hakaret |
30711 |
insolent |
saygısız, terbiyesiz, kaba |
30712 |
insolubility |
çözünmezlik, erimezlik, katışmazlık |
30713 |
insoluble in water |
suda çözünmez |
30714 |
insoluble |
çözünmez, erimez, içinden çıkılmaz, çözülemez |
30715 |
insolvable |
(Aİ) bkz.insoluble |
30716 |
insolvency |
iflas, ödeme güçsüzlüğü, batma |
30717 |
insolvent |
borcunu ödeyemeyen, müflis |
30718 |
insomnia |
uykusuzluk, uyuyamama |
30719 |
insomniac |
uykusuz, uyuyamayan |
30720 |
insomuch as |
o kadarki, hatta |
30721 |
insomuch that |
o kadarki, hatta |
30722 |
insomuch |
o derece, o kadar |
30723 |
insouciance |
aldırmazlık, dikkatsizlik, ilgisizlik |
30724 |
insouciant |
ilgisiz, kaygısız, tasasız, aldırmaz, dikkatsiz |
30725 |
inspan |
arabaya koşmak, öküzü arabaya koşmak |
30726 |
inspect |
denetlemek, incelemek, gözden geçirmek, yoklamak |
30727 |
inspection hole |
kontrol deliği |
30728 |
inspection report |
kontrol raporu, muayene raporu |
30729 |
inspection |
denetim, yoklama |
30730 |
inspector |
müfettiş, sakçı komiseri |
30731 |
inspectorate |
teftiş kurulu, denetim kurulu |
30732 |
inspiraional |
ilham verici |
30733 |
inspiration |
esin, ilham, ilham kaynağı, parlak fikir |
30734 |
inspiratory |
soluk almaya ait |
30735 |
inspire |
esinlemek, ilham vermek, (with/in ile) -de ...uyandırmak, ile doldurmak |
30736 |
inspirit |
canlandırmak, gayret vermek |
30737 |
inspissate |
koyulaştırmak, yoğunlaştırmak |
30738 |
inspring |
ilham verici |
30739 |
instability |
kararsızlık, değişkenlik |
30740 |
instable |
kararsız, istikrarsız |
30741 |
install |
(aygıt) döşemek, hazırlamak, düzenlemek, kurmak, yerleştirmek |
30742 |
installation date |
kurulma tarihi |
30743 |
installation time |
kuruluş süresi |
30744 |
installation |
tesisat, donanım, cihaz, kurgu, kuraştırma, yerleştirme |
30745 |
installment selling |
taksitli satış |
30746 |
installment |
bkz.instalment |
30747 |
instalment credit |
tüketici kredisi |
30748 |
instalment plan |
taksit usulü |
30749 |
instalment sale |
taksitle satış |
30750 |
instalment |
taksit, (oyun/kitap/vb.) kısım, bölüm |
30751 |
instance |
örnek |
30752 |
instant coffee |
neskafe |
30753 |
instant |
an, dakika, hemen olan, acil, (yiyecek/vb.) çabuk ve kolay hazırlanabilen |
30754 |
instantaneous water heater |
çabuk su ısıtıcısı |
30755 |
instantaneous |
anlık, bir anda olan |
30756 |
instantaneously |
hemen, derhal, birden, hiç beklemeden |
30757 |
instanter |
derhal, birdenbire |
30758 |
instantly |
hemen, anında |
30759 |
instar |
iki deri dökme zamanı arasındaki gelişim evresi |
30760 |
instate |
işe yerleştirmek, işe sokmak |
30761 |
instauration |
yenileme, tazeleme |
30762 |
instead of |
yerine, (önek) -in yerine, ivazına |
30763 |
instead |
onun yerine, ivazına |
30764 |
instep |
ayağın üst kısmı |
30765 |
instigate |
başlatmak, önayak olmak, teşvik etmek, kışkırtmak |
30766 |
instigation |
teşvik, öneri, uyarı |
30767 |
instigator |
kışkırtıcı kimse, fitneci, elebaşı |
30768 |
instil |
(in/into ile) (fikir) aşılamak, öğretmek |
30769 |
instill |
bkz.instil |
30770 |
instinct |
içgüdü |
30771 |
instinctive |
içgüdüsel |
30772 |
instinctively |
içgüdüsel olarak |
30773 |
institute an inquiry |
soruşturma açmak |
30774 |
institute |
enstitü, kurum, kurmak |
30775 |
institution |
kurum, kuruluş, dernek, yerleşmiş gelenek, kurum, yerleşmiş yasa, kurma |
30776 |
institutional economics |
kurumsal iktisat |
30777 |
institutional investors |
kurumsal yatırımcılar |
30778 |
institutional |
kurumsal |
30779 |
institutionalize |
kurumlaştırmak, müesseseleştirmek |
30780 |
instruct |
bilgi vermek, öğretmek, talimat vermek, emretmek |
30781 |
instruction book |
talimat kitabı, tarifname |
30782 |
instruction word |
komut sözcüğü |
30783 |
instruction |
öğretim, talimat, yönerge, tarifname |
30784 |
instructions |
talimat, yönerge, direktif, emir |
30785 |
instructive |
öğretici |
30786 |
instructor |
talimci, eğitmen, muallim, öğretmen, rehber |
30787 |
instrument board |
alet kestesi, gösterge kestesi |
30788 |
instrument flying |
aletli uçuş |
30789 |
instrument landing |
aletli iniş |
30790 |
instrument panel |
alet kestesi, gösterge kestesi |
30791 |
instrument |
aygıt, alet, çalgı |
30792 |
instrumental error |
alet hatası |
30793 |
instrumental |
(in ile) yardımcı, aracı olan, enstrümantal |
30794 |
instrumentalist |
çalgıcı |
30795 |
instrumentality |
vasıta olma, aracı olma |
30796 |
instruments |
ameliyat aletleri |
30797 |
insubordinate |
baş kaldıran, itaatsiz, asi, kafa tutan |
30798 |
insubordination |
baş kaldırma, asilik, itaatsizlik |
30799 |
insubstantial |
güçsüz, zayıf, kuvvetsiz, yetersiz |
30800 |
insufferable |
(davranış) katlanılmaz, çekilmez |
30801 |
insufficiency |
yetersizlik, eksiklik, yetmezlik |
30802 |
insufficient |
yetersiz, eksik |
30803 |
insufflate |
içine üflemek, hava vermek |
30804 |
insufflation |
içine üfleme, hava verme, üfleme |
30805 |
insufflator |
püskürteç |
30806 |
insulant |
yalıtkan madde |
30807 |
insular |
dar görüşlü |
30808 |
insularity |
adalı olma, tecrit, ayırma, dar görüşlülük |
30809 |
insulate |
(from/against ile) izole etmek, yalıtmak, ayırmak, ayrı tutmak, korumak |
30810 |
insulated |
yalıtılmış, yalıtık |
30811 |
insulating compound |
yalıtkan madde, izolan madde |
30812 |
insulating joint |
yalıtım contası, izolasyon contası |
30813 |
insulating material |
yalıtım malzemesi |
30814 |
insulating plate |
yalıtım plakası, izolasyon plakası |
30815 |
insulating switch |
izolasyon şalteri, ayırıcı şalter |
30816 |
insulating tape |
izole bant |
30817 |
insulating |
yalıtkan, yalıtım |
30818 |
insulation |
tecrit, yalıtım, izolasyon, izolasyon maddesi |
30819 |
insulator |
izolatör, yalıtkan |
30820 |
insulin |
ensülin |
30821 |
insult |
aşağılamak, hakaret etmek, hakaret |
30822 |
insulting |
küçümseyici, aşağılayıcı |
30823 |
insuperable |
aşılması güç, zorlu |
30824 |
insupportable |
çekilmez, katlanılmaz, haksız, tahammül edilemez |
30825 |
insurance agent |
sigorta acentası |
30826 |
insurance broker |
sigorta simsarı, sigorta tellalı |
30827 |
insurance company |
sigorta şirketi |
30828 |
insurance contract |
sigorta sözleşmesi, sigorta mukavelesi |
30829 |
insurance cover |
sigortanın kuvertürü |
30830 |
insurance demand |
sigorta talebi |
30831 |
insurance expert |
sigorta eksperi |
30832 |
insurance money |
sigorta bedeli, sigorta tazminatı |
30833 |
insurance policy |
sigorta poliçesi |
30834 |
insurance premium |
sigorta primi |
30835 |
insurance value |
sigorta değeri |
30836 |
insurance |
sigorta, sigortacılık, sigorta, sigorta pulu, (against ile) korunma |
30837 |
insure |
sigorta ettirmek, garantilemek, sağlama almak |
30838 |
insured person |
sigortalı kimse |
30839 |
insured |
sigortalı, garantili |
30840 |
insurer |
sigortacı |
30841 |
insurgence |
ayaklanma |
30842 |
insurgency |
isyan |
30843 |
insurgent |
asi, başkaldıran, ayaklanan, kozgalancı |
30844 |
insurmountable |
çok büyük, çok güç, yenilemez, başa çıkılmaz |
30845 |
insurrection |
isyan, ayaklanma |
30846 |
insurrectist |
isyan taraftarı |
30847 |
insusceptibility |
duygusuzluk, hissizlik |
30848 |
insusceptible |
duygusuz, hissiz |
30849 |
intact |
bozulmamış, tam, bütün |
30850 |
intaglio |
oyma |
30851 |
intake of food |
alınan yiyecek miktarı |
30852 |
intake valve |
emme supabı |
30853 |
intake |
içeri alınan miktar ya da sayı, giriş |
30854 |
intangibility |
dokunulmazlık |
30855 |
intangible |
fiziksel varlığı olmayan, elle tutulamaz, görülemez, duyumsanabilir |
30856 |
intarsia |
kakmacılık |
30857 |
integer |
tam sayı |
30858 |
integral calculus |
integral hesabı, tümlev hesabı |
30859 |
integral equation |
integralli denklem, tümlevli denklem |
30860 |
integral |
gerekli, önemli, entegral, tümlev, bitev |
30861 |
integrand |
integrand, tümlevlenen |
30862 |
integrant |
tamamlayıcı |
30863 |
integrate |
(with/into ile) bütünleşmek, kaynaşmak, katmak, kaynaştırmak |
30864 |
integrated circuit |
tümleşik devre, entegre devre |
30865 |
integrated |
bütünleşmiş |
30866 |
integration |
bütünleşme, entegrasyon, tamamlama |
30867 |
integrator |
integratör, toplayıcı |
30868 |
integrity |
güvenilirlik, doğruluk, dürüstlük, bütünlük, tamlık |
30869 |
integument |
kabuk, deri, zar |
30870 |
integumentary |
kabuktan oluşan, deriden oluşan |
30871 |
intellect |
akıl, zihin |
30872 |
intellectual |
akli, zihinsel, anlıksal, akıllı, zeki, aydın, entelektüel |
30873 |
intellectuality |
zihinsel yetenek, aydın olma |
30874 |
intelligence department office |
haberalma dairesi |
30875 |
intelligence department |
istihbarat servisi, ranseyman servisi |
30876 |
intelligence quotient |
zekâ bölümü |
30877 |
intelligence test |
zekâ testi |
30878 |
intelligence |
zekâ, akıl, istihbarat, haber alma |
30879 |
intelligent |
zeki, akıllı |
30880 |
intelligently |
akıllıca |
30881 |
intelligentsia |
aydınlar |
30882 |
intelligible |
anlaşılabilir, açık, net |
30883 |
intellingibility |
anlaşılabilme |
30884 |
intemperance |
aşırılık, taşkınlık, ifrat, ölçüsüzlük |
30885 |
intemperate |
şiddetli, sert, bozuk, aşırı, ayyaş, taşkın |
30886 |
intend |
tasarlamak, niyet etmek, planlamak, (...için) olmak |
30887 |
intendant |
idareci, müdür, müfettiş |
30888 |
intended |
tasarlanmış, amaçlanmış, müstakbel, nişanlı (erkek veya kız) |
30889 |
intense colour |
koyu renk |
30890 |
intense light |
kuvvetli ışık |
30891 |
intense |
şiddetli, güçlü, heyecanlı, ateşli |
30892 |
intensely |
son derece, şiddetle, kuvvetle |
30893 |
intensification |
kuvvetlendirme |
30894 |
intensifier |
güçlendirici |
30895 |
intensify |
yoğunlaşmak, yoğunlaştırmak |
30896 |
intensity level |
yoğunluk düzeyi |
30897 |
intensity of light source |
ışık kaynağı şiddeti |
30898 |
intensity of light |
ışık şiddeti |
30899 |
intensity of radiation |
radyasyon şiddeti, ışınım yeğinliği |
30900 |
intensity of sound |
ses şiddeti |
30901 |
intensity |
güçlülük, yoğunluk |
30902 |
intensive care unit |
yoğun bakım ünitesi |
30903 |
intensive care |
yoğun bakım |
30904 |
intensive |
yoğun |
30905 |
intent |
amaç, niyet, dikkatli, niyetli, azimli, istekli |
30906 |
intention |
niyet, maksat, kasıt |
30907 |
intentional destruction |
kasıtlı tahribat |
30908 |
intentional |
kasıtlı |
30909 |
intentionally |
kasten, bile bile |
30910 |
intently |
dikkatle |
30911 |
intentness |
dikkat, gayret, şevk |
30912 |
inter |
gömmek, defnetmek |
30913 |
inter- |
(önek) arasında, birbiriyle |
30914 |
inter-bank borrowing |
bankalararası borçlanma |
30915 |
inter-bank money market |
bankalararası pul piyasası |
30916 |
inter-bank |
bankalararası |
30917 |
interact |
(with ile) biribirini etkilemek |
30918 |
interaction |
etkileşim |
30919 |
interactive language |
etkileşim dili |
30920 |
interactive program |
etkileşimli bağdarlama |
30921 |
interactive |
etkileşimli, birbirini etkileyen |
30922 |
interbank market |
interbank piyasası |
30923 |
interbank rate |
interbank kuru |
30924 |
interbank |
bankalararası |
30925 |
interbreed |
melezleştirmek, melezleşmek |
30926 |
intercalate |
araya sokmak, eklemek, ilave etmek |
30927 |
intercalation |
araya sokma, ekleme |
30928 |
intercede |
(with/for ile) (korumak için) araya girmek |
30929 |
intercellular |
hücrelerarası |
30930 |
intercept |
durdurmak, yolunu kesmek |
30931 |
interception |
durdurma, engelleme, önleme, tevkif |
30932 |
interceptor |
avcı uçağı |
30933 |
intercessor |
aracı |
30934 |
interchange |
yerlerini değiştirmek, değiş tokuş etmek, yer değiştirme, takas, değiş tokuş, araçların giriş ya da dönüş yapabildiği ve bir hız yoluyla diğer bir yolun kesiştiği kavşak |
30935 |
interchangeable |
(with ile) birbirinin yerine geçebilir |
30936 |
interchngeability |
değiştirilebilirlik |
30937 |
intercity |
şehirlerarası |
30938 |
intercollegiate |
kolejler arası |
30939 |
intercolumniation |
sütunlar arasındaki mesafe |
30940 |
intercom |
iç alısün jüyesi |
30941 |
intercommunicate |
birbiriyle haberleşmek |
30942 |
intercommunication |
dahil haberleşme, iç haberleşme |
30943 |
intercommunity |
toplumlararası, müşterek olma |
30944 |
intercompany |
şirketler arası |
30945 |
interconnect |
birbirine bağlamak |
30946 |
interconnected |
birbirine bağlı |
30947 |
interconnection |
birbirine bağlı olma |
30948 |
intercontinental |
kıtalararası |
30949 |
intercorporate relations |
şirket içi ilişkiler |
30950 |
intercorporate |
şirket içi |
30951 |
intercourse |
(cinsî) birleşme, görüşme, ilişki |
30952 |
interdenominational |
mezheplerarası |
30953 |
interdental |
alt ve üst dişler arasında oluşan, alt ve üst dişler arasında oluşan |
30954 |
interdependence |
birbirine bağlı olma, birbirine muhtaç olma |
30955 |
interdependent |
birbirine bağlı, birbirine muhtaç |
30956 |
interdict |
yasak, kadağa, yasak etme, yasak etmek, kadağa koymak, menetmek, önlemek |
30957 |
interdiction |
yasak |
30958 |
interest account |
faiz hesabı |
30959 |
interest bearing |
faiz getiren |
30960 |
interest ceiling |
faiz tavanı |
30961 |
interest certificate |
faiz belgesi |
30962 |
interest coupon |
faiz kuponu |
30963 |
interest due |
vadesi gelmiş faiz |
30964 |
interest for default |
gecikme faizi |
30965 |
interest in arrears |
gecikmiş faiz |
30966 |
interest on capital |
sermaye faizi |
30967 |
interest on money |
nema, kâr payı |
30968 |
interest payable |
ödenecek faiz |
30969 |
interest rate |
faiz oranı, faiz haddi |
30970 |
interest table |
faiz kestesi |
30971 |
interest |
(in ile) ilgi, merak, ilgi uyandırma, ilgi çekme, ilgi kaynağı, ilgi merkezi, yarar, çıkar, faiz, ilgilendirmek, ilgisini çekmek, merakını uyandırmak |
30972 |
interest-free |
faizsiz |
30973 |
interested in a thing |
bir şeye meraklı |
30974 |
interested |
ilgili, meraklı, çıkar gözeten |
30975 |
interesting |
ilgi çekici, ilginç, meraklı, kızık |
30976 |
interface |
arayüzey, arabirim, arayüz |
30977 |
interfacial |
arayüzey ile ilgili |
30978 |
interfere |
(with/in/between ile) yoluna çıkmak, engellemek, karışmak, başkasının işine burnunu sokmak, herşeye maydanoz olmak |
30979 |
interference reception |
alış paraziti |
30980 |
interference suppression |
antiparazit |
30981 |
interference |
(with ile) karışma, engelleme, parazit |
30982 |
interferometer |
interferometre, girişimölçer |
30983 |
interferometry |
interferometri, girişimölçer |
30984 |
interferon |
interferon |
30985 |
interfix |
ilişki kurma |
30986 |
interfluent |
birbirinin içine akan |
30987 |
interfuse |
karıştırmak, karışmak |
30988 |
interglacial |
buzularası, interglasiyel |
30989 |
interim aid |
geçici yardım |
30990 |
interim balance |
ara bilanço |
30991 |
interim bond |
geçici tahvil |
30992 |
interim certificate |
geçici belge |
30993 |
interim credit |
ara kredi, geçici kredi |
30994 |
interim dividend |
ara temettü |
30995 |
interim rate |
geçici tarife |
30996 |
interim report |
geçici rapor |
30997 |
interim statement |
ara rapor |
30998 |
interim |
(zaman) aralık, ara, boşluk, geçici, ara, aradaki |
30999 |
interindustry |
sanayilerarası |
31000 |
interior angle |
iç açı |
31001 |
interior decoration |
içmimarlık, iç dekorasyon |
31002 |
interior decorator |
içmimar |
31003 |
interior fittings |
mefruşat |
31004 |
interior monologue |
iç konuşma |
31005 |
interior planet |
iç gezegen |
31006 |
interior surface |
iç yüz |
31007 |
interior wiring |
iç tesisat |
31008 |
interior |
iç |
31009 |
interject |
arada söylemek, eklemek, aniden söylemek |
31010 |
interjection |
ünlem, nida |
31011 |
interjective |
ünlem ile ilgili |
31012 |
interlace |
karıştırmak, birbirine geçirmek, ağ gibi örmek |
31013 |
interlacing |
birbirine geçme, geçmeli tarama |
31014 |
interline |
orta astarı koymak |
31015 |
interlinear |
satırlar arasına yazılmış |
31016 |
interlock |
birbirine bağlamak, birbirine bağlanmak |
31017 |
interlocution |
konuşma, diyalog |
31018 |
interlocutor |
muhatap |
31019 |
interlocutory injunction |
geçici önlem |
31020 |
interlocutory |
geçici ara |
31021 |
interloper |
gereksiz kimse, fazlalık |
31022 |
interlude |
ara, teneffüs, iş arasındaki boşluk, dinlenme, (sinema/tiyatro/vb.) perde arası, ara, ara faslı |
31023 |
intermarry |
(farklı türkümden insanlar) evlenmek, evlenerek birbirine bağlanmak |
31024 |
intermeddle |
karışmak, burnunu sokmak |
31025 |
intermediary |
arabulucu, aracı |
31026 |
intermediate colour |
ara renk |
31027 |
intermediate product |
ara ürün |
31028 |
intermediate trade |
komisyonculuk |
31029 |
intermediate |
arada bulunan, ara, orta |
31030 |
interment |
(ölüyü) gömme, defnetme |
31031 |
intermezzo |
ara perdesi, ara oyunu |
31032 |
interminable |
bitmez, tükenmez, sonsuz |
31033 |
interminably |
sonsuz olarak |
31034 |
intermingle |
birbirine karıştırmak, birbirine karışmak |
31035 |
intermission |
perde arası, ara |
31036 |
intermit |
ara vermek, durdurmak, durmak, tatil olmak |
31037 |
intermittent current |
kesintili akım |
31038 |
intermittent duty |
aralıklı hizmet |
31039 |
intermittent |
kesik kesik, aralıklı, süreksiz |
31040 |
intermittently |
aralıklı olarak |
31041 |
intermix |
birbirine karıştırmak, birbirine karışmak |
31042 |
intermodulation |
arakipleme, entermodülasyon |
31043 |
intermolecular |
moleküllerarası |
31044 |
intern |
enterne etmek, gözaltına almak, stajyer, stajyer doktor |
31045 |
internal affairs |
içişleri |
31046 |
internal brake |
iç eğleç |
31047 |
internal circuit |
iç devre |
31048 |
internal combustion engine |
içten yanmalı kozgaltka |
31049 |
internal combustion |
içten yanmalı |
31050 |
internal debt |
iç borç |
31051 |
internal migration |
iç göç |
31052 |
internal phoneme |
içses |
31053 |
internal pressure |
iç basınç |
31054 |
internal storage |
iç bellek |
31055 |
internal structure |
iç yapı, iç bünye |
31056 |
internal voltage |
iç gerilim |
31057 |
internal |
dahili, iç |
31058 |
internalization |
özümseme |
31059 |
internalize |
özümsemek |
31060 |
internally |
dahili olarak, içten, iç tarafta |
31061 |
international business |
uluslararası ticaret |
31062 |
international exchange |
döviz |
31063 |
international labour law |
uluslararası iş hukuku |
31064 |
international mercantile law |
uluslararası ticaret hukuku |
31065 |
international monetary economics |
uluslararası pul ekonomisi |
31066 |
international money |
uluslararası pul |
31067 |
international nautical mile |
uluslararası deniz mili |
31068 |
international private law |
devletler özel hukuku |
31069 |
international sea traffic |
milletlerarası deniz trafiği |
31070 |
international trade |
uluslararası ticaret |
31071 |
international transportation |
uluslararası taşımacılık |
31072 |
international |
uluslararası, beynelhalk |
31073 |
internationalism |
enternasyonalizm, uluslararası teşkilat |
31074 |
internationalize |
enternasyonal hale koymak |
31075 |
internment |
gözaltına alma |
31076 |
internode |
boğum |
31077 |
interpellate |
gensoru açmak |
31078 |
interpellation |
gensoru |
31079 |
interpenetrate |
tamamen içine girmek |
31080 |
interphase |
interfaz |
31081 |
interphone |
dahili alısün |
31082 |
interplanetary |
gezegenlerarası |
31083 |
interplay |
karşılıklı etkileşim |
31084 |
interpolate |
eklemek, katmak |
31085 |
interpolation |
enterpolasyon, iç değerleme, iç değerbiçim |
31086 |
interpose |
(in/between/among ile) araya girmek, lafa karışmak, arada söylemek, eklemek |
31087 |
interposition |
karışma, müdahale, araya girme |
31088 |
interpret as |
yorumlamak |
31089 |
interpret |
(konuşarak) çevirmenlik yapmak, tercümanlık yapmak, (as ile) yorumlamak, anlamını açıklamak, (a dream) yormak |
31090 |
interpretable |
yorumlanabilir |
31091 |
interpretation |
yorum, tefsir, açıklama |
31092 |
interpreter |
tercüman, dilmaç |
31093 |
interpretive language |
yorumlamalı dil |
31094 |
interpretive |
yorumlamalı |
31095 |
interrelated |
birbiri ile alakası olan |
31096 |
interrelation |
karşılıklı ilişki |
31097 |
interrogate |
sorguya çekmek, sorgulamak |
31098 |
interrogating judge |
sorgu hâkimi |
31099 |
interrogation |
sorgu |
31100 |
interrogative adjective |
soru sıfatı |
31101 |
interrogative adverb |
soru zarfı, soru belirteci |
31102 |
interrogative particle |
soru eki |
31103 |
interrogative pronoun |
soru zamiri, soru adılı |
31104 |
interrogative sentence |
soru cümlesi |
31105 |
interrogative |
soru belirten, sorulu, soru soran (cümle/sözcük/vb.) 2.soru şeklinde, soru sözcüğü |
31106 |
interrogatory |
soru türünden, soru belirten |
31107 |
interrupt |
sözünü kesmek, akışını durdurmak, düzenini bozmak, kesmek, yarıda kesmek |
31108 |
interrupted |
kesik, kesilmiş |
31109 |
interrupter |
enterüptör, şalter, tapa, kesici |
31110 |
interruption |
kesilme, yarıda kesme |
31111 |
intersect |
(yol/çizgi/vb.) kesişmek, birbiri üzerinden geçmek |
31112 |
intersecting |
kesişen |
31113 |
intersection point |
kesişme çekidi |
31114 |
intersection |
kesişme, kavşak |
31115 |
intersex |
erdişi, erse, hünsa |
31116 |
intersexual |
erdişilik, erselik |
31117 |
interspace |
ara, aralık, ara vermek, aralık bırakmak |
31118 |
intersperse |
(with ile) oraya buraya serpmek, arasına katmak |
31119 |
interstage |
ara kat |
31120 |
interstate |
eyaletlerarası |
31121 |
interstellar |
yıldızlar arası |
31122 |
interstice |
yarık, çatlak, ara, açıklık, aralık, gedik |
31123 |
interstitial |
çatlakla ilgili, dokular arasında bulunan |
31124 |
intertribal |
kabileler arası |
31125 |
intertropical |
tropikal kuşağa ait |
31126 |
intertwine |
örülmek, sarılmak |
31127 |
interval |
ara, aralık, perde arası, ara |
31128 |
intervene |
(in ile) araya girmek, karışmak, müdahale etmek, olaylar arasında oluşmak, arada olmak, geçmek |
31129 |
intervening |
müdahaleci |
31130 |
intervention policy |
müdahale politikası |
31131 |
intervention |
karışma, müdahale, aracılık |
31132 |
interventionist |
müdahaleci |
31133 |
intervertebral |
omurlar arasında olan |
31134 |
interview |
mülakat, görüşme, röportaj, görüşmek, röportaj yapmak |
31135 |
interviewee |
görüşülen kimse |
31136 |
interviewer |
görüşme yapan kimse |
31137 |
intervocalic |
ünlülerarası |
31138 |
interweave |
(with ile) birlikte dokumak, örmek |
31139 |
intestacy |
vasiyetsiz ölme |
31140 |
intestate |
vasiyetnamesiz |
31141 |
intestinal flora |
bağırsak florası |
31142 |
intestinal |
bağırsak, bağırsaklarla ilgili |
31143 |
intestine |
bağırsak |
31144 |
intimacy |
(with ile) özel olma, mahremlik, kişisellik, yakın arkadaşlık, dostluk |
31145 |
intimate friend |
yakın dost |
31146 |
intimate |
(with ile) (cinsî yönden) yakın, kişisel, özel, detaylı, ayrıntılı, ima etmek, sezindirmek |
31147 |
intimation |
üstü kapalı söyleme, ima, üstü kapalı anlatma |
31148 |
intimidate |
(kimise) korkutmak, gözünü korkutmak, gözdağı vermek |
31149 |
intimidation |
korkutma |
31150 |
into smithereens |
bin bir parçaya |
31151 |
into the bargain |
ek olarak, ayrıca, üstelik |
31152 |
into thin air |
tümüyle gözden uzak |
31153 |
into |
içine, -e, -a, -e meraklı, hasta, (bölme işleminde) -de, -da |
31154 |
intolerable |
çekilmez, dayanılmaz |
31155 |
intolerance |
hoşgörüsüzlük |
31156 |
intolerant |
hoşgörüsüz |
31157 |
intonation |
ses perdesi, titremleme |
31158 |
intone |
monoton bir makamla okumak |
31159 |
intoneme |
tonlama birimi, titremlemebirim |
31160 |
intoxicant |
sarhoş edici, sarhoş edici içki |
31161 |
intoxicate |
sarhoş etmek |
31162 |
intoxicating |
sarhoş edici |
31163 |
intoxication |
sarhoşluk, alkol zehirlenmesi |
31164 |
intra- |
(önek) içinde bulunan, iç tarafında |
31165 |
intracellular |
hücre içi, gözeiçi |
31166 |
intractability |
dik kafalılık, serkeşlik, densizlik |
31167 |
intractable |
kontrol edilmesi zor, ele avuca sığmaz |
31168 |
intrados |
kemer iç sırtı, kemer iç yüzü |
31169 |
intramolecular |
moleküliçi |
31170 |
intransigence |
uyuşmazlık |
31171 |
intransigent |
uzlaşmaz, sabit fikirli, değişmez |
31172 |
intransitive verb |
geçişsiz eylem |
31173 |
intransitive |
(eylem) geçişsiz |
31174 |
intrastate |
eyaletlerarası |
31175 |
intravenous |
damar içi, damardan |
31176 |
intrenchment |
siper, tahkimat |
31177 |
intrepid |
korkusuz, cesur |
31178 |
intrepidity |
cesaret, yılmazlık, gözüpeklik |
31179 |
intricacy |
karışıklık, anlaşılmazlık, karışık şey |
31180 |
intricate |
karmakarışık |
31181 |
intrigue |
ilgisini çekmek, entrika çevirmek, entrika, dolap |
31182 |
intriguer |
hilekâr kimse |
31183 |
intriguing |
ilgi çekici, şaşırtıcı, entrikacı, düzenbaz |
31184 |
intrinsic value |
gerçek değer, içsel değer |
31185 |
intrinsic |
gerçek, aslında olan, esas |
31186 |
intrinsical |
doğuştan |
31187 |
intrinsically |
aslen |
31188 |
intro- |
(önek) içe doğru, içeriye |
31189 |
introduce |
tanıştırmak, tanıtmak, ilk kez getirmek, ortaya çıkarmak, ilk kısmını oluşturmak |
31190 |
introduction |
tanıtma, tanıtım, takdim, tanıştırma, takdim, önsöz, giriş, başlangıç, kılavuz kitap |
31191 |
introductory |
giriş niteliğinde, tanıtıcı |
31192 |
introspection |
murakabe, kendi duygu ve düşüncelerini inceleme |
31193 |
introspective |
öz özünü tahlil eden |
31194 |
introversion |
içedönüklük |
31195 |
introvert |
içedönük kimse |
31196 |
introverted |
içedönük, içine kapanık |
31197 |
intrude |
izinsiz ya da davetsiz girmek, rahatsız etmek |
31198 |
intruder |
davetsiz misafir |
31199 |
intrusion |
(on ile) zorla girme, tecavüz |
31200 |
intrusive rocks |
sokulma kayaçları |
31201 |
intrusive |
zorla giren, izinsiz giren, mütecaviz, sırnaşık |
31202 |
intrust |
tevdi etmek, vermek |
31203 |
intuit |
sezmek, içine doğmak |
31204 |
intuition |
sezgi, önsezi, içine doğma |
31205 |
intumescence |
şişme, kabarma, şişlik |
31206 |
inulin |
inulin |
31207 |
inunction |
yağ sürme |
31208 |
inundate |
sel basmak, garketmek, boğmak |
31209 |
inundation |
sel, tufan |
31210 |
inurbane |
terbiyesiz, kaba |
31211 |
inutile |
yararsız, kazançsız |
31212 |
inutility |
faydasızlık, yararsızlık |
31213 |
invade |
istila etmek, akın etmek, doldurup taşırmak, baskın yapmak, basmak, tecavüz etmek |
31214 |
invaginate |
içine koymak, kılıfına koymak |
31215 |
invagination |
kılıfına koyma |
31216 |
invalid chair |
tekerlekli sandalye |
31217 |
invalid |
hasta, sakat, hükümsüz, geçersiz |
31218 |
invalidate |
geçersiz kılmak, çürütmek |
31219 |
invalidation |
zayıflatma, güçten düşürme, geçersiz kılma, iptal |
31220 |
invalidism |
hastalık |
31221 |
invalidity indemnity |
maluliyet tazminatı |
31222 |
invalidity insurance |
maluliyet sigortası |
31223 |
invalidity |
hükümsüzlük, geçersizlik |
31224 |
invaluable |
çok değerli, paha biçilmez |
31225 |
invariability |
değişmezlik, sabitlik |
31226 |
invariable |
değişmeyen, her zaman aynı olan, değişmez |
31227 |
invariant |
değişmeyen, sabit, değişmez değer, sabit nicelik |
31228 |
invasion |
akın, saldırı, istila |
31229 |
invective |
hakaret, sövgü |
31230 |
inveigh against |
paylamak |
31231 |
inveigh |
veryansın etmek, çıkışmak |
31232 |
inveigle |
kandırmak, ayartmak |
31233 |
inveiglement |
aldatma, kandırma |
31234 |
invent |
icat etmek, bulmak, uydurmak, düzmek, kıvırmak |
31235 |
invention |
icat, buluş |
31236 |
inventive |
hazırcevap, ferasetli, ihtiracı, zeyrek, diribaş. |
31237 |
inventor |
mucit, bulucu |
31238 |
inventory control |
envanter kontrolü, stok kontrolü |
31239 |
inventory investment |
stok yatırımı |
31240 |
inventory rate |
envanter değeri |
31241 |
inventory |
sayım çizelgesi, envanter |
31242 |
inverse correlation |
ters ilişki |
31243 |
inverse current |
ters akım |
31244 |
inverse operation |
ters işlem |
31245 |
inverse ratio |
ters oran |
31246 |
inverse |
ters |
31247 |
inversely proportional |
ters orantılı |
31248 |
inversely |
tersine olarak |
31249 |
inversion |
inversiyon, terselme, ters dönme, altüst olma |
31250 |
invert |
tersyüz etmek |
31251 |
invertase |
invertaz |
31252 |
invertebrate |
omurgasız |
31253 |
inverted comma |
tırnak işareti |
31254 |
inverted vault |
ters kubbe |
31255 |
inverted |
ters çevrilmiş |
31256 |
inverter |
inverter, enversör, evireç |
31257 |
invest money |
pul yatırmak |
31258 |
invest |
(in ile) pul yatırmak, yatırım yapmak |
31259 |
investable |
yatırım yapılabilir, yatırılabilir |
31260 |
investigate |
araştırmak, soruşturmak |
31261 |
investigation method |
araştırma yöntemi |
31262 |
investigation |
araştırma, soruşturma, istintak |
31263 |
investigative journalism |
araştırmacı gazetecilik |
31264 |
investigative reporter |
araştırmacı gazeteci |
31265 |
investigative tour |
inceleme gezisi |
31266 |
investigative visit |
inceleme gezisi |
31267 |
investigative |
araştırmayla ilgili |
31268 |
investigator |
müfettiş |
31269 |
investiture |
(kimise) yüksek memuriyete atama töreni |
31270 |
investment bank |
yatırım bankası |
31271 |
investment banker |
yatırım bankeri |
31272 |
investment banking |
yatırım bankacılığı |
31273 |
investment bills |
plasman senetleri |
31274 |
investment bond |
yatırım bonosu |
31275 |
investment budget |
yatırım bütçesi |
31276 |
investment capital |
yatırım sermayesi |
31277 |
investment certificate |
yatırım belgesi |
31278 |
investment company |
yatırım şirketi |
31279 |
investment counsel |
yatırım danışmanı |
31280 |
investment credit |
yatırım kredisi |
31281 |
investment goods |
yatırım malları |
31282 |
investment incentive |
yatırım teşviki |
31283 |
investment incentives |
yatırım teşvikleri |
31284 |
investment income |
yatırım geliri |
31285 |
investment list |
yatırım listesi |
31286 |
investment reserve |
yatırım rezervi |
31287 |
investment share |
katılma belgesi |
31288 |
investment shares |
yatırım hisseleri |
31289 |
investment |
yatırım, sağlanan gelir |
31290 |
investor |
yatırımcı |
31291 |
inveterate |
yerleşmiş, kökleşmiş, alışmış, tiryaki |
31292 |
invidious |
gücendirici, kıskandırıcı, haksız |
31293 |
invigilate |
(sınavda) gözcülük etmek |
31294 |
invigilator |
sınav gözcüsü |
31295 |
invigorate |
güçlendirmek, canlandırmak, dinçleştirmek |
31296 |
invigoration |
kuvvetlendirme, güçlendirme |
31297 |
invincibility |
yenilmezlik |
31298 |
invincible |
yenilmez |
31299 |
inviolability |
dokunulmazlık |
31300 |
inviolable |
bozulamaz, dokunulmaz |
31301 |
inviolate |
bozulmamış, çiğnenmemiş |
31302 |
invisibility |
görülmezlik |
31303 |
invisible failure |
görünmez arıza |
31304 |
invisible ink |
renksiz mürekkep |
31305 |
invisible |
görünmez, görülemez, (özellikle kâr zarar hesaplarında) deftere kayıtlı olmayan, resmi hesaplarda görülmeyen |
31306 |
invisibly |
saklı olarak |
31307 |
invitation to bid |
satışa davet |
31308 |
invitation |
davet, çağrı |
31309 |
invite tenders for |
ihale açmak |
31310 |
invite |
davet etmek, çağırmak, yüreklendirmek, davetiye çıkarmak |
31311 |
inviting |
davetkâr, çekici, göz alıcı |
31312 |
invocation |
yalvarma, yakarma, dua |
31313 |
invoice amount |
fatura bedeli |
31314 |
invoice book |
fatura defteri |
31315 |
invoice clerk |
fatura memuru |
31316 |
invoice cost |
fatura maliyeti |
31317 |
invoice price |
fatura fiyatı |
31318 |
invoice |
fatura, fatura göndermek, fatura yazmak |
31319 |
invoke |
yakarmak, dua etmek, istemek, dilemek |
31320 |
involucre |
bürüm |
31321 |
involuntarily |
istemeyerek |
31322 |
involuntary muscle |
istemsiz kas |
31323 |
involuntary nervous system |
otonom sinir jüyesi |
31324 |
involuntary |
istenilmeden yapılan, gönülsüz yapılan, istençdışı |
31325 |
involute |
involüt, düreç, dolaşık, içeri kıvrık |
31326 |
involution |
üst alma, dürev, kıvırma, sarma |
31327 |
involve |
(in/with ile) karıştırmak, sokmak, bulaştırmak, içermek, kapsamak, gerektirmek |
31328 |
involved |
karmaşık, anlaşılmaz, (with ile) (kişisel ya da cinsî yönden) yakın, ilgili |
31329 |
involvement |
karışma, bulaşma, ilgi, sarma, bağlılık |
31330 |
invulnerability |
yara almama |
31331 |
invulnerable |
yaralanmaz, kurşun işlemez, zapt edilmez |
31332 |
inward bill of lading |
ithal konşimentosu |
31333 |
inward duty |
giriş resmi |
31334 |
inward journey |
dönüş yoluculuğu |
31335 |
inward mail |
yurtiçi posta |
31336 |
inward |
içeride olan, iç, (Aİ) bkz.inwards |
31337 |
inwardly |
içte, içeride |
31338 |
inwardness |
içyüz, maneviyat, ruhanilik |
31339 |
inwards |
içeriye doğru |
31340 |
iodate |
iyodat |
31341 |
iodic |
iyotlu |
31342 |
iodide |
iyodür |
31343 |
iodine |
iyot |
31344 |
iodoform |
iyodoform |
31345 |
ion acceleration |
iyon ivmesi |
31346 |
ion accelerator |
iyon hızlandırıcı |
31347 |
ion beam |
iyon demeti |
31348 |
ion exchange |
iyon alışverişi, iyon değiş tokuşu |
31349 |
ion exchanger |
iyon değiştirici |
31350 |
ion migration |
iyon göçü |
31351 |
ion pair |
iyon çifti |
31352 |
ion source |
iyon kaynağı |
31353 |
ion spectrum |
iyon spektrumu, iyon izgesi |
31354 |
ion |
iyon |
31355 |
ionic binding |
iyon bağı |
31356 |
ionic bond |
iyon bağı |
31357 |
ionic compounds |
iyonik bileşikler |
31358 |
ionic migration |
iyon göçmesi |
31359 |
ionic radius |
iyon yarıçapı |
31360 |
ionic valve |
iyonik tüp |
31361 |
ionium |
iyonyum |
31362 |
ionization current |
iyonlaşma akımı |
31363 |
ionization gauge |
iyonlu manometre, iyonlu basıölçer |
31364 |
ionization potential |
iyonlaşma potansiyeli |
31365 |
ionization |
iyonlaşma |
31366 |
ionize |
iyonlaştırmak, iyonlaşmak |
31367 |
ionized state |
iyonize hal |
31368 |
ionized |
iyonize |
31369 |
ionizing |
iyonlaştırıcı |
31370 |
ionone |
iyonon |
31371 |
ionosphere |
iyonosfer, iyonyuvarı |
31372 |
iota |
zerre, parça |
31373 |
irascibility |
kızgınlık |
31374 |
irascible |
sinirli, huysuz, öfkesi burnunda |
31375 |
irate |
kızgın, öfkeli |
31376 |
ire |
hiddetli, kızgınlık, öfke |
31377 |
ireful |
kızgın, öfkeli, hiddetli |
31378 |
iridescence |
yanardönerlik, renkli pırıltı |
31379 |
iridescent colour |
yanardöner renk |
31380 |
iridescent |
yanardöner |
31381 |
iridium |
iridyum |
31382 |
iris |
süsen çiçeği, iris |
31383 |
iritis |
iris iltihabı |
31384 |
irk |
usandırmak, bıktırmak, canını sıkmak, bezdirmek |
31385 |
irksome |
usandırıcı, bıktırıcı, sıkıcı |
31386 |
iron a. |
demirden yapılmış, demir gibi |
31387 |
iron bar |
demir çubuk |
31388 |
iron cement |
demir macunu |
31389 |
iron curtain |
demir perde |
31390 |
iron flint |
demirli çakmaktaşı |
31391 |
iron foundry |
dökümhane |
31392 |
iron gray |
demir kırı rengi |
31393 |
iron horse |
lokomotif |
31394 |
iron lung |
suni akciğer |
31395 |
iron mould |
pas lekesi |
31396 |
iron ore |
demir cevheri |
31397 |
iron plate |
demir sac |
31398 |
iron salt |
demir tuzu |
31399 |
iron sheet |
sac |
31400 |
iron |
demir, ütü, ütülemek |
31401 |
iron-bearing |
demirli |
31402 |
ironclad |
zırhlı gemi |
31403 |
ironic |
alaylı, alaycı, istihzalı |
31404 |
ironical |
alay eden |
31405 |
ironing board |
ütü tahtası |
31406 |
ironing press |
ütüleme presi, pres |
31407 |
ironing |
ütüleme |
31408 |
ironmaster |
demirci ustası, demir imalatçısı |
31409 |
ironmonger |
hırdavatçı |
31410 |
ironmongery |
hırdavat |
31411 |
irons |
pranga, zincir |
31412 |
ironshod |
demir nallı, demir taban |
31413 |
ironside |
cesur kimse |
31414 |
ironstone |
demir filizi |
31415 |
ironwood |
demirağacı |
31416 |
ironwork |
demir işi |
31417 |
ironworker |
demir fabrikası işçisi, demirci |
31418 |
ironworks |
demir fabrikası |
31419 |
irony |
istihza, ince alay |
31420 |
irradiance |
aydınlatma, parlaklık |
31421 |
irradiant |
parlak, ışıldayan |
31422 |
irradiate |
ışınlamak, şualandırmak, aydınlatmak |
31423 |
irradiation |
ışınlama, parlaklık, aydınlık |
31424 |
irradiative |
ışık saçan, aydınlatıcı |
31425 |
irrational |
akılsız, mantıksız |
31426 |
irrationality |
mantıksızlık, akılsızlık, saçma |
31427 |
irreclaimable |
islah edilemez |
31428 |
irreconcilable |
uzlaştırılamaz, barıştırılamaz |
31429 |
irrecoverable debt |
tahsil edilemeyen borç |
31430 |
irrecoverable |
düzeltilemez, telafi edilemez |
31431 |
irrecusable |
reddolunamaz |
31432 |
irredeemable |
silinmez, konvertibl olmayan |
31433 |
irreducible |
azaltılamaz, küçültülemez, sadeleştirilemez |
31434 |
irrefrangible |
bozulamaz, kırılmaz (ışın) |
31435 |
irrefutable |
reddedilemez, itiraz kaldırmaz, su götürmez |
31436 |
irregular comparison |
kuralsız derece |
31437 |
irregular verb |
kuralsız eylem |
31438 |
irregular |
(biçim) çarpık, eğri, yamuk, (zaman) düzensiz, eşit olmayan, düzensiz, kuralsız, başıbozuk, usulsüz, kural dışı, düzensiz |
31439 |
irregularity |
kuralsızlık, usulsüzlük, düzensizlik |
31440 |
irrelevance |
konu dışı olma, konu dışı olan şey ya da durum |
31441 |
irrelevancy |
yersiz olma, münasebetsizlik |
31442 |
irrelevant |
konu dışı, ilgisiz, önemsiz |
31443 |
irreligion |
dinsizlik, kâfirlik, gâvurluk |
31444 |
irreligious |
dinsiz |
31445 |
irremediable |
çaresiz, tedavi edilemez, şifa bulmaz |
31446 |
irremovable |
oynamaz, temelli, sabit |
31447 |
irreparable |
telafisi olanaksız, onarılamaz, onmaz |
31448 |
irreplaceable |
yeri doldurulamaz |
31449 |
irrepressible |
bastırılamaz, zaptolunamaz, taşkın |
31450 |
irreproachable |
hatasız, kusursuz |
31451 |
irresistible |
karşı konulamaz, dayanılmaz, çok güçlü |
31452 |
irresolute |
kararsız, mütereddit |
31453 |
irresolution |
kararsızlık |
31454 |
irrespective of |
hesaba katmadan |
31455 |
irrespective |
(of ile) -e bakmaksızın, -e aldırmadan, -i düşünmeden |
31456 |
irresponsibility |
sorumsuzluk |
31457 |
irresponsible |
sorumsuz, bambılı |
31458 |
irresponsibly |
sorumsuzca, düşüncesizce |
31459 |
irresponsive |
mukabele etmez, karşılık vermeyen |
31460 |
irretrievable |
bir daha ele geçmez, telafi edilemez |
31461 |
irreverence |
hürmetsizlik, saygısızlık |
31462 |
irreverent |
(özellikle dine karşı) saygısız |
31463 |
irreversibility |
tersinmezlik |
31464 |
irreversible colloid |
tersinmez koloit |
31465 |
irreversible reaction |
tersinmez reaksiyon, tekyönlü tepkime |
31466 |
irreversible |
tersinmez, geri alınamaz, kesin, kati |
31467 |
irrevocable |
dönülemez, geri alınamaz, değiştirilemez |
31468 |
irrigable |
sulanabilir |
31469 |
irrigate |
(toprağı) sulamak |
31470 |
irrigation canal |
sulama arnası |
31471 |
irrigation ditch |
sulama arkı |
31472 |
irrigation efficiency |
sulama verimi |
31473 |
irrigation |
sulama |
31474 |
irritability |
sinirlilik, alınganlık, titizlik |
31475 |
irritable |
çabuk kızan, alıngan |
31476 |
irritant |
tahriş edici (madde) |
31477 |
irritate |
kızdırmak, sinirlendirmek, tahriş etmek |
31478 |
irritating |
sinirlendirici, kızdırıcı, tahrik edici |
31479 |
irritation |
sinirlilik, kızgınlık, öfke, hiddet |
31480 |
irruption |
içeriye baskın, istila |
31481 |
is |
-dir, -dır |
31482 |
isallobar |
izalobar |
31483 |
isatin |
izatin |
31484 |
ischemia |
iskemi |
31485 |
ish |
sonek |
31486 |
isinglass |
balık tutkalı, mika |
31487 |
island |
ada, aral, simek |
31488 |
isle |
ada |
31489 |
islet |
adacık |
31490 |
ism |
-cilik, -izm, doktrin |
31491 |
iso- |
(önek) eşit, aynı |
31492 |
isobar |
eşbasınç eğrisi, izobar, eşbasınç, izobar |
31493 |
isobaric chart |
izobar haritası |
31494 |
isobaric surface |
izobarik yüzey |
31495 |
isobaric |
izobarik |
31496 |
isobath |
eşderinlik eğrisi |
31497 |
isobutane |
izobutan |
31498 |
isochoric |
izokor, eşhacimli |
31499 |
isochronal |
eşsüreli, izokron |
31500 |
isochrone |
izokron, eşoylum eğrisi |
31501 |
isochronous |
eşsüreli, izokron, eşzamanlı |
31502 |
isoclinal |
izoklinal |
31503 |
isocline |
izoklin, eşeğim çizgisi |
31504 |
isodose |
izodoz |
31505 |
isodynamic |
izodinamik |
31506 |
isodynamism |
izodinami |
31507 |
isoelectric |
eşçıngı, izoelektrik |
31508 |
isoelectronic |
izoelektronik |
31509 |
isogamy |
izogami, eşgametlilik |
31510 |
isogonal |
eşaçılı, izogonal |
31511 |
isogram |
izogram |
31512 |
isohel |
izohel |
31513 |
isohyet |
eşyağış eğrisi, izohiyet |
31514 |
isolate |
ayırmak, izole etmek, yalıtmak, tecrit etmek |
31515 |
isolated point |
yalıtık çekit |
31516 |
isolated |
izole, ayrılmış, tek |
31517 |
isolating |
ayrışkan, ayrışık, çekimsiz |
31518 |
isolation |
izolasyon, yalıtım, yalnızlık |
31519 |
isolationism |
tecrit politikası |
31520 |
isolator |
izolatör, yalıtkan |
31521 |
isomagnetic line |
izomanyetik eğri |
31522 |
isomer |
izomer |
31523 |
isomeric |
izomerik |
31524 |
isomerism |
izomerizm |
31525 |
isometric curve |
izometrik eğri |
31526 |
isometric |
izometrik, eşit ölçülü |
31527 |
isometry |
izometri, eşölçüm |
31528 |
isomorphic |
izomorf, eşyapılı, eşbiçimli |
31529 |
isomorphism |
izomorfizm, eşyapılılık |
31530 |
isomorphous |
izomorf, eşyapılı, eşbiçimli |
31531 |
isonitrile |
izonitril |
31532 |
isooctane |
izooktan |
31533 |
isopleth |
izoplet |
31534 |
isoprene |
izopren |
31535 |
isosceles trapazoid |
ikizkenar yamuk |
31536 |
isosceles triangle |
ikizkenar üçgen |
31537 |
isosceles |
ikizkenar, ikizkenar |
31538 |
isoseismal |
eşdeprem, eşdeprem çizgisi |
31539 |
isoseismic |
eşdeprem |
31540 |
isospin |
eşspin, izospin |
31541 |
isostasy |
izostasi |
31542 |
isostatic |
izostatik |
31543 |
isotactic |
izotaktik |
31544 |
isothere |
izoter |
31545 |
isotherm |
eşsıcaklık eğrisi, izoterm |
31546 |
isothermal layer |
izotermal tabaka |
31547 |
isothermal |
eşısıl, izotermik |
31548 |
isotone |
izoton |
31549 |
isotonic |
izotonik, eş basınçlı |
31550 |
isotope |
izotop |
31551 |
isotopic spin |
eşspin, izospin, izotop spini |
31552 |
isotopic |
izotop |
31553 |
isotopy |
dilde izotopi, yerdeşlik |
31554 |
isotron |
izotron |
31555 |
isotropic antenna |
izotropik anten |
31556 |
isotropic |
izotrop, eşyönlü |
31557 |
isotropy |
izotropi, eşyönlülük |
31558 |
issuable |
yayınlanabilir |
31559 |
issue a decree |
kararname çıkarmak |
31560 |
issue from |
-den gelmek, kaynaklanmak |
31561 |
issue par |
ihraç değeri |
31562 |
issue price |
ihraç fiyatı |
31563 |
issue |
piyasaya çıkarma, yayımlama, baskı, sayı, önemli çekit, dağıtım, çap etmek, yayımlamak, dağıtmak, donatmak, (from ile) -den gelmek, kaynaklanmak |
31564 |
issued |
çıkarılmış, ihraç edilmiş |
31565 |
issuer |
hisse senedi çıkaran yatırım şirketi |
31566 |
issuing bank |
emisyon bankası |
31567 |
issuing company |
emisyon şirketi |
31568 |
issuing house |
emisyon kuruluşu |
31569 |
issuing |
çıkarma, ihraç |
31570 |
isthmus |
kıstak, berzah |
31571 |
it goes to show |
bu da kanıtlıyor ki |
31572 |
it goes without saying |
söylemeye gerek yok, gayet açık |
31573 |
it makes no odds |
fark etmez, önemi yok |
31574 |
it never rains but it pours |
felaketler hep üstüste gelir |
31575 |
it stands to reason |
gayet açıktır ki |
31576 |
it |
o, onu, ona, (oyunda) ebe |
31577 |
it's my turn |
sıra bende |
31578 |
italicize |
italik harflerle basmak |
31579 |
italics |
italik yazı |
31580 |
itch |
kaşınmak, can atmak, çok istemek, giyişik, gicişme, kaşıntı, kotur, koturluk hastalığı, güçlü istek, şiddetli arzu, şevk, ihtiras |
31581 |
itchiness |
gidişme, kaşınma |
31582 |
itching |
kaşınma |
31583 |
itchy |
kaşıntılı, kaşınan |
31584 |
item |
parça, adet, tane, madde fıkra |
31585 |
itemize |
ayrıntıları ile yazmak, dakikleştirmek |
31586 |
iterate |
yinelemek, tekrarlamak |
31587 |
iteration |
yineleme, tekrarlama |
31588 |
iterative |
yinelemeli, tekrarlı, tekrarlayan |
31589 |
itinerancy |
seyyarlık, gezgincilik, dolaşma |
31590 |
itinerant |
dolaşan, gezgin, gezici |
31591 |
itinerary |
yolculuk josparı, yolculuk bağdarlaması |
31592 |
itinerate |
dolaşmak, yolculuk etmek |
31593 |
its |
onun, -ın, -in |
31594 |
itself |
kendisi, kendi |
31595 |
ivied |
sarmaşıklı |
31596 |
ivory tower |
fildişi kule |
31597 |
ivory |
fildişi |
31598 |
ivy |
sarmaşık |
31599 |
izzard |
eski Z harfi |
31600 |
jab |
(away/at ile) dürtmek, itmek, saplamak, dürtme, itme, saplama, iğne, şırınga |
31601 |
jabber |
hızlı ve anlaşılmaz bir biçimde konuşmak |
31602 |
jaborandi |
jaborandi |
31603 |
jabot |
kırmalı dantel göğüslük |
31604 |
jacinth |
sümbül |
31605 |
jack box |
jak kutusu |
31606 |
jack frost |
şiddetli ayaz |
31607 |
jack hammer |
delici çekiç, kaya matkabı |
31608 |
jack knife |
büyük çakı |
31609 |
jack plane |
kaba planya, kaba rende |
31610 |
jack plug |
priz fişi |
31611 |
jack shaft |
avara mili |
31612 |
jack up |
krikoyla kaldırmak |
31613 |
jack |
kriko, (iskambil) vale, bacak |
31614 |
jack-a-dandy |
çıtkırıldım delikanlı, züppe |
31615 |
jack-of-all-trades |
iyi kötü her işi yapan kimse |
31616 |
jack-tar |
denizci |
31617 |
jackal |
çakal |
31618 |
jackanapes |
şımarık genç |
31619 |
jackass |
erkek eşek, ahmak |
31620 |
jackboot |
kaba kuvvet, kabadayı, kabadayılık, zorba |
31621 |
jackdaw |
bir tür karga |
31622 |
jacket |
ceket, mont, çisil kabuğu, ciltli kitabın üzerine geçirilen çönge kap, plak kabı |
31623 |
jackhammer |
kaya matkabı |
31624 |
jackknife |
sustalı çakı |
31625 |
jackpot |
pot, ortada biriken pul, büyük ikramiye |
31626 |
jackstraw |
kukla |
31627 |
Jacob |
Yakup peygamber |
31628 |
jacob's-ladder |
Yunan kediotu |
31629 |
jaconet |
jakona |
31630 |
jacquard |
jakar |
31631 |
jactitation |
övünme, çırpınma, sakin durmama |
31632 |
jacuzzi |
jakuzi |
31633 |
jade |
yeşimtaşı, yeşim |
31634 |
jaded |
çok yorgun, bitkin, bıkkın |
31635 |
jadeite |
jadeit |
31636 |
jaeger |
yırtıcı bir deniz kuşu |
31637 |
jag |
sivri uç, diş, çentik, içki alemi, sarhoşluk, çentmek, diş diş etmek |
31638 |
jagged |
çentikli, sivri uçlu |
31639 |
jaggy |
bkz.jagged |
31640 |
jaguar |
jaguar |
31641 |
jail |
hapishane, cezaevi, hapishaneye kapatmak, hapsetmek |
31642 |
jailbird |
ip kaçkını |
31643 |
jailbreak |
hapishaneden kaçış, firar |
31644 |
jailer |
gardiyan |
31645 |
jalap |
calapa |
31646 |
jalopy |
külüstür araba |
31647 |
jalousie |
panjur, jaluzi |
31648 |
jam nut |
kontra somun, sıkıştırma somunu |
31649 |
jam session |
caz konseri |
31650 |
jam |
reçel, sıkışıklık, tıkanıklık, sıkıştırmak, tıkamak, tıkmak, bastırmak, sıkışmak, tutukluk yapmak, (ünalgı mesajını) bozmak |
31651 |
jam-packed |
tıka basa dolu, kalabalık, hıncahınç |
31652 |
jamb |
kapı ya da pencere pervazı |
31653 |
jamboree |
cümbüş, alem, eğlenti |
31654 |
jambstone |
pervaz taşı |
31655 |
jamming |
sıkışma, tutukluk, parazit yapma, yayını bozma |
31656 |
jangle |
ahenksiz sesler çıkartmak |
31657 |
janissary |
yeniçeri |
31658 |
janitor |
kapıcı, hademe |
31659 |
January |
Ocak ayı |
31660 |
Japan silk |
Japon ipeği |
31661 |
japan wax |
Japon balmumu |
31662 |
Japan |
Japonya, Japon verniği, laka, japon verniği sürmek |
31663 |
Japanese persimmon |
trabzonhurması |
31664 |
Japanese |
Japonyalı, Japonya, Japon |
31665 |
jape |
alay, alay etmek |
31666 |
Japonica |
Japon ayvası |
31667 |
jar |
kavanoz, şok, sarsıntı, kulak tırmalamak, sarsmak, (with ile) uyuşmamak, gitmemek, uyumsuzluk oluşturmak |
31668 |
jardiniere |
saksı, garnitür |
31669 |
jargon |
anlaşılmaz dil, teknik dil |
31670 |
jargoon |
jargon |
31671 |
jasmine oil |
yasemin yağı |
31672 |
jasmine |
yasemin |
31673 |
jaspe |
jaspe |
31674 |
jasper |
donuk akik, yeşim taşı |
31675 |
jato |
jet yardımıyla kalkış |
31676 |
jaundice |
sarılık |
31677 |
jaundiced |
sarılıklı, kötü niyetli, güvenilmez |
31678 |
jaunt |
(about/around ile) gezinti yapmak, gezintiye çıkmak, kısa gezinti |
31679 |
jauntiness |
kaygısızlık, şenlik |
31680 |
jaunty |
kaygısız, yaşamaktan ve özünden hoşnut, canlı, neşeli |
31681 |
Javel water |
Javel suyu |
31682 |
javelin |
cirit, kargı, mızrak |
31683 |
jaw bone |
çene sümüğü |
31684 |
jaw |
çene |
31685 |
jawbreaker |
çeneli kırıcı |
31686 |
jawed |
çeneli |
31687 |
jay |
alakarga |
31688 |
jaywalk |
dikkatsizce ve tehlikeli bir biçimde karşıdan karşıya geçmek |
31689 |
jazz up |
hareket katmak, canlandırmak |
31690 |
jazz |
caz, zırva, boş laf, caz |
31691 |
jazzy |
caz müziğine benzer, caz gibi, dikkat çekici, parlak, renkli |
31692 |
jealous |
kıskanç |
31693 |
jealousy |
kıskançlık |
31694 |
jeans |
blucin, kot pantolon |
31695 |
jeep |
cip |
31696 |
jeer |
alay etmek, gülmek |
31697 |
jehu |
sürücü, arabacı |
31698 |
jejune |
yavan, besleyici olmayan, gıdasız |
31699 |
jejunum |
boşbağırsak |
31700 |
jell |
peltekleşmek, donmak, katılaşmak, şekil almak, biçime girmek, anlaşılır olmak |
31701 |
jelly |
jöle, pelte, marmelat, jelatin |
31702 |
jellyfish |
denizanası |
31703 |
jemmy |
kısa demir çubuk, domuztırnağı, levye |
31704 |
jennet |
küçük ispanyol atı |
31705 |
jenny |
çıkrık |
31706 |
jeopardize |
tehlikeye atmak |
31707 |
jeopardy |
tehlike |
31708 |
jerboa |
aktavşan, Arab tavşanı |
31709 |
jeremiad |
feryat, yakınma |
31710 |
jerk off |
otuzbir çekmek, tek atmak |
31711 |
jerk |
şiddetle ve aniden çekmek, silkinmek, silkip atmak, silkelemek, ani çekiş, ani hareket, refleks, (Aİ) aptal, ayı, kazma |
31712 |
jerkin head |
kırma çatı |
31713 |
jerkin |
yelek |
31714 |
jerkiness |
sarsıntılı oluş, ani hareketler |
31715 |
jerky |
sarsıntılı |
31716 |
jeroboam |
büyük şarap şişesi |
31717 |
jerry |
lazımlık, oturak, Alman |
31718 |
jerry-build |
derme çatma yapmak |
31719 |
jerry-built |
(ev/vb.) kötü malzemeyle inşa edilmiş |
31720 |
jersey |
kazak |
31721 |
Jerusalem artichoke |
yerelması |
31722 |
Jerusalem pine |
Halep çamı |
31723 |
Jerusalem |
Kudüs |
31724 |
jess |
atmaca kösteği |
31725 |
jessamine |
yasemin |
31726 |
jest |
şaka yapmak, takılmak, şaka, espri |
31727 |
jester |
soytarı |
31728 |
jesting |
eğlendirici, güldürücü |
31729 |
jesuitical |
hilekâr, ikiyüzlü |
31730 |
Jesus |
isa peygamber |
31731 |
jet age |
jet çağı |
31732 |
jet engine |
jet kozgaltkası, tepkili kozgaltka |
31733 |
jet fuel |
jet yakıtı |
31734 |
jet plane |
jet uçağı |
31735 |
jet propulsion |
jetle çalıştırma |
31736 |
jet pump |
enjektör, püskürtücü pompa |
31737 |
jet set |
jet sosyete, yüksek sosyete |
31738 |
jet |
jet uçağı, fıskiye, fıskiye ağızlığı, fışkırma, siyah kehribar, (out ile) fışkırmak, fışkırtmak |
31739 |
jet-black |
parlak koyu siyah, simsiyah |
31740 |
jettison of cargo |
yükün denize atılması |
31741 |
jettison |
(tehlike anında eşyayı) gemiden atmak, atıp kurtulmak, fırlatıp atmak |
31742 |
jetty |
dalgakıran, mendirek |
31743 |
Jew |
Yahudi |
31744 |
jew's-harp |
ağız tamburası |
31745 |
jewel |
değerli taş, mücehver, takı |
31746 |
jeweled |
mücevher |
31747 |
jeweler |
bkz.jeweller |
31748 |
jeweller |
kuyumcu |
31749 |
jewellery |
mücevherat, kuyumculuk |
31750 |
jewelry |
bkz.jewellery |
31751 |
Jewish |
Yahudi, Musevi |
31752 |
Jewry |
Musevi halkı, Yahudi alemi |
31753 |
jezebel |
kötü kadın |
31754 |
jib boom |
büyük baston, cıvadra |
31755 |
jib crane |
kollu vinç |
31756 |
jib |
flok yelkeni |
31757 |
jibe |
bkz.gibe |
31758 |
jiffy |
an, saniye, dakika |
31759 |
jig |
oynak ve hızlı bir dans, cig dansı/müziği, cig dansı yapmak, sıçramak, zıplamak, zıplatmak |
31760 |
jigger |
jigger, palanga, kontra mizana |
31761 |
jiggery-pokery |
hile, dolap |
31762 |
jiggle |
sallamak, çalkalamak |
31763 |
jigsaw puzzle |
yapboz (oyunu) |
31764 |
jigsaw |
kılgalı oyma testeresi, yapboz (oyunu) |
31765 |
jilt |
evlilikten caymak, sevgiliyi reddetmek, yüzüstü bırakmak |
31766 |
jim-crow |
ray bükme tertibatı |
31767 |
jimmy |
bkz.jemmy |
31768 |
jingle |
şıngırdamak, şıngırdatmak, şıngırtı, basit vezinli şiir |
31769 |
jingo |
şoven |
31770 |
jingoism |
şovenlik |
31771 |
jinrikisha |
Japon faytonu |
31772 |
jinx |
uğursuzluk getiren şey, uğursuzluk, lanet, uğursuzluk getirmek |
31773 |
jitter |
sinirlenmek |
31774 |
jitterbug |
caz müziği delisi |
31775 |
jitters |
stres, heyecan |
31776 |
jive |
hızlı bir tür caz müziği, bu müzikle yapılan dans, yanıltıcı/saçma konuşma |
31777 |
job analysis |
iş analizi |
31778 |
job center |
iş ve işçi bulma merkezi |
31779 |
job control program |
iş denetim bağdarlaması |
31780 |
job creation |
yeni iş alanları açma |
31781 |
job description |
iş tanımı |
31782 |
job evaluation |
iş değerlemesi |
31783 |
job interview |
iş görüşmesi |
31784 |
job market |
amele pazarı |
31785 |
job queue |
iş kuyruğu |
31786 |
job rotation |
vardiya |
31787 |
job security |
iş güvenliği |
31788 |
job work |
götürü iş |
31789 |
job |
iş, görev, meslek, orun, yapılması güç şey, güçlük, zorluk, iş |
31790 |
jobber |
aracı, toptancı, borsa simsarı, vurguncu |
31791 |
jobbery |
vurgunculuk, karaborsacılık |
31792 |
jockey club |
cokey kulübü |
31793 |
jockey |
cokey |
31794 |
jocose |
şakacı, şen, eğlenceli, komik |
31795 |
jocosity |
şakacılık, soytarılık |
31796 |
jocular |
şaka türünden, şakacı, gırgır |
31797 |
jocularity |
şakacılık, neşelilik |
31798 |
jocularly |
şakadan |
31799 |
jocund |
neşeli |
31800 |
jocundity |
neşe, şenlik |
31801 |
jodhpurs |
binici pantolonu, potur |
31802 |
jog sb's memory |
hatırlamasını sağlamak, hafızasını tazelemek |
31803 |
jog |
dürtmek, itmek, yavaş yavaş koşmak, ağır aksak ilerlemek, dürtme, hafifçe vurma, itme, sarsma |
31804 |
jog-trot |
ağır gidiş |
31805 |
jogging |
yavaş koşu |
31806 |
joggle |
diş, çentik, kertik, geçme, sarsıntı, hafifçe sarsmak, hafifçe sallamak, geçme ile tutturmak |
31807 |
John Bull |
ingiliz milleti |
31808 |
John Doe |
filan anlamına gelen ad |
31809 |
John Dory |
dülgerbalığı |
31810 |
John Smith |
alelade adam |
31811 |
john |
tuvalet, yüz numara |
31812 |
johnny |
adam, herif |
31813 |
join battle |
savaşmak |
31814 |
join the army |
askere gitmek, asker olmak |
31815 |
join the queue |
kuyruğa girmek |
31816 |
join up |
askere yazılmak, orduya katılmak |
31817 |
join |
birleştirmek, birleşmek, üye olmak, iştirak etmek, koşulmak, katılmak, iki şeyin birleştiği yer, birleşme çekidi |
31818 |
joiner |
doğramacı, marangoz |
31819 |
joiner's vice |
marangoz mengenesi |
31820 |
joiner's workshop |
marangoz atölyesi |
31821 |
joinery |
doğramacılık, marangozluk |
31822 |
joining |
birleştirme, bağlama, yapıştırma, ek |
31823 |
joint account |
ortak hesap, müşterek hesap |
31824 |
joint adventure |
ortak girişimi |
31825 |
joint and several |
müşterek ve müteselsil |
31826 |
joint capital |
ortak sermaye |
31827 |
joint committee |
karma komisyon |
31828 |
joint credit |
müşterek alacak |
31829 |
joint creditor |
müteselsil alacaklı |
31830 |
joint creditors |
müteselsil alacaklılar |
31831 |
joint debt |
müşterek borç, müteselsil borç |
31832 |
joint debtor |
müşterek borçlu, müteselsil borçlu |
31833 |
joint debtors |
müteselsil borçlular |
31834 |
joint estate |
ortak mal varlığı |
31835 |
joint heir |
müşterek mirasçı |
31836 |
joint offender |
suçortağı |
31837 |
joint owner |
ortak mal sahibi, hissedar |
31838 |
joint ownership |
müşterek mülkiyet |
31839 |
joint plaintiff |
müşterek davacı |
31840 |
joint procuration |
müşterek vekâletname |
31841 |
joint property |
müşterek mülkiyet, ortak mülkiyet |
31842 |
joint resolution |
ortak karar |
31843 |
joint stock bank |
ticari banka |
31844 |
joint stock company |
anonim şirket |
31845 |
joint stock corporation |
anonim şirket |
31846 |
joint stock |
anonim |
31847 |
joint surety |
müteselsil kefil |
31848 |
joint undertaking |
ortak girişim |
31849 |
joint venture |
ortak girişim |
31850 |
joint welding |
ek kaynağı |
31851 |
joint |
eklem, ek yeri, et parçası, ucuz/adi eğlence yeri, batakhane, esrarlı sigara, sarıkız, iki ya da daha fazla kişi tarafından paylaşılan, müşterek, ortak, birleşik, bitiştirmek, eklemek, (et) eklem yerlerinden ayırmak |
31852 |
jointed |
eklemli, mafsallı, çatlak |
31853 |
jointer |
planya, geçme planyası |
31854 |
jointly |
ortaklaşa, müştereken, birlikte |
31855 |
jointure |
nafaka |
31856 |
joist |
kiriş |
31857 |
joke |
şaka, kaçırım, hezel, fıkra, (with/about ile) şaka yapmak, takılmak |
31858 |
joker |
şakacı kimse, joker |
31859 |
joking apart |
şaka bir yana |
31860 |
jollification |
eğlence, âlem, cümbüş |
31861 |
jollity |
neşe, cümbüş |
31862 |
jolly boat |
küçük filika |
31863 |
Jolly Roger |
korsan bayrağı |
31864 |
jolly |
mutlu, neşeli, hoşnut, heveslendirmek, gönlünü yapmak, razı etmek, (İİ) çok |
31865 |
jolt |
sarsmak, sarsılmak, şoke olmak, şoke etmek, şok, sarsıntı |
31866 |
Jonah |
Yunus peygamber |
31867 |
jonquil |
fulya |
31868 |
Jordan river |
Ãœrdün nehri |
31869 |
Jordan |
Ãœrdün |
31870 |
joseph's-coat |
horozibiği |
31871 |
josh |
şaka, takılma, şaka yapmak, takılmak |
31872 |
joskin |
köylü, kentçi |
31873 |
Joss house |
Çin mabedi |
31874 |
jostle |
itmek, itip kakmak, dürtüklemek |
31875 |
jot |
parça, zerre, (down ile) not almak, hızlı hızlı yazmak, kaydetmek |
31876 |
jotter |
not defteri |
31877 |
joule |
jul |
31878 |
jounce |
sarsma, sarsmak |
31879 |
journal box |
mil kovanı |
31880 |
journal entry |
yevmiye kaydı |
31881 |
journal |
yenün, dergi, günlük |
31882 |
journalism |
gazetecilik |
31883 |
journalist |
gazeteci |
31884 |
journalize |
yevmiye defterine kaydetmek, gazetecilik yapmak |
31885 |
journey work |
usta işi |
31886 |
journey |
seyahat, yolculuk, yolculuk yapmak |
31887 |
journeyman |
usta, kalfa |
31888 |
joust |
at üzerinde mızrak dövüşü yapmak |
31889 |
jovial |
iyi huylu, arkadaş canlısı |
31890 |
joviality |
şenlik, cümbüş, güleryüzlülük |
31891 |
jowl |
gerdan, gıdık, yanak altı, çene |
31892 |
joy |
sevinç, mutluluk, neşe, zevk |
31893 |
joyful |
neşeli, sevinçli, sevindirici |
31894 |
joyfully |
neşeyle |
31895 |
joyless |
neşesiz, keyifsiz, mutsuz |
31896 |
joyous |
sevinçli |
31897 |
joyride |
çalıntı araç kullanma |
31898 |
joystick |
(uçak/bilgisayar/vb.'de) manevra kolu |
31899 |
jubilance |
sevinç |
31900 |
jubilant |
neşe dolu, çok sevinçli |
31901 |
jubilate |
çok sevinmek, sevinçle bağırmak |
31902 |
jubilation |
zafer şenliği, bayram etme |
31903 |
jubilee |
yıldönümü şenliği, jübile |
31904 |
Judaic |
Yahudilere ait |
31905 |
Judaism |
Yahudilik |
31906 |
Judaize |
Yahudileşmek, Yahudileştirmek |
31907 |
judas tree |
erguvan |
31908 |
judder |
(araba/vb.) sarsılmak, titremek |
31909 |
judge |
-e yargıçlık etmek, (yarışma/vb.'de) değerlendirmek, değerlendirme/hakemlik yapmak, hakkında yargıda bulunmak, değerlendirmek, tahmin etmek, hakim, yargıç, hakem, bilirkişi |
31910 |
judgement by default |
gıyabi karar, gıyap kararı |
31911 |
judgement creditor |
ilamlı alacaklı |
31912 |
judgement day |
kıyamet günü |
31913 |
judgement debt |
ilamlı borç |
31914 |
judgement hall |
mahkeme salonu |
31915 |
judgement on default |
gıyap kararı, gıyabi hüküm |
31916 |
judgement seat |
hâkim makamı, mahkeme |
31917 |
judgement |
bkz.judgment |
31918 |
judgeship |
yargıçlık, hakimlik |
31919 |
judgment |
yargı, hüküm, karar, doğru düşünüp karar verme yetisi, yargılama, görüş, düşünce, kanı |
31920 |
judicature |
yargılama hakkı, adliye, hâkimlik |
31921 |
judicial error |
adli hata |
31922 |
judicial murder |
adli katil, yargısız infaz |
31923 |
judicial office |
yargıçlık makamı |
31924 |
judicial power |
yargıç gücü |
31925 |
judicial proceedings |
adli muameleler |
31926 |
judicial system |
adalet jüyesi |
31927 |
judicial |
adli, türel, hukuki, tüzel |
31928 |
judiciary |
adliye, yargıçlar |
31929 |
judicious |
sağgörülü, doğru karar veren, iyi düşünebilen |
31930 |
judo |
judo |
31931 |
jug |
testi, sürahi |
31932 |
juggernaut |
büyük kamyon, tır |
31933 |
juggle |
hokkabazlık yapmak, kendirbazlık etmek, hokka çıkarmak, hile yapmak, fırıldak gelmek, kelek gelmek, aldatmak, hile gelmek, yolsuzluk yapmak, üzerinde değişiklik yapmak, oynamak |
31934 |
juggler |
kendirbaz, hokkabaz, yalancı, fırıldakçı, kelekbaz, hilekâr kimse |
31935 |
jugular vein |
şahdamarı |
31936 |
jugular |
boyuna ait, korunmasız taraf |
31937 |
jugulate |
hastalığı önlemek |
31938 |
juice |
meyve/sebze/et suyu, (vücut) salgı |
31939 |
juiceless |
kuru, suyu olmayan |
31940 |
juiciness |
özlülük |
31941 |
juicy |
sulu, ilginç, merak uyandırıcı |
31942 |
jujitsu |
jiu-jitsu |
31943 |
jujube |
hünnap |
31944 |
jujupe |
jelatinli şekerleme, pastil |
31945 |
jukebox |
pulla çalışan otomatik pikap |
31946 |
julep |
şurup |
31947 |
Julian calendar |
Jülyen dallığı, Rumi dallık |
31948 |
July |
Temmuz |
31949 |
jumble sale |
kullanılmış eşya satışı |
31950 |
jumble |
karıştırmak, dolaştırmak, karışmak, katışmak, birbirine karışmak, karmakarışık olmak, karmakarışık etmek, cancal, düzensizlik, karmakarışık şey, karışık yığın, karışık topa, dolaşık, karışıklık, nizamsızlık, dolaşıklık, selikasızlık |
31951 |
jumbo |
normalden büyük, kocaman |
31952 |
jump at |
dünden razı olmak, can atmak |
31953 |
jump cut |
(yanka) atlama |
31954 |
jump out of one's skin |
aklı başından gitmek |
31955 |
jump the gun |
yarışta hatalı çıkış yapmak |
31956 |
jump the queue |
başkasının sırasını kapmak |
31957 |
jump the track |
rayından çıkmak |
31958 |
jump through a hoop |
kul köle olmak |
31959 |
jump to it |
acele etmek, fırlamak |
31960 |
jump up |
atlanmak, dingildemek |
31961 |
jump |
sıçramak, atlamak, tullanmak, üzerinden atlamak, yerinden sıçramak, birdenbire yükselmek, fırlamak, sıçrama, atlama, zıplama, sıçrayış |
31962 |
jumper |
kazak, süveter, bluz ya da kazak üzerine giyilen kolsuz elbise |
31963 |
jumpiness |
sinirlilik |
31964 |
jumping jack |
sıçrayan kukla oyuncağı |
31965 |
jumping |
atlama |
31966 |
jumpy |
sinirli, gergin, heyecanlı, telaşlı |
31967 |
junction box |
bağlantı kutusu, buat |
31968 |
junction coupling |
bağlantı kuplajı |
31969 |
junction transistor |
jonksiyon transistoru, kavşak transistoru |
31970 |
junction |
kavşak |
31971 |
junctive |
bağlayıcı |
31972 |
juncture |
nazik zaman, önemli an, bunalım |
31973 |
June |
Haziran |
31974 |
jungle |
balta girmemiş orman, cengel |
31975 |
junior clerk |
kıdemsiz kâtip |
31976 |
junior high school |
7-8-9 yıllardaki ortaöğretim |
31977 |
junior partner |
küçük hissedar |
31978 |
junior staff |
küçük memurlar |
31979 |
junior |
yaşça küçük, daha genç, ast, genç, küçük |
31980 |
juniper |
ardıç |
31981 |
junk dealer |
eskici, hurdacı |
31982 |
junk food |
sağlıksız yiyecek |
31983 |
junk market |
bit pazarı |
31984 |
junk shop |
eski eşya dükkânı |
31985 |
junk yard |
araba mezarlığı |
31986 |
junk |
ıvır zıvır, döküntü eşya, pılı pırtı, süprüntü, çöp, kalitesiz, boktan şey, Çinli'lere özgü altı düz yelkenli gemi |
31987 |
junket |
bir nevi yoğurt, yiyip içme, eğlenmek, ziyafet vermek |
31988 |
junkie |
eroinman, keş |
31989 |
junky |
bkz.junkie |
31990 |
junta |
cunta |
31991 |
Jupiter |
Jüpiter |
31992 |
Jurassic |
Jura |
31993 |
juridical capacity |
hukuki ehliyet |
31994 |
juridical day |
duruşma günü |
31995 |
juridical person |
tüzel kişilik, tüzel kişi |
31996 |
juridical |
adli, tüzel, yasal, kanuni |
31997 |
jurisconsult |
hukuk bilgini, kanunları iyi bilen kimse |
31998 |
jurisdical |
adli |
31999 |
jurisdiction |
yargılama yetkisi |
32000 |
jurisdictional |
yargı hakkına ait, kaza dairesine ait |
32001 |
jurisprudence |
hukuk, hukuk bilimi |
32002 |
jurisprudent |
hukuk uzmanı |
32003 |
jurisprudential |
hukuk bilimine ait |
32004 |
jurist |
hukuk uzmanı, hukukçu |
32005 |
juror |
jüri üyesi |
32006 |
jury box |
mahkemede jüri mevkii |
32007 |
jury mast |
eğreti direk, yedek direk, yardımcı direk, eğreti direk |
32008 |
jury |
jüri, yarışma jürisi, jüri |
32009 |
juryman |
jüri üyesi |
32010 |
jurywoman |
bayan jüri üyesi |
32011 |
jus |
hukuk, hak |
32012 |
just a little |
az-maz, bir uğur |
32013 |
just about |
az kalsın, neredeyse, hemen hemen |
32014 |
just as well |
iyi ki |
32015 |
just in case |
ne olur ne olmaz |
32016 |
just now |
şu anda, şu tapta, hemen şimdi |
32017 |
just order |
adil düzen |
32018 |
Just so |
Evet, Aynen öyle |
32019 |
just the job |
tam aranılan şey |
32020 |
just there |
tam orada, şuracıkta |
32021 |
Just think! |
(önek) düşün bir kere! |
32022 |
just |
adil, doğru, dürüst, tam, tastamam, anca, darı darına, güç bela, zar zor, sadece, yalnızca |
32023 |
justice of peace magistrate |
sulh hâkimi |
32024 |
justice of the peace |
sulh hâkimi |
32025 |
justice police |
adli sakçı |
32026 |
justice |
adalet, doğruluk, dürüstlük, adliye, mahkeme, yargıç |
32027 |
justiceship |
yargıçlık, hakemlik |
32028 |
justiciable |
yargılanabilir |
32029 |
justiciary |
yüksek hâkim |
32030 |
justifiable |
savunulabilir, haklı çıkarılabilir |
32031 |
justification |
haklı neden, gerekçe, haklı çıkarma |
32032 |
justificatory |
kanıtlayıcı |
32033 |
justify |
haklı çıkarmak, haklı göstermek, doğruluğunu kanıtlamak, savunmak |
32034 |
justly |
haklı olarak, adaletle |
32035 |
justness |
adalet, hak, dürüstlük |
32036 |
jut |
çıkıntı |
32037 |
jute |
hint keneviri |
32038 |
juvenescence |
gençleşme, gençlik, genç olma, büyüme |
32039 |
juvenescent |
gençleştirici |
32040 |
juvenile court |
çocuk mahkemesi |
32041 |
juvenile delinquency |
çocuk suçluluğu |
32042 |
juvenile delinquent |
çocuk suçlu |
32043 |
juvenile labour |
çocuk işçi |
32044 |
juvenile offender |
çocuk suçlu |
32045 |
juvenile |
genç, gençlere özgü, genç |
32046 |
juvenility |
gençler, gençlik |
32047 |
juxtapose |
sıralamak, yanyana koymak |
32048 |
juxtaposition |
yanyana koyma |
32049 |
Kaaba |
Kâbe |
32050 |
kabob |
kebap |
32051 |
kaftan |
kaftan |
32052 |
kail |
kıvırcık lahana |
32053 |
kainite |
kainit, kimyevi gübre |
32054 |
kaiser |
imparator, kayser |
32055 |
kakemono |
kakemono |
32056 |
kale |
kıvırcık lahana |
32057 |
kaleidoscope |
çiçek dürbünü, kaleydoskop |
32058 |
kaleidoscopic |
çok değişen |
32059 |
kamacite |
kamasit |
32060 |
kamikaze |
kamikaze |
32061 |
kampong |
köy |
32062 |
Kanaka |
Hawai Adalarının yerlisi |
32063 |
kangaroo |
kanguru |
32064 |
kaolin |
kaolin, arıkil |
32065 |
kaolinite |
kaolinit |
32066 |
kapok |
kapok |
32067 |
kaput |
mahvolmuş |
32068 |
karat |
bkz.carat |
32069 |
karate |
karate |
32070 |
karma |
talih |
32071 |
karst lake |
düden gölü |
32072 |
karst |
karst |
32073 |
katabatic |
katabatik |
32074 |
katabolism |
katabolizm |
32075 |
katavothre |
düden, obruk, kaçak kuyusu |
32076 |
kavass |
kavas |
32077 |
kayak |
Eskimo kayığı |
32078 |
kebab |
kebap, şiş kebap |
32079 |
keck |
öğürmek, kusmaya çalışmak |
32080 |
kedge |
tonoz demiri, tonozlamak |
32081 |
keel over |
alabora olmak, devrilip düşmek |
32082 |
keel |
gemi omurgası |
32083 |
keelson |
iç omurga, iç karina |
32084 |
keen on |
meraklı, hevesli, hasta |
32085 |
keen |
güçlü, canlı, yoğun, hararetli, hevesli, (akıl/duygu/duyu/vb.) keskin, güçlü, sivri, keskin, (on ile) meraklı, hevesli, hasta |
32086 |
keenly |
şiddetle, şevk ile |
32087 |
keenness |
keskinlik, şiddet |
32088 |
keep a low profile |
dikkat çekmekten sakınmak |
32089 |
keep a promise |
sözünü tutmak |
32090 |
keep a secret |
sır tutmak, sır saklamak |
32091 |
keep a stiff upper lip |
soğukkanlı olmak |
32092 |
keep a tight rein on |
dizginlemek, sıkı denetlemek |
32093 |
keep abreast of |
yeni gelişmeleri öğrenmek |
32094 |
keep an account |
hesap tutmak |
32095 |
keep an eye on |
#NAME? |
32096 |
keep an eye out for |
anımsamaya çalışmak |
32097 |
keep at arms length |
uzak tutmak, yüz vermemek |
32098 |
keep at |
yapmaya devam etmek |
32099 |
keep away |
uzak durmak, uzak tutmak, yaklaştırmamak, yaklaşmamak |
32100 |
keep back |
söylememek, vermemek, saklamak |
32101 |
keep body and soul together |
kıt kanaat geçinmek |
32102 |
keep down |
kontrol altına almak, zulmetmek, eziyet etmek, bastırmak, yükselmesine engel olmak |
32103 |
keep guard |
nöbet beklemek |
32104 |
keep house |
ev idare etmek, eve bakmak |
32105 |
keep in memory |
zihinde tutmak |
32106 |
keep in mind |
akılda tutmak, unutmamak, akılda tutmak |
32107 |
keep in remembrance |
Unutmamak |
32108 |
keep in the background |
arka planda kalmak |
32109 |
keep in touch with |
ile teması sürdürmek, ile ilişkiyi koparmamak |
32110 |
keep in with |
ile dost kalmak |
32111 |
keep in |
içeride tutmak, salıvermemek |
32112 |
keep off |
-den uzak durmak, yaklaştırmamak, defetmek, uzak kalmak |
32113 |
keep on |
-e devam etmek, sürdürmek, devam etmek |
32114 |
keep one at arms length |
bir kimseyi uzak tutmak, yüz vermemek |
32115 |
keep one's distance |
uzak durmak |
32116 |
keep one's end up |
özüne düşen görevi yerine getirmek |
32117 |
keep one's eye on the ball |
tetikte olmak |
32118 |
keep one's eyes peeled |
gözünü dört açmak |
32119 |
keep one's figure |
vücudunu iyi muhafaza etmek |
32120 |
keep one's hand in |
işe alışmak, kapmak, pratiğini kaybetmemek |
32121 |
keep one's head above water |
ayağını yorganına göre uzatmak |
32122 |
keep one's head |
sakin olmak, özüne hâkim olmak |
32123 |
keep one's mouth shut |
çenesini tutmak |
32124 |
keep one's nose clean |
etliye sütlüye karışmamak |
32125 |
keep one's nose to the grindstone |
dirsek çürütmek |
32126 |
keep one's pecker up |
neşesini yitirmemek |
32127 |
keep one's powder dry |
savaşa hazır olmak |
32128 |
keep one's side of the bargain |
sözünü tutmak |
32129 |
keep one's temper |
sakinliğini korumak |
32130 |
keep one's trap shut |
çenesini tutmak |
32131 |
keep one's weather eye open |
gözünü dört açmak |
32132 |
keep one's word |
sözünü tutmak |
32133 |
keep oneself to oneself |
kendi halinde olmak |
32134 |
keep open hose |
evini misafirlere açık tutmak |
32135 |
keep open house |
misafirperver olmak, kapısı herkese açık olmak |
32136 |
keep out of sight |
hiç görünmemek, hiç gözükmemek |
32137 |
keep out |
girmemek, uzak durmak, sokmamak, uzak tutmak |
32138 |
keep out! |
girilmez yaklaşma! |
32139 |
keep pace with |
ayak uydurmak, yetişmek |
32140 |
keep posted |
gelişmelerden haberdar etmek |
32141 |
keep sb company |
ile kalmak |
32142 |
keep sb guessing |
meraktan çatlatmak, ne olacağını söylememek |
32143 |
keep sb in stitches |
kahkahadan kırıp geçirmek |
32144 |
keep sb on tenterhooks |
dokuz doğurtmak |
32145 |
keep sb waiting |
#NAME? |
32146 |
keep step |
ayak uydurmak |
32147 |
keep sth up one's sleeve |
koz olarak saklamak |
32148 |
keep still |
sakin ol! |
32149 |
keep tabs on |
dikkat etmek, kontrol etmek |
32150 |
keep the ball rolling |
devam etmek, sürdürmek |
32151 |
keep the home fires burning |
çekip çevirmek |
32152 |
keep the lid on |
hasır altı etmek |
32153 |
keep the peace |
asayişi korumak |
32154 |
keep the wolf from the door |
kıt kanaat geçinmek |
32155 |
keep time |
(sögen) düzgün çalışmak, tempo tutmak |
32156 |
keep to the subject |
mevzudan kenara çıkmamak |
32157 |
keep to |
bağlı kalmak, sadık olmak, özünü vermek |
32158 |
keep track of |
izlemek |
32159 |
keep track |
haberdar olmak, haber almak |
32160 |
keep under one's hat |
ser verip sır vermemek |
32161 |
keep up with the Joneses |
sidik yarıştırmak, aşık atmak |
32162 |
keep up with |
yetişmek, ayak uydurmak |
32163 |
keep up |
yukarda tutmak, bakımını sağlamak, devam etmek |
32164 |
keep watch |
gözetlemek |
32165 |
Keep your fingers crossed! |
Dua et! |
32166 |
keep |
almak, saklamak, -de kalmak, bulundurmak, korumak, elde tutmak, saklamak, bulundurmak, (belli bir durumda) engellemek, yerine getirmek, tutmak, geçim, yiyecek, yemek, boğaz, kale |
32167 |
keeper |
bekçi, bakıcı |
32168 |
keeping |
koruma |
32169 |
keepsake |
hatıra, yadigar, estelik |
32170 |
keg |
küçük fıçı, varil |
32171 |
kelp |
varek |
32172 |
kelpie |
denizperisi |
32173 |
kelvin |
kelvin |
32174 |
kemp |
kaba kıl, yünde kalın kıl |
32175 |
ken |
bilgi alanı, görüş alanı |
32176 |
kenaf |
kenaf |
32177 |
kennel |
köpek kulübesi |
32178 |
kennels |
sahipleri yokken tömlerin vergin karşılığı bakıldığı yer |
32179 |
kepi |
asker kasketi |
32180 |
keratin |
keratin |
32181 |
keratosis |
keratoz |
32182 |
kerb |
yaya kaldırımının kenar taşı |
32183 |
kerchief |
başörtüsü, eşarp, mendil, destimal, desmal |
32184 |
kerf |
kesik, çentik, kertik |
32185 |
kerfufle |
gürültü, patırtı |
32186 |
kermess |
kermes |
32187 |
kernel sentence |
çekirdek cümle |
32188 |
kernel |
çekirdek, çekirdek içi, esas, öz |
32189 |
kernite |
kernit |
32190 |
kerosene lamp |
gaz lambası |
32191 |
kerosene |
gazyağı, gaz |
32192 |
kerosine |
gazyağı, gaz |
32193 |
kerseymere |
kaşmir |
32194 |
kestrel |
kerkenez |
32195 |
ketch |
iki direkli yelkenli yat, keç |
32196 |
ketchup |
ketçap, domates sosu |
32197 |
ketene |
keten |
32198 |
ketone |
keton |
32199 |
ketose |
ketoz |
32200 |
ketoxime |
ketoksim |
32201 |
kettle |
çaydanlık, güğüm, kazan, tencere |
32202 |
kettledrum |
orkestra davulu |
32203 |
key bit |
anahtar dili |
32204 |
key man |
kilit adam |
32205 |
key money |
tenek pulu |
32206 |
key ring |
anahtarlık |
32207 |
key witness |
en önemli tanık |
32208 |
key |
anahtar, açar, miftah, (to ile) çözüm yolu, anahtar, açıklama, (piyano/daktilo/vb.) tuş, müzik anahtarı, (to ile) daha uygun hale getirmek, ayarlamak, çok önemli, başarı için gerekli |
32209 |
keyboard computer |
klavyeli bilgisayar |
32210 |
keyboard |
klavye, tuş |
32211 |
keyed-up |
endişeli, gergin, heyecanlı, sinirli |
32212 |
keyhole saw |
delik testeresi, kol testeresi |
32213 |
keyhole |
anahtar deliği |
32214 |
keynote |
temel düşünce, ana ilke, temel, dayanak |
32215 |
keypunch |
delgi kılgası |
32216 |
keystone |
anahtar taşı, kilit taşı |
32217 |
keyway |
kama yatağı, kama yuvası |
32218 |
keyword |
anahtar kelime, anahtar sözcük |
32219 |
khaki |
haki renk, haki, özellikle askerlerin giydiği haki renkli elbise |
32220 |
khamsin |
hamsin |
32221 |
khan |
han, kağan, kervansaray |
32222 |
khanate |
hanlık |
32223 |
Khartoum |
Hartum, Sudan'ın başkenti |
32224 |
khedive |
hıdiv, Mısır valisi ismail Paşaya Osmanlı dev. |
32225 |
khedivial |
hıdive ait |
32226 |
kibble |
demir kova |
32227 |
kibbutz |
(İsrail'de) ortaklaşa kullanılan çiftlik/yerleşim bölgesi |
32228 |
kibe |
çatlak, yarık, soğuktan meydana gelen çatlak |
32229 |
kibitzer |
karıştırıcı |
32230 |
kiblah |
kıble |
32231 |
kibosh |
saçma |
32232 |
kick against the pricks |
boşuna dırlanmak, boşa zırlamak |
32233 |
kick around |
gereksiz emirler vermek, dolaşmak, sürtmek |
32234 |
kick at |
tekme vurmak |
32235 |
kick back |
geri tepmek, rüşvet vermek |
32236 |
kick in the teeth |
adam yerine koymamak |
32237 |
kick off |
(futbol) maça başlamak, başlatmak |
32238 |
kick oneself for doing sth |
dizini dövmek |
32239 |
kick out |
kovmak, defetmek |
32240 |
kick over the traces |
gemi azıya almak |
32241 |
kick the bucket |
nalları dikmek |
32242 |
kick up a fuss |
kavga çıkarmak |
32243 |
kick up a row |
kavga çıkarmak, kavga çıkarmak |
32244 |
kick up one's heels |
felekten bir gün çalmak |
32245 |
kick up |
kavga etmek, kavga çıkarmak, kışkırtmak |
32246 |
kick |
tekmelemek, tekme atmak, (gol) atmak, çifte atmak, tepmek, (silah) tepmek, tekme, heyecan, zevk, coşku, (alkol/uyuşturucu/vb.) etki |
32247 |
kickback |
rüşvet, pay, hisse |
32248 |
kicker |
golcü, çifte atan at, vuran şey veya kimse |
32249 |
kickoff |
(futbol) başlama vuruşu, ilk vuruş |
32250 |
kickshaw |
değersiz şey |
32251 |
kid leather |
oğlak derisi |
32252 |
kid |
çocuk, genç, delikanlı, (Aİ) (kardeş) genç olan, küçük, oğlak, oğlak derisi, takılmak, şaka yapmak, aldatmak, işletmek, ayak yapmak |
32253 |
kidnap |
(adam/çocuk) kaçırmak |
32254 |
kidnapper |
adam/çocuk kaçıran kimse |
32255 |
kidney bean |
barbunya, fasulye |
32256 |
kidney machine |
diyaliz kılgası, böbreğin yerine çalışan cihaz |
32257 |
kidney stone |
böbrek taşı |
32258 |
kidney transplant |
böbrek nakli |
32259 |
kidney transplantation |
böbrek nakli |
32260 |
kidney |
böbrek |
32261 |
kids' stuff |
çocuk oyuncağı |
32262 |
kier |
kazan |
32263 |
kieselguhr |
kizelgur, diyatomit |
32264 |
kilderkin |
küçük fıçı |
32265 |
kill off |
imha etmek, kökünü kazımak |
32266 |
kill the fatted calf |
dönüşünü kutlamak, kurban kesmek |
32267 |
kill the goose that lays the golden eggs |
bindiği dalı kesmek |
32268 |
kill time |
zaman öldürmek, vakit geçirmek |
32269 |
kill two birds with one stone |
bir taşla iki kuş vurmak |
32270 |
kill |
öldürmek, yok etmek, öldürmek, avda öldürülmüş döngül, av, (av) öldürme |
32271 |
killer |
katil |
32272 |
killing |
vurgun, büyük kazanç, öldürücü, yorucu |
32273 |
killjoy |
neşe kaçıran kimse, oyunbozan, kıl, gıcık, uyuz |
32274 |
kiln |
ocak, fırın |
32275 |
kilo |
kilo, geli |
32276 |
kilo- |
(önek) bin |
32277 |
kilobyte |
kilobayt |
32278 |
kilocalorie |
kilokalori |
32279 |
kilocycle |
kilosikl |
32280 |
kilogram calorie |
kilogram kalori |
32281 |
kilogram |
kilogram |
32282 |
kilogram-meter |
kilogram-metre |
32283 |
kilogramme |
bkz.kilogram |
32284 |
kilohertz |
kilohertz |
32285 |
kilojoule |
kilojul |
32286 |
kilolitre |
kilolitre |
32287 |
kilometer |
bkz.kilometre |
32288 |
kilometre |
kilometre, çağrım |
32289 |
kilometric |
kilometrik |
32290 |
kiloton |
kiloton |
32291 |
kilovolt |
kilovolt |
32292 |
kilovoltampere |
kilovolt amper |
32293 |
kilovoltmeter |
kilovoltmetre |
32294 |
kilowatt |
kilovat |
32295 |
kilowatt-hour |
kilovat saat |
32296 |
kilt |
İskoç erkeklerinin giydiği eteklik |
32297 |
kimono |
kimono |
32298 |
kin |
akraba, kohum, hısım |
32299 |
kinase |
kinaz |
32300 |
kind of |
adeta, az çok |
32301 |
kind |
tür, çeşit, cins, tip, nazik, kibar, iyi kalpli, sevecen, ince, candan, yürekten |
32302 |
kind-hearted |
iyi kalpli, sevecen, iyi niyetli |
32303 |
kindergarten |
balalar bahçesi, uşak bahçesi, anamektebi |
32304 |
kindhearted |
iyi kalpli, şefkatli, sevecen |
32305 |
kindle |
alıştırmak, kalamak, yandırmak, yakmak, tutuşturmak, alışmak, yanmak, tutuşmak |
32306 |
kindliness |
iyilik |
32307 |
kindling point |
tutuşma çekidi |
32308 |
kindling temperature |
tutuşma derecesi |
32309 |
kindling wood |
çıra |
32310 |
kindling |
(gaz/çıra/ot/vb.) tutuşturucu madde, alışkan |
32311 |
kindly |
arkadaşça, müşfik, sevecen, nazikçe, kibarca, lütfen |
32312 |
kindness |
şefkat, sevecenlik, incelik, nezaket |
32313 |
kindred spirit |
kafa dengi |
32314 |
kindred |
akrabalık, soy, akraba, kodak, birbirine benzer, aynı türden, kafa dengi |
32315 |
kine |
inekler |
32316 |
kinematic viscosity |
kinematik viskozite, kinematik ağdalık |
32317 |
kinematic |
kinematik, harekete ait, hareketle ilgili |
32318 |
kinematics |
kinematik, kinematik bilgisi |
32319 |
kinescope |
resim tüpü, görüntü lambası |
32320 |
kinetic energy |
kinetik enerji, devimsel erke |
32321 |
kinetic |
kinetik, devimsel |
32322 |
kinetics |
kinetik bilimi |
32323 |
king |
kral, (santranç) şah |
32324 |
king-size |
büyük boy, kodak boyu |
32325 |
kingbird |
bir tür sinekçil |
32326 |
kingbolt |
ana kilit |
32327 |
kingcraft |
kral idareciliği |
32328 |
kingdom |
krallık, bitb, alem |
32329 |
kingfish |
büyük uskumru |
32330 |
kingfisher |
yalıçapkını, iskele kuşu |
32331 |
kinglet |
küçük kral |
32332 |
kinglike |
kral gibi |
32333 |
kingliness |
kral heybeti, haşmet |
32334 |
kingly |
krala yaraşır, şahane, muhteşem |
32335 |
kingpin |
baş, elebaşı |
32336 |
kingship |
krallık, hükümdarlık |
32337 |
kink |
halat, tel, ip, saç, /vb.'nin dolaşması, acayiplik, tuhaflık, saçmalama, sapıtma |
32338 |
kinkajou |
kinkaju |
32339 |
kinky |
karışık, dolaşmış, birbirine girmiş, acayip, tuhaf |
32340 |
kinsfolk |
kiminse kodağından kimseler |
32341 |
kinship |
akrabalık, kandaşlık |
32342 |
kinsman |
erkek akraba/kohum |
32343 |
kiosk |
küçük kulübe, alısün kulübesi |
32344 |
kip |
uyumak, kestirmek, şekerleme yapmak, uyku, şekerleme, kestirme |
32345 |
kipper |
tütsülenmiş ringa balığı |
32346 |
kirschwasser |
vişne rakısı |
32347 |
kirtle |
kadın fistanı |
32348 |
kirver |
potkopaççı, yarıkçı |
32349 |
kirving |
potkopaç, yarık, potkopaç çekme, yarık açma |
32350 |
kismet |
kısmet |
32351 |
kiss each other |
öpüşmek |
32352 |
kiss of death |
öldürücü darbe |
32353 |
kiss of life |
hayat öpücüğü, yapay solunum |
32354 |
kiss the book |
yemin ederken incili öpmek |
32355 |
kiss the dust |
mağlup olmak, yenilmek, öldürülmek |
32356 |
kiss |
öpmek, öpücük, öpüş |
32357 |
kit |
teçhizat, donatı, avadanlık, alet takımı, (out/up ile) gerekli şeylerle donatmak |
32358 |
kitchen cabinet |
mutfak dolabı |
32359 |
kitchen garden |
meyve ve sebze bahçesi, sebze bahçesi |
32360 |
kitchen |
mutfak, aşhane |
32361 |
kitchenette |
odanın mutfak olarak kullanılan bölümü, küçük mutfak |
32362 |
kitchenmaid |
mutfak hizmetçisi |
32363 |
kite balloon |
uçurtma balonu |
32364 |
kite cheque |
karşılıksız çek |
32365 |
kite |
uçurtma, çaylak |
32366 |
kith and kin |
dostlar ve akrabalar, hısım, akraba |
32367 |
kitten |
kedi yavrusu, yavru kedi |
32368 |
kittenish |
oyunbaz, civelek, yavru kedi gibi |
32369 |
kittiwake |
bir tür martı |
32370 |
kitty |
yavru kedi, kedi, pişik, pisi, ortaya konan pul, (mutfak masrafı/vb.harcamalar için) gerekince kullanmak üzere toplanan pul |
32371 |
kiwi |
kivi |
32372 |
klaxon |
klakson, korna |
32373 |
kleptomania |
çalma hastalığı, kleptomani |
32374 |
kleptomaniac |
çalma hastası, kleptoman |
32375 |
klystron |
klistron |
32376 |
knack |
ustalık, beceri, yetenek |
32377 |
knacker |
sakat, /vb.atları alıp et ve derisini satan kimse, yıkmacı, yıkıcı |
32378 |
knag |
budak |
32379 |
knap |
taş yontmak |
32380 |
knapper |
taşçı |
32381 |
knapsack |
sırt çantası |
32382 |
knar |
budak |
32383 |
knave |
hilekâr, üçkâğıtçı, (iskambil) bacak, vale |
32384 |
knavery |
hilekârlık, alçaklık, dolandırıcılık |
32385 |
knavish |
hilekâr, alçak |
32386 |
knavishly |
hileyle |
32387 |
knavishness |
hilekârlık |
32388 |
knead |
yoğurmak, ovmak |
32389 |
kneadable |
yoğrulabilir |
32390 |
kneader |
yoğurma kılgası |
32391 |
kneading trough |
hamur teknesi |
32392 |
knee joint |
mafsallı dirsek, dirsekli ek, diz eklemi, marangozlukta mafsallı dirsek |
32393 |
knee |
diz, (giyside) diz, diz yeri, (in ile) diz vurmak, diz atmak |
32394 |
knee-deep |
diz boyu, diz boyu derinliğinde |
32395 |
knee-high |
diz boyu |
32396 |
kneecap |
dizkapağı |
32397 |
kneel |
(down/on ile) diz çökmek |
32398 |
kneepan |
dizkapağı |
32399 |
knell |
matem çanı |
32400 |
knick-knack |
süs eşyası, cici bici |
32401 |
knickerbockers |
golf pantolon |
32402 |
knickers |
kadın külotu |
32403 |
knife edge |
bıçak ağzı |
32404 |
knife grinder |
bıçak bileyici |
32405 |
knife sharpener |
bıçak bileyicisi |
32406 |
knife tool |
torna kalem takımı |
32407 |
knife |
bıçak, bıçaklamak |
32408 |
knight |
şövalye, asilzade, şövalye ünvanını kazanan kimse, (satranç) at, (kimese) şövalye ünvanı vermek |
32409 |
knighthood |
şövalyelik |
32410 |
knightly |
şövalyeye yakışır, kahramanca |
32411 |
knit needle |
örgü şişi |
32412 |
knit one's brows |
kaşlarını çatmak |
32413 |
knit |
örmek, birleşmek, kaynaşmak |
32414 |
knitting machine |
örgü kılgası, trikotaj kılgası |
32415 |
knitting needle |
örgü şişi |
32416 |
knitting wool |
örgü yünü |
32417 |
knitting yarn |
örgü ipliği |
32418 |
knitting |
örgü |
32419 |
knitwear |
örgü eşya, el örgüsü giysi |
32420 |
knob |
top, yumru, topuz, tokmak, kontrol düğmesi |
32421 |
knobbiness |
yumru yumru olma |
32422 |
knobbly |
yuvarlak, yumru yumru, yumrulu |
32423 |
knobby |
(Aİ) bkz.knobbly |
32424 |
knobkerrie |
topuzlu mızrak, topuzlu ok |
32425 |
knock about |
bulunmak, olmak, ile ilişki kurmak |
32426 |
knock against |
#NAME? |
32427 |
knock back |
hızla içmek, devirmek |
32428 |
knock down |
yıkmak, yok etmek, (fiyat) düşürmek, indirmek |
32429 |
knock money off |
fiyat kırmak |
32430 |
knock off |
paydos etmek, vurup devirmek, işi bırakmak, aşırmak, çalmak |
32431 |
knock on the head |
tepesine vurmak |
32432 |
knock on wood |
şeytan kulağına kurşun |
32433 |
knock out |
uyutmak, nakavt etmek, yenmek, elemek |
32434 |
knock over |
çarpıp düşürmek, vurup yere sermek, devirmek |
32435 |
knock sb into the middle of next week |
canına okumak |
32436 |
knock spots off |
taş çıkartmak |
32437 |
knock the daylights out of |
ağzını burnunu dağıtmak |
32438 |
knock up |
aceleyle yapıvermek |
32439 |
knock |
vurmak, kusur bulmak, acımasızca eleştirmek, şoke etmek, vurma sesi, (kapı) çalma sesi, tak tak, vurma, darbe, sıkıntı, dert |
32440 |
knock-kneed |
çarpık bacaklı |
32441 |
knockdown |
portatif, demonte, en ucuz, yere serme |
32442 |
knocker |
kapı tokmağı |
32443 |
knockout |
(boks) nakavt, çekici kimse/şey |
32444 |
knoll |
küçük tepe, tepecik |
32445 |
knot |
düğüm, budak, insan kümesi, türküm, deniz mili, düğümlemek, düğüm atmak |
32446 |
knothole |
budak deliği |
32447 |
knotted |
düğümlü |
32448 |
knotty |
düğüm düğüm, düğümlü |
32449 |
know a thing or two |
işi bilmek |
32450 |
know all the answers |
bilgiçlik taslamak |
32451 |
know how many beans make five |
cin gibi olmak |
32452 |
know how |
usulünü bilmek, yolunu bilmek |
32453 |
know like the back of one's hand |
avucunun içi gibi bilmek |
32454 |
know of |
-den haberi olmak, duymuş olmak, bilmek |
32455 |
know one's own mind |
ne istediğini bilmek |
32456 |
know sb by name |
#NAME? |
32457 |
know sth backwards |
bir şeyi çok iyi bilmek |
32458 |
know the ropes |
kuralları bilmek, işi bilmek |
32459 |
know the score |
işi bilmek, işten anlamak |
32460 |
know what's what |
uyanık olmak, neyin ne olduğunu bilmek |
32461 |
know |
bilmek, tanımak, görmek, geçirmek, yaşamak, çekmek |
32462 |
know-all |
çok bilmiş kimse, ukala |
32463 |
knowable |
bilinebilir, fark edilir |
32464 |
knowing |
bilgiç, uyanık, kurnaz |
32465 |
knowingly |
bilgiçlikle, kurnazlıkla, bilerek, bile bile, kasten |
32466 |
knowledge |
bilgi |
32467 |
knowledgeable |
bilgili |
32468 |
known |
tanınmış, bilinen, tanınan, ünlü |
32469 |
knuckle down |
işe koyulmak |
32470 |
knuckle under |
boyun eğmek, teslim olmak |
32471 |
knuckle |
parmağın oynak yeri |
32472 |
knuckle-duster |
demir muşta |
32473 |
knucklebone |
aşık sümüğü |
32474 |
knuckledown |
işe koyulmak |
32475 |
knuckleduster |
demir muşta |
32476 |
knurl |
tırtıl çekme aleti, budak, yumru, tırtıl çekmek |
32477 |
knurling tool |
tırtıl çekme aleti |
32478 |
koala |
koala |
32479 |
kodak |
küçük yaçın kılgası |
32480 |
kohlrabi |
yerlahanası |
32481 |
kook |
antika |
32482 |
kooky |
deli divane, mecnun, tuhaf |
32483 |
Koran |
Kuran |
32484 |
Korea |
Kore |
32485 |
Korean |
Koreli |
32486 |
kosher |
(et/vb.) Yahudilere haram olmayan |
32487 |
kowtow |
(to ile) soru sormaksızın itaat etmek, sorgusuz sualsiz boyun eğmek |
32488 |
kraft |
dayanıklı ambalaj çöngesi |
32489 |
krait |
zehirli bir Asya yılanı |
32490 |
krypton |
kripton |
32491 |
kudos |
onur, gurur, şeref |
32492 |
kung fu |
kung fu |
32493 |
kurtosis |
kürtosis, basıklık |
32494 |
Kuwait |
Kuveyt |
32495 |
kyanite |
kiyanit |
32496 |
kymograph |
kimograf |
32497 |
lab |
laboratuvar |
32498 |
labdanum |
laden |
32499 |
label |
etiket, yarlık, yafta, etiketlemek, etiket yapıştırmak, sınıflandırmak, tanımlamak |
32500 |
labial assimilation |
küçük ünlü uyumu |
32501 |
labial harmony |
küçük ünlü uyumu |
32502 |
labial |
dudaksıl (ünlü), dudaksıl (ünlü) |
32503 |
labialization |
dudaksıllaşma |
32504 |
labile |
kararsız, düzensiz, çabuk değişen |
32505 |
labio-palatal |
dudaksıl-damaksıl |
32506 |
labio-velar |
dudaksıl-artdamaksıl |
32507 |
labiodental |
dişsil-dudaksıl, dudaksıl-dişsil |
32508 |
labor |
bkz.labour |
32509 |
laboratory assistant |
laborant |
32510 |
laboratory glove |
laboratuvar eldiveni |
32511 |
laboratory |
laboratuvar |
32512 |
laborious |
yorucu, zahmetli, güç |
32513 |
labour agreement |
iş sözleşmesi |
32514 |
labour costs |
işçilik masrafları |
32515 |
labour court |
iş mahkemesi |
32516 |
labour dispute |
iş uyuşmazlığı |
32517 |
labour emigration |
emek göçü |
32518 |
labour exchange |
iş ve işçi bulma kurumu |
32519 |
labour force |
işgücü |
32520 |
labour intensive |
emek-yoğun |
32521 |
labour market |
emek piyasası |
32522 |
labour of love |
karşılık beklemeden yapılan iş |
32523 |
Labour Party |
işçi Partisi |
32524 |
labour relations |
işçi-işveren ilişkileri |
32525 |
labour saving |
işten tasarruf sağlayan |
32526 |
labour turnover |
işçi devri |
32527 |
labour union |
işçi sendikası |
32528 |
labour wages |
işçi vergini |
32529 |
Labour |
İşçi Partisi üyesi, İşçi Partisi'ne ilişkin, çalışma, emek, iş, işçi, işçi sınıfı, doğum, doğurma, çalışmak, çabalamak, emek harcamak, güçlükle hareket etmek, boğuşmak, ayrıntılara girmek |
32530 |
labourer |
işçi, emekçi |
32531 |
labouring |
çalışan |
32532 |
laburnum |
sarısalkım |
32533 |
labyrinth |
labirent |
32534 |
labyrinthine |
labirent gibi |
32535 |
lac |
lak, laka |
32536 |
lac-dye |
lak boyası |
32537 |
laccolith |
lakolit, mantarsı kayaç |
32538 |
lace into |
yumrukla saldırmak |
32539 |
lace |
bağcık, bağ, dantela, bağlamak, (hafif bir içkiye) az miktar sert içki katmak |
32540 |
laced shoe |
bağlı ayakkabı |
32541 |
lacerate |
yırtmak, yaralamak, tırmalamak, parçalamak |
32542 |
laceration |
yırtma, parçalanma, kesilme, incitme |
32543 |
lachrymal |
göz yaşına ait |
32544 |
lachrymation |
göz yaşı akıtma, ağlama |
32545 |
lachrymose |
sulu gözlü, acıklı, göz yaşartıcı, gözü yaşlı |
32546 |
lacing |
aşırı delgileme |
32547 |
lack |
-sizlik çekmek, -den yoksun olmak, olmayış, yokluk, eksiklik, -sizlik |
32548 |
lackadaisical |
cansız, tembel, ilgisiz, uyuşuk |
32549 |
lackaday! |
Eyvah!, Heyhat! |
32550 |
lackey |
dalkavuk, yağcı, yalaka |
32551 |
lacking |
eksik, kayıp, yok |
32552 |
laconic |
veciz, az ve öz söz kullanılan, kısa ve anlamlı |
32553 |
laconicism |
özlülük, veciz ifade |
32554 |
lacquer |
vernik, cila, (saç) sprey, verniklemek, cilalamak |
32555 |
lacrimal gland |
gözyaşı bezi |
32556 |
lacrimal |
gözyaşı ile ilgili |
32557 |
lactam |
laktam |
32558 |
lactase |
laktaz |
32559 |
lactate |
laktat, emzirmek, süt vermek |
32560 |
lactation |
emzirme |
32561 |
lacteal |
süte ait, sütlü |
32562 |
lactic acid |
laktik asit, süt asidi |
32563 |
lactic fermentation |
laktik mayalanma |
32564 |
lactic |
laktik |
32565 |
lactiferous |
süt veren |
32566 |
lactometer |
laktometre |
32567 |
lactone |
lakton |
32568 |
lactose |
laktoz, süt şekeri |
32569 |
lacuna |
sümükte bulunan boşluk |
32570 |
lacunar |
tekneli tavan |
32571 |
lacustrine deposit |
göl birikintisi |
32572 |
lacustrine sediment |
göl tortusu |
32573 |
lacustrine |
göl, gölle ilgili |
32574 |
lacy |
dantel gibi, dantelli |
32575 |
lad |
delikanlı, genç |
32576 |
ladder dredger |
kovalı tarak |
32577 |
ladder |
el merdiveni, çorap kaçığı, (çorap) kaçmak, kaçırmak |
32578 |
ladder-proof |
kaçmaz |
32579 |
ladder-stitch |
iğneardı teyel, çapraz teyel |
32580 |
laddie |
delikanlı, oğlan |
32581 |
lade |
yüklemek |
32582 |
laden |
(with ile) yüklü, dolu |
32583 |
lading port |
yükleme limanı |
32584 |
lading |
yükleme |
32585 |
ladle |
kepçe, kepçeyle koymak/servis yapmak |
32586 |
ladleful |
kepçe dolusu |
32587 |
lady |
hanımefendi, kadın, bayan |
32588 |
lady-in-waiting |
nedime |
32589 |
lady-killer |
kadın avcısı |
32590 |
ladybird |
uğurböceği |
32591 |
ladybug |
uğurböceği, gelinböceği, hanımböceği |
32592 |
ladykiller |
kadın avcısı, çapkın |
32593 |
ladylike |
hanımca, hanım gibi, nazik |
32594 |
ladylove |
sevgili, metres, sevilen kadın |
32595 |
laevo-rotatory |
sola çeviren |
32596 |
laevorotatory |
sola çeviren |
32597 |
laevulose |
levüloz |
32598 |
lag angle |
gecikme açısı |
32599 |
lag |
(behind ile) yavaş ilerlemek, arkadan gelmek, (boru) keçe ya da asbest kaplamak |
32600 |
lager |
bir tür hafif bira |
32601 |
laggard |
ağır, tembel, haylaz, tembel kimse |
32602 |
lagging |
yalıtım, izolasyon, kaplama, döşeme |
32603 |
lagoon |
denizkulağı, kıyı gölü |
32604 |
laicize |
laikleştirmek |
32605 |
laid up |
biriktirmek |
32606 |
lair |
vahşi döngül ini |
32607 |
laird |
emlak sahibi |
32608 |
laissez faire |
müdahale etmeme, serbest bırakma, bırak yapsınlar |
32609 |
laity |
meslekten olmayanlar |
32610 |
lake breeze |
göl meltemi |
32611 |
lake |
göl |
32612 |
lam |
dövmek, dayak atmak |
32613 |
lamb chop |
kuzu pirzolası |
32614 |
lamb |
kuzu, haruf, kuzu eti, kuzulamak |
32615 |
lamb's wool |
kuzu yünü |
32616 |
lambaste |
dövmek, pataklamak, dayak atmak |
32617 |
lambency |
hafif parlaklık |
32618 |
lambent |
alev gibi yalayarak yayılan |
32619 |
Lambert |
lambert |
32620 |
lambrequin |
kapı üzerine asılan süs, perde |
32621 |
lambskin |
kuzu derisi |
32622 |
lame duck |
işe yaramaz kimse, sakat kimse |
32623 |
lame excuse |
kabul edilmez özür, sudan bahane |
32624 |
lame |
topal, aksak, zayıf, inanılması güç, topal etmek |
32625 |
lamella |
ince levha, pul |
32626 |
lamellar |
pullu, katmanlı, yapraksı |
32627 |
lameness |
topallık, zayıflık |
32628 |
lament |
ağlayıp sızlamak, yasını tutmak, ağıt, ağlama, inleme, yasını tutma |
32629 |
lamentable |
içler acısı, acınacak, ağlanacak |
32630 |
lamentation |
yas, feryat, figan, ağıt |
32631 |
lamia |
vampir |
32632 |
lamina |
lamina |
32633 |
laminae |
levha, ince yaprak, tabaka |
32634 |
laminar flow |
laminer akım, düzgün akış |
32635 |
laminar |
yaprak halinde, yapraksı, laminer |
32636 |
laminate |
ince tabakalar halindeki bir maddeyi üst üste koyarak daha dayanıklı bir madde haline getirmek, ince tabakaların üstüste konmasından elde edilen madde |
32637 |
laminated beam |
katmerli kiriş, yapraklı kiriş |
32638 |
laminated spring |
düz yay, yaprak yay |
32639 |
laminated |
yapraklı, levhalı |
32640 |
lamination |
yapraklanma, tabaka, ince levha |
32641 |
lammergeier |
kuzu kuşu, baysungur |
32642 |
lamp black |
is, lamba isi |
32643 |
lamp chimney |
lamba şişesi |
32644 |
lamp holder |
lamba duyu |
32645 |
lamp post |
çıngı direği |
32646 |
lamp socket |
ampul duyu |
32647 |
lamp |
lamba |
32648 |
lampblack |
kandil isi |
32649 |
lamplight |
lamba ışığı |
32650 |
lamplighter |
lambacı |
32651 |
lampoon |
taşlama, hiciv |
32652 |
lampooner |
hicivci |
32653 |
lampoonist |
hiciv yazarı |
32654 |
lamppost |
çıngı direği |
32655 |
lamprey |
taşemen, bufa balığı |
32656 |
lamprophyre |
lamprofir |
32657 |
lampshade |
abajur |
32658 |
lanate |
yünlü, yün gibi |
32659 |
lance |
mızrak, kargı |
32660 |
lanceolate |
mızrak biçiminde |
32661 |
lancer |
mızraklı süvari, mızraklı |
32662 |
lancet arch |
sivri kemer |
32663 |
lancet |
neşter, sivri kemer |
32664 |
lancinating |
keskin (ağrı) |
32665 |
land a blow |
bir yumruk oturtmak |
32666 |
land agent |
emlak komisyoncusu |
32667 |
land bank |
tarım bankası, emlak bankası |
32668 |
land breeze |
kara meltemi |
32669 |
land cable |
kara kablosu |
32670 |
land carriage |
kara taşımacılığı |
32671 |
land clearing |
tarla açma |
32672 |
land crab |
kum yengeci |
32673 |
land drainage |
arazi drenajı |
32674 |
land fog |
kara sisi |
32675 |
land forces |
kara kuvvetleri |
32676 |
land holder |
arazi sahibi |
32677 |
land management |
arazi amenajmanı |
32678 |
land measure |
arazi ölçüleri jüyesi |
32679 |
land mine |
kara mayını |
32680 |
land on one's feet |
şansı yaver gitmek |
32681 |
land owner |
toprak sahibi |
32682 |
land reclamation |
toprak kazanma, arazi kazanma |
32683 |
land reform |
toprak reformu |
32684 |
land register |
tapu sicili |
32685 |
land registery |
kadastro |
32686 |
land tax |
arazi vergisi |
32687 |
land tortoise |
karakaplumbağası |
32688 |
land transportation |
karayolu taşımacılığı |
32689 |
land wind |
kara rüzgârı |
32690 |
land |
toprak, kara parçası, ülke, vatan, aynı türden toprak parçası, alan, arazi, toprak, kişisel arazi, arsa, karaya çıkmak, karaya indirmek, karaya getirmek, iniş yapmak, yere inmek |
32691 |
landau |
lando, lando araba |
32692 |
landed estate |
taşınmaz mal, gayrimenkul mülk |
32693 |
landed property |
arazi, emlak, taşınmaz mal |
32694 |
landed proprietor |
toprak sahibi |
32695 |
landed |
geniş arazisi olan, büyük toprak sahibi olan |
32696 |
landfall |
karanın görünmesi |
32697 |
landfill |
arazi doldurma, arazi yükseltme |
32698 |
landholder |
arazi sahibi |
32699 |
landing aid |
iniş yardımcısı |
32700 |
landing area |
iniş alanı |
32701 |
landing beam |
iniş farı |
32702 |
landing craft |
çıkarma gemisi |
32703 |
landing gear |
(uçak) iniş takımı |
32704 |
landing ground |
iniş alanı |
32705 |
landing place |
iskele |
32706 |
landing ship |
çıkarma gemisi |
32707 |
landing stage |
iskele, rıhtım |
32708 |
landing strip |
iniş yolu, yangın merdiveni |
32709 |
landing |
karaya çıkma/çıkarma, (uçak) iniş, iskele, merdiven sahanlığı |
32710 |
landlady |
ev sahibesi, pansiyoncu kadın |
32711 |
landless |
topraksız, arazisiz, mülksüz |
32712 |
landlocked |
kara ile çevrili |
32713 |
landlord |
mal sahibi, emlak sahibi, otelci, pansiyoncu |
32714 |
landmark |
sınır taşı, dönüm çekidi, (bir yeri bulmada/vb.) işaret olarak kullanılan nesne/yer/vb. |
32715 |
landowner |
arazi sahibi |
32716 |
landscape architect |
peyzaj mimarı |
32717 |
landscape architecture |
peyzaj mimarisi |
32718 |
landscape |
kır manzarası, peyzaj, (ev/fabrika/vb.) çevresini yeşillendirmek, çevresine bahçe yapmak |
32719 |
landslide |
heyelan, toprak kayması, (saylavda) büyük başarı |
32720 |
landslip |
toprak kayması |
32721 |
landsman |
denize alışık olmayan adam |
32722 |
lane line |
şerit çizgisi |
32723 |
lane |
dar sokak, dar yol, dar geçit, yol, şerit |
32724 |
lang syne |
geçmiş zaman, eski zaman |
32725 |
language interpreter |
dil yorumlayıcı |
32726 |
language processors |
dil işleyiciler, dil işlemciler |
32727 |
language school |
dil mektebi |
32728 |
language translator |
dil çevirici |
32729 |
language |
dil, lisan |
32730 |
languid |
uyuşuk, ağır hareket eden, halsiz |
32731 |
languish in |
erimek, çürümek, acı çekmek |
32732 |
languish |
isteksiz olmak, güçsüzleşmek, gevşemek, (in ile) erimek, çürümek, acı çekmek |
32733 |
languishing |
kuvvetsiz, baygın |
32734 |
languor |
halsizlik, bitkinlik, güçsüzlük, gevşeklik, rehavet |
32735 |
languorous |
yorgun, bitkin, tembel, parlak, çekici |
32736 |
laniary |
köpekdişi |
32737 |
laniferous |
yünlü, yün veren |
32738 |
lank |
(saç) düz ve cansız |
32739 |
lanky |
uzun boylu ve zayıf, sırık gibi |
32740 |
lanneret |
bir cins doğan |
32741 |
lanoline |
lanolin |
32742 |
lantern slide |
slayt, diya |
32743 |
lantern |
fener |
32744 |
lanthanide |
lantanit |
32745 |
lanthanite |
lantanit |
32746 |
lanthanum |
lantan |
32747 |
lanyard |
çekme ipi, savlo, kordon, filadur |
32748 |
lap dovetail |
sandık geçmesi |
32749 |
lap joint |
bindirme, bindirme ek |
32750 |
lap sth up |
eyvallah demek |
32751 |
lap |
kucak, oturan kimsenin kalçasından dizine kadar olan ön bölümü, (yarışta) tur, (yarışta) tam tur atmak, (yarışta) rakibini bir turluk farkla geçmek, yalayarak içmek, (against ile) küçük dalgalar halinde çarpmak, yalamak, dalgaların çarpması, çarpma sesi |
32752 |
lap-top computer |
dizüstü bilgisayar |
32753 |
laparotomy |
karın amaliyatı |
32754 |
lapbelt |
emniyet kemeri |
32755 |
lapel microphone |
yaka mikrofonu |
32756 |
lapel |
klapa |
32757 |
lapidary |
taşa işlenmiş, gösterişli, hakkâk, oymacı |
32758 |
lapidate |
taşlamak |
32759 |
lapis lazuli |
lacivert taşı |
32760 |
Lapland |
Laponya |
32761 |
lappet |
sarkık şey |
32762 |
lapping compound |
alıştırma macunu |
32763 |
lapping |
alıştırma |
32764 |
lapse into silence |
sessizliğe gömülmek |
32765 |
lapse of justice |
adli hata |
32766 |
lapse of the pen |
yazma yanlışı |
32767 |
lapse of time |
zamanaşımı |
32768 |
lapse |
küçük kusur, hata, yanlış, (zaman) geçme, ara, (into ile) derece derece azalmak, düşmek, alçalmak, batmak, gömülmek, (from ile) inanç ve prensiplerinden vazgeçmek, (iş anlaşması) son bulmak, yürürlükten kalkmak |
32769 |
lapsus calami |
kalem hatası |
32770 |
lapsus linguae |
dil sürçmesi |
32771 |
laptop computer |
dizüstü bilgisayar |
32772 |
laptop |
dizüstü |
32773 |
lapwing |
kızkuşu |
32774 |
larboard |
geminin iskele tarafı |
32775 |
larcenist |
hırsız |
32776 |
larceny |
hırsızlık |
32777 |
larch |
karaçam |
32778 |
lard |
domuz yağı |
32779 |
larder |
kiler |
32780 |
lares et penates |
manevi değeri olan eşya |
32781 |
large intestine |
kalınbağırsak |
32782 |
large manufacture |
büyük ölçekli üretim |
32783 |
large radish |
bayırturpu |
32784 |
large scale |
geniş çaplı |
32785 |
large |
büyük, çon, iri, geniş, bol, çok |
32786 |
large-minded |
anlayışlı, serbest fikirli, hoşgörülü |
32787 |
largehearted |
iyi kalpli, halden anlayan |
32788 |
largely |
çoğunlukla, ekseriyetle, ziyadesiyle |
32789 |
largeness |
büyüklük, genişlik |
32790 |
largess |
bkz.largesse |
32791 |
largesse |
ihsan, bağış |
32792 |
largish |
büyükçe, iricek |
32793 |
largo |
largo, ağır, largo, ağır ağır |
32794 |
lariat |
bkz.lasso |
32795 |
lark |
zarafat, şaka, meze, eğlenme, takılma, gırgır, tarlakuşu, gülüp oynamak, oynaklaşmak, mezelenmek, eğlenmek |
32796 |
larkspur |
hezaren çiçeği |
32797 |
larrup |
dayak atmak |
32798 |
larva state |
larva dönemi |
32799 |
larva |
larva, tırtıl, kurtçuk |
32800 |
larval |
larva ile ilgili, kurtçuk halinde |
32801 |
laryngeal |
gırtlaksıl, gırtlakta oluşan, boğazla ilgili |
32802 |
laryngitis |
larenjit, gırtlak yangısı |
32803 |
larynx |
gırtlak |
32804 |
lasagna |
lasanya |
32805 |
lascivious |
şehvetli, şehvet düşkünü |
32806 |
lasciviousness |
şehvet |
32807 |
laser beam |
lazer ışını |
32808 |
laser memory |
lazer bellek |
32809 |
laser printer |
lazer yazıcı |
32810 |
laser |
lazer (aygıtı) |
32811 |
lash about |
aniden hareket etmek, şiddetle çarpmak |
32812 |
lash oneself into a fury |
çatmak |
32813 |
lash out |
saldırmak, azarlamak, paylamak |
32814 |
lash |
kırbaçlamak, (about ile) aniden hareket etmek ya da vurmak, şiddetle çarpmak, sıkıca bağlamak, kamçı darbesi, ani ve haşin hareket |
32815 |
lashing |
kırbaçlama, azarlama, bağlama |
32816 |
lass |
kız |
32817 |
lassitude |
dermansızlık, halsizlik, bitkinlik, yorgunluk |
32818 |
lasso |
kement |
32819 |
last ditch |
son çare |
32820 |
last judgement |
kıyamet günü |
32821 |
last quarter |
son dördün |
32822 |
last week |
geçen hafta |
32823 |
last wish |
son arzu |
32824 |
last year |
bıldır |
32825 |
last |
son, en son, sonuncu, herşeyden sonra, herkesten sonra, sonuncu olarak, son olarak, en son, sürmek, devam etmek, bozulmamak, dayanmak |
32826 |
last-in |
first-out, son giren ilk çıkar |
32827 |
lasting |
dayanıklı, sağlam, bitmeyen, tükenmeyen, sürekli, kalıcı |
32828 |
lastly |
son olarak |
32829 |
latch key |
kapı anahtarı |
32830 |
latch on |
anlamak, çakozlamak, uyanmak |
32831 |
latch onto |
anlamak, çakozlamak |
32832 |
latch |
kapı mandalı, kapı kilidi, kilitlemek, mandallamak |
32833 |
latchkey |
kapı anahtarı |
32834 |
late |
geç, gecikmiş, I'm late., (sögen/zaman) geç, son, yeni, taze, geç olarak, geç, sonuna doğru, sonlarında, sabık, eski, rahmetli |
32835 |
lately |
son günlerde, son zamanlarda, yakınlarda |
32836 |
latency time |
gecikme zamanı, bekleme süresi |
32837 |
latency |
gizli kalma, gizlilik |
32838 |
lateness |
geç olma |
32839 |
latent heat |
gizli ısı |
32840 |
latent image |
görünmeyen resim, gizli görüntü |
32841 |
latent period |
mikropların kuluçka dönemi |
32842 |
latent |
ortada olmayan, gizli |
32843 |
later on |
daha sonra |
32844 |
lateral bud |
yan tomurcuk |
32845 |
lateral deviation |
yanal sapma |
32846 |
lateral erosion |
yandan aşınma, yanlama aşınma |
32847 |
lateral inversion |
yanal terslik, yanda bulunan ters görüntü |
32848 |
lateral pressure |
yanal basınç |
32849 |
lateral section |
yan kesit |
32850 |
lateral spillway |
yan dolusavak |
32851 |
lateral thrust |
yanal basınç |
32852 |
lateral |
yan, yanal |
32853 |
laterite |
laterit, kırmızı kil |
32854 |
latest |
en son haber/moda, /vb |
32855 |
latex |
lateks |
32856 |
lath and plaster |
bağdadi kaplama |
32857 |
lath |
sıva tirizi, bağdadi çıta, lata ile kaplamak |
32858 |
lathe bed |
torna kızağı, torna yatağı |
32859 |
lathe carrier |
torna fırdöndüsü |
32860 |
lathe chuck |
torna aynası |
32861 |
lathe tool |
torna takımı |
32862 |
lathe |
torna tezgâhı |
32863 |
lather |
sabun köpüğü, köpük, (sabun) köpürmek, köpürtmek, sabunlamak |
32864 |
lathing |
çıta işi, bağdadi, kaplama |
32865 |
lathwork |
bağdadi işi, kafes işi |
32866 |
Latin |
Latin, Latince |
32867 |
Latinist |
Latince bilgini |
32868 |
latish |
biraz geç |
32869 |
latitude |
enlem, rahatlık, serbestlik, özgürlük |
32870 |
latitudes |
bölge |
32871 |
latitudinal |
enine olan |
32872 |
latitudinarian |
serbest fikirli |
32873 |
latrine |
(özellikle düşergelerde) hela |
32874 |
latten |
ince sac levha, pirinç kaplama |
32875 |
latter end |
ölüm |
32876 |
latter |
sonraki, son, ikincisi, iki şeyden sonuncusu, son söylenilen |
32877 |
latter-day |
modern, çağa uygun |
32878 |
latterly |
son zamanlarda, bu yakınlarda |
32879 |
lattice beam |
kafes kiriş |
32880 |
lattice bridge |
kafes kirişli köprü |
32881 |
lattice coil |
kafes bobin |
32882 |
lattice dynamics |
kafes dinamiği |
32883 |
lattice energy |
kafes enerjisi, örgü erkesi |
32884 |
lattice girder |
kafes kiriş |
32885 |
lattice truss |
kafes kiriş |
32886 |
lattice work |
kafes işi |
32887 |
lattice |
kafes |
32888 |
latus rectum |
özkiriş |
32889 |
Latvia |
Letonya |
32890 |
laud |
övme, methiye, övmek, methetmek |
32891 |
laudable |
(davranış/vb.) övgüye değer, beğenilen |
32892 |
laudanum |
afyon tentürü, lavdanom |
32893 |
laudation |
övme, sitayiş |
32894 |
laudatory |
övücü |
32895 |
laugh at |
(kimese) gülmek |
32896 |
laugh like a drain |
makaraları koyvermek |
32897 |
laugh off |
önemsememek, gülüp geçmek |
32898 |
laugh until one cries |
uğunmak |
32899 |
laugh up one's sleeve |
bıyık altından gülmek |
32900 |
laugh |
(kahkahayla) gülmek, gülüş, kahkaha |
32901 |
laughable |
gülünç, komik |
32902 |
laughing gas |
güldürücü gaz |
32903 |
laughing |
gülen, güldürücü, komik, gülme, gülüş |
32904 |
laughter |
kahkaha, gülüş |
32905 |
launch an investigation |
soruşturma başlatmak |
32906 |
launch |
(gemi) denize indirmek, (roket) fırlatmak, (plan/hareket/yeni bir yaşam/vb.) başlatmak, (at ile) fırlatmak, hızla atmak, (gemiyi) suya indirme, büyük kozgaltkalı sandal, motorbot |
32907 |
launcher |
suya indirici, mancınık, katapult, fırlatıcı, fırlatma rampası |
32908 |
launching |
denize indirme, fırlatma (roket), suya indirme |
32909 |
launder money |
kara pulu aklamak |
32910 |
launder |
(giysi) yıkayıp ütülemek |
32911 |
launderette |
çamaşırhane |
32912 |
launderyman |
çamaşırcı |
32913 |
laundress |
çamaşırcı |
32914 |
laundromat |
bkz.launderette |
32915 |
laundry blue |
çamaşır çividi |
32916 |
laundry |
çamaşırhane, çamaşır |
32917 |
laurel |
defne ağacı |
32918 |
laurelled |
defne dalıyla süslenmiş, ödül kazanmış |
32919 |
lauryl |
laurik |
32920 |
lav |
yüznurama |
32921 |
lava flow |
lav akıntısı |
32922 |
lava |
lav |
32923 |
lavage |
lavaj |
32924 |
lavation |
yıkama |
32925 |
lavatory faucet |
lavabo musluğu |
32926 |
lavatory |
hela, tuvalet, yüznumara |
32927 |
lavender |
lavanta |
32928 |
laver |
büyük el leğeni |
32929 |
lavish |
savurgan, tutumsuz, bol, çok, (on ile) cömertçe vermek |
32930 |
lavishness |
savurganlık |
32931 |
law costs |
mahkeme giderleri |
32932 |
law for combating terrorism |
terörle mücadele yasası |
32933 |
law of acceleration |
ivme kanunu |
32934 |
law of conservation of energy |
enerji korunumu kanunu |
32935 |
law of conservation of matter |
maddenin sakınımı kanunu |
32936 |
law of contracts and torts |
borçlar hukuku |
32937 |
law of definite proportions |
belirli oranlar yasası |
32938 |
law of demand |
talep kanunu |
32939 |
law of dominance |
başatlık yasası, baskın karakter kanunu |
32940 |
law of exponents |
üstler kuralı |
32941 |
law of floating |
yüzme kanunu |
32942 |
law of heat exchange |
ısının yer değiştirme kanunu |
32943 |
law of inertia |
eylemsizlik kanunu |
32944 |
law of jungle |
orman yasası |
32945 |
law of nations |
uluslararası hukuk |
32946 |
law of refraction |
kırılım yasası |
32947 |
law of succession |
miras hukuku |
32948 |
law office |
hukuk bürosu |
32949 |
law school |
hukuk bilimyurdu |
32950 |
law |
kanun, yasa, kural, hukuk, sakçı |
32951 |
law-abiding |
yasaya saygı gösteren, dürüst |
32952 |
lawbook |
kanunname |
32953 |
lawbreaker |
kanun tanımayan kimse |
32954 |
lawful |
yasalara uygun, yasal, yasalara uyan |
32955 |
lawfulness |
kanuna uygunluk, yasallık |
32956 |
lawgiver |
kanun yapan kimse, kanunverici |
32957 |
lawless |
vahşi, kontrolsüz, serkeş, başıbozuk, yasadışı |
32958 |
lawlessness |
kanunsuzluk, düzensizlik, kargaşa |
32959 |
lawmaker |
meclis üyesi, kanunverici |
32960 |
lawn mower |
çimen biçme kılgası |
32961 |
lawn sprinkler |
çim fıskıyesi, bahçe musluğu |
32962 |
lawn |
çim, çimenlik |
32963 |
lawrencium |
lavrensyum |
32964 |
lawsuit |
dava |
32965 |
lawyer |
avukat, aklavcı |
32966 |
lax |
ilgisiz, umursamaz, kaygısız, dikkatsiz, tembel, savsak, kontrolsüz |
32967 |
laxative |
müshil |
32968 |
laxity |
gevşeklik |
32969 |
lay a foundation |
temel atmak |
32970 |
lay about one |
sağına soluna vurmak |
32971 |
lay an egg |
fiyasko vermek |
32972 |
lay an embargo on |
ambargo koymak |
32973 |
lay aside |
saklamak, biriktirmek, bırakmak, vazgeçmek |
32974 |
lay at the door of |
suçlamak, kabahat yüklemek |
32975 |
lay awake |
gözüne uyku girmemek |
32976 |
lay by |
biriktirmek, bir kenara koymak |
32977 |
lay days |
astarya, yükleme ve boşaltma süresi |
32978 |
lay down |
belirlemek, saptamak, depolamak, yere bırakmak |
32979 |
lay for |
#NAME? |
32980 |
lay hands on |
tutmak |
32981 |
lay in an ambush |
pusu kurmak |
32982 |
lay in |
depolamak, saklamak, biriktirmek |
32983 |
lay into |
saldırmak |
32984 |
lay it on thick |
övmek, göklere çıkarmak |
32985 |
lay it on with a trowel |
ballandıra ballandıra anlatmak |
32986 |
lay low |
yatağa sermek |
32987 |
lay off |
(geçici olarak) işten çıkarmak |
32988 |
lay on |
temin etmek, sağlamak, üzerine atılmak |
32989 |
lay one's cards on the table |
gizlisi saklısı olmamak, açık ve dürüst olmak |
32990 |
lay out |
plan, tertip, maket, düzen, yere sermek, yaymak, planlamak |
32991 |
lay siege to |
kuşatmak |
32992 |
lay sth on the line |
dobra dobra konuşmak |
32993 |
lay sth to waste |
altını üstüne getirmek |
32994 |
lay the fire |
ateşi yakmak |
32995 |
lay the foundation stone |
temelini atmak |
32996 |
lay the foundations |
temel atmak |
32997 |
lay to rest |
gömmek, defnetmek |
32998 |
lay up |
(hastalık) yatağa düşürmek, biriktirmek |
32999 |
lay waste |
harap etmek, yakıp yıkmak, tahrip etmek |
33000 |
lay |
yaymak, sermek, koymak, dizmek, yerleştirmek, döşemek, sürmek, değdirmek, hazırlamak, yumurtlamak, yatıştırmak, yüklemek, isnat etmek, yatırmak, üstüne oynamak, kab, arg.düzmek, sikmek, kaymak, (hukuk/tıp/vb.belli bir öğrenim dalında) profesyonel olmayan, eğitim görmemiş |
33001 |
layabout |
(İİ) tembel, işten kaçan kimse, kaytarıkçı |
33002 |
layer |
tabaka, kat, bir şey yayan kimse/kılga, yayıcı, tabakalar halinde yaymak |
33003 |
layman |
meslekten olmayan kimse |
33004 |
layout plan |
vaziyet josparı, konumtasar |
33005 |
layout |
(bahçe/kent/vb. yerler için) planlama, yapı plan ya da çizimi |
33006 |
layshaft |
(oto) yardımcı şaft, ara mili |
33007 |
lazaretto |
karantina yeri, erzak ambarı |
33008 |
laze |
(away/around/about ile) tembelce vakit geçirmek, tembellik etmek, tembellikle ya da hareketsiz geçirilen kısa süre, tembellik |
33009 |
lazily |
miskin miskin |
33010 |
laziness |
tembellik |
33011 |
lazy tongs |
zikzak maşa |
33012 |
lazy |
tembel, erincek, ağır, uyuşuk, yavaş hareket eden, tembellik/uyuşukluk veren |
33013 |
lazybones |
tembel adam |
33014 |
lea |
çayırlık, mera |
33015 |
leach |
filtre, süzmek, filtre etmek |
33016 |
leaching |
katıdan özütleme, liçing |
33017 |
lead a person a pretty dance |
birinin başına çorap örmek |
33018 |
lead acetate |
kurşun asetat |
33019 |
lead alloy |
kurşun alaşımı |
33020 |
lead angle |
avans açısı, öndelik açısı |
33021 |
lead astray |
yoldan çıkarmak |
33022 |
lead bath |
kurşun banyosu |
33023 |
lead chromate |
kurşun kromat |
33024 |
lead coated |
kurşun kaplı, kurşun örtülü |
33025 |
lead glass |
kurşun cam |
33026 |
lead manager |
lider yönetici |
33027 |
lead nitrate |
gümüş nitrat |
33028 |
lead off |
başlangıç, başlamak, başa geçmek |
33029 |
lead on |
yutturmak, kandırmak, inandırmak, götürmek |
33030 |
lead pencil |
kurşunkalem |
33031 |
lead peroxide |
kurşun peroksit |
33032 |
lead poisoning |
kurşun zehirlenmesi |
33033 |
lead sb a dance |
birinin başına iş açmak, birini üzmek |
33034 |
lead sb by the nose |
parmağında oynatmak |
33035 |
lead sb on |
kandırmak |
33036 |
lead sb up the garden path |
birini üç kâğıda getirmek |
33037 |
lead screw |
ana mil |
33038 |
lead sulphide |
kurşun sülfür |
33039 |
lead the life of Riley |
bir eli yağda bir eli balda olmak |
33040 |
lead to |
-e yol açmak, neden olmak |
33041 |
lead up to |
sözü belli bir çekide getirmek |
33042 |
lead |
götürmek, rehberlik etmek, (nereyese) götürmek, ulaştırmak, inandırmak, ikna etmek, yönetmek, liderlik etmek, idare etmek, önde sürmek, kılavuzluk, öncülük, başrol, (of/over ile)(uzaklık/sayı/vb.) ileride olma, önde gelme, tasma kayışı, ara kablosu, ipucu, delil, kurşun, kalem kurşunu, grafit, anterlin |
33043 |
lead-free motor fuel |
kurşunsuz benzin |
33044 |
lead-free |
kurşunsuz |
33045 |
leaded bronze |
kurşun tuncu |
33046 |
leaded |
kurşunlu, kurşun kaplı |
33047 |
leaden |
kurşuni renkli, üzgün, kederli |
33048 |
leader of the party |
parti başkanı |
33049 |
leader |
önde gelen kimse, başta gelen kimse, yolbaşçı, lider, kösem, yedekçi, başkan, başyazı, baş makale |
33050 |
leadership |
liderlik, önderlik |
33051 |
leading article |
başmakale |
33052 |
leading axle |
ön aks, kılavuz dingil |
33053 |
leading case |
emsal oluşturan olay, içtihat |
33054 |
leading edge |
hücum kenarı, en ön kısım |
33055 |
leading lady |
başrol oynayan kadın, başrol oyuncusu kadı |
33056 |
leading man |
başrol oyuncusu erkek, başrol oynayan erkek |
33057 |
leading screw |
kılavuz vida |
33058 |
leading wheel |
ön tekerlek, kılavuz tekerlek |
33059 |
leading |
en önemli, ana, temel, yol gösteren, kılavuzluk eden, yöneten, önde olan |
33060 |
leading-in cable |
giriş kablosu |
33061 |
leaf bud |
yaprak tomurcuğu |
33062 |
leaf curl |
kıvırcık baş hastalığı |
33063 |
leaf electroscope |
yapraklı elektroskop |
33064 |
leaf green |
yaprak yeşili |
33065 |
leaf roll disease |
yaprak kıvrılma hastalığı |
33066 |
leaf scar |
yaprak izi |
33067 |
leaf spring |
düz yay, yaprak yay |
33068 |
leaf through |
göz gezdirmek |
33069 |
leaf |
(ösümlük) yaprak, sayfa, yaprak, (özellikle altın ve gümüş) ince tabaka, yaprak |
33070 |
leafage |
yapraklar, yeşillik |
33071 |
leafiness |
yaprakları bol olma |
33072 |
leafless |
yapraksız |
33073 |
leaflet |
broşür |
33074 |
leafy |
yapraklarla kaplı, yapraklı |
33075 |
League of Nations |
Milletler Cemiyeti |
33076 |
league |
dernek, birlik, lig |
33077 |
leak detector |
sızıntı detektörü |
33078 |
leak out |
(haber/vb.) ortaya çıkmak, sızmak |
33079 |
leak |
su sızdıran delik ya da çatlak, (gaz/vb.) sızıntı, (haber/vb.) sızma, sızıntı, (gaz/vb.) sızdırmak, sızmak, (haber/vb.) sızdırmak |
33080 |
leakage current |
kaçak akımı, sızıntı akımı |
33081 |
leakage indicator |
kaçak göstergesi |
33082 |
leakage radiation |
kaçak radyasyon, sızıntı ışınım |
33083 |
leakage |
sızıntı, sızma |
33084 |
leaking water |
kaçak su, sızan su |
33085 |
leakproof |
sızdırmaz |
33086 |
leaky |
sızıntılı, sızdıran, delik |
33087 |
lean coal |
zayıf kömür |
33088 |
lean forward |
abanmak, tekye vermek |
33089 |
lean |
yana yatmak, (öne doğru) eğilmek, dayanmak, yaslanmak, söykenmek, çok zayıf, sıska, (et) yağsız, verimsiz, kıt |
33090 |
lean-to roof |
sundurma çatı |
33091 |
leaning |
eğilim |
33092 |
leanness |
zayıflık, verimsizlik |
33093 |
leap at |
bayıla bayıla kabul etmek, atlamak |
33094 |
leap year |
ekliyıl, artıkyıl |
33095 |
leap |
sıçramak, atlamak, (üstünden) atlamak, tullanmak, sıçrama, atlama, atlanılan uzaklık, sıçrama uzaklığı, ani yükselme, fırlama, artış |
33096 |
leapfrog |
birdirbir oyunu |
33097 |
learn one's lesson |
dersini almak, ağzı yanmak |
33098 |
learn |
öğrenmek |
33099 |
learned |
bilgili |
33100 |
learner |
öğrenci, şakirt, bir şeyi öğrenmekte olan kimse |
33101 |
learning |
bilgi |
33102 |
lease holder |
kiracı |
33103 |
lease |
kira kontratı, (out ile) kontratla kiralamak |
33104 |
leased line |
kiralanmış hat, özel hat |
33105 |
leasehold |
sözleşme ile kiralanmış emlak |
33106 |
leaseholder |
kiracı, müstecir |
33107 |
leaser |
kiralayan |
33108 |
leash |
tasma |
33109 |
leasing |
kiralama, finansal kiralama, leasing |
33110 |
least common multiple |
en küçük ortakkat |
33111 |
least effort |
en az çaba yasası |
33112 |
least |
be.en az, en küçük, adl.en küçük sayı, en küçük miktar, en az |
33113 |
leastways |
en az, hiç olmazsa |
33114 |
leather belt |
kösele kayış |
33115 |
leather goods |
deri eşyalar |
33116 |
leather |
deri |
33117 |
leathercloth |
deriye benzer bir tür kumaş |
33118 |
leatherette |
cilt bezi, meşin kap |
33119 |
leathern |
deriden yapılmış |
33120 |
leathery |
kösele gibi, sert, kalın |
33121 |
leave in the lurch |
yüzüstü bırakmak |
33122 |
leave no stone unturned |
her yolu denemek |
33123 |
leave off |
vazgeçmek, bırakmak |
33124 |
leave one to one's fate |
kaderiyle baş başa bırakmak |
33125 |
leave one's mark on |
damgasını vurmak |
33126 |
leave out |
eklemeyi unutmak, atlamak, atmak, çıkarmak |
33127 |
leave over |
tehir etmek, ertelemek |
33128 |
leave sb flat |
beş kapiksiz bırakmak |
33129 |
leave sb holding the bag |
birini yüzüstü bırakmak |
33130 |
leave sb in peace |
birini rahat bırakmak |
33131 |
leave sb in the lurch |
yüzüstü bırakmak |
33132 |
leave sb standing |
yaya bırakmak |
33133 |
leave sb to his own resources |
kendi haline bırakmak |
33134 |
leave speechless |
nutku tutulmak |
33135 |
leave sth to sb |
bırakmak |
33136 |
leave sth up to |
bırakmak |
33137 |
leave the chair |
başkanlığı bırakmak |
33138 |
leave with pay |
verginli izin |
33139 |
leave without pay |
verginsiz izin |
33140 |
leave word with sb |
birine not bırakmak |
33141 |
leave |
ayrılmak, bırakmak, terketmek, bırakmak, bakımına bırakmak, sorumluluğuna bırakmak, izin |
33142 |
leaven |
maya, mayalandırmak, bozmak, etkilemek |
33143 |
leavings |
artıklar, çöpler |
33144 |
Lebanese |
Lübnanlı |
33145 |
Lebanon |
Lübnan |
33146 |
lech |
şehvet, şehvete düşkün olmak, hırs beslemek |
33147 |
lecher |
aşırı seks düşkünü, azgın |
33148 |
lecherous |
hkr.şehvet düşkünü, azgın |
33149 |
lechery |
seks düşkünlüğü |
33150 |
lecithin |
lesitin |
33151 |
lectern |
kürsü, konuşmacı kürsüsü |
33152 |
lecture |
konferans, (birdemde) ders, azarlama, paylama, ders vermek, konferans vermek, azarlamak, paylamak |
33153 |
lecturer |
konferansçı, okutman, doçent |
33154 |
lectureship |
okutmanlık |
33155 |
led horse |
yedek at |
33156 |
led |
yol göstermek, idare etmek |
33157 |
ledge |
rafa benzer düz çıkıntı, çıkıntılı kaya tabakası |
33158 |
ledger board |
küpeşte, parmaklık küpeştesi |
33159 |
ledger line |
yardımcı çizgi |
33160 |
ledger |
defteri kebir, ana hesap defteri, hesabat kitabı, kavlık |
33161 |
lee anchor |
rüzgâra kapalı yer, rüzgâr altı, boca |
33162 |
lee shore |
rüzgâr altındaki kıyı |
33163 |
lee side |
rüzgâr altı |
33164 |
lee |
korunmalı taraf, boca, poça, rüzgâraltı |
33165 |
leech rope |
gradin halatı |
33166 |
leech |
sülük, zalı, asalak, parazit, sülük |
33167 |
leek |
pırasa |
33168 |
leer |
yan bakış, alaycı ya da şehvetli bakış, (at ile) yan gözle bakmak, (at ile) şehvetle bakmak, kesmek |
33169 |
leery |
kuşkulu, kurnaz |
33170 |
lees |
tortu, çökelti |
33171 |
leeway |
fazladan yer, zaman, pul, /vb |
33172 |
left atrium |
sol kulakçık |
33173 |
left auricle |
sol kulakçık |
33174 |
left hand |
sol el, sol taraf |
33175 |
left justified |
sola yanaşık |
33176 |
left justify |
sola yanaştırmak |
33177 |
left lane |
sol şerit |
33178 |
left property |
bırakılmış eşya |
33179 |
left shift |
sola kaydırma |
33180 |
left turn |
sola dönüş |
33181 |
left wing |
sol kanat |
33182 |
left |
sol, be.sola |
33183 |
left-hand drive |
sol direksiyon |
33184 |
left-handed rotation |
sola çevirme |
33185 |
left-handed |
solak, solaklar için yapılmış |
33186 |
left-turn lane |
sola dönüş şeridi |
33187 |
leftist |
solcu |
33188 |
leftovers |
artık yemek |
33189 |
leftwards |
sola doğru, sola |
33190 |
leg bone |
kıç sümüğü |
33191 |
leg of mutton |
koyun budu |
33192 |
leg |
(döngüllerde) but, bacak, kıç, (giysi) kıçı örten bölüm, bacak, (eşya) ayak, bacak, bölüm |
33193 |
legacy |
miras, kalıt |
33194 |
legal adviser |
hukuk danışmanı, hukuk müşaviri |
33195 |
legal aid |
verginsiz avukat sağlama |
33196 |
legal capacity |
hukuki ehliyet |
33197 |
legal competence |
hukuki ehliyet |
33198 |
legal disability |
hukuki ehliyetsizlik |
33199 |
legal documents |
resmi evrak |
33200 |
legal entity |
tüzel kişi, hükmi şahıs |
33201 |
legal error |
adli hata |
33202 |
legal expenses |
mahkeme giderleri |
33203 |
legal heir |
kanuni mirasçı |
33204 |
legal holiday |
resmi tatil |
33205 |
legal obligation |
yasal yükümlülük |
33206 |
legal person |
tüzel kişi |
33207 |
legal personality |
tüzelkişilik |
33208 |
legal position |
hukuki durum |
33209 |
legal practitioner |
stajyer avukat |
33210 |
legal reserve |
kanuni ihtiyat, kanuni yedek akçe |
33211 |
legal tender |
kanuni pul, kanuni ödeme aracı, kanuni para |
33212 |
legal |
yasal, yasaya uygun |
33213 |
legalese |
hukuk dili |
33214 |
legality |
yasallık, yasaya uygunluk |
33215 |
legalization |
yasal hale getirme, tasdik |
33216 |
legalize |
yasallaştırmak |
33217 |
legally |
yasal olarak, kanunen |
33218 |
legate |
elçi, sefir, miras bırakmak |
33219 |
legatee |
lehine mal bırakılan kişi |
33220 |
legation |
ortaelçilik |
33221 |
legato |
bağlı, legato |
33222 |
legator |
vasiyetçi, miras bırakan kişi |
33223 |
legend |
efsane, söylence, büyük, ünlü kimse, efsane, (harita/vb.'de) açıklayıcı bilgiler |
33224 |
legendary |
efsanevi, söylencesel, ünlü |
33225 |
legerdemain |
el çabukluğu, el becerisi, hokkabazlık |
33226 |
leggings |
tozluk |
33227 |
leggy |
uzun bacaklı |
33228 |
leghorn |
bir cins tavuk, legorn |
33229 |
legibility |
okunaklılık |
33230 |
legible |
okunaklı |
33231 |
legion |
lejyon, kalabalık insan topluluğu |
33232 |
legionary |
lejiyoner |
33233 |
legislate |
(for/against ile) yasa yapmak, yasamak |
33234 |
legislation |
yasama, kanun yapma, kanunvericilik |
33235 |
legislations |
mevzuat, kanunlar |
33236 |
legislative power |
yasama yetkisi |
33237 |
legislative term |
yasama dönemi |
33238 |
legislative |
yasamaya ilişkin, yasama yetkisi olan, kanun koyan |
33239 |
legislator |
yasa koyucu, kanun koyucusu, kanunverici |
33240 |
legislature |
yasama meclisi |
33241 |
legist |
hukukçu |
33242 |
legitimacy |
meşruluk, yasalara uygunluk |
33243 |
legitimate to |
meşru kılmak |
33244 |
legitimate |
yasal, meşru doğmuş, mantıklı, akla yatkın |
33245 |
legitimation |
meşrulaştırma, onaylama |
33246 |
legless |
bacaksız |
33247 |
legume |
baklagiller |
33248 |
leguminous |
baklagillerle ilgili |
33249 |
leisure industry |
eğlence endüstrisi |
33250 |
leisure |
boş vakit |
33251 |
leisured |
bol bol boş zamanı olan, serbest |
33252 |
leisureliness |
acelesizlik |
33253 |
leisurely |
acelesiz yapılan, yavaş, sakin |
33254 |
leitmotiv |
ana motif, ana kavram, kılavuz kavramı |
33255 |
lemma |
yardımcı teorem, önsav |
33256 |
lemming |
yabani sıçan, kır sıçanı |
33257 |
lemniscate |
lemniskat, kelebek eğrisi |
33258 |
Lemnos |
Ege denizinde Limni adası |
33259 |
lemon balm |
oğulotu |
33260 |
lemon drop |
limon şekeri |
33261 |
lemon peel |
limon kabuğu |
33262 |
lemon |
limon |
33263 |
lemonade |
İİ.gazoz, Aİ.limonata |
33264 |
lend a hand to |
yardım etmek |
33265 |
lend an ear to |
kulak vermek |
33266 |
lend sb a hand |
birine el vermek |
33267 |
lend sth to |
önem kazandırmak |
33268 |
lend |
ödünç vermek, borç vermek, eklemek, katmak, vermek |
33269 |
lender |
ödünç veren, borç veren |
33270 |
lending limit |
kredi limiti |
33271 |
length measuring |
uzunluk ölçümü |
33272 |
length wise |
uzunluğuna, boylu boyunca |
33273 |
length |
uzunluk, boy, metres in length., parça |
33274 |
lengthen |
uzatmak, uzamak |
33275 |
lengthily |
uzun uzadıya |
33276 |
lengthiness |
uzunluk, fazla uzunluk |
33277 |
lengthways |
uzunlamasına, uzunluğuna |
33278 |
lengthwise |
bkz.lengthways |
33279 |
lengthy |
upuzun, çok uzun, fazlasıyla uzun |
33280 |
lenience |
hoşgörü, yumuşaklık, müsamaha |
33281 |
leniency |
yumuşaklık, hoşgörürlük, müsamaha |
33282 |
lenient |
müşfik, yumuşak |
33283 |
lenitive |
yatıştırıcı, dindirici, yumuşatıcı, yatıştırıcı, dindirici şey |
33284 |
lenity |
yumuşak huyluluk |
33285 |
lens antenna |
mercek anten |
33286 |
lens aperture |
diyafram açıklığı |
33287 |
lens barrel |
mercek çerçevesi |
33288 |
lens cap |
mercek kapağı |
33289 |
lens diaphragm |
mercek diyaframı |
33290 |
lens hood |
parasol, güneşlik |
33291 |
lens mount |
mercek çerçevesi |
33292 |
lens opening |
mercek açıklığı |
33293 |
lens turret |
mercek tablası |
33294 |
lens |
mercek, göz merceği, objektif, gözlük camı |
33295 |
Lent |
Hıristiyanlıkta Paskalya'dan önceki kırk gün boyunca yapılan büyük perhiz |
33296 |
lenticular cloud |
merceksel bulut |
33297 |
lenticular |
mercekle ilgili |
33298 |
lentil |
mercimek, yasmık |
33299 |
Leo |
Aslan burcu |
33300 |
leonine |
aslan gibi |
33301 |
leopard |
leopar |
33302 |
leopardess |
dişi leopar |
33303 |
leotard |
vücudu saran dansçı/akrobat giysisi |
33304 |
leper |
cüzzamlı |
33305 |
lepidolite |
lepidolit |
33306 |
leporine |
tavşangillere ait |
33307 |
leprosy |
cüzzam |
33308 |
leprous |
cüzamlı, miskin, cüzamlı |
33309 |
lepton |
lepton |
33310 |
lesbian |
lezbiyen, sevici |
33311 |
lesbianism |
lezbiyencilik |
33312 |
Lesbos |
Midilli adası |
33313 |
lesion |
yara, bere |
33314 |
less |
be.daha az, adl.daha az şey/kimse, daha az miktar |
33315 |
lessee |
kiracı |
33316 |
lessen |
azaltmak, azalmak |
33317 |
lesser celandine |
basurotu |
33318 |
lesser |
daha az/küçük |
33319 |
lesson |
ders, çimke, ibret |
33320 |
lessor |
kiraya veren kişi |
33321 |
lest |
-mesin diye, -ecek diye |
33322 |
let alone |
bırak, şöyle dursun, kendi haline bırakmak |
33323 |
let bygones be bygones |
eski defterleri kapatmak |
33324 |
let down |
hayal kırıklığı, yüzüstü bırakmak, boşa çıkarmak |
33325 |
let go |
bırakmak, koyuvermek, salıvermek |
33326 |
Let go! |
Bırak! |
33327 |
let in |
içeri bırakmak, içeri almak, eklemek, gömmek |
33328 |
let it ride |
üstünde durmamak, uğraşmamak |
33329 |
let loose |
serbest bırakmak |
33330 |
let me see |
bir düşüneyim, bir bakayım |
33331 |
let off |
ucuz kurtulma, serbest bırakmak, salıvermek, affetmek |
33332 |
let on |
söylemek, açıklamak |
33333 |
let one's hair down |
rahat hareket etmek, resmiyeti bırakmak |
33334 |
let out |
koyvermek, bırakmak, salıvermek, çıkarmak |
33335 |
let sb in for |
neden olmak |
33336 |
let sb in on |
sırrını açıklamak |
33337 |
let sleeping dogs lie |
işi oluruna bırakmak, işi kurcalamamak |
33338 |
let slide |
ihmal etmek, boşlamak, vazgeçmek |
33339 |
let slip |
ağzından kaçırmak, kaçırmak |
33340 |
let sth slide |
işi sermek |
33341 |
let sth slip out |
bir şeyi ağzından kaçırmak |
33342 |
let the cat out of the bag |
baklayı ağzından çıkarmak |
33343 |
let through |
geçmesine izin vermek, geçirmek |
33344 |
let up |
durmak, dinmek, azalmak, yumuşamak, gevşemek |
33345 |
let well enough alone |
olanla yetinmek |
33346 |
let |
izin vermek, bırakmak, -meli, -malı, -ecek, -sin, İİ.(to/out ile) kiralamak |
33347 |
letdown |
hayal kırıklığı |
33348 |
lethal |
öldürücü |
33349 |
lethality |
öldürücülük |
33350 |
lethargic |
uyuşuk |
33351 |
lethargy |
uyuşukluk, atalet, ilgisizlik, letarji |
33352 |
letter book |
mektup defteri |
33353 |
letter carrier |
postacı |
33354 |
letter file |
mektup dosyası |
33355 |
letter head |
mektup başlığı |
33356 |
letter of acceptance |
kabul mektubu |
33357 |
letter of advice |
ihbar mektubu, ihbarname |
33358 |
letter of application |
başvuru dilekçesi |
33359 |
letter of attorney |
vekâletname |
33360 |
letter of credit |
akreditif, kredi mektubu |
33361 |
letter of exchange |
poliçe |
33362 |
letter of guarantee |
garanti mektubu, teminat mektubu |
33363 |
letter of indemnity |
tazminat mektubu |
33364 |
letter of intend |
niyet mektubu |
33365 |
letter of introduction |
tavsiye mektubu |
33366 |
letter of licence |
izin mektubu |
33367 |
letter of recommendation |
tavsiye mektubu, bonservis |
33368 |
letter of renunciation |
feragat mektubu |
33369 |
letter of trust |
güven mektubu, itimat mektubu |
33370 |
letter out |
silmek |
33371 |
letter printer |
mektup yazıcı |
33372 |
letter |
mektup, harf, (yasa/anlaşma/vb.) harfi harfine anlamı |
33373 |
letterbox |
mektup kutusu |
33374 |
lettered |
eğitimli, aydın, tahsil görmüş, okumuş |
33375 |
letterhead |
mektup çöngesi başlığı, antet |
33376 |
lettering |
harf ya da sözcük yazım karakteri |
33377 |
letterpress |
tipo baskısı |
33378 |
letters of credence |
güven mektubu |
33379 |
letters patent |
patent, ruhsat, ferman |
33380 |
letters testamentary |
vasiyetname |
33381 |
letting value |
kira bedeli |
33382 |
letting |
kiraya verme |
33383 |
lettuce |
salata, marul, kâhı |
33384 |
letup |
azalma, dinme, durma |
33385 |
leucine |
lösin |
33386 |
leuco base |
lökobaz |
33387 |
leuco compound |
lökotürev |
33388 |
leuco dye |
löko boya |
33389 |
leuco |
löko, (önek) renksiz, ak |
33390 |
leucocyte |
lökosit, akyuvar |
33391 |
leukemia |
lösemi, kan kanseri |
33392 |
levanter |
Akdenize doğudan esen rüzgar |
33393 |
Levantine |
Yakın Doğu'ya ait, Yakın Doğu'lu kimse |
33394 |
levee |
sedde, rıhtım, kabul merasimi |
33395 |
level at |
-e yöneltmek, doğrultmak |
33396 |
level crossing |
hemzemin geçit, yer geçidi |
33397 |
level indicator |
seviye göstergesi, düzey göstergesi |
33398 |
level of income |
gelir düzeyi |
33399 |
level of welfare |
refah düzeyi |
33400 |
level terrace |
düz teras |
33401 |
level to the ground |
yerle bir etmek |
33402 |
level |
yüzey, yatay yüzey, düzlük, düz yer, (of ile) miktar, derece, düzey, seviye, ölçü, düzleştirmek, düzeltmek, yıkmak, düzlemek, düz, aynı düzeyde, aynı hizada, bir seviyede, seviyeli, dengeli, düzgün, be.düz olarak, düzgün bir biçimde |
33403 |
level-headed |
sakin, dengeli, mantıklı, sağgörülü |
33404 |
leveller |
tesviye aleti, düzelteç |
33405 |
levelling agent |
egaliz maddesi, düzgün boyama maddesi |
33406 |
levelling instrument |
nivo |
33407 |
levelling screw |
tesviye vidası, düzleme vidası |
33408 |
levelling |
düzleştirme, nivelman |
33409 |
lever arm |
levye kolu, manivela kolu |
33410 |
lever brake |
kollu eğleç |
33411 |
lever jack |
kriko |
33412 |
lever |
manivela, manivela kolu, kaldıraç, birini emek harcamaya zorlayan şey, manivela ile hareket ettirmek/kaldırmak |
33413 |
leverage |
manivela hareketi/kuvveti, sonuç almak için kullanılan güç, dürtü, /vb |
33414 |
leveret |
yavru yabani tavşan |
33415 |
leviable |
vergiye tabi |
33416 |
levigate |
düz etmek |
33417 |
levitate |
gözbağcılıkla havaya yükselmek/yükseltmek |
33418 |
levity |
ciddiyetsizlik, laubalilik |
33419 |
levy tax |
vergi koymak |
33420 |
levy war on |
birisiyle savaşmak |
33421 |
levy |
zorla toplama, toplanan pul, (on/upon ile) zorla toplamak |
33422 |
lewd |
şehvet düşkünü, açık saçık, müstehcen |
33423 |
lewdness |
adilik, çapkınlık, uçarılık, fuhuş |
33424 |
lewisite |
levisit |
33425 |
lexeme |
sözlükbirim |
33426 |
lexical meaning |
sözlük anlamı |
33427 |
lexical unit |
sözlük birimi, sözlüksel birim |
33428 |
lexical |
sözcüksel |
33429 |
lexicographer |
leksikograf, sözlükbilimci |
33430 |
lexicography |
sözlükçülük, sözlükbilgisi |
33431 |
lexicology |
sözlükbilim, sözcükbilik |
33432 |
lexicon |
sözlük |
33433 |
liabilities to outsiders |
üçüncü şahıslara borçlar |
33434 |
liabilities |
pasif, borç, taahhüt, üstlenme, sorumluluk |
33435 |
liability account |
pasif hesap, borç hesabı |
33436 |
liability insurance |
mali sorumluluk sigortası |
33437 |
liability |
sorumluluk, ödenecek borç, engel |
33438 |
liable |
sorumlu, maruz, eğilimli |
33439 |
liaise |
(with ile) birlikte çalışmak |
33440 |
liaison committee |
irtibat kurulu |
33441 |
liaison officer |
irtibat subayı |
33442 |
liaison |
bağlantı, evlilik dışı cinsî ilişki |
33443 |
liana |
sarmaşık |
33444 |
liar |
yalancı |
33445 |
lib |
özgürlük |
33446 |
libation |
içki içme |
33447 |
libel |
onur kırıcı yayın, karalayıcı yerme, iftira, onur kırıcı yayın yapmak, karalamak |
33448 |
libellant |
davacı |
33449 |
libellee |
davalı |
33450 |
libellous |
onur kırıcı, yerici, karalayıcı |
33451 |
liberal arts |
sosyal bilimler |
33452 |
liberal education |
genel kültür |
33453 |
liberal profession |
serbest meslek |
33454 |
liberal |
liberal, erkinci, cömert, eliaçık, geniş görüşlü, hoşgörülü, liberal kimse, Liberal Parti üyesi, Liberal |
33455 |
liberalism |
liberalizm, erkincilik |
33456 |
liberalist |
liberal, erkinci |
33457 |
liberality |
cömertlik, eli açıklık, geniş görüşlülük |
33458 |
liberalization |
liberalizasyon, liberal kılma |
33459 |
liberalize |
liberalleştirmek, liberal kılmak |
33460 |
liberally |
el açıklığıyla, cömertlikle, büyük miktarda |
33461 |
liberate |
serbest bırakmak |
33462 |
liberation |
kurtuluş, serbest kalma, azat etme, kurtarma |
33463 |
liberator |
kurtarıcı |
33464 |
libertarian |
hürriyet taraftarı |
33465 |
libertine |
çapkın, ahlaksız |
33466 |
libertinism |
çapkınlık, sefahat |
33467 |
liberty of speech |
söz hürriyeti |
33468 |
liberty of the press |
basın ve yayın hürriyeti |
33469 |
liberty |
özgürlük |
33470 |
libidinous |
şehvetli, şehvet düşkünü |
33471 |
libido |
cinsîlik içgüdüsü, libido |
33472 |
Libra |
Terazi burcu |
33473 |
librarian |
kütüphaneci |
33474 |
library film |
arşiv yankası, belgelik yankası |
33475 |
library program |
kitaplık bağdarlaması |
33476 |
library software |
kitaplık yazılımı |
33477 |
library subroutine |
kitaplık altyordamı |
33478 |
library |
kütüphane |
33479 |
librate |
sallanmak, titreşmek |
33480 |
libration |
denge |
33481 |
librettist |
opera metni yazarı |
33482 |
libretto |
opera güftesi, libretto |
33483 |
Libya |
Libya |
33484 |
lice |
bit, kehle |
33485 |
licence fee |
lisans vergini |
33486 |
licence holder |
lisans sahibi |
33487 |
licence plate light |
plaka aydınlatma ışığı |
33488 |
licence plate |
plaka |
33489 |
licence |
ruhsat, izin, ehliyet, aşırı serbestlik, ruhsat vermek, resmi izin vermek, yetki vermek |
33490 |
license |
(Aİ) bkz.licence |
33491 |
licensed |
izinli, ruhsatlı |
33492 |
licensee |
lisans sahibi, ruhsat sahibi, imtiyaz sahibi |
33493 |
licensor |
lisans veren kimse |
33494 |
licentiate |
lisans sahibi kimse |
33495 |
licentious |
şehvetli, azgın |
33496 |
licentiousness |
ahlaksızlık |
33497 |
lichen |
liken |
33498 |
licit |
meşru, yasal |
33499 |
lick into shape |
adam etmek |
33500 |
lick one's boots |
yaltaklanmak |
33501 |
lick one's wounds |
yaralarını sarmak |
33502 |
lick sb's boots |
çanak yalamak, yağ çekmek |
33503 |
lick |
yalamak, yalayıp yutmak, dayak atmak, pataklamak, (İİ) kafasını karıştırmak, şaşırtmak, yalama, yalayış, (of ile) az bir şey, az bir miktar |
33504 |
lickerish |
ahlaksız, kadın düşkünü, obur |
33505 |
licking |
yalayış, yalama, kötek, dayak |
33506 |
licorice |
bkz.liquorice |
33507 |
lid |
kapak, gözkapağı |
33508 |
lido |
halka açık havuz |
33509 |
lie about |
tembellik etmek, aylaklık etmek |
33510 |
lie behind |
arkasında gizli olmak |
33511 |
lie detector |
yalan kılgası |
33512 |
lie down |
yatmak |
33513 |
lie in one's teeth |
korkunç yalanlar söylemek |
33514 |
lie in wait |
pusuya yatmak |
33515 |
lie in |
sabah geç sögenlere kadar uyumak |
33516 |
lie like a trooper |
çok yalan söylemek |
33517 |
lie low |
gizlenmek, saklanmak |
33518 |
lie off |
alargada yatmak, gemi açıkta yatmak |
33519 |
lie over |
ertelenmek |
33520 |
lie |
yatmak, uzanmak, durmak, (down ile) yatmak, uzanmak, yer almak, bulunmak, yatmak, durmak, yalan söylemek, yalan |
33521 |
lief |
seve seve, memnuniyetle, isteyerek |
33522 |
liege |
derebeyine bağlı kimse |
33523 |
lien |
hapis hakkı, rehin hakkı, ipotek, matlup, alacak |
33524 |
lienee |
rehin borçlusu |
33525 |
lieutenancy |
teğmenlik, yüzbaşılık |
33526 |
lieutenant colonel |
yarbay |
33527 |
lieutenant commander |
kıdemli yüzbaşı |
33528 |
lieutenant general |
korgeneral |
33529 |
lieutenant governor |
devlet başkan vekili, vali muavini |
33530 |
lieutenant |
teğmen |
33531 |
life activities |
hayati faaliyetler |
33532 |
life annuity |
ömür boyu gelir |
33533 |
life assurance |
hayat sigortası |
33534 |
life belt |
cankurtaran kemeri |
33535 |
life blood |
yaşamak için gerekli kan |
33536 |
life boat |
cankurtaran |
33537 |
life buoy |
can simidi |
33538 |
life coverage |
hayat sigortası teminatı |
33539 |
life cycle |
yaşam çevrimi |
33540 |
life expectancy |
ortalama ömür |
33541 |
life fund |
hayat sigortası fonu |
33542 |
life history |
biyografi, yaşamöyküsü |
33543 |
life imprisonment |
müebbet hapis |
33544 |
life income |
yaşam boyu gelir |
33545 |
life insurance |
hayat sigortası |
33546 |
life jacket |
can yeleği |
33547 |
life of the party |
neşe saçan kişi |
33548 |
life raft |
cankurtaran salı |
33549 |
life span |
yaşam süresi |
33550 |
life story |
yaşam öyküsü |
33551 |
life style |
yaşam biçimi |
33552 |
life support system |
yaşam destek jüyesi |
33553 |
life |
hayat, yaşam, durmuş, kişi, can, yaşam, hareket, canlılık, hayat, can katan kimse ya da şey |
33554 |
life-size |
doğal büyüklükte |
33555 |
lifeblood |
can damarı |
33556 |
lifeboat |
cankurtaran sandalı |
33557 |
lifeguard |
cankurtaran yüzücü |
33558 |
lifeless |
ölü, cansız, ruhsuz, donuk, ölgün, cansız |
33559 |
lifelessness |
cansızlık |
33560 |
lifelike |
canlı gibi görünen |
33561 |
lifeline |
cankurtaran halatı |
33562 |
lifelong |
ömürboyu |
33563 |
lifetime |
ömür |
33564 |
lift a ban |
bir yasağı kaldırmak |
33565 |
lift and force pump |
emme basma tulumba |
33566 |
lift off |
havalanmak, kalkmak |
33567 |
lift pump |
emme tulumba |
33568 |
lift shaft |
asansör kuyusu |
33569 |
lift the embargo |
ambargoyu kaldırmak |
33570 |
lift the immunity |
dokunulmazlığı kaldırmak |
33571 |
lift up one's voice |
sesini yükseltmek |
33572 |
lift valve |
kaldırmalı valf |
33573 |
lift |
kaldırmak, yükseltmek, (bulut/sis/vb.) yükselmek, dağılmak, bitmek, ortadan kaldırmak, son vermek, araklamak, yürütmek, (başkasına değişli düşünce/yazı/vb.) çalmak, özüne mal etmek, kaldırma, yükseltme, kaldırma kuvveti, İİ.asansör, arabasına alma, pulsuz götürme/gitme, neşe, rahatlık, rahatlama duygusu, ferahlık |
33574 |
lifter |
sökme kılgası, platin |
33575 |
lifting crane |
vinç |
33576 |
lifting jack |
kriko |
33577 |
lifting pump |
emme tulumba |
33578 |
lifting tongs |
vinç kıskacı |
33579 |
lifting wire |
platin |
33580 |
lifting |
kaldırma |
33581 |
ligament |
kiriş, bağ |
33582 |
ligate |
bağlamak |
33583 |
ligature |
bağ, bağlama |
33584 |
light a fire |
ateş yakmak |
33585 |
light absorbing |
ışık soğurucu, ışık yutucu |
33586 |
light alloy |
hafif alaşım |
33587 |
light beam |
ışık huzmesi, ışık demeti |
33588 |
light breeze |
hafif meltem |
33589 |
light current |
ışık akımı |
33590 |
light draught |
boş su çekimi |
33591 |
light dues |
fener resmi |
33592 |
light fixture |
çıngı teçhizatı |
33593 |
light flux |
ışık akısı |
33594 |
light in bulk |
high in value, yükte hafif, pahada ağır |
33595 |
light industry |
hafif sanayi, hafif endüstri |
33596 |
light infantry |
hafif piyade |
33597 |
light into sb |
birisine bağırıp çağırmak, üzerine atılmak |
33598 |
light machine gun |
hafif kılgalı tüfek |
33599 |
light metal |
hafif metal, hafif maden |
33600 |
light meter |
fotometre, ışıkölçer |
33601 |
light modulation |
ışık modülasyonu |
33602 |
light oil |
hafif yağ, ince yağ |
33603 |
light out |
gidivermek, sıvışmak |
33604 |
light pen |
ışıklı kalem |
33605 |
light railway |
hafif demiryolu, dekovil |
33606 |
light ray |
ışık ışını |
33607 |
light relay |
ışık rölesi |
33608 |
light resistance |
ışık haslığı |
33609 |
light resisting |
ışığa dayanıklı, solmaz |
33610 |
light source |
ışık kaynağı |
33611 |
light spectrum |
ışık spektrumu |
33612 |
light up |
yakmak, tutuşturmak, yanmak, aydınlatmak |
33613 |
light velocity |
ışık hızı |
33614 |
light wave |
ışık dalgası |
33615 |
light year |
ışık yılı |
33616 |
light |
ışık, aydınlık, güneş ışığı, gün ışığı, lamba, ışık, (odluçöp/çakmak/vb.) ateş, parlaklık, pırıltı, sevinç ya da heyecan pırıltısı, ışık, anlaşılma, ortaya çıkma, gün ışığına kavuşma, bakış açısı, aydınlık, ışıklı, parlak, (renk) açık, yakmak/yanmak, aydınlatmak, ışık vermek, parlamak/parlatmak, ışıldamak, aydınlanmak, yüngül, hafif, yumuşak, (uyku) hafif, be.hafifçe, yüksüz olarak, fazla yük almayarak |
33617 |
light-fast |
ışığa dayanıklı, solmaz |
33618 |
light-fastness |
ışık haslığı |
33619 |
light-fingered |
eli uzun, araklayıcı |
33620 |
light-footed |
çevik, zarif |
33621 |
light-handed |
eli hafif, becerikli, yükü hafif |
33622 |
light-headed |
sarhoş, çakırkeyif, sersem |
33623 |
light-hearted |
neşeli, kaygısız, mutlu, tasasız |
33624 |
light-minded |
havai, kararsız |
33625 |
light-sensitive |
ışığa duyarlı, ışığa karşı hassas |
33626 |
light-trap |
ışık kapanı |
33627 |
lighten |
aydınlatmak, aydınlanmak, hafiflemek, hafifletmek, neşelenmek, neşelendirmek |
33628 |
lighter than air |
havadan hafif |
33629 |
lighter |
yakıcı aygıt, çakmak, alışkan |
33630 |
lighterage |
mavna ile taşıma, mavna vergini |
33631 |
lighthearted |
kaygısız, neşeli |
33632 |
lightheeled |
atik |
33633 |
lighthouse |
fener kulesi |
33634 |
lighting engineer |
ışıklandırma kıvcısı |
33635 |
lighting gas |
aydınlatma gazı |
33636 |
lighting rail |
ışık rayı, kaydırma askısı |
33637 |
lighting |
aydınlatma, ışıklandırma, yakma, ışıklandırma jüyesi |
33638 |
lightly |
hafifçe, nazikçe, az bir derecede, az bir dereceye kadar, düşünmeksizin, sebepsiz yere, ciddiye almadan |
33639 |
lightness |
hafiflik, yumuşaklık, sürat, neşelilik |
33640 |
lightning arrester |
yıldırım siperi |
33641 |
lightning bug |
ateş böceği |
33642 |
lightning conductor |
paratoner, yıldırımsavar |
33643 |
lightning recorder |
şimşek yazıcısı |
33644 |
lightning rod |
yıldırımlık, yıldırımsavar |
33645 |
lightning strike |
yıldırım grevi |
33646 |
lightning |
şimşek, ani/çabuk/kısa süren şey |
33647 |
lights out |
yatma zamanı, yat borusu |
33648 |
lights |
manca, döngül akciğeri |
33649 |
lightship |
fener gemisi |
33650 |
lightsome |
neşeli, kaygısız |
33651 |
lightweight |
normalin altındaki kiloda (kimse ya da nese), hafif siklet (boksör) |
33652 |
ligneous |
odunsu |
33653 |
lignification |
odunlaşma |
33654 |
lignify |
odunlaşmak, odunlaştırmak |
33655 |
lignin |
lignin |
33656 |
lignite mine |
linyit madeni |
33657 |
lignite |
linyit |
33658 |
lignum vitae |
peygamberağacı |
33659 |
ligroin |
ligroin |
33660 |
likable |
hoşa giden, çekici, hoş, cana yakın, sevimli |
33661 |
like a bolt out of the blue |
tepeden inme |
33662 |
like a bomb |
bomba gibi, çok iyi |
33663 |
like a bull at a gate |
paldır küldür |
33664 |
like a bullet out of a gun |
kurşun gibi hızlı |
33665 |
like a bump on a log |
put gibi |
33666 |
like a cat with nine lives |
dokuz canlı |
33667 |
like a lamb |
kuzu gibi |
33668 |
like a sack of potatoes |
çisil çuvalı gibi |
33669 |
like a ship without a rudder |
serseri mayın gibi |
33670 |
like a shot |
hemen, istekle, anında |
33671 |
like anything |
deli gibi |
33672 |
like blazes |
deli gibi |
33673 |
like cat and dog |
kedi köpek gibi |
33674 |
like clockwork |
saat gibi, tıkır tıkır |
33675 |
like crazy |
deli gibi |
33676 |
like death warmed up |
yorgun argın |
33677 |
like greased lightning |
şimşek gibi |
33678 |
like hell |
deli gibi |
33679 |
like mad |
deli gibi |
33680 |
like sardines |
sıkış tepiş, balık istifi gibi |
33681 |
like that |
öyle, o şekilde |
33682 |
like the cat that stole the cream |
özünü beğenmiş |
33683 |
like this |
böyle, bu şekilde, bunun gibi |
33684 |
like wildfire |
hızla, çok çabuk |
33685 |
like winking |
kaşla göz arasında, aniden |
33686 |
like |
beğenmek, sevmek, hoşlanmak, istemek, dilemek, benzer, ilg.gibi, -in özelliği, benzeri, bağ.gibi, -miş gibi |
33687 |
likeable |
bkz.likable |
33688 |
likelihood ratio |
olabilirlik oranı |
33689 |
likelihood |
olasılık, olabilirlik |
33690 |
likely |
olası, muhtemel, uygun, mantıklı, iyi, be.galiba, muhtemelen |
33691 |
likeminded |
hemfikir, kafadengi, kafadar |
33692 |
liken |
(to ile) benzetmek |
33693 |
likeness |
benzeyiş, benzerlik |
33694 |
likes and dislikes |
hoşlanılan ve hoşlanılmayan şeyler |
33695 |
likewise |
be., aynı şekilde, -de, -da, ayrıca, bir de |
33696 |
liking |
(for ile) sevme, düşkünlük |
33697 |
lilac |
leylak, leylak rengi |
33698 |
lilliputian |
çok küçük, ufacık, cırttan, cüce |
33699 |
Lilo |
deniz yatağı |
33700 |
lilt |
hızlı hareket, oynak şarkı, kıvrak makam |
33701 |
lily of the valley |
inciçiçeği |
33702 |
lily |
zambak |
33703 |
lily-livered |
korkak, yüreksiz, tabansız, alçak |
33704 |
lily-white |
bembeyaz |
33705 |
limb |
kol, bacak, kanat gibi gövdeye bağlı kılgan, geniş ağaç dalı |
33706 |
limber up |
çevikleştirmek |
33707 |
limber |
(up ile) kasları geliştirerek bir yarışa, /vb.hazırlamak |
33708 |
limberness |
çeviklik |
33709 |
limbo |
bilinmeyen durum, çıkmaz, belirsizlik, limbo dansı |
33710 |
lime burner |
kireç ocakçısı |
33711 |
lime defecation |
kireçleme |
33712 |
lime kiln |
kireç ocağı |
33713 |
lime mortar |
kireç harcı |
33714 |
lime pit |
kireç kuyusu |
33715 |
lime putty |
kireçkaymağı |
33716 |
lime salts |
kireç tuzları |
33717 |
lime slaking |
kireç söndürme |
33718 |
lime soap |
kalsiyum sabunu |
33719 |
lime tree |
ıhlamur ağacı, cöke ağacı |
33720 |
lime |
kireç, ahek, ıhlamur, cöke |
33721 |
limelight |
halkın aşırı ilgisi |
33722 |
limerick |
beş dizelik nükteli şiir |
33723 |
limestone |
kireçtaşı |
33724 |
limewash |
kireç badanası |
33725 |
limewater |
kireçli su |
33726 |
limewhite |
kireç badanası |
33727 |
limey |
ingiliz denizcisi |
33728 |
liming tank |
kireçleme kazanı |
33729 |
liming |
kireçleme |
33730 |
limit |
limit, uç, çek, sınır, çekara, had, (to ile) kısıtlamak, sınırlandırmak |
33731 |
limitation |
sınırlama |
33732 |
limited company |
limitet şirket |
33733 |
limited edition |
sayılı baskı |
33734 |
limited liability company |
limitet şirket |
33735 |
limited liability |
sınırlı sorumluluk |
33736 |
limited monarchy |
meşruti krallık |
33737 |
limited partner |
sınırlı sorumlu ortak |
33738 |
limited partnership |
adi komandit şirket |
33739 |
limited |
sınırlı, (şirket) limited |
33740 |
limiter |
limitör, sınırlayıcı |
33741 |
limiting density |
sınırlama yoğunluğu |
33742 |
limiting friction |
limit sürtünme |
33743 |
limiting |
sınırlayıcı, kısıtlayıcı, gelişmeyi engelleyici |
33744 |
limitless |
sınırsız, sonsuz |
33745 |
limn |
resmetmek, resmini çizmek, tasvir etmek |
33746 |
limner |
ressam |
33747 |
limnology |
gölbilim |
33748 |
limonene |
limonen |
33749 |
limonite |
limonit |
33750 |
limousine |
limuzin |
33751 |
limp |
topallama, topallamak, gevşek, yumuşak, güçsüz, zayıf |
33752 |
limpet |
deniz salyangozu |
33753 |
limpid |
duru, berrak, saydam |
33754 |
limpness |
esneklik, yumuşaklık |
33755 |
limy |
kireçli |
33756 |
linage |
satır başına vergin |
33757 |
linalool |
linalol |
33758 |
linchpin |
dingil çivisi |
33759 |
lincoln green |
parlak yeşil |
33760 |
linctus |
İİ.öksürük şurubu |
33761 |
linden |
ıhlamur ağacı, cöke |
33762 |
line amplifier |
hat amplifikatörü |
33763 |
line distortion |
hat distorsiyonu |
33764 |
line drop |
hat gerilim düşüşü |
33765 |
line feed |
satır ilerletme |
33766 |
line frequency |
satır frekansı, çizgi frekansı |
33767 |
line integral |
çizgisel integral |
33768 |
line microphone |
tabanca mikrofon |
33769 |
line noise |
hat gürültüsü, hat paraziti |
33770 |
line of business |
işkolu, meslek |
33771 |
line of credit |
kredi sınırı |
33772 |
line of demarcation |
sınır çizgisi, yetki sınırı |
33773 |
line of force |
kuvvet çizgisi |
33774 |
line of intersection |
kesişme doğrusu |
33775 |
line of sight |
görüş hattı |
33776 |
line of vision |
görüş hattı |
33777 |
line one's pockets |
cebini doldurmak, yolunu bulmak |
33778 |
line printer |
satır yazıcı, satır basıcı |
33779 |
line relay |
hat rölesi |
33780 |
line scanning |
satır taraması |
33781 |
line segment |
doğru parçası |
33782 |
line selector |
hat seçici |
33783 |
line shaft |
transmisyon mili |
33784 |
line spectrum |
çizgi spektrumu, çizgi izgesi |
33785 |
line synchronization |
satır eşlemesi |
33786 |
line transformer |
hat transformatörü |
33787 |
line up |
sıraya girmek, sıraya sokmak, bağdarlamalamak |
33788 |
line voltage |
hat gerilimi |
33789 |
line |
(with ile) içini kaplamak, astarlamak, çizgi çizmek, sıra oluşturmak, çizgi, hat, yol, sınır belirten çizgi, hat, dizi, sıra, saf, ip, sicim, olta ipi, alısün hattı, demiryolu hattı, (tenek ve deniz) hat, yol, iş, meslek, hizmet, uğraşı, stil, desen, şekil, çizgi |
33790 |
lineage |
nesil, soy |
33791 |
lineal |
çizgiye ait, doğrusal |
33792 |
lineament |
yüz hattı |
33793 |
linear acceleration |
çizgisel ivme |
33794 |
linear amplifier |
lineer amplifikatör, doğrusal yükselteç |
33795 |
linear equation |
doğrusal denklem |
33796 |
linear expansion |
doğrusal genleşme, boyca genişleme |
33797 |
linear measure |
uzunluk ölçüsü, boy ölçüsü |
33798 |
linear modulation |
doğrusal modülasyon |
33799 |
linear scan |
doğrusal tarama |
33800 |
linear space |
doğrusal uzay, doğru-uzay |
33801 |
linear velocity |
lineer hız, çizgisel hız |
33802 |
linear |
doğrusal, çizgisel |
33803 |
linearity |
çizgisellik, doğrusallık |
33804 |
lineman |
alısün, telgraf ya da demiryolu hatlarını kontrol eden görevli |
33805 |
linen draper |
manifaturacı |
33806 |
linen |
keten kumaş, (yatak/masa/vb.) keten örtü, keten çarşaf |
33807 |
liner trade |
layner ticareti |
33808 |
liner |
büyük yolcu gemisi, astar, kaplama maddesi |
33809 |
lines |
replik |
33810 |
linesman |
yan hakemi, çizgi hakemi, bkz.lineman |
33811 |
lineup |
(eşya/insan) sıra, saf, (olay/vb.) dizi |
33812 |
ling |
morina cinsinden bir balık, süpürgeotu |
33813 |
linger |
(on/over ile) gitmemek, takılıp kalmak, oyalanmak, yubanmak, (ağrı/vb.) kolay kolay geçmemek, sürüp gitmek |
33814 |
lingerie |
kadın iç çamaşırı |
33815 |
lingering |
duran, kalıcı, çok yavaş, hasretli |
33816 |
lingo |
jargon |
33817 |
lingua franca |
lingua franka |
33818 |
lingual |
dile ait |
33819 |
linguiform |
dil biçiminde |
33820 |
linguist |
dilbilimci, dilci, yabancı diller üzerine çalışan ve bu dilleri iyi bilen kimse |
33821 |
linguistic atlas |
dil atlası |
33822 |
linguistic chart |
dil haritası |
33823 |
linguistic community |
dil topluluğu, dilsel topluluk |
33824 |
linguistic family |
dil kodağı |
33825 |
linguistic geography |
dilbilim coğrafyası |
33826 |
linguistic group |
dil türkümü |
33827 |
linguistic level |
dil düzeyi |
33828 |
linguistic revolution |
dil devrimi |
33829 |
linguistic |
dilbilimsel, dilsel |
33830 |
linguistics |
dilbilim |
33831 |
liniment |
eklem ve romatizma ağrılarını hafifletmek için kullanılan merhem |
33832 |
lining fabric |
astarlık kumaş |
33833 |
lining |
astar |
33834 |
link up |
bağlamak, birleştirmek |
33835 |
link |
bağlantı, bağ, zincir halkası, (together/up ile) bağlamak, birleştirmek |
33836 |
linkage |
zincir, bağlantı |
33837 |
links |
golf sahası |
33838 |
linkup |
bağlantı çekidi, bağlantı yeri, birleşme çekidi |
33839 |
linn |
küçük havuz, şelale |
33840 |
linnet |
ketenkuşu, kenevirkuşu |
33841 |
lino |
(İİ) bkz.linoleum |
33842 |
linoleum |
yer döşeme malzemesi, muşamba |
33843 |
linotype |
linotip, dizgi kılgası |
33844 |
linseed cake |
keten tohumu küspesi |
33845 |
linseed oil |
beziryağı |
33846 |
linseed |
keten tohumu |
33847 |
lint doctor |
kontr-rakle |
33848 |
lint |
sargı bezi, keten tiftiği |
33849 |
lintel |
lento, üst eşik |
33850 |
linter |
linter kılgası |
33851 |
linters |
linters |
33852 |
linty |
tiftikli |
33853 |
liny |
çizgili, dar |
33854 |
lion |
aslan |
33855 |
lion-hearted |
aslan yürekli, cesur |
33856 |
lion's share |
aslan payı |
33857 |
lioness |
dişi aslan |
33858 |
lip microphone |
dudak mikrofonu |
33859 |
lip reading |
dudak okuma |
33860 |
lip service |
sahte bağlılık |
33861 |
lip |
dudak, erin, leb, kenar |
33862 |
lip-read |
dudak okumak |
33863 |
lipase |
lipaz |
33864 |
lipid |
lipit |
33865 |
lipoid |
lipoit |
33866 |
lipoma |
lipom, yağ uru |
33867 |
lipophilic |
yağsever, lipofil |
33868 |
lipoprotein |
lipoprotein |
33869 |
lipped |
dudaklı |
33870 |
lipstick |
dudak boyası, ruj |
33871 |
liquefaction |
sıvılaşma, sıvılaştırma |
33872 |
liquefy |
sıvılaşmak, sıvılaştırmak |
33873 |
liquescent |
sıvılaşır |
33874 |
liqueur |
likör |
33875 |
liquid air |
sıvı hava |
33876 |
liquid assets |
likit varlıklar, disponibilite |
33877 |
liquid chromatography |
sıvı kromatografisi |
33878 |
liquid crystal |
sıvı kristal |
33879 |
liquid fuel |
akaryakıt |
33880 |
liquid gas |
sıvı gaz |
33881 |
liquid limit |
likit limit, akma limiti |
33882 |
liquid manure |
sıvı gübre |
33883 |
liquid measure |
sıvı ölçüsü |
33884 |
liquid oxygen |
sıvı oksijen |
33885 |
liquid phase |
sıvı hal, sıvı evre |
33886 |
liquid pressure |
sıvı basıncı |
33887 |
liquid state |
sıvı durum |
33888 |
liquid sugar |
sıvı şeker |
33889 |
liquid |
sıvı, likid, sıvı, akışkan, (yiyecek/vb.) sulu, (ses) berrak, akıcı |
33890 |
liquid-cooled reactor |
sıvı soğutmalı reaktör |
33891 |
liquid-cooled |
sıvı soğutmalı |
33892 |
liquidate |
kurtulmak, başından savmak, yok etmek, (iş) tasfiye etmek, kapatmak |
33893 |
liquidating agent |
tasfiye memuru |
33894 |
liquidation |
tasfiye |
33895 |
liquidator |
tasfiye memuru |
33896 |
liquidity ratio |
likidite oranı |
33897 |
liquidity |
likidite, sıvılık, akışkanlık |
33898 |
liquidize |
ezmek, suyunu çıkarmak |
33899 |
liquidizer |
İİ.mikser, karıştırıcı |
33900 |
liquor |
alkollü içki, (Aİ.) (viski/vb.) alkollü sert içki |
33901 |
liquorice |
meyankökü |
33902 |
lisp |
peltek konuşmak, pelteklik |
33903 |
lissom |
kıvrak, çevik, atik |
33904 |
lissome |
bkz.lissom |
33905 |
list price |
liste fiyatı, katalog fiyatı |
33906 |
list |
siyahe, cetvel, liste, dizelge, siyaheye almak, siyahe tertip etmek, listesini yapmak, yan yatmak, yana eğilmek, eğilmek, geminin yan yatması |
33907 |
listed |
kote edilmiş |
33908 |
listen for |
kulak vermek, dikkat etmek, dinlemek |
33909 |
listen in |
ünalgı dinlemek, kulak misafiri olmak |
33910 |
listen out |
kulak vermek |
33911 |
listen to reason |
laf dinlemek |
33912 |
listen |
dinlemek, dinleme, kulak verme |
33913 |
listener |
dinleyici |
33914 |
listing |
liste, listeleme |
33915 |
listle thread |
fildekos, filtekoz |
33916 |
listless |
yorgun, bitkin, cansız, uyuşuk |
33917 |
listlessness |
kayıtsızlık, neşesizlik |
33918 |
litany |
mukabele ile okunan dua |
33919 |
liter |
(Aİ) bkz.litre |
33920 |
literacy rate |
okur-yazar oranı |
33921 |
literacy |
okur yazarlık, savat |
33922 |
literal |
tam, kelimesi kelimesine, harfi harfine, düz anlamlı, yalın, sade |
33923 |
literalism |
harfi harfine uygunluk |
33924 |
literally |
tam olarak, tam, kelimesi kelimesine, düz olarak, genel anlamıyla, abartmasız, gerçekten |
33925 |
literary language |
edebiyat dili, edebi dil, yazın dili |
33926 |
literary |
edebi, yazınsal |
33927 |
literate |
okur yazar, savatlı, iyi eğitim görmüş, bilgili, okumuş |
33928 |
literati |
yazarlar, aydın sınıf |
33929 |
literatim |
harfiyen |
33930 |
literature |
edebiyat, yazın, tanıtıcı kitap, broşür |
33931 |
litharge |
doğal kurşun oksidi, mürdesenk |
33932 |
lithe |
esnek, kıvrak |
33933 |
litheness |
esneklik, elastikiyet |
33934 |
lithia |
lityum oksidi |
33935 |
lithic |
taşa ait, lityuma ait |
33936 |
lithium |
lityum |
33937 |
lithochromatic |
renkli, alaca bulaca |
33938 |
lithograph |
taşbasma, taşbaskı, taşbasmasıyla resim yapmak |
33939 |
lithographer |
taşbasmacı, taşbasması resim |
33940 |
lithographic |
litografik |
33941 |
lithography |
litografi, taşbaskı sanatı |
33942 |
lithology |
litoloji, taşbilim |
33943 |
litholysis |
ilaçla böbrek taşını eritme |
33944 |
lithometeor |
katı meteor |
33945 |
lithophyte |
litofit |
33946 |
lithopone |
litopon |
33947 |
lithosphere |
litosfer, taşküre |
33948 |
lithotomy |
böbrek taşı çıkarma ameliyatı |
33949 |
Lithuania |
Litvanya |
33950 |
Lithuanian |
Litvanyalı, Litvanya dili |
33951 |
litigant |
davacı |
33952 |
litigate |
mahkemeye başvurmak, dava açmak |
33953 |
litigation |
dava, dava etme |
33954 |
litigious |
davalı, kavgacı |
33955 |
litmus paper |
turnusol çöngesi |
33956 |
litmus test |
durum tahlili |
33957 |
litmus |
turnusol |
33958 |
litre |
litre |
33959 |
litter bag |
çöp torbası |
33960 |
litter basket |
çöp kutusu |
33961 |
litter bin |
çöp kutusu |
33962 |
litter up |
karmakarışık etmek |
33963 |
litter |
çöp, (döngül) bir batında doğan yavrular, karmakarışık etmek, dağıtmak |
33964 |
litterateur |
edip |
33965 |
little bear |
küçükayı takımyıldızı |
33966 |
little by little |
azar azar, yavaş yavaş |
33967 |
little finger |
serçeparmak |
33968 |
little language |
çocuk dili |
33969 |
little or nothing |
hiç denecek kadar az, hemen hemen hiç |
33970 |
little |
biraz, az, az kemiyet, az miktar, azı, az çok, çok az, azca, küçük, ufak, az, kem, kısa, genç, balaca, küçük, bir çimdik, bir kadar, bir uğur, önemsiz, değersiz, küçük, (be.) az miktarda, birazcık, az, az miktar |
33971 |
littleness |
küçüklük, miskinlik, önemsizlik, dar görüşlülük |
33972 |
littoral cordon |
kıyı kordonu |
33973 |
littoral current |
kıyı akıntısı |
33974 |
littoral zone |
kıyı bölgesi |
33975 |
littoral |
kıyı, sahil, kıyı, sahil |
33976 |
liturgic |
komünyona ait, ayine ait |
33977 |
liturgy |
tapınma, ayin |
33978 |
livable |
içinde yaşamaya uygun, yaşamaya elverişli, uygun, yaşanabilir, yaşamaya değer |
33979 |
live and learn |
yaşadıkça öğrenmek |
33980 |
live and let live |
hoşgörülü olmak, müsamahalı olmak |
33981 |
live axle |
canlı aks, hareket dingili |
33982 |
live broadcast |
naklen yayın, canlı yayın |
33983 |
live by the book |
dürüstçe yaşamak, yasalara uymak |
33984 |
live by |
ile yaşamak, geçinmek |
33985 |
live down |
unutturmak, unutulmasını sağlamak |
33986 |
live from hand to mouth |
elden ağıza yaşamak |
33987 |
live high on the hog |
bir eli yağda bir eli balda olmak |
33988 |
live in each other's pockets |
içtikleri su ayrı gitmemek |
33989 |
live in luxury |
lüks içinde yaşamak |
33990 |
live like fighting cocks |
krallar gibi yaşamak |
33991 |
live music |
canlı müzik |
33992 |
live off |
#NAME? |
33993 |
live on |
ile geçinmek, ile beslenmek |
33994 |
live out |
sonuna kadar yaşamak, evde oturmamak |
33995 |
live programme |
naklen bağdarlama |
33996 |
live steam |
taze buhar, sağlam buhar |
33997 |
live through |
zorluklara rağmen başarmak |
33998 |
live transmission |
naklen yayın, canlı yayın |
33999 |
live up to |
#NAME? |
34000 |
live wire |
çıngılı tel |
34001 |
live with |
ile birlikte yaşamak, kabullenmek |
34002 |
live |
yaşamak, oturmak, yaşamak, gereksinimlerini karşılamak, geçinmek, diri, canlı, (bomba/vb.) patlamamış, canlı, çıngıyla yüklü, cereyanlı, (yayın) naklen |
34003 |
liveable |
bkz.livable |
34004 |
livelihood |
geçim, geçinme |
34005 |
liveliness |
canlılık, parlaklık, zindelik |
34006 |
lively imagination |
hayal gücü |
34007 |
lively |
canlı, hareketli, hayat dolu, neşeli, canlı, gerçeğe uygun |
34008 |
liver fluke |
karaciğer kelebeği |
34009 |
liver |
karaciğer |
34010 |
liveried |
üniformalı |
34011 |
liverish |
rahatsız, sinirli, karaciğeri bozuk, huysuz |
34012 |
liverwort |
kızılyaprak, koyunotu |
34013 |
livery |
(uşakların/vb.giydiği) üniforma |
34014 |
livestock |
çiftlik döngülleri, mal |
34015 |
liveware |
personel |
34016 |
livid |
mor, öfkeden kudurmuş, gözü dönmüş |
34017 |
living being |
canlı varlık |
34018 |
living conditions |
hayat şartları |
34019 |
living creatures |
canlı yaratıklar |
34020 |
living language |
yaşayan dil |
34021 |
living organism |
canlı organizma |
34022 |
living room |
oturma odası |
34023 |
living thing |
canlı |
34024 |
living tissue |
canlı doku |
34025 |
living wage |
geçinmeye yetecek vergin |
34026 |
living |
canlı, yaşayan, sağ, yaşayan, kullanılan, geçerli, geçim, geçinme, yaşam standardı, yaşama |
34027 |
lizard |
kertenkele |
34028 |
llama |
lama |
34029 |
Lo! |
işte!, Bak! |
34030 |
loach |
çuprabalığı |
34031 |
load capacity |
yük kapasitesi, yük sığası |
34032 |
load current |
yük akımı |
34033 |
load displacement |
yük su çekimi |
34034 |
load distance |
kaldıraçta yük kolu |
34035 |
load efficiency |
yük verimi |
34036 |
load impedance |
yük empedansı, yük çelisi |
34037 |
load line |
su kesimi, yük çizgisi |
34038 |
load resistance |
yük direnci |
34039 |
load |
yük, taşınan miktar, şarj, (kılga/vb.'nin yaptığı) iş, yüklemek, doldurmak, şarj etmek |
34040 |
loaded impedance |
yüklü empedans |
34041 |
loaded question |
şaşırtıcı soru, çok yönlü soru |
34042 |
loaded |
yüklü, dolu, hileli, tuzak dolu, zengin, paralı, yüklü |
34043 |
loader |
yükleyici |
34044 |
loading bridge |
yükleme köprüsü |
34045 |
loading capacity |
yükleme kapasitesi, yükleme sığası |
34046 |
loading coil |
yükleme bobini |
34047 |
loading gauge |
yük gabarisi |
34048 |
loading note |
hamule senedi, taşıma senedi |
34049 |
loading programme |
yükleme bağdarlaması |
34050 |
loading ramp |
bindirme rampası, yükleme rampası |
34051 |
loading |
yükleme, doldurma, ek maliyet, sürşarj |
34052 |
loadstone |
çaşak taşı |
34053 |
loaf sugar |
kelle şekeri |
34054 |
loaf |
somun, arg.saksı, beyin, kafa, (about ile) vakit öldürmek, kaytarmak |
34055 |
loafer |
aylaklık eden kimse, aylak |
34056 |
loam |
verimli toprak |
34057 |
loamy |
tınlı, özlü, balçıklı |
34058 |
loan bank |
kredi bankası |
34059 |
loan market |
kredi piyasası |
34060 |
loan shark |
dolandırıcı, tefeci |
34061 |
loan |
ödünç verilen şey, ödünç verme, ödünç vermek, ödünç alma, istikraz |
34062 |
loath |
isteksiz, gönülsüz |
34063 |
loathe |
zehlesi gitmek, zehle dökmek, nefret etmek, tiksinmek, iğrenmek, hoşlamamak, hoşu gelmemek |
34064 |
loathing |
tiksinme, nefret, iğrenme |
34065 |
loathsome |
iğrenç |
34066 |
lob |
(topu) havada kavis çizecek biçimde atmak ya da bu şekilde topa vurmak, (kriket ve tenis) uzun kavis çizecek biçimde atılan top |
34067 |
lobate |
loplara benzeyen, yumru gibi |
34068 |
lobby |
lobi, hol, kulis faaliyeti, lobi, oylarını kazanmak amacıyla senatörlerle görüşmek, toplumu ilgilendiren konularda değişiklik yapmak için faaliyette bulunmak |
34069 |
lobbyist |
lobici |
34070 |
lobe of the ear |
kulakmemesi |
34071 |
lobe |
kulak memesi, herhangi bir kılganın yuvarlak bölümü |
34072 |
lobed |
loplu, dilmikli |
34073 |
lobeline |
lobelin |
34074 |
lobotomy |
beyin ameliyatı, lobotomi |
34075 |
lobster |
ıstakoz |
34076 |
lobule |
lopçuk |
34077 |
local administration |
mahalli yönetim |
34078 |
local authorities |
mahalli yetkililer |
34079 |
local call |
şehiriçi alısün konuşması |
34080 |
local colour |
mahalli özellikler, mahalli renk |
34081 |
local election |
mahalli saylav |
34082 |
local exchange |
mahalli alısün santralı |
34083 |
local government |
mahalli yönetim, mahalli idare |
34084 |
local industry |
mahalli sanayi |
34085 |
local language |
şive, ağız |
34086 |
local news |
mahalli haberler |
34087 |
local newspaper |
mahalli yenün |
34088 |
local politics |
mahalli politika |
34089 |
local station |
bölge istasyonu |
34090 |
local time |
yerel sögen |
34091 |
local traffic |
bölgesel trafik, yerel trafik |
34092 |
local train |
banliyö treni |
34093 |
local |
yerel, yöresel, lokal, (İİ) semt birahanesi, lokal |
34094 |
locale |
yer, yöre, olay yeri |
34095 |
localism |
mahalli şive, yöresel deyim, dar fikirlilik |
34096 |
locality |
yer, yöre, olay yeri |
34097 |
localization |
yerini belirleme, yerelleştirme, sınırlandırma |
34098 |
localize |
belirli bir yere sınırlamak, yereltmek |
34099 |
localized |
yerel, lokal, sınırlı |
34100 |
locally |
yerel olarak, yakınlarda, yakında |
34101 |
locate |
yerini öğrenmek, yerleştirmek, kurmak |
34102 |
location |
yer, orun, konum |
34103 |
locative |
yerlik hâl |
34104 |
loch |
körfez, koy, göl |
34105 |
lock away |
saklamak, gizli tutmak |
34106 |
lock bolt |
kilit sürgüsü, kilit dili |
34107 |
lock horns with |
ağız dalaşı yapmak |
34108 |
lock in |
hapsetmek, kapatmak |
34109 |
lock jaw |
tetanos, kazıklıhumma |
34110 |
lock nut |
emniyet somunu, kontra somun |
34111 |
lock out |
dışarıda bırakmak, lokavt yapmak |
34112 |
lock stock and barrel |
başdan başa, tamamen, tamamen, ne var ne yok hepsi |
34113 |
lock up |
kilitlemek, kapatmak, içeri tıkmak, tutuklamak |
34114 |
lock washer |
yaylı rondela, kilit pulu |
34115 |
lock |
kilit, hareketli arna seddi, kilitlemek, kilitlenmek, bukle |
34116 |
lock-on |
kilitlenme |
34117 |
lockage |
havuzdan geçme pulu |
34118 |
locker |
kilitli çekmece ya da dolap |
34119 |
locket |
madalyon |
34120 |
locking lever |
tespit kolu |
34121 |
locking pin |
kilitleme pimi |
34122 |
locking relay |
kilitleme rölesi |
34123 |
locking screw |
blokaj vidası |
34124 |
lockjaw |
tetanos, kazıklı humma |
34125 |
locknut |
emniyet somunu, kontra somun |
34126 |
lockout |
lokavt |
34127 |
locksmith |
çilingir |
34128 |
lockup |
cezaevi, tutukevi |
34129 |
loco |
deli, çılgın, lokomotif |
34130 |
locomotion |
hareket |
34131 |
locomotive boiler |
lokomotif kazanı |
34132 |
locomotive |
harekete ilişkin, hareket ettiren, lokomotif |
34133 |
locum tenentes |
vekil |
34134 |
locum |
vekil |
34135 |
locus |
geometrik yer, gezenek |
34136 |
locust bean |
keçiboynuzu |
34137 |
locust |
çekirge |
34138 |
locution |
deyim, tabir, düz söz, ifade tarzı |
34139 |
lode |
filon, damar, maden damarı |
34140 |
loden |
loden |
34141 |
lodestar |
Çobanyıldızı, Kutupyıldızı, rehber, kılavuz |
34142 |
lodestone |
çaşak taşı |
34143 |
lodge |
kısa süreli kirada oturmak, pansiyonda kalmak, takılmak, takılıp kalmak, resmi demeç vermek, beyanatta bulunmak, kulübe, kapıcı evi, bodrum kat |
34144 |
lodger |
pansiyoner, kiracı |
34145 |
lodging |
kiralık oda, geçici olarak oturulan yer |
34146 |
lodgings |
pansiyon |
34147 |
loess |
lös |
34148 |
loft |
tavan arası |
34149 |
lofter |
golf sopası |
34150 |
loftiness |
yükseklik, kibir, gurur, çalım |
34151 |
lofty |
yüce, yüksek |
34152 |
log cabin |
kütükten yapılmış kulübe |
34153 |
log chip |
parakete |
34154 |
log haul |
tomruk çekme |
34155 |
log |
kütük, (gemi/uçak/vb.) seyir defteri, seyir defterine kaydetmek, logaritma |
34156 |
loganberry |
bir tür böğürtlen |
34157 |
logarithm |
logaritma |
34158 |
logarithmic |
logaritmik |
34159 |
logboard |
parakete tahtası |
34160 |
logbook |
gemi jurnalı, rota jurnalı |
34161 |
logger |
kaydedici |
34162 |
loggerheads |
sürüp giden anlaşmazlık |
34163 |
loggia |
kemeraltı, sundurma |
34164 |
logging sled |
tomruk kızağı |
34165 |
logging truck |
tomruk kamyonu |
34166 |
logging |
ağaç kesme, kesip taşıma, tomruk çekme, tomrukçuluk |
34167 |
logic circuit |
mantık devresi, mantık çevrimi |
34168 |
logic error |
mantık hatası |
34169 |
logic flowchart |
mantık akış şeması |
34170 |
logic gate |
mantık geçidi |
34171 |
logic |
mantık |
34172 |
logical flowchart |
mantıksal akış diyagramı |
34173 |
logical instruction |
mantıksal komut |
34174 |
logical operation |
mantıksal işlem |
34175 |
logical operator |
mantıksal işleç |
34176 |
logical record |
mantıksal kayıt |
34177 |
logical shift |
mantıksal kaydırma |
34178 |
logical structure |
mantıksal yapı |
34179 |
logical subroutine |
mantıksal altyordam |
34180 |
logical symbol |
mantıksal simge |
34181 |
logical |
mantıksal, mantıklı |
34182 |
logician |
mantıkçı |
34183 |
logistics |
lojistik |
34184 |
logo |
logo, simge, rumuz |
34185 |
logogram |
logogram |
34186 |
logorrhea |
gevezelik, uzun uzadıya konuşma |
34187 |
logwood |
bakkam ağacı |
34188 |
logy |
ağır, yavaş |
34189 |
loincloth |
peştemal |
34190 |
loins |
bel |
34191 |
loiter |
(about ile) duraklayarak, oyalanarak yürümek |
34192 |
loiterer |
aylak dolaşan kimse, boş gezen |
34193 |
loll out |
aşağı sarkmak |
34194 |
loll |
(about/around ile) tembelce uzanmak, tembel tembel yatmak, (out ile) aşağı doğru sarkmak, sarkıtmak |
34195 |
lollipop |
saplı şeker, lolipop |
34196 |
lolly |
İİ.lolipop |
34197 |
lone |
kimsesiz, yalnız, tek |
34198 |
loneliness |
yalnızlık |
34199 |
lonely |
yalnız ve mutsuz, kimsesiz, ıssız |
34200 |
loner |
zamanının çoğunu yalnız başına geçiren kimse, yalnızlığı seven kimse |
34201 |
lonesome |
(Aİ) bkz.lonely |
34202 |
long ago |
uzun süre önce |
34203 |
long before then |
ondan çok önce |
34204 |
long boat |
büyük sandal, şalupa |
34205 |
long credit |
uzun vadeli kredi |
34206 |
long dated |
uzun vadeli, uzun süreli |
34207 |
long distance |
şehirlerarası alısün |
34208 |
long dozen |
on üç |
34209 |
long for |
özlemek, sağınmak, içi çekmek, canı istemek |
34210 |
long in the tooth |
yaşını başını almış |
34211 |
long jump |
uzun atlama |
34212 |
long play |
uzunçalar |
34213 |
long range |
uzun menzilli, uzun erimli |
34214 |
long rate |
uzun vadeli kur |
34215 |
long run |
uzun dönem |
34216 |
long saw |
dilme testeresi |
34217 |
long shot |
geniş plan, uzak plan, genel çekim |
34218 |
long term |
uzun vadeli |
34219 |
long time |
uzun zaman |
34220 |
long ton |
uzun ton (1016.05 kg) |
34221 |
long wave |
(ünalgı) uzun dalga |
34222 |
long |
uzun, uzun zaman, uzun zamandır, uzun süre, (for/to ile) çok istemek, can atmak |
34223 |
long-dated bill |
uzun vadeli senet |
34224 |
long-distance call |
şehirlerarası alısün konuşması |
34225 |
long-distance flight |
uzun mesafe uçuşu |
34226 |
long-life |
uzun ömürlü |
34227 |
long-lived |
uzun ömürlü |
34228 |
long-measure |
uzunluk ölçüsü |
34229 |
long-playing record |
uzunçalar, longpley, albüm |
34230 |
long-sighted |
uzağı gören, ilerisini düşünen, ihtiyatlı |
34231 |
long-suffering |
tahammüllü, sabırlı, hoşgörülü, cefakâr |
34232 |
long-term credit |
uzun vadeli kredi |
34233 |
long-wearing |
dayanıklı, sağlam |
34234 |
long-winded |
sözü bitmez |
34235 |
longbow |
(ok atmak için) büyük yay |
34236 |
longeron |
lonjeron |
34237 |
longevity |
uzun yaşam |
34238 |
longhand |
el yazısı |
34239 |
longhanded |
önsezi |
34240 |
longheaded |
zeki, açıkgöz |
34241 |
longing |
özlem, güçlü istek, arzu, hasret, arzulu, istekli |
34242 |
longish |
uzunca |
34243 |
longitude |
uzunluk dairesi, boylam |
34244 |
longitudinal wave |
boyuna dalga |
34245 |
longitudinal |
boylamla ilgili, boyuna, uzunluğuna |
34246 |
longitudinally |
boydan boya, uzunlamasına |
34247 |
longshoreman |
dok işçisi |
34248 |
longsighted |
uzağı görebilen, hipermetrop |
34249 |
longsightedness |
uzağı iyi görme, presbitlik |
34250 |
longstanding |
uzun süredir var olan, çok eski |
34251 |
longstop |
son savunucu, son müdafaa, son savunma |
34252 |
longwall |
uzunayak |
34253 |
longways |
uzunlamasına |
34254 |
longwinded |
uzun ve sıkıcı, sözü bitmez |
34255 |
loo |
(İİ) yüznumara, tuvalet |
34256 |
look a gift horse in the mouth |
hediyede kusur aramak |
34257 |
look about |
çevresine bakmak |
34258 |
look after |
bakmak, gözetmek, ilgilenmek, kollamak |
34259 |
look ahead |
ilerisi için plan yapmak, geleceğe bakmak |
34260 |
look around |
araştırmak, tüm olasılıkları düşünmek |
34261 |
look as if one has seen a ghost |
hayalet görmüş gibi olmak |
34262 |
look as if |
olacağa benzemek, gibi görünmek |
34263 |
look askance |
yan yan bakmak, göz ucuyla bakmak |
34264 |
look at |
bakmak, seyretmek, yargılamak, ele almak |
34265 |
look back |
geçmişi düşünmek, hatırlamak, geriye bakmak |
34266 |
look daggers at |
bir kaşık suda boğacakmış gibi bakmak |
34267 |
look down on |
hor görmek, küçümsemek |
34268 |
look down one's nose at |
-e tepeden bakmak, hor görmek |
34269 |
look down upon |
hor görmek |
34270 |
look for a needle in a haystack |
samanlıkta iğne aramak |
34271 |
look for trouble |
bela aramak |
34272 |
look for |
aramak, aktarmak |
34273 |
look forward to |
dört gözle beklemek |
34274 |
Look here! |
Buraya bak! |
34275 |
look in on |
uğramak |
34276 |
look into |
araştırmak, incelemek, soruşturmak |
34277 |
look like |
#NAME? |
34278 |
look on the bright |
iyimser olmaya çalışmak |
34279 |
look on |
bakmak, seyretmek, seyirci kalmak |
34280 |
look out for |
dikkat etmek |
34281 |
look out |
dikkat etmek, sakınmak, gözetmek, dışarı bakmak |
34282 |
look over |
göz gezdirmek, incelemek |
34283 |
look round |
enikonu düşünmek, gezmek, dolaşmak |
34284 |
look sharp |
acele etmek, elini çabuk tutmak |
34285 |
look through |
gözden geçirmek, incelemek |
34286 |
look to one's laurels |
şöhretini korumaya çalışmak |
34287 |
look to |
ummak |
34288 |
look up to |
-e saygı göstermek, hürmet etmek |
34289 |
look up |
iyiye gitmek, gelişmek, aramak, bakmak, müracaat etmek, ziyaret etmek, yolukmak, uğramak |
34290 |
look |
bakmak, görünmek, (like ile) benzemek, okşamak, göstermek, dikkat etmek, görmek, bakmak, bakış, yüz anlatımı, yüz ifadesi, görüntü, görünüş |
34291 |
look-see |
bakma |
34292 |
looking glass |
ayna |
34293 |
lookout |
arayış, gözcü, gözetleyici, gözetleme yeri, ileriki olasılık |
34294 |
looks |
iyi görünüm, çekici görünüm |
34295 |
loom master |
dokuma ustası |
34296 |
loom |
dokuma tezgâhı, (up ile) aslından daha büyük ve korkunç gözükmek |
34297 |
loony |
deli, kaçık, çatlak |
34298 |
loop the loop |
uçakla havada takla atmak |
34299 |
loop |
ilmik, ilik, ilmik yapmak, bağlamak |
34300 |
looper |
ilmik yapan aygıt |
34301 |
loophole |
(özellikle yasal) boşluk, kaçamak çekidi |
34302 |
loose ground |
gevşek zemin, gevşek toprak |
34303 |
loose pulley |
avara kasnak |
34304 |
loose |
bağsız, serbest, başıboş, dağınık, ayrı ayrı, gevşek, sıkı olmayan, çözülmüş, (giysi) bol, gevşek, kesin olmayan, şüpheli, ahlaksız, laçka, hafifmeşrep, hoppa, serbest bırakmak, salıvermek, be.gevşek bir biçimde, serbestçe, başıboşlukla, başıboşluk, serbestlik |
34305 |
loose-leaf |
sayfaları çıkarılıp takılabilen |
34306 |
loosen one's purse strings |
kesenin ağzını açmak |
34307 |
loosen up |
kasları gevşetmek, kasları ısıtmak |
34308 |
loosen |
gevşetmek, çözmek, gevşemek, çözülmek |
34309 |
looseness |
gevşeklik, kararsızlık, serbestlik |
34310 |
loosestrife |
altın kamış |
34311 |
loot |
ganimet, çapul, yağma, yağmalamak, yağma etmek |
34312 |
looter |
çapulcu, yağmacı |
34313 |
looting |
yağma, çapul |
34314 |
lop |
kesmek, kesip çıkarmak, (ağaç) budamak |
34315 |
lop-sided |
orantısız, bir tarafa meyilli, dengesiz |
34316 |
lope |
koşmak |
34317 |
loquacious |
geveze, çenesi düşük |
34318 |
loquacity |
konuşkanlık, çenebazlık, gevezelik |
34319 |
loquat |
yenidünya ağacı, Maltaeriği |
34320 |
Lord Advocate |
başsavcı |
34321 |
lord it over sb |
amirlik taslamak, üstünlük taslamak |
34322 |
Lord Jesus |
Hazreti isa |
34323 |
lord mayor |
Londra belediye başkanı, belediye başkanı |
34324 |
Lord |
(the ile) Allah, Tanrı, (ünvan) lort, (ünl.) Aman Tanrım!, Hay Allah!, efendi, sahip, lord |
34325 |
lord-high admiral |
kapudan paşa, kaptan paşa, kaptanıderya |
34326 |
lordliness |
gurur, soyluluk, haşmet |
34327 |
lordling |
genç lord |
34328 |
lordly |
lort gibi, asil, yüce |
34329 |
lordosis |
lordoz |
34330 |
lordship |
lortluk, lort |
34331 |
lore |
bilgi |
34332 |
lorgnette |
uzun saplı gözlük |
34333 |
lorn |
terk edilmiş, ıssız |
34334 |
lorry |
kamyon |
34335 |
lose count |
sayısını unutmak |
34336 |
lose face |
saygınlığını yitirmek, şerefini kaybetmek |
34337 |
lose flesh |
arıklamak |
34338 |
lose ground |
geri çekilmek, mevkiini kaybetmek |
34339 |
lose heart |
cesareti kırılmak |
34340 |
lose one's appetite |
iştahı kesilmek |
34341 |
lose one's bearings |
yolunu kaybetmek, pusulayı şaşırmak |
34342 |
lose one's head |
kontrolünü kaybetmek, sapıtmak |
34343 |
lose one's heart |
abayı yakmak |
34344 |
lose one's life |
hayatını kaybetmek |
34345 |
lose one's nerve |
cesaretini kaybetmek |
34346 |
lose one's patience |
sabrı taşmak |
34347 |
lose one's rag |
tepesi atmak |
34348 |
lose one's reason |
aklını bozmak |
34349 |
lose one's shirt |
meteliğe kurşun atmak |
34350 |
lose one's temper |
tepesi atmak, kızmak |
34351 |
lose one's way |
yolunu şaşırmak, azmak, azıkmak |
34352 |
lose oneself |
özünü kaybetmek |
34353 |
lose sight of |
gözden kaybetmek, unutmak |
34354 |
lose the thread |
ipin ucunu kaçırmak |
34355 |
lose the way |
yolu şaşırmak |
34356 |
lose touch with |
ile teması kaybetmek, bağlantıyı koparmak |
34357 |
lose track of |
izini kaybetmek |
34358 |
lose weight |
kilo vermek, arıklamak |
34359 |
lose |
kaybetmek, yitirmek, kaybettirmek, yenilmek, kaybetmek, kazanamamak, harcamak, israf etmek, kaybetmek, duyamamak, görememek ya da anlayamamak, kaçırmak, (sögen) geri kalmak |
34360 |
loser |
mağlup, kaybeden, yenilen |
34361 |
losing bargain |
zararına satış |
34362 |
losing |
kaybeden |
34363 |
loss and gain |
zarar ve kâr |
34364 |
loss in weight |
kilo kaybı, fire |
34365 |
loss leader |
yok pahasına satış |
34366 |
loss maker |
zarar eden işyeri |
34367 |
loss of appetite |
iştahsızlık |
34368 |
loss of energy |
enerji kaybı |
34369 |
loss of head |
yük kaybı |
34370 |
loss of heat |
ısı kaybı |
34371 |
loss of water |
su kaybı |
34372 |
loss |
kaybetme, kayboluş, kaybolma, kayıp, zarar, ziyan |
34373 |
lost property office |
kayıp eşya bürosu |
34374 |
lost property |
kayıp eşya |
34375 |
lost |
kayıp, yitirilmiş, geçmiş, boşa gitmiş, kaçırılmış, değerlendirilmemiş |
34376 |
lot money |
açık artırma harcı |
34377 |
lot number |
parça numarası, parti numarası |
34378 |
lot |
çok miktar, çok sayı, çok, köp, hepsi, tümü, türküm, miktar, parti, çok, pek, kura, ad çekme, talih, kısmet, yazgı, açık arttırma ile satılan eşya (türkümü), arsa, parsel, aynı türden eşya türkümü, parti, yanka stüdyosu, çekim yeri |
34379 |
lothario |
baştan çıkartan kımse, çapkın |
34380 |
lotion |
losyon |
34381 |
lots of |
birçok |
34382 |
lottery |
piyango |
34383 |
lotto |
tombala oyunu |
34384 |
lotus eater |
zevk ve sefasına düşkün |
34385 |
lotus |
nilüfer |
34386 |
loud hailer |
hoparlör |
34387 |
loud |
yüksek sesli, gürültülü, abartılı, cırtlak, be.yüksek sesle |
34388 |
loud-voiced |
yüksek sesli |
34389 |
loudly |
yüksek sesle, gürültüyle, bağırarak |
34390 |
loudmouthed |
ağzı kalabalık, ağzı gevşek |
34391 |
loudness |
gürültü, ses yüksekliği |
34392 |
loudspeaker |
hoparlör, sesucaltan |
34393 |
lough |
göl, körfez |
34394 |
lounge about |
tembelce uzanmak, yayılıp oturmak |
34395 |
lounge around |
tembelce uzanmak, yayılıp oturmak |
34396 |
lounge suit |
günlük erkek kıyafeti |
34397 |
lounge |
salon, (about/around ile) tembelce uzanmak, yayılıp oturmak |
34398 |
lour |
(at ile) surat asmak, kaş çatmak, somurtmak |
34399 |
louse up |
yüzüne gözüne bulaştırmak, içine etmek |
34400 |
louse |
bit, işe yaramaz adam |
34401 |
lousy |
berbat, rezil, bitli |
34402 |
lout |
kaba herif, hödük, pezevenk |
34403 |
loutish |
soytarı gibi, hoyrat |
34404 |
louver boards |
pancur tahtaları |
34405 |
louver |
tenek deliği, panjur |
34406 |
lovable |
sevimli, kağa, hoş |
34407 |
lovage |
yaban kerevizi |
34408 |
love affair |
aşk macerası |
34409 |
love apple |
domates |
34410 |
love bird |
muhabbetkuşu, serçe papağanı |
34411 |
love child |
gayri meşru çocuk |
34412 |
love letter |
aşk mektubu |
34413 |
love potion |
aşk iksiri |
34414 |
love sick |
sevdalı, mecnun |
34415 |
love story |
aşk hikâyesi |
34416 |
love |
aşk, sevgi, sevi, sevgili, (İİ.) canım, (tenis) sıfır, sevmek, ile sevişmek |
34417 |
loveless |
sevgisiz, aşksız |
34418 |
loveliness |
güzellik |
34419 |
lovely |
güzel, hoş, nefis, harika |
34420 |
lovemaking |
sevişme |
34421 |
lover |
aşık, sevgili, seks arkadaşı, aşık, tutkun, hasta |
34422 |
lovesick |
sevdalı, kara sevdalı |
34423 |
loving |
sevgi dolu, aşk dolu, seven |
34424 |
loving-kindness |
şefkat, iyilik |
34425 |
low blood pressure |
düşük tansiyon |
34426 |
low consumption |
az tüketen, ekonomik |
34427 |
low court |
mahkeme |
34428 |
low diet |
düşük değerli besin |
34429 |
low ebb |
düşüş, başarısızlık, düşük düzey |
34430 |
low frequency |
alçak frekans |
34431 |
low gear |
birinci vites |
34432 |
low man on the totem pole |
zurnanın son deliği |
34433 |
low pass |
alçakgeçiren |
34434 |
low pressure area |
alçak basınç alanı |
34435 |
low pressure |
düşük basınç, alçak basınç |
34436 |
low profile |
dikkat çekme siyaseti |
34437 |
low relief |
hafif kabartma, alçak kabartma |
34438 |
low section tyre |
alçak profilli lastik |
34439 |
low temperature |
düşük sıcaklık |
34440 |
low tide |
deniz alçalması, cezir |
34441 |
low |
alçak, yüksek olmayan, alçak, düşük, az, zayıf, cansız, neşesiz, halsiz, (ses) az, yumuşak, alçak, rezil, aşağılık, saygısız, adi, bayağı, sıradan, aşağıya, alta, aşağıda, yere yakın, alçak, sessizce, yumuşak bir şekilde, alçak derece/düzey |
34442 |
low-down |
rezil, ahlaksız, alçak, adi |
34443 |
low-key |
uyumlu, sade |
34444 |
low-level |
düşük düzeyli |
34445 |
low-lying |
deniz seviyesinden alçak |
34446 |
low-mileage |
az kilometre, düşük kilometre |
34447 |
low-order |
düşük değerli |
34448 |
low-power |
düşük kuvvetli, düşük güçlü |
34449 |
low-priced |
düşük fiyatlı |
34450 |
low-speed |
düşük hızlı |
34451 |
low-spirited |
tasalı, üzgün |
34452 |
low-water mark |
su seviyesi işareti |
34453 |
lowborn |
aşağı tabakadan |
34454 |
lowbrow |
hkr.sanattan anlamaz, kültürsüz, odun |
34455 |
lowdown |
gerçek, bir işin içyüzü |
34456 |
lower bound |
alt sınır |
34457 |
lower case |
küçük harf |
34458 |
lower chamber |
halk meclisi, avam kamarası |
34459 |
lower class |
işçi sınıfı, alt tabaka, aşağı tabaka |
34460 |
lower deck |
alt güverte |
34461 |
lower jaw |
altçene |
34462 |
lower limit |
alt sınır, aşağı sınır |
34463 |
lower one's colours |
yelkenleri suya indirmek |
34464 |
lower school |
bir mektebin hazırlık sınıfı, ortamektep |
34465 |
lower the boom on |
yerden yere vurmak |
34466 |
lower world |
dünya |
34467 |
lower |
alt, azaltmak, kısmak, düşürmek, azalmak, kısılmak, düşmek, indirmek, (özünü) küçük düşürmek, küçültmek, (at ile) surat asmak, kaş çatmak, somurtmak |
34468 |
lowering |
bezgin, tehdit eden, korkutucu, somurtkan |
34469 |
lowermost |
en aşağı |
34470 |
lowest common multiple |
en küçük ortakkat |
34471 |
lowest limit |
taban fiyat |
34472 |
lowest |
en düşük, en aşağı |
34473 |
lowland |
ova |
34474 |
lowliness |
tevazu, sadelik, alçakgönüllülük |
34475 |
lowly |
düşük, aşağı, alçakgönüllü, sade, yalın |
34476 |
lownecked |
dekolte |
34477 |
lowness |
düşüklük, alçaklık, matlık |
34478 |
lowpitched |
alçak sesli, pes sesli, heyacansız |
34479 |
lox |
füme balık |
34480 |
loyal |
vefalı, sadık, bağlı |
34481 |
loyalist |
her zaman yönetime bağlı kalan kimse |
34482 |
loyally |
sadık kalarak, sadakatle, bağlılıkla |
34483 |
loyalty |
bağlılık, sadakat |
34484 |
lozenge |
pastil |
34485 |
lubber |
acemi ve hantal kimse, beceriksiz adam |
34486 |
lubricant |
yağlayıcı, madde |
34487 |
lubricate |
yağlamak, yağlayarak kolay işler hale getirmek |
34488 |
lubricating felt |
yağlama keçesi |
34489 |
lubricating grease |
gres |
34490 |
lubricating oil |
kılga yağı, kozgaltka yağı |
34491 |
lubricating pump |
yağlama pompası |
34492 |
lubricating ring |
yağlama halkası |
34493 |
lubrication chart |
yağlama çizelgesi |
34494 |
lubrication hole |
yağlama çukuru |
34495 |
lubrication |
yağlama, gresleme |
34496 |
lubricator |
yağlama aygıtı, yağdanlık, yağcı |
34497 |
lubricious |
kaygan, dönek, zampara, yağlı |
34498 |
lubricity |
zamparalık, kayganlık, kaypaklık |
34499 |
lubrify |
yağlamak |
34500 |
luce |
turnabalığı |
34501 |
lucent |
parlak, şeffaf, berrak |
34502 |
lucern |
kabayonca |
34503 |
lucid |
açık seçik, anlaşılır, net, mantıklı, aklı başında |
34504 |
lucidity |
berraklık, açıklık, sağduyu |
34505 |
lucidness |
açıklık, berraklık |
34506 |
lucifer |
sabah yıldızı |
34507 |
luck |
şans, talih, uğur, şans |
34508 |
luckily |
çok şükür, bereket versin ki, Allahtan, neyse ki |
34509 |
lucky beggar |
şanslı köftehor |
34510 |
lucky |
şanslı, talihli, uğurlu |
34511 |
lucrative |
kârlı, kazançlı |
34512 |
lucre |
pul, servet |
34513 |
luddite |
kılga düşmanı |
34514 |
ludicrous |
saçma, aptalca, gülünç, komik |
34515 |
ludicrousness |
güldürücülük |
34516 |
lues |
sifilis, frengi |
34517 |
luff |
orsa seyri, orsa etmek |
34518 |
lug |
zorlukla çekmek, sürüklemek, taşımak |
34519 |
luge |
tek kişilik kızak |
34520 |
luggage rack |
portbagaj |
34521 |
luggage van |
eşya vagonu, furgon |
34522 |
luggage |
bagaj |
34523 |
lugsail |
aşırma yelken, hasır yelken |
34524 |
lugubrious |
kederli, hüzünlü, sıkıntılı, kasvetli |
34525 |
lugworm |
arenikola |
34526 |
lukewarm |
(sıvı) ılık, kayıtsız, ilgisiz, soğuk |
34527 |
lukewarmness |
ılıklık |
34528 |
lull |
uyutmak, hareketsizleştirmek, hareketsizleşmek, hareketsizlik, cansızlık |
34529 |
lullaby |
ninni |
34530 |
lumbago |
bel ağrısı, lumbago |
34531 |
lumbar |
lamber, bele ait |
34532 |
lumber mill |
kereste kesme yeri |
34533 |
lumber pile |
kereste istifi |
34534 |
lumber room |
sandık odası |
34535 |
lumber up |
karmakarışık yığmak |
34536 |
lumber with |
angarya yüklemek |
34537 |
lumber |
kereste, tahta şalban, lüzumsuz eşya, sınık-sarkık mobilya, ağır hareket etmek, hantal hantal yürümek, (with ile) (İİ) istenmeyen bir şey/iş/sorumluluk vermek, angarya yüklemek |
34538 |
lumbering |
hantal, kaba, kerestecilik |
34539 |
lumberjack |
ağaç kesen kimse, oduncu |
34540 |
lumberman |
keresteci, bıçkıcı, hızarcı |
34541 |
lumberyard |
kereste deposu |
34542 |
lumbrical muscle |
solucansı kas |
34543 |
lumbrical |
solucansı |
34544 |
lumbricus |
toprak solucanı |
34545 |
lumen hour |
lümensaat |
34546 |
lumen |
lümen |
34547 |
luminance |
parlaklık |
34548 |
luminary |
ışık veren cisim, bilgili ve saygıdeğer kimse |
34549 |
luminescence |
parlaklık, ışıldama |
34550 |
luminescent |
parlak, ışıldayan |
34551 |
luminiferous |
ışık saçan |
34552 |
luminosity |
parlaklık |
34553 |
luminous advertising |
ışıklı reklam |
34554 |
luminous colour |
fosforlu boya |
34555 |
luminous efficiency |
parlaklık verimi |
34556 |
luminous flux |
ışıklı akış, ışık akısı |
34557 |
luminous intensity |
aydınlatma şiddeti |
34558 |
luminous paint |
fosforlu boya |
34559 |
luminous sensitivity |
ışık duyarlığı |
34560 |
luminous |
ışık saçan, parlak, aydınlık |
34561 |
lump coal |
parça kömür |
34562 |
lump sugar |
kesmeşeker |
34563 |
lump sum |
toplam hesap, toptan |
34564 |
lump together |
bir araya koymak |
34565 |
lump |
parça, küme, yığın, toprak, yumru, şiş, (şeker) küp, peşin pul, peşin ödenen pul, peşin, ister istemez kabul etmek, dayanmak, kabullenmek, razı olmak, (together ile) bir araya koymak |
34566 |
lump-sum tax |
götürü vergi |
34567 |
lumpish |
şiş gibi, yumru gibi, aptal |
34568 |
lumpy |
yumrulu, pütürlü, topak topak |
34569 |
lunacy |
delilik, çılgınlık |
34570 |
lunar eclipse |
ay tutulması |
34571 |
lunar landing |
aya iniş |
34572 |
lunar module |
ay modülü |
34573 |
lunar month |
kameri ay |
34574 |
lunar rock |
ay taşı |
34575 |
lunar rover |
ay taşıtı |
34576 |
lunar year |
ay yılı, kameri yıl |
34577 |
lunar |
ayla ilgili, aya ait |
34578 |
lunate bone |
el bileğinin yarım ay şeklindeki sümüğü |
34579 |
lunate |
hilal biçiminde |
34580 |
lunatic asylum |
tımarhane, delihane |
34581 |
lunatic fringe |
aşırı yandaş |
34582 |
lunatic |
deli, çılgın, kaçık, çatlak |
34583 |
lunation |
kameri ay |
34584 |
lunch |
öğle yemeği, öğle yemeği yemek |
34585 |
luncheon voucher |
öğle yemeği fişi |
34586 |
luncheon |
öğle yemeği |
34587 |
lunchtime |
öğlen vakti, yemek vakti |
34588 |
lune |
hilâl şekli |
34589 |
lunette |
ay şekli |
34590 |
lung tissue |
akciğer dokusu |
34591 |
lung |
akciğer, öfke |
34592 |
lunge |
(at/out ile) saldırmak, hamle yapmak, hamle, saldırış |
34593 |
lungwort |
ciğerotu |
34594 |
lunisolar |
ay-gün |
34595 |
lupin |
acıbakla |
34596 |
lupine |
kurda ait, vahşi, yırtıcı |
34597 |
lupus |
deri veremi |
34598 |
lurch |
yalpa, yalpalama, yalpalamak, sendelemek |
34599 |
lurcher |
pusu kuran kimse |
34600 |
lure |
çekim, çekicilik, tuzak, kapan, yem, ayartmak, çekmek |
34601 |
lurid |
renkli, parlak, korkunç, dehşet verici |
34602 |
lurk |
gizlemek, pusuya yatmak |
34603 |
luscious |
tatlı, nefis |
34604 |
lush |
(ösümlük) verimli, bol, gür |
34605 |
lust for |
şehvetle istemek, hırs beslemek |
34606 |
lust |
şehvet, kösnü, (for/after ile) sahip olmaya çalışmak, arzulamak |
34607 |
luster |
(Aİ) bkz.lustre |
34608 |
lusterless |
mat, donuk |
34609 |
lustful |
şehvetli, azgın |
34610 |
lustiness |
kuvvet |
34611 |
lustrate |
törenle arıtmak |
34612 |
lustre |
parlaklık, parıltı |
34613 |
lustreless |
donuk, mat |
34614 |
lustreware |
sırlı çanak çömlek |
34615 |
lustring |
parlatma |
34616 |
lustrous |
parlak |
34617 |
lustrousness |
parlaklık |
34618 |
lustrum |
beş senelik müddet |
34619 |
lusty |
güçlü, sağlıklı, canlı, şehvetli, azgın |
34620 |
lutanist |
udi |
34621 |
lute |
ut, kopuz |
34622 |
luteolin |
luteolin |
34623 |
luteous |
portakal gibi sarı |
34624 |
lutetium |
lütesyum |
34625 |
lux |
lüks, ışık ölçüsü birimi |
34626 |
luxate |
yerinden çıkarmak |
34627 |
luxation |
çıkık |
34628 |
Luxembourg |
Lüksemburg |
34629 |
luxmeter |
lüksmetre, aydınlıkölçer |
34630 |
luxuriance |
bereketlilik, bolluk |
34631 |
luxuriancy |
bereketlilik, bolluk |
34632 |
luxuriant |
bereketli, bol |
34633 |
luxuriate |
(in ile) oyalanmak, eğlenmek |
34634 |
luxurious |
konforlu, lüks |
34635 |
luxury tax |
lüks vergisi |
34636 |
luxury |
konfor, lüks, gereksiz/pahalı şey, lüks |
34637 |
lycee |
lise |
34638 |
lyceum |
konferans salonu |
34639 |
lyddite |
lidit |
34640 |
lydian |
kadın tabiatlı, kadınsı, şehvet düşkünü |
34641 |
lye |
sudkostik çözeltisi, kül suyu |
34642 |
lying hospital |
hastaneye yatma |
34643 |
lying in |
loğusalık |
34644 |
lying |
yatan, uzanan, yatma, uzanma, yalan söyleme, yalancılık |
34645 |
lymph node |
lenf nodülü, lenf bezi |
34646 |
lymph vessel |
lenf damarı |
34647 |
lymph |
lenf, akkan |
34648 |
lymphatic duct |
lenf arnası |
34649 |
lymphatic gland |
lenf bezi |
34650 |
lymphatic nodule |
lenf boğumu |
34651 |
lymphatic system |
lenf jüyesi |
34652 |
lymphatic vessel |
lenf damarı |
34653 |
lymphatic |
lenfatik, akkan, gevşek |
34654 |
lymphocyte |
lenfosit, akkangöze |
34655 |
lynch law |
linç kanunu |
34656 |
lynch |
linç etmek |
34657 |
lynching |
linç |
34658 |
lynx |
vaşak |
34659 |
lynx-eyed |
çok keskin gözlü, keskin bakışlı |
34660 |
lyophilic colloid |
liyofil koloit |
34661 |
lyophilic |
liyofil, sıvısever |
34662 |
lyophobic colloid |
liyofob koloit |
34663 |
lyophobic |
liyofob, sıvısevmez |
34664 |
lyosol |
lizol |
34665 |
lyrate |
çenk biçiminde |
34666 |
lyre bird |
lir kuşu |
34667 |
lyre |
lir |
34668 |
lyric poetry |
lirik şiirler |
34669 |
lyric |
lirik şiir, lirik |
34670 |
lyrical |
lirik, heyecanlı, coşkun |
34671 |
lyricism |
lirizm |
34672 |
lyricist |
şarkı sözü yazarı |
34673 |
lyrics |
güfte, şarkı sözleri |
34674 |
lysimeter |
lizimetre |
34675 |
lysis |
lizis, göze çözülmesi |
34676 |
lysol |
lizol, çözülme |
34677 |
lysosoma |
lizozom |
34678 |
lyssa |
kuduz hastalığı |
34679 |
ma'am |
madam, bayan |
34680 |
mac |
yağmurluk |
34681 |
macabre |
korkunç |
34682 |
macadam |
şose |
34683 |
macaroni |
makarna |
34684 |
macaroon |
bademli kurabiye |
34685 |
macaw |
uzun kuyruklu bir tür papağan |
34686 |
mace |
gürz, topuz, tören asası |
34687 |
Macedonia |
Makedonya |
34688 |
Macedonian |
Makedonyalı |
34689 |
macerate |
sıvıda yumuşatmak, zayıflatmak |
34690 |
maceration juice |
maserasyon şerbeti |
34691 |
maceration |
maserasyon, yumuşama, zayıflama |
34692 |
Mach number |
Mach sayısı |
34693 |
Mach |
uçağın ses hızına oranla hızı |
34694 |
machete |
büyük ve keskin bıçak |
34695 |
Machiavellian |
Makyevelce, sinsi, hilekâr |
34696 |
Machiavellianism |
Makyavelizm, hilekârlık |
34697 |
machinability |
(kılgada) işlenebilme, işlenirlik |
34698 |
machinable |
(kılgada) işlenebilir, işlenir |
34699 |
machinate |
düzenbazlık etmek, dolap çevirmek |
34700 |
machination |
entrika, kumpas |
34701 |
machinator |
entrikacı |
34702 |
machine address |
kılga adresi |
34703 |
machine check |
kılga denetimi |
34704 |
machine code |
kılga kodu |
34705 |
machine cycle |
kılga çevrimi |
34706 |
machine dependent |
kılgaya bağımlı |
34707 |
machine drill |
marto perforatör, deler çekiç |
34708 |
machine error |
kılga hatası |
34709 |
machine gun |
kılgalı tüfek |
34710 |
machine independent |
kılgadan bağımsız |
34711 |
machine instruction |
kılga komutu |
34712 |
machine language |
kılga dili |
34713 |
machine made |
kılga yapısı, kılgada yapılmış |
34714 |
machine oil |
kılga yağı, makine yağı |
34715 |
machine pay |
bankamatik ödemesi |
34716 |
machine room |
kılga odası |
34717 |
machine sensible |
kılgaca algılanabilir |
34718 |
machine shop |
kılga atölyesi, tamir atölyesi |
34719 |
machine tools |
imalat aletleri, kılga aletleri |
34720 |
machine word |
kılga kelimesi, bilgisayar sözcüğü |
34721 |
machine |
makine, kılga, kılgayla yapmak, öndürmek |
34722 |
machine-made carpet |
kılga halısı |
34723 |
machine-readable |
kılgaca okunabilir |
34724 |
machinegun |
kılgalı tüfek |
34725 |
machinery |
kılgalar, mekanizma |
34726 |
machinist |
kılga işçisi, kılgacı |
34727 |
machmeter |
uçakta Mach sayısını ölçen alet |
34728 |
macho |
maço, kazak erkek |
34729 |
mack |
yağmurluk |
34730 |
mackerel |
uskumru |
34731 |
mackintosh |
yağmurluk |
34732 |
mackle |
leke, bulanıklık |
34733 |
macle |
ikiz, tevem, ikiz kristal, leke, benek |
34734 |
macrame |
düğümlü örgü |
34735 |
macro |
makro |
34736 |
macroassembler |
makroçevirici |
34737 |
macrobiotic |
uzun ömürlü |
34738 |
macroblast |
makroblast |
34739 |
macrocephaly |
büyük başlılık |
34740 |
macroclimate |
makroklima |
34741 |
macrocode |
makro-kod, birleşik kod |
34742 |
macrocoding |
makro-kodlama, birleşik kodlama |
34743 |
macrocosm |
evren, kâinat |
34744 |
macroeconomics |
makroekonomi |
34745 |
macroevolution |
makroevrim |
34746 |
macrogenerator |
makro-üreteç |
34747 |
macrograph |
makrograf |
34748 |
macrography |
makrografi |
34749 |
macromolecule |
makromolekül |
34750 |
macronucleus |
terliksi döngüllerde büyük çekirdek |
34751 |
macropod |
makropot, makropot |
34752 |
macroscopic |
makroskopik, iriölçekli |
34753 |
macrotype |
makrotip |
34754 |
mad about |
fazla istekli |
34755 |
mad |
deli, çılgın, kuluduk, mismis, kaçık, çatlak, kırık, düşkün, deli, hasta, kızgın, kuduruk, kudurmuş |
34756 |
madam |
bayan, hanımefendi |
34757 |
madcap |
çılgın, çatlak, kaçık, şulukçu, azgın, nadinç, koçu, delibaş |
34758 |
madden |
çıldırtmak, deli etmek, kudurtmak |
34759 |
maddening |
çıldırtıcı, deli edici |
34760 |
madder |
kökboyası |
34761 |
madding |
çılgın, çıldırtıcı |
34762 |
made ground |
dolgu zemin |
34763 |
made to order |
ısmarlama |
34764 |
made up |
uydurma, makyajlı |
34765 |
made |
-den yapılmış, -den, tamamen uygun, tam uyan, başarıdan emin |
34766 |
made-to-measure |
(giysi) ısmarlama |
34767 |
made-up clothes |
hazır giyim, konfeksiyon |
34768 |
mademoiselle |
evlenmemiş kadın, matmazel |
34769 |
madhouse |
akıl hastanesi, tımarhane |
34770 |
madly |
deli gibi, çılgınca, çok, delicesine |
34771 |
madman |
deli |
34772 |
madness |
delilik, çılgınlık |
34773 |
madonna lily |
beyaz zambak |
34774 |
Madonna |
Meryem Ana |
34775 |
madras |
çubuklu pamuk kumaş |
34776 |
madrepore |
delikli mercan |
34777 |
madrigal |
çalgısız söylenen çok sesli şarkı, madrigal |
34778 |
maelstrom |
girdap, vurdu kırdı, hayhuy, kargaşa |
34779 |
maestoso |
ağır ve görkemli, yavaş ve ihtişamlı |
34780 |
maestro |
orkestra şefi, maystro |
34781 |
mafia |
mafya |
34782 |
mag |
dergi, magazin |
34783 |
magazine |
dergi, magazin, depo, ambar, cephane, şarjör |
34784 |
magenta |
mora çalan kırmızı, mora çalan kırmızı |
34785 |
maggot |
kurtçuk, kurt |
34786 |
maggoty |
kurtlu |
34787 |
magic |
büyü, sihir, büyücülük, sihirbazlık, çekicilik, büyü, büyülü, sihirli |
34788 |
magical |
esrarengiz, büyülü, etkileyici |
34789 |
magician |
büyücü, sihirbaz |
34790 |
magisterial |
buyurucu, hakimane |
34791 |
magistracy |
hakimlik, yargıçlık |
34792 |
magistral |
özel ilaç, özel |
34793 |
magistrate |
sulh yargıcı |
34794 |
magistrates' court |
sulh ceza mahkemesi |
34795 |
magma |
magma |
34796 |
magmatic |
magma ile ilgili |
34797 |
magnanimous |
yüce gönüllü, bağışlayıcı |
34798 |
magnate |
patron, kodaman |
34799 |
magnesia |
magnezya |
34800 |
magnesite |
magnezit |
34801 |
magnesium lamp |
magnezyum lambası |
34802 |
magnesium oxide |
magnezyum oksit |
34803 |
magnesium sulphate |
magnezyum sülfat |
34804 |
magnesium |
magnezyum |
34805 |
magnet keeper |
manyetik şönt |
34806 |
magnet wire |
bobin teli |
34807 |
magnet |
mıknatıs, çaşak |
34808 |
magnetic alloy |
manyetik alaşım |
34809 |
magnetic amplifier |
manyetik amplifikatör |
34810 |
magnetic armature |
manyetik armatür |
34811 |
magnetic azimuth |
manyetik azimut |
34812 |
magnetic bar |
çaşak çubuğu |
34813 |
magnetic brake |
manyetik eğleç |
34814 |
magnetic card |
manyetik kart |
34815 |
magnetic character |
manyetik karakter |
34816 |
magnetic circuit |
manyetik devre |
34817 |
magnetic compass |
manyetik pusula |
34818 |
magnetic core |
manyetik çekirdek |
34819 |
magnetic course |
manyetik rota |
34820 |
magnetic current |
manyetik akım |
34821 |
magnetic cutter |
manyetik kesici |
34822 |
magnetic declination |
manyetik deklinasyon, çaşak sapması |
34823 |
magnetic deflection |
manyetik sapma, çaşak sapması |
34824 |
magnetic dipole |
manyetik dipol |
34825 |
magnetic disk |
manyetik disk |
34826 |
magnetic drum |
manyetik tambur, manyetik silindir |
34827 |
magnetic energy |
manyetik enerji |
34828 |
magnetic field |
manyetik alan, çaşak alanı |
34829 |
magnetic film |
manyetik yanka, çaşaklı yanka |
34830 |
magnetic flux |
manyetik akı, çaşak akısı |
34831 |
magnetic force |
manyetik kuvvet, çaşak kuvveti |
34832 |
magnetic head |
manyetik kafa |
34833 |
magnetic hysteresis |
manyetik histerezis |
34834 |
magnetic ignition |
manyetik ateşleme |
34835 |
magnetic induction |
manyetik endüksiyon |
34836 |
magnetic ink |
manyetik mürekkep |
34837 |
magnetic intensity |
manyetik şiddet, çaşak yeğinliği |
34838 |
magnetic iron ore |
çaşaklı demir cevheri |
34839 |
magnetic lag |
manyetik gecikme, çaşak gecikimi |
34840 |
magnetic lens |
manyetik mercek, çaşak merceği |
34841 |
magnetic loudspeaker |
manyetik hoparlör |
34842 |
magnetic material |
manyetik malzeme |
34843 |
magnetic memory |
manyetik bellek |
34844 |
magnetic microphone |
manyetik mikrofon |
34845 |
magnetic microscope |
manyetik mikroskop |
34846 |
magnetic mine |
manyetik mayın |
34847 |
magnetic mirror |
manyetik ayna |
34848 |
magnetic moment |
manyetik moment, çaşak momenti |
34849 |
magnetic needle |
manyetik ibre, çaşaklı iğne |
34850 |
magnetic organism |
manyetik organizma |
34851 |
magnetic pendulum |
manyetik sarkaç |
34852 |
magnetic permeability |
manyetik geçirgenlik, çaşak geçirgenliği |
34853 |
magnetic pole |
manyetik kutup |
34854 |
magnetic potential |
manyetik potansiyel |
34855 |
magnetic power |
manyetik güç |
34856 |
magnetic pressure |
manyetik basınç |
34857 |
magnetic prospection |
manyetik arama |
34858 |
magnetic recorder |
manyetik kaydedici |
34859 |
magnetic resistance |
manyetik direnç |
34860 |
magnetic separator |
manyetik separatör, çaşaklı ayırıcı |
34861 |
magnetic shell |
manyetik yaprak, çaşak yaprağı |
34862 |
magnetic sound |
manyetik ses |
34863 |
magnetic store |
manyetik bellek |
34864 |
magnetic storm |
manyetik fırtına |
34865 |
magnetic substance |
manyetik madde |
34866 |
magnetic tape |
manyetik bant |
34867 |
magnetic vector |
manyetik vektör |
34868 |
magnetic wire |
manyetik tel |
34869 |
magnetic |
çaşaklı, manyetik, çekici |
34870 |
magnetically |
çaşak gibi, çaşaklı olarak |
34871 |
magnetism |
manyetizma, çekicilik |
34872 |
magnetite |
manyetit |
34873 |
magnetization |
çaşaklama, çaşaklanma |
34874 |
magnetize |
çaşaklamak, çekmek, büyülemek |
34875 |
magnetizing coil |
çaşaklama bobini |
34876 |
magnetizing current |
çaşaklama akımı |
34877 |
magnetizing field |
çaşaklayan alan |
34878 |
magnetizing force |
çaşaklayan kuvvet |
34879 |
magnetizing |
çaşaklayan, çaşaklama |
34880 |
magneto |
manyeto |
34881 |
magnetochemical |
manyetokimyasal |
34882 |
magnetochemistry |
manyetokimya |
34883 |
magnetoelectric |
manyetoelektrik |
34884 |
magnetoelectricity |
manyetoelektrik |
34885 |
magnetohydrodynamics |
manyetohidrodinamik |
34886 |
magnetometer |
manyetometre, çaşakölçer |
34887 |
magnetometric |
manyetometrik |
34888 |
magnetometry |
manyetometri |
34889 |
magnetomotive force |
manyetomotor kuvvet |
34890 |
magnetomotive |
manyetomotor |
34891 |
magneton |
manyeton, mıknatın |
34892 |
magnetopause |
manyetopoz |
34893 |
magnetoresistance |
manyetodirenç |
34894 |
magnetoscope |
manyetoskop |
34895 |
magnetosphere |
manyetosfer |
34896 |
magnetospheric |
manyetosferik |
34897 |
magnetostriction |
manyetostriksiyon, çaşak büzülmesi |
34898 |
magnetostrictive |
manyetostriktif |
34899 |
magnetron |
manyetron |
34900 |
magnification |
büyütme, büyütüm |
34901 |
magnificence |
görkem, debdebe |
34902 |
magnificent |
görkemli, olağanüstü, muhteşem |
34903 |
magnifier |
büyüteç |
34904 |
magnify |
büyütmek |
34905 |
magnifying glass |
büyüteç, büyüteç, pertavsız |
34906 |
magnifying needle |
pusula iğnesi |
34907 |
magnifying power |
büyütme gücü |
34908 |
magnifying |
büyüten |
34909 |
magniloquence |
tantanalı söz söyleme, açık ve güzel konuşma |
34910 |
magniloquent |
abartılı, övüngen |
34911 |
magnitude |
büyüklük, önem |
34912 |
magnolia |
manolya |
34913 |
magnum opus |
şaheser |
34914 |
magpie |
saksağan |
34915 |
mahaleb |
kokulukiraz |
34916 |
maharaja |
Hint prensi |
34917 |
maharani |
mihracenin karısı |
34918 |
Mahatma |
Budist evliyası |
34919 |
Mahdi |
Mehdilik |
34920 |
mahjong |
Çin domino oyunu |
34921 |
mahogany |
mahun, maun |
34922 |
maid of all work |
her işe bakan hizmetçi |
34923 |
maid of honor |
nedime |
34924 |
maid |
bayan hizmetçi, evlenmemiş kız |
34925 |
maiden effort |
ilk girişim |
34926 |
maiden flight |
ilk uçuş |
34927 |
maiden name |
kızlık soyadı |
34928 |
maiden |
evlenmemiş kız, bakire, evlenmemiş, ilk |
34929 |
maidenhair fern |
baldırıkara otu |
34930 |
maidenhead |
bekâret, kızlık |
34931 |
maidenly |
kız gibi, kıza yakışır |
34932 |
maidservant |
hizmetçi |
34933 |
mail bag |
posta çantası, posta torbası |
34934 |
mail boat |
posta vapuru |
34935 |
mail box |
posta kutusu |
34936 |
mail business |
posta ile alışveriş |
34937 |
mail car |
posta arabası |
34938 |
mail catalogue |
posta ile alışveriş kataloğu |
34939 |
mail coach |
posta arabası |
34940 |
mail credit |
kurye kredisi |
34941 |
mail order business |
postayla ticaret |
34942 |
mail order |
posta havalesi |
34943 |
mail plane |
posta taşıyıcı, posta uçağı |
34944 |
mail train |
posta treni |
34945 |
mail |
posta, zırh, postalamak |
34946 |
mailable |
postalanabilir |
34947 |
mailbox |
posta kutusu |
34948 |
mailed |
kabuklu |
34949 |
mailing list |
sevk listesi, posta listesi |
34950 |
mailman |
postacı |
34951 |
maim |
sakatlamak |
34952 |
main bearing |
ana yatak |
34953 |
main branch |
merkez şube |
34954 |
main circuit |
ana devre |
34955 |
main clause |
temel cümle, temel tümce |
34956 |
main crop |
ana ürün |
34957 |
main current |
ana akım |
34958 |
main deck |
ana güverte |
34959 |
main dish |
baş yemek |
34960 |
main fuel tank |
ana yakıt deposu |
34961 |
main line |
ana hat |
34962 |
main memory |
ana bellek |
34963 |
main office |
ana bayii, merkez büro |
34964 |
main path |
ana yol, ana yön |
34965 |
main pipe |
ana boru |
34966 |
main road |
ana yol |
34967 |
main runway |
ana pist |
34968 |
main sail |
ana yelken |
34969 |
main shaft |
ana mil |
34970 |
main station |
ana istasyon |
34971 |
main storage |
ana bellek |
34972 |
main street |
ana cadde |
34973 |
main truss |
ana kiriş |
34974 |
main verb |
esas fiil |
34975 |
main wall |
ana duvar |
34976 |
main yard |
mayistra sereni |
34977 |
main |
ana boru, asıl, ana, temel, en önemli |
34978 |
mainframe |
büyük bilgisayar |
34979 |
mainland |
ana toprak, kara |
34980 |
mainly |
başlıca, çoğunlukla |
34981 |
mainmast |
grandi, ana direk |
34982 |
mains |
kanalizasyon, ana kablo, şehir şebekesi |
34983 |
mainsail |
mayistra yelkeni |
34984 |
mainspring |
bir hareketin arkasındaki esas neden |
34985 |
mainstay |
en büyük destek |
34986 |
maintain a price |
fiyat düşüşünü engellemek |
34987 |
maintain an action |
dava açmak |
34988 |
maintain order |
düzeni sağlamak |
34989 |
maintain |
paraca desteklemek, geçindirmek, bakmak, sürdürmek, devam ettirmek, iyi halde tutmak, korumak, bakmak, bakımını yapmak, savunmak, savlamak, iddia etmek |
34990 |
maintainability |
bakım kolaylığı |
34991 |
maintainor |
nafaka veren kimse |
34992 |
maintenance cost |
bakım maliyeti |
34993 |
maintenance man |
tamirci |
34994 |
maintenance order |
nafaka kararı |
34995 |
maintenance time |
bakım süresi |
34996 |
maintenance |
bakım, nafaka |
34997 |
maintenance-free |
bakım istemeyen |
34998 |
maintop |
grandi çanaklığı |
34999 |
maisonette |
küçük ev |
35000 |
maize oil |
mısırözü yağı |
35001 |
maize starch |
mısır nişastası |
35002 |
maize |
mısır, kargıdalı |
35003 |
majestic |
görkemli, muhteşem, şahane |
35004 |
majesty |
görkem, haşmet, heybet |
35005 |
majolica |
mayolika, majolika |
35006 |
major general |
tümgeneral |
35007 |
major key |
majör perdesi, ton minör |
35008 |
major lobe |
ana kulak |
35009 |
major premise |
büyük terim |
35010 |
major |
daha büyük, daha önemli, büyük, reşit, büyük önerme, (birdemde) ana dal, esas dal, majör, binbaşı |
35011 |
major-domo |
başkâhya |
35012 |
majority of votes |
oy çokluğu |
35013 |
majority |
çoğunluk, sayı farkı, fark, rüşt |
35014 |
majuscule |
büyük harf |
35015 |
make a bed |
yatak yapmak |
35016 |
make a beeline for sth |
en kestirmeden ulaşmak |
35017 |
make a bonfire |
tongal kalamak |
35018 |
make a booking |
rezervasyon yaptırmak |
35019 |
make a business call |
iş görüşmesi yapmak |
35020 |
make a clean breast of |
itiraf etmek, içini dökmek |
35021 |
make a collect call |
ödemeli alısünlemek |
35022 |
make a dart for |
-e hamle yapmak, -e atılmak |
35023 |
make a decision |
karar vermek |
35024 |
make a dent in |
bir işe el atmak |
35025 |
make a difference |
fark etmek |
35026 |
make a face |
suratını buruşturmak |
35027 |
make a fire |
ateş yakmak, ocak kalamak |
35028 |
make a hash of it |
yüzüne gözüne bulaştırmak, arapsaçına çevirmek |
35029 |
make a hit with sb |
birinin gönlünü hoş etmek |
35030 |
make a loss |
ziyan etmek |
35031 |
make a meal of |
gereğinden çok gayret sarf etmek |
35032 |
make a memorandum of |
not almak |
35033 |
make a mess of |
yüzüne gözüne bulaştırmak |
35034 |
make a mistake |
hata yapmak |
35035 |
make a mountain out of a molehill |
pireyi deve yapmak |
35036 |
make a move |
harekete geçmek, gitmek |
35037 |
make a name for oneself |
ün kazanmak |
35038 |
make a night of it |
gecenin tadını çıkarmak |
35039 |
make a noise |
şamata yapmak, tavış çıkarmak |
35040 |
make a pig of oneself |
domuz gibi yemek/içmek |
35041 |
make a pig's ear out of |
yüzüne gözüne bulaştırmak |
35042 |
make a plea |
dava açmak |
35043 |
make a point of |
#NAME? |
35044 |
make a private call |
özel alısün görüşmesi yapmak |
35045 |
make a promise |
söz vermek |
35046 |
make a reservation |
yer ayırtmak, rezervasyon yaptırmak |
35047 |
make a reverse charge call |
ödemeli alısünlemek |
35048 |
make a rod for one's own back |
başını belaya sokmak |
35049 |
make a scene |
olay çıkarmak, rezalet çıkarmak |
35050 |
make a splash |
fiyaka yapmak |
35051 |
make a stink |
kıyameti koparmak |
35052 |
make a stir |
heyecana sebep olmak |
35053 |
make a swing through |
küçük bir tur yapmak |
35054 |
make a vow |
ant içmek |
35055 |
make a wage-claim |
vergin artışı talep etmek |
35056 |
make a wish |
dilekte bulunmak, dilek tutmak |
35057 |
make a wry face |
yüzünü ekşitmek |
35058 |
make advances |
asılmak, gözüne girmeye çalışmak |
35059 |
make allowance for |
nazar etmek, hesaba dahil etmek |
35060 |
make amends |
tazmin etmek, telafi etmek |
35061 |
make an appointment |
randevu almak |
35062 |
make an april fool of sb |
birine 1 Nisan şakası yapmak |
35063 |
make an April fool of |
bir nisan şakası yapmak |
35064 |
make an ass of oneself |
rezil olmak |
35065 |
make an effort |
çaba harcamakçaba harcamak |
35066 |
make an entry |
hesap defterine geçirmek |
35067 |
make an objection to |
itirazda bulunmak |
35068 |
make an overnight stop |
bir gecelik mola vermek |
35069 |
make application |
başvuruda bulunmak |
35070 |
make away with |
alıp götürmek, yürütmek, öldürmek, yok etmek |
35071 |
make believe |
gibi davranmak, rolü yapmak |
35072 |
make bold to |
#NAME? |
35073 |
make both ends meet |
idare etmek |
35074 |
make capital out of |
sömürmek |
35075 |
make certain |
garantiye almak, emin olmak |
35076 |
make contact |
açık kontak |
35077 |
make cracks |
tefe koymak |
35078 |
make do with sth |
ile idare etmek |
35079 |
make do |
iğreti olarak, idare etmek |
35080 |
make ends meet |
geçinebilmek, kıt kanaat geçinmek |
35081 |
make eyes at |
kaş göz etmek |
35082 |
make fast |
şamandıra |
35083 |
make for home |
eve koşmak |
35084 |
make for |
-e doğru yol alma, -e neden olmak |
35085 |
make friends with |
arkadaşlık kurmak, arkadaş olmak |
35086 |
make fun of |
ile eğlenmek, alay etmek |
35087 |
make good |
başarmak |
35088 |
make hard work of |
gözünde büyütmek, olduğundan zor görmek |
35089 |
make hay of |
altüst etmek |
35090 |
make hay while the sun shines |
yağmur yağarken küpünü doldurmak |
35091 |
make headway |
ilerlemek, gelişmek |
35092 |
make heavy weather of |
gözünde büyütmek |
35093 |
make history |
tarih yazmak, tarihe geçecek bir şey yapmak |
35094 |
make investigations |
soruşturmak |
35095 |
make it hot for one |
birini rahatsız etmek |
35096 |
make it snappy |
acele etmek, çabuk olmak |
35097 |
make it to the finals |
finale kalmak |
35098 |
make it |
vaktinde varmak, başarmak, üstesinden gelmek |
35099 |
make its nest |
yuva yapmak |
35100 |
make light of |
önemsiz görmek |
35101 |
make little of |
küçümsemek |
35102 |
make love to |
flört etmek, kur yapmak, sevişmek |
35103 |
make love |
sevişmek |
35104 |
make merry |
eğnini açmak, şenlendirmek, mezelenmek, şenlenmek |
35105 |
make mincemeat of |
paramparça etmek, hezimete uğratmak |
35106 |
make much of |
gözünde büyütmek, abartmak |
35107 |
make no bones about |
#NAME? |
35108 |
make no bones of |
#NAME? |
35109 |
make no headway |
yerinde saymak |
35110 |
make no pretence |
iddiası olmamak |
35111 |
make obeisance to |
saygı göstermek |
35112 |
make of |
#NAME? |
35113 |
make off with |
alıp kaçmak, çalmak, aşırmak |
35114 |
make off |
aceleyle kaçmak, tüymek, savuşmak |
35115 |
make one's eyes pop |
akıllara durgunluk vermek |
35116 |
make one's pile |
parsayı toplamak |
35117 |
make one's way |
gitmek, yolunu tutmak |
35118 |
make oneself at home |
özünü evindeymiş gibi hissetmek |
35119 |
make oneself cheap |
özünü küçük düşürmek |
35120 |
make oneself scarce |
sırra kadem basmak |
35121 |
make oneself understood |
derdini anlatmak, amacını açıkça belirtebilmek |
35122 |
make out a cheque |
çek yazmak |
35123 |
make out an invoice |
fatura düzenlemek |
35124 |
make out |
anlamak, çözmek, fark etmek, yazmak |
35125 |
make over |
devretmek, bırakmak, yenilemek |
35126 |
make peace |
barış yapmak |
35127 |
make public |
halka duyurmak, bildirmek |
35128 |
make reprisals on |
misillemede bulunmak |
35129 |
make restitution |
tazmin etmek, zararı ödemek |
35130 |
make rings round |
birini cebinden çıkarmak |
35131 |
make room |
yer vermek, yer açmak |
35132 |
make sb eat crow |
birine tükürdüğünü yalatmak |
35133 |
make sb sick |
gıcık etmek, sinir etmek |
35134 |
make sb's blood boil |
tepesini attırmak, kudurtmak |
35135 |
make sb's blood run cold |
tüylerini diken diken etmek |
35136 |
make sb's day |
birini çok mutlu etmek, birini sevindirmek |
35137 |
make sb's hair stand on end |
ödünü koparmak, çok korkutmak |
35138 |
make sb's head swim |
birinin kafasını bulandırmak |
35139 |
make sb's heart bleed |
birinin yüreğini sızlatmak |
35140 |
make sb's mouth water |
birinin ağzını sulandırmak |
35141 |
make sense of |
anlamak |
35142 |
make sense out of |
anlamak, bir şey anlamak |
35143 |
make sense |
anlamı olmak, bir anlama gelmek, mantıklı olmak |
35144 |
make shift |
geçici tedbir, elindekiyle geçinip gitmek |
35145 |
make sth soluble |
çözünürleştirmek |
35146 |
make sure of |
kesinlikle, mutlaka, sanırım, eminim, elbette |
35147 |
make sure |
emin olmak |
35148 |
make the grade |
başarmak, işi götürmek |
35149 |
make to order |
sipariş üzerine yapmak |
35150 |
make up for |
affettirmek, telafi etmek |
35151 |
make up one's mind |
kararını vermek, azmetmek |
35152 |
make up to sb |
birinin gönlünü almak |
35153 |
make up to |
gözüne girmeye çalışmak, yaranmaya çalışmak |
35154 |
make up |
uydurmak, icat etmek, makyaj yapmak, tamamlamak |
35155 |
make water |
su dökmek, işemek |
35156 |
make waves |
köstek olmak |
35157 |
make way |
yol vermek, ilerlemek, öne geçmek, yol almak |
35158 |
make welcome |
ağırlamak |
35159 |
make whoopee |
şamata yapmak, seks partisi yapmak |
35160 |
make |
yapmak, yapmak, hazırlamak, düzeltmek, meydana getirmek, -e neden olmak, yapmak, yapı, biçim, marka, çeşit |
35161 |
maker |
yapımcı |
35162 |
makeshift |
geçici, eğreti |
35163 |
makeweight |
tamamlayıcı ağırlık, önemsiz kimse |
35164 |
making iron |
kalafat demiri |
35165 |
making |
yapım, üretim, gelişme/başarı nedeni, ç.yetenek, gerekli özellikler |
35166 |
mala fide |
kötü niyetle |
35167 |
malachite |
malakit, bakırtaşı |
35168 |
maladaptation |
uyumsuzluk |
35169 |
maladjusted |
(çevreye) uyamayan, uyumsuz |
35170 |
maladjustment |
uyumsuzluk, ayarsızlık |
35171 |
maladroit |
beceriksiz, eli işe yakışmaz, sakar |
35172 |
malady |
hastalık, illet |
35173 |
malafide |
kötü maksatla, kötü maksatla |
35174 |
malaise |
keyifsizlik, sıkıntı |
35175 |
malapert |
arsız, küstah |
35176 |
malapropos |
yersiz, edepsiz, uygunsuzluk, yersizlik |
35177 |
malar |
elmacıksümüğü, elmacıksümüğü |
35178 |
malaria |
sıtma |
35179 |
malarious |
sıtmalı |
35180 |
malarky |
saçma, zırva |
35181 |
Malay |
Malaya |
35182 |
Malayan |
Malayalı |
35183 |
malcontent |
(belli bir politikadan) memnun olmayan, doyumsuz |
35184 |
male gamet |
erkek eşey hücresi |
35185 |
male |
erkek |
35186 |
malediction |
lanet, iftira, beddua |
35187 |
maledictory |
lanetli |
35188 |
malefactor |
suçlu, cani kimse |
35189 |
malefic |
zararlı, muzır |
35190 |
maleficent |
zararlı, kötü |
35191 |
malevolence |
kötü niyet, kindarlık |
35192 |
malevolent |
kötü kalpli, kötü niyetli, sadist |
35193 |
malfeasance |
kötüye kullanma, vazifeyi suiistimal |
35194 |
malformation |
şekil bozukluğu, bozuk şekil |
35195 |
malformed |
bünyesi kusurlu, sakat |
35196 |
malfunction |
kötü çalışmak, teklemek, bozukluk, aksaklık, arıza, tutukluk |
35197 |
malic acid |
malik asit |
35198 |
malic |
malik |
35199 |
malice |
kötülük, kötü niyet, kin, kötülük etme isteği |
35200 |
malicious |
kasıtlı, taammüden, kötü niyetli, kötü kalpli |
35201 |
maliciously |
bile bile, kötü niyetle |
35202 |
malign |
kötülemek, dil uzatmak, günahına girmek |
35203 |
malignancy |
kötülük, habislik |
35204 |
malignant |
kötü niyetli, kötücül |
35205 |
maligner |
iftiracı kimse |
35206 |
malignity |
kötülükçülük |
35207 |
malinger |
hasta numarasıyla işten kaçmak, kaytarmak |
35208 |
malingerer |
yalandan hasta |
35209 |
mall |
tokmakla dövmek, tokmak, taşıtlara kapalı cadde |
35210 |
mallard |
yaban ördeği |
35211 |
malleability |
dövülebilme, genleşebilme |
35212 |
malleabilization |
dövülebilirlik, genleşebilirlik |
35213 |
malleable cast iron |
dövülebilir dökme demir |
35214 |
malleable |
(maden) dövülgen, (insan) yumuşak, uysal |
35215 |
malleolar |
aşık sümüğüyle ilgili |
35216 |
malleolus |
çekiç biçiminde sümük |
35217 |
mallet |
tahta çekiç, tokmak |
35218 |
mallow |
ebegümeci |
35219 |
malm |
yumuşak kireçtaşı |
35220 |
malnutrition |
kötü beslenme |
35221 |
malodorous |
kötü kokulu |
35222 |
Malpighian corpuscle |
Malpighi cisimciği |
35223 |
Malpighian pyramids |
Malpighi köpyakları |
35224 |
Malpighian tubule |
Malpighi arnacığı |
35225 |
Malpighian |
Malphigi |
35226 |
malpractice |
yasa dışı eylem, yasaya aykırı hareket, yolsuzluk, yanlış tanı, tedavi ya da ihmal |
35227 |
malt extract |
malt akstraktı, arpa özü |
35228 |
malt sugar |
maltoz, malt şekeri |
35229 |
malt |
biralık arpa, malt |
35230 |
maltase |
maltaz |
35231 |
Maltese |
Malta adasına ait, Maltaca, Maltalı |
35232 |
maltha |
malta |
35233 |
maltose |
maltoz |
35234 |
maltreat |
kötü davranmak, zulmetmek |
35235 |
malversation |
zimmetine pul geçirme, rüşvet verme |
35236 |
mama |
anne, ana |
35237 |
mambo |
mambo (dans) |
35238 |
mamilla |
meme başı |
35239 |
mamma |
anne, meme |
35240 |
mammal |
memeli |
35241 |
mammalian |
memeli |
35242 |
mammary |
meme gibi |
35243 |
mammilla |
meme, memecik |
35244 |
mammogram |
meme yankası |
35245 |
mammon |
hırs, ihtiras |
35246 |
mammonism |
pul hırsı |
35247 |
mammoth |
mamut |
35248 |
mammy |
anne, ana |
35249 |
Man alive! |
Be adam! |
35250 |
man and boy |
hayatı boyunca |
35251 |
man and wife |
karı koca |
35252 |
man in the street |
sokaktaki adam, vatandaş, sıradan biri |
35253 |
man of business |
vekilharç |
35254 |
man of honour |
namuslu adam |
35255 |
man of letters |
yazar, edebiyatçı |
35256 |
man of property |
mal mülk sahibi adam |
35257 |
man of straw |
bostan korkuluğu |
35258 |
man of the war |
savaş gemisi |
35259 |
man of the world |
görmüş geçirmiş kimse |
35260 |
man to man |
erkek erkeğe, samimi olarak |
35261 |
man |
adam, erkek, insan, kişi, insanlık, (satranç/vb.) taş, adam vermek, adamla donatmak |
35262 |
man-hour |
kişi-saat, adam-saat, bir sögenlik çalışma |
35263 |
man-made |
insan yapımı, sentetik |
35264 |
manacle |
kelepçe, kandal |
35265 |
manage |
yönetmek, idare etmek, kontrol altına almak, dizginlemek, dize getirmek, başarmak, becermek, yapmak, üstesinden gelmek, yemek/içmek/almak/istemek |
35266 |
manageable |
yönetilebilir, kullanışlı |
35267 |
management consultant |
idari müşavir |
35268 |
management |
yönetim, idare, yönetim kurulu |
35269 |
manager |
müdür, yönetici, manajer |
35270 |
manageress |
müdire, kadın yönetici |
35271 |
managerial staff |
yönetim kadrosu |
35272 |
managerial |
idari, yönetimsel, yönetimle ilgili |
35273 |
managing board |
yönetim kurulu, idare heyeti |
35274 |
managing clerk |
büro şefi, şirket sorumlusu |
35275 |
managing committee |
idari komite |
35276 |
managing director |
yönetim müdürü, fabrika müdürü |
35277 |
managing |
yöneten, idari, yönetimsel, yönetim |
35278 |
manana |
yarın olacak, yarın |
35279 |
manatee |
denizayısı, denizperisi |
35280 |
mandarin |
mandalina |
35281 |
mandatary |
mandacı, mandater |
35282 |
mandate |
buyruk, emir, manda, vekillik |
35283 |
mandator |
müvekkil |
35284 |
mandatory service |
mecburi hizmet |
35285 |
mandatory |
zorunlu |
35286 |
mandible |
altçene |
35287 |
mandibular |
çeneye ait |
35288 |
mandibulate |
çeneli |
35289 |
mandolin |
mandolin |
35290 |
mandrake |
adamotu |
35291 |
mandrel |
mandrel, merdane, mil |
35292 |
mane |
yele |
35293 |
maned |
yeleli |
35294 |
manege |
manej, at eğitimi, binicilik, binicilik mektebi |
35295 |
maneuver |
bkz.manoeuvre |
35296 |
manful |
mertçe, cesur, mert |
35297 |
manfulness |
yiğitlik, cesaret |
35298 |
manganate |
manganat |
35299 |
manganese dioxide |
manganez dioksit |
35300 |
manganese |
manganez |
35301 |
manganite |
manganit |
35302 |
mange |
uyuz hastalığı |
35303 |
manger |
yemlik |
35304 |
mangle |
parçalamak, ezmek, yırtmak, çamaşır sıkma kılgası |
35305 |
mango |
mango, hintkirazı |
35306 |
mangold fly |
pancar sineği |
35307 |
mangonel |
taş atan mancınık |
35308 |
mangrove |
mangrov |
35309 |
mangy |
uyuz |
35310 |
manhandle |
(kaba bir şekilde) itip kakmak |
35311 |
manhole |
caddelerdeki yeraltına iniş deliği |
35312 |
manhood |
erkeklik |
35313 |
mania |
manyaklık, delilik, çılgınlık, düşkünlük, hastalık, delilik |
35314 |
maniac |
manyak, deli |
35315 |
maniacal |
çılgın, deli, delice |
35316 |
manic |
manik, delilikle ilgili, delilik ..., deli |
35317 |
manicure |
manikür |
35318 |
manifest |
açık, belli, görülür, göstermek, ortaya koymak |
35319 |
manifestation |
belli etme, ortaya koyma |
35320 |
manifesto |
bildirge, bildiri |
35321 |
manifold paper |
teksir çöngesi, karbon çöngesi |
35322 |
manifold |
türlü türlü, çok |
35323 |
manikin |
cüce, manken, kalıp, kukla |
35324 |
manila |
kalın kahverengi çönge, ambalaj çöngesi |
35325 |
manilla |
bkz.manila |
35326 |
manioc |
manyok |
35327 |
manipulate |
beceriyle kullanmak, ustalıkla yönetmek, kendi amacı doğrultusunda yönlendirmek, etkilemek |
35328 |
manipulation |
işleme, kullanma, işletme, çalıştırma, idare |
35329 |
manipulator |
idare eden, işletici |
35330 |
mankind |
insanlık, insanoğlu |
35331 |
manlike |
erkeğe yakışır, erkekçe, yiğit |
35332 |
manliness |
erkeklik, mertlik, yiğitlik |
35333 |
manly |
mert, yiğit, erkek |
35334 |
mannequin |
manken, model |
35335 |
manner |
tarz, biçim, yol, davranış, davranış şekli |
35336 |
mannered |
yapmacık |
35337 |
mannerism |
kişisel özellik |
35338 |
manners |
görgü |
35339 |
manning |
gemiye tayfa alma |
35340 |
mannish |
(kadın) erkek gibi, erkeksi |
35341 |
mannishness |
erkek gibi olma |
35342 |
mannose |
mannoz |
35343 |
manoeuvre |
manevra, hile, dolap, manevra yapmak, hile yapmak, dalavere yapmak, dolap çevirmek |
35344 |
manoeuvrer |
entrikacı, manevracı |
35345 |
manometer |
manometre, basıölçer |
35346 |
manor house |
malikâne konağı |
35347 |
manor |
malikâne |
35348 |
manpower deficit |
işgücü açığı |
35349 |
manpower surplus |
işgücü fazlası |
35350 |
manpower |
el emeği, insan gücü |
35351 |
manque |
beceriksiz |
35352 |
mansard roof |
mansart çatısı, kırık çatı |
35353 |
mansard |
mansart çatı, dam bacası, dik çatı |
35354 |
manservant |
uşak |
35355 |
mansion |
konak |
35356 |
manslaughter |
kasıtsız adam öldürme, kasıtsız cinayet |
35357 |
mansuetude |
yumuşak huyluluk |
35358 |
mantel |
ocak rafı, şömine rafı |
35359 |
mantelpiece |
şömine rafı |
35360 |
mantilla |
başörtüsü, şal |
35361 |
mantis |
peygamberdevesi |
35362 |
mantissa |
mantis, onlu parça |
35363 |
mantle |
kolsuz manto, harmani, örtü |
35364 |
manual control |
elle kumanda |
35365 |
manual labour |
el işçiliği, amelelik, el işi, el emeği |
35366 |
manual transmission |
düz vites |
35367 |
manual worker |
beden işçisi |
35368 |
manual |
elle yapılan, el, el kitabı, kılavuz |
35369 |
manually |
el ile |
35370 |
manufactory |
fabrika, kârhane |
35371 |
manufacture |
imâl, yapım, imâl etmek, yapmak |
35372 |
manufacturer |
imâlatçı, fabrikatör, yapımcı |
35373 |
manufacturing fault |
fabrikasyon hatası |
35374 |
manufacturing industry |
imalat sanayii |
35375 |
manufacturing plant |
fabrika |
35376 |
manufacturing statement |
üretim bilançosu |
35377 |
manufacturing |
yapım, üretim, imalat, yapım, üretim, imalat |
35378 |
manumit |
serbest bırakmak, azat etmek |
35379 |
manure distributor |
gübre dağıtıcı |
35380 |
manure spreader |
gübre serpici, gübre yayıcı |
35381 |
manure |
gübre, kön |
35382 |
manuscript |
yazma, el yazması |
35383 |
Manx cat |
kuyruksuz bir kedi cinsi |
35384 |
many a time |
sık sık |
35385 |
many a |
birçok |
35386 |
many |
adl, çok, birçok, birçoğu, çoğu, köp |
35387 |
many-sided |
çok yanlı |
35388 |
many's the time |
birçok kereler, sık sık |
35389 |
map out |
planlamak, tasarlamak |
35390 |
map |
harita, haritasını çıkarmak, (out ile) planlamak, tasarlamak |
35391 |
maple sugar |
akçaağaç şekeri |
35392 |
maple syrup |
akçaağaç şurubu |
35393 |
maple |
akçaağaç |
35394 |
mapping |
haritacılık |
35395 |
maquis |
maki |
35396 |
mar |
bozmak, lekelemek |
35397 |
marabou |
iri leylek |
35398 |
maraging steel |
maryaşlanma çeliği |
35399 |
maraging |
maryaşlama |
35400 |
maraschino |
acı kiraz likörü |
35401 |
marasmus |
kuruyup zayıflama |
35402 |
marathon |
maraton |
35403 |
maraud |
yağma etmek, yağmalamak, çapulculuk etmek |
35404 |
marauder |
yağmacı, çapulcu |
35405 |
marauding |
yağmacı, çapulcu |
35406 |
marble quarry |
mermer ocağı |
35407 |
marble |
mermer, bilye, zıpzıp, misket |
35408 |
marbled |
hareli, ebrulu, benekli, mermerden |
35409 |
marc |
posa, üzüm posası |
35410 |
marcasite |
demir sülfit |
35411 |
march off |
çekip gitmek, çıkıp gitmek, basıp gitmek, yola çıkmak, aparmak, ötürmek |
35412 |
march past |
geçit töreni |
35413 |
march |
askeri yürüyüş, yürüyüş, yürünen mesafe, gösteri yürüyüşü, yürüyüş, marş, ilerleme, düzenli adımlarla yürümek, san gitmek, ilerlemek, yürütmek, önüne katmak |
35414 |
marcher |
yürüyen kimse, yürüyüşçü |
35415 |
marchioness |
markiz |
35416 |
mare |
kısrak |
35417 |
mare's nest |
tenek alma, boşa çıkan buluş |
35418 |
mare's tail |
at kuyruğu |
35419 |
margarine |
margarin |
35420 |
margin of income |
gelir sınırı |
35421 |
margin of safety |
güvenlik marjı |
35422 |
margin |
sınır, kenar, sayfa kenarındaki boşluk, pay, ihtiyat payı, tolerans, kâr miktarı |
35423 |
marginal capacity |
düşük kapasite |
35424 |
marginal cost |
marjinal maliyet |
35425 |
marginal note |
çıkma, derkenar |
35426 |
marginal plain |
sander, sandur |
35427 |
marginal revenue |
marjinal gelir |
35428 |
marginal sales |
marjinal satışlar |
35429 |
marginal |
kenarda olan, sınırsal, kenarda yazılı, marjinal |
35430 |
margraviate |
prenslik |
35431 |
marguerite |
çayır papatyası |
35432 |
marigold |
çuhaçiçeği, kadife çiçeği |
35433 |
marihuana |
bkz.marijuana |
35434 |
marijuana |
esrar, marihuana |
35435 |
marina |
marina, küçük liman |
35436 |
marine accident |
deniz kazası |
35437 |
marine bill of lading |
deniz konşimentosu |
35438 |
marine borer |
taret, iskele kurdu |
35439 |
marine chronometer |
gemi kronometresi, deniz kronometresi |
35440 |
marine climate |
deniz iklimi |
35441 |
marine court |
denizcilik mahkemesi |
35442 |
marine engine |
deniz kozgaltkası |
35443 |
marine engineering |
gemi kıvcılığı |
35444 |
marine fauna |
deniz direyi, deniz faunası |
35445 |
marine insurance |
deniz sigortası |
35446 |
marine trade |
deniz ticareti |
35447 |
marine warfare |
deniz savaşı |
35448 |
marine |
deniz/denizcilik ile ilgili, deniz, bahriye, denizcilik, bahriyeli |
35449 |
mariner |
denizci, tayfa |
35450 |
mariner's compass |
gemici pusulası |
35451 |
marionette |
kukla |
35452 |
marital status |
medeni hal |
35453 |
marital |
evlilikle ilgili |
35454 |
maritime climate |
deniz iklimi |
35455 |
maritime court |
deniz mahkemesi |
35456 |
maritime insurance |
deniz sigortası |
35457 |
maritime law |
deniz ticaret hukuku |
35458 |
maritime territory |
karasuları |
35459 |
maritime |
denizle ilgili, deniz ..., denizcilikle ilgili, denizcilik |
35460 |
Maritza |
Meriç nehri |
35461 |
marjoram |
mercanköşk, sıçankulağı, şile |
35462 |
mark an epoch |
yeni bir devir açmak |
35463 |
mark down |
(fiyatını) düşürmek, indirmek, yazmak |
35464 |
mark out |
sınırlarını çizmek |
35465 |
mark time |
yerinde saymak |
35466 |
mark up |
(fiyat) zam yapmak |
35467 |
mark |
işaret, çizgi, im, çizik, leke, belirti, iz, alamet, not, numara, marka, etiket, iz, yara izi, etki, iz, damga, hedef, nişan, istenen düzey ya da nitelik, işaret koymak, işaretlemek, damgalamak, not vermek, göstermek, belirtmek, işaret etmek, lekelemek, iz bırakmak, lekelemek, Alman pulu, mark |
35468 |
markdown |
fiyat indirimi |
35469 |
marked price |
etiket fiyatı |
35470 |
marked |
göze çarpan |
35471 |
marker |
işaretleyen şey, işaretleyici, puan yazıcı |
35472 |
market analysis |
piyasa araştırması, piyasa analizi |
35473 |
market condition |
piyasa konjonktürü |
35474 |
market day |
çarşı günü, pazar günü |
35475 |
market demand |
pazar talebi, piyasa talebi |
35476 |
market economy |
pazar ekonomisi, piyasa ekonomisi |
35477 |
market fluctuation |
piyasa dalgalanması |
35478 |
market garden |
bostan |
35479 |
market investigation |
pazar araştırması, piyasa araştırması |
35480 |
market leaders |
piyasada rağbet gören ürünler |
35481 |
market letter |
borsa cetveli |
35482 |
market maker |
pazar düzenleyicisi |
35483 |
market order |
piyasa emri, pazar emri |
35484 |
market oriented |
pazara yönelik, pazara dönük |
35485 |
market place |
pazar yeri |
35486 |
market price |
piyasa fiyatı |
35487 |
market profit |
ticari kâr |
35488 |
market quotation |
piyasa rayici |
35489 |
market rate of interest |
piyasa faiz oranı |
35490 |
market report |
piyasa raporu |
35491 |
market research |
piyasa araştırması |
35492 |
market researcher |
piyasa araştırmacısı |
35493 |
market rigging |
piyasa oyunu |
35494 |
market share |
piyasa payı |
35495 |
market study |
piyasa araştırması, piyasa etüdü |
35496 |
market survey |
piyasa anketi |
35497 |
market town |
belirli günlerde pazar kurulan kasaba |
35498 |
market value |
piyasa değeri |
35499 |
market |
çarşı, pazar, piyasa, borsa, istek, talep, alışveriş yapmak, satmak, satışa çıkarmak, pazarlamak |
35500 |
marketable |
satılabilir, sürümlü |
35501 |
marketing association |
pazarlama kurumu |
35502 |
marketing company |
pazarlama şirketi |
35503 |
marketing expert |
pazarlamacı |
35504 |
marketing research |
pazarlama araştırması |
35505 |
marketing |
pazarlama |
35506 |
marketplace |
pazar yeri |
35507 |
marking gauge |
nişangeç, mihengir |
35508 |
marking |
işaretleme, işaret, marka, değerlendirme |
35509 |
marksman |
nişancı |
35510 |
marksmanship |
nişancılık |
35511 |
markup |
fiyat artışı, zam |
35512 |
marl |
marn, pekmeztoprağı, marn ile gübrelemek |
35513 |
marline |
mürnel, gırcala |
35514 |
marlinespike |
kavela |
35515 |
marmalade |
marmelat, reçel |
35516 |
marmoreal |
mermerden yapılmış, mermer gibi |
35517 |
marmoset |
ipek maymun, marmoset |
35518 |
marmot |
marmot, dağ sıçanı |
35519 |
maroon |
kestane rengi |
35520 |
marquee |
büyük çadır, otağ |
35521 |
marquess |
bkz.marquis |
35522 |
marquis |
marki |
35523 |
marriage bed |
gelin yatağı |
35524 |
marriage broker |
çöpçatanlık yapan kimse |
35525 |
marriage certificate |
evlenme cüzdanı |
35526 |
marriage contract |
evlilik akdi |
35527 |
marriage licence |
nikâh çöngesi |
35528 |
marriage license |
evlenme izni |
35529 |
marriage officer |
evlendirme memuru |
35530 |
marriage portion |
çeyiz |
35531 |
marriage |
evlenme, evlenme töreni, evlilik |
35532 |
marriageable |
evlenecek çağda, evlenebilir |
35533 |
married |
evli, evlilikle ilgili, evlilik |
35534 |
marron |
kestane |
35535 |
marrons glace |
kestane şekeri |
35536 |
marrow transplant |
ilik nakli |
35537 |
marrow |
ilik, sümük iliği, öz, sakızkabağı |
35538 |
marrowbone |
ilik sümüğü |
35539 |
marrowfat |
iri taneli bezelye |
35540 |
marrowless |
asılsız |
35541 |
marrowy |
ilikli |
35542 |
marry |
evlendirmek, (ile) evlenmek |
35543 |
marry! |
Ya!, Acayip! |
35544 |
Mars |
(put adı) mars, (gezegen adı) Merih, Kızılyıldız |
35545 |
marsh gas |
bataklık gazı, metan |
35546 |
marsh mallow |
hatmi |
35547 |
marsh marigold |
çuha çiçeği |
35548 |
marsh plant |
bataklık ösümlüğü |
35549 |
marsh |
bataklık |
35550 |
marshal |
mareşal, teşrifatçı, (sakçı/itfaiye/vb.) şef, dizmek, sıralamak, doğru yere götürmek, yol göstermek |
35551 |
marshalling yard |
ayırma garı, manevra garı |
35552 |
marshy ground |
bataklık, batak arazi, batak zemin |
35553 |
marshy |
bataklık |
35554 |
marsupial |
keseli, keseli (döngül) |
35555 |
mart |
çarşı, pazar, ticaret merkezi |
35556 |
marten |
ağaçsansarı, zerdeva |
35557 |
martensite |
martensit |
35558 |
martensitic |
martensitli |
35559 |
martial law |
sıkıyönetim |
35560 |
martial |
savaşla ilgili, savaşçı |
35561 |
Martian |
Marslı, Mars'la ilgili |
35562 |
martin |
kırlangıç |
35563 |
martinet |
aşırı disiplinci |
35564 |
martingale |
kör baston |
35565 |
martini |
martini |
35566 |
martlet |
kara sağan |
35567 |
martyr |
şehit, şehit etmek |
35568 |
martyrdom |
şehitlik |
35569 |
martyrize |
şehit etmek |
35570 |
martyrology |
şehitler listesi |
35571 |
marvel |
şaşılacak şey, mucize |
35572 |
marvellous |
harika, müthiş, fevkalade, süper |
35573 |
marvelous |
(Aİ) bkz.marvellous |
35574 |
Marxian |
Marksizm taraftarı |
35575 |
Marxism |
Marksizm, Marksçılık |
35576 |
Marxist |
Marksist, Marksçı |
35577 |
Mary |
Meryem Ana |
35578 |
marzipan |
badem ezmesi |
35579 |
mascara |
rimel, maskara |
35580 |
mascot |
uğur, maskot |
35581 |
masculine |
erkeklere özgü, erkeksi, eril |
35582 |
masculinity |
erkeklik, erillik |
35583 |
maser |
maser |
35584 |
mash |
lapa, ezme, çisil püresi, ezmek |
35585 |
mashed potatoes |
çisil püresi |
35586 |
masher |
çapkın erkek |
35587 |
mask |
maske, örtü, yüz kalıbı, maske takmak, gizlemek, saklamak, maskelemek |
35588 |
masked ball |
maskeli balo |
35589 |
masked |
gizli, maskeli |
35590 |
masker |
maskeli kimse |
35591 |
masochism |
mazoşizm, özezerlik |
35592 |
masochist |
mazoşist |
35593 |
mason |
duvarcı, mason |
35594 |
mason's level |
duvarcı terazisi |
35595 |
masonry dam |
kâgir baraj |
35596 |
masonry |
duvarcılık, masonluk, taş |
35597 |
masquerade as |
gibi yapmak, rolü yapmak |
35598 |
masquerade |
maskeli balo, gerçeği gizleme, rol yapma, (as ile) -mış gibi yapmak, rolü yapmak, ayağına yatmak |
35599 |
mass communication |
kitle haberleşme, kitle iletişim |
35600 |
mass data |
yığın veri |
35601 |
mass demonstration |
toplu gösteri |
35602 |
mass education |
kitle eğitimi |
35603 |
mass housing |
toplu konut |
35604 |
mass media |
kitle iletişim, medya |
35605 |
mass meeting |
toplu gösteri |
35606 |
mass movements |
yığın hareketi |
35607 |
mass noun |
sayılamayan isim |
35608 |
mass number |
kütle numarası, kütle sayısı |
35609 |
mass production |
seri üretim |
35610 |
mass storage |
yığın bellek |
35611 |
mass transportation |
toplu taşıma |
35612 |
mass |
yığın, küme, çokluk, kütle, çok kişiyi ilgilendiren, kalabalık, toptan, seri, bir araya gelmek, kümelenmek, kalabalık oluşturmak |
35613 |
massacre |
katliam, kırım, katliam yapmak |
35614 |
massage |
masaj, masaj yapmak |
35615 |
masses |
(the ile) çalışan sınıf, işçi sınıfı, emekçiler |
35616 |
masseur |
masör |
35617 |
masseuse |
kadın masajcı |
35618 |
massif |
dağ kitlesi |
35619 |
massive |
büyük, iri, kocaman, güçlü, kuvvetli |
35620 |
mast antenna |
direk anten |
35621 |
mast |
gemi direği, bayrak direği, gönder |
35622 |
mastectomy |
mastektomi, memenin ameliyatla alınması |
35623 |
master builder |
yapı ustası, kalfa |
35624 |
master clock |
ana saat |
35625 |
master control desk |
ana kumanda masası |
35626 |
master control program |
ana denetim bağdarlaması |
35627 |
master controller |
ana denetici |
35628 |
master copy |
orijinal kopya, ana kuşak |
35629 |
master file |
ana dosya |
35630 |
master key |
maymuncuk |
35631 |
master mariner |
gemi kaptanı |
35632 |
master monitor |
ana monitör |
35633 |
Master of Arts |
lisansüstü öğrenim görmüş bilimyurdu mezunu |
35634 |
master of ceremonies |
protokol şefi |
35635 |
master plan |
ana plan |
35636 |
master processor |
ana işlemci |
35637 |
master record |
ana kayıt |
35638 |
master register |
ana kütük |
35639 |
master shot |
geniş plan, büyük plan |
35640 |
master stroke |
ustalıklı iş |
35641 |
master switch |
ana şalter |
35642 |
master tape |
ana bant |
35643 |
master unit |
ana birim |
35644 |
master |
efendi, sahip, müdür, yönetici, direktör, kodak reisi, (erkek) öğretmen, muallim, işveren, patron, usta, üstat, usta, master derecesi, yüksek lisans, asıl, baş, en önemli, yenmek, denetim altına almak, egemen olmak, hakim olmak, iyi bilmek, hakim olmak, tam öğrenmek |
35645 |
master's degree |
bilim uzmanlığı |
35646 |
masterful |
hakim, dediğini yaptıran, egemen |
35647 |
masterless |
sahipsiz |
35648 |
masterly |
ustaca, mükemmel |
35649 |
mastermind |
çok zeki kimse, akıllıca planlamak, tezgâhlamak |
35650 |
masterpiece |
şaheser, başyapıt |
35651 |
mastership |
ustalık, yöneticilik, öğretmenlik, yönetim, hüküm |
35652 |
mastery |
hâkimiyet, üstünlük, hüküm, idare |
35653 |
masthead |
kolombir, direk ucu, direk tepesi |
35654 |
mastic asphalt |
mastik asfalt |
35655 |
mastic |
sakız, mastika |
35656 |
masticate |
çiğnemek |
35657 |
mastication |
çiğneme |
35658 |
masticatory |
çiklet |
35659 |
mastiff |
bir tür iri bekçi köpeği, mastif |
35660 |
mastitis |
meme iltihabı |
35661 |
mastoid |
çıkıntılı sümük |
35662 |
masturbate |
mastürbasyon yapmak |
35663 |
masturbation |
mastürbasyon |
35664 |
mat |
hasır, paspas, altlık, donuk, mat |
35665 |
matador |
boğa güreşçisi, matador |
35666 |
match |
eş, akran, denk, benzer, evlenme, maç, karşılaşma, kibrit, odluçöp, uymak, iyi gitmek, eşi benzeri olmak, boy ölçüşmek, -e uygun bir şey bulmak |
35667 |
matchbox |
odluçöp kutusu |
35668 |
matching machine |
oluk planyası, kiniş planyası |
35669 |
matching |
uyumlu, birbirine giden |
35670 |
matchless |
eşsiz, benzersiz, eşi benzeri olmayan |
35671 |
matchlock |
fitilli tüfek |
35672 |
matchmaker |
çöpçatan, elçi, dünür, dünürcü, savcı |
35673 |
matchwood |
kibrit çöpü |
35674 |
mate |
arkadaş, dost, (İİ) ahbap, arkadaş, ikinci kaptan, yöndemci, (döngül) eş, çiftleşmek, çiftleştirmek |
35675 |
mate's receipt |
ordino, ikinci kaptan alındısı |
35676 |
materfamilias |
anaerkil |
35677 |
material defect |
malzeme hatası |
35678 |
material |
maddi, özdeksel, madde, özdek, kumaş, malzeme, gereç, materyal |
35679 |
materialism |
materyalizm, özdekçilik |
35680 |
materialist |
materyalist, özdekçi, materyalist, özdekçi |
35681 |
materialistic |
özdekçi, materyalist |
35682 |
materialization |
gerçekleştirme, maddeleştirme |
35683 |
materialize |
gerçekleşmek |
35684 |
materiel |
malzeme, gereç |
35685 |
maternal aunt |
teyze |
35686 |
maternal |
anaya özgü, ana ..., (akrabalık) ana tarafından |
35687 |
maternity benefit |
doğum yardımı |
35688 |
maternity hospital |
doğumevi |
35689 |
maternity leave |
doğum izni |
35690 |
maternity ward |
doğum koğuşu |
35691 |
maternity |
analık, gebelik |
35692 |
matey |
samimi, senli benli |
35693 |
math |
matematik |
35694 |
mathematical logic |
matematiksel mantık |
35695 |
mathematical subroutine |
matematiksel altyordam |
35696 |
mathematical |
matematik, doğru, kesin |
35697 |
mathematician |
matematikçi |
35698 |
mathematics |
matematik |
35699 |
maths |
matematik |
35700 |
matine |
matine |
35701 |
matinee |
gündüz temaşası, gündüz oyunu, temaşa, matine |
35702 |
mating season |
çiftleşme zamanı, ilkbahar |
35703 |
mating |
birleşme, çiftleşme |
35704 |
matriarch |
kodak reisi kadın |
35705 |
matriarchal |
anaerkil |
35706 |
matriarchy |
anaerkil düzen |
35707 |
matricide |
ana katili, ana katilliği |
35708 |
matriculate |
birdeme girmek, birdeme almak |
35709 |
matriculation |
birdeme giriş sınavı |
35710 |
matrimonial |
evlilikle ilgili |
35711 |
matrimony |
evlilik |
35712 |
matrix printer |
matris yazıcı |
35713 |
matrix sentence |
ana cümle, ana tümce |
35714 |
matrix |
matris, dizey |
35715 |
matron |
başhemşire, mektep yöneticisi kadın, evli kadın, ana kadın |
35716 |
matt |
donuk, mat |
35717 |
matte |
donuk, mat |
35718 |
matted |
matlaşmış |
35719 |
matter of death and life |
ölüm-kalım meselesi |
35720 |
matter |
özdek, madde, cisim, iş, sorun, konu, mesele, konu, içerik, neden, sebep, vesile, önem, sorun, mesele, aksilik, dert, irin, cerahat, yazılı belge, yazılı şey, önemi olmak, önemli olmak, farketmek, irinlenmek, iltihaplanmak |
35721 |
matter-of-fact |
soğukkanlı, gerçekçi, maddi, duygusuz |
35722 |
matting |
hasır |
35723 |
mattins |
bkz.matins |
35724 |
mattock |
kazma, külünk |
35725 |
mattress |
döşek, şilte |
35726 |
maturation |
iltihaplanma, olgunlaşma |
35727 |
mature |
olgun, mantıklı, (peynir/vb.) olmuş, olgun, olgunlaşmak, olmak, olgunlaştırmak |
35728 |
matured date |
vade tarihi |
35729 |
matured |
olgun, vadesi gelmiş |
35730 |
matureness |
olgunluk, vade, ödenme tarihi, erişkinlik |
35731 |
maturity date |
vade tarihi |
35732 |
maturity |
olgunluk |
35733 |
matutinal |
sabahla ilgili, erken |
35734 |
maudlin |
ağlayacak kadar duygulu, duyarlı, aşırı duygusal, cıvık |
35735 |
maul |
hırpalamak, kaba davranmak, yaralamak, tırmalamak, parçalamak |
35736 |
maulstick |
ressam değneği |
35737 |
maunder |
saçmalamak, avare dolaşmak, tutarsız konuşmak |
35738 |
mauser |
mavzer |
35739 |
mausoleum |
anıtkabir |
35740 |
mauve |
leylak rengi |
35741 |
maverick |
(belli bir türkümün ilkeleri/vb.) dışında olan kimse, bağımsız |
35742 |
mavis |
ardıç kuşu |
35743 |
maw |
mide, boğaz, ağız, kursak, karın, işkembe |
35744 |
mawkish |
tiksindirici, tatsız, yavan, fazla içli |
35745 |
mawseed |
haşhaş tohumu |
35746 |
maxi |
ayak bileğine kadar uzanan (giysi), uzun, iri, maksi |
35747 |
maxilla |
maksile, üstçene, üst çene, çene sümüğü |
35748 |
maxillary |
üstçene sümüğüyle ilgili, çeneye ait |
35749 |
maxim |
özdeyiş |
35750 |
maximal |
azami, en büyük |
35751 |
maximization |
en yüksek düzeye çıkarma |
35752 |
maximize |
en yüksek dereceye çıkarmak |
35753 |
maximum load |
azami yük |
35754 |
maximum power |
maksimum güç |
35755 |
maximum pressure |
maksimum basınç |
35756 |
maximum price |
tavan fiyatı |
35757 |
maximum speed |
azami hız |
35758 |
maximum temperature |
maksimum sıcaklık |
35759 |
maximum velocity |
azami hız |
35760 |
maximum wage |
azami vergin, en yüksek vergin |
35761 |
maximum |
en yüksek derece, maksimum, en yüksek, maksimum |
35762 |
maxwell |
maksvel, manyetik akı birimi |
35763 |
May beetle |
mayısböceği |
35764 |
May Day |
Bir Mayıs |
35765 |
may |
(olasılık belirtir) -ebilmek, (izin belirtir) -ebilmek, (dilek belirtir) --ir inşallah, akdiken çiçekleri, Mayıs |
35766 |
maybe |
belki |
35767 |
mayday |
imdat çağıran telsiz sinyali |
35768 |
mayhap |
belki, olabilir |
35769 |
mayonnaise |
mayonez |
35770 |
mayor |
belediye başkanı |
35771 |
mayoralty |
belediye reisliği |
35772 |
mayoress |
belediye başkanının karısı, bayan belediye başkanı |
35773 |
maypole queen |
bahar bayramı kraliçesi |
35774 |
Maypole |
çevresinde dans edilen direk, fırdöndü |
35775 |
maypop |
çarkıfelek |
35776 |
mazarine |
koyu mavi, lacivert |
35777 |
Mazdaism |
Zerdüşt dini, Mazda dini |
35778 |
maze |
labirent |
35779 |
mazurka |
mazurka |
35780 |
me |
beni, bana, ben |
35781 |
mead |
bal likörü, çayır, otlak |
35782 |
meadow saffron |
güz çiğdemi |
35783 |
meadow |
çayır, otlak |
35784 |
meadowy |
çimenli |
35785 |
meager lime |
ince kireç, düşük kaliteli kireç |
35786 |
meager |
yetersiz, az, bereketsiz, zayıf, kıt |
35787 |
meagerly |
zayıf halde |
35788 |
meagerness |
zayıflık, kuruluk, yetersizlik, kıtlık |
35789 |
meagre |
yetersiz, kıt |
35790 |
meagreness |
cılızlık |
35791 |
meal ticket |
yemek kartı, yemek karnesi |
35792 |
meal time |
yemek sögeni |
35793 |
meal |
yemek vakti, öğün, yemek, sofra, desterhan, kaba un, un gibi |
35794 |
mealies |
mısır |
35795 |
mealines |
unluk |
35796 |
mealy |
un gibi, unlu |
35797 |
mealy-mouthed |
samimiyetsiz, yaltak, riyakâr |
35798 |
mean business |
ciddi olmak, niyetli olmak |
35799 |
mean daily temperature |
günlük ortalama sıcaklık |
35800 |
mean deviation |
ortalama sapma |
35801 |
mean life |
ortalama ömür |
35802 |
mean pressure |
ortalama basınç |
35803 |
mean price |
ortalama fiyat |
35804 |
mean solar time |
ortalama güneş zamanı |
35805 |
mean time |
ortalama güneş saati |
35806 |
mean value |
ortalama değer |
35807 |
mean velocity |
ortalama hız |
35808 |
mean well |
iyi niyetli olmak |
35809 |
mean |
pinti, cimri, kaba, çirkin, huysuz, haşin, adi, bayağı, alçak, acımasız, anlamına gelmek, demek olmak, demek istemek, kastetmek, istemek, niyet etmek, aritmetik ortalama |
35810 |
meander |
(ırmak) kıvrıla kıvrıla gitmek, salınmak, dolanmak, başıboş gezmek, yavaş ve amaçsız bir şekilde konuşmak |
35811 |
meaning |
anlam, önem, değer, anlam, anlamlı |
35812 |
meaningful |
anlamlı |
35813 |
meaningless |
anlamsız, amaçsız |
35814 |
meanness |
yoksulluk, utanma, ahlaksızlık, adilik |
35815 |
means of communication |
iletişim araçları |
35816 |
means of transport |
ulaşım araçları |
35817 |
means of transportation |
ulaşım vasıtası |
35818 |
means to an end |
vasıta |
35819 |
means |
yol, yöntem, çare, vasıta, gelir, pul, servet |
35820 |
meantime |
bu arada, bu esnada, zaman, süre |
35821 |
meanwhile |
bu arada |
35822 |
measles |
kızamık |
35823 |
measly |
değersiz, önemsiz, sıradan, adi |
35824 |
measurable |
ölçülür, ölçülebilir |
35825 |
measure up |
yeterli olmak |
35826 |
measure |
ölçü, ölçü birimi, ölçme aygıtı, ölçme jüyesi, miktar, ölçü, çama, oran, derece, nispet, sınır, önlem, ölçmek, ölçüsünde olmak |
35827 |
measured |
ölçülmüş |
35828 |
measureless |
ölçüsüz, hadsiz, sonsuz |
35829 |
measurement |
ölçüm, ölçü |
35830 |
measuring bridge |
ölçme köprüsü, ölçü köprüsü |
35831 |
measuring device |
ölçü aleti, ölçme aleti |
35832 |
measuring dial |
ölçüm kadranı |
35833 |
measuring flask |
ölçü şişesi |
35834 |
measuring glass |
dereceli ölçü şişesi |
35835 |
measuring instrument |
ölçme aygıtı, ölçme aleti |
35836 |
measuring rod |
ölçü değneği |
35837 |
measuring tape |
ölçme şeridi, şerit metre |
35838 |
measuring |
ölçme, ölçüm, ölçü |
35839 |
meat loaf |
rulo köfte |
35840 |
meat pie |
etli börek |
35841 |
meat |
et, önemli konu, öz, yarak |
35842 |
meatball |
köfte |
35843 |
meatless |
etsiz |
35844 |
meatus |
arna, yol |
35845 |
meaty |
etli, özlü |
35846 |
mechanic |
makinist, tamirci |
35847 |
mechanical advantage |
mekanik avantaj |
35848 |
mechanical digestion |
mekanik sindirim |
35849 |
mechanical drawing |
teknik çizim, kılga resmi çizme |
35850 |
mechanical energy |
mekanik enerji |
35851 |
mechanical engineer |
kılga kıvcısı |
35852 |
mechanical engineering |
kılga kıvcılığı |
35853 |
mechanical force |
mekanik kuvvet |
35854 |
mechanical power |
mekanik güç |
35855 |
mechanical shovel |
mekanik kürek |
35856 |
mechanical weathering |
fiziksel aşınma, mekanik aşınma |
35857 |
mechanical |
kılgayla ilgili, mekanik |
35858 |
mechanician |
makinist, kılga işçisi, teknisyen |
35859 |
mechanics |
mekanik |
35860 |
mechanism |
mekanizma |
35861 |
mechanist |
makinist, teknisyen |
35862 |
mechanization |
kılgalaşma, kılgalaştırma |
35863 |
mechanize |
kılgalaştırmak |
35864 |
mechanized |
mekanize, zırhlı |
35865 |
meconium |
mekonyum |
35866 |
medal of honour |
şeref madalyası |
35867 |
medal |
madalya |
35868 |
medallion |
madalyon |
35869 |
medallist |
madalya sahibi |
35870 |
meddle some |
herşeye burnununu sokan, müdahaleci |
35871 |
meddle |
karışmak, burnunu sokmak |
35872 |
meddler |
her şeye burununu sokan kimse, işgüzar |
35873 |
media |
kitle iletişim araçları, matbuat, orta, orta had, taşıyıcılar |
35874 |
mediaeval |
bkz.medieval |
35875 |
medial |
orta, vasat |
35876 |
median |
orta, (matematik) kenarortay |
35877 |
mediate |
arabuluculuk etmek |
35878 |
mediation |
aracılık |
35879 |
mediatize |
birleştirmek, eklemek |
35880 |
mediator |
arabulucu, aradüzelten |
35881 |
mediatorship |
arabuluculuk |
35882 |
medic |
doktor |
35883 |
medicable |
tedavi edilebilir |
35884 |
medical advice |
sağlık konusunda öğüt |
35885 |
medical certificate |
sağlık raporu |
35886 |
medical costs |
sağlık harcamaları, hastane masrafları |
35887 |
medical examination |
sağlık muayenesi |
35888 |
medical practitioner |
pratisyen doktor |
35889 |
medical |
tıbbi, tıbbi muayene |
35890 |
medically |
tıbben, tıp yönünden |
35891 |
medicament |
ilaç |
35892 |
medicare |
sağlık sigortası |
35893 |
medicate |
içine ilaç katmak |
35894 |
medication |
ilaçla tedavi |
35895 |
medicinal herbs |
şifalı ösümlükler |
35896 |
medicinal |
iyileştirici, tıbbi |
35897 |
medicine ball |
çalışma topu, sağlık topu |
35898 |
medicine |
ilaç, tıp, hekimlik |
35899 |
medieval |
ortaçağ ..., ortaçağa ait |
35900 |
medievalism |
ortaçağ ruhu |
35901 |
medievalist |
ortaçağ tarihçisi |
35902 |
Medina |
Medine |
35903 |
mediocre |
orta, vasat, şöyle böyle |
35904 |
mediocrity |
aleladelik, vasat olma, bayağılık |
35905 |
meditate |
enine boyuna düşünmek, meditasyon yapmak |
35906 |
meditation |
meditasyon |
35907 |
meditative |
düşünceli, derin düşünceli |
35908 |
Mediterranean climate |
Akdeniz iklimi |
35909 |
Mediterranean Sea |
Akdeniz |
35910 |
mediterranean |
(deniz) kapalı, çevresi karayla çevrili, Akdeniz |
35911 |
medium frequency |
orta frekans |
35912 |
medium range |
orta menzilli |
35913 |
medium size |
orta boy |
35914 |
medium term |
orta vadeli |
35915 |
medium wave |
orta dalga |
35916 |
medium |
çevre, ortam, muhit, vasıta, araç, orta durum, medyum, orta, ifade vasıtası, matbuat, yayıcı, parlayıcı, ötürücü |
35917 |
medium-sized |
orta boy |
35918 |
medlar |
muşmula, döngel |
35919 |
medley |
karışım, potpuri, medley |
35920 |
medulla oblongata |
soğanilik, bulbus, beynin en arka kısmı |
35921 |
medulla ossium |
sümük iliği |
35922 |
medulla |
ilik, omurilik, öz |
35923 |
medullary |
ilikli, özlü |
35924 |
medusa |
denizanası |
35925 |
meed |
mükâfat, ödül |
35926 |
meek |
uysal, yumuşak başlı, alçakgönüllü |
35927 |
meekness |
uysallık, alçak gönüllülük |
35928 |
meerschaum |
lületaşı |
35929 |
meet a demand |
talebi karşılamak |
35930 |
meet one's end |
dünyasını değiştirmek |
35931 |
meet one's match |
tam adamına çatmak |
35932 |
meet one's Waterloo |
yolun sonuna gelmek |
35933 |
meet sb halfway |
ortak bir çekitte anlaşmak |
35934 |
meet sb's requirements |
#NAME? |
35935 |
meet with |
görüşmek, ile karşılaşmak |
35936 |
meet |
rastlamak, rast gelmek, karşılaşmak, karşılaşmak, karşı karşıya gelmek, tanışmak, karşılamak, buluşmak, görüşmek, toplanmak, değmek, dokunmak, buluşmak, karşılamak, yerine getirmek, tatmin etmek, doyurmak, ödemek, karşılamak, yanıtlamak |
35937 |
meeting house |
toplantı için kullanılan ev |
35938 |
meeting place |
toplantı yeri, uğrak, randevu yeri |
35939 |
meeting |
karşılaşma, buluşma, toplantı, miting |
35940 |
mega- |
(önek) milyon |
35941 |
megabit |
milyon bit |
35942 |
megabyte |
megabayt |
35943 |
megahertz |
megahertz |
35944 |
megalith |
büyük taş anıt, megalit |
35945 |
megalo- |
(önek) çok büyük, megalo |
35946 |
megalomania |
büyüklük tutkusu, megalomani |
35947 |
megaphone |
megafon |
35948 |
megaton |
megaton |
35949 |
megavolt |
megavolt |
35950 |
megawatt |
megavat |
35951 |
megilp |
cila, vernik, cilalamak, verniklemek |
35952 |
megohm |
megohm |
35953 |
megohmmeter |
megohmmetre |
35954 |
megrim |
migren, can sıkıntısı, damla hastalığı |
35955 |
meiosis |
mayoz |
35956 |
mel |
ton birimi |
35957 |
melamine |
bir cins plastik |
35958 |
melancholia |
melankoli |
35959 |
melancholiac |
melankolik, karasevdalı, hüzünlü |
35960 |
melancholic |
mahzun |
35961 |
melancholy |
karaduygu, melankoli, hüzün, hüzünlü, melankolik |
35962 |
melange print |
vigore baskı |
35963 |
melange yarn |
melanj iplik |
35964 |
melange |
karışık şey |
35965 |
melanin |
melanin |
35966 |
melanism |
deri ve dokuda renk fazlalığı |
35967 |
meld |
birbirine karışmak, birleşmek |
35968 |
melee |
arbede, kördöğüşü |
35969 |
melilot |
kokulu yonca |
35970 |
melinite |
melinit |
35971 |
meliorate |
düzeltmek, ıslah etmek, iyileştirmek, iyileşmek |
35972 |
melioration |
iyileştirme, düzeltme, iyileşme |
35973 |
meliorative |
yücelten, yükseltici |
35974 |
meliorism |
iyimserlik inancı |
35975 |
melissa |
melisa |
35976 |
melliferous |
bal yapan |
35977 |
mellifluous |
(konuşma/ses/müzik/vb.) tatlı, yumuşak, akıcı |
35978 |
mellow |
olgun, tatlı, sulu, yumuşak, hoş, tatlı, olgun, hoşgörülü, olgunlaşmak, olgunlaştırmak |
35979 |
mellowness of soil |
toprak tavı |
35980 |
mellowness |
olgunluk, yumuşaklık, hoşgörü |
35981 |
melodic |
melodik, tatlı, hoş, uyumlu, kulağa hoş gelen |
35982 |
melodious |
tatlı, kulağa hoş gelen, uyumlu, melodik |
35983 |
melodize |
bestelemek |
35984 |
melodrama |
melodram |
35985 |
melodramatic |
aşırı duygusal |
35986 |
melody |
melodi, ahenk, ezgi |
35987 |
melon |
kavun |
35988 |
melt away |
yok olmak, uçup gitmek |
35989 |
melt into tears |
gözyaşlarına boğulmak |
35990 |
melt |
erimek, eritmek, kaybolmak |
35991 |
melting furnace |
eritme ocağı, eritme fırını |
35992 |
melting heat |
eritme ısısı, ergime ısısı |
35993 |
melting point |
erime çekidi |
35994 |
melting pot |
ergitme potası |
35995 |
melting |
eritme, ergime, eritme, ergime |
35996 |
melton |
melton, kalın bir yün kumaş |
35997 |
meltwater |
erime suyu |
35998 |
Member of Congress |
kongre üyesi |
35999 |
member of jury |
jüri üyesi |
36000 |
member of parliament |
parlamenter |
36001 |
member of union |
sendika üyesi |
36002 |
member |
üye, kılgan, ört.penis |
36003 |
membership card |
üyelik kartı |
36004 |
membership |
üyelik, üyeler |
36005 |
membrane |
ince zar |
36006 |
memento |
hatıra, estelik |
36007 |
memo |
kısa not |
36008 |
memoir |
biyografi, rapor |
36009 |
memoirs |
yaşam öyküsü |
36010 |
memorable |
anılmaya değer |
36011 |
memorandum book |
not defteri |
36012 |
memorandum |
not, nota, muhtıra, tezkere, memorandum |
36013 |
memorial day |
anma günü |
36014 |
memorial |
anıt |
36015 |
memorialize |
takdirle anmak, anısına tören yapmak |
36016 |
memorize |
ezberlemek |
36017 |
memory allocation |
bellek ataması, bellek ayrılması |
36018 |
memory bank |
bellek bankası |
36019 |
memory block |
bellek öbeği |
36020 |
memory bus |
bellek anayolu |
36021 |
memory capacity |
bellek kapasitesi |
36022 |
memory cycle |
bellek çevrimi |
36023 |
memory dump |
bellek dökümü |
36024 |
memory management |
bellek yönetimi |
36025 |
memory map |
bellek haritası, bellek kesiti |
36026 |
memory paradox |
bellek paradoksu |
36027 |
memory power |
bellek gücü |
36028 |
memory unit |
bellek birimi |
36029 |
memory |
bellek, hafıza, anı, hatıra, hatır |
36030 |
menace |
tehdit, tehlike, başbelası, tehdit etmek |
36031 |
menacing |
tehditkâr |
36032 |
menage |
ev işleri, ev idaresi |
36033 |
menagerie |
(sirk/vb.'de) halka gösterilen yabani döngüller |
36034 |
mend one's fences |
arayı yapmak |
36035 |
mend one's ways |
davranış şeklini düzeltmek |
36036 |
mend |
onarmak, tamir etmek, düzeltmek, düzelmek, (yırtık/sökük/vb.) dikmek, yamamak, iyileşmek, onarılan yer ya da şey |
36037 |
mendacious |
yalan, uydurma, yalancı |
36038 |
mendacity |
yalancılık |
36039 |
mendelevium |
mendelevyum |
36040 |
mendicancy |
dilencilik |
36041 |
mendicity |
dilencilik |
36042 |
mending |
tamir |
36043 |
menfolk |
adi, bayağı, hizmetçi |
36044 |
menial |
(iş) adi, bayağı, sıradan |
36045 |
meningeal |
beyinzarıyla ilgili |
36046 |
meningitis |
menenjit, beyinzarı iltihabı |
36047 |
meninx |
beyinzarı, omurilikzarı |
36048 |
meniscus lens |
menisk, aymercek |
36049 |
meniscus |
içbükey biçim, eklem menisküsü |
36050 |
menopause |
menopoz, adet kesilmesi, yaşdönümü |
36051 |
menses |
aybaşı, hayız |
36052 |
menstrual flow |
aybaşı kanaması |
36053 |
menstrual |
aylık, ayda bir olan, aybaşına ait |
36054 |
menstruate |
adet görmek |
36055 |
menstruation |
adet, aybaşı |
36056 |
mensurable |
ölçülebilir |
36057 |
mensuration |
ölçme |
36058 |
mental age |
akıl yaşı |
36059 |
mental arithmetic |
akıldan yapılan hesap |
36060 |
mental calculus |
zihin hesabı, akıldan hesap |
36061 |
mental deficiency |
geri zekâlılık |
36062 |
mental disease |
akıl hastalığı |
36063 |
mental diseases |
ruh hastalığı |
36064 |
mental home |
akıl hastanesi |
36065 |
mental hospital |
akıl hastanesi |
36066 |
mental hygiene |
ruh sağlığı |
36067 |
mental illness |
akıl hastalığı |
36068 |
mental patient |
akıl hastası |
36069 |
mental reservation |
içten pazarlık |
36070 |
mental |
zihinsel, akılsal, akli, çatlak, kaçık, deli |
36071 |
mentalism |
anlıkçılık |
36072 |
mentality |
düşünüş, zihniyet, akıl, zekâ, zihin |
36073 |
mentally defective |
zihinsel özürlü |
36074 |
mentally handicapped |
zihinsel özürlü |
36075 |
mentally |
aklen, zihnen, kafa bakımından |
36076 |
menthol |
mentol |
36077 |
mention |
anma, adını anma, ima, söz etme, söyleme, -den söz etmek, bahsetmek, anmak |
36078 |
mentionable |
kayda değer |
36079 |
mentor |
akıl hocası |
36080 |
menu |
yemek listesi, menü |
36081 |
menu-driven |
menüyle yürüyen, menü-sürümlü |
36082 |
mephitic |
zehirleyici, fena kokulu |
36083 |
mercantile law |
ticaret hukuku |
36084 |
mercantile marine |
ticaret filosu |
36085 |
mercantile |
tecimsel, ticari |
36086 |
mercantilism |
merkantilizm |
36087 |
mercantilist |
merkantilist |
36088 |
mercaptal |
merkaptal |
36089 |
mercaptan |
merkaptan |
36090 |
mercator's projection |
merkator izdüşümü |
36091 |
mercenariness |
menfaatperestlik, pul hırsı |
36092 |
mercenary |
pullu asker |
36093 |
mercer |
kumaş satıcısı, kumaşçı |
36094 |
mercerization |
merserizasyon |
36095 |
mercerize |
merserize etmek, kasarlamak |
36096 |
mercerizing |
merserizasyon |
36097 |
merchandise marine |
ticaret filosu |
36098 |
merchandise |
ticaret eşyası, mal |
36099 |
merchandising |
satışı geliştirme yöntemi |
36100 |
merchant bank |
ticari banka |
36101 |
merchant fleet |
ticaret filosu |
36102 |
merchant navy |
ticaret gemisi |
36103 |
merchant prince |
zengin tüccar |
36104 |
merchant |
tüccar, tacir |
36105 |
merchantable |
satılabilir, sürümlü |
36106 |
merchantman |
ticaret gemisi |
36107 |
merciful |
sevecen, bağışlayıcı, merhametli, şefkatli |
36108 |
mercifulness |
sevecenlik, bağışlayıcılık, merhametlilik |
36109 |
merciless |
merhametsiz, acımasız, amansız |
36110 |
mercurial |
çabuk değişen, dakikası dakikasına uymayan, sebatsız |
36111 |
mercuric chloride |
aksülümen |
36112 |
mercuric |
civalı, cıvalı |
36113 |
mercurous |
cıvalı |
36114 |
mercury arc |
cıvalı ark |
36115 |
mercury barometer |
cıvalı barometre |
36116 |
mercury cell |
cıvalı pil |
36117 |
mercury delay line |
cıvalı geciktirme hattı |
36118 |
mercury gauge |
cıvalı manometre |
36119 |
mercury memory |
cıva bellek |
36120 |
mercury storage |
cıvalı bellek |
36121 |
mercury thermometer |
cıvalı termometre |
36122 |
mercury vapour |
cıva buharı |
36123 |
mercury |
cıva, Merkür |
36124 |
mercy |
merhamet, acıma, insaf, af, lütuf |
36125 |
mere |
sırf, sadece, yalnız |
36126 |
merely |
sadece, yalnızca |
36127 |
merest |
en az |
36128 |
meretricious |
gösterişli, cafcaflı, sahte güzel |
36129 |
merge |
içine karıştırmak, birleştirmek, içine karışmak, birleşmek |
36130 |
mergence |
birleşme, birleştirme |
36131 |
merger |
bir firma ya da şirketin bir diğeriyle birleşmesi |
36132 |
meridian |
meridyen |
36133 |
meridional |
güneyli |
36134 |
meringue |
yumurta akı ve şekerle yapılan bir tür kurabiye |
36135 |
merino wool |
merinos yünü |
36136 |
merino yarn |
merinos ipliği |
36137 |
merino |
merinos koyunu, merinos yünü |
36138 |
meristem |
bürgendoku |
36139 |
merit pay |
başarı ödülü |
36140 |
merit |
değer, liyakat, fazilet, erdem, meziyet, hak etmek, layık olmak |
36141 |
meritocracy |
yeteneğe göre mevki verme jüyesi |
36142 |
meritorious |
övgüye değer, meziyet sahibi, değerli |
36143 |
merlin |
bozdoğan, çakır |
36144 |
mermaid |
güya vücudunun üst tarafı kadın vücudu - alt tarafı balık kuyruğu şeklinde olan hayali canlı, deniz kızı, su perisi |
36145 |
merriment |
şenlik, neşe, keyif |
36146 |
merriness |
neşe |
36147 |
merry Christmas |
iyi Noeller |
36148 |
merry |
neşeli, şen, güleç, keyifli, (İİ) çakırkeyif, kafası kıyak |
36149 |
merry-andrew |
soytarı |
36150 |
merry-go-round |
atlıkarınca |
36151 |
merrymaking |
eğlence, şenlik, cümbüş, alem |
36152 |
merrythought |
lades sümüğü, lades |
36153 |
mesentery |
bağırsak askısı, mesenter |
36154 |
mesh |
ağ gözü, ağ, tuzak, (çark dişleri) birbirine geçmek, (ağla balık/vb.) yakalamak, uyuşmak, bağdaşmak |
36155 |
meshed |
örgülü, ilmikli, gözlü |
36156 |
mesitylene |
mesitilen |
36157 |
mesmerise |
hipnotizmayla uyutmak, büyülemek |
36158 |
mesmerism |
ipnotizma |
36159 |
mesmerist |
ipnotizmacı |
36160 |
mesmerize |
çok şaşırtmak, büyülemek |
36161 |
mesocarp |
mezokarp, ortakabuk |
36162 |
mesoderm |
mezoder, ortaderi |
36163 |
meson |
mezon |
36164 |
mesophyll |
mezofil, yaprak iç dokusu |
36165 |
mesophyllum |
mezofil, yaprak iç dokusu |
36166 |
Mesopotamia |
Mezopotaya, Irak |
36167 |
mesosphere |
mezosfer |
36168 |
mesothorium |
mezotoryum |
36169 |
mesotron |
mesotron |
36170 |
Mesozoic |
mezozoik, mezozoik |
36171 |
mess about |
tembellik etmek, saçmalamak, zırvalamak |
36172 |
mess sth up |
bozmak, berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak |
36173 |
mess |
selikasızlık, nizamsızlık, katıkaşı, karmakarışıklık, cancal, karışıklık, düzensizlik, kirlilik, pislik, kötü durum, zor durum, dert, bela, (ask.) orduevinin lokanta kısmı, (ask.) karavana, karıştırmak, altüst etmek, bozmak, karışık salmak, karışmak, izdivaca girmek, üstünü batırmak, başını katmak |
36174 |
message |
haber, mesaj, ileti |
36175 |
messenger RNA |
mesajcı RNA |
36176 |
messenger |
haberci, ulak |
36177 |
messiah |
kurtarıcı, İsa Peygamber |
36178 |
Messrs |
(Mr sözcüğünün çokluğu olup özellikle firma adlarıyla kullanılır) baylar, beyler, efendiler |
36179 |
messuage |
müştemilatlı ev |
36180 |
messy |
selikasız, dağınık, düzensiz, karmakarışık, çirkli, kirli, pis |
36181 |
mestizo |
kırma, melez |
36182 |
meta |
(önek) meta |
36183 |
metabolic waste |
metabolik artık |
36184 |
metabolic |
metabolik |
36185 |
metabolism |
metabolizma |
36186 |
metacarpal |
el tarağına ait, el tarağı sümüğü |
36187 |
metacarpus |
el tarağı |
36188 |
metacenter |
yüzme merkezi |
36189 |
metal age |
maden çağı |
36190 |
metal casting |
metal döküm |
36191 |
metal drill |
maden matkabı |
36192 |
metal electrode |
metalik elektrot |
36193 |
metal fatigue |
metal yorulması |
36194 |
metal founder |
maden dökümcüsü |
36195 |
metal insulator |
metal yalıtkan |
36196 |
metal pipe |
metal boru |
36197 |
metal plating |
metal kaplama |
36198 |
metal powder |
maden tozu |
36199 |
metal rectifier |
kuru redresör |
36200 |
metal rod |
metal çubuk |
36201 |
metal saw |
metal testeresi |
36202 |
metal sheet |
metal sac |
36203 |
metal spinning |
madeni dokuma |
36204 |
metal spraying |
metal püskürtme |
36205 |
metal tube |
metal boru |
36206 |
metal |
metal, maden |
36207 |
metal-clad |
maden kaplı |
36208 |
metal-coat |
metal kaplamak |
36209 |
metalanguage |
üstdil |
36210 |
metalcoat |
metalle kaplamak |
36211 |
metalepsis |
öteleme |
36212 |
metallic binding |
metalik bağ |
36213 |
metallic circuit |
metal devre |
36214 |
metallic currency |
madeni pul |
36215 |
metallic paint |
metal boya |
36216 |
metallic resistance |
metalik direnç |
36217 |
metallic salt |
maden tuzu |
36218 |
metallic |
metalik, madeni |
36219 |
metalline |
madeni |
36220 |
metallization |
metalleme |
36221 |
metallize |
metalle kaplamak |
36222 |
metallography |
metalografi |
36223 |
metalloid |
madene benzer, madenimsi, metaloit, madene benzer basit cisim |
36224 |
metallurgical chemistry |
metalurjik kimyası |
36225 |
metallurgical engineering |
metalurji kıvcılığı |
36226 |
metallurgical |
metalurjik, metalbilimsel |
36227 |
metallurgist |
metalurji uzmanı, maden bilgini |
36228 |
metallurgy |
madencilik, metalürji |
36229 |
metamathematics |
metamatematik |
36230 |
metamerism |
metamerizm, metameri |
36231 |
metamorphic facies |
metamorfik fasiyez |
36232 |
metamorphic rock |
başkalaşım kayacı, metamorfik kayaç |
36233 |
metamorphic |
metamorfik, başkalaşan |
36234 |
metamorphism |
başkalaşım, metamorfizm |
36235 |
metamorphose |
başkalaştırmak, başkalaşmak |
36236 |
metamorphosis |
başkalaşım, metamorfoz |
36237 |
metaphase |
metafaz |
36238 |
metaphor |
eğretileme, istiare |
36239 |
metaphoric |
istiare ile ilgili, eğretilemeli |
36240 |
metaphorical |
mecazi, eğretileme |
36241 |
metaphrase |
aynen tercüme, kelimesi kelimesine tercüme, aynen tercüme etmek |
36242 |
metaphysical |
doğaüstü |
36243 |
metaphysics |
doğa ötesi, fizikötesi, metafizik |
36244 |
metaplasm |
metaplazma |
36245 |
metastable |
yarıkararlı, metastabl |
36246 |
metastasis |
metastaz, değişme |
36247 |
metatarsal |
ayak tarağına ait |
36248 |
metatarsus |
ayak tarağı |
36249 |
metathesis |
göçüşme |
36250 |
metazoa |
metazoa, çokgözeliler, çok hücreli döngüller |
36251 |
metazoon |
çokgözeli, çok hücreli döngül |
36252 |
metempsychosis |
ruh göçmesi, ruhgöçü |
36253 |
meteor shower |
meteor yağmuru, meteor akımı |
36254 |
meteor stream |
meteor yağmuru, meteor akımı |
36255 |
meteor |
akanyıldız, göktaşı, meteor |
36256 |
meteoric shower |
meteor sağanağı, meteor yağmuru |
36257 |
meteoric |
meteorik, meteor ..., göz kamaştırıcı, hızlı |
36258 |
meteorid |
atmosfere girince göktaşı olan cisim |
36259 |
meteorite |
meteorit, göktaşı |
36260 |
meteoroid |
göktaşı |
36261 |
meteorologic |
meteorolojik |
36262 |
meteorological conditions |
meteorolojik koşullar |
36263 |
meteorological observation |
tenek gözlemi |
36264 |
meteorological office |
meteoroloji merkezi |
36265 |
meteorological report |
meteoroloji raporu |
36266 |
meteorological satellite |
meteoroloji uydusu |
36267 |
meteorological |
meteorolojik |
36268 |
meteorologist |
meteorolog |
36269 |
meteorology |
meteoroloji, havabilgisi |
36270 |
meter |
ölçme aygıtı, sayaç, saat, Aİ.metre |
36271 |
methadone |
metadon |
36272 |
methane |
metan |
36273 |
methanol |
metanol |
36274 |
methionine |
metiyonin |
36275 |
method |
yöntem, yol, metot, düzen, tertip, jüye |
36276 |
methodical |
jüyeli, düzenli, yöntemli |
36277 |
methodically |
düzenli olarak |
36278 |
methodize |
düzene sokmak, intizam vermek |
36279 |
methodless |
plansız, düzensiz |
36280 |
methodology |
yöntembilim, metodoloji |
36281 |
methyl alcohol |
metil alkol |
36282 |
methyl |
metil |
36283 |
methylamine |
metilamin |
36284 |
methylate |
metil alkol ile karıştırmak |
36285 |
methylated spirit |
denatüre alkol, denatüre alkol |
36286 |
methylation |
metilleme |
36287 |
methylene |
metilen |
36288 |
meticulous |
titiz, dikkatli, kılı kırk yaran, özenli |
36289 |
metier |
meslek |
36290 |
metol |
metol |
36291 |
metonymy |
mürsel mecaz |
36292 |
metope |
metop |
36293 |
metre |
metre, ölçü, vezin |
36294 |
metric hundredweight |
çeki, elli kilo |
36295 |
metric system |
metre jüyesi |
36296 |
metric ton |
metrik ton |
36297 |
metric |
metrik |
36298 |
metricate |
metre jüyesine dönüştürmek |
36299 |
metrics |
koşukbilim, ölçübilim |
36300 |
metro |
metro |
36301 |
metrology |
metroloji, ölçüm bilgisi |
36302 |
metronome |
metronom |
36303 |
metropolis |
büyük kent, anakent, metropol, başkent, payitaht |
36304 |
metropolitan municipality |
büyükşehir belediyesi |
36305 |
metropolitan |
başkentle/büyük kentle ilgili |
36306 |
mettle |
yiğitlik, cesaret, heves, çaba |
36307 |
mettled |
canlı, ateşli |
36308 |
mettlesome |
ateşli, atılgan, atak, sert başlı |
36309 |
mew up |
kafese koymak, kapamak, hapsetmek |
36310 |
mew |
miyavlamak, miyavlama |
36311 |
mews |
ahırlar sokağı, sıra ahırlar |
36312 |
Mexican |
Meksikalı, Meksika'ya ait |
36313 |
Mexico |
Meksika |
36314 |
mezzanine |
asma kat, ara kat |
36315 |
mezzo forte |
orta derecede kuvvetli ses |
36316 |
mezzo |
mezzo, orta |
36317 |
miaow |
miyav, miyavlama, miyavlamak |
36318 |
miasm |
miyazma |
36319 |
miasma |
pis ve zehirli hava |
36320 |
miaul |
miyavlamak |
36321 |
mica |
mika |
36322 |
micaceous |
mikalı |
36323 |
micelle |
misel |
36324 |
mickle |
çok büyük |
36325 |
micro |
mikro, hassas, belirsiz |
36326 |
micro- |
(önek) mikro |
36327 |
microalloy |
mikroalaşım |
36328 |
microanalysis |
mikroanaliz |
36329 |
microbalance |
mikroterazi |
36330 |
microbar |
mikrobar |
36331 |
microbarograph |
mikrobarograf |
36332 |
microbe |
mikrop |
36333 |
microbial |
mikrobik |
36334 |
microbic |
mikropla ilgili, mikrobik |
36335 |
microbiology |
mikrobiyoloji |
36336 |
microcephalic |
mikrosefal |
36337 |
microcephalous |
çok küçük başlı |
36338 |
microchemical analysis |
mikrokimyasal analiz |
36339 |
microchemical |
mikrokimyasal |
36340 |
microchemistry |
mikrokimya |
36341 |
microchip |
miniyonga, bir entegre devreyi taşıyan yarı iletken |
36342 |
microcircuit |
mikrodevre |
36343 |
microclimate |
mikroiklim |
36344 |
microcline |
mikroklin |
36345 |
microcode |
mikrokod |
36346 |
microcoding |
mikrokodlama |
36347 |
microcomputer |
mikrobilgisayar |
36348 |
microcomputing |
mikroişlem |
36349 |
microcosm |
küçük evren, küçük bir evren olarak düşünülen insan |
36350 |
microcosmic |
mikrokozmik |
36351 |
microcrack |
mikro çatlak |
36352 |
microcrystalline |
mikrokristalin |
36353 |
microeconomics |
mikroekonomi |
36354 |
microelectronics |
mikroelektronik |
36355 |
microetching |
iç dağlama |
36356 |
microfarad |
mikrofarad |
36357 |
microfibril |
mikrofibril |
36358 |
microfiche |
mikrofiş |
36359 |
microfilm |
mikroyanka |
36360 |
microinstruction |
mikrokomut |
36361 |
micrometer |
mikrometre, miniölçer |
36362 |
micron |
mikron |
36363 |
micronucleus |
mikroçekirdek |
36364 |
microorganism |
mikroorganizma |
36365 |
microphone |
mikrofon |
36366 |
microphonic |
mikrofonik |
36367 |
microphotograph |
mikroyaçın |
36368 |
microphyte |
mikrofit |
36369 |
microprocessor |
(bilgisayar) mikroişlem birimi, mikroişlemci, mikroişleyici |
36370 |
microprogram |
mikroprogram |
36371 |
microprogramming |
mikroprogramlama |
36372 |
microscope |
mikroskop |
36373 |
microscopic |
mikroskobik |
36374 |
microscopy |
mikroskopi, mikroskopla inceleme |
36375 |
microsecond |
mikrosaniye |
36376 |
microstructural |
mikroyapısal |
36377 |
microstructure |
mikroyapı |
36378 |
microswitch |
mikroanahtar |
36379 |
microvolt |
mikrovolt |
36380 |
microwave oven |
mikrodalga fırını |
36381 |
microwave |
bin ile otuz bin megahertz arasında titreşimi olan elektromanyetik dalga, mikrodalga |
36382 |
micturate |
işemek |
36383 |
micturition |
idrar çıkarma, işeme hastalığı |
36384 |
mid- |
(önek) orta |
36385 |
mid-course |
orta yol |
36386 |
mid-point |
orta çekit |
36387 |
midbrain |
ortabeyin |
36388 |
midday |
günorta çağı, günorta, öğle |
36389 |
midden |
mezbele, gübrelik, çöp yığını |
36390 |
middle age |
orta yaş |
36391 |
middle aged |
orta yaşlı |
36392 |
middle class |
orta sınıf |
36393 |
middle ear |
ortakulak |
36394 |
Middle East |
Ortadoğu |
36395 |
middle school |
ortamektep |
36396 |
middle size |
orta boy |
36397 |
middle |
ortadaki, orta, orta, bel |
36398 |
middle-of-the-road |
çoğunluğun görüşünü paylaşan, sıradan |
36399 |
middle-sized |
orta boy |
36400 |
middleman |
komisyoncu, aracı |
36401 |
middlemost |
en ortadaki |
36402 |
middleware |
özel yazılım |
36403 |
middleweight |
(boks) orta siklet |
36404 |
middling |
orta, vasat |
36405 |
middlings |
kaba un, kepekli un |
36406 |
middy |
deniz yarsubayı |
36407 |
midge |
mız, tatarcık, titrersinek |
36408 |
midget |
cüce, çok küçük |
36409 |
midi |
midi, midi |
36410 |
midland |
bir ülkenin iç kısmı |
36411 |
midline |
orta çizgi, ortaç |
36412 |
midmost |
en orta yerdeki |
36413 |
midnight |
gece yarısı |
36414 |
midpoint |
orta, göbek |
36415 |
midrib |
yaprağın orta damarı |
36416 |
midriff |
anat.diyafram |
36417 |
midshipman |
deniz asteğmeni |
36418 |
midst |
(edat) orta, ortasında |
36419 |
midsummer |
yaz ortası |
36420 |
midway |
yarı yolda, ortasında |
36421 |
midweek |
hafta arası |
36422 |
midwife |
ebe |
36423 |
midwifery |
ebelik |
36424 |
midwinter |
kış ortası, karakış |
36425 |
mien |
eda, çehre, görünüş |
36426 |
miff |
çekişme, dargınlık, küstürmek |
36427 |
might as well |
-se de olur, -memek için bir neden yok |
36428 |
might well |
-ebilmek, -abilmek |
36429 |
might |
(olasılık belirtir) -ebilmek, (İİ.) (rica belirtir) -ebilmek, (dolaylı anlatımda `may' in yerine kullanılır) -ebilmek, -meli, -malı, güç, kuvvet, kudret |
36430 |
mightily |
güçle, kudretle, son derece, çok fazla |
36431 |
mightiness |
güçlülük, azamet, büyüklük, kudret |
36432 |
mighty |
güçlü, kuvvetli, kudretli |
36433 |
migmatite |
migmatit |
36434 |
mignon |
minyon |
36435 |
mignonette |
muhabbetçiçeği |
36436 |
migraine |
migren |
36437 |
migrant workers |
göçmen işçiler |
36438 |
migrant |
göçebe, göçmen, göçmen kuş |
36439 |
migrate |
göç etmek, göçmek |
36440 |
migration |
göç, göçme |
36441 |
migratory bird |
göçmen kuş |
36442 |
migratory |
göçücü, göçebe, seyyar |
36443 |
mihrab |
mihrap |
36444 |
mike |
mikrofon |
36445 |
mil |
bir incin binde biri |
36446 |
milch cow |
sağmal inek |
36447 |
milch |
sağmal, süt veren |
36448 |
mild |
yumuşak başlı, iyi huylu, uysal, kibar, ılımlı, ılıman, mutedil, (yiyecek/içecek/vb.) hafif |
36449 |
mildew |
küf |
36450 |
mildewy |
küflü, küflenmiş |
36451 |
mildly |
tatlılıkla, nezaketle, yumuşakça, hafifçe, biraz |
36452 |
mildness |
uysallık, ılımlılık, kibarlık |
36453 |
mile |
mil (m.) |
36454 |
mileage indicator |
kilometre sayacı |
36455 |
mileage |
mil hesabıyla uzaklık |
36456 |
mileometer |
yolölçer, odometre |
36457 |
milestone |
üzerinde mil işareti olan taş, kilometre taşı, pille, merhale, önemli olay, dönüş çekidi |
36458 |
milfoil |
kandilçiçeği, civanperçemi |
36459 |
milieu |
muhit, çevre |
36460 |
militancy |
saldırganlık, azimlilik, savaş hali |
36461 |
militant |
saldırgan, savaşçı, kavgaya hazır, militan |
36462 |
militarily |
askeri bakımdan, asker gibi, askerce |
36463 |
militarism |
asker zihniyeti |
36464 |
militarist |
savaşçı |
36465 |
militarize |
askerileştirmek |
36466 |
military academy |
harp mektebi, harbiye |
36467 |
military court |
askeri mahkeme |
36468 |
military high school |
askeri lise |
36469 |
military law |
askeri hukuk |
36470 |
military police |
askeri inzibat |
36471 |
military |
askerler, ordu, askeri |
36472 |
militate |
(against ile) engel olmak |
36473 |
militia |
milis |
36474 |
milk powder |
süttozu |
36475 |
milk run |
tehlikesiz uçuş, tehlikesiz sefer |
36476 |
milk shake |
milkşeyk, meyveli/itimilli süt |
36477 |
milk sugar |
süt şekeri, laktoz |
36478 |
milk tooth |
sütdişi |
36479 |
milk vein |
süt damarı |
36480 |
milk |
süt |
36481 |
milk-and-water |
yavan, tatsız, değersiz |
36482 |
milk-white |
süt gibi beyaz |
36483 |
milker |
sütü sağan kişi, sağmal inek, sağıcı |
36484 |
milkmaid |
sütçü kız |
36485 |
milkman |
sütçü |
36486 |
milksop |
hanımevladı, avratağız, muhallebi çocuğu |
36487 |
milkwort |
sütotu |
36488 |
Milky Way |
Samanyolu, Hacılaryolu |
36489 |
milky |
sütlü, bulanık, süt gibi |
36490 |
mill about |
sürü halinde dolaşmak |
36491 |
mill around |
sürü halinde dolaşmak |
36492 |
mill board |
kalın mukavva, kartonpat |
36493 |
mill |
değirmen, el değirmeni, fabrika, kârhane, imalathane, değirmende öğütmek, (maden) frezelemek, şekil vermek, işlemek |
36494 |
millable |
dinklemeye elverişli |
36495 |
milled |
çekilmiş, öğütülmüş, işlenmiş, çentikli |
36496 |
millenarian |
bininci |
36497 |
millener |
kadın şapkacısı |
36498 |
millennium |
bin yıl, bin yıllık dönem, herkesin mutluluk ve refah içinde yaşayacağı varsayılan gelecek |
36499 |
millepede |
bkz.millipede |
36500 |
miller |
değirmenci |
36501 |
millet |
darı |
36502 |
milli- |
(önek) mili |
36503 |
milliard |
milibar, milyar |
36504 |
millifarad |
milifarad |
36505 |
milligram |
miligram |
36506 |
millilitre |
mililitre |
36507 |
millimeter |
milimetre |
36508 |
millimetre |
milimetre |
36509 |
millimetric |
milimetrik |
36510 |
millimicron |
milimikron |
36511 |
milliner |
kadın şapkacısı |
36512 |
millinery |
tuhafiye, kadın şapkaları |
36513 |
milling |
öğütme, frezeleme, değirmencilik |
36514 |
milliohm |
miliohm |
36515 |
million |
milyon, pekmen |
36516 |
millionaire |
milyoner |
36517 |
millipede |
kırkayak |
36518 |
millisecond |
milisaniye |
36519 |
millivolt |
milivolt |
36520 |
millivoltmeter |
milivoltmetre |
36521 |
milliwatt |
milivat |
36522 |
millpond |
değirmen havuzu |
36523 |
millstone |
başbelası |
36524 |
milometer |
yolölçer, odometre |
36525 |
milord |
ingiliz asilzadesi |
36526 |
milt |
dalak, balık sperm kesesi |
36527 |
milter |
erkek ringa balığı |
36528 |
mime |
pandomim, mimik, pandomim oyuncusu, pandomim yapmak, taklidini yapmak |
36529 |
mimeogragh |
mimograf |
36530 |
mimesis |
benzetme, taklit |
36531 |
mimetic |
taklit edici |
36532 |
mimic |
taklit eden kimse, taklitçi, taklidini yapmak, taklit etmek |
36533 |
mimicry |
döngülde vücudun ortama uyması, taklitçilik |
36534 |
mimosa |
mimoza, küstümotu, köseğen |
36535 |
minacious |
tehditkâr |
36536 |
minaret |
minare |
36537 |
minatory |
tehdit edici, korkutucu |
36538 |
mince pie |
üzümlü tart |
36539 |
mince words |
ağzında gevelemek |
36540 |
mince |
kıymak, doğramak, çapmak, yapmacık nezaketle konuşmak, kırıtmak, kıyma |
36541 |
mincemeat |
kuru üzüm, meyve kurusu, kurutulmuş portakal kabuğu, /vb.den yapılarak pasta içine konulan karışım |
36542 |
mincing |
işveli, nazlı, yapmacık tavırlı |
36543 |
mind one's P's and Q's |
adımını denk atmak |
36544 |
mind you |
dikkatini çekerim |
36545 |
Mind your own business |
Sen kendi işine bak |
36546 |
mind |
us, akıl, kafa, anlak, zekâ, bellek, anımsama, hafıza, dikkat, akıl, düşünce, kanı, fikir, eğilim, kafalı adam, zeki insan, beyin, dikkat etmek, aldırmak, önem vermek, bakmak, ilgilenmek, karşı çıkmak, karşı koymak |
36547 |
mind-bender |
şaşırtıcı şey, hayal kurduran ilaç |
36548 |
minded |
istekli, niyetli |
36549 |
mindful |
-e dikkat eden, önem veren |
36550 |
mindless |
sersem, akılsız, aptal, dikkat etmeyen, aldırış etmeyen, dikkatsiz |
36551 |
mine detector |
mayın detektörü |
36552 |
mine layer |
mayın gemisi |
36553 |
mine shaft |
maden kuyusu |
36554 |
mine sweeper |
mayın temizleyici |
36555 |
mine sweeping |
mayın tarama |
36556 |
mine |
adl.benim, benimki, maden ocağı, mayın, (maden/vb.) çıkarmak, maden ocağını işletmek, mayın döşemek |
36557 |
minefield |
mayın tarlası |
36558 |
minelayer |
(denize mayın döşeyen) mayın gemisi/uçağı |
36559 |
miner |
maden işçisi, mayın döşeyen asker |
36560 |
miner's helmet |
baret, başlık |
36561 |
miner's lamp |
madenci lambası |
36562 |
mineral acid |
anorganik asit, mineral asit |
36563 |
mineral carbon |
grafit |
36564 |
mineral coal |
taşkömürü, madenkömürü |
36565 |
mineral deposit |
maden damarı, maden yatağı |
36566 |
mineral fertilizer |
mineral gübre |
36567 |
mineral mordant |
mineral mordan |
36568 |
mineral oil |
mineral yağı, madeni yağ |
36569 |
mineral salts |
madensel tuzlar |
36570 |
mineral spring |
maden kaynağı, maden yatağı, madensuyu kaynağı |
36571 |
mineral springs |
kaplıca |
36572 |
mineral water |
madensuyu |
36573 |
mineral |
mineral |
36574 |
mineralization |
madenleştirme |
36575 |
mineralize |
mineralleştirmek, taşlaştırmak |
36576 |
mineralogy |
mineraloji |
36577 |
minestrone |
etli ve sebzeli çorba |
36578 |
mingle with |
koşulmak, karışmak |
36579 |
mingle |
karıştırmak, katmak, karışmak, katışmak, katılmak |
36580 |
mingler |
mayşe kazanı |
36581 |
mini |
küçük, mini |
36582 |
miniature |
minyatür |
36583 |
miniaturist |
minyatürcü |
36584 |
miniaturization |
minyatürleştirme |
36585 |
miniaturize |
küçültmek |
36586 |
minibus |
minibüs |
36587 |
minicomputer |
minibilgisayar |
36588 |
minify |
küçültmek, önemini azaltmak |
36589 |
minikin |
yapmacık, çok az, azıcık |
36590 |
minimal pair |
en küçük çift |
36591 |
minimal value |
en küçük değer |
36592 |
minimal |
en az, en küçük |
36593 |
minimize |
en aza indirgemek, azaltmak, küçümsemek, önemsememek |
36594 |
minimum price |
taban fiyat |
36595 |
minimum rate |
asgari vergin |
36596 |
minimum value |
minimum değer |
36597 |
minimum wage |
asgari vergin |
36598 |
minimum |
en küçük miktar, en düşük derece |
36599 |
mining company |
maden şirketi |
36600 |
mining engineer |
maden kıvcısı |
36601 |
mining engineering |
maden kıvcılığı |
36602 |
mining school |
maden mektebi |
36603 |
mining |
madencilik |
36604 |
minion |
yardakçı, köle, dalkavuk |
36605 |
miniskirt |
mini etek |
36606 |
Minister of Commerce |
Ticaret Bakanı |
36607 |
Minister of Communications |
Ulaştırma Bakanı |
36608 |
Minister of Finance |
Maliye Bakanı |
36609 |
Minister of Foreign Affairs |
Dışişleri Bakanı |
36610 |
Minister of Justice |
Adalet Bakanı |
36611 |
Minister of Labour |
Çalışma Bakanı, çalışma bakanı |
36612 |
Minister of National Defence |
Milli Savunma Bakanı |
36613 |
Minister of National Education |
Milli Eğitim Bakanı |
36614 |
Minister of Public Health and Welfare |
Sağlık Bakanı |
36615 |
Minister of State |
Devlet Bakanı |
36616 |
Minister of the Interior |
içişleri Bakanı |
36617 |
Minister of Tourism and Information |
Turizm ve Tanıtma Bakanı |
36618 |
minister |
bakan, orta elçi |
36619 |
ministerial bill |
hükümet tasarısı |
36620 |
ministerial |
bakana ait |
36621 |
ministration |
yardım, hizmet |
36622 |
Ministry of Agriculture |
Tarım Bakanlığı |
36623 |
Ministry of Commerce |
Ticaret Bakanlığı |
36624 |
Ministry of Communications |
Ulaştırma Bakanlığı |
36625 |
Ministry of Culture and Tourism |
Kültür ve Turizm Bakanlığı |
36626 |
Ministry of Customs and Monopolies |
Gümrük ve tekel Bakanlığı |
36627 |
Ministry of Defence |
Milli Savunma Bakanlığı |
36628 |
Ministry of Development and Housing |
imar ve iskan Bakanlığı |
36629 |
Ministry of Education |
Milli Eğitim Bakanlığı |
36630 |
Ministry of Energy and Natural Resources |
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı |
36631 |
Ministry of Finance |
Maliye Bakanlığı |
36632 |
Ministry of Foreign Affairs |
Dışişleri Bakanlığı |
36633 |
Ministry of Forestry |
Orman Bakanlığı |
36634 |
Ministry of Health |
Sağlık Bakanlığı |
36635 |
Ministry of Industry and Technology |
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı |
36636 |
Ministry of Industry |
Sanayi Bakanlığı |
36637 |
Ministry of Interior |
içişleri Bakanlığı |
36638 |
Ministry of Justice |
Adalet Bakanlığı |
36639 |
Ministry of Labour |
Çalışma Bakanlığı |
36640 |
Ministry of National Defense |
Milli Savunma Bakanlığı |
36641 |
Ministry of Public Health and Welfare |
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı |
36642 |
Ministry of Public Works |
Bayındırlık Bakanlığı |
36643 |
Ministry of Reconstruction and Housing |
imar ve iskan Bakanlığı |
36644 |
Ministry of State |
Devlet Bakanlığı |
36645 |
Ministry of Tourism and Information |
Turizm ve Tanıtma Bakanlığı |
36646 |
Ministry of Transportation |
Ulaştırma Bakanlığı |
36647 |
Ministry of Village Affairs |
Köy işleri Bakanlığı |
36648 |
Ministry of Youth and Sports |
Gençlik ve Spor Bakanlığı |
36649 |
ministry |
bakanlık |
36650 |
minium |
sülüyen, miniyum, parlak kırmızı |
36651 |
mink |
vizon, vizon kürk |
36652 |
minnow |
golyan balığı |
36653 |
minor key |
minör anahtarı |
36654 |
minor league |
ikinci lig |
36655 |
minor planet |
küçük gezegen |
36656 |
minor premise |
küçük önerme |
36657 |
minor |
daha küçük, daha az, önemsiz, küçük, meyde, ikincil, minör, ergin olmayan çocuk |
36658 |
minority government |
azınlık hükümeti |
36659 |
minority party |
azınlıklar partisi |
36660 |
minority rights |
azınlık hakları |
36661 |
minority school |
azınlık mektebi |
36662 |
minority |
azınlık |
36663 |
minstrel |
ortaçağ halk ozanı |
36664 |
minstrelsy |
saz şairliği |
36665 |
mint julep |
naneli viski |
36666 |
mint mark |
darphane müdürünün mühürü |
36667 |
mint |
nane, yarpuz, nane şekeri, darphane, yığın, pul yığını, büyük pul, (madeni pul) basmak |
36668 |
mintage |
basılan pul, pul basma vergini |
36669 |
minuend |
(matematik) çıkartılan |
36670 |
minus infinite |
eksi sonsuz |
36671 |
minus sign |
eksi işareti, eksi imi |
36672 |
minus |
eksi |
36673 |
minuscule |
çok küçük |
36674 |
minute book |
tutanak |
36675 |
minute hand |
yelkovan, dakika kolu |
36676 |
minute |
dakika, kısa süre, an, çok küçük, çok titiz, ayrıntılı, dikkatli |
36677 |
minutely |
dikkatle |
36678 |
minuteness |
ufacık olma |
36679 |
minutes of the proceedings |
tutanak |
36680 |
minutes |
tutanak |
36681 |
minutiae |
önemsiz ayrıntılar, incelikler |
36682 |
minx |
arsız kız, haspa |
36683 |
Miocene |
miyosen, miyosen |
36684 |
miosis |
gözbebeği büzülmesi |
36685 |
miracle play |
ortaçağa mahsus dini piyes |
36686 |
miracle |
mucize |
36687 |
miraculous |
mucizevi, şaşılacak |
36688 |
mirage |
serap, ılgım |
36689 |
mire |
pislik, çamur, batak, çamura batırmak, kirletmek |
36690 |
mirror galvanometer |
aynalı galvanometre |
36691 |
mirror glass |
ayna camı |
36692 |
mirror image |
ayna görüntüsü |
36693 |
mirror writing |
ters yazı |
36694 |
mirror |
ayna, güzgü, yansıtmak, aksettirmek |
36695 |
mirth |
neşe, sevinç, gülme |
36696 |
mirthful |
şen, eğlenceli, neşeli |
36697 |
mirthless |
neşesiz |
36698 |
miry |
çamurlu, kirli |
36699 |
misadventure |
kaza, talihsizlik |
36700 |
misadvise |
kötü öğüt vermek |
36701 |
misalign |
yanlış ayarlamak |
36702 |
misalliance |
yanlış evlilik |
36703 |
misanthrope |
insanlardan kaçan/nefret eden kimse |
36704 |
misanthropic |
insanlardan kaçan/nefret eden |
36705 |
misanthropy |
insandan kaçma/nefret etme |
36706 |
misapplication |
yanlış uygulama |
36707 |
misapply |
yanlış kullanmak |
36708 |
misapprehend |
yanlış anlamak |
36709 |
misapprehension |
yanılma |
36710 |
misappropriate |
kötüye kullanmak |
36711 |
misappropriation |
kötüye kullanma, zimmete geçirme |
36712 |
misbegotten |
piç, gayri meşru, alçak |
36713 |
misbehave |
terbiyesizlik, etmek, kötü davranmak |
36714 |
misbehaviour |
kötü davranış, terbiyesizlik |
36715 |
misbelief |
yanlış itikat, imansızlık |
36716 |
misbeliever |
kâfir, zındık, imansız |
36717 |
miscalculate |
yanlış hesaplamak |
36718 |
miscall |
yanlış isim vermek |
36719 |
miscarriage of justice |
adli hata |
36720 |
miscarriage |
uşak düşürme, düşük, başarısızlık |
36721 |
miscarry |
(uşak) düşürmek, düşük yapmak, başarısız olmak, boşa gitmek, suya düşmek |
36722 |
miscegenation |
ırk karışımı |
36723 |
miscellaneous |
çeşitli |
36724 |
miscellany |
derleme |
36725 |
mischance |
şanssızlık, talihsizlik |
36726 |
mischief |
yaramazlık, hasar, zarar |
36727 |
mischief-maker |
arabozan, ortalığı karıştıran, fesatçı |
36728 |
mischievous |
hain, zararlı, yaramaz, afacan, haylaz |
36729 |
mischievousness |
hainlik, yaramazlık, afacanlık |
36730 |
miscibility |
karışabilirlik, karışırlık |
36731 |
miscible |
karışabilir, karışır |
36732 |
misconceive |
yanlış anlamak |
36733 |
misconception |
yanlış anlama |
36734 |
misconcieve |
yanlış anlamak |
36735 |
misconduct in office |
görevi kötüye kullanma |
36736 |
misconduct oneself |
kötü davranışta bulunmak |
36737 |
misconduct |
kötü davranış, terbiyesizlik |
36738 |
misconstruction |
yanlış anlama |
36739 |
misconstrue |
yanlış anlamak, ters anlam vermek |
36740 |
miscount |
yanlış saymak, yanlış hesap etmek |
36741 |
miscreant |
zalim, vicdansız |
36742 |
misdeed |
kötülük, kötü davranış, kabahat |
36743 |
misdemean |
kötü harekette bulunmak |
36744 |
misdemeanour |
hafif suç |
36745 |
misdirect |
yanlış yön göstermek, yanlış yola sokmak |
36746 |
misdirection |
yanlış öğüt |
36747 |
mise en scene |
mizansen, sahne düzeni |
36748 |
miser |
hkr.cimri, pul canlısı |
36749 |
miserable |
mutsuz, perişan, sefil, kötü, berbat |
36750 |
miserliness |
cimrilik, hasislik, pul hırsı |
36751 |
miserly |
cimri, hasis, pinti |
36752 |
misery |
mutsuzluk, sefalet, ıstırap |
36753 |
misfeasance |
yolsuzluk, suiistimal |
36754 |
misfire |
(silah) tutukluk yapmak, suya düşmek, bekleneni vermemek |
36755 |
misfit |
çevresine uymayan kimse |
36756 |
misfortune |
şansızlık, talihsizlik, felaket, kaza |
36757 |
misgiving |
kuşku, kaygı |
36758 |
misgovern |
(ülkeyi) kötü yönetmek |
36759 |
misgovernment |
kötü idare, beceriksiz idare |
36760 |
misguide |
yanlış yola saptırmak |
36761 |
misguided |
yanlış yola sapmış, yanlış |
36762 |
mishandle |
kötü kullanmak, hor kullanmak |
36763 |
mishap |
aksilik, terslik, talihsizlik, kaza |
36764 |
mishmash |
dolaşık kelep, açılmaz düğün, cancal, dolaşık, karmakarışıklık |
36765 |
misinform |
-e yanlış bir şey söylemek, yanlış bilgi vermek |
36766 |
misinformation |
yanlış bilgi |
36767 |
misinterpret |
yanlış anlamak, yanlış yorumlamak |
36768 |
misinterpretation |
yanlış yorum, yanlış tercüme, yanlış anlam |
36769 |
misjudge |
yanlış hüküm vermek, yanlış değerlendirmek |
36770 |
mislay |
nereye koyduğunu unutmak |
36771 |
mislead |
yanlış yola sevketmek, saptırmak, yanıltmak |
36772 |
misleading |
yanıltıcı, yanlış |
36773 |
mismanage |
kötü yönetmek |
36774 |
mismanagement |
kötü yönetim, kötü idare |
36775 |
mismatch |
uygunsuzluk, uymama, birbirine uymamak |
36776 |
misname |
yanlış isim koymak |
36777 |
misnomer |
yanlış ad, yanlış adlandırma |
36778 |
misogamy |
evlilikten nefret |
36779 |
misogynist |
kadın düşmanı |
36780 |
misoneism |
yenilik korkusu, değişiklik korkusu |
36781 |
misplace |
yanlış yere koymak, nereye koyduğunu unutmak |
36782 |
mispresentation |
yanlış beyan |
36783 |
misprint |
baskı hatası |
36784 |
misprision |
vazifeyi suistimal, bir suça göz yumma |
36785 |
mispronounce |
yanlış telaffuz etmek |
36786 |
mispronunciation |
yanlış telaffuz |
36787 |
misquotation |
yanlış aktarma |
36788 |
misquote |
yanlış yazmak, yanlış nakletmek |
36789 |
misread |
yanlış okumak, yanlış anlamak ya da yorumlamak |
36790 |
misrepresent |
saptırmak |
36791 |
misrepresentation |
yalan beyan |
36792 |
misrule |
kötü idare etmek |
36793 |
miss out |
kapsamamak, içine almamak |
36794 |
miss the boat |
fırsatı kaçırmak, vapuru kaçırmak |
36795 |
miss the mark |
hedefi tutturamamak |
36796 |
miss the point |
meseleyi kavramamak |
36797 |
miss |
vuramamak, ıskalamak, kaçırmak, yetişememek, özlemek, darıkmak, sağınmak, yokluğunu keşfetmek, olmadığının farkına varmak, vuramama, ıskalama, ıska, hanımefendi, bayan, (evlenmemiş bayanlara hitap ederken) Bayan |
36798 |
misshape |
kötü biçim vermek |
36799 |
misshapen |
biçimsiz, şekilsiz, bozuk şekilli |
36800 |
missile |
füze, mermi |
36801 |
missing link |
noksan halka |
36802 |
missing |
kayıp, yitik, eksik, namevcut |
36803 |
mission |
özel görev, misyon, kurul, misyon, misyonerler kurulu |
36804 |
missionary |
misyoner |
36805 |
missis |
metres, eş, hanım, bizimki |
36806 |
missive |
resmi mektup |
36807 |
misspell |
harflerini yanlış söylemek |
36808 |
misspend |
israf etmek, boşa harcamak |
36809 |
misstate |
yanlış ifade etmek |
36810 |
missy |
gençkız, bayan |
36811 |
mist |
sis, çen, duman, buğu, (over/up ile) buğulanmak, buğulandırmak |
36812 |
mistake for |
#NAME? |
36813 |
mistake |
yanlış anlamak, (for ile) -e benzetmek, şaşırmak, karıştırmak, yanlış, hata, yanılma, yanlışlık |
36814 |
mistaken |
yanılmış, yanlış, hatalı, yersiz |
36815 |
Mister |
Bay |
36816 |
mistime |
zamanı yanlış ayarlamak, vakitsiz yapmak |
36817 |
mistiness |
sis, duman, karanlık, bulanıklık |
36818 |
mistletoe |
ökseotu |
36819 |
mistral |
mistral |
36820 |
mistranslate |
yanlış tercüme etmek, yanlış çevirmek |
36821 |
mistreat |
kötü davranmak |
36822 |
mistress |
evin hanımı, kadın öğretmen, metres |
36823 |
mistrust |
güvenmemek, güvensizlik |
36824 |
mistrustful |
güvensiz, kuşkulu |
36825 |
misty |
sisli, puslu |
36826 |
misunderstand |
yanlış anlamak |
36827 |
misunderstanding |
yanlış anlama, yanlış anlaşılma, karışıklık |
36828 |
misuse |
yanlış yerde kullanmak, kötü kullanmak, kötüye kullanmak, yanlış kullanma, kötüye kullanma, suistimal |
36829 |
mite |
kene, peynir kurdu, uyuz böceği, (zavallı) çocuk, yavrucak |
36830 |
miter |
(Aİ) bkz.mitre |
36831 |
mitigate |
hafifletmek, azaltmak |
36832 |
mitigating causes |
cezayı hafifletici nedenler |
36833 |
mitigation |
hafifletme, azaltma, yumuşatma |
36834 |
mitochondrion |
mitokondri |
36835 |
mitosis |
mitoz |
36836 |
mitrailleuse |
mitralyöz, kılgalı tüfek |
36837 |
mitral valve |
mitral kapakçık, ikili kapakçık |
36838 |
mitral |
mitral, ikili kapakçık |
36839 |
mitre box |
şev gönyeyi kesme kutusu |
36840 |
mitre gear |
şev dişli, konik dişli |
36841 |
mitre joint |
şev köşe geçmesi |
36842 |
mitre saw |
şev testeresi, gönye testeresi |
36843 |
mitre square |
şev gönye |
36844 |
mitre valve |
konik valf |
36845 |
mitre wheel |
konik dişli |
36846 |
mitre |
piskoposların giydiği uzun başlık |
36847 |
mitt |
parmaksız eldiven, el |
36848 |
mitten |
parmaksız eldiven |
36849 |
mittimus |
hapis cezası, memuriyetten çıkarma |
36850 |
mix up |
karıştırmak, düzenini bozmak |
36851 |
mix |
karıştırmak, karışmak, kaynaşmak, uyum sağlamak, karışım, birleşim |
36852 |
mix-up |
karışıklık, kargaşa, telaş, karışık durum |
36853 |
mixed base notation |
karışık taban yazımı |
36854 |
mixed blood |
karışık kan, melez |
36855 |
mixed committee |
karma komite |
36856 |
mixed crystal |
karışık kristal |
36857 |
mixed doubles |
karışık çiftler |
36858 |
mixed economy |
karma ekonomi |
36859 |
mixed fertilizer |
karma gübre |
36860 |
mixed forest |
karışık orman |
36861 |
mixed juice |
karışık usare |
36862 |
mixed language |
karma dil |
36863 |
mixed manure |
karma gübre |
36864 |
mixed policy |
karma sigorta poliçesi |
36865 |
mixed radix |
karışık taban |
36866 |
mixed yarn |
karışık iplik |
36867 |
mixed |
karışık, karma, çeşitli |
36868 |
mixer console |
reji masası, yönetim masası |
36869 |
mixer |
karıştırıcı, mikser, herkesle hemen kaynaşıveren kimse, sokulgan kimse |
36870 |
mixing apparatus |
karıştırma cihazı |
36871 |
mixing console |
karıştırma masası, bileştirme masası |
36872 |
mixing |
karıştırıcı, karıştıran, karıştırma, karma |
36873 |
mixture |
karışım, karışma, karıştırma |
36874 |
mizzen |
mizana yelkeni |
36875 |
mizzle |
çiseleme, ince ince yağmak, çiselemek |
36876 |
mnemonic code |
anımsatıcı kod |
36877 |
mnemonic symbol |
anımsatıcı simge |
36878 |
mnemonic |
bellekle ilgili, hafızaya ait, belleği güçlendiren, hafızaya yardımcı |
36879 |
moan |
inilti, sızlanma, dırdır, inlemek, hkr.ağlamak, sızlanmak, zırıldamak |
36880 |
moat |
hisar hendeği |
36881 |
mob low |
linç kanunu |
36882 |
mob |
çete, serseri türkümü, gürültücü kalabalık, çevresini sarmak, başına üşüşmek, etrafına toplanmak |
36883 |
mobile control room |
naklen yayın aracı |
36884 |
mobile crane |
seyyar vinç |
36885 |
mobile force |
çevik kuvvet |
36886 |
mobile home |
karavan, gezerev |
36887 |
mobile phone |
yancık alısünü, halta çınkası |
36888 |
mobile |
hareket eden, oynak, seyyar, gezici, rüzgârın etkisiyle hareket eden küçük süs eşyası |
36889 |
mobility |
hareketlilik, devinim, devingenlik, değişkenlik |
36890 |
mobilization |
seferberlik |
36891 |
mobilize |
silah altına almak, seferber etmek |
36892 |
mobsman |
gangster |
36893 |
mobster |
gangster |
36894 |
moccasin |
makosen |
36895 |
mocha |
Yemen kahvesi |
36896 |
mock |
alay etmek, temeshur etmek, eğlenmek, taklidini yapmak, maskara etmek, lağlağı, yapmacık, sahte |
36897 |
mockery |
alay, lağ, lağlağı, gülünç taklit, maskaralık, komedi, rezalet |
36898 |
mocking |
alaycı, alay etme |
36899 |
mockingbird |
alaycı kuş |
36900 |
mod |
şık |
36901 |
modal |
(can/must gibi) kip belirteci, (s.) kiplerle ilgili, kip |
36902 |
modality |
kiplik, şekil, keyfiyet |
36903 |
modalization |
kipleştirme, kipselleştirme |
36904 |
mode of combat |
dövüş nevi |
36905 |
mode of life |
hayat tarzı |
36906 |
mode of payment |
ödeme şekli |
36907 |
mode transformer |
mod çevirici, mod transformatörü |
36908 |
mode |
usul, minval, tarz, yol, tahar, tavır, metot, biçim, görkem, nev, form, moda, deb, rejim |
36909 |
model airplane |
model uçak |
36910 |
model on |
#NAME? |
36911 |
model |
örnek, model, model, manken, kalıp, tip, model, modelini yapmak, kalıbını çıkarmak, modellik etmek, modellik yapmak |
36912 |
modem |
modem |
36913 |
moderate |
orta, görüşleri aşırıya kaçmayan, ılımlı, ılımlı kimse, makul kimse, hafifletmek, azaltmak, hafiflemek, azalmak |
36914 |
moderately |
bir dereceye kadar, kısmen, biraz |
36915 |
moderateness |
ılımlılık |
36916 |
moderation |
ılımlılık |
36917 |
moderator |
moderatör, ılımlayıcı, arabulucu, başkan, reis |
36918 |
modern |
çağdaş, modern |
36919 |
modernism |
çağcılık, modernlik, yenilik, ilericilik |
36920 |
modernist |
yenilik taraftarı |
36921 |
modernity |
çağdaşlık, modernlik, yenilik |
36922 |
modernization |
modernleş(tir)me, çağdaşlaştırma |
36923 |
modernize |
yenileştirmek, modernize etmek |
36924 |
modest |
alçakgönüllü, ılımlı, makul, sade, yalın, gösterişsiz |
36925 |
modesty |
alçakgönüllülük |
36926 |
modicum |
bir parça, azıcık miktar |
36927 |
modifiable |
değiştirilebilir |
36928 |
modification |
değiştirme, değişiklik |
36929 |
modifier |
anlam değiştirici, niteleyici |
36930 |
modify |
değişiklik yapmak, değiştirmek |
36931 |
modish |
modaya uygun, moda |
36932 |
modiste |
kadın terzisi/şapkacısı |
36933 |
modular system |
modüler jüye |
36934 |
modular |
modüler |
36935 |
modularity |
modülerite, birimsellik |
36936 |
modulate |
modüle etmek, ayarlamak |
36937 |
modulated beam |
modüle elektron demeti, kiplenik demet |
36938 |
modulating wave |
modüle edici dalga, kipleyici dalga |
36939 |
modulation meter |
modülometre |
36940 |
modulation |
modülasyon, kiplenim |
36941 |
modulator |
modülatör, kipleyici |
36942 |
module construction |
modül yapı |
36943 |
module |
ölçü birimi, modül mobilya, (uzay aracında) modül |
36944 |
modulus of elasticity |
esneklik modülü |
36945 |
modulus of rupture |
kopma modülü |
36946 |
modulus |
modül, oran birimi |
36947 |
modus operandi |
icra yolu, hareket tarzı |
36948 |
modus vivendi |
geçici anlaşma, yaşayış tarzı |
36949 |
Mogol |
Moğol |
36950 |
mogul |
çok zengin iş adamı |
36951 |
mohair wool |
moher yünü |
36952 |
mohair |
tiftik |
36953 |
Mohammedan |
Müslüman |
36954 |
moiety |
yarım, yarı, küçük parça, kısım, hisse |
36955 |
moil |
ağır iş, yorucu iş, çalışıp didinmek |
36956 |
moire calender |
muare kalenderi |
36957 |
moire effect |
muare etkisi |
36958 |
moiré |
harelendirmek, hareli, hareli kumaş |
36959 |
moist |
rutubetli, nemli |
36960 |
moisten |
nemlendirmek, rutubetlendirmek, ıslatmak |
36961 |
moistener |
nemlendirici |
36962 |
moistening |
nemlendirme, rutubetlendirme |
36963 |
moistness |
nem, rutubet |
36964 |
moisture resistance |
neme karşı dayanıklılık |
36965 |
moisture resistant |
neme karşı dayanıklı |
36966 |
moisture |
rutubet, nem |
36967 |
moisturizer |
nemlendirici |
36968 |
molality |
molallik |
36969 |
molar conductance |
molar iletkenlik |
36970 |
molar conductivity |
molar iletkenlik |
36971 |
molar heat |
molar ısı |
36972 |
molar motion |
kütlesel hareket, kütlesel devinim |
36973 |
molar tooth |
öğütücü diş, azıdişi |
36974 |
molar |
azıdişi |
36975 |
molarity |
molarite, molarlık |
36976 |
molasses |
şeker pekmezi, melas |
36977 |
mold |
(Aİ) bkz.mould |
36978 |
mole cricket |
danaburnu |
36979 |
mole plough |
mol pulluğu, drenaj pulluğu |
36980 |
mole |
ben, köstebek, muhbir, ajan |
36981 |
molecular association |
moleküler birleşme |
36982 |
molecular attraction |
moleküler çekim |
36983 |
molecular biology |
moleküler biyoloji |
36984 |
molecular bond |
moleküler bağ |
36985 |
molecular current |
moleküler akım |
36986 |
molecular energy |
moleküler enerji |
36987 |
molecular formula |
molekül formülü |
36988 |
molecular mass |
moleküler kütle |
36989 |
molecular structure |
molekül yapısı |
36990 |
molecular theory |
molekül teorisi |
36991 |
molecular weight |
molekül ağırlığı |
36992 |
molecular |
moleküler, moleküle ait, moleküllü |
36993 |
molecule |
molekül, özdecik |
36994 |
molehill |
köstebek tepeciği |
36995 |
moleskin |
moleskin, köstebek kürkü, kadife pantolon |
36996 |
molest |
saldırmak, rahatsız etmek, ört.sarkıntılık etmek |
36997 |
molestation |
cinsî taciz, tecavüz |
36998 |
mollification |
yumuşatma, teskin |
36999 |
mollify |
yumuşatmak, yatıştırmak, sakinleştirmek |
37000 |
mollusc |
yumuşakça |
37001 |
molluscan |
yumuşakçalarla ilgili, yumuşakça |
37002 |
mollycoddle |
hanım evladı, erköyün, üstüne titremek, nazlı büyütmek |
37003 |
molotov cocktail |
molotofkokteyli |
37004 |
molt |
Aİ.bkz.moult |
37005 |
molten metal |
erimiş metal |
37006 |
molten |
erimiş, dökme |
37007 |
molto |
çok |
37008 |
molybdate |
molibdat |
37009 |
molybdenite |
molibdenit |
37010 |
molybdenum |
molibdenum, molibden |
37011 |
mom |
(Aİ) anne |
37012 |
moment of flexion |
eğilme momenti |
37013 |
moment of force |
kuvvet momenti |
37014 |
moment of inertia |
eylemsizlik momenti, atalet momenti |
37015 |
moment of truth |
önemli karar anı |
37016 |
moment |
kısa süre, an, önem |
37017 |
momentarily |
bir anlık, geçici olarak |
37018 |
momentary |
bir anlık, geçici |
37019 |
momently |
her an, bir an için |
37020 |
momentous |
önemli, ciddi |
37021 |
momentum |
moment, devinirlik, hız |
37022 |
momism |
anneye aşırı bağlılık |
37023 |
momma |
ana, anne, arg.kadın, karı |
37024 |
mommy |
Aİ.anne |
37025 |
monachism |
ruhbaniyet |
37026 |
Monaco |
Monako |
37027 |
monad |
monad, tek hücreli organizma, zerre, atom |
37028 |
monadic |
monadik |
37029 |
monadnock |
monadnok, sertgen |
37030 |
monadry |
tek kocalılık, tek evlilik |
37031 |
monandrous |
tek kocalı, tek ercikli |
37032 |
monar'chical |
krallık usulüne ait |
37033 |
monarch |
tekerk, mutlak hükümdar |
37034 |
monarchic |
monarşik |
37035 |
monarchism |
monarşi, tekerklik, krallık jüyesi |
37036 |
monarchist |
krallık taraftarı |
37037 |
monarchy |
tekerki, monarşi |
37038 |
monastomic |
tek atomlu |
37039 |
monazite |
monazit |
37040 |
Monday |
pazartesi, düşembe |
37041 |
moneme |
anlambirim |
37042 |
monetarism |
parasalcılık, monetarizm |
37043 |
monetary erosion |
pul erozyonu |
37044 |
monetary policy |
pul politikası |
37045 |
monetary system |
pul jüyesi |
37046 |
monetary unit |
pul birimi, pul vahidi |
37047 |
monetary |
parasal, pulluk |
37048 |
monetize |
pul basmak, pul çıkarmak |
37049 |
money box |
kumbara |
37050 |
money changer |
döviz alım satımcısı |
37051 |
money grubber |
açgözlü, pul canlısı |
37052 |
money grubbing |
pulgöz, açgözlü |
37053 |
money in circulation |
dolaşımdaki pul, tedavüldeki pul |
37054 |
money income |
pul geliri |
37055 |
money lender |
borç veren, faizci, murabahacı, mukriz |
37056 |
money making |
pul getiren |
37057 |
money market |
pul piyasası |
37058 |
money no object |
pul problem değil |
37059 |
money on hand |
eldeki pul |
37060 |
money order |
pul havalesi, havale emri |
37061 |
money supply |
pul arzı |
37062 |
money |
para, pul, servet |
37063 |
moneybag |
pul çantası |
37064 |
moneybags |
zengin kimse |
37065 |
moneychanger |
sarraf |
37066 |
moneyed |
pullu, zengin |
37067 |
moneylender |
tefeci |
37068 |
monger |
perakendeci tüccar |
37069 |
mongol |
mongol |
37070 |
Mongolia |
Moğolistan |
37071 |
Mongolian |
Moğolca |
37072 |
mongrel |
melez, kırma |
37073 |
moniker |
takma ad, lakap |
37074 |
moniliform |
tespih şeklinde |
37075 |
monism |
monizm, bircilik |
37076 |
monition |
uyarı, ihtar, davet, bildirim, uyarma, ikaz |
37077 |
monitor display |
monitör göstericisi |
37078 |
monitor roof |
tepe aydınlıklı çatı |
37079 |
monitor |
sınıf başkanı, monitör, denetlik, (yayın/telsiz/vb.) izlemek, denetlemek, dinlemek |
37080 |
monitory |
uyarıcı, ikaz edici |
37081 |
monkey business |
dolap, hile, üçkâğıt |
37082 |
monkey engine |
şahmerdan kılgası |
37083 |
monkey flower |
miskotu |
37084 |
monkey wrench |
ingiliz anahtarı |
37085 |
monkey |
maymun, yaramaz çocuk, afacan |
37086 |
monkfish |
kelerbalığı |
37087 |
monkshood |
boğanotu |
37088 |
mono |
mono |
37089 |
monoatomic |
monoatomik, tekatomlu |
37090 |
monobasic |
tekbazlı, monobazik |
37091 |
monobloc |
monoblok, tek gövdeli |
37092 |
monochromatic |
monokromatik, tekrenkli |
37093 |
monochrome television |
siyah-beyaz sınalgı |
37094 |
monochrome |
tek renkli, (sınalgı) siyah-beyaz |
37095 |
monocle |
tek gözlük, monokl |
37096 |
monoclinal |
monoklinal |
37097 |
monocline |
eğik yapı |
37098 |
monoclinic |
(kristal) monoklinik |
37099 |
monocoque |
monokok |
37100 |
monocotyledon |
tekçenekli, monokotiledon |
37101 |
monocular |
tek gözlü |
37102 |
monoculture |
monokültür, tek türlü tarım |
37103 |
monocyte |
monosit |
37104 |
monody |
tek sesli şarkı, monodi, ses aynılığı |
37105 |
monofilament |
monofil |
37106 |
monogamist |
tekeşli kimse |
37107 |
monogamous |
tekevli |
37108 |
monogamy |
tekeşlilik, monogami |
37109 |
monogram |
(baş) harflerle yapılan marka |
37110 |
monograph |
monografi |
37111 |
monogynous |
tek karılı |
37112 |
monolayer |
monomoleküler tabaka, tekkatman |
37113 |
monolith |
tek parça taş, yekpare taş, monolit |
37114 |
monolithic |
tek parça taştan, yekpare taştan |
37115 |
monologize |
öz özüne konuşmak |
37116 |
monologue |
monolog |
37117 |
monomania |
saplantı deliliği, tek bir konu deliliği |
37118 |
monomaniac |
sabit fikir delisi |
37119 |
monomer |
monomer, tekiz |
37120 |
monometalism |
monometaliz, tek maden jüyesi |
37121 |
monometallism |
pul için tek maden standardı |
37122 |
monomial |
tekterimli, birterimli |
37123 |
monomolecular |
monomoleküler |
37124 |
monophobia |
yalnızlık korkusu |
37125 |
monophthongization |
tekünlüleşme |
37126 |
monoplane |
tek düzlemli uçak |
37127 |
monopole |
tek kutup, tekucay |
37128 |
monopolist |
tekelci |
37129 |
monopolistic |
tekelci |
37130 |
monopolize |
tekeline almak |
37131 |
monopoly price |
tekel fiyatı |
37132 |
monopoly |
tekel |
37133 |
monorail |
monoray |
37134 |
monosaccharide |
monosakkarit |
37135 |
monosemic |
bir tek anlam taşıyan, tekanlamlı |
37136 |
monosemy |
tekanlamlılık |
37137 |
monosyllabic language |
tekheceli dil |
37138 |
monosyllabic |
tekheceli |
37139 |
monosyllable |
tek heceli sözcük |
37140 |
monotheism |
tektanrıcılık |
37141 |
monotheist |
tektanrıcı, tektanrıcılık |
37142 |
monotone |
tekdüzelik, monotonluk |
37143 |
monotonic |
monoton, tekdüze |
37144 |
monotonous |
tekdüze, monoton |
37145 |
monotony |
tekdüzelik, monotonluk |
37146 |
monotreme |
tekdelikli, monotrem, tekdelikli, monotrem |
37147 |
monotype |
monotip |
37148 |
monovalent |
tekdeğerli |
37149 |
monoxide |
monoksit |
37150 |
monsoon |
muson |
37151 |
monster |
canavar, dev, azman, canavar ruhlu kimse |
37152 |
monstrosity |
çirkin şey, zevksizlik timsali |
37153 |
monstrous |
kocaman, dev, iğrenç, rezil, adi |
37154 |
monstrously |
canavar gibi |
37155 |
monstrousness |
canavarlık, korkunçluk |
37156 |
montage |
kurgu, montaj |
37157 |
month |
ay |
37158 |
monthly |
ayda bir, aylık, aylık dergi |
37159 |
monticule |
tümsek |
37160 |
monument |
anıt, olağanüstü eser, dev yapıt |
37161 |
monumental |
anıtsal, çok büyük, muazzam |
37162 |
monzonite |
monzonit |
37163 |
moo |
inek sesi, mö, (İİ) arg.aptal kadın |
37164 |
mooch |
beleşe konmak, aşırmak |
37165 |
mood |
ruhsal durum, ruh hali, hava, aksilik, huysuzluk, kip |
37166 |
moodiness |
karamsarlık |
37167 |
moody |
dakikası dakikasına uymaz, değişken, kaprisli, aksi, ters, huysuz |
37168 |
moon about |
dalgın dalgın gezinmek |
37169 |
moon away |
boşa geçirmek, boşa harcamak |
37170 |
moon |
ay, uydu |
37171 |
moonbeam |
ay ışını |
37172 |
mooncalf |
aptal |
37173 |
moonlight |
ay ışığı |
37174 |
moonlighter |
ek iş yapan kişi |
37175 |
moonlit |
ayışığı ile aydınlanmış, mehtaplı |
37176 |
moonrise |
ayın doğması |
37177 |
moonshine |
mehtap, saçma sapan söz, kaçak içki |
37178 |
moonstruck |
çılgın, deli |
37179 |
moonwalk |
ayda yürüyüş |
37180 |
moony |
ayla ilgili, dalgın, kaçık, deli |
37181 |
moor cock |
orman horozu |
37182 |
moor hen |
orman tavuğu, su kuşu |
37183 |
moor |
çalılık arazi, fundalık, arazi, kır, palamarla bağlamak |
37184 |
moorage |
demirleme vergini, demir atma |
37185 |
mooring |
demirleme, bağlama |
37186 |
moorings |
gemi bağlama yeri |
37187 |
moorland |
fundalık arazi, kır |
37188 |
moose |
Amerika geyiği, mus |
37189 |
moot point |
kararlaştırılmamış sorun, tartışma konusu |
37190 |
moot |
tartışmalı, kuşkulu, tartışma meclisi, idare meclisi, görüşmek, müzakere etmek, ileri sürmek |
37191 |
mop one's brow |
alnının terini silmek |
37192 |
mop the floor with sb |
birini mat etmek |
37193 |
mop up |
silip süpürmek, düşmanı temizlemek |
37194 |
mop |
saplı tahta bezi, dağınık saç, saplı bezle silmek, bezle kurulamak, silmek |
37195 |
mopboard |
süpürgelik, sıvadibi |
37196 |
mope |
neşesiz, kederli olmak |
37197 |
moped |
kozgaltkalı bisiklet, moped |
37198 |
mopish |
üzüntülü, canı sıkkın, gamlı |
37199 |
moppet |
kukla |
37200 |
moquette |
moket, bir döşemelik kumaş, yünlü halı |
37201 |
moraine |
buzultaş, moren |
37202 |
moral defeat |
manevi yenilgi |
37203 |
moral obligation |
manevi yükümlülük |
37204 |
moral philosophy |
ahlak bilimi |
37205 |
moral support |
moral takviyesi |
37206 |
moral |
ahlaklı, törel, dürüst, ahlaklı, manevi, tinsel, alınacak ders, kıssadan hisse, ahlak dersi |
37207 |
morale |
moral |
37208 |
moralist |
moralist, ahlakçı |
37209 |
morality |
ahlaklılık, erdem |
37210 |
moralize |
ahlak dersi vermek, ahlakını düzeltmek |
37211 |
morals |
ahlak |
37212 |
morass |
bataklık |
37213 |
moratorium |
borçların ertelenmesi, moratoryum |
37214 |
moratory |
moratoryuma ait |
37215 |
morbid |
hkr.iğrenç şeylere ilgi duyan, iğrenç |
37216 |
morbidity |
hastalık oranı |
37217 |
mordacious |
iğneleyici |
37218 |
mordacity |
keskinlik, dokunaklılık |
37219 |
mordancy |
keskinlik |
37220 |
mordant dye |
mordan boyası |
37221 |
mordant |
mordan, boyasaptar, keskin, iğneli, canyakıcı |
37222 |
more and more |
gittikçe, gitgide |
37223 |
more often than not |
çoğu zaman, genellikle |
37224 |
more or less |
aşağı yukarı, yaklaşık, ortalama, oldukça |
37225 |
more than meets the eye |
göründüğünden fazla |
37226 |
more than one |
birçok defa |
37227 |
more |
daha, daha çok |
37228 |
more's the pity |
ne yazık ki |
37229 |
morel |
siyah mantar |
37230 |
morello |
vişne, albalı |
37231 |
moreover |
bundan başka, üstelik, zaten |
37232 |
morganatic |
dengi olmayan (evlenme) |
37233 |
morgue |
morg, ölühane |
37234 |
moribund |
ölmek üzere, ölüm halinde, can çekişmekte |
37235 |
morn |
sabah |
37236 |
morning dress |
frak |
37237 |
morning gown |
sabahlık elbise |
37238 |
morning paper |
sabah yenünü |
37239 |
morning star |
sabah yıldızı |
37240 |
morning |
sabah |
37241 |
Moroccan |
Faslı |
37242 |
morocco leather |
sahtiyan |
37243 |
Morocco |
Fas, maroken |
37244 |
moron |
gerizekâlı, moron |
37245 |
morose |
huysuz, somurtkan, aksi, suratsız |
37246 |
moroseness |
huysuzluk, aksilik, somurtkanlık |
37247 |
morpheme |
morfem, biçimbirim |
37248 |
morphia addict |
morfinoman |
37249 |
morphia |
morfin |
37250 |
morphine |
morfin |
37251 |
morphinist |
morfinman |
37252 |
morpho- |
(önek) şekil, biçim, yapı |
37253 |
morpho-phonemics |
biçimbilimsel sesbilim |
37254 |
morpho-phonology |
biçimsel sesbilim |
37255 |
morphogram |
morfogram |
37256 |
morphologic |
morfolojik, biçimbilimsel |
37257 |
morphological |
morfolojik, biçimbilimsel |
37258 |
morphologist |
morfoloji uzmanı, biçimbilimci |
37259 |
morphology |
morfoloji, biçimbilim |
37260 |
morris dance |
bir halk dansı |
37261 |
morrow |
yarın |
37262 |
Morse code |
Mors alfabesi |
37263 |
morsel |
lokma, parça, zerre |
37264 |
mortal remains |
cenaze |
37265 |
mortal |
fani, ölümlü, öldürücü, ölümcül, çok büyük, aşırı, fani, ölümlü, insan |
37266 |
mortality |
ölümlülük, ölüm oranı |
37267 |
mortally |
öldürücü biçimde |
37268 |
mortar board |
harç teknesi |
37269 |
mortar |
havan, dibek, ask.havan topu, harç, harç ile sıvamak |
37270 |
mortgage bank |
ipotek bankası |
37271 |
mortgage bond |
ipotekli tahvil, rehinli tahvil |
37272 |
mortgage loan |
ipotekli kredi |
37273 |
mortgage |
rehin, ipotek, rehine koymak, ipotek etmek |
37274 |
mortgagee |
ipotekli alacaklı, ipotek alan |
37275 |
mortgager |
ipoteğe veren, ipotekli borçlu |
37276 |
mortgagor |
ipotek ettiren borçlu |
37277 |
mortice |
zıvana, dişi, delik, zıvana açmak |
37278 |
mortician |
cenaze kaldırıcısı |
37279 |
mortification |
rezil olma, cezalandırma, kangren, küçük düşme |
37280 |
mortify |
küçük düşürmek, utandırmak |
37281 |
mortise and tenon joint |
zıvanalı geçme |
37282 |
mortise chisel |
zıvana kalemi |
37283 |
mortise gauge |
zıvana ölçüsü |
37284 |
mortise joint |
zıvanalı geçme |
37285 |
mortise lock |
gömme kilit |
37286 |
mortise |
yuva, lamba, delik, zıvana, zıvana açmak |
37287 |
mortising machine |
zıvana kılgası |
37288 |
mortuary |
morg |
37289 |
mosaic disease |
mozaik hastalığı |
37290 |
mosaic |
mozaik |
37291 |
Moscow |
Moskova |
37292 |
Moslem |
Müslüman |
37293 |
mosque |
cami |
37294 |
mosquito net |
cibinlik |
37295 |
mosquito |
sivrisinek |
37296 |
moss |
yosun |
37297 |
moss-grown |
yosunla örtülmüş |
37298 |
mossiness |
yosunlaşma |
37299 |
mosstrooper |
yağmacı, akıncı |
37300 |
mossy |
yosunlu |
37301 |
most |
en, en çok, çok, pek, son derece, s, adl, en çok, en fazla, çoğu |
37302 |
mostly |
çoğunlukla, çoğu, çoğu kez |
37303 |
motel |
motel |
37304 |
moth |
güve |
37305 |
moth-ball |
harp malzemesini depolamak |
37306 |
moth-eaten |
eski püskü |
37307 |
mothball |
güve ilacı, naftalin |
37308 |
mother aircraft |
kumanda uçağı |
37309 |
mother board |
ana levha, ana kart |
37310 |
mother country |
anavatan, memleket |
37311 |
mother liquor |
ana çözelti |
37312 |
mother lode |
ana damar |
37313 |
Mother Nature |
tabiat ana |
37314 |
mother syrup |
ana şurup |
37315 |
mother tongue |
anadili |
37316 |
mother wit |
sağduyu |
37317 |
mother |
ana, anne, kaynak, köken, ana, esas, annelik etmek, analık yapmak, hkr.annelik taslamak, doğurmak |
37318 |
mother-in-law |
kaynana |
37319 |
mother-of-pearl |
sedef, sedef |
37320 |
motherhood |
annelik |
37321 |
motherly |
ana gibi, anaya özgü |
37322 |
mothery |
mayalı |
37323 |
mothproof |
güveye karşı dayanıklı |
37324 |
mothy |
güveli |
37325 |
motif |
motif |
37326 |
motile |
kendiliğinden hareket edebilen |
37327 |
motility |
hareketlilik |
37328 |
motion bar |
hareket kolu |
37329 |
motion force |
hareket kuvveti |
37330 |
motion picture |
sinema yankası |
37331 |
motion |
devinim, hareket, işaret, önerge, işleme, çalışma, işaret etmek |
37332 |
motional |
devimsel, hareketle ilgili |
37333 |
motionless |
hareketsiz |
37334 |
motivate |
harekete geçirmek, motive etmek |
37335 |
motivated |
nedenli, gerekçeli |
37336 |
motivation |
neden, güdüleme, güdü, motivasyon |
37337 |
motive power |
tahrik gücü |
37338 |
motive |
neden, güdü, dürtü, devindirici, hareket ettirici |
37339 |
motivity |
işletme gücü |
37340 |
motley |
çeşit çeşit, yüz çeşit, her tür |
37341 |
motocross |
motosiklet yarışı, motokros |
37342 |
motor body |
kozgaltka gövdesi |
37343 |
motor insurance |
trafik kaza sigortası |
37344 |
motor nerve |
kozgaltka sinir |
37345 |
motor neuron |
kozgaltka sinir hücresi |
37346 |
motor oil |
kozgaltka yağı |
37347 |
motor power |
kozgaltka gücü |
37348 |
motor pulley |
kozgaltka kasnağı |
37349 |
motor scooter |
skuter, hafif motosiklet |
37350 |
motor shaft |
kozgaltka mili |
37351 |
motor vehicle |
kozgaltkalı taşıt |
37352 |
motor |
kozgaltka, motor, hareket ettirici, kozgaltkalı, otomobille gezmek/gitmek |
37353 |
motor-driven |
kozgaltkalı |
37354 |
motorbike |
motosiklet |
37355 |
motorboat |
deniz kozgaltkası, kozgaltka |
37356 |
motorbus |
otobüs |
37357 |
motorcade |
araba korteji, konvoy |
37358 |
motorcar factory |
otomobil fabrikası |
37359 |
motorcar |
otomobil, araba |
37360 |
motorcycle |
motosiklet |
37361 |
motored |
kozgaltkalı |
37362 |
motoring |
araba kullanma, sürücülük |
37363 |
motorist |
otomobil sürücüsü, haydavcı |
37364 |
motorize |
kozgaltkayla donatmak, motorize etmek |
37365 |
motorized |
motorize, kozgaltkalı |
37366 |
motorless |
kozgaltkasız |
37367 |
motorman |
vatman, makinist |
37368 |
motorship |
dizel kozgaltkalı gemi |
37369 |
motorway |
otoyol |
37370 |
mottle |
benek, beneklemek |
37371 |
mottled |
benekli, alacalı |
37372 |
motto |
düstur, parola, slogan |
37373 |
mouflon |
muflon, yabani dağ koyunu |
37374 |
moujik |
mujik, Rus köylüsü |
37375 |
mould |
bahçe toprağı, küf, kalıp, dökme kalıp, kalıba dökmek, kalıba sokmak |
37376 |
mouldboard |
saban kulağı, saban bıçağı |
37377 |
moulder |
çürümek, dökülmek |
37378 |
mouldiness |
küf tutma, tekdüzelik |
37379 |
moulding |
kalıplama, silme, pervaz |
37380 |
mouldy |
küflü, küflenmiş |
37381 |
moult |
tüylerini dökmek |
37382 |
mound |
tümsek, tepecik, yığın |
37383 |
mount a horse |
ata binmek |
37384 |
mount guard |
nöbetçi olmak |
37385 |
mount Olympus |
Uludağ |
37386 |
mount |
dağ, tepe, binek döngülü, binmek, çıkmak, tırmanmak, (up ile) yükselmek, monte etmek, takmak, kurmak, kakmak, yerleştirmek, takmak, çerçeve, altlık |
37387 |
mountain ash |
üvez |
37388 |
mountain chain |
dağ silsilesi |
37389 |
mountain cock |
çalıhorozu, orman horozu |
37390 |
mountain crystal |
neceftaşı |
37391 |
mountain lion |
dağ aslanı, puma |
37392 |
mountain range |
sıradağ, dağ silsilesi |
37393 |
mountain sickness |
yükseklikten gelen rahatsızlık |
37394 |
mountain tourism |
dağ turizmi |
37395 |
mountain |
dağ, cebel |
37396 |
mountained |
dağlık |
37397 |
mountaineer |
dağcı |
37398 |
mountaineering |
dağcılık |
37399 |
mountainous |
dağlık |
37400 |
mountebank |
şarlatan, sahte doktor |
37401 |
mounted gem |
kakma taş |
37402 |
mounted police |
atlı sakçı |
37403 |
mounted troops |
süvari, atlı asker |
37404 |
mounted |
ata binmiş, atlı, binmiş, takılı |
37405 |
mounting |
montaj, kurma, takma |
37406 |
mourn |
(for/over ile) yasını tutmak |
37407 |
mourner |
cenazeye katılan kimse, yaslı kimse |
37408 |
mournful |
yaslı, hüzünlü, kederli |
37409 |
mourning dress |
matem elbisesi |
37410 |
mourning |
yas, yas giysisi |
37411 |
mouse color |
koyu gri |
37412 |
mouse |
fare |
37413 |
mouser |
avcı kedi |
37414 |
mousetrap |
fare kapanı |
37415 |
moustache |
bıyık |
37416 |
mousy |
(hkr.) sessiz, sıkıcı, çekingen, (saç/kıl) mat kahverengi |
37417 |
mouth cavity |
ağız boşluğu |
37418 |
mouth organ |
ağız mızıkası, armonika |
37419 |
mouth |
ağız, fem, giriş yeri, dırdır etmek, zırlamak, sürekli aynı şeyleri söylemek, dudaklarını kıpırdatmak |
37420 |
mouth-watering |
ağız sulandırıcı, nefis |
37421 |
mouthful |
ağız dolusu lokma, söylenmesi güç ve çok uzun sözcük |
37422 |
mouthorgan |
ağız mızıkası |
37423 |
mouthpiece |
ağızlık, sözcü |
37424 |
mouthwash |
gargara |
37425 |
mouthy |
geveze |
37426 |
movable bridge |
yüzer köprü, hareketli köprü |
37427 |
movable kidney |
mobil böbrek |
37428 |
movable property |
taşınır mallar, menkul mülkiyet |
37429 |
movable |
menkul, taşınır, taşınır eşya |
37430 |
move along |
ilerlemek |
37431 |
move heaven and earth |
çalmadık kapı bırakmamak |
37432 |
move in |
eve taşınmak, yerleşmek |
37433 |
move off |
ayrılmak, hareket etmek |
37434 |
move on |
değiştirmek, yenilemek, göndermek, kovmak |
37435 |
move out |
evden taşınmak, dışarı çıkmak |
37436 |
move to |
taşınmak, harekete geçirmek |
37437 |
move with the times |
zamana ayak uydurmak |
37438 |
move |
hareket ettirmek, kımıldatmak, oynatmak, hareket etmek, kımıldamak, ilerlemek, yürümek, başmak, gitmek, ilerlemek, gelişmek, sona yaklaşmak, taşınmak, birlikte olmak, zamanını geçirmek, etkilemek, duygulandırmak, önermek, kımıldama, hareket etme, hareket, (satranç) hamle, taşınma, hareket, girişim |
37439 |
moveable |
bkz.movable |
37440 |
movement |
hareket, hareket, eylem, faaliyet, tempo, ritm, hareket, bölüm, kısım, mekanizma |
37441 |
mover |
kozgaltka, hareket ettiren, teklif eden |
37442 |
movie camera |
yanka kılgası, sınalga |
37443 |
movie director |
yanka yönetmeni |
37444 |
movie goer |
sinemasever |
37445 |
movie projector |
gösterici |
37446 |
movie star |
yanka yıldızı |
37447 |
movie |
(Aİ) film, yanka |
37448 |
movies |
sinema |
37449 |
moving coil |
döner bobin, oynak bobin |
37450 |
moving picture camera |
yanka sınalgası |
37451 |
moving picture |
sinema |
37452 |
moving staircase |
yürüyen merdiven |
37453 |
moving |
dokunaklı, acıklı, duygulandırıcı, hareket eden, oynak |
37454 |
mow down |
öldürmek, yok etmek |
37455 |
mow |
biçmek |
37456 |
mower |
çim biçme kılgası |
37457 |
mowing machine |
ekin biçme kılgası |
37458 |
Mr |
Bay, By |
37459 |
Mrs |
(evli) Bayan, Bn |
37460 |
Ms |
(bekâr) Bayan, Bn |
37461 |
mu |
Yunan alfabesinde m harfi |
37462 |
much ado about nothing |
kuru gürültü |
37463 |
much as |
#NAME? |
37464 |
much in request |
revaçta, tutulan |
37465 |
much of a muchness |
Ayvaz kasap hep bir hesap |
37466 |
much the same |
hemen hemen aynı |
37467 |
much to my regret |
üzülerek söyliyeyim, maalesef |
37468 |
much |
çok, köp, hemen hemen, birçok yönden, pek, çok, fazla |
37469 |
muchly |
hayli, oldukça |
37470 |
mucilage |
zamk |
37471 |
mucin |
musin |
37472 |
muck about |
aptalca davranmak, saçmalamak |
37473 |
muck around |
aptalca davranmak, saçmalamak |
37474 |
muck in |
birlikte çalışmak |
37475 |
muck up |
pisletmek, kirletmek, berbat etmek, içine etmek |
37476 |
muck |
pislik, döngül boku, gübre |
37477 |
mucker |
çamur kimse, pislik kimse, kaba kimse |
37478 |
muckrake |
skandala sebep olmak |
37479 |
mucous membrane |
sümükdoku, mukoza |
37480 |
mucous |
sümük salgılayan, balgamlı, sümüklü |
37481 |
mucus |
sümük |
37482 |
mud dredger |
çamur ekskavatörü |
37483 |
mud flat |
çamur tabakası |
37484 |
mud |
çamur |
37485 |
muddiness |
pislik, çamurluluk |
37486 |
muddle through |
üstesinden gelmek, atlatmak |
37487 |
muddle up |
dağıtmak, karıştırmak |
37488 |
muddle |
dolaşıklık, karmakarışıklık, dağınıklık, düzensizlik, karmaşa, şaşkınlık, sersemlik, dolaşık, cancal, (up ile) dağıtmak, karıştırmak, kafasını karıştırmak, şaşkına çevirmek |
37489 |
muddleheaded |
sersem, kalın kafalı, geri zekalı |
37490 |
muddy |
çamurlu |
37491 |
mudguard |
İİ.çamurluk |
37492 |
muezzin |
müezzin |
37493 |
muff |
manşon, el kürkü, becerememek |
37494 |
muffle |
(sesi) boğmak, hafifletmek |
37495 |
muffler |
atkı, fular, Aİ.susturucu |
37496 |
mufti |
müftü, sivil elbise |
37497 |
mug |
kulplu bardak, maşrapa, bir maşrapa dolusu, arg.yüz, surat, (İİ) enayi, avanak, saldırıp, soymak |
37498 |
mugger |
soyguncu, Hint timsahı |
37499 |
mugginess |
sıcaklık, rutubet, bunaltı |
37500 |
muggins |
ahmak, budala |
37501 |
muggy |
(hava) kapalı, boğucu, bunaltıcı |
37502 |
Muhammadan |
Müslüman |
37503 |
mulberry |
dut |
37504 |
mulch |
saman ya da kuru yaprak örtüsü |
37505 |
mulct |
cereme, dolandırmak |
37506 |
mule |
katır |
37507 |
muleteer |
katırcı |
37508 |
mull over |
üzerinde düşünmek |
37509 |
mull |
(bira ya da şarabı) baharatla kaynatmak |
37510 |
mullah |
molla |
37511 |
mullein |
sığırkuyruğu |
37512 |
muller |
havaneli, öğütme taşı |
37513 |
mullet |
tekir balığı |
37514 |
mulligan |
güveç |
37515 |
mullion |
pencere bölmesi |
37516 |
mullite |
mullit |
37517 |
mullock |
çöp, tullantı, zibil |
37518 |
multangular |
çok açılı, poligonal |
37519 |
multi- |
(önek) çok |
37520 |
multi-access |
çoklu erişim |
37521 |
multi-address |
çoklu adres |
37522 |
multi-band |
çok-bantlı |
37523 |
multi-blade |
çok kanatlı |
37524 |
multi-purpose |
çok maksatlı |
37525 |
multicellular |
çökgözeli, çok hücreli |
37526 |
multichannel |
çok arnalı, çok oluklu |
37527 |
multicolour |
çok renkli |
37528 |
multicoloured |
çok renkli, alaca |
37529 |
multidimensional |
çok boyutlu |
37530 |
multidrop line |
çok bağlantılı hat |
37531 |
multifactorial |
çok genli, çoketmenli |
37532 |
multifarious |
çeşitli, türlü, çeşit çeşit |
37533 |
multifilament |
çok filamentli |
37534 |
multiform |
çeşitli biçimlerde görünen, çok biçimli |
37535 |
multifunction |
çok fonksiyonlu, çok işlevli |
37536 |
multilateral |
çok yanlı |
37537 |
multilateralism |
çok yanlılık |
37538 |
multilayer |
çok tabakalı |
37539 |
multilevel |
çok düzeyli, çok seviyeli |
37540 |
multilingual |
bir çok dili kapsayan, çok dilli, bir çok dil konuşabilen |
37541 |
multilingualism |
çokdillilik |
37542 |
multimeter |
multimetre |
37543 |
multimillionaire |
mültimilyoner |
37544 |
multinational bank |
çokuluslu banka |
37545 |
multinational corporation |
çokuluslu şirket |
37546 |
multinational |
çokuluslu |
37547 |
multinomial |
çok terimli, katlıterim, maltinomiyal |
37548 |
multiphase |
çok aşamalı, çok fazlı, çokevreli |
37549 |
multiplane |
çok düzlemli, çok kanatlı uçak |
37550 |
multiple access |
çoklu erişim |
37551 |
multiple address |
çok adres |
37552 |
multiple circuit |
çok katlı devre |
37553 |
multiple production |
seri üretim |
37554 |
multiple root |
çokkatlı kök |
37555 |
multiple sclerosis |
çoklu sertleşim, multipl skleroz |
37556 |
multiple shop |
şube, mağaza zincirinden biri |
37557 |
multiple tool lathe |
çok takımlı torna |
37558 |
multiple valued |
çokdeğerli |
37559 |
multiple |
çok, birçok, çeşitli, kat |
37560 |
multiple-choice |
çoktan seçmeli |
37561 |
multiple-purpose |
çok maksatlı |
37562 |
multiplet |
multiplet, çoklu |
37563 |
multiplex |
katmerli, çok katlı şey, kat kat |
37564 |
multipliable |
çoğaltılabilir |
37565 |
multiplicand |
(matematik) çarpılan |
37566 |
multiplicate |
çoklu |
37567 |
multiplication table |
çarpım kestesi, çarpma çizelgesi |
37568 |
multiplication |
çarpım, çarpma, vurma, artış, çoğalma |
37569 |
multiplicative |
çarpımsal, çarpmayla ilgili |
37570 |
multiplicity |
çokluk, çeşitlilik |
37571 |
multiplier |
(matematik) çarpan |
37572 |
multiply |
(by ile) çarpmak, çoğalmak, artmak, çoğaltmak, artırmak, üremek |
37573 |
multipoint |
çok çekitli |
37574 |
multipolar |
çok kutuplu, çokucaylı |
37575 |
multiposition |
çok konumlu |
37576 |
multiprocessing |
çoklu işlem |
37577 |
multiprocessor |
çoklu işlemci |
37578 |
multiprogramming |
çoklu bağdarlamalama |
37579 |
multiracial |
çok ırklı |
37580 |
multistage |
çok aşamalı, çok kademeli |
37581 |
multistation |
çok istasyonlu |
37582 |
multistorey |
(bina) çok katlı |
37583 |
multitasking |
çokgörevli |
37584 |
multitude |
çok sayı, çokluk, kalabalık |
37585 |
multitudinous |
çok, pek çok |
37586 |
multivalent |
çokdeğerlikli, polivalan |
37587 |
multivariate |
çokdeğişkenli |
37588 |
mum |
(İİ) anne |
37589 |
Mum's the word |
Aman kimse duymasın |
37590 |
mumble |
mırıldanmak, ağzında gevelemek |
37591 |
mumbojumbo |
anlamsız ve karışık söz, put |
37592 |
mummer |
maskeli aktör |
37593 |
mummery |
soytarılık, maskaralık, anlamsız tören |
37594 |
mummification |
mumya yapma, mumyalaşma |
37595 |
mummify |
mumyalamak |
37596 |
mummy |
mumya, (İİ) anne |
37597 |
mump |
surat asmak |
37598 |
mumps |
kabakulak |
37599 |
munch |
hatır hutur yemek |
37600 |
mundane |
günlük, olağan, sıradan, sıkıcı |
37601 |
mungo |
mungo, paçavra yünü, rejenere yün |
37602 |
municipal administration |
yerel yönetim |
37603 |
municipal board |
belediye encümeni |
37604 |
municipal corporation |
yerel yönetim |
37605 |
municipal council |
belediye kurulu |
37606 |
municipal elections |
belediye saylavları |
37607 |
municipal police |
belediye zabıtası |
37608 |
municipal |
belediye/kent ile ilgili |
37609 |
municipality |
belediye |
37610 |
munificence |
cömertlik, eliaçıklık |
37611 |
munificent |
cömert, eliaçık |
37612 |
muniment |
senet, vesika |
37613 |
munitions |
ask.mühimmat, cephane |
37614 |
mural |
duvara yapılmış resim, duvar resmi, fresk |
37615 |
murder in the first degree |
taammüden adam öldürme |
37616 |
murder |
adam öldürme, cinayet, çok zor iş, ölüm, katletmek, öldürmek, içine etmek, katletmek |
37617 |
murderer |
katil |
37618 |
murderess |
kadın katil |
37619 |
murderous |
cinaî, öldürücü |
37620 |
murex |
dikenli salyangoz |
37621 |
muriatic acid |
tuzruhu |
37622 |
murky |
karanlık, nahoş, utanç verici, karanlık |
37623 |
murmur |
mırıldanma, mırıltı, söylenme, mızmızlanma, mırıldanmak, homurdanmak, söylenmek |
37624 |
murmurous |
uğultulu, homurtulu |
37625 |
murphy |
patates, çisil |
37626 |
muscle fatigue |
kas yorgunluğu |
37627 |
muscle spasm |
kas spazmı |
37628 |
muscle tone |
kas tonusu |
37629 |
muscle |
kas, adale, güç, kuvvet |
37630 |
muscle-bound |
kasları çok gelişmiş |
37631 |
muscovite |
muskovit, mika |
37632 |
muscular atrophy |
kas atrofisi |
37633 |
muscular coordination |
kas kooridanasyonu |
37634 |
muscular force |
kas kuvveti |
37635 |
muscular system |
kas jüyesi |
37636 |
muscular tissue |
kas dokusu |
37637 |
muscular |
kaslarla ilgili, kaslı, adaleli, güçlü |
37638 |
muscularity |
kasların gelişmiş olması |
37639 |
musculature |
adale yapısı |
37640 |
muse |
(over/up/upon ile) derin derin düşünmek, derin düşüncelere dalmak |
37641 |
museum |
müze |
37642 |
mush |
ezme |
37643 |
mushroom bulb |
göbelek şeklinde ampul |
37644 |
mushroom cloud |
göbelek şeklinde nükleer bulut |
37645 |
mushroom house |
gecekondu |
37646 |
mushroom town |
mantar kent |
37647 |
mushroom |
mantar, göbelek, göbelek gibi bitmek, hızla çoğalmak |
37648 |
mushy |
lapa gibi, yumuşak, aşırı duygusal |
37649 |
music box |
müzik kutusu |
37650 |
music hall |
müzikhol |
37651 |
music set |
müzik seti |
37652 |
music stand |
nota sehpası |
37653 |
music stool |
piyano iskemlesi |
37654 |
music |
müzik, nota, makam |
37655 |
musical |
müzikal, müzikle ilgili, müzikli, müzik sever, müziğe yetenekli, tatlı, hoş, uyumlu, müzikal |
37656 |
musicale |
özel resital |
37657 |
musicalness |
müzik yeteneği |
37658 |
musician |
müzisyen |
37659 |
musicology |
müzikbilim |
37660 |
musk deer |
misk geyiği |
37661 |
musk ox |
misk sığırı |
37662 |
musk plant |
misk otu |
37663 |
musk rat |
misk sıçanı |
37664 |
musk rose |
misk gülü |
37665 |
musk |
misk |
37666 |
muskeg |
yosunlu bataklık |
37667 |
musket |
eski tip tüfek |
37668 |
musketeer |
silahşör |
37669 |
muskmelon |
şamama, miskkavunu |
37670 |
muskrat |
misksıçanı |
37671 |
musky |
misk kokulu |
37672 |
Muslim |
Müslüman |
37673 |
muslin |
muslin |
37674 |
muss |
karışıklık, düzensizlik, kargaşa, buruşturmak, karıştırmak |
37675 |
mussel |
midye |
37676 |
must |
(zorunluluk/gereklilik belirtir) -meli, -malı, (tahmin belirtir) -meli, -malı, gerekli şey, yapılması gereken şey |
37677 |
mustache |
Aİ.bıyık |
37678 |
mustang |
mustang, küçük ve vahşi bir tür Amerikan atı |
37679 |
mustard gas |
iperit, hardal gazı |
37680 |
mustard plaster |
hardal yakısı |
37681 |
mustard seed |
hardal tohumu |
37682 |
mustard |
hardal |
37683 |
muster roll |
ordu defteri |
37684 |
muster |
toplanmak, bir araya gelmek, toplamak |
37685 |
mustiness |
küflülük, eskilik, köhnelik |
37686 |
musty |
küf kokulu, küflü |
37687 |
mutability |
değişebilirlik, kararsızlık |
37688 |
mutable |
değişebilir, kararsız |
37689 |
mutagen |
mutasyona yol açan madde |
37690 |
mutant |
mutasyona uğramış, mutasyona uğramış gen |
37691 |
mutate |
değişmek, dönüşmek |
37692 |
mutation |
değişme, dönüşme, değişinim, mutasyon |
37693 |
mute shot |
sessiz çekim |
37694 |
mute |
sessiz, (harf) okunmayan, dilsiz, sesini kısmak, azaltmak |
37695 |
muted |
(ses/renk) yumuşatılmış |
37696 |
mutilate |
kötürüm etmek, sakatlamak, bozmak, içine etmek |
37697 |
mutilation |
sakatlama, kötürüm etme, bozma, değiştirme |
37698 |
mutineer |
isyancı, asi, kıyamcı |
37699 |
mutinous |
asi, isyankâr |
37700 |
mutiny |
isyan, ayaklanma |
37701 |
mutt |
mankafa kimse, ahmak |
37702 |
mutter |
mırıldanmak, söylenmek, homurdanmak |
37703 |
mutton chop |
koyun pirzolası |
37704 |
mutton |
koyun eti |
37705 |
muttonhead |
ahmak kimse |
37706 |
mutual aid |
karşılıklı yardım |
37707 |
mutual building association |
yapı kooperatifi |
37708 |
mutual friend |
müşterek dost |
37709 |
mutual funds |
menkul kıymetler, yatırım fonları |
37710 |
mutual inductance |
karşılıklı endüktans |
37711 |
mutual trust |
karşılıklı güven |
37712 |
mutual |
ortak, karşılıklı |
37713 |
mutuality |
karşılıklı olma |
37714 |
mutually |
karşılıklı |
37715 |
muzzle velocity |
ilk hız |
37716 |
muzzle |
döngül burnu, burunsalık, top/tüfek ağzı, burunsalık takmak, susturmak, çanına ot tıkamak |
37717 |
muzzle-loader |
ağızdan dolma top/tüfek |
37718 |
muzzy |
sersem, sarhoş, kasvetli |
37719 |
my eye |
yok canım!, hadi ordan!, inanamıyorum! |
37720 |
my God |
Aman allahım |
37721 |
My goodness |
Tanrım!, Allahım! Yarabbim! |
37722 |
my humble self |
bendeniz, naçizane kendim |
37723 |
My Lord |
Efendim |
37724 |
my |
benim, aman! |
37725 |
myalgia |
kas ağrısı |
37726 |
mycelium |
miselyum |
37727 |
mycology |
mikoloji, mantarbilim |
37728 |
mycose |
mantar |
37729 |
mycosis |
mantar hastalığı |
37730 |
myeline |
miyelin |
37731 |
myelitis |
omurilik iltihabı, omurilik yangısı, miyelit |
37732 |
myelon |
omurilik |
37733 |
mylonite |
milonit, ezik kayaç |
37734 |
myo- |
(önek) kas |
37735 |
myocarditis |
miyokart iltihabı |
37736 |
myocardium |
miyokart, kalp kası |
37737 |
myoglobin |
miyoglobin |
37738 |
myoma |
miyom |
37739 |
myope |
miyop kimse, uzağı iyi göremeyen kimse |
37740 |
myopia |
miyopluk, uzağı iyi görememe |
37741 |
myopic |
miyop |
37742 |
myosin |
miyosin |
37743 |
myriad |
çok, sayısız, çok sayı |
37744 |
myriapod |
çokayaklı, çokayaklı böcek |
37745 |
myrrh |
mürrüsafi, mür, merağacı |
37746 |
myrtle |
mersin ağacı |
37747 |
myself |
ben, kendim, kendimi, kendime, özüm, özümü, özüme |
37748 |
mysterious |
esrarengiz, gizemli |
37749 |
mystery play |
dinsel tiyatro oyunu |
37750 |
mystery |
sır, giz, anlaşılmaz şey, gizem, esrar |
37751 |
mystic |
gizemli, mistik, gizemcilikle ilgili, gizemci |
37752 |
mystical |
gizemcilikle ilgili, gizemli |
37753 |
mysticism |
tasavvuf, gizemcilik |
37754 |
mystify |
meraklandırmak, şaşırtmak |
37755 |
mystique |
hüner, marifet, mistik |
37756 |
myth |
söylence, mit, efsane, uydurma şey, masal |
37757 |
mythical |
efsanevi, söylencesel, uydurma |
37758 |
mythological |
mitolojik |
37759 |
mythology |
mitoloji, söylenbilim |
37760 |
Mytilene |
Midilli adası |
37761 |
nab |
enselemek, yakalamak |
37762 |
nacelle |
beşik, sepet, kaporta |
37763 |
nacre |
sedef |
37764 |
nacreous |
sedefli |
37765 |
nadir |
nadir, semtikadem, ayakucu |
37766 |
nag |
hasta yaşlı at, at, beygir, (at ile) başının etini yemek, dırdır etmek, rahat vermemek |
37767 |
naiad |
denizkızı |
37768 |
nail brush |
tırnak fırçası |
37769 |
nail clipper |
tırnak makası |
37770 |
nail clippers |
tırnak makası |
37771 |
nail down to |
söyletmek |
37772 |
nail down |
çivilemek |
37773 |
nail file |
tırnak törpüsü |
37774 |
nail polish |
oje, tırnak cilası |
37775 |
nail puller |
çivi sökeceği, kerpeten |
37776 |
nail scissors |
tırnak makası |
37777 |
nail up |
çivilerle kapatmak, çivileyerek asmak |
37778 |
nail |
tırnak, çivi, (to/on ile) çivilemek, mıhlamak, çakmak |
37779 |
nainsook |
nansuk |
37780 |
naive |
saf, bön, toy |
37781 |
naivete |
saflık |
37782 |
naked eye |
çıplak göz |
37783 |
naked writer |
alivre opsiyon satıcısı |
37784 |
naked |
çıplak |
37785 |
namable |
isimlendirilebilir |
37786 |
nambypamby |
yapmacıklı, duyarlı, karakteri güçsüz |
37787 |
name day |
hesap günü |
37788 |
name plate |
tabela |
37789 |
name |
ad, isim, ün, şöhret, nam, ünlü kişi, ad vermek, adını vermek, ad koymak, adlandırmak, adını söylemek, seçmek, atamak |
37790 |
named |
adında |
37791 |
namedrop |
ünlü kişileri tanıdığını belirterek hava atmak |
37792 |
nameless |
adsız, bilinmeyen, meçhul, anlatılamaz, tarifi olanaksız |
37793 |
namely |
yani |
37794 |
nameplate |
tabela |
37795 |
namesake |
adaş |
37796 |
naming |
adlandırma |
37797 |
nankeen |
nankin, pamuk bezi |
37798 |
nanny goat |
dişi keçi |
37799 |
nanny |
dadı |
37800 |
nano- |
(önek) nano, çok küçük |
37801 |
nanometer |
nanometre |
37802 |
nanosecond |
bilyonsaniye |
37803 |
nap |
kestirmek, şekerleme yapmak, kısa uyku, kestirme, şekerleme |
37804 |
napalm |
bomba yapımında kullanılan yanıcı madde, napalm |
37805 |
nape |
ense |
37806 |
napery |
sofra örtüleri ve peçeteleri |
37807 |
naphtha |
nafta, neftyağı |
37808 |
naphthalene |
naftalin |
37809 |
naphthalenic acid |
naftalin asidi |
37810 |
naphthalenic |
naftalinle ilgili |
37811 |
naphthalic acid |
naftalik asit |
37812 |
naphthalic |
naftalik, nafta |
37813 |
naphthaline |
naftalin |
37814 |
naphthene |
naften |
37815 |
naphthol dye |
naftol boyası |
37816 |
naphthol |
naftol |
37817 |
napkin |
peçete, bebek bezi |
37818 |
Naples |
Napoli şehri |
37819 |
napless finish |
tüysüz apre |
37820 |
napless |
tüysüz |
37821 |
nappe |
nap, örtü |
37822 |
napped |
tüylü, tüylendirilmiş |
37823 |
napping machine |
tüylendirme kılgası |
37824 |
napping |
tüylendirme, şardonlama |
37825 |
nappy |
bebek bezi |
37826 |
narcissism |
narsisizm, özseverlik |
37827 |
narcissist |
narsist |
37828 |
narcissus |
nergis |
37829 |
narcosis |
narkoz, uyuşukluk |
37830 |
narcotic |
uyuşturucu, uyuşturucu ile ilgili, narkotik |
37831 |
narcotism |
uyuşturucu madde kullanma alışkanlığı |
37832 |
narcotize |
ilaçla uyuşturmak |
37833 |
nard |
hintsümbülü |
37834 |
nares |
burun delikleri |
37835 |
narghile |
nargile |
37836 |
nark |
jurnalcı, muhbir, ihbar etmek |
37837 |
narrate |
anlatmak, aktarmak |
37838 |
narration |
anlatma, anlatım, öyküleme, anlatı |
37839 |
narrative |
öykü, anlatı, öyküsel, öykü biçiminde, öykülü |
37840 |
narrator |
anlatıcı |
37841 |
narrow band |
dar bant |
37842 |
narrow film |
amatör yankası, dar yanka |
37843 |
narrow gauge |
dar hat, ray aralığı |
37844 |
narrow vowel |
dar ünlü |
37845 |
narrow |
dar, sınırlı, az, anca yeten, kıt kanaat, daralmak, daraltmak |
37846 |
narrow-gauge film |
amatör yankası |
37847 |
narrow-minded |
dar görüşlü, bağnaz, eski kafalı |
37848 |
narrowly |
zar zor, anca, darı darına |
37849 |
narrowness |
darlık, sınırlama, kısıntı |
37850 |
narthex |
narteks, dış dehliz, son cemaat yeri |
37851 |
nary |
hiçbir |
37852 |
nasal cavity |
burun boşluğu |
37853 |
nasal passage |
geniz |
37854 |
nasal septum |
burun direği |
37855 |
nasal |
burunla ilgili, genzel, genizsel |
37856 |
nasalization |
genizsilleşme |
37857 |
nasalize |
genizden çıkarmak |
37858 |
nascent |
doğan, gelişmeye başlayan |
37859 |
nasofrontal |
burun ve alın bölgesine ait |
37860 |
nasopharynx |
üstyutak |
37861 |
nastiness |
kirlilik, berbatlık, hainlik, yaramazlık |
37862 |
nasturtium |
latin çiçeği |
37863 |
nasty sea |
dalgalı deniz |
37864 |
nasty |
pis, kirli, çirkin, kötü, berbat, pis, iğrenç, açık saçık, edepsiz, terbiyesiz, ahlaksız, ağır, ciddi, tehlikeli |
37865 |
natal |
doğumdan olan, doğuşa ait |
37866 |
natality |
doğum oranı |
37867 |
natant |
suda yüzen |
37868 |
natation |
yüzme |
37869 |
natatorium |
üstü kapalı yüzme havuzu |
37870 |
nates |
kalça, kıç, kaba et bölgesi |
37871 |
nation |
millet, ulus |
37872 |
national anthem |
milli marş |
37873 |
national assembly |
millet meclisi |
37874 |
national bank |
ulusal banka, milli banka |
37875 |
national border |
ulusal sınır |
37876 |
national conscience |
milli şuur |
37877 |
national currency |
ulusluk pul |
37878 |
national debt |
devlet borcu |
37879 |
national defence |
milli savunma |
37880 |
national economy |
milli ekonomi |
37881 |
national holiday |
milli tatil |
37882 |
national income |
milli gelir |
37883 |
national language |
ulusal dil, milli dil |
37884 |
national lottery |
milli piyango |
37885 |
national monopoly |
devlet tekeli |
37886 |
national monument |
ulusal anıt |
37887 |
national park |
ulusal park, milli park |
37888 |
national product |
milli hasıla |
37889 |
national security |
milli güvenlik |
37890 |
national service |
askerlik hizmeti |
37891 |
national socialism |
nasyonal sosyalizm |
37892 |
national sovereignty |
ulusal egemenlik |
37893 |
national |
ulusal, yurttaş, uyruk |
37894 |
nationalism |
milliyetçilik, ulusçuluk |
37895 |
nationalist |
milliyetçi, ulusçu |
37896 |
nationalistic |
aşırı milliyetçi |
37897 |
nationality |
milliyet, ulusallık, ulus, uyrukluk |
37898 |
nationalization |
ulusallaştırma, millileştirme, devletleştirme |
37899 |
nationalize |
devletleştirmek, kamulaştırmak |
37900 |
nationwide |
yurtçapında, tüm yurtta gerçekleşen |
37901 |
native ability |
Allah vergisi yetenek |
37902 |
native country |
anayurt, anavatan |
37903 |
native land |
anavatan |
37904 |
native language |
anadili |
37905 |
native plant |
yerli ösümlük, bir ülkede yetişen ösümlük |
37906 |
native speaker |
ana dilini konuşan kişi |
37907 |
native |
yerli, doğuştan, (to ile) -e özgü, -de yetişen |
37908 |
Nativity |
İsa'nın doğumu |
37909 |
natrolite |
natrolit |
37910 |
natter |
laklak etmek, gevezelik etmek |
37911 |
natty |
şık, zarif, iyi giyimli |
37912 |
natural ageing |
doğal yaşlanma |
37913 |
natural child |
piç |
37914 |
natural colour |
doğal renk |
37915 |
natural death |
tabii ölüm |
37916 |
natural disaster |
doğal felaket |
37917 |
natural disasters |
tabii afetler |
37918 |
natural frequency |
doğal frekans |
37919 |
natural gas |
doğal gaz, yergazı |
37920 |
natural harbour |
doğal liman, tabii liman |
37921 |
natural history |
tabiat bilgisi, doğa bilgisi |
37922 |
natural immunity |
doğal bağışıklık |
37923 |
natural language |
doğal dil, tabii dil |
37924 |
natural law |
doğa kanunu |
37925 |
natural light |
doğal ışık |
37926 |
natural number |
doğal sayı |
37927 |
natural period |
doğal periyot, doğal dönem |
37928 |
natural person |
gerçek kişi, hakiki şahıs |
37929 |
natural philosopher |
doğa araştırmacısı |
37930 |
natural philosophy |
fen, tabiat bilgisi |
37931 |
natural resources |
doğal kaynaklar |
37932 |
natural rights |
tabii haklar |
37933 |
natural science |
doğa bilimleri |
37934 |
natural sciences |
doğal bilimler |
37935 |
natural selection |
doğal ayıklanma |
37936 |
natural silk |
doğal ipek |
37937 |
natural sources |
doğal kaynaklar |
37938 |
natural state |
doğal hal |
37939 |
natural wave |
doğal dalga |
37940 |
natural wavelength |
doğal dalga boyu |
37941 |
natural |
doğaya özgü, doğal, olağan, normal, doğal, doğuştan, doğuştan yetenekli kişi, başarılı kişi, (bir işe) çok uygun kişi/şey |
37942 |
naturalism |
doğalcılık, doğacılık |
37943 |
naturalist |
doğa bilimleri uzmanı, natüralist, doğalcı |
37944 |
naturalization |
yurttaşlığa kabul |
37945 |
naturalize |
yurttaşlığa kabul etmek, benimsemek, kabul etmek |
37946 |
naturally |
doğal olarak, doğallıkla |
37947 |
naturalness |
doğallık |
37948 |
nature protection |
doğayı koruma |
37949 |
nature worship |
doğaya tapma, doğacılık |
37950 |
nature |
tabiat, doğa, yaradılış, doğa, mizaç, özellik, tür, çeşit, tip |
37951 |
naturism |
çıplak yaşama öğretisi, çıplak yaşama, doğacılık |
37952 |
naught |
hiç, hiçbir şey, sıfır |
37953 |
naughtiness |
yaramazlık, haylazlık |
37954 |
naughty |
yaramaz, haylaz, şıltak, edepsiz, ahlaksız |
37955 |
nauplius |
nauplius |
37956 |
nausea |
mide bulantısı |
37957 |
nauseate |
mide bulandırmak |
37958 |
nauseous |
mide bulandırıcı, tiksindirici, iğrenç |
37959 |
nautical almanac |
seyir kitabı |
37960 |
nautical chart |
deniz haritası |
37961 |
nautical mile |
deniz mili |
37962 |
nautical twilight |
deniz tanı |
37963 |
nautical |
gemi/gemici/gemicilik/deniz/ denizcilikle ilgili |
37964 |
naval academy |
deniz harp mektebi |
37965 |
naval architecture |
gemi kıvcılığı |
37966 |
naval armament |
deniz kuvvetleri |
37967 |
naval base |
deniz üssü |
37968 |
naval brass |
gemici pirinci |
37969 |
naval forces |
deniz kuvvetleri |
37970 |
naval officer |
deniz subayı |
37971 |
naval power |
deniz gücü |
37972 |
naval reserves |
deniz yedek kuvvetleri |
37973 |
naval |
bahriyeye/donanmaya ait |
37974 |
nave |
tekerlek başlığı, tekerlek poyrası, nef |
37975 |
navel orange |
çekirdeksiz portakal |
37976 |
navel string |
göbek kordonu |
37977 |
navel |
göbek |
37978 |
navicular |
kayık şeklinde |
37979 |
navigability |
gemi seferine elverişlilik |
37980 |
navigable |
gemilerin yüzebileceği kadar derin |
37981 |
navigate |
(gemi/uçak/vb.) yönlendirmek, yönünü belirtmek/söylemek |
37982 |
navigation light |
seyir feneri |
37983 |
navigation |
deniz ya da uçak yolculuğu, sefer, denizcilik, gemicilik, dümencilik |
37984 |
navigational aid |
seyir yardımcısı |
37985 |
navigator |
(gemi/uçak/vb.) rotacı, dümenci |
37986 |
navvy |
ağır işçi, mekanik ekskavatör |
37987 |
navy blue |
lacivert, koyu mavi |
37988 |
navy yard |
tersane |
37989 |
navy |
deniz kuvvetleri, bahriye, deniz filosu, donanma |
37990 |
nay |
yok, hayır, hatta, üstelik, olumsuz oy, olumsuz oy veren kimse |
37991 |
Nazi |
Nazi |
37992 |
ne'er do-well |
adam olmaz, serseri |
37993 |
ne'er |
hiç, asla |
37994 |
ne'er-do-well |
işe yaramaz kimse |
37995 |
neap tide |
küçük gelgit |
37996 |
neap |
on beş günde bir oluşan |
37997 |
near at hand |
yakında |
37998 |
Near East |
Yakındoğu |
37999 |
near future |
yakın gelecek |
38000 |
near money |
pul benzeri |
38001 |
near the knuckle |
açık saçık, yakası açılmadık |
38002 |
near |
yakın, daha yakındaki, yakın, yakında, yanında, yakınında, yaklaşmak |
38003 |
nearby |
4yakın, yakında |
38004 |
nearly |
hemen hemen, neredeyse |
38005 |
nearness |
yakınlık |
38006 |
nearsighted |
miyop |
38007 |
neat |
temiz, derlitoplu, düzenli, tertipli, düzensever, zeki, etkileyici, (içki) katıksız, sek, (Aİ) çok iyi, süper |
38008 |
neat's leather |
öküz derisi |
38009 |
neat's-foot oil |
sığır ayağı yağı |
38010 |
neatness |
düzenlilik, biçimlilik, açıklık, yalınlık |
38011 |
nebula |
bulutsu, nebula |
38012 |
nebulous |
belirsiz, açık ve net olmayan, kapalı |
38013 |
necessarily |
mutlaka, ille de |
38014 |
necessary |
gerekli, zorunlu, kaçınılmaz, vazgeçilmez |
38015 |
necessitate |
gerektirmek, zorunlu kılmak |
38016 |
necessitative |
gereklik kipiyle ilgili, gereklik kipi |
38017 |
necessity |
zorluk, ihtiyaç, gereksinim, yoksulluk |
38018 |
neck and neck |
at başı beraber, kafa kafaya, başa baş |
38019 |
neck or nothing |
ya herrü, ya merrü |
38020 |
neck |
boyun, giysi boynu, yaka, dil, kıstak |
38021 |
neckerchief |
boyun atkısı, leçek |
38022 |
necklace microphone |
boyun mikrofonu |
38023 |
necklace |
kolye, gerdanlık |
38024 |
necktie |
kravat |
38025 |
neckwear |
kravat, boyunbağı |
38026 |
necrology |
ölen kişi hakkında yazılan yazı |
38027 |
necrophagous |
leşçil, leşle beslenen |
38028 |
necropolis |
mezarlık |
38029 |
necrosis |
kangren, doku çürümesi, nekroz |
38030 |
nectar |
tanrıların içkisi, nektar, tatlı ve güzel içecek, nektar, balözü |
38031 |
nectarine |
tüysüz şeftali |
38032 |
nee |
kızlık soyadıyla |
38033 |
need |
lüzum, gerek, ihtiyaç, gereksinim, yoksulluk, -e ihtiyacı olmak, gereksinim duymak, gereksinmek, -mesi gerekmek, -meli, -mali |
38034 |
needful |
gerekli, elzem |
38035 |
neediness |
fakirlik, yoksulluk |
38036 |
needle bearing |
iğneli yatak, iğneli rulman |
38037 |
needle eye |
iğne gözü, yurdu |
38038 |
needle jet |
iğneli jikle |
38039 |
needle nose pliers |
kargaburun |
38040 |
needle valve |
iğneli supap |
38041 |
needle |
dikiş iğnesi, iğne, şiş, tığ, ibre, pikap iğnesi, şırınga iğnesi |
38042 |
needlefish |
zargana |
38043 |
needlepoint |
oya işi, iğne dantelası |
38044 |
needless to say |
tabii ki, söylemeye gerek yok |
38045 |
needless |
gereksiz, lüzumsuz |
38046 |
needlework |
iğne işi, işleme |
38047 |
needs |
ister istemez |
38048 |
needy |
yoksul, fakir, kembağal |
38049 |
nefarious |
kötü, çirkin, alçak, fena |
38050 |
negate |
etkisiz duruma getirmek, yadsımak, reddetmek, inkâr etmek |
38051 |
negation |
olumsuzluk, eksiklik, yokluk, inkâr, ret |
38052 |
negative catalysis |
negatif kataliz |
38053 |
negative charge |
negatif yük, eksi yük |
38054 |
negative electricity |
negatif çıngı |
38055 |
negative electron |
negatif çınca |
38056 |
negative feedback |
negatif geribesleme, eksi geribesleme |
38057 |
negative osmosis |
negatif geçişme |
38058 |
negative pole |
negatif kutup |
38059 |
negative resistance |
negatif direnç, eksi direnç |
38060 |
negative sentence |
olumsuz tümce |
38061 |
negative sign |
negatif işareti, eksi imi |
38062 |
negative terminal |
negatif terminal |
38063 |
negative |
negatif, olumsuz, olumsuz yanıt, (yanka) negatif |
38064 |
negativism |
şüphecilik |
38065 |
negator |
tersini alıcı |
38066 |
negatory |
olumsuz, aksi |
38067 |
negatron |
negatron |
38068 |
neglect |
boşlamak, savsaklamak, ihmal etmek, yapmamak, yapmayı unutmak, boşlama, savsaklama, ihmal |
38069 |
neglectful |
ihmalci, kayıtsız |
38070 |
negligee |
sabahlık elbise, ev kıyafeti |
38071 |
negligence |
savsaklama, boşlama, özensizlik, dikkatsizlik, ihmal, kayıtsızlık |
38072 |
negligent |
ihmalci, kayıtsız, dikkatsiz |
38073 |
negligible |
önemsiz, sözünü etmeye değmez, kayda değmez |
38074 |
negotiability |
ciro edilebilirlik, devredilebilirlik |
38075 |
negotiable |
ciro edilebilir, devredilebilir, satılabilir, (yol/vb.) geçilebilir |
38076 |
negotiate |
görüşmek, akdetmek, rahatça geçmek |
38077 |
negotiating bank |
aracı banka, iştira bankası |
38078 |
negotiation |
görüşme, ciro etme, devretme |
38079 |
negotiator |
delege, murahhas, arabulucu |
38080 |
Negress |
zenci kadın |
38081 |
Negro |
zenci |
38082 |
negroid |
zenciye benzer |
38083 |
neigh |
kişnemek, kişneme |
38084 |
neighbor |
bkz.neighbour |
38085 |
neighbour |
komşu |
38086 |
neighbourhood |
komşular, konu komşu, komşuluk, çevre, yöre, semt |
38087 |
neighbouring |
(yer) yakındaki, komşu |
38088 |
neighbourly |
dostça |
38089 |
neither fish nor fowl |
ne idüğü belirsiz |
38090 |
neither nor |
ne ne, ne ne de |
38091 |
neither |
(ikisinden) hiçbiri, hiçbir, hiçbiri, de değil, ne de ... |
38092 |
nekton |
nekton |
38093 |
nematic crystal |
nematik kristal |
38094 |
nematic |
nematik |
38095 |
nematode disease |
nematodoz |
38096 |
nematode |
mematot, iplikkurdu |
38097 |
nemesis |
gözü korkutan düşman |
38098 |
neodymium |
neodim |
38099 |
neogrammarian |
yeni gramerci |
38100 |
neolith |
neolitik çağa ait alet |
38101 |
neolithic period |
cilalı taş devri |
38102 |
neolithic |
cilalı taş devrine ait |
38103 |
neologism |
yeni sözcük/deyim/ifade, bir sözcüğün yeni anlamı, yeni sözcük/anlamların kullanımı |
38104 |
neologisms |
yeni sözcükler |
38105 |
neon bulb |
neon ampulü |
38106 |
neon glow lamp |
neon lambası |
38107 |
neon lamp |
neon lambası |
38108 |
neon light |
neon ışığı |
38109 |
neon sign |
neon reklamı |
38110 |
neon tube |
neon tüpü |
38111 |
neon |
neon |
38112 |
neoplasm |
neoplazma, tümör |
38113 |
neoprene |
neopren |
38114 |
neper |
neper |
38115 |
nephelometer |
nefelometre |
38116 |
nephelometry |
nefelometri, bulanıklıkölçüm |
38117 |
nephew |
erkek yeğen |
38118 |
nephology |
nefoloji |
38119 |
nephometer |
nefometre |
38120 |
nephoscope |
nefeskop |
38121 |
nephralgie |
böbrek ağrısı |
38122 |
nephrectomy |
böbrek ameliyatı, böbrek taşı ameliyatı |
38123 |
nephrite |
nefrit |
38124 |
nephritic |
böbrekle ilgili |
38125 |
nephritis |
nefrit, böbrek iltihabı |
38126 |
nephron |
nefron |
38127 |
nepotic |
kohumbaz |
38128 |
nepotism |
yakınlarını kayırma, hısım akraba kayırıcılığı, kohumbazlık, dayıcılık |
38129 |
nepotist |
kohumbaz |
38130 |
neppy |
nopeli |
38131 |
Neptune |
Neptün |
38132 |
neptunium |
neptünyum |
38133 |
nerd |
ebleh, sarsak, ahmak, kanmaz, kemakıl, sefih |
38134 |
Nereid |
su perisi |
38135 |
neritic |
neritik, sığdeniz |
38136 |
nervation |
sinir biçimi, damar şekli |
38137 |
nerve cell |
sinir hücresi |
38138 |
nerve centre |
sinir merkezi |
38139 |
nerve chord |
sinir kordonu |
38140 |
nerve endings |
sinir uçları |
38141 |
nerve fibre |
sinir lifi |
38142 |
nerve sensation |
sinir duyarlılığı |
38143 |
nerve tire |
sinir yorulması, sinir hastalığı |
38144 |
nerve tissue |
sinirdoku |
38145 |
nerve |
sinir, arsızlık, yüzsüzlük, küstahlık, cüret, sinirlere hakim olma, cesaret vermek |
38146 |
nerved |
sinirli |
38147 |
nerveless |
zayıf, güçsüz, cansız, dermansız, etkisiz |
38148 |
nervous breakdown |
sinirsel çöküntü, ağır sinir bozukluğu |
38149 |
nervous system |
sinir jüyesi |
38150 |
nervous tissue |
sinir dokusu |
38151 |
nervous |
sinirlere ilişkin, sinirsel, heyecanlı, ürkek, sinirleri gergin |
38152 |
nervousness |
sinirlilik, çekingenlik, ürkeklik |
38153 |
nervure |
yaprak damarı, böcek kanadının siniri |
38154 |
nervy |
asabi, sinirli, çekingen, ürkek |
38155 |
nescience |
bilgisizlik, cahillik |
38156 |
nescient |
cahil, bilgisiz |
38157 |
ness |
çıkıntı, burun |
38158 |
nest egg |
fol, birikim, tasarruf |
38159 |
nest |
yuva, yuva yapmak |
38160 |
nesting |
gömme, yuvalama |
38161 |
nestle |
yerleşmek, daldalanmak, kurulmak, barındırmak, sığındırmak, yaslamak, dayamak |
38162 |
nestling |
kuş yavrusu, kuşcağız |
38163 |
net cash |
net ödeme |
38164 |
net curtain |
tül perde |
38165 |
net domestic output |
yurtiçi net hasıla |
38166 |
net income |
net gelir |
38167 |
net interest rate |
net faiz oranı |
38168 |
net interest |
net faiz |
38169 |
net national product |
net milli hasıla, safi milli hasıla |
38170 |
net output |
net hasıla |
38171 |
net price |
net fiyat |
38172 |
net proceeds |
net hasılat |
38173 |
net profit |
net kâr, safi kâr, safi kazanç |
38174 |
net receipts |
net hasılat |
38175 |
net sales |
net satışlar |
38176 |
net silk |
has ipek |
38177 |
net weight |
net ağırlık, safi sıklet |
38178 |
net yield |
net getiri, net verim |
38179 |
net |
ağ, file, tuzak, (ağ ile) yakalamak, net, katıksız, kesintisiz, kazanmak, kâr etmek |
38180 |
nether world |
cehennem |
38181 |
nether |
alt, aşağı, alttaki, aşağıdaki |
38182 |
Netherlands |
Hollanda |
38183 |
netting |
ağ örgüsü, cibinlik |
38184 |
nettle cloth |
amerikanbezi |
38185 |
nettle rash |
kurdeşen |
38186 |
nettle |
ısırgan, kızdırmak, öfkelendirmek, sabırsızlandırmak, kıl etmek |
38187 |
network |
ağ, şebeke |
38188 |
neural ectoderm |
nöron dışderisi |
38189 |
neural impulse |
sinirsel tepi, sinirsel itki |
38190 |
neural |
sinirsel |
38191 |
neuralgia |
nevralji, sinir ağrısı |
38192 |
neuralgic |
nevraljik |
38193 |
neuralgie |
sinir ağrısı, nevralji |
38194 |
neurasthenia |
nevrasteni |
38195 |
neuritis |
sinir iltihabı |
38196 |
neuro- |
(önek) sinir |
38197 |
neurologist |
nörolog, sinir hastalıkları uzmanı |
38198 |
neurology |
sinirbilim, nevroloji |
38199 |
neurosis |
nevroz, sinirce |
38200 |
neurotic |
nevrozlu, sinirceli |
38201 |
neuter |
eril/dişil olmayan, yansız, nötr, cinsiyetsiz, eşeysiz, ne eril ne dişil sözcük, nötr sözcük, iğdiş etmek |
38202 |
neutral atom |
nötr atom |
38203 |
neutral axis |
nötr eksen |
38204 |
neutral conductor |
nötr iletken |
38205 |
neutral equilibrium |
nötr denge |
38206 |
neutral matter |
nötr madde |
38207 |
neutral oxide |
nötr oksit |
38208 |
neutral point |
nötr çekit |
38209 |
neutral solution |
nötr çözelti, yansız çözelti |
38210 |
neutral state |
nötr durum |
38211 |
neutral |
yansız, tarafsız, yansız, nötr, (vites) boşta, vitesin boşta olması, tarafsız ülke/kimse |
38212 |
neutralism |
yansızlık |
38213 |
neutrality agreement |
tarafsızlık anlaşması |
38214 |
neutrality |
(savaş/vb.'de) tarafsız olma, yansızlık |
38215 |
neutralization |
yansızlaşma, nötrleşme |
38216 |
neutralize |
etkisiz hale getirmek, yansızlaştırmak |
38217 |
neutralizing agent |
nötrleştirici madde |
38218 |
neutralizing |
nötrleştirici |
38219 |
neutrally |
taraf tutmadan |
38220 |
neutrino |
nötrino |
38221 |
neutron bomb |
nötron bombası |
38222 |
neutron density |
nötron yoğunluğu |
38223 |
neutron number |
nötron sayısı |
38224 |
neutron |
nötron |
38225 |
nevada |
nevada |
38226 |
neve |
buzkar, neve |
38227 |
never darken sb's door |
birinin semtine bile uğramamak |
38228 |
never mind |
zararı yok!, boş ver!, aldırma, sağlık olsun |
38229 |
never miss a trick |
çöp atlamaz olmak |
38230 |
never |
asla, hiç, hiçbir zaman |
38231 |
never-ending |
hiç bitmez, ebedi |
38232 |
nevermore |
bir daha hiç |
38233 |
nevertheless |
bununla birlikte, yine de |
38234 |
new blood |
taze kan |
38235 |
new comers |
yeni gelenler |
38236 |
new model |
yeni model |
38237 |
new moon |
hilal, ayça |
38238 |
New Testament |
Yeni Ahit |
38239 |
new town |
yeni şehir, yeni kent |
38240 |
New World |
Yenidünya, Amerika |
38241 |
new year |
yeni yıl, yılbaşı |
38242 |
New Zealand |
Yeni Zeland |
38243 |
new |
yeni, taze, yaş, yeni, acemi, yeni olarak, yeni |
38244 |
newborn |
yeni doğmuş |
38245 |
newcomer |
yeni gelen |
38246 |
newel post |
tırabzan babası |
38247 |
newel |
merdiven sereni, merdiven babası |
38248 |
newfangled |
yeni, alışılmamış, uyduruk |
38249 |
newly published |
yeni basılmış |
38250 |
newly |
yakınlarda, yeni, yeni bir biçimde |
38251 |
newlywed |
yeni evli |
38252 |
news agency |
haber ajansı |
38253 |
news bulletin |
haber bülteni |
38254 |
news cast |
haber yayını, ajans haberleri |
38255 |
news conference |
basın toplantısı |
38256 |
news item |
haber |
38257 |
news service |
haber servisi |
38258 |
news |
haber, yenilik |
38259 |
newsagent |
yenün/dergi, /vb.satıcısı, yenüncü |
38260 |
newsboy |
yenün dağıtan çocuk/adam |
38261 |
newscast |
haber yayını |
38262 |
newscaster |
haber spikeri |
38263 |
newspaper advertisement |
yenün ilanı |
38264 |
newspaper vendor |
yenün bayii |
38265 |
newspaper |
gazete, yenün |
38266 |
newsprint |
yenün çöngesi |
38267 |
newsreel |
aktüalite/haber yankası |
38268 |
newsstand |
yenün bayii |
38269 |
newsworthy |
haber olabilecek değer ve önemde, haber olabilir, haber değeri olan |
38270 |
newsy |
haberlerle dolu |
38271 |
newt |
semender |
38272 |
newton |
newton |
38273 |
next door |
kapı komşu, bitişik |
38274 |
next of kin |
en yakın akraba |
38275 |
next to nothing |
hiç değerinde, hemen hemen hiç |
38276 |
next to |
bitişik, yanında, -e yakın, hemen hemen |
38277 |
next |
en yakın, en bitişik, bir sonraki, gelecek, önümüzdeki, sonra, bundan sonra |
38278 |
next-door |
bitişik, yandaki |
38279 |
nexus |
bağlantı çekidi, bağ |
38280 |
niacin |
niyasin, nikotinik asid |
38281 |
nib |
uç, kalem ucu |
38282 |
nibble at |
ilgi duymak, benimsemek |
38283 |
nibble |
(away/at/on ile) dişlemek, ufak parçalar koparmak, (at ile) ilgi duymak, ilgilenmek, benimsemek |
38284 |
niblick |
golf sopası |
38285 |
Nicaragua |
Nikaragua |
38286 |
niccolite |
nikolit |
38287 |
nice |
güzel, sevimli, tatlı, hoş, iyi, yakşı, ince, düşünceli, nazik, kibar, ince, duyarlı, nazik, kötü, nahoş, yanlış |
38288 |
nicely |
hoş bir biçimde, iyi bir biçimde |
38289 |
niceness |
incelik, titizlik, hoşluk |
38290 |
nicety |
hassas çekit, hassaslık, titizlik, dakiklik, ayrıntı, hoş, güzel şey |
38291 |
niche |
duvarda oyuk, uygun yer/iş/mevki |
38292 |
Nichrome |
nikrom |
38293 |
nick |
çentik, sıyrık, (İİ) kodes, çentmek, sıyırmak, (İİ) araklamak, yürütmek, sağlık yağdayı, form, kondisyon |
38294 |
nickel arsenide |
nikel arsenit |
38295 |
nickel bath |
nikel banyosu |
38296 |
nickel bloom |
nikel filizi |
38297 |
nickel carbonyl |
nikel karbonil |
38298 |
nickel silver |
nikel gümüşü |
38299 |
nickel steel |
nikel çeliği |
38300 |
nickel sulphate |
nikel sülfat |
38301 |
nickel sulphide |
nikel sülfür |
38302 |
nickel |
nikel, beş sent |
38303 |
nickel-plate |
nikel kaplamak |
38304 |
nickel-plating |
nikelaj, nikel kaplama |
38305 |
nickeling |
nikelaj, nikel kaplama |
38306 |
nicknack |
bkz.knick-knack |
38307 |
nickname |
takma ad, lakap, ad takmak, lakap takmak |
38308 |
Nicosia |
Lefkoşe |
38309 |
nicotine |
nikotin |
38310 |
nicotinism |
nikotinle zehirlenme |
38311 |
nictitate |
göz kırpmak |
38312 |
nidify |
yuva yapmak |
38313 |
nidus |
yuva |
38314 |
niece |
kız yeğen |
38315 |
niello |
kükürt alaşımı |
38316 |
nifty |
çok iyi, çekici, etkileyici, acayip, süper |
38317 |
niggard |
cimri, pinti kimse |
38318 |
niggardly |
cimri, pinti, azıcık, değerinin çok altında |
38319 |
nigger in the woodpile |
çapanoğlu, bityeniği |
38320 |
nigger |
zenci |
38321 |
niggle |
fazla titiz olmak |
38322 |
niggling |
aşırı titiz, kılı kırk yaran |
38323 |
nigh |
yakın, hemen hemen |
38324 |
night after night |
her gece |
38325 |
night and day |
hep, sürekli, gece gündüz, her zaman |
38326 |
night bird |
gece kuşu |
38327 |
night blindness |
gece körlüğü |
38328 |
night glow |
gece aydınlığı |
38329 |
night gown |
gecelik |
38330 |
night heron |
gece balıkçılı |
38331 |
night latch |
gece kilidi, Yale kilidi |
38332 |
night owl |
gece kuşu |
38333 |
night school |
akşam mektebi |
38334 |
night shift |
gece vardiyası |
38335 |
night soil |
insan gübresi |
38336 |
night walker |
uyurgezer |
38337 |
night watchman |
gece bekçisi |
38338 |
night |
gece, (özel bir olayın olduğu) gece, akşam |
38339 |
night-blooming cereus |
bir çeşit kaktüs |
38340 |
night-light |
gece kandili, gece lambası |
38341 |
nightcap |
yatak takkesi, yatmadan önce içilen içki |
38342 |
nightclub |
gece kulübü |
38343 |
nightdress |
gecelik |
38344 |
nightfall |
akşam vakti, akşam karanlığı |
38345 |
nightgown |
Aİ.gecelik |
38346 |
nighthawk |
keçisağan |
38347 |
nightie |
gecelik |
38348 |
nightingale |
bülbül |
38349 |
nightjar |
çobanaldatan |
38350 |
nightlong |
bütün gece süren |
38351 |
nightly |
her gece, her gece olan, geceleyin |
38352 |
nightmare |
kabus, karabasan |
38353 |
nightshade |
itüzümü |
38354 |
nightshirt |
gecelik entari |
38355 |
nightspot |
gece kulübü |
38356 |
nighttime |
gece vakti |
38357 |
nighty |
gecelik |
38358 |
nigritude |
siyahlık |
38359 |
nihilism |
yokçuluk, nihilizm |
38360 |
nihilist |
nihilit, hiççilik yanlısı |
38361 |
nil report |
olumsuz rapor |
38362 |
nil |
hiç, sıfır |
38363 |
Nile |
Nil nehri |
38364 |
nimble |
çevik, atik |
38365 |
nimble-fingered |
marifetli |
38366 |
nimbleness |
çeviklik, atiklik |
38367 |
nimbostratus |
nimbostratus, katman karabulut |
38368 |
nimbus |
yağmur bulutu, nimbus |
38369 |
Nimrod |
Nemrud, büyük avcı |
38370 |
nine |
dokuz |
38371 |
ninefold |
dokuz misli, dokuz defa |
38372 |
nineteen |
ondokuz |
38373 |
nineteenth |
ondokuzuncu |
38374 |
ninetieth |
doksanıncı |
38375 |
ninety |
doksan |
38376 |
ninhydrin |
ninhidrin |
38377 |
ninny |
salak |
38378 |
ninth |
dokuzuncu |
38379 |
niobite |
niyobit |
38380 |
niobium |
niyobyum |
38381 |
nip and tuck |
at başı beraber |
38382 |
nip in the bud |
engellemek, baltalamak |
38383 |
nip |
çimdiklemek, kıstırmak, ısırmak, (İİ.) fırlamak, acele etmek, soğuk, ayaz, çimdik, ısırma, (az miktarda) içki, yudum |
38384 |
nipper |
uşak, civan, küçük oğlan çocuk, kıskaç, kapan |
38385 |
nippers |
pense, kerpeten, kıskaç |
38386 |
nipping |
keskin, buz gibi, iğneleyici, ısırıcı |
38387 |
nipple |
meme ucu, biberon emziği, meme başı |
38388 |
nippy |
soğuk, atik, acele, hızlı |
38389 |
nirvana |
mutluluk |
38390 |
nisi |
aksi halde, olmazsa, yoksa |
38391 |
nit |
bit, /vb.yumurtası, sirke, yavşak, (İİ) salak, şapşal, aptal |
38392 |
niter |
güherçile |
38393 |
nitpicking |
kılı kırk yaran, kılı kırk yarma |
38394 |
nitrate of lime |
kalsiyum nitrat |
38395 |
nitrate of sodium |
sodyum nitrat |
38396 |
nitrate rayon |
nitrat ipeği |
38397 |
nitrate |
nitrat |
38398 |
nitre |
güherçile |
38399 |
nitric acid |
nitrik asit |
38400 |
nitric oxide |
nitrik oksit |
38401 |
nitric |
nitrik |
38402 |
nitride |
nitrür, nitrürlemek |
38403 |
nitrification |
nitratlaşma |
38404 |
nitrify |
nitratlaştırmak |
38405 |
nitrile |
nitril |
38406 |
nitrite |
nitrit |
38407 |
nitrocellulose |
nitroselüloz |
38408 |
nitrogen chloride |
azot klorit |
38409 |
nitrogen content |
azot içeriği |
38410 |
nitrogen cycle |
azot çevrimi |
38411 |
nitrogen manure |
azotlu gübre |
38412 |
nitrogen |
nitrojen |
38413 |
nitrogenize |
azotlamak |
38414 |
nitrogenized foods |
azotlu yiyecekler |
38415 |
nitrogenous fertilizer |
azotlu gübre |
38416 |
nitrogenous manure |
azotlu gübre |
38417 |
nitrogenous |
azotlu, nitrojenli |
38418 |
nitroglycerine |
nitrogliserin |
38419 |
nitroparaffin |
nitroparafin |
38420 |
nitrosamine |
nitrozamin |
38421 |
nitroso dye |
nitro boyası |
38422 |
nitrosyl |
nitrozil |
38423 |
nitrous acid |
nitröz asit |
38424 |
nitrous oxide |
diazot monoksit |
38425 |
nitrous |
azotlu, güherçileli |
38426 |
nitty-gritty |
bir işin zor tarafı, bir konunun özü |
38427 |
nitwit |
salak, şapşal |
38428 |
nix |
hiçbir şey, su perisi |
38429 |
no doubt |
kuşkusuz |
38430 |
no end of |
çok, büyük, sonsuz, fazla |
38431 |
no fewer than |
en azından, hiç yoksa |
38432 |
no good |
faydasız, boşuna |
38433 |
no great shakes |
şöyle böyle |
38434 |
no joke |
ciddi durum, komik olmayan şey |
38435 |
no laughing matter |
şakası yok, şaka götürmez |
38436 |
no more |
bir daha hiç, artık hiç |
38437 |
no one |
hiç kimse |
38438 |
no parking |
park yapılmaz |
38439 |
no sale on credit |
veresiye yoktur |
38440 |
no smoking |
sigara içilmez |
38441 |
no sooner than |
yapar yapmaz, eder etmez |
38442 |
no way |
hayatta olmaz |
38443 |
no whit |
hiç, asla |
38444 |
no |
hiç, hayır, olmaz, yok, yok yanıtı |
38445 |
no-claim bonus |
hasarsızlık indirimi |
38446 |
no-load speed |
yüksüz hız |
38447 |
no-load |
yüksüz |
38448 |
no-par share |
bedelsiz hisse senedi |
38449 |
no-par value |
nominal değeri olmayan |
38450 |
Noah's ark |
Nuhun gemisi |
38451 |
nob |
baş, kafa, asilzade |
38452 |
nobelium |
nobelyum |
38453 |
nobility of soul |
ruh asaleti |
38454 |
nobility |
soyluluk, asalet, soylular sınıfı |
38455 |
noble gas |
soy gaz |
38456 |
noble metal |
soy metal, asal metal |
38457 |
noble |
soylu kimse, asilzade, soylu, soylu, soydan asil, yüce, asil, yüksek |
38458 |
nobleman |
soylu, asilzade, zadegân |
38459 |
nobleness |
asalet, alçakgönüllülük |
38460 |
nobly |
asil bir şekilde |
38461 |
nobody |
hiç kimse, önemsiz kişi, sıradan kimse |
38462 |
noctambulism |
uyurgezerlik |
38463 |
noctilucent cloud |
gece bulutu |
38464 |
noctilucent |
(bulut) gece parlayan |
38465 |
nocturnal cooling |
gece sıcaklık düşüşü |
38466 |
nocturnal emission |
bel suyunun uykuda akması |
38467 |
nocturnal |
geceleyin olan, gece |
38468 |
nocuous |
zarar veren |
38469 |
nod off |
uyuklamak |
38470 |
nod |
başını sallamak, başıyla selam vermek, uyuklarken başı öne düşmek, uyuklamak, baş sallama |
38471 |
nodal |
düğüm ile ilgili, düğüm çekidi |
38472 |
noddle |
baş, kafa |
38473 |
noddy |
bir deniz kırlangıcı |
38474 |
node of a curve |
boğum çekidi |
38475 |
node |
düğüm |
38476 |
nodical month |
ejder ayı |
38477 |
nodose |
boğumlu, düğümlü |
38478 |
nodular graphite |
küresel grafit, yumru grafit |
38479 |
nodular |
yumrulu, düğümlü |
38480 |
nodule |
şişlik, yumru |
38481 |
Noel |
Noel |
38482 |
noetic |
zekâya ait, akıla ait, nazari |
38483 |
nog |
takoz, ağaç çivi, ağaç kama |
38484 |
nogging |
hımış duvar |
38485 |
nohow |
hiçbir suretle |
38486 |
noil |
tarakaltı, döküntü |
38487 |
noise filter |
gürültü filtresi |
38488 |
noise killer |
parazit giderici, gürültü giderici |
38489 |
noise pollution |
çok fazla gürültü, gürültü kirliliği |
38490 |
noise suppression |
parazit giderme, gürültü bastırma |
38491 |
noise suppressor |
parazit giderici, gürültü bastırıcı |
38492 |
noise |
gürültü, patırtı, ses, tavış |
38493 |
noiseless |
sessiz, gürültüsüz |
38494 |
noiseproof |
ses geçirmez yapmak |
38495 |
noisily |
gürültülü olarak, patır kütür, tangır-tungur |
38496 |
noisome |
sağlığa zararlı, iğrenç, pis kokulu, muzır |
38497 |
noisy |
gürültülü, patırtılı, gürültücü |
38498 |
nolensvolens |
ister istemez |
38499 |
nom de guerre |
takma ad |
38500 |
nom de plume |
yazarın takma adı |
38501 |
nomad |
göçebe |
38502 |
nomadic population |
göçebe nüfus |
38503 |
nomadic |
göçebe, göçebe gibi |
38504 |
nomadism |
göçebelik, göçerlik |
38505 |
nomenclature |
bilimsel adlandırma |
38506 |
nominal current |
nominal akım |
38507 |
nominal sentence |
ad tümcesi |
38508 |
nominal value |
nominal değer, itibari kıymet |
38509 |
nominal |
(fiyat) saymaca, itibari, adlarla ilgili, yalnızca ad olarak varolan, adı var kendi yok, sözde, önemsiz düşük |
38510 |
nominalization |
adlaştırma |
38511 |
nominalizer |
adlaştırıcı (ek) |
38512 |
nominate |
aday olarak göstermek, adaylığını önermek, atamak, tayin etmek |
38513 |
nomination |
aday gösterme, adaylık |
38514 |
nominative case |
adlık hâl |
38515 |
nominative |
adlık hâl, adlık |
38516 |
nominator |
atayan, tayin eden |
38517 |
nominee |
aday, namzet, temsilci, mümessil |
38518 |
nomogram |
nomogram |
38519 |
nomography |
nomografi |
38520 |
non composmentis |
deli |
38521 |
non resident |
memleketi dışında yaşayan (kimse) |
38522 |
non sequitur |
ilgisiz sonuç |
38523 |
non- |
(önek) değil, olmayan, -sız, -siz, gayri- |
38524 |
non-ageing |
yaşlanmaz |
38525 |
non-defining clause |
tanımlamayan ilgi cümleciği |
38526 |
non-defining relative clause |
tanımlamayan ilgi cümleciği |
38527 |
non-delay fuse |
taviksiz tapa |
38528 |
non-dimensional |
boyutsuz, derecesiz |
38529 |
non-essential commodities |
zaruri olmayan mallar |
38530 |
non-fading |
solmaz |
38531 |
non-fiction |
kurmaca olmayan yazın türü |
38532 |
non-flat |
bemolleşmemiş |
38533 |
non-hardening |
sertleşmeyen |
38534 |
non-inflammable |
yanmaz |
38535 |
non-iron |
(giysi) ütü istemeyen, buruşmaz, ütü istemez |
38536 |
non-living |
cansız |
38537 |
non-porous |
gözeneksiz, gözeneksiz |
38538 |
non-sharp |
diyezleşmemiş |
38539 |
non-swelling |
şişmez, şişmeye karşı dayanıklı |
38540 |
non-transparent |
saydam olmayan, saydamsız, opak |
38541 |
non-vibrating |
titreşimsiz |
38542 |
non-vocalic |
ünlü olmayan |
38543 |
non-wetter |
ıslatıcı olmayan |
38544 |
nonadjustable |
ayarlanamaz |
38545 |
nonage |
küçüklük, çocukluk |
38546 |
nonaggression treaty |
saldırmazlık antlaşması |
38547 |
nonaggression |
saldırmazlık |
38548 |
nonagon |
dokuzgen |
38549 |
nonagression pact |
saldırmazlık paktı |
38550 |
nonagression treaty |
saldırmazlık paktı |
38551 |
nonagression |
saldırmazlık |
38552 |
nonalienation |
temlik edilmeme |
38553 |
nonaligned |
(ülke) bağlantısız |
38554 |
nonappearance |
hazır bulunmama |
38555 |
nonassignable |
temlik edilemez, devredilemez |
38556 |
nonbiodegradable waste |
bakterilere ayrışmayan atık |
38557 |
nonbiodegradable |
bakterilere ayrışmayan |
38558 |
noncash |
nakit olmayan |
38559 |
nonce |
şimdiki zaman |
38560 |
nonchalance |
kayıtsızlık, ilgisizlik |
38561 |
nonchalant |
kayıtsız, soğuk, ilgisiz |
38562 |
noncombatant |
savaş dışı kimse, orduda savaşa katılmayan asker |
38563 |
noncommissioned officer |
assubay, gedikli erbaş |
38564 |
noncommittal |
suya sabuna dokunmaz, çekimser, fikrini söylemeyen, yansız |
38565 |
noncompos mentis |
akılca dengesiz |
38566 |
nonconducting |
iletmeyen, geçirmeyen, iletmez, yalıtkan |
38567 |
nonconductor |
yalıtkan |
38568 |
nonconformist |
topluma/geleneklere uymayan |
38569 |
nonconformity |
uymayı reddetme |
38570 |
noncumulative |
birikimsiz |
38571 |
nondelivery |
teslim etmeme, ademi teslim |
38572 |
nondescript |
tanımlanamaz, ne olduğu belirsiz, tuhaf, sıradan, sıkıcı, yavan |
38573 |
nondestructive testing |
tahribatsız test |
38574 |
nondestructive |
bozucu olmayan |
38575 |
nondirectional antenna |
yönsüz anten, yöneltmesiz anten |
38576 |
nondirectional |
yönsüz, yönü olmayan |
38577 |
none but |
sadece, yalnız |
38578 |
none of your business |
seni ilgilendirmez |
38579 |
none the less |
yine de |
38580 |
none the wiser |
bihaber, habersiz |
38581 |
none the worse for wear |
hurdası çıkmış |
38582 |
none the worse |
zarar görmemiş |
38583 |
none too |
pek değil |
38584 |
none |
hiçbiri, hiç, hiç |
38585 |
nonentity |
önemsiz/değersiz kişi, ciğeri beş kapik etmez adam |
38586 |
nonequivalence |
eşitsizlik |
38587 |
nonetheless |
bkz.nevertheless |
38588 |
nonexistence |
yokluk |
38589 |
nonexistent |
var olmayan |
38590 |
nonfeasance |
yasal bir yükümlülüğü yapmama |
38591 |
nonferrous |
demirsiz |
38592 |
nonflammable |
yanmaz |
38593 |
nonfreezing |
donmayan, donma önleyici |
38594 |
noninductive |
endüktif olmayan |
38595 |
nonleaded |
kurşunsuz (benzin) |
38596 |
nonlinear |
doğrusal olmayan, lineer olmayan |
38597 |
nonmagnetic |
çaşaklanmaz, manyetik olmayan |
38598 |
nonmetal |
ametal |
38599 |
nonmetallic element |
ametal element, madeni olmayan element |
38600 |
nonmetallic |
metalik olmayan, ametal |
38601 |
nonnegative integer |
negatif olmayan tamsayı |
38602 |
nonnegative |
eksi olmayan, negatif olmayan |
38603 |
nonnegotiable bill |
ciro edilemez poliçe |
38604 |
nonnegotiable |
ciro edilemeyen, devredilemeyen |
38605 |
nonnumeric character |
sayısal olmayan karakter |
38606 |
nonnumeric data processing |
sayısal olmayan bilgi işlem |
38607 |
nonnumeric |
sayısal olmayan |
38608 |
nonpareil |
eşsiz, emsalsiz, eşsiz kimse, altı puntoluk harf |
38609 |
nonpayment |
ödememe, ademi tediye |
38610 |
nonplus |
şaşırtmak, elini ayağını dolaştırmak |
38611 |
nonplussed |
şaşkın, ne yapacağını şaşırmış, eli ayağına dolaşmış |
38612 |
nonpolar |
kutupsuz, ucaysız |
38613 |
nonpolarized |
polarize olmayan |
38614 |
nonpositive |
pozitif olmayan |
38615 |
nonproductive |
verimsiz, ürün vermeyen |
38616 |
nonprofit |
kâr getirmeyen |
38617 |
nonrecurring charge |
masraf sayılmayan gider |
38618 |
nonrecurring |
masraf sayılmayan |
38619 |
nonrenewable |
yenilemeyen, yerine yenisi gelmeyen |
38620 |
nonresident |
ülke sakini olmayan kişi |
38621 |
nonreturn valve |
geri tepme klapesi, çekvalf |
38622 |
nonreturnable |
tek kullanımlık, iadesiz |
38623 |
nonsense |
anlamsız söz, saçma, saçmalık, zırva, fasafiso, aptalca davranış |
38624 |
nonsensical |
saçma, anlamsız, aptalca, mantıksız |
38625 |
nonshrinking |
çekmez, küçülmez |
38626 |
nonsingular |
tekil olmayan |
38627 |
nonskid chain |
patinaj zinciri |
38628 |
nonskid tyre |
patinaj yapmaz lastik, kaymaz lastik |
38629 |
nonskid |
patinaj önleyici |
38630 |
nonslip finish |
kaymazlık apresi |
38631 |
nonslip |
kaymaz, kaymayan |
38632 |
nonsmoker |
sigara içmeyen kimse, sigara içilmeyen kompartıman |
38633 |
nonstandard |
standard olmayan, normal dilde kullanılmayan |
38634 |
nonstarter |
umutsuz girişim/kimse |
38635 |
nonstick |
(tava) yapışmaz |
38636 |
nonstop |
(yolculuk) hiç bir yerde durmadan, direkt, hiç durmadan sürekli |
38637 |
nonstriker |
greve katılmayan işçi |
38638 |
nonsuit |
davanın reddi |
38639 |
nonsymmetrical |
bakışımsız, simetrik olmayan |
38640 |
nontariff |
tarife dışı |
38641 |
nonunion |
sendikaya dahil olmayan, sendika dışı |
38642 |
nonviolence |
şiddet kullanmadan yapılan direniş, pasif direniş |
38643 |
nonvolatile memory |
uçucu olmayan bellek |
38644 |
nonvolatile storage |
uçucu olmayan bellek |
38645 |
nonvolatile |
uçucu olmayan |
38646 |
nonwoven fabric |
nonwoven kumaş, dokusuz kumaş |
38647 |
nonwoven |
nonwoven |
38648 |
noodle |
şehriye |
38649 |
nook |
köşe, kuytu yer |
38650 |
noon |
günorta vakti, günorta, öğle |
38651 |
noonday |
öğleyin |
38652 |
noose |
(darağacı/vb.) ilmik |
38653 |
nor |
ne de |
38654 |
norm |
örnek, numune, tip, fels.ilke, ölçü, düzgü, norm |
38655 |
normal distribution |
normal dağılım, olağan dağılım |
38656 |
normal |
normal, olağan, orta, ortalama |
38657 |
normalcy |
normallik |
38658 |
normality |
normallik |
38659 |
normalization |
normalleştirme, normalleşme |
38660 |
normalize |
normalleştirmek |
38661 |
normally |
normal bir şekilde, normalde, normal olarak, genelde |
38662 |
normative |
kuralcı |
38663 |
North Pole |
kuzey kutbu |
38664 |
North Star |
Kutupyıldızı, Demirkazık |
38665 |
north wind |
poyraz |
38666 |
north |
kuzey, kuzeye doğru, kuzeye |
38667 |
northbound |
kuzeye doğru giden |
38668 |
northeast |
kuzeydoğu, kuzeydoğuya doğru |
38669 |
northeaster |
kuzeydoğu rüzgârı, poyraz rüzgârı |
38670 |
northeastern |
kuzeydoğuyla ilgili, kuzeydoğu |
38671 |
northerly |
kuzeyden gelen/esen, kuzey ..., kuzeye yönelen, kuzeyde olan |
38672 |
northern lights |
kuzey ışığı |
38673 |
northern |
kuzey |
38674 |
northerner |
kuzeyli kimse |
38675 |
northernmost |
en kuzeydeki |
38676 |
northing |
kuzeye doğru |
38677 |
northward |
kuzeye doğru, bkz.northwards |
38678 |
northwards |
kuzeye doğru |
38679 |
northwest |
kuzeybatı, kuyezbatıya doğru |
38680 |
northwester |
kuzeybatı rüzgârı, karayel |
38681 |
northwestern |
kuzeybatıyla ilgili, kuzeybatı |
38682 |
Norwegian |
Norveç diline ait, Norveçli kimse, Norveç dili |
38683 |
nose cone |
roketin ön kısmı |
38684 |
nose dive |
pike, balıklama dalış |
38685 |
nose landing gear |
burun iniş takımı |
38686 |
nose spar |
burun lonjeronu |
38687 |
nose wheel |
burun tekerleği |
38688 |
nose |
burun, enf, koku alma gücü, bir şeyin ön/uç kısmı, burun, koklamak, kokusunu almak, burnunu sürmek, burnu ile dürtmek, itmek, yavaşça ya da dikkatle ilerlemek, gitmek |
38689 |
nosebag |
atın yem torbası |
38690 |
nosebleed |
burun kanaması |
38691 |
nosedive |
pike, başaşağı dalış |
38692 |
nosegay |
çiçek demeti |
38693 |
nosey |
bkz.nosy |
38694 |
nosh |
yiyecek |
38695 |
nosing |
damlalık, çıkıntı |
38696 |
nosology |
hastalık bilimi, nozoloji |
38697 |
nostalgia |
nostalji, eslem, geçmişe özlem, yurtsama |
38698 |
nostalgic |
nostaljik, geçmiş özlemiyle ilgili |
38699 |
nostril |
burun deliği |
38700 |
nostrum |
kocakarı ilacı |
38701 |
nosy parker |
meraklı, her şeye burnunu sokan |
38702 |
nosy |
her şeye burnunu sokan |
38703 |
not a bit |
hiç de değil, asla |
38704 |
not a few |
az değil, birçok |
38705 |
not a living soul |
tek bir Allahın kulu |
38706 |
not a stitch on |
çırılçıplak |
38707 |
not a whit |
hiç, asla |
38708 |
not able to make head or tail of |
anlayamamak |
38709 |
not all there |
aklını oynatmış |
38710 |
Not at all |
bir şey değil, estağfurullah, rica ederim, Bir şey değil!, Rica ederim! |
38711 |
not at any price |
hiçbir şekilde, katiyen |
38712 |
not bad |
fena değil |
38713 |
not bat an eyelid |
kılını kıpırdatmamak |
38714 |
not be able to make heads or tails of |
akıl sır erdirememek |
38715 |
not born yesterday |
eski kulağı kesiklerden |
38716 |
not breathe a word about |
ser verip sır vermemek |
38717 |
not care a hoot |
iplememek, şeyine takmamak |
38718 |
not care a rap |
metelik vermemek |
38719 |
not care a sod |
iplememek |
38720 |
not care two hoots about |
metelik vermemek |
38721 |
not care two hoots |
iplememek, şeyine takmamak |
38722 |
not done |
uygunsuz, kaba, ayıp, yakışık almaz |
38723 |
not enough room to swing a cat |
avuç içi kadar, çok darıskal oda, ayak koymaya boş yer yoktur, boş yerin olmaması, nereninse basırık olması |
38724 |
not for love nor money |
hiçbir şekilde, olanaksız |
38725 |
not give a shit |
sikine takmamak, siklememek |
38726 |
not give a sod |
iplememek |
38727 |
not give two hoots about |
metelik vermemek |
38728 |
not half bad |
hiç fena değil |
38729 |
not half |
çok, hiç |
38730 |
not have a clue |
anlayamamak, hiçbir fikri olmamak |
38731 |
not have a dog's chance |
hiç şansı olmamak |
38732 |
not have a leg to stand on |
tutunacak dalı olmamak |
38733 |
not hold a candle to |
eline su dökememek |
38734 |
not in the slightest |
hiç, kesinlikle |
38735 |
not know one's arse from one's elbow |
elifi görüp mertek sanmak |
38736 |
not lift a finger |
parmağını bile kıpırdatmamak |
38737 |
not likely |
kesinlikle hayır |
38738 |
not long for this world |
ölümü yakın |
38739 |
not move a muscle |
kılını kıpırdatmamak |
38740 |
not much of a |
iyi bir değil |
38741 |
not on any account |
hiçbir şekilde, kesinlikle |
38742 |
not on your life |
kesinlikle hayır |
38743 |
not on |
yapması olanaksız |
38744 |
not say boo to a goose |
tavuğa kışt bile diyememek |
38745 |
not sleep a wink |
gözüne uyku girmemek |
38746 |
not so bad |
fena değil |
38747 |
not so hot |
fena değil, idare eder |
38748 |
not that |
mamafih, olmamakla birlikte |
38749 |
not to be sneezed at |
yabana atılmamak |
38750 |
not to mince one's words |
sözünü esirgememek, açık konuşmak |
38751 |
not to stir a finger |
kılını kıpırdatmamak |
38752 |
not too bad |
şöyle böyle |
38753 |
not turn a hair |
kılı deprememek, tınmamak, kılını kıpırdatmamak |
38754 |
not up to much |
pek iyi değil, yaramaz |
38755 |
not worth a dime |
beş kapik etmez |
38756 |
not worth a hoot |
beş kapik etmez |
38757 |
not worth a rap |
beş kapik etmez |
38758 |
not worth a shit |
bir boka yaramamak, beş kapik etmemek |
38759 |
not |
değil, yok, emes |
38760 |
notability |
şöhret |
38761 |
notable |
dikkate değer, önemli, anmaya değer, tanınmış, ileri gelen/saygın/tanınmış kişi |
38762 |
notably |
özellikle, epeyce |
38763 |
notarial attestation |
noter tasdiki |
38764 |
notarial |
notere ait |
38765 |
notarially certified |
noter tasdikli |
38766 |
notarize |
notere onaylatmak |
38767 |
notary public |
noter |
38768 |
notary |
noter |
38769 |
notation |
rakamlar ve işaretler jüyesi |
38770 |
notch board |
merdiven kirişi |
38771 |
notch up |
başarı kazanmak |
38772 |
notch |
çentik, kertik, çentmek, kertik açmak, (up ile) (başarı) kaydetmek, kazanmak |
38773 |
notched |
çentikli, girintili |
38774 |
note bank |
ihraç bankası |
38775 |
note down |
not etmek |
38776 |
note in circulation |
tedavüldeki banknot |
38777 |
note paper |
mektup çöngesi |
38778 |
note |
not etmek, kaydetmek, dikkat etmek, önem vermek, farkına varmak, nota, (ses) ifade, not, hatırlatma yazısı, banknot, muhtıra, senet, önem |
38779 |
notebook |
defter |
38780 |
noted |
ünlü, bilinen, tanınmış, meşhur |
38781 |
noteworthy |
dikkate değer, önemli, kayda değer |
38782 |
nothing but |
sadece |
38783 |
nothing for it |
başka çare yok |
38784 |
nothing more or less than |
sırf, sadece |
38785 |
nothing to do with |
ile ilgisi yok |
38786 |
nothing |
tük, hiçbir şey, hiç zat, önemsiz şey, hiç, sıfır |
38787 |
nothingness |
hiçlik, yokluk |
38788 |
notice board |
ilan tahtası |
38789 |
notice deposit |
ihbarlı mevduat |
38790 |
notice of acceptance |
kabul bildirimi |
38791 |
notice of arrival |
varış bildirgesi |
38792 |
notice period |
ihbar süresi |
38793 |
notice |
duyuru, ilan, bildiri, bildiriş varakası, uyarı, haberdarlık mektubu, haberdarlık, dikkat, haber, malumat verme, bildiriş, bildirme, eleştiri, -e dikkat etmek, dikkat yetirmek, paykamak, görmek, fikir vermek, yada salmak, kaydetmek, hatırlamak, icmal vermek, rey yazmak, haberdarlık etmek, haber vermek, bildirmek |
38794 |
noticeable |
göze çarpan, dikkate değer, önemli |
38795 |
notification |
tebliğ, bildiri, bildirge |
38796 |
notify |
bildirmek, haberdar etmek, haber vermek |
38797 |
notion |
fikir, görüş kanı |
38798 |
notional |
hayali, soyut, göreceli, hayalperest |
38799 |
notochord |
sırt ipliği |
38800 |
notoriety |
kötü şöhret, adı çıkma |
38801 |
notorious |
kötü tanınmış, adı çıkmış, kötü şöhretli, namlı |
38802 |
notwithstanding |
-e rağmen, -e karşın, buna rağmen, yine de |
38803 |
nougat |
koz helva, nuga |
38804 |
nought |
sıfır, hiç |
38805 |
noun phrase |
ad öbeği |
38806 |
noun |
isim, ad |
38807 |
nourish |
beslemek, gelişmesine yardım etmek, beslemek, desteklemek |
38808 |
nourishing |
besleyici |
38809 |
nourishment |
besin, gıda, yiyecek |
38810 |
nous |
akıl, zekâ, sağduyu |
38811 |
nouveau-riche |
sonradan görme |
38812 |
nova |
nova |
38813 |
novation |
tecdit |
38814 |
novel |
roman, yeni, yeni çıkmış, alışılmamış, tuhaf |
38815 |
novelette |
kısa roman |
38816 |
novelist |
romancı, roman yazarı |
38817 |
novelty |
yenilik, yeni çıkmış şey, alışılmamış şey, ıvır zıvır |
38818 |
November |
Kasım |
38819 |
novice |
yeni kimse, taze işçi, taze şakirt, ham, naşı, tecrübesiz, toy, acemi, çırak |
38820 |
novitiate |
acemilik devresi, müritlik, çömezlik |
38821 |
now and again |
ara sıra |
38822 |
now and then |
ara sıra, zaman zaman, arada sırada |
38823 |
now then |
öyle ise, de bakalım, hadi |
38824 |
now |
şimdi, şu anda, şu tapta, şimdiki zaman, şu an |
38825 |
nowadays |
bu günlerde, şimdilerde, bu aralar |
38826 |
noways |
asla |
38827 |
nowhere |
hiçbir yerde/yere |
38828 |
nowise |
hiçbir suretle |
38829 |
noxious |
zararlı, tehlikeli, zehirli |
38830 |
noxiousness |
muzırlık |
38831 |
nozzle holder |
enjektör gövdesi, püskürteç gövdesi |
38832 |
nozzle |
hortum başı, ağızlık, meme |
38833 |
nth power |
n'ci kuvvet |
38834 |
nth root |
n'ci kök |
38835 |
nth |
n'ci |
38836 |
nuance |
ince ayrıntı, küçük fark, nüans |
38837 |
nub |
nope, yumru, yuvarlak çıkıntı |
38838 |
nubble |
ufak yumru |
38839 |
nubile |
genç ve seksi |
38840 |
nubility |
erginlik, olgunluk |
38841 |
nucellus |
evin, nusellus, tohum özü |
38842 |
nuclear atom |
nükleer atom |
38843 |
nuclear bomb |
nükleer bomba |
38844 |
nuclear chemistry |
nükleer kimya |
38845 |
nuclear disarmament |
nükleer silahsızlanma |
38846 |
nuclear disintegration |
nükleer parçalanma |
38847 |
nuclear emission |
nükleer emisyon |
38848 |
nuclear energy |
nükleer enerji |
38849 |
nuclear family |
çekirdek kodak |
38850 |
nuclear fission |
nükleer fisyon, çekirdek parçalanması |
38851 |
nuclear fuel |
nükleer yakıt, çekirdeksel yakıt |
38852 |
nuclear fusion |
nükleer füzyon, çekirdeksel kaynaşma |
38853 |
nuclear isomer |
nükleer izomer, çekirdeksel eşiz |
38854 |
nuclear magnetic resonance |
nükleer manyetik rezonans |
38855 |
nuclear membrane |
çekirdek zarı |
38856 |
nuclear physics |
nükleer fizik, çekirdek bilgisi |
38857 |
nuclear power plant |
nükleer santral |
38858 |
nuclear power |
nükleer güç, çekirdeksel güç |
38859 |
nuclear reaction |
nükleer reaksiyon, çekirdeksel tepkime |
38860 |
nuclear reactor |
nükleer reaktör |
38861 |
nuclear station |
nükleer çıngı santralı |
38862 |
nuclear warfare |
nükleer savaş |
38863 |
nuclear warhead |
nükleer savaş başlığı |
38864 |
nuclear waste |
nükleer atık |
38865 |
nuclear weapon |
nükleer silah |
38866 |
nuclear |
nükleer, çekirdeksel |
38867 |
nucleate |
çekirdekli, çekirdeklenmek, çekirdeklendirmek |
38868 |
nucleation |
çekirdeklenme |
38869 |
nucleic acid |
nükleik asit, nükleik asit |
38870 |
nucleic |
nükleik |
38871 |
nucleolus |
çekidekcik |
38872 |
nucleon |
nükleon |
38873 |
nucleonics |
nükleonik |
38874 |
nucleophilic |
nükleofil, artıcıl |
38875 |
nucleoplasm |
çekirdek sıvısı, nükleoplazma |
38876 |
nucleoprotein |
nükleoprotein |
38877 |
nucleoside |
nükleosit |
38878 |
nucleotide |
nükleotit |
38879 |
nucleus |
çekirdek, öz, özek, esas |
38880 |
nuclide |
nüklit |
38881 |
nude |
çıplak, çıplak kimse (resmi), çıplaklık |
38882 |
nudge |
dirsekle dürtmek, dürtüklemek |
38883 |
nudism |
çıplak yaşama öğretisi, çıplak yaşama |
38884 |
nudist camp |
çıplaklar düşergesi |
38885 |
nudist |
çıplak |
38886 |
nudity |
çıplaklık |
38887 |
nuee ardente |
kızgın bulut |
38888 |
nugatory |
faydasız, boş, değersiz, geçersiz, hükümsüz |
38889 |
nugget |
(altın/vb.) külçe |
38890 |
nuisance |
sıkıntı veren şey/kimse, baş belası |
38891 |
nuke |
nükleer silah, nükleer silahla saldırmak |
38892 |
null and void |
geçersiz, hükümsüz, değersiz |
38893 |
null character |
boş karakter, değersiz karakter |
38894 |
null cycle |
değersiz çevrim |
38895 |
null hypothesis |
sıfır hipotezi, sıfır önsavı |
38896 |
null instruction |
boş işlem komutu |
38897 |
null set |
boş küme |
38898 |
null string |
boş dizgi |
38899 |
null |
geçersiz, hükümsüz, önemsiz, değersiz, boş, sıfır |
38900 |
nullification |
hükümsüz kılma, etkisiz bırakma |
38901 |
nullify |
geçersiz kılmak, iptal etmek, etkisizleştirmek |
38902 |
nullity suit |
iptal davası |
38903 |
nullity |
geçersizlik, hükümsüzlük, butlan, hiçlik |
38904 |
numb |
uyuşmuş, uyuşuk, uyuşturmak |
38905 |
number field |
sayı cismi |
38906 |
number plate |
plaka |
38907 |
number theory |
sayılar kuramı |
38908 |
number |
sayı, rakam, numara, sayı, toplam, nicelik, miktar, sayı, nüsha, (toplamı) -e ulaşmak, -e varmak, saymak, numaralamak, saymak, dahil olmak |
38909 |
numberplate |
plaka |
38910 |
numbers of |
çok, çok sayıda |
38911 |
numbness |
uyuşukluk |
38912 |
numerable |
sayılır |
38913 |
numeral adjective |
sayı sıfatı |
38914 |
numeral |
rakam, sayı, sayısal, rakamsal |
38915 |
numerate |
matematikten anlayan, matematik kafası olan |
38916 |
numeration |
sayıtlama, nümerasyon, hesap etme |
38917 |
numerator |
pay |
38918 |
numeric character |
sayısal karakter |
38919 |
numeric code |
sayısal kod |
38920 |
numeric data |
sayısal veri |
38921 |
numeric string |
sayısal dizgi, sayısal katar |
38922 |
numeric word |
sayısal sözcük |
38923 |
numeric |
sayısal |
38924 |
numerical value |
sayısal değer |
38925 |
numerical |
sayısal |
38926 |
numerous |
birçok, sayısız |
38927 |
numismatic |
numizmatik |
38928 |
numismatics |
numizmatik, madeni pul bilimi |
38929 |
numskull |
mankafa |
38930 |
nuncupative |
sözlü, yazılı olmayan |
38931 |
nuptial |
evlenme/düğün ile ilgili |
38932 |
nurse a grudge |
kin beslemek |
38933 |
nurse |
hemşire, mümerrize, tıp bacısı, hastabakıcı, mümerriz, uşak bakıcısı, dadı, bakmak, iyileştirmek, hastabakıcılık yapmak, bakmak, ilgilenmek, meme vermek, emzirmek, (kin/vb.) beslemek |
38934 |
nursemaid |
çocuk bakıcısı, dadı |
38935 |
nursery garden |
fidanlık |
38936 |
nursery language |
çocuk dili |
38937 |
nursery rhyme |
çocuk şiiri |
38938 |
nursery school |
anamektebi |
38939 |
nursery |
çocuk odası, çocuk yuvası, kreş, fidanlık |
38940 |
nursing home |
yuva |
38941 |
nursing |
hemşirelik, hastabakıcılık |
38942 |
nursling |
süt çocuğu |
38943 |
nurture |
bakmak, büyütmek, yetiştirmek |
38944 |
nut |
fındık, ceviz, vida somunu, çatlak, kaçık, üşütük, düşkün, hayran, hasta, kafa, baş, kab, taşak |
38945 |
nutation |
nütasyon, üğrüm, yönelim, eğilme |
38946 |
nutcase |
delik, kaçık, üşütük |
38947 |
nutcracker |
fındıkkıracağı |
38948 |
nutgall |
meşe mazısı |
38949 |
nuthatch |
sıvacı kuşu |
38950 |
nuthouse |
tımarhane |
38951 |
nutmeg |
küçük hindistancevizi |
38952 |
nutrient |
besleyici (gıda) |
38953 |
nutriment |
besin, gıda, yapı maddesi |
38954 |
nutrition cycle |
beslenme dolaşımı |
38955 |
nutrition |
beslenme, yiyecek, besin, gıda |
38956 |
nutritional |
beslenmeyle ilgili |
38957 |
nutritious |
besleyici, yararlı |
38958 |
nutritive value |
besleme değeri |
38959 |
nutritive |
besleyici |
38960 |
nuts |
deli, kaçık, çatlak, üşütük |
38961 |
nutshell |
fındık kabuğu, özet, kısa açıklama, deli, kaçık, çatlak, üşütük |
38962 |
nux vomica |
kargabüken ağacı |
38963 |
nuzzle |
burnu ile dürtmek |
38964 |
nyctalopia |
karağılık |
38965 |
nylon rope |
naylon halat |
38966 |
nylon |
naylon |
38967 |
nymph |
peri |
38968 |
nympho |
nemfoman, erkek delisi |
38969 |
nymphomania |
nemfomani, erkeğedoymazlık |
38970 |
nymphomaniac |
nemfoman, erkeğedoymaz |
38971 |
o'clock |
saat |
38972 |
oaf |
sakar ve hantal kimse, ayı |
38973 |
oafish |
sakar, beceriksiz, sersem, salak |
38974 |
oak apple |
yaş mazı |
38975 |
oak barren |
meşelik |
38976 |
oak gall |
mazı |
38977 |
oak tree |
pelit ağacı |
38978 |
oak |
pelit, meşe ağacı, pelit oduncağı, meşe odunu |
38979 |
oaken |
pelit, meşeden yapılmış |
38980 |
oaklet |
küçük meşe ağacı |
38981 |
oakum |
üstüpü |
38982 |
oakwood |
meşe ağacının kerestesi, meşe ormanı |
38983 |
oar |
kürek, sandal küreği |
38984 |
oared |
kürekle yönetilen |
38985 |
oarlock |
Aİ.ıskarmoz |
38986 |
oarsman |
kürekçi |
38987 |
oarswoman |
bayan kürekçi |
38988 |
oasis |
vaha |
38989 |
oast |
şerbetçiotu kurutma fırını |
38990 |
oat meal |
yulaf ezmesi |
38991 |
oat |
yulaf tanesi |
38992 |
oaten |
yulaf ile ilgili, yulaftan yapılmış |
38993 |
oath of allegiance |
sadakat yemini |
38994 |
oath |
ant, yemin, sövgü, küfür |
38995 |
oatmeal |
yulaf ezmesi |
38996 |
oats |
yulaf, yulaf ezmesi |
38997 |
obbligato |
obligato |
38998 |
obduracy |
inatçılık, sertlik |
38999 |
obdurate |
inatçı |
39000 |
obedience |
itaat, uyma, söz dinleme |
39001 |
obedient |
itaatkâr, söz dinler, uysal |
39002 |
obeisance |
saygı, hürmet |
39003 |
obeisant |
saygılı, hürmetli |
39004 |
obelisk |
dikilitaş |
39005 |
obelus |
başvurma işareti |
39006 |
obese |
çok şişman, şişko |
39007 |
obeseness |
aşırı şişmanlık |
39008 |
obesity |
aşırı şişmanlık |
39009 |
obey |
itaat etmek, uymak, riayet etmek, denileni yapmak, söz dinlemek |
39010 |
obfuscate |
şaşırtmak, sersemletmek |
39011 |
obfuscation |
şaşırtma, sersemletme |
39012 |
obituary |
ölüm ilanı |
39013 |
object clause |
nesne tümce |
39014 |
object d'art |
sanatsal nesne |
39015 |
object finder |
vizör |
39016 |
object glass |
objektif |
39017 |
object language |
konudil, amaç dil |
39018 |
object lesson |
ibret |
39019 |
object of derision |
alay konusu |
39020 |
object |
nesne, şey, madde, obje, amaç, mevzu, konu, nesne, tamamlık, karşı çıkmak, itiraz etmek |
39021 |
objectify |
somutlaştırmak, nesnelleştirmek |
39022 |
objection |
itiraz, sakınca, engel |
39023 |
objectionable |
itiraz edilebilir, nahoş |
39024 |
objective case |
belirtme yağdayı |
39025 |
objective |
tarafsız, yansız, nesnel, objektif, amaç, hedef, mercek, objektif |
39026 |
objectively |
nesnel olarak |
39027 |
objectivity |
nesnellik |
39028 |
objectless |
amaçsız, ereksiz, gayesiz, maksatsız, hedefsiz |
39029 |
objector |
itirazcı, protesto eden |
39030 |
objurgate |
azarlamak, paylamak |
39031 |
objurgation |
azarlama |
39032 |
oblate |
kutupları yassılaşmış |
39033 |
oblateness |
basıklık |
39034 |
oblation |
adak |
39035 |
obligate |
bağlamak, mecbur etmek |
39036 |
obligation |
zorunluluk, mecburiyet, yükümlülük, ödev, senet, borç senedi |
39037 |
obligatory |
zorunlu, bağlayıcı |
39038 |
oblige |
zorunda bırakmak, zorlamak, lütufta bulunmak, lütfetmek, iyilikte bulunmak, minnetar bırakmak |
39039 |
obligee |
alacaklı |
39040 |
obliging |
yardıma hazır |
39041 |
oblique angle |
yatık açı |
39042 |
oblique |
dolaylı, eğri, eğik, yatık, meyilli |
39043 |
obliqueness |
eğrilik, meyil |
39044 |
obliquity |
eğrilik, meyil |
39045 |
obliterate |
yok etmek, izini bırakmamak, silmek |
39046 |
obliteration |
yok etme, silme, aşındırma, aşınma |
39047 |
oblivion |
unutulma, unutma, dikkatsizlik, dalgınlık |
39048 |
oblivious of |
unutkan, habersiz |
39049 |
oblivious to |
ilgisiz |
39050 |
oblivious |
bihaber, farkında olmayan |
39051 |
oblong |
dikdörtgen |
39052 |
obloquy |
kötüleme, yerme, kınama, azarlama, gözden düşme, saygınlığını yitirme, itibarını kaybetme |
39053 |
obnoxious |
uygunsuz, çirkin, kötü, pis, iğrenç |
39054 |
obnoxiousness |
iğrençlik, nahoşluk |
39055 |
oboe |
obua |
39056 |
oboist |
obua çalan kimse |
39057 |
obscene publication |
müstehcen yayın |
39058 |
obscene talker |
ağzı pis kimse, küfürbaz |
39059 |
obscene |
açık saçık, müstehcen |
39060 |
obscenity |
müstehcenlik, müstehcen şey |
39061 |
obscurant |
gerici, örümcek kafa |
39062 |
obscurantism |
gericilik, örümcek kafalılık |
39063 |
obscuration |
karartma, kararma |
39064 |
obscure |
anlaşılması güç, kapalı, anlaşılmaz, karanlık, pek tanınmamış, silik, anlaşılmaz hale getirmek, karıştırmak, gizlemek, gözden saklamak, örtmek |
39065 |
obscureness |
belirsizlik, kapalılık, meçhullük, karanlık |
39066 |
obscurity |
çapraşıklık, meçhullük, loşluk, karanlık |
39067 |
obsequies |
cenaze töreni |
39068 |
obsequious |
itaatkâr, boyun eğen |
39069 |
obsequiousness |
yağcılık, yaltakçılık |
39070 |
observable |
görünür, fark edilir, ayırt edilebilir |
39071 |
observance |
itaat, yerine getirme, yapma, görenek |
39072 |
observant |
uyan, itaatli, dikkatli |
39073 |
observation balloon |
meteoroloji balonu |
39074 |
observation port |
gözetleme deliği |
39075 |
observation tower |
gözetleme kulesi |
39076 |
observation ward |
müşahede odası |
39077 |
observation |
inceleme, gözlem, gözlem, gözleme, gözetleme, düşünce, görüş |
39078 |
observatory |
rasathane, gözlemevi |
39079 |
observe |
dikkat etmek, dikkatle bakmak, gözlemek, incelemek, gözlem yapmak, gözlemlemek, gözetlemek, -e uymak, saygı göstermek, riayet etmek, görüş belirtmek, söylemek, demek |
39080 |
observer |
gözlemci, kurallara uyan kimse |
39081 |
obsess |
hiç aklından çıkmamak, kafasında yer etmek, kafasına takılmak |
39082 |
obsession |
takınak, saplantı, sabit fikir |
39083 |
obsessive |
saplantısal |
39084 |
obsidian |
obsidiyen, doğal cam |
39085 |
obsidianite |
tektit, camsı göktaşı |
39086 |
obsolescence |
eskime, modası geçme |
39087 |
obsolescent |
eskimeye yüz tutmuş, demode olmaya başlamış |
39088 |
obsolete |
eskimiş, eski, modası geçmiş |
39089 |
obstacle |
engel |
39090 |
obstetric |
doğuma ait, gebeliğe ait |
39091 |
obstetrician |
doğum uzmanı |
39092 |
obstetrics |
doğum doktorluğu, doğumbilim |
39093 |
obstinacy |
inatçılık, nemrutluk, dikkafalılık |
39094 |
obstinate |
inatçı |
39095 |
obstreperous |
şamatacı, gürültücü, haşarı, haylaz, azgın |
39096 |
obstreperousness |
ele avuca sığmama |
39097 |
obstruct |
tıkamak, engellemek |
39098 |
obstruction |
engelleme, engel |
39099 |
obstructive |
engelleyici, zorluk çıkarıcı |
39100 |
obtain |
elde etmek, edinmek, sağlamak, almak |
39101 |
obtainable |
elde edilebilir, bulunabilir |
39102 |
obtainment |
sağlama, elde etme |
39103 |
obtrude |
zorla benimsetmek, içine sokmak, sokulmak |
39104 |
obtrusion |
sokma, sokulma, yılışma |
39105 |
obtrusive |
sıkıntı veren, sırnaşık, kır-sakız, yılışık, askıntı, göze batan |
39106 |
obtund |
körletmek, gidermek |
39107 |
obturate |
tıkamak, kapamak |
39108 |
obturation |
tıkama, kapama |
39109 |
obtuse angle |
geniş açı |
39110 |
obtuse |
aptal, kalın kafalı, (açı) geniş, (ses) boğuk |
39111 |
obtuseness |
aptallık, kalın kafalılık, duygusuzluk |
39112 |
obverse |
pul, madalya, /vb.'nin ön yüzü |
39113 |
obversely |
tersine çevirerek, ters açıdan |
39114 |
obviate |
kenar gezmek, yayınmak, kaçınmak, çekinmek, yok etmek, kenar etmek, aradan kaldırmak, üstesinden gelmek, çözmek, halletmek |
39115 |
obviation |
üstesinden gelme, çözme, halletme |
39116 |
obvious |
apaçık, belli, gün gibi ortada, besbelli |
39117 |
obviously |
besbelli, belli ki |
39118 |
obviousness |
besbellilik, açıklık, aşikârlık |
39119 |
occasion |
fırsat, münasebet, vesile, özel olay, önemli gün, neden, uygun zaman, sıra, durum, hal, gerek, lüzum, ihtiyaç, icap |
39120 |
occasional |
arada sırada olan |
39121 |
occasionally |
arada sırada, ara sıra, bazen |
39122 |
Occident |
batı, garp, (Batı) Avrupa, Amerika |
39123 |
Occidental |
batı ile ilgili, batılı |
39124 |
occipital bone |
artkafa sümüğü |
39125 |
occipital |
artkafa, kafanın arka kısmı |
39126 |
occiput |
artkafa, başardı |
39127 |
occlude |
tıkamak, kapamak, emmek, absorbe etmek |
39128 |
occlusion |
kapatılma, emme, emilme |
39129 |
occult science |
gizli bilimler |
39130 |
occult |
gizli, büyülü, gizemli, esrarengiz |
39131 |
occultation |
örtülme, okültasyon, gizleme, gölgeye girme |
39132 |
occultism |
gizli güçlere inanma |
39133 |
occultist |
gizli güçlere inanan kimse |
39134 |
occupancy |
işgal |
39135 |
occupant |
bir yerde oturan kimse, sakin |
39136 |
occupation |
meslek, iş, işgal |
39137 |
occupational accident |
iş kazası |
39138 |
occupational disease |
meslek hastalığı |
39139 |
occupational hazard |
iş tehlikesi |
39140 |
occupational retraining |
mesleki eğitim |
39141 |
occupational therapy |
iş terapisi, uğraş terapisi |
39142 |
occupational |
mesleki, meslekle ilgili, iş |
39143 |
occupied |
meşgul |
39144 |
occupier |
bir yerde oturan kimse, sakin |
39145 |
occupy a post |
görevde bulunmak |
39146 |
occupy |
işgal etmek, zaptetmek, -de oturmak, işgal etmek, doldurmak, meşgul etmek |
39147 |
occur to |
aklına gelmek |
39148 |
occur |
vuku bulmak, meydana gelmek, olmak, bulunmak, yer almak, var olmak |
39149 |
occurrence |
olay |
39150 |
ocean bed |
okyanus dibi |
39151 |
ocean bottom |
okyanus dibi |
39152 |
ocean current |
okyanus akıntısı |
39153 |
ocean exploration |
okyanus keşfi |
39154 |
ocean floor |
okyanus tabanı |
39155 |
ocean food chain |
okyanusta besin zinciri |
39156 |
ocean |
okyanus |
39157 |
ocean-going vessel |
açık deniz gemisi |
39158 |
Oceania |
Okyanusya |
39159 |
oceanic |
okyanusla ilgili |
39160 |
oceanographer |
oşinograf, denizbilimci |
39161 |
oceanographic |
oşinografik |
39162 |
oceanographical |
oşinografik |
39163 |
oceanography |
oşinografi, okyanusbilim |
39164 |
oceans of |
çok, sürüyle |
39165 |
ocellus |
gözcük |
39166 |
ochlocracy |
avam idaresi |
39167 |
ochre |
aşıboyası, toprak boya |
39168 |
ochreous |
toprak boyalı, aşıboyalı, koyu sarı |
39169 |
octad |
sekizli takım |
39170 |
octagon |
sekizgen |
39171 |
octagonal |
sekiz köşeli |
39172 |
octahedral |
sekiz yüzeyli |
39173 |
octahedrite |
oktahedrit |
39174 |
octahedron |
sekizyüzlü |
39175 |
octal notation |
sekizli yazım |
39176 |
octal |
sekizli |
39177 |
octane number |
oktan sayısı |
39178 |
octane rating |
oktan değeri |
39179 |
octane |
oktan |
39180 |
octant |
sekizlik |
39181 |
octave |
oktav |
39182 |
octavo |
sekiz yaprak hâlinde katlanmış çönge tabakası |
39183 |
octennial |
sekiz senelik |
39184 |
octet |
oktet, sekiz bitli bayt, sekiz kişilik koro |
39185 |
octillion |
oktilyon |
39186 |
octo- |
(önek) sekiz |
39187 |
October |
ekim |
39188 |
octogenarian |
seksenlik, 80-90 yaşında olan |
39189 |
octopod |
ahtapot |
39190 |
octopus |
ahtapot |
39191 |
octosyllabic |
sekiz heceli (mısra) |
39192 |
octroi |
oktruva, şehre giriş vergisi |
39193 |
octuple |
sekiz kat |
39194 |
ocular |
oküler, göz merceği |
39195 |
ocularly |
gözle görünür biçimde, kesin olarak |
39196 |
oculist |
göz doktoru |
39197 |
odd and even |
tek ve çift |
39198 |
odd man out |
farklı şey/kimse |
39199 |
odd number |
tek sayı |
39200 |
odd |
acayip, tuhaf, garip, çifti olmayan, tek, eşi yok, (sayı) tek, (sayı) küsur, arada sırada olan, düzensiz |
39201 |
odd-looking |
tuhaf |
39202 |
odd-toed |
tek parmaklı |
39203 |
oddity |
acayip kişi ya da şey, antika |
39204 |
oddly enough |
ne gariptir ki, tuhaftır ki |
39205 |
oddly |
garip/tuhaf bir şekilde |
39206 |
oddment |
artık, kalıntı, döküntü |
39207 |
odds and ends |
ufak tefek şeyler, ıvır zıvır |
39208 |
odds |
olasılık, şans, ihtimaller, (bahiste) ikramiye oranı |
39209 |
ode |
uzun bir tür şiir, od |
39210 |
odeon |
tiyatro veya konser binası |
39211 |
odeum |
konser salonu |
39212 |
odious |
iğrenç, nefret uyandırıcı, tiksindirici |
39213 |
odiousness |
iğrençlik, çirkinlik |
39214 |
odium |
yüzkarası, ayıp, iğrençlik, nefret |
39215 |
odometer |
yolölçer, odometre |
39216 |
odonalgia |
diş ağrısı |
39217 |
odontic nerve |
diş siniri |
39218 |
odontic |
diş ile ilgili |
39219 |
odontologist |
diş ilmi uzmanı, odontolog |
39220 |
odontology |
diş bilimi, odontoloji |
39221 |
odor |
bkz.odour |
39222 |
odorant |
kokulu, güzel kokulu |
39223 |
odorless |
kokusuz |
39224 |
odorous |
güzel kokulu |
39225 |
odour |
(ter/vb.) koku |
39226 |
odourless |
kokusuz |
39227 |
odyssey |
uzun ve serüvenli yolculuk |
39228 |
oedema |
ödem |
39229 |
oedipal |
ödip kompleksiyle ilgili |
39230 |
Oedipus complex |
(tm) dip kompleksi |
39231 |
oedometer |
ödometre |
39232 |
oenology |
şarap araştırma bilimi |
39233 |
oesophageal orifice |
yemek borusu ağzı, yutak |
39234 |
oesophageal |
yemek borusuyla ilgili |
39235 |
oesophagus |
yemek borusu |
39236 |
oestrogen |
östrojen |
39237 |
of age |
baliğ, akla baliğ |
39238 |
of course |
elbette, tabii |
39239 |
of great account |
çok önemli |
39240 |
of late |
son zamanlarda |
39241 |
of legal age |
reşit |
39242 |
of no account |
çok önemsiz |
39243 |
of note |
tanınmış, ünlü, önemli |
39244 |
of old |
uzun zaman önce, geçmişteki, uzun süredir |
39245 |
of one's own accord |
istenmeden, kendiliğinden, gönüllü |
39246 |
of one's own volition |
kendi iradesiyle |
39247 |
of service |
yardımcı, yararlı |
39248 |
of sorts |
güya, sözümona, hesapta |
39249 |
of the same age |
yaşıt |
39250 |
of use |
yararlı |
39251 |
of |
(edat) -in, -ın, -nin, -nın |
39252 |
off afar |
uzakta |
39253 |
off and on |
ara sıra, bazen |
39254 |
off duty |
serbest, izinli |
39255 |
off one's hands |
sorumluluğu dışında |
39256 |
off one's head |
kaçık, üşütük |
39257 |
off one's own bat |
kendi başına |
39258 |
off one's rocker |
üşütük, çatlak, kaçık |
39259 |
off season |
ölü sezon |
39260 |
off shore |
kıyıdan uzak |
39261 |
off the air |
ünalgıda yayında değil |
39262 |
off the beaten track |
herkesçe bilinmeyen |
39263 |
off the cuff |
hazırlıksız, düşünmeden |
39264 |
off the point |
meseleden uzak, konunun dışında |
39265 |
off the record |
gayri resmi (olarak) |
39266 |
off |
uzakta, uzağa, uzak, gitmiş, ayrılmış, izinli, sönmüş, kapalı, çalışmayan, tamamen, (yiyecek/içecek) bozulmuş, bozuk, kötü, kaba, suya düşmüş, ertelenmiş, vazgeçilmiş, (pul/vb.) sahibi, -dan, -den uzak, -den ayrılan, sapan, yakınında |
39267 |
off-balance sheet accounts |
nazım hesapları |
39268 |
off-key |
ayarsız, akortsuz |
39269 |
off-license |
içki satılan dükkân |
39270 |
off-line |
hat-dışı, çevrim-dışı, bağsız |
39271 |
off-peak |
daha az meşgul, sakin |
39272 |
off-stage |
sahne arkası |
39273 |
off-white |
hafif grimsi beyaz renk |
39274 |
offal |
sakatat, süprüntü, artık, çerçöp |
39275 |
offbeat |
olağandışı, garip, tuhaf, acayip |
39276 |
offence |
suç, kusur, kabahat, yasaya aykırı davranış, saldırı, gücendirme, kırma, hakaret |
39277 |
offend |
suç işlemek, gücendirmek, kırmak, rahatsız etmek, hoş gelmemek |
39278 |
offender |
suçlu, suç işlemiş kimse |
39279 |
offense |
bkz.offence |
39280 |
offensive weapon |
taarruz silahı |
39281 |
offensive |
pis, kötü, çirkin, tiksindirici, iğrenç, saldırıyla ilgili, sürekli saldırı |
39282 |
offer a bribe |
rüşvet teklif etmek |
39283 |
offer a price |
pey sürmek |
39284 |
offer for sale |
satılığa çıkarmak |
39285 |
offer price |
arz fiyatı, satış fiyatı |
39286 |
offer |
teklif etmek, teklif, sunma, takdim, arz, fiyat teklifi |
39287 |
offering |
bağış, adak, kurban, teklif |
39288 |
offhand |
inceliksiz, saygısız, kaba, hazırlıksız, düşünmeden |
39289 |
office automation |
ofis otomasyonu |
39290 |
office block |
iş hanı |
39291 |
office clerk |
büro memuru |
39292 |
office holder |
devlet memuru |
39293 |
office hours |
iş sögenleri, mesai sögenleri |
39294 |
office machinery |
büro kılgaları |
39295 |
office manager |
büro müdürü |
39296 |
office of the governor |
valilik |
39297 |
office of the president |
cumhurbaşkanlığı |
39298 |
office of the town Governor |
kaymakamlık |
39299 |
office seeker |
iş arayan kimse |
39300 |
office staff |
büro elemanları, ofis personeli |
39301 |
office tower |
gökdelen işhanı |
39302 |
office work |
büro işi |
39303 |
office worker |
büro elemanı |
39304 |
office |
yazıhane, büro, ofis, devlet dairesi, kalem, iş, memuriyet, görev, bakanlık |
39305 |
officer of the day |
nöbetçi subay |
39306 |
officer |
görevli, memur, sakçı memuru, subay |
39307 |
officers' recreation room |
orduevi |
39308 |
official act |
resmi muamele |
39309 |
official business |
resmi iş |
39310 |
official call |
resmi görüşme |
39311 |
official exchange rate |
resmi kur, resmi döviz kuru |
39312 |
official gazette |
resmi yenün |
39313 |
official holidays |
resmi tatil günleri |
39314 |
official language |
resmi dil |
39315 |
official permission |
ruhsat |
39316 |
official rate |
resmi kur |
39317 |
official report |
resmi rapor, mazbata |
39318 |
official residence |
devlet konutu |
39319 |
official strike |
resmi grev |
39320 |
official trip |
resmi amaçlı gezi |
39321 |
official |
resmi, görevli, memur |
39322 |
officialdom |
memur sınıfı, bürokrasi |
39323 |
officialism |
kırtasiyecilik, bürokrasi |
39324 |
officially |
resmi olarak, resmen |
39325 |
officiate |
görev yapmak, vazife görmek |
39326 |
officinal plants |
şifalı ösümlükler |
39327 |
officinal |
müstahzar, hazır ilaç |
39328 |
officious |
işgüzar, her işe burnunu sokan, ukala, çokbilmiş, yılışık, kır-sakız |
39329 |
offing |
açık deniz, engin |
39330 |
offish |
kimseye yaklaşmak istemeyen, soğuk, uzak duran |
39331 |
offprint |
ayrıbasım |
39332 |
offset printing |
ofset baskı |
39333 |
offset |
ofset, ofset baskı, dengelemek, denkleştirmek |
39334 |
offshade |
hatalı renk, renk farkı |
39335 |
offshoot |
filiz, sürgün, dal, kök, filizlenme, doğuş |
39336 |
offshore drilling |
deniz sondajı, deniz dibi delmesi |
39337 |
offshore wind |
kıyıdan esen rüzgâr |
39338 |
offshore |
kıyıdan uzak, kıyıdan uzakta, denizde |
39339 |
offside |
ofsayt |
39340 |
offspring |
çoluk çocuk, döl, yavru döngül, döngül balası |
39341 |
oft |
sık sık |
39342 |
often |
sık sık |
39343 |
ogee arch |
deveboynu kemer, sivri kemer |
39344 |
ogee |
S biçimi, deveboynu |
39345 |
ogive |
(dikinti) kaşkemer, sivri kemer |
39346 |
ogle |
ilgiyle/arzuyla bakmak, süzmek, kesmek |
39347 |
ogre |
dev, korkunç kimse |
39348 |
ogress |
dişi dev |
39349 |
Oh my God |
Aman Tanrım |
39350 |
Oh well |
Sağlık olsun |
39351 |
oh |
hey!, o!, aman!, öyle mi?, vay başım |
39352 |
ohm |
om |
39353 |
Ohm's law |
Ohm yasası |
39354 |
ohmic resistance |
ohm direnci |
39355 |
ohmic value |
ohm değeri |
39356 |
ohmic |
ohmik, om ile ilgili |
39357 |
ohmmeter |
dirençölçer, ommetre |
39358 |
oil burner |
brülör, yakmaç |
39359 |
oil cake |
küspe, köftün |
39360 |
oil can |
yağdanlık |
39361 |
oil catcher |
yağ siperi |
39362 |
oil circuit breaker |
yağlı şalter |
39363 |
oil cleaner |
yağ filtresi, yağ süzgeci |
39364 |
oil collector |
yağ toplayıcı |
39365 |
oil colour |
yağlıboya |
39366 |
oil company |
petrol şirketi |
39367 |
oil control ring |
yağ segmanı |
39368 |
oil cooled |
yağ soğutmalı |
39369 |
oil cooler |
yağ soğutucusu |
39370 |
oil cooling |
yağlı soğutma |
39371 |
oil dipstick |
yağ seviye çubuğu |
39372 |
oil duct |
yağ arnası |
39373 |
oil engine |
mazot kozgaltkası |
39374 |
oil feeder |
yağlama aygıtı, yağdanlık |
39375 |
oil field |
petrol yatağı, petrol alanı |
39376 |
oil filter |
yağ filtresi, yağ süzgeci |
39377 |
oil gauge |
yağ basınçölçeri |
39378 |
oil gland |
yağbezi |
39379 |
oil gun |
yağ tabancası |
39380 |
oil hardening |
yağda sertleştirme |
39381 |
oil lamp |
yağ lambası, kandil |
39382 |
oil level |
yağ seviyesi, yağ düzeyi |
39383 |
oil painting |
yağlıboya resim |
39384 |
oil pan |
yağ deposu |
39385 |
oil paper |
yağlı çönge |
39386 |
oil pressure |
yağ basıncı |
39387 |
oil pump |
yağ pompası |
39388 |
oil quenching |
yağda suverme |
39389 |
oil refinery |
rafineri, petrol rafinerisi |
39390 |
oil repelling |
yağ itici |
39391 |
oil rig |
petrol kulesi |
39392 |
oil ring |
yağ segmanı, yağ bileziği |
39393 |
oil seal |
yağ keçesi |
39394 |
oil separator |
yağ ayırıcı |
39395 |
oil shale |
bitümlü şist |
39396 |
oil slick |
su üzerinde yüzen petrol tabakası |
39397 |
oil slinger |
yağ deflektörü |
39398 |
oil sludge |
yağ tortusu |
39399 |
oil soluble |
yağda çözünen |
39400 |
oil stain |
yağ lekesi |
39401 |
oil stone |
bileğitaşı |
39402 |
oil strainer |
yağ filtresi, yağ süzgeci |
39403 |
oil sump |
alt yağ karteri |
39404 |
oil switch |
yağlı şalter |
39405 |
oil tank |
yağ deposu |
39406 |
oil tanker |
tanker |
39407 |
oil tycoon |
petrol kralı |
39408 |
oil well |
petrol kuyusu, yeryağı kuyusu |
39409 |
oil |
yağ, yağlıboya, petrol, zeytinyağı, yağ sürmek, yağlamak |
39410 |
oilcloth |
muşamba |
39411 |
oiled |
yağlı |
39412 |
oiler |
gresör, yağdanlık |
39413 |
oilfield |
petrol sahası, petrol alanı |
39414 |
oiliness |
kaypaklık, yağcılık |
39415 |
oiling ring |
yağlama segmanı |
39416 |
oiling |
yağlama |
39417 |
oilpan |
yağ karteri |
39418 |
oilskin |
muşamba, muşambadan yapılmış şey |
39419 |
oilstone |
bileği taşı |
39420 |
oily |
yağlı, yağla ilgili, aşırı nazik, yağcı |
39421 |
oink |
domuz sesi, domuz sesi çıkarmak |
39422 |
ointment |
merhem |
39423 |
OK |
tamam, olur, Peki!, okey, olur, onaylamak, olur vermek |
39424 |
okay |
peki, kabul, tamam, oldu, onaylamak, okeylemek, iyi, yakşı, uygun, idare eder, fena değil, onay, izin, olur, okey |
39425 |
okra |
bamya |
39426 |
old age insurance |
yaşlılık sigortası |
39427 |
old age pension |
yaşlılık maaşı |
39428 |
old bird |
ihtiyar kurt |
39429 |
old boy |
eski öğrenci |
39430 |
old clothes man |
eskici |
39431 |
old fogy |
örümcek kafalı |
39432 |
Old Glory |
Birleşik Amerika bayrağı |
39433 |
old gold |
mat altın rengi |
39434 |
old hand |
deneyimli kimse, eski kurt |
39435 |
old hat |
modası geçmiş |
39436 |
old lady |
anne, kocakarı |
39437 |
old maid |
evlenmemiş yaşlı kız |
39438 |
old people's home |
yaşlılar evi |
39439 |
old salt |
yaşlı gemici, deniz kurdu |
39440 |
old style |
eski usul |
39441 |
Old Testament |
Eski Ahit |
39442 |
old timer |
yaşlı adam |
39443 |
Old World |
Eskidünya |
39444 |
old |
yaşlı, ...yaşında, eski, eski, önceki, deneyimli, pişkin |
39445 |
old-fashioned |
eski, modası geçmiş, demode, eski kafalı |
39446 |
old-timer |
eski, kıdemli, yaşlı adam |
39447 |
olden |
geçmiş, uzun süre önceki |
39448 |
oldie |
moruk, ihtiyar, soğuk espri |
39449 |
oldish |
yaşlıca, eskice, oldukça eski |
39450 |
oldster |
yaşlı, ihtiyar |
39451 |
oleaginous |
yağlı, yağcı, yaltakçı |
39452 |
oleander |
zakkum, ağıağacı |
39453 |
oleate |
oleat |
39454 |
olefine |
olefin |
39455 |
oleic acid |
oleik asit |
39456 |
oleic |
oleik |
39457 |
oleograph |
yağlıboya taklidi resim |
39458 |
oleography |
yağlıboya taklidi resim biçemi |
39459 |
oleomargarine |
margarin |
39460 |
oleum |
oleum |
39461 |
olfaction |
koku alma, koklama duyusu |
39462 |
olfactory cell |
koku alma hücresi |
39463 |
olfactory nerve |
koku siniri |
39464 |
olfactory |
koku almayla ilgili |
39465 |
oligarch |
oligarşi yöneticisi |
39466 |
oligarchical |
oligarşiye ait |
39467 |
oligarchy |
takımerki, oligarşi |
39468 |
Oligocene |
Oligosen |
39469 |
oligomer |
oligomer |
39470 |
oligopoly |
oligopol |
39471 |
oligopsony |
oligopson |
39472 |
olio |
türlü, derleme, potpuri |
39473 |
olition |
seçme |
39474 |
olivaceous |
zeytuni, sarımsı yeşil |
39475 |
olive green |
zeytuni yeşil |
39476 |
olive oil |
zeytinyağı |
39477 |
olive tree |
zeytin ağacı |
39478 |
olive |
zeytin, zeytin ağacı |
39479 |
olivenite |
olivenit |
39480 |
oliver |
ayak çekici, küçük çekiç |
39481 |
olivine |
olivin |
39482 |
ology |
bilim dalı |
39483 |
Olympiad |
Olimpiyat |
39484 |
Olympian |
görkemli, muhteşem |
39485 |
Olympic Games |
Olimpiyat Oyunları, Olimpiyatlar |
39486 |
Olympic |
olimpik |
39487 |
Olympus |
Olimpos dağı |
39488 |
Oman |
Umman |
39489 |
omasum |
kırkbayır |
39490 |
ombre |
bir iskambil oyunu |
39491 |
ombrophilous |
yağmurcul, yağmuru seven |
39492 |
ombudsman |
soruşturma kurulu üyesi |
39493 |
omega |
omega, bir şeyin sonu |
39494 |
omelet |
omlet |
39495 |
omelette |
omlet |
39496 |
omen |
kehanet, alamet |
39497 |
omentum |
epiplon, bağırsakları örten zar |
39498 |
ominous |
kötülük habercisi, uğursuz |
39499 |
ominousness |
uğursuzluk |
39500 |
omissible |
atlanabilir, yapılmayabilir |
39501 |
omission |
dahil etmeme, atlatma, çıkarma, atlanan şey/kimse |
39502 |
omit |
dahil etmemek, atlamak, geçmek, çıkarmak, ihmal etmek, yapmamak |
39503 |
omni- |
(önek) hep, bütün, her şey, her yerde |
39504 |
omnibus |
(bir yazarın bir çok yapıtını içeren) kitap, otobüs, bir çok şey içeren |
39505 |
omnidirectional aerial |
yönsüz anten |
39506 |
omnidirectional |
yönsüz, yöneltmesiz |
39507 |
omnifarious |
her türden, değişik türden |
39508 |
omnipotence |
sınırsız güç |
39509 |
omnipotent |
her şeyi yapabilecek güçte olan, gücü sınırsız |
39510 |
omnipresence |
aynı anda her yerde olma |
39511 |
omnipresent |
aynı anda her yerde olabilen |
39512 |
omniscience |
her şeyi bilme |
39513 |
omniscient |
her şeyi bilen |
39514 |
omnium |
sermaye ve borçlar toplamı |
39515 |
omnivorous |
hem otobur hem etobur, her şeyi yiyen |
39516 |
omophalic |
göbek ile ilgili |
39517 |
omophalocele |
omfalosel |
39518 |
omoplate |
küreksümüğü, omuz sümüğü |
39519 |
omphalos |
göbek, orta yer, merkez |
39520 |
on a line |
aynı hizada |
39521 |
on a shoestring |
çok az pul ile |
39522 |
on a turnkey basis |
anahtar teslimi |
39523 |
on account of |
ötürü, için |
39524 |
on an even keel |
değişmez, sürekli, dertsiz belasız, sakin |
39525 |
on and off |
ara sıra, bazen, aralıklı olarak |
39526 |
on and on |
durmadan, boyuna |
39527 |
on approval |
muhayyer olarak |
39528 |
on bail |
kefaletle |
39529 |
on behalf of |
-in adına, yararına |
39530 |
on bended knee |
yalvararak, ayaklarına kapanarak |
39531 |
on board bill of lading |
yükleme konşimentosu |
39532 |
on board |
gemide, gemiye, trende, trene, uçakta, uçağa |
39533 |
on call |
hazır, amade, çalışmaya hazır |
39534 |
on cloud nine |
sevinçten havalara uçmuş |
39535 |
on condition of |
koşuluyla, şartıyla |
39536 |
on condition that |
eğer, şartıyla |
39537 |
on consignment |
konsinye olarak |
39538 |
on credit |
veresiye, krediyle |
39539 |
on deck |
güvertede |
39540 |
on demand |
ibrazında, görüldüğünde |
39541 |
on duty |
nöbetçi, iş başında, nöbette |
39542 |
on earth |
ki |
39543 |
on easy street |
varlıklı |
39544 |
on edge |
stresli, sinirli |
39545 |
on end |
mütemadiyen |
39546 |
on fire |
alevler içinde, yanmakta |
39547 |
on foot |
yayan, yürüyerek |
39548 |
on general release |
(yanka) gösterimde |
39549 |
on good terms with |
ile iyi arkadaş |
39550 |
on guard |
nöbette, tetikte |
39551 |
On guard! |
Dikkat!, Hazır ol! |
39552 |
on hand |
el altında, hazır |
39553 |
on high |
cennette |
39554 |
on his own hook |
kendi başına |
39555 |
on holiday |
tatilde |
39556 |
on leave |
izinli |
39557 |
on line |
onlayn |
39558 |
on loan |
ödünç olarak |
39559 |
on no account |
hiçbir şekilde, kesinlikle |
39560 |
on no condition |
asla, hiçbir surette |
39561 |
on oath |
gerçeği söyleyeceğine yeminli |
39562 |
on occasion |
ara sıra, arada bir |
39563 |
on one's heels |
hemen arkasından, çok yakın |
39564 |
on one's honour |
şerefi üzerine |
39565 |
on one's own volition |
kendi iradesiyle |
39566 |
on one's own |
kendi kendine, tek başına, yalnız, yardımsız |
39567 |
on one's toes |
harekete hazır, tetikte |
39568 |
on paper |
çönge üzerinde |
39569 |
on presentation |
ibrazında, gösterildiğinde |
39570 |
on principle |
prensip itibarıyla |
39571 |
on purpose |
kasten, bile bile |
39572 |
on record |
kayıtlara geçmiş, kayıtlardaki |
39573 |
on remand |
yargılanmasını beklemede |
39574 |
on request |
istenildiğinde |
39575 |
on sale |
satılık |
39576 |
on schedule |
planlanan sögende, beklenen sögende |
39577 |
on second thoughts |
sonradan düşününce, tekrar düşününce |
39578 |
on shore |
kıyıda |
39579 |
on tap |
(bira) fıçıdan, hazır |
39580 |
on that score |
o konu üzerinde |
39581 |
on the air |
ünalgıda yayınlanmakta |
39582 |
on the alert |
alarm durumunda |
39583 |
on the breadline |
çok yoksul |
39584 |
on the cards |
olası, muhtemel |
39585 |
on the chance |
ümidiyle |
39586 |
on the cheap side |
oldukça ucuz |
39587 |
on the cheap |
ucuza |
39588 |
on the contrary |
bilakis, aksine, tersine |
39589 |
on the dot |
tam vaktinde, elifi elifine |
39590 |
on the double |
çok çabuk |
39591 |
on the eve of |
arifesinde |
39592 |
on the Greek calends |
balık kavağa çıkınca |
39593 |
on the high side |
oldukça yüksek |
39594 |
on the house |
beleş, şirketten, patrondan |
39595 |
on the kerb |
işporta |
39596 |
on the knife-edge |
bıçak sırtında |
39597 |
on the level |
içten, doğru, dürüst |
39598 |
on the loose |
başıboş |
39599 |
on the low side |
oldukça düşük |
39600 |
on the make |
çıkar peşinde |
39601 |
on the market |
piyasada (satılan) |
39602 |
on the mend |
iyileşen |
39603 |
on the move |
hareket halinde, ilerlemekte |
39604 |
on the occasion of |
münasebetiyle, dolayısıyla |
39605 |
on the offensive |
sürekli saldıran |
39606 |
on the one hand on the other hand |
bir yandan diğer yandan |
39607 |
on the one hand |
diğer yandan, diğer taraftan |
39608 |
on the order of |
tarzında |
39609 |
on the other hand |
bir yanda, diğer yanda, diğer taraftan |
39610 |
on the part of |
#NAME? |
39611 |
on the prowl |
av peşinde |
39612 |
on the quiet |
kimseye çaktırmadan |
39613 |
on the rebound |
sekerken, öfkeyle kalkıp, gücenerek |
39614 |
on the right track |
doğru yolda |
39615 |
on the road |
seyahatte, yolda, turda |
39616 |
on the rocks |
(içki) buzlu |
39617 |
on the run |
ayaküstü |
39618 |
on the scent of |
izi üstünde, keşfetmek üzere |
39619 |
on the short side |
oldukça kısa |
39620 |
on the side |
ek olarak |
39621 |
on the sly |
gizlice, el altından, sinsice |
39622 |
on the spot |
tam vaktinde, başı belada |
39623 |
on the spur of the moment |
hazırlıksız, anında, hemen |
39624 |
on the surface |
görünüşte, dıştan |
39625 |
on the tip of one's tongue |
dilinin ucunda |
39626 |
on the trot |
üst üste, art arda |
39627 |
on the whole |
neticede, genelde, genellikle |
39628 |
on the wing |
uçan |
39629 |
on these condition |
bu şartlarda |
39630 |
on time |
vaktinde, tam vaktinde |
39631 |
on tiptoe |
ayaklarının ucuna basarak |
39632 |
on top of |
ayrıca, üstelik |
39633 |
on trial |
yargılanmakta, deneme için |
39634 |
on view |
sergilenmekte |
39635 |
on |
aralıksız, durmadan, ileri, giymiş, üzerinde, aralıksız, durmadan, ileri, ileriye, giymiş, (edat) üstün(d)e, üzerin(d)e, yanında |
39636 |
on-duty court |
nöbetçi mahkeme |
39637 |
on-line |
onlayn, hatta-bağlı, çevrim-içi |
39638 |
onager |
yaban eşeği |
39639 |
onanism |
mastürbasyon |
39640 |
onboard |
uçak (ile ilgili) |
39641 |
once a year |
yılda bir |
39642 |
once again |
bir kez daha |
39643 |
once and for all |
ilk ve son kez |
39644 |
once bitten twice shy |
sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer |
39645 |
once for all |
ilk ve son olarak |
39646 |
once in a blue moon |
kırk yılda bir |
39647 |
once in a while |
arada bir, bazen |
39648 |
once more |
bir kez daha |
39649 |
once or twice |
bir iki kez |
39650 |
once upon a time |
bir zamanlar, bir varmış bir yokmuş |
39651 |
once |
bir kez, bir kere, bir zamanlar, eskiden, -diği zaman, -dimi, -ince |
39652 |
once-over |
şöyle bir bakma, göz atma |
39653 |
oncology |
onkoloji |
39654 |
oncoming |
ilerleyen, yaklaşan, gelen |
39655 |
oncost |
genel giderler |
39656 |
ondograph |
ondograf |
39657 |
one after another |
birer birer, birbiri ardına |
39658 |
one and all |
hepsi, herkes, topunu birden |
39659 |
one and the same |
aynı |
39660 |
one another |
birbirini |
39661 |
one by one |
birer birer |
39662 |
one day |
bir gün, günün birinde |
39663 |
one ofter another |
birbiri arkasından |
39664 |
one or two |
bir iki, birkaç |
39665 |
one tenth |
onda bir |
39666 |
one the door |
kovmak |
39667 |
one |
bir, tek, aynı, bir tane, insan |
39668 |
one-armed bandit |
kollu kumar kılgası |
39669 |
one-armed |
çolak |
39670 |
one-bath |
tek banyo, tek banyolu |
39671 |
one-celled |
birgözeli, tek hücreli |
39672 |
one-engined |
tekkozgaltkalı |
39673 |
one-eyed |
tek gözlü |
39674 |
one-handed |
tek elli |
39675 |
one-horse |
tek atlı |
39676 |
one-legged |
tek bacaklı |
39677 |
one-level |
tek düzeyli |
39678 |
one-man show |
tek kişilik oyun |
39679 |
one-off |
özel |
39680 |
one-piece |
tek parçalı, yekpare |
39681 |
one-sided |
tek taraflı, yanlı, eşit değil, tek yönlü |
39682 |
one-to-one relation |
bire bir ilişki |
39683 |
one-to-one |
birebir |
39684 |
one-track |
tek yollu, darkafalı |
39685 |
one-way street |
tekyönlü yol |
39686 |
one-way |
tek yönlü, (bilet) gidiş |
39687 |
one's better half |
eş, karı ya da koca |
39688 |
one's cup of tea |
sevdiği şey |
39689 |
one's days are numbered |
günleri sayılı |
39690 |
one's jaw drops |
ağzı bir karış açık kalmak |
39691 |
one's level best |
elinden gelenin en iyisi |
39692 |
one's own lookout |
kendi sorunu |
39693 |
oneiric |
düşsel |
39694 |
oneirocritical |
rüya yorumlayan |
39695 |
oneness |
bir olma, birlik, fikir birliği |
39696 |
oner |
yaman kimse, müthiş şey |
39697 |
onerous contract |
ivazlı sözleşme |
39698 |
onerous |
ağır, külfetli, güç, zahmetli |
39699 |
onerousness |
külfet, zahmet, sıkıntı, ağırlık |
39700 |
oneself |
kendisi, kendi kendine |
39701 |
onetime |
eski |
39702 |
ongoing |
devam eden, süren |
39703 |
onion topper |
soğan baş kesme kılgası |
39704 |
onion |
soğan |
39705 |
onium dyestuff |
onyum boyarmaddesi |
39706 |
online |
çevrimiçi, hatta, dizimde |
39707 |
onlooker |
olaylara katılmayıp yalnızca izleyen kişi, seyirci |
39708 |
only too |
çok |
39709 |
only |
biricik, tek, ancak, yalnız, yalnızca, sadece, sırf, ama, ne var ki, ancak |
39710 |
onomasiology |
adbilim |
39711 |
onomasticon |
adlar kümesi |
39712 |
onomastics |
adbilim |
39713 |
onomatopoeia |
yansıtma |
39714 |
onomatopoeic |
yansımalı |
39715 |
onrush |
saldırı, atak, hücum, hamle |
39716 |
onset |
(kötü bir şey için) başlangıç ya da ilk saldırı, ilk atak |
39717 |
onshore |
denizden karaya, kıyıya |
39718 |
onside |
be, ofsayt olmayan |
39719 |
onslaught |
şiddetli saldırı |
39720 |
onto |
üstüne, üzerine |
39721 |
ontogenesis |
ontogenez, bireyoluş |
39722 |
ontology |
ontoloji, varlıkbilim |
39723 |
onus probandi |
kanıtlama zorunluluğu |
39724 |
onus |
yük, sorumluluk, görev |
39725 |
onward |
ilerleyen |
39726 |
onwards |
ileriye doğru, ileri |
39727 |
onyx |
damarlı akik, oniks |
39728 |
ooblast |
olgunlaşmamış dişi hücre |
39729 |
oocyst |
oosit, olgunlaşma dönemi öncesi dişi hücre |
39730 |
oodles |
çok büyük miktar, pek çok, bolluk |
39731 |
oof |
mangır, pul |
39732 |
oolite |
oolit, taneli kireçtaşı |
39733 |
oomph |
cinsî cazibe |
39734 |
oops |
hop!, aman! |
39735 |
oosperm |
zigot, döllenmiş yumurtacık |
39736 |
ooze |
sızıntı, sızmak, sızdırmak, sulu çamur, balçık, bataklık, ahek |
39737 |
oozy |
sızıntılı |
39738 |
opacity |
opaklık, donukluk |
39739 |
opal blue |
opal mavisi |
39740 |
opal glass |
sütlü cam, buzlu cam |
39741 |
opal lamp |
opal lamba |
39742 |
opal |
panzehirtaşı, opal |
39743 |
opalescent |
yanardöner |
39744 |
opaque |
ışıkgeçirmez, saydamsız, anlaşılması güç, anlaşılmaz |
39745 |
opaqueness |
opaklık, saydamsızlık |
39746 |
open account |
açık hesap |
39747 |
open air |
açık hava |
39748 |
open an account |
hesap açtırmak |
39749 |
open blood system |
açık dolaşım jüyesi |
39750 |
open cast |
açık ocak |
39751 |
open cheque |
açık çek, adi çek, çizgisiz çek |
39752 |
open circuit |
açık devre |
39753 |
open circulatory system |
açık dolaşım jüyesi |
39754 |
open city |
açık şehir |
39755 |
open competition |
açık rekabet |
39756 |
open credit |
açık kredi |
39757 |
open economy |
açık ekonomi |
39758 |
open end wrench |
somun anahtarı |
39759 |
open fire on |
soru yağmuruna tutmak |
39760 |
open fire |
ateş açmak |
39761 |
open heart surgery |
açık kalp ameliyatı |
39762 |
open loop |
açık döngü |
39763 |
open market |
açık pazar, açık piyasa |
39764 |
open one's heart to sb |
birine kalbini açmak |
39765 |
open out |
daha rahat konuşmak, açılmak |
39766 |
open pit |
açık ocak |
39767 |
open policy |
açık poliçe |
39768 |
open sb's eyes to sth |
gözünü açmak |
39769 |
open sea |
açık deniz |
39770 |
open season |
av mevsimi |
39771 |
open the budget |
bütçeyi sunmak |
39772 |
open to question |
tartışılabilir |
39773 |
Open University |
açıköğretim |
39774 |
open up a business |
iş açmak |
39775 |
open up |
açmak, başlatmak, rahat konuşmak, açılmak |
39776 |
open wire |
çıplak tel |
39777 |
open |
açık, baz, etrafı çevrilmemiş, açık, (giysi/vb.) açık, iliklenmemiş, çözümlenmemiş, askıda, içten, açık, dürüst, samimi, herkese açık, girişi serbest, kullanıma hazır, açık, açmak, baz etmek, açılmak, açık hava |
39778 |
open-air cinema |
açık hava sineması |
39779 |
open-air theatre |
açık hava tiyatrosu |
39780 |
open-air |
açık hava |
39781 |
open-circuit |
açık devre |
39782 |
open-ended question |
açık uçlu soru |
39783 |
open-ended |
kısıtlamasız, sınırsız, sonuca bağlanmamış |
39784 |
open-eyed |
açıkgöz, uyanık, şaşkın |
39785 |
open-handed |
eli açık, cömert |
39786 |
open-minded |
açık fikirli |
39787 |
open-width |
açık halde |
39788 |
opener |
açacak |
39789 |
openhearted |
açık kalpli, içten, samimi, eli açık, cömert |
39790 |
opening ceremony |
açılış töreni |
39791 |
opening price |
açılış fiyatı |
39792 |
opening speech |
açılış konuşması |
39793 |
opening |
açılış, boşluk, açık alan, iyi şartlar, fırsat, ilk, başlangıçta/açılışta yer alan, açış |
39794 |
openly |
açıkça, açık açık, saklısız gizlisiz |
39795 |
openness |
genişlik, açık sözlülük, tarafsızlık |
39796 |
openwork |
seyrek örgü, ajur, kafes oyma |
39797 |
opera glasses |
opera dürbünü |
39798 |
opera hat |
silindir erkek şapkası |
39799 |
opera house |
opera binası |
39800 |
opera |
opera |
39801 |
operable |
uygulanabilir, pratik, çalıştırılabilir |
39802 |
operand |
işlenen |
39803 |
operate |
işletmek, çalıştırmak, işlemek, çalışmak, ameliyat etmek |
39804 |
operatic singer |
opera şarkıcısı |
39805 |
operatic |
opera ile ilgili, opera |
39806 |
operating console |
işletim konsolu |
39807 |
operating costs |
işletme giderleri, işletme masrafları |
39808 |
operating current |
çalışma akımı |
39809 |
operating income |
işletme geliri |
39810 |
operating lever |
işletme kolu, kumanda kolu |
39811 |
operating profit |
işletme kârı |
39812 |
operating revenue |
işletme geliri, faaliyet geliri |
39813 |
operating system |
işletim jüyesi |
39814 |
operating table |
ameliyat masası |
39815 |
operating theatre |
ameliyat odası |
39816 |
operating |
işletme, çalıştırma, ameliyat |
39817 |
operation register |
işlem yazmacı, işletim yazmacı |
39818 |
operation |
iş, çalışma, işletme, işleme, çalışma, işleme tarzı, ameliyat, operasyon, yürürlük, harekat, operasyon |
39819 |
operational amplifier |
işlemsel amplifikatör |
39820 |
operational research |
yöneylem araştırması |
39821 |
operational |
kullanıma hazır, işletme/işleme ile ilgili |
39822 |
operations analysis |
yöneylem araştırması |
39823 |
operations manual |
işletim elkitabı |
39824 |
operations research |
yöneylem araştırması |
39825 |
operative |
işleyen, faal, geçerli, yürürlükte, etkili, etkin |
39826 |
operator |
operatör, işletmen, işi bilen kimse, uzman |
39827 |
operculum |
yosun kapsül kapağı, solungaç kapağı |
39828 |
operetta |
operet |
39829 |
ophiolite |
ofiyolit |
39830 |
ophitic |
ofitik |
39831 |
ophthalmia |
göz iltihabı |
39832 |
ophthalmic hospital |
göz hastalıkları hastanesi |
39833 |
ophthalmic |
göz doktorluğu/tedavisi ile ilgili |
39834 |
ophthalmologist |
göz hekimi |
39835 |
ophthalmology |
göz hekimliği |
39836 |
ophthalmoscope |
oftalmoskop |
39837 |
opiate |
uyku ilacı |
39838 |
opine |
düşünmek, varsaymak, belirtmek, dile getirmek |
39839 |
opinion research |
kamuoyu araştırması |
39840 |
opinion |
fikir, düşünce, kanı, teşhis, yargı |
39841 |
opinionated |
fikrinden dönmez, dikkafalı |
39842 |
opium poppy |
haşhaş, afyon çiçeği |
39843 |
opium |
afyon, tiryak |
39844 |
opium-eater |
afyonkeş, esrarkeş |
39845 |
opiumism |
afyonkeşlik, esrarkeşlik, afyon zehirlenmesi |
39846 |
opossum |
(keselisıçangillerden) opossum |
39847 |
oppidan |
şehirli |
39848 |
opponent |
aleyhtar, muhalif, rakip |
39849 |
opportune |
uygun, eyverişli, yerinde |
39850 |
opportunism |
fırsatçılık |
39851 |
opportunist |
fırsatçı |
39852 |
opportunity |
fırsat, elverişli zaman |
39853 |
opposable |
karşı konulabilir, muhalefet edilebilir |
39854 |
oppose |
karşı koymak, karşı çıkmak |
39855 |
opposed cylinder engine |
bokserkozgaltka, düz kozgaltka |
39856 |
opposed piston engine |
karşılıklı pistonlu kozgaltka |
39857 |
opposed |
aksi, zıt, karşı |
39858 |
opposite angle |
ters açı |
39859 |
opposite number |
meslektaş, iş arkadaşı |
39860 |
opposite sex |
karşı cins |
39861 |
opposite |
karşıt, zıt, karşı, karşıt, zıt, ters, aksi, karşısında, karşıda, -in karşısında |
39862 |
oppositeness |
zıddiyet |
39863 |
opposition leader |
muhalefet lideri |
39864 |
opposition party |
muhalefet partisi |
39865 |
opposition |
karşıtlık, karşı koyma, itiraz, direnme, karşı koyma, karşıtlık, zıtlık, muhalefet |
39866 |
oppress |
bunaltmak, sıkmak, sıkıntı vermek, içini daraltmak, ezmek, baskı uygulamak, eziyet etmek |
39867 |
oppression |
sıkıntı, bunalma, baskı, eziyet, zulum |
39868 |
oppressive |
zalim, ezici, bunaltıcı |
39869 |
oppressiveness |
sıkıcılık, gaddarlık, zalimlik |
39870 |
oppressor |
gaddar, zalim |
39871 |
opprobrious |
aşağılayıcı, hakaret dolu, utanç verici |
39872 |
opprobrium |
aşağılama, hakaret, utanç, rezalet, ayıp |
39873 |
oppugn |
yalanlamak, tekzip etmek, karşı koymak |
39874 |
opt out |
kenarda kalmak, iştirak etmemek, boyun kaçırmak, çekilmek, vazgeçmek |
39875 |
opt |
(for ile) -e yeğlemek, -e tercih etmek, (out ile) -den çekilmek, yapmamayı tercih etmek |
39876 |
optative |
istek kavramı veren, istek kipi |
39877 |
optic axis |
optik eksen, ışık ekseni |
39878 |
optic center |
görme merkezi |
39879 |
optic nerve |
göz siniri |
39880 |
optic tracts |
göz sinirleri |
39881 |
optic |
gözle ilgili |
39882 |
optical activity |
optik etkinlik, ışıksal etkinlik |
39883 |
optical character reader |
optik karakter okuyucu |
39884 |
optical character recognition |
optik karakter tanıma |
39885 |
optical density |
optik yoğunluk, ışıksal yoğunluk |
39886 |
optical illusion |
optik illüzyon, göz yanılması |
39887 |
optical image |
optik görüntü |
39888 |
optical mark reader |
optik işaret okuyucu |
39889 |
optical microscope |
optik mikroskop |
39890 |
optical printing |
optik basım |
39891 |
optical refraction |
optik kırılma |
39892 |
optical scanner |
optik tarayıcı |
39893 |
optical sound |
optik ses |
39894 |
optical viewfinder |
vizör, optik tarayıcı |
39895 |
optical |
görme duyusuyla ilgili |
39896 |
optician |
gözlükçü |
39897 |
optics |
ışıkbilgisi, optik |
39898 |
optimal |
en iyi/yüksek/uygun, optimal |
39899 |
optimism |
iyimserlik |
39900 |
optimist |
iyimser kimse |
39901 |
optimistic |
iyimser |
39902 |
optimization |
optimizasyon, eniyileme |
39903 |
optimize |
en uygun şekle getirmek |
39904 |
optimum |
en iyi/yüksek/uygun |
39905 |
option dealer |
opsiyon satıcısı, opsiyon alıcısı |
39906 |
option forward |
vadeli opsiyon |
39907 |
option to purchase |
şufa hakkı |
39908 |
option |
seçme hakkı, tercih hakkı, seçilen şey, seçme, tercih |
39909 |
optional |
isteğe bağlı, seçmeli |
39910 |
options exchange |
opsiyon borsası |
39911 |
optometry |
optometri, göz muayenesi |
39912 |
opulence |
refah, zenginlik, bolluk, varlık |
39913 |
opulent |
varlıklı, zengin, bol, gür, süslü |
39914 |
opus |
eser, opera |
39915 |
opuscule |
küçük eser |
39916 |
or else |
yoksa |
39917 |
or I'm a Dutchman |
değilse Arap olayım |
39918 |
or something |
ya da öyle bir şey, falan |
39919 |
or whatever |
ya da öyle bir şey, ya da her neyse |
39920 |
or |
ya da, veya, yoksa, yahut |
39921 |
orache |
kara pazı |
39922 |
oracle |
en iyi öğüt verebilecek kimse, nasihatçı, (eski Yunanistan'da) tanrıların halkın sorularına cevap verdiğine inanılan yer |
39923 |
oracular |
kehanetle ilgili, anlaşılması güç, iki anlamlı |
39924 |
oral cavity |
ağız boşluğu |
39925 |
oral contract |
şifahi akit |
39926 |
oral examination |
sözlü (sınav) |
39927 |
oral intercourse |
oral seks |
39928 |
oral |
sözel, sözlü, ağızdan, ağızla ilgili, ağızdan, oral |
39929 |
orally |
sözlü olarak |
39930 |
orang-outang |
orangutan |
39931 |
orange blossom |
portakal çiçeği |
39932 |
orange jam |
portakal reçeli |
39933 |
orange |
portakal, portakal rengi, turuncu, narencî |
39934 |
orangeade |
portakal gazozu |
39935 |
orangery |
limonluk |
39936 |
orangutang |
orangutan |
39937 |
orate |
konuşma yapmak, nutuk çekmek |
39938 |
oration |
söylev, nutuk |
39939 |
orator |
hatip, konuşmacı |
39940 |
oratorio |
oratoryo |
39941 |
oratorize |
konuşma yapmak |
39942 |
oratory |
hitabet, güzel konuşma sanatı |
39943 |
orb |
küre |
39944 |
orbicular |
küresel, yuvarlak, küre şeklinde |
39945 |
orbit |
yörünge, yörüngede dönmek |
39946 |
orbital electron |
orbital elektron |
39947 |
orbital |
yörüngeye ait, orbital, yörüngemsi |
39948 |
orcein |
orsein |
39949 |
orchard |
meyve bahçesi |
39950 |
orcharding |
meyvecilik |
39951 |
orchestra |
orkestra |
39952 |
orchestrate |
orkestraya uyarlamak |
39953 |
orchestration |
orkestraya uyarlama, orkestrasyon |
39954 |
orchid |
orkide |
39955 |
orchis |
orkide, salepotu |
39956 |
orcin |
orsin |
39957 |
orcinol |
orsinol |
39958 |
ordain |
buyurmak, emretmek, mukadder kılmak |
39959 |
ordeal |
çetin sınav, ateşten gömlek |
39960 |
order bill |
emre yazılı tahvil |
39961 |
order book |
sipariş defteri |
39962 |
order cheque |
emre yazılı çek |
39963 |
order form |
sipariş listesi, sipariş formu |
39964 |
order instrument |
emre yazılı senet |
39965 |
order of kinghthood |
şeref rütbesi |
39966 |
order of payment |
ödeme emri |
39967 |
order of precedence |
kıdem sırası |
39968 |
order of reaction |
reaksiyon sırası |
39969 |
order of the day |
günlük emir, ordu emri |
39970 |
order slip |
sipariş bülteni |
39971 |
order |
düzen, tertip, intizam, düzenlik, asayiş, sıra, düzen, buyruk, emir, sipariş, ısmarlama, durum, hal, kural, usul, yol, sınıf, tabaka, havale, rütbe, tür, çeşit, sınıf, türküm, buyurmak, emretmek, ısmarlamak, sipariş vermek, düzenlemek, tertiplemek |
39972 |
ordered set |
sıralı küme |
39973 |
ordered |
düzenli, derli toplu, tertipli |
39974 |
ordering axiom |
sıralama aksiyomu |
39975 |
ordering |
sıralama, düzenleme, ısmarlama, sipariş etme |
39976 |
orderless |
düzensiz, intizamsız |
39977 |
orderliness |
düzen, intizam, düzenlilik, dakiklik |
39978 |
orderly |
düzenli, derli toplu, tertipli, jüyeli, düzenli, tertipli, sakin, uslu, yumuşakbaşlı, uysal, emir eri, hastane hademesi |
39979 |
ordinal number |
sıra sayısı |
39980 |
ordinal |
sıra gösteren, sıra belirten, sıra sayısı |
39981 |
ordinance |
buyruk, emir, ferman, yasa, yönetmelik |
39982 |
ordinarily |
her zaman olduğu gibi, alışılmış biçimde, her zamanki gibi, genellikle, çoğunlukla |
39983 |
ordinariness |
bayağılık, olağan olma |
39984 |
ordinary creditor |
adi alacaklı |
39985 |
ordinary interest |
basit faiz |
39986 |
ordinary language |
gündelik dil |
39987 |
ordinary share |
adi hisse senedi |
39988 |
ordinary |
sıradan, alışılmış, olağan |
39989 |
ordinate |
ordinat, düşey konaç |
39990 |
ordnance officer |
ordudonatım subayı |
39991 |
ordnance |
ordu donatım, ordu donatım malzemesi |
39992 |
Ordovician |
ordovizyen, ordovizyen |
39993 |
ordure |
pislik, gübre, necis, tullantı, zibil |
39994 |
ore bunker |
maden filizi deposu |
39995 |
ore deposit |
cevher yatağı |
39996 |
ore separator |
cevher ayırıcı, filiz ayırıcı |
39997 |
ore |
maden cevheri |
39998 |
oread |
dağ perisi |
39999 |
organ bank |
kılgan bankası |
40000 |
organ grinder |
latarnacı |
40001 |
organ of hearing |
işitme kılganı |
40002 |
organ of sight |
görme kılganı |
40003 |
organ of touch |
dokunma kılganı |
40004 |
organ of vision |
görme kılganı |
40005 |
organ |
organ, kılgan, araç, vasıta, alet, org, kitle iletişim araçları, yayın kılganı |
40006 |
organdie |
organtin |
40007 |
organdy |
çok ince muslin, organze |
40008 |
organelle |
organel |
40009 |
organic acid |
organik asit |
40010 |
organic chemist |
organik kimyager |
40011 |
organic chemistry |
organik kimya |
40012 |
organic compound |
organik bileşik |
40013 |
organic disease |
organik hastalık |
40014 |
organic electricity |
bedenlik çıngı |
40015 |
organic gas |
organik gaz |
40016 |
organic law |
anayasa |
40017 |
organic matter |
organik madde |
40018 |
organic rock |
organik kaya |
40019 |
organic sediment |
organik tortu |
40020 |
organic soil |
organik toprak |
40021 |
organic structure |
organik yapı |
40022 |
organic substance |
organik madde |
40023 |
organic |
organik |
40024 |
organically |
organik olarak |
40025 |
organism |
organizma |
40026 |
organist |
orgçu |
40027 |
organization |
teşkilat, uyuşma, teşkilatlanma, organizasyon |
40028 |
organizational |
teşkilî |
40029 |
organize |
kurmak, örgütlemek, düzenlemek |
40030 |
organized labour |
örgütlü işgücü |
40031 |
organized |
organize |
40032 |
organizer |
düzenleyici, organizatör, örgütleyici, örgütçü |
40033 |
organo- |
(önek) organik |
40034 |
organoid |
organoit, kılgana benzeyen |
40035 |
organometallic |
organometalik |
40036 |
organs of speech |
ses kılganları, ses aygıtı |
40037 |
organza |
organze |
40038 |
organzine |
organzin ibrişimi |
40039 |
orgasm |
orgazm, doyunum, cinsî doyum |
40040 |
orgiastic |
sefahatla ilgili, âlemle ilgili |
40041 |
orgy |
seks partisi, âlem, cümbüş |
40042 |
oriel window |
cumbalı pencere |
40043 |
oriel |
cumba, çıkma |
40044 |
Orient |
yönlendirmek, şark |
40045 |
oriental bacon |
pastırma |
40046 |
oriental |
şarkî, doğuya özgü, şark, doğu |
40047 |
orientalism |
şarkşinaslık, şarkiyat, istişrak, doğu bilimi |
40048 |
orientalist |
şarkşinas, şarkiyatçı, müsteşrik, doğu bilimci |
40049 |
orientate |
yönlendirmek |
40050 |
orientation |
yönlendirme |
40051 |
orifice |
ağız, delik |
40052 |
oriflamme |
bayrak, sancak |
40053 |
origami |
Japon çönge katlama sanatı |
40054 |
origan |
yabani mercanköşk |
40055 |
origin |
başlangıç, kaynak, kök, köken |
40056 |
original capital |
kuruluş sermayesi, ana sermaye |
40057 |
original copy |
esas kopya |
40058 |
original |
orijinal, asıl, esas, başlangıç, hiç kimden götürülmemiş, hamıdan seçilen, şahsî, özüne mahsus, gayriadi |
40059 |
originality |
orijinallik, asıllık, özüne mahsusluk |
40060 |
originally |
başlangıçta, aslında, özgün bir biçimde |
40061 |
originate from |
den kaynaklanmak |
40062 |
originate |
kaynaklanmak, çıkmak, başlamak, başlatmak |
40063 |
originating traffic |
mebde trafiği, çıkış trafiği |
40064 |
oriole |
sarıasma, sarnıcık |
40065 |
orlop |
kontra tavlon, alt güverte |
40066 |
ormolu |
altın kaplama tunç, yaldızlı pirinç |
40067 |
ornament |
süs, süs eşyası, süslemek |
40068 |
ornamental plants |
süs ösümlükleri |
40069 |
ornamental |
süs olarak kullanılan, süsleyici, süslü, cafcaflı |
40070 |
ornamentation |
süs, ziynet |
40071 |
ornate |
çok süslü |
40072 |
ornery |
huysuz, aksi, aşağılık, kaba, nahoş |
40073 |
ornithological |
kuşbilimle ilgili, ornitolojik |
40074 |
ornithologist |
kuşbilimci, ornitolog |
40075 |
ornithology |
kuş bilimi |
40076 |
orogenesis |
orojenez, dağoluşum |
40077 |
orogenic |
orojenik |
40078 |
orogeny |
dağoluş, orojeni |
40079 |
orographic |
orografik |
40080 |
orography |
orografi |
40081 |
orology |
dağlar bilgisi, oroloji |
40082 |
orometer |
yükseklik barometresi |
40083 |
orotund |
tumturaklı, tantanalı, dolgun sesli |
40084 |
orphan |
öksüz, yetim, öksüz bırakmak |
40085 |
orphanage |
yetimler yurdu |
40086 |
orpiment |
orpiment, sarı zırnık |
40087 |
orris powder |
süsen kökü tozu |
40088 |
orrisroot |
süsen kökü, menekşe kökü |
40089 |
orthicon |
ortikon, sınalgı alıcı tüpü |
40090 |
ortho- |
(önek) doğru |
40091 |
orthocenter |
yükseklik merkezi, yükseklik özeği |
40092 |
orthochromatic |
ortokromatik |
40093 |
orthoclase |
ortoklaz |
40094 |
orthodontia |
ortodonti |
40095 |
orthodontics |
diş düzeltme sanatı |
40096 |
orthodox |
herkesin inandığına inanan, ortodoks, alışılmış, geçerli, kabul edilmiş |
40097 |
orthogonal |
dikey |
40098 |
orthographic |
ortografik, dikçizgisel |
40099 |
orthography |
imla, yazım |
40100 |
orthohydrogen |
ortohidrojen |
40101 |
orthonormal |
ortonormal |
40102 |
orthopaedic surgeon |
ortopedist |
40103 |
orthopaedic surgery |
ortopedik ameliyat |
40104 |
orthopaedic |
ortopedik |
40105 |
orthopaedics |
ortopedi |
40106 |
orthopedic |
bkz.orthopaedic |
40107 |
orthoscope |
ortoskop |
40108 |
os |
sümük |
40109 |
Oscar |
oskar ödülü |
40110 |
oscillate |
sarkaç gibi sallanmak, salınmak |
40111 |
oscillation |
salınım |
40112 |
oscillator |
osilatör, salıngaç, sallayıcı, titretici |
40113 |
oscillatory |
titreşimli, titreyen, sallanan |
40114 |
oscillogram |
osilogram |
40115 |
oscillograph |
osilograf, salınımçizer |
40116 |
oscilloscope |
osiloskop, salınımgözler |
40117 |
osculate |
dokunmak, yaslanmak, ortak özellikleri olmak |
40118 |
osculating curve |
dokunum eğrisi |
40119 |
osculating plane |
dokunum düzlemi |
40120 |
osculation |
öpme, yaslanma |
40121 |
osier |
sepetçisöğüdü, sorkun |
40122 |
osmic |
osmik |
40123 |
osmiridium |
osmiridyum |
40124 |
osmium |
osmiyum |
40125 |
osmosis |
geçişim, geçişme, osmoz |
40126 |
osmotic pressure |
osmotik basınç, geçişim basıncı |
40127 |
osmotic |
osmotik |
40128 |
osprey |
balık kartalı |
40129 |
ossein |
sümük tutkalı |
40130 |
osseous |
sümükle ilgili, sümüklü |
40131 |
ossicle |
kulak sümükçüğü |
40132 |
ossification |
sümükleşme |
40133 |
ossified |
sümükleşmiş |
40134 |
ossify |
sümükleştirmek, sümükleşmek |
40135 |
ossuary |
ölü sümüklerinin korunduğu yer |
40136 |
osteitis |
sümük iltihabı |
40137 |
ostensible partner |
sözde ortak |
40138 |
ostensible |
görünüşte, sözde, gerçek olmayan |
40139 |
ostensibly |
görünürde |
40140 |
ostentation |
gösteriş, çalım, hava |
40141 |
ostentatious |
gösterişli, gösterişçi, cakalı, çalımlı |
40142 |
osteoblast |
osteoblast, sümük anagöze |
40143 |
osteoid |
sümüksü |
40144 |
osteology |
sümükbilimi, osteoloji |
40145 |
osteoma |
sümük tümörü, osteom |
40146 |
osteomalacia |
sümük yumuşaması, osteomalasi |
40147 |
osteomyelitis |
sümük iliği iltihabı |
40148 |
osteopath |
kırıkçı |
40149 |
ostler |
seyis |
40150 |
ostracism |
toplumdan dışlama, ilişkiyi kesme, sürgün etme |
40151 |
ostracize |
toplum dışı bırakmak, ilişiğini kesmek, soyutlamak |
40152 |
ostrich plume |
devekuşu tüyü |
40153 |
ostrich |
devekuşu |
40154 |
other than |
hariç, dışında |
40155 |
other |
diğer, öteki, öbür, başka, özge, diğeri, öbürü, başkası, özgesi |
40156 |
otherwise |
başka türlü, farklı bir şekilde, başka bakımlardan, yoksa, aksi takdirde |
40157 |
otiose |
aylak, tembel, işsiz, faydasız, gereksiz |
40158 |
otitis media |
ortakulak iltihabı |
40159 |
otitis |
kulak iltihabı |
40160 |
otolaryngologist |
kulak, burun, boğaz uzmanı |
40161 |
otolaryngology |
kulak-burun-boğaz bilimi |
40162 |
otology |
kulak, burun, boğaz hastalıkları bilimi |
40163 |
otoscope |
otoskop |
40164 |
otter |
su samuru, samur kürk |
40165 |
Ottoman Empire |
Osmanlı imparatorluğu |
40166 |
Ottoman |
Osmanlı, sedir, divan |
40167 |
ouch |
(acı belirtir) ah! |
40168 |
ought to |
-meli, -malı, -mesi gerek |
40169 |
ought |
(ödev/zorunluluk belirtir) -meli, -malı, -mesi gerek, -se iyi olur |
40170 |
ounce |
ons, zerre, parça, birazcık |
40171 |
Our Lady |
Meryem Ana |
40172 |
Our Lord |
Hazreti isa |
40173 |
our |
bizim |
40174 |
ours |
bizimki |
40175 |
ourselves |
biz, kendimiz, özümüz |
40176 |
oust |
dışarı atmak, zorla çıkarmak |
40177 |
out and about |
iyileşmiş, ayaklanmış |
40178 |
out and out |
komple, tam, tamamen |
40179 |
out building |
ek bina |
40180 |
out cold |
bilinçsiz, özünü kaybetmiş |
40181 |
out for |
#NAME? |
40182 |
out in left field |
nev'i şahsına münhasır |
40183 |
out of action |
işlemeyecek hale gelmiş |
40184 |
out of agenda |
gündem dışı |
40185 |
out of balance |
dengesiz |
40186 |
out of breath |
nefes nefese |
40187 |
out of control |
kontrolden çıkmış olmak |
40188 |
out of danger |
tehlikeden çıkmış, iyileşmiş |
40189 |
out of date |
eski, modası geçmiş |
40190 |
out of doors |
dışarıda |
40191 |
out of fashion |
demode, modası geçmiş |
40192 |
out of function |
iş görmez, hizmet dışı |
40193 |
out of gas |
yorgun argın |
40194 |
out of gear |
(vites) boşta |
40195 |
out of hand |
derhal, hemen, birdenbire |
40196 |
out of harm's way |
tehlikeden uzak, emniyette |
40197 |
out of keeping |
bağdaşmayan, zıt |
40198 |
out of luck |
şansı olmamak |
40199 |
out of one's depth |
boyunu aşan, bilgi ve yeteneğini aşan |
40200 |
out of one's mind |
çatlak, üşütük, kaçık, deli |
40201 |
out of order |
çalışmaz, bozuk |
40202 |
out of pity |
acıyarak, acıdığı için |
40203 |
out of place |
yersiz, uygunsuz |
40204 |
out of pocket |
sarf edilmiş, cepten çıkmış, zararda, zarar etmiş |
40205 |
out of position |
yerinden çıkmış |
40206 |
out of practice |
körelmiş, pratiğini yitirmiş |
40207 |
out of print |
baskısı tükenmiş |
40208 |
out of proportion |
mantıksızca |
40209 |
out of reach |
erişilmez, yetişilmez |
40210 |
out of season |
satın alınmaz, mevsimsiz, yersiz, vakitsiz |
40211 |
out of service |
hizmet dışı |
40212 |
out of sight |
gözden uzak, kazık marka, fahiş |
40213 |
out of sorts |
keyifsiz, neşesiz |
40214 |
out of spite |
garezinden |
40215 |
out of stock |
elde kalmamış, mevcudu tükenmiş |
40216 |
out of temper |
huysuz |
40217 |
out of the blue |
damdan düşme, damdan düşer gibi |
40218 |
out of the corner of one's eye |
göz ucuyla |
40219 |
out of the ordinary |
olağandışı, alışılmamış |
40220 |
out of the question |
olanaksız |
40221 |
out of the running |
kazanma ümidi olmayan |
40222 |
out of the way |
olağandışı, anormal |
40223 |
out of the wood |
dertten beladan uzak |
40224 |
out of thin air |
hiç yoktan |
40225 |
out of this world |
süper, olağanüstü, müthiş |
40226 |
out of time |
temposu bozuk |
40227 |
out of touch with |
#NAME? |
40228 |
out of turn |
sırasız, yersiz, uygunsuz |
40229 |
out of use |
kullanılmayan, modası geçmiş |
40230 |
out of wedlock |
evlilik dışı |
40231 |
out of work |
işsiz, boşta |
40232 |
out of |
-den dışarı, dışına, dışında, -siz, -sız |
40233 |
out one's element |
halinden memnun olmayan, keyfi kaçmış |
40234 |
Out with it! |
Söyle şunu! |
40235 |
Out with you |
Çık dışarı! |
40236 |
Out you go! |
Çık dışarı! |
40237 |
out |
dışarı, dışarıya, dışarıda, yüksek sesle, bağırarak, adamakıllı, tamamıyla, bütünüyle, modası geçmiş, dışta yer alan, dış, harici, uzak, uzakta olan, olanaksız, (ışık/ateş/vb.) sönmüş, sönük, (tahmin/hesap/vb.) yanlış |
40238 |
out-of-focus |
flu, bulanık, odak dışı |
40239 |
out-of-pocket expenses |
küçük nakit masraflar |
40240 |
out-of-the-way |
ücra, uzak, sapa, ıssız |
40241 |
outage |
fire, hizmet dışı kalma |
40242 |
outbalance |
daha ağır gelmek, geçmek |
40243 |
outbid |
#NAME? |
40244 |
outboard engine |
dış kozgaltka, takma kozgaltka |
40245 |
outboard motor |
küçük botların arkasına takılan kozgaltka |
40246 |
outboard |
tekne dışı, takma kozgaltkalı, dıştan kozgaltkalı |
40247 |
outbreak |
patlak verme, çıkma, salgın |
40248 |
outbuilding |
ek bina |
40249 |
outburst |
patlama, patlak verme |
40250 |
outcast |
toplumdan atılmış, serseri |
40251 |
outclass |
#NAME? |
40252 |
outcome |
sonuç |
40253 |
outcrop |
yeryüzüne çıkmış katman ya da kaya |
40254 |
outcry |
halk protestosu |
40255 |
outdate |
geçersiz kılmak, modası geçmek, bayatlamak |
40256 |
outdated |
modası geçmiş |
40257 |
outdistance |
daha hızlı gitmek ya da daha ileri gitmek, geçmek, geride bırakmak |
40258 |
outdo |
-den üstün olmak, yenmek, geçmek |
40259 |
outdoor antenna |
harici anten, dış anten |
40260 |
outdoor |
açık havada, açık havada olan/yapılan, açık hava |
40261 |
outdoors |
açık hava, dışarısı, açık havada, dışarıda |
40262 |
outer cover |
dış örtü |
40263 |
outer ear |
dışkulak |
40264 |
outer space |
uzay |
40265 |
outer world |
dış dünya |
40266 |
outer |
harici, dış, çöl, hariçteki, dıştaki, çöldeki |
40267 |
outermost |
en dıştaki, en uzaktaki |
40268 |
outface |
meydan okumak |
40269 |
outfit |
teçhizat, takım, donatı, türküm, ekip |
40270 |
outfitter |
teçhizat müteahhidi |
40271 |
outflow |
dışarıya akan miktar, taşan miktar |
40272 |
outgo |
masraf |
40273 |
outgoing |
giden, ayrılan, canayakın |
40274 |
outgoings |
masraf, gider |
40275 |
outgrow |
-den daha çabuk büyümek, sığmamak, ...için fazla büyümüş olmak |
40276 |
outgrowth |
doğal sonuç, büyüyen, gelişen şey |
40277 |
outhouse |
ek yapı |
40278 |
outing |
gezinti, gezi |
40279 |
outlandish |
garip, acayip, tuhaf |
40280 |
outlast |
#NAME? |
40281 |
outlaw |
kanun kaçağı, haydut, suçlu ilan etmek, (neyise) yasadışı ilan etmek |
40282 |
outlay |
(on/for ile) harcanan pul, gider, masraf |
40283 |
outlet |
çıkış yeri, delik, ağız |
40284 |
outlier |
şahit tepe, tanıktepe |
40285 |
outline |
ana hatlar, taslak, özet, şekil, şeklini/taslağını çıkarmak |
40286 |
outlive |
#NAME? |
40287 |
outlook |
görünüm, bakış açısı, ileriki olasılıklar |
40288 |
outlying |
merkezden uzak, uzak |
40289 |
outmanoeuvre |
(rakibinden) daha etkili hareket etmek, (rakibine) üstünlük sağlamak |
40290 |
outmoded |
modası geçmiş |
40291 |
outmost |
en dıştaki, en uzaktaki |
40292 |
outnumber |
sayıca üstün olmak |
40293 |
outpatient |
ayakta tedavi edilen hasta |
40294 |
outpost |
ileri karakol |
40295 |
output amplifier |
çıkış amplifikatörü, çıkış yükselteci |
40296 |
output circuit |
çıkış devresi |
40297 |
output data |
çıkış bilgisi, çıktı bilgileri |
40298 |
output device |
çıktı aygıtı |
40299 |
output impedance |
çıkış empedansı, çıkış çelisi |
40300 |
output shaft |
çıkış mili |
40301 |
output tube |
çıkış tüpü, çıkış lambası |
40302 |
output voltage |
çıkış gerilimi |
40303 |
output |
verim, randıman, üretim, ürün, bilgisayardan alınan bilgi, çıktı |
40304 |
outrage |
nefret uyandırıcı hareket, zulüm, büyük öfke, nefret, öfkelendirmek, nefretini uyandırmak |
40305 |
outrageous |
terbiyesiz, çirkin, öfke uyandırıcı, ahlaksız, utanmak, şok edici |
40306 |
outreach |
uzama, aşmak, geçmek |
40307 |
outrider |
araba önündeki atlı uşak |
40308 |
outrigger |
avara demiri, dirsekli çıkıntı, dirsekli iskele |
40309 |
outright |
tamamen, bütünüyle, açıkça, dobra dobra, tam, kesin, katıksız, içten, açık sözlü, gerçek |
40310 |
outsell |
fazla satmak |
40311 |
outset |
başlangıç |
40312 |
outshine |
#NAME? |
40313 |
outside diameter |
dış çap |
40314 |
outside left |
solaçık |
40315 |
outside right |
sağaçık |
40316 |
outside |
dış, dış taraf, dış, harici, açık havada olan, dışarıdaki, dıştan gelen, dış, en çok, en yüksek, azami, (şans/olasılık/vb.) uzak, dışarıda, dışarıya, dışında, dışına |
40317 |
outsider |
bir türkümün dışında olan kimse, bayırda olan bir kes, yabancı, kenar adam, özge, yad, kenar şahıs, kazanma olasılığı az olan yarışmacı/döngül |
40318 |
outsize |
(giysi) çok büyük boy |
40319 |
outskirts |
kentin dışı, dış mahalle, varoş |
40320 |
outsmart |
kurnazlıkla üstesinden gelmek, hakkından gelmek, yenmek, altetmek |
40321 |
outspoken |
dobra dobra konuşan, açık sözlü |
40322 |
outspread |
(kol/vb.) açık, gerilmiş |
40323 |
outstanding debt |
ödenmemiş borç |
40324 |
outstanding |
diğerlerinden iyi, çok iyi, göze çarpan, henüz yapılmamış, yarım kalmış, ödenmemiş |
40325 |
outstandings |
ödenmemiş borçlar |
40326 |
outstretched |
uzanmış, gerilmiş, açık |
40327 |
outstrip |
-den daha iyi yapmak, geçmek, geride bırakmak |
40328 |
outturn |
üretim, mahsul |
40329 |
outward |
dış, bkz.outwards |
40330 |
outwardly |
dıştan, görünüşte |
40331 |
outwards |
dışarıya |
40332 |
outwash |
yıkamak |
40333 |
outweigh |
-den daha ağır basmak, -den daha önemli olmak |
40334 |
outwit |
kurnazlıkla altetmek, yenmek |
40335 |
outwork |
evde yapılan parça başı iş |
40336 |
outworker |
parça başı çalışan kişi |
40337 |
outworn |
modası geçmiş, geçerliliğini yitirmiş |
40338 |
ouzel |
karatavuk |
40339 |
ova |
yumurtalar, tohum |
40340 |
oval |
yumurta biçiminde, oval |
40341 |
ovarian |
yumurtalıkla ilgili, tohumlukla ilgili |
40342 |
ovaritis |
yumurtalık iltihabı |
40343 |
ovary |
yumurtalık, tohumluk |
40344 |
ovation |
coşkunca alkış/beğeni |
40345 |
oven bird |
çömlekçi kuşu |
40346 |
oven |
fırın |
40347 |
oven-dry |
fırınlanmış, fırında kurumuş |
40348 |
over a barrel |
sıkışık durumda, zor bir durumda |
40349 |
over again |
bir daha |
40350 |
over against |
karşısında |
40351 |
over and above |
#NAME? |
40352 |
over and over again |
tekrar tekrar, defalarca |
40353 |
over sb's head |
anlama kapasitesinin üstünde, çok zor |
40354 |
over the hill |
yaşını başını almış |
40355 |
over the moon |
çok mutlu, sevinçten uçan |
40356 |
over there |
orada, karşıda |
40357 |
over weight |
fazla kilolu |
40358 |
over |
yere, aşağıya, ters, karşıya, öbür tarafa, -in üzerine, üstüne, üstünde, (alttaki şeye değmeksizin) -in üzerinde, üzerine, aracılığıyla, -den, -dan, bitmiş, sona ermiş |
40359 |
over- |
(önek) aşırı, üstün, üstünde, fazla |
40360 |
over-charge |
fazla yüklemek, fazla doldurmak |
40361 |
overact |
abartmalı bir şekilde oynamak |
40362 |
overage |
aşırı yaşlanmak |
40363 |
overall efficiency |
toplam verim |
40364 |
overall |
her şey dahil, tüm, toplam, ayrıntılı, geniş kapsamlı, sonuçta, genelde |
40365 |
overalls |
işçi tulumu, tulum |
40366 |
overawe |
korkutmak, sindirmek |
40367 |
overbalance |
dengesini kaybedip düşmek, dengesini bozup düşürmek |
40368 |
overbear |
fazla ürün vermek |
40369 |
overbearing |
mütehakkim, buyurucu |
40370 |
overbid |
fazla fiyat vermek |
40371 |
overblown |
abartmalı, fazla açmış çiçek |
40372 |
overboard |
gemiden denize |
40373 |
overburden |
(with ile) -e fazla yük taşıtmak, fazla yüklenmek |
40374 |
overbusy |
aşırı meşgul |
40375 |
overbuy |
fazla miktarda satın almak |
40376 |
overcapitalization |
aşırı kapitalizasyon |
40377 |
overcapitalize |
sermayesini yüksek göstermek |
40378 |
overcast |
bulutlu, kapalı |
40379 |
overcharge |
fazla fiyat istemek, fazla hesap yazmak, kazıklamak |
40380 |
overcoat |
palto |
40381 |
overcome |
üstesinden gelmek, alt etmek, galip gelmek, (duygu/vb.) davranışları etkilemek |
40382 |
overconfident |
özüne fazla güvenen |
40383 |
overcrowd |
(with ile) çok fazla insanla doldurmak, aşırı kalabalık yapmak, tıka basa doldurmak |
40384 |
overcurrent |
fazla akım, aşırı akım |
40385 |
overdeveloped |
sürdevelope, aşırı açındırılmış |
40386 |
overdevelopment |
sürdevelopman, aşırı açındırma |
40387 |
overdo |
abartmak, şişirmek, gereğinden fazla kullanmak, aşırı duygusallık göstermek |
40388 |
overdone |
fazla pişmiş, abartılmış, şişirilmiş, aşırı, çok fazla, aşırıya kaçmış |
40389 |
overdose |
aşırı doz |
40390 |
overdraft |
hesabından fazla pul çekme izni, açık kredi |
40391 |
overdraw |
(bankadaki hesabından) fazla pul çekmek |
40392 |
overdrive transmission |
overdrayv transmisyonu, fazla sürat düzeni |
40393 |
overdrive |
aşırı hız düzeni, yüksek hız vitesi |
40394 |
overdue |
vadesi geçmiş, rötarlı, geçikmiş |
40395 |
overdye |
üzerine boyamak |
40396 |
overeat |
fazla yemek yemek, oburluk etmek |
40397 |
overestimate |
olduğundan fazla değer biçmek, abartmak |
40398 |
overexposed |
sürekspoze, aşırı ışıklı |
40399 |
overexposure |
sürekspozisyon, aşırı ışıklama |
40400 |
overfall |
çağlayan, bank |
40401 |
overflow pipe |
taşıntı borusu, taşma borusu |
40402 |
overflow |
taşmak, -in dışına taşmak, sığamamak, taşma, taşkın, oluk |
40403 |
overflowing |
pek bol |
40404 |
overgrow |
çok büyümek, çabuk büyümek, kartlaşmak |
40405 |
overgrown |
yabanıl ösümlüklerle kaplı, fazla/hızlı büyümüş |
40406 |
overgrowth |
aşırı büyüme |
40407 |
overhang |
sarkmak |
40408 |
overhanging |
sarkık |
40409 |
overhardening |
aşırı sertleşme, aşırı sertleştirme |
40410 |
overhaul |
elden geçirmek, yoklamak, onarmak, yetişip geçmek |
40411 |
overhead camshaft |
üstten kam mili, üstten eksantrik mili |
40412 |
overhead cost |
dolaylı maliyet |
40413 |
overhead crane |
yürür köprü |
40414 |
overhead crossing |
üstgeçit |
40415 |
overhead expenses |
genel giderler |
40416 |
overhead irrigation |
yağdırma sulaması |
40417 |
overhead line |
havai hat |
40418 |
overhead railway |
asma demiryolu |
40419 |
overhead |
kafasının üstünde, yukarıda, tepede |
40420 |
overheads |
işletme giderleri |
40421 |
overhear |
kulak misafiri olmak, gizlice dinlemek |
40422 |
overheat |
aşırı ısıtmak, fazla ısıtmak, fazla ısınmak |
40423 |
overinsure |
değerinden yüksek sigorta yaptırmak |
40424 |
overjoyed |
çok sevinçli |
40425 |
overkill |
gereğinden fazla silah, sınırını aşınca zarar veren şey |
40426 |
overladen |
fazlasıyla yüklenmiş, fazla süslenmiş |
40427 |
overland |
karayolu ile yapılan, karadan |
40428 |
overlap |
üstüste binmek, kısmen kaplamak |
40429 |
overlay |
kaplama, örtü, kaplamak, üstüne yüklemek, üzerine yatırmak |
40430 |
overload |
aşırı yüklemek, fazla çıngı kullanmak |
40431 |
overlook |
-e nazır olmak, bakmak, gözden kaçırmak, görememek, atlamak, göz yummak, affetmek |
40432 |
overlord |
derebeyi |
40433 |
overmaster |
hakkından gelmek |
40434 |
overmuch |
aşırı, gereğinden fazla |
40435 |
overnight interest rate |
gecelik faiz oranı |
40436 |
overnight interest |
gecelik faiz |
40437 |
overnight repo |
bir gecelik repo |
40438 |
overnight stay |
bir gece kalma |
40439 |
overnight |
geceleyin, gece, aniden, bir anda |
40440 |
overpass |
bkz.flyover |
40441 |
overpay |
fazla ödemek |
40442 |
overplay |
abartmak |
40443 |
overplus |
fazlalık |
40444 |
overpopulation |
nüfus fazlalığı, aşırı nüfuslanma |
40445 |
overpower |
yenmek, ezmek, hakkından gelmek, alt etmek |
40446 |
overpowering |
kahredici |
40447 |
overpressure |
aşırı basınç, fazla basınç |
40448 |
overprint |
üst baskı, üstüne basmak |
40449 |
overprints |
fazla basmak, üzerine yeniden basmak |
40450 |
overproduce |
gereğinden fazla öndürmek |
40451 |
overproduction |
aşırı üretim |
40452 |
overpunch |
aşırı delgilemek, fazla delmek |
40453 |
overrate |
fazla değer vermek, büyütmek, abartmak |
40454 |
overreach |
yetişip geçmek, hile ile yenmek |
40455 |
override |
umursamamak, önem vermemek |
40456 |
overriding |
ağır basan |
40457 |
overripe |
geçkin, fazla olgun |
40458 |
overrule |
reddetmek, iptal etmek, geçersiz kılmak |
40459 |
overrun |
istilâ etmek, (sınır/bitiş süresi/vb.) aşmak, uzamak |
40460 |
oversaving |
aşırı tasarruf |
40461 |
overseas countries |
denizaşırı ülkeler |
40462 |
overseas |
denizaşırı |
40463 |
oversee |
göz kulak olmak, bakmak, izlemek |
40464 |
overseer |
müdür, müfettiş, ustabaşı, kalfa |
40465 |
oversell |
aşırı övmek, göklere çıkartmak |
40466 |
overset |
devirmek, altüst etmek, devrilmek, altüst olmak |
40467 |
overshade |
gölge etmek, gölgelemek, gölgede bırakmak |
40468 |
overshadow |
gölge düşürmek, gölgelemek |
40469 |
overshoe |
şoson, lastik |
40470 |
overshoot |
çok hızlı gidip kaçırmak, geçip gitmek |
40471 |
oversight |
dikkatsizlik, gözden kaçırma, dalgınlık |
40472 |
oversimplify |
yalınlaştırarak anlamını çarpıtmak, bozmak, fazla basitleştirmek |
40473 |
oversized |
büyük boy |
40474 |
oversleep |
uyuya kalmak |
40475 |
overspend |
fazla sarf etmek |
40476 |
overstate |
abartmak, artırmak, büyütmek, şişirmek |
40477 |
overstep |
aşmak, çok ileri gitmek, çizgiyi aşmak |
40478 |
overstock |
fazla stok yapmak |
40479 |
overstrain |
aşırı zorlamak |
40480 |
overstress |
aşırı gerilme |
40481 |
overstretch |
aşırı germek |
40482 |
overstrung |
aşırı duyarlı ve heyecanlı |
40483 |
oversubscribe |
fazla taahhüt etmek |
40484 |
oversubscription |
fazla taahhüt, aşırı talep |
40485 |
oversupply |
fazlalık |
40486 |
overt |
gizli olmayan, ortada, açık, aleni |
40487 |
overtake |
yetişip geçmek, sollamak, ansızın yakalamak, bastırmak |
40488 |
overtax |
ağır vergi koymak, fazla vergi istemek, sınırını zorlamak |
40489 |
overthrow |
(hükümet/vb.) devirmek, yıkmak |
40490 |
overthrust |
aşma, bindirme |
40491 |
overtime pay |
fazla mesai vergini |
40492 |
overtime work |
fazla çalışma |
40493 |
overtime |
fazla mesai |
40494 |
overtone |
ahenk sesi |
40495 |
overtop |
tepesini aşmak |
40496 |
overture |
uvertür, ç.görüşme önerisi, öneri |
40497 |
overtures |
görüşme önerisi |
40498 |
overturn |
devirmek, devrilmek |
40499 |
overvalue |
fazla kıymet biçmek |
40500 |
overvoltage |
aşırı gerilim |
40501 |
overweening |
kibirli, özünü beğenmiş, mağrur |
40502 |
overweight |
(belli bir kilodan) ağır, fazla ağır, fazla kilolu |
40503 |
overwhelm |
yenmek, ezmek, bastırmak, garketmek, boğmak |
40504 |
overwhelming |
çok büyük, ezici |
40505 |
overwind |
aşırı sarmak |
40506 |
overwork |
fazla çalışmak, fazla çalıştırmak, aşırı heyecanlı, gergin |
40507 |
overwrite |
üstüne yazmak |
40508 |
overwrought |
çok heyecanlı, sinirleri gergin, fazla işlemeli |
40509 |
oviduct |
yumurta arnası, yumurta geçidi |
40510 |
oviferous |
yumurtası olan |
40511 |
oviform |
yumurta biçiminde, oval |
40512 |
ovigerous |
yumurta oluşturucu, yumurtlayıcı, yumurtlayan |
40513 |
ovipositor |
yumurtlama borusu |
40514 |
ovogenesis |
yumurtalıkta olgun yumurta oluşumu |
40515 |
ovular |
yumurtayla ilgili |
40516 |
ovulate |
yumurtlamak |
40517 |
ovulation |
ovülasyon, yumurtlama |
40518 |
ovule |
ovum, tohum taslağı |
40519 |
ovum |
yumurta |
40520 |
owe sb a grudge |
kin beslemek |
40521 |
owe |
borcu olmak, borçlu olmak, borçlu olmak |
40522 |
owing to |
-den dolayı, yüzünden, (edat) -den dolayı, yüzünden |
40523 |
owing |
ödenmemiş |
40524 |
owl |
baykuş, puhu |
40525 |
owlet |
baykuş yavrusu |
40526 |
owlish |
baykuş gibi |
40527 |
own resources |
öz kaynaklar |
40528 |
own up to |
itiraf etmek |
40529 |
own weight |
ölü yük, zati yük |
40530 |
own |
kendi, kendisinin, sahip olmak, tanımak, kabul etmek, itiraf etmek |
40531 |
owner |
sahip, mal sahibi |
40532 |
ownerless |
sahipsiz |
40533 |
ownership |
mülkiyet, sahiplik |
40534 |
ox |
öküz |
40535 |
ox-bow lake |
akmaz |
40536 |
ox-eye daisy |
öküzgözü, mastıçiçeği |
40537 |
oxalate |
oksalat |
40538 |
oxalic acid |
oksalik asit, kuzukulağı asidi |
40539 |
oxalic |
oksalik |
40540 |
oxcart |
öküz arabası, kağnı |
40541 |
oxherd |
sığır sürüsü |
40542 |
oxidase |
oksidaz |
40543 |
oxidation number |
oksitlenme numarası |
40544 |
oxidation |
oksidasyon, yükseltgenme, paslanma, oksitlenme |
40545 |
oxidation-reduction |
yükseltgeme-indirgeme |
40546 |
oxide |
oksit |
40547 |
oxidize |
oksitlemek, oksitlenmek |
40548 |
oxidizing agent |
yükseltgen madde |
40549 |
oxidizing flame |
yükseltgeyici alev |
40550 |
oxidizing |
yükseltgeyici, oksitleyici |
40551 |
oxime |
oksim |
40552 |
oxlip |
çuhaçiçeğine benzer bir ösümlük |
40553 |
oxonium |
oksonyum |
40554 |
oxtail |
öküz kuyruğu |
40555 |
oxyacetylene welding |
oksijen kaynağı |
40556 |
oxyacetylene |
oksiasetilen |
40557 |
oxyacid |
oksi asit |
40558 |
oxygen apparatus |
oksijen teneffüs aygıtı |
40559 |
oxygen cycle |
oksijen çevrimi |
40560 |
oxygen mask |
oksijen maskesi |
40561 |
oxygen tent |
oksijen çadırı |
40562 |
oxygen |
oksijen |
40563 |
oxygen-free |
oksijensiz |
40564 |
oxygenate |
oksijen katmak |
40565 |
oxygenated |
oksijenli |
40566 |
oxyhydrogen |
oksijen ile hidrojen karışımı |
40567 |
oyer and terminer |
ağır ceza mahkemesi |
40568 |
oyez |
dikkat!, dinleyin! |
40569 |
oyster bank |
istiridye yatağı |
40570 |
oyster bed |
istiridye yatağı |
40571 |
oyster catcher |
istridye avcısı, deniz saksağanı |
40572 |
oyster shell |
istiridye kabuğu |
40573 |
oyster |
istiridye |
40574 |
ozalid print |
ozalit baskısı |
40575 |
ozokerite |
ozokerit |
40576 |
ozone friendly |
ozon dostu, ozona zarar vermeyen |
40577 |
ozone layer |
ozon tabakası |
40578 |
ozone |
ozon, temiz hava |
40579 |
ozonide |
ozonit |
40580 |
ozonize |
ozonlaştırmak |
40581 |
ozonizer |
ozonatör, ozon öndürücüsü |
40582 |
ozonolysis |
ozonoliz |
40583 |
ozonometer |
ozonölçer, ozonometre |
40584 |
ozonosphere |
ozonosfer, ozon tabakası |
40585 |
P.S. |
not |
40586 |
pa |
baba |
40587 |
pabular |
besinle ilgili |
40588 |
pabulum |
yiyecek, gıda |
40589 |
pace |
adım, yürüyüş, sürat, hız, ağır ya da düzgün adımlarla yürümek, adımla ölçmek, adımlamak, koşu ya da yürüyüş hızını belirlemek |
40590 |
pacemaker |
diğerlerine örnek olan kimse, kalp atışlarını düzenleyen aygıt |
40591 |
pachyderm |
fil gibi kalın derili memeli döngül |
40592 |
pacific |
barışsever, barışçı |
40593 |
pacification |
barışma, yatıştırılma, teskin etme |
40594 |
pacifier |
barıştıran kimse, emzik |
40595 |
pacifism |
barışseverlik |
40596 |
pacifist |
barışsever, barışçı |
40597 |
pacify |
yatıştırmak, sakinleştirmek, rahatlatmak, barışı/güvenliği sağlamak |
40598 |
pack animal |
yük döngülü |
40599 |
pack horse |
yük beygiri |
40600 |
pack ice |
deniz suyu buzu, deniz buzlası |
40601 |
pack in |
ilgi çekmek, sarmak |
40602 |
pack it in |
durdurmak |
40603 |
pack off |
sepetlemek, göndermek |
40604 |
pack one's bags |
pılıyı pırtıyı toplamak |
40605 |
pack up |
işi bitirmek, durmak, stop etmek, paketlemek, kaplaştırmak |
40606 |
pack |
bohça, çıkın, paket, sürü, (iskambil) deste, paket, bavul hazırlamak, bohçalamak, paket yapmak, paketlemek, sarmak, tıka basa doldurmak, (yiyecek) kutulara koymak, konservelemek, koruyucu bir madde ile doldurmak, sarmak, kaplamak |
40607 |
package deal |
paket teklif, toplu pazarlık |
40608 |
package holiday |
turizm acentasının tertiplediği gezi |
40609 |
package tour |
türküm turu, paket tur |
40610 |
package |
paket, bohça, bağlama, ambalaj, kutu, kaplaştırma, kaplama, bükmek, kaplaştırmak, paketlemek |
40611 |
packaged software |
paket bağdarlama |
40612 |
packaging |
paketleme, ambalajlama |
40613 |
packed like sardines |
balık istifi gibi |
40614 |
packed |
tıka basa dolu, kalabalık, paketlenmiş |
40615 |
packer |
ambalaj kılgası |
40616 |
packet mode |
paket modu, paket anahtarlamalı işletim |
40617 |
packet switching |
paket anahtarlama |
40618 |
packet |
paket |
40619 |
packing bolt |
salmastra cıvatası |
40620 |
packing box |
eşya sandığı, salmastra, tampon yuvası |
40621 |
packing case |
tahta kasa, tahta sandık, eşya sandığı |
40622 |
packing house |
depo, antrepo |
40623 |
packing material |
dolgu malzemesi |
40624 |
packing needle |
çuvaldız |
40625 |
packing paper |
paket çöngesi, ambalaj çöngesi |
40626 |
packing ring |
salmastra bileziği |
40627 |
packing washer |
salmastra rondelası |
40628 |
packing |
paketleme, ambalaj, paketleme malzemesi |
40629 |
packsaddle |
semer |
40630 |
packthread |
ambalaj ipi, bağlama ipi, çuvaldız ipi |
40631 |
pact |
antlaşma, muahede, pakt, mukavele, saziş |
40632 |
pad character |
doldurma karakteri |
40633 |
pad jig |
fular jiger |
40634 |
pad the bill |
faturayı şişirmek |
40635 |
pad |
(koruyucu) yastık, (pamuklu/vb.yumuşak) tıkaç, çönge destesi, bloknot, ıstampa, (döngül) taban, ev, daire, içini doldurmak, (konuşma/vb.) şişirmek, uzatmak, sessizce yürümek |
40636 |
pad-dry process |
fularlama-kurutma yöntemi |
40637 |
pad-roll method |
emdirme-bekletme yöntemi |
40638 |
padding machine |
fularlama emdirme kılgası, fular |
40639 |
padding mangle |
emdirme kılgası, fular |
40640 |
padding |
vatka, kıtık |
40641 |
paddle boat |
yandan çarklı gemi |
40642 |
paddle box |
davlumbaz |
40643 |
paddle one's own canoe |
kendi işini kendi görmek |
40644 |
paddle steamer |
yandan çarklı gemi |
40645 |
paddle wheel |
gemi çarkı, kanatlı çark |
40646 |
paddle |
kısa kürek, (masa tenisi) raket, kısa kürekle yürütmek, kısa kürek kullanmak, suda gezinmek, tokat atmak |
40647 |
paddle-wheel fan |
santrifüjlü vantilatör |
40648 |
paddock |
küçük çayır alan, padok |
40649 |
paddy field |
çeltik tarlası |
40650 |
paddy |
çeltik, pirinç, çeltik tarlası |
40651 |
padishah |
padişah, sultan |
40652 |
padlock |
asma kilit |
40653 |
paean |
sevinç şarkısı, sevinç nidası, zafer türküsü |
40654 |
paediatrics |
bkz.pediatrics |
40655 |
pagan |
dinsiz |
40656 |
paganism |
putperestlik |
40657 |
page boy |
konakçı komisi |
40658 |
page |
sayfa, bet, (konakçı/vb.) garson, iç oğlanı, adını anons etmek, çağırmak |
40659 |
pageant |
kutlama töreni, gösteri |
40660 |
pageantry |
parlak gösteri |
40661 |
pager |
çağrı cihazı |
40662 |
paginal |
sayfalara ait |
40663 |
paginate |
sayfalara numara koymak |
40664 |
pagination |
sayfalara numara koyma |
40665 |
paging |
sayfaları numaralama, sayfalama |
40666 |
pagoda |
pagoda |
40667 |
pah |
püh! |
40668 |
paid |
ödenmiş, verginli |
40669 |
paid-in capital |
ödenmiş sermaye |
40670 |
paid-in |
ödenmiş |
40671 |
paid-up |
ödenmiş |
40672 |
pail |
kova, gerdel |
40673 |
pailful |
bir kova dolusu |
40674 |
paillasse |
ot minder |
40675 |
paillette |
pul |
40676 |
pain in the neck |
baş belası, dert |
40677 |
pain |
ağrı, sızı, acı, ıstırap, baş belası, üzmek, kırmak, incitmek, kalbini kırmak |
40678 |
pained |
incinmiş, sıkıntılı |
40679 |
painful |
acı veren |
40680 |
painkiller |
ağrı kesici |
40681 |
painless |
acısız, ağrısız |
40682 |
pains |
zahmet, gayret |
40683 |
painstaking |
dikkatli, özenli |
40684 |
paint drier |
sikatif |
40685 |
paint spray gun |
boya tabancası |
40686 |
paint the lily |
allayıp pullamak |
40687 |
paint the town red |
eğlenceye takılmak |
40688 |
paint |
boyamak, (boya ile) resmini yapmak, betimlemek, tasvir etmek, makyaj yapmak, boyanmak, boya |
40689 |
paintbox |
boya kutusu |
40690 |
paintbrush |
boya fırçası |
40691 |
painted woman |
fahişe |
40692 |
painted |
boyalı, renkli |
40693 |
painter |
ressam, badanacı, boyacı |
40694 |
painting |
ressamlık, yağlıboya resim, tablo, keste |
40695 |
paintress |
kadın ressam |
40696 |
pair of compasses |
pergel |
40697 |
pair of scissors |
makas |
40698 |
pair up |
çift oluşturmak |
40699 |
pair |
çift, karı koca, çift, çift çift düzenlemek, çift olmak, eş olmak, eşlik etmek |
40700 |
pair-oar |
çift kürekli tekne |
40701 |
pairing |
çiftleşme |
40702 |
pajamas |
pijama |
40703 |
pal |
arkadaş, dost, ahbap |
40704 |
palace |
saray |
40705 |
paladin |
şövalye, şampiyon |
40706 |
palaeontology |
paleontoloji, taşılbilim |
40707 |
palatable |
tadı güzel, lezzetli, makul, hoş |
40708 |
palatal harmony |
büyük ünlü uyumu |
40709 |
palatal sound |
damaksıl ses |
40710 |
palatal |
damak ile ilgili, damaksıl, damak ile ilgili, damaksıl ses |
40711 |
palatalization |
damaksıllaşma |
40712 |
palatalize |
damaksıllaştırmak |
40713 |
palate |
damak, ağız tadı |
40714 |
palatial |
saray gibi, görkemli |
40715 |
palatine tonsil |
bademcik |
40716 |
palatine |
damakla ilgili, damak sümüğü |
40717 |
palaver |
görüşme, müzakere, palavra, pohpohlama, yağcılık |
40718 |
pale |
(yüz) soluk, (renk/vb.) solgun, cansız, solmak, soldurmak, sönük kalmak, önemsiz kalmak |
40719 |
palea |
pulcuk |
40720 |
paleface |
solukbenizli, beyaz (adam) |
40721 |
paleness |
solukluk, renksizlik |
40722 |
paleo- |
(önek) paleo, eski |
40723 |
Paleocene |
paleosen |
40724 |
paleographer |
paleograf |
40725 |
paleography |
paleografi |
40726 |
paleolithic |
yontma taş devrine ait |
40727 |
paleontologist |
paleontolog, taşılbilimci |
40728 |
paleontology |
paleontolog, taşılbilim |
40729 |
Paleozoic |
paleozoik |
40730 |
Palestine |
Filistin |
40731 |
Palestinian |
Filistinli |
40732 |
paletot |
palto, manto |
40733 |
palette |
ressam paleti, palet |
40734 |
palfrey |
binek atı |
40735 |
palindrome |
makam |
40736 |
paling |
çit, şarampol, parmaklık |
40737 |
palingenesis |
yeniden doğma |
40738 |
palisade |
kazıklarla yapılmış çit, siper kazığı, şarampol |
40739 |
pall |
tabut örtüsü, (içinde ölü olan) tabut, kasvet veren örtü, perde, usandırmak, bıktırmak, yavanlaşmak, sıkmak |
40740 |
palladium |
palladyum |
40741 |
pallete |
palet |
40742 |
palliate |
(hastalık) hafifletmek, dindirmek |
40743 |
palliation |
(hastalık) hafifletme, dindirme, mazur gösterme |
40744 |
palliative |
palyatif, geçici, hafifletici, geçici çare, geçici önlem |
40745 |
pallid |
solgun, soluk, benzi atmış |
40746 |
pallidness |
solgunluk, solukluk |
40747 |
pallium |
palyum, beyin zarı, başpiskopos cüppesi |
40748 |
pallor |
solgunluk, soluk benizlilik |
40749 |
pally |
yakın, samimi |
40750 |
palm grease |
rüşvet |
40751 |
palm off |
kakalamak, kazıklamak |
40752 |
palm oil |
hurma yağı |
40753 |
palm sugar |
hurma şekeri |
40754 |
palm tree |
hurma ağacı |
40755 |
palm |
palmiye, hurma ağacı, avuç içi, aya |
40756 |
palmate |
palmiye yaprağı şeklinde, perdeayaklı |
40757 |
palmette |
hurma yaprağı süsü |
40758 |
palmiped |
perdeayaklı |
40759 |
palmist |
el falcısı |
40760 |
palmistry |
el falı |
40761 |
palmitate |
palmitat |
40762 |
palooka |
beceriksiz boksör, hödük, ayı, kıro |
40763 |
palp |
dokunaç |
40764 |
palpability |
hissedilebilirlik, açıklık, aşikârlık |
40765 |
palpable |
elle dokunulabilir, ele gelir, gözle görünür, somut, belli, apaçık, ortada, düpedüz |
40766 |
palpate |
elle muayene etmek, elle tutmak |
40767 |
palpation |
elle muayene, dokunma |
40768 |
palpebra |
gözkapağı |
40769 |
palpitant |
heyecandan titreyen |
40770 |
palpitate |
(yürek) hızlı ve düzensizce atmak, titremek |
40771 |
palpitation |
düzensiz kalp atışı, çarpıntı |
40772 |
palsied |
felçli, kötürüm |
40773 |
palsy |
inme, felç |
40774 |
palter |
oyun etmek, hafife almak, ihmal etmek |
40775 |
paltriness |
önemsizlik, değersizlik |
40776 |
paltry |
önemsiz, değersiz, düşük |
40777 |
paludal |
bataklık gibi, sıtmalı |
40778 |
paludism |
sıtma |
40779 |
pampas |
pampa |
40780 |
pamper |
üzerine çok düşmek, avaylamak, şımartmak |
40781 |
pamphlet |
kitapçık, broşür |
40782 |
pamphleteer |
broşür yazan kimse |
40783 |
pan |
tava, lavabo taşı, elek, suda yüzen ince buz, elemek, süzmek, elekle aramak, acımasızca eleştirmek, (sınalgayı) sağa sola çevirmek |
40784 |
panacea |
(sözde) her derde deva ilaç |
40785 |
panache |
gösteriş |
40786 |
Panama |
Panama |
40787 |
Panamanian |
Panamalı |
40788 |
pancake coil |
yassı bobin |
40789 |
pancake landing |
perdövitesli iniş |
40790 |
pancake |
tava keki, gözleme |
40791 |
panchromatic |
pankromatik |
40792 |
pancreas |
pankreas |
40793 |
pancreatic duct |
pankreas yolu |
40794 |
pancreatic gland |
pankreas bezi |
40795 |
pancreatic juice |
pankreas usaresi |
40796 |
pancreatic tissue |
pankreas dokusu |
40797 |
pancreatic |
pankreasla ilgili |
40798 |
pancreatin |
pankreatin |
40799 |
panda crossing |
yaya geçidi |
40800 |
panda |
panda |
40801 |
pandemic |
genel, evrensel |
40802 |
pandemonium |
şamata, curcuna, tantana |
40803 |
pander |
pezevenk |
40804 |
pandora |
güzel kadın |
40805 |
pane |
pencere camı |
40806 |
panegyric |
övgü, methiye, kaside |
40807 |
panegyrical |
övgü niteliğinde |
40808 |
panegyrist |
methiyeci, kaside yazarı |
40809 |
panegyrize |
övmek, methetmek, övgü düzmek |
40810 |
panel discussion |
açık oturum |
40811 |
panel saw |
aynalık testeresi |
40812 |
panel |
kapı aynası, kaplama tahtası, kontrol panosu, panel, giysilere konulan kumaş parçası, dar uzun resim/yaçın, jüri heyeti |
40813 |
panelist |
panele katılan kimse |
40814 |
panelling |
tahta kaplama |
40815 |
panelwork |
aynalı kaplama işi, silme işi |
40816 |
pang |
ani ve şiddetli ağrı, sancı, acı |
40817 |
pangs of hunger |
açlık sancısı |
40818 |
pangs of love |
aşk sancısı, aşk acısı |
40819 |
panhandle |
tava sapı, dilenmek |
40820 |
panhandler |
dilenci |
40821 |
panic |
panik, ürkü, paniğe uğratmak, paniğe kapılmak |
40822 |
panic-stricken |
paniğe kapılmış |
40823 |
panicky |
panik halinde, telaş verici |
40824 |
panicle |
panikül, birleşik salkım |
40825 |
panjandrum |
özünü çok yükseklerde gören güçlü kişi |
40826 |
panne |
pan |
40827 |
pannier |
küfe, sepet |
40828 |
pannikin |
maşrapa |
40829 |
panning |
panoramik, çevrinme |
40830 |
panoplied |
tam silahlı |
40831 |
panoply |
tam zırh takımı |
40832 |
panorama |
panorama, toplu görünüm |
40833 |
panoramic |
panoramik, çevrinme |
40834 |
pansy |
hercai menekşe, ibne, oğlan |
40835 |
pant |
sık sık nefes almak, nefes nefese kalmak, nefes nefese söylemek, kısa ve çabuk soluk |
40836 |
pantaloons |
eskiden giyilen dar pantolon |
40837 |
pantechnicon |
mobilya mağazası |
40838 |
pantheism |
kamutanrıcılık, panteizm |
40839 |
pantheist |
kamutanrıcı, panteist |
40840 |
pantheistic |
panteistik, panteizm ile ilgili |
40841 |
panther |
panter, puma |
40842 |
panties |
kadın külotu |
40843 |
pantihose |
külotlu çorap |
40844 |
pantile |
alaturka kiremit, oluklu kiremit |
40845 |
pantograph |
pantograf, tıpkıçizer |
40846 |
pantomime |
pandomim |
40847 |
pantry |
kiler |
40848 |
pants |
kadın külotu, pantalon |
40849 |
pantyhose |
külotlu çorap |
40850 |
panzer |
motorize kuvvet |
40851 |
pap |
lapa, sulu yemek |
40852 |
papa |
ata, baba |
40853 |
paper bag |
çönge torba |
40854 |
paper capacitor |
çöngeli kondansatör |
40855 |
paper chromatography |
çönge kromatografisi |
40856 |
paper clip |
ataş |
40857 |
paper currency |
tedavüldeki pul |
40858 |
paper hanger |
duvar çöngesi kaplayan kimse |
40859 |
paper mill |
çönge fabrikası |
40860 |
paper money |
çönge pul, banknot |
40861 |
paper office |
devlet arşivi |
40862 |
paper profit |
çönge üzerindeki kâr, fiktif kâr |
40863 |
paper tape |
çönge bant |
40864 |
paper |
kâğıt, çönge, gazete, yenün, yazı, bildiri, (ç.) evrak, sınav soruları, duvar çöngesiyle kaplamak |
40865 |
paperback |
çönge kapaklı kitap |
40866 |
paperboy |
yenün dağıtıcısı |
40867 |
paperhanger |
duvar çöngecisi |
40868 |
paperknife |
kitap açacağı, çönge bıçağı |
40869 |
papers on appeal |
celp, davetiye |
40870 |
papers |
evrak |
40871 |
paperweight |
çöngelerin uçmasını önleyen ağırlık |
40872 |
paperwork |
kırtasiyecilik |
40873 |
papery |
çönge gibi, çönge inceliğinde |
40874 |
papier-mache |
çönge hamuru, kartonpiyer |
40875 |
papilla |
tomur, meme, kabarcık, papil |
40876 |
papillary |
kabarcıkları olan, kabarcık gibi |
40877 |
papistry |
Katoliklik |
40878 |
papoose |
Kızılderili çocuğu, arka sepeti |
40879 |
pappus |
papus, tüy çanak, ayva tüyü, ince tüy |
40880 |
pappy |
baba |
40881 |
paprika |
kırmızı biber, istiot |
40882 |
papula |
kabarcık |
40883 |
papyraceous |
çönge gibi ince |
40884 |
papyrus |
papirüs |
40885 |
par for the course |
olan oldu |
40886 |
par of exchange |
kambiyo paritesi, kambiyo kuru |
40887 |
par value |
nominal değer |
40888 |
par |
nominal değer, itibari kıymet, eşit düzey |
40889 |
para |
paraşütçü asker, paragraf |
40890 |
para- |
(önek) ötesinde, yanındaki, gibi, tali, yarı |
40891 |
parabiosis |
parabiyoz |
40892 |
parable |
mesel, ibret alınacak öykü |
40893 |
parabola |
parabol |
40894 |
parabolic aerial |
parabolik anten |
40895 |
parabolic curve |
parabolik eğri |
40896 |
parabolic reflector |
parabolik reflektör |
40897 |
parabolic |
parabolik |
40898 |
paraboloid headlight |
parabolik far |
40899 |
paraboloid of revolution |
dönel paraboloit |
40900 |
paraboloid |
paraboloit |
40901 |
parachute jumper |
paraşütçü |
40902 |
parachute |
paraşüt, paraşütle atlamak |
40903 |
parachutist |
paraşütçü |
40904 |
paraclete |
şefaatçi |
40905 |
parade ground |
tören meydanı |
40906 |
parade |
geçit töreni, gezinti yeri, gösteriş, sıraya dizilmek, gösteriş yapmak, hava atmak |
40907 |
paradigm |
paradigma, dizi, örnek, kip |
40908 |
paradigmatic |
dizi ile ilgili, dizisel |
40909 |
paradigmatics |
dizibilim |
40910 |
paradise |
cennet, cennet bahçesi |
40911 |
paradox |
paradoks, yanıltmaç |
40912 |
paradoxical |
çelişkili görünen, mantığa aykırı görünen |
40913 |
paradrop |
paraşütle atmak |
40914 |
paraffin oil |
gazyağı |
40915 |
paraffin wax |
parafin |
40916 |
paraffin |
parafin |
40917 |
paraglider |
planör paraşüt |
40918 |
paragon |
en iyi örnek |
40919 |
paragonite |
paragonit |
40920 |
paragraph |
paragraf |
40921 |
parahydrogen |
parahidrojen |
40922 |
parakeet |
bir tür ufak papağan |
40923 |
paraldehyde |
paraldehit |
40924 |
parallax |
paralaks |
40925 |
parallel circuit |
paralel devre |
40926 |
parallel connection |
paralel bağlantı |
40927 |
parallel line |
paralel çizgi |
40928 |
parallel resonance |
paralel rezonans, koşut çınlanım |
40929 |
parallel |
koşut, paralel, kıyaslanabilir, benzer, okşar, yakın, paralel çizgi, benzerlik, örnek, benzer, enlem, benzemek, eşit olmak |
40930 |
parallel-nerved |
paralel damarlı |
40931 |
parallel-plate capacitor |
paralel levhalı kondansatör |
40932 |
parallelepiped |
paralel yüzlü, koşutyüzlü |
40933 |
parallelism |
benzerlik |
40934 |
parallelogram |
paralelkenar |
40935 |
paralogism |
paraljizm, mantığa uymazlık, sahte görünüş |
40936 |
paralysation |
felç olma |
40937 |
paralyse |
felç etmek, felce uğratmak |
40938 |
paralysis |
inme, felç |
40939 |
paralytic |
felçli kimse, felçli, felce uğratıcı, felç edici, körkütük sarhoş, küfelik |
40940 |
paramagnetic |
paramanyetik, çaşakla çekilebilen |
40941 |
paramagnetism |
paramanyetiklik |
40942 |
paramecium |
terliksidöngül, paramesyum |
40943 |
paramedic |
yardımcı hekimlik hizmeti veren kişi |
40944 |
parameter |
parametre, katsayı |
40945 |
parametric amplifier |
parametrik amplifikatör |
40946 |
parametric equation |
parametrik denklem |
40947 |
parametric |
parametrik |
40948 |
paramilitary |
askeri nitelikli |
40949 |
paramount |
üstün, yüce, en büyük, en önemli |
40950 |
paramour |
metres, dost |
40951 |
paranoia |
paranoya |
40952 |
paranoiac |
paranoyak |
40953 |
paranoid |
paranoyak |
40954 |
parapet |
korkuluk, parmaklık, siper |
40955 |
paraph |
paraf, kısa imza |
40956 |
paraphernalia |
takım taklavat, donatı, alet edevat |
40957 |
paraphrase |
başka sözcüklerle açıklamak, açımlamak, açımlama |
40958 |
paraplegia |
belden aşağı felç, parapleji |
40959 |
paraplegic |
belden aşağısı felçli |
40960 |
parapsychology |
parapsikoloji |
40961 |
parascending |
paraşütle atlama yöndünü |
40962 |
parasital |
asalak, parazit |
40963 |
parasite |
asalak, parazit, başkalarının sırtından geçinen kişi, asalak, parazit |
40964 |
parasitic current |
parazit akım |
40965 |
parasitic |
asalaklarla ilgili |
40966 |
parasiticide |
asalak öldürücü madde |
40967 |
parasitism |
parazitlik, asalaklık |
40968 |
parasitology |
asalakbilim |
40969 |
parasol |
güneş şemsiyesi |
40970 |
parasuit |
paraşütçü giysisi |
40971 |
parasympathetic nervous system |
parasempatik sinir jüyesi |
40972 |
parasympathetic |
parasempatik |
40973 |
parathion |
paratiyon |
40974 |
parathyroid |
paratiroit bezi |
40975 |
paratrooper |
paraşütçü |
40976 |
paratroops |
paraşütçü kıtası |
40977 |
paratyphoid |
paratifo |
40978 |
paravane |
paravan |
40979 |
parboil |
yarı kaynatmak |
40980 |
parbuckle |
fıçı sapanı, bocurgart halatı ile yüklemek |
40981 |
parcel of land |
parsel |
40982 |
parcel office |
paket postanesi |
40983 |
parcel out |
taksim etmek, parsellemek |
40984 |
parcel post |
paket postası, koli servisi |
40985 |
parcel up |
paketlemek |
40986 |
parcel |
paket, koli, bohça, bağlama, sürü, yığın, takım, arazi parçası, parsel, hisselerine ayırmak, doğramak, hisselerine bölmek, hurdalamak, parçalamak, bohça halinde bağlamak, bükmek |
40987 |
parcenary |
ortak mal sahipliği |
40988 |
parcener |
ortak mirasçı |
40989 |
parch |
(güneş) kavurmak, (susuzluktan) kavrulmak |
40990 |
parching |
yakıcı, kavurucu |
40991 |
parchment paper |
parşömen çöngesi |
40992 |
parchment |
tirşe, parşömen |
40993 |
pard |
dost, arkadaş, ahbap |
40994 |
Pardon me |
affedersiniz, özür dilerim, efendim? |
40995 |
pardon |
af, geçirim, bağışlama, bağışlamak, geçirmek, affetmek |
40996 |
pardonable |
bağışlanabilir, affedilir |
40997 |
pardoner |
affedici |
40998 |
pare down |
indirmek, düşürmek |
40999 |
pare |
kabuğunu soymak, (tırnak) kesmek |
41000 |
paregoric |
paregorik iksir |
41001 |
parencephalon |
beyincik |
41002 |
parenchyma |
parankima, kanserli doku |
41003 |
parent cell |
ana hücre |
41004 |
parent company |
ana şirket |
41005 |
parent rock |
ana kaya |
41006 |
parent |
ana ya da baba, veli, ç.ana baba, ebeveyn, valideyn |
41007 |
parent-teacher association |
mektep-kodak birliği |
41008 |
parent-teacher meeting |
veli toplantısı |
41009 |
parentage |
nesil, soy, asıl |
41010 |
parental right |
velayet hakkı |
41011 |
parental |
ana babaya ait |
41012 |
parenthesis |
ayraç, parantez, ara söz |
41013 |
parenthetic clause |
aracümle, aratümce |
41014 |
parenthetic |
parantezle ilgili |
41015 |
parenthood |
analık ya da babalık |
41016 |
parentless |
anasız-babasız, öksüz, yetim |
41017 |
parents |
ana baba, ebeveyn |
41018 |
paresis |
parezi, hafif felç |
41019 |
parget |
sıva, kaba sıva |
41020 |
parhelion |
parheli, yalancı güneş |
41021 |
pari passu |
eşit adımlarla, eşit değerde |
41022 |
pariah dog |
sokak köpeği |
41023 |
pariah |
toplumun kabul etmediği kimse |
41024 |
parietal |
parietal, çepersel |
41025 |
paring knife |
soyma bıçağı |
41026 |
paring |
kabuğunu soyma, soyuntu, yonga |
41027 |
paripassu |
eşit adımlarla, aynı hızla |
41028 |
parity bit |
eşitlik biti |
41029 |
parity character |
eşlik karakteri |
41030 |
parity check |
eşitlik denetimi |
41031 |
parity |
eşitlik, denklik |
41032 |
park |
park, yeşil alan, park etmek, koymak, bırakmak |
41033 |
parka |
parka |
41034 |
parking brake |
el eğleci |
41035 |
parking light |
park ışığı |
41036 |
parking lot |
otopark |
41037 |
parking meter |
parkmetre, otopark sayacı |
41038 |
parking space |
park yeri |
41039 |
parking |
park yapma |
41040 |
parkinson's disease |
titremeli felç, parkinson hastalığı |
41041 |
parkway |
ağaçlı yol |
41042 |
parlance |
deyiş, tabir, konuşma tarzı |
41043 |
parlay |
kazanılan pulu bir sonraki yarışa yatırmak |
41044 |
parley |
toplantı, zirve toplantısı, barış görüşmesi |
41045 |
parliament |
parlamento, meclis |
41046 |
parliamentarian |
parlamenter |
41047 |
parliamentarism |
parlamenter jüye |
41048 |
parliamentary inquiry |
meclis soruşturması |
41049 |
parliamentary |
parlamentoya ait |
41050 |
parlour car |
lüks vagon |
41051 |
parlour maid |
sofra hizmetçisi kız |
41052 |
parlour |
salon |
41053 |
parlous |
tehlikeli, korkutucu, telaş verici |
41054 |
parmesam cheese |
parmezan peyniri |
41055 |
parochial |
(görüş/vb.) sınırlı, dar |
41056 |
parochialism |
dar görüşlülük |
41057 |
parodist |
parodi yazarı |
41058 |
parody |
parodi, gülünçleme, adi kopye |
41059 |
parol contract |
sözlü antlaşma |
41060 |
parol evidence |
yeminli ifade |
41061 |
parol |
sözlü, şifahi |
41062 |
parole |
tutukluya verilen izin, şartlı tahliye, söz, namus sözü, şeref sözü, şartlı tahliye etmek |
41063 |
paronomasia |
cinas |
41064 |
paronym |
eşköklü, aynı kökten gelen sözcük |
41065 |
paronymous |
eşköklü, aynı kökten gelen |
41066 |
parotid |
kulakaltı bezi, parotis |
41067 |
parotitis |
kulakaltı bezi yangısı, parotit |
41068 |
paroxysm |
(gülme/vb.) kriz |
41069 |
paroxysmal |
krizle ilgili, nöbetsel |
41070 |
paroxysms of laughter |
gülme krizi |
41071 |
paroxysms of rage |
ani öfke |
41072 |
parquet stone |
parke taş |
41073 |
parquet |
parke |
41074 |
parquetry |
parke döşeme |
41075 |
parricidal |
ebeveyn veya akraba katiline ait |
41076 |
parricide |
ebeveyn veya akraba katili |
41077 |
parrot |
papağan, papağan gibi tekrarlamak |
41078 |
parry |
savuşturmak, geçiştirmek |
41079 |
parse |
dilbilgisel olarak incelemek |
41080 |
parsec |
parsek |
41081 |
parser |
ayrıştırıcı |
41082 |
parsimonious |
cimri, pinti |
41083 |
parsimoniousness |
cimrilik, pintilik |
41084 |
parsimony |
cimrilik, pintilik, eldarlığı |
41085 |
parsley |
maydanoz |
41086 |
parsnip |
yabani havuç |
41087 |
part company |
ayrılmak, bırakmak |
41088 |
part of speech |
sözcük türü |
41089 |
part owner |
hissedar |
41090 |
part sb's hair |
burnunun dibine girmek |
41091 |
part with |
-den ayrılmak, bırakmak |
41092 |
part |
bölüm, kısım, parça, pay, hisse, yan, taraf, görev, rol, fasıl, kısmen, kısmi, ayırmak, ayrılmak |
41093 |
part-time work |
süreksiz iş, aralı iş |
41094 |
part-time |
yarım günlük |
41095 |
partake |
katılmak, paylaşmak, yemek, içmek |
41096 |
parterre |
çiçek bahçesi |
41097 |
parthenogenesis |
partenogenez |
41098 |
parti-coloured |
karışık renkli, alaca |
41099 |
partial differential |
parçal diferansiyel, tikel türetke |
41100 |
partial eclipse |
kısmi tutulma |
41101 |
partial entropy |
kısmi entropi, tikel dağıntı |
41102 |
partial fraction |
kısmi kesir, tikel üleşke |
41103 |
partial free energy |
kısmi serbest enerji |
41104 |
partial payment |
kısmi ödeme |
41105 |
partial pressure |
kısmi basınç, tikel basınç |
41106 |
partial vacuum |
kısmi boşluk, tikel boşluk |
41107 |
partial wave |
kısmi dalga, tikel dalga |
41108 |
partial |
bölümsel, tikel, kısmi, tarafgir, yan tutan, düşkün |
41109 |
partiality |
yan tutma, tarafgirlik, düşkünlük |
41110 |
partially |
kısmen, yan tutarak |
41111 |
participant |
katılan kişi, katılımcı, iştirakçi |
41112 |
participate |
katılmak, iştirak etmek |
41113 |
participating |
katılan, iştirak eden, kâr paylı |
41114 |
participation |
katılma, katılım |
41115 |
participator |
katılımcı, iştirakçi |
41116 |
participial |
ortaç türünden |
41117 |
participle |
ortaç |
41118 |
particle accelerator |
parçacık hızlandırıcısı |
41119 |
particle orbit |
tanecik yörüngesi |
41120 |
particle size analysis |
tane büyüklüğü analizi |
41121 |
particle size |
parçacık büyüklüğü, tane büyüklüğü |
41122 |
particle theory of light |
ışığın tanecik teorisi |
41123 |
particle velocity |
tanecik hızı |
41124 |
particle |
parça, zerre, tane, işlevsel sözcük, ilgeç, tanımlık, bağlaç |
41125 |
particular |
özel, ayratın, olağandışı, dikkate değer, belirli, diğerlerinden farklı, tek, müşkülpesent, titiz, tam, ayrıntılı, mahsus, özgü |
41126 |
particularism |
belirli bir topluluğa bağlılık |
41127 |
particularity |
özellik, titizlik, tamlık, eksiksizlik |
41128 |
particularize |
tek tek ayrıntılarını belirtmek |
41129 |
particularly |
özellikle |
41130 |
particulars |
ayrıntılar, detaylar |
41131 |
parting breath |
son nefes |
41132 |
parting wall |
bölme duvarı |
41133 |
parting |
ayrılma, veda etme, ayrılma yeri, taksim edici |
41134 |
partisan |
yandaş, taraftar, partizan, çeteci, partizan |
41135 |
partisanship |
yandaşlık, taraftarlık, partizanlık |
41136 |
partite |
parçalı |
41137 |
partition coefficient |
dağılım katsayısı |
41138 |
partition wall |
bölme duvarı |
41139 |
partition |
bölünme, ayrılma, bölme, ince duvar |
41140 |
partitive |
kısımlara ayıran |
41141 |
partly cloudy |
parçalı bulutlu |
41142 |
partly |
kısmen, bir dereceye kadar |
41143 |
partner |
ortak, eş, arkadaş, oyun arkadaşı, kavalye, dam, erkek arkadaş |
41144 |
partnership |
ortaklık |
41145 |
partridge |
keklik |
41146 |
parturient |
doğurmak üzere olan, doğuran |
41147 |
parturition |
doğurma, doğum |
41148 |
party in power |
iktidar partisi |
41149 |
party line |
parti siyaseti, sınır çizgisi |
41150 |
party plaintiff |
davacı taraf |
41151 |
party wall |
müşterek duvar, ara duvar, bölme duvarı |
41152 |
party |
eğlenti, parti, türküm, birlik, ekip, (siyasi) parti, şahıs, kimse |
41153 |
parvenu |
türedi |
41154 |
pasha |
paşa |
41155 |
pasqueflower |
rüzgâr çiçeği |
41156 |
pass a bill |
yasa tasarısını kabul etmek |
41157 |
pass a check |
çeki tahsil etmek |
41158 |
pass away |
ölmek, göçmek, geçmek, yok olmak |
41159 |
pass beyond |
geçmek, üstün olmak |
41160 |
pass book |
banka hesap cüzdanı |
41161 |
pass by |
önünden geçmek, önemsememek, boş vermek |
41162 |
pass for |
olarak kabul edilmek, sanılmak |
41163 |
pass muster |
yoklamayı atlatmak, yeterli olmak, geçmek |
41164 |
pass off |
durmak, dinmek, meydana gelmek, olmak |
41165 |
pass on |
ölmek, göçmek, geçmek, yok olmak |
41166 |
pass out |
bayılmak, özünden geçmek, dağıtmak |
41167 |
pass over |
aldırmamak, boş vermek, yok saymak, göz yummak |
41168 |
pass the buck to |
sorumluluğu -e yüklemek |
41169 |
pass the buck |
topu başkasına atmak |
41170 |
pass the hat round |
(kimese) pul toplamak |
41171 |
pass the sponge over |
üzerine sünger çekmek, unutmak |
41172 |
pass the time of day |
laklak etmek |
41173 |
pass through |
içinden geçmek |
41174 |
pass up |
fırsatı kaçırmak |
41175 |
pass water |
işemek |
41176 |
pass |
geçmek, ilerlemek, (önünden/vb.) geçmek, yetişip geçmek, sollamak, vermek, uzatmak, (zaman) geçmek, (zaman) geçirmek, (sınav) geçmek, kazanmak, onaylamak, kabul etmek, geçirmek, geçmek, dinmek, bitmek, geçit, boğaz, geçme, geçiş, geçiş, giriş-çıkış izni, paso, sınavda geçme, pas, pasaport, kur, baştan çıkarma |
41177 |
passable |
iyi, geçer, (yol/ırmak/vb.) geçilebilir, aşılabilir, geçilir |
41178 |
passage |
geçiş, geçme, pasaj, koridor, dar yol, geçit, bölüm, paragraf, parça, deniz yolculuğu |
41179 |
passage-way |
geçit, koridor |
41180 |
passe partout |
camlı resim |
41181 |
passe |
modası geçmiş, eski, solmuş, yaşlanmış |
41182 |
passenger cabin |
yolcu kabini |
41183 |
passenger car |
binek otomobili |
41184 |
passenger coach |
yolcu otobüsü |
41185 |
passenger compartment |
yolcu kompartımanı |
41186 |
passenger lounge |
yolcu salonu |
41187 |
passenger plane |
yolcu uçağı |
41188 |
passenger ship |
yolcu vapuru |
41189 |
passenger ticket |
yolcu bileti |
41190 |
passenger train |
yolcu treni, sernişin katarı |
41191 |
passenger |
misafir, sernişin, yolcu |
41192 |
passenger-mile |
yolcu başına bir mil hesabı |
41193 |
passepartout |
ana anahtar |
41194 |
passerby |
tesadüfen geçen kimse, yoldan geçen |
41195 |
passerine |
serçegiller |
41196 |
passibility |
hassasiyet, duygululuk |
41197 |
passible |
hassas, duygulu |
41198 |
passim |
sık sık, birçok yerde |
41199 |
passing lane |
sollama şeridi |
41200 |
passing shot |
tenisde aşırtma vuruş |
41201 |
passing |
geçen, ilerleyen, geçici, kısa süren |
41202 |
passion flower |
çarkıfelek çiçeği |
41203 |
passion |
ihtiras, tutku, hırs, ani öfke, düşkünlük, tutku, hastalık |
41204 |
passionate |
ihtiraslı, hırslı, şiddetli, ateşli |
41205 |
passionateness |
heyecanlılık |
41206 |
passionless |
soğukkanlı, heyecansız |
41207 |
passivate |
pasifleştirmek |
41208 |
passive gerund |
edilgen ulaç |
41209 |
passive immunity |
pasif bağışıklık, edilgin bağışıklık |
41210 |
passive participle |
edilgen ortaç |
41211 |
passive resistance |
pasif direniş |
41212 |
passive verb |
edilgen fiil, edilgen eylem |
41213 |
passive voice |
edilgen çatı |
41214 |
passive volcano |
sönmüş yanardağ |
41215 |
passive |
pasif, edilgen |
41216 |
passivity |
pasiflik, edilgenlik, hareketsizlik |
41217 |
passkey |
maymuncuk |
41218 |
passometer |
adımölçer, pasometre |
41219 |
passport inspection |
pasaport kontrolü |
41220 |
passport |
pasaport |
41221 |
passport-size photograph |
vesikalık yaçın |
41222 |
password |
parola |
41223 |
past all reason |
mantıksız, aşırı |
41224 |
past caring |
boşvermiş, umursamaz |
41225 |
past continuous tense |
sürekli geçmiş zaman |
41226 |
past definite |
belirli geçmiş zaman |
41227 |
past indefinite |
belirsiz geçmiş zaman |
41228 |
past master |
usta, erbab |
41229 |
past participle |
geçmiş zaman ortacı |
41230 |
past perfect continuous tense |
sürekli geçmişte bitmiş zaman |
41231 |
past perfect tense |
-miş'li geçmiş zaman |
41232 |
past perfect |
belirli geçmiş zaman |
41233 |
past progressive tense |
sürekli geçmiş zaman |
41234 |
past tense |
belirli geçmiş zaman |
41235 |
past |
geçmiş, geçmişte kalan, geçen, öten, bitmiş, sona ermiş, eski, sabık, (dilb.) geçmiş, -den sonra, geçe, ötesinde, uzağında, -siz, -sız, geçmiş zaman, geçmiş, bir kimsenin geçmişi, geçmiş, geçmiş zaman |
41236 |
pasta |
makarna |
41237 |
paste solder |
hamur lehimi |
41238 |
paste |
hamur, çiriş, kola, macun, ezme, (çönge) yapıştırmak |
41239 |
pasteboard |
mukavva |
41240 |
pastel |
pastel boya kalemi, pastel resim, soluk renk, pastel renk |
41241 |
pastelist |
pastel resim yapan kimse |
41242 |
pastern |
bukağılık |
41243 |
pasteurised milk |
pastörize süt |
41244 |
pasteurization |
pastörizasyon |
41245 |
pasteurize |
pastörize etmek |
41246 |
pasteurizer |
pastörize aygıtı |
41247 |
pastille |
pastil |
41248 |
pastime |
hoşça vakit geçirmek için yapılan şey, uğraş |
41249 |
pastiness |
hamur gibi olma, macun gibi olma |
41250 |
pastrami |
pastırma |
41251 |
pastry cook |
pastacı |
41252 |
pastry shop |
pastahane |
41253 |
pastry |
hamur işi, pasta |
41254 |
pasturage |
otlatma, otlatma hakkı, otlak, çayır, mera, ot |
41255 |
pasture farming |
mera tarımı |
41256 |
pasture |
ot, otlak, çayır, mera, çayıra salmak, otlatmak |
41257 |
pasty |
etli börek, (yüz) solgun |
41258 |
pat answer |
uygun cevap |
41259 |
pat on the back |
sırt sıvazlama |
41260 |
pat |
hafifçe vurma, okşama, ufak kalıp tereyağı, elle hafifçe vurmak, hafifçe vurarak okşamak, tam yerinde, tam zamanında, tamamiyle uygun, münasip |
41261 |
patagium |
kanat zarı |
41262 |
patch up |
uzlaştırmak, yatıştırmak, barıştırmak, yamamak |
41263 |
patch |
yama, (değişik renkte) yer/parça, küçük ösümlük yetiştirme, yamamak, yama yapmak |
41264 |
patchouli |
silhat |
41265 |
patchwork |
yama işi |
41266 |
patchy |
yarım yamalak, şöyle böyle |
41267 |
pate |
kelle, saksı, kafa, beyin, akılezme |
41268 |
patella |
dizkapağı |
41269 |
patency |
açıklık, besbellilik, aşikârlık |
41270 |
patent agent |
patent işleri uzmanı |
41271 |
patent law |
patent yasası |
41272 |
patent leather |
rugan, parlak deri |
41273 |
patent medicine |
müstahzar, hazır ilaç |
41274 |
patent office |
patent dairesi |
41275 |
patent right |
patent hakkı |
41276 |
patent rights |
patent hakları |
41277 |
patent |
görünen, açık, besbelli, meydanda, ortada, patentli, patent, patent almak |
41278 |
patented |
patentli |
41279 |
patentee |
patent sahibi |
41280 |
patently |
açıkça |
41281 |
pater |
peder, baba |
41282 |
paterfamilias |
evin erkeği |
41283 |
paternal |
babayla ilgili, (akrabalık) baba tarafından, babalık taslayan |
41284 |
paternalism |
baba gibi davranış |
41285 |
paternity suit |
babalık davası |
41286 |
paternity |
babalık |
41287 |
paternoster |
tespih |
41288 |
path |
keçiyolu, patika, yol, (neyinse izlediği) yön, rota, yol |
41289 |
pathetic |
acıklı, acınırlı, dokunaklı, üzücü, boktan, beş kapik etmez, işe yaramaz |
41290 |
pathfinder |
çığır açan kimse, kâşif, bulucu |
41291 |
pathless |
patikasız, yolsuz |
41292 |
pathogen |
patojen |
41293 |
pathogenesis |
patojenez |
41294 |
pathogenic |
patojenik |
41295 |
pathological |
patolojik, anlamsız, boş, nedensiz |
41296 |
pathologist |
patolog |
41297 |
pathology |
patoloji, sayrılıkbilim |
41298 |
pathos |
dokunaklılık |
41299 |
pathway |
patika |
41300 |
patience |
sabır |
41301 |
patient |
sabırlı, hasta |
41302 |
patiently |
sabırla |
41303 |
patio |
teras, veranda |
41304 |
patois |
mahalli ağgan |
41305 |
patriarch |
patrik, piskopos, kodak reisi, kabile reisi |
41306 |
patriarchal |
ataerkil, atahakan |
41307 |
patriarchate |
patriklik, ataerki, cet |
41308 |
patriarchy |
ataerkil toplum düzeni, ataerkillik |
41309 |
patrician |
asilzade, aristokrat |
41310 |
patricide |
baba katli, baba katili |
41311 |
patrimonial |
anadan babadan kalma |
41312 |
patrimony |
ana babadan kalan mal, kalıt, miras |
41313 |
patriot |
yurtsever |
41314 |
patrioteer |
aşırı yurtsever |
41315 |
patriotic |
yurtsever |
41316 |
patriotism |
yurtseverlik |
41317 |
patrol |
devriye gezme, devriye, devriye gezmek |
41318 |
patrolman |
devriye sakçısı |
41319 |
patron saint |
koruyucu aziz |
41320 |
patron |
hami koruyucu, sürekli müşteri |
41321 |
patronage |
himaye, koruma, sürekli müşteriler, (kayırarak) önemli mevkiye atama |
41322 |
patroness |
koruyucu azize |
41323 |
patronize |
sürekli müşteri olmak, tenezzülen iltifat etmek, lütuf göstermek |
41324 |
patronizing |
tepeden bakan, küçümseyen |
41325 |
patsy |
avanak, enayi, kadınsı erkek |
41326 |
patten |
nalın, takunya, sütun kaidesi |
41327 |
patter |
pat pat (sesi), patırtı, hızlı komik konuşma |
41328 |
pattern book |
katalog, model kitabı |
41329 |
pattern maker |
döküm kalıpçısı |
41330 |
pattern |
numune, örnek, desen, resim, kalıp, patron, model, gidiş, gidişat, seyir, şablon, aynen kopya etmek, kopyasını çıkarmak, -e uydurmak |
41331 |
patterned |
desenli |
41332 |
patty |
küçük börek, mantı |
41333 |
patulous |
açık, yaygın |
41334 |
paucity |
azlık, yetersizlik, kıtlık |
41335 |
paunch |
şiş göbek, koca göbek |
41336 |
pauper labour |
düşük verginli işgücü |
41337 |
pauper |
yoksul, fakir |
41338 |
pauperism |
yoksulluk, fakirlik |
41339 |
pauperize |
yoksullaştırmak, yoksul düşürmek |
41340 |
pause |
durma, ara, mola, durak, durgu, duruklamak, ara vermek |
41341 |
pave the way for |
-i kolaylaştırmak, yolunu açmak |
41342 |
pave |
kaldırım döşemek |
41343 |
pavement |
kaldırım, yol döşemesi, asfalt |
41344 |
pavilion roof |
çadırçatı, topuzçatı |
41345 |
pavilion |
büyük çadır, pavyon, köşk, oyuncuların maçı izlediği yer |
41346 |
paving stone |
kaldırım taşı |
41347 |
paving tile |
yer karosu, çini |
41348 |
paving |
(yol) döşeme malzemesi |
41349 |
paviour |
kaldırımcı |
41350 |
paw about |
orasını burasını ellemek, mıncıklamak |
41351 |
paw at |
orasını burasını ellemek, mıncıklamak |
41352 |
paw |
döngül pençesi, el, pençelemek, pençe atmak, (at/about ile) orasını burasını ellemek, mıncıklamak |
41353 |
pawl |
kastanyola, kastanyola ile sıkıştırmak |
41354 |
pawn broker |
rehinci, tefeci |
41355 |
pawn ticket |
rehin makbuzu |
41356 |
pawn |
rehine vermek, rehine koymak, (satranç) piyon, piyade, kukla, piyon, alet, maşa |
41357 |
pawnbroker |
rehinci |
41358 |
pawnee |
rehin alan, rehin karşılığı borç veren |
41359 |
pawner |
rehin veren, rehin bırakan |
41360 |
pawnshop |
rehinci dükkânı |
41361 |
pawpaw |
bkz.papaya |
41362 |
pay a left-handed compliment |
kaş yapayım derken göz çıkarmak |
41363 |
pay a visit |
ziyaret etmek |
41364 |
pay at sight |
görüldüğünde ödeme |
41365 |
pay at tenor |
vadesinde ödeme |
41366 |
pay attention |
dikkat etmek, kulak vermek |
41367 |
pay back |
borcunu ödemek, geri vermek |
41368 |
pay by cheque |
çek vermek, çekle ödemek |
41369 |
pay by credit card |
kredi kartıyla ödeme yapmak |
41370 |
pay by instalments |
taksitle ödemek |
41371 |
pay cash |
peşin ödemek |
41372 |
pay ceiling |
vergin tavanı, maaş tavanı |
41373 |
pay clerk |
muhasebeci |
41374 |
pay day |
ödeme günü, maaş günü, ay başı |
41375 |
pay desk |
kasa, vezne |
41376 |
pay dirt |
verimli toprak, kazançlı iş |
41377 |
pay dividends |
avantaj sağlamak, ilerde yararlı olmak |
41378 |
pay for |
-in pulunu ödemek, masrafını ödemek |
41379 |
pay heed to |
önem vermek, dikkat etmek |
41380 |
pay heed |
dikkat etmek, kulak vermek |
41381 |
pay in advance |
peşin ödemek |
41382 |
pay in cash |
nakit ödeme yapmak |
41383 |
pay in |
pul yatırmak |
41384 |
pay interest |
faiz getirmek |
41385 |
pay lip service to |
sadece söz ile desteklemek |
41386 |
pay money in |
bankaya pul yatırmak |
41387 |
pay off old scores |
acısını çıkarmak |
41388 |
pay off |
borcunu tamamen ödemek |
41389 |
pay on account |
hesaben ödemek |
41390 |
pay on credit |
kredi kartıyla ödeme yapmak |
41391 |
pay one's respects |
saygılarını sunmak |
41392 |
pay one's way |
kendi hesabını kendi ödemek |
41393 |
pay out |
ödemek, vermek |
41394 |
pay roll |
maaş bordrosu, vergin bordrosu |
41395 |
pay slip |
vergin makbuzu |
41396 |
pay telephone |
ankesörlü alısün |
41397 |
pay the penalty |
cezasını çekmek |
41398 |
pay the piper |
ceremeyi çekmek, masrafı ödemek |
41399 |
pay through the nose |
aşırı pul ödemek, kazık yemek |
41400 |
pay to bearer |
hamiline ödeme |
41401 |
pay up |
borcunu kapamak |
41402 |
pay |
ödemek, tölemek, yararı olmak, yarar sağlamak, kâr getirmek, karşılığını vermek, cezasını çekmek, ödemek, ödeme, vergin, maaş |
41403 |
pay-as-you-earn |
gelir vergisini kaynağından kesme |
41404 |
pay-roll tax |
istihdam vergisi |
41405 |
payable at sight |
görüldüğünde ödenecek |
41406 |
payable on delivery |
teslimde ödeme |
41407 |
payable to bearer |
hamiline ödenecek |
41408 |
payable to order |
emrine ödenecek |
41409 |
payable |
ödenecek, ödenmesi gerek, ödenebilir |
41410 |
payday |
maaş günü |
41411 |
payee |
alacaklı |
41412 |
payer |
ödeyen, muhatap, borçlu |
41413 |
paying bank |
ödeyen banka, ödeme yapan banka |
41414 |
paying guest |
pansiyoner |
41415 |
paying teller |
ödeme veznedarı, tediye veznedarı |
41416 |
paying |
kazançlı, kârlı, verginli, ödeme, vergin |
41417 |
paying-in slip |
ödeme makbuzu |
41418 |
payload |
navlunlu yük, kazançlı yük |
41419 |
paymaster |
bordro memuru, veznedar |
41420 |
payment by cheque |
çekle ödeme |
41421 |
payment in full |
peşin ödeme |
41422 |
payment in installment |
taksitle ödeme |
41423 |
payment in kind |
ayni ödeme |
41424 |
payment |
ödeme, vergin, maaş |
41425 |
payoff office |
kasa, gişe |
41426 |
payoff |
ödeme, ödeme vakti, ceza, hakedilmiş ceza |
41427 |
payola |
rüşvet, kanunsuz ödeme |
41428 |
payroll |
vergin bordrosu |
41429 |
pea green |
filizi, açık yeşil |
41430 |
pea soup |
bezelye çorbası |
41431 |
pea souper |
koyu sis |
41432 |
pea |
bezelye |
41433 |
peace conference |
barış konferansı |
41434 |
peace time |
barış dönemi |
41435 |
peace |
barış, rahat, huzur, asayiş, güvenlik |
41436 |
peaceable |
barışçıl |
41437 |
peaceful |
barışsever, barışçı, barışçıl, sakin, rahat, huzurlu |
41438 |
peacemaker |
barıştırıcı, arabulucu |
41439 |
peacenik |
savaş karşıtı kimse |
41440 |
peach |
şeftali |
41441 |
peachy |
şeftali gibi |
41442 |
peacock |
tavuskuşu |
41443 |
peafowl |
tavus |
41444 |
peahen |
dişi tavuskuşu |
41445 |
peak factor |
tepe faktörü |
41446 |
peak load |
azami yük |
41447 |
peak pressure |
azami basınç |
41448 |
peak season |
yoğun sezon |
41449 |
peak traffic hours |
trafiğin en yoğun olduğu sögenler |
41450 |
peak traffic |
en yüksek trafik |
41451 |
peak value |
tepe değeri, uç değeri |
41452 |
peak voltage |
maksimum gerilim, tepe gerilimi |
41453 |
peak |
uç, doruk, zirve, en yüksek çekit, en yüksek sınır, sivri uç, kasket siperi, doruğa ulaşmak |
41454 |
peaked |
zayıf düşmüş, zayıflamış, tazı gibi |
41455 |
peaky |
sivri tepeli, bitkin, zayıflamış |
41456 |
peal of laughter |
kahkaha tufanı |
41457 |
peal |
çan sesi, çınlama, gürültü, gürleme, çınlamak, çınlatmak |
41458 |
peanut butter |
krem fıstık, fıstık ezmesi |
41459 |
peanut gallery |
tiyatrodaki en üst balkon |
41460 |
peanut |
Amerikan fıstığı, yer fıstığı, yeryangak |
41461 |
pear tree |
armut ağacı |
41462 |
pear |
armut, kertme |
41463 |
pearl barley |
frenk arpası, arpa şehriyesi |
41464 |
pearl diver |
inci avcısı |
41465 |
pearl oyster |
inci istiridyesi |
41466 |
pearl |
inci, mirvari, merverit |
41467 |
pearlite |
perlit |
41468 |
pearlwort |
mercan otu |
41469 |
pearly gates |
cennet kapısı |
41470 |
pearly |
inci gibi |
41471 |
peasant |
köylü, kentçi, hödük, andavallı |
41472 |
peasantry |
köylü sınıfı |
41473 |
pease pudding |
bezelye püresi |
41474 |
pease |
bezelye |
41475 |
peat bath |
turba banyosu |
41476 |
peat bed |
turbiyer, turbalık |
41477 |
peat coal |
turba kömürü |
41478 |
peat moor |
turbiyer, turba bataklığı |
41479 |
peat moss |
turba yapan yosun |
41480 |
peat |
bataklık kömürü, turba |
41481 |
peaty soil |
turbalı toprak |
41482 |
peaty |
turbalı |
41483 |
peavey |
çivili kanca |
41484 |
pebble mill |
çakıllı değirmen |
41485 |
pebble |
çakıl taşı |
41486 |
pebbling |
pürüzlü yüzey |
41487 |
pebbly |
çakıllı |
41488 |
peccadillo |
hafif suç, kabahat, kusur |
41489 |
peccant |
kabahatli |
41490 |
peck at |
kuş gibi az yemek |
41491 |
peck |
gagalamak, dimdik vurmak, aceleyle/ruhsuz bir şekilde öpmek, gagalama, acele/ruhsuz öpüş |
41492 |
pecker |
(kaba) yarak |
41493 |
pecking order |
hiyerarşi |
41494 |
peckish |
(İİ) acıkmış, aç |
41495 |
pectase |
pektaz |
41496 |
pecten |
ibik |
41497 |
pectic |
pektinli |
41498 |
pectin |
pektin, pelte |
41499 |
pectoral fin |
göğüs yüzgeci |
41500 |
pectoral girdle |
göğüs kemeri |
41501 |
pectoral |
göğüse ait |
41502 |
peculate |
zimmetine pul geçirmek |
41503 |
peculation |
zimmetine pul geçirme, pul aşırma |
41504 |
peculator |
zimmetine pul geçiren kimse |
41505 |
peculiar |
acayip, tuhaf, olağandışı, (to ile) özgü, mahsus, kaçık, çatlak, hasta, özel |
41506 |
peculiarity |
özellik, tuhaflık, acayiplik, -e özgü olma |
41507 |
peculiarly |
özellikle, tuhaf bir şekilde |
41508 |
pecuniary |
pula ilişkin, pulluk |
41509 |
pedagogic |
pedagojik, eğitimsel, eğitbilimsel |
41510 |
pedagogics |
pedagoji, eğitbilim |
41511 |
pedagogue |
pedagog, eğitimci |
41512 |
pedagogy |
pedagoji, eğitbilim |
41513 |
pedal |
ayaklık, pedal |
41514 |
pedalo |
deniz bisikleti |
41515 |
pedant |
kılı kırk yaran, titiz |
41516 |
pedantic |
kılı kırk yaran, titiz, bilgiçlik taslayan |
41517 |
pedantry |
bilgiçlik taslama, ukalalık |
41518 |
pedate |
ayaklı |
41519 |
peddle |
seyyar satıcılık yapmak |
41520 |
peddler |
seyyar satıcı |
41521 |
peddling |
önemsiz, ufak |
41522 |
pederast |
kulampara, oğlancı |
41523 |
pederasty |
kulamparalık |
41524 |
pedestal |
(heykel/sütun/vb.) taban, özül, kaide |
41525 |
pedestrian crossing |
yaya geçidi |
41526 |
pedestrian zone |
yaya bölgesi |
41527 |
pedestrian |
ilginç olmayan, alelade, sıradan, yaya |
41528 |
pediatric |
pediatrik |
41529 |
pediatrician |
pediatrist, çocuk doktoru |
41530 |
pediatrics |
pediatri |
41531 |
pediatrist |
pediatrist, çocuk hekimi |
41532 |
pedicel |
pediçel, çiçek sapı |
41533 |
pedicle |
çiçek sapı |
41534 |
pedicular |
bitli |
41535 |
pedicure |
ayak bakımı, pedikür |
41536 |
pedigree seed |
elit tohum |
41537 |
pedigree |
soyağacı, soy |
41538 |
pedigreed |
soyu (sopu) belli |
41539 |
pediment |
pediment |
41540 |
pedlar |
seyyar satıcı |
41541 |
pedology |
pedoloji, toprakbilim |
41542 |
pedometer |
pedometre, adımsayar |
41543 |
peduncle |
pedümkül, çiçek sapı |
41544 |
pee |
işemek, işeme, çiş |
41545 |
peek |
dikizlemek, röntgenlemek, dikizleme, röntgen |
41546 |
peekaboo |
çocuklara "ce" yapılan oyun |
41547 |
peel off |
inişe geçmek |
41548 |
peel |
kabuğunu soymak, (kabuğu/derisi) soyulmak, pul pul dökülmek, (meyve/sebze/vb.) kabuk |
41549 |
peeler |
soyucu, soyma bıçağı, soyma kılgası, aynasız |
41550 |
peelings |
(çisil/vb.) kabuk |
41551 |
peen |
çekiçle dövmek, çekiçle ezmek |
41552 |
peep |
gizlice bakmak, dikizlemek, röntgenlemek, dikiz, ötme sesi, cik |
41553 |
peephole |
gözetleme deliği |
41554 |
peeping Tom |
röntgenci |
41555 |
peer |
eş, emsal, lord, asilzade, dikkatle bakmak |
41556 |
peerage |
asilzadeler sınıfı, asilzadelik |
41557 |
peeress |
soylu kadın |
41558 |
peerless |
eşsiz, rakipsiz |
41559 |
peeve |
kızdırmak, gıcık etmek |
41560 |
peeved |
hırçın, huysuz |
41561 |
peevish |
huysuz, hırçın, aksi |
41562 |
peevishness |
mızmızlık |
41563 |
peg leg |
tahta bacak |
41564 |
peg out |
gebermek, nalları dikmek |
41565 |
peg top |
topaç |
41566 |
peg |
ağaç çivi, mandal, kanca, askı, asılgan, mandallamak, (fiyat/vb.) sabitleştirmek |
41567 |
pegasus |
kanatlı at, ilham perisi |
41568 |
pegmatite |
pegmatit |
41569 |
peignoir |
sabahlık |
41570 |
pejorative |
küçük düşürücü, kötüleyici, yermeli |
41571 |
pekin |
pekin |
41572 |
pelage |
memeli döngüllerin kürkü |
41573 |
pelagic |
derin denizlerle ilgili |
41574 |
pelargonic acid |
pelargonik asit |
41575 |
pelargonic |
pelargonik |
41576 |
pelargonium |
sardunya, ıtırçiçeği |
41577 |
pelerine |
pelerin |
41578 |
pelf |
pul, varlık, vurgun, yağma |
41579 |
pelican |
pelikan |
41580 |
pelisse |
çocuk pelerini, askeri pelerin, kürk manto |
41581 |
pelite |
pelit |
41582 |
pellagra |
pelagra |
41583 |
pellet |
ufak top, saçma tanesi, ufak kurşun, kürecik, misket |
41584 |
pelletize |
peletlemek |
41585 |
pellicle |
ince zar |
41586 |
pellicular |
zar gibi ince |
41587 |
pellmell |
karmakarışık, karman çorman, karmakarışık, karman çorman, allak bullak |
41588 |
pellucid |
yarısaydam, berrak |
41589 |
pelmet |
pencere/kapının üst kısmını örten perde |
41590 |
pelt down |
şakır şakır yağmak |
41591 |
pelt with |
saldırmak |
41592 |
pelt wool |
post yünü |
41593 |
pelt |
pösteki, post, deri, kürk, (with ile) saldırmak, (down ile) şakır şakır yağmak, deli gibi koşmak |
41594 |
peltry |
döngül derileri |
41595 |
pelvic cavity |
pelvis boşluğu |
41596 |
pelvic fin |
karın yüzgeci |
41597 |
pelvic girdle |
pelvis kemeri |
41598 |
pelvic |
pelvise ait |
41599 |
pelvis |
pelvis, leğen |
41600 |
pemmican |
bir çeşit pastırma |
41601 |
pen friend |
mektup arkadaşı |
41602 |
pen name |
(yazar) takma ad |
41603 |
pen pal |
mektup arkadaşı |
41604 |
pen point |
kalem ucu |
41605 |
pen |
tükenmezkalem, dolmakalem, yazarlık, kalem, yazar, kalem, kümes, ağıl, kora, yazmak, ağıla/kümese kapatmak, dar bir yere tıkmak, kapatmak |
41606 |
pen-and ink |
kalemle yazılmış, kalemle çizilmiş |
41607 |
pen-light |
ışık kalemi |
41608 |
penal code |
ceza kanunları |
41609 |
penal provision |
cezai hüküm |
41610 |
penal servitude |
ağır hapis, kürek cezası |
41611 |
penal |
cezai |
41612 |
penalize |
ceza vermek, cezalandırmak |
41613 |
penalty area |
ceza sahası |
41614 |
penalty kick |
penaltı atışı |
41615 |
penalty |
ceza, penaltı |
41616 |
penance |
ceza, kefaret |
41617 |
pence |
bkz.penny |
41618 |
penchant |
eğilim, meyil, tutku |
41619 |
pencil box |
kalem kutusu |
41620 |
pencil of rays |
ışın demeti |
41621 |
pencil sharpener |
kalemtıraş, kalemyonan |
41622 |
pencil |
kurşunkalem, karataş, kaş kalemi, kurşunkalemle yazmak, çizmek |
41623 |
pendant |
pandantif, asılı, sarkık |
41624 |
pendentive |
bingi |
41625 |
pending |
-e kadar, kararlaştırılmamış, askıda |
41626 |
pendulate |
sarkaç gibi sallanmak |
41627 |
pendulous |
sarkık, sallanan |
41628 |
pendulum |
sarkaç |
41629 |
peneplain |
peneplen, yontukdüz |
41630 |
penetrability |
nüfuz edilebilirlik, delinebilirlik |
41631 |
penetrable |
içine girilebilir, nüfuz edilebilir |
41632 |
penetrate |
girmek, dalmak, içine girmek, yarmak, nüfuz etmek, delip geçmek, anlamak, çözmek |
41633 |
penetrating |
içe işleyen, keskin, anlayışlı, kolay işitilir |
41634 |
penetration |
içe girme, içe işleme, penetrasyon |
41635 |
penetrative |
delici |
41636 |
penetratoin |
nüfuz etme, girme, sokuluş |
41637 |
penguin |
karabat, penguen |
41638 |
penicillate |
fırça gibi |
41639 |
penicillin |
penisilin |
41640 |
peninsula |
yarımada |
41641 |
peninsular |
yarımada ile ilgili |
41642 |
penis |
penis, kamış |
41643 |
penitence |
pişmanlık |
41644 |
penitent |
pişman |
41645 |
penitential |
pişmanlıkla ilgili |
41646 |
penitentiary |
hapishane, cezaevi |
41647 |
penknife |
çakı |
41648 |
penman |
yazar, hattat |
41649 |
penmanship |
hattatlık |
41650 |
pennant |
flama, flandra |
41651 |
pennies or manna from heaven |
devlet kuşu |
41652 |
penniless |
züğürt, meteliksiz |
41653 |
pennon |
bayrak, flandra |
41654 |
penny pincher |
cimri, pinti |
41655 |
penny |
Pound'un yüzde biri, peni, sent |
41656 |
penologic |
penolojik |
41657 |
penologist |
ceza uzmanı |
41658 |
penology |
penoloji |
41659 |
pensile |
sarkık |
41660 |
pension fund |
emekli sandığı, emekli fonu |
41661 |
pension off |
aylık bağlayıp işten çıkarmak, emekliye ayırmak |
41662 |
pension plan |
emeklilik josparı |
41663 |
pension |
tekaüt, emekli maaşı, pansiyon, tekaüde vermek, tekaüde çıkartmak |
41664 |
pensionary |
emekli |
41665 |
pensioner |
emekli aylığı alan kimse, emekli, tekaütçü, mütekait |
41666 |
pensive |
düşünceli, dalgın |
41667 |
pensiveness |
düşüncelilik, dalgınlık |
41668 |
penstock |
savak, verici boru |
41669 |
pent |
kapanmış, hapsedilmiş, gizli kalmış |
41670 |
pent-up |
kapatılmış, hapsedilmiş |
41671 |
pentagon |
beşgen |
41672 |
pentagonal |
beş köşeli |
41673 |
pentagram |
beş köşeli yıldız |
41674 |
pentahedron |
beşyüzlü |
41675 |
pentameter |
beş heceli mısra, pentametre |
41676 |
pentane |
pentan |
41677 |
pentathlete |
pentatloncu atlet |
41678 |
pentathlon |
pentatlon |
41679 |
pentavalent |
beş duyarlıklı |
41680 |
penthouse |
çatı katı |
41681 |
pentode |
pentot |
41682 |
pentose |
pentoz |
41683 |
penult |
sondan bir önceki hece |
41684 |
penultimate |
sondan bir önceki |
41685 |
penumbra |
yarıgölge |
41686 |
penurious |
yoksul, fakir, cimri, kıt |
41687 |
penury |
yoksulluk, fukaralık, sıkıntı, kıtlık |
41688 |
peon |
piyade, emir eri, amele, işçi, gündelikçi |
41689 |
peonage |
kulluk, kölelik |
41690 |
peony |
şakayık |
41691 |
people |
insanlar, kalabalık, halk, kişi, kimse, millet, ulus, kodak üyeleri, akrabalar |
41692 |
pep pill |
kuvvet veren hap |
41693 |
pep |
enerji, güç, kuvvet |
41694 |
pepper |
istiot, biber |
41695 |
pepperbox |
biberlik |
41696 |
peppercorn |
önemsiz kimse/şey |
41697 |
peppermint |
nane, nane şekeri |
41698 |
peppery |
biberli, çabuk kızan |
41699 |
peppy |
enerjik, canlı |
41700 |
pepsin |
pepsin |
41701 |
peptic gland |
mide guddesi |
41702 |
peptic ulcer |
mide ülseri |
41703 |
peptic |
sindirimsel, sindirimi kolaylaştıran |
41704 |
peptidase |
peptidaz |
41705 |
peptide |
peptit |
41706 |
peptizate |
peptinleştirmek |
41707 |
peptization |
peptinleştirme |
41708 |
peptone |
pepton |
41709 |
per annum |
yılda, yıllık, senelik |
41710 |
per capita consumption |
kişi başına tüketim |
41711 |
per capita income |
kişi başına gelir |
41712 |
per capita quota |
kişi başına düşen pay |
41713 |
per capita |
kişi başına (düşen), adam başına |
41714 |
per cent |
yüzde |
41715 |
per contra |
(edat) diğer taraftan |
41716 |
per diem |
günlük, gündelik |
41717 |
per head |
kişi başı, adam başı |
41718 |
per hour |
her sögen |
41719 |
per incuriam |
ihmalkârlık yüzünden |
41720 |
per mensem |
ayda |
41721 |
per mille |
binde |
41722 |
per post |
postayla |
41723 |
per procuration |
namına, vekâleten |
41724 |
per quod |
bununla |
41725 |
per se |
kendiliğinden |
41726 |
per |
-de, -da, başına, her biri için, vasıtasıyla, eliyle, tarafından |
41727 |
peracid |
perasit |
41728 |
peradventure |
belki, şayet, kazara |
41729 |
perambulate |
dolaşmak, gezinmek, gezmek |
41730 |
perambulation |
gezme, dolaşma |
41731 |
perambulator |
çocuk arabası |
41732 |
perborate |
perborat |
41733 |
percale |
sık dokunmuş pamuklu bez |
41734 |
perceivable |
algılanabilir, hissedilebilir |
41735 |
perceive |
algılamak, kavramak, anlamak, başa düşmek, paykamak, görmek |
41736 |
percent |
yüzde, faiz |
41737 |
percentage |
yüzdelik, yüzde oranı, komisyon, yüzdelik |
41738 |
percentile |
persentil, yüzdebirlik |
41739 |
perceptibility |
algılanabilirlik, duyulabilirlik |
41740 |
perceptible |
algılanabilir, duyulabilir, görülebilir, farkedilebilir |
41741 |
perception |
algı, kavrayış, seziş |
41742 |
perceptive |
kavrayışlı, zeki |
41743 |
perceptivity |
idrak kabiliyeti |
41744 |
perch |
tünek, yüksek yer, tatlı su levreği, konmak, tünemek |
41745 |
perchance |
şans eseri, belki, şayet, muhtemelen, kazara |
41746 |
percher |
tüneyen ötücü kuş |
41747 |
percheron |
büyük yük beygiri |
41748 |
perchlorate |
perklorat |
41749 |
perchloric |
perklorik |
41750 |
percipience |
idrak, anlayış, algı |
41751 |
percipient |
anlayışlı |
41752 |
percolate |
(through ile) süzülmek, sızmak, süzmek |
41753 |
percolation |
süzme, süzülme |
41754 |
percolator |
süzgeçli kahve ibriği |
41755 |
percuss |
hafifçe vurarak muayene etmek |
41756 |
percussion boring |
darbeli sondaj |
41757 |
percussion cap |
tüfek kapsülü |
41758 |
percussion drill |
darbeli delici, vurgulu delici |
41759 |
percussion fuse |
müsademeli tapa |
41760 |
percussion instrument |
vurmalı çalgılar |
41761 |
percussion |
vurma, çarpma, vurmalı çalgılar |
41762 |
percussionist |
vurmalı çalgılar çalan müzisyen |
41763 |
percussive |
vurmalı, vuruşla ilgili |
41764 |
percutaneous |
perkütan, deriden |
41765 |
perdition |
ruhun mahvolması, lanetleme, cehennem azabı |
41766 |
perdurable |
daimi, ebedi, ölmez |
41767 |
peregrinate |
yolculuk etmek, seyahat etmek, dolaşmak |
41768 |
peregrination |
yolculuk, seyahat, dolaşma |
41769 |
peregrine |
yabancı, göçebe |
41770 |
peremptoriness |
buyuruculuk, buyurganlık, diktatörlük |
41771 |
peremptory |
buyurucu, buyurgan, dediği dedik |
41772 |
perennial |
bir yıl süren, (ösümlük) uzun ömürlü, uzun ömürlü ösümlük |
41773 |
perfect circle |
tam daire |
41774 |
perfect conditional tense |
bitmiş koşul bildiren zaman |
41775 |
perfect flower |
tam çiçek |
41776 |
perfect gas |
ideal gaz |
41777 |
perfect infinitive |
bitmişlik mastarı |
41778 |
perfect set |
mükemmel küme, yetkin küme |
41779 |
perfect |
mükemmel, kusursuz, eksiksiz, tam, mükemmelleştirmek |
41780 |
perfectible |
ikmal edilebilir |
41781 |
perfection |
mükemmellik, tamamlama, kusursuz kişi ya da şey, eşsiz örnek |
41782 |
perfectionist |
herşeyin mükemmel olmasını isteyen, kılı kırk yaran, aşırı titiz kimse |
41783 |
perfective |
mükemmelleştirici, tamamlayıcı |
41784 |
perfectly |
mükemmel bir şekilde, kusursuzca, tamamen, tam olarak |
41785 |
perfervid |
hararetli |
41786 |
perfidious |
hain, kalleş, vefasız |
41787 |
perfidiousness |
hainlik, kalleşlik, vefasızlık |
41788 |
perfidy |
vefasızlık, hainlik, kalleşlik |
41789 |
perforate |
delmek, delikler açmak, (defter/pul/vb.) kolay koparılması için kenarına sırayla delikler açmak |
41790 |
perforated pipe |
delikli boru |
41791 |
perforated plate |
delikli sac |
41792 |
perforated |
delikli, tırtıllı |
41793 |
perforation |
delme, delik |
41794 |
perforator |
delme kılgası, delici, zımba kılgası |
41795 |
perforce |
zorla, mecburi, ister istemez |
41796 |
perform |
yapmak, yerine getirmek, icra etmek, oynamak, temsil etmek, rol almak, rol oynamak, müz.çalmak |
41797 |
performance |
ifa, icra, yapma, temaşa, gösteri, oyun, performans, başarım |
41798 |
performative |
gerçekleştirici, edimsel |
41799 |
performer |
sanatçı, oyuncu, müzisyen |
41800 |
perfume |
güzel koku, parfüm |
41801 |
perfumery |
parfümeri, lavantacılık |
41802 |
perfunctory |
yarım yamalak, baştan savma, acele yapılan |
41803 |
perfuse |
serpmek, sıvamak |
41804 |
Pergamum |
Bergama |
41805 |
pergola |
pergola, kameriye, çardak |
41806 |
perhaps |
belki |
41807 |
peri- |
(önek) etrafında, çevresinde |
41808 |
perianth |
çiçek örtüsü |
41809 |
pericarditis |
perikard iltihabı, yürekzarı yangısı |
41810 |
pericardium |
perikard, yürekzarı |
41811 |
pericarp |
meyve örtüsü, tohum zarı |
41812 |
pericenter |
galaktik enberi, gökada enberisi |
41813 |
perichondrium |
kıkırdak zarı |
41814 |
periclase |
periklaz |
41815 |
pericranium |
kafatasının dış zarı |
41816 |
peridotite |
peridotit |
41817 |
perigee |
yerberi |
41818 |
periglacial |
buzul çevresi, periglasiyal |
41819 |
perihelion |
günberi |
41820 |
peril |
tehlike |
41821 |
perilous |
tehlikeli, riskli |
41822 |
perimeter |
çevre |
41823 |
perineum |
perine, apış arası |
41824 |
period of convalescence |
nekahet devresi |
41825 |
period |
dönem, devre, devir, çağ, süre, âdet, aybaşı, ders, çekit |
41826 |
periodate |
periyodat |
41827 |
periodic damping |
periyodik sönüm |
41828 |
periodic maintenance |
periyodik bakım |
41829 |
periodic quantity |
periyodik büyüklük, periyodik nicelik |
41830 |
periodic table |
periyodik cetvel, öğeler çizelgesi |
41831 |
periodic |
periyodik |
41832 |
periodical |
sürekli yayın, periyodik |
41833 |
periodically |
belirli aralıklarla, devirli olarak |
41834 |
periosteum |
periyost, sümükzarı |
41835 |
periostitis |
periyostit, sümükzarı yangısı |
41836 |
peripatetic |
yerinde duramayan, gezici, seyyar, gezgin |
41837 |
peripheral device |
çevresel aygıt, çevre aygıtı |
41838 |
peripheral nervous system |
periferik sinir jüyesi |
41839 |
peripheral |
ikincil, önemsiz, kenardaki, çevresel |
41840 |
periphery |
muhit, çevre |
41841 |
periphrasis |
dolaylama, dolaylı anlatım |
41842 |
periphrastic |
dolaylı olarak anlatılan |
41843 |
peripteral |
peripteros |
41844 |
periscope |
periskop |
41845 |
perish |
ölmek, yok olmak, bozulmak, çürümek, bozmak, çürütmek |
41846 |
perishable |
(yiyecek) çabuk bozulan |
41847 |
perishing |
(İİ) (hava) buz gibi |
41848 |
perisperm |
dış besidoku, perisperm |
41849 |
peristalsis |
peristalsiz |
41850 |
peristaltic |
peristaltik |
41851 |
peritonaeum |
periton, karınzarı |
41852 |
peritonitis |
peritonit, karınzarı yangısı |
41853 |
periwig |
peruka, takma saç |
41854 |
periwinkle |
cezayirmenekşesi |
41855 |
perjure oneself |
mahkemede yalan yere yemin etmek |
41856 |
perjure |
mahkemede yalan yere yemin etmek, yalan söylemek |
41857 |
perjurer |
yalancı tanık |
41858 |
perjury |
yalan yere yemin etme |
41859 |
perk up |
canlı durmak |
41860 |
perk |
avanta |
41861 |
perks |
yan ödeme, maaştan ayrı gelir |
41862 |
perky |
sulu, laubali, bambılı |
41863 |
perlite |
perlit, incitaşı |
41864 |
perlitic |
perlitik |
41865 |
perlocution |
dolaylı etkileme sözü, etki söz |
41866 |
perm |
perma, perma yapmak |
41867 |
permanence |
süreklilik |
41868 |
permanent deformation |
kalıcı deformasyon, kalıcı bozunum |
41869 |
permanent discharge |
sürekli deşarj |
41870 |
permanent gas |
ideal gaz, sürekli gaz |
41871 |
permanent income |
sürekli gelir |
41872 |
permanent magnet |
sürekli çaşak |
41873 |
permanent situation |
sürekli iş |
41874 |
permanent solution |
kalıcı çözüm |
41875 |
permanent wave |
perma |
41876 |
permanent |
perma, sürekli |
41877 |
permanently |
daimi olarak |
41878 |
permanganate |
permanganat |
41879 |
permeability |
geçirgenlik |
41880 |
permeable membrane |
geçirgen zar |
41881 |
permeable |
geçirgen |
41882 |
permeameter |
permeametre, geçirimölçer |
41883 |
permeate |
(through ile) sızmak, nüfuz etmek |
41884 |
Permian |
permiyen, permiyen |
41885 |
permissible |
izin verilebilir |
41886 |
permission |
müsaade, izin, ruhsat |
41887 |
permissive |
aşırı müsaadekâr, her şeye açık |
41888 |
permit |
izin vermek, bırakmak, ruhsatname, izin çöngesi, izin |
41889 |
permitted hours |
içki satışının serbest olduğu sögenler |
41890 |
permitted |
izin verilmiş |
41891 |
permittivity |
çıngılık geçirgenlik |
41892 |
permutable |
değiştirilebilir |
41893 |
permutate |
sırasını değiştirmek |
41894 |
permutation |
permutasyon |
41895 |
permute |
sırasını değiştirmek |
41896 |
pernicious anaemia |
anemi pernisyöz |
41897 |
pernicious |
zararlı, kötü |
41898 |
perniciousness |
tehlike, zarar |
41899 |
pernickety |
müşkülpesent, iratçıl, aşırı titiz |
41900 |
perorate |
nutuk çekmek, uzun ve sıkıcı konuşma yapmak |
41901 |
peroration |
nutuk, uzun ve sıkıcı konuşma |
41902 |
peroxidase |
peroksidaz |
41903 |
peroxide |
peroksit |
41904 |
peroxy acid |
peroksi asit |
41905 |
peroxy salt |
peroksi tuz |
41906 |
peroxy |
peroksi |
41907 |
perpend |
etraflıca düşünmek, tasarlamak |
41908 |
perpendicular |
dik, dikey, dikey çizgi, dikey, dikme |
41909 |
perpendicularity |
dikeylik |
41910 |
perpetrate |
(suç/vb.) işlemek, yapmak |
41911 |
perpetration |
(suç/vb.) işleme, yapma |
41912 |
perpetrator |
suç işleyen kimse |
41913 |
perpetual motion |
devridaim, sürgit devinim |
41914 |
perpetual |
kalıcı, ebedi, sürekli, aralıksız, bitmez tükenmez |
41915 |
perpetually |
daima, sürekli olarak, sonsuz olarak |
41916 |
perpetuate |
sürdürmek, devam ettirmek, ölümsüzleştirmek, korumak |
41917 |
perpetuity |
süreklilik, ebedilik, ömür boyu gelir, daimilik |
41918 |
perplex |
şaşırtmak, kafasını karıştırmak |
41919 |
perplexed |
şaşırmış, şaşkın |
41920 |
perplexing |
şaşırtıcı |
41921 |
perplexity |
şaşkınlık |
41922 |
perquisite |
ek ödenek, ikramiye, yan ödeme |
41923 |
perry |
armut şarabı |
41924 |
persecute |
zulmetmek, acı çektirmek, rahat vermemek |
41925 |
persecution |
zulüm, eziyet |
41926 |
perseverance |
sebat, azim |
41927 |
perseverate |
sürekli tekrar etmek |
41928 |
persevere |
sebat etmek, azimle devam etmek |
41929 |
persevering |
azimli, sebatkâr |
41930 |
Persia |
iran |
41931 |
Persian carpet |
iran halısı |
41932 |
Persian cat |
Ankara kedisi |
41933 |
Persian Gulf |
Basra Körfezi |
41934 |
Persian lamb |
astragankürk |
41935 |
Persian |
iranlı, iranlı |
41936 |
persiflage |
önemsemeyiş, alay |
41937 |
persimmon |
trabzonhurmas |
41938 |
persist |
inat etmek, ısrar etmek, vazgeçmemek, üstelemek, sürmek, sürüp gitmek, devam etmek, kalmak |
41939 |
persistence |
ısrar, inat, sebat |
41940 |
persistent |
inatçı, ısrarlı, vazgeçmez, sürekli, geçmeyen, bitmek bilmeyen |
41941 |
person to person call |
ihbarlı alısün konuşması |
41942 |
person |
kişi, birey, şahıs, insan, adam, kimse, şahıs |
41943 |
persona grata |
istenilen kişi, saygıdeğer kişi |
41944 |
persona non grata |
istenmeyen kişi, istenmeyen adam |
41945 |
persona |
bürünülen kişilik |
41946 |
personable |
yakışıklı, güzel, çekici |
41947 |
personage |
ünlü ya da önemli kimse |
41948 |
personal account |
kişisel hesap, şahsi hesap |
41949 |
personal assets |
menkul mallar |
41950 |
personal call |
şehirlerarası ihbarlı konuşma |
41951 |
personal computer |
kişisel bilgisayar |
41952 |
personal conviction |
şahsi kanaat |
41953 |
personal data |
kişi hakkında bilgiler |
41954 |
personal effects |
şahsi eşya, özel eşya |
41955 |
personal ending |
şahıs eki, kişi eki |
41956 |
personal estate |
taşınabilir mal |
41957 |
personal guarantee |
kişisel teminat, şahsi teminat |
41958 |
personal guaranty |
kişisel teminat, şahsi teminat |
41959 |
personal income |
şahsi gelir |
41960 |
personal liability |
kişisel sorumluluk |
41961 |
personal loan |
kişisel kredi |
41962 |
personal opinion |
şahsi düşünce |
41963 |
personal pronoun |
şahıs zamiri, kişi adılı |
41964 |
personal property |
taşınabilir mal |
41965 |
personal security |
şahsi güvence |
41966 |
personal |
kişisel, özel, bedensel, menkul |
41967 |
personality |
kişilik, karakter, şahsiyet, önemli kişi, şahsiyet |
41968 |
personalize |
şahsiyete dökmek, belli bir kişinin malı olduğunu belirtmek |
41969 |
personally |
kendi, bizzat, kişi olarak, şahsen |
41970 |
personate |
bir karakteri canlandırmak, bir şahsı oynamak |
41971 |
personation |
canlandırma, oynama |
41972 |
personification |
kişileştirme, canlı örnek, simge |
41973 |
personify |
-in canlı örneği olmak, simgesi olmak, kişilik vermek, kişileştirmek |
41974 |
personnel management |
personel yönetimi |
41975 |
personnel manager |
personel müdürü |
41976 |
personnel |
personel, görevliler, kadro, orun |
41977 |
perspectival |
perspektif ile ilgili |
41978 |
perspective |
perspektif, görünge, bakış açısı, perspektif |
41979 |
perspicacious |
anlayışlı, kavrayışlı |
41980 |
perspicacity |
anlayış, kavrayış, keskin zekâ |
41981 |
perspicuity |
açıklık, anlaşılırlık |
41982 |
perspicuous |
açık, anlaşılır |
41983 |
perspiration |
ter |
41984 |
perspiratory |
ter ile ilgili |
41985 |
perspire |
terlemek |
41986 |
persuade |
ikna etmek, inandırmak |
41987 |
persuasion |
ikna etme, ikna, ikna kabiliyeti, inanç |
41988 |
persuasive |
ikna edici, inandırıcı |
41989 |
persuasiveness |
ikna edicilik, inandırıcılık |
41990 |
pert |
sulu, cıvık, şımarık |
41991 |
pertain |
(to ile) -e ait olmak, ile ilgisi olmak |
41992 |
pertaining to |
-e uyan, ile ilgili |
41993 |
pertinacious |
inatçı, kararlı |
41994 |
pertinacity |
inatçılık, ısrar, sebat, inat |
41995 |
pertinence |
uygunluk, yerindelik, ilgi |
41996 |
pertinent |
uygun, yerinde, ilgili |
41997 |
pertness |
arsızlık, sululuk |
41998 |
perturb |
üzmek, kaygılandırmak, canını sıkmak, telaşlandırmak, rahatsız etmek, bozmak, karıştırmak, rahatsız etmek |
41999 |
perturbation |
rahatsızlık, karışıklık, tedirginlik, heyecan |
42000 |
pertussis |
boğmaca |
42001 |
Peru |
Peru |
42002 |
peruke |
peruka, takma saç |
42003 |
perusal |
dikkatle okuma |
42004 |
peruse |
dikkatle okumak, incelemek |
42005 |
Peruvian |
Perulu, Peru'ya ait |
42006 |
pervade |
(koku/duygu/düşünce/vb.) yayılmak, doldurmak, kaplamak |
42007 |
pervasion |
yayılma, doldurma, kaplama |
42008 |
pervasive |
her tarafa yayılan, her yeri kaplayan |
42009 |
perverse |
huysuz, ters, kötü huylu, aksi, inatçı, sapık |
42010 |
perversion |
baştan çıkarma, ayartma, sapıklık |
42011 |
perversity |
sapıklık, huysuzluk, ahlaksızlık, aksilik |
42012 |
perversive |
yanıltıcı |
42013 |
pervert |
baştan çıkarmak, ayartmak, ahlakını bozmak, kötü amaç için kullanmak, kötüye kullanmak, cinsî sapık |
42014 |
perverter |
baştan çıkaran kişi, fettan |
42015 |
pervious |
geçirgen |
42016 |
pesky |
kıl, gıcık, sinir bozucu, belalı |
42017 |
pessimism |
kötümserlik |
42018 |
pessimist |
kötümser |
42019 |
pessimistic |
kötümser, karamsar |
42020 |
pest control |
haşere mücadelesi |
42021 |
pest |
zararlı böcek, döngül, başbelası, musibet |
42022 |
pester |
rahatsız etmek, sıkmak, başının etini yemek |
42023 |
pesticide |
böcek zehiri |
42024 |
pestiferous |
hastalık taşıyan, bulaşıcı, baş belası, iğrenç |
42025 |
pestilence |
bulaşıcı ve öldürücü hastalık |
42026 |
pestilent |
bulaşıcı, öldürücü, nahoş, rahatsız edici |
42027 |
pestilential |
bulaşıcı, yolukucu |
42028 |
pestle |
havaneli |
42029 |
pet cock |
boşaltma musluğu |
42030 |
pet shop |
töm satan |
42031 |
pet |
evde beslenen hayvan, ev hayvanı, töm, sevgili, gözde, okşamak, sevmek, sevişmek, oynaşmak |
42032 |
petal |
taçyaprağı, leçek |
42033 |
petard |
kestane fişeği |
42034 |
peter out |
tükenmek, yok olmak, suya düşmek |
42035 |
peter |
(out ile) yavaş yavaş tükenmek, son bulmak, bitmek |
42036 |
petiolate |
saplı, sapı olan |
42037 |
petiole |
yaprak sapı |
42038 |
petit point |
bir tür el işlemesi |
42039 |
petit |
küçük, ufak |
42040 |
petite |
(kadın) narin yapılı, minyon |
42041 |
petition of appeal |
temyiz dilekçesi |
42042 |
petition |
dilekçe, toplu dilekçe, talep, dilekçe vermek, talep etmek |
42043 |
petrifaction |
taşlaşma, taşıl, fosil |
42044 |
petrify |
taşlaşmak, taşlaştırmak, şok etmek |
42045 |
petrochemical |
petrokimyasal |
42046 |
petrochemistry |
petrokimya |
42047 |
petrodollars |
petrodolar |
42048 |
petrography |
petrografi, kayaçbilgisi |
42049 |
petrol bomb |
molotof kokteyli |
42050 |
petrol can |
benzin bidonu |
42051 |
petrol consumption |
benzin tüketimi |
42052 |
petrol engine |
benzin kozgaltkası |
42053 |
petrol gauge |
benzin göstergesi, yakıt göstergesi |
42054 |
petrol pump |
benzin pompası |
42055 |
petrol research |
petrol araştırma |
42056 |
petrol station |
benzin istasyonu, benzinci |
42057 |
petrol tank |
benzin deposu, yakıt deposu |
42058 |
petrol |
benzin |
42059 |
petrolatum |
petrolatum |
42060 |
petroleum product |
petrol ürünü |
42061 |
petroleum |
petrol |
42062 |
petrology |
kayabilim |
42063 |
petticoat |
içeteklik |
42064 |
petties |
küçük masraflar |
42065 |
pettifogger |
madrabaz avukat, aşırı titiz kimse, iş simsarı |
42066 |
pettifogging |
kılı kırk yaran, hileci, madrabaz |
42067 |
pettiness |
aşağılık, adilik |
42068 |
petting |
sevişme, yiyişme |
42069 |
pettish |
huysuz, aksi, hırçın |
42070 |
pettishness |
huysuzluk, aksilik |
42071 |
pettitoes |
domuz paçası |
42072 |
petty cash |
küçük kasa |
42073 |
petty larceny |
küçük hırsızlık, ufak hırsızlık, aşırma |
42074 |
petty offence |
küçük suç, adi suç |
42075 |
petty officer |
deniz astsubayı, çavuş |
42076 |
petty |
önemsiz, ikinci planda gelen, küçük, darkafalı |
42077 |
petulance |
huysuzluk, hırçınlık, alınganlık, terslik |
42078 |
petulant |
huysuz, hırçın, küseğen, alıngan |
42079 |
petunia |
petunya |
42080 |
pew |
uzun bank/sıra, oturacak yer |
42081 |
pewit gull |
sinekçil |
42082 |
pewit |
kızkuşu |
42083 |
pewter |
kalay ve kurşun alaşımı (nesne) |
42084 |
pH |
pH |
42085 |
pH-meter |
pH-metre, pH-ölçer |
42086 |
pH-value |
pH değeri |
42087 |
phaeton |
fayton |
42088 |
phagocyte |
fagosit, yutargöze |
42089 |
phalange |
parmak sümüğü |
42090 |
phallic |
erkeklik kılganına değişli |
42091 |
phallus |
cinsî güç sembolü |
42092 |
phanerogam |
çiçekli ösümlük |
42093 |
phantasm |
fantazi, hayal |
42094 |
phantom |
hayalet |
42095 |
pharaoh mouse |
firavunfaresi |
42096 |
pharaoh |
firavun |
42097 |
pharisaical |
ikiyüzlü, riyakâr |
42098 |
pharisaism |
ferisilik |
42099 |
pharisee |
ferisi, ikiyüzlü kimse |
42100 |
pharmaceutical |
eczacılığa ait |
42101 |
pharmaceutics |
eczacılık |
42102 |
pharmacist |
eczacı |
42103 |
pharmacologist |
farmokolog |
42104 |
pharmacology |
farmokoloji, embilim |
42105 |
pharmacy |
eczacılık, eczane |
42106 |
pharyngeal |
boğaz ile ilgili, boğazsıl |
42107 |
pharyngitis |
farenjit, gırtlak iltihabı |
42108 |
pharyngonasal |
yutak ve buruna ait |
42109 |
pharynx |
yutak, gırtlak |
42110 |
phase angle |
faz açısı, evre açısı |
42111 |
phase diagram |
faz diyagramı |
42112 |
phase difference |
faz farkı |
42113 |
phase in |
yavaş yavaş kullanmaya başlamak |
42114 |
phase meter |
fazmetre, evreölçer |
42115 |
phase modulation |
faz modülasyonu, evre değiştirimi |
42116 |
phase out |
safha safha bitirmek |
42117 |
phase rule |
faz kuralı, evre kuralı |
42118 |
phase space |
faz uzayı |
42119 |
phase velocity |
faz hızı |
42120 |
phase |
evre, aşama, merhale, safha, pille, faz, evrelendirmek, aşamalandırmak |
42121 |
pheasant |
sülün, kırgavul |
42122 |
pheasantry |
kırgavul yetiştirme yeri |
42123 |
phenic |
fenik |
42124 |
phenol |
fenol, asitfenik |
42125 |
phenology |
fenoloji |
42126 |
phenolphthalein |
fenolftalein |
42127 |
phenomenal |
olağanüstü, şaşılacak, süper |
42128 |
phenomenalism |
görüngücülük, olaycılık, fenomenizm |
42129 |
phenomenon |
olay, olgu, hadise, olağanüstü kimse/şey/olay, fenomen, görüngü |
42130 |
phenotype |
fenotip |
42131 |
phenyl |
fenil |
42132 |
pheromone |
feromon |
42133 |
phew |
öf! |
42134 |
phial |
küçük (ilaç) şişesi |
42135 |
philander |
kur yapmak, kadın peşinde koşmak, flört etmek |
42136 |
philanderer |
kadın peşinde koşan erkek, hatunbaz |
42137 |
philanthropic |
insansever, hayırsever |
42138 |
philanthropist |
hayırsever |
42139 |
philanthropy |
insanseverlik, hayırseverlik |
42140 |
philatelic |
pulculukla ilgili |
42141 |
philatelist |
pul meraklısı |
42142 |
philately |
pulculuk, pul toplama |
42143 |
philharmonic society |
filarmoni topluluğu |
42144 |
philharmonic |
müziksever, filarmonik |
42145 |
philippic |
sert ve acı nutuk |
42146 |
Philippine Islands |
Filipin Adaları |
42147 |
Philistine |
Filistinli |
42148 |
phillips screw |
yıldız tornavida |
42149 |
philologic |
filolojik |
42150 |
philological |
filolojik |
42151 |
philologist |
filolog, dil bilgini |
42152 |
philology |
filoloji |
42153 |
philomel |
bülbül |
42154 |
philosopher |
filozof |
42155 |
philosophic |
bkz.philosophical |
42156 |
philosophical |
felsefi, mantıklı, sakin, aklı başında |
42157 |
philosophize |
felsefe ile uğraşmak, filozof gibi konuşmak |
42158 |
philosophy of history |
tarih felsefesi |
42159 |
philosophy |
felsefe, yaşam felsefesi |
42160 |
philter |
aşk iksiri |
42161 |
phiz |
yüz ifadesi |
42162 |
phlebitis |
flebit, damar iltihabı |
42163 |
phlebotomy |
kan alma, hacamat |
42164 |
phlegm |
balgam, sümük, soğukkanlılık, heyecansızlık |
42165 |
phlegmatic |
sakin, soğukkanlı, heyecanlanmaz |
42166 |
phloem |
floem, soymuk doku |
42167 |
phobia |
fobi, ürkü |
42168 |
phoenix |
Anka kuşu |
42169 |
phon |
fon |
42170 |
phonation |
seslendirme, sesleme |
42171 |
phone box |
alısün kulübesi |
42172 |
phone call |
alısün konuşması |
42173 |
phone sb back |
daha sonra aramak |
42174 |
phone sb up |
birine çınka etmek |
42175 |
phone |
telefon, çınka, alısün, hatif, telefon etmek, çınka etmek, çınkalamak, alısünlemek, zeng etmek |
42176 |
phone-in |
izleyicinin alısünle katıldığı sınalgı bağdarlaması |
42177 |
phonematics |
sesbirimbilim, fonematik |
42178 |
phoneme |
sesbirim |
42179 |
phonemics |
sesbirimbilim, sesbilim |
42180 |
phonetic alphabet |
fonetik alfabe, sesçil abece |
42181 |
phonetic script |
fonetik yazı, sesçil yazı |
42182 |
phonetic spelling |
fonetik imla |
42183 |
phonetic transcription |
fonetik transkripsiyon, sesçil çevriyazı |
42184 |
phonetic |
sesçil, fonetik |
42185 |
phonetician |
sesbilimci |
42186 |
phonetics |
sesbilim, sesbilgisi |
42187 |
phoney |
yapmacık, sahte, yapmacık kimse, sahtekâr |
42188 |
phonic |
sesle ilgili, sesli |
42189 |
phonics |
akustik ilmi |
42190 |
phonogram |
fonogram, ses sembolü |
42191 |
phonograph |
fonograf, gramofon |
42192 |
phonographic |
fonograf ile ilgili |
42193 |
phonolite |
fonolit |
42194 |
phonological transcription |
sesbilimsel çevriyazı |
42195 |
phonological |
sesçil, sesbilimsel |
42196 |
phonology |
sesbilim |
42197 |
phonometer |
fonometre |
42198 |
phonon |
fonon |
42199 |
phony |
sahte, düzme, taklit |
42200 |
phosgene |
fosgen |
42201 |
phosphatase |
fosfataz |
42202 |
phosphate |
fosfat |
42203 |
phosphatide |
fosfatit |
42204 |
phosphatization |
fosfatlama |
42205 |
phosphatize |
fosfatlamak |
42206 |
phosphine |
fosfin |
42207 |
phosphite |
fosfit |
42208 |
phosphor bronze |
fosfor tuncu |
42209 |
phosphor |
fosforlu madde |
42210 |
phosphoresce |
yakamozlanmak |
42211 |
phosphorescence |
fosforesans, fosforışıllık, yakamoz |
42212 |
phosphorescent |
fosforesan, fosforışıl, yakamozlanan |
42213 |
phosphoric |
fosforik |
42214 |
phosphorite |
fosforit |
42215 |
phosphorize |
fosforlamak |
42216 |
phosphorous |
fosforlu |
42217 |
phosphorus |
fosfor |
42218 |
photo finish |
fotofiniş |
42219 |
photo library |
fototek |
42220 |
photo |
yaçın, fotoğraf |
42221 |
photo-polymer |
fotopolimer |
42222 |
photocathode |
fotokatot |
42223 |
photocell |
fotosel |
42224 |
photochemical |
fotokimyasal |
42225 |
photochemistry |
fotokimya |
42226 |
photochromic |
fotokromik |
42227 |
photochromism |
fotokromizm |
42228 |
photocomposing |
fotodizgi |
42229 |
photocomposition |
fotodizgi |
42230 |
photoconduction |
foto-iletim |
42231 |
photoconductive |
fotoiletken |
42232 |
photoconductor |
fotoiletken |
42233 |
photocopier |
fotokopi kılgası |
42234 |
photocopy centre |
fotokopi merkezi |
42235 |
photocopy |
fotokopi, fotokopisini çekmek |
42236 |
photocurrent |
foto akım, ışıl akım |
42237 |
photodiode |
fotodiyot |
42238 |
photodisintegration |
foto parçalanma, ışıl parçalanma |
42239 |
photoelasticity |
ışılesneklik, fotoesneklik |
42240 |
photoelectric cell |
fotoelektrik hücre |
42241 |
photoelectric effect |
ışılelektrik olay, fotoelektrik etki |
42242 |
photoelectric emission |
fotoelektrik emisyon, ışılçıngı salım |
42243 |
photoelectric relay |
fotoelektrik röle |
42244 |
photoelectric threshold |
fotoelektrik eşik |
42245 |
photoelectric |
ışılçıngı, fotoelektrik |
42246 |
photoelectricity |
fotoelektrik, ışılçıngı |
42247 |
photoelectron |
fotoelektron, ışılelektron |
42248 |
photoemission |
ışılyayım, fotoemisyon |
42249 |
photoemissive |
ışılsalımlı, fotoemisif |
42250 |
photoengraving |
fotogravür |
42251 |
photoflash |
fotoflaş |
42252 |
photoflood |
projektör lambası |
42253 |
photogen |
fotojen, fotojen kılgan |
42254 |
photogenic |
fotojenik |
42255 |
photogram |
fotogram |
42256 |
photogrammetry |
fotogrametri |
42257 |
photograph |
fotoğraf, yaçın, yaçınını çekmek |
42258 |
photographer |
yaçıncı |
42259 |
photographic |
yaçınla ilgili |
42260 |
photography |
yaçıncılık |
42261 |
photogravure |
fotogravür |
42262 |
photolithography |
fotolitografi |
42263 |
photoluminescence |
fotolüminesans, ışılışıldama |
42264 |
photolysis |
fotoliz |
42265 |
photomap |
fotoharita |
42266 |
photomechanical |
fotomekanik |
42267 |
photometer |
fotometre, ışıkölçer |
42268 |
photometry |
fotometri, ışıkölçüm |
42269 |
photomicrograph |
fotomikrografi, mikroskopla yaçın çekme |
42270 |
photomontage |
fotomontaj |
42271 |
photomosaic |
fotomozaik |
42272 |
photomounting |
fotomontaj |
42273 |
photomultiplier |
fotomultiplikatör, ışılçoğaltıcı |
42274 |
photon |
foton |
42275 |
photonasty |
fotonasti |
42276 |
photoneutron |
fotonötron |
42277 |
photonuclear |
fotonükleer |
42278 |
photophone |
fotofon |
42279 |
photopic |
fotopik |
42280 |
photoreceptor |
fotoreseptör |
42281 |
photosensitive |
ışığa duyarlı |
42282 |
photosensitivity |
fotoduyarlık, ışılduyarlık |
42283 |
photosphere |
fotosfer, ışıkküre |
42284 |
photostat |
fotostat, fotokopi |
42285 |
photosynthesis |
fotosentez |
42286 |
phototaxis |
fototaktizm |
42287 |
phototelegraphy |
fototelgraf |
42288 |
phototherapy |
fototerapi |
42289 |
phototopography |
fototopografya |
42290 |
phototransistor |
fototransistor |
42291 |
phototropism |
ışığa yönelim, fototropizm |
42292 |
phototube |
fototüp |
42293 |
phototype |
fototip |
42294 |
photovoltaic cell |
fotovoltaik hücre |
42295 |
photovoltaic |
fotovoltaik |
42296 |
phrase |
birkaç sözcükten oluşan anlamlı birim, sözcük öbeği, sözce, kısa ve uygun anlatım, uygun sözcük ya da tümcelerle ifade etmek |
42297 |
phrasebook |
seyahat rehberi, konuşma kılavuzu |
42298 |
phrasemonger |
süslü cümleler kullanan kimse |
42299 |
phraseology |
deyişbilim, ifade tarzı, anlatım |
42300 |
phratry |
kabile |
42301 |
phrenetic |
çılgın, deli |
42302 |
phrenic |
diyaframa ait |
42303 |
phrenologist |
frenoloji uzmanı |
42304 |
phrenology |
frenoloji, kafatasıbilim |
42305 |
phthalein |
ftalein |
42306 |
phthalic |
ftalik |
42307 |
phthisis |
verem, tüberküloz |
42308 |
phycology |
yosun bilimi |
42309 |
phyllite |
fillit |
42310 |
phylloxera |
filokseri, asma biti |
42311 |
phylogeny |
filojeni, soyoluş |
42312 |
phyloxera |
filoksera |
42313 |
phylum |
filum, kol |
42314 |
physic |
ilaç, ilaç vermek, müshil vermek |
42315 |
physical anthropology |
fiziksel antropoloji |
42316 |
physical change |
fiziksel değişim |
42317 |
physical chemistry |
fiziksel kimya |
42318 |
physical condition |
sağlık yağdayı |
42319 |
physical education |
beden eğitimi |
42320 |
physical force |
fiziksel güç |
42321 |
physical geography |
fiziksel coğrafya |
42322 |
physical jerks |
jimnastik |
42323 |
physical method |
fiziksel yöntem |
42324 |
physical property |
fiziksel özellik |
42325 |
physical science |
fizik bilimi |
42326 |
physical structure |
fiziksel yapı |
42327 |
physical therapy |
fizik tedavisi, fizyoterapi |
42328 |
physical training |
beden eğitimi |
42329 |
physical |
fiziksel, bedensel |
42330 |
physician |
doktor, hekim |
42331 |
physicist |
fizikçi |
42332 |
physicochemical |
fizikokimyasal |
42333 |
physicochemistry |
fizikokimya |
42334 |
physics |
fizik |
42335 |
physiognomy |
fizyonomi, dış görünüş, yüz, çehre |
42336 |
physiography |
fiziki coğrafya |
42337 |
physiological |
fizyolojik |
42338 |
physiologist |
fizyolog |
42339 |
physiology |
fizyoloji |
42340 |
physiotherapist |
fizyoterapist, fizik tedavici |
42341 |
physiotherapy |
fizyoterapi |
42342 |
physique |
vücut yapısı, fizik |
42343 |
phytochemistry |
ösümlük kimyası |
42344 |
phytogenesis |
ösümlük oluşumunu inceleyen bilim |
42345 |
phytology |
ösümlükbilim, botanik |
42346 |
phytotomy |
ösümlük anatomisi |
42347 |
pi |
pi, Yunancanın onaltıncı harfi |
42348 |
piamater |
beyin incezarı |
42349 |
pianissimo |
çok hafif (sesle) |
42350 |
pianist |
piyanist |
42351 |
piano string |
piyano teli |
42352 |
piano |
piyano |
42353 |
piazza |
taraça, veranda, kapalı balkon, meydan |
42354 |
pibroch |
gayda ile çalınan marş |
42355 |
pic |
resim |
42356 |
pica |
on iki punto harf |
42357 |
picalilli |
baharatlı turşu |
42358 |
picaninny |
zenci çocuğu |
42359 |
picaresque |
kabadayı ve dolandırıcılar ile ilgili |
42360 |
picaroon |
hırsız, dolandırıcı, korsan |
42361 |
picayune |
önemsiz, küçük, adi, beş sentlik metal pul, beş kapiklik şey/kimse |
42362 |
picayunish |
önemsiz, ufak |
42363 |
piccalilli |
türlü turşu |
42364 |
piccolo |
pikolo |
42365 |
pick a quarrel |
kavga çıkarmak |
42366 |
pick and choose |
çok dikkatli seçmek |
42367 |
pick at |
(yemeği) isteksizce yemek |
42368 |
pick hammer |
martopikör, kazar çekiç |
42369 |
pick holes in sth |
kusur bulmak, ince eleyip sık dokumak |
42370 |
pick oakum |
üstüpü kullanmak, kodesde yatmak |
42371 |
pick off |
birer birer vurmak |
42372 |
pick on |
(suçlayacak adam) bulmak, seçmek |
42373 |
pick out |
seçmek, görmek, fark etmek |
42374 |
pick over |
ayıklamak |
42375 |
pick pocket |
yankesici |
42376 |
pick sb's pocket |
#NAME? |
42377 |
pick to pieces |
çekiştirmek, çürütmek (sav) |
42378 |
pick up the tab |
pulu çekmek |
42379 |
pick up |
tutup kaldırmak, gelişmek, ilerlemek, elde etmek |
42380 |
pick |
seçmek, seçip ayırmak, seçip almak, toplamak, koparmak, ayıklamak, sıyırmak, kemirmek, sivri bir aletle kazmak, açmak/kırmak, karıştırmak, seçme, seçenek, seçim, kürdan, kazma |
42381 |
pick-a-back |
omuzda, sırtta |
42382 |
pick-me-up |
canlandırıcı içki/ilaç |
42383 |
pickaback |
sırtta |
42384 |
pickax |
kazma |
42385 |
pickaxe |
kazma, külünk |
42386 |
picker |
toplayıcı |
42387 |
pickerel |
turna balığı |
42388 |
picket fence |
tahta parmaklık |
42389 |
picket rope |
kazık ipi |
42390 |
picket |
grev gözcüsü, kazık, ileri karakol, gözcülük etmek |
42391 |
pickings |
avanta |
42392 |
pickle |
turşu, turşu suyu, turşusunu kurmak |
42393 |
pickled |
turşu halinde, sarhoş, matiz |
42394 |
pickling |
dekapaj, paklama |
42395 |
picklock |
maymuncuk |
42396 |
pickpocket |
yankesici |
42397 |
pickup arm |
pikap kolu |
42398 |
pickup stylus |
pikap iğnesi |
42399 |
pickup |
pikap kolu, kamyonet, pikap, gelişme, ilerleme |
42400 |
picky |
titiz, müşkülpesent |
42401 |
picnic |
piknik, piknik yapmak |
42402 |
pico- |
(önek) bilyonda bir |
42403 |
picofarad |
pikofarad |
42404 |
picoline |
pikolin |
42405 |
picosecond |
pikosaniye |
42406 |
picrate |
pikrat |
42407 |
pictogram |
piktogram, resimyazı |
42408 |
pictograph |
piktograf, resimçizit, resimyazı |
42409 |
pictographic |
grafiksel çizimlerle gösteren, görüntüsel |
42410 |
pictorial |
resimli, resmedilmiş |
42411 |
picture book |
resim kitabı |
42412 |
picture card |
kız, vale |
42413 |
picture editor |
resim seçici |
42414 |
picture frame |
resim çerçevesi |
42415 |
picture gallery |
resim galerisi, resim müzesi |
42416 |
picture goer |
sinemasever |
42417 |
picture postcard |
resimli kartpostal |
42418 |
picture puzzle |
resimli bulmaca |
42419 |
picture telegraphy |
resimli telgraf jüyesi |
42420 |
picture theater |
sinema |
42421 |
picture transmission |
resim nakli, görüntü iletimi |
42422 |
picture tube |
resim tüpü, görüntü lambası, ekran lambası |
42423 |
picture |
resim, tablo, keste, fotoğraf, yaçın, film, yanka, görülmeye değer şey ya da kişi, pek güzel kimse ya da şey, -in mükemmel örneği, timsal, görüntü, tasvir, (ç.) sinema, resmini yapmak, çizmek, betimlemek, düşlemek, hayal etmek, tasavvur etmek |
42424 |
picturesque |
pitoresk, (dil) net, açık, canlı |
42425 |
picturize |
resmini çizmek, yankaya almak |
42426 |
piddle |
işemek |
42427 |
piddling |
küçük, önemsiz |
42428 |
pidgin |
karma dil, tarzanca |
42429 |
pie chart |
yuvarlak diyagram |
42430 |
pie in the sky |
olmayacak şey, düş, hayal, cennet |
42431 |
pie |
börek, çörek, tart, turta |
42432 |
piebald |
(at) alaca, benekli |
42433 |
piece de resistance |
ana yemek |
42434 |
piece goods |
parça mal, kupon kumaş, mensucat, dokuma |
42435 |
piece meal |
parça parça, bölük pörçük |
42436 |
piece on |
eklemek |
42437 |
piece out |
parça ekleyerek tamamlamak |
42438 |
piece together |
parçalarını birleştirmek, tamamlamak, eklemek |
42439 |
piece |
parça, tane, oyun, piyes, (satranç/dama/vb.) taş, numune, örnek, madeni pul |
42440 |
piecemeal |
parça parça, azar azar, bölüm bölüm, aşama aşama |
42441 |
piecework |
parçabaşı iş |
42442 |
pieceworker |
parça başı çalışan işçi |
42443 |
pied |
(kuş/vb.) alaca, alacalı |
42444 |
piedmont |
dağ eteğindeki |
42445 |
pier |
iskele, destek, payanda |
42446 |
pierage |
rıhtım vergini |
42447 |
pierce |
delmek, delip geçmek |
42448 |
piercing |
(rüzgâr) sert, soğuk, içe işleyen, (ses) güçlü, keskin, acı |
42449 |
pietism |
dindarlık, softalık |
42450 |
piety |
dindarlık |
42451 |
piezo- |
(önek) basınç |
42452 |
piezoelectric |
piezoelektrik |
42453 |
piezoelectricity |
piezoelektrik |
42454 |
piezometer |
piezometre |
42455 |
piezometric |
piezometrik |
42456 |
piffle |
saçmalamak, boş laf etmek |
42457 |
pig iron |
font, pik demir, dökme demir |
42458 |
pig it |
domuz gibi yaşamak |
42459 |
pig |
domuz |
42460 |
pigeon |
güvercin |
42461 |
pigeon-breasted |
çıkık göğüslü |
42462 |
pigeonhole |
güvercin yuvası, hasır altı etmek, düzenlemek |
42463 |
pigeonry |
güvercinlik |
42464 |
piggery |
domuz ahırı |
42465 |
piggish |
domuz gibi, pis, pisboğaz |
42466 |
piggishness |
pisboğazlık |
42467 |
piggy |
küçük domuz, domuzcuk |
42468 |
piggybank |
(domuz şeklinde) kumbara |
42469 |
pigheaded |
inatçı |
42470 |
piglet |
domuz yavrusu |
42471 |
pigment |
boya maddesi, pigment |
42472 |
pigmentation |
hücrelerin renkli madde oluşturması |
42473 |
pigmy |
bkz.pygmy |
42474 |
pignut |
yer fıstığı |
42475 |
pigpen |
bkz.pigsty |
42476 |
pigskin |
domuz derisi |
42477 |
pigsty |
domuz ahırı, pis oda/yer, izbe |
42478 |
pigtail |
saç örgüsü |
42479 |
pika |
ıslıklı tavşan |
42480 |
pike |
mızrak, kargı, turnabalığı |
42481 |
pikeman |
kazma ile çalışan maden işçisi |
42482 |
piker |
ihtiyatlı kumarbaz, dönek, kahpe |
42483 |
pilaster |
gömme ayak, pilastr, duvar ayağı |
42484 |
pilchard |
sardalye, ateşbalığı |
42485 |
pile driver |
şahmerdan |
42486 |
pile foundation |
kazık temel, kazıklı temel |
42487 |
pile in |
doluşmak |
42488 |
pile on |
üşüşmek |
42489 |
pile up |
yığmak, istif etmek, biriktirmek, yığılmak |
42490 |
pile |
yığın, küme, büyük miktarda pul, servet, yığınla, direk, kazık, hav, tüy, kuru pil, yığmak, yığın haline getirmek, istif etmek |
42491 |
pileless |
tüysüz |
42492 |
piler |
istifleyici |
42493 |
piles |
basur |
42494 |
pileup |
zincirleme kaza |
42495 |
pileus |
mantar başlığı |
42496 |
pilewort |
basurotu |
42497 |
pilfer |
aşırmak, çalmak, uğrulamak, araklamak, çırpıştırmak, aparmak, yolsuzluk yapmak |
42498 |
pilferage |
çalma, aşırma, hırsızlık |
42499 |
pilferer |
hırsız |
42500 |
pilgrim |
hacı |
42501 |
pilgrimage |
hac, hacılık |
42502 |
piliferous |
tüylü |
42503 |
pill |
hap, doğum kontrol hapı, gıcık kimse, kıl |
42504 |
pillage |
yağma etmek, yağmalamak, yağma, yağmacılık |
42505 |
pillar |
sütun, direk, önemli üye/destekçi/yandaş |
42506 |
pillar-box |
posta kutusu |
42507 |
pillared |
direkli, sütunlu |
42508 |
pillbox |
ilaç kutusu |
42509 |
pillion |
(motorsiklet) terki, arka koltuk |
42510 |
pillory |
ceza boyunduruğu, ceza boyunduruğuna bağlayarak teşhir etmek |
42511 |
pillow lace |
kopanaki |
42512 |
pillow |
yastık, baliş |
42513 |
pillowcase |
yastık kılıfı |
42514 |
pillowslip |
yastık kılıfı |
42515 |
pilose |
tüylü, kıllı |
42516 |
pilot balloon |
pilot balon |
42517 |
pilot boat |
kılavuz kozgaltkası |
42518 |
pilot fish |
Malta palamudu |
42519 |
pilot lamp |
kontrol lambası, pilot lamba |
42520 |
pilot light |
kılavuz ışığı, kontrol lambası |
42521 |
pilot region |
pilot bölge |
42522 |
pilot scheme |
pilot joba |
42523 |
pilot school |
deneme mektebi |
42524 |
pilot |
pilot, uçarman, kılavuz, pilotluk yapmak, kılavuzluk yapmak, yol göstermek |
42525 |
pilot's error |
pilot hatası |
42526 |
pilotage chart |
seyrüsefer haritası |
42527 |
pilotage |
pilotluk, pilotaj, kılavuzluk, kılavuz vergini |
42528 |
pilotless |
pilotsuz, uzaktan kumandalı |
42529 |
pilule |
küçük harf, hap, kürecik |
42530 |
pimento |
yenibahar |
42531 |
pimp |
pezevenk |
42532 |
pimpernel |
farekulağı |
42533 |
pimple |
sivilce, sızanak |
42534 |
pimpled |
sivilceli |
42535 |
pimply |
sivilceli |
42536 |
pin down |
bağlamak, hareketsiz kılmak, sıkboğaz etmek |
42537 |
pin money |
cep harçlığı |
42538 |
pin on |
üstüne almak, yüklenmek |
42539 |
pin one's hopes on |
bel bağlamak |
42540 |
pin strike |
sınırlı grev |
42541 |
pin |
toplu iğne, broş, iğne, mandal, iğnelemek, iliştirmek, kıpırdayamaz hale sokmak, sıkıştırmak |
42542 |
pinafore |
göğüslük, önlük |
42543 |
pinball |
tilt oyunu |
42544 |
pince-nez |
kelebek gözlük, yaylı gözlük |
42545 |
pincers |
kerpeten, maşa, minkaş, (yengeç/vb.) kıskaç |
42546 |
pinch and save |
dişinden tırnağından artırmak |
42547 |
pinch and scrape |
dişinden tırnağından artırmak |
42548 |
pinch cock |
kısma musluğu |
42549 |
pinch |
kıstırmak, sıkıştırmak, çimdiklemek, acı vermek, sıkıp acıtmak, araklamak yürütmek, çimdik, tutam |
42550 |
pinchbeck |
altın taklidi, yapma, sahte |
42551 |
pinchpenny |
eli sıkı, cimri |
42552 |
pincushion |
iğnelik, iğne yastığı |
42553 |
pine away |
yavaş yavaş güçten düşmek |
42554 |
pine barren |
çamlık kumsal |
42555 |
pine cone |
çam kozalağı |
42556 |
pine wood |
çam kerestesi |
42557 |
pine |
(away ile) güçten kuvvetten düşmek, erimek, iğne ipliğe dönmek, (gerçekleşemeyecek) arzusu olmak, özlemini çekmek, çam |
42558 |
pineal gland |
beyin epifizi |
42559 |
pineal |
kozalaksı, kozalak biçiminde |
42560 |
pineapple |
ananas |
42561 |
pinetree |
çamağacı |
42562 |
ping |
(araba) teklemek |
42563 |
ping-pong |
pinpon, masa tenisi |
42564 |
pinghead |
topluiğne başı |
42565 |
pinion |
elini ayağını bağlamak, hareketsizleştirmek |
42566 |
pink slip |
ihbarname |
42567 |
pink |
pembe, sosyalist eğilimli, (araba) teklemek |
42568 |
pinkie |
serçe parmağı |
42569 |
pinking |
kliket, vuruntu |
42570 |
pinkish |
pembemsi |
42571 |
pinko |
solcu |
42572 |
pinky |
bkz.pinkie |
42573 |
pinna |
balık kanadı, kulakkepçesi, yapracık |
42574 |
pinnace |
sandal, filika, küçük yelkenli |
42575 |
pinnacle |
en yüksek çekit, doruk, zirve, sivri tepeli kule |
42576 |
pinnate |
tüysü |
42577 |
pinnigrade |
yüzgeçayaklı |
42578 |
pinniped |
yüzgeçayaklı, yüzgeçayaklı |
42579 |
pinon |
çam fıstığı |
42580 |
pinpoint |
tam yerini göstermek, belirlemek, tam olarak saptamak, gerçek nedenini bulmak |
42581 |
pinprick |
iğne deliği |
42582 |
pins and needles |
karıncalanma |
42583 |
pinstripe |
(giysi) ince çizgi |
42584 |
pint |
galonun sekizde biri, bu kadar bira |
42585 |
pintail |
kılkuyruk, kılkuyruk ördeği |
42586 |
pintle |
mil, eksen, enjektör iğnesi |
42587 |
pinto |
küçük benekli at |
42588 |
pinup |
şarkıcı, çıplak kadın, /vb.resmi |
42589 |
pinwheel |
çarkı felek, fırıldak |
42590 |
pinworm |
sivrikuyruk |
42591 |
piny |
çamlık, çam kokulu |
42592 |
pioneer |
öncü, öncülük etmek |
42593 |
pious fraud |
sahte dindarlık |
42594 |
pious wish |
sahte dilek |
42595 |
pious |
dindar |
42596 |
pip |
oyun çöngelerindeki işaretlerin her biri, rütbe belirten yıldız, meyve çekirdeği, sinyal, yarışta yenmek, geçmek, (sınavda) çakmak/çaktırmak |
42597 |
pipe bracket |
boru kelepçesi |
42598 |
pipe clamp |
boru kelepçesi |
42599 |
pipe clay |
lüleci çamuru |
42600 |
pipe coupling |
rakor |
42601 |
pipe culvert |
büz, boru menfez |
42602 |
pipe down |
susmak, sesini kesmek |
42603 |
pipe drain |
künk, süzdürme künkü |
42604 |
pipe dream |
hayali fikir, olmayacak iş, hayal |
42605 |
pipe elbow |
boru dirseği |
42606 |
pipe fish |
yılan iğnesi |
42607 |
pipe joint |
boru bağlantısı, boru rakoru |
42608 |
pipe stem |
pipo sapı |
42609 |
pipe tongs |
boru kıskacı |
42610 |
pipe union |
boru rakoru |
42611 |
pipe up |
konuşmaya/şarkı söylemeye başlamak |
42612 |
pipe vice |
boru mengenesi |
42613 |
pipe |
boru, pipo, çubuk, kaval, (ç.) gayda, borularla taşımak, kaval/gayda çalmak |
42614 |
pipefitter |
borucu, boru tesisatçısı |
42615 |
pipefitting |
boru işi, boru bağlama donanımı |
42616 |
pipeline |
boru hattı |
42617 |
pipelining |
boruya sokma, iç içe sokma |
42618 |
piper |
kavalcı, gaydacı |
42619 |
pipette |
pipet, akıtaç |
42620 |
piping hot |
dumanı üstünde |
42621 |
piping |
çok |
42622 |
pipit |
incirkuşu |
42623 |
pipkin |
güveç |
42624 |
pippin |
harika şey/kimse |
42625 |
piquancy |
acılık, keskinlik, ilginçlik, cazibe |
42626 |
piquant |
acı/keskin tadı olan, ilginç, hoş |
42627 |
pique |
güceniklik, kırgınlık, gücendirmek, incitmek, gururunu kırmak |
42628 |
piracy |
korsanlık |
42629 |
Piraeus |
Pire limanı |
42630 |
piranha |
piranha |
42631 |
pirate listener |
korsan dinleyici |
42632 |
pirate radio |
korsan ünalgı |
42633 |
pirate sender |
korsan verici |
42634 |
pirate ship |
korsan gemi |
42635 |
pirate |
korsan, korsan satış yapmak |
42636 |
pirn |
bobin |
42637 |
pirouette |
(balede) tek ayak üzerinde dönüş, piruet |
42638 |
Pisces |
Balık Burcu |
42639 |
pisciculture |
balıkçılık |
42640 |
pisciculturist |
balık öndürücüsü |
42641 |
piscine |
balık gibi, balığa ait |
42642 |
pish |
öf!, püf! |
42643 |
pisiform |
bezelye biçiminde |
42644 |
pisolite |
pisolit |
42645 |
piss about |
serserilik etmek, göt gezdirmek |
42646 |
piss around |
serserilik etmek, göt gezdirmek |
42647 |
piss off |
siktir git, siktir olup gitmek, bıktırmak |
42648 |
piss oneself |
(gülmekten) altına işemek |
42649 |
piss |
işemek, (yağmur) şakır şakır yağmak, çiş, sidik, işeme |
42650 |
pissed as a newt |
küfelik, zom |
42651 |
pissed |
sarhoş, matiz |
42652 |
pistachio |
fıstık |
42653 |
pistil |
pistil, dişikılgan |
42654 |
pistol shot |
tabanca ateşi, tabanca menzili, tabanca kurşunu |
42655 |
pistol |
tabanca |
42656 |
piston pin |
piston pimi |
42657 |
piston pump |
pistonlu pompa |
42658 |
piston ring |
piston segmanı, segman |
42659 |
piston rod |
piston kolu |
42660 |
piston |
piston |
42661 |
pit a pat |
hafif hafif çarpma, tıkırdama |
42662 |
pit coal |
taşkömürü, madenkömürü |
42663 |
pit saw |
hızar, iki kollu testere |
42664 |
pit silo |
çukur silo |
42665 |
pit top |
kuyu başı |
42666 |
pit |
çukur, maden ocağı, kârhane, (araba yarışında) hızlı tamirat yeri, hastalık lekesi, (tiyatro) parter, meyve çekirdeği, (meyvenin) çekirdeğini ayıklamak, (çiçek hastalığı) çopur bırakmak |
42667 |
pit-run gravel |
tüvenan çakıl |
42668 |
pitance |
bağış, yardım |
42669 |
pitch a camp |
düşerge salmak |
42670 |
pitch action |
yunuslama |
42671 |
pitch angle |
hatve açısı, adım açısı |
42672 |
pitch in |
işe girişmek, yemeğe yumulmak |
42673 |
pitch into |
üstüne saldırmak, atılmak |
42674 |
pitch on |
seçmek, karar vermek |
42675 |
pitch one's tent |
çadırını kurmak |
42676 |
pitch pine |
çıralı çam |
42677 |
pitch sb a curve ball |
yüreğini ağzına getirmek |
42678 |
pitch |
ziftlemek, konmak, konaklamak, (düşerge/çadır/vb.) kurmak, (dışarı) atmak, düşmek, takılıp devrilmek, sesin perdesini ayarlamak, (gemi) baş vurmak, toslamak, saha, alan, pazarcının satış yeri, perde, derece, düzey, zift, (bina) eğim, yalpalama, (beyzbol) atış, fırlatma, satıcının ağız yapması |
42679 |
pitch-and-toss |
yazı tura atma oyunu |
42680 |
pitch-black |
zifiri karanlık, simsiyah |
42681 |
pitch-dark |
zifiri karanlık |
42682 |
pitchblende |
uranyum oksidi |
42683 |
pitcher plant |
ibrikotu |
42684 |
pitcher |
testi, sürahi, ibrik, (beyzbol) atıcı |
42685 |
pitchfork |
yaba, diren |
42686 |
pitching |
atma, fırlatma, baş kıç vurma |
42687 |
pitchstone |
katran taşı |
42688 |
pitchy |
zift gibi, karanlık |
42689 |
piteous |
acıklı |
42690 |
pitfall |
güçlük, tehlike, tuzak |
42691 |
pith |
öz, özek, ruh, en önemli kısım |
42692 |
pithead |
maden ocağı girişi |
42693 |
pithiness |
özlülük, anlamlılık, etkileyicilik, kuvvet, tesir |
42694 |
pithless |
özsüz, zayıf |
42695 |
pithy |
özlü, anlamlı |
42696 |
pitiable |
acınacak |
42697 |
pitiful |
acıklı, acınırlı, acınacak, merhametli |
42698 |
pitiless |
acımasız, merhametsiz |
42699 |
pitman |
maden ocağı işçisi |
42700 |
piton |
kısa metal dağcı kazığı |
42701 |
pittance |
çok düşük vergin, acınacak miktarda az vergin, kapik-kuruş |
42702 |
pitted |
(asitten/pastan) karıncalanmış, oyuklu |
42703 |
pitting |
oyuklaşma |
42704 |
pituitary gland |
hipofiz bezi |
42705 |
pituitary |
balgam salgılayan, balgama ait |
42706 |
pity |
merhamet, acıma, acınacak şey, merhamet etmek, acımak, yazığı gelmek |
42707 |
pivot |
eksen, mil, bir eksen çevresinde dönmek |
42708 |
pivotal |
mile ait, merkezi, en önemli |
42709 |
pix |
resim |
42710 |
pixel |
piksel, görüntü öğesi |
42711 |
pixie |
küçük peri |
42712 |
pixilated |
üşütük, kafadan kontak, kaçık, delidolu |
42713 |
pixy |
bkz.pixie |
42714 |
pizza |
piza |
42715 |
pizzle |
erkeklik kılganı |
42716 |
placable |
kolay yatışan, kolay bağışlayan, kolay affeder |
42717 |
placard |
duvar ilanı, afiş, pankart, poster |
42718 |
placate |
kızgınlığını yatıştırmak |
42719 |
placatory |
yatıştırıcı, sakinleştirici |
42720 |
place a bet |
bahse girmek |
42721 |
place an order |
sipariş vermek |
42722 |
place of worship |
ibadet yeri |
42723 |
place value |
basamak değeri |
42724 |
place |
yer, orun, alan, bölge, (yarış/kuyruk/vb.'de) sıra, hane, basamak, oturacak yer, memuriyet, görev, mevki, konum, yapılması gereken şey, görev, ev, koymak, yerleştirmek, (pul) yatırmak, tam olarak hatırlamak, (sipariş) vermek, saymak, görmek, önem vermek |
42725 |
placebo |
plasebo, yatıştırıcı bir ilaç |
42726 |
placement |
koyma, yerleştirme, plasman |
42727 |
placenta |
plasenta, döleşi, etene |
42728 |
placental |
plasentayla ilgili |
42729 |
placer |
plaser |
42730 |
placid |
sakin, durgun |
42731 |
placidity |
sükunet |
42732 |
placket |
eteklik cebi |
42733 |
plagiarism |
intihal, aşırma |
42734 |
plagiarist |
aşırmacı, eser hırsızı |
42735 |
plagiarize |
-den aşırmalar yapmak, intihal etmek |
42736 |
plague on it! |
Allah belasını versin! |
42737 |
plague |
veba, başbelası, dert, musibet, öldürücü salgın hastalık, istila, sıkmak, bezdirmek |
42738 |
plaguy |
baş ağrıtıcı |
42739 |
plaice |
pisibalığı |
42740 |
plaid |
ekose kumaş, kareli kumaş |
42741 |
plain clothes man |
sivil giyimli, dedektif |
42742 |
plain coffee |
sade kahve |
42743 |
plain dealer |
dürüst adam |
42744 |
plain dealing |
dürüstlük |
42745 |
plain sailing |
rahat ve kolay iş, dertsiz belasız iş |
42746 |
plain work |
düz duvar örgüsü |
42747 |
plain |
ova, düz, düzengâh, yalın, basit, sade, süssüz, açık, kolay anlaşılır, net, (kadın) çirkin, alımsız, dobra, açıksözlü, dürüst |
42748 |
plain-spoken |
açık sözlü |
42749 |
plainly |
açık ve net bir şekilde, açıkça, süssüz biçimde, dobra, dobra |
42750 |
plainness |
düzlük, açıklık, toksözlülük |
42751 |
plainspoken |
açıksözlü, lafını esirgemeyen |
42752 |
plaint |
dava, hüzün ifadesi, keder |
42753 |
plaintiff |
davacı |
42754 |
plaintive |
hüzünlü, ağlamaklı, acıklı, dokunaklı |
42755 |
plait |
örgü, saç örgüsü, (saç/vb.) örnek |
42756 |
plan |
plan, kroki, taslak, tasar, plan, niyet, joba, kasarı, planlamak, tasarlamak, josparını çizmek, düzenlemek |
42757 |
planar |
düzlemsel |
42758 |
plane angle |
düzlem açı |
42759 |
plane geometry |
düzlem geometri |
42760 |
plane mirror |
düz ayna |
42761 |
plane table |
plançete |
42762 |
plane |
uçak, planya, rende, düzlem, seviye, düzey, çınar, rendelemek, düz, dümdüz |
42763 |
planer |
planya |
42764 |
planet |
gezegen |
42765 |
planetarium |
planetaryum, yıldızlık, gökevi |
42766 |
planetary |
gezegenlerle ilgili, dünyasal, dünyevi, gezgin, seyyar |
42767 |
planetoid |
küçük gezegen |
42768 |
plangent |
yankılanan, titrek, iniltili |
42769 |
planimeter |
planimetre, yüzeyölçer, alanölçer |
42770 |
planimetry |
planimetri, alanölçü |
42771 |
planing machine |
planya kılgası, planya tezgâhı |
42772 |
planish |
düzeltmek, preslemek |
42773 |
planisphere |
düzlemküre |
42774 |
plank down |
hemen ödemek |
42775 |
plank flooring |
ahşap döşeme |
42776 |
plank pile |
ahşap palplanş |
42777 |
plank saw |
tahta bıçkısı |
42778 |
plank timber |
tomruk |
42779 |
plank |
uzun tahta, kalas, (partinin) ana prensibi, kalaslarla kaplamak |
42780 |
planking machine |
keçeleştirme kılgası |
42781 |
planking |
ağaç döşeme |
42782 |
plankton |
plankton |
42783 |
planless |
plansız, bağdarlamasız |
42784 |
planned economy |
planlı ekonomi |
42785 |
planner |
planlamacı |
42786 |
planning body |
planlama kurulu |
42787 |
planning |
planlama, tasarlama |
42788 |
plano-concave |
bir yüzü düz öbürü içbükey |
42789 |
plano-convex |
bir yüzü düz öbürü dışbükey |
42790 |
plant breeding |
ösümlük yetiştirme |
42791 |
plant cell |
ösümlük hücresi |
42792 |
plant chemistry |
ösümlük kimyası |
42793 |
plant engineer |
işletme kıvcısı |
42794 |
plant geography |
ösümlük coğrafyası |
42795 |
plant kingdom |
ösümlükler dünyası |
42796 |
plant louse |
ösümlük biti |
42797 |
plant out |
fideleri başka yere dikmek |
42798 |
plant pathology |
ösümlük patolojisi |
42799 |
plant |
bitki, ösümlük, fabrika, demirhane, dikmek, ekmek, sıkıca yerleştirmek, (çalınan ya da yasak bir şeyi) kiminse üzerine saklayıp onu suçlu göstermek |
42800 |
plantation |
fidanlık, büyük çiftlik |
42801 |
planter |
ekici |
42802 |
plantigrade |
düztaban |
42803 |
plaque |
plaket, levha, tabela |
42804 |
plash |
su birikintisi, su sıçratmak, şapırdatmak |
42805 |
plashy |
şapırtılı, çamurlu |
42806 |
plasma protein |
plazma proteini |
42807 |
plasma state |
plazma hali |
42808 |
plasma |
plazma, kansu |
42809 |
plasmatic |
plazma ile ilgili |
42810 |
plasmodium |
plazmodyum, sıtma mikrobu |
42811 |
plaster cast |
alçıdan yapılmış kalıp, alçı |
42812 |
plaster of Paris |
alçı |
42813 |
plaster stone |
jips, alçıtaşı |
42814 |
plaster |
sıva, plaster, yakı, sıvamak, yapıştırmak |
42815 |
plasterboard |
bağdadi çıtası, bağdadi |
42816 |
plastered |
sarhoş |
42817 |
plasterer |
sıvacı |
42818 |
plasterers' putty |
sıvacı macunu |
42819 |
plastering |
sıva işi, alçı işi |
42820 |
plastic arts |
plastik sanatlar |
42821 |
plastic container |
plastik kap |
42822 |
plastic surgery |
estetik ameliyat, estetik cerrahlık |
42823 |
plastic |
plastik |
42824 |
plasticine |
modelci çamuru |
42825 |
plasticity |
plastisite |
42826 |
plasticizer |
plastikleştirici |
42827 |
plastid |
plastid |
42828 |
plate current |
plaka akımı, anot akımı |
42829 |
plate glass |
dökme cam, düz cam, çekme cam |
42830 |
plate load |
anot yükü |
42831 |
plate spring |
yassı yay |
42832 |
plate |
tabak, levha, plaka, tabaka, kaporta, levha biçiminde korugan, kaplama, kupa, yaçın klişesi, plaka, plaket, takma diş takımı, anot, (metal) kaplamak |
42833 |
plateau |
yayla |
42834 |
plated |
kaplanmış |
42835 |
plateful |
tabak dolusu |
42836 |
platelet |
trombosit, pıhtıgöze |
42837 |
platen |
çönge silindiri, merdane, baskı levhası |
42838 |
plater |
kaplamacı |
42839 |
platform |
peron, kürsü, (saylavdan önce) parti bağdarlaması |
42840 |
platinate |
platinlemek, platin kaplamak |
42841 |
plating |
kaplama |
42842 |
platinoid |
platinoit |
42843 |
platinum sponge |
platin sünger |
42844 |
platinum |
platin |
42845 |
platitude |
basmakalıp laf, klişe, yavan söz |
42846 |
platitudinarian |
geveze, boşboğaz |
42847 |
platitudinize |
tatsız tuzsuz konuşmak |
42848 |
platitudinous |
basmakalıp söz |
42849 |
platonic love |
manevi aşk, platonik aşk |
42850 |
platonic |
(iki kişi arasındaki sevgi/arkadaşlık) fiziksel olmayan, duygusal |
42851 |
platoon |
müfreze, takım |
42852 |
platter |
düz ve büyük tabak |
42853 |
platypus |
ornitorenk, gagalı memeli |
42854 |
platyrrhine |
yassıburunlu maymun |
42855 |
plaudit |
memnuniyet gösterisi, beğeni |
42856 |
plausibility |
akla yatkınlık, inandırıcılık, olasılık |
42857 |
plausible |
makul, akla yatkın, inandırıcı |
42858 |
play a joke on sb |
oyun oynamak, işletmek |
42859 |
play a part |
rol oynamak |
42860 |
play a role |
rol yapmak |
42861 |
play at |
katılmak, yapar gibi görünmek |
42862 |
play back |
yeniden çalmak, tekrarlamak |
42863 |
play ball |
birlikte çalışmak, imece yapmak |
42864 |
play both ends against the middle |
şeytana külahı ters giydirmek |
42865 |
play by ear |
olanlara ayak uydurmak |
42866 |
play cat and mouse with |
kedi fare gibi oynamak |
42867 |
play dead |
ölü numarası yapmak |
42868 |
play down |
önemsizleştirmek |
42869 |
play ducks and drakes with money |
har vurup harman savurmak |
42870 |
play ducks with money |
çarçur etmek, har vurup harman savurmak |
42871 |
play fast and loose |
kaygısızca hareket etmek, söz verip tutmamak |
42872 |
play first chair |
başkanlığa oynamak |
42873 |
play for time |
zaman geçirmek, oyalanmak |
42874 |
play hard to get |
umursamaz görünüp ilgi çekmek |
42875 |
play havoc |
mahvetmek, berbat etmek |
42876 |
play hell with |
çarkına okumak |
42877 |
play high |
büyük kumar oynamak |
42878 |
play hooky |
kaçamak yapmak |
42879 |
play house |
evcilik oynamak |
42880 |
play into sb's hands |
birisinin ekmeğine yağ sürmek |
42881 |
play into the hands of |
çıkar amacıyla hareket etmek |
42882 |
play it by ear |
gelişmelere göre hareket etmek |
42883 |
play it by the book |
atını sağlam kazığa bağlamak |
42884 |
play it cool |
soğukkanlılığını yitirmemek, sakin kalmak |
42885 |
play it safe |
işi sağlama almak |
42886 |
play off |
birbirine düşürmek |
42887 |
play on words |
cinas, sözcük oyunu |
42888 |
play on |
çalmakta devam etmek |
42889 |
play one's cards well |
kartlarını iyi oynamak |
42890 |
play one's trump card |
kozunu oynamak |
42891 |
play possum |
uyuma numarası yapmak |
42892 |
play pranks |
azizlik etmek |
42893 |
play second fiddle |
ikinci derecede rol oynamak |
42894 |
play the devil with |
kasıp kavurmak |
42895 |
play the field |
birden fazla kişiyle düşüp kalkmak |
42896 |
play the fool |
aptalca davranmak, ahmaklık yapmak |
42897 |
play the game |
adil ve dürüst olmak |
42898 |
play the man |
erkekçe hareket etmek |
42899 |
play the market |
spekülasyon yapmak |
42900 |
play tricks on |
muziplik etmek, oyun oynamak |
42901 |
play truant |
mektepten kaçmak, dersleri kırmak |
42902 |
play up to |
dalkavukluk etmek, birine yaranmak |
42903 |
play up |
oyun oynamak, sorun çıkarmak, belirtmek |
42904 |
play with fire |
ateşle oynamak, büyük riske girmek |
42905 |
play |
oyun, eğlence, oyun, piyes, şaka, oyun, kumar, hareket özgürlüğü, hareket, faaliyet, oynaşma, oynamak, eğlenmek, (oyun) etmek, hızla hareket etmek, oynamak, sahnelemek, temsil etmek, (müzik aleti) çalmak |
42906 |
play-act |
numara yapmak, rol yapmak |
42907 |
playable |
oynanabilir |
42908 |
playback |
pleybek |
42909 |
playbill |
tiyatro ilanı |
42910 |
playboy |
eğlence peşinde koşan zengin delikanlı, pleyboy |
42911 |
playdown |
önemsememek |
42912 |
played out |
işi bitmiş |
42913 |
player piano |
otomatik piyano |
42914 |
player |
oyuncu |
42915 |
playfellow |
oyun arkadaşı |
42916 |
playful |
şen, şakacı, oyuncu, şuluk |
42917 |
playfulness |
şakacılık, oyunculuk |
42918 |
playgoer |
tiyatrosever |
42919 |
playground |
çocukların oyun alanı |
42920 |
playgroup |
anamektebi |
42921 |
playhouse |
tiyatro |
42922 |
playing card |
iskambil çöngesi |
42923 |
playing field |
oyun alanı, oyun sahası |
42924 |
playing |
oynama, oyun |
42925 |
playlet |
küçük oyun |
42926 |
playmate |
oyun arkadaşı |
42927 |
playpen |
çocuk kafesi |
42928 |
plaything |
oyuncak |
42929 |
playtime |
oyun zamanı |
42930 |
playwright |
oyun yazarı |
42931 |
plaza |
meydan |
42932 |
plea of guilty |
suçlu kabul etme |
42933 |
plea |
yalvarma, rica, özür, mazeret, savunma, itiraz |
42934 |
plead guilty |
suçu kabul etmek |
42935 |
plead not guilty |
suçu reddetmek, sorumluluğu reddetmek |
42936 |
plead |
yalvarmak, dilemek, rica etmek, özür dilemek, özür olarak öne sürmek, dava açmak, savunmak, suçlamak |
42937 |
pleader |
avukat |
42938 |
pleading |
dava, dava açma, iddia, savunma, rica, yalvarma |
42939 |
pleasant |
hoş, tatlı, güzel, sevimli, canayakın, şirin, yakın, sıcak, samimi |
42940 |
pleasantness |
hoşluk, tatlılık, güzellik, hoşa giden şey, zevk |
42941 |
pleasantry |
hoş şaka, espri |
42942 |
please yourself |
kafana göre takıl |
42943 |
please |
mutlu etmek, memnun etmek, sevindirmek, gönlünü etmek, hoşuna gitmek, lütfen, merhamet |
42944 |
pleased |
memnun, hursent, hoşnut |
42945 |
pleasing |
hoş, tatlı, sevindirici |
42946 |
pleasurable |
zevk veren, hoş |
42947 |
pleasure |
zevk, haz, keyif, eğlence |
42948 |
pleat |
pli yapmak, kıvrım, pli, plise |
42949 |
pleater |
plise kılgası |
42950 |
plebeian |
halk tabakasından olan, aşağı tabaka |
42951 |
plebiscite |
halk oylaması, plebisit, tümdanış |
42952 |
plectrum |
mızrap, pena |
42953 |
pledge one's troth |
bağlılık yemini etmek |
42954 |
pledge |
tutu, rehin, söz, karşılıklı anlaşma, güvence, teminat, kanıt, işaret, rehine koymak, söz vermek, güvence vermek, taahhüt etmek |
42955 |
pledgee |
rehin alan, rehinli alacaklı |
42956 |
pledger |
rehin veren, rehinli borçlu |
42957 |
pleiades |
süreyya burcu, ülker |
42958 |
Pleistocene |
pleistosen |
42959 |
plenary session |
genel kurul |
42960 |
plenary |
(hükümet gücü) tam |
42961 |
plenipotentiary |
tam yetkili (elçi) |
42962 |
plenitude |
bolluk, çokluk, bütünlük, dolu oluş |
42963 |
plenteous |
bereketli, bol |
42964 |
plenteousness |
bereket, bolluk |
42965 |
plentiful |
bereketli, bol |
42966 |
plentifully |
bolbol, yetecek kadar |
42967 |
plentifulness |
bolluk, bereket |
42968 |
plenty of |
pek çok, yığınla |
42969 |
plenty |
bolluk, çokluk, bol miktar |
42970 |
plenum |
tüm üyelerin hazır bulunduğu toplantı, doluluk |
42971 |
pleochroism |
pleokroizm |
42972 |
pleonasm |
söz uzatımı, gereksiz söz |
42973 |
plereme |
dolubirim |
42974 |
plethora |
gereğinden fazlalık |
42975 |
pleura |
plevra, göğüszarı |
42976 |
pleural |
plevral, göğüszarıyla ilgili |
42977 |
pleurisy |
plörezi, zatülcenp, satlıcan |
42978 |
pleurocarpous |
yan meyveli |
42979 |
plexiglass |
plastik cam |
42980 |
plexor |
perküsyon çekici |
42981 |
plexus |
pleksus, sinir ağı |
42982 |
pliability |
bükülürlük, bükülgenlik |
42983 |
pliable |
bükülgen, yumuşak, itaatkâr, uysal |
42984 |
pliancy |
bükülgenlik, esneklik |
42985 |
pliant |
eğilip bükülebilir |
42986 |
plicate |
büklümlü, katlanmış |
42987 |
plication |
katmer, katlama, misli artırma |
42988 |
pliers |
kerpeten, kargaburun, pens |
42989 |
plight of faith |
bağlılık sözü |
42990 |
plight one's troth |
evlenme sözü vermek, evlenme vadetmek |
42991 |
plight |
kötü durum, ciddi durum |
42992 |
plimsoll line |
fribord markası |
42993 |
plimsoll |
lastik tabanlı bez ayakkabı, kes |
42994 |
plinth |
sütun tabanı, özül |
42995 |
pliocene |
pliyosen |
42996 |
plod away |
sürekli çalışmak |
42997 |
plod |
yavaş ve zorlukla yürümek, (away ile) (sıkıcı bir iş üzerinde) sürekli çalışmak |
42998 |
plodder |
yavaş ama verimli çalışan işçi |
42999 |
plonk |
ucuz şarap, köpeköldüren |
43000 |
plop |
cup diye düşmek |
43001 |
plosion |
nefes patlaması |
43002 |
plosive |
patlamalı, kapantılı |
43003 |
plot |
arsa, parsel, entrika, suikast, (roman/vb.'de) olay örgüsü, komplo kurmak, haritada göstermek, işaretlemek |
43004 |
plotless |
plansız (yazı veya hikaye) |
43005 |
plotter |
pilotlayıcı, çizici, entrikacı |
43006 |
plotting paper |
kareli çönge |
43007 |
plough back |
kazanılan pulu yeniden işe yatırmak |
43008 |
plough boy |
çiftçi yamağı |
43009 |
plough land |
sürülebilir toprak, işlenebilir toprak |
43010 |
plough plane |
oluk rendesi |
43011 |
plough share |
saban demiri, saban kulağı |
43012 |
plough up |
pullukla altını üstüne getirmek |
43013 |
plough |
saban, kotan, pulluk, sabanla sürmek, çift sürmek, yol açmak, ilerlemek |
43014 |
plough-beam |
pulluk oku, saban oku |
43015 |
ploughman |
sabancı, çiftçi |
43016 |
plover |
yağmurkuşu |
43017 |
plow into |
çarpmak |
43018 |
plow |
Aİ.bkz.plough |
43019 |
ploy |
numara yapma, rol |
43020 |
pluck off |
koparmak |
43021 |
pluck out |
çıkarmak |
43022 |
pluck |
yiğitlik, cesaret, koparmak, tüylerini yolmak, kopartmak, (telli çalgı) çalmak |
43023 |
plucky |
cesur ve azimli, yılmaz |
43024 |
plug contact |
fiş kontağı |
43025 |
plug for |
desteklemek |
43026 |
plug in |
fişi prize sokmak, ilgilenmek |
43027 |
plug socket |
priz, dişi fiş |
43028 |
plug |
tapa, tıkaç, (çıngı) fiş, buji, reklam, tıkamak, reklamını yapmak |
43029 |
plug-ugly |
külhanbeyi, zorba |
43030 |
plum |
erik |
43031 |
plumage |
kuşun tüyleri |
43032 |
plumb level |
tesviyeruhu |
43033 |
plumb line |
çekül sicimi, çekül |
43034 |
plumb rule |
tesviyeruhu |
43035 |
plumb the depths |
derinliklerine inmek, gömülmek |
43036 |
plumb |
çekül, şakul, anlamını çıkartmaya çalışmak |
43037 |
plumbeous |
kurşun ile ilgili |
43038 |
plumber |
su tesisatçısı, muslukçu |
43039 |
plumbicon tube |
plumbikon tüpü |
43040 |
plumbiferous |
kurşunlu |
43041 |
plumbing |
su tesisatı, boru tesisatçılığı, muslukçuluk |
43042 |
plume |
kuş tüyü |
43043 |
plumeless |
tüysüz |
43044 |
plummet |
(aniden) düşmek, çekül kurşunu, iskandil kurşunu |
43045 |
plummy |
erikle ilgili, yapmacık |
43046 |
plumose |
tüylü |
43047 |
plump cheeks |
tombul yanaklar |
43048 |
plump |
tıknaz, dolgun, tombul, semiz, gözlenilmeden, gafleten, ansızın düşmek, özünü basmak |
43049 |
plumpness |
dolgunluk |
43050 |
plumule |
plumula, embriyon tomurcuğu, kuş tüyü |
43051 |
plumy |
tüylü, tüy gibi |
43052 |
plunder |
yağma etmek, yağmalamak, yağma, soygun, yağmacılık, soygunculuk, garet, talan, yağmalanan mal, oğurlanmış şey, çalınmış eşya, ganimet, kazanç, menfaat, fayda |
43053 |
plunderer |
yağmacı, çapulcu |
43054 |
plunge into |
batırmak, sokmak, saplamak, dalmak, gömülmek |
43055 |
plunge |
dalma, dalış, fırlamak |
43056 |
plunger |
dalgıç, pompa pistonu, dalma piston, dalıcı |
43057 |
pluperfect |
geçmiş öncesini gösteren zaman |
43058 |
plural marriage |
çokeşlilik |
43059 |
plural noun |
çoğul isim |
43060 |
plural vote |
birden fazla oy kullanma hakkı |
43061 |
plural |
çoğul |
43062 |
pluralism |
çokçuluk |
43063 |
pluralist |
çoğulcu |
43064 |
pluralistic democracy |
çoğulcu demokrasi |
43065 |
pluralistic |
çoğulcu |
43066 |
plurality |
çokluk, çoğunluk, çoğulluk, ekseriyet |
43067 |
pluralize |
çoğul yapmak |
43068 |
plus fours |
golf pantolonu |
43069 |
plus infinite |
artı sonsuz |
43070 |
plus sign |
artı işareti |
43071 |
plus value |
artı değer |
43072 |
plus |
artı işareti, sıfırdan büyük, artı, artı, pozitif, -in üstünde, ile, ve, artı |
43073 |
plush |
pelüş, müthiş, süper, görkemli |
43074 |
plussage |
ek miktar |
43075 |
Pluto |
Pluton |
43076 |
plutocracy |
varsılerki, zenginerki |
43077 |
plutocrat |
nüfuzlu zengin, plutokrat, varsılerkçi |
43078 |
plutocratic |
plutokratik |
43079 |
plutonic rocks |
plütonik taşlar |
43080 |
plutonic |
plütonik |
43081 |
plutonium |
plütonyum |
43082 |
pluvial |
yağmurlu |
43083 |
pluviometer |
plüvyometre, yağmurölçer |
43084 |
pluvious |
yağmurlu, yağmura ait |
43085 |
ply |
düzenli sefer yapmak, gidip gelmek, işlemek, çalışmak, iş yapmak, kat, katmer |
43086 |
plywood |
kontrplak |
43087 |
pm |
öğleden sonra, PM, öğleden sonra |
43088 |
pneuma |
ruh, can, nefes |
43089 |
pneumatic brake |
havalı eğleç |
43090 |
pneumatic conveyor |
pnömatik taşıyıcı |
43091 |
pneumatic drill |
pnömatik matkap |
43092 |
pneumatic hammer |
pnömatik çekiç, havalı çekiç |
43093 |
pneumatic jack |
pnömatik kriko |
43094 |
pneumatic press |
pnömatik pres |
43095 |
pneumatic tire |
pnömatik lastik, havalı lastik |
43096 |
pneumatic tube |
pnömatik boru |
43097 |
pneumatic tyre |
pnömatik lastik, havalı lastik |
43098 |
pneumatic |
pnömatik, havalı |
43099 |
pneumatics |
pnömatik bilimi |
43100 |
pneumatolysis |
pnömatoliz |
43101 |
pneumococcus |
pnömokok |
43102 |
pneumonia |
zatürree, akciğer yangısı |
43103 |
pneumonic |
zatürree ile ilgili |
43104 |
pneumothorax |
pnömotoraks |
43105 |
PO box |
posta kutusu |
43106 |
po-faced |
çatık kaşlı |
43107 |
poach |
(yumurtayı) kırıp kaynar suda pişirmek, (balık) yavaş yavaş kaynatmak, başkasının arazisinde kaçak avlanmak, izinsiz (döngül) avlamak, (başkasının hakkına) tecavüz etmek |
43108 |
poacher |
kaçak avlanan kimse, yasak yere giren kimse |
43109 |
poaching |
kaçak avcılık |
43110 |
pochette |
el torbası |
43111 |
pock |
çiçek hastalığında görülen kabarcık |
43112 |
pocket battleship |
yancık zırhlısı |
43113 |
pocket book |
yancık defteri, cüzdan |
43114 |
pocket calculator |
küçük hesap kılgası |
43115 |
pocket computer |
yancık bilgisayarı |
43116 |
pocket lamp |
yancık lambası |
43117 |
pocket money |
yancık harçlığı |
43118 |
pocket radio |
yancık ünalgısı |
43119 |
pocket |
cep, yancık, halta, torba, kese, türküm, kesim, cebe koymak, cebe indirmek, cebine atmak |
43120 |
pocketbook |
not defteri, sapsız bayan çantası, kese |
43121 |
pocketful |
yancık dolusu, sürüyle |
43122 |
pocketknife |
çakı |
43123 |
pockmark |
çopur, iz |
43124 |
pockmarked |
çopur, çiçekbozuğu |
43125 |
pod auger |
oluklu matkap |
43126 |
pod |
bezelye, fasulye, /vb.kabuğu, kabuğunu soymak |
43127 |
podagra |
gut, damla hastalığı |
43128 |
podgy |
bodur, tıknaz |
43129 |
podiatrist |
ayak hastalıkları uzmanı |
43130 |
podiatry |
ayak hastalıkları bilimi, podiyatri |
43131 |
podium |
podyum |
43132 |
Podunk |
geri kalmış küçük kasaba |
43133 |
podzol |
podzol |
43134 |
podzolization |
podzollaşma |
43135 |
poem |
şiir |
43136 |
poet laureate |
saray şairi |
43137 |
poet |
şair, ozan |
43138 |
poetaster |
şair bozuntusu |
43139 |
poetess |
kadın şair |
43140 |
poetic function |
sanat işlevi |
43141 |
poetic |
şiirsel |
43142 |
poetical |
şairliğe ait |
43143 |
poetize |
şiir yazmak, şiirle dile getirmek |
43144 |
poetry |
şiir, koşuk, şiir sanatı, şiirler, şiirsel güzellik |
43145 |
pogo stick |
yaylı sıçrama bastonu |
43146 |
pogrom |
planlı katliam |
43147 |
poignancy |
keskinlik, yakıcılık, dokunaklılık, üzücülük |
43148 |
poignant |
üzücü, dokunaklı, acı, acı, keskin |
43149 |
point a moral |
ahlak dersi çıkarmak, kıssadan hisse çıkarmak |
43150 |
point at infinity |
sonsuzdaki çekit |
43151 |
point charge |
çekit yük |
43152 |
point contact |
çekit teması |
43153 |
point gamma |
çekit gama |
43154 |
point load |
çekit yükü |
43155 |
point of application |
uygulama çekidi |
43156 |
point of bearing |
kerteriz çekidi |
43157 |
point of break |
kopma çekidi |
43158 |
point of contact |
değme çekidi |
43159 |
point of honour |
şeref meselesi |
43160 |
point of impact |
vuruş çekidi |
43161 |
point of intersection |
kesişme çekidi |
43162 |
point of no return |
dönüşü olmayan çekit |
43163 |
point of reference |
referans çekidi |
43164 |
point of sale |
satış çekidi |
43165 |
point of support |
destek çekidi |
43166 |
point of view |
görüş, bakım, bakış açısı |
43167 |
point out |
-e dikkat çekmek, belirtmek, göstermek |
43168 |
point set |
çekit küme |
43169 |
point the finger at |
suçlamak |
43170 |
point |
çekit, nokta, uç, sivri uç, yer, an, durum, puan, virgül, derece, husus, nokta, anlam, neden, yarar, amaç, konu, özellik, nitelik, priz, duy, namlu, burun, ucunu sivriltmek, işaret etmek, göstermek, önemine işaret etmek, doğrultmak, üzerine çevirmek, çekitlemek, noktalamak, (duvar) boşlukları doldurmak, sıvamak |
43171 |
point-blank |
burnunun dibinden, yakından, yakın, doğrudan, burnunun dibinden, yakından, yakın, doğrudan |
43172 |
pointed |
sivri uçlu, anlamlı |
43173 |
pointer |
işaret değneği, gösterge, av köpeği, puvanter, öğüt, yararlı öneri |
43174 |
pointing |
derz yapma, sivriltme |
43175 |
pointless |
anlamsız, yararsız, gereksiz |
43176 |
points |
(demiryolu) makas |
43177 |
poise |
özgüven, denge, duruş şekli, iliştirmek, dengesiz biçimde yerleştirmek |
43178 |
poised hammer |
çekiç güç |
43179 |
poised |
dengeli, (harekete) hazır, özgüvenli |
43180 |
poison fang |
zehirli diş |
43181 |
poison gas |
zehirli gaz |
43182 |
poison hemlock |
lekeli baldıran |
43183 |
poison |
zehir, içki, zehirlemek, zehir vermek, ağılamak, olumsuz yönde etkilemek |
43184 |
poison-pen |
kötü niyetle yazılan |
43185 |
poisoning |
zehirleme, zehirlenme |
43186 |
poisonous |
zehirli, kötü, iğrenç, berbat |
43187 |
Poisson |
Poisson |
43188 |
poke about |
aramak, araştırmak |
43189 |
poke fun at |
ile alay etmek |
43190 |
poke one's nose into sth |
burnunu sokmak |
43191 |
poke one's nose into |
bir işe burnunu sokmak |
43192 |
poke |
sokmak, dürtmek, çıkarmak |
43193 |
poker |
ocak demiri, poker |
43194 |
poky |
(yer/oda) dar, küçük, basık |
43195 |
Poland |
Polonya |
43196 |
polar air |
kutup havası, soğuk hava |
43197 |
polar angle |
kutupsal açı |
43198 |
polar axis |
kutup ekseni |
43199 |
polar bear |
kutup ayısı |
43200 |
polar circle |
kutup çemberi, kutup dairesi |
43201 |
polar climate |
kutup iklimi |
43202 |
polar curve |
kutupsal eğri |
43203 |
polar distance |
kutup uzaklığı |
43204 |
polar fox |
kutup tilkisi |
43205 |
polar front |
kutup cephesi |
43206 |
polar lights |
kutup ışınları |
43207 |
polar line |
kutup doğrusu |
43208 |
Polar Sea |
Kutup Denizi |
43209 |
polar solvent |
polar çözücü |
43210 |
polar zone |
kutup bölgesi, eksenucu bölgesi |
43211 |
polar |
kutupsal, kutuplarla ilgili |
43212 |
polarimeter |
polarimetre |
43213 |
polarimetry |
polarimetri |
43214 |
Polaris |
Kutupyıldızı, Demirkazık |
43215 |
polariscope |
polariskop |
43216 |
polarity |
polarite, ucaylık, iki kutupluluk, karşıtlık |
43217 |
polarizability |
kutuplanabilirlik, kutuplaşabilirlik |
43218 |
polarizable |
kutuplanabilir, kutuplaşabilir |
43219 |
polarization current |
polarizasyon akımı |
43220 |
polarization |
polarma, polarizasyon, kutuplanma |
43221 |
polarize |
(iki ayrı çekitte) toplamak, toplanmak, polarmak, ucaylanmak |
43222 |
polarized light |
kutuplanmış ışık |
43223 |
polarized |
polarize |
43224 |
polarizer |
polarizör |
43225 |
polarizing |
polarma, polarizasyon |
43226 |
polarograph |
polarograf |
43227 |
polarography |
polarografi |
43228 |
polaroid photograph |
polaroit yaçın |
43229 |
polaroid |
polaroit, polaroit |
43230 |
polder |
polder, denizden kazanılmış toprak |
43231 |
pole arm |
kutup kolu |
43232 |
Pole Star |
Kutupyıldızı, Demirkazık |
43233 |
pole vault |
sırıkla atlama |
43234 |
pole |
direk, sırık, kutup, kutup, ucay |
43235 |
poleax |
uzun saplı balta |
43236 |
polecat |
kokarca |
43237 |
polemic |
tartışmalı, ihtilaflı |
43238 |
polemics |
polemik, tartışma sanatı |
43239 |
police college |
sakçı koleji |
43240 |
police commissioner |
komiser |
43241 |
police court |
sulh mahkemesi |
43242 |
police office |
karakol |
43243 |
police officer |
sakçı memuru |
43244 |
police state |
sakçı devleti |
43245 |
police station |
karakol |
43246 |
police |
sakçı örgütü, sakçılar, polis, sakçı denetiminde bulundurmak, denetlemek, kontrol etmek |
43247 |
policeman |
sakçı memuru |
43248 |
policewoman |
kadın sakçı |
43249 |
policlinic |
poliklinik, hastane dispanseri |
43250 |
policy holder |
poliçe hamili |
43251 |
policy |
siyaset, politika, davranış biçimi, politika, poliçe |
43252 |
polio |
çocuk felci |
43253 |
poliomyelitis |
bkz.polio |
43254 |
polish off |
bitirmek, alt etmek, yenmek |
43255 |
polish up |
iyice parlatmak |
43256 |
polish |
parlatmak, cilalamak, parlatmak, kusursuzlaştırmak, cila, perdah, ayakkabı boyası, parlak, cilalı yüzey, parlaklık, kibarlık, incelik |
43257 |
polished |
cilalı, parlatılmış, parlak |
43258 |
polisher |
cila kılgası, parlatma aygıtı, cila, saykal |
43259 |
polishing machine |
cila kılgası |
43260 |
polishing paste |
parlatma macunu |
43261 |
polishing powder |
parlatma tozu |
43262 |
polishing |
cila, cilalama, parlatma, cila |
43263 |
polite arts |
ince sanatlar |
43264 |
polite letters |
yazın, edebiyat |
43265 |
polite |
nazik, kibar |
43266 |
politeness |
kibarlık, nezaket, terbiyelilik, iltifat |
43267 |
politic |
akıllı, kurnaz, ihtiyatlı, tedbirli |
43268 |
political asylum |
siyasi iltica, siyasi sığınacak, sığınma |
43269 |
political economy |
politik iktisat |
43270 |
political geography |
siyasi coğrafya |
43271 |
political science |
siyasi bilgiler |
43272 |
political system |
siyasi jüye |
43273 |
political |
siyasi, politik, politikayla ilgilenen |
43274 |
politician |
politikacı |
43275 |
politicize |
politize etmek |
43276 |
politics |
siyaset, politika, politik görüşler |
43277 |
polity |
devlet, hükümet, hükümet şekli, devlet şekli |
43278 |
polka dot |
puanlı kumaş |
43279 |
polka |
polka |
43280 |
poll tax |
kelle vergisi, baş vergisi |
43281 |
poll |
saylav, oylama, oy verme, oy sayısı, komuoyu yoklaması, oy almak, oy vermek |
43282 |
pollard |
budanmış ağaç, ağaç budamak, boynuzlarını kesmek |
43283 |
polled |
boynuzu kesilmiş, saçı kesilmiş, kel |
43284 |
pollen bag |
çiçektozu kesesi |
43285 |
pollen count |
havadaki polen miktarı |
43286 |
pollen grain |
polen tanesi |
43287 |
pollen sac |
polen kesesi |
43288 |
pollen tube |
polen borusu |
43289 |
pollen |
polen, çiçektozu |
43290 |
pollinate |
tozarmak, tozlaşmak |
43291 |
pollination |
tozlaşma |
43292 |
polling booth |
oy verme hücresi |
43293 |
polling district |
saylav bölgesi |
43294 |
polling list |
oylama listesi |
43295 |
polling station |
oy verme hücresi |
43296 |
polling |
oylama, oy verme |
43297 |
polls |
saylav bürosu |
43298 |
pollster |
anketör |
43299 |
pollutant |
kirletici madde |
43300 |
pollute |
kirletmek |
43301 |
polluted air |
kirli hava |
43302 |
polluted water |
kirli su |
43303 |
polluter |
kirletici |
43304 |
pollution control |
kirlilik denetimi |
43305 |
pollution |
kirletme, kirlenme, kirlilik |
43306 |
pollutive |
kirletici |
43307 |
polo neck |
boğazlı yaka, balıkçı yaka |
43308 |
polo |
polo |
43309 |
polonium |
polonyum |
43310 |
poltroon |
korkak adam, tabansız |
43311 |
poltroonery |
korkaklık, namertlik |
43312 |
poly |
bkz.polytechnic |
43313 |
poly- |
(önek) çok |
43314 |
polyamide |
poliamit |
43315 |
polyandry |
çokkocalılık, poliandri |
43316 |
polyatomic |
çok atomlu |
43317 |
polycarbonate |
polikarbonat |
43318 |
polychrome print |
çok renkli baskı |
43319 |
polychrome |
çok renkli |
43320 |
polychromy |
çok renklilik |
43321 |
polyclinic |
poliklinik |
43322 |
polycrystal |
polikristal |
43323 |
polycyclic |
polisiklik, çokhalkalı |
43324 |
polycythemia |
polisitemi, alyuvar artımı |
43325 |
polyester fibre |
polyester lifi |
43326 |
polyester |
polyester |
43327 |
polyethylene |
bkz.polythene |
43328 |
polygamist |
çok evli, çok karılı |
43329 |
polygamy |
çokkarılılık, poligami |
43330 |
polygenetic |
poligenetik |
43331 |
polyglot |
çok dil bilen |
43332 |
polygon |
poligon, çokgen |
43333 |
polygonal soil |
poligonal toprak |
43334 |
polygonal |
poligonal |
43335 |
polygonum |
çoban değneği |
43336 |
polygraph |
çoğaltma kılgası, yalan kılgası |
43337 |
polygyny |
çokkarılılık, polijini |
43338 |
polyhedral |
çokyüzlü |
43339 |
polyhedron |
çokyüzlü |
43340 |
polymer |
polimer, çoğuz |
43341 |
polymeric |
polimerik |
43342 |
polymerization |
polimerleşme, polimerizasyon |
43343 |
polymerize |
polimerleştirmek |
43344 |
polymorphic |
polimorf, çokbiçimli |
43345 |
polymorphism |
polimorfizm |
43346 |
polymorphous |
çok şekilli olabilen |
43347 |
polynomial |
çokterimli |
43348 |
polynuclear |
polinükleer |
43349 |
polyolefine fibre |
poliolefin lifi |
43350 |
polyp |
polip |
43351 |
polype |
polip |
43352 |
polyphase current |
çok fazlı akım |
43353 |
polyphase machine |
çok fazlı kılga |
43354 |
polyphase |
çok fazlı, çokevreli |
43355 |
polyphonic music |
çoksesli müzik |
43356 |
polyphonic |
çoksesli, polifonik |
43357 |
polypod |
çokayaklı |
43358 |
polypoid |
poliple ilgili |
43359 |
polypropylene |
polipropilen |
43360 |
polypus |
hek, polip |
43361 |
polysaccharide |
polisakkarit, nişasta |
43362 |
polysemous |
birçok anlamı olan, çokanlamlı |
43363 |
polysemy |
çokanlamlılık |
43364 |
polystyle |
çok sütunlu yapı |
43365 |
polystyrene |
polistiren |
43366 |
polysulfone |
polisülfon |
43367 |
polysulphide |
polisülfür |
43368 |
polysyllabic |
çok heceli |
43369 |
polysyndeton |
çokbağlaçlılık |
43370 |
polysynthetic |
çokbireşimli |
43371 |
polytechnic |
sanat/fen kolu |
43372 |
polytheism |
çoktanrıcılık, politeizm |
43373 |
polythene |
polietilen |
43374 |
polyurethane |
poliüretan |
43375 |
polyvalence |
çokdeğerlik |
43376 |
polyvalent |
çokdeğerlikli, polivalan |
43377 |
polyvinyl acetal |
polivinil asetal |
43378 |
polyvinyl acetate |
polivinil asetat |
43379 |
polyvinyl alcohol |
polivinil alkol |
43380 |
polyvinyl chloride |
polivinil klorür |
43381 |
polyvinyl |
polivinil |
43382 |
polyvinylidene |
poliviniliden |
43383 |
pom-pom |
ponpon |
43384 |
pomade |
pomat, saç merhemi, briyantin |
43385 |
pomander |
güzel kokulu baharat kutusu |
43386 |
pome |
çekirdekli meyve |
43387 |
pomegranate |
nar, saklı |
43388 |
pomelo |
greypfrut |
43389 |
pomiculture |
meyve yetiştiriciliği |
43390 |
pomiferous |
meyve veren |
43391 |
pommel |
kılıç sapının topuzu, eyer kaşı, yumruklamak |
43392 |
pommology |
meyve yetiştirme bilgisi |
43393 |
pomp |
büyük resmi seremoni, gösteri, görkem, tantana, şatafat |
43394 |
pompon |
ponpon, püskül |
43395 |
pomposity |
özünü beğenme, havalara girme, ağdalılık |
43396 |
pompous |
özünü beğenmiş, havalara giren, ağdalı, cafcaflı, tumturaklı |
43397 |
ponce |
pezevenk, ibne, homo |
43398 |
poncho |
uzun yün başlık |
43399 |
poncing |
pezevenklik |
43400 |
pond |
gölcük, havuz |
43401 |
ponder |
düşünüp taşınmak |
43402 |
ponderosity |
ağırlık |
43403 |
ponderous |
büyük ve ağır, ağır, hantal, cansıkıcı |
43404 |
pone |
mısır ekmeği |
43405 |
pong |
pis koku, pis koku çıkarmak, kokmak |
43406 |
pongee |
ponje, çin ipeği |
43407 |
poniard |
hançer, hançerlemek |
43408 |
ponor |
düden, obruk, kaçak kuyusu |
43409 |
pons |
köprü doku |
43410 |
pontoon |
duba, tombaz, (iskambil) yirmibir |
43411 |
pony engine |
manevra lokomotifi |
43412 |
pony |
midilli |
43413 |
ponytail |
(saç) at kuyruğu |
43414 |
pooch |
it |
43415 |
poodle |
fino köpeği |
43416 |
poof |
hkr, ibne |
43417 |
poofter |
bkz.poof |
43418 |
pooh |
öf! |
43419 |
pooh-pooh |
hor görmek, iplememek |
43420 |
pool funds |
fonları birleştirmek |
43421 |
pool |
havuz, gölcük, su birinkintisi, Amerikan bilardosu, ekip, takım, tröst, birlik, ortaya konan pul, ç.yöndün toto, birleştirmek, paylaşmak |
43422 |
poolroom |
bilardo salonu |
43423 |
poop deck |
kıç güvertesi, kıç kasarası |
43424 |
poop |
kıç, pupa |
43425 |
poor connection |
gevşek bağlantı |
43426 |
poor devil |
zavallı, zavallıcık |
43427 |
poor fellow! |
vah zavallı! |
43428 |
poor line |
kötü hat, bozuk hat |
43429 |
poor |
yoksul, fakir, kembağal, az, yetersiz, kalitesiz, düşük kaliteli, kötü, sağlıksız, talihsiz, şansız, zavallı, verimsiz, kısır, adi, bayağı |
43430 |
poorhouse |
düşkünler evi |
43431 |
poorly |
hasta, rahatsız |
43432 |
poorness |
fakirlik, mahsulsüzlük, eksiklik |
43433 |
pop in |
ansızın girmek, uğramak |
43434 |
pop off |
aniden çekip gitmek, ölmek, nalları dikmek |
43435 |
pop out |
aniden çekip gitmek |
43436 |
pop singer |
pop şarkıcısı |
43437 |
pop song |
pop şarkısı |
43438 |
pop the question to |
evlenme teklif etmek |
43439 |
pop up |
mantar gibi yerden bitmek |
43440 |
pop |
pat diye ses çıkarmak, patlamak, yerinden fırlamak, yaylanmak, gelmek, gelivermek, gitmek, gidivermek, patlama sesi, pat, gazoz, (Aİ) baba, pop, yaşlı adam, moruk |
43441 |
popcorn |
patlamış mısır |
43442 |
popeyed |
patlak gözlü |
43443 |
popgun |
oyuncak tüfek, patlangaç |
43444 |
popinjay |
papağan, züppe |
43445 |
popish |
katolik |
43446 |
poplar |
kavak |
43447 |
poplin |
poplin |
43448 |
popover |
hafif yumurtalı ekmek |
43449 |
poppa |
baba |
43450 |
popper |
patlangaç |
43451 |
poppet valve |
dikme valf |
43452 |
poppet |
cici çocuk/döngül |
43453 |
popple |
dalgalanma, şapırdama, dalgalanmak, çağlamak |
43454 |
poppy |
gelincik, afyon, haşhaş |
43455 |
poppycock |
fasa fiso, saçma, boş sözler |
43456 |
popsicle |
çubukta buzlu şeker |
43457 |
popsy |
kız arkadaş |
43458 |
populace |
halk, ayaktakımı, avam |
43459 |
popular election |
genel saylav |
43460 |
popular music |
popüler müzik |
43461 |
popular science |
halkbilgisi |
43462 |
popular song |
popüler şarkı |
43463 |
popular |
sevilen, tutulan, gözde, popüler, halka ait, halka özgü, genel, yaygın |
43464 |
popularity |
sevilme, tutulma, rağbet, popülerlik |
43465 |
popularize |
halkın anlayabileceği şekilde kolaylaştırmak, açıklamak, halka sevdirmek, tanıtmak |
43466 |
popularly |
genelde, bir çok insan tarafından |
43467 |
populate |
belirli bir yerde yerleşmek, insan yerleştirmek |
43468 |
population density |
nüfus yoğunluğu |
43469 |
population explosion |
nüfus patlaması |
43470 |
population |
nüfus, ahali, halk |
43471 |
populism |
halkçılık |
43472 |
populous |
kalabalık nüfuslu, nüfusu yoğun |
43473 |
populousness |
nüfus kalabalığı |
43474 |
porbeagle |
dik burunlu |
43475 |
porcelain clay |
porselen kili, kaolen |
43476 |
porcelain |
porselen, çini |
43477 |
porch climber |
pencereden giren hırsız |
43478 |
porch |
sundurma, evin kabağında ilave dikinti |
43479 |
porcine |
domuza ait |
43480 |
porcupine |
kirpi |
43481 |
pore over |
derin derin düşünmek |
43482 |
pore |
(over ile) dikkatini vererek okumak, okumaya dalmak, gözenek, delikçilik |
43483 |
pork butcher |
domuz kasabı |
43484 |
pork chop |
domuz pirzolası |
43485 |
pork pie |
etli börek |
43486 |
pork |
domuz eti |
43487 |
porker |
genç domuz |
43488 |
porkling |
domuz yavrusu |
43489 |
porky |
(İİ) şişko, domuz gibi |
43490 |
porn |
pornografi |
43491 |
pornographic |
açık saçık, müstehcen, pornografik |
43492 |
pornography |
pornografi |
43493 |
porosity |
gözeneklilik |
43494 |
porous concrete |
delikli beton |
43495 |
porous |
gözenekli, geçirgen |
43496 |
porphyritic |
porfirik, somaki |
43497 |
porphyroid |
porfiroit |
43498 |
porphyry |
porfir, somaki |
43499 |
porpoise |
yunusbalığına benzer bir balık |
43500 |
porpoising |
yunuslama |
43501 |
porridge |
yulaf lapası |
43502 |
porrigo |
saçlı deri hastalığı |
43503 |
porringer |
çorba tası |
43504 |
port area |
liman bölgesi |
43505 |
port authority |
liman idaresi |
43506 |
port bill of lading |
liman konşimentosu |
43507 |
port dues |
liman resmi |
43508 |
port entrance |
liman girişi |
43509 |
port lid |
lombar kapağı |
43510 |
port of arrival |
varış limanı, ulaşma limanı |
43511 |
port of call |
uğranılacak liman |
43512 |
port of delivery |
boşaltma limanı |
43513 |
port of departure |
kalkış limanı, hareket limanı |
43514 |
port of destination |
gidilecek liman, varış limanı |
43515 |
port of entry |
varış limanı |
43516 |
port of lading |
yükleme limanı |
43517 |
port of loading |
yükleme limanı |
43518 |
port of port |
uğranılacak liman |
43519 |
port of registry |
bağlama limanı |
43520 |
port of transhipment |
aktarma limanı |
43521 |
port |
liman, liman kenti, lombar, porto şarabı |
43522 |
portability |
taşınabilme, taşınabilirlik |
43523 |
portable camera |
el sınalgası, portatif sınalga |
43524 |
portable colour television |
portatif renkli sınalgı |
43525 |
portable computer |
taşınabilir bilgisayar |
43526 |
portable forge |
portatif demirci ocağı |
43527 |
portable machine |
portatif kılga |
43528 |
portable railway |
dekovil rayı |
43529 |
portable receiver |
portatif alıcı |
43530 |
portable typewriter |
portatif yazı kılgası |
43531 |
portable |
taşınabilir, portatif |
43532 |
portage |
taşıma, taşıma yeri, taşıma vergini |
43533 |
portal crane |
liman vinci, köprülü vinç |
43534 |
portal vein |
kapı toplardamarı |
43535 |
portal |
büyük kapı, ana kapı, giriş kapısı |
43536 |
portcullis |
(eskiden kale/vb.'de) yukarıdan inen parmaklıklı büyük kapı |
43537 |
portend |
(kötü bir şeyin) habercisi/işareti olmak |
43538 |
portent |
iyi ya da kötü bir şeyin habercisi |
43539 |
portentous |
(kötü bir şeyin) haberci/işareti olan |
43540 |
porter |
kapıcı, (konakçı/vb.'de) kapıcı, kapı görevlisi, (mektep/hastane/vb.'de) hademe |
43541 |
porterage |
hamaliye |
43542 |
portfolio investment |
portföy yatırımı |
43543 |
portfolio |
evrak çantası, bakanlık |
43544 |
porthole |
yuvarlak uçak penceresi |
43545 |
portico |
sütunlu giriş, revak |
43546 |
portion out |
bölüştürmek, paylaştırmak |
43547 |
portion |
parça, bölüm, porsiyon, pay, hisse, (out ile) hisselere ayırmak, bölüştürmek, paylaştırmak |
43548 |
Portland cement |
Portland çimentosu |
43549 |
portliness |
iriyarılık, şişmanlık |
43550 |
portly |
iriyarı, şişman, heybetli |
43551 |
portmanteau |
bavul, camedan |
43552 |
portrait painter |
portre ressamı |
43553 |
portrait |
insan resmi, portre, portre |
43554 |
portraitist |
portreci |
43555 |
portraiture |
portrecilik sanatı |
43556 |
portray |
resmini yapmak, resmetmek, betimlemek, tasvir etmek, (rol) oynamak, canlandırmak |
43557 |
portrayal |
tasvir, tanımlama, tarif etme |
43558 |
portside |
iskele tarafı |
43559 |
Portugal |
Portekiz |
43560 |
portuguese man-of-war |
denizanası |
43561 |
Portuguese |
Portekizce, Portekizli |
43562 |
portulaca |
semizotu |
43563 |
pose as |
poz yapmak, numara yapmak |
43564 |
pose |
poz vermek, poz verdirmek, ortaya çıkarmak, ortaya atmak, getirmek, (as ile) poz yapmak, numara yapmak, duruş, poz, yapmacık tavır, poz |
43565 |
poser |
poz veren kimse, zor soru |
43566 |
poseur |
sahte tavırlı kimse |
43567 |
posh |
gösterişli, şık, lüks, havalı |
43568 |
posit |
oturtmak, yerleştirmek, varsaymak, farz etmek |
43569 |
position finder |
yön bulucu |
43570 |
position lights |
seyir ışıkları |
43571 |
position of the effort |
kuvvet çekidi |
43572 |
position of the fulcrum |
destek çekidi |
43573 |
position of the sun |
güneşin konumu |
43574 |
position vector |
konum vektörü |
43575 |
position |
durum, vaziyet, hal, duruş, yer, konum, konum, mevki, rütbe, iş, görev, memuriyet, yerleştirmek, yerini belirlemek |
43576 |
positional value |
konumsal değer |
43577 |
positional |
konumsal, durumla ilgili |
43578 |
positive balance |
alacaklı bakiye |
43579 |
positive charge |
pozitif çıngı yükü, artı yük |
43580 |
positive column |
pozitif sütun |
43581 |
positive crystal |
pozitif kristal |
43582 |
positive degree |
sıfatların yalın hali, eşitlik derecesi |
43583 |
positive electricity |
pozitif çıngı |
43584 |
positive electrode |
pozitif elektrot |
43585 |
positive electron |
pozitif elektron |
43586 |
positive feedback |
pozitif geribesleme, artı geribesleme |
43587 |
positive integer |
pozitif tamsayı |
43588 |
positive ion |
pozitif iyon |
43589 |
positive picture |
pozitif görüntü |
43590 |
positive pole |
pozitif kutup |
43591 |
positive printing |
pozitif baskı |
43592 |
positive ray |
pozitif ışın, artı ışın |
43593 |
positive sign |
toplama işareti |
43594 |
positive |
mutlak, kesin, emin, şüphesiz, faydalı, yararlı, olumlu, artı, pozitif, (yaçın) pozitif, pozitif, hastalık belirtisi gösteren, tam, gerçek, sıfırdan büyük nicelik, artı nicelik, (foto) pozitif resim |
43595 |
positiveism |
olguculuk, pozitivizm |
43596 |
positively |
olumlu şekilde, gerçekten, çok |
43597 |
positivist |
pozitivist, olgucu, pozitivist, olgucu |
43598 |
positron |
pozitron, pozitif elektron |
43599 |
positronium |
pozitronyum |
43600 |
posse |
sakçı müfrezesi, heyet, takım |
43601 |
possess |
sahip olmak, -si olmak, etkilemek, etkisi altına almak |
43602 |
possessed |
çılgın, deli |
43603 |
possession |
iyelik, sahiplik, ç.mal mülk, servet, egemenlik, hüküm, sömürge |
43604 |
possessions |
mal mülk, servet, mal mülk, servet |
43605 |
possessive case |
iyelik yağdayı, mülkiyet hali |
43606 |
possessive pronoun |
mülkiyet zamiri, iyelik adılı |
43607 |
possessive suffix |
iyelik eki, mülkiyet eki |
43608 |
possessive |
özüne müslüman, sahip olmak isteyen, iyelik gösteren, -in hali, iyelik yağdayı, tamamlayan yağdayı |
43609 |
possessor |
sahip, malsahibi |
43610 |
possessory action |
zilyetlik davası |
43611 |
possessory right |
kullanma hakkı |
43612 |
possessory |
sahiplikle ilgili |
43613 |
possibility |
olanak, imkân, olasılık, olabilirlik, ihtimal |
43614 |
possible |
olanaklı, mümkün, olası, olabilir, muhtemel, makul, akla yatkın |
43615 |
possibly |
belki, imkân dahilinde |
43616 |
possum |
opossum, keseli sıçan |
43617 |
post box |
posta kutusu |
43618 |
post chaise |
posta arabası |
43619 |
post office |
postane |
43620 |
post |
posta, (yarışta) başlama/bitiş çekidi, direk, kazık, iş, görev, orun, nöbet, posta, garnizon, kışla, sakçı çekidi, karakol, postaya atmak, postalamak, ilan etmek, yerleştirmek, dikmek, koymak, (adam) göndermek, tayin etmek, atamak |
43621 |
post- |
(önek) sonra |
43622 |
post-free |
posta verginsiz |
43623 |
postage due |
taksa |
43624 |
postage paid |
posta vergini ödenmiş |
43625 |
postage stamp |
posta pulu |
43626 |
postage |
posta vergini |
43627 |
postage-due stamp |
taksa pulu |
43628 |
postal account |
posta çeki hesabı |
43629 |
postal address |
posta adresi |
43630 |
postal authorities |
posta idaresi |
43631 |
postal check |
posta çeki |
43632 |
postal cheque |
posta çeki |
43633 |
postal district |
posta bölgesi |
43634 |
postal money order |
posta havalesi |
43635 |
postal order |
posta havalesi |
43636 |
postal receipt |
posta makbuzu |
43637 |
postal union |
uluslararası posta birliği |
43638 |
postal |
posta ile ilgili |
43639 |
postbox |
posta kutusu |
43640 |
postcard |
kartpostal |
43641 |
postcode |
posta kodu |
43642 |
postdate |
(çek/vb.'ne) ileri bir tarih yazmak |
43643 |
poste restante |
postrestant |
43644 |
poster |
poster, afiş |
43645 |
posterior |
arka, dal, arkadaki, daldaki, sonraki, kıç, popo |
43646 |
posterity |
gelecek kuşaklar, nesil, döl |
43647 |
postern |
arka kapı, dal kapı, yan kapı, ufak kapı |
43648 |
postfree |
posta verginine tabi olmayan |
43649 |
postglacial |
buzul çağından sonra |
43650 |
postgraduate education |
lisansüstü eğitim |
43651 |
postgraduate study |
lisansüstü öğrenim |
43652 |
postgraduate |
lisansüstü (yapan öğrenci) |
43653 |
posthaste |
hızla, süratle, acele ile |
43654 |
posthumous |
ölümünden sonra gelen |
43655 |
posting bill |
afiş |
43656 |
posting |
postalama, bir göreve atanma |
43657 |
postliminium |
postlimini |
43658 |
postman |
postacı |
43659 |
postmark |
posta damgası |
43660 |
postmaster |
posta müdürü |
43661 |
postmeridian |
öğleden sonraya ait |
43662 |
postmistress |
kadın posta müdürü |
43663 |
postmortem report |
otopsi raporu |
43664 |
postmortem |
otopsi |
43665 |
postnatal |
doğumdan sonrasıyla ilgili |
43666 |
postoperative |
ameliyattan sonra olan |
43667 |
postpartum |
doğum sonrası |
43668 |
postpone |
ertelemek |
43669 |
postponement |
erteleme |
43670 |
postpose |
sonuna koymak, arkasına getirmek, eklemek |
43671 |
postposition |
sonrasına koyma, sözcük sonuna konan ek |
43672 |
postpositive |
sonekle ilgili, sona gelen |
43673 |
postscript |
(mektupta) not, dipnot |
43674 |
postsynch |
sonradan eşleme |
43675 |
postsynching |
seslendirme, dublaj |
43676 |
postsynchronization |
sonradan seslendirme |
43677 |
postsynchronize |
sonradan seslendirmek |
43678 |
postulant |
aday, namzet |
43679 |
postulate |
gerçek olarak kabul etmek, gerçek olduğunu varsaymak |
43680 |
posture |
bedenin genel duruşu, duruş, kasım kasım kasılmak |
43681 |
posturer |
poz veren kimse |
43682 |
postwar |
savaş sonrasına ait |
43683 |
posy |
çiçek demeti |
43684 |
pot barley |
kabuksuz arpa |
43685 |
pot cheese |
süzme peynir |
43686 |
pot shot |
kısa mesafeden silah atma |
43687 |
pot |
çömlek, kap, kavanoz, lazımlık, oturak, (pul) bol miktar, yığın, ıska, karavana, kupa, saksı, marihuana, esrar, ot, saksıya koymak, vurup öldürmek, avlamak |
43688 |
potable |
içilebilir |
43689 |
potage |
koyu çorba |
43690 |
potash fertilizer |
potaslı gübre |
43691 |
potash mica |
akmika, muskovit |
43692 |
potash |
potas |
43693 |
potassium bromide |
potasyum bromür |
43694 |
potassium carbonate |
potasyum karbonat |
43695 |
potassium chloride |
potayum klorür |
43696 |
potassium cyanide |
potasyum siyanür |
43697 |
potassium hydroxide |
potasyum hidroksit |
43698 |
potassium nitrate |
potasyum nitrat |
43699 |
potassium permanganate |
potasyum permanganat |
43700 |
potassium sulphate |
potasyum sülfat |
43701 |
potassium |
potasyum |
43702 |
potato beetle |
çisil böceği |
43703 |
potato chip |
cips |
43704 |
potato starch |
çisil nişastası |
43705 |
potato |
patates, çisil, yerelması |
43706 |
potbellied |
göbekli, karnı şişkin |
43707 |
potbelly |
şişgöbek, koca göbek |
43708 |
potboy |
birahane garsonu |
43709 |
poteen |
kaçak yapılan irlanda viskisi |
43710 |
potency |
güç, iktidar |
43711 |
potent |
güçlü, kuvvetli, kuvvetli, etkili, (erkek) cinsî güce sahip, iktidarlı |
43712 |
potentate |
hükümdar |
43713 |
potential coefficient |
potansiyel katsayısı |
43714 |
potential coil |
potansiyel bobini |
43715 |
potential difference |
potansiyel farkı |
43716 |
potential energy |
potansiyel enerji |
43717 |
potential equation |
potansiyel denklem |
43718 |
potential trough |
potansiyel teknesi |
43719 |
potential well |
potansiyel kuyusu |
43720 |
potential |
potansiyel, gizil, güç, potansiyel, gizilgüç, potansiyel, gerilim |
43721 |
potentiality |
mümkün olan hal, imkân |
43722 |
potentiometer |
potansiyometre |
43723 |
potentiometric |
potansiyometrik |
43724 |
pothead |
haşiş tiryakisi |
43725 |
pother |
gürültü, şamata, karışıklık, curcuna |
43726 |
potherb |
yemeğe çeşni veren yeşillik |
43727 |
pothole |
(yolda oluşan) çukur |
43728 |
pothook |
S şeklinde kanca |
43729 |
potion |
ilaç, iksir, zehir |
43730 |
potpourri |
potpuri, seçme eserler |
43731 |
potsherd |
kırık çömlek parçası |
43732 |
potshot |
ıska, karavana |
43733 |
pottage |
koyu sebze çorbası, türlü yemeği |
43734 |
potter about |
oyalanmak |
43735 |
potter |
çömlekçi |
43736 |
potter's wheel |
çömlekçi çarkı |
43737 |
pottery |
çanak çömlek, çömlekçilik |
43738 |
pottle |
keseçöngesi |
43739 |
potty about |
hayran, hasta |
43740 |
potty |
(İİ.) aptal, kaçık, üşütük, (about ile) hayran, hasta, deli |
43741 |
pouch |
kese, torba, cep, kese |
43742 |
pouf |
yumuşak oturak, puf |
43743 |
pouffe |
bkz.pouf |
43744 |
poult |
palaz, piliç |
43745 |
poulterer |
tavukçu |
43746 |
poultice |
yara lapası |
43747 |
poultry farm |
tavuk çiftliği |
43748 |
poultry house |
kümes |
43749 |
poultry husbandry |
tavukçuluk |
43750 |
poultry raising |
kümes döngülcülüğü |
43751 |
poultry yard |
kümes |
43752 |
poultry |
kümes döngülleri |
43753 |
pounce on |
üstüne atılmak, saldırmak, çullanmak |
43754 |
pounce |
(at/on/upon ile) aniden saldırmak, şığımak, atılmak |
43755 |
pound a beat |
volta atmak |
43756 |
pound into a jelly |
tozunu silkelemek |
43757 |
pound the pavement |
sokakları arşınlamak |
43758 |
pound |
İngiliz lirası, Sterlin, Paund, libre, sahipsiz döngüllerin ya da yasak yere park eden arabaların alıkonduğu yer, dövmek, ezmek, un ufak etmek, çarpmak, vurmak, (kalp) küt küt atmak |
43759 |
poundage |
sterlin başına komisyon |
43760 |
poundal |
pavndal |
43761 |
pour cold water on |
pişmiş aşa soğuk su katmak |
43762 |
pour money down the drain |
dibine darı ekmek |
43763 |
pour oil on troubled water |
heyecanı yatıştırmak |
43764 |
pour one's heart out |
kalbini açmak |
43765 |
pour out |
içini dökmek, rahatça anlatmak |
43766 |
pour |
dökmek, akıtmak, dökülmek, akmak, (çay/vb.) koymak, şakır şakır yağmak |
43767 |
pouring funnel |
döküm hunisi |
43768 |
pouring |
sel gibi, dökme, dökme, döküm |
43769 |
pout |
somurtmak, surat asmak |
43770 |
poverty trap |
yoksulluk tuzağı |
43771 |
poverty |
yoksulluk |
43772 |
poverty-stricken |
çok yoksul, gariban |
43773 |
powder flask |
barutluk |
43774 |
powder horn |
barut mahfazası |
43775 |
powder magazine |
barut deposu, cephanelik |
43776 |
powder puff |
pudra pomponu |
43777 |
powder room |
bayanlar tuvaleti |
43778 |
powder |
toz, toz halinde şey, pudra, barut |
43779 |
powdered milk |
süttozu |
43780 |
powdered sugar |
pudraşeker |
43781 |
powdery snow |
ince kar |
43782 |
powdery |
toz halinde, tozlu |
43783 |
power amplifier |
güç yükselteci |
43784 |
power boat |
motorbot |
43785 |
power brake |
mekanik eğleç |
43786 |
power cable |
çıngı kablosu |
43787 |
power coefficient |
güç katsayısı |
43788 |
power consumption |
enerji tüketimi |
43789 |
power control rod |
güç ayar çubuğu |
43790 |
power control |
güç kontrolü |
43791 |
power current |
yüksek gerilimli akım |
43792 |
power cut |
çıngı kesintisi |
43793 |
power density |
güç yoğunluğu |
43794 |
power detector |
güç detektörü |
43795 |
power diode |
güç diyodu |
43796 |
power dissipation |
güç kaybı |
43797 |
power dive |
gazlı pike |
43798 |
power economy |
enerji tasarrufu |
43799 |
power engine |
muharrik kılga, kozgaltka |
43800 |
power engineering |
çıngı kıvcılığı |
43801 |
power factor |
güç katsayısı |
43802 |
power failure |
çıngı kesintisi |
43803 |
power gain |
güç kazancı |
43804 |
power hammer |
şahmerdan |
43805 |
power level |
güç düzeyi |
43806 |
power line |
akım kablosu |
43807 |
power loss |
güç kaybı |
43808 |
power of attorney |
vekâletname, temsil yetkisi |
43809 |
power of life and death |
idam veya af yetkisi |
43810 |
power of procuration |
vekâlet, salahiyet |
43811 |
power of sale |
satış yetkisi |
43812 |
power output |
çıkış gücü |
43813 |
power plant |
çıngı santralı |
43814 |
power point |
çıngı prizi, priz |
43815 |
power politics |
kuvvet politikası |
43816 |
power reactor |
güç reaktörü |
43817 |
power rectifier |
güç redresörü |
43818 |
power relay |
güç rölesi |
43819 |
power saw |
kozgaltkalı testere |
43820 |
power series |
kuvvet serisi |
43821 |
power shovel |
ekskavatör, şovel |
43822 |
power station |
çıngı santralı |
43823 |
power steering |
servo direksiyon |
43824 |
power stroke |
iş stroku, kuvvet zamanı |
43825 |
power supply |
güç kaynağı, besleme kaynağı |
43826 |
power switch |
güç şalteri |
43827 |
power tool |
kozgaltkalı aygıt |
43828 |
power transfer |
güç aktarımı |
43829 |
power transformer |
güç trafosu |
43830 |
power transmission |
güç aktarımı |
43831 |
power tube |
güç tüpü |
43832 |
power unit |
güç birimi |
43833 |
power |
yeti, yetenek, yapma gücü, güç, kuvvet, kudret, erk, iktidar, etki, nüfuz, sözü geçerlik, yetke, otorite, vekâletname, vekâlet, çıngı, enerji, mat.kuvvet, çok, güç sağlamak, hızla gitmek |
43834 |
power-assisted |
güç destekli, servo |
43835 |
power-operated |
kılga gücüyle çalışan |
43836 |
power-sharing |
güç paylaşımı |
43837 |
powerful explosive |
güçlü patlayıcı |
43838 |
powerful |
güçlü, etkili |
43839 |
powerhouse |
çıngı santralı, kuvvet merkezi |
43840 |
powerless |
güçsüz, kuvvetsiz, zayıf, yetersiz |
43841 |
pox |
çiçek gibi kabarcıklar oluşturan hastalık |
43842 |
pozzuolana |
puzolan |
43843 |
practicability |
pratiklik, kullanışlılık, elverişlilik |
43844 |
practicable |
uygulanabilir, kullanılabilir, yapılabilir |
43845 |
practical joke |
muziplik, eşek şakası |
43846 |
practical |
pratik, uygulamalı, kılgısal, kullanışlı, elverişli, becerikli, deneyimli, pratik zekâya sahip, uygulamalı ders/sınav |
43847 |
practicality |
uygulanabilme, pratik iş, kullanışlılık |
43848 |
practically |
hemen hemen, uygun olarak, kullanışlı olarak, pratik olarak |
43849 |
practice makes perfect |
yapa yapa öğrenilir |
43850 |
practice |
pratik, idman, alıştırma, antreman, uygulama, eylem, alışkanlık, doktorluk/avukatlık, bkz.practise |
43851 |
practise usury |
tefecilik yapmak |
43852 |
practise |
pratik yapmak, antrenman yapmak, uygulamak, yapmak, denemek, çalışmak, bkz.practice |
43853 |
practised |
becerikli |
43854 |
practitioner |
doktor, avukat |
43855 |
pragmatic |
pragmatik, pratik |
43856 |
pragmatics |
edimbilim |
43857 |
pragmatism |
yararcılık, pragmatizm |
43858 |
prairie chicken |
kır tavuğu |
43859 |
prairie dog |
çayırköpeği |
43860 |
prairie |
bozkır |
43861 |
praise to the skies |
göklere çıkarmak |
43862 |
praise |
övme, övgü, maktav, tesenna, şükran, övmek, maktamak, şükretmek |
43863 |
praiseworthiness |
övülmeye değer olma |
43864 |
praiseworthy |
övülmeye değer |
43865 |
praline |
cevizli şekerleme |
43866 |
pram |
çocuk arabası |
43867 |
prance |
(at) zıplayıp oynamak, sıçramak, kasıla kasıla yürümek |
43868 |
prandial |
yemekle ilgili |
43869 |
prang |
ağır kaza, hava hücumu |
43870 |
prank |
muziplik, şaka, oyun |
43871 |
praseodymium |
praseodimyum |
43872 |
prate |
(about ile) (hakkında) saçma sapan konuşmak, zırvalamak |
43873 |
prattle |
çocukça/saçma sapan konuşmak, zırva, saçma konuşma |
43874 |
prawn |
büyük karides |
43875 |
praxis |
uygulama, tatbikat |
43876 |
pray for rain |
yağmur duası etmek |
43877 |
pray |
dua etmek, yakarmak |
43878 |
prayer beads |
tespih |
43879 |
prayer book |
dua kitabı |
43880 |
prayer meeting |
dua meclisi |
43881 |
prayer rug |
seccade, namazlık |
43882 |
prayer wheel |
dua çarkı |
43883 |
prayer |
dua, yakarı, yakarış |
43884 |
prayerful |
dindar |
43885 |
pre- |
(önek) ön, önce, önceden, ilk, erken |
43886 |
pre-Cambrian |
prekambriyum |
43887 |
pre-edit |
ön edit, ön biçimleme |
43888 |
pre-financing |
prefinansman, önfinansman |
43889 |
pre-index |
ön-dizin |
43890 |
pre-requisite |
ön koşul |
43891 |
pre-sort |
ön sıralamak |
43892 |
pre-tax |
vergiden önceki |
43893 |
preach |
vaaz etmek, vaaz vermek, öğütlemek, öğüt vermek, vaaz çekmek |
43894 |
preacher |
vaiz |
43895 |
preachify |
(sıkıcı) vaız vermek |
43896 |
preaching |
öğüt verme, vaız, öğüt |
43897 |
preachy |
nutuk çekme meraklısı |
43898 |
preamble |
açış konuşması/yazısı, giriş, önsöz |
43899 |
preamplifier |
ön kuvvetlendirici, preamplifikatör, önyükselteç |
43900 |
prearrange |
önceden düzenlemek |
43901 |
precalculate |
önceden hesaplamak |
43902 |
Precambrian |
prekambriyen, prekambriyen |
43903 |
precarious |
sağlam olmayan, güvenilmez, şüpheli, tehlikeli |
43904 |
precariousness |
tehlikeli durum |
43905 |
precaution |
tedbir, önlem |
43906 |
precautionary signal |
uyarı işareti |
43907 |
precautionary |
tedbirli, ihtiyati |
43908 |
precautious |
ihtiyatlı |
43909 |
precede |
-den önde yer almak, -den önce gelmek, -den üstün olmak |
43910 |
precedence |
öncelik, üstünlük |
43911 |
precedent |
teamül, geçmiş örnek, emsal |
43912 |
preceding indorser |
önceki ciro sahibi |
43913 |
preceding year |
önceki yıl |
43914 |
preceding |
önceki, kabakki, evvelki, geçen |
43915 |
precensor |
sansür etmek |
43916 |
precept |
ana kural, temel, temel prensip, mahkeme emri |
43917 |
preceptive |
öğretici |
43918 |
preceptor |
muallim, hoca, öğretmen, mürebbi |
43919 |
preceptorial |
öğretmene ait |
43920 |
preceptress |
kadın öğretmen |
43921 |
precession |
yalpa |
43922 |
prechamber |
ön yanma odası |
43923 |
precinct |
etrafı çevrili alan, belirli bir amaç için ayrılmış alan, semt, bölge, ç.komşuluk, komşu çevre |
43924 |
preciosity |
aşırı titizlik |
43925 |
precious |
kıymetli, değerli, çok |
43926 |
preciousness |
değerlilik, aşırı incelik |
43927 |
precipice |
uçurum, yar |
43928 |
precipitable |
tortulaşabilen |
43929 |
precipitance |
acelecilik, atılma |
43930 |
precipitancy |
acelecilik, tez canlılık, atılma |
43931 |
precipitant |
çöktürücü, çökeltme maddesi |
43932 |
precipitate |
hızlandırmak, çökelmek, çökeltmek, çökelti, acele, apar topar, telaşlı, aceleci |
43933 |
precipitately |
alelacele, telaşla |
43934 |
precipitateness |
acele, telaş |
43935 |
precipitation area |
yağış alanı |
43936 |
precipitation |
telaş, acele, yağış, çökelme |
43937 |
precipitous |
yüksek, sarp, yalçın, dik |
43938 |
precis |
özet, hulasaözet |
43939 |
precise |
tam, doğru, kesin, titiz, kusursuz |
43940 |
precisely |
tam olarak, tam, evet, öyle, kesinlikle, aynen öyle |
43941 |
preciseness |
tamlık, doğruluk, açıklık, vuzuh |
43942 |
precision balance |
hassas terazi |
43943 |
precision instrument |
hassas alet |
43944 |
precision sweep |
hassas tarama |
43945 |
precision tool |
hassas alet |
43946 |
precision |
tamlık, kesinlik, doğruluk |
43947 |
preclude |
önüne geçmek, engellemek, meydan vermemek |
43948 |
preclusion |
önüne geçme, engelleme |
43949 |
preclusive |
önleyici, engelleyici |
43950 |
precocious |
erken gelişmiş, erken büyümüş |
43951 |
precociousness |
erken gelişmişlik, erken büyümüşlük |
43952 |
precocity |
hızlı gelişim |
43953 |
precognition |
önbiliş, önceden bilme, ilk soruşturma |
43954 |
precombustion |
önyanma, hazırlayıcı yanma |
43955 |
preconceive |
önyargıda bulunmak |
43956 |
preconceived |
önyargılı, ön yargıya dayalı |
43957 |
preconception |
önyargı |
43958 |
preconcert |
önceden kararlaştırmak |
43959 |
precondition |
ön koşul, önceden hazırlamak |
43960 |
preconize |
herkesin içinde ilan etmek |
43961 |
precook |
önceden pişirmek |
43962 |
precool |
önceden soğutmak |
43963 |
precooler |
önsoğutucu |
43964 |
precursor |
haberci, müjdeci, öncü, işaret, belirti |
43965 |
precursory |
haberci, müjdeci, öncü |
43966 |
predaceous animal |
yırtıcı döngül |
43967 |
predaceous instinct |
yırtıcı içgüdü |
43968 |
predaceous |
yırtıcı |
43969 |
predate |
erken tarih atmak |
43970 |
predator |
yırtıcı döngül |
43971 |
predatory animal |
yırtıcı döngül |
43972 |
predatory band |
yağmacı çete |
43973 |
predatory incursion |
yağmacı akını |
43974 |
predatory |
yırtıcı, yağmacı, talancı |
43975 |
predecease |
birinden önce ölmek |
43976 |
predecessor |
öncel, selef, ata |
43977 |
predestinate |
kısmet olan, kaderini önceden belirlemek |
43978 |
predestination |
yazgı, alınyazısı, kader, kısmet, alınyazısına inanma |
43979 |
predestine |
yazgısını önceden belirlemek, alnına yazmak |
43980 |
predetermination |
önceden belirleme, önceden saptama |
43981 |
predetermine |
önceden belirlemek, önceden saptamak, önceden kararlaştırmak |
43982 |
predicable |
iddia edilebilir |
43983 |
predicament |
zor durum, çıkmaz |
43984 |
predicate |
yüklem, dayandırmak, isnat etmek, belirlemek, belirtmek, kurmak |
43985 |
predication |
hüküm, isnat |
43986 |
predicative verb |
ekfiil, ekeylem |
43987 |
predicative |
yüklemin parçası olarak kullanılan, yüklemcil |
43988 |
predict |
önceden bildirmek |
43989 |
predictable |
önceden bildirilebilir, tahmin edilebilir |
43990 |
prediction |
önceden haber verme, kestirim, tahmin, kehanet |
43991 |
predictor |
kâhin |
43992 |
predilection |
özel tutku, sevgi, hayranlık |
43993 |
predispose |
etkilemek |
43994 |
predisposition |
#NAME? |
43995 |
predominance |
üstünlük, ağır basma |
43996 |
predominant |
üstün, baskın, hakim, ağır basan |
43997 |
predominate |
üstün olmak, baskın olmak, ağır basmak, hakim olmak |
43998 |
preeminent |
üstün |
43999 |
preempt |
etkisizleştirmek, etkisiz/geçersiz kılmak, -den önce davranmak, ele geçirmek, kötüye kullanmak |
44000 |
preen |
(kuş) gagasıyla tüylerini düzeltmek, üstünü başını düzeltmek, özü ile fahretmek, özünden razı olmak |
44001 |
preevaporation |
ön buharlama |
44002 |
prefab |
küçük prefabrik ev |
44003 |
prefabricate |
parçalarını önceden hazırlamak |
44004 |
prefabricated house |
prefabrike ev |
44005 |
prefabricated houses |
prefabrik konutlar |
44006 |
prefabricated |
(ev/gemi/vb.) prefabrik |
44007 |
prefabrication |
parçalarını önceden hazırlama, prefabrikasyon |
44008 |
preface |
önsöz |
44009 |
prefatory |
önsöz niteliğindeki, giriş olan |
44010 |
prefect |
vali, sınıf başkanı, sınıf mümessili |
44011 |
prefecture |
makam, valilik |
44012 |
prefer |
tercih etmek, yeğlemek, sunmak |
44013 |
preferable |
tercih edilir, daha uygun, daha iyi, yeğ |
44014 |
preferably |
tercihan |
44015 |
preference dividend |
öncelikli temettü |
44016 |
preference share |
öncelikli hisse senedi |
44017 |
preference |
tercih, yeğleme, öncelik hakkı, üstünlük |
44018 |
preferential stocks |
imtiyazlı hisse senetleri |
44019 |
preferential tariff |
farklı tarifeler |
44020 |
preferential |
tercihli, ayrıcalıklı |
44021 |
preferment |
arz, sunma, terfi, tercih etme |
44022 |
prefiguration |
önceden canlandırma |
44023 |
prefigure |
önceden canlandırmak, düşünüp hayal etmek |
44024 |
prefix |
önek, ön şekilci |
44025 |
preggers |
gebe, hamile |
44026 |
pregnable |
zaptedilebilir |
44027 |
pregnancy |
gebelik, hamilelik |
44028 |
pregnant |
gebe, hamile, verimli, semereli, anlamlı |
44029 |
preheat |
önısıtmak |
44030 |
preheater |
önısıtıcı |
44031 |
preheating chamber |
önısıtma odası |
44032 |
preheating furnace |
önısıtma fırını |
44033 |
preheating |
önısıtma |
44034 |
prehensile |
kavrayabilen, tutabilen, sarılıcı |
44035 |
prehension |
tutma, kavrama, anlama |
44036 |
prehistoric |
tarihöncesine ilişkin, prehistorik |
44037 |
prehistory |
tarihöncesi bilimi, prehistoriya |
44038 |
preignition |
ön ateşleme |
44039 |
prejudge |
önyargıda bulunmak, önyargıyla yaklaşmak |
44040 |
prejudice |
önyargı, önyargı verdirmek, etkilemek, önyargılı olmasına neden olmak, zayıflatmak, zarar vermek, kırmak |
44041 |
prejudiced |
önyargılı |
44042 |
prejudicial |
zararlı |
44043 |
prelect |
konferans vermek |
44044 |
prelection |
konferans verme |
44045 |
prelector |
konferansçı |
44046 |
prelimed |
ilk kireçlenmiş |
44047 |
preliminary expenses |
kuruluş masrafları |
44048 |
preliminary inquiry |
ön soruşturma |
44049 |
preliminary study |
ön etüt, önçalışma |
44050 |
preliminary test |
ön deneme, ön deney |
44051 |
preliminary work |
ön çalışma |
44052 |
preliminary |
başlangıç, giriş, ön hazırlık, başlangıç niteliğinde, ilk, ön |
44053 |
prelude |
prelüd, peşrev, başlangıç |
44054 |
prelusive |
başlangıca ait |
44055 |
premarital |
evlilik öncesi |
44056 |
premature birth |
erken doğum |
44057 |
premature ignition |
erken ateşleme |
44058 |
premature |
erken, vakitsiz, mevsimsiz, erken doğmuş, prematüre |
44059 |
prematurity |
vaktinden evvel gelişme, mevsimsizlik |
44060 |
premedical |
tıp öğrenimi öncesi, tıp-öncesi |
44061 |
premedieval |
ortaçağ öncesine ait |
44062 |
premeditate |
önceden tasarlamak |
44063 |
premeditated murder |
taammüden adam öldürme |
44064 |
premeditated |
önceden tasarlanmış, kasti |
44065 |
premeditation |
tasarlama, kurma |
44066 |
premier |
ilk, birinci, baştaki, baş, başbakan |
44067 |
premiére |
gala |
44068 |
premiership |
başbakanlık |
44069 |
premise |
dayanak çekidi |
44070 |
premises |
bina ve müştemilatı |
44071 |
premium bond |
primli tahvil |
44072 |
premium deal |
primli işlem |
44073 |
premium insurance |
prim sigortası |
44074 |
premium system |
prim jüyesi |
44075 |
premium |
sigorta primi, ödül, prim |
44076 |
premix |
önceden karıştırmak |
44077 |
premolar |
küçük azıdişi |
44078 |
premonition |
önsezi |
44079 |
premonitory |
uyaran, ikaz eden |
44080 |
prenatal |
doğum öncesine ait |
44081 |
preoccupancy |
taraf tutma |
44082 |
preoccupation |
kaygı, endişe, tasa, zihin meşguliyeti |
44083 |
preoccupied |
kafası meşgul, gözü bir şey görmeyen, düşünceli |
44084 |
preoccupy |
zihnini meşgul etmek, kafasını kurcalamak, düşündürmek |
44085 |
preordain |
önceden takdir etmek |
44086 |
prep school |
hazırlık mektebi |
44087 |
prep |
ev ödevi, ders çalışma, derse hazırlanma |
44088 |
prepack |
önceden paketlemek |
44089 |
prepaid |
önceden ödenmiş |
44090 |
prepalatal |
öndamaksıl (ses) |
44091 |
preparation |
hazırlama, hazırlanma, hazırlık, hazır ilaç |
44092 |
preparatory class |
hazırlık sınıfı |
44093 |
preparatory school |
hazırlık mektebi |
44094 |
preparatory work |
hazırlık çalışması |
44095 |
preparatory |
hazırlayıcı |
44096 |
prepare |
hazırlamak, hazırlanmak |
44097 |
prepared |
önceden hazırlanmış, hazır, gönüllü, istekli |
44098 |
prepay |
peşin ödemek, başından ödemek |
44099 |
prepayment |
peşin ödeme |
44100 |
prepense |
önceden düşünülmüş |
44101 |
preponderance |
(miktar/sayı/vb.bakımından) daha büyük olma, üstünlük |
44102 |
preponderant |
baskın, ağır basan, galip, üstün |
44103 |
preponderate |
ağır basmak, baskın çıkmak, üstün gelmek |
44104 |
preposition |
edat, ilgeç |
44105 |
prepositional phrase |
ilgeç öbeği |
44106 |
prepositional |
edatla ilgili |
44107 |
prepossess |
gönlünü çelmek, etkilemek, meşgul etmek |
44108 |
prepossessing |
çekici, hoş, tatlı |
44109 |
prepossession |
tarafgirlik, peşin hüküm, meyil |
44110 |
preposterous |
mantıksız, saçma, akla sığmaz, mantık dışı |
44111 |
prepotence |
güçlülük, nüfuzluluk |
44112 |
prepotent |
güçlü, nüfuzlu |
44113 |
preprint |
ön baskı |
44114 |
prepuce |
sünnet derisi |
44115 |
prerecorded |
önceden kaydedilmiş |
44116 |
prerequisite |
önceden olması zorunlu, ön gereksinim duyulan, önceden gerekli olan (şey) |
44117 |
prerogative |
imtiyaz, ayrıcalık |
44118 |
presage |
habercisi olmak, önceden bildirmek |
44119 |
presbyopia |
presbitlik, yaşlılarda miyopluk |
44120 |
preschool education |
mektepöncesi eğitim |
44121 |
preschool period |
mektepöncesi çağı |
44122 |
preschool |
mektep öncesi, anamektebi |
44123 |
prescience |
geleceği görme, önceden bilme |
44124 |
prescient |
geleceği gören, ilerisini gören, basiretli |
44125 |
prescind |
ortadan kaldırmak, ayrı olarak düşünmek |
44126 |
prescribe |
buyurmak, emretmek, (doktor) ilaç vermek, salık vermek, tavsiye etmek, reçete yazmak |
44127 |
prescription |
buyruk, emir, reçete, zamanaşımına dayanan hak |
44128 |
prescriptive |
kuralcı |
44129 |
preselection |
önsaylav |
44130 |
preselector |
önseçici |
44131 |
presence of mind |
pratik zekâ |
44132 |
presence |
hazır bulunma, orada bulunma, huzur, varlık, görünüş, duruş, kişilik |
44133 |
present arms |
selam durmak |
44134 |
present continuous tense |
şimdiki zaman |
44135 |
present continuous |
şimdiki zaman |
44136 |
present oneself |
meydana çıkmak |
44137 |
present participle |
şimdilik ortacı |
44138 |
present perfect continuous tense |
sürekli bitmiş zaman |
44139 |
present perfect continuous |
sürekli bitmiş zaman |
44140 |
present perfect tense |
yakın geçmiş zaman |
44141 |
present value |
bugünkü değer, şimdiki değer |
44142 |
present |
armağan, hediye, vermek, takdim etmek, sunmak, tanıtmak, tanıştırmak, takdim etmek, sahnede göstermek, temsil etmek, göstermek, mevcut, şimdiki, bugünkü, şu anki, şimdiki zaman, halihazır, şimdiki zaman |
44143 |
present-day |
şimdiki, günümüzdeki, modern, bugünkü |
44144 |
presentable |
uygun, düzgün, yerinde |
44145 |
presentation copy |
tanıtım kopyası |
44146 |
presentation |
sunma, takdim, tanıtma, gösterme |
44147 |
presentee |
görev alan kimse |
44148 |
presenter |
sunucu, spiker |
44149 |
presentient |
önsezisi olan |
44150 |
presentiment |
önsezi, içe doğuş |
44151 |
presenting bank |
ibraz bankası |
44152 |
presently |
yakında, kısa süre sonra, birazdan, şu anda, şu tapta, şimdi |
44153 |
presentment for payment |
ödeme için ibraz |
44154 |
presentment |
arz, takdim, sunma, büyük jüri raporu |
44155 |
preservable |
korunabilen, saklanabilen |
44156 |
preservation of old works |
eski eserlerin korunması |
44157 |
preservation |
koruma, korunma |
44158 |
preservative |
yiyeceklerin bozulmasını önleyici kimyasal madde, katkı maddesi, koruyucu, koruyucu, bozulmayı önleyici |
44159 |
preserve |
korumak, saklamak, korumak, muhafaza etmek, (meyve/vb.) bozulmasını, çürümesini önlemek, korumak, sürdürmek, devam ettirmek, muhafaza etmek, konservesini yapmak, reçel, özel avlanma yeri |
44160 |
preset |
önceden ayarlamak, önceden ayarlanmış |
44161 |
preshrunk |
ön çektirilmiş |
44162 |
preside over the meeting |
toplantıya başkanlık etmek |
44163 |
preside |
başkanlık etmek, yönetmek |
44164 |
presided over |
başkanlığında |
44165 |
presidency |
başkanlık |
44166 |
president of the constitutional court |
anayasa mahkemesi başkanı |
44167 |
president of the republic |
cumhurbaşkanı |
44168 |
president |
başkan, sadır, rektör, cumhurbaşkanı |
44169 |
presidential palace |
cumhurbaşkanlığı köşkü |
44170 |
presidential system |
başkanlık jüyesi |
44171 |
presidential term |
başkanlık dönemi |
44172 |
presidential |
başkanlıkla ilgili |
44173 |
press agent |
basın sözcüsü, haber ajanı |
44174 |
press association |
basın kurumu |
44175 |
press box |
gazeteciler locası |
44176 |
press conference |
basın toplantısı |
44177 |
press fit |
presle geçme, presle geçirme |
44178 |
press for |
ısrarla istemek |
44179 |
press forward |
hızla ilerlemek, acele etmek |
44180 |
press gallery |
basın locası |
44181 |
press in |
presle geçirmek |
44182 |
press law |
basın yasası |
44183 |
press on |
presle basarak geçirmek |
44184 |
press out |
presle basarak çıkarmak |
44185 |
press release |
basın bildirisi |
44186 |
press the shutter |
deklanşöre basmak |
44187 |
press |
sıkıştırma, baskı, tazyik, (el) sıkma, sıkma kılgası, pres, cendere, kılga, iş çokluğu, iş sıkışıklığı, ütü yapma, ütüleme, bası, basın mensupları, gazeteciler, matbuat, basımevi, matbaa, baskı, basım, çap, çap olunma, baskı kılgası, matbaa kılgası, bastırmak, basmak, sıkıştırmak, sıkmak, sıkıp suyunu çıkarmak, ütülemek, çabuklaştırmak, hızlandırmak, ısrar etmek, üstelemek, toplaşmak, üşüşmek, koşuşmak, toplanmak, hızla ilerlemek |
44188 |
pressed brick |
prese tuğla, kılga tuğlası |
44189 |
pressed steel |
prese çelik |
44190 |
pressed |
sıkışık, -si olmayan |
44191 |
presser |
pres ustası, basımcı, matbaacı, ütücü |
44192 |
pressgang |
sıkboğaz etmek |
44193 |
pressing machine |
ütü kılgası |
44194 |
pressing |
acele, ivedi, acil |
44195 |
pressman |
gazeteci |
44196 |
pressroom |
basım odası, kılga dairesi |
44197 |
pressure altitude |
basınç yüksekliği |
44198 |
pressure angle |
basınç açısı |
44199 |
pressure cabin |
basınçlı kabin |
44200 |
pressure chamber |
basınç hücresi |
44201 |
pressure control |
basınç denetimi |
44202 |
pressure controller |
basınç ayarlayıcı |
44203 |
pressure cooker |
düdüklü tencere |
44204 |
pressure front |
basınç cephesi |
44205 |
pressure gauge |
manometre, basıölçer |
44206 |
pressure governor |
basınç regülatörü |
44207 |
pressure group |
baskı türkümü |
44208 |
pressure head |
basınç yüksekliği |
44209 |
pressure line |
basınç çizgisi |
44210 |
pressure load |
basınç yükü |
44211 |
pressure of the air |
tenek basıncı |
44212 |
pressure pipe |
basınç borusu |
44213 |
pressure pump |
basınç pompası |
44214 |
pressure ratio |
basınç oranı |
44215 |
pressure reducer |
basınç düşürücü |
44216 |
pressure reservoir |
basınç deposu |
44217 |
pressure sensitive |
basınca duyarlı |
44218 |
pressure shift |
basınç kayması |
44219 |
pressure test |
basınç deneyi |
44220 |
pressure tunnel |
basınçlı tünel |
44221 |
pressure water |
tazyikli su, basınçlı su |
44222 |
pressure welding |
basınç kaynağı |
44223 |
pressure |
basınç, tazyik, baskı, zorlama, basma, sıkma, sıkıntı, baskı |
44224 |
pressurize |
zorlamak, baskı yapmak, (uçakta) hava basıncını kontrol etmek |
44225 |
pressurized |
tazyikli, basınçlı |
44226 |
prestidigitator |
hokkabaz |
44227 |
prestige |
saygınlık, itibar, prestij |
44228 |
prestigious |
saygın, itibarlı, nüfuzlu, ünlü |
44229 |
presto |
hızlı, çabuk |
44230 |
prestressed |
öngerilmeli |
44231 |
presumabe |
tahmin olunur |
44232 |
presumably |
herhalde, galiba, tahminen, belki de, muhtemelen |
44233 |
presume on |
çıkarı için kullanmak, suiistimal etmek |
44234 |
presume upon |
çıkarı için kullanmak, sömürmek |
44235 |
presume |
saymak, varsaymak, kabul etmek, farzetmek, haddini bilmemek, cüret etmek |
44236 |
presumedly |
galiba, muhtemelen |
44237 |
presumption |
varsayım, tahmin, cüret, küstahlık |
44238 |
presumptive |
olası, muhtemel |
44239 |
presumptuous |
haddini bilmez, küstah |
44240 |
presuppose |
önceden varsaymak, koşul olarak gerektirmek |
44241 |
presupposition |
önvarsayım, önceden varsayma |
44242 |
pretax |
vergiden önceki |
44243 |
preteen |
on-on iki yaş arası çocuk |
44244 |
pretence |
rol, yalandan yapma, numara |
44245 |
pretend |
-miş gibi yapmak, numara yapmak, rol yapmak, özüne ...süsü vermek, ...numarası yapmak, (to ile) -e sahipmiş gibi davranmak |
44246 |
pretended |
yapmacık, sahte |
44247 |
pretender |
(tahta) hak iddia eden kimse |
44248 |
pretension |
hak iddia etme, iddia, gösteriş |
44249 |
pretentious |
özünü beğenmiş, gösterişli, yüksekten atıp tutan |
44250 |
pretentiousness |
özünü beğenmişlik, gösterişçilik |
44251 |
preter- |
(önek) -den öte, ötesinde |
44252 |
preterite |
geçmiş zamanı gösteren |
44253 |
pretermit |
vaz geçmek, ihmal etmek |
44254 |
preternatural |
olağanüstü, anormal, doğaüstü |
44255 |
pretext |
bahane, vesile, kulp |
44256 |
prettify |
güzelleştirmek, cicili bicili yapmak |
44257 |
pretty much the same |
hemen hemen aynı |
44258 |
pretty much |
hemen hemen |
44259 |
pretty well |
hemen hemen, neredeyse, oldukça iyi |
44260 |
pretty |
hoş, güzel, suluv, çekici, tatlı, sevimli, iyi, yakşı, bir hayli, oldukça, epey |
44261 |
pretzel |
çubuk kraker |
44262 |
prevail on |
ikna etmek, kandırmak |
44263 |
prevail |
yenmek, üstün gelmek, baskın çıkmak, egemen olmak, hüküm sürmek, geçerli olmak |
44264 |
prevailing conditions |
mevcut koşullar |
44265 |
prevailing |
egemen, hâkim, geçerli, cari, galip gelen |
44266 |
prevalence |
hüküm sürme, yaygınlık |
44267 |
prevalent |
yaygın, genel |
44268 |
prevaricate |
boyun kaçırmak, yalan demek, yalan danışmak, kaçamak yanıtlarla gerçeği gizlemeye çalışmak, boğuntuya getirmek, vicdansızlık etmek |
44269 |
prevarication |
yalan ifade |
44270 |
prevaricator |
yalancı kimse |
44271 |
prevent |
(from ile) önlemek, önüne geçmek, kabağını almak, engellemek, -den alıkoymak |
44272 |
preventable |
önlenebilir, önüne geçilebilir |
44273 |
preventative |
bkz.preventive |
44274 |
prevention |
önleme, önüne geçme |
44275 |
preventive inoculation |
koruyucu aşı |
44276 |
preventive maintenance |
koruyucu bakım |
44277 |
preventive measures |
önleyici tedbirler |
44278 |
preventive medicine |
koruyucu hekimlik |
44279 |
preventive |
engelleyici, önleyici, koruyucu |
44280 |
preview |
(yanka/vb.'nin) halka gösterilmeden önce özel olarak gösterilmesi, özel gösterim |
44281 |
previous to |
(edat) -den önce |
44282 |
previous |
önceki, önceden olan |
44283 |
previously |
önceden |
44284 |
prevision |
önceden görme, öngörü, önbiliş |
44285 |
prevocational |
meslek öncesi |
44286 |
prevue |
gelecek yankalardan parçalar |
44287 |
prewar |
savaş öncesine ait |
44288 |
prewashing |
ön yıkama |
44289 |
prey on sb's mind |
birini canından bezdirmek |
44290 |
prey |
döngülün avı, avlayarak yaşama |
44291 |
price control |
fiyat denetimi, fiyat kontrolü |
44292 |
price cutting |
fiyat kırma, indirim yapma, tenzilat |
44293 |
price discrimination |
farklı fiyat uygulaması |
44294 |
price fixing |
narh, fiyatları dondurma |
44295 |
price freeze |
fiyatların dondurulması |
44296 |
price index |
fiyat endeksi |
44297 |
price leadership |
fiyat liderliği |
44298 |
price level |
fiyat düzeyi |
44299 |
price list |
fiyat listesi |
44300 |
price maintenance |
fiyatları muhafaza |
44301 |
price of issue |
emisyon fiyatı, ihraç fiyatı |
44302 |
price quotation |
fiyat kotasyonu |
44303 |
price range |
fiyat dağılımı |
44304 |
price support |
fiyat desteği |
44305 |
price tag |
fiyat etiketi, fiyat |
44306 |
price theory |
fiyat teorisi |
44307 |
price war |
rekabet için maliyetin altında satış |
44308 |
price |
fiyat, eder, değer, kıymet, paha, bedel, karşılık, fiyatını belirlemek, değer biçmek, fiyat koymak |
44309 |
priceless |
paha biçilmez, gülünç, çok komik |
44310 |
pricey |
(İİ) pahalı, tuzlu, kazık, kazık marka |
44311 |
pricing |
fiyat koyma |
44312 |
prick of conscience |
vicdan azabı |
44313 |
prick the bubble |
foyasını meydana çıkarmak |
44314 |
prick up one's ears |
kulak kabartmak |
44315 |
prick |
delik, delme, sokma, batırma, küçük keskin acı, iğne acısı, diken, iğne, kab, yarak, kab, ahmak, hıyar, batmak, delmek, batırmak, sançmak, giydirmek, sokmak, iğnelemek, iğne ya da batma acısı duymak, azap vermek |
44316 |
prickle |
diken, sivri uç, iğnelenme, karıncalanma, iğnelenmek, karıncalanmak |
44317 |
prickly heat |
isilik, ısırgın |
44318 |
prickly pear |
hintinciri, frenkinciri |
44319 |
prickly |
dikenli, çabuk kızan, huysuz |
44320 |
pricy |
bkz.pricey |
44321 |
pride oneself on |
ile övünmek, fahretmek |
44322 |
pride |
gurur, özünü beğenmişlik, vakarlılık, mağrurluk, başı yücelik, iftihar hissi, fahir, teşahhusluluk, faharet, iftihar, mağruriyet, onur, özsaygı, şast, teşahhus, vakar, özüne hürmet, haysiyet, şahsi liyakat, övünme, iftihar, kendisiyle övünülen kişi ya da şey, övünç, çiçeklenme devri, (on ile) övünmek, fahretmek |
44323 |
prig |
özünü beğenmiş, ukala |
44324 |
prim |
kurallara fazla bağlı, müsamahasız |
44325 |
prima donna |
primadonna, nazlı kimse |
44326 |
prima facie |
ilk bakışta, ilk izlenime göre |
44327 |
primacy |
öncelik, üstünlük, önde gelme |
44328 |
primage |
primaj, kaptan aidatı |
44329 |
primal |
ilkel, başlıca, ana, baş |
44330 |
primarily |
herşeyden önce, aslında |
44331 |
primary coil |
primer bobin, birinci devre bobini |
44332 |
primary colours |
ana renkler |
44333 |
primary crusher |
önkırıcı |
44334 |
primary education |
ilk tahsil |
44335 |
primary feather |
büyük telek, büyük tüy |
44336 |
primary industry |
birincil sanayi |
44337 |
primary market |
birinci piyasa, ana piyasa |
44338 |
primary memory |
ana bellek |
44339 |
primary radar |
primer radar |
44340 |
primary road |
ana yol |
44341 |
primary rocks |
birinci zaman ait kayalar |
44342 |
primary root |
primer kök |
44343 |
primary school |
iptidai mektep, ilkmektep, debistan |
44344 |
primary storage |
ana bellek |
44345 |
primary structure |
ana yapı |
44346 |
primary tumour |
ana tümör |
44347 |
primary word |
temel sözce, temel sözcük |
44348 |
primary |
baş, başlıca, ana, temel, ilk, birinci |
44349 |
primate |
başpiskopos, primat |
44350 |
prime cost |
üretim maliyeti |
44351 |
prime factor |
asal çarpan |
44352 |
prime meridian |
baş meridyen |
44353 |
prime minister |
başbakan, başnazır |
44354 |
prime mover |
ana işletici |
44355 |
prime number |
asal sayı |
44356 |
prime the bath |
banyoyu güçlendirmek |
44357 |
prime |
ilk, baş, başlıca, en önemli, en kaliteli, en iyi |
44358 |
primer |
ilk okuma kitabı, kapsül, astar boya |
44359 |
primeval |
en eski, dünyanın en eski çağlarına özgü |
44360 |
priming pump |
besleme pompası |
44361 |
priming valve |
emniyet supabı |
44362 |
priming |
ağızotu, ateşleme, astar boya |
44363 |
primitive language |
kök dil |
44364 |
primitive |
ilkel |
44365 |
primitivism |
ilkelçilik |
44366 |
primness |
resmilik, fazla ciddiyet |
44367 |
primogenitor |
ilk cet, ata |
44368 |
primordial |
başlangıçta var olan, ilk, en eski |
44369 |
primp |
özüne çeki düzen vermek, saçlarını taramak |
44370 |
primrose path |
zevk ve sefa yolu |
44371 |
primrose |
çuhaçiçeği |
44372 |
primula |
çuhaçiçeğigiller |
44373 |
primus |
birinci olan, baş, ilk |
44374 |
prince of darkness |
iblis |
44375 |
prince |
prens |
44376 |
princelet |
küçük prens |
44377 |
princeling |
küçük prens, genç prens |
44378 |
princely |
prens gibi, prense ait, prens ..., güzel, görkemli, değerli |
44379 |
princess |
prenses |
44380 |
principal axis |
asal eksen |
44381 |
principal beam |
ana kiriş, esas kiriş |
44382 |
principal debtor |
asıl borçlu |
44383 |
principal focus |
esas odak |
44384 |
principal plane |
ana düzlem, asal düzlem |
44385 |
principal rafter |
ana kiriş |
44386 |
principal section |
ana kesit |
44387 |
principal series |
ana seri |
44388 |
principal |
başlıca, baş, esas, temel, en önemli, mektep müdürü, yönetici, başkan, şef, anapul |
44389 |
principality |
prenslik |
44390 |
principally |
genellikle, ekseriyetle |
44391 |
principalship |
müdürlük |
44392 |
principle of assortment |
ayrılma ilkesi |
44393 |
principle of dominance |
baskınlık ilkesi |
44394 |
principle of superposition |
üst üste gelme ilkesi |
44395 |
principle |
ilke, prensip, ana kaynak, köken, ç.ahlak, dürüstlük, ç.yol, yöntem |
44396 |
principled |
prensip sahibi olan, prensipli |
44397 |
principles |
ahlak, dürüstlük, yol, yöntem |
44398 |
prink |
giyinip kuşanmak |
44399 |
print format |
yazı formatı, yazı biçimi |
44400 |
print member |
yazma kılganı |
44401 |
print paste |
baskı boyası |
44402 |
print works |
basma atölyesi |
44403 |
print |
basmak, matbaada basmak, çap etmek, tabetmek, bastırmak, yayınlatmak, damga vurmak, damgalamak, klişeden basılmış resim çıkarmak, tabetmek, derin etki bırakmak, damga vurmak, matbaa harfleriyle yazı yazmak, iz, tabı, bası, damga, kalıp, basılmış yazı, matbua, emprime, basma kumaş |
44404 |
printed calico |
pamuklu basma |
44405 |
printed circuit |
baskılı devre |
44406 |
printed fabric |
basma kumaş |
44407 |
printed matter |
basılı malzeme, matbu madde |
44408 |
printed paper |
basılı malzeme, matbu madde |
44409 |
printed |
basılı, matbu |
44410 |
printer server |
yazıcı görevlisi |
44411 |
printer |
matbaacı, basımcı, yazıcı |
44412 |
printer's devil |
matbaacı çırağı |
44413 |
printer's ink |
baskı mürekkebi |
44414 |
printer's mark |
basımevinin özel amblemi |
44415 |
printing car |
baskı arabası |
44416 |
printing design |
baskı deseni |
44417 |
printing ink |
matbaa mürekkebi |
44418 |
printing light |
basım ışığı |
44419 |
printing machine |
baskı kılgası |
44420 |
printing method |
baskı yöntemi |
44421 |
printing office house |
matbaa, basımevi |
44422 |
printing office |
matbaa |
44423 |
printing paper |
baskı çöngesi |
44424 |
printing pattern |
baskı deseni |
44425 |
printing press |
baskı kılgası, matbaa kılgası |
44426 |
printing process |
basım işlemi |
44427 |
printing screen |
baskı şablonu |
44428 |
printing speed |
baskı hızı |
44429 |
printing table |
baskı masası |
44430 |
printing technique |
baskı tekniği |
44431 |
printing |
baskı, matbaacılık |
44432 |
printout |
yazılı çıktı, yazıcı çıktısı |
44433 |
prior to |
(edat) -den önce |
44434 |
prior |
önce, önceki, öncelikli, daha önemli |
44435 |
priority call |
öncelikli konuşma |
44436 |
priority list |
öncelikler sırası |
44437 |
priority share |
öncelikli hisse |
44438 |
priority |
öncelik, üstünlük, önemli, öncelikli şey |
44439 |
prise |
(kapak/vb.) zorlayıp açmak, kaldırmak, kırmak |
44440 |
prism |
prizma, biçme |
44441 |
prismatic glass |
prizmatik cam |
44442 |
prismatic |
prizmatik, (renk) parlak, canlı |
44443 |
prismatoid |
prizmatoid, biçmemsi |
44444 |
prismoid |
prizmoid, yalancı biçme |
44445 |
prison breaker |
hapishane kaçağı |
44446 |
prison |
tutukevi, cezaevi, hapishane |
44447 |
prisoner of war |
savaş esiri |
44448 |
prisoner |
tutuklu, mahpus, tutsak, esir |
44449 |
prissy |
fazla titiz |
44450 |
pristine |
saf, bozulmamış, eski zamana ait, evvelki, ilk |
44451 |
privacy |
mahremiyet, gizlilik |
44452 |
private bank |
özel banka |
44453 |
private car |
özel otomobil |
44454 |
private company |
özel şirket |
44455 |
private corporation |
özel kurum |
44456 |
private detective |
özel dedektif |
44457 |
private discount |
özel ıskonto |
44458 |
private enterprise system |
özel girişimcilik |
44459 |
private enterprise |
özel girişim |
44460 |
private entrepreneur |
özel girişimci |
44461 |
private eye |
özel hafiye |
44462 |
private file |
özel dosya |
44463 |
private firm |
özel kurum |
44464 |
private foreign capital |
özel yabancı sermaye |
44465 |
private industry |
özel sanayi |
44466 |
private investment |
özel yatırım |
44467 |
private law |
özel hukuk |
44468 |
private limited company |
özel limitet şirket |
44469 |
private means |
özel gelirler |
44470 |
private network |
özel şebeke |
44471 |
private ownership |
özel mülkiyet |
44472 |
private parts |
mahrem yerler, cinsî kılganlar |
44473 |
private placement |
özel plasman |
44474 |
private property |
özel mülk |
44475 |
private railway |
özel demiryolu |
44476 |
private road |
özel yol |
44477 |
private school |
özel mektep |
44478 |
private sector |
özel sektör |
44479 |
private tutor |
özel öğretmen |
44480 |
private |
özel, gözlerden uzak, yalnız, sakin, tenha, er, asker, ç, takım taklavat, cinsî kılganlar |
44481 |
privateer |
düşman gemilerine saldıran korsan gemisi |
44482 |
privation |
mahrumiyet, yokluk, eksiklik |
44483 |
privative |
yoksun bırakan, mahrum eden, olumsuzluk eki, olumsuzluk belirten sözcük |
44484 |
privatization |
özelleştirme |
44485 |
privatize |
özelleştirmek |
44486 |
privet |
kurtbağrı, yabani leylak |
44487 |
privilege |
ayrıcalık, imtiyaz, özel hak, nasip, şeref |
44488 |
privileged class |
ayrıcalıklı sınıf |
44489 |
privileged |
ayrıcalıklı, imtiyazlı, nasipli, şereflendirilmiş |
44490 |
privity |
ortaklık, gizli bilgi |
44491 |
privy council |
özel meclis |
44492 |
privy purse |
hükümdara has hazine |
44493 |
privy |
(to ile) -e sırdaş olan, sırrını paylaşan |
44494 |
prize |
ödül, ikramiye, ödül kazanan, ödüllü, ödüle layık, büyük, kalite, ödül olarak verilen, çok değer vermek, (kapak/vb.) kaldırmak, zorlayıp açmak, kırmak |
44495 |
pro and con |
lehde veya aleyhte |
44496 |
pro forma invoice |
proforma fatura |
44497 |
pro forma |
tahmini olan, tahmini, geçici olarak |
44498 |
pro rata |
oranlı (olarak) |
44499 |
pro |
yandaş, taraftar, destekleyen fikir, lehinde, yanında, profesyonel, orospu, fahişe |
44500 |
pro- |
(önek) önünde, lehinde, için, yerine |
44501 |
probability calculus |
olasılık hesabı |
44502 |
probability curve |
olasılık eğrisi |
44503 |
probability density |
olasılık yoğunluğu |
44504 |
probability distribution |
olasılık dağılımı |
44505 |
probability |
ihtimal, olasılık |
44506 |
probable cause |
muhtemel sebep |
44507 |
probable condition |
muhtemel durum, olasılık |
44508 |
probable error |
muhtemel hata |
44509 |
probable |
muhtemel, olası |
44510 |
probably |
büyük olasılıkla, muhtemelen |
44511 |
probate duty |
veraset vergisi |
44512 |
probate |
vasiyetnamenin doğruluğunu kanıtlayan resmi belge |
44513 |
probation officer |
şartlı tahliye memuru |
44514 |
probation period |
göz hapsi süresi |
44515 |
probation |
deneme, tecrübe, staj, deneme süresi, gözaltında tutma koşuluyla salıverme |
44516 |
probationary period |
staj süresi, deneme devresi |
44517 |
probationary |
stajla ilgili |
44518 |
probationer |
stajyer, stajyer hemşire, gözaltındaki kimse |
44519 |
probative force |
kanıtlama gücü |
44520 |
probative |
kanıtlayan, kanıta dayanan |
44521 |
probe |
sonda, araştırma, insansız uzay roketi, (çubuk/vb.ile) aramak, deşmek, araştırmak, yoklamak |
44522 |
probity |
doğruluk, dürüstlük |
44523 |
problem child |
idare edilmez çocuk |
44524 |
problem definition |
problem tanımı |
44525 |
problem language |
problem dili |
44526 |
problem |
problem, sorun, problem |
44527 |
problematic |
şüpheli, kesinleşmemiş, askıda |
44528 |
problematical |
şüpheli, ihtimalli |
44529 |
proboscis monkey |
uzun burunlu maymun |
44530 |
proboscis |
(fil) hortum, (sivrisinek/vb.) hortum |
44531 |
procedural |
usule ait, dava usulüne ait, adli muamele |
44532 |
procedure |
prosedür, yordam |
44533 |
proceed from |
dava açmak |
44534 |
proceed to a vote |
oylamaya sunmak |
44535 |
proceed |
ilerlemek, sürmek, yürümek, başmak, (with ile) devam etmek, sürdürmek |
44536 |
proceeding |
ilerleme, ileri gitme, hareket tarzı, işlem, yöntem, muamele, ç, yargılama usulleri, dava, tutanak |
44537 |
proceedings |
yargılama usulleri, dava, tutanak, tutanak |
44538 |
proceeds |
hasılat, kazanç |
44539 |
process controller |
süreç denetici |
44540 |
process water |
işletme suyu, sanayi suyu |
44541 |
process |
oluşum, süreç, yöntem, işlem, yol, ilerleme, gidiş, seyir, dava, çağrı çöngesi, celpname, belli bir işleme tabi tutmak, bilgisayarda denetlemek, verileri (denetlemek için) işlemek |
44542 |
processing industry |
işleme sanayii, yiyecek sanayii |
44543 |
processing |
işleme, yapma, yapım |
44544 |
procession |
geçit töreni, tören alayı |
44545 |
processional |
alay türünden |
44546 |
processor |
işlemci, işlem yapıcı, işlem birimi |
44547 |
proclaim |
duyurmak, ilan etmek, bildirmek, açıkça göstermek |
44548 |
proclamation |
beyanname, bildirge, ilan, duyuru, bildirme |
44549 |
proclivity |
(özellikle kötüye doğru) eğilim, meyil |
44550 |
procrastinate |
kaytarmak, yubatmak |
44551 |
procrastination |
erteleme, tehir, ağırdan alma |
44552 |
procreant |
doğuran, meydana getiren |
44553 |
procreate |
üretmek, öndürmek |
44554 |
procreation |
doğurma, meydana getirme, dölleme, üretme |
44555 |
procreative capacity |
öndürücülük kapasitesi |
44556 |
procreative |
doğurgan, üretken |
44557 |
procreator |
doğuran kimse, üreten kimse |
44558 |
procrustean |
zorla yola getiren |
44559 |
proctor |
birdem disiplin sorumlusu |
44560 |
procurable |
bulunur, sağlanır, kurumsak |
44561 |
procuration |
vekâlet, vekâletname |
44562 |
procurator |
vekil, temsilci |
44563 |
procure |
sağlamak, elde etmek, edinmek, kazanmak, kadın bulmak, kadın sağlamak, pezevenklik etmek |
44564 |
procurement |
tedarik, vekâlet, satın alma |
44565 |
procurer |
pezevenk |
44566 |
procuress |
kadın pezevenk |
44567 |
prod |
dürtmek, kışkırtmak, özendirmek, gaz vermek |
44568 |
prodigal |
savurgan |
44569 |
prodigality |
savurganlık, israf, bolluk, müsriflik |
44570 |
prodigalize |
israf etmek |
44571 |
prodigious |
şaşılacak, olağanüstü, harika, mükemmel, muazzam, müthiş |
44572 |
prodigy infant |
harika çocuk |
44573 |
prodigy |
olağanüstü şey, dahi |
44574 |
prodrome |
hastalığın ilk belirtisi, prodrom |
44575 |
produce evidence |
delil göstermek |
44576 |
produce exchange |
zahire borsası |
44577 |
produce |
öndürmek, üretmek, yapmak, yetiştirmek, neden olmak, (yanka) sahneye koymak, getirmek, göstermek, ortaya koymak, doğurmak, ürün |
44578 |
producer country |
öndürücü ülke |
44579 |
producer gas |
jeneratör gazı, üreteç gazı |
44580 |
producer goods |
hammadde, üretim maddeleri |
44581 |
producer |
öndürücü, üretici, yapımcı |
44582 |
producer's risk |
öndürücü riski |
44583 |
product manager |
ürün müdürü, üretim müdürü |
44584 |
product offering |
ürün sunuşu |
44585 |
product research |
ürün araştırması |
44586 |
product |
ürün, sonuç, çarpım |
44587 |
production capacity |
üretim kapasitesi |
44588 |
production control |
üretim denetimi, üretim kontrolü |
44589 |
production cost |
üretim maliyeti |
44590 |
production department |
işletme bölümü |
44591 |
production engineer |
üretim kıvcısı |
44592 |
production manager |
üretim müdürü |
44593 |
production method |
üretim yöntemi |
44594 |
production reactor |
üretim reaktörü |
44595 |
production tax |
üretim vergisi |
44596 |
production time |
üretkenlik zamanı |
44597 |
production |
üretim, yapım, imal, üretilen miktar, ürün, mahsul, yapıt, eser, sahneye koyma |
44598 |
productional |
üretimsel |
44599 |
productive capacity |
üretim kapasitesi |
44600 |
productive debt |
üretken borç |
44601 |
productive expenditure |
üretken harcama |
44602 |
productive |
mahsullü, semereli, faydalı, önümlü, netice veren, mahsuldar, münbit, işleyip çıkaran, teyyarlayan, yetiştiren, hasıldar, önümdar |
44603 |
productivity agreement |
üretkenlik sözleşmesi |
44604 |
productivity |
verimlilik |
44605 |
proem |
önsöz, giriş |
44606 |
prof |
profesör |
44607 |
profess |
açıkça söylemek, açıklamak, itiraf etmek |
44608 |
professedly |
iddaaya göre, sözde |
44609 |
profession |
iş, meslek, kesp, uğraş, açıklama, itiraf, beyan, belli bir meslek üyeleri |
44610 |
professional ethics |
iş ahlakı |
44611 |
professional |
profesyonel, mesleki, profesyonel |
44612 |
professor |
profesör, (birdemde) öğretmen |
44613 |
professorial chair |
kürsü |
44614 |
professorial |
profesöre/profesörlüğe ait |
44615 |
professorship |
profesör makamı |
44616 |
proffer |
önermek, sunmak, teklif etmek, ikram etmek |
44617 |
proficiency test |
yeterlik sınavı |
44618 |
proficiency |
ustalık, yeterlik |
44619 |
proficient |
(at/in ile) usta, becerikli |
44620 |
profile paper |
profil çöngesi |
44621 |
profile |
yandan görünüş, profil, kısa özgeçmiş |
44622 |
profit and loss account |
kâr zarar hesabı |
44623 |
profit and loss |
kar ve zarar |
44624 |
profit by |
-den yarar sağlamak, -den öğrenmek |
44625 |
profit distribution |
kâr dağıtımı |
44626 |
profit margin |
kâr marjı |
44627 |
profit sharing |
kâr bölüşümü |
44628 |
profit tax |
kazanç vergisi |
44629 |
profit |
kazanç, kâr, yarar, çıkar, yararı dokunmak, kâr sağlamak, kazanç getirmek |
44630 |
profitability |
kârlılık, kazançlılık, fayda, verimlilik |
44631 |
profitable |
kazançlı, kârlı, yararlı |
44632 |
profitably |
kazançla, karlı olarak |
44633 |
profiteer |
vurguncu, vurgun vurmak, haksız yere çok kazanç sağlamak |
44634 |
profiteering |
vurgunculuk |
44635 |
profitless |
kârsız, beyhude |
44636 |
profligacy |
müsriflik, savurganlık, ahlaksızlık, utanmazlık |
44637 |
profligate |
müsrif, savurgan, ahlaksız, utanmaz |
44638 |
proforma invoice |
proforma fatura |
44639 |
proforma |
tahmini, tahmini, geçici olarak |
44640 |
profound |
derin, bilgili, etkileyici |
44641 |
profoundly |
derinden, çok, son derece |
44642 |
profoundness |
derinlik |
44643 |
profundity |
(duygu/vb.) derinlik |
44644 |
profuse |
çok, bol |
44645 |
profusely |
bol bol |
44646 |
profuseness |
bolluk |
44647 |
profusion |
bolluk |
44648 |
progenitive |
ürün verebilen |
44649 |
progenitor |
ata, cet |
44650 |
progenitress |
nine, büyükanne |
44651 |
progeniture |
döl, zürriyet |
44652 |
progeny |
çocuklar, yavrular |
44653 |
progesterone |
progesteron |
44654 |
prognathous |
sivri çeneli |
44655 |
prognathy |
sivri çenelilik |
44656 |
prognosis |
tahmin, prognoz |
44657 |
prognostic |
prognostik, belirti, işaret, kehanet |
44658 |
prognosticate |
önceden haber vermek, belirtisi olmak |
44659 |
prognostication |
önceden haber verme, kehanet, belirti |
44660 |
program cards |
bağdarlama kartları |
44661 |
program check |
bağdarlama denetimi |
44662 |
program checkout |
bağdarlama sağlaması |
44663 |
program compatibility |
bağdarlama uyarlığı |
44664 |
program compilation |
bağdarlama derleme |
44665 |
program control unit |
bağdarlama denetim birimi |
44666 |
program control |
bağdarlama denetimi |
44667 |
program controller |
bağdarlama denetçisi |
44668 |
program counter |
bağdarlama sayacı |
44669 |
program debugging |
bağdarlama düzeltme |
44670 |
program design |
bağdarlama tasarımı |
44671 |
program development |
bağdarlama geliştirme |
44672 |
program error |
bağdarlama hatası |
44673 |
program flowchart |
bağdarlama akış diyagramı |
44674 |
program generator |
bağdarlama üreteci |
44675 |
program instruction |
bağdarlama komutu |
44676 |
program language |
bağdarlama dili |
44677 |
program level |
bağdarlama seviyesi |
44678 |
program library |
bağdarlama kitaplığı |
44679 |
program maintenance |
bağdarlama bakımı |
44680 |
program register |
bağdarlama yazmacı |
44681 |
program selector |
arna seçici |
44682 |
program step |
bağdarlama adımı |
44683 |
program storage |
bağdarlama belleği |
44684 |
program switching centre |
ana kumanda masası |
44685 |
program system |
bağdarlama jüyesi |
44686 |
program test |
bağdarlama testi |
44687 |
program |
bilgisayar bağdarlaması, (bkz.) programme, (bilgisayar) bağdarlamalamak |
44688 |
programmable device |
bağdarlamalanabilir aygıt |
44689 |
programmable memory |
bağdarlamalanabilir bellek |
44690 |
programmable |
bağdarlamalanabilir |
44691 |
programme |
program, bağdarlama, josparlamak, bağdarlamalamak, düzenlemek |
44692 |
programmed check |
bağdarlamalı denetim |
44693 |
programmed |
bağdarlamalı, bağdarlamalanmış |
44694 |
programmer check |
bağdarlamacı denetimi |
44695 |
programmer |
bilgisayar bağdarlamacısı |
44696 |
programming language |
bağdarlamalama dili |
44697 |
programming system |
bağdarlamalama jüyesi |
44698 |
programming |
bağdarlamalama, bağdarlama yapma |
44699 |
progress engineer |
geliştirme kıvcısı |
44700 |
progress support |
gelişme raporu |
44701 |
progress |
ilerleme, devam etme, gelişme, ilerleme, iyileşme, ilerlemek, ilerlemek, gelişmek, kalkınmak |
44702 |
progression |
ilerleme, gelişme |
44703 |
progressive tax |
artan oranlı vergi |
44704 |
progressive |
ileri giden, ilerleyen, kalkınan, gelişen, iyiye giden, aşama yapan, ilerici |
44705 |
progressively |
tedricen, derece derece |
44706 |
progressivity of taxation |
kademeli vergilendirme |
44707 |
progressivity |
artan oranlılık |
44708 |
prohibit |
yasaklamak, engel olmak, olanak vermemek |
44709 |
prohibited |
yasak, yasaklanmış |
44710 |
prohibition of stopping |
durma yasağı |
44711 |
prohibition |
yasaklama, yasak, kadağan |
44712 |
prohibitionist |
içki yasağı yanlısı, içki düşmanı |
44713 |
prohibitive duty |
engelleyici gümrük vergisi |
44714 |
prohibitive tax |
engelleyici vergi |
44715 |
prohibitive |
yasaklayıcı, engelleyici |
44716 |
prohibiton |
yasaklama, yasak |
44717 |
prohibitory |
yasaklayıcı, engelleyici |
44718 |
project engineer |
joba kıvcısı |
44719 |
project |
tasarı, plan, proje, joba, çıkıntı oluşturmak, kenara doğru çıkmak, atmak, fırlatmak, yöneltmek, tasarlamak, kurmak, planlamak, joba çizmek, izdüşürmek |
44720 |
projected |
planlanmış |
44721 |
projectile |
mermi, roket |
44722 |
projecting |
çıkıntılı, çıkık |
44723 |
projection booth |
projeksiyon odacığı |
44724 |
projection gate |
projeksiyon penceresi |
44725 |
projection lamp |
projeksiyon lambası |
44726 |
projection lens |
projeksiyon merceği |
44727 |
projection room |
projeksiyon odası, gösterim odası |
44728 |
projection screen |
projeksiyon ekranı |
44729 |
projection |
atma, fırlatma, izdüşüm, çıkıntı, gösterim |
44730 |
projectionist |
sinema makinisti, gösterimci |
44731 |
projective |
izdüşümsel |
44732 |
projector lamp |
projeksiyon lambası |
44733 |
projector |
projektör, gösterici, projektör, ışıldak |
44734 |
prokaryocyte |
prokaryosit |
44735 |
prokaryote |
prokaryot |
44736 |
prokaryotic |
prokaryotik |
44737 |
prolactin |
prolaktin |
44738 |
prolamine |
prolamin |
44739 |
prolapse |
yerinden oynamak, sarkmak, düşmek |
44740 |
prolate |
yayık, yayvan |
44741 |
prole |
emekçi, proleter |
44742 |
prolepsis |
önleme yanıtı, önceden belirtme |
44743 |
proletarian |
emekçi, işçi, proleter |
44744 |
proletariat |
işçi sınıfı, emekçi sınıfı, proleterya |
44745 |
prolicide |
evlat öldürme suçu |
44746 |
proliferate |
hızla çoğalmak, artmak |
44747 |
proliferation |
hızla çoğalma, artma |
44748 |
prolific |
verimli, doğurgan |
44749 |
proline |
prolin |
44750 |
prolix |
sözü çok uzatan, sıkıcı, yorucu, uzun, ayrıntılı |
44751 |
prolixity |
söz uzunluğu |
44752 |
prolog |
bkz.prologue |
44753 |
prologue |
öndeyiş, giriş, giriş bölümü |
44754 |
prolong |
uzatmak |
44755 |
prolongation |
uzatma, geciktirme |
44756 |
prolonged |
uzun süredir devam eden, uzun süreli |
44757 |
prom |
sahil yolu |
44758 |
promenade deck |
gezinti güvertesi |
44759 |
promenade |
gezinmek, piyasa yapmak |
44760 |
promethium |
prometyum |
44761 |
prominence |
çıkıntı, ün, önem, göze batma |
44762 |
prominent |
çıkık, çıkıntılı, fırlak, belirgin, belli, göze çarpan, ünlü, önemli, seçkin |
44763 |
promiscuity |
karmakarışıklık, gelişigüzellik |
44764 |
promiscuous |
önüne gelenle yatıp kalkan |
44765 |
promise give |
adamak, nezretmek |
44766 |
promise sb the moon |
yapamayacağı bir şeyi vaat etmek |
44767 |
promise the moon |
dünyaları vaadetmek |
44768 |
promise to pay |
ödeme vaadi |
44769 |
promise |
söz vermek, vaadetmek, önceden haber vermek, göstermek, belirtisi olmak, söz, vaat, umut, beklenti |
44770 |
promisee |
özüne vaadde bulunulan kişi |
44771 |
promising |
umut verici, geleceği parlak |
44772 |
promisor |
vaadde bulunan kişi, söz veren kimse |
44773 |
promissory note |
emre yazılı senet |
44774 |
promissory |
vaad içeren, taahhüt içeren |
44775 |
promo |
reklamla ilgili, reklam, tanıtma |
44776 |
promontory |
burun |
44777 |
promote |
yükseltmek, terfi ettirmek, ilerletmek, gelişmesine yardımcı olmak, reklamını yapmak |
44778 |
promoter |
teşvikçi, destekleyici, teşebbüs sahibi, kurucu |
44779 |
promoters' shares |
kurucu hisseleri |
44780 |
promotion list |
terfi listesi |
44781 |
promotion money |
kuruluş giderleri |
44782 |
promotion prospects |
yükselme şansı |
44783 |
promotion |
yükselme, terfi, destek, teşvik |
44784 |
promotional |
terfiye ait, kurmayla ilgili, reklamla ilgili |
44785 |
prompt note |
uyarı notu, ikaz notu |
44786 |
prompt |
-e sevketmek, teşvik etmek, -tirmek, suflörlük yapmak, seri, çabuk, tez, dakik, anında yapılan, tam olarak, tam |
44787 |
prompter |
suflör |
44788 |
promptitude |
çabukluk, çabuk davranma, çabuk kavrama |
44789 |
promptly |
derhal, hemen, tezelden |
44790 |
promptness |
çabukluk, sürat, dakiklik |
44791 |
promulgate |
resmen ilan etmek, neşretmek, yaymak |
44792 |
promulgation |
ilan, yayınlama, yürürlüğe koyma, duyuru |
44793 |
promulgator |
yayımcı |
44794 |
prone |
yüzükoyun, eğilimli, -e dayanıksız |
44795 |
proneness |
yüzükoyun yatma, eğilim, temayül |
44796 |
prong chuck |
tırnaklı ayna |
44797 |
prong |
çatal dişi |
44798 |
pronghorn |
Amerika antilopu |
44799 |
pronominal |
zamire ait, adıl ile ilgili |
44800 |
pronominalization |
zamirleştirme, adıllaştırma |
44801 |
pronoun |
zamir, ivazlık, almaş |
44802 |
pronounce |
söylemek, ayıtmak, telaffuz etmek, resmen bildirmek, bildirmek |
44803 |
pronounceable |
telaffuz edilir |
44804 |
pronounced |
güçlü, etkili, göze çarpan |
44805 |
pronouncement |
resmi bildiri, beyan, ilan |
44806 |
pronto |
hemen, derhal, çabuk |
44807 |
pronunciation |
telaffuz, söylem, sesletim |
44808 |
proof sheet |
matbaa provası |
44809 |
proof total |
kanıtlayıcı toplam |
44810 |
proof |
kanıt, delil, kanıtlama, tanıtlanım, ispat, deneme, sınama, içkinin alkol derecesinin ölçüsü, prova, (içki) belli bir ayarda olan, -e dayanıklı, geçirmez, işlemez, -e karşı dayanıklı hale getirmek, ...geçirmez hale getirmek |
44811 |
proofread |
prova okumak, yanlışları düzeltmek |
44812 |
proofreader |
düzeltmen |
44813 |
prop drawer |
direk sökücü |
44814 |
prop |
destek, desteklemek |
44815 |
propaganda |
yaymaca, propaganda |
44816 |
propagandist |
propagandacı |
44817 |
propagandize |
propaganda yapmak |
44818 |
propagate |
üremek, çoğalmak, çoğaltmak, öndürmek, yaydırmak, yaymasını sağlamak |
44819 |
propagated error |
yayılmalı hata |
44820 |
propagation |
üreme, çoğalma, yayılma, yayılım |
44821 |
propagator |
propagandacı |
44822 |
propane |
propan |
44823 |
propanone |
propanon |
44824 |
propel |
ileriye doğru sürmek, yürütmek, itmek |
44825 |
propellant gas |
itici gaz |
44826 |
propellant power |
itici güç |
44827 |
propellant |
uzay gemisini uçuran yakıt |
44828 |
propeller fan |
pervaneli vantilatör |
44829 |
propeller pump |
pervaneli pompa |
44830 |
propeller shaft |
transmisyon mili |
44831 |
propeller turbine engine |
pervaneli jet kozgaltkası |
44832 |
propeller |
pervane |
44833 |
propelling force |
itici kuvvet |
44834 |
propelling |
itici, ilerletici |
44835 |
propene |
propen |
44836 |
propensity to consume |
tüketme eğilimi |
44837 |
propensity to invest |
yatırım eğilimi |
44838 |
propensity to save |
tasarruf eğilimi |
44839 |
propensity |
meyil, eğilim |
44840 |
proper fraction |
tam kesir |
44841 |
proper name |
özel isim |
44842 |
proper noun |
özel ad, özel isim |
44843 |
proper |
doğru, doğru dürüst, tam, gerçek, hakiki, münasip, uygun, düzgün, kusursuz |
44844 |
properly |
gereği gibi, doğru dürüst, hakkıyla, tam anlamıyla, uygun bir biçimde, gerçekten, aslında, düzgün bir şekilde |
44845 |
propertied |
varlıklı, servet sahibi |
44846 |
property insurance |
eşya sigortası |
44847 |
property man |
donatımcı |
44848 |
property market |
emlak piyasası |
44849 |
property register |
tapu sicili |
44850 |
property tax |
emlak vergisi |
44851 |
property |
mal, mülk, arazi, emlâk, iyelik, mülkiyet, sahiplik, özellik, nitelik |
44852 |
prophase |
profaz |
44853 |
prophecy |
kestirim, kehanet, önbili |
44854 |
prophesy |
kestirimde bulunmak, gelecekten haber vermek, önceden tahmin etmek, önceden haber vermek |
44855 |
prophet |
peygamber, kahin |
44856 |
prophetic |
gelecek olayları doğru bilen |
44857 |
prophylactic |
hastalıktan koruyan, koruyucu |
44858 |
prophylaxis |
hastalıktan koruma/korunma, önkoruma, önleme |
44859 |
propinquity |
yakınlık, hısımlık |
44860 |
propitiate |
gönlünü almak |
44861 |
propitiation |
gönlünü alma, yatıştırma, teskin, tövbe etme |
44862 |
propitiatory |
yatıştırıcı, teskin edici |
44863 |
propitious |
avantajlı, uygun |
44864 |
propjet engine |
turbo pervaneli kozgaltka |
44865 |
propjet plane |
turbo pervaneli uçak |
44866 |
proponent |
yandaş |
44867 |
proportion |
oran, orantı, pay, bölüm, kısım, ç.boyutlar |
44868 |
proportional control |
orantılı denetim |
44869 |
proportional representation |
nispi temsil |
44870 |
proportional |
orantılı |
44871 |
proportionate |
orantılı, uygun |
44872 |
proportioning |
oranlama |
44873 |
proportions |
boyutlar |
44874 |
proposal form |
teklif mektubu |
44875 |
proposal |
öneri, teklif, evlenme teklifi |
44876 |
propose |
önermek, teklif etmek, ileri sürmek, düşünmek, kurmak, niyet etmek, niyetlenmek, evlenme teklif etmek |
44877 |
proposition |
öneri, önerme, teklif, önerme, sav, iş teklifi, öneri, sevişme teklifi, sevişme teklif etmek |
44878 |
propound |
ileri sürmek, ortaya atmak |
44879 |
proprietary company |
holding şirketi, kodak şirketi |
44880 |
proprietary medicine |
tescilli ilaç |
44881 |
proprietary name |
müseccel marka |
44882 |
proprietary |
mücessel, birinin malı olan, tescilli, patentli |
44883 |
proprietor |
mal sahibi |
44884 |
proprietorship register |
mülkiyet sicili |
44885 |
proprietorship |
mal sahipliği |
44886 |
proprietress |
mal sahibi kadın, sahibe |
44887 |
propriety |
uygunluk, yerindelik, doğruluk, dürüstlük |
44888 |
propulsion |
itici güç |
44889 |
propulsive force |
itici güç |
44890 |
propulsive jet |
tahrikli jet |
44891 |
propulsive |
itici, tahrik edici |
44892 |
propyl |
propil |
44893 |
propylaeum |
tapınak girişi |
44894 |
propylene |
propilen |
44895 |
propylon |
mabet girişi |
44896 |
prorate |
eşit olarak dağıtmak |
44897 |
prorogation |
parlamento tatili |
44898 |
prorogue |
meclise ara vermek, tatil etmek |
44899 |
pros and cons |
lehte ve aleyhte çekitler/kimseler |
44900 |
prosaic |
sıkıcı, yavan, tatsız |
44901 |
proscenium |
perde önü |
44902 |
proscribe |
yasaklamak |
44903 |
proscription |
yasaklama, yasak etme, ilga, sürgüne gönderme |
44904 |
proscriptive |
yasaklayıcı |
44905 |
prose writer |
nesir yazarı |
44906 |
prose |
düzyazı, nesir |
44907 |
prosecute |
hakkında kovuşturma açmak, kovuşturmak, aleyhinde dava açmak |
44908 |
prosecution |
kovuşturma, davacı |
44909 |
prosecutor |
davacı, savcı |
44910 |
proselyte |
din değiştiren kimse, dönme |
44911 |
proselytism |
başkasını kendi dinine döndürmeye çalışma |
44912 |
proselytize |
kendi dinine döndürmek |
44913 |
prosiness |
sıkıcılık, yavanlık |
44914 |
prosodeme |
prozodem, bürünbirim |
44915 |
prosody |
prozodi, ölçü, vezin, şiir sanatı |
44916 |
prospect shaft |
araştırma kuyusu |
44917 |
prospect |
olasılık, ihtimal, beklenti, umut, görünüş, manzara, (petrol/altın/vb.) aramak, araştırmak |
44918 |
prospecting shaft |
maden araştırma kuyusu |
44919 |
prospecting |
maden arama |
44920 |
prospection drilling |
araştırma sondajı |
44921 |
prospection |
maden araştırma |
44922 |
prospective buyer |
muhtemel alıcı |
44923 |
prospective |
umulan, beklenen, olası, niyetli |
44924 |
prospector |
altın, petrol, /vb.arayan kimse |
44925 |
prospectus |
prospektüs, tanıtmalık |
44926 |
prosper |
başarılı olmak |
44927 |
prosperity party |
refah partisi |
44928 |
prosperity |
başarı, refah, gönenç |
44929 |
prosperous |
başarılı, zengin, gönençli |
44930 |
prostaglandin |
prostaglandin |
44931 |
prostate gland |
prostat bezi |
44932 |
prostate |
prostat |
44933 |
prosthesis |
protez |
44934 |
prosthetic group |
prostetik küme, prostetik küme |
44935 |
prosthetic |
prostetik |
44936 |
prostitute |
fahişelik yapmak, pul için özünü alçaltmak, orospu, fahişe |
44937 |
prostitution |
orospuluk, fahişelik, (şerefini) iki kapiklik etme |
44938 |
prostrate oneself |
secdeye varmak, yere kapanmak, yüz sürmek |
44939 |
prostrate |
yüzükoyun yatmış, bitkin, tükenmiş, yüzükoyun yatmak, yüzükoyun yatırmak |
44940 |
prostration |
yerlere kapanma, dermansızlık, yorgunluk |
44941 |
prostyle |
prostil |
44942 |
prosy |
bıktırıcı bir şekilde konuşan |
44943 |
protactinium |
protaktinyum |
44944 |
protagonist |
(roman/oyun/vb.) kahraman, elebaşı, öncü |
44945 |
protamine |
protamin |
44946 |
protasis |
şartlı yancümle |
44947 |
protean |
sürekli değişen, çok yönlü |
44948 |
protease |
proteaz |
44949 |
protect |
korumak, yabancı mala yüksek gümrük koyarak yerli malı korumak |
44950 |
protected check |
korumalı çek |
44951 |
protected field |
korunmalı alan |
44952 |
protected location |
korunmalı yer |
44953 |
protected record |
korunmalı kayıt |
44954 |
protecting hood |
koruyucu kaporta |
44955 |
protection |
koruma, korunma aracı, koruyucu |
44956 |
protectionism |
yabancı mallara ağır gümrük vergileri uygulayarak yerli ekonomiyi koruma yöntemi, korumacılık politikası |
44957 |
protectionist |
korumacı, himayeci |
44958 |
protective agent |
önleyici şey |
44959 |
protective atmosphere |
koruyucu atmosfer |
44960 |
protective clothes |
koruyucu iş elbisesi |
44961 |
protective coating |
koruyucu örtü |
44962 |
protective colloid |
koruyucu koloit |
44963 |
protective colour |
koruyucu renk |
44964 |
protective custody |
koruyucu gözaltı |
44965 |
protective duty |
koruma vergini |
44966 |
protective effect |
koruyucu etki |
44967 |
protective filter |
koruyucu filtre |
44968 |
protective layer |
koruyucu tabaka |
44969 |
protective measures |
koruyucu önlemler |
44970 |
protective |
koruyucu |
44971 |
protector |
koruyucu |
44972 |
protectorate |
güçlü bir devletin koruması altındaki küçük devlet |
44973 |
protectress |
kadın koruyucu |
44974 |
protégé |
bir kimse tarafından kayrılan/korunan kişi |
44975 |
protein fibres |
protein lifleri |
44976 |
protein |
protein |
44977 |
proteolysis |
proteoliz |
44978 |
proteose |
proteoz |
44979 |
Proterozoic |
proterozoik, proterozoik |
44980 |
protest demonstration |
protesto gösterisi |
44981 |
protest |
itiraz, karşı çıkma, protesto, protesto, karşı çıkmak, itiraz etmek, protesto etmek, iddia etmek, bildirmek |
44982 |
Protestant |
Protestan |
44983 |
protestation |
karşı çıkma, itiraz, protesto |
44984 |
prothallium |
önçim |
44985 |
prothallus |
önçim |
44986 |
prothesis |
öntüreme |
44987 |
prothorax |
öngöğüs, protoraks |
44988 |
prothrombin |
protrombin |
44989 |
protist |
protist |
44990 |
proto- |
(önek) birinci, ilk, baş, birincil |
44991 |
protocol |
protokol, tutanak |
44992 |
proton wave |
proton dalgası |
44993 |
proton |
proton |
44994 |
protonema |
protonema |
44995 |
protophilic |
protofilik |
44996 |
protoplasma |
protoplazma, ilkbiçim |
44997 |
protoplast |
protoplast |
44998 |
protoporphyrin |
protoporfirin |
44999 |
prototype |
ilk örnek, prototip |
45000 |
protozoan |
protozoa |
45001 |
protozoic |
protozoik, protozoalarla ilgili |
45002 |
protozoology |
protozooloji |
45003 |
protozoon |
protozoa |
45004 |
protract |
(süresini) uzatmak, yubatmak |
45005 |
protractor |
iletki |
45006 |
protrude |
dışarı çıkmak, dışarı fırlamak, çıkıntı oluşturmak, dışarı çıkartmak |
45007 |
protruding |
çıkıntılı, fırlak |
45008 |
protrusion |
çıkıntı |
45009 |
protrusive |
çıkıntılı, fırlak |
45010 |
protuberance |
kabarıklık, şişlik |
45011 |
protuberant |
kabarık, şiş |
45012 |
proud |
onurlu, şerefli, kurumlu, gururlu, mağrur, özünü beğenmiş, kibirli, görkemli, muhteşem, heybetli |
45013 |
provable |
kanıtlanabilir, ispat edilebilir |
45014 |
prove |
sübut etmek, kanıtlamak, bulunmak, çıkmak, sağlamasını yapmak |
45015 |
provenance |
kaynak, köken, menşe |
45016 |
provender |
yem, döngül yemi, yiyecek |
45017 |
proverb |
atasözü |
45018 |
proverbial |
çok kişi tarafından bilinen, konuşulan, meşhur |
45019 |
provide against |
bir şeye karşı tedbir almak |
45020 |
provide for |
geçimini sağlamak |
45021 |
provide |
sağlamak, vermek, koşul olarak koymak, şart koşmak |
45022 |
provided that |
#NAME? |
45023 |
provided |
-mek şartıyla, yeter ki |
45024 |
providence |
ilahi takdir, hazırlık, öngörü |
45025 |
provident bank |
tasarruf sandığı |
45026 |
provident fund |
tasarruf sandığı |
45027 |
provident |
tutumlu, idareli, ihtiyatlı |
45028 |
providential |
Allah'tan gelen/olan |
45029 |
provider |
tedarik eden kimse |
45030 |
providing that |
#NAME? |
45031 |
providing |
-mek şartıyla, yeter ki |
45032 |
province |
il, ç.taşra, ilgi alanı, uzmanlık |
45033 |
provinces |
taşra, taşra |
45034 |
provincial |
taşralı, ile ait, il ..., taşraya ait, taşra ..., kaba, görgüsüz, taşralı |
45035 |
provincialism |
taşralılık |
45036 |
proving flight |
tecrübe uçuşu |
45037 |
proving ground |
deney alanı |
45038 |
proving |
kanıtlama, ispat, deney, tecrübe |
45039 |
provision |
sağlama, edinme, tedarik, tedarik, hazırlık, biriktirim, hüküm, madde, koşul, ç.erzak, erzağını sağlamak, gerekli şeyleri vermek, donatmak |
45040 |
provisional agreement |
geçici anlaşma |
45041 |
provisional budget |
geçici bütçe |
45042 |
provisional certificate |
geçici sertifika |
45043 |
provisional government |
geçici hükümler |
45044 |
provisional invoice |
geçici fatura |
45045 |
provisional regulations |
geçici tüzük |
45046 |
provisional |
geçici, şimdilik geçerli olan |
45047 |
provisionally |
geçici olarak, eğreti olarak |
45048 |
provisions |
erzak, hüküm |
45049 |
proviso clause |
koşulları içeren bölüm |
45050 |
proviso |
sözleşmeye konulan koşul |
45051 |
provisory |
koşullu, şarta bağlı, geçici |
45052 |
provocation |
kışkırtma, tahrik, kızdırma, öfkelendirme, kızılacak şey, öfkelendirici şey |
45053 |
provocative |
kışkırtıcı, tahrik edici, kızdırıcı |
45054 |
provoke |
kışkırtmak, tahrik etmek, kızdırmak, öfkelendirmek, -e neden olmak |
45055 |
provoking |
cansıkıcı, darıltıcı, kudurtan |
45056 |
provost marshal |
adli subay |
45057 |
provost |
dekan, dinsel başkana, belediye reisi |
45058 |
prow |
pruva |
45059 |
prowess |
(döngül) av peşinde koşmak, av aramak, sinsi sinsi dolaşmak |
45060 |
prowl |
av peşinde dolaşmak, av aramak, fırsat kollayarak, sessiz ve gizli bir şekilde dolaşmak, etrafı kolaçan etmek, sessizce dolaşma |
45061 |
proximal |
merkeze yakın olan |
45062 |
proximate |
en yakın |
45063 |
proximity of blood |
kan yakınlığı, akrabalık |
45064 |
proximity |
yakınlık |
45065 |
proximo |
gelecek ay |
45066 |
proxy signature |
vekilin imzası |
45067 |
proxy |
vekil, vekalet, vekaletname |
45068 |
prude |
iffetfüruş, aşırı erdemlilik taslayan kimse |
45069 |
prudence |
ihtiyat, öngörü, mantıklı düşünüş |
45070 |
prudent |
ihtiyatlı, öngörülü, mantıklı |
45071 |
prudential |
sağgörülü, basiretli, ihtiyatlı |
45072 |
prudery |
erdemlilik taslama |
45073 |
prune |
kuru erik, çir, budamak |
45074 |
prunella |
karamandola, boğaz iltihabı, anjin |
45075 |
prunelle |
erik likörü |
45076 |
pruning knife |
budama bıçağı |
45077 |
pruning saw |
budama testeresi |
45078 |
pruning shears |
budama makası |
45079 |
pruning |
budama |
45080 |
prurience |
seks düşkünlüğü, şehvet |
45081 |
prurient |
seks düşkünü |
45082 |
pruriginous |
kaşıntı hastalığına ait |
45083 |
Prussia |
Prusya |
45084 |
Prussian blue |
koyu lacivert boya, Prusya mavisi |
45085 |
prussic acid |
asit prusik |
45086 |
pry open |
manivela ile açmak |
45087 |
pry up |
manivela ile açmak |
45088 |
pry |
başkasının özel yaşamına burnunu sokmak, (kapak/vb.) zorlayarak açmak, kaldırmak, kırmak |
45089 |
prying |
meraklı |
45090 |
psalm |
ilahi |
45091 |
psammite |
kumtaşı |
45092 |
pseud |
ukala, çokbilmiş |
45093 |
pseudo instruction |
yalancı komut |
45094 |
pseudo |
yalancı, sahte, yapma, düzme, sözde |
45095 |
pseudo- |
(önek) yalancı, sahte |
45096 |
pseudo-code |
yalancı kod |
45097 |
pseudo-operation |
yalancı işlem |
45098 |
pseudo-record |
yalancı kayıt |
45099 |
pseudomorph |
sahte şekil |
45100 |
pseudonym |
takma ad |
45101 |
pseudopod |
yalancı ayak |
45102 |
pseudopodium |
yalancı ayak |
45103 |
pseudorandom |
yalancı rasgele |
45104 |
pshaw |
öf (be)! |
45105 |
psittacosis |
psitakoz, papağan humması |
45106 |
psoriasis |
sedef hastalığı |
45107 |
psyche |
insan ruhu, tin, insan aklı |
45108 |
psychedelic |
evhama sebep olan |
45109 |
psychiatric |
akıl hastalıklarına ait |
45110 |
psychiatrist |
psikiyatrist, ruh rekimi |
45111 |
psychiatry |
psikiyatri, ruh hekimliği |
45112 |
psychic |
ruhsal, geleceği görme gibi garip olaylarla ilgili, medyum |
45113 |
psychical |
bkz.psychic |
45114 |
psychically |
ruhen |
45115 |
psycho |
sapık, psikopat |
45116 |
psycho- |
(önek) ruh |
45117 |
psychoanalyse |
psikanaliz tedavisi uygulamak |
45118 |
psychoanalysis |
psikanaliz, ruh çözümleme |
45119 |
psychoanalyst |
psikanalist |
45120 |
psychoanalyze |
psikanaliz yapmak |
45121 |
psychograph |
psikograf |
45122 |
psycholinguistics |
ruhdilbilim |
45123 |
psychological warfare |
ruhsal savaş |
45124 |
psychological |
psikolojik, ruhbilimsel |
45125 |
psychologist |
ruhbilimci |
45126 |
psychology |
psikoloji, ruhbilim |
45127 |
psychometry |
psikometri |
45128 |
psychoneurosis |
psikonevroz |
45129 |
psychopath |
psikopat, ruh hastası |
45130 |
psychopathic |
psikopat, ruh hastası, psikopat kişi, ruh hastası |
45131 |
psychophysics |
psikofizik |
45132 |
psychosis |
psikoz, çıldırı |
45133 |
psychosomatic |
psikosomatik |
45134 |
psychotherapist |
psikoterapist, ruhsağaltımcı |
45135 |
psychotherapy |
psikoterapi, ruhsağaltım |
45136 |
psychotic |
psikozlu, çıldırılı |
45137 |
psychrometer |
psikrometre |
45138 |
psychrometry |
psikrometri |
45139 |
ptarmigan |
kar tavuğu |
45140 |
ptosis |
bir kılganın aşağıya sarkması |
45141 |
ptyalin |
ptiyalin |
45142 |
pub |
içkievi, meyhane, birahane, pab |
45143 |
puberty |
ergenlik |
45144 |
pubescence |
ergenlik, ergenleşme |
45145 |
pubescent |
ergen |
45146 |
pubic |
cinsî kılganların çevresinde olan |
45147 |
pubis |
kasık sümüğü |
45148 |
public accounting |
yetkili muhasebeci |
45149 |
public administration |
kamu idaresi |
45150 |
public assistance |
sosyal yardım |
45151 |
public auction |
açık artırma |
45152 |
public bank |
kamu bankası |
45153 |
public borrowing |
kamu borçlanması |
45154 |
public company |
halka açık limitet şirket |
45155 |
public conveniences |
halk tuvaleti |
45156 |
public corporation |
kamu işletmesi, kamu teşebbüsü |
45157 |
public credit |
kamu kredisi |
45158 |
public debt |
kamu borcu, devlet borcu |
45159 |
public economy |
kamu ekonomisi |
45160 |
public enemy |
halk düşmanı |
45161 |
public enterprise |
kamu işletmesi, kamu teşebbüsü |
45162 |
public expenditure |
kamu harcaması |
45163 |
public finance |
kamu maliyesi |
45164 |
public fund |
devlet borcu |
45165 |
public health |
kamu sağlığı |
45166 |
public holiday |
resmi tatil günü |
45167 |
public house |
birahane, pab |
45168 |
public housing |
lojman |
45169 |
public information |
halkı uyarı |
45170 |
public institutions |
kamu kuruluşları |
45171 |
public investment |
kamu yatırımı |
45172 |
public lavatory |
umumi hela, genel tuvalet |
45173 |
public law |
kamu hukuku, amme hukuku |
45174 |
public library |
halk kütüphanesi |
45175 |
public life |
sosyal hayat |
45176 |
public limited company |
kamu şirketi, halka açık şirket |
45177 |
public monopoly |
kamu tekeli |
45178 |
public notice |
genel duyuru |
45179 |
public offer |
halka arz |
45180 |
public official |
kamu görevlisi |
45181 |
public opinion poll |
kamuoyu yoklaması |
45182 |
public opinion |
kamuoyu |
45183 |
public ownership |
kamu mülkiyeti |
45184 |
public participation administration |
kamu ortaklığı idaresi |
45185 |
public property |
kamu mülkiyeti |
45186 |
public prosecutor |
cumhuriyet savcısı |
45187 |
public purse |
devlet hazinesi |
45188 |
public relations |
halkla ilişkiler |
45189 |
public relief |
sosyal yardım |
45190 |
public revenue |
kamu gelirleri |
45191 |
public revenues |
devlet gelirleri |
45192 |
public school |
özel mektep, pulsuz resmi mektep |
45193 |
public sector |
kamu sektörü, kamu kesimi |
45194 |
public securities |
devlet tahvilleri |
45195 |
public servant |
devlet memuru |
45196 |
public service vehicle |
kamu ulaşım aracı |
45197 |
public service |
devlet hizmeti, kamu hizmeti |
45198 |
public speaking |
topluluk huzurunda konuşma |
45199 |
public spirited |
kamu yararına çalışan |
45200 |
public transportation |
toplu taşıma |
45201 |
public utilities |
kamu hizmet kuruluşları |
45202 |
public utility |
kamu yararı |
45203 |
public works |
bayındırlık hizmetleri |
45204 |
public |
halk için, kamuya ait, kamusal, herkese ait, genel, herkese açık, aleni, herkesçe bilinen, herkesin bildiği, devlete ait, ulusal, kamu, halk |
45205 |
publican |
meyhaneci |
45206 |
publication |
yayım, yayımlama, yayın |
45207 |
publicist |
halka tanıtan, reklamını yapan kimse, tanıtımcı |
45208 |
publicity agent |
reklamcı |
45209 |
publicity campaign |
reklam kampanyası |
45210 |
publicity man |
reklamcı |
45211 |
publicity manager |
reklam müdürü |
45212 |
publicity |
tanıtma, reklam, halkın dikkati |
45213 |
publicize |
reklamını yapmak, halka tanıtmak |
45214 |
publicly |
alenen, halk tarafından, açıkça, güpegündüz |
45215 |
publish |
yayımlamak, basmak, herkese yaymak, açık etmek, açığa vurmak |
45216 |
publisher |
yayımcı, yayınevi |
45217 |
publishing agreement |
yayın sözleşmesi |
45218 |
publishing house |
yayınevi |
45219 |
puce |
koyu mor |
45220 |
pucka |
birinci sınıf, kaliteli, gerçek, halis |
45221 |
pucker |
büzmek, buruşturmak, buruşukluk, kırışıklık, kat |
45222 |
puckish |
yaramaz, şakacı |
45223 |
pudding |
puding, muhallebi |
45224 |
puddinghead |
ahmak |
45225 |
puddle |
su birikintisi, gölcük |
45226 |
pudency |
alçakgönüllülük, utangaçlık, mahcupluk |
45227 |
pudendum |
vulva, ferç |
45228 |
pudent |
alçakgönüllü |
45229 |
pudgy |
bodur, tıknaz, şişman |
45230 |
puerile |
çocukça, çocuksu, aptalca |
45231 |
puerility |
çocukluk |
45232 |
puerperal |
doğumsal |
45233 |
puff adder |
şişen engerek |
45234 |
puff and blow |
üfleyip püflemek |
45235 |
puff box |
pudra kutusu |
45236 |
puff out |
şişmek, şişirmek, abartarak övmek |
45237 |
puff up |
kabarmak, şişmek, kabartmak, şişirmek |
45238 |
puff |
(sigara) fırt, üfleme, üfürük, esinti, soluk, nefes, üflemek, püflemek, (sigara) içmek, (buhar/duman/vb.) çıkarmak/çıkmak, soluk soluğa kalmak, solumak |
45239 |
puffball |
kurtmantarı |
45240 |
puffery |
aşırı övgü |
45241 |
puffin |
iri gagalı bir deniz kuşu |
45242 |
puffiness |
kabartı, şişkinlik |
45243 |
puffing |
üfleme, şişme |
45244 |
puffy |
kabarık, şişik, nefes nefese kalmış, şişmiş |
45245 |
pug nose |
yassı burunlu |
45246 |
pug |
yassı yüzlü ve kısa tüylü bir tür küçük köpek |
45247 |
pugilism |
boksörlük, boks sanatı |
45248 |
pugilist |
boksör |
45249 |
pugnacious |
kavgacı |
45250 |
pugnacity |
kavgacılık |
45251 |
puisne |
ikinci gelen, küçük |
45252 |
puissant |
kudretli, muazzam |
45253 |
puke |
kusmak, kusmuk |
45254 |
pukka |
katıksız, halis, hakiki, gerçek, devamlı |
45255 |
pulchritude |
güzellik, zarafet |
45256 |
pulchritudinous |
güzel, zarif |
45257 |
pule |
zırıldamak, çocuk gibi ağlamak |
45258 |
puling |
ağlayan, zayıf |
45259 |
pull a face |
surat asmak |
45260 |
pull a fast deal |
hileli iş yapmak |
45261 |
pull a fast one |
kazık atmak |
45262 |
pull away |
kaçmak, kurtulmak, (taşıt) kalkmak, kopartmak |
45263 |
pull down the inflation |
enflasyonu aşağıya çekmek |
45264 |
pull down |
halsiz bırakmak, zayıf düşürmek, yıkmak |
45265 |
pull in |
istasyona girmek, kenara çekilip durmak |
45266 |
pull of gravity |
yerçekimi |
45267 |
pull off |
becermek, halletmek, yolun kenarına sürmek |
45268 |
pull on |
giymek |
45269 |
pull one's punches |
lafını esirgememek |
45270 |
pull one's socks up |
aklını başına toplamak, işe koyulmak |
45271 |
pull one's weight |
kendisine düşen işi yapmak |
45272 |
pull oneself together |
özünü toplamak, toparlanmak |
45273 |
pull oneself up by one's own bootstraps |
kendi yağı ile kavrulmak |
45274 |
pull out |
(tren) istasyondan ayrılmak, çıkmak, çekilmek |
45275 |
pull over |
yolun kenarına çekmek |
45276 |
pull sb's leg |
gırgır geçmek |
45277 |
pull sth to pieces |
eleştirmek |
45278 |
pull strings |
iltimas yaptırmak, torpil kullanmak |
45279 |
pull switch |
çekmeli anahtar |
45280 |
pull the plug on |
elini eteğini çekmek |
45281 |
pull the rug out from under sb |
birinin ayağını kaydırmak |
45282 |
pull the wool over sb's eyes |
aldatmak, kandırmak |
45283 |
pull through |
sağ kalmak, yaşa(t)mak, güçlükleri yenmek |
45284 |
pull to pieces |
anlamsızlığını belirtmek, parça parça etmek |
45285 |
pull together |
duygularına hâkim olmak, (özünü) toplamak |
45286 |
pull up stakes |
ayağını kesmek, bağları koparmak |
45287 |
pull up |
durmak, durdurmak, durumunu düzeltmek |
45288 |
pull |
çekmek, çekmek, asılmak, çekiştirmek, koparmak, yolmak, toplamak, çekmek, toplamak, çekme, çekiş, zorlu tırmanış, yudum, fırt, kısa sandal gezintisi, etki, nüfuz, iltimas, torpil |
45289 |
puller |
çektirme |
45290 |
pullet |
piliç |
45291 |
pulley block |
makara, mandoz |
45292 |
pulley chain |
palanga zinciri |
45293 |
pulley drive |
kasnaklı tahrik |
45294 |
pulley face |
kasnak yüzü |
45295 |
pulley |
makara, kasnak |
45296 |
pullman car |
koltuklu lüks vagon, yataklı vagon |
45297 |
pullman |
pulman, yataklı vagon |
45298 |
pullout |
dergi ya da yenün eki |
45299 |
pullover |
kazak |
45300 |
pullulate |
filizlenmek, çimlenmek, üreyip kaynamak |
45301 |
pulmonary artery |
akciğer atardamarı |
45302 |
pulmonary circulation |
akciğerdeki kan dolaşımı |
45303 |
pulmonary vein |
akciğer toplardamarı |
45304 |
pulmonary |
akciğerlerle ilgili, akciğerleri etkileyen, akciğer |
45305 |
pulmotor |
suni teneffüs cihazı, yapay solunum aygıtı |
45306 |
pulp flume |
küspe arnası |
45307 |
pulp press |
küspe presi |
45308 |
pulp silo |
küspe silosu, küspe çukuru |
45309 |
pulp |
meyve eti, çönge hamuru, hamurlaşmak, hamurlaştırmak |
45310 |
pulper |
küspe kılgası |
45311 |
pulpify |
hamurlaştırmak |
45312 |
pulpiness |
özlülük, etlilik, yumuşaklık |
45313 |
pulpit |
kürsü, mimber |
45314 |
pulpwood |
hamur odunu, çönge yapmaya elverişli odun |
45315 |
pulpy |
özlü, etli, yumuşak |
45316 |
pulsar |
pulsar, atarca yıldız, atarca |
45317 |
pulsate |
titretmek, (yürek/nabız/vb.) atmak, çarpmak |
45318 |
pulsating |
titreşimli |
45319 |
pulsation |
titreşim, nabız atışı, kalp atışı, vuru |
45320 |
pulsatory |
atan, vuran, titreşimli |
45321 |
pulse amplifier |
darbe amplifikatörü, puls amplifikatörü |
45322 |
pulse bandwidth |
darbe bant genişliği |
45323 |
pulse carrier |
darbe taşıyıcı |
45324 |
pulse code |
darbe kodu |
45325 |
pulse counter |
darbe sayacı |
45326 |
pulse frequency |
darbe frekansı |
45327 |
pulse generator |
darbe jeneratörü |
45328 |
pulse operation |
darbeli çalışma |
45329 |
pulse radar |
darbeli radar |
45330 |
pulse rate |
bir dakikadaki nabız sayısı |
45331 |
pulse width |
darbe genişliği |
45332 |
pulse |
nabız, nabız atışı, nabız gibi atmak, çarpmak, bakliyat |
45333 |
pulsed |
darbeli |
45334 |
pulsometer |
pulsometre |
45335 |
pulverization |
püskürtme |
45336 |
pulverize |
ezmek, toz haline getirmek, toz haline gelmek, alt etmek, hezimete uğratmak, fena dövmek/vurmak |
45337 |
pulverized coal |
toz kömür |
45338 |
pulverized |
toz halinde, ezilmiş |
45339 |
pulverizer |
püskürtücü |
45340 |
pulverulent |
tozlu, toz halinde |
45341 |
puma |
puma |
45342 |
pumice stone |
süngertaşı |
45343 |
pumice |
sünger taşı |
45344 |
pummel |
yumruklamak |
45345 |
pump dry |
bir kuyunun suyunu boşaltmak |
45346 |
pump handle |
pompa kolu |
45347 |
pump inlet |
pompa girişi |
45348 |
pump money into |
pul pompalamak, pul sağlamak |
45349 |
pump nozzle |
pompa enjektörü |
45350 |
pump plunger |
pompa pistonu, dalma piston |
45351 |
pump priming |
teşvik, destekleme |
45352 |
pump rod |
pompa çubuğu, pompa kolu |
45353 |
pump room |
tulumba dairesi |
45354 |
pump sump |
pompa yağ haznesi |
45355 |
pump up |
tenek basıp şişirmek, tulumba ile su çekmek |
45356 |
pump valve |
pompa supabı |
45357 |
pump |
pompa, tulumba, pompalamak, ağzını aramak |
45358 |
pumping action |
pompalama hareketi |
45359 |
pumping speed |
pompalama hızı |
45360 |
pumping station |
pompa istasyonu |
45361 |
pumping |
pompalama, su çekme |
45362 |
pumpkin |
balkabağı |
45363 |
pun |
cinas, sözcük oyunu |
45364 |
punch bowl |
punç kasesi |
45365 |
punch card |
delikli kart, delgili kart |
45366 |
punch tape |
delikli şerit |
45367 |
punch |
yumruklamak, zımbalamak, bizle delmek, yumruk, zımba, matkap, delgi, punç, güç, etki |
45368 |
punch-up |
kavga, dövüş |
45369 |
punched card |
delikli kart |
45370 |
punched tape |
delikli şerit |
45371 |
punched |
delikli |
45372 |
puncheon |
büyük fıçı, çatı direği, zımba |
45373 |
puncher |
zımba, kavgacı |
45374 |
punctate |
benekli, çekitli |
45375 |
punctation |
beneklilik |
45376 |
punctilio |
titizlik, özen, törene düşkünlük |
45377 |
punctilious |
titiz, dikkatli, özenli |
45378 |
punctual |
dakik, zamanında olan/yapan, işi tam vaktinde yerine yetiren, selikalı, dakik, dikkatli |
45379 |
punctuality |
dakiklik |
45380 |
punctually |
tam zamanında, gününde |
45381 |
punctuate |
çekitleme işaretlerini koymak, (sözü/vb.) ikide bir kesmek |
45382 |
punctuation marks |
çekitleme işaretleri |
45383 |
punctuation |
çekitleme |
45384 |
puncture |
küçük delik, (lastikte/vb.) patlak, patlamak, delmek, delik açmak |
45385 |
pundit |
bilgin, bilge, bilirkişi |
45386 |
pungency |
sertlik, acılık, keskinlik, burukluk |
45387 |
pungent |
keskin kokulu, sert, acı, keskin, (davranış/söz/yazı/vb.) sert, ısırıcı |
45388 |
punish |
cezalandırmak, kötü biçimde dövmek, hırpalamak, katlamak |
45389 |
punishable |
cezalandırılır |
45390 |
punishing |
yorucu, öldürücü |
45391 |
punishment |
ceza, cezalandırma, kötü davranma, zarar verme |
45392 |
punitive |
ceza kabilinden, cezayla ilgili, acımasız, çok sert |
45393 |
punk |
pank, siktiriboktan, (Aİ) hasta, rahatsız, çürümüş odun, zırva, saçmalık, pankçı |
45394 |
punnet |
meyve sepeti |
45395 |
punster |
cinas yapan kimse |
45396 |
punt |
altı düz sandal, altı düz sandalla geçmek |
45397 |
punter |
at yarışı oynayan kimse, bahis sahibi |
45398 |
puny |
sıska, çelimsiz, zayıf, aciz, güçsüz |
45399 |
pup |
yavru fok, yavru köpek, küçük, (köpek) doğurmak, yavrulamak |
45400 |
pupa |
pupa |
45401 |
pupate |
pupa evresini geçirmek |
45402 |
pupation |
pupa evresi |
45403 |
pupil |
öğrenci, okuvcu, şakirt, gözbebeği |
45404 |
pupillage |
öğrencilik, vesayet altında bulunma |
45405 |
puppet government |
kukla hükümet |
45406 |
puppet show |
kukla oyunu |
45407 |
puppet |
kukla, başkasının oyuncağı, kukla |
45408 |
puppeteer |
kuklacı |
45409 |
puppy |
it balası, küçük |
45410 |
puppyhood |
gençlik, delikanlılık |
45411 |
purblind |
odun kafa, mankafa |
45412 |
purchasable |
satın alınabilir |
45413 |
purchase budget |
alım bütçesi |
45414 |
purchase cost |
satın alma maliyeti |
45415 |
purchase discount |
indirim, ıskonto |
45416 |
purchase invoice |
alış faturası |
45417 |
purchase money |
bedel |
45418 |
purchase on account |
kredili satış |
45419 |
purchase on credit |
kredili satın alma |
45420 |
purchase on instalments |
taksitle alış |
45421 |
purchase pattern |
satın alma biçimi |
45422 |
purchase power |
satın alma gücü |
45423 |
purchase price |
alış fiyatı |
45424 |
purchase tax |
alım vergisi |
45425 |
purchase |
satın almak, (çaba/özveri/vb.karşılığında) elde etmek, kazanmak, satın alma, alım, satın alınan şey |
45426 |
purchaser |
müşteri, alıcı |
45427 |
purchasing association |
satın alma kurumu |
45428 |
purchasing department |
satın alma bölümü |
45429 |
purchasing power |
satın alma gücü |
45430 |
purchasing |
satın alma |
45431 |
purdah |
peçe |
45432 |
pure coal |
saf kömür |
45433 |
pure colour |
saf renk |
45434 |
pure competition |
serbest rekabet |
45435 |
pure generator |
saf üreteç |
45436 |
pure gold |
saf altın |
45437 |
pure linen |
saf keten |
45438 |
pure mathematics |
soyut matematik |
45439 |
pure memory |
saf bellek |
45440 |
pure monopoly |
tam tekel |
45441 |
pure physics |
teorik fizik, kuramsal fizik |
45442 |
pure science |
soyut bilim, kuramsal bilim |
45443 |
pure silk |
saf ipek, has ipek |
45444 |
pure storage |
saf bellek |
45445 |
pure water |
saf su, arı su |
45446 |
pure wool |
saf yün |
45447 |
pure |
katıksız, arı, saf, halis, temiz, safkan, saf, masum, namuslu, iffetli, soyut, kuramsal |
45448 |
purebred |
safkan, arıkan |
45449 |
puree |
ezme, püre, püre yapmak |
45450 |
purely |
tamamen, sırf, yalnız |
45451 |
purfle |
kenarını süslemek |
45452 |
purfling |
süslü kenar |
45453 |
purgation |
temizleme, bağırsakların temizlenmesi |
45454 |
purgative |
müshil, içsürdürücü, pürgetif |
45455 |
purgatory |
Araf, acı çekilen dönem/durum/yer |
45456 |
purge date |
silme tarihi |
45457 |
purge |
(parti/vb.'den) istenmeyen kişileri temizleme, tasfiye, müshil, içsürdürücü, temizlemek, arıtmak, günahtan arındırmak, temizlemek, kurtarmak, zararlı kişilerden kurtarmak, tasfiye etmek, müshil ile bağırsakları temizlemek, huk.aklamak, temize çıkarmak |
45458 |
purification |
arıtma, temizleme |
45459 |
purifier |
temizleyici, arıtıcı |
45460 |
purify |
temizlemek, arındırmak, arıtmak |
45461 |
purifying agent |
temizleme maddesi |
45462 |
purifying apparatus |
arıtma cihazı |
45463 |
purine |
purin |
45464 |
purism |
dilde aşırı dikkat |
45465 |
purist |
(dilin kullanımında) aşırı dikkatli, titiz kimse, arıtımcı |
45466 |
puritan |
yobaz, bağnaz, sofu |
45467 |
puritanical |
sofu, bağnaz |
45468 |
puritanism |
sofuluk |
45469 |
purity |
saflık, temizlik, arılık |
45470 |
purl |
ters ilmik |
45471 |
purler |
şiddetli düşüş |
45472 |
purlieus |
etraf, civar, varoş |
45473 |
purlin |
aşık, çatı aşığı, sırt kirişi |
45474 |
purloin |
yürütmek, araklamak |
45475 |
purloiner |
hırsız |
45476 |
purple heron |
erguvani balıkçıl |
45477 |
purple |
mor |
45478 |
purplish |
mor rengine çalan, morumtırak |
45479 |
purport |
anlam, niyet, gibi görünmek, iddia etmek |
45480 |
purpose |
amaç, gaye, maksat, erek, niyet, kasıt, kararlılık, niyet |
45481 |
purpose-built |
belli bir amaç için özel yapılmış |
45482 |
purposeful |
bir amaca yönelik, amaçlı |
45483 |
purposeless |
amaçsız, anlamsız |
45484 |
purposely |
kasten, mahsus, bilerek |
45485 |
purposive |
amaçlı, maksatlı |
45486 |
purpura |
purpura hastalığı |
45487 |
purr |
(pişik) mırlamak, (kozgaltka) hırıldamak, tatlı bir sesle söylemek, kedi mırlaması, mırıltı, kozgaltka hırlaması, hırıltı |
45488 |
purse one's lips |
dudak bükmek |
45489 |
purse snatcher |
kapkaççı |
45490 |
purse |
küçük pul çantası, pul kesesi, kadın el çantası, alım gücü, kese, toplanan pul, ödül, (dudak) büzmek |
45491 |
purse-strings |
kese bağları |
45492 |
purser |
gemi muhasebecisi/veznedarı |
45493 |
purslane |
semizotu |
45494 |
pursuance |
sürdürme, devam, takip |
45495 |
pursuant |
uygun, mutabık, muvafık, uygun olarak, yerinde |
45496 |
pursue |
kovalamak, peşine düşmek, izlemek, (talihsizlik/vb.) peşini bırakmamak, (şöhret/vb.) peşinden koşmak, (işe/vb.) devam etmek, sürdürmek |
45497 |
pursuer |
veznedar, muhasebeci |
45498 |
pursuit plane |
avcı uçağı |
45499 |
pursuit |
kovalama, takip, peşine düşme, meşgale, uğraş, iş |
45500 |
pursy |
tıknefes, buruşuk, katlanmış |
45501 |
purulence |
irin, cerahat, cerahat toplama |
45502 |
purulency |
irin toplama |
45503 |
purulent matter |
irin, cerahat |
45504 |
purulent |
irinli, cerahatli |
45505 |
purvey |
(gıda/vb.) tedarik etmek, bulundurmak |
45506 |
purveyance |
(gıda/vb.) tedarik etme, bulundurma |
45507 |
purveyor |
tedarikçi, satıcı |
45508 |
purview |
alan, anlam, meal, mana |
45509 |
pus |
cerahat, irin |
45510 |
push about |
öteye beriye bakmak |
45511 |
push along |
gitmek, kaçmak, yaylanmak, devam etmek |
45512 |
push around |
boyun eğmeye zorlamak, şamar oğlanına çevirmek |
45513 |
push back |
geriye itmek |
45514 |
push bolt |
sürgü |
45515 |
push button |
çıngı düğmesi |
45516 |
push for |
can atmak, arzulamak |
45517 |
push forward |
ileri sürmek |
45518 |
push in |
kabaca sözünü kesmek |
45519 |
push off |
siktir olup gitmek, defolmak |
45520 |
push on |
acele etmek, ilerlemek, cesaret vermek |
45521 |
push one's luck |
şansını zorlamak, riske girmek |
45522 |
push out |
kovmak, başından atmak, defetmek |
45523 |
push rod |
itici mil, itme çubuğu, supap iticisi |
45524 |
push to the wall |
köşeye sıkıştırmak |
45525 |
push up the daisies |
Niyazi olmak, ölüp gömülmek |
45526 |
push up |
fiyatları yukarı çekmek |
45527 |
push |
itmek, basmak, bastırmak, sıkıştırmak, zorlamak, baskı yapmak, reklamını yapmak, uyuşturucu satmak, ...yaşına merdiven dayamak, itme, itiş, kakma, dürtme, ilerleme, hücum, çaba, gayret, güç, enerji, girginlik, girişkenlik, destek, yardım, işten kovulma, atılma |
45528 |
push-button switch |
basmalı anahtar |
45529 |
push-button telephone |
tuşlu alısün |
45530 |
push-pull |
puşpul, açma-kapama |
45531 |
pushbike |
bisiklet |
45532 |
pushcart |
el arabası |
45533 |
pushchair |
çocuk arabası |
45534 |
pushdown |
aşağı itmeli |
45535 |
pushed |
sıkışık, pulsuz, kesik, meşgul, işi başından aşkın |
45536 |
pusher |
fırsatçı, uyuşturucu satıcısı |
45537 |
pushful |
girişken, sırnaşık |
45538 |
pushing |
iten, girişken, girgin, pişkin, sıkılmaz |
45539 |
pushover |
çocuk oyuncağı |
45540 |
pushpin |
raptiye |
45541 |
pushup |
şınav |
45542 |
pushy |
(öz işlerinde) çok titiz, tezcanlı |
45543 |
pusillanimity |
korkaklık, ödleklik, alçaklık |
45544 |
pusillanimous |
korkak, ödlek, yüreksiz |
45545 |
puss |
kedi, pişik, pisi pisi, kız, yüz, surat |
45546 |
pussy |
kedi, pişik, pisi pisi, kab, am, amcık |
45547 |
pussycat |
kedi, pişik, pisi pisi |
45548 |
pustulate |
sivilceli |
45549 |
pustule |
sivilce, kabarcık, püstül |
45550 |
put a light to |
yakmak, tutuşturmak |
45551 |
put a spoke in sb's wheel |
birinin çanına ot tıkamak |
45552 |
put about |
(haber) yaymak, çevirmek |
45553 |
put across |
anlatmak, açıklamak, kabul ettirmek |
45554 |
put all one's eggs in one basket |
varını yoğunu tehlikeye atmak |
45555 |
put an embargo on |
#NAME? |
45556 |
put an end to |
#NAME? |
45557 |
put aside |
biriktirmek, bir kenara koymak |
45558 |
put away |
kaldırmak, yerine koymak, saklamak, ayırmak |
45559 |
put back |
geri almak, geciktirmek, ertelemek |
45560 |
put by |
bir kenara koymak, ayırmak, saklamak |
45561 |
put down for |
listeye kaydetmek, yerine koymak |
45562 |
put down to |
(nedenini) -e bağlamak |
45563 |
put down |
denetim altına almak, bastırmak |
45564 |
put forth |
göstermek, önermek, ileri sürmek |
45565 |
put forward |
ileri sürmek, adaylığını koymak |
45566 |
put heads together |
kafa kafaya vermek |
45567 |
put in for |
için başvurmak, adaylığını koymak |
45568 |
put in order |
düzene koymak |
45569 |
put in parentheses |
parantez içine almak |
45570 |
put in the shade |
gölgede bırakmak |
45571 |
put in |
limana girmek, uğramak, vurmak, çalmak |
45572 |
put into circulation |
piyasaya sürmek |
45573 |
put into |
pul vermek, tercüme etmek, çevirmek |
45574 |
put off |
sahilden ayrılmak, sahilden uzaklaşmak, bir kenara koymak, lengitmek, geçirtmek, kırağa koymak, uzaklaşmak, bahane getirmek, yola vermek, yayınmak, ileriye almak, ertelemek, geciktirmek, tehire salmak |
45575 |
put on airs |
havalara girmek, hava atmak |
45576 |
put on an act |
poz yapmak, hava atmak |
45577 |
put on hold |
çınkayı kapatmayıp beklemek |
45578 |
put on one's thinking cap |
kafa yormak |
45579 |
put on the dog |
çalım satmak |
45580 |
put on the heat |
gözdağı vermek |
45581 |
put on the market |
satışa çıkarmak |
45582 |
put on weight |
kilo almak, kökelmek |
45583 |
put on |
giymek, takmak, numarası yapmak, artırmak |
45584 |
put one over on sb |
birini gürültüye getirmek |
45585 |
put one's back into |
canını dişine takmak |
45586 |
put one's cards on the table |
gizlisi saklısı olmamak |
45587 |
put one's finger on |
parmak basmak, keşfetmek, göstermek |
45588 |
put one's foot down |
ayak diremek |
45589 |
put one's foot in it |
pot kırmak, baltayı taşa vurmak |
45590 |
put one's hand into one's pocket |
elini cebine götürmek |
45591 |
put one's hand to the plow |
canını dişine takmak |
45592 |
put one's heart and soul into |
canla başla çalışmak |
45593 |
put one's nose to the grindstone |
canla başla çalışmak |
45594 |
put one's oar in |
burnunu sokmak |
45595 |
put one's shirt on sth |
bütün pulunu yatırmak |
45596 |
put one's shoulder to the wheel |
canını dişine takmak |
45597 |
put one's skates on |
acele etmek |
45598 |
put oneself out |
zahmete girmek |
45599 |
put onto one side |
bir kenara bırakmak |
45600 |
put onto |
hakkında bilgi vermek |
45601 |
put out of temper |
sinirlendirmek |
45602 |
put out |
söndürmek, öçürmek, üzmek, rahatsız etmek, darıltmak |
45603 |
put over |
(gemi) yana yatmak, anlatmak, açıklamak |
45604 |
put paid to |
mahvetmek, berbat etmek, yok etmek |
45605 |
put pen to paper |
çöngeye kaleme sarılmak |
45606 |
put prices up |
fiyatları yükseltmek |
45607 |
put right |
düzeltmek, iyileştirmek |
45608 |
put sb in one's black books |
birini kara listeye almak |
45609 |
put sb on a pedestal |
birini baş tacı etmek |
45610 |
put sb on the spot |
birini sıkboğaz etmek |
45611 |
put sb out of the way |
ortadan kaldırmak, öldürmek |
45612 |
put sb through his paces |
yeteneklerini ölçmek, sınamak |
45613 |
put sb through |
başarıya ulaştırmak, bağlamak |
45614 |
put sb to great expense |
masrafa sokmak |
45615 |
put sb under arrest |
tutuklamak |
45616 |
put sb's back up |
birini çileden çıkarmak |
45617 |
put sb's nose out of joint |
gözden düşürmek, havasını söndürmek, kıskandırmak |
45618 |
put sth above |
olduğundan değerli görmek |
45619 |
put sth on paper |
bir şeyi çöngeye dökmek |
45620 |
put sth on the line |
dobra dobra konuşmak |
45621 |
put sth to one side |
bir şeyi bir kenara bırakmak |
45622 |
put sth to the vote |
oya koymak |
45623 |
put sth up for auction |
açık artırmaya çıkarmak |
45624 |
put sth up for sale |
satışa çıkarmak |
45625 |
put the blame on |
suçu -e yüklemek |
45626 |
put the boot in |
tekmeyi patlatmak |
45627 |
put the car in neutral |
arabayı boş vitese almak |
45628 |
put the cart before the horse |
yemeğe tatlıdan başlamak, tersine iş görmek |
45629 |
put the wind up |
ödünü patlatmak |
45630 |
put their heads together |
baş başa verip düşünmek |
45631 |
put through |
başarmak, gerçekleştirmek, (alısün) bağlamak |
45632 |
put to bed |
yatırmak |
45633 |
put to death |
öldürmek, idam etmek |
45634 |
put to good use |
iyi kullanmak |
45635 |
put to one side |
bir kenara bırakmak |
45636 |
put to sea |
denize açılmak |
45637 |
put to shame |
utandıracak derecede üstün olmak |
45638 |
put to sleep |
uyutmak, yatırmak |
45639 |
put to |
sıkıca kapatmak, sahile doğru gitmek |
45640 |
put together |
kurmak, toplamak, birleştirmek |
45641 |
put two and two together |
düşünüp taşınmak |
45642 |
put up at a hotel |
konakçıda konaklamak |
45643 |
put up to auction |
mezada çıkarmak |
45644 |
put up to |
fikrini vermek, önermek |
45645 |
put up with |
tahammül etmek, katlanmak, dayanmak, çekmek |
45646 |
put up |
kaldırmak, (ilan/vb.) asmak, (fiyat) artırmak |
45647 |
put upon |
rahatsız etmek |
45648 |
put words into sb's mouth |
birinin avukatlığını yapmak |
45649 |
put |
koymak, yerleştirmek, açıklamak, ifade etmek, çevirmek, tercüme etmek, sormak, yazmak, oymak, (gülle/vb.) atmak, fırlatmak, uydurmak, pul yatırmak, bahis tutuşmak, yapmak, etmek, yüklemek, koymak, gitmek, ilerlemek, koşmak, önermek, teklif etmek, oya sunmak |
45650 |
put-put |
pat pat, kozgaltka sesi |
45651 |
put-up job |
danışıklı dövüş |
45652 |
putamen |
eriğin çekirdeği |
45653 |
putative |
öyle olduğu sanılan, öyle kabul edilen, varsayılan, farzedilen, sözde ...olan |
45654 |
putlog |
iskele kirişi |
45655 |
putrefacient |
çürütücü |
45656 |
putrefaction |
çürüme, kokuşma, çürümüş, kokmuş şey |
45657 |
putrefactive |
çürütücü |
45658 |
putrefy |
çürümek, çürütmek |
45659 |
putrescence |
çürüklük, kokuşma |
45660 |
putrescent |
çürümekte olan, kokuşuk |
45661 |
putrescine |
putresin |
45662 |
putrid |
çürük, kokmuş, kokuşmuş, beş kapik etmez, rezil, berbat |
45663 |
putsch |
ayaklanma, darbe |
45664 |
putt |
(golf) deliğe sokmak için hafifçe (topa) vurmak |
45665 |
puttee |
dolak |
45666 |
putter |
golf sopası |
45667 |
putty knife |
ıspatula |
45668 |
putty powder |
cila tozu |
45669 |
putty |
cam macunu |
45670 |
puzzle about |
çözmeye çalışmak, anlamaya çalışmak |
45671 |
puzzle over |
çözmeye çalışmak, anlamaya çalışmak |
45672 |
puzzle |
şaşırtmak, kafasını karıştırmak, (about/over/as to ile) çözmeye, anlamaya çalışmak, bir yanıt bulmaya çalışmak, bilmece, bulmaca, tapmaca, muamma, anlaşılmaz/ açıklanmaz şey |
45673 |
puzzlement |
şaşkınlık, tereddüt |
45674 |
puzzler |
anlaşılmaz mesele, bilmece |
45675 |
puzzling |
şaşırtıcı, içinden çıkılmaz |
45676 |
pycnometer |
yoğunluk şişesi, piknometre, yoğunluk ölçeri |
45677 |
pyelitis |
piyelit |
45678 |
pygmy |
pigme, cüce |
45679 |
pyjamas |
pijama |
45680 |
pylon |
çelik çıngı direği |
45681 |
pyloric |
mide kapısıyla ilgili |
45682 |
pylorus |
mide kapısı, pilor |
45683 |
pyramid |
ehram, piramit, köpyak |
45684 |
pyramidal |
piramit biçiminde, piramidal |
45685 |
pyrazole |
pirazol |
45686 |
pyre |
ölü yakmak için toplanan odun yığını |
45687 |
pyrene |
piren |
45688 |
pyrethrum |
pireotu, pirekapan |
45689 |
pyrex |
ateşe dayanıklı cam eşya |
45690 |
pyrexia |
humma, yüksek ateş, ateşli olma |
45691 |
pyrheliometer |
günerkölçer, güneşölçer |
45692 |
pyridine |
piridin |
45693 |
pyrimidine |
pirimidin |
45694 |
pyrite |
pirit |
45695 |
pyrites |
kükürtlü maden |
45696 |
pyro- |
(önek) ateş, sıcaklığa ait, ısıya ait |
45697 |
pyroelectric |
piroelektrik |
45698 |
pyroelectricity |
piroelektrik |
45699 |
pyrogallol |
pirogallol |
45700 |
pyrogenous |
ateşten oluşan |
45701 |
pyrolatry |
ateşe tapma |
45702 |
pyrolusite |
piroluzit |
45703 |
pyrolysis |
piroliz, ısılbozunma |
45704 |
pyrolytic |
pirolitik |
45705 |
pyromania |
yakma deliliği |
45706 |
pyrometer |
pirometre, ateşölçer |
45707 |
pyrometry |
pirometri |
45708 |
pyromorphite |
piromorfit |
45709 |
pyrone |
piron |
45710 |
pyrope |
pirop |
45711 |
pyrophosphate |
pirofosfat |
45712 |
pyrotechnic |
piroteknik |
45713 |
pyrotechnical |
tenek fişekçiliği |
45714 |
pyrotechnics |
fişekçilik, havai fişek gösterisi, aşırı gösteriş, şatafat |
45715 |
pyroxene |
piroksen |
45716 |
pyroxenite |
piroksenit |
45717 |
pyroxylin |
pamuk barutu |
45718 |
pyrrolidine |
pirolidin |
45719 |
Pythagorean |
Pisagor |
45720 |
python |
piton yılanı |
45721 |
pythoness |
falcı kadın |
45722 |
pyx |
sikke ayar kutusu |
45723 |
quack |
ördek sesi, vak, yalancı doktor, şarlatan |
45724 |
quackery |
şarlatanlık |
45725 |
quad |
avlu, bahçe, dört ayaklı döngül, dördüz |
45726 |
quadrable |
karesi alınır |
45727 |
quadragenarian |
kırk yaşında (kimse), kırklık |
45728 |
quadrangle |
avlu, bahçe, dörtgen |
45729 |
quadrangular |
dörtgenel, dört köşeli |
45730 |
quadrant |
çeyrek daire, açıölçer |
45731 |
quadrantal point |
arayön |
45732 |
quadraphonic |
(ses) dört arnalı, kuadrofonik |
45733 |
quadraphony |
kuadrofoni |
45734 |
quadrat |
katrat |
45735 |
quadrate |
dört köşeli, kare, dört köşeli |
45736 |
quadratic |
dörtgen gibi, ikinci dereceden |
45737 |
quadrature |
dörtlük, kareleştirme, kareleme |
45738 |
quadrennial |
dört yılda bir olan, dört yıl süren |
45739 |
quadri- |
(önek) dört |
45740 |
quadriceps |
dörtbaşlı kas |
45741 |
quadrifid |
dört parçalı |
45742 |
quadrilateral |
dörtgen |
45743 |
quadrillion |
katrilyon |
45744 |
quadrinomial |
dört terimli |
45745 |
quadrivalent |
dört değerli |
45746 |
quadroon |
zenci melezi |
45747 |
quadrophonic |
kuadrofonik |
45748 |
quadrophony |
kuadrofoni |
45749 |
quadruped |
dört ayaklı döngül |
45750 |
quadruple |
dörtle çarpmak, dört katı olmak, dört kat büyük olmak, dörtlü, dört katı |
45751 |
quadruplet |
dördüz |
45752 |
quadruplex |
dört katlı |
45753 |
quadruplicate |
dört misli, dörtle çarpmak, dört misli artırmak |
45754 |
quadrupole |
kuadrupol |
45755 |
quaff |
kana kana içmek |
45756 |
quag |
bataklık |
45757 |
quagga |
yaban eşeği |
45758 |
quaggy |
bataklık gibi |
45759 |
quagmire |
bataklık |
45760 |
quail |
bıldırcın, korkudan sinmek, ürkmek, titremek |
45761 |
quaint |
(eski olduğu için) ilginç, çekici, değişik |
45762 |
quaintness |
ilginçlik, değişiklik, tuhaflık |
45763 |
quake in one's boots |
ödü kopmak, korkudan tir tir titremek |
45764 |
quake |
titremek, sallanmak, deprem |
45765 |
qualifiable |
düzeltilebilir, değiştirilebilir |
45766 |
qualification |
nitelendirme, niteleme, nitelik, özellik, yeterlik, vasıf, şart, sınırlama, vasıf |
45767 |
qualificative adjective |
niteleme sıfatı |
45768 |
qualificative |
niteleyici |
45769 |
qualified acceptance |
şartlı kabul |
45770 |
qualified |
nitelikli, kalifiye, vasıflı, şartlı, sınırlı |
45771 |
qualify |
hak kazanmak, yeterli olmak, kalifiye olmak, hak kazandırmak, yeterli kılmak, kalifiye etmek, sınırlandırmak, değiştirmek |
45772 |
qualifying examination |
eleme sınavı |
45773 |
qualifying round |
saylav turu |
45774 |
qualitative adjective |
niteleme sıfatı |
45775 |
qualitative adjectives |
nicelik sıfatları |
45776 |
qualitative analysis |
nitel çözümleme |
45777 |
qualitative |
nitel |
45778 |
quality assurance |
kalite sigortası |
45779 |
quality control |
kalite kontrolü |
45780 |
quality engineering |
kalite kıvcılığı |
45781 |
quality factor |
kalite faktörü |
45782 |
quality |
nitelik, kalite, vasıf, özellik |
45783 |
qualm |
mide bulantısı, kuşku, kaygı, huzursuzluk, endişe, kuruntu |
45784 |
qualmish |
mide bulandırıcı |
45785 |
quandary |
kararsızlık |
45786 |
quantify |
(miktar) ölçmek |
45787 |
quantitative analysis |
nicel çözümleme |
45788 |
quantitative pronoun |
nicelik zamiri |
45789 |
quantitative |
nicel |
45790 |
quantity buyer |
toptancı |
45791 |
quantity of electricity |
çıngı miktarı |
45792 |
quantity of heat |
ısı miktarı |
45793 |
quantity production |
seri üretim |
45794 |
quantity purchase |
büyük miktarda alım |
45795 |
quantity |
nicelik, kemiyet, miktar |
45796 |
quantization |
kuvantumlama, nicemleme |
45797 |
quantize |
nicelendirmek, niceliklerini bulmak |
45798 |
quantor |
niceleyici |
45799 |
quantum energy |
kuvantum enerjisi |
45800 |
quantum mechanics |
kuvantum mekaniği |
45801 |
quantum number |
kuvantum sayısı |
45802 |
quantum optics |
kuvantum optiği |
45803 |
quantum physics |
kuvantum fiziği |
45804 |
quantum state |
kuvantum hali, nicem hali |
45805 |
quantum statistics |
kuvantum istatistiği |
45806 |
quantum theory |
kuvantum teorisi, nicemler kuramı |
45807 |
quantum |
kuvantum, kemiyet, yeterli miktar, güç birimi |
45808 |
quarantine anchorage |
karantina limanı |
45809 |
quarantine |
karantina, karantinaya almak |
45810 |
quarrel with one's bread and butter |
çörek pulu ile oynamak |
45811 |
quarrel |
kavga, dalaşma, atışma, çekişme, nifak, bozuşma, adavet, kavga sebebi, dava için bahane, adavet için bahane, anlaşmazlık, ihtilaf, şişe doğramak için elmas, şişekesen elmas, ağızlamak, çırpışmak, dava salmak, kavga etmek, kapışmak, çekişmek, savaşmak, dalaşmak, deyişmek, eğişmek, sövüşmek, sözleşmek, dilleşmek, mübahase etmek, atışmak, bozuşmak, bahane aktarmak |
45812 |
quarrelsome |
kavgacı |
45813 |
quarry |
av, taş ocağı, kârhane |
45814 |
quarrystone |
ocak taşı |
45815 |
quart |
galon'un dörtte biri, kuart |
45816 |
quartan |
dört günde bir olan |
45817 |
quarter wave |
çeyrek dalga |
45818 |
quarter |
çeyrek, çeyrek sögen, üç aylık süre, sent, çeyrek dolar, dörde bölmek, (kışlaya) yerleştirmek, oturtmak, dört bir yan, mahalle, semt, bölge, aman, ç, ask.kışla, konak |
45819 |
quarter-turn |
çeyrek dönüş |
45820 |
quarterage |
üç aylık vergin |
45821 |
quarterdeck |
subaylara mahsus güverte |
45822 |
quarterfinal |
çeyrek final |
45823 |
quarterly |
üç ayda bir olan, üç aylık |
45824 |
quartermaster |
levazım subayı, serdümen |
45825 |
quartermaster-officer |
levazım subayı |
45826 |
quarters |
kışla, konak |
45827 |
quartet |
dörtlü, kuartet |
45828 |
quartic |
dördüncü dereceden, dörtlenik |
45829 |
quartile |
kartil |
45830 |
quarto |
dört yapraklı forma |
45831 |
quartz crystal |
kuvars kristali |
45832 |
quartz filter |
kuvars filtre |
45833 |
quartz glass |
kuvarslı cam, kuvars camı |
45834 |
quartz lamp |
kuvars lambası |
45835 |
quartz powder |
kuvars tozu |
45836 |
quartz |
kuvars |
45837 |
quartziferous |
kuvarslı |
45838 |
quartzite |
kuvarsit |
45839 |
quash |
feshetmek, iptal etmek, kaldırmak, bastırmak, dizginlemek |
45840 |
quasi official |
yarı resmi |
45841 |
quasi |
sanki, güya, diyesin |
45842 |
quasi- |
(önek) benzeri, hemen hemen, yarı, sanki |
45843 |
Quaternary |
kuaterner, dördüncü çağ |
45844 |
quaternion |
kuaterniyon, dördey |
45845 |
quatrain |
dört dizelik şiir, dörtlük |
45846 |
quatrefoil |
dört parçalı yaprak |
45847 |
quaver |
ses titreterek söylemek, tril yapmak, titrek sesle söylemek, titreme, sesi titretme, tril |
45848 |
quay |
rıhtım |
45849 |
quayage |
rıhtım resmi, iskele pulu |
45850 |
quean |
edepsiz kız, oynak kız |
45851 |
queasiness |
mide bulanması |
45852 |
queasy |
midesi bulanmış, kusacak halde, hassas, aşırı titiz, iratçıl, müşkülpesent |
45853 |
queen bee |
arıbeyi |
45854 |
queen dowager |
ölmüş kralın dul eşi |
45855 |
queen mother |
ana kraliçe |
45856 |
queen |
kraliçe, (iskambil) kız, dam, (satranç) vezir, ibne |
45857 |
queer sb's pitch |
birinin işini sekteye uğratmak |
45858 |
queer |
acayip, tuhaf, garip, kaçık, üşütük, ibne, bozmak, mahvetmek |
45859 |
queerness |
tuhaflık, keyifsizlik |
45860 |
quell |
bastırmak, ezmek, önünü almak |
45861 |
quench |
söndürmek, dindirmek, yatıştırmak, (susuzluk/vb.) gidermek |
45862 |
quencher |
söndürücü |
45863 |
quenching |
söndürme, suverme |
45864 |
quennly |
kraliçe gibi |
45865 |
quercetin |
(boya) kuersetin |
45866 |
quern |
el değirmeni |
45867 |
querulous |
yakınan, şikayet eden, söylenen, mızmız, dırdırcı |
45868 |
querulousness |
mızmızlık |
45869 |
query station |
sorgulama istasyonu |
45870 |
query |
sorgu, soru, kuşku, şüphe, sormak, sorguya çekmek, soruşturmak, -den kuşkulanmak, (yazıda anlaşılmayan bir ifadenin yanına) soru işareti koymak |
45871 |
quest |
aramak, aktarmak, araştırmak, arayış, macera, tahkik, tetkik, arama, araştırma, soruşturma |
45872 |
question mark |
soru işareti |
45873 |
question tag |
değil mi sorusu |
45874 |
question |
soru, sorgu, konu, sorun, mesele, problem, kuşku, şüphe, sorguya çekmek, kuşkulanmak, şüphelenmek, - den şüphe etmek |
45875 |
questionable |
kesin olmayan, tartışılabilir, kuşkulu, şüpheli, kuşku uyandıran |
45876 |
questioning |
soru sorar gibi, sorgu dolu, kuşkulu |
45877 |
questionnaire |
anket |
45878 |
queue up |
kuyruğa girmek, sıraya girmek |
45879 |
queue |
kuyruk, sıra, kuyruk oluşturmak, kuyruğa girmek |
45880 |
quibble |
önemsiz konular üzerinde tartışmak, gerçek sorundan uzaklaşıp küçük şeylerle tartışma, lafı çevirme |
45881 |
quibbler |
safsatacı kimse |
45882 |
quick acting |
çabuk etki eden |
45883 |
quick ash |
uçan kül |
45884 |
quick lime |
sönmemiş kireç |
45885 |
quick motion |
hızlı hareket, hızlandırılmış hareket |
45886 |
quick return |
seri dönüşlü |
45887 |
quick |
çabuk, hızlı, süratli, tez, çabuk, çabuk kavrayan, anlayışlı, zeki, çabuk parlayan, ateşli, tırnak altındaki duyarlı et, çabucak, süratle, hemen |
45888 |
quick-firing |
seri ateşli (top) |
45889 |
quick-freeze |
çabuk dondurmak |
45890 |
quick-sighted |
keskin gözlü, çabuk anlayan |
45891 |
quick-tempered |
çabuk öfkelenen |
45892 |
quick-witted |
kavrayışlı, zeki, akıllı, çabuk anlayan |
45893 |
quicken |
çabuklaşmak, hızlanmak, çabuklaştırmak, hızlandırmak |
45894 |
quickie |
çarçabuk yapılan şey, hafifmeşrep kadın |
45895 |
quicklime |
sönmemiş kireç |
45896 |
quickly |
çabucak, süratle, hızla |
45897 |
quickness |
hız, çeviklik, sürat |
45898 |
quicksand |
bataklık |
45899 |
quicksilver |
civa |
45900 |
quickstep |
bir tür dans (müziği) |
45901 |
quid pro quo |
karşılık, bedel |
45902 |
quid |
ağızda çiğnenen tütün, paund, sterlin |
45903 |
quidnunc |
meraklı, dedikoducu |
45904 |
quiescence |
devinimsizlik, hareketsizlik, sessizlik |
45905 |
quiescent |
devinimsiz, hareketsiz, sessiz, sakin, dinlenmede |
45906 |
quiet down |
yatışmak |
45907 |
quiet enjoyment |
zilyetlik |
45908 |
quiet |
sessizlik, sakinlik, durgunluk, gürültüsüz, sessiz, sakin, durgun, hareketsiz, dertsiz, belasız, huzurlu, mütevazi, yalın, sade, basit, gösterişsiz, (renk) donuk, mat, bkz.quieten |
45909 |
quieten |
(down ile) susturmak, susmak, sakinleştirmek, sakinleşmek |
45910 |
quietism |
dingincilik, sakincilik |
45911 |
quietly |
yavaşca, sessizce, hareketsizce |
45912 |
quietness |
sessizlik, sakinlik, dinginlik |
45913 |
quietus |
ölüm, hareketsizlik |
45914 |
quill driver |
yazar, karalamacı |
45915 |
quill |
iri kuş tüyü, tüy kalem, kirpi dikeni |
45916 |
quilt |
yorgan, sırımak, dikmek |
45917 |
quilted |
kapitone |
45918 |
quilting |
yorgancılık, yorganlık malzeme |
45919 |
quim |
am, amcık |
45920 |
quinary |
beşli |
45921 |
quince |
ayva |
45922 |
quinine |
kinin |
45923 |
quinol |
kuinol |
45924 |
quinoline |
kuinolin |
45925 |
quinone |
kuinon |
45926 |
quinquennial |
beş sene süren |
45927 |
quins |
beşizler |
45928 |
quinsy |
anjin, farenjit, bademcik iltihabı |
45929 |
quintal |
kental |
45930 |
quinte |
eskrimde bir duruş biçimi |
45931 |
quintessence |
timsal, mükemmel örnek |
45932 |
quintessential |
özlü |
45933 |
quintet |
beşli |
45934 |
quintillion |
kentilyon |
45935 |
quintuple |
beş kat, beş misli |
45936 |
quintuplet |
beşiz |
45937 |
quip |
alaylı/zekice söz, nükteli söz, iğneli söz |
45938 |
quire |
yirmi dört tabakalık çönge destesi |
45939 |
quirk |
garip rastlantı, garip olay, acayiplik, garip davranış (eğilimi) |
45940 |
quit claim |
davadan vazgeçme |
45941 |
quit |
bırakıp gitmek, -den ayrılmak, terketmek, bırakmak, vazgeçmek |
45942 |
quite a bit |
epeyce |
45943 |
quite a few |
birçok |
45944 |
Quite so |
Evet, Aynen öyle |
45945 |
quite something |
olağanüstü şey, süper şey |
45946 |
quite |
tamamen, tümüyle, büsbütün, tam olarak, bir dereceye kadar, epey, az çok, oldukça, hayli, cüda, (ünl.) Aynen öyle.Doğru |
45947 |
quits |
(with ile) aynı düzeyde, denk, fit, anlaşmaya varmış |
45948 |
quittance |
misilleme, karşılık, borçtan kurtulma |
45949 |
quitter |
işi bırakan kimse, dönek, hain |
45950 |
quiver |
ok kılıfı, sadak, okluk, titreme, titretmek |
45951 |
quixotic |
Don Kişot gibi idealist ve hayalci |
45952 |
quixotism |
donkişotluk, gereksiz kahramanlık |
45953 |
quiz master |
yarışmada soru soran kimse |
45954 |
quiz programme |
bilgi yarışması |
45955 |
quiz show |
bilgi yarışması |
45956 |
quiz |
kısa sınav, yoklama, bilgi yarışması, sorular sormak, sorguya çekmek |
45957 |
quizzical |
şakacı, alaycı, komik, eğlenceli |
45958 |
quod |
hapishane |
45959 |
quoin |
duvarın dış köşesi, köşe taşı, takoz, kıskı |
45960 |
quoit |
çubuğa geçirmek için atılan halka, ç.halka oyunu |
45961 |
quondam |
eski, sabık, önceden |
45962 |
quonset hut |
çelik baraka |
45963 |
quorum |
yeter çoğunluk, salt çoğunluk |
45964 |
quota candidate |
kontenjan adayı |
45965 |
quota system |
pay jüyesi |
45966 |
quota |
pay, kota, kontenjan |
45967 |
quotable |
aktarılabilir, söylenebilir |
45968 |
quotation mark |
tırnak işareti |
45969 |
quotation |
alıntı, iktibas, aktarma, parça, geçer değer, rayiç, piyasa, maliyet belirleme, maliyet tahmini |
45970 |
quote |
alıntı yapmak, iktibas etmek, anmak, zikretmek, fiyat vermek, iktibas, alıntı, sunulan fiyat |
45971 |
quoted |
kote edilmiş, fiyat teklif edilmiş |
45972 |
quotidian |
günlük, her günkü |
45973 |
quotient |
bölüm |
45974 |
r‚gie |
tekel, reji |
45975 |
rabbet |
oluk, yiv, zıvana, oluk açmak, lambalı geçme yapmak |
45976 |
rabbeting |
kiniş açma, kinişli geçme |
45977 |
rabbi |
haham |
45978 |
rabbit |
adatavşanı, tavşan, kuyan, (on ile) dırdır etmek, kafa ütülemek |
45979 |
rabble |
gürültücü kalabalık, ayaktakımı |
45980 |
rabble-rousing |
galeyana getirici, kışkırtıcı |
45981 |
rabid |
kuduz hastası, aşırı bağnaz, azgın |
45982 |
rabies |
kuduz hastalığı |
45983 |
raccoon |
rakun |
45984 |
race against time |
zamana karşı yarışma |
45985 |
race an engine |
kozgaltkayı amble etmek |
45986 |
race horse |
koşu atı, yarış atı |
45987 |
race |
yarış, su akıntısı, (ç.) at yarışı, yarışmak, çok hızlı gitmek, çok hızlı götürmek, yetiştirmek, yarışa sokmak, yarıştırmak, (kozgaltka) fazla hızlı çalışmak, ırk, soy |
45988 |
racecourse |
(hipodromda) koşu alanı |
45989 |
racehorse |
yarış atı |
45990 |
raceme |
çiçek salkımı, demet |
45991 |
racemic |
rasemik |
45992 |
racer |
yarışçı, yarış atı, yarış arabası |
45993 |
races |
at yarışı |
45994 |
racetrack |
yarış pisti, koşuyolu |
45995 |
raceway |
arna |
45996 |
rachis |
belsümüğü, omurga |
45997 |
rachitis |
raşitizm |
45998 |
racial discrimination |
ırk ayrımı |
45999 |
racial equality |
ırk eşitliği |
46000 |
racial segregation |
ırk ayrımı |
46001 |
racial |
ırkla ilgili, ırksal |
46002 |
racialism |
ırkçılık |
46003 |
racialist |
ırkçı |
46004 |
raciness |
canlılık, zindelik, neşe |
46005 |
racing car |
yarış arabası |
46006 |
racing circuit |
yarış alanı |
46007 |
racing cyclist |
bisiklet yarışçısı |
46008 |
racing driver |
araba yarışçısı |
46009 |
racing |
yarış |
46010 |
racism |
ırkçılık |
46011 |
racist |
ırkçı |
46012 |
rack and ruin |
yıkık döküklük, harabelik |
46013 |
rack one's brains |
kafa patlatmak, çok düşünmek |
46014 |
rack railway |
dişli tren, dişli demiryolu |
46015 |
rack wheel |
dişli tekerlek, dişli çark |
46016 |
rack |
parmaklıklı raf, askı, asılgan, işkencede kullanılan germe aleti, çok acı vermek, fazla kira istemek |
46017 |
rack-and-pinion |
dişli kol ve fener dişli |
46018 |
racket |
tenis raketi, gürültü, patırtı, tehditle ya da kazıklayarak pul kazanma, haraççılık, dolandırıcılık |
46019 |
racketeer |
haraççı, dolandırıcı |
46020 |
raconteur |
iyi öykü anlatan kimse |
46021 |
racoon |
rakun |
46022 |
racy |
eğlendirici, canlı, seksle ilgili, ayıplı |
46023 |
rad |
radikal |
46024 |
radar beacon |
radar farı |
46025 |
radar range |
radar menzili |
46026 |
radar scope |
radar ekranı |
46027 |
radar |
radar |
46028 |
radarscope |
radar ekranı |
46029 |
raddle |
kırmızı tebeşir |
46030 |
radial axle |
radyal dingil |
46031 |
radial deviation |
radyal sapma |
46032 |
radial distribution |
radyal dağılım |
46033 |
radial engine |
radyal kozgaltka, yıldız kozgaltka |
46034 |
radial flow turbine |
radyal türbin |
46035 |
radial gate |
radyal kapak |
46036 |
radial pressure |
radyal basınç |
46037 |
radial tyre |
radyal lastik |
46038 |
radial valve |
radyal vana |
46039 |
radial velocity |
ışınsal hız |
46040 |
radial |
merkezden çıkan, radyal, ışınsal, yarıçapla ilgili, radyal lastik |
46041 |
radially |
radyal olarak |
46042 |
radian measure |
radyan ölçümü |
46043 |
radian |
radyan |
46044 |
radiance |
parlaklık, aydınlak, neşe, sevinç |
46045 |
radiancy |
parlaklık, şaşaa, nur, parıltı, fer |
46046 |
radiant energy |
ışıyan enerji, ışıyan erke |
46047 |
radiant |
ışık saçan parlak, ısı yayan, neşe saçan, sevinçli |
46048 |
radiate |
ışık saçmak, ısı yaymak, (neşe/vb.) saçmak, (from ile) -den gelip yayılmak |
46049 |
radiation chemistry |
radyasyon kimyası |
46050 |
radiation counter |
radyasyon sayacı |
46051 |
radiation damage |
radyasyon zararı |
46052 |
radiation detector |
radyasyon detektörü |
46053 |
radiation intensity |
radyasyon şiddeti |
46054 |
radiation pressure |
radyasyon basıncı, ışınım basıncı |
46055 |
radiation protection |
radyasyondan korunma |
46056 |
radiation source |
radyasyon kaynağı, ışınım kaynağı |
46057 |
radiation |
ısı/ışın saçma, radyasyon, ışınım |
46058 |
radiator core |
radyatör peteği |
46059 |
radiator inlet hose |
radyatör giriş borusu |
46060 |
radiator tank |
radyatör deposu |
46061 |
radiator thermostat |
radyatör termostatı |
46062 |
radiator tube |
radyatör borusu |
46063 |
radiator |
radyatör, kalorifer, radyatör |
46064 |
radical axis |
kuvvet ekseni, köklü ekseni |
46065 |
radical sign |
kök işareti, kök imi |
46066 |
radical |
(değişiklik) köklü, radikal, köktenci, kökle ilgili, radikal, köktenci, kök, kök işareti |
46067 |
radicalism |
radikalizm, köktencilik |
46068 |
radically |
kökünden, kesin olarak |
46069 |
radicand |
kök içindeki ifade, kökaltı |
46070 |
radicle |
kökçük, sinir kökü |
46071 |
radicular |
köksel |
46072 |
radio antenna |
ünalgı sırgavılı |
46073 |
radio broadcasting |
ünalgı yayını |
46074 |
radio channel |
ünalgı arnası, telsiz arnası |
46075 |
radio circuit |
ünalgı devresi |
46076 |
radio command |
ünalgı-kumanda |
46077 |
radio communication |
ünalgı-iletişim |
46078 |
radio frequency |
ünalgı tezliği |
46079 |
radio jamming |
telsiz karıştırması, telsiz yayını bozma |
46080 |
radio link |
radyo link |
46081 |
radio operator |
telsiz operatörü |
46082 |
radio receiver |
ünalgı alıcısı |
46083 |
radio relay |
yayın, ünalgı röle |
46084 |
radio station |
ünalgı istasyonu |
46085 |
radio telephone |
telsiz alısün |
46086 |
radio wave |
ünalgı tolkunu, telsiz tolkunu |
46087 |
radio |
radyo, ünalgı, telsiz, telsiz alısün ya da telgraf, telsizle (haber) göndermek |
46088 |
radio- |
(önek) radyo |
46089 |
radio-iode |
radyoiyot |
46090 |
radio-opaque |
ışınım geçirmeyen, ışımdonuk |
46091 |
radio-taxicab |
radyo taksi |
46092 |
radioactivation |
radyoaktivite, ışımetkinlik |
46093 |
radioactive decay |
radyoaktif çözülme, ışınetkin bozunum |
46094 |
radioactive disintegration |
radyoaktif parçalanma, ışınetkin bozunma |
46095 |
radioactive equilibrium |
radyoaktif denge, ışımetkin denge |
46096 |
radioactive isotope |
radyoaktif izotop, ışınetkin yerdeş |
46097 |
radioactive nucleus |
radyoaktif çekirdek, ışınetkin çekirdek |
46098 |
radioactive series |
radyoaktif seriler, ışınetkin diziler |
46099 |
radioactive waste |
radyoaktif atık |
46100 |
radioactive |
ışınetkin, radyoaktif |
46101 |
radioactivity |
ışınetkinlik, radyoaktivite |
46102 |
radiobiology |
radyobiyoloji |
46103 |
radiocarbon |
radyokarbon |
46104 |
radiochemistry |
radyokimya, ışınkimyası |
46105 |
radiocompass |
radyopusula |
46106 |
radioelectric |
ünalgı-çıngılı |
46107 |
radioelectricity |
ünalgı-çıngı |
46108 |
radioelement |
radyoelement |
46109 |
radiofrequency |
ünalgı-tezlik |
46110 |
radiogram |
radyogram, ünalgılı gramofon |
46111 |
radiograph |
röntgen yankası, radyograf |
46112 |
radiography |
ışınçekim, radyografi |
46113 |
radioisotope |
radyoizotop |
46114 |
radiological |
radyolojik |
46115 |
radiology |
röntgenbilim, radyoloji |
46116 |
radioluminescence |
radyolüminesans, ışımışıldanım |
46117 |
radiolysis |
radyoliz, ışınla bozundurma |
46118 |
radiometer |
radyometre, ışınölçer |
46119 |
radiometry |
radyometri, ışınölçüm |
46120 |
radiomicrometer |
radyomikrometre, miniışımölçer |
46121 |
radionuclide |
radyoaktif çekirdek, ışımetkin çekirdek |
46122 |
radioparent |
ışınım geçiren, radyasyon geçiren |
46123 |
radiophone |
radyofon |
46124 |
radiophony |
radyofoni |
46125 |
radioscopy |
radyoskopi |
46126 |
radiosensitive |
ışınıma duyarlı |
46127 |
radiosonde |
radyosonda |
46128 |
radiotechnology |
radyoteknik |
46129 |
radiotelegraph |
ünalgı-telgraf, telsiz telgraf |
46130 |
radiotelescope |
radyoteleskop |
46131 |
radiotherapist |
radyoterapist |
46132 |
radiotherapy |
radyoterapi |
46133 |
radish |
turp |
46134 |
radium |
radyum |
46135 |
radius |
yarıçap, önkol sümüğü |
46136 |
radix |
taban, temel, kök, kök |
46137 |
radome |
radom, radar kubbesi |
46138 |
radon |
radon |
46139 |
radula |
dişli dil |
46140 |
raffia |
rafya |
46141 |
raffinose |
rafinoz |
46142 |
raffish |
gösterişçi |
46143 |
raffle off |
piyangoya koymak |
46144 |
raffle |
eşya piyangosu, çekiliş |
46145 |
raft |
sal, şişme (cankurtaran) bot |
46146 |
rafter |
çatı kirişi |
46147 |
raftsman |
salcı |
46148 |
rag doll |
bez bebek |
46149 |
rag fair |
bit pazarı |
46150 |
rag |
bez parçası, paçavra, cındır, eski püskü giysi, paçavra, zerre, kırıntı, eşek şakası, muziplik, kesik tempolu müzik, adi yenün, paçavra, alay etmek, eşek şakası yapmak, dalga geçmek |
46151 |
ragamuffin |
pis çocuk |
46152 |
ragbag |
arapsaçı |
46153 |
rage |
öfke, hiddet, düşkünlük, tutku, moda, öfkeden kudurmak, tepesi atmak, (hastalık) şiddetle hüküm sürmek, kırıp geçirmek, (deniz/vb.) kudurmak, köpürmek, (rüzgâr) şiddetle esmek, yatışmak, dinmek, sakinleşmek |
46154 |
ragged and tattered |
yırtık pırtık |
46155 |
ragged |
(giysi) yırtık pırtık, eski püskü, lime lime, pejmürde, pejmürde kılıklı, kılıksız, (iş) yarım yamalak, uyduruk |
46156 |
raglan |
reglan kollu palto |
46157 |
ragman |
eskici |
46158 |
ragout |
sebzeli yahni, tas kebabı |
46159 |
ragtag and bobtail |
ayak takımı |
46160 |
ragtag |
ayaktakımı |
46161 |
ragtime |
kesik tempolu bir tür caz müziği |
46162 |
raid |
akın, baskın, sakçı baskını, akın yapmak, hücum etmek, baskın yapmak, basmak |
46163 |
raider |
akıncı, baskıncı, yağmacı |
46164 |
rail against |
yakınmak, kızmak |
46165 |
rail at |
dil uzatmak |
46166 |
rail chair |
ray yatağı |
46167 |
rail gauge |
hat genişliği, ray açıklığı |
46168 |
rail guard |
parmaklık, ray siperi |
46169 |
rail head |
ray başlığı, ray mantar |
46170 |
rail post |
korkuluk babası |
46171 |
rail spike |
ray çivisi, yoldemiri çivisi |
46172 |
rail steel |
demiryolu çeliği |
46173 |
rail |
parmaklık, trabzan, ray, demiryolu, parmaklıkla çevirmek, parmaklıkla kapatmak, (against/at ile) -den yakınmak, -e kızmak |
46174 |
railcar |
otoray |
46175 |
railhead |
tren garı |
46176 |
railing |
parmaklık |
46177 |
raillery |
şaka, alay, takılma |
46178 |
railroad ballast |
demiryolu balastı, kırmataş |
46179 |
railroad bed |
demiryolu yatağı |
46180 |
railroad bill of lading |
demiryolu konşimentosu |
46181 |
railroad |
aceleye getirip -tirmek, meclisten bir yasayı/josparı süratle geçirmek, demiryolu |
46182 |
railroader |
demiryolcu |
46183 |
railway accident |
demiryolu kazası |
46184 |
railway bridge |
demiryolu köprüsü |
46185 |
railway car |
vagon |
46186 |
railway carriage |
demiryolu vagonu |
46187 |
railway clerk |
tren memuru |
46188 |
railway construction |
demiryolu inşaatı |
46189 |
railway gauge |
ray genişliği |
46190 |
railway guide |
demiryolu kılavuzu |
46191 |
railway junction |
demiryolu kavşağı |
46192 |
railway network |
demiryolu ağı |
46193 |
railway operation |
demiryolu işletmesi |
46194 |
railway parcels |
tren kolileri |
46195 |
railway signal |
demiryolu sinyali |
46196 |
railway station |
demiryolu istasyonu |
46197 |
railway system |
demiryolu ağı |
46198 |
railway terminus |
gar |
46199 |
railway track |
yol, hat |
46200 |
railway traffic |
demiryolu trafiği |
46201 |
railway |
demiryolu |
46202 |
railwayman |
demiryolcu |
46203 |
raiment |
kıyafet, giysi |
46204 |
rain cats and dogs |
bardaktan boşanırcasına yağmak |
46205 |
rain forest |
yağmur ormanı, tropikal orman |
46206 |
rain gauge |
yağmurölçer, yağışölçer |
46207 |
rain off |
yağmur yüzünden durdurmak |
46208 |
rain or shine |
tenek nasıl olursa olsun |
46209 |
rain water |
yağmur suyu |
46210 |
rain |
yağmur, (yağmur) yağmak, yağmur gibi yağmak, yağdırmak, ...yağmuruna tutmak |
46211 |
rainbow |
gökkuşağı, alkım |
46212 |
raincoat |
yağmurluk |
46213 |
raindrop |
yağmur damlası |
46214 |
rainfall |
yağış miktarı, yağış |
46215 |
raininess |
yağışlı hava |
46216 |
rainproof |
yağmur geçirmez |
46217 |
rains |
muson yağmurları, muson |
46218 |
rainy day |
kara gün |
46219 |
rainy season |
yağmur mevsimi |
46220 |
rainy weather |
yağışlı hava |
46221 |
rainy zone |
yağmurlu bölge |
46222 |
rainy |
yağmurlu |
46223 |
raise a hue and cry |
etekleri tutuşmak |
46224 |
raise a stink |
kıyameti koparmak |
46225 |
raise an objection to |
itirazda bulunmak |
46226 |
raise cain |
kıyameti koparmak, karışıklık çıkarmak |
46227 |
raise hell |
kıyameti koparmak |
46228 |
raise hob |
altüst etmek |
46229 |
raise money |
pul toplamak |
46230 |
raise sb's hackles |
tepesini attırmak |
46231 |
raise the elbow too often |
kafayı bulmak |
46232 |
raise up a dust |
toz koparmak |
46233 |
raise |
kaldırmak, yukarı kaldırmak, yükseltmek, dikmek, inşa etmek, yükseltmek, öndürmek, beslemek, yetiştirmek, büyütmek, toplamak, bir araya getirmek, vergin artışı, zam |
46234 |
raised |
yükseltilmiş, kabartma, çıkıntılı, mayalanmış |
46235 |
raisin |
kuru üzüm |
46236 |
raising |
tüylendirme, şardonlama |
46237 |
raison d'etat |
devlet çıkarı |
46238 |
raison d'etre |
var olma nedeni |
46239 |
raj |
Hindistan'daki İngiliz yönetimi |
46240 |
rajah |
raca |
46241 |
rake about |
aramak, arayıp taramak |
46242 |
rake angle |
meyil açısı, eğim açısı |
46243 |
rake around |
aramak, arayıp taramak |
46244 |
rake in money |
kolayca pul kazanmak |
46245 |
rake in the shekels |
pul kırmak |
46246 |
rake in |
çok pul kazanmak |
46247 |
rake sb over the coals |
birine ağzının payını vermek |
46248 |
rake up the past |
eski defterleri karıştırmak |
46249 |
rake up |
zar zor toplamak, bir araya getirmek |
46250 |
rake |
tırmık, tırmıklamak, tırmıkla düzeltmek, taramak, (about/around ile) aramak, arayıp taramak, hafif yan yatmak, yana yatırmak, eski çapkın, hovarda, zampara |
46251 |
rake-off |
haksız kâr payı, yolsuz kazanç, anafor |
46252 |
raki |
rakı |
46253 |
rakish |
gösterişli, uçarı, serbest, rahat, laubali, bambılı |
46254 |
rally round |
zor durumda yardımına koşmak |
46255 |
rally |
(belirli bir amaç) bir araya gelmek, bir araya toplanmak, bir araya getirmek, iyileşmek, düzelmek, toparlanmak, toplantı, miting, otomobil yarışı, ralli, (tenis) uzun sayı mücadelesi, eğlenmek, takılmak, dalga geçmek, alay etmek |
46256 |
rallying point |
toplanma öekidi |
46257 |
rallying |
toplama, toplanma |
46258 |
ram down sb's throat |
kafasına dank ettirmek |
46259 |
ram in |
tokmaklamak |
46260 |
ram jet airplane |
tepkili jet uçağı |
46261 |
ram jet |
dinamik tazyikli jet kozgaltkası |
46262 |
ram |
koç, (eskiden kale kapılarını kırmakta kullanılan) kütük, tokmak, şahmerdan, toslamak, şiddetle çarpmak, bastırmak |
46263 |
Ramadan |
Ramazan |
46264 |
ramble about |
abuk sabuk konuşmak |
46265 |
ramble on |
yürümek, gezmek, dolaşmak, zırvalamak |
46266 |
ramble |
dolaşmak, gezinmek, gezmek, (about ile) abuk sabuk konuşmak/yazmak, (ösümlük) düzensiz biçimde her tarafa yayılıp büyümek, yürüyüş, gezinme, dolaşma |
46267 |
rambler |
gezip dolaşan kimse |
46268 |
rambling |
(konuşma/yazı/vb.) karışık, daldan dala atlayan, (ev/yol/vb.) yamuk, (ösümlük) yayılan |
46269 |
rambunctious |
neşeli, taşkın |
46270 |
ramie |
rami |
46271 |
ramification |
dallanıp budaklanma, kollara ayrılma, sonuç |
46272 |
ramify |
kollara ayrılmak, dallanmak, kollara ayırmak, dallandırmak |
46273 |
rammer |
tokmak |
46274 |
ramose |
dallı |
46275 |
ramp |
yokuş, rampa, (İİ) kazık, dolandırıcılık, dümen |
46276 |
rampage |
deliler gibi sağa sola koşuşmak, azmak, kudurmak, azgınlık, taşkınlık |
46277 |
rampageous |
saldırgan, öfkeli |
46278 |
rampancy |
şahlanma, şaha kalkma |
46279 |
rampant |
(suç/hastalık/inanç/vb.) yaygın, kol gezen, dizginsiz |
46280 |
rampart |
siper, sur |
46281 |
ramrod |
tüfek temizleme çubuğu, harbi |
46282 |
ramshackle |
köhne, harap, viran |
46283 |
ranch |
büyük çiftlik |
46284 |
rancher |
büyük çiftlik sahibi |
46285 |
rancid |
kokmuş, bayat, bozulmuş |
46286 |
rancidness |
ekşilik, acılık |
46287 |
rancor |
(Aİ) bkz.rancour |
46288 |
rancorous |
kinci |
46289 |
rancour |
garez, kin, hınç |
46290 |
random access |
rasgele erişim |
46291 |
random failure |
rasgele arıza |
46292 |
random number sequence |
rasgele sayı dizisi |
46293 |
random processing |
rasgele işlem |
46294 |
random selection |
rasgele seçim |
46295 |
random |
rasgele, gelişigüzel, rastlantısal |
46296 |
randomization |
rasgeleleştirme |
46297 |
randomize |
rasgele seçmek |
46298 |
randomness |
rasgelelik |
46299 |
randy |
azgın, şehvetli, abaza |
46300 |
ranee |
racanın karısı |
46301 |
range finder |
telemetre |
46302 |
range of mountains |
dağ silsilesi |
46303 |
range over |
dolaşmak, gezinmek |
46304 |
range pole |
jalon, gözlem çubuğu |
46305 |
range through |
dolaşmak, gezinmek |
46306 |
range |
sıra, dizi, silsile, sıra, atış uzaklığı, erim, menzil, el, göz ya da ses erimi, alan, saha, meydan, atış alanı, poligon, otlak, takım, set, tür, sınıf, cins, anlayış gücü, kavrama, mutfak ocağı, derece, hız, /vb.farkı, dağılım, (dağlar) sıra oluşturmak, dizi oluşturmak, sıraya koymak, dizmek, sıra olmak, dizilmek, menzili ...olmak, arasında değişmek, arasında olmak, (over/through ile) dolaşmak, gezinmek |
46307 |
ranger |
orman bekçisi, atlı sakçı |
46308 |
ranging |
mesafe tayini, tarama keşfi |
46309 |
rank and file |
örgütteki alt bireyler, erat, aşağı tabaka |
46310 |
rank first |
ön sırayı almak |
46311 |
rank of coal |
kömürdeki karbon miktarı |
46312 |
rank |
(ösümlük) sık ve yaygın, gür, bol, (koku ya da tat) kötü, ekşi, acı, keskin, sınıf, derece, paye, sıra, dizi, sınıf, tabaka, yüksek konum, yüksek mevki, yüksek rütbe, rütbe, saf, sıraya koymak, sıralamak, dizmek, düzene koymak, saymak, addetmek, sayılmak, gelmek, yer almak, belli bir yeri ya da rütbesi olmak, en yüksek derece ya da rütbede olmak, rütbe vermek |
46313 |
ranker |
erbaş |
46314 |
ranking |
en rütbeli |
46315 |
rankle |
(acısı) içinden çıkmamak, sürmek, yüreğine dert olmak |
46316 |
ransack |
altını üstüne getirmek, aktarmak, aramak, yağmalamak |
46317 |
ransom |
fidye, fidye ödeyerek kurtarmak |
46318 |
rant |
(ağız kalabalığı ile) ateşli bir şekilde konuşmak, ağız kalabalığı |
46319 |
ranunculus |
düğünçiçeği |
46320 |
rap |
hafifçe vuruş, meyhane, hafifçe vurmak, rahat ve serbest bir şekilde konuşmak, şiddetle eleştirmek, kınamak |
46321 |
rapacious |
açgözlü, yağmacı |
46322 |
rapaciousness |
açgözlülük, hırs, tamah |
46323 |
rapacity |
açgözlülük, yırtıcılık, harislik |
46324 |
rape and murder |
zorla tecavüz ve öldürme |
46325 |
rape oil |
kolza yağı |
46326 |
rape seed |
kolza tohumu |
46327 |
rape |
kolza, ırzına geçmek, tecavüz etmek, göğmek, zorlamak, ırza geçme, ırza tecavüz, bozma, mahvetme |
46328 |
rapeseed |
kolza tohumu |
46329 |
rapid |
tez, süratli, hızlı, (yokuş) dik, iti, sıldırım, yalçın, (ırmak/vb.) en hızlı akan yeri, ivinti |
46330 |
rapid-fire |
süratle ateş eden, seri ateşli |
46331 |
rapidity |
çabukluk, hız |
46332 |
rapidly |
hızla, süratle |
46333 |
rapidness |
sürat, hız |
46334 |
rapids |
ivinti yeri, çağlarca |
46335 |
rapier thrust |
iğneli söz |
46336 |
rapier |
meç, ince kılıç |
46337 |
rapine |
talan, yağmacılık, çapulculuk, garet, yırtıcılık, vahşilik |
46338 |
rapist |
ırza tecavüzden suçlu kimse, ırz düşmanı |
46339 |
rapper |
çalan kimse, meyhaneci, kapı tokmağı |
46340 |
rapport |
dostça ilişki, karşılıklı anlayış |
46341 |
rapprochement |
(iki düşman ülke arasında) uzlaşma |
46342 |
rapscallion |
haylaz kimse, külhanbeyi |
46343 |
rapt |
özünü vermiş şekilde, cankulağıyla |
46344 |
raptorial |
yırtıcı, yırtıcı (kuş) |
46345 |
rapture |
büyük sevinç, esrime |
46346 |
rapturous |
özünden geçmiş, esrimiş |
46347 |
rare earth elements |
nadir toprak elementleri |
46348 |
rare earth metals |
nadir toprak madenleri |
46349 |
rare earth |
nadir element |
46350 |
rare |
nadir, seyrek, (et) az pişmiş, süper, müthiş, harika |
46351 |
raree show |
sokakta gösterilen oyun |
46352 |
rarefaction region |
basıncı azaltılmış bölge |
46353 |
rarefaction |
basıncını azaltma |
46354 |
rarefied |
(hava) yoğun olmayan, oksijeni az, seçkin, yüksek |
46355 |
rarefy |
yoğunluğunu azaltmak, seyreltmek |
46356 |
rarely |
nadiren, seyrek olarak, binde bir |
46357 |
rarity |
nadirlik, azlık, seyreklik, nadide şey, az bulunur şey |
46358 |
rascal |
namussuz, alçak, hergele, yaramaz, kerata, haydut |
46359 |
rascality |
namussuzluk, alçaklık, hergelelik, çapkınlık |
46360 |
rascally |
çapkın, namussuz, alçak, adi |
46361 |
rash |
düşüncesiz, atak, gözükara, ihtiyatsız, aceleci, isilik |
46362 |
rashness |
düşüncesizlik, ataklık, gözü karalık, atılganlık |
46363 |
rasp |
raspa, kaba törpü, törpü sesi, kulak tırmalıyıcı ses, törpülemek, rendelemek, rahatsız etmek, sinirlendirmek, dokunmak, gıcırdamak |
46364 |
raspberry |
ahududu, ağaççileği |
46365 |
rasping |
gıcırtılı, hışırtılı, törpüleme |
46366 |
raster |
raster, kafes |
46367 |
rat race |
hengâme, koşuşturma, yaşam kavgası |
46368 |
rat |
iri fare, sıçan, hain, kalleş, dönek, kalleşlik etmek, döneklik etmek, sözünden dönmek |
46369 |
rat-a-tat-tat |
sürekli kapı çalma sesi |
46370 |
ratability |
vergilendirilebilirlik, değer biçilebilirlik |
46371 |
ratable |
vergilendirilebilir, değer biçilebilir |
46372 |
ratchet wheel |
mandallı çark, kilit çarkı, dişli çark |
46373 |
ratchet |
dişli çark mandalı, kastanyola |
46374 |
rate of assessment |
vergi oranı |
46375 |
rate of climb |
tırmanma hızı |
46376 |
rate of creep |
akma hızı |
46377 |
rate of decomposition |
ayrışma hızı |
46378 |
rate of development |
kalkınma hızı |
46379 |
rate of discharge |
deşarj hızı, boşalma hızı |
46380 |
rate of exchange |
döviz kuru, kambiyo rayici |
46381 |
rate of fall |
düşüş hızı |
46382 |
rate of feed |
besleme hızı |
46383 |
rate of flow |
akış hızı |
46384 |
rate of growth |
büyüme hızı |
46385 |
rate of inflation |
enflasyon oranı |
46386 |
rate of interest |
faiz oranı, faiz haddi |
46387 |
rate of leak |
sızıntı hızı, kaçak hızı |
46388 |
rate of substitution |
abonman vergini |
46389 |
rate |
oran, nispet, rayiç, derece, çeşit, sınıf, hız, sürat, fiyat, vergin, fiyat listesi, tarife, mülk vergisi, saymak, ...gözü ile bakmak, ...olarak değerlendirmek, (ev/vb.) vergi değerini saptamak |
46390 |
rateable value |
vergi için biçilen değer |
46391 |
rated horsepower |
nominal beygirgücü |
46392 |
rated load |
nominal yük |
46393 |
rated power |
sınanmış güç, değerlenmiş güç |
46394 |
rated speed |
nominal hız, anma hızı |
46395 |
rated |
vergiye tabi, sınanmış, değerlenmiş |
46396 |
ratepayer |
vergi yükümlüsü |
46397 |
rather |
tercihan, daha doğrusu, daha çok, daha ziyade, oldukça, epeyce, İİ.elbette, tabii |
46398 |
ratification |
onay |
46399 |
ratify |
imzalamak, onaylamak |
46400 |
ratine |
ratine, ratine etmek |
46401 |
rating |
beğenilme, tutulma, deniz eri, tayfa, iş sorumluluğu |
46402 |
ratio |
oran, nispet |
46403 |
ratiocinate |
muhakeme etmek, uslamlamak |
46404 |
ratiocination |
usavurma, muhakeme etme, muhakeme |
46405 |
ration out |
karneyle vermek |
46406 |
ration |
istihkak, pay, istihkakını saptamak, karneye bağlamak |
46407 |
rational analysis |
rasyonel analiz |
46408 |
rational numbers |
rasyonel sayılar, oranlı sayılar |
46409 |
rational |
makul, aklı başında, mantıklı, akla yatkın, rasyonel, oranlı |
46410 |
rationale |
temel, mantık, açıklama |
46411 |
rationalism |
usçuluk, rasyonalism |
46412 |
rationalist |
akılcı, usçu |
46413 |
rationality |
mantıklılık, akla uygunluk, makulluk |
46414 |
rationalization |
rasyonalizasyon, rasyonelleştirme |
46415 |
rationalize |
kılıf uydurmak, neden göstermek, (yöntem/dizim) geliştirmek, verimlileştirmek |
46416 |
rationing |
tayınlama |
46417 |
ratite |
kanatsız (kuş) |
46418 |
ratline |
ıskalarya |
46419 |
ratsbane |
sıçanotu, arsenik |
46420 |
rattan |
benekli hintkamışı |
46421 |
rattat |
takırdamak |
46422 |
ratten |
sabotaj yapmak |
46423 |
ratter |
sıçan avcısı (pişik/it) |
46424 |
rattle off |
ezberden çabucak tekrarlamak |
46425 |
rattle on |
habire konuşmak, cırcır konuşmak, saçmalamak |
46426 |
rattle through |
yapıvermek, bitirivermek |
46427 |
rattle |
bebek çıngırağı, kaynana zırıltısı, cırcır, şıngırdamak, tıngırdamak, tangırdamak, şıngırdatmak, tıngırdatmak, tangırdatmak, gıcık etmek, sinir etmek |
46428 |
rattlebrain |
kuş beyinli kimse |
46429 |
rattlesnake |
çıngıraklı yılan |
46430 |
rattletrap |
kırık dökük şey, eski araba |
46431 |
rattling |
takırdayan, çok |
46432 |
rattrap |
fare kapanı |
46433 |
ratty |
tepesi atmış, kızgın, sinirli, sıçanla ilgili, sıçan gibi |
46434 |
raucous |
(ses) kısık, boğuk, kaba |
46435 |
raunchy |
(Aİ) azgın, şehvetli, abazan |
46436 |
ravage |
mahvetmek, kırıp geçirmek, yağmalamak, soymak |
46437 |
ravages |
tahribat |
46438 |
rave about |
hayranlıkla söz etmek |
46439 |
rave |
deli gibi abuk sabuk konuşmak, saçmalamak, sayıklamak |
46440 |
rave-up |
çılgın parti, cümbüş, âlem |
46441 |
ravel |
çözmek, sökmek, dolaştırmak, karıştırmak |
46442 |
raven |
kuzgun |
46443 |
ravening |
açgözlü, çok acıkmış, gözü doymaz |
46444 |
ravenous |
kurt gibi aç |
46445 |
ravine |
dar ve derin koyak |
46446 |
raving |
saçmalayan, saçmalayarak |
46447 |
ravioli |
bir tür mantı |
46448 |
ravish |
ırzına geçmek, zevk vermek, esretmek |
46449 |
ravisher |
alçak kimse, ırz düşmanı, ırza geçen kimse |
46450 |
ravishing |
büyüleyici, aklı baştan alan, çok güzel |
46451 |
raw cotton |
ham pamuk |
46452 |
raw data |
ham veri, işlenmemiş veri |
46453 |
raw deal |
haksızlık, adilik |
46454 |
raw hide |
ham deri |
46455 |
raw material |
hammadde |
46456 |
raw rubber |
ham kauçuk |
46457 |
raw silk |
ham ipek |
46458 |
raw spirits |
saf ispirto |
46459 |
raw steel |
ham çelik |
46460 |
raw sugar |
ham şeker |
46461 |
raw |
(yiyecek) pişmemiş, çiğ, işlenmemiş, ham, (insan) eğitilmemiş, deneyimsiz, acemi, (cilt) ağrılı, acıyan, (hava) soğuk ve yağışlı, nemli |
46462 |
rawboned |
zayıf, çelimsiz |
46463 |
rawhide |
işlenmemiş inek derisi |
46464 |
rawinsonde |
ravinsonda |
46465 |
rawness |
çiğlik, hamlık |
46466 |
ray beam |
ışın demeti |
46467 |
ray of hope |
ümit/umut kıvılcımı |
46468 |
ray treatment |
ışın tedavisi |
46469 |
ray |
ışın |
46470 |
rayed |
ışınlı |
46471 |
rayless |
ışınsız, kara |
46472 |
rayon staple |
sentetik yün |
46473 |
rayon |
yapay ipek, rayon |
46474 |
raze |
yerle bir etmek, dümdüz etmek |
46475 |
razor blade |
jilet, tıraş bıçağı |
46476 |
razor sharp |
jilet gibi keskin |
46477 |
razor shell |
ustura midyesi |
46478 |
razor strop |
ustura kayışı |
46479 |
razor |
ustura, ülgüç, tıraş kılgası |
46480 |
razorbill |
usturagagalı |
46481 |
razoredge |
keskin bıçak ağzı |
46482 |
razz |
yuha, alay etmek, makaraya sarmak |
46483 |
razzia |
akın, çapul |
46484 |
razzle-dazzle |
cümbüş, âlem, şaşırtıcı hareket |
46485 |
re |
re notası, (edat) dair, hakkında |
46486 |
re- |
(önek) yeniden, tekrar |
46487 |
re-collect |
yeniden toplamak |
46488 |
re-cover |
yeniden kaplamak |
46489 |
re-election |
saylavı yenileme |
46490 |
re-entrant |
yeniden giriş |
46491 |
reabsorb |
tekrar emmek |
46492 |
reach ahead |
ileriye uzanmak |
46493 |
reach down |
elini aşağıya uzatmak |
46494 |
reach out |
el/kol uzatmak |
46495 |
reach rock bottom |
başaşağı gitmek, tepetaklak inmek |
46496 |
reach |
uzanmak, yetişmek, uzatmak, uzatıp vermek, ulaşmak, varmak, ile iletişim kurmak, görüşmek, temas kurmak, -e varmak, bulmak, elin erişebileceği uzaklık, kol uzunluğu, erim, menzil, anlayış, kavrayış, kavrama gücü |
46497 |
react |
tepki göstermek, tepkimek, karşılık vermek, mukabele etmek, aksi yönde hareket etmek |
46498 |
reactance |
reaktans |
46499 |
reactant |
reaktant, tepken |
46500 |
reaction order |
reaksiyon derecesi, tepkime derecesi |
46501 |
reaction rate |
tepkime hızı, reaksiyon hızı |
46502 |
reaction |
tepki, reaksiyon, tepkime, gericilik, irtica |
46503 |
reactionary movements |
irtica hareketleri |
46504 |
reactionary |
gerici |
46505 |
reactivate |
yeniden canlanmak, yeniden harekete geçmek |
46506 |
reactive |
tepki oluşturan, tepkin, reaktif |
46507 |
reactiveness |
reaktiflik |
46508 |
reactivity |
reaktiflik |
46509 |
reactor |
nükleer reaktör |
46510 |
read between the lines |
kapalı anlamını bulmak |
46511 |
read head |
okuma kafası |
46512 |
read into |
anlam çıkarmaya çalışmak |
46513 |
read like a book |
ciğerini okumak |
46514 |
read out |
üyeliğini kaldırmak |
46515 |
read over |
baştan başa okumak |
46516 |
read rate |
okuma oranı, okuma hızı |
46517 |
read the riot act |
fırça çekmek, azarlamak |
46518 |
read up |
içini dışını bilme, kitabını yazmak |
46519 |
read while writing |
yazarken okuma |
46520 |
read |
okumak, anlamak, sökmek, çözmek, (birdemde) okumak, öğrenim görmek, tahsil etmek, (termometre/vb.) göstermek, anlamak, kavramak, anlam vermek, yorumlamak, okuma, okuyuş, okunacak şey |
46521 |
read-only memory |
salt okunur bellek |
46522 |
read-only storage |
salt okunur bellek |
46523 |
read-write head |
okuma-yazma kafası |
46524 |
readability |
okunaklılık |
46525 |
readable |
okumaya değer, (yazı) okunaklı |
46526 |
readdress |
(mektuba) farklı bir adres yazmak, üzerindeki adresi değiştirmek |
46527 |
reader |
okuyucu, okur, doçent, düzeltmen, okuma kitabı |
46528 |
readership |
okuyucu sayısı, okur sayısı |
46529 |
readily |
isteyerek, seve seve, gönülden, kolayca, güçlük çekmeden |
46530 |
readiness |
gönüllülük, isteklilik, heveslilik, hazır olma |
46531 |
reading rate |
okuma hızı/oranı |
46532 |
reading |
okuma, kitaptan elde edilen bilgi, kitabi bilgi, yorum, termometre, /vb.nin gösterdiği sayı, okuma parçası, metin, konferans |
46533 |
readjust |
yeniden alışmak, alıştırmak |
46534 |
readout |
dışa okuma, dışarıya okuma |
46535 |
ready cash |
hazır pul |
46536 |
ready money business |
peşin alışveriş |
46537 |
ready money |
hazır pul, nakit |
46538 |
ready to wear |
giymeye hazır, konfeksiyon |
46539 |
ready |
hazır, istekli, gönüllü, hazır, kolay, çabuk, seri, eli çabuk, peşin pul, nakit, hazır olma |
46540 |
ready-made clothing |
hazır giyim |
46541 |
ready-made |
(giysi) hazır, dikili |
46542 |
ready-mix concrete |
karılmış hazır beton |
46543 |
reaffirm |
yeniden onaylamak |
46544 |
reafforest |
yeniden ağaçlandırmak |
46545 |
reagent |
miyar, ayıraç, belirteç |
46546 |
real action |
ayni dava |
46547 |
real assets |
gayri menkul kıymetler, taşınmaz mallar |
46548 |
real chattels |
taşınmaz, gayrimenkul |
46549 |
real cost |
gerçek maliyet |
46550 |
real estate agent |
emlak komisyoncusu |
46551 |
real estate property |
taşınmaz mal, gayrimenkul mal |
46552 |
real estate purchase tax |
emlak alım vergisi |
46553 |
real estate |
taşınamaz mallar |
46554 |
real exchange rate |
reel döviz kuru |
46555 |
real image |
gerçek görüntü |
46556 |
real income |
gerçek gelir, reel gelir |
46557 |
real interest rate |
reel faiz oranı |
46558 |
real investment |
gerçek yatırım |
46559 |
real national income |
reel milli gelir |
46560 |
real number |
reel sayı, gerçek sayı |
46561 |
real property |
taşınmaz mal, mülk, varlık |
46562 |
real right |
ayni hak |
46563 |
real rights |
ayni haklar |
46564 |
real stock |
gerçek stok |
46565 |
real time system |
gerçek zaman jüyesi |
46566 |
real time |
gerçek zaman |
46567 |
real value |
gerçek değer |
46568 |
real wages |
reel vergin, gerçek vergin |
46569 |
real |
gerçek, çın, hakiki, sahici |
46570 |
realism |
gerçekçilik |
46571 |
realist |
gerçekçi |
46572 |
realistic |
gerçekçiliğe ilişkin, realist, gerçeğe uygun, gerçekçi |
46573 |
reality |
gerçek, hakikat, gerçekçilik |
46574 |
realization account |
tasfiye hesabı |
46575 |
realization price |
tasfiye fiyatı |
46576 |
realization |
gerçekleştirme, gerçekleşme, pula çevirme |
46577 |
realize |
anlamak, düşünmek, kavramak, ayrımına varmak, fark etmek, gerçekleştirmek, uygulamak, satmak, (pul/kâr) getirmek |
46578 |
really |
gerçekten, doğrudan, sahiden, cidden, hakikaten |
46579 |
realm |
krallık, alan, ülke |
46580 |
realtor |
emlakçi, emlak komisyoncusu |
46581 |
realty |
gayri menkul |
46582 |
ream |
tabakalık çönge topu, tabakalık çönge topu, (yazı) çok, tomar tomar |
46583 |
reamer |
rayba, limon sıkacağı |
46584 |
reanimate |
yeniden canlandırmak |
46585 |
reap the benefit |
semeresini görmek |
46586 |
reap |
(ekin) biçmek, biçip kaldırmak, toplamak, (kâr/vb.) kaldırmak, elde etmek, sağlamak |
46587 |
reaper |
biçici |
46588 |
reaping machine |
orak kılgası, biçerdöver |
46589 |
reappear |
yeniden ortaya çıkmak, görünmek |
46590 |
reappearance |
yeniden ortaya çıkma, görünme |
46591 |
reapplication |
yeniden uygulama |
46592 |
reapply |
yeniden uygulamak |
46593 |
reappoint |
yeniden atamak |
46594 |
reappraisal |
yeniden gözden geçirme, denetleme, yoklama |
46595 |
rear admiral |
riyale paşa, tuğamiral |
46596 |
rear bumper |
arka tampon |
46597 |
rear door |
arka kapı |
46598 |
rear engine |
arka kozgaltka |
46599 |
rear fender |
arka çamurluk |
46600 |
rear fog lamp |
arka sis lambası |
46601 |
rear mudguard |
arka çamurluk |
46602 |
rear seat |
arka koltuk |
46603 |
rear sight |
gez |
46604 |
rear trunk |
arka bagaj |
46605 |
rear view mirror |
dikiz aynası |
46606 |
rear wheel |
arka tekerlek |
46607 |
rear |
yetiştirmek, büyütmek, beslemek, bakmak, dikmek, inşa etmek, kaldırmak, yukarı kaldırmak, (at/vb.) şaha kalkmak, şahlanmak, geri, arka, art, en geri saf, kıç, popo |
46608 |
rear-wheel drive |
arkadan çekişli |
46609 |
rearm |
yeniden silahlandırmak |
46610 |
rearmament |
yeniden silahlanma/silahlandırma |
46611 |
rearmost |
en arkadaki |
46612 |
rearrange |
yeniden düzenlemek |
46613 |
rearrangement |
yeniden düzenleme |
46614 |
rearward |
arkadaki, geriye doğru |
46615 |
reason with |
inandırmaya çalışmak, ikna etmek |
46616 |
reason |
neden, sebeb, us, akıl, sağduyu, gerekçe, düşünmek, yargılamak, usa vurmak, uslamlamak, muhakeme etmek, -den sonuç çıkarmak, tartışmak, görüşmek, ikna etmeye çalışmak |
46617 |
reasonable price |
makul fiyat |
46618 |
reasonable |
akla uygun, makul, haklı, akıllı, düşünen, (fiyat) aşırı olmayan, orta karar, uygun, makul |
46619 |
reasonableness |
akla yatkınlık, makul olma, insaf, uygunluk |
46620 |
reasonably |
akla yatkın olarak, oldukça, epeyce, akıllı uslu |
46621 |
reasoning |
mantıklı düşünme, usa vurma, uslamlama, muhakeme |
46622 |
reassemble |
sökülen parçaları yerine takmak, montaj |
46623 |
reassert |
yeniden ileri sürmek |
46624 |
reassessment |
yeniden tahmin |
46625 |
reassurance |
rahatlatma, güven verme, yatıştırma |
46626 |
reassure |
güven vermek, korku, kaygı, /vb.'den kurtarmak, rahatlatmak |
46627 |
rebaptism |
yeniden vaftiz |
46628 |
rebaptize |
yeniden vaftiz etmek |
46629 |
rebatch |
sargı aktarmak |
46630 |
rebate of tax |
vergi iadesi |
46631 |
rebate |
indirim |
46632 |
rebel |
asi, isyancı, kıyamcı, baş kaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak |
46633 |
rebellion |
ayaklanma, baş kaldırma, kozgalan, isyan |
46634 |
rebellious |
ayaklanan, baş kaldıran, kozgalancı, asi, isyancı |
46635 |
rebirth |
yeniden doğma, yeniden canlanma, uyanma |
46636 |
rebore |
rektifiye etmek, gömlek değiştirmek |
46637 |
reborn |
yeniden doğmuş gibi, yeniden canlanmış |
46638 |
rebound |
geri sıçramak, çarpıp geri gelmek, sekmek, geri tepmek, (basketbol) ribaund |
46639 |
rebroadcast |
yeniden yayımlamak, aktarmak |
46640 |
rebroadcasting station |
aktarma istasyonu |
46641 |
rebuff |
ters yanıt, tersleme, ret, kabaca reddetmek, terslemek |
46642 |
rebuild |
yeniden inşa etmek, revizyon yapmak, tamir etmek |
46643 |
rebuilt |
revizyondan geçmiş, onarılmış |
46644 |
rebuke |
azarlamak, azar, azarlama |
46645 |
rebus |
resimli bilmece |
46646 |
rebut |
yanlışlığını göstermek, yanlış olduğunu kanıtlamak, çürütmek |
46647 |
rebuttal |
yanlışlığını gösterme, çürütme |
46648 |
recalcitrance |
dik kafalılık, inatçılık, yılmazlık |
46649 |
recalcitrant |
boyun eğmeyen, dikkafalı, kafa tutan, inatçı, yılmaz |
46650 |
recalcitrate |
inat etmek, karşı gelmek |
46651 |
recall |
geri çağırmak, anımsamak, hatırlamak, geri almak, iptal etmek, görevden almak, azletmek, geri çağırma, geri gelme işareti ya da emri, anımsama, hatırlama, görevden alma, azil |
46652 |
recant |
-den dönmek, caymak, -i bırakmak |
46653 |
recantation |
sözünden dönme, cayma, vazgeçme |
46654 |
recap |
(lastik) yeni yüz geçirmek |
46655 |
recapitalization |
yeniden sermayeye dönüştürme |
46656 |
recapitulate |
önemli çekitleri kaytalamak, özetlemek |
46657 |
recapitulation |
yineleme, özetleme, özet |
46658 |
recapture |
yeniden yakalamak, ele geçirmek, yeniden zaptetmek/yenmek/kazanmak, aklına getirmek, anımsatmak |
46659 |
recast |
yeniden dökmek, hatırlamak, yeni biçime sokmak |
46660 |
recede |
geri çekilmek, çekilmek, uzaklaşmak, (fiyat/vb.) düşmek, gerilemek, geriye doğru gitmek |
46661 |
receding of the water level |
su seviyesinin inmesi |
46662 |
receipt book |
makbuz defteri |
46663 |
receipt card |
alındı kartı |
46664 |
receipt stamp |
alındı damgası |
46665 |
receipt |
alındı, makbuz, fiş, fatura, alma, alınma, ç.gelir, hasılat, reçete |
46666 |
receipts |
gelir |
46667 |
receivable |
alınabilir, alınacak, tahsil edilecek, alacak |
46668 |
receive |
almak, -e uğramak, maruz kalmak, almak, evine almak, konuk kabul etmek, karşılamak, taşımak, içine almak |
46669 |
received |
teslim alınmış, geçer, cari |
46670 |
receiver |
alan, kabul eden kimse, (ünalgı/vb.) alıcı, ahize, destek, almaç, tahsildar, çalıntı mal alıp satan kimse |
46671 |
receivership |
yedieminlik, davalı malların idaresi |
46672 |
receiving station |
alıcı istasyon |
46673 |
receiving unit |
alıcı cihaz |
46674 |
receiving |
alma, kabul |
46675 |
recency |
yenilik, yakında olma |
46676 |
recension |
düzelti, tashih |
46677 |
recent |
yeni, yakında olan, son günlerdeki, son |
46678 |
recently |
son günlerde, son zamanlarda, bu yakında, bu aralar |
46679 |
recentness |
yenilik |
46680 |
receptacle |
içine öteberi konan kap |
46681 |
reception desk |
resepsiyon |
46682 |
reception room |
bekleme odası |
46683 |
reception |
alma, karşılama, kabul, kabul töreni, konuk kabülü, resepsiyon, (ünalgı/sınalgı/vb.) alış niteliği, görüntü niteliği, netlik |
46684 |
receptionist |
resepsiyon memuru, resepsiyonist |
46685 |
receptive |
yenilikçi, ilerici, yeni düşüncelere açık, modern görüşlü |
46686 |
receptivity |
çabuk kavrayış, alma yeteneği |
46687 |
receptor |
alıcı, almaç, reseptör, alıcı sinir |
46688 |
recess |
dinlenme, dinlenme anı, paydos, ara verme, mektep tatili, duvarda girinti, niş, iç taraf, gizli yer, duvar girintisini koymak, yerleştirmek, dinlenmek, ara vermek, paydos etmek, tatil yapmak |
46689 |
recessed |
gömme |
46690 |
recession |
geri çekilme, gerileme, (işlerde) durgunluk, azalma, düşüş |
46691 |
recessive character |
çekinik karakter, resesif karakter |
46692 |
recessive gene |
çekinik gen |
46693 |
recessive |
çekinik, resesif |
46694 |
recessiveness |
çekiniklik, resesiflik |
46695 |
recharge |
yeniden şarj etmek, yeniden doldurmak |
46696 |
recheck |
yeniden denetlemek, yeniden kontrol etmek |
46697 |
recidivism |
yeniden suç işleme eğilimi, suçu yineleme |
46698 |
recidivist |
sabıkalı |
46699 |
recidivous |
çok sabıkalı |
46700 |
recipe |
yemek tarifesi, reçete, çözüm, yol |
46701 |
recipient |
alan kimse, alıcı |
46702 |
reciprocal agreement |
ikili anlaşma |
46703 |
reciprocal aid |
karşılıklı yardım |
46704 |
reciprocal demand |
karşılıklı talep |
46705 |
reciprocal insurance |
karşılıklı sigorta |
46706 |
reciprocal |
karşılıklı, iki taraflı |
46707 |
reciprocate |
karşılığını vermek, karşılığını yerine getirmek |
46708 |
reciprocating |
pistonlu |
46709 |
reciprocation |
gitgel hareketi, ileri-geri hareket |
46710 |
reciprocity |
karşılıklılık, mütekabiliyet |
46711 |
recirculate |
yeniden dolaşmak |
46712 |
recirculation |
yeniden dolaşım |
46713 |
recision |
sözleşme iptali |
46714 |
recital |
anlatma, nakletme, ezber okuma, rezital, hesap, rapor |
46715 |
recitation |
ezberden okuma |
46716 |
recite |
ezberden okumak, anlatmak, söylemek, sayıp dökmek, (listesini) vermek |
46717 |
reckless |
korkusuz, pervasız, kayıtsız, umursamaz, ihtiyatsız |
46718 |
recklessness |
maceraperestlik |
46719 |
reckon on |
beklemek, ummak, bel bağlamak |
46720 |
reckon with |
ile hesaplaşmak, hesaba katmak |
46721 |
reckon without one's host |
öz özüne gelin güvey olmak |
46722 |
reckon without |
hesaba katmamak |
46723 |
reckon |
hesaplamak, sanmak, tahmin etmek, saymak, ...gözüyle bakmak |
46724 |
reckoning |
sayma, hesaplama, hesap, mevki tahmini, yer tahmini |
46725 |
reclaim |
düzeltmek, iyileştirmek, kurtarmak, ıslah etmek, geri istemek, tarıma ya da oturmaya elverişle duruma getirmek |
46726 |
reclamation period |
itiraz süresi |
46727 |
reclamation |
geri alma, düzeltme, iyileştirme, arazi ıslahı, tarıma elverişli duruma getirme |
46728 |
recline |
arkaya dayanmak, yaslanmak, uzanmak, yatmak |
46729 |
recluse |
her şeyden elini ayağını çekmiş, tek başına yaşayan, münzevi |
46730 |
reclusion |
inziva |
46731 |
recognition |
tanıma, tanınma, kabul, onaylanma |
46732 |
recognizable |
tanınabilir, tanınır |
46733 |
recognizance |
kefalet |
46734 |
recognize |
tanımak, tanımak, onaylamak, farkına varmak, görmek, takdir etmek |
46735 |
recognized agent |
yetkili temsilci |
46736 |
recognized |
tanınmış |
46737 |
recoil |
irkilmek, geri çekilmek, (silah) geri tepmek, geri çekilme, geri tepme |
46738 |
recoilless |
tepkisiz, geri tepmesiz |
46739 |
recollect |
eslemek, hatırlamak, yada salmak |
46740 |
recollection |
anımsama, hatırlama, hatırlanan şey, anı, estelik |
46741 |
recombinant DNA |
farklı kaynaklardan çıkan ve kimyasal olarak birle |
46742 |
recombination coefficient |
yeniden birleşim katsayısı |
46743 |
recombination |
yeniden birleşim |
46744 |
recombine |
yeniden birleştirmek |
46745 |
recommence |
yeniden başlamak |
46746 |
recommend |
salık vermek, önermek, tavsiye etmek, öğütlemek, beğendirmek, iyi bir izlenim uyandırmak |
46747 |
recommendable |
tavsiye edilebilir, salık verilebilir |
46748 |
recommendation letter |
tavsiye mektubu |
46749 |
recommendation |
tavsiye, salık, öğüt, tavsiye mektubu |
46750 |
recommendatory |
tavsiye niteliğinde |
46751 |
recommission |
yeniden göreve almak |
46752 |
recompense |
karşılığını vermek, ödemek, zararını ödemek, telafi etmek, tazmin etmek, ödence, ödenti, karşılık, tazminat |
46753 |
recompose |
yeniden yazmak, yeniden oluşturmak |
46754 |
reconcilable |
uzlaştırılabilir, birleştirilebilir |
46755 |
reconcile to |
kabul ettirmek, razı etmek |
46756 |
reconcile |
barıştırmak, aralarını bulmak, uzlaştırmak, (düşünce/görüş/vb.) bağdaştırmak, (to ile) kabul ettirmek, razı etmek |
46757 |
reconciliation statement |
mutabakat mektubu |
46758 |
reconciliation |
barışma, uzlaşma, barış |
46759 |
recondite |
derin, çapraşık, anlaşılması güç, az kimse tarafından bilinen |
46760 |
recondition |
onarmak, yenilemek, tamir etmek, tekrar çalışır hale getirmek |
46761 |
reconduction |
kirayı yenileme |
46762 |
reconnaissance |
keşif |
46763 |
reconnoiter |
keşfe çıkmak |
46764 |
reconnoitre |
keşfe çıkmak |
46765 |
reconquer |
yeniden fethetmek |
46766 |
reconsider |
yeniden düşünmek, yeniden incelemek ya da ele almak |
46767 |
reconstituent |
yeniden oluşturulmuş |
46768 |
reconstitute |
tekrar kurmak, yenilemek, (kurutulmuş yiyeceği) su katarak yenilir/içilir hale getirmek |
46769 |
reconstruct |
yeniden kurmak, yeniden inşa etmek, bulgulardan sonuç çıkarmak, çözmek, su yüzüne çıkarmak |
46770 |
reconstruction |
yeniden inşa, kalkındırma, imar |
46771 |
reconversion |
reorganizasyon, yeniden düzenleme |
46772 |
reconvert |
reorganize etmek, yeniden düzenlemek |
46773 |
record player |
pikap, plakçalar |
46774 |
record |
yazmak, kaydetmek, deftere kaydetmek, (aygıt) kaydetmek, göstermek, (görüntü/ses) almak, kaydetmek, kayıt yapmak, kayıt, tutanak, sicil, defter, dosya, sicil, rekor, plak, ün, isim, şöhret, rekor düzeyde, rekor |
46775 |
record-breaking |
rekor kıran |
46776 |
recorder |
flavta, kayıt aygıtı, teyp, kayıt memuru, yargıç |
46777 |
recording barometer |
yazıcı barometre |
46778 |
recording studio |
kayıt stüdyosu |
46779 |
recording stylus |
kayıt iğnesi |
46780 |
recording technique |
kayıt tekniği |
46781 |
recording van |
ses kayıt arabası |
46782 |
recording |
kayıt |
46783 |
recount |
anlatmak, yeniden saymak, (oy/vb.) ikinci sayım, yeni sayım |
46784 |
recoup |
(harcırah/vb.) almak, geri almak |
46785 |
recourse |
başvurma, yardım dileme, yardım |
46786 |
recover |
yeniden elde etmek, geri almak, iyileşmek, düzelmek, özüne gelmek, toparlanmak, huk.tazmin ettirmek, mahkeme yoluyla ödetmek |
46787 |
recoverable |
yeniden kazanılabilir, geri alınabilir |
46788 |
recovery |
geri alma, geri alınma, iyileşme, düzelme |
46789 |
recreancy |
korkaklık, tabansızlık, hainlik |
46790 |
recreant |
alçak, korkak, namert |
46791 |
recreate |
yeniden yaratmak, yeniden canlandırmak, gücü berpa etmek, kuvveyi berpa etmek, eğlendirmek |
46792 |
recreation areas |
dinlenme alanları |
46793 |
recreation centre |
dinlenme merkezi |
46794 |
recreation ground |
oyun alanı, yöndün alanı |
46795 |
recreation |
eğlence, dinlenme |
46796 |
recreational |
eğlence, dinlence, eğlendirici, dinlendirici, oyalayıcı |
46797 |
recreative |
eğlendirici, dinlendirici |
46798 |
recriminate |
birbirini suçlamak, karşılıklı atışmak, kapışmak |
46799 |
recrimination |
suçlamaya suçlama ile karşılık verme, karşılıklı suçlama, atışma |
46800 |
recrudesce |
yeniden olmak, nüksetmek, patlak vermek |
46801 |
recrudescence |
yeniden olma, nüksetme, patlak verme |
46802 |
recruit |
acemi er, yeni üye, askere almak, (üyeliğe) almak, üye yapmak, işe almak, çalıştırmak |
46803 |
recrystallization |
yeniden kristallenme |
46804 |
recrystallize |
yeniden kristallenmek |
46805 |
rectal |
rektumla ilgili |
46806 |
rectangle |
dikdörtgen, düzbucak |
46807 |
rectangular |
dikdörtgen biçiminde |
46808 |
rectifiable |
düzeltilebilir |
46809 |
rectification |
doğrultma, düzeltme, tasfiye, rektifiye |
46810 |
rectifier |
doğrultucu, düzeltici, redresör, doğrultmaç |
46811 |
rectify |
düzeltmek, arıtmak, damıtmak, dalgalı akımı doğru akıma çevirmek |
46812 |
rectilinear |
doğrusal, düz çizgili |
46813 |
rectitude |
doğruluk, dürüstlük |
46814 |
recto |
sağ taraftaki sayfa |
46815 |
rector |
rektör |
46816 |
rectum |
düzbağırsak, göden, gödenbağırsağı, rektum |
46817 |
rectus |
düz kas |
46818 |
recumbency |
uzanma, yatma |
46819 |
recumbent fold |
yatık kıvrım |
46820 |
recumbent |
uzanmış, uzanıp yatmış |
46821 |
recuperate |
iyileşmek, sağlığına kavuşmak |
46822 |
recuperation |
geri kazanma, iyileşme |
46823 |
recuperative |
sağlığına yeniden kavuşturan |
46824 |
recuperator |
geri getirici, geri kazanıcı |
46825 |
recur |
tekrar meydana gelmek, yinelemek, tekrar vuku bulmak |
46826 |
recurrence |
yineleme, tekrar olma, tekrar vuku bulma, tekerrür |
46827 |
recurrent |
yinelenen, yeniden olan |
46828 |
recursion |
tekrarlama, yineleme, özyineleme |
46829 |
recursive |
terkrarlamalı, yinelemeli |
46830 |
recycle |
(kullanılmış maddeleri) yeniden işleyip kullanılır hale getirmek |
46831 |
recycling of waste material |
atık maddeleri yeniden kullanma |
46832 |
recycling |
geriçevirim |
46833 |
red blood cell |
alyuvar |
46834 |
red blood cells |
alyuvarlar |
46835 |
red blood corpuscle |
alyuvar |
46836 |
red blooded |
mert, erkekçe, cesur, yiğit, yürekli |
46837 |
red brass |
kızıl pirinç, kırmızı pirinç |
46838 |
red cabbage |
kırmızı lahana |
46839 |
red carpet |
özel karşılama |
46840 |
red corpuscle |
alyuvar |
46841 |
Red Crescent |
Kızılay |
46842 |
red deer |
alageyik |
46843 |
red flag |
isyan bayrağı, tehlike işareti |
46844 |
red gentian |
kızıl kantaron |
46845 |
red headed |
kızıl saçlı |
46846 |
red heat |
kızıl sıcaklık |
46847 |
Red Indian |
Kızılderili |
46848 |
red lead |
sülüğen |
46849 |
red light |
kırmızı ışık |
46850 |
red mullet |
tekir |
46851 |
red pepper |
kırmızı biber |
46852 |
red poll |
ispinoz kuşu |
46853 |
red radish |
kırmızıturp |
46854 |
red rot |
kırmızı çürüklük hastalığı |
46855 |
Red Sea |
Kızıldeniz |
46856 |
red short |
sıcak işlemlerde kırılan |
46857 |
red shortness |
sıcak işlemlerde kırılma |
46858 |
red tape |
bürokrasi, kırtasiyecilik |
46859 |
red wine |
kırmızı şarap |
46860 |
red |
kırmızı, (saç) kızıl, (cilt) pembe, komünist, kızıl |
46861 |
red-handed |
suçüstü |
46862 |
red-hot |
(metal) kızarmış, akkor halinde, çok öfkeli |
46863 |
red-letter day |
bayram günü |
46864 |
red-letter |
özel bir gün, bayram |
46865 |
red-shift |
kırmızıya kayma |
46866 |
redact |
yazı haline getirmek, yayına hazırlamak |
46867 |
redaction |
yayına hazırlama, redaksiyon, düzeltilmiş metin |
46868 |
redbrick |
İngiltere'de (Londra dışında) kurulmuş Birdem |
46869 |
redbud |
erguvan |
46870 |
redcap |
bagaj hamalı |
46871 |
redcoat |
eski ingiltere askeri |
46872 |
redcurrant |
frenküzümü |
46873 |
redden |
kızarmak, kızartmak, kırmızılaştırmak |
46874 |
reddish |
kırmızımsı, kırmızımtrak |
46875 |
reddle |
kırmızı tebeşir |
46876 |
redecorate |
yeniden dekore etmek |
46877 |
redeem |
bedelini vererek geri almak, (günahtan) kurtarmak, yapmak, yerine getirmek, ifa etmek, (rehin/borç/vb.'den) kurtarmak |
46878 |
redeemable |
pula çevrilebilir, ihbarlı, kurtarılabilir |
46879 |
redeemed |
itfa edilmiş, amorti edilmiş |
46880 |
redeemer |
kurtarıcı kimse |
46881 |
redeliver |
geri vermek |
46882 |
redemption fund |
amortisman fonu |
46883 |
redemption |
geri alma, ödeme, kurtarma |
46884 |
redemptive |
kurtaran, kurtarıcı |
46885 |
redeploy |
(asker/işçi/vb.) yerlerini değiştirmek, daha verimli biçimde düzenlemek |
46886 |
redeployment area |
geliştirilen bölge |
46887 |
redeployment |
yeniden geliştirme |
46888 |
redhanded |
suçüstü |
46889 |
redhead |
kızıl saçlı kadın, kızıl |
46890 |
redhot |
ateşten kıpkırmızı kesilmiş, kızgın |
46891 |
redintegrate |
yenilemek, restore etmek |
46892 |
redirect |
bkz.readdress |
46893 |
rediscount |
reeskont, reeskont etmek |
46894 |
rediscover |
yeniden keşfetmek |
46895 |
redistribute |
yeniden dağıtmak |
46896 |
redness |
kırmızılık |
46897 |
redo |
yeniden yapmak, tekrar yapmak |
46898 |
redolence |
güzel koku |
46899 |
redolency |
güzel koku |
46900 |
redolent |
...kokan, ...kokulu, ...havası olan |
46901 |
redouble |
büyük ölçüde artmak, büyük ölçüde arttırmak |
46902 |
redoubt |
tabya, palanka |
46903 |
redoubtable |
çok saygı duyulan ve korkulan, büyük |
46904 |
redoubted |
korkunç, heybetli, yürekli, cesur |
46905 |
redound |
(to ile) katkıda bulunmak, artırmak, ilerletmek, yararı dokunmak |
46906 |
redox |
redoks |
46907 |
redraft |
retret |
46908 |
redraw |
yeniden keşide etmek |
46909 |
redress |
düzeltmek, tazminat, karşılık |
46910 |
redskin |
Kızılderili |
46911 |
redstart |
kızılkuyruk |
46912 |
reduce the price |
ucuzlatmak |
46913 |
reduce to a pulp |
şoka uğratmak, ne yapacağını şaşırtmak |
46914 |
reduce to beggary |
yoksullaştırmak, fakirleştirmek |
46915 |
reduce to poverty |
yoksulluğa düşürmek |
46916 |
reduce to tears |
gözyaşlarına boğmak, ağlatmak |
46917 |
reduce to |
zorunda bırakmak |
46918 |
reduce |
azaltmak, indirmek, düşürmek, kilo vermek, zayıflamak, (to ile) zorunda bırakmak, -e düşürmek, -e zorlamak, boyun eğdirmek, fethetmek, (rütbesini/vb.) indirmek |
46919 |
reduced price |
indirimli fiyat |
46920 |
reduced |
indirimli |
46921 |
reducer |
redüktör, indirgen |
46922 |
reducible |
indirilir, azaltılır, küçültülür |
46923 |
reducing agent |
indirgen, redüktör |
46924 |
reducing diet |
zayıflama rejimi |
46925 |
reducing flame |
redükleyici alev, indirgeyici alaz |
46926 |
reducing gas |
redükleyici gaz, indirgeyici gaz |
46927 |
reducing |
indirgeyici, azaltma, indirme |
46928 |
reduction in prices |
fiyat indirimi |
46929 |
reduction in wages |
vergin indirimi |
46930 |
reduction of capital |
sermaye indirimi |
46931 |
reduction of interest |
faiz indirimi |
46932 |
reduction of staff |
personel sayısını azaltma |
46933 |
reduction |
azaltma, indirme, indirim, tenzilat, küçültülmüş resim, harita, /vb |
46934 |
reductive |
indirgeyici |
46935 |
redundance letter |
işten çıkarma duyurusu |
46936 |
redundance |
fazlalık, artıkbilgi, işsizlik |
46937 |
redundancy letter |
işten çıkarma duyurusu |
46938 |
redundancy payment |
işten çıkarma tazminatı |
46939 |
redundancy |
gereğinden fazlalık, gereksizlik, bolluk, aşırı emek, emek bolluğu |
46940 |
redundant |
gereksiz, lüzumsuz, fazla, aşırı, bol, işten çıkarılan |
46941 |
reduplicate |
iki katına çıkarmak |
46942 |
reduplication |
ikileme, iki misline çıkarma, artırma |
46943 |
redwood |
kızılağaç, kaliforniya çamı |
46944 |
redye |
yeniden boyamak |
46945 |
reed warbler |
saz bülbülü |
46946 |
reed |
kamış, saz, düdük dili, sipsi |
46947 |
reed-mace |
su kamışı |
46948 |
reedy |
kamış dolu, saz dolu, kamışlık, sazlık |
46949 |
reef knot |
camadan düğümü |
46950 |
reef |
camadan, resif |
46951 |
reefer |
camadancı, esrarlı sigara |
46952 |
reek |
kötü koku, iy, kötü kokmak, iy vermek |
46953 |
reel off |
ezberden okuyuvermek, takır takır tekrarlamak |
46954 |
reel |
makara, bobin, çıkrık, (teyp) makara, sallanmak, sendelemek, sarhoş gibi gitmek, yalpalamak, kafası karışmak, şaşırmak, fırıl fırıl dönmek, döner gibi olmak, makaraya sarmak |
46955 |
reenter |
yeniden girmek |
46956 |
reenterable |
yeniden girilebilir |
46957 |
reentry |
yeniden girme, uzay aracının dönüp dünya atmosferine girmesi |
46958 |
reeve |
ipi delikten geçirmek |
46959 |
reexamine |
yeniden sınav yapmak |
46960 |
reexport |
reeksport, yeniden ihraç, yeniden ihraç etmek |
46961 |
ref |
hakem |
46962 |
refashion |
biçimini değiştirmek |
46963 |
refection |
hafif yemek |
46964 |
refectory |
yemekhane |
46965 |
refer |
(to ile) -den sözetmek, ağzına almak, ilgili olmak, ilgilendirmek, kapsamak, göndermek, havale etmek, başvurmak, danışmak |
46966 |
referee |
hakem, bilirkişi, hakemlik yapmak |
46967 |
reference book |
başvuru kitabı |
46968 |
reference number |
referans numarası |
46969 |
reference record |
referans kaydı |
46970 |
reference |
bahsetme, ağzına alma, söz etme, başvurma, danışma, referans, bonservis |
46971 |
referendum |
halk oylaması, referandum |
46972 |
referent |
gönderge |
46973 |
referential |
gösterim ile ilgili, göndergesel |
46974 |
refill |
yeniden doldurmak, (çönge/pil/kalem içi/kurşun/vb.) yedek |
46975 |
refine sugar |
şekeri rafine etmek |
46976 |
refine |
arıtmak, arılaştırmak, tasfiye etmek, rafine etmek |
46977 |
refined sugar |
rafine şeker |
46978 |
refined |
arıtılmış, tasfiye edilmiş, rafine, ince, kibar, zarif |
46979 |
refinement |
arıtma, tasfiye, incelik, kibarlık, zerafet, yararlı ilave, aksesuar |
46980 |
refiner |
arıtım işçisi |
46981 |
refinery waste |
rafineri atığı |
46982 |
refinery |
arıtımevi, rafineri |
46983 |
refining furnace |
arıtma fırını |
46984 |
refit |
tamir, yeniden donatma, onarma, yeniden kullanıma hazır hale getirmek |
46985 |
reflation |
reflasyon |
46986 |
reflect on |
-i iyice düşünmek, kusurunu göstermek |
46987 |
reflect |
yansıtmak, aksettirmik, göstermek, dile getirmek, ifade etmek, yansıtmak, düşünmek, iyice düşünüp taşınmak |
46988 |
reflected light |
yansımış ışık |
46989 |
reflected ray |
yansımış ışın |
46990 |
reflected wave |
yansımış dalga |
46991 |
reflecting |
yansıtan, aksettiren |
46992 |
reflection |
yansıma, aksetme, yankı, akis, hayal, derin düşünce |
46993 |
reflective |
düşünceli |
46994 |
reflectivity |
yansıtırlık |
46995 |
reflector |
yansıtaç, reflektör |
46996 |
reflex action |
refleks hareket, istençdışı hareket |
46997 |
reflex camera |
reflaks yaçın kılgası |
46998 |
reflex centre |
beyindeki refleks merkezi |
46999 |
reflex movement |
refleks hareket, istençdışı hareket |
47000 |
reflex |
refleks, tepki, yansı |
47001 |
reflexion |
yansıma, yankı |
47002 |
reflexive pronoun |
dönüşlü zamir, dönüşlü adıl |
47003 |
reflexive verb |
dönüşlü fiil |
47004 |
reflexive |
dönüşlü |
47005 |
reflexivity |
yansıma özelliği |
47006 |
refloat |
yeniden yüzdürmek |
47007 |
refluent |
geri akan |
47008 |
reflux condenser |
geri akış kondansatörü |
47009 |
reflux |
geri akış |
47010 |
reforest |
yeniden ağaçlandırmak |
47011 |
reforestation |
yeniden ağaçlandırma, ormanlandırma |
47012 |
reform |
düzeltmek, geliştirmek, düzelmek, gelişmek, -de reform yapmak, reform, düzeltim |
47013 |
reformation |
reformasyon, düzeltim |
47014 |
reformatory |
düzeltici, ıslah edici, ıslahevi |
47015 |
reformer |
düzeltimci, ıslahatçı, reformcu |
47016 |
reformism |
reformculuk |
47017 |
refract |
(ışık) kırmak |
47018 |
refracting angle |
kırılma açısı, sapma açısı |
47019 |
refracting telescope |
kırılmalı teleskop, mercekli teleskop |
47020 |
refracting |
kırılma, sapma, sapan |
47021 |
refraction |
kırılma |
47022 |
refractive index |
kırılma indisi, kırılım indisi |
47023 |
refractive |
kıran, kırıcı, kırılan |
47024 |
refractivity |
kırılırlık |
47025 |
refractometer |
refraktometre, kırılımölçer |
47026 |
refractometry |
refraktometri, kırılımölçüm |
47027 |
refractory |
karşı gelen, karşı koyan, dikbaşlı, inatçı, (hastalık) iyileştirilmesi zor, tedavisi güç, inatçı, (metal) ergimesi zor, sıcağa dayanıklı, kolay işlenemez |
47028 |
refrain from |
kaçınmak, sakınmak, özünü tutmak |
47029 |
refrain |
özünü tutmak, kaçınmak, çekinmek, sakınmak, nakarat |
47030 |
refrangible |
kırılabilir, yansıtılır |
47031 |
refresh oneself |
canlanmak, dinlenmek |
47032 |
refresh |
canlandırmak, güçlendirmek, dinçleştirmek, serinletmek, (anıları/vb.) tazelemek, yenilemek, canlandırmak |
47033 |
refresher course |
bilgi tazeleme kursu |
47034 |
refresher |
tazeleyici, içki, serinletici şey, anımsatıcı şey |
47035 |
refreshing |
güçlendirici, canlandırıcı, dinlendirici, dinçleştirici, serinletici, hoş, ilginç, değişik |
47036 |
refreshment |
canlanma, güçlenme, dinlenme, yiyecek, içecek |
47037 |
refreshments |
yiyecek ve içecek |
47038 |
refrigerant |
soğutan, soğutkan, soğutucu, dondurucu |
47039 |
refrigerate |
soğutmak, serinletmek |
47040 |
refrigerated truck |
soğuk hava tertibatlı kamyon |
47041 |
refrigeration technology |
soğutma tekniği |
47042 |
refrigeration |
soğutma, serin tutma |
47043 |
refrigerator car |
frigorifik vagon |
47044 |
refrigerator lorry |
frigorifik kamyon |
47045 |
refrigerator |
buzdolabı, soğutucu, buzlatka, sellace, yahçal |
47046 |
refuel |
yakıt ikmal etmek |
47047 |
refuge |
sığınak, barınak, orta kaldırım, refüj |
47048 |
refugee |
mülteci, sığınık |
47049 |
refulgence |
parlaklık, şaşaa |
47050 |
refulgent |
parlak, pırıl pırıl |
47051 |
refund |
(pulu) geri vermek, geri ödemek, geri verilen pul, geri ödeme |
47052 |
refunding bond |
itfa tahvili |
47053 |
refundment |
geri verme, geri ödeme, pul iadesi |
47054 |
refurbish |
yeniden cilalamak |
47055 |
refurnish |
yeniden döşemek |
47056 |
refusal |
kabul etmeme, ret, geri çevirme, reddetme hakkı |
47057 |
refuse collector |
çöp kamyonu |
47058 |
refuse disposal |
çöp toplama |
47059 |
refuse lorry |
çöp kamyonu |
47060 |
refuse |
reddetmek, kabul etmemek, geri çevirmek, döküntü, süprüntü, çöp, artık |
47061 |
refutable |
çürütülebilir, yanlışlığı kanıtlanabilir |
47062 |
refutation |
çürütme, cerh, yalanlama, tekzip |
47063 |
refute |
yanlış olduğunu kanıtlamak, çürütmek |
47064 |
regain one's feet |
yeniden dengesini kazanmak |
47065 |
regain the shore |
kıyıya varmak |
47066 |
regain |
yeniden elde etmek, yeniden kavuşmak, (nereyese) tekrar varmak, tekrar dönmek |
47067 |
regal |
kral ya da kraliçe gibi, krallara layık, şahane |
47068 |
regale |
(with ile) eğlendirmek, hoşça vakit geçirtmek |
47069 |
regalia |
tören kıyafeti, tören süslemeleri |
47070 |
regard as |
gözü ile bakmak, saymak |
47071 |
regard |
bakmak, gözü ile bakmak, gibi görmek, olarak ele almak, saymak, göz önünde tutmak, umursamak, önemsemek, aldırmak, kulak asmak, saygı, itibar, önemseme, aldırış, saygı, dikkat, bakış, ç.selam, iyi dilekler |
47072 |
regarding |
hakkında, ilişkin, hususunda, ile ilgili, -e dair, -e gelince |
47073 |
regardless of |
-i düşünmeden, -e bakmaksızın |
47074 |
regardless |
ne olursa olsun, mutlaka, karamazdan |
47075 |
regards |
selam, iyi dilekler |
47076 |
regatta |
kayık ya da yelkenli tekne yarışı |
47077 |
regency |
kral naibliği |
47078 |
regenerate |
yenilemek, yeniden kazanmak, rejenere etmek |
47079 |
regeneration |
yenileme, yenilenme, rejenerasyon, dirilme |
47080 |
regenerative |
yenileyici, canlandırıcı, düzeltici |
47081 |
regent |
kral naibi |
47082 |
reggae |
rege, Jamaika müziği |
47083 |
regicide |
kral katili, kral katli |
47084 |
regime |
yönetim, rejim, perhiz, rejim |
47085 |
regimen |
rejim, perhiz |
47086 |
regiment |
alay, kalabalık, sürü, sıkı disiplin altında tutmak |
47087 |
regimental officer |
kıta subayı |
47088 |
regimental |
alay ile ilgili |
47089 |
regimentation |
jüyeli bir biçime sokma |
47090 |
region |
bölge, yöre |
47091 |
regional planning |
bölgesel planlama |
47092 |
regional television |
bölgesel sınalgı |
47093 |
regional |
bölgesel, yöresel |
47094 |
regionalism |
bölgecilik |
47095 |
register office |
nikâh dairesi, sicil dairesi |
47096 |
register |
sicil, kütük, kayıt defteri, liste defteri, dosya, liste, kayıt, ses perdesi, kayıt eden aygıt, saat, sayaç, regülatör, kütüğe kaydetmek, sicile geçirmek, kaydetmek, listeye yazmak, (aygıt) kaydetmek, göstermek, belirtmek, dışa vurmak, ifade etmek, belli etmek, (mektubu) taahhütlü olarak göndermek |
47097 |
registered letter |
taahhütlü mektup |
47098 |
registered post |
taahhütlü posta |
47099 |
registered tonnage |
bir geminin taşıma istiabı |
47100 |
registered trade mark |
müseccel marka |
47101 |
registered |
(mektup) taahhütlü, kayıtlı, tescilli |
47102 |
registering apparatus |
kaydedici cihaz |
47103 |
registrar |
sicil memuru, nüfus memuru |
47104 |
registration fee |
kayıt vergini |
47105 |
registration form |
kayıt formu |
47106 |
registration number |
plaka numarası |
47107 |
registration |
(kütüğe) kaydetme, listeye alma, kaydetme, kayıt, tescil |
47108 |
registry office |
nikâh dairesi, sicil dairesi |
47109 |
registry |
sicil dairesi |
47110 |
reglet |
kordon |
47111 |
regnant |
saltanat süren, hükümdarlık eden, hükmeden |
47112 |
regolith |
regolit |
47113 |
regorge |
kusmak |
47114 |
regress |
gerilemek, ilkelleşmek |
47115 |
regression |
geri çekilme, gerileme, deniz gerilemesi |
47116 |
regressive tax |
azalan oranlı vergi |
47117 |
regressive |
gerileyen |
47118 |
regret |
pişman olmak, gözünde tütmek, özlemini çekmek, aramak, üzüntü, pişmanlık |
47119 |
regretful |
üzüntülü |
47120 |
regrettable |
üzücü, acınacak, ayıp |
47121 |
regroup |
yeniden türkümleşmek, türküm kurmak, yeniden türkümlendirmek |
47122 |
regular price |
normal fiyat |
47123 |
regular |
düzgün, muntazam, her zamanki, mutat, düzenli, usule uygun, yoluna göre, nizami, meslekten, muvazzaf, tam, gerçek, tam anlamıyla, normal, sıradan, düzgün, güzel biçimli, dilb.düzenli, muvazzaf, devamlı müşteri, gedikli |
47124 |
regularity |
düzen, düzenlilik, düzenli biçimde olma, intizam |
47125 |
regularly |
düzenli olarak, muntazaman |
47126 |
regulate |
düzene sokmak, düzenlemek, yoluna koymak, denetim altına almak, kontrol etmek, ayarlamak |
47127 |
regulating rod |
ayar çubuğu |
47128 |
regulation |
düzenleme, tanzim, ayarlama, ç.yönetmelik, tüzük |
47129 |
regulations |
yönetmelik, tüzük, mevzuat |
47130 |
regulative |
tanzim edici, ayarlayıcı |
47131 |
regulator |
ayarlayıcı, düzenleyici, düzengeç, regülatör |
47132 |
regulus |
cüruflu maden külçesi, yarı arıtılmış maden |
47133 |
regurgitate |
kusmak, kusacak gibi olmak |
47134 |
regurgitation |
kusturma |
47135 |
rehabilitate |
yararlı duruma getirmek, düzeltmek, ıslah etmek, tedavi ederek sağlığına kavuşturmak, eski haline getirmek, normal hale getirmek, eski görev, rütbe ya da haklarını geri vermek |
47136 |
rehabilitation |
eski sağlığına kavuşturma, rehabilitasyon, eski görev, rütbe ya da haklarını geri verme |
47137 |
rehash |
tekrarlama |
47138 |
rehearing |
tanıkların yeniden dinlenmesi |
47139 |
rehearsal |
prova, anlatma, sayıp dökme |
47140 |
rehearse |
prova etmek, anlatmak, sayıp dökmek |
47141 |
reheat |
yeniden ısıtmak |
47142 |
rehouse |
yeni/daha iyi bir eve yerleştirmek |
47143 |
reign |
hükümdarlık, saltanat, saltanat sürmek, oluşmak, olmak, vuku bulmak |
47144 |
reimbursable |
geri ödenebilir |
47145 |
reimburse |
(pulunu) geri vermek, ödemek, birinin yaptığı masrafı ödemek |
47146 |
reimbursement |
geri ödeme, pulu geri verme, rambursman |
47147 |
reimport |
yeniden ithalat |
47148 |
rein in |
dizgini çekip durdurmak, yavaş gitmek |
47149 |
rein |
dizgin, cılav |
47150 |
reindeer |
ren geyiği |
47151 |
reinforce |
güçlendirmek, takviye etmek, berkitmek |
47152 |
reinforced concrete beam |
betonarme kiriş |
47153 |
reinforced concrete |
betonarme, demirli beton |
47154 |
reinforcement |
güçlendirme, takviye, destek, berkitme, ç, takviye birliği |
47155 |
reinforcements |
takviye birliği |
47156 |
reinforcing steel |
betonarme demiri |
47157 |
reinstall |
yeniden yerleştirmek |
47158 |
reinstallment |
yeniden yerleştirme |
47159 |
reinstate |
eski mevkiini geri vermek |
47160 |
reinstatement |
haklarını geri verme |
47161 |
reinsurance |
reasürans, mükerrer sigorta |
47162 |
reinsure |
reasürans yapmak, yeniden sigortalamak |
47163 |
reinvestment |
yeniden yatırım |
47164 |
reissue |
tekrar çıkarmak, tekrar basmak |
47165 |
reiterate |
(birkaç kez) yinelemek, tekrarlamak |
47166 |
reiteration |
yinelemek, tekrarlama |
47167 |
reject |
reddetmek, kabul etmemek, geri çevirmek, bir tarafa atmak, ıskartaya çıkarmak, atmak, bir kenara atılan yararsız şey, ıskarta |
47168 |
rejectamenta |
çöp, süprüntü, dışkı, pislik |
47169 |
rejection |
kabul etmeme/edilmeme, ret, geri çevirme |
47170 |
rejoice sb's heart |
mutlu etmek, yüzünü güldürmek |
47171 |
rejoice |
çok sevinçli olmak, sevinmek |
47172 |
rejoicing |
büyük sevinç, bayram sevinci, şenlik |
47173 |
rejoin |
sert yanıt vermek, yanıt vermek, karşılık vermek, (düşerge/gemi/vb.'ne) geri dönmek, yeniden birleştirmek |
47174 |
rejoinder |
yanıt, kaba yanıt |
47175 |
rejuvenate |
gençleştirmek |
47176 |
rejuvenescence |
gençleşme, gençleştirme |
47177 |
rekindle |
yeniden yakmak |
47178 |
relapse |
kötüye gitmek, kötüleşmek, (kötü yola) sapmak, dönmek, kötüye gitme, kötüleşme, (kötü yola) sapma, dönme |
47179 |
relate to |
ile bağdaştırmak, ilişki kurmak, yönelik olmak |
47180 |
relate |
anlatmak, nakletmek, hikâye etmek, arasındaki farkı görmek/göstermek, (to ile) ile bağdaştırmak, ilişki kurmak, (to ile) -e yönelik olmak, kapsamak, ait olmak |
47181 |
related |
ilgili, ilişkili, bağlantılı |
47182 |
relation |
akraba, ilgi, ilişki, bağlantı, ç.karşılıklı ilişki |
47183 |
relations |
karşılıklı ilişki, akrabalar |
47184 |
relationship |
akrabalık, ilgi, ilişki, bağlantı |
47185 |
relative adverb |
ilgi zarfı, ilgi belirteci |
47186 |
relative clauses |
sıfat cümleciği, ilgi yantümcesi |
47187 |
relative density |
bağıl yoğunluk, bağıl özkütle |
47188 |
relative humidity |
bağıl nem, nispi rutubet |
47189 |
relative pressure |
göreceli basınç, izafi basınç |
47190 |
relative pronoun |
ilgi adılı, ilgi zamiri |
47191 |
relative |
akraba, uruk doğan, göreli, oranlı, nispi, bağlı, ilişkin |
47192 |
relatively |
oranla, nispeten, oldukça |
47193 |
relativism |
bağıntıcılık |
47194 |
relativistic |
bağıl, göreli |
47195 |
relativity |
izafiyet, görelik |
47196 |
relator |
anlatan kimse, muhbir |
47197 |
relax |
gevşemek, gevşeyip dinlenmek, yorgunluğunu atmak, rahatlamak, gevşetmek, rahatlatmak, dinlendirmek, (güç/kontrol/vb.) gevşetmek, hafifletmek |
47198 |
relaxation time |
gevşeme süresi |
47199 |
relaxation |
gevşeme, yumuşama, hafifleme, gevşetme, yumuşatma, hafifletme, gevşeklik |
47200 |
relay race |
bayrak koşusu |
47201 |
relay radar |
röle radarı |
47202 |
relay spring |
röle yayı |
47203 |
relay station |
röle istasyonu |
47204 |
relay |
nöbetleşe çalışan ekip, vardiya, posta, yedek malzeme, röle, bayrak yarışı, naklen yayınlamak |
47205 |
release button |
deklanşör, düğme |
47206 |
release lever |
ayırma kolu |
47207 |
release on bail |
kefaletle tahliye |
47208 |
release |
serbest bırakmak, bırakmak, koyuvermek, çözmek, (yankayı) gösterime sokmak, (haber) duyurmak, bildirmek, yayınlamak, piyasaya sürmek, satışa çıkarmak, feragat etmek, vazgeçmek ya da devretmek, serbest bırakma, özgürlüğüne kavuşturma, salma, salıverme, tahliye, tahliye çöngesi, gevşetme, çözme, kurtarma, kurtuluş, kurtulma, (yanka) piyasada gösterilme izni, (kitap/haber/vb.) yayınlama izni, deklanşör, tek.salıverme düzeneği, yay |
47209 |
relegate |
göndermek, havale etmek, aşağı bir durum ya da mevkiye indirmek |
47210 |
relegation |
sürgüne gönderme, sürgün, küme düşme |
47211 |
relent |
yumuşamak, acıyıp merhamete gelmek, gevşemek |
47212 |
relentless |
amansız, acımasız |
47213 |
relevance |
ayırıcı olma özelliği, ayırıcılık, belirginlik |
47214 |
relevant |
konu ile ilgili |
47215 |
reliability |
güvenilirlik |
47216 |
reliable |
güvenilir |
47217 |
reliance |
güvenç, güven, inan, itimat |
47218 |
reliant |
asılı, bağlı, bağımlı, dayalı |
47219 |
relic |
kalıntı, ölü kalıntısı, hatıra, andaç |
47220 |
relict |
cinsi tükenmekte olan döngül/ösümlük |
47221 |
relief map |
rölyef harita, yükseklikleri gösteren harita |
47222 |
relief road |
yan yol, ikinci yol |
47223 |
relief valve |
emniyet supabı |
47224 |
relief well |
boşaltma kuyusu |
47225 |
relief |
ferahlama, rahatlama, kurtarma, kurtuluş, takviye kuvvetleri, iç rahatlığı, iç ferahlığı, avuntu, yardım, imdat, çare, derman, nöbet değiştirme, nöbeti devralan kişi, kabartma, rölyef |
47226 |
relieve of |
(bir yükten) kurtarmak |
47227 |
relieve |
(ağrı/acı/sıkıntı/vb.) dindirmek, hafifletmek, azaltmak, yatıştırmak, teskin etmek, bastırmak, ferahlatmak, rahatlatmak, avutmak, avundurmak, gönül ferahlığı vermek, nöbeti devralmak, nöbet değiştirmek, (kuşatılmış kenti) kurtarmak, tekdüzeliğini gidermek, ilginçleştirmek, güzelleştirmek, hareketlendirmek, canlandırmak |
47228 |
relieved |
rahatlamış, ferahlamış, yatışmış, rahat, ferah |
47229 |
relieving arch |
hafifletme kemeri, sağır kemer |
47230 |
relievo |
kabartma |
47231 |
religion |
din, mezhep, inanç, iman |
47232 |
religionist |
bağnaz, yobaz |
47233 |
religiosity |
bağnazlık, yobazlık, sofuluk |
47234 |
religious law |
dini hukuk |
47235 |
religious liberty |
din hürriyeti |
47236 |
religious marriage |
imam nikâhı |
47237 |
religious order |
tarikat |
47238 |
religious |
dinsel, dini, dindar |
47239 |
religiously |
imanla, düzenli bir şekilde |
47240 |
reline |
gömlek değiştirmek, astarını değiştirmek |
47241 |
relinquish |
vazgeçmek, bırakmak, feragat etmek |
47242 |
relish |
istek, zevk, haz, iştah, çeşni, tat, lezzet, hoşlanmak, hoşuna gitmek, zevk almak, hoşnut olmak |
47243 |
relive |
yeniden yaşamak, anımsamak |
47244 |
reload |
yeniden yüklemek |
47245 |
relocatable |
yerdeğişir |
47246 |
relocate |
(başka bir yere) taşımak, kurmak, yerleştirmek |
47247 |
relocation |
başka yere yerleştirme |
47248 |
reluctance |
isteksizlik, gönülsüzlük |
47249 |
reluctant |
isteksiz, gönülsüz |
47250 |
reluctivity |
relüktivite, çekingenlik |
47251 |
rely on |
güvenmek, işanmak, inanmak, bel bağlamak |
47252 |
rely |
(on ile) güvenmek, itimat etmek, bel bağlamak |
47253 |
remain anonymous |
adı bilinmemek |
47254 |
remain |
kalmak |
47255 |
remainder of a debt |
borç bakiyesi |
47256 |
remainder |
artan, geri kalan, kalan, artık |
47257 |
remainderman |
aday, namzet |
47258 |
remaining |
kalıcı |
47259 |
remains |
artık, kalıntı, ölü, ceset |
47260 |
remake |
(yanka/vb.) yeniden yapmak |
47261 |
remand prison |
tutukevi |
47262 |
remand |
(tekrar mahkemeye çıkmak üzere) cezaevine geri göndermek, tekrar cezaevine gönderme |
47263 |
remanence |
artık çaşaklık, artık çaşaklanım |
47264 |
remanent |
artan, kalan |
47265 |
remark on |
hakkında görüşünü belirtmek |
47266 |
remark |
söylemek, belirtmek, söz, düşünce, görüş |
47267 |
remarkable |
dikkate değer, sözü edilmeye değer, olağanüstü |
47268 |
remarkableness |
dikkate değerlik, olağanüstülük |
47269 |
remarrriage |
yeniden evlenme |
47270 |
remarry |
yeniden evlenmek |
47271 |
remediable |
çaresi bulunan |
47272 |
remedial teaching |
yetiştirici öğretim |
47273 |
remedial |
sağaltıcı, iyileştirici, iyi edici, tedavi edici, çare niteliğinde |
47274 |
remediless |
çaresiz, umutsuz, tedavi edilmez |
47275 |
remedy |
çıkar yol, umar, çare, ilaç, derman, deva, sağaltmak, iyi etmek, iyileştirmek, tedavi etmek, düzeltmek, çare bulmak, gereğine bakmak, önlemek |
47276 |
remelt |
yeniden eritmek |
47277 |
remember to |
selam götürmek, selamını söylemek |
47278 |
remember |
eslemek, hatırlamak, aklında tutmak, hatırında tutmak, unutmamak, (armağan/bahşiş/vb.) vermek, görmek, (to ile) -den selam götürerek, -in selamını söylemek |
47279 |
remembrance |
anma, hatırlama, yadetme, anı, hatıra, estelik, anmalık, andaç, hatıra, yadigar |
47280 |
remex |
teleke |
47281 |
remigration |
geriye göç |
47282 |
remilitarization |
yeniden askerileştirme |
47283 |
remind of |
-i hatırlatmak, aklına getirmek |
47284 |
remind |
hatırlatmak, esletmek, aklına getirmek |
47285 |
reminder |
(mektup/not/pusula/vb.) anımsatıcı şey |
47286 |
reminisce |
eski günlerden konuşmak |
47287 |
reminiscence |
anımsama, hatırlama, anımsanan şeyler, anı, ç.anılar, hatırat |
47288 |
reminiscent |
-i hatırlatan, benzeri |
47289 |
remise |
feragat, vazgeçme |
47290 |
remiss |
dikkatsiz, gevşek, dalgacı, ihmalkâr |
47291 |
remissible |
affedilebilir, bağışlanabilir |
47292 |
remission |
bağışlama, affetme, af, ceza indirimi, cezayı hafifletme, (hastalık) hafifleme süresi |
47293 |
remissness |
ihmal, kusur, savsaklık |
47294 |
remit |
(borç/ceza/vb.'den) kurtarmak, postayla (pul/çek/vb.) göndermek, ara vermek, mola vermek |
47295 |
remittance |
pul havalesi, postayla gönderilen pul |
47296 |
remittee |
alıcı, havale alıcısı |
47297 |
remittent |
af |
47298 |
remitter |
pul gönderen kimse |
47299 |
remnant |
artık, geri kalan şey, kalıntı, parça kumaş |
47300 |
remodel |
değişiklikler yapmak, yeni şekle koymak |
47301 |
remonetization |
eski pulu yeniden tedavüle sürme |
47302 |
remonstrance |
yakınma, şikâyet, itiraz |
47303 |
remonstrate |
yakınmak, şikâyet etmek, karşı çıkmak, itiraz etmek |
47304 |
remonstrator |
şikayetçi kimse, protesto eden kimse |
47305 |
remorse |
pişmanlık, vicdan azabı |
47306 |
remorseful |
vicdan azabı çeken, pişmanlık duyan, pişman |
47307 |
remorseless |
vicdansız, kalpsiz, acımasız |
47308 |
remote control |
uzaktan kumanda |
47309 |
remote controlled |
uzaktan kumandalı |
47310 |
remote probability |
uzak bir olasılık |
47311 |
remote station |
uzak istasyon |
47312 |
remote |
uzak, (davranış) soğuk, (şans/olasılık/vb.) küçük, az |
47313 |
remotely |
küçük bir dereceye kadar, birazcık |
47314 |
remoteness |
uzaklık, yabancılık |
47315 |
remount |
yeniden çıkmak, yeniden monte etmek |
47316 |
removable |
kaldırılabilir, sökülebilir, nakledilir |
47317 |
removal expenses |
taşınma giderleri |
47318 |
removal van |
nakliye kamyonu |
47319 |
removal |
kaldırma, taşınma, çıkarma, kovulma, görevden alınma, yerini değiştirme |
47320 |
remove from office |
görevden almak |
47321 |
remove |
çıkarmak, temizlemek, silmek, çıkarmak, öçürmek, kovmak, atmak, kaldırmak, alıp götürmek, uzaklaştırmak, kenar etmek, defetmek, taşınmak, derece, pille, kademe, aralık, adım, kohumluk derecesi, sınıf |
47322 |
removed from |
-den uzak, -den farklı, ile ilgisiz |
47323 |
remover |
leke çıkarıcı, ev eşyası nakliyecisi |
47324 |
remunerate |
emeğinin karşılığını ödemek, hakkını ödemek, ödüllendirmek, yaptığının karşılığını ödemek |
47325 |
remuneration |
vergin, bedel, karşılık, mükâfat |
47326 |
remunerative |
(iş) pullu, iyi pul getiren, kârlı, kazançlı, yararlı |
47327 |
Renaissance |
Rönesans |
47328 |
renal artery |
böbrek atardamarı |
47329 |
renal circulation |
böbrekteki kan dolaşımı |
47330 |
renal cortex |
böbrek korteksi |
47331 |
renal vein |
böbrek damarı |
47332 |
renal |
böbreğe ait |
47333 |
rename |
yeni bir ad vermek |
47334 |
renascence |
yeniden doğma |
47335 |
renascent |
yeniden doğan, canlanan |
47336 |
rend |
yırtmak, cırmak, yarmak, koparmak, bölmek, ayırmak, zorla çekip almak, koparmak, ayırmak |
47337 |
render a profit |
kâr bırakmak |
47338 |
render into |
tercüme etmek, çevirmek |
47339 |
render of account |
hesap verme |
47340 |
render payment |
ödeme yapmak |
47341 |
render |
(yardım/vb.) vermek, sunmak, hale getirmek, etmek, kılmak, icra etmek, sunmak, (into ile) -e tercüme etmek, -e çevirmek |
47342 |
rendering |
sunma, icra, oynama, temsil, tercüme, çeviri |
47343 |
rendezvous |
buluşma, randevu, buluşma yeri |
47344 |
rendition |
icra, sunma, temsil |
47345 |
rendzina |
rendzina |
47346 |
renegade |
hain, dönek |
47347 |
renege |
sözünden dönmek |
47348 |
renew |
yenilemek, yenileştirmek, tazelemek, canlandırmak, dinçleştirmek, yinelemek, tekrarlamak |
47349 |
renewable source |
yenilenebilir kaynak |
47350 |
renewable |
yenilenebilir, yenilenmesi gereken |
47351 |
renewal notice |
yenileme belgesi |
47352 |
renewal |
yenileme, yenilenen şey |
47353 |
renitent |
kuvvete karşı direnen, zora dayanıklı |
47354 |
rennet |
peynir mayası |
47355 |
renounce |
vazgeçmek, terketmek, bırakmak, feragat etmek |
47356 |
renovate |
yenilemek, onarmak |
47357 |
renovation |
yenileme |
47358 |
renown |
ün, ad, şan, şöhret |
47359 |
renowned |
ünlü, şanlı, meşhur, şöhretli, namlı |
47360 |
rent a car service |
araba kiralama servisi |
47361 |
rent |
kira, kira bedeli, kiralamak, kira ile tutmak, kiraya vermek, yırtık, yarık, delik |
47362 |
rent-free |
kirasız, kirasız, kirasız |
47363 |
rentable |
kiralanabilir, kira getirebilir |
47364 |
rental car |
kiralık otomobil |
47365 |
rental value |
kira değeri |
47366 |
rental |
kira bedeli, kira |
47367 |
renter |
kiracı |
47368 |
rentier |
rantiye, gelir sahibi |
47369 |
renting failure |
kirayı ödeyememe |
47370 |
renting |
kiraya verme |
47371 |
renunciate |
razı olmamak, imtina etmek, boyun kaçırmak, reddetmek |
47372 |
renunciation |
vazgeçme, feragat |
47373 |
reopen |
yeniden açmak |
47374 |
reorganization |
yeniden düzenleme, yeniden örgütleme, yeniden örgütlenme |
47375 |
reorganize |
yeniden örgütleme, yeniden düzenlemek, yeniden organize etmek |
47376 |
rep |
satış memuru, satıcı, bkz.repertory |
47377 |
repack |
yeniden denk yapmak |
47378 |
repaint |
yeniden boyamak |
47379 |
repair kit |
tamir takımı |
47380 |
repair shop |
tamirci dükkânı |
47381 |
repair time |
onarım zamanı |
47382 |
repair |
onarmak, tamir etmek, (hatayı) düzeltmek, gidermek, onarım, tamirat |
47383 |
repair-pit |
tamir çukuru |
47384 |
repairable |
onarılabilir, tamir edilebilir |
47385 |
repairman |
tamirci |
47386 |
repairshop |
tamir atölyesi |
47387 |
reparable |
tamiri mümkün, tamir edilir |
47388 |
reparation |
tazminat |
47389 |
repartee |
hazırcevaplılık, hazır cevap |
47390 |
repartition |
bölme, bölüm, yeniden bölme |
47391 |
repass |
dönmek, geri gitmek |
47392 |
repast |
yemek |
47393 |
repatriate |
yurduna geri göndermek, iade etmek |
47394 |
repatriation |
kendi ülkesine geri dönme |
47395 |
repay |
(pul) geri vermek, ödemek, karşılığını vermek, altında kalmamak, ödemek, ödüllendirmek, karşılığını vermek |
47396 |
repayable |
geri ödenebilir, geri ödenilmesi gereken |
47397 |
repayment of income tax |
vergi iadesi |
47398 |
repayment |
geri ödeme, karşılık |
47399 |
repeal |
yürürlükten kaldırmak, feshetmek, iptal etmek, yürürlükten kaldırma, fesih, iptal |
47400 |
repealable |
yürürlükten kaldırılabilir, feshedilir |
47401 |
repeat oneself |
hep aynı olmak, değişmemek |
47402 |
repeat |
tekrarlamak, kaytalamak, yinelemek, yeniden yayınlanan bağdarlama, nakarat, nakarat işareti |
47403 |
repeated |
defalarca yinelenen, tekraralanan |
47404 |
repeatedly |
defalarca, tekrar tekrar, sık sık |
47405 |
repeater |
kesintisiz ateş eden silah, çalar saat |
47406 |
repeating coil |
tekrarlama bobini |
47407 |
repeating decimal |
tekrarlanan kesir |
47408 |
repeating |
tekrarlanan, tekralama |
47409 |
repel |
geri püskürtmek, iğrendirmek, tiksindirmek |
47410 |
repellent |
iğrenç, tiksindirici, nahoş, sinek, /vb.kovucu, uzaklaştırıcı madde |
47411 |
repent |
pişman olmak, pişmanlık duymak |
47412 |
repentance law |
pişmanlık yasası |
47413 |
repentance |
pişmanlık |
47414 |
repentant |
pişmanlık duyan, pişman |
47415 |
repercussion |
yansıma, geri tepme, tepki, yankı, yan etki |
47416 |
repertoire |
repertuvar, dağarcık |
47417 |
repertory |
aynı tiyatroda aynı oyuncuların her gün değişik bir oyun sahneye koyması |
47418 |
repetition work |
seri üretim |
47419 |
repetition |
tekrarlama, yineleme, tekrar, yinelenen şey |
47420 |
repetitious |
defalarca tekrarlanmış, basmakalıp |
47421 |
repetitive |
hkr, bkz.repetitious |
47422 |
repine |
yakınmak, söylenmek, üzülmek, küsmek, bozulmak |
47423 |
repining |
yakınan, söylenen, somurtkan |
47424 |
replace |
eski yerine koymak, (with/by ile) değiştirmek, -in yerini almak, -in yerine geçmek |
47425 |
replaceable |
sökülüp değiştirilebilen |
47426 |
replacement part |
yedek parça |
47427 |
replacement |
yenisiyle değiştirme, yenileme, yerini alan kimse/şey, ivaz, yedek, vekil, orunbasar |
47428 |
replant |
yeniden dikmek, yeni bir yere dikmek |
47429 |
replay head |
okuma kafası |
47430 |
replay |
(maç) tekrarlamak, tekrar oynamak, (müzik) tekrar çalmak, tekrar oynanan maç, (görüntü/ses/kayıt/vb.) tekrar |
47431 |
replenish |
yeniden doldurmak, ikmal etmek |
47432 |
replenishment |
ikmal, yeniden doldurma, tekrar doldurma |
47433 |
replete |
tıka basa doymuş, patlamak üzere, ağzına kadar dolu |
47434 |
repletion |
dolgunluk |
47435 |
replevin |
istirdat davası, istihkak davası |
47436 |
replica |
aslına çok benzeyen, kopya |
47437 |
replicate |
kopya etmek, kopyasını yapmak |
47438 |
replication |
cevap, mukabele, yankı, akis, röprodüksiyon |
47439 |
reply |
yanıt vermek, yanıtlamak cevap vermek, karşılık vermek, yanıt, karşılık |
47440 |
report |
rapor, haber, yenün haberi, açıklama, bilgi, bildiri, tebliğ, tutanak, öğrenci karnesi, söylenti, rivayet, patlama sesi, anlatmak, söylemek, bildirmek, haber vermek, rapor vermek, rapor yazmak, (sucu/vb.) bildirmek, ihbar etmek, şikâyet etmek, tutanağını tutmak, özetini çıkarmak, hazır bulunmak, mevcudiyetini bildirmek, haber yazmak |
47441 |
reported speech |
dolaylı anlatım |
47442 |
reportedly |
söylendiğine göre, söylentilere bakılırsa |
47443 |
reporter |
yenün muhabiri, muhabir, raportör |
47444 |
repose |
uzanmak, dinlenmek, dayanmak, yaslanmak, dinlenme, istirahat, uyku, dinginlik, sakinlik, sessizlik, erinç, rahat, huzur |
47445 |
reposeful |
dinlendirici |
47446 |
repository |
depo, ambar, ...hakkında kendisine özel olarak bilgi verilen kimse |
47447 |
repossess |
yeniden sahip olmak, elde etmek |
47448 |
repp |
n rips |
47449 |
reprehend |
azarlamak, paylamak, suçlamak |
47450 |
reprehensible |
suçlanmayı/azarlanmayı hakeden |
47451 |
reprehension |
azar, kınama |
47452 |
represent as |
olarak tanımlamak, olarak göstermek |
47453 |
represent |
göstermek, betimlemek, tasvir etmek, simgelemek, temsil etmek, -in adına hareket etmek |
47454 |
representation |
temsil, betimleme, tasvir, oyun, temsil, oynama, canlandırma, temsilcilik, mümessillik, simge, işaret, gösterme |
47455 |
representative |
temsil eden, örnek, tipik, temsilci, vekil |
47456 |
repress |
bastırmak, önlemek, tutmak, gemlemek, baskı altında tutmak |
47457 |
repressed |
(kişi) baskı altına alınmış, baskı altında olan, ezilmiş, (duygu) bastırılmış |
47458 |
repression |
önleme, bastırma, engelleme, tutma, baskı |
47459 |
repressive |
(yasa/vb.) baskı uygulayıcı, sert, acımasız |
47460 |
reprieve |
ölüm cezasını ertelemek, mahvını ertelemek, ölüm cezasının ertelenmesi |
47461 |
reprimand |
(resmi) tekdir, kınama, (resmi olarak) kınamak |
47462 |
reprint |
(kitap) yeniden basmak, yeni baskı |
47463 |
reprisal |
bir müzik parçasının bir bölümünün ya da tümünün ikinci kez çalınması |
47464 |
reproach |
azar, tekdir, serzeniş, sitem, kınama, suçlama, leke, yüzkarası, sitem etmek, serzenişte bulunmak, abırlamak, ayıplamak |
47465 |
reproachable |
ayıplanır |
47466 |
reproachful |
sitem dolu |
47467 |
reprobate |
kötü, kötü karakterli |
47468 |
reprobation |
beğenmeme, onaylamama, lanet |
47469 |
reprocess |
yeniden işlemek |
47470 |
reprocessing plant |
yeniden işleme fabrikası |
47471 |
reproducable |
üretilebilir |
47472 |
reproduce |
üremek, çoğalmak, yavrulamak, kopyasını çıkarmak, kopya etmek, (görüntü/ses) vermek |
47473 |
reproducer |
yeniden öndürücü, çoğaltıcı |
47474 |
reproducibility |
üretilebilirlik, üreyebilirlik |
47475 |
reproducing head |
okuma kafası |
47476 |
reproduction organs |
üreme kılganları |
47477 |
reproduction system |
üreme jüyesi |
47478 |
reproduction |
üreme, çoğalma, çoğaltma, reprodüksiyon, özdeşbaskı |
47479 |
reproductive organs |
üreme kılganları |
47480 |
reproductive |
üretken, üremeyi sağlayan, döl |
47481 |
reproof |
azar, ayıplama, kınama |
47482 |
reproval |
azarlama, paylama |
47483 |
reprove |
azarlamak, paylamak, tanlamak |
47484 |
reptant |
sürünen |
47485 |
reptile |
sürüngen |
47486 |
reptilian |
sürüngenlere ait, sürüngen, sürüngen |
47487 |
republic |
cumhuriyet |
47488 |
republican people's party |
cumhuriyet halk partisi |
47489 |
republican |
cumhuriyete ait, cumhuriyetçi, cumhuriyetçi |
47490 |
republicanism |
cumhuriyetçilik |
47491 |
republication |
yeniden yayımlama |
47492 |
republish |
yeniden yayımlamak |
47493 |
repudiate |
boyun kaçırmak, inkâr etmek, yadsımak, tanımamak, yalana çıkarmak, imtina etmek, danmak, yüz döndermek, dönmek, yayınmak, tekzip eylemek, boynundan atmak, reddetmek, kabul etmemek, geri çevirmek, avrat boşamak, (borç) ödememek |
47494 |
repudiation |
ret, inkâr, boşama, reddetme, tanımayış |
47495 |
repugnance |
iğrenme, tiksinme, tiksinti, nefret |
47496 |
repugnant |
çirkin, iğrenç, tiksindirici, pis, terbiyesiz |
47497 |
repulse |
(saldırı) geri püskürtmek, (öneri/vb.) kabaca reddetmek, geri çevirmek, püskürtme, (arkadaşlık önerisini) kabaca geri çevirme, reddetme |
47498 |
repulsion |
iğrenme, tiksinti ve korku, nefret, birbirini uzaklaştırma gücü, itici güç |
47499 |
repulsive forces |
itici güçler |
47500 |
repulsive |
tiksindirici, iğrenç, itici |
47501 |
repulsiveness |
tiksindiricilik, iğrençlik |
47502 |
repurchase |
geri satın alma, geri satın almak |
47503 |
reputable |
ünlü, tanınmış, saygın, saygıdeğer |
47504 |
reputation |
ün, ad, nam, isim, şöhret |
47505 |
repute |
ün, şöhret, ad, nam, iyi ad, itibar, saygınlık |
47506 |
reputed |
...sayılan, ...farzedilen, ...sanılan |
47507 |
reputedly |
dediklerine göre |
47508 |
request |
rica, dilek, istek, talep, istek, rica etmek, dilemek, istemek |
47509 |
requiem |
ölünün ruhu için okunan dua/ilahi |
47510 |
require |
istemek, gerektirmek, dilemek, istemek, rica etmek |
47511 |
required quantity |
gerekli miktar |
47512 |
required subjects |
zorunlu dersler |
47513 |
required |
gerekli |
47514 |
requirement |
ihtiyaç, gereksinim, icap, gerek |
47515 |
requisite |
gerekli, zorunlu, zaruri, gerekli şey, ihtiyaç, gereç |
47516 |
requisition |
resmi/askeri talep, dilek, resmen talep etmek, resmen el koymak |
47517 |
requital |
ödül, karşılık, bedel, mukabele |
47518 |
requite with |
ile karşılığını vermek |
47519 |
requite |
(with ile) karşılığını ...ile ödemek, ile karşılığını vermek |
47520 |
reradiation |
yeniden radyasyon |
47521 |
reread |
yeniden okumak |
47522 |
reroute |
yönünü değiştirmek, saptırmak |
47523 |
rerouting |
güzergâh değiştirme, yönünü değiştirme |
47524 |
rerun |
(yanka/vb.) tekrar göstermek, (yarış) tekrar koşmak, tekrarlamak, tekrar gösterilen yanka/şov |
47525 |
res |
konu, mesele |
47526 |
resale |
tekrar satış |
47527 |
rescind |
yürürlükten kaldırmak, iptal etmek, feshetmek |
47528 |
rescission |
fesih, iptal, yürürlükten kaldırma |
47529 |
rescript |
resmi bildirge, beyan |
47530 |
rescue capsule |
kurtarma kapsülü |
47531 |
rescue helicopter |
kurtarma dikuçarı |
47532 |
rescue party |
kurtarma ekibi |
47533 |
rescue |
kurtarmak, kurtarma, kurtulma, kurtuluş |
47534 |
research and development |
araştırma ve geliştirme |
47535 |
research center |
araştırma merkezi |
47536 |
research centre |
araştırma merkezi |
47537 |
research department |
araştırma bölümü |
47538 |
research laboratory |
araştırma laboratuvarı |
47539 |
research population |
araştırma kitlesi |
47540 |
research programme |
araştırma bağdarlaması |
47541 |
research project |
araştırma jobası |
47542 |
research worker |
araştırmacı |
47543 |
research |
araştırma, araştırmak, araştırma yapmak, incelemek |
47544 |
researcher |
araştırmacı |
47545 |
reseating |
supap yatağını alıştırma |
47546 |
resect |
kesip çıkarmak |
47547 |
resection |
kesip çıkarma, kesim-çıkarım |
47548 |
reseda |
muhabbetçiçeği |
47549 |
resell |
aynı şeyi bir daha satmak |
47550 |
reseller |
yeniden satan kimse |
47551 |
resemblance |
benzerlik |
47552 |
resemble |
benzemek, okşamak |
47553 |
resent |
kızmak, içerlemek, kırılmak, gücenmek, alınmak |
47554 |
resentful |
gücenik, alınmış, kırgın |
47555 |
resentment |
kızma, gücenme, küskünlük, dargınlık |
47556 |
reserpine |
rezerpin |
47557 |
reservation fee |
yer ayırma vergini |
47558 |
reservation |
kuşku, şüphe, yer ayırtma, rezervasyon, şart, koşul, Kuzey Amerika'lı yerlilere ayrılan arazi |
47559 |
reserve account |
karşılık hesabı |
47560 |
reserve capacity |
yedek kapasite |
47561 |
reserve fund |
ihtiyat akçesi |
47562 |
reserve price |
rezerv fiyatı |
47563 |
reserve |
ayırmak, saklamak, korumak, tahsis etmek, ayırtmak, yedek, rezerv, belirli bir amaç için ayrılmış arazi/bölge, çekingenlik, yedek oyuncu, yedek, yedek güçler |
47564 |
reserved word |
ayrılmış sözcük, kullanımı yasak sözcük |
47565 |
reserved |
çekingen, tutulmuş, ayırtılmış, yedek |
47566 |
reservoir |
sarnıç, su deposu |
47567 |
reshape |
yeniden biçim vermek |
47568 |
reshuffle |
bir kuruluşta çalışanların mevkiilerinin değiştirilmesi |
47569 |
reside |
-de ikamet etmek, oturmak |
47570 |
residence |
konut, oturma, ikamet |
47571 |
resident |
sakin, mukim, bir yerde oturan |
47572 |
residential |
oturmaya ayrılmış, oturmaya elverişli |
47573 |
residual |
artan, kalan, artık |
47574 |
residue |
kalan, artık, kalıntı, tortu |
47575 |
resign |
istifa etmek, çekilmek, ayrılmak |
47576 |
resignation |
çekilme, istifa, boyun eğme, kabullenme |
47577 |
resigned |
boyun eğmiş, kabullenmiş, yakınmadan kabul eden |
47578 |
resile |
imtina etmek, boyun kaçırmak, el çekmek, kaçmak, dönmek |
47579 |
resilience |
esneklik |
47580 |
resilient |
esnek, sağlığını, gücünü çabuk toplayan, çabuk iyileşen |
47581 |
resin |
çam sakızı, reçine |
47582 |
resist |
karşı koymak, karşı durmak, direnmek, mukavemet etmek, göğüs germek, dayanmak, -meden edebilmek |
47583 |
resistance |
karşı koyma, direnme, dayanıklılık, dayanma, dayanma gücü, karşı çıkma, direniş, direnç |
47584 |
resistant |
direnen, dirençli, dayanıklı |
47585 |
resistor |
rezistans, direnç |
47586 |
resolute |
dirençli, kararlı, azimli, sağlam |
47587 |
resolution |
kararlılık, azim, azimlilik, karar, önerge, teklif, yasa tasarısı, yeçim, çözüm, çözünme, çözülme, eritme |
47588 |
resolve |
karar vermek, çözmek, halletmek, parçalarına ayırmak, ayrıştırmak, oy ile -e karar vermek, eritmek, çözmek, erimek, çözünmek, karar, azim, niyet, azimlilik |
47589 |
resolvent |
çözücü madde |
47590 |
resonance |
tınlama, seselim, rezonans |
47591 |
resonant |
çınlayan, tınlayan, yankılanan |
47592 |
resort |
dinlence yeri, mesire, (-e) başvurma, yoluna gitme, -den yararlanma, (to ile) (-e) başvurmak, müracaat etmek, yoluna gitmek, çareyi -de bulmak |
47593 |
resound |
çınlamak, yankılanmak, ...sesiyle dolmak, inlemek |
47594 |
resounding |
çınlayan, yankılanan, gürültülü, çok büyük |
47595 |
resource |
kaynak, zenginlik, umar, çare, beceriklilik |
47596 |
respect |
saygı, hürmet, uyma, riayet, saygı, bakım, yön, çekit, saygı göstermek, saygı duymak, -e riayet etmek, uymak |
47597 |
respectable |
saygıdeğer, saygın, oldukça iyi, epey, hatırı sayılır, temiz, namuslu, dürüst |
47598 |
respectful |
saygılı |
47599 |
respective |
kendi, kişisel, şahsi |
47600 |
respectively |
anılan sıraya göre, biri ...öteki |
47601 |
respiration |
solunum |
47602 |
respirator |
solunum aygıtı, respiratör |
47603 |
respiratory |
solunumla ilgili |
47604 |
respire |
soluk almak |
47605 |
respite |
mola, dinlenme, soluklanma |
47606 |
resplendent |
parlak, pırıl pırıl, görkemli, göz kamaştırıcı |
47607 |
respond |
yanıt vermek, yanıtlamak, (by/with ile) ile karşılık vermek, karşılamak |
47608 |
respondent |
davalı, savunan kişi |
47609 |
response |
yanıt, karşılık |
47610 |
responsibility |
sorumluluk |
47611 |
responsible |
(for/to ile) -den sorumlu, -e karşı sorumlu, sorumlu, sorumluluk sahibi, güvenilir, emin, sorumluluk isteyen, sorumluluk gerektiren |
47612 |
responsive |
yanıt veren, karşılık veren |
47613 |
rest day |
dem alış günü |
47614 |
rest |
dinlenme, dem alış, erinç, huzur, rahat, sükun, uyku, işlemezlik, hareketsizlik, durma, dayanak, mesnet, destek, es, durak, dinlenmek, dincelmek, dem almak, dinlendirmek, dayamak, yaslamak, durup dinlenmek, durmak, ara vermek, soluk almak, dayandırmak, oturtmak, elinde olmak, bağlı olmak, güvenmek, dayanmak, bel bağlamak, yatmak, gömülü olmak, artık, kalan, ötekiler, diğerleri, kalanlar |
47615 |
restart |
yeniden başlatmak |
47616 |
restaurant |
lokanta, aşhane |
47617 |
restaurateur |
lokanta sahibi, lokantacı |
47618 |
restful |
dinlendirici, rahat, sakin, huzurlu, huzur verici |
47619 |
restitution |
iade, sahibine geri verme, zararı ödeme, tazmin |
47620 |
restive |
yerinde duramayan, rahat durmayan, huzursuz, inatçı |
47621 |
restless |
yerinde duramayan, hareketli, kıpır kıpır, kıpırdak, rahatsız, huzursuz |
47622 |
restoration |
onarım, yenileme, restorasyon, sahibine geri verme, iade, yeniden kurma |
47623 |
restorative |
güçlendiren, sağlık veren, güç/sağlık veren ilaç, yiyecek, /vb. |
47624 |
restore |
sahibine geri vermek, iade etmek, eski yerine koymak, geri koymak, yeniden kurmak, düzeltmek, eski görevine, işine, /vb.yeniden getirmek, iade etmek, yeniden sağlığına kavuşturmak, iyileştirmek, onarmak, yenilemek, restore etmek |
47625 |
restoring force |
düzeltici kuvvet, geriçağırım kuvveti |
47626 |
restrain |
engellemek, dizginlemek, zaptetmek, tutmak, -den önlemek |
47627 |
restrained |
kontrollü, sakin, özüne hakim |
47628 |
restraint |
tutma, dizginleme, zapt, özünü tutma, özüne hakim olma, sınırlama, baskı, zorlama |
47629 |
restrict |
sınırlamak |
47630 |
restricted credit |
şartlı kredi |
47631 |
restricted ownership |
sınırlı mülkiyet |
47632 |
restricted |
sınırlı, kısıtlı, kontrollü, yalnızca belirli bir kesimin kullanımına özgü, belirli bir türküm için, hizmete mahsus, dar, sınırlı |
47633 |
restriction |
sınırlama |
47634 |
restrictive |
sınırlayıcı |
47635 |
result in |
ile sonuçlanmak, çıkmak, neticelenmek |
47636 |
result |
(from ile) -den sonuçlanmak, meydana gelmek, çıkmak, doğmak, (in ile) ile sonuçlanmak, sonuç, mahsul, ürün, semere |
47637 |
resultant force |
bileşke kuvveti |
47638 |
resultant |
sonucunda ortaya çıkan, sonuçta oluşan |
47639 |
resume |
(ara verdikten sonra) yeniden başlamak, sürdürmek, devam etmek, geri almak, yeniden elde etmek |
47640 |
resumé |
özet, özgeçmiş |
47641 |
resumption |
yeniden başlama, sürdürme |
47642 |
resurgence |
yeniden güçlenme, dirilme, yeniden aktiflik kazanma |
47643 |
resurgent |
yeniden güçlenen, dirilen |
47644 |
resurrect |
yeniden canlandırmak, diriltmek, yeniden kullanmak, geçerli kılmak |
47645 |
resurrection |
yenileme, canlanma, dirilme, tekrar ortaya çıkma, doğma, (the ile) İsa'nın dirilişi |
47646 |
ret |
çürümek, ıslatıp yumuşatmak |
47647 |
retail banking |
perakende bankacılık |
47648 |
retail credit |
müşteri kredisi |
47649 |
retail dealer |
perakendeci |
47650 |
retail price |
perakende fiyatı |
47651 |
retail trade |
perakende ticaret |
47652 |
retail |
perakende satmak, (at ile) perakende olarak ...fiyatına satılmak, dedikodu yaymak, perakende satış, perakende olarak, perakendeciden, perakende |
47653 |
retailer |
perakendeci |
47654 |
retain wall |
set |
47655 |
retain |
tutmak, yitirmemek, sahip olmak, pulla (avukat) tutmak |
47656 |
retained earnings |
birikmiş kârlar |
47657 |
retainer |
uşak, hizmetçi, avukata verilen avans |
47658 |
retaining wall |
istinat duvarı |
47659 |
retake |
yeni çekim, yeniden almak, geri almak |
47660 |
retaliate |
misilleme yapmak, kötülüğe kötülükle karşılık vermek |
47661 |
retaliation |
misilleme, kısas, öç |
47662 |
retaliatory |
misilleme niteliğinde, karşılık olarak |
47663 |
retard |
geciktirmek, yavaşlatmak |
47664 |
retardation |
geciktirme, yavaşlatma, geciktirici şey |
47665 |
retarded |
(çocuk) yavaş gelişen, geri zekâlı |
47666 |
retarder |
geciktirici, hız kesici |
47667 |
retch |
kusmaya çalışmak, kusacak gibi olmak |
47668 |
retell |
yeniden anlatmak |
47669 |
retene |
reten |
47670 |
retention |
(akılda/vb.) tutma |
47671 |
retentive |
(aklında/vb.) tutan, unutmayan |
47672 |
retest |
yeniden test etmek |
47673 |
rethink |
tekrar düşünmek, tekrar gözden geçirmek |
47674 |
reticence |
az konuşma, ağzı sıkılık, gizlilik, sır tutma |
47675 |
reticent |
suskun, ağzı sıkı, konuşmayan, ketum, sessiz |
47676 |
reticle |
retikül, kılağ, dürbün ağı |
47677 |
reticular |
ağ gibi, ağsı, ağ şeklinde, gözenekli, dolaşık |
47678 |
reticulate |
ağ gibi, şebekeli, ağsı, ağ gibi sarmak, ağ gibi örmek |
47679 |
reticulated |
ağ gibi, ağsı |
47680 |
reticulation |
ağsılaşma, ağ gibi olma |
47681 |
reticule |
retikül, kılağ |
47682 |
reticulum |
ağ, şebeke, börkenek |
47683 |
retiform |
ağ gibi |
47684 |
retina |
retina, ağkatman |
47685 |
retinal |
retinayla ilgili |
47686 |
retinue |
maiyet, heyet |
47687 |
retire into one's shell |
kabuğuna çekilmek |
47688 |
retire to pasture |
köşesine çekilmek, emekliye ayrılmak |
47689 |
retire |
çekilmek, bir köşeye çekilmek, gitmek, yatmaya gitmek, geri çekilmek, emekliye ayırmak, emekliye sevketmek, emekli olmak, emekliye ayrılmak |
47690 |
retired |
emekli |
47691 |
retirement age |
emeklilik yaşı |
47692 |
retirement annuity |
emeklilik sigortası |
47693 |
retirement pension |
emekli maaşı |
47694 |
retirement |
emekliye ayrılma, emeklilik |
47695 |
retiring age |
emeklilik yaşı |
47696 |
retiring pension |
emekli maaşı |
47697 |
retiring |
çekingen, içine kapanık |
47698 |
retool |
yeniden aletlerle donatmak |
47699 |
retort |
sert yanıt vermek, karşılık vermek, sert yanıt, karşılık, imbik |
47700 |
retortion |
geriye bükme, misilleme |
47701 |
retouch |
rötüş yapmak |
47702 |
retrace |
tekrarlamak, geriye/kaynağına gitmek |
47703 |
retract |
geri çekmek, içeri çekmek, (sözünü) geri almak |
47704 |
retractable |
geri alınabilir, toparlanır |
47705 |
retractor |
geri çekici kas |
47706 |
retrain |
yeniden eğitmek |
47707 |
retraining |
yeniden eğitme |
47708 |
retread |
dış lastiğe sırt geçirmek |
47709 |
retreat |
çekilme, gerileme, geri çekilme, ricat, bir köşeye çekilip dinlenme, inziva, inziva köşesi, sığınak, çekilmek, geri çekilmek, gerilemek, dinlenmek için çekilmek, gitmek, inzivaya çekilmek |
47710 |
retrench |
masrafları kısmak, personel sayısını azaltmak |
47711 |
retrial |
(davayı) yeniden görme |
47712 |
retribution |
hakedilen ceza |
47713 |
retributive |
cezalandırıcı, intikamcı |
47714 |
retrievable |
geri alınabilir, düzeltilebilir |
47715 |
retrieval |
geri alma, bilgi çıkarma |
47716 |
retrieve |
geri almak, yeniden ele geçirmek, kavuşmak, yeniden edinmek, düzeltmek, telafi etmek, çaresini bulmak, (av köpeği) vurulan avı bulup getirmek |
47717 |
retriever |
aport köpeği, avı bulup getiren köpek |
47718 |
retrivable |
yeniden elde edilir |
47719 |
retroaction |
makable şümul, geçmişi kapsama, tepki |
47720 |
retroactive |
önceki olayları kapsayan |
47721 |
retrocede |
iade etmek, geri vermek |
47722 |
retrocession |
iade |
47723 |
retroflex |
üstdamaksıl, üstdamaksıl olan |
47724 |
retrograde |
gerileyen, kötüye giden |
47725 |
retrogress |
gerilemek, kötüye gitmek |
47726 |
retrogression |
gerileme |
47727 |
retrogressive |
geri giden, gerileyici |
47728 |
retrorocket |
geciktirme roketi, eğleç roketi |
47729 |
retrospect |
geçmişi düşünme, geçmişe bakış |
47730 |
retrospection |
geçmişi düşünme, geçmişe bakış |
47731 |
retrospective |
geçmişle ilgili, önceki olayları kapsayan |
47732 |
retrousse |
ucu yukarıya kalkık |
47733 |
retry |
yeniden yargılamak |
47734 |
return a favour |
yapılan iyiliğin karşılığını vermek |
47735 |
return a verdict of guilty |
suçlu bulmak |
47736 |
return address |
dönüş adresi |
47737 |
return airway |
tenek dönüş yolu |
47738 |
return circuit |
dönüş devresi |
47739 |
return code |
dönüş kodu |
47740 |
return fare |
gidiş dönüş vergini |
47741 |
return instruction |
dönüş komutu |
47742 |
return match |
rövanş maçı |
47743 |
return piping |
dönüş borusu |
47744 |
return thanks |
teşekkür etmek |
47745 |
return ticket |
gidiş dönüş bileti |
47746 |
return to |
geri dönmek, rücu etmek |
47747 |
return trace |
resim başı |
47748 |
return visit |
iade ziyareti |
47749 |
return |
kayıtmak, dönmek, geri gelmek, geri vermek, geri götürmek, kaytarmak, iade etmek, geri çevirmek, geri göndermek, yanıt vermek, karşılık vermek, seçmek, (huk.) karar vermek, (kâr/kazanç) getirmek, sağlamak, açıklamak, beyan etmek, resmen bildirmek, (mal) ilk sahibine dönmek, dönüş, geri geliş, dönüp gelme, geri verme, geri götürme, geri gönderme, geri çevirme, iade, yanıt, karşılık, yeniden olma, tekrarlama, tekerrür, resmi rapor, beyanname, kâr, kazanç, gidiş-dönüş bileti, (ç.) kazanç, gelir, hasılat, (bilet) gidiş-dönüş |
47750 |
returnable |
geri verilebilir, geri verilmesi gereken |
47751 |
returned check |
iade edilmiş çek |
47752 |
retuse |
çökük |
47753 |
reunification |
yeniden birleşme |
47754 |
reunion |
yeniden bir araya gelme, birleşme, barışma, toplantı, arkadaş toplantısı, yakınların görüşü |
47755 |
reunite |
yeniden bir araya gelmek, toplanmak, birleşmek, yeniden bir araya getirmek, birleştirmek |
47756 |
rev |
devir, tur, (up ile) (kozgaltkanın) hızını artırmak |
47757 |
revaccinate |
yeniden aşılamak |
47758 |
revalorization |
yeniden değerlendirme, revalorizasyon |
47759 |
revalorize |
yeniden değerlendirmek |
47760 |
revaluate |
yeniden değerlendirmek |
47761 |
revaluation |
revalüasyon, yeniden değerlendirme |
47762 |
revalue |
(bir ülke pulunun) değerini yükseltmek |
47763 |
revamp |
tamir etmek, düzeltmek, kayırmak |
47764 |
revanchist |
intikamcı, intikamcı kimse |
47765 |
reveal a secret |
sırrı açıklamak |
47766 |
reveal |
açığa vurmak, ortaya çıkarmak, göstermek, pervaz, kapı dikmesi |
47767 |
revealing |
anlamlı, manidar, (giysi) bir kısmını gösteren |
47768 |
reveille |
kalk borusu |
47769 |
revel in |
haz duymak, zevk almak |
47770 |
revel |
eğlenmek, cümbüş yapmak, alem yapmak, (in ile) -den haz duymak, büyük zevk almak, eğlence, cümbüş, eğlenti, şenlik |
47771 |
revelation |
açığa vurma, ifşa |
47772 |
reveller |
eğlence düşkünü, âlemci |
47773 |
revelry |
şenlik, eğlenti, cümbüş, alem |
47774 |
revenge |
öç, intikam, -in öcünü almak |
47775 |
revengeful |
kinci, kin tutan, intikamcı |
47776 |
revenue bond |
gelir tahvili |
47777 |
revenue office |
defterdarlık, maliye |
47778 |
revenue officer |
gümrük memuru |
47779 |
revenue reserve |
ihtiyari yedek |
47780 |
revenue sharing bond |
gelir ortaklığı senedi |
47781 |
revenue stamp |
damga pulu |
47782 |
revenue |
gelir, hükümetin vergi geliri |
47783 |
reverberate |
yankılanmak |
47784 |
reverberation |
yansıma, yankılanma, akis, aksetme |
47785 |
reverberator |
ışıldak, projektör, yansıtaç, reflektör |
47786 |
reverberatory |
yansımalı |
47787 |
revere |
saymak, büyük saygı ve hayranlık göstermek, sevip saymak |
47788 |
reverence |
derin saygı, saygı ile eğilme, reverans |
47789 |
reverent |
saygılı |
47790 |
reverential |
saygılı, saygıdan ileri gelen |
47791 |
reverie |
düş, hayal, düşlere dalma |
47792 |
reversal |
ters dönme, dönme |
47793 |
reverse charges |
ödemeli alısünlemek |
47794 |
reverse current |
ters akım |
47795 |
reverse direction flow |
ters yönde akış |
47796 |
reverse gear |
geri vites |
47797 |
reverse reaction |
ters reaksiyon |
47798 |
reverse side |
arka yüz, ters yüz |
47799 |
reverse the charges |
ödemeli alısün görüşmesi yapmak |
47800 |
reverse voltage |
ters gerilim |
47801 |
reverse |
ters, arka, aksi, tersine dönmüş, karşıt, zıt, ters çevirmek, tersyüz etmek, geri gitmek/götürmek, yerlerini değiştirmek, aksi yönde değiştirmek, ters taraf, ters yüz, ters, aksi, zıt, zıttı, tersi, karşıtı, aksilik, terslik, başarısızlık, yenilgi, geri vites |
47802 |
reversibility |
tersinirlik, tersine çevrilebilme |
47803 |
reversible fabric |
çift yüzlü kumaş |
47804 |
reversible reaction |
tersinir tepkime, tersinir reaksiyon |
47805 |
reversible |
tersinir, tersine çevrilebilir |
47806 |
reversing gear |
geri hareket düzeni, tornistan düzeni |
47807 |
reversing |
geri dönebilen, geri |
47808 |
reversion |
eski haline ya da alışkanlığına dönme, (mülk) ilk sahibine dönme, kalıtım hakkı, veraset hakkı |
47809 |
reversionary annuity |
yıllık gelir poliçesi |
47810 |
reversionary heir |
art mirasçı |
47811 |
reversionary |
intikal ile ilgili |
47812 |
reversioner |
art mirasçı |
47813 |
revert |
(to ile) (eski yağdayına/alışkanlıklarına/inançlarına/vb.) kayıtmak, geri dönmek, yeniden dönmek, ilk sahibine dönmek |
47814 |
revetment |
kaplama, revetman |
47815 |
review |
bir daha gözden geçirme, yeniden inceleme, eleştiri, kitap eleştirisi, yazın ve düşünce dergisi, teftiş, yargıtayca mahkeme kararının yeniden incelenmesi, bir daha gözden geçirmek, yeniden incelemek, eleştirmek, eleştiri yazmak, teftiş etmek, mahkeme kararını yeniden incelemek |
47816 |
reviewer |
eleştirmen, kitap eleştirmeni |
47817 |
revile |
sövmek, küfretmek, hakaret etmek, tanlamak, lanetlemek, kötülemek, yamanlamak |
47818 |
revisal |
gözden geçime, revizyon, ikinci düzeltme |
47819 |
revise |
gözden geçirip düzeltmek, yeniden elden geçirmek, (görüş/vb.) değiştirmek, (ders) tekrarlamak, bir daha gözden geçirmek, ikinci prova |
47820 |
revised edition |
gözden geçirilmiş baskı, düzeltilmiş baskı |
47821 |
reviser |
gözden geçirip düzelten kimse, düzeltmen |
47822 |
revision |
gözden geçirip düzeltme, bir daha gözden geçirme, tekrar, düzeltilmiş baskı |
47823 |
revisionism |
revizyonizm |
47824 |
revisit |
yeniden ziyaret etmek |
47825 |
revitalize |
canlandırmak, güçlendirmek |
47826 |
revival |
yeniden canlanma, dirilme, eski bir oyunu yeniden oynama, uyanış |
47827 |
revive |
canlanmak, sağlıklı olmak, canlandırmak, tekrar kullanılmaya başlamak, geri gelmek, ortaya çıkmak, tekrar kullanmaya başlamak, geri getirmek |
47828 |
reviver |
güçlendirici madde |
47829 |
revivify |
canlandırmak, diriltmek |
47830 |
revocable |
geri alınabilir, iptal edilebilir, kabili rücu |
47831 |
revocation |
geri alma, kaldırma, iptal |
47832 |
revoke |
(izin/yasa/karar/vb.) geri almak, hükümsüz kılmak, iptal etmek, kaldırmak, feshetmek |
47833 |
revolt |
(aganist ile) başkaldırmak, karşı gelmek, ayaklanmak, isyan etmek, iğrenmek, tiksinmek, iğrendirmek, tiksindirmek, başkaldırma, başkaldırı, ayaklanma, isyan |
47834 |
revolting |
iğrenç |
47835 |
revolution counter |
devir sayacı, takometre |
47836 |
revolution |
ihtilal, devrim, köklü değişiklik, çevriliş, devrim, dönme, tur, devir, dolanma, devir süresi, devre |
47837 |
revolutionary |
devrimci |
47838 |
revolutionist |
devrimci |
47839 |
revolutionize |
-de devrim yapmak, inkılabîleştirmek |
47840 |
revolve around |
çevresinde oluşmak, merkezlenmek |
47841 |
revolve |
dönmek, devretmek, döndürmek, çevirmek, iyice düşünüp taşınmak, üzerinde derin derin düşünmek, (around ile) çevresinde oluşmak/merkezlenmek |
47842 |
revolver |
tabanca |
47843 |
revolving door |
döner kapı |
47844 |
revolving fund |
döner sermaye |
47845 |
revolving |
döner, dönen, devir yapan |
47846 |
revue |
revü |
47847 |
revulsion |
tiksinme, iğrenme, tiksinti, iğrenti, (düşüncelerde/görüşlerde/vb.) ani değişiklik, sapma |
47848 |
reward |
ödül vermek, ödüllendirmek, ödül, mükafat, karşılık |
47849 |
rewarding |
denemeye değer |
47850 |
rewind |
geri sarmak |
47851 |
rewinder |
geri sarıcı |
47852 |
rewire |
(binaya) yeni çıngı telleri döşemek |
47853 |
reword |
başka sözcüklerle söylemek |
47854 |
rewrite |
yeniden yazmak, yeniden daha uygun bir şekilde yazmak |
47855 |
Rex |
Kral |
47856 |
rhapsodic |
rapsodiye benzer |
47857 |
rhapsodist |
heyecanlı konuşan kimse |
47858 |
rhapsodize |
heyecanla söz etmek |
47859 |
rhapsody |
rapsodi, aşırı övgü, bayılma |
47860 |
Rhenish |
Ren ırmağına ait, Ren şarabı |
47861 |
rhenium |
renyum |
47862 |
rheology |
reoloji, akışbilim |
47863 |
rheostat |
reosta, direnç aygıtı |
47864 |
rheostatic |
reostatik |
47865 |
rhesus factor |
Rh faktörü |
47866 |
rhesus |
alyanaklı maymun |
47867 |
rhetoric question |
yanıtı beklenmeyen soru |
47868 |
rhetoric |
konuşma sanatı, uzsözlülük, belagat, cafcaflı konuşma/yazı |
47869 |
rhetorician |
belagat ustası, belagatli kişi, hatip, söylevci |
47870 |
rheumatic fever |
ateşli romatizma |
47871 |
rheumatic |
romatizma ile ilgili, romatizmalı |
47872 |
rheumatism |
romatizma |
47873 |
rheumatoid arthritis |
eklem iltihabı |
47874 |
rheumatoid |
romatizma gibi, romatizmalı |
47875 |
rhinitis |
burun iltihabı |
47876 |
rhino |
gergedan |
47877 |
rhino- |
(önek) burun |
47878 |
rhinoceros |
gergedan |
47879 |
rhizoid |
köksü, kök gibi, lif, ercik sapı |
47880 |
rhizome |
rizom, köksap |
47881 |
rhizophagous |
ösümlük köküyle beslenen |
47882 |
rhizopod |
rizopod, kökbacaklı, kökayaklı |
47883 |
rhodacyte |
kırmızı kan küreciği |
47884 |
rhodamine |
rodamin |
47885 |
Rhodes |
Rodos Adası |
47886 |
Rhodesia |
Rodezya |
47887 |
rhodium |
rodyum |
47888 |
rhodopsin |
rodopsin |
47889 |
rhombic antenna |
baklava anten |
47890 |
rhombic |
eşkenar dörtgen biçiminde, rombik |
47891 |
rhombohedral |
romboedrik |
47892 |
rhombohedron |
eşaltıyüzlü |
47893 |
rhombus |
eşkenar dörtgen |
47894 |
rhubarb |
ravent |
47895 |
rhumb |
kerte |
47896 |
rhumbatron |
rumbatron |
47897 |
rhyme or reason |
anlam, mantık, akıl fikir |
47898 |
rhyme |
uyak, kafiye, uyaklı şiir, ile uyak oluşturmak, uyaklı olmak, şiir yazmak |
47899 |
rhyolite |
riyolit |
47900 |
rhythm |
dizem, ritim, vezin |
47901 |
rhythmic |
ritmik, dizemli |
47902 |
rhythmical |
uyumlu, ritmik, ölçülü |
47903 |
rhythmics |
ritm çalışması |
47904 |
ria coast |
rialı kıyı |
47905 |
ria |
ria |
47906 |
rialto |
ticaret merkezi, borsa |
47907 |
rib cage |
göğüs kafesi |
47908 |
rib |
kaburga sümüğü, pirzola, kaburga, şemsiye teli, yaprak damarı, takılmak, dalga geçmek, kafaya almak |
47909 |
ribald |
kaba, açık saçık, müstehcen |
47910 |
ribaldry |
kabalık, açık saçıklık, müstehcenlik, kaba dil |
47911 |
riband |
kurdele, şerit |
47912 |
ribbed cooler |
kaburgalı soğutucu |
47913 |
ribbed glass |
çizgili cam |
47914 |
ribbed |
yivli, nervürlü |
47915 |
ribbon |
kurdele, şerit, daktilo şeridi |
47916 |
ribboned |
şeritli, çizgili |
47917 |
riboflavin |
riboflavin |
47918 |
ribonucleic acid |
RNA, ribonükleik asit, RNA |
47919 |
ribonucleic |
ribonükleik |
47920 |
ribosome |
ribozom |
47921 |
rice flour |
düğü unu |
47922 |
rice paddy |
düğü tarlası |
47923 |
rice paper |
düğü çöngesi |
47924 |
rice pudding |
sütlaç |
47925 |
rice |
pirinç, düğü, pilav |
47926 |
ricer |
çisil rendesi |
47927 |
rich as Croesus |
Karun kadar zengin |
47928 |
rich |
zengin, varlı, bay, bitek, verimli, bereketli, zengin, bol, çok, (yemek) yağlı, ağır, canlı, parlak, (ses) gür, dolgun, kalın, pahalı, ağır, lüks, gülünç, komik, (the ile) zenginler |
47929 |
riches |
varlık, zenginlik, servet |
47930 |
richly |
görkemli/şatafatlı bir şekilde |
47931 |
richness |
zenginlik |
47932 |
ricin |
risin |
47933 |
rick |
kuru ot, saman, /vb.yığını, (saman/vb.) yığmak, burkulmak, bükülmek |
47934 |
rickets |
sümük hastalığı, raşitizm |
47935 |
rickettsia |
riketsiya |
47936 |
rickety |
zayıfça tutturulmuş, çürük |
47937 |
ricksha |
bkz.rickshaw |
47938 |
rickshaw |
Uzak Doğu'da insan gücüyle çekilen iki tekerlekli küçük fayton |
47939 |
ricochet |
(taş/kurşun/vb.) sekme, (off ile) (taş/kurşun/vb.) sekmek |
47940 |
rictus |
gaga açıklığı, ağız açıklığı |
47941 |
rid |
(of ile) -den kurtarmak, temizlemek |
47942 |
riddance |
-den kurtulma, başından atma, atlatma |
47943 |
riddle with |
delik deşik etmek, kalbura çevirmek |
47944 |
riddle |
bilmece, tapmaca, cumbak, sır, giz, esrar, kalbur, kalburdan geçirmek, elemek, (with ile) delik deşik etmek, kalbura çevirmek |
47945 |
ride a high horse |
büyüklük taslamak |
47946 |
ride for a fall |
canına susamak |
47947 |
ride herd on |
peşinde dolaşmak |
47948 |
ride in |
yolculuk etmek, gitmek |
47949 |
ride off in all directions |
dört dönmek |
47950 |
ride out |
sağ salim kurtulmak, dertsiz belasız atlatmak |
47951 |
ride roughshod over |
aman vermemek |
47952 |
ride the gravy train |
bir eli yağda, bir eli balda olmak |
47953 |
ride the high horse |
özünü dev aynasında görmek |
47954 |
ride |
(at/bisiklet/motosiklet/vb.) sürmek, binmek, ata binmek, at gezintisi yapmak, (in ile) yolculuk etmek, gitmek, (su) üstünde kalmak, süzülmek, sataşmak, gıcık etmek, eleştirmek, gezinti, tur |
47955 |
rider |
binici, atlı, sürücü, ek görüş/öneri |
47956 |
ridge beam |
mahya kirişi, çatı direği |
47957 |
ridge tile |
mahya kiremidi |
47958 |
ridge |
sırt, bayır, dağ sırası |
47959 |
ridicule |
eğlenme, lağ, alay, alay konusu olma, ile alay etmek, temeshur etmek, ele salmak, lağa koymak, gülmek |
47960 |
ridiculous |
gülünç, komik, saçma |
47961 |
ridiculousness |
gülünçlük, komiklik, saçmalık |
47962 |
riding habit |
bayan binici kıyafeti |
47963 |
riding horse |
binek atı |
47964 |
riding school |
binicilik mektebi |
47965 |
riding |
binicilik |
47966 |
rife |
(kötü şeyler) yaygın, hüküm süren, genel, (kötü şeylerle/kötülüklerle) dolu |
47967 |
riffle |
ızgara, ayırma ızgarası |
47968 |
riffler |
eğe |
47969 |
riffraff |
en aşağı halk tabakası, ayak takımı |
47970 |
rifle corps |
piyade alayı |
47971 |
rifle |
soymak, yağma etmek, tüfek |
47972 |
rifleman |
silahşör |
47973 |
riflerange |
atış meydanı |
47974 |
rifling |
yiv |
47975 |
rift saw |
dilme testeresi |
47976 |
rift valley |
graben, çökük, çöküntü vadisi |
47977 |
rift |
yarık, çatlak, (ilişki) ayrılık, uçurum |
47978 |
rig |
(gemi) donatmak, -e hile karıştırmak, çıkarına göre düzenlemek, (gemi) arma, donanım, kılık kıyafet, alet |
47979 |
rigged game |
şike |
47980 |
rigger |
armador, vinççi |
47981 |
rigging |
donanım, teçhizat, kanat ayarı |
47982 |
right and left |
sağda solda, orda burda, her yerde |
47983 |
right angle |
dik açı |
47984 |
right arm |
sağ kol |
47985 |
right as rain |
turp gibi, bomba gibi, çok iyi |
47986 |
right ascension |
bahar açısı, açılım, yükselim |
47987 |
right atrium |
sağ kulakçık |
47988 |
right auricle |
sağ kulakçık |
47989 |
right away |
bir an önce, hemen, gecikmeden, derhal |
47990 |
right enough |
beklendiği gibi |
47991 |
right hand man |
sağ kol |
47992 |
right hand |
sağ kol |
47993 |
right handed |
sağ eliyle iş gören |
47994 |
right here |
tam burada, tam buraya |
47995 |
right in one's head |
makul, aklı başında, mantıklı |
47996 |
right justify |
sağa yanaştırmak |
47997 |
right of action |
dava hakkı, dava hakkı |
47998 |
right of assembly |
toplanma hakkı |
47999 |
right of asylum |
sığınma hakkı |
48000 |
right of possession |
mülkiyet hakkı |
48001 |
right of preemption |
şufa hakkı |
48002 |
right of priority |
rüçhan hakkı |
48003 |
right of property |
mülkiyet hakkı |
48004 |
right of search |
arama hakkı |
48005 |
right of strike |
grev hakkı |
48006 |
right of veto |
red hakkı |
48007 |
right of way |
(trafikte) geçiş hakkı |
48008 |
right off the bat |
apar topar |
48009 |
right off the reel |
çarçabuk |
48010 |
right section |
dik kesit |
48011 |
right shift |
sağa kaydırma |
48012 |
right side |
kumaş yüzü |
48013 |
right triangle |
dik üçgen |
48014 |
right whale |
balina |
48015 |
right wing |
sağ kanat |
48016 |
Right you are |
Tamam!, Peki!, Kabul!, Olur! |
48017 |
right |
doğru, düz, doğru, doğru, gerçeğe uygun, haklı, elverişli, uygun, iyi, sağlam, dürüst, doğru, namuslu, güvenilir, gereken, aranan, sağlam, sağlıklı, iyi, aklı başında, sağ, sağ, tutucu, hak, yetki, doğruluk, dürüstlük, doğru olan şey, doğru, sağ taraf, (siyaset) sağ kanat, sağ, doğru olarak, doğru, doğru, adaletli, dosdoğru, doğruca, düzgün, yolunda, uygun biçimde, doğrultmak, düzeltmek |
48018 |
right-angled |
dik açılı |
48019 |
right-hand drive |
sağ direksiyon |
48020 |
right-handed rotating |
sağa dönen |
48021 |
right-minded |
doğru düşünceli |
48022 |
rightabout |
karşı taraf |
48023 |
righteous |
dürüst, doğru, erdemli, hak tanır, adil |
48024 |
righteousness |
dürüstlük, doğruluk, erdem |
48025 |
rightful |
yasal, yasaya uygun, meşru |
48026 |
rightist |
sağcı |
48027 |
rightly or wrongly |
doğru ya da yanlış |
48028 |
rightly |
doğru olarak, gereği gibi, hakkıyla, kesinlikle, kesin olarak |
48029 |
rightminded |
doğru düşünüşlü, insaflı |
48030 |
rightness |
doğruluk, hakkaniyet, dürüstlük, haklı olma |
48031 |
righto |
tamam!, olur!, aferin! |
48032 |
rightward |
sağa doğru |
48033 |
rigid |
sert, eğilmez, bükülmez, katı, sert, şiddetli, katı, değişmez |
48034 |
rigidity |
esnemezlik, sertlik, rijitlik, eğilmezlik |
48035 |
rigmarole |
uzun ve karışık hikaye, deli saçması, birtakım anlamsız (formalite) işler |
48036 |
rigor mortis |
ölüm katılığı |
48037 |
rigor |
bkz.rigour |
48038 |
rigorous |
sert, şiddetli, özenli, dikkatli, sıkı, titiz |
48039 |
rigour |
sertlik, katılık, sertlik, acımasızlık, şiddet, sıkıntı, güçlük, zorluk, cefa |
48040 |
rile |
kızdırmak, sinirlendirmek, gıcık etmek |
48041 |
rill |
dere |
48042 |
rim base |
jant tabanı |
48043 |
rim brake |
jant eğleci |
48044 |
rim |
kenar, çerçeve |
48045 |
rime |
kırağı |
48046 |
rind |
kabuk |
48047 |
rinderpest |
sığır vebası |
48048 |
rindish |
rindane |
48049 |
ring a bell |
bir şey hatırlatmak, yabancı gelmemek |
48050 |
ring back |
daha sonra aramak |
48051 |
ring binder |
telli defter |
48052 |
ring bolt |
halkalı cıvata |
48053 |
ring cartilage |
kıkırdak |
48054 |
ring compound |
halka bileşiği |
48055 |
ring down |
bir şeye son vermek |
48056 |
ring false |
yanlış gibi gelmek, inandırıcı olmamak |
48057 |
ring fence |
araziyi çeviren çit |
48058 |
ring finger |
yüzükparmağı |
48059 |
ring of truth |
doğruluk payı, gerçeklik |
48060 |
ring off |
alısün görüşmesini bitirmek, alısünü kapatmak |
48061 |
ring out |
yüksek sesle çınlamak |
48062 |
ring road |
çevre yolu |
48063 |
ring spanner |
yıldız anahtar |
48064 |
ring stone |
kemer altlık taşı, kemer yüz taşı |
48065 |
ring the bell |
zil çalmak |
48066 |
ring the changes |
değişiklik yapmak |
48067 |
ring true |
doğru gibi gelmek, inandırıcı olmak |
48068 |
ring up |
alısünlemek, telefon etmek |
48069 |
ring |
(zil/vb.) çalmak, çınlatmak, çınlamak, çalmak, zil çalmak, (kulak) çınlamak, (up ile) alısünlemek, telefon etmek, etrafını kuşatmak, çember içine almak, çan sesi, zil sesi, çınlama sesi, etki, nitelik, halka, çember, daire, yüzük, şebeke, çete, türküm, ring |
48070 |
ringdove |
boynu halkalı güvercin |
48071 |
ringleader |
çete başı, elebaşı |
48072 |
ringlet |
ufak halka, saç lülesi |
48073 |
ringmaster |
sirk müdürü |
48074 |
ringster |
klik/tröst üyesi |
48075 |
ringworm |
mantar hastalığı, kelek |
48076 |
rink |
paten alanı, buz alanı |
48077 |
rinse |
temiz sudan geçirmek, durulamak, durulama, sıvı saç boyası |
48078 |
rinsing water |
çalkalama suyu |
48079 |
riot police |
toplum sakçısı |
48080 |
riot |
ayaklanma, isyan, başkaldırı, kargaşa, gürültü, hengame, büyük eğlence/başarı, şamata, ayaklanmak, isyan etmek |
48081 |
riotous |
kargaşalık çıkaran, isyan çıkaran, huzuru bozan, gürültülü, curcunalı |
48082 |
rip into |
canına okumak |
48083 |
rip off |
kazıklamak, yolmak, araklamak, yürütmek |
48084 |
rip saw |
bıçkı, zıvana testeresi, dilme testeresi |
48085 |
rip up |
parça parça etmek, parçalamak, yırtmak |
48086 |
rip |
yırtmak, sökmek, parçalamak, yırtılmak, sökülmek, yarmak, yarık, yırtık, sökük, anafor, girdap |
48087 |
riparian |
ırmak kenarı ile ilgili |
48088 |
ripcord |
paraşüt açma ipi |
48089 |
ripe |
olgunlaşmış, olmuş, olgun, yetişmiş, olgun, tam kıvamında, tam vakti gelmiş, hazır |
48090 |
ripen |
olgunlaşmak, olgunlaştırmak |
48091 |
ripeness |
olgunluk, erginlik |
48092 |
riposte |
karşılık, hemen verilen cevap, sert cevap vermek |
48093 |
ripper |
kesici, yırtıcı, sökücü |
48094 |
ripping |
mükemmel, âlâ, nefis, yırtan, kesen |
48095 |
ripple |
dalgacık, hafif dalgalanma, şapırtı, şarıltı, hafifçe dalgalanmak, hafifçe dalgalandırmak, şapırdamak |
48096 |
riprap |
anroşman |
48097 |
ripsaw |
bıçkı testeresi |
48098 |
rise against |
-e başkaldırmak, karşı çıkmak, isyan etmek |
48099 |
rise in the world |
yıldızı parlamak |
48100 |
rise to the bait |
oyuna gelmek |
48101 |
rise to the occasion |
üstesinden gelmek |
48102 |
rise with the lark |
karga bok yemeden kalkmak |
48103 |
rise |
doğmak, yükselmek, çıkmak, yataktan kalkmak, kalkmak, (güneş/ay/vb.) doğuş, yükseliş, yükseliş, yükselme, bayır, tümsek, artış, artma, çoğalma, zam, çıkış, yükselme, terfi, kaynak, menba |
48104 |
riser |
basamak yüksekliği, yataktan kalkan kimse |
48105 |
risibility |
gülünçlük, komiklik |
48106 |
risible |
güldürücü, gülünç, gülünecek, komik |
48107 |
rising generation |
genç kuşak |
48108 |
rising |
ayaklanma, baş kaldırma, isyan |
48109 |
risk one's neck |
kelleyi koltuğa almak |
48110 |
risk premium |
risk primi |
48111 |
risk |
tehlike, risk, riziko, zarar olasılığı, tehlikeye atmak, göze almak |
48112 |
risky |
tehlikeli, riskli, rizikolu |
48113 |
risqué |
müstehcen, açık saçık, terbiyesiz |
48114 |
rissole |
bir tür et ya da balık köftesi |
48115 |
rite |
(dinsel) alışkı, töre, adet |
48116 |
ritual |
dinsel törene ilişkin, törensel, (dinsel) tören, alışkı, adet, alışkanlık |
48117 |
ritzy |
lüks |
48118 |
rival |
rakip, -e rakip olmak, ile rekabet etmek |
48119 |
rivalry |
rekabet, rakiplik |
48120 |
rive |
koparmak, yırtmak, kır(ıl)mak, incitmek, incinmek |
48121 |
river basin |
nehir havzası |
48122 |
river bed |
ırmak yatağı |
48123 |
river gravel |
nehir çakılı |
48124 |
river horse |
suaygırı |
48125 |
river rat |
ırmak hırsızı |
48126 |
river trip |
nehir gezisi |
48127 |
river water |
ırmak suyu, nehir suyu |
48128 |
river |
nehir, ırmak |
48129 |
riverain |
nehir kıyısında bulunan |
48130 |
riverbank |
ırmak kenarı |
48131 |
riverbed |
nehir yatağı |
48132 |
riverine |
nehir kıyısına ait |
48133 |
riverside |
nehir kenarı |
48134 |
rivet head |
perçin başı |
48135 |
rivet |
perçin çivisi, perçinlemek, (dikkatini) çekmek |
48136 |
riveter |
perçinleme kılgası |
48137 |
riveting hammer |
perçin çekici |
48138 |
riveting machine |
perçinleme kılgası |
48139 |
riveting |
çok ilginç, sürükleyici, çekici |
48140 |
riviera |
rivyera |
48141 |
rivulet |
çay, dere, derecik |
48142 |
roach |
hamamböceği, kızılgöz, kızılkanat |
48143 |
road bed |
platform, yol tabanı |
48144 |
road bridge |
yol köprüsü |
48145 |
road building |
yol yapımı, yol inşaatı |
48146 |
road construction |
yol yapımı, yol inşaatı |
48147 |
road grader |
yol greyderi, yol düzleyici |
48148 |
road haulage |
kara taşımacılığı |
48149 |
road haulier |
kara taşımacısı |
48150 |
road hog |
hızlı sürücü |
48151 |
road junction |
yol kavşağı |
48152 |
road maintenance |
yol bakımı |
48153 |
road system |
yol şebekesi, yol ağı |
48154 |
road tar |
yol katranı |
48155 |
road traffic act |
karayolları trafik kanunu |
48156 |
road |
yol, demirleyecek yer, dış liman |
48157 |
roadblock |
yolu kapayan engel |
48158 |
roadhouse |
motel, konak |
48159 |
roadside |
yol kenarı, yol kenarında olan |
48160 |
roadstead |
liman ağzı, dış liman, demirleyecek yer, uğrak |
48161 |
roadster |
roadster, iki kişilik hafif otomobil, binek atı |
48162 |
roadway |
yol ortası |
48163 |
roadworthy |
(taşıt) yola çıkabilecek durumda, iyi durumda, sağlam |
48164 |
roam |
aylak aylak dolaşmak, sürtmek, gezinmek, dolanmak |
48165 |
roan |
güderi, sahtiyan, demir kırı |
48166 |
roar |
gürlemek, gümbürdemek, kükremek, bağırmak, kışkırmak, gürleme, gümbürtü, gürüldeme, kükreme, bağırma, kışkırma |
48167 |
roaring business |
çok kârlı iş |
48168 |
roaring trade |
çok kârlı iş |
48169 |
roaring |
çok, çok büyük |
48170 |
roast |
kızartmak, kavurmak, kızarmak, kavrulmak, kızartma, kızartma et, rosto |
48171 |
roasted |
kızartılmış |
48172 |
roasting furnace |
kavurma fırını |
48173 |
roasting |
çok sıcak, cehennem gibi |
48174 |
rob |
soymak, çalmak |
48175 |
robber chief |
kuldurbaşı, kaçakbaşı, koçubaşı |
48176 |
robber |
soyguncu |
48177 |
robbery |
soygun |
48178 |
robe |
cüppe, kaftan, bornoz |
48179 |
robin |
kızılgerdan |
48180 |
roborant |
kuvvetlendirici, kuvvet ilacı, tonik |
48181 |
robot bomb |
kendi kuvvetiyle uçan bomba |
48182 |
robot |
robot |
48183 |
robotics |
robotlarla uğraşan bilim dalı |
48184 |
robust |
turp gibi, sağlam, sıhhatli, güçlü |
48185 |
robustness |
gürbüzlük |
48186 |
rocambole |
bir çeşit pırasa |
48187 |
roche moutonnee |
hörgüçkaya |
48188 |
rock and roll |
rakınrol |
48189 |
rock asphalt |
kaya asfaltı |
48190 |
rock bed |
kaya tabanı |
48191 |
rock bottom |
asgari, taban, en düşük düzey |
48192 |
rock breaker |
kaya parçalama kılgası |
48193 |
rock burst |
kaya patlaması |
48194 |
rock climber |
kayalara tırmanan kimse |
48195 |
rock climbing |
kayalara tırmanma (yöndünü) |
48196 |
rock cork |
asbestos |
48197 |
rock crystal |
kaya kristal |
48198 |
rock debris |
kaya döküntüsü |
48199 |
rock drill |
kaya delici |
48200 |
rock dust |
taş tozu |
48201 |
rock fall |
kaya düşmesi |
48202 |
rock flour |
kaya unu |
48203 |
rock oil |
taşyağı, petrol, madeni yağ |
48204 |
rock partridge |
kınalıkeklik |
48205 |
rock plant |
taşların arasında yetişen ösümlük |
48206 |
rock salt |
kayatuzu |
48207 |
rock stratum |
kaya tabakası, kayaç katmanı |
48208 |
rock the boat |
velveleye vermek |
48209 |
rock thrust |
arazi basıncı, yerey basıncı |
48210 |
rock wool |
asbest, amyant |
48211 |
rock |
sallamak, sallanmak, şaşırtmak, sarsmak, şok etmek, rak, kaya, kayalık, bir tür şekerleme |
48212 |
rock-bound |
kayalarla kuşatılmış |
48213 |
rocker arm |
külbütör |
48214 |
rocker shaft |
külbütör mili |
48215 |
rocker |
sallanan sandalye, sallanan sandalyenin bacağı, (60'lı yıllarda) deri montlu ve motosikletli genç rakınrolcu |
48216 |
rockery |
taş döşeli küçük bahçe |
48217 |
rocket bobbin |
roket bobin |
48218 |
rocket bomb |
füze bombası, tepkili bomba, tepkili bomba |
48219 |
rocket engine |
roket kozgaltkası |
48220 |
rocket projector |
roketatar |
48221 |
rocket salad |
roka |
48222 |
rocket |
roket, füze, havai fişek füzesi, (düzey/miktar/vb.) hızla ve aniden artmak |
48223 |
rocketeer |
roket topçusu, roketçi, roket uzmanı |
48224 |
rocketry |
roketçilik |
48225 |
rockiness |
kayalıklı olma |
48226 |
rocking chair |
salıncaklı sandalye, sallanan sandalye |
48227 |
rocking horse |
salıncaklı oyuncak at, salıncaklı oyuncak at |
48228 |
rockrose |
laden |
48229 |
rockslide |
kaya kayması |
48230 |
rockwood |
tahta amyant |
48231 |
rockwork |
kaya işi, taş işi |
48232 |
rocky |
kayalık, kaya gibi sert |
48233 |
rococo |
rokoko |
48234 |
rod aerial |
çubuk anten |
48235 |
rod antenna |
çubuk anten |
48236 |
rod mill |
çubuklu kırıcı |
48237 |
rod oil |
yol yağı |
48238 |
rod |
değnek, çubuk, baston, asa, sırık, kamış, sopa, (Aİ) tabanca |
48239 |
rodding |
şişleme, şişleyerek boru temizleme |
48240 |
rodent |
kemirgen |
48241 |
rodeo |
rodeo |
48242 |
rodomontade |
övüngen |
48243 |
roe |
karaca, balık yumurtası |
48244 |
roebuck |
erkek karaca |
48245 |
roedeer |
karaca |
48246 |
Roentgen rays |
röntgen ışınları |
48247 |
Roentgen |
röntgen |
48248 |
roger |
anlaşıldı!, tamam!, evet! peki! |
48249 |
rogue |
namussuz, dolandırıcı, hilekâr, üçkâğıtçı, kerata, yaramaz, haydut |
48250 |
roguery |
yaramazlık, çapkınlık, dolandırıcılık, hırsızlık |
48251 |
roguish |
s.yaramaz, çapkın, dolandırıcı |
48252 |
roil |
bulandırmak, sinirlendirmek |
48253 |
roister |
âlem yapmak, şamata yapmak, gürültü etmek |
48254 |
roisterer |
gürültücü, şamatacı |
48255 |
role |
rol |
48256 |
roll call |
yoklama |
48257 |
roll in |
yığınla gelmek, yağmak |
48258 |
roll of paper |
çönge tomarı |
48259 |
roll one's sleeves up |
kolları sıvamak |
48260 |
roll out |
oklavayla açmak, yaymak |
48261 |
roll up |
gelmek, çıka gelmek |
48262 |
roll |
tomar, top, rulo, toprak, sandviç ekmeği, yuvarlak ufak ekmek, silindir, merdane, liste, defter, sicil, kayıt, gürültü, gümbürdeme, gürleme, dalgalanma, yükselip alçalma, (gemi) yalpa, yuvarlama, tekerleme, yuvarlanma, tekerlenme, yuvarlamak, yuvarlanmak, tomar yapmak, dürmek, top etmek, sarmak, silindirle düzlemek, yaprak haline getirmek, oklava ile açmak, fıldır fıldır oynatmak, sağa sola oynatmak, devirmek, (taşıtla) gitmek, gezmek, dolaşmak, (ay) dönmek, devretmek, gürlemek, gümbürdemek, yalpa vurmak, sallamak, yalpa vurdurmak, sallamak, (davul/vb.) çabuk çabuk, gümbür gümbür çalmak, sallanarak yürümek, salınmak, (arazi) inişli yokuşlu uzayıp gitmek |
48263 |
roll-on ferry |
araba vapuru |
48264 |
roll-over credit |
döner kredi |
48265 |
rollback |
düşmanı püskürtme, fiyatları indirme |
48266 |
roller bearing |
rulman yatak, makaralı yatak |
48267 |
roller skate |
tekerlekli paten |
48268 |
roller |
silindir, üstüvane, merdane, küçük tekerlek, yuvarlak çubuk, sahile çarpan büyük dalga |
48269 |
roller-skating |
tekerlekli patenle kayma |
48270 |
rollick |
cümbüş yapmak, eğlenmek |
48271 |
rollicking |
eğlenceli, cümbüşlü |
48272 |
rolling capitals |
döner sermaye |
48273 |
rolling friction |
yuvarlanma sürtünmesi |
48274 |
rolling pin |
oklava |
48275 |
rolling press |
ütü kılgası |
48276 |
rolling stock |
demiryolu taşıtı |
48277 |
rolling stone |
çok gezen, serbest |
48278 |
rolling |
(arazi) inişli çıkışlı |
48279 |
roly-poly |
tıknaz, bodur |
48280 |
roman a clef |
uydurma kişi ve yerlerin kullanıldığı roman |
48281 |
Roman Catholic |
Katolik |
48282 |
Roman law |
Roma hukuku |
48283 |
Roman letter |
Latin harfi |
48284 |
Roman letters |
Latin harfleri |
48285 |
Roman numeral |
Romen rakamı |
48286 |
Roman |
eski Roma'ya ilişkin, Roma'lı |
48287 |
Romance peoples |
Latin kökenli halklar |
48288 |
romance |
roman, öykü, masal, düş, hayal, içli aşk ve serüven romanı, aşk, aşk macerası, abartmak, abartarak anlatmak, ballandırmak, şişirmek |
48289 |
romancer |
macera romanı yazarı, yalancı kimse |
48290 |
Romanes |
Çingene dili |
48291 |
Romania |
Romanya |
48292 |
romantic |
romantik, coşumcu, hayalci, romantik kimse |
48293 |
romanticism |
romantizm, coşumculuk |
48294 |
romanticist |
romantik kimse |
48295 |
romanticize |
romantikleştirmek, romantikleşmek, abartmak |
48296 |
Romany |
Çingene |
48297 |
Rome wasn't built in a day |
Boyacı küpü mü bu? |
48298 |
Rome |
Roma |
48299 |
romp |
sıçrayıp oynama, hoplayıp zıplama, gürültüyle oynama, kolay yengi, gürültüyle oynamak, azmak, kudurmak, kolayca yenmek/geçmek |
48300 |
rompers |
çocuk tulumu, askılı pantolon |
48301 |
rondo |
rondo |
48302 |
rontgen rays |
röntgen ışınları |
48303 |
rontgen |
röntgen |
48304 |
rood |
çeyrek dönüm |
48305 |
roof bar |
sarma |
48306 |
roof block |
çatı bloku |
48307 |
roof bolt |
tavan saplaması |
48308 |
roof caving |
tavan göçertme |
48309 |
roof garden |
çatı bahçesi, dam bahçesi |
48310 |
roof light |
tavan lambası |
48311 |
roof panel |
tavan kaplaması |
48312 |
roof rack |
üst bagaj, portbagaj |
48313 |
roof slope |
çatı eğimi, çatı akıntısı |
48314 |
roof tile |
kiremit |
48315 |
roof tree |
çatı kirişi |
48316 |
roof truss |
çatı makası |
48317 |
roof window |
çatı penceresi |
48318 |
roof |
çatı, dam, ev, yuva, en yüksek çekit ya da düzey, çatı ile örtmek, çatı olmak |
48319 |
roofing nail |
dam çivisi |
48320 |
roofing slate |
çatı arduvazı |
48321 |
roofing |
çatı kaplama malzemesi |
48322 |
rook |
(satranç) kale, ekinkargası, hileci, üçkâğıtçı |
48323 |
rookery |
kenar mahalle |
48324 |
rookie |
acemi çaylak, acemi oyuncu |
48325 |
room temperature |
oda sıcaklığı |
48326 |
room thermostat |
oda termostatı |
48327 |
room |
oda, (ç.) daire, apartman, pansiyon, yer, orun, meydan, neden, fırsat, olanak |
48328 |
roommate |
oda arkadaşı |
48329 |
rooms |
daire, apartman, pansiyon |
48330 |
roomy |
geniş, ferah |
48331 |
roost |
tünek, tünemek |
48332 |
rooster |
horoz |
48333 |
root about |
altını üstüne getirmek, karıştırmak |
48334 |
root and branch |
tepeden tırnağa |
48335 |
root around |
altını üstüne getirmek, karıştırmak |
48336 |
root crops |
kök ürünleri |
48337 |
root hair |
kök tüyü, emici tüy |
48338 |
root mean square |
ortalama karekök |
48339 |
root out |
yok etmek, kökünü kazımak |
48340 |
root pressure |
kök basıncı |
48341 |
root rot |
kök çürüklüğü |
48342 |
root system |
kök jüyesi |
48343 |
root up |
kökünden koparmak, yok etmek, söküp çıkarmak |
48344 |
root |
kök, köken, kaynak, merkez, kök salmak, kök tutmak, köklenmek, kökeni ya da temeli olmak, kökü olmak, (out ile) defetmek, yok etmek, kökünü kazımak, (about/around/for ile) bir şey bulmak için altını üstüne getirmek, karıştırmak |
48345 |
rooted |
köklü, kök salmış (gibi) |
48346 |
rooter |
kök sökme aleti, koyu taraftar |
48347 |
rootless |
evsiz, köksüz, kökenleri olmayan |
48348 |
rootlet |
kökçük |
48349 |
rootstock |
rizom, köksap, menşe |
48350 |
rooty |
köklü, kök gibi |
48351 |
rope brake |
kablolu eğleç, kordonlu eğleç |
48352 |
rope breakage |
halat kopması |
48353 |
rope drive |
halatla iletme, halatla tahrik |
48354 |
rope factory |
halat fabrikası |
48355 |
rope in |
yardıma ikna etmek, kandırmak |
48356 |
rope ladder |
ip merdiven |
48357 |
rope off |
ip gererek ayırmak |
48358 |
rope pulley |
kablo makarası |
48359 |
rope reel |
halat makarası, halat tamburu |
48360 |
rope wire |
halat teli |
48361 |
rope yarn |
halat ipi |
48362 |
rope |
ip, kendir, halat, iple/halatla bağlamak |
48363 |
rope-walker |
cambaz, kendirbaz |
48364 |
ropedancer |
ip cambazı |
48365 |
ropery |
ipçilik, halatçılık |
48366 |
ropewalk |
halat bükme yeri |
48367 |
ropeway |
teleferik |
48368 |
ropiness |
ip gibi olma, berbatlık, niteliksizlik |
48369 |
ropy |
ip gibi, tel tel, lif lif, berbat, niteliksiz |
48370 |
rorqual |
çatalkuyruklu balina |
48371 |
ros‚ |
pembe şarap, roze şarabı |
48372 |
rosace |
gül biçiminde desen |
48373 |
rosaceous |
gül gibi, gül |
48374 |
rosarian |
gül yetiştiricisi |
48375 |
rosary |
tespih, tespih çekilirken edilen dualar, incik-boncuk |
48376 |
rose bit |
rozbit |
48377 |
rose diamond |
Felemenk elması |
48378 |
rose hip |
kuşburnu |
48379 |
rose petal |
gül yaprağı |
48380 |
rose water |
gülsuyu |
48381 |
rose window |
renkli camlarla süslü yuvarlak pencere |
48382 |
rose |
kızılgül, gül, gül tüsü, pembemsi kırmızı |
48383 |
rosé |
pembe şarap, roze şarabı |
48384 |
rose-coloured |
gül renkli |
48385 |
roseate |
kırmızı, gül renkli |
48386 |
rosebay |
zakkum, ağıağacı |
48387 |
rosebud |
gül goncası |
48388 |
rosebush |
gül ağacı |
48389 |
rosemary |
biberiye |
48390 |
roseola |
kızamıkçık, rozeol |
48391 |
rosette |
rozet |
48392 |
rosewood |
gül ağacı, pelesenkağacı |
48393 |
rosin |
reçine, kalofan |
48394 |
roster |
liste, nöbet cetveli |
48395 |
rostrum |
kürsü, platform |
48396 |
rosy |
gül renkli, pembe, pembemsi, umut verici, parlak |
48397 |
rot protection |
çürümeden koruma |
48398 |
rot |
çürümek, bozulmak, çürütmek, çürüme, bozulma, çürük, çürümüş şey, (İİ) boş laf, saçma, zırva |
48399 |
rota |
liste, görev listesi, sıra listesi |
48400 |
rotary antenna |
rotatif anten, döner anten |
48401 |
rotary blower |
döner körük |
48402 |
rotary crusher |
döner kırıcı |
48403 |
rotary drier |
döner kurutucu |
48404 |
rotary drill |
döner matkap |
48405 |
rotary engine |
döner kozgaltka |
48406 |
rotary feeder |
döner besleyici |
48407 |
rotary field |
döner alan |
48408 |
rotary furnace |
döner fırın |
48409 |
rotary hoe |
döner çapa |
48410 |
rotary intersection |
dönel kavşak |
48411 |
rotary kiln |
döner fırın |
48412 |
rotary press |
oluklu pres, silindirli pres |
48413 |
rotary pump |
döner pompa |
48414 |
rotary screen |
döner elek |
48415 |
rotary |
bir eksen etrafında dönen, dönel |
48416 |
rotate |
(bir eksen üzerinde) dönmek, döndürmek, art arda dönüp gelmek, (bir işi) sıra ile yer değiştirerek yapmak, sıra ile yer değiştirmek, yer değiştirerek çalıştırmak |
48417 |
rotating antenna |
rotatif anten, döner anten |
48418 |
rotating beacon |
döner far |
48419 |
rotating disk |
döner disk |
48420 |
rotating engine |
döner kozgaltka |
48421 |
rotating joint |
döner eklem |
48422 |
rotating wing |
döner kanat |
48423 |
rotating |
rotatif, döner |
48424 |
rotation axis |
dönme ekseni |
48425 |
rotation in office |
görevde değişiklik, rotasyon |
48426 |
rotation of the earth |
dünyanın dönüşü |
48427 |
rotation |
dönme, dönüş, deveran, devir, (işi) sıra ile yapma, nöbetleşme, rotasyon |
48428 |
rotational spectrum |
rotasyonel spektrum, dönel izge |
48429 |
rotational speed |
dönme hızı |
48430 |
rotational |
dönüşlü, dönel |
48431 |
rotator |
rotatör, döngen, dönen şey, çevirici |
48432 |
rotatory |
dönel, rotatif |
48433 |
rote |
ezber, ezbercilik |
48434 |
rotifer |
rotator |
48435 |
rotifera |
rotifera, tekerleklikurtlar |
48436 |
rotisserie |
döner şişi |
48437 |
rotogravure |
rotagravür, tifdruk |
48438 |
rotor |
döneç, rotor |
48439 |
rotten |
çürük, bozuk, kokmuş, kaba, kötü, berbat, boktan, rezil |
48440 |
rottenness |
çürüklük |
48441 |
rotter |
soysuz, yaramaz kişi |
48442 |
rotund |
toparlak, şişman, tombul |
48443 |
rotunda |
rotonda, kubbeli yuvarlak yapı |
48444 |
rotundate |
yuvarlak biçimde |
48445 |
rotundity |
yuvarlaklık, toparlaklık, şişmanlık |
48446 |
rouble |
ruble |
48447 |
roue |
çapkın, zampara adam |
48448 |
rouge |
allık |
48449 |
rough and ready |
basit ve rahatsız, kaba saba |
48450 |
rough cast |
kaba sıva, taslağını yapmak |
48451 |
rough copy |
müsvedde |
48452 |
rough draft |
taslak, müsvedde |
48453 |
rough estimate |
kabaca tahmin |
48454 |
rough it |
sefalet çekmek, sürünmek |
48455 |
rough out |
taslağını hazırlamak, taslak yapmak |
48456 |
rough plane |
kaba rende |
48457 |
rough sketch |
öntaslak |
48458 |
rough surface |
pürüzlü yüzey |
48459 |
rough |
pürüzlü, pürtüklü, engebeli, inişli yokuşlu, taşlık, kaba dokunmuş, tüylü, hoyrat, kaba, kaba, sert, işlenmemiş, yontulmamış, ham, güç, zor, çetin, kabataslak, fırtınalı, rüzgârlı, dalgalı, sert, acımasız, katı, yaklaşık, aşağı yukarı, açık saçık, müstehcen, haksız, talihsiz, kabadayı, külhanbeyi, engebeli arazi, karalama, taslak, kabaca, rahatsız bir şekilde |
48460 |
rough-and-tumble |
itiş kakış |
48461 |
roughage |
kaba yem |
48462 |
roughcast |
kaba sıva |
48463 |
roughen |
pürüzlemek, pürüzlendirmek, pürüzlenmek, kabarmak |
48464 |
roughing roll |
kaba hadde |
48465 |
roughly speaking |
aşağı yukarı, tahminen |
48466 |
roughly |
kaba, kabaca, aşağı yukarı, yaklaşık olarak, kabaca |
48467 |
roughneck |
külhanbeyi |
48468 |
roughness |
kabalık, pürüzlülük, sertlik, şiddet, hoyratlık |
48469 |
roughrider |
yabani at terbiyecisi, kovboy |
48470 |
roulade |
nağmeleme |
48471 |
roulette |
rulet |
48472 |
round head |
yuvarlak baş |
48473 |
round number |
yuvarlak sayı |
48474 |
round off |
yuvarlak hale getirmek, bitirmek, sonunu getirmek |
48475 |
round the bend |
deli, çılgın |
48476 |
round timber |
tomruk |
48477 |
round trip ticket |
gidiş dönüş bileti |
48478 |
round trip |
gidiş-dönüş, gidiş-dönüş yolculuğu |
48479 |
round up |
bir araya toplamak, yuvarlak hesap yapmak, döngülleri toplama, haydutları yakalama |
48480 |
round voyage |
ring seferi |
48481 |
round |
yuvarlak, yuvarlak, toparlak, top gibi, aksi yöne, aksi yönde, bir daire şeklinde hareket ederek, başlangıç çekidine dönerek, daha uzun bir yoldan, dolaşarak, birisinin bulunduğu yere, civarda, etrafında, çevresinde, çevresine, -e saparak, tarafına/tarafında, ...civarında, yaklaşık, yuvarlak şey, daire, (nan/sandviç/vb.) dilim, dağıtım, servis, dizi, seri, sp.tur, (boks) raund, atış, el, kurşun, mermi, devriye, müz.kanon, herkese verilen içki/vb., içkileri alma sırası, dönmek, sapmak, yuvarlaklaştırmak, yuvarlaklaşmak |
48482 |
round-headed |
yuvarlak başlı |
48483 |
round-table meeting |
yuvarlak masa toplantısı |
48484 |
round-the-clock |
bütün gün süren, gece gündüz, yirmi dört sögen |
48485 |
roundabout |
atlıkarınca, ada kavşak, dolambaçlı, dolaylı, dolaşık |
48486 |
rounded |
yuvarlak, yuvarlak madalyon |
48487 |
roundel |
askeri uçakların milliyetini belirten yuvarlak simge, yuvarlak pencere |
48488 |
rounding |
yuvarlaklaşma |
48489 |
roundly |
yuvarlak biçimde, tamamen, tamamıyla, kesinlikle, şiddetle |
48490 |
roundman |
teftiş sakçısı |
48491 |
roundness |
yuvarlaklık |
48492 |
rounds |
devriye, kontrol, kol |
48493 |
roundsman |
devriye |
48494 |
roundup |
dağılmış şeylerin, sürünün, insanların, /vb.toplanması |
48495 |
roundworm |
yuvarlak kurt |
48496 |
roup |
tavuk difterisi |
48497 |
rouse |
uyandırmak, harekete geçirmek, canlandırmak, tahrik etmek, uyarmak |
48498 |
rousing |
milleti heyecanlandıran |
48499 |
roustabout |
rıhtım işçisi, gemi işçisi, yanaşma |
48500 |
rout out |
eşelemek, açığa çıkarmak |
48501 |
rout |
bozgun, bozguna uğratmak |
48502 |
route |
rota, yol, izlenecek yol, (by/through ile) ...yoluyla yollamak, ...yolu üzerinden göndermek |
48503 |
router |
freze |
48504 |
routine |
alışılmış çalışma yöntemi, görenek, adet, usul, alışkanlık haline gelmiş şey, alışılagelen, alışılmış, her zamanki |
48505 |
routinely |
âdet olarak, alışkanlık olarak, rutin olarak |
48506 |
routinize |
alışkanlık haline getirmek |
48507 |
roux |
meyane |
48508 |
rove |
dolaşmak, gezmek, (iplik) bükmek, (yün) taramak |
48509 |
rover |
gezgin, serüvenci |
48510 |
roving |
düzensiz, başıboş, aylak |
48511 |
row crop |
sıra mahsulü, çapa ürünü |
48512 |
row houses |
sıraevler |
48513 |
row |
kürekle yürütmek, kürek çekmek, kayıkla taşımak, kürek çekme, sandal gezisi, sıra, dizi, gürültü, patırtı, şamata, ağız kavgası, atışma, kapışma |
48514 |
rowan berry |
üvez |
48515 |
rowan |
üvez ağacı |
48516 |
rowdiness |
kabadayılık, bıçkınlık, külhanbeylik |
48517 |
rowdy |
gürültülü, patırtılı, kaba |
48518 |
rowdyism |
kabadayılık, bıçkınlık, külhanbeylik |
48519 |
rowel |
mahmuz, mahmuzlamak |
48520 |
rowen |
ikinci kere biten ot |
48521 |
rowing boat |
sandal, kayık |
48522 |
rowing |
kürek çekme |
48523 |
rowlock |
ıskarmoz |
48524 |
Royal Highness |
Prens Hazretleri, Prenses Hazretleri |
48525 |
royal mast |
kontra babafingo direği |
48526 |
royal |
krala ya da krallığa ilişkin, kraliyet ..., krallara yaraşır, şahane, çok büyük, muazzam, kraliyet kodağına mensup kimse |
48527 |
royalism |
kralcılık, kral taraftarlığı |
48528 |
royalist |
kralcı |
48529 |
royally |
kral gibi |
48530 |
royalty |
krallık, hükümdarlık, kraliyet kodağı, hak sahibine verilen pay, kitap yazarına verilen pay, telif hakkı vergini |
48531 |
rub along |
iyi geçinmek |
48532 |
rub down |
kurulamak, düzleştirmek, düzlemek |
48533 |
rub elbows with |
dirsek temasında bulunmak |
48534 |
rub in |
ovarak yedirmek, içine nüfuz ettirmek |
48535 |
rub it in |
başına kakmak |
48536 |
rub off |
silmek, silerek çıkarmak, silinmek |
48537 |
rub out |
silgiyle silmek |
48538 |
rub salt in sb's wound |
yarasına tuz biber ekmek |
48539 |
rub sb's nose in it |
birinin ipliğini pazara çıkarmak |
48540 |
rub shoulders with |
dirsek temasında bulunmak |
48541 |
rub up the right way |
suyuna gitmek |
48542 |
rub up the wrong way |
sinir etmek, kızdırmak |
48543 |
rub up |
ovarak parlatmak |
48544 |
rub |
ovmak, ovalamak, sürtmek, sürtünmek, sürtme, sürtünme, ovma, ovalama, güçlük |
48545 |
rubber band |
ince lastik halka |
48546 |
rubber belt |
lastik kayış |
48547 |
rubber bumper |
kauçuk tampon |
48548 |
rubber coating |
kauçuk kaplama |
48549 |
rubber dinghy |
lastik sandal |
48550 |
rubber glove |
lastik eldiven |
48551 |
rubber hose |
lastik hortum |
48552 |
rubber joint |
lastik conta |
48553 |
rubber lining |
kauçuk balata |
48554 |
rubber pad |
lastik tampon |
48555 |
rubber plant |
kauçuk ağacı |
48556 |
rubber spring |
kauçuk yay |
48557 |
rubber stamp |
lastik damga, taklitçi kimse |
48558 |
rubber stopper |
lastik tapa |
48559 |
rubber thread |
lastik iplik |
48560 |
rubber tree |
kauçuk ağacı |
48561 |
rubber tube |
lastik hortum |
48562 |
rubber |
lastik, kauçuk, silgi, lastik ayakkabı, ovucu, kaput, prezervatif, üç oyundan ikisini kazanma, berabere kalınca kazananı belirlemek için oynanan oyun |
48563 |
rubber-covered |
kauçuk kaplı |
48564 |
rubber-insulated |
lastik izoleli |
48565 |
rubberize |
lastik kaplamak |
48566 |
rubberized |
kauçuklanmış |
48567 |
rubberneck |
meraklı kimse |
48568 |
rubbing block |
perdah taşı |
48569 |
rubbing |
ovma, ovalama, sürtünme, delk |
48570 |
rubbish |
saçma, aptalca |
48571 |
rubbishy |
saçma, aptalca |
48572 |
rubble stone |
moloz taş |
48573 |
rubble |
moloz, taş yığını |
48574 |
rubdown |
masaj, ovma |
48575 |
rube |
taşralı, köylü |
48576 |
rubefacient |
kızartıcı, yakıcı, deriyi kızartan ilaç |
48577 |
rubefaction |
kızartma |
48578 |
rubella |
kızamıkçık |
48579 |
rubicund |
kırmızı, al |
48580 |
rubidium |
rubidyum |
48581 |
rubiginous |
pas renkli |
48582 |
rubious |
yakut rengi |
48583 |
ruble |
bkz.rouble |
48584 |
rubric |
kırmızı renkte veya özel tipte basılmış başlık, kural, yön |
48585 |
rubricate |
kırmızı renkle yazmak |
48586 |
ruby |
yakut, yakut rengi, parlak, kırmızı renk |
48587 |
ruche |
dantel süsü |
48588 |
ruching |
dantel kumaşı |
48589 |
ruck up |
kırışmak, buruşmak |
48590 |
ruck |
kırışıklık, (up ile) kırışmak, buruşmak |
48591 |
rucksack |
sırt çantası |
48592 |
ruction |
ayaklanma, karışıklık |
48593 |
ructions |
kızgın sözler, protestolar, gürültülü tartışmalar |
48594 |
rudd |
kızılkanat |
48595 |
rudder bar |
dümen pedalı, direksiyon çubuğu |
48596 |
rudder |
sükkân, dümen, dümen bedeni, kılavuz, rehber |
48597 |
ruddiness |
kırmızılık, allık |
48598 |
ruddle |
aşıboyası |
48599 |
ruddy |
(yüz) sağlıklı, pembe, parlak kırmızı, al, kahrolasıca, lanet olasıca, lanet |
48600 |
rude awakening |
hayal kırıklığı |
48601 |
rude |
terbiyesiz, inceliksiz, kaba, sert, şiddetli, kabaca yapılmış, kabasaba, kabataslak, ilkel, cahil, işlenmemiş, ham, doğal, ayıp, müstehcen |
48602 |
rudeness |
terbiyesizlik, kabalık, nezaketsizlik, sertlik |
48603 |
rudimental |
ilkel, olgunlaşamamış |
48604 |
rudimentary |
basit, ilk öğrenilen, temel, ana |
48605 |
rudiments |
ilke, ilk adım, temel |
48606 |
rue |
üzüntü duymak, pişmanlık duymak, esef etmek, sedefotu |
48607 |
rueful |
esefli, üzüntülü, pişmanlık belirten |
48608 |
ruff |
kırmalı yaka, (iskambilde) koz ile alma, (iskambilde) koz ile almak |
48609 |
ruffian |
kötü/kaba adam, vahşi |
48610 |
ruffianism |
zorbalık, acımasızlık |
48611 |
ruffle |
buruşturmak, kırıştırmak, bozmak, karıştırmak, sinirlendirmek, telaşlandırmak, huzurunu bozmak, (kuş) tüylerini kabartmak, (kumaş) büzgü yapmak, kırma yapmak, kırmalı yaka ya da dantel, farbala, büzgü |
48612 |
rufous |
pas renginde |
48613 |
rug |
küçük halı, kilim, battaniye, örtü |
48614 |
rugby |
ragbi |
48615 |
rugged |
engebeli, pürüzlü, kaba, yontulmamış, sağlam |
48616 |
rugose |
buruşuk |
48617 |
ruin |
yıkılma, yıkım, yıkılış, ören, yıkıntı, harabe, kalıntı, batkı, batma, iflas, ç.enkaz, mahvetmek, harab etmek |
48618 |
ruination |
iflas nedeni, iflas |
48619 |
ruinous expenditure |
yıkıcı masraf |
48620 |
ruinous price |
düşük fiyat |
48621 |
ruinous sale |
zararına satış |
48622 |
ruinous |
iflas ettirici, batırıcı, yıkık dökük, viran |
48623 |
ruins |
kalıntılar, ören, enkaz |
48624 |
rule of three |
üçlü kuralı |
48625 |
rule of thumb |
yaklaşık hesap |
48626 |
rule out |
olmayacağını söylemek, boşlamak, engellemek |
48627 |
rule the roost |
borusu ötmek |
48628 |
rule with a rod of iron |
gözünün yaşına bakmamak |
48629 |
rule |
kural, ilke, usul, yol, yöntem, adet, yönetim, egemenlik, tüzük, ilke, düzçizer, cetvel, yönetmek, hükümdarlık etmek, saltanat etmek, -e egemen olmak, hükmetmek, buyurmak, hükmetmek, karar vermek, cetvelle çizmek |
48630 |
ruler |
yönetici, hükümdar, cetvel |
48631 |
ruling party |
iktidar partisi |
48632 |
ruling pen |
tirlin, çizgi kalemi |
48633 |
ruling price |
cari fiyat |
48634 |
ruling |
resmi karar, yargı, hüküm, en başta gelen, başlıca, en büyük, en önemli, en güçlü |
48635 |
rum |
rom, alkollü içki |
48636 |
rumba |
rumba |
48637 |
rumble |
gürleme, gümbürdemek, gürültü, gürültü, (Aİ) sokak kavgası, gürlemek, gümbürdemek, guruldamak, (İİ) iç yüzünü anlamak, ne mal olduğunu anlamak, -e kanmamak |
48638 |
rumbustious |
şamatalı, curcunalı |
48639 |
rumen |
işkembe |
48640 |
ruminant |
geviş getiren döngül, geviş getiren |
48641 |
ruminate about |
derin derin düşünmek |
48642 |
ruminate over |
derin derin düşünmek |
48643 |
ruminate |
geviş getirmek, (about/over ile) derin derin düşünmek |
48644 |
rumination |
geviş getirme, derin derin düşünme, dalgınlık |
48645 |
ruminative |
dalgın |
48646 |
rummage goods |
ıskarta eşya |
48647 |
rummage sale |
tapon mal satışı |
48648 |
rummage |
altüst edip aramak, aktarmak, altını üstüne getirme |
48649 |
rummer |
büyük içki bardağı |
48650 |
rummy |
ellibire benzer bir tür iskambil oyunu |
48651 |
rumor |
bkz.rumour |
48652 |
rumour has it |
söylentiye göre |
48653 |
rumour |
söylenti, dedikodu, mış mış, şayia, söylenti çıkarmak, dedikodu çıkarmak, yaymak |
48654 |
rump |
sağrı, but, sığır butu, popo, kıç, kalıntı, artık |
48655 |
rumple |
buruşturmak, kırıştırmak, karmakarışık etmek |
48656 |
rumpus |
velvele, gürültü patırtı, atışma |
48657 |
rumrunner |
içki kaçakçısı |
48658 |
run a business |
işi çekip çevirmek, işi yönetmek |
48659 |
run a risk |
riske girmek, tehlikeye girmek |
48660 |
run a temperature |
ateşlenmek, ateşi olmak |
48661 |
run about |
öteye beriye koşmak |
48662 |
run across |
-e rastlamak, ile karşılaşmak |
48663 |
run after |
peşinden koşmak |
48664 |
run against |
çatmak, uğramak, çarpmak, aksine gitmek |
48665 |
run aground |
karaya oturmak |
48666 |
run along |
gitmek |
48667 |
run amok |
cinnet getirmek, sapıtmak |
48668 |
run around with |
birlikte dolaşmak |
48669 |
run around |
birlikte gezmek, takılmak |
48670 |
run away with |
çalmak, aşırmak, kolayca kazanmak, yenmek |
48671 |
run away |
kaçmak, kaçıp gitmek |
48672 |
run counter to |
taban tabana zıt olmak |
48673 |
run down |
(arabayla) çarpmak, koşup yakalamak, yorgun, özet |
48674 |
run for election |
saylavlar için adaylığını koymak |
48675 |
run for one's life |
can korkusuyla kaçmak |
48676 |
run idle |
boşa dönmek, avara çalışmak |
48677 |
run in the blood |
mayasında olmak |
48678 |
run in |
yakalamak, tutuklamak, birleştirmek |
48679 |
run into a stone wall |
çıkmaza girmek |
48680 |
run into debt |
borca girmek, borçlanmak |
48681 |
run into each other |
çarpışmak |
48682 |
run into the ground |
aşırı çalışmaktan yorulmak |
48683 |
run into the jaws of death |
eceline susamak |
48684 |
run into |
-e çarptırmak, -e çarpmak, -e rastlamak |
48685 |
run off |
kaçmak, akıtmak, yayınlamak, basmak |
48686 |
run on a shoe-string |
az pulla işletmek |
48687 |
run on |
devam etmek, sürmek, (zaman) geçmek |
48688 |
run out of money |
pulsuz kalmak |
48689 |
run out of steam |
sıfırı tüketmek, pili bitmek |
48690 |
run out of |
-i tüketmek, bitirmek, bitmek, tükenmek |
48691 |
run out on |
-i yüzüstü bırakmak, terk etmek |
48692 |
run out |
tükenmek, bitmek, (süre) bitmek, -siz kalmak |
48693 |
run over |
taşmak, (arabayla) ezmek, çiğnemek |
48694 |
run rings round |
birini cebinden çıkarmak |
48695 |
run riot |
meydanı boş bulmak, coşmak |
48696 |
run sb ragged |
canını çıkarmak, çok yormak |
48697 |
run short of |
yetmemek, tükenmek |
48698 |
run short |
kıtlığını çekmek, azalmak, kısalmak |
48699 |
run the risk of |
göze almak |
48700 |
run through |
göz gezdirmek, tekrarlamak, harcamak, saplamak |
48701 |
run to seed |
tohuma kalkmak |
48702 |
run to waste |
israf olmak, ziyan olmak |
48703 |
run to |
(pul) yeterli olmak, -e eğilimi olmak |
48704 |
run up against |
göğüs germek |
48705 |
run up |
(bayrak) çekmek, (borca/vb.) girmek |
48706 |
run wild |
cirit atmak, başıboş kalmak, azmak |
48707 |
run |
koşmak, yüğürmek, kaçmak, çabuk gitmek, çabuk yürümek, seğirtmek, koşturmak, yarıştırmak, koşma, koşu, yarış, gidilen ya da koşulan mesafe, yolculuk, balık sürüsü, akış, seyir, cereyan, istek, rağbet, serbestçe kullanma ya da dolaşma, çeşit, sınıf, ard arda geliş, devam, çay, dere, (çorap) kaçık, kaçan yer, çevresi kapalı döngül barınağı |
48708 |
run-of-the-mill |
tekdüze, sıradan, özelliksiz, bayağı |
48709 |
run-proof |
kaçmaz |
48710 |
runaway inflation |
tehlikeli enflasyon |
48711 |
runaway |
kaçan kimse, kaçak, kaçak, denetimden çıkmış, kontrolden çıkmış, denetimsiz, gizli |
48712 |
rundle |
merdiven basamağı |
48713 |
rung |
el merdiveni basamağı |
48714 |
runic |
runik yazı, kalın ve koyu yazı |
48715 |
runlet |
çay, derecik |
48716 |
runnel |
dere, küçük akarsu |
48717 |
runner |
koşucu, kızak demiri |
48718 |
runner-up |
ikinci gelen kimse |
48719 |
running board |
marşpiye, basamak |
48720 |
running debts |
sabit borçlar |
48721 |
running expenses |
genel giderler |
48722 |
running gear |
hareket dişlisi |
48723 |
running light |
seyir feneri |
48724 |
running sand |
akıcı kum, hareketli kum, serbest kum |
48725 |
running shoes |
koşu ayakkabısı |
48726 |
running speed |
işleme hızı, hareket hızı |
48727 |
running water |
içme suyu |
48728 |
running |
koşma, koşu, koşan, sürekli, üst üste, akan, akar, işlek, genel, içinde bulunulan, kaygan, oynar, cari, arka arkaya, üst üste |
48729 |
running-in |
rodaj |
48730 |
runny |
cıvık, sulu, (göz/vb.) sulu |
48731 |
runoff |
akış, akma, şerbet |
48732 |
runs |
(the ile) ishal, amel |
48733 |
runt |
çelimsiz döngül |
48734 |
runway light |
pist ışığı |
48735 |
runway |
uçak pisti |
48736 |
rupee |
(Hindistan/Pakistan/Sri Lanka/Nepal/Mauritius ve Maldive Adaları'nın) pul vahidi, rupi |
48737 |
rupture point |
kopma çekidi |
48738 |
rupture strength |
kırılma dayanımı, kopma dayancı |
48739 |
rupture |
kırılma, kopma, yırtılma, fıtık, koparmak, kırmak, yırtmak, fıtık etmek |
48740 |
rural area |
kırsal kesim |
48741 |
rural development |
kırsal gelişme |
48742 |
rural dwelling |
kırsal konut |
48743 |
rural exodus |
köyden kente akın |
48744 |
rural population |
kırsal nüfus |
48745 |
rural road |
köy yolu |
48746 |
rural |
kırsal |
48747 |
ruralization |
kırsallaşma, kırsallaştırma |
48748 |
ruralize |
köy hayatına alıştırmak, köy hayatına alışmak |
48749 |
ruse |
hile, dalavere, oyun, kurnazlık, numara |
48750 |
rush hour |
işe gidiş-geliş sögenleri |
48751 |
rush of activities |
faaliyet telaşı, aldıraşlık |
48752 |
rush order |
acele sipariş |
48753 |
rush |
acele etmek, aşıkmak, koşmak, seğirtmek, acele ettirmek, koşturmak, aceleyle/baştansavma yapmak, aceleye getirmek, sıkboğaz etmek, sıkıştırmak, saldırmak, üstüne çullanmak, atılmak, tullanmak, acele, telaş, itip, kakma, saldırı, hamle, üşüşme, rağbet, talep, istek, hasırotu, saz |
48754 |
rushes |
günlük çekim |
48755 |
rushlight |
saz mumu |
48756 |
rusk |
peksimet |
48757 |
russet |
kırmızımsı kahverengi |
48758 |
Russia leather |
sahtiyan, Rus meşini |
48759 |
Russia turnip |
şalgam |
48760 |
Russia |
Rusya |
48761 |
Russian leather |
sahtiyan |
48762 |
Russian |
Rus, Rusça |
48763 |
rust inhibitor |
pas önleyici |
48764 |
rust prevention |
pas önleme |
48765 |
rust remover |
pas giderici |
48766 |
rust |
pas, pas rengi, paslanmak, paslandırmak |
48767 |
rust-free |
paslanmaz |
48768 |
rustic |
kırlara, köylere ilişkin, kırsal, kaba, kaba saba, taşralı, kentçi, hödük |
48769 |
rusticate |
köyde yaşamak, sade bir yaşam sürmek |
48770 |
rustication |
köyde yaşama |
48771 |
rusticity |
köylülük |
48772 |
rustiness |
paslılık |
48773 |
rustle up |
bulmak, çabucak hazırlayıvermek |
48774 |
rustle |
hışırtı, hışırdamak, hışırdatmak, (at/sığır/vb.) çalmak |
48775 |
rustler |
at hırsızı |
48776 |
rustless |
passız |
48777 |
rustproof |
paslanmaz |
48778 |
rusty |
paslı, (konusunu) unutmuş, unutulmuş, paslanmış |
48779 |
rut |
(özellikle geyik ve benzeri döngüllerde) cinsî kızgınlık, azgınlık dönemi, tekerlek izi |
48780 |
rutabaga |
şalgam |
48781 |
ruth |
acıma, merhamet |
48782 |
ruthenium |
rutenyum |
48783 |
rutherfordium |
rutherfordyum |
48784 |
ruthless |
acımasız, zalim, amansız, merhametsiz, insafsız |
48785 |
ruthlessness |
acımasızlık, insafsızlık, insafsızlık |
48786 |
rutile |
rutil |
48787 |
rutty |
derin tekerlek izi bulunan, çukurlu |
48788 |
rye bread |
çavdar ekmeği |
48789 |
rye grass |
çayır otu |
48790 |
rye whisky |
çavdar viskisi |
48791 |
rye |
çavdar |
48792 |
ryegrass |
delice, acımık, karamuk |
48793 |
ryot |
Hint çiftçisi |
48794 |
Sabbath |
(Hıristiyanların pazar/Yahudilerin cumartesi günü olan) dinsel tatil günü |
48795 |
sabbath-day's journey |
kısa yolculuk |
48796 |
sabbatical |
gezmek ya da öğrenim amacıyla işten alınan verginli izin, (izin) verginli |
48797 |
saber |
bkz.sabre |
48798 |
sable |
samur, samur kürk |
48799 |
sabot |
tahta papuç |
48800 |
sabotage |
baltalama, sabotaj, baltalamak, sabote etmek |
48801 |
saboteur |
sabotajcı |
48802 |
sabre |
süvari kılıcı |
48803 |
sabulous |
kumlu |
48804 |
sac |
kese |
48805 |
saccate |
kese şeklinde |
48806 |
saccharate |
sakarat |
48807 |
saccharic acid |
sakarik asit |
48808 |
saccharic |
sakarin ile ilgili, sakarik |
48809 |
saccharide |
sakarit |
48810 |
saccharification |
şekere çevirme |
48811 |
saccharify |
şekere çevirmek |
48812 |
saccharimeter |
şekerölçer, sakarimetre |
48813 |
saccharimetry |
şekerölçüm, sakarimetri |
48814 |
saccharin |
sakarin |
48815 |
saccharine |
çok tatlı, aşırı tatlı |
48816 |
saccharose |
sakaroz |
48817 |
saccule |
kesecik |
48818 |
sacculus |
kesecik |
48819 |
sachet |
(içindeki nesne bir defada kullanılıp biten) küçük plastik kutu/torba |
48820 |
sack |
çuval, torba, kahverengi büyük keseçöngesi, bir çuval dolusu miktar, çuval benzeri giysi, bol ve biçimsiz giysi, (İİ) kovma, sepetleme, işten atma, (Aİ) yatak, işten atmak, kovmak, sepetlemek, yağma, çapul, talan, (bir kenti) yağma etmek, yağmalamak, talan etmek |
48821 |
sackcloth |
çuval bezi, çul |
48822 |
sacking |
çuval bezi |
48823 |
sacral |
kuyruksokumu sümüğüne ait |
48824 |
sacred cow |
eleştirilemez fikir |
48825 |
sacred |
dinî, mukaddes |
48826 |
sacredness |
mukaddeslik |
48827 |
sacrifice |
kurban, özveri, fedakârlık, kurban etmek, feda etmek, uğrunda harcamak, gözden çıkarmak, zararına satmak |
48828 |
sacrificial |
kurbanla ilgili, kurban edilen, kurbanlık |
48829 |
sacrosanct |
çok önemli, mukaddes |
48830 |
sacrum |
sakrum, kuyruksokumu sümüğü |
48831 |
sad sack |
miskin |
48832 |
sad |
üzgün, üzüntülü, gussalı, kederli, hüzünlü, acınacak, hazin, acıklı, üzücü |
48833 |
sadden |
üzmek, üzülmek |
48834 |
saddle backed |
beli çökük |
48835 |
saddle joint |
sırtlı kenet |
48836 |
saddle key |
bindirme kama |
48837 |
saddle roof |
beşik çatı |
48838 |
saddle |
eyer, semer, sele, oturak, (koyun/vb.) sırtın alt ucundan kesilmiş et, bel, boyun, eyerlemek, eyer ya da semer vurmak, (tatsız bir iş) vermek, yüklemek |
48839 |
saddlebag |
eyer çantası, heybe, (bisiklet/vb.) sele çantası |
48840 |
saddler |
saraç |
48841 |
saddlery |
saraçlık, saraçhane |
48842 |
sadism |
sadizm |
48843 |
sadist |
sadist |
48844 |
sadistic |
sadistçe, sadist |
48845 |
sadly mistaken |
büyük yanılgıya düşmüş |
48846 |
sadly |
üzüntüyle, ne yazık ki |
48847 |
sadness |
keder, üzüntü, gam, neşesizlik |
48848 |
sadomasochism |
sadomazoşizm |
48849 |
safari |
safari |
48850 |
safe and sound |
sağ salim |
48851 |
safe area |
güvenli alan |
48852 |
safe custody charge |
saklama vergini, depo vergini |
48853 |
safe custody |
kasa, depo, saklama |
48854 |
safe deposit box |
kiralık kasa |
48855 |
safe deposit |
kasa dairesi, çelik kasa |
48856 |
safe guard |
himaye, muhafız, teminat, garanti, korumak, himaye etmek, temin etmek |
48857 |
safe load |
güvenli yük, emniyetli yük |
48858 |
safe port |
güvenli liman |
48859 |
safe |
güvenlikte, emniyette, emin, sağlam, güvenilir, güvenilir, önemli, ihtiyatlı, tehlikesiz, atlatmış, kurtulmuş, kesin, olumlu sonuçlanacağı kesin, kasa, yiyecek dolabı |
48860 |
safe-conduct |
geçiş izni |
48861 |
safeguard |
koruyucu şey, koruma, korunma, koruyucu, korumak, avaylamak |
48862 |
safeguarding duty |
koruyucu gümrük resmi |
48863 |
safekeeping |
koruma, saklama, korunma, saklanma, güvenlikte olma |
48864 |
safelight |
karanlık oda ışığı |
48865 |
safely |
emniyetle |
48866 |
safeness |
emniyet |
48867 |
safety belt |
emniyet kemeri |
48868 |
safety bolt |
emniyet cıvatası |
48869 |
safety brake |
emniyet eğleci |
48870 |
safety catch |
kabza emniyet mandalı |
48871 |
safety chain |
emniyet zinciri, kar zinciri |
48872 |
safety circuit |
emniyet devresi |
48873 |
safety device |
emniyet tertibatı |
48874 |
safety factor |
emniyet faktörü |
48875 |
safety fence |
korkuluk, bariyer |
48876 |
safety fuse |
emniyet tapası, sigorta |
48877 |
safety glass |
dağılmaz cam, kırılmaz cam |
48878 |
safety goggles |
emniyet gözlüğü, koruyucu gözlük |
48879 |
safety island |
rofüj, emniyet adası |
48880 |
safety lamp |
emniyet lambası, güvenlik ışıtacı |
48881 |
safety lock |
emniyet kilidi |
48882 |
safety match |
emniyet odluçöpü |
48883 |
safety measure |
emniyet tedbiri |
48884 |
safety measures |
güvenlik önlemleri |
48885 |
safety pin |
emniyet pimi, çengelliiğne |
48886 |
safety rail |
korkuluk |
48887 |
safety razor |
tıraş kılgası |
48888 |
safety rod |
emniyet çubuğu |
48889 |
safety stripe |
rofüj, ortakaldırım |
48890 |
safety switch |
emniyet şalteri |
48891 |
safety tyre |
emniyet lastiği |
48892 |
safety valve |
güvenlik subapı, emniyet supabı |
48893 |
safety |
güven, güvenlik, tehlikesizlik, emniyet |
48894 |
saffian |
bir tür deri |
48895 |
safflower oil |
yalancısafran yağı |
48896 |
safflower |
yalancısafran, papağanyemi |
48897 |
saffron |
safran |
48898 |
sag |
eğilmek, bükülmek, çökmek, sarkmak, bel vermek, (neşe/mutluluk/vb.) azalmak, kaybolmak, kaçmak, çöküntü, eğilme, bel verme, sarkma |
48899 |
saga |
destan |
48900 |
sagacious |
akıllı, sağ görülü |
48901 |
sagacity |
anlayış, sağgörü, dirayet, öngörü |
48902 |
sage |
akıllı, ağırbaşlı, bilge, bilge, adaçayı |
48903 |
saggy |
sarkık |
48904 |
Sagittarius |
Yay (burcu) |
48905 |
sagittate |
ok başı biçiminde |
48906 |
sago |
hintirmiği, sag |
48907 |
said |
adı geçen, sözü edilen |
48908 |
sail under false colours |
kuzu postuna bürünmek |
48909 |
sail |
yelken, yelkenli, yelkenli gezintisi, deniz yolculuğu, yeldeğirmeni kanadı, yelkenli, gemi, /vb.ile gitmek, su üzerinde seyretmek, gitmek, (yelkenli/gemi/vb.) yönetmek, götürmek, yelken açmak, yola çıkmak, süzülmek, kolayca geçmek |
48910 |
sailboard |
rüzgâr sörfü |
48911 |
sailboat |
yelkenli kayık |
48912 |
sailcloth |
yelken bezi |
48913 |
sailer |
yelkenli gemi |
48914 |
sailing boat |
yelkenli kayık |
48915 |
sailing orders |
sefer talimatı |
48916 |
sailing ship |
yelkenli gemi |
48917 |
sailing vessel |
yelkenli gemi |
48918 |
sailing |
gemicilik, yelken kullanma, yelkencilik, deniz yolculuğu, sefer |
48919 |
sailmaker |
yelkenci |
48920 |
sailor |
denizci, gemici, bahriyeli, denizci |
48921 |
sainfoin |
evliyaotu, eşekotu |
48922 |
saint |
aziz, evliya, ermiş, eren |
48923 |
sainted |
merhum, ölmüş |
48924 |
saintlike |
evliya gibi, çok sabırlı |
48925 |
saintliness |
azizlik |
48926 |
sake |
hatır, amaç, not for the sake of money |
48927 |
sal ammoniac |
nışadır, amonyum klorür |
48928 |
sal |
tuz |
48929 |
salability |
satılabilme |
48930 |
salable |
satılabilir |
48931 |
salacious |
açık saçık, müstehcen |
48932 |
salacity |
şehvet |
48933 |
salad days |
gençlik çağı |
48934 |
salad dressing |
salata sosu |
48935 |
salad |
salata |
48936 |
salamander |
semender |
48937 |
salami |
salam |
48938 |
salaried employee |
aylıkçı |
48939 |
salaried staff |
aylıkla çalışan personel |
48940 |
salaried |
aylıklı, aylık vergin alan/veren |
48941 |
salary account |
maaş hesabı |
48942 |
salary roll |
aylık bordrosu, maaş bordrosu |
48943 |
salary scale |
aylık skalası, maaş baremi |
48944 |
salary |
aylık, maaş |
48945 |
sale at retail |
perakende satış |
48946 |
sale by auction |
artırmayla satış |
48947 |
sale by description |
tanımlama ile satış |
48948 |
sale by sample |
numuneyle satış |
48949 |
sale for cash |
peşin satış |
48950 |
sale of shares |
esham plasmanı |
48951 |
sale on account |
kredili satış |
48952 |
sale on credit |
taksitli satış, veresiye satış |
48953 |
sale price |
satış fiyatı |
48954 |
sale |
satış, satım, sürüm, istek, talep, indirimli satış, indirim, açık artırma, mezat |
48955 |
saleable |
satılabilir, satışı kolay |
48956 |
saleroom |
açık artırma ile satış yapılan yer, mezat salonu |
48957 |
sales account |
satış hesabı |
48958 |
sales agent |
satış acentesi |
48959 |
sales budget |
satış bütçesi |
48960 |
sales contract |
satış kontratı, satış sözleşmesi |
48961 |
sales department |
satış bölümü |
48962 |
sales engineer |
satış kıvcısı |
48963 |
sales girl |
tezgâhtar kız |
48964 |
sales lady |
bayan tezgâhtar |
48965 |
sales letter |
satış mektubu |
48966 |
sales manager |
satış müdürü |
48967 |
sales promotion |
satış promosyonu |
48968 |
sales sample |
eşantiyon |
48969 |
sales slip |
satış fişi |
48970 |
sales talk |
esnaf ağzı, satıcı ağzı |
48971 |
sales tax |
satış vergisi |
48972 |
sales technique |
satış tekniği |
48973 |
sales warranty |
satış garantisi |
48974 |
sales |
satışla ilgili, satış |
48975 |
salesclerk |
tezgâhtar |
48976 |
saleslady |
bayan tezgâhtar |
48977 |
salesman |
satıcı, satış memuru |
48978 |
salesmanship |
satıcılık |
48979 |
saleswoman |
satıcı, satış memuresi |
48980 |
salicin |
salisin |
48981 |
salicyl |
salisilik asidin kökü |
48982 |
salicylate |
salisilat |
48983 |
salicylic acid |
salisilik asit |
48984 |
salicylic |
salisilik |
48985 |
salience |
dikkati çekme, çıkıntı, göze çarpma |
48986 |
saliency |
çıkıntı, göze çarpma |
48987 |
salient |
göze çarpan, ilginç, çarpıcı, önemli, belirgin |
48988 |
saliferous |
tuzlu, tuz içeren |
48989 |
salina |
tuzla, tuzlu bataklık, tuz madeni |
48990 |
saline |
tuzlu, tuzla ilgili |
48991 |
salinity |
tuzluluk |
48992 |
salinometer |
salinometre, halometre, tuzölçer |
48993 |
saliva |
tükürük, salya |
48994 |
salivary gland |
tükürük bezi |
48995 |
salivary glands |
tükürük bezleri |
48996 |
salivary |
tükürük getiren, salya ile ilgili |
48997 |
salivate |
tükürük salgılamak, ağzı salyalanmak |
48998 |
salivation |
tükürük salgılama |
48999 |
sallow |
(ten) soluk, sağlıksız, bodur söğüt |
49000 |
sally port |
çıkış kapısı |
49001 |
sally |
çıkış hareketi, çemberi yarma, saldırı, nükteli söz, nükte, gezme, dolaşma, gezinti |
49002 |
salmon trout |
kırmızı etli alabalık |
49003 |
salmon |
som balığı |
49004 |
salol |
salol |
49005 |
salon |
salon |
49006 |
saloon |
büyük araba, bar, meyhane, salon bar |
49007 |
saloonkeeper |
bar patronu |
49008 |
salsify |
tekesakalı çiçeği |
49009 |
salt away |
ilerisi için pul biriktirmek |
49010 |
salt bath |
tuz banyosu |
49011 |
salt content |
tuz içeriği, tuz muhtevası |
49012 |
salt dome |
tuz domu, tuz tümseği |
49013 |
salt fish |
tuzlu balık |
49014 |
salt lake |
takır, tuzlu göl |
49015 |
salt marsh |
tuz bataklığı |
49016 |
salt meadow |
tuzlak |
49017 |
salt out |
tuzla çöktürmek |
49018 |
salt pit |
tuz madeni |
49019 |
salt solution |
tuz çözeltisi, tuzlu eriyik |
49020 |
salt spring |
tuzlu su kaynağı |
49021 |
salt |
tuz, milh, tuzluk, tat, tat tuz, çeşni, heyecan verici şey, ilginç şey, tuz koymak, tuzlamak, tuzlayarak saklamak, heyecan katmak, ilginçleştirmek, renklendirmek, tuzlu, tuzlanmış |
49022 |
salt-water |
deniz suyuna ait |
49023 |
saltation |
hoplama, sıçrama, fırlayış, ani değişiklik |
49024 |
saltcellar |
tuzluk |
49025 |
salted |
tuzlu |
49026 |
saltern |
tuzla |
49027 |
saltiness |
tuzluluk |
49028 |
saltless |
tuzsuz, tatsız, nüktesiz |
49029 |
saltpan |
tuzla |
49030 |
saltpeter |
güherçile |
49031 |
saltshaker |
tuzluk |
49032 |
saltwater fish |
tuzlu su balığı |
49033 |
saltwater |
tuzlu suya ait, deniz suyuna ait |
49034 |
saltworks |
tuzla |
49035 |
salty |
tuzlu, tuzlanmış |
49036 |
salubrious |
sağlığa yararlı, sağlıklı, iyi, yakşı |
49037 |
salubrity |
sağlık, sağlamlık |
49038 |
salutary |
etkileyici, geliştirici, akıllandırıcı, ders verici |
49039 |
salutation |
selamlama, selam |
49040 |
salute |
selamlamak, selam vermek, top ya da bayraklarla selamlamak, karşılamak, selam, selam verme, selamlama, karşılama |
49041 |
salvable |
kurtarılabilir |
49042 |
salvage crane |
kurtarma vinci |
49043 |
salvage lorry |
kurtarma kamyonu |
49044 |
salvage vessel |
kurtarma gemisi |
49045 |
salvage work |
kurtarma çalışması |
49046 |
salvage |
(yangından/batan gemiden/vb.) mal kurtarma, kurtarılan mal, kurtarma pulu, (yangından/kazadan) kurtarmak |
49047 |
salvation |
kurtarma, kurtarılma, kurtuluş, selamet, kurtarıcı |
49048 |
salve |
merhem, rahatlatmak, yatıştırmak |
49049 |
salver |
gümüş tepsi |
49050 |
salvia |
ateş çiçeği |
49051 |
salvo |
(selamlama/vb.amacıyla) yaylım ateş, top ateşi, salvo |
49052 |
salvor |
kurtarıcı |
49053 |
Samaritan |
Samiriyeli |
49054 |
samarium |
samaryum |
49055 |
samba |
samba |
49056 |
same here |
ben de, aynen |
49057 |
same to you |
sana da, size de, aynen |
49058 |
same |
aynı, aynı şey, aynısı, aynı şekilde |
49059 |
sameness |
aynılık, benzerlik, sıkıcılık, tekdüzelik, monotonluk |
49060 |
Samian |
Sisam adasına ait |
49061 |
samite |
altın veya gümüşle dokunmuş ipekli kumaş |
49062 |
samlet |
yavru alabalık |
49063 |
Samos |
Sisam adası |
49064 |
Samothrace |
Semadirek adası |
49065 |
samovar |
semaver |
49066 |
sample bottle |
numune şişesi |
49067 |
sample size |
numune büyüklüğü |
49068 |
sample |
örnek, model, mostra, örneklemek, örnek seçmek, örnek olarak denemek, tatmak, tadına bakarak kalitesini saptamak |
49069 |
sampler |
numune alıcısı, pancar delici |
49070 |
sampling error |
örnekleme hatası |
49071 |
sampling spoon |
numune kaşığı |
49072 |
sampling tube |
numune tüpü |
49073 |
sampling |
örnekleme, numunelik, seçme, numune alma |
49074 |
samurai |
Japon savaşçısı, samuray |
49075 |
sanatarium |
bkz.sanatorium |
49076 |
sanative |
sağlığa yararlı, şifa verici, sağlığa faydalı |
49077 |
sanatorium |
sanatoryum, sağlıkevi |
49078 |
sanatory |
şifa verici, sağlığa faydalı |
49079 |
sanctification |
kutsama |
49080 |
sanction |
onay, onaylama, izin, kabul, tasdik, yaptırım, ceza, onaylamak, uygun görmek, tasdik etmek, kabul etmek, izin vermek |
49081 |
sand asphalt |
kum asfaltı |
49082 |
sand bath |
kum banyosu |
49083 |
sand box |
kum kutusu |
49084 |
sand catcher |
kum tutucu |
49085 |
sand filter |
kum filtresi |
49086 |
sand fly |
tatarcık |
49087 |
sand grouse |
bağırtlak, istep tavuğu, çöl tavuğu |
49088 |
sand martin |
kum kırlangıcı |
49089 |
sand pit |
kum ocağı |
49090 |
sand pump |
kum pompası |
49091 |
sand screen |
kum eleği |
49092 |
sand smelt |
gümüş balığı, platerina |
49093 |
sand |
kum, (ç.) kumsal, kumlu çimerlik, plaj, (ç.) kum saatiyle ölçülen zaman, kum serpmek, kumla örtmek, zımparalamak, zımparayla düzeltmek |
49094 |
sand-dune |
kumul |
49095 |
sandal |
sandal, sandalet, burnu açık terlik |
49096 |
sandalwood |
sandal ağacı, kahverengi tonda bir renk |
49097 |
sandbank |
kumsal |
49098 |
sandbar |
kıyı dili, kıyı kordonu, sahil kordonu, sığlık |
49099 |
sandblast |
kum püskürtmek, kum püskürterek temizlemek |
49100 |
sandbox |
kumluk |
49101 |
sandcastle |
kumdan yapılan kale |
49102 |
sander |
zımpara kılgası |
49103 |
sanderling |
deniz çulluğu |
49104 |
sandfly fever |
tatarcık humması |
49105 |
sandfly |
tatarcık |
49106 |
sandglass |
kum saati |
49107 |
sandiness |
kumlu olma |
49108 |
sanding machine |
zımpara kılgası |
49109 |
sandpaper |
zımpara çöngesi, zımparalamak |
49110 |
sandpiper |
su çulluğu |
49111 |
sandpit |
(uşaklar için) kum havuzu |
49112 |
sands |
kumsal, çimerlik |
49113 |
sandstone |
kumtaşı |
49114 |
sandstorm |
kum fırtınası |
49115 |
sandwich film |
sandviç yanka |
49116 |
sandwich |
sandviç, sandviç yapmak, iki şeyin arasına sıkıştırmak |
49117 |
sandy marl |
kumlu marn |
49118 |
sandy |
kumlu, (saç) kum rengi |
49119 |
sane |
aklı başında, akıllı, makul, mantıklı, akla yatkın |
49120 |
saneness |
akıllılık |
49121 |
sanforizing |
sanforizasyon |
49122 |
sangfroid |
özüne hakimiyet, özdenetim, soğukkanlılık |
49123 |
sanguification |
kan oluşumu |
49124 |
sanguinary |
(savaş/vb.) kanlı, kana susamış, kan dökücü, zalim |
49125 |
sanguine |
umutlu, iyimser, ümitli, neşeli, kan renginde, kırmızı |
49126 |
sanguineous |
sanguin |
49127 |
sanidine |
sanidin |
49128 |
sanies |
kanlı irin |
49129 |
sanitarian |
sağlıkla ilgili |
49130 |
sanitarium |
sanatoryum |
49131 |
sanitary napkin |
âdet bezi |
49132 |
sanitary towel |
âdet bezi |
49133 |
sanitary |
sağlığa ilişkin, sağlıkla ilgili, sağlıksal, temiz, sağlıklı, sıhhi |
49134 |
sanitation |
sağlık koruma |
49135 |
sanitize |
sterilize etmek |
49136 |
sanitorium |
bkz.sanatorium |
49137 |
sanity |
akıl sağlığı |
49138 |
sanserif |
düz harfler |
49139 |
sap |
besisuyu, özsu, canlılık, dirilik, güç, aptal, lağım, sıçanyolu, sıçanyolu kazmak, temelinden yıkmak, altını kazmak, çökertmek, azaltmak, zayıflatmak |
49140 |
sapid |
lezzetli, çekici, sevimli, tatlı |
49141 |
sapidity |
çeşni, tat, tatlılık |
49142 |
sapience |
akıl, zekâ |
49143 |
sapling |
fidan, delikanlı |
49144 |
saponaceous |
sabun gibi, sabunlu |
49145 |
saponifiable |
sabunlaşır, sabunlaşabilen |
49146 |
saponification |
sabunlaşma |
49147 |
saponify |
sabunlaşmak, sabunlaştırmak |
49148 |
saponin |
saponin |
49149 |
saponite |
saponit |
49150 |
sapphire |
gökyakut, safir, mavi renk |
49151 |
sapphirine |
safirin |
49152 |
sappy |
özlü, güçlü, hareketli, (Aİ) aptalca, saçma, aşırı derecede romantik, fazla duygusal |
49153 |
sapro- |
(önek) çürük |
49154 |
saprogenic |
çürüten, çürümüş maddede yetişen |
49155 |
saprophile |
çürükçül, saprofit |
49156 |
saprophyte |
çürükçül, saprofit |
49157 |
saprophytic |
çürükçül, saprofit |
49158 |
sapwood |
yalancı odun, kabuk altı tabakası |
49159 |
sarcasm |
acı alay, küçümseme, alay, iğneleme |
49160 |
sarcastic |
iğneleyici, alaylı, küçümseyici |
49161 |
sarcolemma |
kas zarı |
49162 |
sarcoma |
sarkom |
49163 |
sarcophagous |
etobur |
49164 |
sarcophagus |
lahit |
49165 |
sarcoplasm |
sarkoplazma |
49166 |
sard |
bir tür kuvars |
49167 |
sardine |
sardalya |
49168 |
sardonic |
acı, alaylı, şeytanca |
49169 |
sardonyx |
kırmızı akik |
49170 |
sari |
sari, Hint kadınlarının giysisi |
49171 |
sartorial |
terziliğe ait |
49172 |
sash |
kuşak, pencere çerçevesi |
49173 |
Satan |
şeytan |
49174 |
satanic |
şeytan gibi, şeytanla ilgili, şeytani, zalim, acımasız, melun |
49175 |
satanism |
şeytana tapma |
49176 |
satchel |
sırtta taşınan mektep çantası |
49177 |
sate |
gidermek, tatmin etmek, doyurmak, tıka basa yedirmek |
49178 |
sateen |
saten taklidi pamuklu kumaş |
49179 |
satellite broadcast |
uydu yayını |
49180 |
satellite communications |
uydu iletişimi |
49181 |
satellite computer |
uydu bilgisayar |
49182 |
satellite office |
uydu şube |
49183 |
satellite station |
uydu istasyonu |
49184 |
satellite television |
uydu sınalgısı |
49185 |
satellite town |
uydukent |
49186 |
satellite |
uydu, yapay uydu, bağımlı ülke |
49187 |
satiable |
doyurulabilir |
49188 |
satiate |
doyurmak, tatmin etmek, tam doyuma ulaştırmak, tıka basa yedirmek, bıktırmak, usandırmak |
49189 |
satiety |
doymuşluk, tokluk |
49190 |
satin wood |
Hint ağacı |
49191 |
satin |
saten, atlas |
49192 |
satinet |
satinet |
49193 |
satinwood |
Hint ağacı |
49194 |
satiny |
saten gibi parlak |
49195 |
satire |
taşlama, yergi, yerme, hiciv |
49196 |
satirical |
taşlamalı, yergili, yerici, hicivli |
49197 |
satirist |
taşlamacı, yergi yazarı, hicivci |
49198 |
satirize |
taşlamak, yermek, hicvetmek |
49199 |
satisfaction |
memnunluk, memnuniyet, hoşnutluk, tatmin, doyum, tazmin, ödeme |
49200 |
satisfactory |
doyurucu, tatmin edici, memnun edici, yeterli, elverişli |
49201 |
satisfy |
memnun etmek, hoşnut etmek, sevindirmek, doyurmak, tatmin etmek, gidermek, karşılamak, -e uymak, yetmek, inandırmak, ikna etmek |
49202 |
satisfying |
doyurucu, tatmin edici |
49203 |
satsuma |
bir tür ufak portakal, satsuma |
49204 |
saturable |
doyurulabilir |
49205 |
saturant |
doyuran, emici şey |
49206 |
saturate |
doyurmak, doymuş hale getirmek, ıslatmak, sırılsıklam etmek, (kafasını) iyice doldurmak, sindirmek, yutmak, iyice doldurmak |
49207 |
saturated compound |
doymuş bileşik |
49208 |
saturated layer |
doymuş tabaka |
49209 |
saturated solution |
doymuş çözelti, doygun çözelti |
49210 |
saturated |
doymuş, doygun |
49211 |
saturation point |
doyma çekidi |
49212 |
saturation |
doyma, doygunluk, doyum |
49213 |
Saturday |
cumartesi, şembe |
49214 |
Saturn |
Satürn |
49215 |
saturnalia |
sefahat âlemi, cümbüş |
49216 |
saturnine |
gülmez, soğuk, asık suratlı |
49217 |
satyr |
gövdesinin yarısı insan yarısı teke olan tanrı, satir, şevhet düşkünü adam |
49218 |
satyriasis |
şehvete düşkünlük |
49219 |
sauce |
salça, sos, terbiye, yüzsüzlük, arsızlık, pişkinlik, şımarıklık, küstahlık, saygısızlık, küstahça karşılık vermek, yüzsüzlük etmek, arsızlık etmek |
49220 |
saucepan |
kulplu tencere |
49221 |
saucer |
çay tabağı, fincan tabağı |
49222 |
sauciness |
sırnaşıklık, yüzsüzlük, saygısızlık |
49223 |
saucy |
saygısız, terbiyesiz, küstah |
49224 |
Saudi Arabia |
Suudi Arabistan |
49225 |
sauna |
sauna |
49226 |
saunter |
sallana sallana yürümek, aylak aylak gezinmek, tembel tembel gezinmek |
49227 |
sausage roll |
sucuklu sandviç |
49228 |
sausage |
sucuk, sosis |
49229 |
savage |
yabanıl, yabani, vahşi, yırtıcı, canavar ruhlu, acımasız, zalim, vahşi, çok sinirli, öfkeli, tepesi atmış, gözü dönmüş, vahşi adam, zalim, acımasız, gaddar adam, saldırıp ısırmak, paralamak, parçalamak |
49230 |
savagery |
acımasızlık, merhametsizlik, vahşilik |
49231 |
savanna |
ağaçsız büyük ova, bozkır, savan |
49232 |
savannah |
bkz.savanna |
49233 |
savant |
bilgin, alim |
49234 |
save face |
zevahiri kurtarmak |
49235 |
save for |
hariç |
49236 |
save on |
israfından kaçınmak, idareli kullanmak |
49237 |
save one's breath |
çenesini yormamak |
49238 |
save one's skin |
postu kurtarmak |
49239 |
save |
kurtarmak, (pul) biriktirmek, artırmak, korumak, saklamak, idareli kullanmak, kazanmak, saklamak, ayırmak, korumak, -den başka, hariç |
49240 |
save-all |
şerbet tutucu |
49241 |
saver |
kurtarıcı, korucuyu, pul biriktiren kimse |
49242 |
saving fund |
tasarruf sandığı |
49243 |
saving |
koruma, kurtarma, tutum, tasarruf, kurtarıcı, koruyan, tutumlu, bkz.save |
49244 |
savings account |
tasarruf hesabı |
49245 |
savings bank |
tasarruf bankası, tasarruf sandığı, tasarruf bankası |
49246 |
savings bond |
tasarruf bonosu |
49247 |
savings deposit |
tasarruf mevduatı |
49248 |
savings rate |
tasarruf oranı |
49249 |
savings |
birikmiş pul, tasarruf |
49250 |
saviour |
kurtarıcı |
49251 |
savoirfaire |
beceri, maharet |
49252 |
savor |
bkz.savour |
49253 |
savory |
(Aİ) bkz.savoury |
49254 |
savour |
tat, lezzet, çeşni, koku, ilginçlik, tadını çıkarmak, hoşlanmak |
49255 |
savourless |
tatsız |
49256 |
savoury |
(et/peynir/sebze/vb.) çok tatlı olmayan, hoş, küçük tuzlu yiyecek |
49257 |
savoy |
bir tür kış lahanası, kıvırcık lahana |
49258 |
savvy |
çakmak, çakozlamak, işi uyanmak, ustalık, beceriklilik |
49259 |
saw blade |
testere ağzı |
49260 |
saw file |
testere eğesi, üç köşeli eğe |
49261 |
saw horse |
testere tezgâhı |
49262 |
saw log |
kereste kütüğü, kereste tomruğu |
49263 |
saw pit |
bıçkı çukuru |
49264 |
saw set |
çapraz, testere çaprazı |
49265 |
saw |
testere, bıçkı, testere ile kesmek, doğramak, biçmek, atasözü, özdeyiş |
49266 |
sawbones |
cerrah |
49267 |
sawdust |
talaş |
49268 |
sawfish |
testere balığı |
49269 |
sawfly |
yaprakarısı |
49270 |
sawmill |
bıçkı fabrikası |
49271 |
sawtooth |
testere dişi |
49272 |
sawyer |
bıçkıcı |
49273 |
saxifrage |
taşkırançiçeği |
49274 |
saxophone |
saksafon |
49275 |
say one's piece |
diyeceğini demek |
49276 |
say right to sb's face |
yüzüne karşı söylemek |
49277 |
say the word |
izin vermek, onaylamak, bırakmak |
49278 |
say uncle |
pes demek |
49279 |
say |
demek, söylemek, okumak, varsaymak, farzetmek, tutmak, söz söyleme/karar verme hakkı/ gücü, söz sahibi olma |
49280 |
saying |
söz, özdeyiş, atasözü |
49281 |
scab |
yara kabuğu, greve katılmayan/grevcilerin işini yapan işçi, grev kırıcı |
49282 |
scabbard |
(kılıç/vb.) kın |
49283 |
scabbiness |
kabukluluk, uyuz |
49284 |
scabies |
uyuz |
49285 |
scabious |
uyuzlu, uyuzotu |
49286 |
scabrous |
kabuk bağlamış, pürüzlü, açık saçık |
49287 |
scaffold |
yapı iskelesi, darağacı |
49288 |
scaffolding |
yapı iskelesi malzemesi |
49289 |
scagliola |
alçıdan yapılmış mermer taklidi |
49290 |
scalage |
çekme payı |
49291 |
scalar |
skaler, sayıl, yönsüz, basamaklı |
49292 |
scald |
haşlamak, kaynar su ya da buharla temizlemek, (süt/vb.) kaynatmak, haşlanma sonucu oluşan yanık |
49293 |
scalding trough |
haşlama teknesi |
49294 |
scale buying |
toptan satın alma |
49295 |
scale insect |
kabuklu bit |
49296 |
scale off |
pul pul dökülmek |
49297 |
scale |
terazi gözü, kefe, ç.tartı, terazi, ölçek, taksimat, bölüntü, ölçü, çap, cetvel, gam, skala, ıskala, derece, kademe, balık/yılan/vb.pulu, taş, kefeki, tortu, tırmanmak, çıkmak, tartmak, (belli bir orana göre) artırıp düşürmek, dengelemek |
49298 |
scale-of-ten |
ondalık skala |
49299 |
scale-of-two |
ikili skala |
49300 |
scaled |
pullu, orantılı |
49301 |
scaleless |
pulsuz |
49302 |
scalene cone |
eğik koni |
49303 |
scalene muscle |
skalen kası, kaburgaları kaldıran kas |
49304 |
scalene triangle |
çeşitkenar üçgen |
49305 |
scalene |
çeşitkenar |
49306 |
scaler |
kantarcı, kazıyıcı |
49307 |
scales |
tartı, terazi |
49308 |
scaling |
pullarını çıkarma, yükselme |
49309 |
scall |
kepek |
49310 |
scallion |
yeşil soğan |
49311 |
scallop |
tarak, tarak kabuğu şeklinde oya |
49312 |
scallywag |
başbelası, haylaz, yaramaz |
49313 |
scalp |
kafa derisi, kafa derisini yüzmek, karaborsa bilet satmak |
49314 |
scalpel |
küçük bıçak, skalpel, bistüri |
49315 |
scaly |
pulsu, kabuksu |
49316 |
scam |
dolap, sahtekârlık, kelek, fırıldakçılık, fırıldak, kelekbazlık, deleduzluk |
49317 |
scamp |
hızla koşmak, kaçmak, seğirtmek |
49318 |
scamper |
koşuşturmak |
49319 |
scampi |
büyük karides (yemeği) |
49320 |
scan |
inceden inceye gözden geçirmek, iyice incelemek, süzmek, şöyle bir göz gezdirmek, göz atmak, üstünkörü bakmak, dizeleri duraklara ayırmak |
49321 |
scandal |
skandal, rezalet, kepazelik, kara çalma, iftira, dedikodu |
49322 |
scandalize |
rezalet çıkarmak, mahcup etmek |
49323 |
scandalous |
rezil, kepaze, lekeleyici, utanılacak |
49324 |
Scandinavia |
iskandinavya |
49325 |
Scandinavian |
İskandinavyalı, İskandinavya'ya ilişkin, İskandinav |
49326 |
scandium |
skandiyum |
49327 |
scanner |
tarayıcı, saner |
49328 |
scanning coil |
tarama bobini |
49329 |
scanning disk |
tarama diski |
49330 |
scanning line |
tarama çizgisi, tarama satırı |
49331 |
scanning |
tarama |
49332 |
scant |
az, kıt, zar zor yeten |
49333 |
scanties |
bayan külotu |
49334 |
scantiness |
kıtlık, yetersizlik, kifayetsizlik |
49335 |
scantling |
küçük kereste |
49336 |
scanty |
az, yetersiz, kıt |
49337 |
scape |
sütun gövdesi, yapraksız çiçek sapı, duyarga |
49338 |
scapegoat |
başkasının suçunu yüklenen kimse, şamar oğlanı, abalı |
49339 |
scapula |
küreksümüğü |
49340 |
scapular |
küreksümüğüyle ilgili |
49341 |
scar |
yara izi, yara izi bırakmak |
49342 |
scarab |
bokböceği |
49343 |
scarce commodity |
nadir bulunur mal |
49344 |
scarce |
nadir, seyrek, az bulunur, kıt |
49345 |
scarcely |
güç bela, anca, zar zor, hemen hemen hiç, pek az |
49346 |
scarceness |
kıtlık, nadirlik, azlık |
49347 |
scarcity |
azlık, kıtlık |
49348 |
scare away |
korkutup kaçırmak |
49349 |
scare off |
korkutup kaçırmak |
49350 |
scare stiff |
ödünü patlatmak |
49351 |
scare the living daylights out of |
duman attırmak |
49352 |
scare |
ani korku, ürkü, panik, korkutmak, korkmak, (off/away ile) korkutup kaçırmak, korkutucu, korkunç |
49353 |
scarecrow |
bostan korkuluğu |
49354 |
scared |
korkan, korkmuş |
49355 |
scarf |
eşarp, atkı, kaşkol |
49356 |
scarfing |
kusur yakma |
49357 |
scarification |
deriyi kazıma |
49358 |
scarifier |
tırmık, kazıcı |
49359 |
scarify |
kazımak, (toprağı) taramak, canını yakmak |
49360 |
scarlatina |
kızıl |
49361 |
scarlet fever |
kızıl |
49362 |
scarlet woman |
orospu, yosma |
49363 |
scarlet |
al, kırmızı |
49364 |
scarp |
uçurum, bayır, dikine kesmek |
49365 |
scarped |
dik, sarp |
49366 |
scary |
korkutucu, ürkütücü, korkunç |
49367 |
scathe |
zarar, yara, zarar vermek, yaralamak |
49368 |
scatheless |
zararsız |
49369 |
scathing |
sert, kırıcı |
49370 |
scatological |
müstehcen, açık saçık |
49371 |
scatology |
açık saçık yazılar |
49372 |
scatter diagram |
saçılım diyagramı, saçılım çiziti |
49373 |
scatter to the winds |
çarçur etmek |
49374 |
scatter |
saçmak, serpmek, dağıtmak |
49375 |
scatterbrain |
unutkan, dağınık kafalı kimse |
49376 |
scattered |
dağınık, yayılmış |
49377 |
scattering |
saçma, serpme, saçılma, saçılım |
49378 |
scatty |
(İİ) hafif kaçık, üşütük, düşünmeden hareket eden, dikkatsiz, unutkan |
49379 |
scavenge |
çöp karıştırmak, işe yarayacak şeyler aramak/bulmak, (döngül) leş yemek |
49380 |
scavenger beetle |
leşle beslenen böcek |
49381 |
scavenger |
leş yiyen döngül, çöp karıştıran kimse |
49382 |
scavenging |
çürük gaz çıkarılması |
49383 |
scenario |
senaryo |
49384 |
scenarist |
senarist |
49385 |
scene painter |
sahne dekoru ressamı |
49386 |
scene |
sahne, olay yeri, sahne, keste, dekor, mizansen, görünüm, manzara, olay, rezalet, patırtı, olay, heyecan |
49387 |
scenery |
görünüm, manzara, sahne dekoru |
49388 |
scenic |
doğal manzaralı |
49389 |
scenographic |
perspektif |
49390 |
scent bag |
koku bezesi |
49391 |
scent gland |
koku bezesi |
49392 |
scent |
kokusunu almak, koklayarak izini aramak, kokusunu almak, sezmek, -den kuşkulanmak, koku ile doldurmak, güzel koku, av kokusu, parfüm, (döngül) koku alma gücü, sezi |
49393 |
scented |
kokulu |
49394 |
scentless |
kokusuz |
49395 |
scepter |
bkz.sceptre |
49396 |
sceptic |
kuşkucu, şüpheci kimse, septik |
49397 |
sceptical |
kuşkuculuğa ilişkin, septik, kuşkucu, şüpheci, kuşkulu |
49398 |
scepticism |
kuşkuculuk, şüphecilik |
49399 |
sceptre |
hükümdar asası |
49400 |
schappe silk |
kamçıbaşı, şap ipeği, floret ipeği |
49401 |
schedule |
bağdarlama, liste, cetvel, çizelge, (tren/otobüs/vb.) tarife, fiyat listesi, tasarlamak, planlamak, ileri bir tarih için gününü, sögenini saptamak, listeye kaydetmek, tarifesini yapmak |
49402 |
scheduled departure |
sögeninde hareket |
49403 |
scheduled flight |
tarifeli uçuş |
49404 |
scheduled maintenance |
bağdarlamalı bakım |
49405 |
schema |
şema |
49406 |
schematic diagram |
şematik diyagram |
49407 |
schematic |
şematik, jüyeli |
49408 |
schematize |
şema ile göstermek |
49409 |
scheme |
entrika, dolap, dalavere, plan, joba, tasarı, entrika düzenlemek, dalavere yapmak, dolap çevirmek, tasarlamak, plan kurmak, düzenlemek |
49410 |
schism |
bölünme, bölüntü, hizip, hizipleşme |
49411 |
schist |
şist, yaprakkayaç, kiltaşı |
49412 |
schistosity |
yapraklanma, şistiyet |
49413 |
schizo |
(önek) bölme |
49414 |
schizoid |
şizoid, içe kapanık |
49415 |
schizophrenia |
şizofreni |
49416 |
schizophrenic |
şizofrenili, şizofren |
49417 |
schlep |
çekmek, sürüklemek |
49418 |
schmaltz |
aşırı duygusallık, fazla hassaslık |
49419 |
schnitzel |
şnitzel, dana kotlet |
49420 |
scholar |
çok bilgili kimse, bilgin, burslu öğrenci, tahsilli kimse |
49421 |
scholarly |
bilgili |
49422 |
scholarship |
derin bilgi, bilginlik, ciddi çalışma, tekaüt, burs |
49423 |
scholastic |
mekteplere ve öğretime değişli, skolastik, kılı kırk yaran |
49424 |
school administration |
mektep yönetimi |
49425 |
school age |
mektep çağı |
49426 |
school bag |
mektep çantası |
49427 |
school board |
mektep yönetim kurulu |
49428 |
School of Economics |
iktisat Bilimyurdu |
49429 |
School of Medicine |
Tıp Bilimyurdu |
49430 |
School of Political Sciences |
Siyasal Bilgiler |
49431 |
School of Technology |
teknik mektep |
49432 |
School of Theology |
ilahiyat Bilimyurdu |
49433 |
school report |
karne |
49434 |
school tuition |
mektep pulu |
49435 |
school year |
öğretim yılı |
49436 |
school |
mektep, medrese, okul, ekol, bilimyurdu, birdem, öğretmek, yetiştirmek, eğitmek, balık sürüsü |
49437 |
school-mate |
mektep arkadaşı |
49438 |
schoolbook |
ders kitabı |
49439 |
schoolboy |
erkek öğrenci |
49440 |
schoolfellow |
mektep arkadaşı |
49441 |
schoolgirl |
kız öğrenci |
49442 |
schooling |
eğitim, öğretim |
49443 |
schoolmaster |
erkek öğretmen |
49444 |
schoolmate |
mektep arkadaşı |
49445 |
schoolmistress |
bayan öğretmen |
49446 |
schoolroom |
sınıf, dershane |
49447 |
schoolwork |
dersler, mektep çalışmaları |
49448 |
schooner |
iki direkli yelkenli, uskuna, uzun içki bardağı |
49449 |
schorl |
siyah turmalin |
49450 |
schreinerize |
ipek efekti vermek |
49451 |
sci-fi |
bilim-kurgu |
49452 |
sciatic |
siyatik |
49453 |
sciatica |
siyatik |
49454 |
science fiction |
bilimkurgu |
49455 |
science of translation |
çeviribilim |
49456 |
science |
bilim, ilim, bilgi |
49457 |
scienter |
bilerek |
49458 |
scientific explanation |
bilimlik açıklama |
49459 |
scientific language |
bilim dili |
49460 |
scientific method |
bilimlik yöntem |
49461 |
scientific notation |
bilimlik gösterim |
49462 |
scientific paper |
bilimlik yayın |
49463 |
scientific research |
bilimlik araştırma |
49464 |
scientific study |
bilimlik çalışma, ilmî çalışma |
49465 |
scientific |
bilimlik, ilmî |
49466 |
scientist |
bilgin, bilim adamı |
49467 |
scimitar |
enli kılıç |
49468 |
scintilla |
kıvılcım, zerre |
49469 |
scintillate |
titreşerek parıldamak, kıvılcım saçmak, ışıldamak |
49470 |
scintillation counter |
sintilasyon sayacı, kırpışım sayacı |
49471 |
scintillation |
parıldama, ışıldama, sintilasyon, ışık titremesi |
49472 |
scintillator |
sintilatör |
49473 |
scion |
aşılık filiz, ağaç piçi |
49474 |
scission |
kesme, yarma, ayrılma |
49475 |
scissor |
makasla kesmek, kayırtmak |
49476 |
scissors |
makas, kaycı |
49477 |
scissure |
yarık |
49478 |
sclera |
gözakı |
49479 |
sclerenchyma |
sertdoku |
49480 |
sclerogen |
ösümlük hücrelerinin iç kısımlarında birikmiş sert m |
49481 |
scleroma |
sertleşmiş doku |
49482 |
sclerosis |
doku sertleşmesi |
49483 |
sclerotic |
dokusu sertleşmiş, sklerozla ilgili, gözakı, sklera |
49484 |
sclerous |
katı, sert |
49485 |
scoff at |
alay etmek, dudak bükmek |
49486 |
scoff |
(at ile) ile alay etmek, gülmek, hapur hupur yemek |
49487 |
scoffer |
alaycı |
49488 |
scold |
azarlamak, paylamak, haşlamak, tanlamak |
49489 |
scolding |
azar, paylama |
49490 |
scolex |
bağırsak şeridinin başı |
49491 |
scollop |
bkz.scallop |
49492 |
sconce |
aplik, duvar şamdanı, bingi |
49493 |
scone |
bir tür yağlı çörek |
49494 |
scoop wheel |
kepçeli çark |
49495 |
scoop |
kepçe, kaşık biçiminde cerrah aleti, (gazetecilikte) haber atlatma, vurgun, kepçeyle çıkarmak, (gazetecilikte) haber atlatmak |
49496 |
scoot |
hızla koşmak, tabanları yağlamak, kaçmak, yüğürmek |
49497 |
scooter |
küçük motosiklet, skuter, trotinet |
49498 |
scope of authority |
yetki alanı |
49499 |
scope |
anlama yeteneği, kavrama gücü, hareket serbestliği, fırsat, olanak, faaliyet alanı, alan, saha, konu |
49500 |
scorbutic |
iskorbüt hastalığıyla ilgili |
49501 |
scorch |
(güneş/vb.) yakmak, kavurmak, kurutmak, alazlamak, hafifçe yakmak, kavurmak, ateşe tutmak, (otomobil/vb.) çok hızlı gitmek, uçmak |
49502 |
scorcher |
çok sıcak gün, cehennem |
49503 |
scorching |
yakıcı, kavurucu |
49504 |
score off |
morartmak, ağzının payını vermek |
49505 |
score |
çizgi, kertik, çentik, işaret, sıyrık, sayı, puan, skor, neden, sebep, hınç, hesap, kuyruk acısı, partisyon, hesap, günün olayları, aktüalite, yirmi sayısı, (sayı/puan) kazanmak, almak, (gol) atmak, skoru kaydetmek, çentmek, (başarı/zafer/ödül/vb.) kazanmak, elde etmek, (of/against/over ile) sözlerle atışmak, (arg.) sikişmek |
49506 |
scoreboard |
puan tahtası, skorbord |
49507 |
scoreless |
berabere |
49508 |
scorer |
golcü, oyuncu, skorer, puanları kaydeden kimse |
49509 |
scores of people |
çok sayıda insan, birçok kimse |
49510 |
scoria |
cüruf, dışık, mucur |
49511 |
scorn |
tepeden bakma, hor görme, küçümseme, hor görmek, tepeden bakmak, küçümsemek, tenezzül etmemek, reddetmek |
49512 |
scornful |
hor gören, küçümseyen |
49513 |
Scorpio |
Akrep Burcu |
49514 |
scorpion |
akrep |
49515 |
scot-free |
cezalanmadan, zarar görmeden |
49516 |
scotch mist |
yoğun sis |
49517 |
Scotch pine |
sarıçam |
49518 |
scotch tape |
seloteyp, selobant |
49519 |
scotch terrier |
iskoç teriyer köpeği |
49520 |
Scotch |
Skoç viski, sonlandırmak, bitirmek, son vermek |
49521 |
scotia |
oluk, taban oluğu |
49522 |
Scotland Yard |
Londra Emniyet Teşkilatı |
49523 |
Scotland |
İskoçya |
49524 |
scotoma |
kör çekit |
49525 |
Scotsman |
iskoçyalı |
49526 |
Scottish |
İskoç, İskoçya'ya ilişkin |
49527 |
scoundrel |
kurumsak, yaramaz, alçak, eclaf, kötü adam, hergele |
49528 |
scoundrelly |
alçak, hain, habis |
49529 |
scour out |
ovarak temizlemek, sürterek kazımak |
49530 |
scour |
baştan başa dolaşmak, her tarafı dolaşarak karış karış taramak, (down/out/off ile) ovarak temizlemek, sürterek kazımak, (out ile) (su) aşındırmak |
49531 |
scourge |
kırbaç, kamçı, bela, musibet, afet, felaket, dert, kamçılamak, kırbaçlamak, cezalandırmak, büyük zarar vermek, felaket getirmek, acı çektirmek |
49532 |
scouring |
erozyon, oyulma |
49533 |
scout plane |
keşif uçağı |
49534 |
scout |
keşfe çıkmak, keşif için dolaşmak, arayışına çıkmak, aramak, keşif eri, öncü, gözcü, izci, ufak tiyatroları, oyunları izleyerek yetenekli yıldız adayaları arayan kimse, yıldız avcısı, keşif uçağı ya da gemisi, keşif, gözcülük |
49535 |
scouting |
izcilik |
49536 |
scoutmaster |
oymak beyi, izcibaşı |
49537 |
scow |
salapurya, mavna |
49538 |
scowl |
kaşlarını çatmak, tehditkâr bir şekilde bakmak, kaş çatma |
49539 |
scowling |
kaş çatan |
49540 |
scrabble |
(about ile) eşeleyip aramak, kargacık burgacık yazmak, çiziktirmek, karalamak, bir tür sözcük türetme oyunu |
49541 |
scragginess |
zayıflık, sıskalık |
49542 |
scraggy |
sıska, bir deri bir sümük |
49543 |
scram |
siktir olup gitmek, basıp gitmek, tüymek |
49544 |
Scram! |
Haydi git! |
49545 |
scramble |
çabucak tırmanmak ya da ilerlemek, dalaşmak, çekişmek, kapışmak, itişip kakışmak, karıştırmak, sırasını bozmak, yumurtanın akıyla sarısını karıştırarak pişirmek, tırmanma, ilerleme, kapışma, dalaşma, çekişme, itişip kakışma |
49546 |
scran |
yiyecek |
49547 |
scrap heap |
döküntü yığını |
49548 |
scrap iron |
hurda demir |
49549 |
scrap metal |
hurda maden |
49550 |
scrap through |
yakayı kurtarmak |
49551 |
scrap |
ufak parça, kırıntı, döküntü, ıskarta, cındır, kırık dökük eşya, artık, ç.yemek artıkları, ıskartaya çıkarmak, atmak, kapışmak, dalaşmak, atışma, kapışma, şamata, dalaş |
49552 |
scrapbook |
albüm, koleksiyon defteri |
49553 |
scrape along |
az pulla geçinmek |
49554 |
scrape |
kazımak, kazıyarak çıkartmak, temizlemek, sıyırmak, sıyırtmak, sıyırıp geçmek, sürtmek, sürtünmek, hafifçe dokunmak, zar zor geçinmek, kıt kanaat geçinmek, güç bela idare etmek, zar zor başarmak, kılpayı kurtarmak, kazıma, sürtme, sıyrık, çizik, gıcırtı, çıkmaz, varta, çetin vaziyet, bela |
49555 |
scraper loader |
kazar yükleyici |
49556 |
scraper ring |
yağ sıyırma segmanı, silici halka |
49557 |
scraper |
raspa, greyder |
49558 |
scraping |
kazıma, raspalama, sıyırma, kazıntı, döküntü, çöp |
49559 |
scrapper |
kavgacı kimse |
49560 |
scrappy |
kavgacı |
49561 |
scratch coat |
birinci sıva, kaba sıva |
49562 |
scratch filter |
parazit süzgeci, hışırtı süzgeci |
49563 |
scratch hardness |
kazıma sertliği, çizinti sertliği |
49564 |
scratch out |
üstünü çizmek, karalamak |
49565 |
scratch paper |
karalama çöngesi |
49566 |
scratch sb's back |
birine yağ çekmek |
49567 |
scratch the surface |
ilk adımı atmak |
49568 |
scratch |
tırmalamak, cırmak, çizmek, kaşımak, eşelemek, kurcalamak, (listeden) çıkarmak, tırmık, çizik, sıyrık, cızırtı, çıtırtı, kaşıma, derme çatma hazırlanmış şey |
49569 |
scratch-pad memory |
karalama belleği, hızlı işlem belleği |
49570 |
scratchiness |
kaşıntı verme |
49571 |
scratchy |
(plak/kayıt/vb.) cızırtılı |
49572 |
scrawl |
kargacık burgacık yazmak, çiziktirmek, karalamak |
49573 |
scrawny |
bir deri bir sümük, sıska |
49574 |
scray |
deniz kırlangıcı |
49575 |
screach |
acı haykırış, acı acı haykırmak, cırlamak |
49576 |
scream |
bağırış, çığlık, feryat, komik kimse/şey, komedi, bağırmak, çığlık atmak, feryat etmek |
49577 |
screamer |
çığlık atan kimse, manşet, bağıran kimse |
49578 |
screaming |
haykıran, feryat eden, çığlık atan, göze çarpan |
49579 |
scree cone |
döküntü konisi |
49580 |
scree |
dağ eteğindeki taş/çakıl yığını |
49581 |
screech |
acı bağırış, keskin çığlık, feryat, gıcırtı, ani eğleç sesi |
49582 |
screed |
uzun ve sıkıcı konuşma/yazı |
49583 |
screen brightness |
ekran parlaklığı |
49584 |
screen cloth |
elek bezi |
49585 |
screen credits |
jenerik |
49586 |
screen factor |
ekran faktörü, ızgara katsayısı |
49587 |
screen grid |
ekran ızgarası |
49588 |
screen luminance |
ekran parlaklığı |
49589 |
screen printing |
serigrafi, yanka baskısı |
49590 |
screen |
perde, kafes, paravana, bölme, tahta perde, elek, kalbur, beyazperde, sinema endüstrisi, sinema, (sınalgı/vb.) ekran, elemek, sınamadan geçirmek, (from ile) korumak, saklamak, gizlemek, perdelemek, (yanka) göstermek, oynatmak, gösterime sokmak |
49591 |
screened wiring |
blendajlı tesisat |
49592 |
screening |
eleme, bölme, ayırma |
49593 |
screenplay |
senaryo |
49594 |
screw blade |
pervane kanadı |
49595 |
screw bolt |
vidalı cıvata |
49596 |
screw conveyor |
helezoni konveyör, sarmal taşıyıcı |
49597 |
screw coupling |
vidalı kavrama |
49598 |
screw die |
pafta lokması |
49599 |
screw down |
vidalamak, vidayla sıkıştırmak, fiyat düşürmek |
49600 |
screw head |
vida başı |
49601 |
screw hook |
vidalı kanca |
49602 |
screw in |
vidalamak, çevirerek sokmak |
49603 |
screw jack |
vidalı kriko |
49604 |
screw micrometer |
vidalı mikrometre |
49605 |
screw nut |
cıvata somunu |
49606 |
screw on |
vidalamak |
49607 |
screw out of |
zorla almak, yolmak, sövüşlemek |
49608 |
screw pile |
vidalı kazık |
49609 |
screw pitch |
vida hatvesi, vida adımı, diş adımı |
49610 |
screw plate |
pafta, vida lokması |
49611 |
screw press |
vidalı pres, vidalı cendere |
49612 |
screw propeller |
uskur, pervane |
49613 |
screw socket |
vida yuvası, vida duyu |
49614 |
screw spanner |
vida anahtarı |
49615 |
screw tap |
vida kılavuzu |
49616 |
screw thread |
vida dişi |
49617 |
screw together |
vida ile birleştirmek |
49618 |
screw up one's courage |
cesaretini toplamak |
49619 |
screw up |
fiyat yükseltmek, sıçıp batırmak, bok etmek |
49620 |
screw wrench |
ingiliz anahtarı |
49621 |
screw |
vida, pervane, uskur, çönge külah, (İİ) maaş, vergin, gardiyan, (İİ) yaşlı, zayıf at, (İİ) cimri, pinti, çönge rulosu, sikiş, yatak arkadaşı, vidalamak, çevirmek, burmak, çevirerek sıkıştırmak, vida gibi dönmek, sıkışmak, (out of ile) zorla almak, yolmak, sövüşlemek, kazıklamak, dolandırmak, kab, sikişmek, kab, sikmek |
49622 |
screwball |
garip kimse |
49623 |
screwdriver |
tornavida, burga |
49624 |
screwed |
vidalanmış, yivli, eğri büğrü, sarhoş |
49625 |
screwy |
kaçık, çatlak, üşütük, tuhaf, cins |
49626 |
scribble |
karalamak, çiziktirmek, çalakalem yazıvermek, karalama, çiziktirme |
49627 |
scribbler |
ikinci sınıf yazar, karalamacı |
49628 |
scribe |
yazıcı |
49629 |
scriber |
çizecek, işaretleme aleti |
49630 |
scrim |
ince dokunmuş kumaş |
49631 |
scrimmage |
itiş kakış, kavga, didişme, kör döğüşü, itişip kakışmak, döğüşmek |
49632 |
scrimp |
dişinden tırnağından artırıp (pul) biriktirmek, -den tasarruf etmek, idareli kullanmak |
49633 |
scrimshaw |
fildişi oyma işi |
49634 |
scrip certificate |
geçici sertifika |
49635 |
scrip |
geçici senet, pul kesesi |
49636 |
script |
el yazısı, alfabe, abece, senaryo |
49637 |
scriptural |
yazı ile ilgili |
49638 |
scriptwriter |
senaryo/oyun yazarı |
49639 |
scrivener |
arzuhalci, noter |
49640 |
scrivener's error |
daktilo hatası |
49641 |
scrofula |
sıraca illeti |
49642 |
scrofulous |
sıracalı |
49643 |
scroll chuck |
matkap aynası |
49644 |
scroll gear |
salyangoz çarkı |
49645 |
scroll saw |
oyma testeresi |
49646 |
scroll |
uzun ve kıvrımlı çönge belge |
49647 |
scrollwork |
tomar şeklinde süs |
49648 |
scrooge |
cimri, pinti, pulgöz |
49649 |
scrooping |
avivaj |
49650 |
scrotal |
testis torbasıyla ilgili |
49651 |
scrotum |
skrotum, testis torbası |
49652 |
scrounge |
(off ile) otlanmak, çalışmadan/pul vermeden almak |
49653 |
scrounger |
otlakçı kimse |
49654 |
scrub the slate clean |
geçmişe sünger çekmek |
49655 |
scrub |
bodur çalılık, fundalık, fırçalamak, ovalamak, fırçalayarak ya da ovalayarak temizlemek, iptal etmek |
49656 |
scrubber |
fırçalayıcı, gaz yıkama kılgası |
49657 |
scrubby |
çalılık, fundalık, çalılarla kaplı, önemsiz, ufak, küçük, pis, pasaklı, dağınık |
49658 |
scruff |
pis, pasaklı kimse |
49659 |
scruffy |
pis, kirli, leş gibi, dağınık |
49660 |
scrumptious |
nefis, leziz, enfes |
49661 |
scrunch |
çatırdamak, çatırdatmak |
49662 |
scruple |
vicdan, bilinç, vicdanı el vermemek, kaçınmak |
49663 |
scrupulosity |
vicdanlılık, titizlik |
49664 |
scrupulous |
vicdanının sesini dinleyen, vicdanlı, adil, dikkatli, titiz |
49665 |
scrutineer |
oy sayım memuru |
49666 |
scrutinize |
dikkatle bakmak, incelemek, dikkatle gözden geçirmek, ince eleyip sık dokumak |
49667 |
scrutiny |
dikkatli inceleme, araştırma |
49668 |
scuba diver |
balıkadam |
49669 |
scuba |
oksijen tüplü dalma aygıtı |
49670 |
scud |
hızla geçip gitmek |
49671 |
scuff |
sürtmek, çizmek |
49672 |
scuffle |
itişme, çekişme, kavga, itişip kakışmak |
49673 |
scull |
tek kürek, tek kürekle yürütülen tek kişilik küçük sandal, kürekle küçük sandal sürmek |
49674 |
sculler |
boynacı |
49675 |
scullery |
bulaşıkhane |
49676 |
scullion |
bulaşıkçı, aşçı yamağı |
49677 |
sculptor |
yontucu, heykeltıraş |
49678 |
sculptress |
kadın heykeltıraş |
49679 |
sculpture |
yontuculuk, heykeltıraşlık, heykel sanatı, yontu, heykel, timsal, yontusunu yapmak, oymak |
49680 |
scum of the earth |
ayak takımı, başbelası, ayaktakımı |
49681 |
scum |
kir tabakası, kötü insan(lar), toplumun yüz karası |
49682 |
scumble |
resmi donuklaştırmak |
49683 |
scupper |
mahvetmek, içine etmek, (gemi/vb.) kasten batırmak |
49684 |
scurf |
kepek, ölü deri |
49685 |
scurfy |
kepekli |
49686 |
scurrility |
ağız bozukluğu, küfürbazlık |
49687 |
scurrilous |
küfürlü, sövgülü, kaba, kötüleyici |
49688 |
scurry |
acele etmek, seğirtmek |
49689 |
scurvy |
iskorbüt, adi, alçak, iğrenç, şerefsiz |
49690 |
scutate |
kalkan şeklinde |
49691 |
scutch |
ditmek, atmak, döverek temizlemek |
49692 |
scutcher |
ditme kılgası, lifleme kılgası |
49693 |
scuttle |
sıvışmak, tüymek, seğirtmek, (gemi) batırmak, kömür kovası, lumbar ağzı, lumbuz |
49694 |
scythe |
tırpan, kerenti, (down/off ile) tırpanlamak |
49695 |
sea anchor |
deniz demiri |
49696 |
sea anemone |
deniz şakayığı |
49697 |
sea bear |
beyaz ayı |
49698 |
sea bream |
izmarit |
49699 |
sea breeze |
deniz meltemi |
49700 |
sea captain |
kaptan, süvari |
49701 |
sea change |
ani ve köklü değişiklik |
49702 |
sea chest |
gemici sandığı |
49703 |
sea coast |
deniz kıyısı, sahil |
49704 |
sea cock |
deniz valfı, deniz musluğu |
49705 |
sea cow |
denizayısı, denizperisi |
49706 |
sea cucumber |
denizhıyarı |
49707 |
sea dog |
deniz kurdu |
49708 |
sea elephant |
denizfili |
49709 |
sea farming |
deniz tarımı |
49710 |
sea foam |
lületaşı |
49711 |
sea fog |
deniz sisi |
49712 |
sea front |
sahil, rıhtım |
49713 |
sea going |
açık denize çıkmaya elverişli(gemi) |
49714 |
sea green |
açık mavimsi yeşil |
49715 |
sea gull |
martı |
49716 |
sea hog |
yunusbalığı |
49717 |
sea horse |
denizatı |
49718 |
sea kale |
deniz lahanası, yabani lahana |
49719 |
sea level |
deniz seviyesi |
49720 |
sea lily |
denizlalesi |
49721 |
sea lion |
denizaslanı |
49722 |
sea mark |
deniz işareti |
49723 |
sea mile |
deniz mili |
49724 |
sea moss |
deniz yosunu |
49725 |
sea pollution |
deniz kirlenmesi |
49726 |
sea power |
deniz gücü |
49727 |
sea rover |
korsan |
49728 |
sea salt |
deniz tuzu |
49729 |
sea shell |
deniz kabuğu |
49730 |
sea sickness |
deniz tutması |
49731 |
sea trade |
deniz ticareti |
49732 |
sea urchin |
denizkestanesi |
49733 |
sea water |
deniz suyu, tuzlu su |
49734 |
sea |
deniz |
49735 |
sea-scorpion |
iskorpit |
49736 |
seabed |
denizdibi |
49737 |
seaboard |
(ülkenin) sahil kesimi, kıyı |
49738 |
seaborne |
deniz tarafından taşınmış, getirilmiş |
49739 |
seafarer |
gemici |
49740 |
seafaring man |
gemici, denizci |
49741 |
seafaring |
denizcilikle uğraşan |
49742 |
seafood |
yenilebilen deniz ürünü |
49743 |
seafowl |
denizkuşu |
49744 |
seafront |
bir kentin deniz kıyısından bulunan bölümü, sahil, kıyı |
49745 |
seagirt |
deniz tarafından çevrilmiş, denizle çevrili |
49746 |
seagoing |
açık denize çıkmaya elverişli |
49747 |
seagull |
martı, gagayı |
49748 |
seahorse |
denizatı |
49749 |
seal in |
içerde tutmak, mahsur bırakmak |
49750 |
seal off |
girişi çıkışı engellemek |
49751 |
seal sb's fate |
birinin kaderini çizmek |
49752 |
seal |
fok, ayıbalığı, damga, mühür, conta, mühürlemek, mühür basmak, damgalamak, kesinleştirmek, karara bağlamak |
49753 |
sealant |
dolgu macunu |
49754 |
sealed |
mühürlenmiş, deliksiz, tecritli |
49755 |
sealegs |
denize alışkınlık |
49756 |
sealer |
fok avcısı, mühürleyen kimse |
49757 |
sealery |
fok avcılığı |
49758 |
sealing wax |
mühür mumu |
49759 |
sealing |
damgalama, mühürleme, conta |
49760 |
sealskin |
fok derisi, fok kürkü |
49761 |
seam welding |
dikiş kaynağı |
49762 |
seam |
dikiş yeri, dikiş, bağlantı yeri, ek yeri, yara izi, kırışıklık, katman, tabaka, damar, dikmek |
49763 |
seaman |
denizci, gemici, tayfa |
49764 |
seamanship |
denizcilik, gemicilik |
49765 |
seamless |
dikişsiz, kaynaksız, lehimsiz |
49766 |
seamstress |
dikişçi kadın, kadın terzi |
49767 |
seamy |
kötü, çirkin |
49768 |
seance |
ruh çağırma toplantısı, toplantı, oturum |
49769 |
seaplane |
deniz uçağı |
49770 |
seaport |
liman kenti |
49771 |
sear |
kurumuş, sararmış, yakmak, kavurmak, dağlamak, (etin dış tarafını) kızartmak |
49772 |
search for |
aramak, aktarmak, izlemek |
49773 |
search party |
arama ekibi |
49774 |
search radar |
arama radarı |
49775 |
search warrant |
arama emri |
49776 |
search |
aramak, araştırmak, araştırmak, arama tarama yapmak, üstünü aramak, yoklamak, bakmak, dikkatle incelemek, arama, araştırma, yoklama, bakma |
49777 |
searcher |
araştıran kişi, sonda |
49778 |
searching |
araştırıcı, inceden inceye araştıran, sıkı, meraklı, keskin, içe işleyen, nüfuz eden |
49779 |
searchlight |
ışıldak, projektör |
49780 |
seascape |
deniz manzarası |
49781 |
seashell |
deniz döngülü kabuğu, balıkkulağı |
49782 |
seashore |
deniz kıyısı, sahil |
49783 |
seasick |
deniz tutmuş |
49784 |
seaside |
deniz kıyısı, sahil |
49785 |
season ticket |
abonman bileti |
49786 |
season |
mevsim, süre, zaman, vakit, uygun zaman, dönem, devre, sezon, (with ile)yemeğe baharat koymak, çeşnilendirmek, yumuşatmak, şiddetini azaltmak, (odun) iyice kurutmak, (odun) kurumak, alıştırmak, deneyim kazandırmak, eğitmek |
49787 |
seasonable |
mevsime uygun, yerinde, zamanında gelen |
49788 |
seasonal closing out sale |
mevsim sonu satışları |
49789 |
seasonal trade |
sezonluk ticaret |
49790 |
seasonal work |
mevsimlik iş |
49791 |
seasonal worker |
mevsimlik işçi |
49792 |
seasonal |
mevsimlik |
49793 |
seasoned |
(alanında) deneyimli, eğitilmiş |
49794 |
seasoning |
baharat, çeşni, yemeğe tat katan şey |
49795 |
seat adjustment |
koltuk ayarı |
49796 |
seat belt |
emniyet kemeri |
49797 |
seat pillar |
(bisiklet) sele mesnedi |
49798 |
seat |
oturacak yer, oturak, iskemle, oturga, koltuk, orun, mevki, yer, merkez, ata oturuş biçimi, oturtmak, yerleştirmek, ...kişilik oturma kapasitesi olmak |
49799 |
seating |
oturacak yer |
49800 |
seawall |
sedde |
49801 |
seaward |
denize doğru giden |
49802 |
seawards |
denize doğru |
49803 |
seawater |
deniz suyu |
49804 |
seaway |
deniz trafiği, rota, (büyük gemilerin yüzmesine elverişli) arna, ırmak, su yolu |
49805 |
seaweed |
deniz yosunu |
49806 |
seaworthiness |
denize elverişlilik |
49807 |
seaworthy |
(gemi) denize dayanıklı, yola çıkabilir |
49808 |
sebaceous |
yağlı |
49809 |
sebacic acid |
sebasik asit |
49810 |
sebacic |
sebasik |
49811 |
sec |
(şarap) sek |
49812 |
secant |
kesen, sekant |
49813 |
secateurs |
bahçıvan makası |
49814 |
secatuers |
budama makası |
49815 |
secede |
üyelikten çekilmek, ayrılmak |
49816 |
secession |
üyelikten çekilme, ayrılma |
49817 |
secessionist |
ayrılma yanlısı |
49818 |
seclude |
inzivaya çekmek, başkalarından uzak tutmak |
49819 |
secluded |
münzevi, içerlek, ıssız, tenha, gözden uzak |
49820 |
seclusion |
inziva, bir köşeye çekilip yaşama |
49821 |
second childhood |
bunaklık, ikinci çocukluk |
49822 |
second class |
ikinci sınıf posta, (tren/vb.) ikinci mevki |
49823 |
second hand |
saniye ibresi |
49824 |
second lieutenant |
teğmen |
49825 |
second mortgage |
ikinci derece ipotek |
49826 |
second nature |
huy, tabiat, alışkanlık, âdet |
49827 |
second quality |
ikinci kalite |
49828 |
second rate |
ikinci sınıf |
49829 |
second sight |
altıncı his, önsezi |
49830 |
second |
ikinci, ket, saniye, an, göz kırpımı, kısa süre, ikinci derecede, diğer, öteki, öbür, yardımcı, muavin, (düello) tanık, (ç.) ikinci kalite mallar, ikinci vites, yardım etmek, bir öneriyi desteklemek, geçici olarak göreve getirmek |
49831 |
second-best |
ikinci düzeyde, ikinci kalite |
49832 |
second-degree |
ikinci dereceden, ikincil önemde |
49833 |
secondariness |
ikincilik |
49834 |
secondary bank |
ikincil banka |
49835 |
secondary class |
ikinci sınıf |
49836 |
secondary coil |
sekonder bobin, ikinci devre bobini |
49837 |
secondary colour |
karışım rengi |
49838 |
secondary education |
orta tahsil |
49839 |
secondary feather |
kuşlarda ikinci kanat boğumunda çıkan tüyler |
49840 |
secondary industry |
ikincil sanayi |
49841 |
secondary language |
yazılı dil, kültür dili |
49842 |
secondary market |
ikincil piyasa |
49843 |
secondary mortgage |
ikinci derecede ipotek |
49844 |
secondary planet |
gezegenin uydusu |
49845 |
secondary root |
ikincil kök, yan kök |
49846 |
secondary school |
ortamektep |
49847 |
secondary |
ikinci derecede olan, ikinci gelen, ikincil, meyde |
49848 |
secondly |
ikinci olarak |
49849 |
secondment |
özel bir göreve getirme |
49850 |
seconds counter |
kronometre |
49851 |
seconds |
ıskarta mal, tapon mal |
49852 |
secrecy |
sır saklama, ağız sıkılığı, gizlilik, gizli tutulma |
49853 |
secret agent |
gizli ajan |
49854 |
secret ballot |
gizli oylama |
49855 |
secret service |
gizli sakçı teşkilatı |
49856 |
secret |
gizli, yaşırın, saklı, gizemli, esrarlı, gizli şey, giz, sır, gizem, esrar, muamma |
49857 |
secretaire |
yazı masası |
49858 |
secretarial work |
yazı işleri |
49859 |
secretarial |
sekreterlikle ilgili |
49860 |
secretariat |
sekreterlik, sekreterya |
49861 |
secretary general |
genel sekreter |
49862 |
secretary of embassy |
elçilik sekreteri |
49863 |
secretary |
yazman, yazıcı, sekreter, bakan |
49864 |
secretaryship |
sekreterlik, bakanlık |
49865 |
secrete |
salgılamak, salmak, saklamak, gizlemek, gizli bir yere koymak |
49866 |
secretin |
sekretin |
49867 |
secretion |
salgılama, salgı, gizleme, saklama |
49868 |
secretive |
ağzısıkı, ketum, sır vermez, karadinmez, yere bakan |
49869 |
secretly |
gizlice, yaşırınca |
49870 |
secretory cell |
salgı hücresi |
49871 |
secretory |
salgılayıcı, salgılayıcı beze |
49872 |
sect |
tarikat, mezhep |
49873 |
sectarian |
tarikatla ilgili, tarikatçı, parti çıkarını gözeten, bağnaz yandaş, darkafalı, yobaz, tarikatçı kimse, darkafalı, yobaz, bağnaz yandaş |
49874 |
sectile |
bıçakla kesilebilir |
49875 |
section |
parça, kısım, bölüm, kesit, bölge, şube, dal, kol, parçalara ayırmak, bölümlere ayırmak, bölmek |
49876 |
sectional |
bölgesel, sökülüp takılacak biçimde yapılmış |
49877 |
sectionalism |
bölgecilik |
49878 |
sector |
daire dilimi, kesme, sektör, bölge, kesim, sektör, mıntıka, bölge |
49879 |
secular |
dünyevi, dinsel olmayan, laik |
49880 |
secularism |
laiklik |
49881 |
secularity |
dünyasallık |
49882 |
secularize |
laikleştirmek |
49883 |
secund |
tek yanlı |
49884 |
secundine |
etene, son, döleşi |
49885 |
secure |
güvenli, güvencede, emniyette, emin, sağlam, güvenli, emin, kesin, kuşkusuz, şüphesiz, garantili, sıkı sıkı kapalı, güvence altına almak, korumak, ele geçirmek, elde etmek, sağlamak, almak, sağlamlaştırmak, sıkı sıkı kapamak |
49886 |
secured bond |
teminatlı tahvil |
49887 |
secured creditor |
teminatlı alacaklı |
49888 |
secured loan |
teminatlı kredi |
49889 |
securities analysis |
menkul kıymet analizi |
49890 |
securities market |
menkul kıymetler borsası |
49891 |
securities |
senetler, tahviller, menkul kıymetler |
49892 |
security bond |
kefalet bonosu |
49893 |
security clearance |
güvenlik soruşturması |
49894 |
security council |
güvenlik konseyi |
49895 |
security exchange |
menkul kıymetler borsası |
49896 |
security forces |
güvenlik güçleri |
49897 |
security guard |
güvenlik görevlisi |
49898 |
security |
güvenlik, tehlikesizlik, emniyet, koruma, güvence, teminat, kefalet, rehin, emanet, kefil |
49899 |
sedan |
dört kapılı büyük araba |
49900 |
sedan-chair |
tahtırevan |
49901 |
sedate |
sakin, ağırbaşlı, durgun, sakinleştirmek, yatıştırmak, uyku ilacı verip uyutmak |
49902 |
sedateness |
ağırbaşlılık, usluluk, ciddiyet |
49903 |
sedation |
yatıştırma |
49904 |
sedative |
yatıştırıcı, sakinleştirici, uyutucu, uyku ilacı |
49905 |
sedentariness |
yerleşiklik |
49906 |
sedentary |
oturularak yapılan, oturularak geçirilen, bir yere yerleşmiş, yerleşik |
49907 |
sedge |
ince kamış, saz |
49908 |
sediment |
tortu, çökel, çökelti, posa, telve |
49909 |
sedimentary rocks |
tortul kayaçlar |
49910 |
sedimentary |
tortul, tortulu |
49911 |
sedimentation |
çökme, çöküm, tortulaşma, kan çökümü, sedimantasyon |
49912 |
sedimentology |
sedimentoloji, tortulbilim |
49913 |
sedition |
(hükümete karşı) kışkırtıcı yazı/konuşma/eylem, kışkırtma |
49914 |
seditious |
(hükümete karşı) kışkırtıcı |
49915 |
seduce |
baştan çıkarmak, ayartmak, kanına girmek, kandırmak, iğfal etmek |
49916 |
seducer |
iğfal eden adam, gönül acısı |
49917 |
seduction |
baştan çıkarma, ayartma, iğfal, kandırma, çekicilik, baştan çıkartan şey |
49918 |
seductive |
ayartıcı, baştan çıkarıcı, karşı konulmaz |
49919 |
sedulous |
çalışkan, sürekli çalışan, dikkatli, sebatlı, azimli |
49920 |
sedum |
damkoruğu |
49921 |
see about |
ile ilgilenmek, uğraşmak, bakmak |
49922 |
see daylight |
zorlukların sonuna gelmek |
49923 |
see double |
çatal görmek, çift görmek |
49924 |
see eye to eye with |
uyuşmak, anlaşmak, uymak |
49925 |
see eye to eye |
aynı ağızı kullanmak |
49926 |
see fit to |
#NAME? |
49927 |
see how the land lies |
zemin yoklamak |
49928 |
see how the wind blows |
ağız aramak |
49929 |
see in the New Year |
yeni yılı karşılamak |
49930 |
see into |
nüfuz etmek, kavramak |
49931 |
see off |
yolcu etmek, uğurlamak, geçirmek, yola salmak |
49932 |
see one's way to |
yapabileceğine inanmak |
49933 |
see out |
bitirmek, sonuna kadar sürmek |
49934 |
see over |
denetlemek, gözden geçirmek |
49935 |
see pink elephants |
kafayı bulmak, sarhoş olmak |
49936 |
see red |
tepesi atmak, gözü dönmek, öfkeden kudurmak |
49937 |
see sb off |
uğurlamak |
49938 |
see stars |
yıldızları saymak, gözünde şimşekler çakmak |
49939 |
see the colour of money |
pulun rengini görmek |
49940 |
see the light |
anlamak, gerçeği kabul etmek |
49941 |
see the sights |
ilginç yerleri ziyaret etmek |
49942 |
see through one |
birinin içini okumak |
49943 |
see to |
ilgilenmek, bakmak |
49944 |
see |
görmek, anlamak, kavramak, farkına varmak, görmek, gereğini yapmak |
49945 |
seed cake |
susamlı çörek |
49946 |
seed capsule |
çekirdek kapsülü |
49947 |
seed cleaner |
tohum temizleme aleti |
49948 |
seed coat |
tohum kabuğu |
49949 |
seed corn |
tohumluk mısır |
49950 |
seed dressing |
tohum ilaçlama |
49951 |
seed drill |
tohum mibzeri, tohumeker |
49952 |
seed leaf |
çenek, kotiledon, tohumdan ilk çıkan yaprak |
49953 |
seed oyster |
istiridye yavrusu |
49954 |
seed pearl |
küçük inci |
49955 |
seed plot |
fidelik |
49956 |
seed potato |
ekimlik çisil |
49957 |
seed runner |
tohuma kalkmış pancar |
49958 |
seed time |
ekim zamanı |
49959 |
seed vessel |
meyve örtüsü, tohum kapçığı |
49960 |
seed |
tohum, asıl, kaynak, köken, döl, evlat, meni, sperm, atmık, tohum ekmek, tohum vermek, tohum ya da çekirdeğini çıkarmak |
49961 |
seedbed |
fidelik |
49962 |
seedcase |
tohum kapsülü |
49963 |
seeder |
mibzer |
49964 |
seeding |
tohum ekme |
49965 |
seedless |
çekirdeksiz |
49966 |
seedling |
fide |
49967 |
seedsman |
tohumcu, tohum satıcısı |
49968 |
seedtime |
ekin vakti |
49969 |
seedy |
tohumlu, partal, eski püskü, kılıksız, keyifsiz |
49970 |
seek out |
arayıp bulmak, yerinden çıkarmak |
49971 |
seek |
aramak, aktarmak, izlemek, araştırmak, bulmaya çalışmak, sormak, (-meye) çalışmak, çabalamak, uğraşmak |
49972 |
seeker |
arayan kimse |
49973 |
seem |
(gibi) görünmek |
49974 |
seeming |
görünüşte, sözde |
49975 |
seemingly |
görünüşe bakılırsa, anlaşılan |
49976 |
seemly |
uygun, yakışır, münasip |
49977 |
seep |
(sıvı) sızmak |
49978 |
seepage |
sızıntı |
49979 |
seer |
bilici, kahin, falcı |
49980 |
seersucker |
gofre kumaş |
49981 |
seesaw |
tahteravalli, ileri geri ya da aşağı yukarı hareket, inip çıkma, aşağı yukarı ya da ileri geri sallanmak |
49982 |
seethe |
kaynamak, fokurdamak |
49983 |
segment gear |
dişli sektör |
49984 |
segment of a circle |
daire parçası |
49985 |
segment saw |
parçalı testere |
49986 |
segment |
parça, bölüm, kesim, kısım, dilim, parça, daire parçası, segman, parçalara ayırmak, bölmek, bölünmek |
49987 |
segmental |
parçasal, kesitsel, dilimli |
49988 |
segmentary |
bölüm ile ilgili, dilimli |
49989 |
segmentation |
bölüm, kesimleme |
49990 |
segmented worm |
halkalı kurt |
49991 |
segmented |
bölünmüş |
49992 |
segregate |
ayırmak, ayrı tutmak |
49993 |
segregation |
ayrı tutma, fark gözetme, ayrım, toplumsal kopma |
49994 |
seigneur |
derebeyi, senyör |
49995 |
seigniorage |
senyöriaj, tuğra hakkı |
49996 |
seism |
deprem, yersarsıntısı, zelzele |
49997 |
seismic belt |
deprem kuşağı |
49998 |
seismic detector |
sismik detektör |
49999 |
seismic focus |
deprem merkezi |
50000 |
seismic wave |
sismik dalga |
50001 |
seismic |
depreme ilişkin, sismik |
50002 |
seismograph |
depremyazar, sismograf |
50003 |
seismology |
deprembilim, sismoloji |
50004 |
seismometer |
sismometre |
50005 |
seismoscope |
sismoskop, deprem gösterici |
50006 |
seizable |
yakalanabilir, haczedilebilir |
50007 |
seize up |
tutukluk yapmak, çalışmamak |
50008 |
seize |
tutmak, yakalamak, kavramak, kapmak, el koymak, gaspetmek, zaptetmek, ele geçirmek, yakalamak, tutuklamak, değerlendirmek |
50009 |
seizin |
mülk edinme, temellük |
50010 |
seizings |
bağlama sicimi |
50011 |
seizure |
el koyma, yakalama, ele geçirme, zapt, ani hastalık nöbeti, kriz |
50012 |
seldom |
nadiren, seyrek, pek az, kırk yılda bir |
50013 |
select |
seçme, seçkin, seçmek, seçip ayırmak |
50014 |
selectee |
askere çağırılan kimse |
50015 |
selecting |
seçme |
50016 |
selection committee |
teklif komitesi, seçici komite |
50017 |
selection examination |
seçme sınavı |
50018 |
selection rules |
seçme kuralları |
50019 |
selection |
seçme, seçme şey |
50020 |
selective |
ayıran, seçici, seçmeli |
50021 |
selectivity |
seçicilik |
50022 |
selector |
seçici |
50023 |
selenate |
selenat |
50024 |
selenic |
selenik |
50025 |
selenide |
selenür |
50026 |
selenite |
selenit |
50027 |
selenium cell |
selenyum selülü |
50028 |
selenium |
selenyum, selen |
50029 |
selenography |
ay haritacılığı |
50030 |
selenology |
ay bilgisi |
50031 |
self pollination |
öz özüne tozlaşma |
50032 |
self |
kendi, kişi, öz, şahıs, karakter, kişilik, kişisel çıkar, bencillik, kendisi, bizzat, kişisel, bizzat |
50033 |
self- |
(önek) kendi |
50034 |
self-absorption |
öz soğurma |
50035 |
self-acting |
otomatik |
50036 |
self-adapting |
özuyumlu, bağdaşan |
50037 |
self-addressed |
gönderene geri gönderilen |
50038 |
self-adhesive |
öz özüne yapışan |
50039 |
self-adjusting |
otomatik ayarlanan |
50040 |
self-assertive |
öz fikrinde ısrar eden |
50041 |
self-assurance |
özüne güvenme, özgüveni |
50042 |
self-bias |
otomatik öngerilim, özöngerilim |
50043 |
self-capacitance |
öz kapasite, özsığa |
50044 |
self-centred |
bencil |
50045 |
self-centring |
otomatik merkezlendiren |
50046 |
self-checking |
özdenetimli, otomatik denetleyen |
50047 |
self-coloured |
tek renkli |
50048 |
self-command |
özünü tutma, nefsine hâkim olma |
50049 |
self-confessed |
özünün olduğunu itiraf eden |
50050 |
self-confidence |
özünden emin olma, özüne güvenme |
50051 |
self-confident |
özünden emin |
50052 |
self-conscious |
sıkılgan, utangaç, özünü bilen |
50053 |
self-contained |
müstakil, bağımsız, duygularını gizleyen |
50054 |
self-contradiction |
özüyle çatışma |
50055 |
self-contradictory |
özüyle çatışan |
50056 |
self-control |
özüne hâkimiyet, özdenetim, soğukkanlılık |
50057 |
self-defence |
özünü savunma, özsavunma, meşru müdafaa |
50058 |
self-denial |
özünü tutma, özveri, feragat |
50059 |
self-determination |
öz özüne karar verme hakkı, özgür istem |
50060 |
self-diffusion |
öz yayılma, öz yayınım |
50061 |
self-discharge |
özboşalım, öz özüne boşalma |
50062 |
self-discipline |
öz disiplin |
50063 |
self-educated |
öz özünü yetiştirmiş |
50064 |
self-effacing |
alçakgönüllü, ağırbaşlı |
50065 |
self-employed |
öz işinde çalışan, serbest meslek sahibi |
50066 |
self-energy |
serbest enerji, erkin erke |
50067 |
self-esteem |
benbencilik, özünü beğenme |
50068 |
self-evident |
apaçık, besbelli, açık, aşikâr, belli |
50069 |
self-examination |
içgözlem, öz özünü inceleme |
50070 |
self-excitation |
özuyarım, öz özünü uyarma |
50071 |
self-excited |
özuyarımlı |
50072 |
self-existence |
özdenlik |
50073 |
self-feeder |
otomatik yemlik |
50074 |
self-financing |
otofinansman, iç borçlanma |
50075 |
self-government |
öz özünü yönetme, özerklik, bağımsızlık |
50076 |
self-hardening |
öz özüne sertleşen |
50077 |
self-help |
öz özüne yetme, başkasına muhtaç olmama |
50078 |
self-ignition |
otomatik ateşleme, kendiliğinden ateşleme |
50079 |
self-importance |
kibir, kurum, özünü çekme, özünü çok beğenme |
50080 |
self-important |
özünü beğenmiş |
50081 |
self-inductance |
özindüktans, self-indüktans |
50082 |
self-induction |
özindükleme, self endüksiyon |
50083 |
self-indulgence |
kendi zevk ve rahatına düşkünlük |
50084 |
self-indulgent |
kendi rahatına fazla düşkün |
50085 |
self-interest |
kişisel çıkar, bencillik |
50086 |
self-laceration |
özünü yaralama |
50087 |
self-loading |
(tabanca) yarı otomatik |
50088 |
self-locking |
otomatik kilitlemeli, özkilitleyici |
50089 |
self-lubricating |
kendi yağlayan, otomatik yağlamalı |
50090 |
self-luminous |
kendiliğinden ışık veren |
50091 |
self-made |
öz özünü yetiştirmiş |
50092 |
self-opinionated |
kibirli, özünü beğenmiş |
50093 |
self-organizing |
özörgütlü, özünü örgütleyen |
50094 |
self-oxidation |
özyükseltgenme, kendiliğinden yükseltgenme |
50095 |
self-pity |
özünü zavallı hissetme, öz özüne acıma |
50096 |
self-portrait |
ressamın kendi resmi |
50097 |
self-possessed |
temkinli, serinkanlı, özüne hâkim |
50098 |
self-possession |
soğukkanlılık, sakinlik, temkinlilik |
50099 |
self-preservation |
özünü koruma |
50100 |
self-quenching |
özsönümlü |
50101 |
self-regulating |
özayarlı, özünü ayarlayan |
50102 |
self-reliance |
özgüven, özüne güven |
50103 |
self-reliant |
özgüvenli, bağımsız |
50104 |
self-respect |
izzetinefis, özsaygı, onur, haysiyet |
50105 |
self-righteous |
özünü beğenmiş, bilgiç, ikiyüzlü |
50106 |
self-sacrifice |
fedakârlık, özveri, feragat |
50107 |
self-sacrificing |
özverili, fedakâr |
50108 |
self-same |
tıpkı, aynı |
50109 |
self-satisfaction |
özünü beğenme, büyüklenme |
50110 |
self-satisfied |
özünü beğenmiş, şımarık |
50111 |
self-saturation |
özdoyma |
50112 |
self-scattering |
özsaçılım, öz özüne saçılma |
50113 |
self-seeking |
çıkarcı, bencil, menfaatperest, çıkarcı kişi, bencil insan |
50114 |
self-service |
selfservis |
50115 |
self-shielding |
özkalkanlama, öz özünü ekranlama |
50116 |
self-starter |
otomatik marş |
50117 |
self-styled |
uydurma unvanlı, sözde |
50118 |
self-sufficiency |
öz özüne yetme |
50119 |
self-sufficient |
özüne yeten, başkasına muhtaç olmayan |
50120 |
self-supporting |
öz özünü geçindiren, bağımsız |
50121 |
self-taught |
özöğrenimli, otodidaktik |
50122 |
self-will |
inatçılık, dik kafalılık |
50123 |
self-winding |
(saat) otomatik, öz özüne kurulan |
50124 |
selfie |
özçekim, görçek |
50125 |
selfish |
bencil |
50126 |
selfishness |
bencillik |
50127 |
selfless |
özünü ya da çıkarını düşünmeyen, başkalarını düşünen, özgeci |
50128 |
selfsame |
tamamen aynı, tıpkı |
50129 |
Seljuk |
Selçuk |
50130 |
sell at a sacrifice |
zararına satmak |
50131 |
sell by auction |
açık artırma ile satmak |
50132 |
sell cut price |
başkalarından daha ucuza satmak |
50133 |
sell like hot cakes |
çok satılmak, kapış kapış gitmek, kapışılmak |
50134 |
sell off |
elden çıkarmak, satıp savmak |
50135 |
sell oneself |
özünü satmak, özünü göstermek |
50136 |
sell out of sth |
bir maldan elde kalmamak |
50137 |
sell out |
hepsini satmak, satmak, ihanet etmek |
50138 |
sell sb a bill of goods |
birine külah giydirmek |
50139 |
sell sb a pup |
birini kafese koymak |
50140 |
sell sb short |
birini hafife almak |
50141 |
sell seconds |
defolu mal satmak |
50142 |
sell short |
açıktan satmak, alivre satmak |
50143 |
sell under price |
fiyatının altında satmak |
50144 |
sell up |
satıp savmak |
50145 |
sell |
satmak, satılmak, alıcı bulmak, sattırmak, ikna etmek, benimsetmek, inandırmak, kabul ettirmek, satmak, kandırmak, aldatmak, yutturmak, dalavere, oyun, dolap, üçkâğıt |
50146 |
sell-by date |
miat tarihi |
50147 |
seller |
satıcı, bayi |
50148 |
seller's market |
satıcı piyasası |
50149 |
sellers' market |
satıcı piyasası |
50150 |
selling agent |
satış acentesi |
50151 |
selling area |
satış yeri |
50152 |
selling commission |
satış komisyonu |
50153 |
selling costs |
satış maliyetleri |
50154 |
selling order |
satış emri |
50155 |
selling price |
satış fiyatı |
50156 |
selling rate |
satış kuru |
50157 |
selling space |
satış yeri |
50158 |
selling |
satış |
50159 |
sellotape |
seloteyp |
50160 |
sellout |
elden çıkarma |
50161 |
selvage |
etek baskısı |
50162 |
semantic change |
anlam değişimi |
50163 |
semantic component |
anlamsal bileşen |
50164 |
semantic transfer |
anlam kayması |
50165 |
semantic |
anlamsal, anlambilimsel |
50166 |
semantics |
anlambilim, semantik |
50167 |
semaphore |
semafor, flama, çınav |
50168 |
semasiology |
kavrambilim |
50169 |
sematic |
işaret eden, tehlikeyi belirten |
50170 |
semblance |
biçim, benzerlik, görünüş, dış görünüş |
50171 |
seme |
anlambirimcikkayması |
50172 |
semeiologic |
göstergebilimsel, göstergesel |
50173 |
semeiology |
göstergebilim, imbilim |
50174 |
semeion |
işaret, im, gösterge |
50175 |
sememe |
anlambirimcik demeti |
50176 |
semen |
meni, bel |
50177 |
semester |
dönem, devre, sömestr, yarıyıl |
50178 |
semi |
tek duvarla bitişik müstakil ev |
50179 |
semi- |
(önek) yarı |
50180 |
semi-annual |
altı aylık |
50181 |
semi-detached |
yarı müstakil |
50182 |
semiannual |
yarıyıllık, yarıyıl süren, altı aylık |
50183 |
semiautomatic |
yarı otomatik |
50184 |
semicarbazone |
semikarbazon |
50185 |
semicircle |
yarım daire |
50186 |
semicircular |
yarım daire biçiminde |
50187 |
semiclosed |
yarı kapalı |
50188 |
semicolon |
çekitli virgül |
50189 |
semicompiled |
yarı derlenmiş |
50190 |
semiconductor |
yarı iletken |
50191 |
semidetached |
(ev) bir duvarı yandaki eve bitişik, yan evle bir ortak bir duvarı olan |
50192 |
semifinal |
yarıfinal |
50193 |
semifinished |
yarı mamul |
50194 |
semifluid |
yarı sıvı |
50195 |
semilong |
yarı uzun |
50196 |
semilunar |
yarımay biçiminde |
50197 |
seminal duct |
sperma arnası |
50198 |
seminal fluid |
sperma, meni, belsuyu |
50199 |
seminal power |
üreme gücü |
50200 |
seminal |
tohumla ilgili, üremeyle ilgili, spermalı |
50201 |
seminar |
seminer, toplu çalışma |
50202 |
semination |
tohumlama, ekme, tohum ekme |
50203 |
seminiferous |
spermli, tohumlu |
50204 |
seminomad |
yarı göçebe |
50205 |
semiofficial |
yarı resmi |
50206 |
semiological |
göstergebilimsel, göstergesel |
50207 |
semiology |
göstergebilim, semiyoloji, imbilim |
50208 |
semiopen |
yarı açık |
50209 |
semiotic |
göstergebilimsel, göstergesel, işaretlere ait |
50210 |
semiotics |
göstergebilim |
50211 |
semipermeable |
yarı geçirgen |
50212 |
semiprecious |
(mücevher/taş/vb.) ikinci derecede değerli |
50213 |
semiquaver |
on altılık nota |
50214 |
semirefined |
yarı rafine |
50215 |
semisolid |
yarıkatı |
50216 |
semisteel |
yarı çelik |
50217 |
Semite |
Sami ırkından kimse, Yahudi |
50218 |
Semitic languages |
Sami dilleri |
50219 |
Semitic |
Samilerle ilgili, Sami |
50220 |
semitone |
yarımton |
50221 |
semitrailer |
yarı römork |
50222 |
semitransparent |
yarısaydam |
50223 |
semivowel |
yarı ünlü (ses) |
50224 |
semiweekly |
haftada iki kere olan/çıkan, haftada iki kere |
50225 |
semolina |
irmik |
50226 |
sempiternal |
ebedi, sonsuz |
50227 |
senate |
senato |
50228 |
senator |
senatör |
50229 |
senatorship |
senatörlük |
50230 |
send away |
başka bir yere göndermek, kovmak, uzaklaştırmak |
50231 |
send down |
birdemden atmak, düşürmek, hapse tıkmak |
50232 |
send for |
çağırmak, getirtmek, istetmek |
50233 |
send forth |
yaymak, salmak |
50234 |
send in one's resignation |
istifasını vermek |
50235 |
send in |
içeri göndermek |
50236 |
send off |
postalamak, yollamak, oyuncuyu dışarı atmak |
50237 |
send out |
dağıtmak, göndermek, neşretmek, çıkarmak |
50238 |
send sb packing |
sepetlemek, kovmak |
50239 |
send shivers down one's back |
tüylerini diken diken etmek |
50240 |
send up |
taklidini yapmak, dalga geçmek |
50241 |
send |
göndermek, civermek, yollamak, etmek, -e çevirmek, (for ile) çağırmak, getirtmek, istetmek, (ünalgı çınavı) göndermek, yaymak, zorunda bırakmak, -e mecbur etmek, heyecanlandırmak, çok memnun etmek |
50242 |
sender transmitting station |
verici istasyon |
50243 |
sender |
gönderen, verici, yollayıcı |
50244 |
senega |
sütotu |
50245 |
senescence |
yaşlılık, ihtiyarlık |
50246 |
senescent |
yaşlanan, ihtiyarlayan |
50247 |
senile decay |
yaşlılık nedeniyle çökme |
50248 |
senile |
bunak, yaşlı, güçsüz |
50249 |
senility |
yaşlılık, güçsüzlük, halsizlik, ihtiyarlık |
50250 |
senior citizen |
yaşlı kimse |
50251 |
senior executive |
yüksek düzey idareci |
50252 |
senior officer |
kıdemli subay, üst düzey subay |
50253 |
senior staff |
yönetim kadrosu |
50254 |
senior |
yaşça daha büyük, kıdemli, son sınıfa ilişkin, daha yaşlı olan kişi, kıdemli kişi, son sınıf öğrencisi |
50255 |
seniority indemnity |
kıdem tazminatı |
50256 |
seniority |
kıdemlilik, kıdem |
50257 |
senna |
sinameki |
50258 |
sennet |
boru sesi |
50259 |
sensation nerve |
duyu siniri |
50260 |
sensation |
his, sezim, duygu, hissiyat, kavrama, kavrayış, sezme, hissetme, hay-küy, heyecana sebep olan hadise, sansasyon |
50261 |
sensational |
heyecanlı, sansasyonel, harika, müthiş, çok iyi |
50262 |
sense of humour |
mizah anlayışı, espri anlayışı |
50263 |
sense of rotation |
dönme yönü |
50264 |
sense of smell |
koklama duyusu |
50265 |
sense of touch |
dokunma hissi |
50266 |
sense organ |
duyu kılganı |
50267 |
sense |
duyu, duyum, duygu, his, anlam, anlayış, anlama yetisi, akıl, zekâ, düşünce, kanı, genel düşünce, yön, eğilim, hissetmek, paykamak, sezmek |
50268 |
senseless |
özünden geçmiş, baygın, amaçsız, saçma, abes, anlamsız |
50269 |
senselessness |
akılsızlık |
50270 |
sensibility |
duyarlık, duyarlılık, hassasiyet |
50271 |
sensible |
akla uygun, makul, mantıklı, akıllı, aklı başında, anlayışlı, duyarlı, hassas, sezilir, duyulur, farkına varılır, hissedilir |
50272 |
sensibleness |
akıllılık, makullük |
50273 |
sensing |
algılama |
50274 |
sensitive plant |
küstümotu |
50275 |
sensitive to air |
havaya karşı duyarlı |
50276 |
sensitive to light |
ışığa karşı duyarlı |
50277 |
sensitive |
duyarlı, hassas, narin, (alet) duyarlı, hassas, alıngan, hassas, çok duygusal, duyguları çok iyi belirten |
50278 |
sensitiveness |
hassaslık, duyarlık |
50279 |
sensitivity |
duyarlık, hassaslık |
50280 |
sensitize |
duyarlı hale koymak, duyarlılaştırmak |
50281 |
sensitizer |
sensibilizatör, duyarlaştırcı |
50282 |
sensitometer |
sansitometre, duyarlıkölçer |
50283 |
sensitometry |
sansitometri, duyarlıkölçüm |
50284 |
sensor |
algılayıcı |
50285 |
sensorial |
duyumsal |
50286 |
sensorium |
sinir jüyesi |
50287 |
sensory nerve |
duyu siniri |
50288 |
sensory organs |
duyu kılganları |
50289 |
sensory |
duyumsal, duygusal, duyulara ilişkin |
50290 |
sensual |
tensel, bedenle ilgili, bedensel, nefsi, şehvetli |
50291 |
sensualism |
şehvet düşkünlüğü, duyumculuk |
50292 |
sensualist |
şehvet düşkünü kimse |
50293 |
sensuality |
şehvet |
50294 |
sensuous |
duyguları okşayıcı |
50295 |
sentence of statement |
bildirme cümlesi |
50296 |
sentence to death |
idama mahkûm etmek |
50297 |
sentence |
tümce, cümle, yargı, karar, hüküm, ilam, (to ile) mahkum etmek |
50298 |
sententious |
özdeyişli sözlerle dolu, özdeyişlerle konuşan |
50299 |
sentience |
hissedebilirlik, bilinçlilik |
50300 |
sentient |
sezgili, duygulu, duygun |
50301 |
sentiment |
duygu, his, duyarlık, hassasiyet, içlilik, düşünce, fikir, kanı |
50302 |
sentimental |
duygusal, duygulu, içli |
50303 |
sentimentality |
aşırı duygusallık, içlilik, hassaslık |
50304 |
sentimentalize |
duygusallaştırmak, duyarlı hale getirmek |
50305 |
sentinel |
nöbetçi, gözcü |
50306 |
sentry |
nöbetçi er |
50307 |
sepal |
çanak yaprağı, sepal |
50308 |
separability |
birbirinden ayrılabilme |
50309 |
separable |
ayrılabilir |
50310 |
separate the wheat |
sapı samandan ayırmak |
50311 |
separate |
ayırmak, bölmek, ayrılmak, (karı koca) ayrı yaşamak, ayrı, ayrılmış, farklı, (from ile) -den uzak, ayrı |
50312 |
separately |
ayrı ayrı, başka başka, bağlantısız olarak, ayrı olarak |
50313 |
separateness |
ayrılık, tek başına oluş |
50314 |
separation |
ayırma, ayrılma, ayrılış, ayrılık, ayrı yaşama |
50315 |
separatism |
bölücülük |
50316 |
separatist |
ayrıklıkçı türküm üyesi |
50317 |
separative |
ayırıcı |
50318 |
separator |
ayırıcı, separatör |
50319 |
sepia |
mürekkep balığının mürekkebi, siyaha yakın koyu kahverengi renk |
50320 |
sepsis |
kan zehirlenmesi, septisemi |
50321 |
sept |
kabile, oymak |
50322 |
septate |
bölmeli, bölümlü |
50323 |
September |
Eylül |
50324 |
septenary |
yedi sayısına ait, yedişer |
50325 |
septennial |
yedi yıl süren |
50326 |
septic tank |
fosseptik, lağım çukuru, çürütme çukuru |
50327 |
septic |
mikroplu |
50328 |
septicaemia |
septisemi, kan zehirlenmesi |
50329 |
septuagenarian |
70 - 80 yaş arasındaki kimse, yetmişlik |
50330 |
septum |
bölme, bölüm |
50331 |
septuple |
yedi kat, yediyle çarpmak |
50332 |
sepulchral |
mezara ait, kasvetli |
50333 |
sepulchre |
gömüt, mezar, sin |
50334 |
sepulture |
gömme, defin |
50335 |
sequel |
bir şeyin devamı, arkası, sonuç, son |
50336 |
sequence counter |
sıra sayacı |
50337 |
sequence of tenses |
zamanların uyumu |
50338 |
sequence register |
sıra yazmacı |
50339 |
sequence |
ard arda geliş, zincirleme gitme, ardışlık, ardıllık, sıra, düzen, seri, silsile, zincir, dizi |
50340 |
sequent |
art arda gelen, izleyen, ardışık, sonra gelen |
50341 |
sequential access |
sırasal erişim |
50342 |
sequential control |
sırasal denetim |
50343 |
sequential logic |
sırasal mantık |
50344 |
sequential operation |
sırasal işlem |
50345 |
sequential sampling |
ardışık örnekleme |
50346 |
sequential scanning |
basit tarama, normal tarama |
50347 |
sequential system |
almaşık renk işlemi |
50348 |
sequential |
ardıl, ardışık, sırasal, dizisel |
50349 |
sequester |
ayırmak, tecrit etmek, haczetmek, el koymak |
50350 |
sequestering agent |
kompleks yapıcı |
50351 |
sequestrate |
el koymak, haczetmek, kamulaştırmak |
50352 |
sequestration |
haciz, müsadere, el koyma |
50353 |
sequestrum |
ayrılmış ölü sümük/doku |
50354 |
sequin |
pul, payet |
50355 |
sequoia |
sekoya |
50356 |
seraglio |
saray, harem dairesi |
50357 |
seraphic |
melek gibi |
50358 |
Serbia |
Sırbistan |
50359 |
Serbian |
Sırbistan'a ait, Sırpça |
50360 |
serenade |
serenat, serenat yapmak |
50361 |
serene |
durgun, dingin, sessiz, huzurlu, sakin, yüce |
50362 |
serenity |
berraklık, huzur, durgunluk |
50363 |
serf |
toprağa bağlı köle, serf |
50364 |
serfdom |
kölelik, serflik |
50365 |
serge |
şayak |
50366 |
sergeant major |
başçavuş |
50367 |
sergeant |
çavuş, komiser muavini |
50368 |
serial computer |
seri bilgisayar |
50369 |
serial number |
seri numarası |
50370 |
serial |
seri halinde, sıra izleyen, dizi halinde, (ünalgı, sınalgı) dizi, tefrika |
50371 |
serialize |
dizi olarak yayınlamak, dizi haline getirmek |
50372 |
seriatim |
sırasıyla, birer birer |
50373 |
sericeous |
ipek gibi, atlas gibi, tüylü |
50374 |
sericin |
ipek zamkı, serisin |
50375 |
sericulture |
ipekçilik, ipekböcekçiliği |
50376 |
sericulturist |
ipekböceği yetiştiricisi |
50377 |
series circuit |
seri devre |
50378 |
series connection |
seri bağlama |
50379 |
series motor |
seri kozgaltka |
50380 |
series |
sıra, silsile, seri, dizi, türküm |
50381 |
serin |
bir tür kanarya |
50382 |
serine |
serin |
50383 |
seriocomic |
yarı ciddi yarı komik |
50384 |
serious |
ciddi, salmaklı, ağırbaşlı, önemli, şakaya gelmeyen, ciddi, ağır, tehlikeli, ciddi, şaka yapmayan, ciddi |
50385 |
seriously |
ciddi olarak, ciddi bir şekilde, ciddiyetle |
50386 |
seriousness |
ciddiyet, ağırbaşlılık |
50387 |
sermon |
dinsel konuşma, vaız, uzun ve sıkıcı öğüt, nutuk |
50388 |
sermonize |
vaaz vermek |
50389 |
serology |
serumlar bilgisi |
50390 |
serous membrane |
seröz zar |
50391 |
serous |
seröz, serum gibi, seruma benzer |
50392 |
serpent |
yılan |
50393 |
serpentine |
yılan gibi kıvrılan, yılankavi |
50394 |
serpiginous |
cilt hastalığı olan, yayılan |
50395 |
serrate |
testere dişli (yaprak), girintili çıkıntılı, tırtıllamak |
50396 |
serrated |
testere dişli, testere gibi uçları olan |
50397 |
serration |
testere dişi gibi olma |
50398 |
serried |
sık, sıkışık, omuz omuza |
50399 |
serrulate |
ince dişli |
50400 |
serum |
serum |
50401 |
serval |
bir tür yaban kedisi |
50402 |
servant girl |
hizmetçi kız |
50403 |
servant |
hizmetçi, uşak, köle, kul |
50404 |
serve out |
dağıtmak |
50405 |
serve sb right |
müstehak olmak |
50406 |
serve the same purpose |
aynı işi görmek, amacı karşılamak |
50407 |
serve up |
yemeği sofraya koymak |
50408 |
serve |
-e hizmet etmek, hizmet vermek, hizmetinde olmak, çalışmak, bir yerde çalışmak, bir iş yapmak, gereksinimini karşılamak, yetmek, yeterli olmak, işini görmek, işine yaramak, (yemek) vermek, memuriyet, servis, hizmet |
50409 |
server |
servis atan oyuncu, (yemek) servis yapan kimse, (yemek) servis aleti |
50410 |
service agreement |
hizmet sözleşmesi |
50411 |
service area |
yayın alanı |
50412 |
service band |
yayın bandı |
50413 |
service book |
dua kitabı |
50414 |
service bureau |
servis bürosu |
50415 |
service charge |
servis vergini |
50416 |
service line |
başlama çizgisi |
50417 |
service manual |
bakım el kitabı |
50418 |
service program |
hizmet bağdarlaması |
50419 |
service road |
servis yolu |
50420 |
service stairs |
servis merdiveni |
50421 |
service station |
benzin istasyonu |
50422 |
service tree |
üvez |
50423 |
service |
hizmet, görev, iş, vazife, tapınma, ibadet, tören, ayin, askerlik, yarar, yardım, fayda, hizmetçilik, uşaklık, memuriyet, servis, (konakçı/vb.'de) servis, bakmak, bakımını sağlamak, bakımını yapmak, onarmak, huk.tebliğ |
50424 |
serviceability |
yarar, kullanışlılık |
50425 |
serviceable |
dayanıklı, kullanışlı, işe yarar, yararlı |
50426 |
serviceman |
ordu/donanma, /vb.üyesi, asker |
50427 |
servicing |
hizmet, bakım |
50428 |
servient |
ipotekli |
50429 |
serviette |
peçete, sofra peçetesi |
50430 |
servile |
köle gibi, köle gibi davranan, kulluk eden |
50431 |
servility |
gurursuzluk, aşağılık, haysiyetsizlik |
50432 |
serving spoon |
servis kaşığı |
50433 |
serving |
porsiyon |
50434 |
servitor |
hizmetçi, uşak |
50435 |
servitude |
kölelik, kulluk |
50436 |
servo |
servo, servomekanizma |
50437 |
servomechanism |
servomekanizma |
50438 |
servomotor |
servomotor |
50439 |
sesame oil |
susam yağı |
50440 |
sesame |
susam, küncüt |
50441 |
sesamoid bone |
susamsı sümük |
50442 |
sesamoid |
susamsı, boğumlu, susam tohumu biçiminde |
50443 |
sesqui- |
(önek) bir buçuk |
50444 |
sessile |
sapsız, sabit |
50445 |
session |
oturum, celse, toplantı, (birdemde) dönem |
50446 |
set a good example |
iyi örnek olmak |
50447 |
set a high standard |
yüksek bir standart tutturmak |
50448 |
set a precedent |
emsal oluşturmak |
50449 |
Set a thief to catch a thief |
Dinsizin hakkından imansız gelir |
50450 |
set about |
başlamak, girişmek, yapmak, etmek, yol tutmak |
50451 |
set against |
birbirine düşürmek, arasını bozmak |
50452 |
set apart |
ayırmak, ayrı koymak, tahsis etmek |
50453 |
set aside |
bir kenara koymak, biriktirmek, saklamak |
50454 |
set at ease |
yatıştırmak |
50455 |
set back |
(sögeni) geri almak, geciktirmek, mal olmak |
50456 |
set before |
önüne koymak |
50457 |
set down |
yazmak, kaydetmek, durup yolcu indirmek |
50458 |
set eyes on |
gözüne ilişmek |
50459 |
set fire to |
ateşe vermek |
50460 |
set foot in |
ayak basmak |
50461 |
set forth |
açıklamak, bildirmek, ileri sürmek, yola koyulmak |
50462 |
set free |
serbest bırakmak |
50463 |
set in motion |
harekete geçirmek |
50464 |
set in |
başlamak, gelip çatmak, ortaya çıkmak |
50465 |
set off on a journey |
yolculuğa çıkmak |
50466 |
set off |
yola çıkmak, meydana çıkarmak, başlatmak |
50467 |
set on edge |
kamaştırmak, sinirlendirmek |
50468 |
set on |
saldırmak, üstüne salmak, saldırtmak |
50469 |
set one back on one's heels |
birini beyninden vurulmuşa döndürmek |
50470 |
set one's cap at |
abayı yakmak |
50471 |
set one's face against |
karşı çıkmak |
50472 |
set one's heart on |
-e gönlünü vermek, çok istemek |
50473 |
set out |
yola çıkmak, açıklamak, belirtmek, düzenlemek |
50474 |
set people by the ears |
aralarına kara kedi sokmak |
50475 |
set right |
düzeltmek, yoluna koymak |
50476 |
set sb on a pedestal |
idealize etmek, yüksek paye vermek |
50477 |
set sb's mind at rest |
yüreğine su serpmek |
50478 |
set sb's teeth on edge |
birinin sinirine dokunmak |
50479 |
set square |
gönye |
50480 |
set sth aside for |
ayırmak |
50481 |
set the ball rolling |
ön ayak olmak |
50482 |
set the scene |
#NAME? |
50483 |
set the seal on sth |
bir sorunu kökünden halletmek |
50484 |
set the stage for |
zemin hazırlamak |
50485 |
set the trend |
moda başlatmak/yaymak |
50486 |
set the wheels in motions |
baş çekmek |
50487 |
set theory |
kümeler kuramı |
50488 |
set to rights |
iyileştirmek, düzeltmek, adam etmek |
50489 |
set to work |
çalışmaya başlamak |
50490 |
set to |
girişmek, koyulmak, işe koyulmak |
50491 |
set tongues wagging |
dillere destan olmak |
50492 |
set up a business |
iş açmak |
50493 |
set up shop |
işe başlamak |
50494 |
set up |
kurmak, dikmek, işe başlamak, (ses) yükseltmek |
50495 |
set upon |
üzerine hücum etmek, çullanmak |
50496 |
set |
koymak, hazırlamak, kurmak, köklemek, saptamak, belirlemek, gerçekleştirmek, batmak, niyetli, kararlı, kafasına koymuş, hazır, sabit, değişmez, belirli, belirlenmiş, kararlaştırılmış, takım, set, seri, koleksiyon, türküm, takım, cihaz, set, (güneş) batma, batış, türküm, duruş, vaziyet, (giysi) vücuda oturuş, yanka çekilen yer, set, dekor, stüdyo düzlüğü |
50497 |
seta |
sert kıl, domuz kılı, seta, ince diken |
50498 |
setaceous |
sert kıllı |
50499 |
setback |
gerileme, kötüleme, kötüye gitme, düşme, başarısızlık, yenilgi |
50500 |
setiferous |
sert kıllı |
50501 |
seton |
kıl fitili |
50502 |
setscrew |
kontrol vidası, ayar vidası |
50503 |
sett |
kaldırım taşı |
50504 |
settee |
kanepe |
50505 |
setter |
bir tür av köpeği, seter |
50506 |
setting |
koyma, yerleştirme, batma, çerçeve, yuva, konunun geçtiği yer ve zaman, ortam, bir kişilik yemek takımı |
50507 |
settle an account with sb |
hesaplaşmak |
50508 |
settle an account |
hesabı ödemek |
50509 |
settle down |
oturmak, yerleşmek, yatırmak, oturtmak, yerleştirmek |
50510 |
settle for account |
vadeli satmak |
50511 |
settle for |
razı olmak, fit olmak |
50512 |
settle in |
alışmak, alışmasına yardımcı olmak |
50513 |
settle sb's hash |
birinin çanına ot tıkamak |
50514 |
settle up |
ödemek, hesabını kapatmak |
50515 |
settle |
-de koloniler kurmak, yerleşmek, konmak, (rahat edecek şekilde) yerleştirmek, yatıştırmak, yatışmak, halletmek, çözmek, tatlıya bağlamak, karara bağlamak, kararlaştırmak |
50516 |
settled |
sabit, değişmez, yerleşmiş, yerleşik, meskûn, oturulan, şenelmiş |
50517 |
settlement day |
hesaplaşma günü, tasfiye günü |
50518 |
settlement |
yeni küçük yerleşim alanı, göç, uzlaşma, anlaşma, karar, ödeme |
50519 |
settler |
yeni bir yere gidip yerleşen kimse, göçmen |
50520 |
settling tank |
çökeltme tankı |
50521 |
settling |
oturma, tasman, yerleşme |
50522 |
setto |
çarpışma, tartışma, kavga |
50523 |
setup |
tertibat, düzen, kuraştırma |
50524 |
seven |
yedi |
50525 |
seven-fold |
yedi kat, yedi misli |
50526 |
seventeen |
onyedi |
50527 |
seventeenth |
onyedinci |
50528 |
seventh |
yedinci |
50529 |
seventieth |
yetmişinci |
50530 |
seventy |
yetmiş |
50531 |
sever |
kesmek, kesilmek, parçalamak, parçalanmak, kopmak, koparmak, ayırmak, ayrılmak |
50532 |
several |
birçok, birtalay, ayrı ayrı, farklı, kendi, birkaç, kimi, bazısı |
50533 |
severally |
ayrı ayrı, birer birer |
50534 |
severalty |
ayrılık, ferdi mülkiyet |
50535 |
severance pay |
kıdem tazminatı |
50536 |
severance |
ayırma, ayrılma, ilişki kesme, koparma |
50537 |
severe accident |
ağır kaza |
50538 |
severe |
sert, katı, acı veren, şiddetli, sert, şiddetli, kıran kırana, şiddetli, sade, gösterişsiz |
50539 |
severely |
şiddetle, ciddi olarak, sıkı sıkı, sert olarak |
50540 |
severity |
şiddet, sertlik |
50541 |
sew |
dikmek, dikiş dikmek |
50542 |
sewage disposal |
lağım boşaltma usulü |
50543 |
sewage pipe |
pissu borusu |
50544 |
sewage sludge |
lağım pisliği |
50545 |
sewage system |
kanalizasyon |
50546 |
sewage |
lağımdan akan artık madde, lağım pisliği, lağım boşaltma |
50547 |
sewer gas |
lağım gazı |
50548 |
sewer pipe |
lağım borusu, lağım künkü |
50549 |
sewer |
lağım |
50550 |
sewerage system |
lağım jüyesi |
50551 |
sewerage |
kanalizasyon, lağım pisliği |
50552 |
sewing machine needle |
dikiş kılgası iğnesi |
50553 |
sewing machine |
dikiş kılgası |
50554 |
sewing silk |
ibrişim |
50555 |
sewing yarn |
dikiş ipliği |
50556 |
sewing |
dikiş |
50557 |
sewn |
dikili |
50558 |
sex appeal |
cinsî çekicilik, seksapel |
50559 |
sex chromosome |
cinsiyet kromozomu |
50560 |
sex hormones |
cinsiyet hormonları |
50561 |
sex organs |
cinsî kılganlar |
50562 |
sex |
cinsiyet, cinsîlik, cinsî ilişki, seks |
50563 |
sexadecimal |
onaltılı |
50564 |
sexagenarian |
60 - 70 yaş arasındaki kimse, altmışlık |
50565 |
sexennial |
altı yılda bir olan, altı yıl süren |
50566 |
sexism |
karşı cinsin zayıf olduğunu savunan zihniyet, seksizm |
50567 |
sexist |
karşı cinsin daha zayıf/yeteneksiz olduğuna inanan, seksist |
50568 |
sexless |
cinsiyetsiz, cinsî çekiciliği olmayan |
50569 |
sexology |
seksoloji, cinslikbilim |
50570 |
sextant |
sekstant |
50571 |
sextet |
altı bitlik sayı, altı çalgılık hava |
50572 |
sextuple |
altı misli |
50573 |
sextuplet |
altız |
50574 |
sexual harassment |
cinsî taciz |
50575 |
sexual intercourse |
cinsî birleşme |
50576 |
sexual organs |
üreme kılganları |
50577 |
sexual perversion |
cinsî sapıklık |
50578 |
sexual reproduction |
eşeyli üreme |
50579 |
sexual |
cinsî |
50580 |
sexuality |
seks düşkünlüğü, sekse ilgi duyma, cinsî özellikler |
50581 |
sexy |
seksi |
50582 |
shabbiness |
kılıksızlık, pejmürdelik, adilik, alçaklık |
50583 |
shabby |
eski, yıpranmış, eski püskü, pejmüdre, kılıksız, pejmürde, aşağılık, adi, berbat, rezil |
50584 |
shack |
kulübe |
50585 |
shackle |
köstek, pranga, kandal, zincir, engel |
50586 |
shad |
tirsi balığı |
50587 |
shadberry |
kayaarmudu |
50588 |
shaddock |
greypfrut |
50589 |
shade away |
yavaş yavaş kaybolmak |
50590 |
shade bearer |
gölge ağacı |
50591 |
shade |
gölge, karanlık, gölgelik yer, perde, stor, renk tonu, gölge, (resimde) gölge, gölgeleme, küçük fark, ayrıntı, nüans, hayalet, ruh, ç, güneş gözlüğü, gölgelemek, gölgelendirmek, gölge vermek, karartmak |
50592 |
shades |
güneş gözlüğü |
50593 |
shadiness |
gölgelik, şüphelilik |
50594 |
shading |
gölgeleme |
50595 |
shadoof |
su kaldıracı |
50596 |
shadow cabinet |
gölge kabine |
50597 |
shadow chancellor |
muhalefetteki bakan |
50598 |
shadow government |
muhalefet hükümeti |
50599 |
shadow play |
gölge oyunu |
50600 |
shadow prices |
gölge fiyatlar |
50601 |
shadow |
gölge, karanlık, keder, hüzün, iz, eser, hayalet, ruh, zerre, nebze, ayrılmaz arkadaş, gölge, koruma, himaye, gölgelendirmek, gölgelemek, gölgesiyle örtmek, karartmak, gölgesi gibi izlemek, gizlice izlemek, gözetlemek, peşinden ayrılmamak, gölgesi olmak |
50602 |
shadowless |
gölgesiz, açık |
50603 |
shadowy |
gölgeli, karanlık, loş, belli belirsiz, hayal meyal |
50604 |
shady |
gölgeli, gizli saklı, namussuz, üçkâğıtçı, güvenilmez |
50605 |
shaft bearing |
şaft yatağı |
50606 |
shaft |
mil, şaft, ok, araba oku, sütun gövdesi, ışın, hava bacası, çekiç, /vb.aletlerin sapı |
50607 |
shafting |
şaft donanımı |
50608 |
shag |
sert tütün |
50609 |
shaggy |
kaba tüylü, sert kıllı, çok kıllı, pösteki gibi, kabarcık, taranmış, yontulmamış, pürüzlü |
50610 |
shagreen |
sağrı derisi |
50611 |
shah |
şah |
50612 |
shake down |
yer yatağında uyumak, sarsarak düşürmek |
50613 |
shake hands |
el sıkışmak |
50614 |
shake in one's shoes |
üç buçuk atmak, ödü kopmak |
50615 |
shake like a jelly |
tir tir titremek |
50616 |
shake like a leaf |
tir tir titremek |
50617 |
shake off |
-den kurtulmak, kaçmak, silkip atmak |
50618 |
shake one's head |
kafasını sallayarak hayır demek |
50619 |
shake oneself |
silkinmek |
50620 |
shake out |
silkelemek |
50621 |
shake sb rigid |
ödünü koparmak, aklını başından almak |
50622 |
shake the pagoda |
köşeyi dönmek, zengin olmak |
50623 |
shake up |
düzenlemek, değişiklik yapmak, sarsmak, çalkamak |
50624 |
shake |
sallamak, sarsmak, sallanmak, sarsılmak, silkelemek, silkmek, sarsmak, allak bullak etmek, çalkalamak, (el) sıkışmak, sarsıntı, sarsma, titreme, sallama, sallanma, silkme, el sıkışma, an, saniye |
50625 |
shakedown |
uydurma yatak, yer yatağı, pul sızdırma, şantaj, derinlemesine araştırma, inceleme, alıştırma, deneme |
50626 |
shaker |
tuzluk/biberlik |
50627 |
shakiness |
zayıflık, titreklik |
50628 |
shaking channel |
sarsak oluk, sarsıntılı oluk |
50629 |
shaking |
sallanan, sallama, sallanma |
50630 |
shaky |
titrek, sarsak, sallanan, çürük, güvenilmez |
50631 |
shale oil |
şist yatağı |
50632 |
shale |
katmanlarına ayrılabilen yumuşak kaya |
50633 |
shall I |
yapayım mı, edeyim mi |
50634 |
shall we |
yapalım mı, edelim mi |
50635 |
shall |
(yardımcı fiil olarak) -ecek, -acak, (kural/yasa/emir/söz belirtir) -ecek, - acak, (`I' ve `we' ile öneri belirtir) -eyim mi, -elim mi |
50636 |
shallop |
küçük balıkçı teknesi |
50637 |
shallot |
soğancık |
50638 |
shallow |
derin olmayan, sığ, yüzeysel, dar |
50639 |
shallowness |
sığlık |
50640 |
sham sleep |
uyur gibi yapmak |
50641 |
sham |
taklit, yapmacık, yalan, numara yapmak, ayak yapmak, rol yapmak |
50642 |
shamble |
ayaklarını sürterek yürümek |
50643 |
shambles |
kanara, mezbaha, salhane, sallakhane, savaş alanı, darmadağın yer |
50644 |
shame on you |
Ayıp sana! |
50645 |
shame |
utanç, utanma, şerefsizlik, leke, utanç, ayıp, utanılacak şey, yazık, şanssızlık, utandırmak |
50646 |
shamefaced |
utanmış |
50647 |
shameful |
ayıp, utanç verici, yüzkızartıcı |
50648 |
shameless |
utanmaz, arlanmaz, yüzsüz, arsız |
50649 |
shamelessness |
arsızlık, utanmazlık |
50650 |
shammer |
dolandırıcı, ikiyüzlü kimse |
50651 |
shammy leather |
güderi |
50652 |
shampoo |
susabun, şampuan, şampuanlamak |
50653 |
shamrock |
yonca |
50654 |
shan't |
(edat) shall not'ın kısa biçimi |
50655 |
shandy |
bira ve gazoz karışımı bir içki |
50656 |
shangri-la |
hayaller ülkesi |
50657 |
shank |
bacak, baldır, incik, aletin orta yeri, çiçek/yaprak sapı |
50658 |
shannon |
şanon |
50659 |
shantung |
şantug |
50660 |
shanty |
kulübe, gemici şarkısı |
50661 |
shantytown |
gecekondu bölgesi, teneke mahallesi |
50662 |
shape |
biçim, şekil, kalıp, form, kondisyon, biçim vermek, biçimlendirmek, etkilemek, yönlendirmek, biçimlendirmek, gelişmek |
50663 |
shape-up |
iyi gitmek |
50664 |
shaped |
biçimli, şekilli, endamlı |
50665 |
shapeless |
biçimsiz, şekilsiz, aybacar |
50666 |
shapely |
(kadın vücudu/vb.) biçimli, düzgün, güzel |
50667 |
shaper |
vargel tezgâhı |
50668 |
shaping machine |
planya kılgası |
50669 |
shard |
böcek kanadı zarfı, kırık çömlek parçası |
50670 |
share and share a like |
eşit paylarla |
50671 |
share certificate |
hisse senedi |
50672 |
share holder |
hissedar, aksiyoner |
50673 |
share list |
borsa cetveli |
50674 |
share market |
hisse senedi piyasası |
50675 |
share out |
pay etmek |
50676 |
share price |
hisse bedeli |
50677 |
share tenant |
müşterek kiracı |
50678 |
share |
pay, hisse, hisse senedi, aksiyon, paylaşmak, paylaştırmak, bölüştürmek, saban demiri |
50679 |
shareholder |
hissedar, paycı |
50680 |
shark |
köpekbalığı, hilekâr, dolandırıcı, üçkâğıtçı |
50681 |
sharp edge |
keskin ağız |
50682 |
sharp practice |
hileli iş, dalavere |
50683 |
sharp shooter |
keskin nişancı |
50684 |
sharp turn |
keskin viraj |
50685 |
sharp |
keskin, sivri, keskin, içe işleyici, keskin, ekşimsi, ani, net, açık seçik, ani ve sert, tam, aniden, diyez, diyez nota, diyez işareti |
50686 |
sharp-edged |
keskin ağızlı, keskin, bilenmiş |
50687 |
sharp-eyed |
keskin gözlü |
50688 |
sharp-set |
iyi bilenmiş |
50689 |
sharp-sighted |
keskin görüşlü |
50690 |
sharpen one's brain |
gözünü açmak |
50691 |
sharpen |
bilemek, sivriltmek, keskinleştirmek, sivrilmek, keskinleşmek |
50692 |
sharpener |
bileyici, kalemtıraş, kalemyonan |
50693 |
sharpening machine |
bileme kılgası |
50694 |
sharper |
kumarbaz, üçkâğıtçı, dolandırıcı, hileci, kelekbaz, leylaç |
50695 |
sharpness |
keskinlik, netlik, açıkgözlülük, sertlik |
50696 |
sharpwitted |
zeki |
50697 |
shatter sb's hopes |
birinin ümitlerini kırmak |
50698 |
shatter |
darmadağın etmek, bozmak, doğramak, parça parça etmek, kırmak, paramparça etmek, parçalamak, hurdalamak, körlemek, altüst etmek, kırılmak, paramparça olmak, bozmak, mahvetmek, suya düşürmek, bozulmak, mahvolmak, (İİ) yorgunluktan öldürmek |
50699 |
shatterproof glass |
dağılmaz cam, emniyet camı |
50700 |
shatterproof |
dağılmaz, kırılmaz |
50701 |
shave |
tıraş olmak, tıraş etmek, rendelemek, kesmek, tıraş |
50702 |
shaver |
ülgüç, tıraş kılgası, berber, tellak |
50703 |
shaving |
tıraş, ç.talaş, yonga |
50704 |
shavings |
talaş, yonga, çapak |
50705 |
shawl |
şal, atkı, leçek |
50706 |
she bear |
dişi ayı |
50707 |
she |
(dişil) o, (ülkeler ve taşıtlar için) o, dişi |
50708 |
she-devil |
şirret kadın |
50709 |
sheaf |
demet, deste |
50710 |
shear pin |
emniyet pimi |
50711 |
shear wave |
kesme dalgası, enine dalga |
50712 |
shear |
makasla kesmek, saçını kesmek, (koyun tüyünü) kırkmak, kırpmak |
50713 |
shearing |
kırkma, kırpma, makaslama |
50714 |
shears |
yün kırkma makası, büyük makas |
50715 |
sheatfish |
atbalığı |
50716 |
sheath |
kın, kılıf, prezervatif, kılıf |
50717 |
sheathe |
kınına/kılıfına koymak, gizlemek |
50718 |
sheathing paper |
kaplama çöngesi |
50719 |
sheathing |
kaplama, zırh |
50720 |
sheave |
çıkrık, makara, kasnak, demetlemek |
50721 |
shebang |
mağaza, iş, kurum, mesele, konu |
50722 |
shebeen |
izinsiz içki satan yer |
50723 |
shed blood |
kan dökmek |
50724 |
shed crocodile tears |
sahte gözyaşı dökmek |
50725 |
shed light on |
ışık tutmak |
50726 |
shed roof |
şet çatı |
50727 |
shed tears |
ağlamak |
50728 |
shed |
dökmek, saçmak, akıtmak, kan akıtmak, (kıl/deri/vb.) dökmek, çıkarmak, atmak, sundurma, kulübe, baraka, hangar |
50729 |
sheen |
parlaklık |
50730 |
sheeny |
parlak |
50731 |
sheep run |
koyun çifliği |
50732 |
sheep shearing |
koyun kırpımı |
50733 |
sheep walk |
koyun otlağı |
50734 |
sheep |
koyun |
50735 |
sheep-shearer |
koyun kırkıcısı |
50736 |
sheep's wool |
koyun yünü |
50737 |
sheepdog |
çoban köpeği |
50738 |
sheepfold |
koyun ağılı |
50739 |
sheepish |
utangaç, çekingen |
50740 |
sheepshank |
margarita balığı |
50741 |
sheepskin |
koyun pöstekisi |
50742 |
sheer strake |
ağız kuşağı |
50743 |
sheer |
katıksız, sırf, safi, halis, dimdik, sarp, tül gibi incecik, dimdik, (birşeye çarpmamak için) aniden yön değiştirmek, sapmak |
50744 |
sheerlegs |
iki direkli maçuna, darağacı |
50745 |
sheet anchor |
ocaklık demiri, büyük kurtuluş ümidi |
50746 |
sheet brass |
pirinç levha |
50747 |
sheet copper |
bakır levha, bakır sac |
50748 |
sheet erosion |
yüzey erozyonu, yüzeysel erezyon |
50749 |
sheet iron |
demir levha, demir sac |
50750 |
sheet lead |
kurşun levha, levha kurşun |
50751 |
sheet metal |
metal levha, sac |
50752 |
sheet tin |
teneke levha |
50753 |
sheet |
çarşaf, yatak çarşafı, çönge yaprağı, tabaka, levha, yenün |
50754 |
sheeting |
örtme, kaplama, perde |
50755 |
sheikdom |
şeyhlik |
50756 |
sheikh |
şeyh |
50757 |
shekel |
şekel, israil pul vahidi |
50758 |
sheldrake |
hanımördeği |
50759 |
shelf life |
raf ömrü |
50760 |
shelf |
sergen, raf, düz kaya |
50761 |
shell bit |
kaşık matkap |
50762 |
shell bossing |
uskur şaftı, kuyruk şaftı |
50763 |
shell out |
pulu sökülmek, ödemek, uçlanmak |
50764 |
shell star |
kabuklu yıldız |
50765 |
shell |
deniz döngülü kabuğu, deniz kabuğu, kabuk, bina iskeleti, topçu mermisi, yarış sandalı, kik, kabuğunu çıkarmak, kabuğunu soymak, ayıklamak, topa tutmak, topçu mermisi atmak |
50766 |
shellac |
gomalak, şelak |
50767 |
shellack |
gomalak |
50768 |
shelled |
kabuklu |
50769 |
shellfire |
mermi ateşi |
50770 |
shellfish |
kabuklu deniz döngülü |
50771 |
shelling |
ateş açma |
50772 |
shellproof |
kurşun işlemez, top işlemez |
50773 |
shelter |
sığınak, barınak, korunak, siper, sığınma, korunma, barındırmak, korumak, sığınmak |
50774 |
shelterbelt |
koruma kuşağı, koruyucu kuşak |
50775 |
shelve |
rafa koymak, raflara dizmek, bir kenara atmak, rafa kaldırmak, ertelemek, (down/up ile) (arazi) meyillenmek |
50776 |
shelving |
raflar, raf malzemesi |
50777 |
shenanigan |
kurnazlık, dolandırıcılık |
50778 |
shepherd |
çoban, önder, kılavuz, gütmek, yol göstermek, kılavuzluk etmek, önderlik etmek, -e götürmek |
50779 |
shepherd's-purse |
çoban çantası |
50780 |
shepherdess |
kadın çoban |
50781 |
sherardizing |
çinko emdirme, Sherard işlemi |
50782 |
sherbet |
şerbet, meyvalı dondurma |
50783 |
sheriff |
(Amerika'da) şerif, sakçı şefi |
50784 |
sherry |
beyaz İspanyol şarabı, şeri |
50785 |
Shetland Islands |
Şetland adaları |
50786 |
Shetland pony |
midilli |
50787 |
Shiah |
?ii |
50788 |
shibboleth |
parola |
50789 |
shield |
kalkan, siper, koruyucu, korumak, siper olmak |
50790 |
shielding window |
ekran penceresi |
50791 |
shielding |
koruyucu kılıf |
50792 |
shieling |
çoban |
50793 |
shift change-over |
vardiya değişmesi |
50794 |
shift down |
vites küçültmek |
50795 |
shift for oneself |
başının çaresine bakmak |
50796 |
shift key |
klavyede büyük harf tuşu |
50797 |
shift lever |
vites kolu |
50798 |
shift register |
kaydırma yazmacı |
50799 |
shift up |
vites büyültmek |
50800 |
shift work |
vardiyalı iş |
50801 |
shift |
değişme, değiştirme, değişiklik, vardiya, nöbet, çalışma süresi, iş nöbeti, çuval giysi, şanjman, şanzıman, kaçamak, bahane, hile, çare, tedbir, (başka bir yere) taşımak/kaldırmak, değişmek, değiştirmek, (rüzgâr) yön değiştirmek, (suç/vb.) atmak, yüklemek, (vites) değiştirmek, geçinmek, idare etmek, yaşamak |
50802 |
shifter |
hırsız, değiştirici, şalter, devre kesici |
50803 |
shiftiness |
hilekârlık, pişkinlik |
50804 |
shifting sand |
hareketli kum, yer değiştiren kum |
50805 |
shifting |
değişken |
50806 |
shiftless |
amaçsız, tembel, uyuşuk, uyuntu |
50807 |
shifty |
güvenilmez |
50808 |
shikari |
avcı |
50809 |
shillelagh |
sopa |
50810 |
shilling |
şilin |
50811 |
shilly-shally |
tereddüt, kararsızlık, mızmızlanma, tereddüt etmek, ne yapacağını bilmemek |
50812 |
shim |
kama, ara sacı, şim, layner |
50813 |
shimmer |
titrek ışık, parıltı, parıldamak, titrek ışıkla parıldamak |
50814 |
shimmery |
parıltılı |
50815 |
shimmy |
şimi, esneme, titreme, şimi dansı, (tekerlek) çok titremek |
50816 |
shin |
incik, (up/down ile) (direğe/ağaca/vb.) maymun gibi tırmanmak, çabucak ve kolayca tırmanmak |
50817 |
shinbone |
incik sümüğü, kaval sümüğü |
50818 |
shindig |
A.B.D.'de danslı eğlenti |
50819 |
shindy |
gürültü, şamata, patırtı |
50820 |
shine |
parlamak, parıldamak, ışıldamak, özünü göstermek, parlamak, parlatmak, parlaklık, parıltı, cila, cilalama, parlatma |
50821 |
shiner |
çil pul, morarmış göz |
50822 |
shingle |
tahta kiremit, tahta pul, padavra, yuvarlak çakıl, çakıllı deniz kıyısı, alagarson kesilmiş kadın saçı, (dam/vb.) tahta kiremitle kaplamak, saçı alagarson kesmek |
50823 |
shingles |
zona |
50824 |
shingly |
çakıllı |
50825 |
shinguard |
tozluk |
50826 |
shining |
parlak, ışıltılı, parıltılı |
50827 |
shiny |
parlak, gıcır gıcır |
50828 |
ship agent |
gemi acentesi |
50829 |
ship broker |
gemi acentesi, gemi komisyoncusu |
50830 |
ship building |
gemi sanayii |
50831 |
ship chandler |
gemi malzemeleri satan kimse |
50832 |
ship out |
yola çıkmak |
50833 |
ship owner |
donatan, armatör, gemi sahibi |
50834 |
ship |
gemi, vapur, büyük uçak ya da uzay gemisi, uzay aracı, gemiyle taşımak/göndermek, gemiye yüklemek, gemiye tayfa olarak almak/girmek, (kimise bir yere) yollamak, göndermek, (mal) yollamak, göndermek, nakletmek |
50835 |
ship's boat |
gemi yatağı |
50836 |
ship's company |
gemi mürettebatı |
50837 |
ship's lifeboat |
gemi filikası |
50838 |
ship's papers |
gemi evrakı |
50839 |
ship's report |
gemi raporu |
50840 |
ship's side |
gemi bordası |
50841 |
shipboard |
gemide, gemi güvertisinde |
50842 |
shipbuilder |
gemi inşaatçısı |
50843 |
shipbuilding yard |
tersane |
50844 |
shipbuilding |
gemi yapımı, gemi inşaatı |
50845 |
shiplap |
yarı lamba zıvana |
50846 |
shipload |
gemi yükü |
50847 |
shipmaster |
gemi kaptanı |
50848 |
shipmate |
gemi arkadaşı |
50849 |
shipment |
(mal) gönderme, yollama, taşıma nakliye, gönderilen mal |
50850 |
shipowner |
donatan, armatör, gemi sahibi |
50851 |
shipped bill of lading |
sevk konşimentosu |
50852 |
shipper |
nakliyeci |
50853 |
shipper's manifest |
gümrük manifestosu |
50854 |
shipping agent |
deniz nakliyecisi, gemicilik şirketi |
50855 |
shipping bill |
manifesto, sevk belgesi |
50856 |
shipping clerk |
yükleme memuru |
50857 |
shipping company |
gemicilik şirketi, deniz nakliyat şirketi |
50858 |
shipping order |
sevkıyat emri, ordinosu |
50859 |
shipping |
gemiler, filo, ticaret filosu, gemicilik, nakletme, nakliye, taşıma |
50860 |
shipshape |
düzgün, düzenli, muntazam, temiz |
50861 |
shipwreck |
karaya oturma, batma, deniz kazası, gemiyi kara oturtmak/batırmak, mahvetmek, bozmak, yıkmak |
50862 |
shipyard |
tersane |
50863 |
shire |
eyalet, sancak, kontluk |
50864 |
shirk |
(işten/vb.) boyun kaçırmak, kaçmak, yayınmak, kaytarmak |
50865 |
shirr |
büzme, büzgü, büzmek |
50866 |
shirt |
gömlek |
50867 |
shirt-blouse |
şömizye |
50868 |
shirting |
gömleklik kumaş |
50869 |
shirtsleeve |
gömlek kolu |
50870 |
shirtwaist |
şömizye bluz |
50871 |
shirty |
huysuz, kaba, aksi |
50872 |
shish kebab |
şişkebabı |
50873 |
shit oneself |
altına kaçırmak, korkudan altına etmek |
50874 |
shit |
bok, sıçma, esrar, haşiş, saçmalık, zırva, bok herif, bir boka yaramaz kimse, Allah kahretsin!, Lanet olsun!, Anasını, sıçmak, sıçıp batırmak |
50875 |
shits |
ishal, amel |
50876 |
shitty |
boktan, siktiriboktan |
50877 |
shiver |
titreme, ürperti, titremek, ürpermek |
50878 |
shivering |
ürperme |
50879 |
shivery |
titrek, soğuk |
50880 |
shoal |
sığ yer, sığlık, balık sürüsü, kalabalık, sürü halinde toplanmak ya da dolaşmak |
50881 |
shoat |
küçük domuz |
50882 |
shock absorber |
amortisör, tampon, yatıştırıcı |
50883 |
shock cooling |
ani soğutma, şok soğutma |
50884 |
shock drying |
ani kurutma, şok kurutma |
50885 |
shock excitation |
şokla uyarma |
50886 |
shock heating |
şokla ısıtma |
50887 |
shock loading |
şoklu yükleme |
50888 |
shock resistance |
şok direnci, sarsma dayanıklılığı |
50889 |
shock resistant |
şok dirençli, sarsma dirençli |
50890 |
shock therapy |
şok tedavisi |
50891 |
shock troops |
baskın birlikleri, hücum taburu |
50892 |
shock wave |
şok dalgası, çarpma dalgası |
50893 |
shock |
tahıl balyaları, demet yığını, gür ve karmakarışık saç, darbe, vuruş, çarpma, sarsma, sarsıntı, çıngı çarpması, şok, çok sarsmak, çok şaşırtmak, şok etmek, sarsmak, şiddetle çarpmak |
50894 |
shocker |
değersiz kitaplar, sarsan şey, heyecanlı roman |
50895 |
shockheaded |
sık ve kabarık saçlı |
50896 |
shocking |
şaşırtıcı, şaşılacak, şok edici, şok etkisi yapan, berbat, çok kötü |
50897 |
shockproof |
darbeye dayanıklı, çarpmaya dayanıklı |
50898 |
shod |
pabuç giymiş, pabuçlu |
50899 |
shoddy |
kaba yünlü kumaş, kalitesiz, baştansavma, uydurma, adi, bayağı, şerefsiz |
50900 |
shoe black |
kundura boyacısı |
50901 |
shoe |
ayakkabı, at nalı |
50902 |
shoehorn |
ayakkabı çekeceği, kerata |
50903 |
shoelace |
ayakkabı bağı |
50904 |
shoeless |
yalınayak, pabuçsuz |
50905 |
shoemaker |
ayakkabıcı, kunduracı |
50906 |
shoestring |
ayakkabı bağı |
50907 |
shoo |
hoşt, pist, kış, kovmak, kışkışlamak |
50908 |
shoot a line |
atıp tutmak |
50909 |
shoot ahead |
hızla öne geçmek |
50910 |
shoot at |
ateş etmek |
50911 |
shoot down |
(uçak) düşürmek, hayır demek, karşı çıkmak |
50912 |
shoot for |
amaçlamak |
50913 |
shoot forth |
sürgün vermek |
50914 |
shoot from the hip |
dan diye söylemek |
50915 |
shoot one's bolt |
elinden geleni yapmak |
50916 |
shoot out |
aniden çıkmak, dışarı fırlamak, aniden çıkarmak |
50917 |
shoot straight |
tam isabetle vurmak |
50918 |
shoot the ball |
şut atmak |
50919 |
shoot the breeze |
laflamak, çene çalmak |
50920 |
shoot up |
hızla yükselmek, rasgele ateş etmek |
50921 |
shoot |
ateş etmek, atmak, fırlatmak, (ateş edip) vurmak, yaralamak, öldürmek, yıldırım gibi geçmek, aniden fırlamak, (yanka/resim) çekmek, filiz, sürgün, atış, av partisi, av alanı |
50922 |
shooter |
vurucu, nişancı, atıcı, avcı |
50923 |
shooting range |
sınalga mesafesi, sınalga uzaklığı |
50924 |
shooting script |
çekim senaryosu, çevirim senaryosu |
50925 |
shooting star |
akanyıldız, ağma, şahap |
50926 |
shooting |
atış, atıcılık, avcılık, yankaya alma, çekim |
50927 |
shop around |
alışveriş için fikir edinmek |
50928 |
shop assistant |
satış elemanı, tezgâhtar |
50929 |
shop floor workers |
işçiler, çalışanlar |
50930 |
shop floor |
üretim bölümü, işçiler, çalışanlar |
50931 |
shop girl |
tezgâhtar kız |
50932 |
shop steward |
işçi temsilcisi, sendika sözcüsü |
50933 |
shop window |
vitrin |
50934 |
shop |
dükkân, mağaza, kârhane, işlik, atölye, yapımevi, alışverişe çıkmak, alışveriş yapmak |
50935 |
shop-soiled |
dükkânda bozulmuş |
50936 |
shopkeeper |
dükkâncı |
50937 |
shopkeeping |
dükkâncılık, perakendecilik |
50938 |
shoplift |
dükkânlardan eşya çalmak |
50939 |
shoplifter |
dükkân hırsızı |
50940 |
shoplifting |
dükkân hırsızlığı |
50941 |
shopman |
dükkâncı, satıcı |
50942 |
shopper |
alışveriş eden kimse |
50943 |
shopping center |
alışveriş merkezi |
50944 |
shopping centre |
alışveriş merkezi |
50945 |
shopping list |
alışveriş listesi |
50946 |
shopping mall |
trafiğe kapalı alışveriş merkezi |
50947 |
shopping |
alışveriş |
50948 |
shoptalk |
iş konuşması |
50949 |
shopwindow |
vitrin |
50950 |
shore line |
sahil hattı |
50951 |
shore up |
payanda ile desteklemek |
50952 |
shore |
kenar, kıyı, sahil, kara, desteklemek, dayanak, destek, payanda |
50953 |
shoreless |
denize kıyısı bulunmayan, sahili olmayan |
50954 |
shoreline |
sahil hattı |
50955 |
shoreward |
kıyıya doğru |
50956 |
shoring |
payandalama, destekleme, iksa |
50957 |
short and sweet |
kısa ve öz |
50958 |
short bill |
kısa vadeli poliçe |
50959 |
short bond |
kısa vadeli tahvil |
50960 |
short circuit |
kısa devre, kontak, kısa devre yapmak |
50961 |
short cut |
kestirme yol |
50962 |
short dated bill |
kısa vadeli poliçe |
50963 |
short dated |
kısa vadeli |
50964 |
short film |
kısa metrajlı yanka |
50965 |
short for |
kısası, kısa şekli |
50966 |
short of |
-in dışında, -si eksik |
50967 |
short rate |
kısa vadeli kur |
50968 |
short sale |
açıktan satış |
50969 |
short term |
kısa vadeli |
50970 |
short wave |
(ünalgı) kısa tolkun |
50971 |
short |
kısa, kısa boylu, kısa süren, pulsuz, yeterli pulu olmayan, az, kıt, yetersiz, aniden, gafleten, kısa devre, kontak, (viski/vb.) az miktarlarda içilen sert içki |
50972 |
short-change |
aldatmak, kandırmak |
50973 |
short-handed |
yardımcısı az, işçisi az |
50974 |
short-headed |
brakisefal, kısakafalı |
50975 |
short-lived |
kısa ömürlü, geçici, çok sürmeyen |
50976 |
short-range |
kısa dönemli, kısa vadeli, kısa menzilli |
50977 |
short-sighted |
miyop, ileriyi göremeyen, sağgörüsüz |
50978 |
short-tempered |
çabuk öfkelenir |
50979 |
short-winded |
tıknefes |
50980 |
shortage |
yokluk, kıtlık, sıkıntı, açık, eksik |
50981 |
shortbread |
şekerli galeta |
50982 |
shortcake |
kalın şekerli galeta, Ai.meyveli kurabiye |
50983 |
shortchange |
dolandırmak |
50984 |
shortcoming |
kusur, eksiklik, eksik, noksan |
50985 |
shortcut |
kestirme yol, kısa yol, kestirme |
50986 |
shorten |
kısalmak, kısaltmak |
50987 |
shortening |
yağ |
50988 |
shortfall |
açık, eksik |
50989 |
shorthand typist |
stenograf |
50990 |
shorthand |
stenografi, steno |
50991 |
shorthanded |
işçisi az |
50992 |
shortlist |
son elemeyi yapmak üzere listeye almak |
50993 |
shortly |
kısaca, yakında, az sonra |
50994 |
shortness |
kısalık, eksiklik, kıtlık, noksanlık, darlık |
50995 |
shorts |
kısa pantalon, şort, erkek külotu |
50996 |
shortsighted |
miyop, ileriyi göremeyen, sağgörüsüz, basiretsiz |
50997 |
shortwall |
kısaayak |
50998 |
shortwave |
kısa dalga |
50999 |
shot cloth |
şanjan kumaş |
51000 |
shot effect |
şanjan efekti |
51001 |
shot firer |
barutçu, patlatıcı |
51002 |
shot in the arm |
taze kan, iyiye götüren şey |
51003 |
shot in the dark |
kaba tahmin |
51004 |
shot peening |
püskürtmeli sertleştirme |
51005 |
shot silk |
yanardöner ipek |
51006 |
shot taffeta |
tafta şanjan |
51007 |
shot |
atış, erim, atım, menzil, silah sesi, mermi, saçma, gülle, nişancı, girişim, deneme, iğne, aşı, vuruş, şut, resim, enstantane yaçın, kadeh, yudum, yanardöner, şanjan, hasta, yorgun, bitkin, eski, eskimiş |
51008 |
shotgun |
av tüfeği, çifte |
51009 |
shotten |
yumurta bırakmış |
51010 |
should |
(öneri ya da gereklilik belirtir) -meli, -malı |
51011 |
shoulder arms! |
silah omuza! |
51012 |
shoulder bag |
omuz çantası |
51013 |
shoulder belt |
omuz kayışı |
51014 |
shoulder blade |
küreksümüğü |
51015 |
shoulder girdle |
omuz kemeri |
51016 |
shoulder to shoulder |
omuz omuza, elbirliğiyle |
51017 |
shoulder |
omuz, çiğin, kürek, destek, banket, omuzla itmek, omuzlayarak özüne yol açmak, omuza almak, omuzlamak, kabul etmek, üstüne almak, yüklenmek |
51018 |
shout down |
bağırarak sesini bastırmak, yaygara koparmak |
51019 |
shout one's head off |
avaz avaz bağırmak |
51020 |
shout |
bağırmak, kışkırmak, seslenmek, bağırma, bağırış |
51021 |
shout-out |
silahlı çatışma |
51022 |
shouting |
yaygara |
51023 |
shove around |
itip kakmak, şamar oğlanına çevirmek |
51024 |
shove off |
sahilden ayrılmak, defolmak |
51025 |
shove |
ittirmek |
51026 |
shovel loader |
kürekli yükleyici |
51027 |
shovel |
kürek, bir kürek dolusu miktar, kürekle atmak, küremek |
51028 |
shovelling machine |
küreme kılgası |
51029 |
shovelling |
küreme |
51030 |
show a clean pair of heels |
tabanları yağlamak |
51031 |
show biz |
eğlence sanayii |
51032 |
show business |
eğlence sanayii |
51033 |
show off |
gösteriş yapmak, hava atmak, fiyaka satmak |
51034 |
show one the door |
kapı dışarı etmek, kovmak |
51035 |
show one's face |
insan içine çıkmak |
51036 |
show one's hand |
kozunu oynamak, niyetini açığa vurmak |
51037 |
show one's teeth |
diş göstermek |
51038 |
show one's true colours |
açığa vurmak |
51039 |
show out |
kapıya kadar geçirmek |
51040 |
show room |
sergi salonu |
51041 |
show the white feather |
gözü korkmak |
51042 |
show up |
göstermek, gözükmek, görünmek, meydana çıkmak |
51043 |
show window |
vitrin, sergi |
51044 |
show |
göstermek, görünüş, gösteriş, sergi, teşhir, temaşa, gösteri, oyun, temsil, şov, fırsat, olanak, iş, girişim |
51045 |
showboat |
yüzen tiyatro |
51046 |
showcase |
vitrin |
51047 |
showdown |
anlaşmazlığı çözme |
51048 |
shower bath |
duş |
51049 |
shower |
sağanak, duş, yağmak, yağdırmak, ...yağmuruna tutmak, duş almak |
51050 |
showerproof |
sugeçirmez yapmak |
51051 |
showery |
yağmurlu |
51052 |
showiness |
gösterişlilik |
51053 |
showing |
gösterme, gösterim, sergileme |
51054 |
showing-off |
gösteriş, caka, fiyaka, hava |
51055 |
showman |
tiyatro, sirk, /vb.müdürü, şovmen |
51056 |
showroom |
sergi salonu |
51057 |
showy |
(fazla) dikkat çeken, cart, cırtlak, cafcaflı, havalı |
51058 |
shrapnel |
şarapnel |
51059 |
shred |
parça, lime, dilim, parçalamak, ince ince doğramak, kıymak |
51060 |
shredder |
kamış kırıcı |
51061 |
shrew |
kır faresi, şirret kadın, cırlak kadın |
51062 |
shrewd |
zeki, kurnaz |
51063 |
shrewdness |
zekilik, kurnazlık, zekâ, açık fikirlilik |
51064 |
shrewish |
huysuz, hırçın, aksi, cırlak |
51065 |
shriek |
çığlık atmak, haykırmak, acı feryat, çığlık |
51066 |
shrike |
örümcekkuşu |
51067 |
shrill |
tiz, keskin, cırtlak |
51068 |
shrimp |
karides, teke |
51069 |
shrink from |
#NAME? |
51070 |
shrink |
çekmek, büzülmek, küçülmek, çekmesine neden olmak, küçültmek, azalmak, kaçınmak, kaçmak, sinmek, psikiyatrist |
51071 |
shrinkable |
fireli |
51072 |
shrinkage |
çekilme, büzülme, rötre, (odun) çapçekme, büzme |
51073 |
shrinking |
çekme, büzülme, rötre |
51074 |
shrinkproof |
çekmez, küçülmez |
51075 |
shrive |
itiraf edilen günahları dinlemek |
51076 |
shrivel |
kuruyup büzülmek, buruşmak, kıvrılmak, pörsümek |
51077 |
shroud |
kefen, örtü |
51078 |
shrouding |
davlumbaz |
51079 |
shrub |
funda, çalı |
51080 |
shrubbery |
çalılık |
51081 |
shrubby |
çalılık, çalı gibi, ağaçsı |
51082 |
shruck |
zarf, kabuk, kılıf, kabuklarını soymak |
51083 |
shrug off |
kafasına takmamak, aldırış etmemek |
51084 |
shrug one's shoulders |
omuz silkmek |
51085 |
shrug |
omuz silkmek |
51086 |
shrunken |
çekmiş, daralmış, kısalmış, büzülmüş |
51087 |
shuck |
kabuk, mısır kabuğu |
51088 |
shudder |
ürpermek, titremek |
51089 |
shuffle off this mortal coil |
ahreti boylamak |
51090 |
shuffle |
(oyun çöngesi) karıştırmak, karmak, karıştırmak, karman çorman etmek, ayak sürümek, yer değiştirmek, elden ele dolaştırmak, çönge karma, karıştırma, karıştırma, karışıklık, ayak sürüme |
51091 |
shuffling |
hilekâr, kaçamaklı |
51092 |
shun |
çekinmek, kaçmak, uzak durmak, sakınmak, kaçınmak |
51093 |
shunt |
makas değiştirme, trenin yolunu değiştirme, makas değiştirmek, paralel bağlamak, şönt yapmak |
51094 |
shunted |
şönt, devreye paralel bağlanmış |
51095 |
shunter |
manevracı, makasçı |
51096 |
shunting |
manevra yapma |
51097 |
shut away |
elini ayağını çekmek, diğerlerinden ayrı tutmak |
51098 |
shut down |
kapatmak, tatil etmek |
51099 |
shut in |
kapamak, kuşatmak |
51100 |
shut off |
kesmek, durdurmak |
51101 |
shut one's eyes to |
göz yummak |
51102 |
shut one's mouth |
çenesini kapamak |
51103 |
shut out |
içeri bırakmamak |
51104 |
shut up |
kapamak, kilitlemek, hapsetmek, susturmak |
51105 |
shut |
kapamak, kapatmak, Shut your mouth., kapanmak |
51106 |
shut-eye |
uyku |
51107 |
shutdown |
(fabrika/iş/vb.) kapanma, tatil, iş durdurma |
51108 |
shutoff |
kesme, durdurma |
51109 |
shutter speed |
obtüratör hızı, poz süresi |
51110 |
shutter |
kepenk, panjur, objektif kapağı, panjur ya da kepenkleri kapatmak, indirmek |
51111 |
shuttering |
beton kalıbı |
51112 |
shuttle box |
mekik kutusu |
51113 |
shuttle diplomacy |
mekik diplomasisi |
51114 |
shuttle eye |
mekik gözü |
51115 |
shuttle service |
karşılıklı sefer, mekik sefer |
51116 |
shuttle spindle |
mekik iği |
51117 |
shuttle |
mekik, uzay mekiği, gidip gelmek, mekik dokumak |
51118 |
shy |
utangaç, çekingen, (döngül) ürkek, (at) ürkmek, çekinmek, atmak, fırlatmak, atış, deneme, tecrübe |
51119 |
shyness |
ürkeklik, çekingenlik, korkaklık |
51120 |
sial |
siyal |
51121 |
Siamese |
Siyamlı, Siyamca, Siyam halkı |
51122 |
Siberia |
Sibirya |
51123 |
sibilance |
ıslık sesi |
51124 |
sibilant |
ıslıklı, ıslıklı ünsüz |
51125 |
sibilate |
ıslık gibi ses çıkaran, ıslık gibi ses çıkarmak |
51126 |
sibilation |
ıslık sesi |
51127 |
sibling |
kardeş |
51128 |
sibyl |
kadın bilici, kahin |
51129 |
sibylline |
kehanet |
51130 |
siccative |
kurutucu, sikatif |
51131 |
Sicily |
Sicilya |
51132 |
sick headache |
yarım baş ağrısı, migren |
51133 |
sick leave |
hastalık izni |
51134 |
sick pay |
hastalık pulu |
51135 |
sick to death of |
-den bıkmış, bezmiş |
51136 |
sick |
hasta, ağrı, bulantılı, midesi bulanmış, kusacağı gelmiş, (of ile) bıkmış, bezmiş, iğrenç, hasta edici, mide bulandırıcı |
51137 |
sickbay |
gemi reviri |
51138 |
sickbed |
hasta yatağı |
51139 |
sicken |
iğrendirmek, midesini bulandırmak, (hangise hastalık) belirtileri göstermek, hasta olmak |
51140 |
sickening |
mide bulandırıcı, tiksindirici |
51141 |
sickle |
orak |
51142 |
sickliness |
hastalıklı olma, güçsüzlük, kusma |
51143 |
sickly |
hastalıklı, hastalık yapan, zayıf, soluk, mide bulandırıcı |
51144 |
sickness |
hastalık, bulantı, kusma |
51145 |
sickroom |
hasta odası |
51146 |
side arms |
hafif silahlar |
51147 |
side board |
büfe |
51148 |
side by side |
yan yana |
51149 |
side clearance |
yan boşluk, yan aralık |
51150 |
side effect |
yan etki |
51151 |
side elevation |
yan görünüş, yandan görünüş |
51152 |
side frontage |
yan cephe, yan yüz |
51153 |
side scuttle |
borda lombozu |
51154 |
side span |
yan açıklık |
51155 |
side stream |
kol akarsu, kol ırmak |
51156 |
side street |
dönge, yan sokak, tali yol |
51157 |
side stroke |
yan kulaç |
51158 |
side tone |
yan ton, yan ses |
51159 |
side valve |
yandan supap |
51160 |
side view |
yandan görünüş |
51161 |
side wall |
lastik yanağı |
51162 |
side wave |
yan dalga |
51163 |
side |
yan, yan taraf, kenar, yüz, taraf, bölüm, taraf, kısım, yön, taraf, (with/against ile) tarafını tutmak |
51164 |
side-dumper car |
yandan boşaltmalı vagon |
51165 |
side-tipping loader |
yandan boşaltmalı yükleyici |
51166 |
sideband |
yan bant, yan kuşak |
51167 |
sideboard |
büfe |
51168 |
sideboards |
(saç) favoriler |
51169 |
sideburns |
bkz.sideboards |
51170 |
sidecar |
motosiklet yan arabası, motosiklet sepeti |
51171 |
sided |
taraflı, kenarlı, çevrili |
51172 |
sidekick |
arkadaş |
51173 |
sidelight |
yandan gelen ışık, ilginç ama çok önemli olmayan bilgi, ikincil bilgi, yan bilgi, büyük pencere ya da kapının yanında bulunan dar pencere, yan pencere, (taşıtlarda) yan lamba |
51174 |
sideline |
yan hat, yan çizgi, kenar çizgisi, ek iş, ek görev |
51175 |
sidelong |
yanlamasına, yan |
51176 |
sidereal month |
yıldız ayı |
51177 |
sidereal |
yıldızlara ilişkin |
51178 |
siderite |
siderit, demirli göktaşı |
51179 |
sidero- |
(önek) demir, çelik |
51180 |
siderolite |
siderolit |
51181 |
sideshow |
ek gösteri |
51182 |
sideslip |
yana kayma, yan savurma, yan kaymak |
51183 |
sidestep |
-den kaçınmak, yana kaçmak, yana adım atmak |
51184 |
sidetrack |
ihtiyat yola koymak, ihtiyat yola geçirmek, treni yan hatta geçirmek, yayınmak, saptırmak, konudan saptırmak, dikkatini dağıtmak |
51185 |
sidewalk |
yaya kaldırımı |
51186 |
sidewards |
yana doğru, yanlamasına, yan yan |
51187 |
sideways |
yan, yandan |
51188 |
siding |
kısa demiryolu hattı, yan hat |
51189 |
sidle up to one |
birine sokulmak |
51190 |
sidle |
korkarak ya da gizlice sokulmak, yanaşmak |
51191 |
siege |
kuşatma |
51192 |
sienna |
koyu kahverengi |
51193 |
sierra |
sivri dağlık arazi, dağ sinsilesi |
51194 |
siesta |
öğle uykusu |
51195 |
sieve |
kalbur, kevgir, elek, elemek, kalburdan geçirmek |
51196 |
sift through |
incelemek, gözden geçirmek |
51197 |
sift |
elemek, kalburdan geçirmek, (through ile) incelemek, gözden geçirmek, araştırmak, taramak |
51198 |
sifter |
üstü delikli kap |
51199 |
sifting |
eleme, inceleme, gözden geçirme |
51200 |
sigh for |
hasretini çekmek |
51201 |
sigh |
iç çekme, göğüs geçirme, of (çekme), iç çekmek, göğüs geçirmek, of çekmek |
51202 |
sight bill |
görüldüğünde ödenmesi gereken poliçe |
51203 |
sight distance |
görüş uzaklığı |
51204 |
sight draft |
görüldüğünde ödenecek poliçe |
51205 |
sight payment |
görüldüğünde ödeme |
51206 |
sight unseen |
görmeden (satın almak) |
51207 |
sight |
görme gücü, görüş, görme, görüş, göz erimi, görüş alanı, görülen şey, görünüş, görünüm, manzara, ç.görülmeye değer yerler, nişangâh, görüş, düşünce, kanı, korkunç ya da gülünç hal, görmek, nişan almak |
51208 |
sight-reading |
görür görmez okuma, görür görmez çalma |
51209 |
sighted |
gözleri gören, kör olmayan |
51210 |
sighting colour |
işaretleme boyası |
51211 |
sighting distance |
görüş uzaklığı |
51212 |
sighting shot |
deneme atışı |
51213 |
sighting telescope |
gözetleme teleskobu |
51214 |
sighting |
nişan, nişan alma, gözlem |
51215 |
sightless |
kör |
51216 |
sightly |
hoş görünüşlü, yakışıklı |
51217 |
sights |
görülmeye değer yerler |
51218 |
sightseeing |
görülmeye değer yerleri gezip dolaşma |
51219 |
sightseer |
turist |
51220 |
sigma |
sigma |
51221 |
sign away |
bir belge imzalayarak hakkından vazgeçmek |
51222 |
sign bit |
işaret biti |
51223 |
sign character |
işaret karakteri |
51224 |
sign digit |
işaret sayısı |
51225 |
sign manual |
el yazısı imza |
51226 |
sign off |
yayını bitirmek, imzalayıp bitirmek |
51227 |
sign on the dotted line |
kabullenmek, onaylamak |
51228 |
sign on |
yayına başlamak, sözleşme imzalayıp işe girmek |
51229 |
sign one's own death warrant |
ölüm fermanını imzalamak |
51230 |
sign over |
resmen başkasına devretmek |
51231 |
sign painter |
tabela ressamı |
51232 |
sign the praise of |
göklere çıkarmak |
51233 |
sign |
işaret, im, belirti, işaret, ifade, işaret levhası, belirti, alamet, alem, burç, imzalamak, işaret etmek, işaret vermek, sözleşmeyle işe almak, sözleşmeyle işe girmek |
51234 |
signal box |
işaret kulesi, manevra kulesi |
51235 |
signal flag |
işaret flaması |
51236 |
signal lamp |
sinyal lambası |
51237 |
signal light |
sinyal lambası |
51238 |
signal post |
işaret direği |
51239 |
signal tower |
kumanda kulesi |
51240 |
signal |
işaret, sinyal, çınav, işaret vermek, işaret etmek, işaretle bildirmek, dikkate değer, göze çarpan, açık |
51241 |
signalize |
işaretle bildirmek, belirginleştirmek |
51242 |
signaller |
işaretçi |
51243 |
signalling |
işaretleme, sinyalizasyon |
51244 |
signalman |
işaretçi, işaret memuru |
51245 |
signary |
harf jüyesi |
51246 |
signatory |
imza eden kişi, imza sahibi |
51247 |
signature card |
imza kartı |
51248 |
signature |
imza |
51249 |
signboard |
tabela |
51250 |
signed |
işaretli, imli |
51251 |
signer |
imza atan kimse |
51252 |
signet ring |
mühür yüzüğü |
51253 |
signet |
mühür |
51254 |
significance |
önem, anlam, değer |
51255 |
significant |
önemli, anlamlı, değerli |
51256 |
signification |
anlam verme, anlamlama |
51257 |
significative |
anlamlı |
51258 |
signified |
gösterilen, imlenen |
51259 |
signifier |
gösteren, imleyen |
51260 |
signify |
bildirmek, belirtmek, ifade etmek, demek olmak, anlamına gelmek |
51261 |
signora |
sinyora |
51262 |
signorina |
sinyorina |
51263 |
signpost |
karayollarında tabela, yol gösteren levha, işaret direği |
51264 |
signs of the zodiac |
on iki burç |
51265 |
silage |
silaj, yeşillik |
51266 |
silence gives consent |
sük-t ikrardan gelir |
51267 |
silence is golden |
sük-t altındır |
51268 |
silence |
sessizlik, susma, dinginlik, sır saklama, mektup yazmama, susturmak |
51269 |
silencer |
susturucu, ses azaltıcı |
51270 |
silent film |
sessiz yanka |
51271 |
silent partner |
komanditer ortak, gayri faal ortak |
51272 |
silent picture |
sessiz yanka |
51273 |
silent |
sessiz, gürültüsüz, suskun, telaffuz edilmeyen, yazılıp da söylenmeyen |
51274 |
silently |
sessizce |
51275 |
silex |
çakmaktaşı |
51276 |
silhouette |
gölge, karaltı, siluet |
51277 |
silica |
silis |
51278 |
silicate |
silikat |
51279 |
silicated |
silisit asitli |
51280 |
siliceous |
silisli |
51281 |
silicic acid |
silisik asit |
51282 |
silicic |
silisik, silisden yapılmış, silisli |
51283 |
silicify |
silisleşmek, silisleştirmek |
51284 |
silicon |
silikon |
51285 |
silicone |
silikon |
51286 |
silicosis |
silikoz, silis tozu sayrılığı |
51287 |
silk cocoon |
ipek kozası |
51288 |
silk gloss |
ipek parlaklığı |
51289 |
silk hat |
silindir şapka |
51290 |
silk stocking |
ipek kadın çorabı |
51291 |
silk thread |
ibrişim |
51292 |
silk velvet |
ipekli kadife |
51293 |
silk yarn |
ipek iplik |
51294 |
silk |
ipek, ipekli kumaş |
51295 |
silken |
ipekten yapılmış, ipekli, ipek gibi yumuşak, parlak, ipeksi |
51296 |
silkworm breeding |
ipekböcekçiliği |
51297 |
silkworm |
ipekböceği |
51298 |
silky |
ipekli, ipek gibi, ipeksi |
51299 |
sill |
eşik |
51300 |
silliness |
aptallık, budalalık, ahmaklık, saçmalık |
51301 |
silly |
aptal, ahmak, akılsız, budala, ahmakça, gülünç, budalaca, saçma |
51302 |
silo |
silo |
51303 |
siloxane |
siloksan |
51304 |
silt |
alüvyon, balçık |
51305 |
Silurian |
silüriyen |
51306 |
silvan |
ağaçlarla ve kırlarla ilgili, ağaçlık, kırsal |
51307 |
silver bath |
gümüş banyosu |
51308 |
silver bullion |
gümüş külçe |
51309 |
silver currency |
gümüş pul |
51310 |
silver fir |
gümüş köknar |
51311 |
silver gray |
gümüş rengi |
51312 |
silver jubilee |
yirmi beşinci yıldönümü |
51313 |
silver paper |
yaldızlı çönge, kurşun çöngesi |
51314 |
silver plate |
gümüş kaplama |
51315 |
silver wedding |
evliliğin 25 yıldönümü |
51316 |
silver |
gümüş, gümüş çatal bıçak takımı, gümüş sofra takımı, gümüş rengi, gümüşi, gümüş kaplamak, aynayı sırlamak |
51317 |
silver-haired |
ak saçlı |
51318 |
silver-headed |
beyaz saçlı, gümüş başlı |
51319 |
silverfish |
gümüşbalığı |
51320 |
silversmith |
gümüşçü |
51321 |
silverware |
gümüş eşya |
51322 |
silvery |
gümüş gibi, (ses) tatlı ve berrak |
51323 |
silviculture |
ağaçlandırma, ormancılık |
51324 |
sima |
sima |
51325 |
simian |
maymun gibi, maymun |
51326 |
similar |
benzer, benzeş, bendeş, okşar, okşaş, aynı türden, benzer |
51327 |
similarity |
benzerlik |
51328 |
similarly |
benzer şekilde, aynı |
51329 |
simile |
teşbih, benzetme |
51330 |
similitude |
benzerlik |
51331 |
simmer down |
sakinleşmek, yatışmak, özüne hâkim olmak |
51332 |
simmer with |
dolup taşmak, kudurmak |
51333 |
simmer |
yavaş yavaş kaynamak, yavaş yavaş kaynatmak, (with ile) dolup taşmak, kudurmak, köpürmek, coşmak |
51334 |
simoom |
samyeli |
51335 |
simp |
ahmak |
51336 |
simper |
pişmiş kelle gibi sırıtmak |
51337 |
simple form |
basit kelime, yalın sözcük |
51338 |
simple fraction |
bayağı kesir |
51339 |
simple fracture |
basit kırık, önemsiz kırık |
51340 |
simple fruit |
basit meyve |
51341 |
simple future tense |
basit gelecek zaman |
51342 |
simple interest |
basit faiz |
51343 |
simple leaf |
basit yaprak |
51344 |
simple letter of credit |
basit akreditif |
51345 |
simple past tense |
-di'li geçmiş zaman |
51346 |
simple present tense |
geniş zaman |
51347 |
simple sentence |
yalın tümce |
51348 |
simple |
sade, gösterişsiz, süssüz, basit, yalın, kolay anlaşılır, basit, sıradan, olağan, karmaşık olmayan, basit, saf, katışıksız, içten, dürüst, saf, toy, içinde kötülük olmayan, masum |
51349 |
simple-hearted |
saf yürekli |
51350 |
simpleminded |
saf |
51351 |
simpleton |
avanak kimse, ahmak kimse, acemi çaylak |
51352 |
simplex |
simpleks, yalınca, basit |
51353 |
simplicity |
kolaylık, yalınlık, sadelik, basitlik, saflık, bönlük |
51354 |
simplification |
basitleştirme, sadeleştirme |
51355 |
simplificative |
basit, yalın |
51356 |
simplify |
kolaylaştırmak, basitleştirmek |
51357 |
simply |
basit/sade bir şekilde, sırf, sadece, gerçekten, çok, son derece |
51358 |
simulacrum |
gölge, hayal, sahte gösteriş, taklit |
51359 |
simulate |
taklit etmek, numara yapmak, ...numarası yapmak |
51360 |
simulated |
taklit, gerçeği gibi |
51361 |
simulation |
simülasyon, taklit |
51362 |
simulator |
simülatör, benzeteç |
51363 |
simultaneity |
eşanlılık, simultane oluş |
51364 |
simultaneous equations |
birlikte denklemler, eşanlı denklemler |
51365 |
simultaneous translation |
simültane çeviri, anında çeviri |
51366 |
simultaneous |
aynı zamanda yapılan, aynı zamanda olan, eşzamanlı, simultane |
51367 |
simultaneously |
aynı zamanda, birlikte, hep beraber |
51368 |
sin |
günah, suç, kabahat, günah işlemek, günaha girmek |
51369 |
since |
ondan beri, ondan sonra, o zamandan beri, -den beri, -den beri, -den bu yana, -dığı için, madem ki |
51370 |
sincere friend |
samimi arkadaş |
51371 |
sincere |
içten, candan, gerçek, samimi |
51372 |
sincerely yours |
saygılarımla |
51373 |
sincerely |
içtenlikle |
51374 |
sincerity |
içtenlik, candanlık, samimiyet |
51375 |
sinciput |
kafatasının ön kısmı |
51376 |
sine die |
belli bir tarihe bağlı olmadan, süresiz |
51377 |
sine qua non |
zaruri şey, onsuz olmaz |
51378 |
sine |
sinüs |
51379 |
sinecure |
kolay ve pullu iş |
51380 |
sinew |
kiriş, veter, sinir, güç, kas gücü |
51381 |
sinewy |
kuvvetli, adaleli, sinirli |
51382 |
sinful |
günahkâr, günah niteliğinde, ayıp, kötü |
51383 |
sing a song |
şarkı söylemek |
51384 |
sing another tune |
ağız değiştirmek |
51385 |
sing out |
bağırmak |
51386 |
sing small |
kuyruğunu kısmak |
51387 |
sing |
(şarkı) söylemek, (kuş) ötmek, şakımak, ıslık gibi ses çıkarmak, vızıldamak, çınlamak, uğuldamak |
51388 |
Singapore |
Singapur |
51389 |
singe |
(saçı/vb.) alazlamak, hafifçe yakmak |
51390 |
singer |
şarkıcı, hanende, ötücü kuş, şantöz, şantör |
51391 |
single acting |
tek etkili |
51392 |
single barrel |
tek namlulu tüfek |
51393 |
single circuit |
tek devre |
51394 |
single coil |
tek bobinli |
51395 |
single entry |
tek kayıt jüyesi |
51396 |
single fare |
yalnızca gidiş vergini |
51397 |
single file |
tek sıra halinde |
51398 |
single fixed pulley |
tek sabit makara |
51399 |
single flower |
basit çiçek |
51400 |
single length |
tek uzunluk |
51401 |
single movable pulley |
tek hareketli makara |
51402 |
single pole |
tek kutuplu |
51403 |
single seater |
tek kişilik uçak |
51404 |
single shade |
tek renk |
51405 |
single ticket |
gidiş bileti |
51406 |
single valued |
tekdeğerli |
51407 |
single |
tek, çift olmayan, tek, tek kat, ayrı, bir, bekâr, boydak, subay, tek kişilik, (bilet) yalnız gidiş, gidiş bileti |
51408 |
single-axle |
tek dingilli |
51409 |
single-breasted |
tek sıra düğmeli |
51410 |
single-colour |
tekrenkli |
51411 |
single-crystal |
tekkristalli |
51412 |
single-cut |
tek sıra dişli |
51413 |
single-frequency |
tek frekanslı |
51414 |
single-handed |
yalnız, tek başına, yardımcısız |
51415 |
single-hearted |
samimi, dürüst |
51416 |
single-lane traffic |
tek şeritli trafik |
51417 |
single-minded |
kararlı, azimli, tek amaçlı |
51418 |
single-piece |
tek parçalı |
51419 |
single-rail |
tek raylı |
51420 |
single-rooted |
tek köklü |
51421 |
single-row |
tek sıralı |
51422 |
single-sash window |
tek kanatlı pencere |
51423 |
single-spar |
tek lonjeronlu |
51424 |
single-stage |
tek evreli, tek aşamalı |
51425 |
singleness |
bekârlık |
51426 |
singles |
(tenis/vb.) tekler maçı |
51427 |
singlet |
kolsuz fanila |
51428 |
singleton |
tek çocuk, yalnız kimse |
51429 |
singly |
teker teker, birer birer, ayrı ayrı |
51430 |
singular noun |
tekil isim |
51431 |
singular |
yalnız, tek, ayrı, tuhaf, garip, acayip, olağanüstü, benzersiz, eşsiz, tekil, tekil sözcük |
51432 |
singularity |
eşsizlik, tuhaflık, gariplik, özellik |
51433 |
singularize |
özelliğini belirtmek |
51434 |
sinister |
uğursuz, kötü, tehditkâr, fesat |
51435 |
sink in |
iyice anlaşılmak, içine işlemek, nüfuz etmek |
51436 |
sink into |
batırmak, saplamak, sokmak |
51437 |
sink one's teeth into |
bir yere kapağı atmak |
51438 |
sink or swim |
ya herrü ya merrü |
51439 |
sink shaft |
keson kuyu, batırma kuyu |
51440 |
sink |
batmak, batırmak, yatırmak, azalmak, kötüye gitmek, güçten kesilmek, açmak, kazmak, lavabo, musluk taşı, lağım |
51441 |
sinker |
(balık oltasındaki) kurşun |
51442 |
sinkhole |
ponor |
51443 |
sinking |
amorti eden, batış, yavaş yavaş ödeme |
51444 |
sinless |
günahsız, masum |
51445 |
sinner |
günahkâr |
51446 |
sinter |
sinter, topak, kireçli çökelti, katılaşmak, katılaştırmak, külçelemek |
51447 |
sintered |
sinterlenmiş, toplaşık |
51448 |
sintering |
sinterleme |
51449 |
sinuate |
dalgalı |
51450 |
sinuosity |
viraj, dönemeç, dolambaç |
51451 |
sinuous |
kıvrımlı, bükümlü, dolaşık, yılankavi |
51452 |
sinus |
sinüs, boşluk |
51453 |
sinusitis |
sinüzit |
51454 |
sinusoid |
sinüzoit, dikmelik eğrisi |
51455 |
sinusoidal |
sinüzoidal |
51456 |
sip |
yudumlamak, yudum |
51457 |
siphon barometer |
sifonlu barometre |
51458 |
siphon |
sifon |
51459 |
sippet |
kızarmış ekmek parçası |
51460 |
sir |
efendim, beyefendi, efendi, sör |
51461 |
sire |
ata, baba |
51462 |
siren |
canavar düdüğü, siren, çekici ve tehlikeli kadın |
51463 |
sirloin |
sığır filetosu |
51464 |
sirocco |
siroko |
51465 |
sirup |
şurup |
51466 |
sis |
abla, kız kardeş |
51467 |
sisal |
liflerinden halat, /vb.yapılan bir ösümlük |
51468 |
sissy |
hanımevladı, kız gibi (oğlan) |
51469 |
sister company |
kardeş şirket |
51470 |
sister |
kız kardeş, bacı, simil, hemşire, mümerrize, hastabakıcı |
51471 |
sister-in-law |
görümce, baldız, yenge, elti |
51472 |
sisterhood |
kız kardeşlik |
51473 |
sisterly |
kızkardeş gibi |
51474 |
sit about |
hiçbir şey yapmamak, parmağını oynatmamak |
51475 |
sit around |
hiçbir şey yapmamak, parmağını oynatmamak |
51476 |
sit back |
dinlenmek, hiçbir şey yapmamak, boş boş oturmak |
51477 |
sit down |
oturmak |
51478 |
sit for |
sınava girmek |
51479 |
sit in the anxious seat |
diken üzerinde oturmak |
51480 |
sit in |
vekâlet etmek, yerine bakmak |
51481 |
sit on a powder keg |
dikenli fıçı üzerinde olmak |
51482 |
sit on |
#NAME? |
51483 |
sit out |
sonuna kadar kalmak, yer almamak, katılmamak |
51484 |
sit tight |
olduğu yerde kalmak, dediğinden vazgeçmemek |
51485 |
sit up |
gece geç yatmak, dik oturmak, masada yerini almak |
51486 |
sit |
oturmak, oturtmak, (on ile) yer almak, görev almak, (for ile) (sınava) girmek, toplantı yapmak |
51487 |
sit-down strike |
oturma grevi |
51488 |
sitar |
sitar |
51489 |
site |
yer, orun, mevki, arsa |
51490 |
sito- |
(önek) gıda |
51491 |
sitology |
yemek bilgisi, rejim bilgisi |
51492 |
sitosterol |
sitosterol |
51493 |
sitter |
(ressama) poz veren kimse, bebek bakıcısı |
51494 |
sitting duck |
saftaloz, kolayca aldatılabilen kişi |
51495 |
sitting member |
belirli bir saylav bölgesinin milletvekili |
51496 |
sitting pretty |
cebi dolu |
51497 |
sitting room |
oturma odası |
51498 |
sitting |
oturma, oturuş, poz verme, oturum, celse, oturan, oturmakta olan, bir yerde yerleşmiş bulunan, oturan |
51499 |
situate |
yerleştirmek |
51500 |
situated |
bulunan, yerleşmiş |
51501 |
situation |
konum, yer, durum, mevki, durum, hal, yağday, iş, memuriyet |
51502 |
situs |
yer, mevki |
51503 |
six |
altı |
51504 |
six-shooter |
altıpatlar |
51505 |
sixfold |
altı kat, altı misli |
51506 |
sixpence |
altı peni |
51507 |
sixteen |
onaltı |
51508 |
sixteenth |
onaltıncı |
51509 |
sixth sense |
altıncı his |
51510 |
sixth |
altıncı |
51511 |
sixtieth |
altmışıncı |
51512 |
sixty |
altmış |
51513 |
sizable |
oldukça büyük, geniş |
51514 |
size lubricant |
haşıl yağı |
51515 |
size of sample |
numune boyutu |
51516 |
size up |
değerlendirmek, takdir etmek, ölçmek |
51517 |
size |
büyüklük, boy, oylum, hacim, boyut, ölçü, ebat, (ayakkabı) numara, (giysi) beden, çiriş, tutkal, ahar, çirişlemek |
51518 |
sized |
çirişli |
51519 |
sizer |
boy sıralayıcı |
51520 |
sizing agent |
haşıl maddesi |
51521 |
sizing |
ahar, haşıl |
51522 |
sizzle |
cızırdamak |
51523 |
skat |
bir iskambil oyunu |
51524 |
skate on thin ice |
riskli bir işe girmek |
51525 |
skate over |
geçiştirivermek, savsaklamak |
51526 |
skate round |
geçiştirivermek, önem vermemek |
51527 |
skate |
tırpana balığı, buz pateni, tekerlekli paten, patenle kaymak, paten kaymak |
51528 |
skateboard |
kaykay |
51529 |
skater |
buz patencisi |
51530 |
skating |
buz pateni yapma, patenle kayma |
51531 |
skatole |
skatol |
51532 |
skedaddle |
kaçış, tüymek, sıvışmak, tabanı yağlamak |
51533 |
skein |
çile, kelep, kangal |
51534 |
skeletal muscle |
iskelet kası |
51535 |
skeletal soil |
iskelet toprak |
51536 |
skeletal system |
iskelet jüyesi |
51537 |
skeletal |
iskeletle ilgili, iskelet gibi |
51538 |
skeletology |
iskeletbilim |
51539 |
skeleton key |
maymuncuk |
51540 |
skeleton structure |
iskelet yapı |
51541 |
skeleton |
iskelet, çatı, kafes, taslak, çok zayıf kimse, iskelet |
51542 |
skeletonize |
iskeletini hazırlamak, iskelete döndürmek |
51543 |
skep |
sepet |
51544 |
skeptic |
bkz.sceptic |
51545 |
skerry |
kayalıklı adacık |
51546 |
sketch |
taslak, kabataslak resim, kroki, skeç, kısa öykü ya da piyes, taslak yapmak, kabataslak resmini yapmak, kısaca tarif etmek |
51547 |
sketchbook |
kroki defteri |
51548 |
sketcher |
desinatör |
51549 |
sketchy |
kabataslak, yüzeysel, üstünkörü, yarım yamalak |
51550 |
skew |
eğri çarpık, yan |
51551 |
skewback |
üzengi |
51552 |
skewed |
eğik, eğrilmiş |
51553 |
skewer |
kebap şişi |
51554 |
ski |
kayak, kayak yapmak |
51555 |
skid chain |
patinaj zinciri |
51556 |
skid mark |
eğleç izi |
51557 |
skid |
kayma, yana kayma, kızak, takoz, (otomobil/vb.) yana kaymak, yana doğru savrulmak |
51558 |
skidding |
kayma, savrulma, patinaj |
51559 |
skier |
kayakçı |
51560 |
skiff |
tek kişilik ufak kayık |
51561 |
skilful |
becerikli, usta, hünerli |
51562 |
skill |
beceri, ustalık, hüner, kesp, marifet, maharet |
51563 |
skilled workman |
kalifiye işçi |
51564 |
skilled |
becerikli, usta, deneyimli, vasıflı, kalifiye |
51565 |
skillet |
tava, sapılca |
51566 |
skillful |
(Aİ) bkz.skilful |
51567 |
skim coat |
perdah sıvası |
51568 |
skim milk |
imansız süt, kaymak altı, yağsız süt |
51569 |
skim off |
köpüğünü almak |
51570 |
skim |
yüzeyini sıyırmak, sıyırıp geçmek, gözden geçirmek, köpüğünü almak, kaymağını almak |
51571 |
skimmed milk |
imansız süt, kaymak altı, yağsız süt |
51572 |
skimmer |
kevgir, kaymakçı kaşığı |
51573 |
skimming |
kaymağını alma, köpük, kaymak, kef, cüruf |
51574 |
skimp |
(on ile) -den kısmak, tasarruf etmek, az harcamak, idareli kullanmak |
51575 |
skimpy |
küçük, az, yetersiz, ufacık |
51576 |
skin alive |
çiğ çiğ yemek |
51577 |
skin and bone |
bir deri bir sümük |
51578 |
skin cell |
deri hücresi |
51579 |
skin dive |
tüpsüz suya dalmak |
51580 |
skin friction |
yüzey sürtünmesi |
51581 |
skin game |
hileli kumar oyunu |
51582 |
skin graft |
nakledilen deri parçası |
51583 |
skin grafting |
deri nakli, deri aşısı |
51584 |
skin wool |
tabak yünü, post yünü |
51585 |
skin |
deri, cilt, post, pösteki, kabuk, derisini soymak, derisini yüzmek, kabuğunu soymak |
51586 |
skin-deep |
yüzeysel, sathi |
51587 |
skinflint |
cimri, pinti |
51588 |
skinhead |
dazlak, skinhed |
51589 |
skink |
skink, kum kertenkelesi |
51590 |
skinned |
deri gibi, yüzülmüş |
51591 |
skinny |
bir deri bir sümük, sıska, arık |
51592 |
skint |
(İİ) meteliksiz, züğürt, beş kapiksiz |
51593 |
skintight |
(giysi) bedeni sımsıkı saran |
51594 |
skip over |
atlamak |
51595 |
skip |
hoplamak, sıcramak, zıplamak, sekmek, (konudan konuya/vb.) atlamak, atlamak, geçmek, boş vermek, ip atlamak, hoplayıp sıçrama, zıplama, sekme, atlama, inşaat asansörü, kafes |
51596 |
skipper |
kaptan |
51597 |
skirl |
gayda sesi |
51598 |
skirmish |
çatışma, çarpışma, çekişme, çatışmak, çarpışmak |
51599 |
skirmisher |
avcı |
51600 |
skirret |
yabani şeker havucu |
51601 |
skirt |
etek, eteklik, kenar, kadın, karı, çevresinden dolaşmak |
51602 |
skirted |
etekli |
51603 |
skirtingboard |
süpürgelik |
51604 |
skirtings |
etek yapağısı, bacak yapağısı |
51605 |
skit |
skeç, şaka |
51606 |
skitter |
sekmek, sıçramak, zıplamak |
51607 |
skittish |
canlı, hareketli, oyuncu, oynak |
51608 |
skittishness |
ürkeklik, cilvelilik |
51609 |
skive |
kaytarmak |
51610 |
skivvy |
ayak işleri yapan hizmetçi |
51611 |
skua |
bir martı türü |
51612 |
skuiffy |
çakırkeyf |
51613 |
skulduggery |
hilekârlık |
51614 |
skulk |
sinsi sinsi dolaşmak |
51615 |
skull |
kafatası, baş çanağı, baş sümüğü, çok çalışkan öğrenci ya da işçi |
51616 |
skullcap |
takke, arakçın |
51617 |
skunk |
kokarca |
51618 |
sky blue |
gök mavisi |
51619 |
sky |
gök, gökyüzü, topa çok hızlı vurarak havalandırmak, topu çok yükseğe atmak |
51620 |
sky-high |
çok yüksek, çok yüksek, ateş pahası |
51621 |
sky-writing |
dumanla havada yazı yazma |
51622 |
skyjack |
uçak kaçırma, uçak kaçırmak |
51623 |
skyjacker |
tenek korsanı |
51624 |
skylark |
tarlakuşu |
51625 |
skylight |
dam penceresi |
51626 |
skyline |
ufuk çizgisi |
51627 |
skysail |
kontra yelkeni |
51628 |
skyscape |
gök manzarası, gök resmi |
51629 |
skyscraper |
gökdelen, asumanhıraş, asumanöper |
51630 |
skyward |
göğe doğru |
51631 |
skyway |
tenek yolu |
51632 |
slab |
kalın dilim, kat |
51633 |
slack |
gevşek, sarkık, ağır, yavaş, asta, dikkatsiz, (iş) durgun, kesat, kaytarmak, tembellik etmek, ip, tel, /vb.nin sarkık kısmı, kömür tozu, ç.bol pantolon |
51634 |
slacken |
gevşemek, gevşetmek, hafiflemek, laçka olmak |
51635 |
slackness |
gevşeklik, durgunluk, tembellik |
51636 |
slacks |
bol pantolon |
51637 |
slag cement |
cüruf çimentosu |
51638 |
slag wool |
amyant, camyünü, campamuğu |
51639 |
slag |
cüruf, dışkı |
51640 |
slaggy |
cüruflu |
51641 |
slake lime |
kireç söndürmek |
51642 |
slake |
(susuzluk) gidermek |
51643 |
slaked lime |
sönmüş kireç |
51644 |
slalom |
slalom |
51645 |
slam the door in sb's face |
kapıyı birinin yüzüne kapamak |
51646 |
slam |
kapıyı çarparak kapama, kapının çarpma sesi, (briçte) şlem, çarparak kapamak, çarpılarak kapanmak, hızla vurmak, yere çalmak, şiddetle eleştirmek, yerden yere vurmak |
51647 |
slander |
kara çalma, karalama, iftira, kara çalmak, karalamak, iftira etmek |
51648 |
slanderer |
iftiracı |
51649 |
slanderous |
iftira niteliğinde |
51650 |
slang |
argo |
51651 |
slant |
yana yatmak, eğilmek, eğmek, eğimli olmak, meyilli olmak, (gerçeği) çarpıtmak, -in lehinde ifade etmek, eğim, görüş, görüş açısı, yan bakış |
51652 |
slap in the face |
hakaret, sille, şille, şapalak |
51653 |
slap |
tokatlamak, şapalaklamak, tokat atmak, vurmak, kabaca çarpmak, çalmak, tokat, sille, şille, küt diye, doğruca, tahkir, manevi darbe, hakaret |
51654 |
slap-up |
(yemek) nefis |
51655 |
slapdash |
baştan savma |
51656 |
slaphappy |
şaşkın, kararsız |
51657 |
slapstick |
şakacı, güldürü |
51658 |
slash |
kesmek, yarmak, çapmak, yakşıca indirmek, uzun kesik, yarık, yırtmaç, işeme |
51659 |
slasher-sizer |
haşıl kılgası |
51660 |
slashing |
tahripkâr, imha edici, engel, mânia |
51661 |
slat |
tiriz, lata |
51662 |
slate pencil |
taş kalem |
51663 |
slate |
arduvaz kaplamak, bir işe seçmek, kayağantaş, kara kayağan, arduvaz, koyu maviye çalar kurşun rengi, taş tahta, yaz boz tahtası, karatahta, aday listesi, geçmişteki hatalar, tatsızlıklar |
51664 |
slather |
büyük bir miktar, har vurup harman savurmak |
51665 |
slating |
taştahta, arduvaz çatı kaplaması |
51666 |
slattern |
pasaklı kadın |
51667 |
slaty |
arduvazlı |
51668 |
slaughter |
döngül kesme, kesim, büyük kıyım, kan dökme, kesim, katliam, toptan öldürme, (döngül) kesmek, boğazlamak, kıyım yapmak, kan dökmek, katliam yapmak, (oyunda) çok kötü yenmek, katlamak |
51669 |
slaughterhouse |
mezbaha, kesimevi, salhane, sallakhane |
51670 |
slave away at |
dinlenmeden çalışmak |
51671 |
slave driver |
insanı köle gibi çalıştıran amir |
51672 |
slave file |
bağımlı dosya, köle kütük |
51673 |
slave mode |
köle modu, bağımlı işletim kipi |
51674 |
slave relay |
yardımcı röle, ara rölesi |
51675 |
slave ship |
esir gemisi |
51676 |
slave store |
bağımlı bellek, köle bellek |
51677 |
slave trade |
köle ticareti |
51678 |
slave unit |
bağımlı birim, köle birim |
51679 |
slave |
köle, (away ile) köle gibi çalışmak |
51680 |
slaver |
salyası akmak, salya |
51681 |
slavery |
kölelik |
51682 |
slavey |
orta hizmetçisi |
51683 |
slavish imitation |
körü körüne taklit etme |
51684 |
slavish |
köle gibi, başkalarına boyun eğen, kopya edilmiş, kopyası |
51685 |
slaw |
bir çeşit salata, lahana salatası |
51686 |
slay |
vahşice öldürmek, katletmek |
51687 |
sleazy |
ucuz ve pis, döküntü |
51688 |
sled |
bkz.sledge |
51689 |
sledge |
kızak, kızakla kaymak, kızakla taşımak/gezmek |
51690 |
sledgehammer |
balyoz |
51691 |
sleek |
(saç/vb.) düz, cilalı, parlak, bakımlı, temiz, derli toplu, zarif, kaşenk, modaya uygun, parıldatmak, tımar çekmek, saykal vermek, saykal çekmek, saykallamak, perdahlamak, cilalamak |
51692 |
sleep away |
uyuyarak geçirmek |
51693 |
sleep double |
bir yatakta iki kişi yatmak |
51694 |
sleep in |
yatılı çalışmak, yatılı olmak |
51695 |
sleep like a log |
kütük gibi uyumak |
51696 |
sleep on |
kararı ertesi güne bırakmak |
51697 |
sleep through |
boyunca uyumak, uyuya kalıp kaçırmak |
51698 |
sleep together |
döşektaş olmak, yatmak |
51699 |
sleep with someone |
cinsî ilişkide bulunmak |
51700 |
sleep with |
ile döşektaş olmak, yatmak |
51701 |
sleep |
uyumak, yatacak yer sağlamak, uyku |
51702 |
sleeper |
uyuyan kimse, demiryolu traversi, yataklı tren |
51703 |
sleepiness |
uyuklama, uykulu olma |
51704 |
sleeping bag |
uyku tulumu |
51705 |
sleeping car |
yataklı vagon |
51706 |
sleeping pill |
uyku hapı |
51707 |
sleeping room |
yatak odası |
51708 |
sleeping sickness |
uyku hastalığı |
51709 |
sleeping tablet |
uyku hapı, uyku ilacı |
51710 |
sleeping |
uyuyan, uykuda, uyku için kullanılan, uyku hali |
51711 |
sleepless |
uykusuz |
51712 |
sleeplessness |
uykusuzluk |
51713 |
sleepwalker |
uyurgezer |
51714 |
sleepy |
yorgun ve uykulu, sessiz, sakin, hareketsiz |
51715 |
sleet |
sulusepken, sulusepken yağmak |
51716 |
sleety |
sulusepken |
51717 |
sleeve |
giysi kolu, yen, plak kabı |
51718 |
sleeved |
kollu |
51719 |
sleeveless |
kolsuz |
51720 |
sleigh |
atlı kızak |
51721 |
sleight of hand |
el çabukluğu |
51722 |
sleight |
el çabukluğu, marifet |
51723 |
slender |
incecik, narin, ince, dal gibi, az, yetersiz |
51724 |
slenderize |
incelmek, inceltmek, zayıflamak |
51725 |
slenderness |
incelik, narinlik, yetersiz olma |
51726 |
sleuth |
hafiye, dedektif |
51727 |
slew |
(round/around ile) aniden kendi çevresinde dönmek |
51728 |
slice |
dilim, dilimlemek, dilimlere ayırmak, dilmek |
51729 |
slicer |
pancar bıçağı |
51730 |
slick down |
parlatmak, düzleştirmek |
51731 |
slick |
düz, parlak ve kaygan, yüze gülücü, yapmacık kibar, tatlı dilli, kurnaz, üçkâğıtçı, ince petrol tabakası, saykallamak, cilalamak |
51732 |
slickenside |
fay aynası, kırık aynası |
51733 |
slicker |
yağmurluk, muşamba, dolandırıcı |
51734 |
slide bolt |
sürgü |
51735 |
slide coil |
sürgülü bobin |
51736 |
slide gate |
sürme kapak |
51737 |
slide gauge |
sürmeli kumpas |
51738 |
slide projector |
slayt projektörü |
51739 |
slide rule |
sürgülü hesap cetveli |
51740 |
slide ruler |
sürgülü hesap cetveli |
51741 |
slide switch |
sürgülü anahtar |
51742 |
slide valve |
sürgülü vana |
51743 |
slide wire |
sürgü teli |
51744 |
slide |
kaymak, kaydırmak, sessizce gitmek, kayma, kayılan yer, kaydırak, sürgü, toprak kayması, heyelan, diyapozitif, slayt, saç tokası, lam |
51745 |
sliding door |
sürme kapı |
51746 |
sliding friction |
kayma sürtünmesi |
51747 |
sliding scale |
yürüyen skala, değişken ölçek |
51748 |
sliding seat |
sürgülü koltuk |
51749 |
sliding surface |
kayma yüzeyi |
51750 |
sliding time |
değişken zaman |
51751 |
sliding window |
sürme pencere |
51752 |
sliding |
sürgülü, kayan, kayıcı |
51753 |
slight |
ince, narin, zayıf, küçük, ufak, önemsiz, önemsememek, hor görmek, küçümsemek, aşağılamak, hiçe sayma, aşağılama, saygısızlık, hakaret |
51754 |
slighting |
küçümseyen, hafifseyen, küçümseyici |
51755 |
slightly soluble |
düşük oranda çözünür |
51756 |
slightly |
biraz, azıcık, bir parça, hafifçe |
51757 |
slim |
ince yapılı, ne şişman ne de zayıf olan, (olasılık/şans/vb.) zayıf, zayıflamak, arıklamak, incelmek |
51758 |
slime |
balçık, salgı, salyangoz sümüğü, yavşak, kıl |
51759 |
slimeness |
yapışkanlık, kayganlık, yaltakçılık |
51760 |
slimness |
incelik |
51761 |
slimy |
yapış yapış, yapışkan, aşırı nazik, yapmacık, kibar |
51762 |
sling |
atmak, fırlatmak, iple asmak, taşatan, kuşatan, sapan, izbiro, kol askısı, kayış. sargı |
51763 |
slingshot |
sapan, kuşatan, mancınık |
51764 |
slink |
gizlice sessiz sessiz yürümek |
51765 |
slinky |
sinsi, gizli, hırsızlama |
51766 |
slip away |
sıvışmak, gözden kaybolmak, tüymek, yan çizmek |
51767 |
slip by |
çabuk geçmek (zaman) |
51768 |
slip case |
kitap kılıfı |
51769 |
slip knot |
ilmek, hareketli düğüm |
51770 |
slip of the tongue |
dil sürçmesi |
51771 |
slip off |
sıvışmak, çıkarmak, üstünden atmak (elbise) |
51772 |
slip one's mind |
aklından çıkmak |
51773 |
slip one's notice |
gözünden kaçmak |
51774 |
slip out |
ağzından kaçmak, dışarı sıvışmak, sıyrılmak |
51775 |
slip plane |
kayma düzlemi |
51776 |
slip road |
ara yol |
51777 |
slip up |
küçük bir hata yapmak, yanılmak, sürçmek |
51778 |
slip |
sürçütmek, sürüştürmek, sürüşmek, kaymak, bala salmak, ekilmek, sakitçe hareket etmek, yayınmak, elden vermek, elden bırakmak, sürüşüp düşmek, çıkartmak, sehvetmek, hata etmek, yanlışlığa yol vermek, burkutmak, unutmak, çıkmak, (gizlice) sıvışmak, kaçmak, süzülmek, (farkında olmadan) geçip gitmek, giymek, çıkarmak, düşmek, kötüye gitmek, çaktırmadan vermek, eline tutuşturmak, sürüşme, kayma, kayış, bala salma, dikkatsizlik, yanlışlık, sehiv, hata, sürçme, döşlük, lifçik, döşkabı, kadın alt paltarları, kadın iç gömleği, kombinezon, yastık yüzü, baliş yüzü, uzun nazik yolak, yongar, tilişke, talaş, gemi kızağı, çönge, pusula |
51779 |
slip-stream |
pervane rüzgârı |
51780 |
slipknot |
ilmek, ilmik, eğreti düğüm |
51781 |
slippage |
kayma |
51782 |
slipper brake |
elektromanyetik eğleç |
51783 |
slipper |
terlik |
51784 |
slippered |
terlikli |
51785 |
slipperiness |
kayganlık, güvenilmezlik |
51786 |
slipperwort |
çanta çiçeği |
51787 |
slippery |
kaygan, kayağan, güvenilmez, kaypak |
51788 |
slipring |
kayıcı halka |
51789 |
slipshod |
dikkatsiz, düzensiz, dağınık, pinti giyimli, baştansavdı, selikasız |
51790 |
slipway |
gemi tezgâhı, kızak |
51791 |
slit |
yarmak, uzunluğuna kesmek, kesik, yırtık, yarık, dar aralık |
51792 |
slither |
kaymak, kayarak gitmek, yılan gibi süzülmek |
51793 |
slithery |
kaygan |
51794 |
sliver |
kıymık, ince dilim |
51795 |
slob |
hantal, kılıksız, ayı |
51796 |
slobber |
ağzından salyalar akıtmak, salya |
51797 |
slobbery |
salyalı, abartmalı |
51798 |
sloe |
çakaleriği |
51799 |
sloe-eyed |
siyah gözlü |
51800 |
slog |
zor ve sıkıcı iş yapmak, angarya yapmak, zor ve sıkıcı iş, angarya |
51801 |
slogan |
slogan |
51802 |
slogger |
sert vuran kişi |
51803 |
sloop |
küçük yelkenli, şalopa |
51804 |
slop pail |
çöp kovası |
51805 |
slop |
lapa, sulu yemek, ç.bulaşık suyu, ç.yemek artığı, taşırmak, dökmek, taşmak, dökülmek |
51806 |
slope down |
inmek, aşağı doğru meyletmek |
51807 |
slope off |
kaçmak, sıvışmak, kaytarmak |
51808 |
slope up |
çıkmak, yukarıya doğru meyletmek |
51809 |
slope |
eğimli olmak, eğimlenmek, yokuş, bayır, eğim, meyil |
51810 |
sloping ramp |
meyilli rampa |
51811 |
sloppiness |
ıslaklık, kılıksızlık, dikkatsizlik |
51812 |
sloppy |
ıslak ve kirli, çamurlu, baştansavma, uyduruk, pasaklı, dağınık, aptalca, saçma |
51813 |
slops |
bulaşık suyu, yemek artığı |
51814 |
slosh |
sudan/çamurdan geçmek, (sıvı) taşmak |
51815 |
slot in |
yer ayırmak, yer vermek |
51816 |
slot into |
yer ayırmak, yer vermek |
51817 |
slot machine |
meşrubat/yiyecek otomatı, kollu kumar kılgası |
51818 |
slot |
yarık, delik, (ünalgı/vb.) bağdarlama, yarık açmak, (in/into ile) yer ayırmak, yer vermek, vakit ayırmak |
51819 |
sloth |
tembellik, miskinlik |
51820 |
slothful |
tembel, miskin |
51821 |
slotted |
yarıklı, oluklu |
51822 |
slouch |
özünü koyvererek kambur gibi yürümek ya da durmak |
51823 |
slouching |
hımbıl, tembel, kamburu çıkmış |
51824 |
slouchy |
eğri, yamuk |
51825 |
slough |
bataklık, kötü durum, batak, (off ile) (yılan/vb.) deri değiştirmek |
51826 |
sloughy |
kabuklu |
51827 |
Slovak |
Slovakyalı, Slovakça |
51828 |
Slovakia |
Slovakya |
51829 |
sloven |
pasaklı, kılıksız |
51830 |
Slovenia |
Slovenya |
51831 |
slovenly |
düzensiz, baştansavma, derme çatma, pasaklı, pis, dağınık |
51832 |
slow down |
yavaşlamak, yavaşlatmak, ağırlaştırmak |
51833 |
slow match |
barutlu fitil |
51834 |
slow motion |
ağır çekim |
51835 |
slow neutron |
yavaş nötron |
51836 |
slow up |
hızını eksiltmek, yavaşlatmak, ağırlaşmak |
51837 |
slow wave |
yavaş dalga |
51838 |
slow |
yavaş, asta, ağır, (sögen) geri, güç anlayan, kalın kafalı, yavaş, (up/down ile) yavaşlamak, yavaşlatmak |
51839 |
slow-acting |
yavaş etkili |
51840 |
slow-setting cement |
geç katılaşan çimento |
51841 |
slowcoach |
hantal, uyuşuk kimse, mıymıntı |
51842 |
slowly |
yavaş yavaş, ağır ağır, yavaşça |
51843 |
slowness |
yavaşlık, hantallık |
51844 |
slowpoke |
işi ağırdan alan kimse, yavaş giden kimse |
51845 |
slowtness |
tutukluk |
51846 |
slowwitted |
zor anlayan, kalın kafalı |
51847 |
slowworm |
köryılan |
51848 |
slub |
yumrulu iplik, düğümlü iplik |
51849 |
sludge |
sulu çamur, pis artık yağ |
51850 |
sludging |
çamurlaşma |
51851 |
slue |
bkz.slew |
51852 |
slug |
kabuksuz sümüklüböcek, jeton, sert yumruk ya da darbe, metal kübü, yumruk patlatmak |
51853 |
slugabed |
geç sögene kadar yatan kişi |
51854 |
sluggard |
tembel, aylak kimse |
51855 |
slugger |
sert vuran oyuncu |
51856 |
sluggish |
uyuşuk, tembel, mıymıntı, asta, ağır |
51857 |
sluggishness |
ağırlık, tembellik |
51858 |
sluice gate |
savak kapağı |
51859 |
sluice valve |
sızıntı vanası, bent kapağı vanası |
51860 |
sluice |
bent kapağı, savak, bol suda yıkamak, üstüne su dökmek |
51861 |
sluiceway |
savak arnası, savak yatağı |
51862 |
slum |
gecekondu mahallesi, kenar mahalle, çok dağınık yer |
51863 |
slumber |
uyumak, uyuklamak, uyku, uyuklama |
51864 |
slump |
birdenbire düşmek, küt diye düşmek, yığılmak, (sayıca/vb.) düşmek, azalmak, kötüye gitmek, birdenbire ve hızla düşme, (iş/ticaret/fiyat/vb.'de) düşme, kötüleşme, durgunluk, kriz |
51865 |
slumping |
göçme, çökme |
51866 |
slur |
kara çalmak, çamur atmak, (esriklikten/vb.) sözcükleri kötü telaffuz etmek, kara çalma, iftira, leke (sürme), sözcükleri kötü telaffuz etme |
51867 |
slurp |
höpürdetmek, şapırdatarak içmek |
51868 |
slurry |
bulamaç, sulu çamur, sulu çimento |
51869 |
slush |
sulu çamur, yarı erimiş kar |
51870 |
slut |
pasaklı, tembel kadın, ahlaksız kadın, orospu |
51871 |
sluttish |
pasaklı, şapşal |
51872 |
sly |
kurnaz, şeytan, şakacı, muzip |
51873 |
smack of |
kokmak, kokusu olmak |
51874 |
smack one's chops |
ağzının suyu akmak |
51875 |
smack one's lips |
dudaklarını şapırdatmak |
51876 |
smack |
şaplak atmak, tokatlamak, (of ile) ...kokmak/tadı vermek/hissi uyandırmak, şamar, tokat, şaplak, şaklama, şak sesi, şapırtı, şapırtılı öpücük, küçük balıkçı teknesi, küt diye, güm diye |
51877 |
smacker |
şaplak, şapırtılı öpücük |
51878 |
small adds |
küçük ilanlar |
51879 |
small arms |
hafif silahlar |
51880 |
small beer |
hafif bira, değersiz şey |
51881 |
small change |
bozuk pul, meyde |
51882 |
small coal |
ince kömür |
51883 |
small film |
amatör yankası, dar yanka |
51884 |
small fry |
ufak balıklar, önemsiz kimse |
51885 |
small holding |
küçük çiftlik |
51886 |
small hours |
sabahın çok erken sögenleri |
51887 |
small intestine |
incebağırsak |
51888 |
small letter |
küçük harf |
51889 |
small scale |
küçük çapta |
51890 |
small talk |
sohbet, laklak, muhabbet |
51891 |
small time |
önemsiz |
51892 |
small wonder |
tevekkeli değil |
51893 |
small |
küçük, ufak, balaca, meyde, önemsiz, rîze, küçük küçük, ufak ufak |
51894 |
small-minded |
dar kafalı, bağnaz, bencil, aşağılık, adi |
51895 |
smallholding |
küçük çiftlik |
51896 |
smallish |
ufakça, ufacık, küçücük |
51897 |
smallness |
ufaklık, önemsizlik, basitlik |
51898 |
smallpox |
çiçek hastalığı |
51899 |
smalt |
azur mavisi, kobalt mavi |
51900 |
smaragd |
zümrüt |
51901 |
smarmy |
(İİ) kibarlık budalası, yağcı, dalkavuk |
51902 |
smart aleck |
ukala dümbeleği, çok bilmiş |
51903 |
smart card |
hafızalı kart |
51904 |
smart money |
manevi tazminat |
51905 |
smart |
acımak, sızlamak, yanmak, üzülmek, kırılmak, incinmek, acıtan, sert, keskin, şiddetli, çabuk, çevik, şık, zarif, açıkgöz, kurnaz, yakışıklı, gösterişli |
51906 |
smartass |
ukala, bilgiç |
51907 |
smarten |
(up ile) güzelleştirmek, çeki düzen vermek, güzelleşmek |
51908 |
smartness |
açıkgözlülük, uyanıklık, hazırcevaplık |
51909 |
smash sb's face in |
birinin yüzünü dağıtmak |
51910 |
smash to smithereens |
paramparça etmek, tuzla buz etmek |
51911 |
smash |
parçalamak, kırmak, paramparça etmek, parçalanmak, kırılmak, paramparça olmak, şiddetle çarpmak, (rekor) kırmak, iflas etmek, batmak, kırılma, parçalanma, şangırtı, çatırtı, çarpışma, kaza, sert vuruş, güçlü darbe, batma, iflas, büyük kaza, çok başarılı oyun, yanka, şarkı, /vb.hit |
51912 |
smash-up |
büyük kaza, büyük çarpışma |
51913 |
smashed |
sarhoş |
51914 |
smasher |
çok kıyak şey/kimse |
51915 |
smashing |
(İİ) mükemmel, harika, nefis, süper |
51916 |
smatterer |
uzman olmayan kişi |
51917 |
smattering |
çat pat bilgi, yüzeysel bilgi |
51918 |
smear test |
leke testi |
51919 |
smear |
leke, bulaşık leke, mikroskopta incelenmek üzere alınan parça, karalama, leke, iftira, sürmek, bulaştırmak, lekelemek, lekelenmek, karalamak, lekelemek, iftira etmek |
51920 |
smeary |
lekeli, yağlı |
51921 |
smell a rat |
bir katakullinin kokusunu almak |
51922 |
smell to high heaven |
ayyuka çıkmak |
51923 |
smell |
koklamak, kokmak, kokuşmak, pis kokmak, kokusunu almak, sezmek, koku alma duyusu, koku, iy, koklama, iz, eser |
51924 |
smelling bottle |
amonyak şişesi |
51925 |
smelling salt |
amonyak ruhu |
51926 |
smelly |
pis kokulu, kokmuş |
51927 |
smelt |
(madeni arıtım için) eritmek, kal etmek |
51928 |
smile |
gülümsemek, gülümseme |
51929 |
smirch |
leke, ayıp |
51930 |
smirk |
sırıtmak, zorla gülümsemek, yapmacıklı biçimde gülümsemek, sırıtma, sırıtış |
51931 |
smite |
vurmak |
51932 |
smith |
demirci |
51933 |
smithereens |
binbirparça, tuzbuz |
51934 |
smithsonite |
smitsonit |
51935 |
smithy |
demirhane, nalbanthane |
51936 |
smitten |
etkilenmiş, kapılmış, aşık, vurgun |
51937 |
smock |
iş gömleği, önlük, (giysiyi) büzgüyle süslemek |
51938 |
smocking |
büzgü |
51939 |
smog |
dumanlı sis, sanayi sisi |
51940 |
smokable |
içilebilir |
51941 |
smoke bomb |
sis bombası |
51942 |
smoke coloured |
duman rengi, füme |
51943 |
smoke flue |
duman arnası |
51944 |
smoke like a chimney |
baca gibi tüttürmek |
51945 |
smoke opium |
tiryak çekmek |
51946 |
smoke out |
gün ışığına çıkarmak |
51947 |
smoke screen |
sis perdesi |
51948 |
smoke |
duman, (çilim) çekme, sigara, çilim, puro, (çilim/pipo/esrar/vb.) çekmek, içmek, tütmek, (balık/et/vb.) tütsülemek |
51949 |
smokehouse |
tütsüleme yeri |
51950 |
smokeless |
dumansız |
51951 |
smoker |
çilim çeken kimse, çilimkeş, çilim çekenlere ayrılmış vagon |
51952 |
smokescreen |
düşmana görünmemek için çıkarılan duman, gerçek niyetini gizlemek için uydurulan şey, paravana, maske |
51953 |
smokestack |
baca |
51954 |
smokiness |
dumanlılık |
51955 |
smoking |
çilim çeken, çilim çekme |
51956 |
smoky |
dumanlı, tüten, duman dolu, duman rengi, koyu füme |
51957 |
smooch |
öpüşmek |
51958 |
smooth away |
kurtulmak (üzüntüden) |
51959 |
smooth file |
yassı eğe, düz eğe |
51960 |
smooth muscle |
düz kas |
51961 |
smooth operator |
nabza göre şerbet veren kişi |
51962 |
smooth the way for someone |
işini kolaylaştırmak |
51963 |
smooth |
düz, düzgün, sarsıntısız, (tat) hoş, akıcı, hoş, yumuşak, aşırı kibar, saykallamak, tımarlamak, saykal çekmek, düzeltmek, düzleştirmek, düzlemek, kolaylaştırmak |
51964 |
smooth-faced |
sakalsız, ikiyüzlü |
51965 |
smoothie |
yapmacık tavırlı kişi |
51966 |
smoothing file |
perdah eğesi |
51967 |
smoothing iron |
ütü |
51968 |
smoothing plane |
perdah rendesi |
51969 |
smoothness |
düzgünlük, pürüzsüzlük |
51970 |
smother |
havasızlıkdan ölmek, boğulmak, boğmak, kaplamak |
51971 |
smothery |
boğucu |
51972 |
smoulder |
alevsiz yanmak, için için yanmak, için için köpürmek/kudurmak |
51973 |
smudge |
bulaşmak, kirlenmek, bulaştırmak, kirletmek, bulaşık leke, is lekesi |
51974 |
smudgy |
kirli, pis, lekeli |
51975 |
smug |
özünü beğenmiş |
51976 |
smuggle |
...kaçakçılığı yapmak, kaçırmak |
51977 |
smuggler |
kaçakçı |
51978 |
smuggling |
kaçakçılık |
51979 |
smut |
is, kurum, küf, islenmek, kurumlanmak |
51980 |
smutch |
pisletmek, lekelemek |
51981 |
smutty |
ahlaksız, açık saçık, müstehcen |
51982 |
Smyrna |
izmir |
51983 |
snack bar |
hafif yemek yenen yer, snekbar |
51984 |
snack |
hafif yemek |
51985 |
snaffle |
ağzına gem vurmak, aşırmak |
51986 |
snafu |
sorun, problem |
51987 |
snag |
kırık dal, budak, fırlak diş, beklenmedik engel ya da güçlük |
51988 |
snaggy |
budaklı |
51989 |
snail |
salyangoz, ilbiz |
51990 |
snail's pace |
kaplumbağa hızı |
51991 |
snake charmer |
yılan oynatıcısı |
51992 |
snake |
yılan |
51993 |
snakebite |
yılan sokması |
51994 |
snakeroot |
loğusa otu |
51995 |
snaky |
çok yılanlı, yılankavi, yılan gibi, kurnaz |
51996 |
snap at |
bağırmak, kırıcı konuşmak |
51997 |
snap fastener |
çıtçıt, yaylı raptiye |
51998 |
snap lock |
sustalı kilit, çarpma kilit |
51999 |
snap out of it |
kötü bir durumdan çıkmak, özüne gelmek |
52000 |
snap sb's head off |
birinin yüzüne bağırmak |
52001 |
snap up |
hevesle almak, atlamak, kapmak |
52002 |
snap |
(at ile) dişlemek, kapmak, ısırmaya çalışmak, kopmak, kırılmak, koparmak, kırmak, tükenmek, şaklatmak, şaklamak, (at ile) bağırmak, yaçınını çekmek, şıklatmak, dişlemeye çalışma, şaklama, çatırdama, parmak şıklatma, şıklama, tatlı bisküvi, şipşak resim, yaçın, enerji, gayret, bir iskambil oyunu, aceleyle yapılmış, paldır küldür |
52003 |
snapdragon |
aslanağzı |
52004 |
snapper |
büyük kaplumbağa |
52005 |
snappish |
aksi, ters, huysuz, alaycı, ukala, öfkeli |
52006 |
snappy |
canlı, çevik, enerjik, şık, zarif |
52007 |
snapshot |
enstantane yaçın, şipşak |
52008 |
snare drum |
trampet |
52009 |
snare |
tuzak, kapan, tuzağa düşürmek, tuzakla yakalamak, kapana kıstırmak |
52010 |
snarl |
hırlamak, kaba ve öfkeli bir sesle konuşmak, hırlama, hırıltı, dolaştırmak, karmakarışık etmek, karmakarışık şey, arapsaçı, dolaşık kelef |
52011 |
snarl-up |
yol tıkanıklığı |
52012 |
snatch at |
yakalamaya çalışmak |
52013 |
snatch block |
bastika |
52014 |
snatch |
kapmak, kavramak, (at ile) elde etmek için elinden geleni yapmak, yakalamaya çalışmak, kapış, kapma, elde etmeye çalışma, gayret, parça, kırıntı, kısa süre, an |
52015 |
snatchy |
düzensiz, devamsız |
52016 |
snazzy |
şık, zarif |
52017 |
sneak up |
sinsi sinsi yaklaşmak |
52018 |
sneak |
oğrunca çıkmak, kaçmak, sıvışmak, boyun kaçırmak, kurtarmak, sinsice/gizlice ilerlemek, gitmek, bir şeyi gizlince etmek, bir şeyi halveti etmek, sokulmak, süzülmek, (muallime/vb.) gammazlamak, habercilik etmek, çuğulluk etmek, şikâyet etmek, araklamak, aşırmak, (çaktırmadan bakış) atmak, muhbir, gammaz, sinsi kimse, eclaf adam, namert adam, korkak adam, alçak adam, kılığa giren adam, yaltak adam |
52019 |
sneaker |
bez yöndün ayakkabısı, kes |
52020 |
sneakers |
hafif lastik ayakkabı |
52021 |
sneaking |
gizli |
52022 |
sneaky |
sinsi |
52023 |
sneer |
dudak bükmek, küçümsemek, alay etmek, hor görmek, dudak bükme, küçümseme, alay, hor görme |
52024 |
sneerer |
alaycı kişi |
52025 |
sneering |
alaycı |
52026 |
sneeze |
aksırmak, aksırık |
52027 |
snick |
kesik, çentik, hafif vuruş, kesmek, hafifçe dokunmak |
52028 |
snicker |
bkz.snigger |
52029 |
sniff at |
burun kıvırmak |
52030 |
sniff out |
bulmak |
52031 |
sniff |
burnunu çekmek, koklamak, burnunu çekme, havayı koklama |
52032 |
sniffle |
burnunu çekmek, burun çekme |
52033 |
sniffy |
özünü beğenmiş, kibirli, pis kokulu |
52034 |
snifter |
yuvarlak likör kadehi |
52035 |
snigger |
kıs kıs gülmek, kıs kıs gülüş |
52036 |
snip |
kırpma, kırkma, makasla kesilmiş parça, kırpıntı, kesinti, (İİ) kelepir, makasla kesmek, kırpmak |
52037 |
snipe |
bataklık çulluğu, gizli bir yerden ateş etmek, siperden ateş etmek, haince saldırmak |
52038 |
snippet |
ufak parça, lokma, azıcık haber, bilgi |
52039 |
snips |
tenekeci makası |
52040 |
snitch |
çalmak, aşırmak, ihbar etmek |
52041 |
snivel |
burnunu çekerek ağlamak, ağlayıp sızlamak, burnu akmak, burnunu çekmek |
52042 |
snob |
züppe |
52043 |
snobbery |
züppelik |
52044 |
snobbism |
snopluk |
52045 |
snog |
öpüşmek |
52046 |
snood |
saç kurdelesi |
52047 |
snook |
nanik |
52048 |
snooker |
zor duruma sokmak, belaya sokmak, kırmızı, değişik renkli topla delikli masada oynanan bir tür bilardo oyunu |
52049 |
snookered |
yenilmiş, işi bozulmuş |
52050 |
snoop |
başkalarının işine burnunu sokmak |
52051 |
snooper |
başkalarının işine burnunu sokan kimse |
52052 |
snoopy |
meraklı |
52053 |
snoot |
surat, yüz, yüzü ekşitme |
52054 |
snooty |
tepeden bakan, küçümseyen, kaba |
52055 |
snooze |
kısa uyku, şekerleme, kestirmek, şekerleme yapmak |
52056 |
snore |
horlama, horultu, horlamak |
52057 |
snorkel |
şnorkel |
52058 |
snort |
burnundan gürültüyle soluk çıkarmak, fınkırmak, horuldamak, kahkaha ile gülmek, öfke belirten ses, horultu, kahkaha |
52059 |
snorter |
müthiş şey, korkunç şey, olağanüstü şey |
52060 |
snot |
sümük, fırtık, aşağılık adam |
52061 |
snotty |
sümüklü, aşağılık, kibirli |
52062 |
snout |
(domuz/vb.) burun |
52063 |
snow blindness |
kar körlüğü |
52064 |
snow chain |
patinaj zinciri, kar patinaj zinciri |
52065 |
snow fence |
kar siperi, kar parmaklığı |
52066 |
snow gauge |
kar ölçeği |
52067 |
snow goggles |
kar gözlüğü |
52068 |
snow plough |
kar temizleme kılgası |
52069 |
snow shoe |
kar ayakkabısı |
52070 |
snow tyre |
kar lastiği |
52071 |
snow |
kar, selç, pük, berf, kokain, kar yağmak, gözünü boyamak, gözüne girmek |
52072 |
snow-capped |
karla kaplı |
52073 |
snow-white |
kar beyazı, kar gibi beyaz, bembeyaz |
52074 |
snowball |
kartopu, çığ gibi çoğalmak, kartopu gibi büyümek |
52075 |
snowbound |
yoğun kardan mahsur kalmış |
52076 |
snowdrift |
rüzgârın oluşturduğu kar kümesi, kar yığını |
52077 |
snowdrop |
kardelen |
52078 |
snowfall |
kar yağışı, bir defada yağan kar miktarı |
52079 |
snowflake |
kar tanesi |
52080 |
snowman |
kardanadam |
52081 |
snowplough |
kar temizleme kılgası/aracı, (kayakta) kar sapanı |
52082 |
snowslide |
çığ |
52083 |
snowslip |
çığ, kar uçkunu |
52084 |
snowstorm |
kar fırtınası |
52085 |
snowy |
karlı, bembeyaz, kar gibi, kar beyazı |
52086 |
snub |
küçümsemek, hiçe saymak, aşağılamak, hor davranmak, terslemek, hiçe sayma, aşağılama, küçümseme, tersleme, hor görme |
52087 |
snuff |
bkz.sniff, enfiye, (out ile) (mum/vb.) söndürmek |
52088 |
snuffle |
bkz.sniffle |
52089 |
snuffy |
enfiye gibi, huysuz, ters |
52090 |
snug |
rahat ve sıcaklık, (giysi) tam oturan |
52091 |
snuggery |
özel çalışma odası, kuytu yer |
52092 |
snuggle |
sokulmak |
52093 |
so as to |
-mek için, -cek biçimde |
52094 |
so as |
için, amacıyla |
52095 |
so called |
sözümona, sözde |
52096 |
so far |
buraya kadar, şimdiye dek |
52097 |
so long as |
eğer, şartıyla |
52098 |
So long |
Güle güle, Hoşça kal |
52099 |
so much for |
#NAME? |
52100 |
so much |
o kadar çok |
52101 |
so that |
öyle ki, -mesi için |
52102 |
so to speak |
tabir caizse, yani |
52103 |
So what |
Bana ne, Ne yani, Ne olmuş, ne olmuş yani, ne var bunda |
52104 |
so |
öyle, o kadar, bu kadar, o derece, böyle, şöyle, bu yüzden, bu nedenle, demek (ki) |
52105 |
so-and-so |
falan kişi/şey, filanca, Allah'ın cezası kimse |
52106 |
so-so |
şöyle böyle |
52107 |
soak up |
emmek, nüfuz etmek |
52108 |
soak |
iyice ıslatmak, sırılsıklam etmek, suda ıslatmak, ıslanmak, (çay) demlemek, kazıklamak, (up ile) emmek, nüfuz etmek, ıslatma, ıslanma, ayyaş |
52109 |
soaked to the skin |
sırılsıklam |
52110 |
soaked |
sırılsıklam |
52111 |
soaking |
çok, sırılsıklam |
52112 |
soap bath |
sabun banyosu |
52113 |
soap bubble |
sabun köpüğü |
52114 |
soap opera |
pembe dizi |
52115 |
soap suds |
sabun köpüğü |
52116 |
soap |
sabun, sabunlamak, yağ çekmek |
52117 |
soapbox |
sabun sandığı, sabunluk |
52118 |
soapstone |
sabuntaşı |
52119 |
soapwort |
çöven, sabunotu |
52120 |
soapy |
sabunlu, sabun gibi, fazla nazik |
52121 |
soar |
çok yükseklerde uçmak, süzülmek, süzülerek yükselmek, (fiyat/vb.) çok yükselmek, fırlamak, gözü yükseklerde olmak, -e göz dikmek |
52122 |
soaring |
yükselen, tırmanan |
52123 |
sob |
hıçkıra hıçkıra ağlamak, ağlarken içini çekme, hıçkırık |
52124 |
sober down |
uslanmak, uslandırmak, ayılmak |
52125 |
sober |
ayık, sarhoş olmayan, ılımlı, ölçülü, ciddi, ağırbaşlı, temkinli, yalın, sade, gösterişsiz |
52126 |
sober-minded |
akıllı uslu, aklı başında |
52127 |
sobriety |
ayıklık, ölçülülük, ağırbaşlılık |
52128 |
sobriquet |
takma ad |
52129 |
soccer |
futbol |
52130 |
sociability |
toplumculluk, girişkenlik |
52131 |
sociable |
toplumcul, sokulgan, girgin, arkadaş canlısı, hoşsohbet |
52132 |
social accounting |
sosyal muhasebe |
52133 |
social action |
sosyal eylem |
52134 |
social animals |
topluluk hâlinde yaşayan döngüller |
52135 |
social democracy |
sosyal demokrasi |
52136 |
social democrat |
sosyal demokrat |
52137 |
social environment |
toplumsal çevre |
52138 |
social housing |
sosyal mesken, toplumsal konut |
52139 |
social insurance |
sosyal sigorta, sosyal güvenlik |
52140 |
social intercourse |
sosyal ilişki |
52141 |
social justice |
sosyal adalet |
52142 |
social order |
toplumsal düzen |
52143 |
social policy |
sosyal politika |
52144 |
social science |
sosyal bilimler, toplum bilimleri |
52145 |
social security |
sosyal güvenlik, sosyal sigorta |
52146 |
social service |
sosyal hizmet |
52147 |
social services |
sosyal hizmetler |
52148 |
social studies |
sosyal bilimler, toplum bilimleri |
52149 |
social values |
toplumsal değerler |
52150 |
social welfare |
sosyal refah |
52151 |
social work |
sosyal hizmet |
52152 |
social worker |
sosyal hizmet görevlisi |
52153 |
social |
toplumsal, sosyal, toplum içinde yaşayan, toplumcul, girgin, sokulgan, arkadaş canlısı, toplantı |
52154 |
socialism |
toplumculuk, sosyalizm |
52155 |
socialist |
toplumcu, sosyalist |
52156 |
socialistic |
sosyalist |
52157 |
socialization |
sosyalleştirme, toplumsallaştırma, kamulaştırma |
52158 |
socialize |
sosyalleştirmek, kamulaştırmak |
52159 |
society life |
sosyete hayatı |
52160 |
society |
toplum, topluluk, dernek, kurum, cemiyet, ortaklık, şirket, dostluk, arkadaşlık, sosyete |
52161 |
socioeconomic |
sosyoekonomik |
52162 |
sociolinguistics |
toplumdilbilim, sosyolenguistik |
52163 |
sociological |
toplumbilimsel, sosyolojik |
52164 |
sociologist |
toplumbilimci, sosyolog |
52165 |
sociology |
toplumbilim, sosyoloji |
52166 |
sociopolitical |
sosyopolitik |
52167 |
sock |
kısa çorap, tokat, yumruk |
52168 |
socket wrench |
lokma anahtar |
52169 |
socket |
oyuk, yuva, çukur, priz |
52170 |
socle |
temel, destek, kaide |
52171 |
sod it |
Allah kahretsin! |
52172 |
sod off |
siktirip gitmek |
52173 |
sod |
çim, çimen parçası, gıcık, kıl, sinir herif, herif, ahbap, hıyar, baş belası |
52174 |
soda pop |
gazoz |
52175 |
soda soap |
sert sabun |
52176 |
soda water |
gazoz, maden sodası |
52177 |
soda |
soda, karbonat, sodyum bikarbonat, gazoz, dondurmalı ve sodalı bir içecek |
52178 |
sodalite |
sodalit |
52179 |
sodality |
cemiyet, kardeşlik |
52180 |
sodamide |
sodyumamit |
52181 |
sodden |
sırılsıklam, çok ıslak |
52182 |
sodium bicarbonate |
sodyum bikarbonat |
52183 |
sodium carbonate |
çamaşır sodası |
52184 |
sodium chloride |
sodyum klorür |
52185 |
sodium hydroxide |
sodyum hidroksit, sudkostik |
52186 |
sodium nitrate |
sodyum nitrat |
52187 |
sodium salt |
sodyum tuzu |
52188 |
sodium sulfate |
sodyum tuzu |
52189 |
sodium |
sodyum |
52190 |
sodomite |
oğlan, oğlancı, ibne, sapık |
52191 |
sodomy |
oğlancılık, (erkekler arası) anal birleşme |
52192 |
soever |
her, her ne, her ne kadar |
52193 |
sofa |
kanepe, sedir |
52194 |
soffit |
alt yüz, alt yüzey, kemer |
52195 |
soft bodied animals |
yumuşakçalar |
52196 |
soft boiled egg |
rafadan yumurta |
52197 |
soft brick |
yumuşak tuğla |
52198 |
soft coal |
katranlı kömür |
52199 |
soft currency |
zayıf pul |
52200 |
soft drink |
alkolsüz içki |
52201 |
soft failure |
hafif arıza |
52202 |
soft goods |
tekstil malları, mensucat |
52203 |
soft ground |
yumuşak zemin, zayıf zemin |
52204 |
soft in the head |
kaz kafalı |
52205 |
soft iron |
yumuşak demir |
52206 |
soft landing |
yumuşak iniş |
52207 |
soft lens |
yumuşak lens |
52208 |
soft metal |
yumuşak metal |
52209 |
soft money |
çönge pul |
52210 |
soft palate |
yumuşak damak |
52211 |
soft prices |
düşen fiyatlar |
52212 |
soft roe |
balık menisi |
52213 |
soft sell |
zorlamadan ikna ederek satış usulü |
52214 |
soft soap |
yağ çekmek, arapsabunu |
52215 |
soft spot |
zayıf çekit |
52216 |
soft steel |
yumuşak çelik |
52217 |
soft sugar |
yumuşak şeker |
52218 |
soft touch |
yolunacak kaz |
52219 |
soft water |
yumuşak su |
52220 |
soft |
yumuşak, rahatsız etmeyen, alkolsüz, fazla hoşgörülü, uysal, aptal, deli, az zararlı, hafif, sert olmayan, hafif, yumuşak, yıkamaya elverişli, kolay, sevecen, müşfik |
52221 |
soft-boiled |
(yumurta) rafadan |
52222 |
soft-sectored |
yumuşak sektörlü |
52223 |
soft-shelled |
yumuşak kabuklu |
52224 |
soft-skinned |
yumuşak derili |
52225 |
soft-spoken |
tatlı sesli, tatlı dilli |
52226 |
soften |
yumuşatmak, yumuşamak, gevşetmek, gevşemek, tatlılaşmak, tatlılaştırmak |
52227 |
softener |
yumuşatıcı |
52228 |
softening agent |
yumuşatma maddesi |
52229 |
softening |
yumuşama |
52230 |
softhearted |
yufka yürekli |
52231 |
softing of the brain |
beyin sulanması |
52232 |
softly |
yavaş yavaş, tatlılıkla, alçak sesle |
52233 |
softness |
yumuşaklık, gevşeklik |
52234 |
software house |
yazılım evi |
52235 |
software package |
yazılım paketi |
52236 |
software system |
yazılım jüyesi |
52237 |
software |
bilgisayar yazılımı |
52238 |
softwood |
yumuşak ağaç, kozalaklı ağaç |
52239 |
softy |
hanım evladı, sünepe kişi |
52240 |
soggy |
çok ıslak, sırılsıklam, sulu |
52241 |
soil amelioration |
toprak ıslahı |
52242 |
soil carrier |
kir taşıyıcı |
52243 |
soil conditions |
temel şartları, zemin şartları |
52244 |
soil conservation |
toprak koruma |
52245 |
soil creep |
yer kayması |
52246 |
soil drainage |
toprak drenajı |
52247 |
soil dressing |
toprak gübrelemesi |
52248 |
soil erosion |
toprak erozyonu, toprak aşınması |
52249 |
soil fertility |
toprak verimliliği |
52250 |
soil fertilizer |
gübre |
52251 |
soil improvement |
toprak ıslahı |
52252 |
soil mechanics |
toprak mekaniği |
52253 |
soil moisture |
toprak nemi, zemin rutubeti |
52254 |
soil paste |
toprak macunu |
52255 |
soil pipe |
künk, toprak künk |
52256 |
soil pressure |
toprak basıncı, zemin basıncı |
52257 |
soil solution |
toprak çözeltisi |
52258 |
soil structure |
toprak yapısı, zemin yapısı |
52259 |
soil tillage |
toprağı işleme |
52260 |
soil |
toprak, arazi, toprak, ülke yurt, kir, leke, kirletmek, lekelemek, kirlenmek |
52261 |
soiree |
akşam partisi, gece oyunu |
52262 |
sol |
sol notası |
52263 |
solace |
avuntu, teselli, avunma |
52264 |
solar battery |
güneş bataryası |
52265 |
solar cell |
güneş pili |
52266 |
solar corona |
güneş tacı |
52267 |
solar day |
güneş günü |
52268 |
solar eclipse |
güneş tutulması |
52269 |
solar energy |
güneş enerjisi |
52270 |
solar month |
ay |
52271 |
solar plexus |
güneş sinirağı, karın boşluğu |
52272 |
solar power station |
güneş enerjili güç istasyonu |
52273 |
solar prominence |
güneşten gelen akkor halindeki hidrojen bulutu |
52274 |
solar radiation |
güneş radyasyonu, güneş ışınımı |
52275 |
solar spectrum |
güneş tayfı |
52276 |
solar system |
güneş jüyesi |
52277 |
solar time |
güneş zamanı |
52278 |
solar year |
güneş yılı |
52279 |
solar |
güneşle ilgili |
52280 |
solarium |
solaryum, güneşlik |
52281 |
solarize |
güneş ışığıyla tedavi etmek |
52282 |
solder |
lehim, lehimlemek |
52283 |
solderable |
lehimlenebilir |
52284 |
soldering bolt |
lehim havyası |
52285 |
soldering fluid |
lehim suyu |
52286 |
soldering furnace |
lehimleme ocağı |
52287 |
soldering iron |
havya |
52288 |
soldering paste |
lehim macunu |
52289 |
solderless |
lehimsiz, kaynaksız |
52290 |
soldier of fortune |
maceracı |
52291 |
soldier on |
yılmadan çalışmak |
52292 |
soldier |
er, asker |
52293 |
soldierly |
askeri, asker gibi |
52294 |
soldiery |
askerlik, askerler |
52295 |
sole agency |
genel acentelik |
52296 |
sole heir |
tek mirasçı |
52297 |
sole proprietorship |
tek sahiplik |
52298 |
sole |
taban, pençe, pençe vurmak, pençe yapmak, dilbalığı, özgün, tek, evlenmemiş, bekâr |
52299 |
solecism |
gramer yanlışı |
52300 |
solecistic |
dilbilgisi kurallarına uymayan |
52301 |
solely |
ancak, yalnız |
52302 |
solemnity |
ciddiyet, resmiyet, tantanalı tören |
52303 |
solemnize |
(evlilik/vb.için) tören yapmak/düzenlemek |
52304 |
solenoid |
solenoit, sarmal bobin |
52305 |
solfeggio |
solfej |
52306 |
solicit |
ısrarla rica etmek, yalvarmak, istemek, talep etmek, fahişelik yapmak, askıntı olmak |
52307 |
solicitation |
ısrarla isteme, talep, isteme, rica |
52308 |
solicitor |
avukat, istekli, talip |
52309 |
solicitous |
endişeli, kaygılı, meraklı, istekli |
52310 |
solicitude |
kaygı, endişe, merak, ilgi, özen, dikkat |
52311 |
solid axle |
yekpare dingil |
52312 |
solid body |
katı cisim |
52313 |
solid fluid |
katı akışkan |
52314 |
solid fuel |
katı yakıt |
52315 |
solid geometry |
uzay geometri |
52316 |
solid matter |
katı madde |
52317 |
solid particle |
katı tanecik |
52318 |
solid phase |
katı hal |
52319 |
solid salt |
katı tuz, kayatuzu |
52320 |
solid solution |
katı çözelti |
52321 |
solid state |
katı hal |
52322 |
solid tyre |
dolma lastik |
52323 |
solid |
katı, içinde boşluk olmayan, içi dolu, dolma, sıkı, sağlam, ağırlığa dayanıklı, aralıksız, kesintisiz, deliksiz, kaliteli, sağlam, dayanıklı, som, üç boyutlu, güvenilir, sağlam, katı madde, katı yiyecek, üç boyutlu cisim |
52324 |
solid-state physics |
katı hal fiziği |
52325 |
solidarity |
dayanışma, birlik |
52326 |
solidification |
katılaştırma, katılaşma |
52327 |
solidify |
katılaştırmak, katılaşmak, sağlamlaştırmak, pekiştirmek |
52328 |
solidity |
katılık, sağlamlık |
52329 |
solidus |
yatık çizgi (/), altın sikke |
52330 |
solifluction |
toprak akması |
52331 |
soliloquize |
öz özüne konuşmak, monolog yapmak |
52332 |
soliped |
toynak |
52333 |
solitaire |
tek taş mücevher |
52334 |
solitary |
yalnız yaşayan, münzevi, yalnız, tek, arkadaşsız, ıssız, tenha, tek başına yaşayan kimse, münzevi |
52335 |
solitude |
yalnızlık, tek başına yaşama, ıssızlık, tenhalık |
52336 |
solo |
solo, tek, tek başına, yalnız başına |
52337 |
soloist |
solist |
52338 |
solstice |
gündönümü |
52339 |
solstitial |
gündönümüyle ilgili |
52340 |
solubility curve |
çözünürlük eğrisi |
52341 |
solubility product |
çözünürlük çarpanı |
52342 |
solubility |
çözünürlük |
52343 |
solubilize |
çözündürmek |
52344 |
solubilizing agent |
çözme maddesi |
52345 |
soluble in alcohol |
alkolde çözünür |
52346 |
soluble when heated |
ısıtılınca çözünür |
52347 |
soluble |
çözünür, eriyebilir, eritilebilir, çözülebilir, halledilebilir |
52348 |
solute |
çözünen, çözünmüş madde |
52349 |
solution |
eriyik, çözelti, erime, çözünme, çözüm, yeçim, çare, çözüm yolu |
52350 |
solvable |
çözülür, erir, halledilebilir, çözülebilir |
52351 |
solve |
çözmek, halletmek |
52352 |
solvency |
ödeme yeteneği, ödeyebilme |
52353 |
solvent |
ödeme gücü olan, borcunu ödeyebilen, muteber, eritken, çözgen |
52354 |
somatic cell |
vücut hücresi |
52355 |
somatic tissue |
vücut dokusu |
52356 |
somatic |
bedensel, fiziksel |
52357 |
somatology |
somatoloji, vücutbilim |
52358 |
sombre |
can sıkıcı, kasvetli, sıkıntılı, karanlık, loş |
52359 |
sombreness |
can sıkıcılık, kasvetlilik, karanlık, loşluk |
52360 |
some day |
bir gün |
52361 |
some few |
çok, oldukça fazla |
52362 |
some little |
çok, oldukça fazla |
52363 |
some |
biraz, birkaç, bazı, kimi, keybir, yaklaşık, biraz, oldukça, bazısı, bazıları, kimi, bir bölümü, bazı bölümleri, bazı kısmı |
52364 |
somebody |
biri, birisi, kimse, allakim, önemli birisi |
52365 |
someday |
bir gün, ilerde, gelecekte |
52366 |
somehow or other |
her nasıl olursa olsun |
52367 |
somehow |
her nasılsa, ne yapıp edip, bir yolla, nasıl olduysa, her nedense, nedense |
52368 |
someone |
birisi |
52369 |
someplace |
bir yere, bir yerde |
52370 |
somersault |
takla, takla atmak |
52371 |
something like |
gibi bir şey, yaklaşık, civarında |
52372 |
something of |
gibi bir şey, bir tür |
52373 |
something |
bir şey, (hiç yoktan iyi) bir şey |
52374 |
sometime |
bir ara, eski |
52375 |
sometimes |
bazen, ara sıra, keyde |
52376 |
someway |
her nasılsa, nasıl olduysa, her nedense |
52377 |
somewhat of |
bir çeşit, bir derece |
52378 |
somewhat |
biraz, oldukça |
52379 |
somewhere |
bir yere, bir yerde, bir yer |
52380 |
somite |
somit, metamer |
52381 |
somnambulate |
uykuda gezmek |
52382 |
somnambulism |
uyurgezerlik |
52383 |
somnambulist |
uyurgezer kimse |
52384 |
somniferous |
uyutucu, uyuşturucu, uyku getirici |
52385 |
somnolence |
uyuklama, uyku hali |
52386 |
somnolent |
uyku basmış, uyuklayan |
52387 |
son of a bitch |
alçak, orospu çocuğu, itoğlu it |
52388 |
son of a gun |
fırlama, şamata herif |
52389 |
son |
oğul |
52390 |
son-in-law |
damat, küreken |
52391 |
sonance |
seslilik, ses |
52392 |
sonant |
sesli, selenli (ses) |
52393 |
sonar |
sonar |
52394 |
sonata |
sonat |
52395 |
song |
şarkı, mahnı, türkü, şarkı söyleme, şarkıcılık |
52396 |
songbird |
ötücü kuş |
52397 |
songster |
şarkıcı, ötücü kuş |
52398 |
songstress |
kadın şarkıcı |
52399 |
sonic barrier |
ses duvarı |
52400 |
sonic boom |
ses patlaması |
52401 |
sonic |
sesle ilgili |
52402 |
sonics |
akustik, ses bilgisi |
52403 |
sonnet |
sone |
52404 |
sonny |
oğlum, yavrum, evladım |
52405 |
sonometer |
sonometre, sesölçer |
52406 |
sonority |
titreşimlilik, ötümlülük, seslilik |
52407 |
sonorization |
titreşimli özelliği kazanma, ötümlüleşme |
52408 |
sonorous |
ses çıkaran, sesli, tınlayan, öten, dolgun, çın çın öten, tantanalı, etkileyici |
52409 |
sonsy |
etine dolgun |
52410 |
soon after |
#NAME? |
52411 |
soon |
kısa bir süre içinde, yakında, birazdan, erken, tercihan |
52412 |
sooner or later |
er geç |
52413 |
sooner than |
#NAME? |
52414 |
soot arrester |
kurum tutucu |
52415 |
soot |
is, kurum |
52416 |
sooth |
gerçek, hakikat |
52417 |
soothe |
yatıştırmak, sakinleştirmek, yumuşatmak, (ağrı) azaltmak, dindirmek |
52418 |
soothing |
yatıştırıcı, teskin edici, dindirici |
52419 |
soothsayer |
falcı |
52420 |
sooty |
isli, duman rengi |
52421 |
sop up |
emmek |
52422 |
sop |
(çorba/vb.'ne bandırılmış) ekmek/vb., rüşvet, sus payı, susmalık |
52423 |
sophism |
sofizm, bilgicilik, yanıltmaca, safsata |
52424 |
sophistical |
safsatalı |
52425 |
sophisticate |
hile ve safsata karıştırmak |
52426 |
sophisticated |
karmaşık, gelişmiş, komplike, kaşarlanmış, pişkin, bilgiç, görmüş geçirmiş, kültürlü |
52427 |
sophistication |
kültürlülük, kurnazlık, karmaşıklık, sunilik |
52428 |
sophistry |
safsata, yanıltmaca |
52429 |
sophomore |
lise ya da birdemde ikinci sınıf öğrencisi |
52430 |
soporific |
uyutucu, uyku getirici |
52431 |
sopping |
sırılsıklam |
52432 |
soppy |
(İİ) içli, aşırı duyarlı |
52433 |
soprano |
soprano |
52434 |
sorb |
üvez ağacı |
52435 |
sorbefacient |
emilmeyi kolaylaştırıcı, emdirici |
52436 |
sorbet |
şerbet |
52437 |
sorcerer |
büyücü, sihirbaz |
52438 |
sorceress |
kadın büyücü |
52439 |
sorcerous |
büyülü |
52440 |
sorcery |
büyü, sihir, büyücülük |
52441 |
sordid |
kirli, pis, alçak, aşağılık, adi, sefil, çıkarcı, pulgöz |
52442 |
sordidness |
pislik, alçaklık, cimrilik |
52443 |
sore spot |
bamteli |
52444 |
sore throat |
boğaz ağrısı |
52445 |
sore |
acıyan, ağrıyan, hassas, duyarlı, kırgın, küskün, gücenmiş, yara |
52446 |
sorely |
şiddetle, çok, acıyla |
52447 |
sorghum |
süpürgedarısı |
52448 |
sorites |
zincirleme tasım, sorites |
52449 |
sorption |
sorpsiyon, içe tutunma |
52450 |
sorrel |
doru at, kızıl kahverengi, kuzukulağı |
52451 |
sorrow |
üzüntü, keder, hüzün, acı, dert, kederlenmek, üzülmek |
52452 |
sorrowful |
gussalı, kederli, boynu bükük |
52453 |
sorrowless |
hüzün |
52454 |
sorry |
üzgün, gussalı, acınacak, üzgünüm, maalesef, affedersiniz, Efendim? |
52455 |
sort of |
bir yerde, bir bakıma |
52456 |
sort out |
ayıklamak, ayırmak, düzeltmek, çözmek |
52457 |
sort |
tür, çeşit, kimse, tip, türlerine göre ayırmak, sınıflandırmak, sınıflamak, tasnif etmek |
52458 |
sortable |
sınıflandırılabilir, ayıklanır |
52459 |
sorter |
tasnif edici, sınıflandırıcı, ayırıcı |
52460 |
sortie |
hücum, huruç, çıkma hareketi, (bilinmeyen bir yere) gezi |
52461 |
sortilege |
fal, büyü |
52462 |
sorting |
tasnif, sınıflandırma |
52463 |
sorus |
sorus |
52464 |
sot |
ayyaş |
52465 |
sottish |
ayyaş, sarhoş |
52466 |
sou'wester |
muşamba denizci şapkası, lodos |
52467 |
soufflé |
sufle |
52468 |
sough |
rüzgâr uğultusu, uğuldamak |
52469 |
soul brother |
zenci |
52470 |
soul |
ruh, tin, can, öz, esas, temel direk, ruh, canlılık, kişi, kimse, soul, simge, zencilere ait, zencilerle ilgili |
52471 |
soul-destroying |
ruh köreltici, can sıkıcı |
52472 |
soulful |
duygusal, duygulu |
52473 |
soulless |
ruhsuz, cansız, soğuk |
52474 |
sound analyser |
ses analiz aygıtı |
52475 |
sound analysis |
ses analizi |
52476 |
sound barrier |
ses duvarı, ses engeli |
52477 |
sound broadcasting |
ses yayını |
52478 |
sound camera |
sesli sınalga |
52479 |
sound carrier |
ses taşıyıcısı |
52480 |
sound channel |
ses arnası |
52481 |
sound cinematography |
sesli sinema |
52482 |
sound deadening |
ses geçirmeyen |
52483 |
sound distortion |
ses bozulması |
52484 |
sound effects |
ses efektleri |
52485 |
sound energy |
ses enerjisi |
52486 |
sound fade |
ses kısma |
52487 |
sound field |
ses alanı |
52488 |
sound film |
sesli yanka |
52489 |
sound head |
manyetik kafa |
52490 |
sound image |
ses görüntüsü |
52491 |
sound in wind and limb |
sapasağlam |
52492 |
sound insulation |
ses izolasyonu |
52493 |
sound intensity |
ses şiddeti |
52494 |
sound interval |
ses aralığı |
52495 |
sound level |
ses düzeyi |
52496 |
sound library |
ses arşivi |
52497 |
sound off |
atıp tutmak, ileri geri konuşmak |
52498 |
sound out |
ağzını aramak |
52499 |
sound picture |
sesli yanka |
52500 |
sound pressure |
ses basıncı |
52501 |
sound recording |
ses kaydı |
52502 |
sound signal |
ses sinyali |
52503 |
sound track |
ses izi, ses yolu |
52504 |
sound transmission |
ses nakli |
52505 |
sound velocity |
ses hızı |
52506 |
sound volume |
ses volümü |
52507 |
sound wave |
ses dalgası |
52508 |
sound |
sağlam, kusursuz, iyi halde, sağlıklı, salim, esen, emin, güvenilir, geçerli, sağlam, (uyku) derin, deliksiz, (uyku) derin, deliksiz, mışıl mışıl, ses, tavış, gürültü, ses erimi, etki, izlenim, boğaz, (gibi) gelmek/görünmek, çalmak, öttürmek, çalmak, ötmek, ses çıkarmak, iskandil etmek, derinliğini yoklamak |
52509 |
sounder |
iskandil, alıcı, sonda |
52510 |
sounding pipe |
iskandil borusu |
52511 |
sounding rod |
sondaj çubuğu |
52512 |
sounding |
sondaj, iskandil, çınlayan, tınlayan |
52513 |
soundless |
sessiz, gürültüsüz |
52514 |
soundly |
adamakıllı, doğruca |
52515 |
soundness |
sıhhat, sağlamlık, doğruluk, mükemmellik |
52516 |
soundproof |
sesgeçirmez, sesgeçirmez hale getirmek |
52517 |
soundtrack |
yanka müziği |
52518 |
soup kitchen |
aşevi, imarethane |
52519 |
soup up |
kozgaltkanın gücünü artırmak |
52520 |
soup |
çorba |
52521 |
soupy |
çorba gibi, duygusal |
52522 |
sour cherry |
vişne, albalı |
52523 |
sour grapes |
kora, koruk, ulaşılamayan şeye pis deme |
52524 |
sour orange |
turunç |
52525 |
sour |
ekşi, (süt) ekşimiş, kesilmiş, ters, hırçın, huysuz, kesilmek, bozulmak, ekşimek |
52526 |
source computer |
kaynak bilgisayar |
52527 |
source document |
kaynak belge |
52528 |
source language |
kaynak dil |
52529 |
source machine |
kaynak kılga |
52530 |
source program |
kaynak bağdarlama |
52531 |
source region |
kaynak bölgesi |
52532 |
source |
kaynak, memba, kaynak |
52533 |
souring |
ekşime |
52534 |
sourness |
ekşilik |
52535 |
souse |
salamura |
52536 |
soutache |
sutaşı |
52537 |
soutaneur |
pezevenk |
52538 |
south pole |
güney kutbu |
52539 |
south |
güney, güneye doğru, güneye |
52540 |
southbound |
güneye giden |
52541 |
southeast |
güneydoğu, güneydoğuya doğru |
52542 |
southeaster |
keşişleme |
52543 |
southeasterly |
güneydoğuya giden, (rüzgâr) güneydoğundan esen |
52544 |
southeastern |
güneydoğu |
52545 |
southeastward |
güneydoğuya giden |
52546 |
souther |
güney fırtınası, lodos rüzgârı |
52547 |
southerly |
güneye doğru, (rüzgâr) güneyden esen |
52548 |
southern hemisphere |
güney yarımküre |
52549 |
southern |
güneye ait, güney |
52550 |
southerner |
güneyli |
52551 |
southernwood |
kara pelin |
52552 |
southing |
güneye doğru gitme |
52553 |
southpaw |
solak |
52554 |
southward |
güneye giden |
52555 |
southwest |
güneybatı, güneybatıya doğru |
52556 |
southwester |
muşamba denizci şapkası, lodos |
52557 |
southwesterly |
güneybatıya giden, (rüzgâr) güneybatıdan esen |
52558 |
southwestern |
güneybatı |
52559 |
southwestward |
güneybatıya giden |
52560 |
souvenir |
andaç, hatıra, estelik |
52561 |
souwester |
geniş kenarlı şapka |
52562 |
sovereign |
hükümdar, (eskiden) bir paundluk altın pul, yüce, en yüksek, yöneten, egemen, hakim, bağımsız, çok etkili, birebir |
52563 |
sovereignty |
egemenlik, hakimiyet, bağımsızlık |
52564 |
Soviet Russia |
Sovyet Rusya |
52565 |
Soviet Union |
Sovyetler Birliği |
52566 |
Soviet |
Sovyet |
52567 |
sow one's wild oats |
kurtlarını dökmek |
52568 |
sow |
(tohum) ekmek, dişi domuz |
52569 |
sower |
ekici, ekim kılgası |
52570 |
sowing density |
ekim sıklığı |
52571 |
sowing machine |
mibzer, ekim kılgası |
52572 |
sowing |
ekim, ekme |
52573 |
soy |
soya |
52574 |
soya bean |
soya fasulyesi |
52575 |
soybean |
bkz.soya bean |
52576 |
sozzled |
ayyaş |
52577 |
spa |
kaplıca |
52578 |
space age |
uzay çağı |
52579 |
space bar |
aralık tuşu, espas tuşu |
52580 |
space capsule |
uzay kapsülü |
52581 |
space character |
boşluk karakteri |
52582 |
space charge |
uzay yükü |
52583 |
space current |
boşluk akımı |
52584 |
space factor |
uzay faktörü |
52585 |
space flight |
uzay uçuşu |
52586 |
space group |
ara türküm, uzay kümesi |
52587 |
space heater |
soba |
52588 |
space lattice |
uzay kafesi |
52589 |
space shuttle |
uzay mekiği |
52590 |
space station |
uzay istasyonu |
52591 |
space telescope |
uzay teleskobu |
52592 |
space vehicle |
uzay aracı |
52593 |
space wave |
uzay dalgası |
52594 |
space |
yer, orun, alan, aralık, mesafe, süre, zaman, müddet, uzay, espas, aralık, aralıklı dizmek, aralık bırakmak, aralıklara bölmek |
52595 |
space-time |
uzay-zaman |
52596 |
spacecraft |
uzay aracı |
52597 |
spacer |
bilezik, ara halkası, ara levhası |
52598 |
spaceship |
uzay gemisi |
52599 |
spacing |
aralık, aralıklı dizme |
52600 |
spacious |
geniş, ferah, havadar |
52601 |
spade |
bahçıvan beli, (iskambil) maça, bellemek |
52602 |
spadeful |
kürek dolusu |
52603 |
spado |
kısırlaştırma |
52604 |
spaghetti |
çubuk makarna, spagetti |
52605 |
Spain |
ispanya |
52606 |
spall |
ufak taş parçası, parçalamak |
52607 |
spalling |
kabarıp dökülme, pul pul dökülme, kavlama |
52608 |
spalpeen |
çapkın delikanlı |
52609 |
span roof |
beşik çatı |
52610 |
span |
karış, aralık, mesafe, uzaklık, kısa süre, an, çifte koşulmuş at, öküz, /vb., kemer ya da köprü ayakları arasındaki açıklık |
52611 |
spandrel |
kemer üstü dolgusu, kemer üstü bölmesi, köşelik |
52612 |
spangle |
pul, payet, pul ya da payetlerle süslemek |
52613 |
Spanish |
ispanyol, ispanyolca, ispanyollar, ispanyolca |
52614 |
spank |
kıçına şaplak atmak |
52615 |
spanker |
hızlı at, randa yelkeni |
52616 |
spanking breeze |
sert rüzgâr |
52617 |
spanking |
hızlı koşan, seri, sert, keskin, iriyarı |
52618 |
spanner wrench |
tırnaklı anahtar |
52619 |
spanner |
somun anahtarı |
52620 |
spar buoy |
gönderli şamandıra |
52621 |
spar deck |
kontra güverte, geçici güverte |
52622 |
spar |
seren, direk, tartışmak, ağız kavgası etmek |
52623 |
sparable |
başsız çivi |
52624 |
spare part |
yedek parça |
52625 |
Spare the rod and spoil the child |
Kızını dövmeyen dizini döver |
52626 |
spare time |
boş zaman |
52627 |
spare tire |
stepne, yedek lastik |
52628 |
spare tyre |
stepne, yedek lastik |
52629 |
spare wheel |
stepne, yedek tekerlek |
52630 |
spare |
yedek, az, kıt, sıska, arık, zayıf, fazla, artan, boş, serbest, yedek parça, kıymamak, canını bağışlamak, esirgemek, ayırmak |
52631 |
spareness |
azlık, zayıflık |
52632 |
sparerib |
az etli kaburga |
52633 |
sparge |
serpmek |
52634 |
sparing |
tutumlu, az kullanan |
52635 |
spark arrester |
kıvılcım tutucu |
52636 |
spark coil |
kıvılcım bobini, endüksiyon bobini |
52637 |
spark off |
neden olmak |
52638 |
spark plug barrel |
buji gövdesi |
52639 |
spark plug cable |
buji kablosu |
52640 |
spark plug cleaner |
buji temizleyici |
52641 |
spark plug |
buji |
52642 |
spark timing |
ateşleme ayarı |
52643 |
spark |
kıvılcım, nebze, zerre, işaret, eser, iz, kıvılcım saçmak, kışkırtmak |
52644 |
sparking plug |
buji |
52645 |
sparkle |
parlayış, parıltı, pırıltı, canlılık, parlaklık, kıvılcım, kıvılcımlar saçmak, pırıldamak, parlamak |
52646 |
sparkler |
havai fişek, parlak mücevher |
52647 |
sparklet |
küçük kıvılcım |
52648 |
sparkling |
parlayan, parlak, (şarap) köpüren |
52649 |
sparks |
telsizci, çıngıcı |
52650 |
sparrow hawk |
atmaca |
52651 |
sparrow |
serçe |
52652 |
sparrowgrass |
kuşkonmaz |
52653 |
sparrowhawk |
atmaca |
52654 |
sparse |
seyrek |
52655 |
sparseness |
seyreklik |
52656 |
spartan |
basit, sıradan, lüks olmayan |
52657 |
spasm |
spazm, kasılma |
52658 |
spasmodic |
kasılımlı, süreksiz, düzensiz, aralıklı, kesik kesik, kopuk kopuk |
52659 |
spastic |
spastik, kasılımlı |
52660 |
spat |
ağız kavgası, ağız dalaşı, ağız kavgası etmek, ağız dalaşı yapmak |
52661 |
spate |
sel, sağanak, büyük sayı/miktar |
52662 |
spathe |
yen |
52663 |
spatial |
uzaysal |
52664 |
spatter |
(çamur/vb.) sıçratmak, sıçrayan çamur/vb., serpinti, sağanak |
52665 |
spatula |
mablak, spatül, boya bıçağı, dilbasan |
52666 |
spatulate |
spatüla gibi |
52667 |
spawn |
balık yumurtası, kürü, (balık/kurbağa/vb.) yumurtlamak, çok sayıda öndürmek |
52668 |
spawner |
yumurtlayan balık |
52669 |
spawning season |
yumurtlama mevsimi |
52670 |
spawning time |
yumurtlama zamanı |
52671 |
spawning |
yumurtlayan, üreyen, yumurtlama |
52672 |
spay |
(dişi döngülü) kısırlaştırmak |
52673 |
speak for |
adına konuşmak, sözcülük etmek, önceden ayırtmak |
52674 |
speak of |
#NAME? |
52675 |
speak one's mind |
görüşlerini çekinmeden söylemek |
52676 |
speak out |
sesini yükselterek konuşmak, serbestçe konuşmak |
52677 |
speak softly and carry a big stick |
aba altından değnek göstermek |
52678 |
speak to the point |
konuya bağlı kalmak |
52679 |
speak up |
daha yüksek sesle konuşmak |
52680 |
speak volumes for |
açığa vurmak |
52681 |
speak |
konuşmak, danışmak, konuşabilmek, bilmek, irat etmek, söylemek, konuşma yapmak, düşünceleri iletmek |
52682 |
speakable |
konuşulabilir |
52683 |
speaker recognition |
konuşanı tanıma |
52684 |
speaker |
konuşmacı, sözcü, hoparlör, kolon, spiker, aytar |
52685 |
speaking likeness |
aşırı benzeyiş, tıpkısı olma |
52686 |
speaking tube |
konuşma borusu |
52687 |
speaking |
konuşan |
52688 |
spear |
kargı, mızrak, zıpkın, mızrakla vurmak, saplamak, zıpkınlamak |
52689 |
spearhead |
mızrak başı, öncü, önayak olan kişi |
52690 |
spearman |
mızrakçı |
52691 |
spearmint |
nane |
52692 |
spec |
spekülasyon |
52693 |
special case |
özel durum |
52694 |
special character |
özel karakter |
52695 |
special delivery |
ekspres mektup, özel ulak |
52696 |
special edition |
özel sayı |
52697 |
special effects |
özel efektler |
52698 |
special offer |
özel indirim |
52699 |
special partnership |
komandit şirket |
52700 |
special power of attorney |
hususi vekâletname |
52701 |
special |
özel, sıradan olmayan, olağandışı, ekstra, ek, özel, özel herhangi bir şey |
52702 |
special-purpose computer |
özel amaçlı bilgisayar |
52703 |
special-purpose |
özel amaçlı |
52704 |
specialist |
uzman |
52705 |
specialistic |
uzmanlık gerektiren |
52706 |
speciality store |
spesiyal mal satan dükkân |
52707 |
speciality |
özellik, -e özgü şey, uzmanlık |
52708 |
specialization |
uzmanlaşma, ihtisas |
52709 |
specialize |
uzmanlaşmak |
52710 |
specialized bank |
ihtisas bankası |
52711 |
specially |
özel olarak, özelikle |
52712 |
speciation |
biyolojik bir türün evrimsel gelişimi |
52713 |
specie |
madeni pul, sikke |
52714 |
species |
tür, cins |
52715 |
specific address |
özel adres |
52716 |
specific gravity |
özgül ağırlık |
52717 |
specific heat |
özgül ısı |
52718 |
specific program |
özel bağdarlama |
52719 |
specific refraction |
özgül kırılma |
52720 |
specific speed |
özgül hız |
52721 |
specific volume |
özgül hacim |
52722 |
specific weight |
özgül ağırlık |
52723 |
specific |
özel, ayratın, belirli, bir türe özgü, özüne özgü, kesin, açık |
52724 |
specifically |
özellikle, özel olarak |
52725 |
specification |
belirtme, tarifname, şartname |
52726 |
specifications |
şartlar, ayrıntılar, şartname |
52727 |
specify |
açıkça belirtmek, dakikleştirmek |
52728 |
specimen preparation |
örnek hazırlama |
52729 |
specimen |
örnek, örneklik, model, acayip, antika kimse ya da şey |
52730 |
specious |
görünüşte doğru, aldatıcı, yanıltıcı, sahte |
52731 |
speciousness |
aldatıcılık, güvenilmezlik |
52732 |
speck |
çekit, benek, zerre |
52733 |
speckle |
ufak benek, leke, çekit, çil |
52734 |
speckled |
benekli, çilli |
52735 |
speckless |
beneksiz |
52736 |
specs |
gözlük |
52737 |
spectacle |
görülecek şey, görünüm, manzara, gösteri, temsil, oyun |
52738 |
spectacled |
gözlüklü |
52739 |
spectacles |
gözlük, çeşmek, aynek |
52740 |
spectacular |
olağanüstü, görülmeye değer, şaşırtıcı, mükemmel, olağanüstü gösteri, görülmeye değer eğlence |
52741 |
spectator |
izleyici, seyirci, temaşacı, temaşabin |
52742 |
spectral analysis |
spektral analiz, izgesel çözümleme |
52743 |
spectral colour |
tayf rengi, izge rengi |
52744 |
spectral density |
spektral yoğunluk, izgesel yoğunluk |
52745 |
spectral selectivity |
spektral selektivite, izgesel seçerlik |
52746 |
spectral sensitivity |
spektral duyarlık, izgesel duyarlık |
52747 |
spectral |
hayalet gibi, hayaletlere özgü, hayaletlerle ilgili, tayfla ilgili |
52748 |
spectre |
hayalet |
52749 |
spectrogram |
spektrogram |
52750 |
spectrograph |
spektrograf, izgeçizer |
52751 |
spectrography |
spektografi |
52752 |
spectrometer |
spektrometre, izgeölçer |
52753 |
spectrometry |
spektrometri, izgeölçüm |
52754 |
spectrophotometer |
spektrofotometre |
52755 |
spectrophotometric |
spektrofotometrik, ışılölçümsel |
52756 |
spectrophotometry |
spektrofotometri |
52757 |
spectroscope |
spektroskop |
52758 |
spectroscopic |
spektroskopik |
52759 |
spectroscopy |
spektroskopi |
52760 |
spectrum analysis |
tayf analizi, izge çözümlemesi |
52761 |
spectrum analyzer |
tayf analizörü, izge çözümleyici |
52762 |
spectrum |
tayf |
52763 |
specular iron |
kantaşı, hematit |
52764 |
specular |
ayna ile ilgili |
52765 |
speculate |
kuramsal olarak düşünmek, kuramlar yürütmek, tahmin etmek, borsada oynamak, spekülasyon yapmak, vurgunculuk yapmak |
52766 |
speculation |
kuram, tahmin, spekülasyon, borsa oyunu, vurgunculuk, vurgun |
52767 |
speculative investment |
spekülatif yatırım |
52768 |
speculative market |
spekülatif piyasa |
52769 |
speculative |
kuramsal, tahmin niteliğinde, borsa oyunuyla ilgili, spekülatif |
52770 |
speculator |
spekülatör, vurguncu |
52771 |
speculum |
spekulum, madeni ayna |
52772 |
speech centre |
konuşma merkezi |
52773 |
speech chain |
söz zinciri |
52774 |
speech community |
dil topluluğu, dilsel topluluk |
52775 |
speech defect |
konuşma bozukluğu |
52776 |
speech organs |
ses kılganları, ses cihazı |
52777 |
speech |
konuşma yeteneği, söyleme yetisi, konuşma, konuşma tarzı, söylev, demeç, konuşma |
52778 |
speechification |
nutuk çekme |
52779 |
speechifier |
nutuk çeken kişi |
52780 |
speechify |
nutuk çekmek, fazla konuşmak |
52781 |
speechless |
dili tutulmuş, sessiz, suskun, dilsiz, sözle anlatılamaz |
52782 |
speechlessness |
suskunluk, sessizlik |
52783 |
speed governor |
hız regülatörü, hız düzenleyicisi |
52784 |
speed indicator |
sürat göstergesi, hız göstergesi |
52785 |
speed limit |
hız limiti, azami sürat |
52786 |
speed of light |
ışık hızı |
52787 |
speed of rotation |
dönüş hızı, dönme hızı |
52788 |
speed of sound |
ses hızı |
52789 |
speed the parting guest |
misafiri uğurlamak |
52790 |
speed up |
hızlanmak, hızlandırmak |
52791 |
speed |
hız, ivinti, sürat, çabukluk, vites, amfetamin, çabuk gitmek, hızla gitmek, hız sınırını aşmak |
52792 |
speedboat |
sürat kozgaltkası |
52793 |
speeder |
hızlandırıcı |
52794 |
speediness |
çabukluk, hızlılık |
52795 |
speedo |
hızölçer |
52796 |
speedometer cable |
hız göstergesi kablosu |
52797 |
speedometer |
hızölçer, hız göstergesi |
52798 |
speedway |
motosiklet ya da otomobil yarışı pisti, motosiklet yarışçılığı, sürat yolu, ekspres yol |
52799 |
speedwell |
yavşanotu |
52800 |
speedy |
hızlı, çabuk, seri |
52801 |
speiss |
arsenik içeren ham metal |
52802 |
speleologist |
mağaraları inceleyen bilim adamı |
52803 |
speleology |
mağarabilim, inbilim |
52804 |
spell out |
harf harf okuma, ayrıntılarıyla açıklamak |
52805 |
spell |
büyü, sihir, tılsım, büyülü söz, harf harf söylemek/yazmak, harflemek, (bir sözcüğün harflerini) düzgün bir sıraya yerleştirmek, nöbet, iş nöbeti, süre, dönem, devre, nöbet, kriz |
52806 |
spellbound |
sihirlenmiş, büyülü |
52807 |
spelling |
imla, yazım, yazılış |
52808 |
spelt |
kaplıca buğday |
52809 |
spelter |
çinko, çinko lehimi, tutya |
52810 |
spencer |
kısa ceket |
52811 |
spend a penny |
işemek |
52812 |
spend money like water |
su gibi pul harcamak |
52813 |
spend |
(pul) harcamak, geçirmek, tüketmek, bitirmek, kaybetmek |
52814 |
spending money |
cep harçlığı |
52815 |
spending |
harcama, sarf etme |
52816 |
spendthrift |
müsrif, savurgan |
52817 |
spent fuel |
kullanılmış yakıt |
52818 |
spent |
kullanılmış, tükenmiş, bitkin, perişan |
52819 |
sperm nucleus |
sperma çekirdeği |
52820 |
sperm oil |
ispermeçet yağı |
52821 |
sperm whale |
ispermeçet balinası |
52822 |
sperm |
atmık, sperm, meni |
52823 |
spermaceti |
ispermeçet |
52824 |
spermaduct |
sperma arnası |
52825 |
spermary |
testis, erbezi, haya |
52826 |
spermatic |
testise ait, spermatik |
52827 |
spermato- |
(önek) tohum |
52828 |
spermatophyta |
tohumlu ösümlükler |
52829 |
spermatozoon |
erkek dölleme hücresi |
52830 |
spermo- |
(önek) tohum, sperma |
52831 |
spew |
kusmak |
52832 |
sphacelate |
çürümek, kangrenleşmek |
52833 |
sphacelation |
kangren olma, çürüme |
52834 |
sphacelous |
kangren olmuş |
52835 |
sphagnum |
sfagnum, bataklık yosunu |
52836 |
spheno- |
(önek) kama şeklinde |
52837 |
sphenography |
çivi yazısı |
52838 |
sphenoid |
sfenoid, kama biçiminde |
52839 |
sphenoidal sinus |
sfenoidal sinüs |
52840 |
sphenoidal |
sfenoidal |
52841 |
spheral |
küresel |
52842 |
sphere |
yuvar, küre, alan, çevre, sınıf, tabaka |
52843 |
spherical aberration |
küresel aberasyon, küresel sapınç |
52844 |
spherical surface |
küresel yüzey |
52845 |
spherical trigonometry |
küresel trigonometri |
52846 |
spherical valve |
küresel vana |
52847 |
spherical |
küresel |
52848 |
spheroid |
sferoit, küremsi, toparsı |
52849 |
spheroidal |
küremsi |
52850 |
spherometer |
sferometre, küreölçer |
52851 |
spherule |
kürecik |
52852 |
sphincter |
sfinkter, büzgenkas |
52853 |
sphinx |
sfenks |
52854 |
sphygmograph |
nabızölçer |
52855 |
sphygmometer |
kandaki basıncı ölçmeye yarayan alet |
52856 |
sphygmus |
nabız |
52857 |
spica |
başak |
52858 |
spicate |
başaklı, sivri uçlu |
52859 |
spice |
bahar, baharat, edviye, tat veren şey, baharat katmak |
52860 |
spicery |
baharat |
52861 |
spiciness |
nüktelilik, edepsizlik |
52862 |
spick-and-span |
tertemiz, yepyeni, gıcır gıcır |
52863 |
spicular |
iğne gibi, iğne biçiminde |
52864 |
spicule |
iğne gibi sivri şey, spikül, diken |
52865 |
spicy |
baharlı, baharatlı, açık saçık, edepsiz, muzır |
52866 |
spider web |
örümcek ağı |
52867 |
spider |
örümcek |
52868 |
spider's web |
örümcek ağı |
52869 |
spidery |
örümcek gibi, örümcekli |
52870 |
spiel |
konuşma, söz, ağız kalabalığı, nutuk, konuşmak |
52871 |
spiffing |
çok güzel |
52872 |
spifflicate |
dayak atmak |
52873 |
spigot |
fıçı tapası, ağaç musluk |
52874 |
spike knot |
uzun budak, boylama budak |
52875 |
spike one's guns |
josparını bozmak |
52876 |
spike |
sivri (demir/vb.) uç, sivri uçlu şey, krampon çivisi, başak |
52877 |
spiked |
çivili, başaklı, içkili |
52878 |
spikenard |
Hint sümbülü |
52879 |
spiky |
çivili, sivri uçlu, inatçı |
52880 |
spile |
tahta tapa, tahta tıkaç, fıçı musluğu |
52881 |
spilehole |
tapa deliği |
52882 |
spill blood |
kan dökmek |
52883 |
spill the beans |
ağzından kaçırmak, açığa vurmak, ötmek |
52884 |
spill |
dökmek, dökülmek, üstünden atmak |
52885 |
spillage |
döküntü, saçılma |
52886 |
spillikin |
mikado oyunu |
52887 |
spillway |
dolu savak, taşma savağı |
52888 |
spin a yarn |
palavra atmak, hikâye anlatmak |
52889 |
spin dryer |
santrifüjlü çamaşır kurutma kılgası |
52890 |
spin its cocoon |
(böcek) kozasını örmek |
52891 |
spin out |
gereksiz yere uzatmak |
52892 |
spin tunnel |
viril tüneli |
52893 |
spin |
(iplik) eğirmek, (ağ) örmek, fırıl fırıl döndürmek, (tenis/vb.) kesme vuruş yapmak, kesmek, hızla dönmek, fırıl fırıl dönme, gezinti |
52894 |
spinach |
ıspanak |
52895 |
spinal canal |
omurga arnası |
52896 |
spinal column |
belsümüğü, omurga |
52897 |
spinal cord |
omurilik |
52898 |
spinal curvature |
kamburluk |
52899 |
spinal nerve |
omurilik siniri, belsümüğü siniri |
52900 |
spinal |
belsümüğüyle ilgili |
52901 |
spindle fibre |
iğ lifi |
52902 |
spindle tree |
iğağacı |
52903 |
spindle |
iğ, mil, dingil |
52904 |
spindly |
uzun, ince ve zayıf |
52905 |
spindrift |
dalga serpintisi |
52906 |
spine |
omurga, belsümüğü, hayb, diken |
52907 |
spined |
dikenli, omurgalı |
52908 |
spinel |
spinel |
52909 |
spineless |
omurgasız, korkak, yüreksiz |
52910 |
spinescent |
dikenli |
52911 |
spinet |
piyanoya benzer bir tür çalgı |
52912 |
spinnaker |
büyük yelken |
52913 |
spinner |
eğirici, topaç, örümcek |
52914 |
spinneret |
iplik memeciği, memecik |
52915 |
spinney |
koru, çalılık |
52916 |
spinning machine |
iplik kılgası |
52917 |
spinning mill |
iplikhane, iplik fabrikası |
52918 |
spinning nozzle |
iplik memeciği |
52919 |
spinning wheel |
çıkrık |
52920 |
spinning |
eğirme, bükme |
52921 |
spinoff |
yan ürün |
52922 |
spinose |
dikenli |
52923 |
spinster |
evlenmemiş yaşlı kız, kız kurusu |
52924 |
spinule |
dikencik, iğnecik |
52925 |
spiny skinned animals |
derisidikenliler |
52926 |
spiny |
dikenli, şaşırtıcı |
52927 |
spiracle |
solunum deliği |
52928 |
spiral chute |
helezoni oluk, sarmal oluk |
52929 |
spiral conveyor |
helezon taşıyıcı |
52930 |
spiral hose |
spiral hortum |
52931 |
spiral spring |
helezoni yay, sarmal yay |
52932 |
spiral staircase |
spiral merdiven, döner merdiven |
52933 |
spiral tube |
spiral boru |
52934 |
spiral |
helezon, helis, spiral, sarmal, helezoni, döne döne inmek/çıkmak |
52935 |
spirant |
sızıcı, sızıcı şey, sessiz harf |
52936 |
spirantization |
sızıltılaşma |
52937 |
spire |
kulenin sivri tepesi |
52938 |
spired |
helezoni, sarmal |
52939 |
spirillum |
spiril |
52940 |
spirit lamp |
ispirto ocağı, kamineto |
52941 |
spirit level |
tesviyeruhu, düzeç |
52942 |
spirit |
can, yürek, cin, peri, ruh, heyecan, canlılık, heves, ruh, tutum, gerçek anlam, öz, (viski/vb.) sert alkollü içki, ispirto, canlandırmak, cesaret vermek |
52943 |
spirited |
canlı, ateşli, cesaretli, hevesli |
52944 |
spiritedness |
zindelik, canlılık |
52945 |
spiritism |
tinselcilik |
52946 |
spiritless |
cansız, ruhsuz, cesaretsiz, sönük, donuk |
52947 |
spirits |
alkol, sert içki, ruh hali, keyif |
52948 |
spiritual |
ruhi, manevi, dinsel, mukaddes, ruhani, zencilerin söylediği ilahi |
52949 |
spiritualism |
tinselcilik, spiritualizm |
52950 |
spiritualist |
spiritualist, tinselci |
52951 |
spirituality |
tinsellik, ruhsallık, manevilik |
52952 |
spirituous |
alkollü, ispirtolu |
52953 |
spirochaete |
spiroketa |
52954 |
spirogyra |
spirogira |
52955 |
spiry |
sivri |
52956 |
spit in sb's face |
birinin yüzüne tükürmek |
52957 |
spit |
şiş, kebap şişi, dil, saplamak, tükürmek, tükürük |
52958 |
spite |
kin, garez, kasten kızdırmak, sinir etmek |
52959 |
spiteful |
kinci, hain |
52960 |
spittle |
tükürük, salya |
52961 |
spittoon |
tükürük hokkası |
52962 |
spiv |
beleşçi, dolandırıcı |
52963 |
splash erosion |
sıçratma erozyonu |
52964 |
splash lubrication |
çarpma usulü ile yağlama |
52965 |
splash out |
pul saçmak |
52966 |
splash |
(su/çamur/vb.) sıçramak, sıçratmak, (out ile) pul saçmak, sıçrayan çamur, leke, şapırtı, gösteriş, caka, fiyaka |
52967 |
splashboard |
çamurluk |
52968 |
splashdown |
suya iniş, denize iniş |
52969 |
splasher |
tekerlek çamurluğu |
52970 |
splashproof |
serpintiden muhafazalı |
52971 |
splashy |
ıslak, çamurlu |
52972 |
splat |
şapırtı |
52973 |
splatter |
su sıçratmak |
52974 |
splay |
eğim, meyil, şev, şev vermek, meyil vermek |
52975 |
spleen |
dalak, terslik, huysuzluk |
52976 |
spleenful |
huysuz |
52977 |
spleenish |
huysuz, aksi |
52978 |
splendent |
ışıklı, parlak, mükemmel, gösterişli |
52979 |
splendid |
görkemli, muhteşem, çok güzel, çok parlak, mükemmel, çok iyi |
52980 |
splendidness |
görkem, gösteriş, parlaklık |
52981 |
splendiferous |
göz kamaştıran |
52982 |
splendor |
bkz.splendour |
52983 |
splendour |
parlaklık, görkem, tantana, ihtişam |
52984 |
splenetic |
titiz, huysuz, öfkeli |
52985 |
splenic |
dalakla ilgili |
52986 |
splice |
(örerek/yapıştırarak) tutturmak, eklemek, uçlarını birbirine eklemek, bağlantı yeri, ekleme |
52987 |
splicer |
yapıştırıcı, yapıştırma aygıtı, birleştirici |
52988 |
spline |
eğri cetveli, kama, çubuk, yiv, oluk |
52989 |
splint bone |
sümüğün iç tarafındaki çıkıntı |
52990 |
splint coal |
arduvazlı kömür |
52991 |
splint |
süyek, cebire, kırık sarmada kullanılan tahta |
52992 |
splinter |
kıymık, yarıp uzun parçalara ayırmak |
52993 |
splinterproof |
kırılmaz, dağılmaz, çatlamaz, kurşun geçirmez |
52994 |
split crankcase |
iki parçalı karter |
52995 |
split hairs |
kılı kırk yarmak |
52996 |
split nut |
yarık somun |
52997 |
split one's sides with laughter |
uğunmak |
52998 |
split one's sides |
gülmekten kırılmak |
52999 |
split personality |
bölünmüş şahsiyet |
53000 |
split pin |
kopilya, emniyet mandalı |
53001 |
split pulley |
iki parçalı kasnak |
53002 |
split ring |
yarık halka, yarık bilezik |
53003 |
split rivet |
yarık perçin |
53004 |
split second |
an, lahza, saniye |
53005 |
split |
yarmak, yarılmak, sökülmek, yırtılmak, yarılmak, ayırmak, bölmek, ayrılmak, bölünmek, ayrılmak, dağılmak, bölmek, paylaşmak, bölüşmek, yarık, çatlak, bölünme, ayrılık, ihtilaf, bozuşma, hisse, pay |
53006 |
split-level |
odaları değişik seviyelerde olan |
53007 |
split-second watch |
kronometre |
53008 |
split-up |
pay dağıtma |
53009 |
splitter |
yarıcı, delici |
53010 |
splitting |
(baş ağrısı/vb.) keskin, şiddetli |
53011 |
splodge |
leke, benek, lekelemek, bulaştırmak |
53012 |
splotchy |
lekeli, benekli |
53013 |
splurge |
gösteriş, fiyaka, gösteriş yapmak |
53014 |
splutter |
şapırdamak, şaşkınlık ya da öfkeden karmakarışık şeyler söylemek |
53015 |
spoil bank |
cüruf yığını |
53016 |
spoil |
çalınmış mal, ganimet, berbat etmek, mahvetmek, bozmak, içine etmek, bozulmak, çürümek, şımartmak |
53017 |
spoiled child |
şımarık çocuk |
53018 |
spoiler |
spoyler |
53019 |
spoilsport |
oyunbozan kimse, bozguncu |
53020 |
spoilt |
şımarık |
53021 |
spoke |
tekerlek parmağı, pille, kulp, tutacak, (bisiklette) jant teli |
53022 |
spoken English |
konuşulan ingilizce, konuşma ingilizcesi |
53023 |
spoken language |
konuşma dili, sözlü dil |
53024 |
spoken |
konuşulan, sözlü |
53025 |
spokeshave |
kürekçi rendesi, parmaklık rendesi |
53026 |
spokesman |
sözcü |
53027 |
spoliate |
yağmalamak |
53028 |
spoliation |
yağma etme, talan |
53029 |
spondyl |
omur |
53030 |
sponge bag |
sugeçirmez tuvalet çantası |
53031 |
sponge cake |
pandispanya |
53032 |
sponge on |
-ın sırtından geçinmek, otlakçılık etmek |
53033 |
sponge |
sünger, otlakçı, beleşçi, asalak, süngerle silmek, otlanmak, sırtından geçinmek, otlakçılık etmek |
53034 |
sponge-down |
süngerle kurutma |
53035 |
sponger |
otlakçı, beleşçi, asalak |
53036 |
spongy bone |
süngersi sümük |
53037 |
spongy parenchyma |
süngerdoku, sünger parankiması |
53038 |
spongy |
süngersi, sünger gibi, yumuşak |
53039 |
sponsion |
kefalet, birinden emin olma |
53040 |
sponson |
sponson, çıkma |
53041 |
sponsor |
kefil, ünalgı-sınalgı bağdarlamasının masraflarını karşılayıp reklam yapan firma, kefil olmak, korumak |
53042 |
sponsorial |
kefil olan, destekleyen |
53043 |
sponsorship |
kefil, destek, himaye, kefalet |
53044 |
spontaneity |
kendiliğinden olma, kendiliğinden yapma |
53045 |
spontaneous combustion |
spontane tutuşma, kendiliğinden tutuşma |
53046 |
spontaneous generation |
abiyogenez |
53047 |
spontaneous igniton |
otomatik ateşleme |
53048 |
spontaneous reaciton |
kendiliğinden olan reaksiyon |
53049 |
spontaneous |
öz özüne olan, kendiliğinden olan, doğal, içten gelen |
53050 |
spontaneously |
kendiliğinden, kendi kendine |
53051 |
spoof |
parodi |
53052 |
spook |
hayalet, hortlak |
53053 |
spooky |
ürkünç, korkunç |
53054 |
spool box |
buat, kutu |
53055 |
spool |
makara |
53056 |
spoon bit |
kaşık matkabı |
53057 |
spoon |
kaşık, kaşıkla almak, kaşıklamak |
53058 |
spoonbill |
kaşıklı balıkçıl, spatül kuşu |
53059 |
spoonful |
kaşık dolusu |
53060 |
spoony |
sersem, aklı başından gitmiş |
53061 |
sporadic |
ara sıra görülen, seyrek, dağınık |
53062 |
sporangium |
sporkesesi, sporanj |
53063 |
spore case |
spor kılıfı |
53064 |
spore |
spor |
53065 |
sporo- |
(önek) tohum |
53066 |
sporophyte |
sporofit |
53067 |
sporozoa |
sporlular |
53068 |
sport |
spor, yöndün, kafa dengi, gırgır kimse, sportmen kimse, şaka kaldıran kimse, eğlenmek, oynamak, gösterişli birşey takmak/giymek |
53069 |
sporting |
sporcu, yöndüncü, sportmen |
53070 |
sportive |
sportif, oyuncu, şakacı |
53071 |
sports car |
yöndün arabası |
53072 |
sports jacket |
yöndün ceketi |
53073 |
sports wear |
yöndün giysisi |
53074 |
sports |
yöndün karşılaşması |
53075 |
sportsman |
sporcu, sportmen |
53076 |
sportsmanlike |
sportmenliğe yaraşan |
53077 |
sportsmanship |
sportmenlik |
53078 |
sportswear |
spor giysi |
53079 |
sporty |
sporcuya yakışır, gösterişli, şık, canlı, neşeli |
53080 |
spot business |
peşin alışveriş |
53081 |
spot cash |
emre hazır pul, peşin pul |
53082 |
spot check |
rasgele yapılan tahkikat |
53083 |
spot lamp |
spotlu lamba, efekt lambası |
53084 |
spot landing |
çekit inişi |
53085 |
spot market |
peşin alışveriş piyasası |
53086 |
spot price |
spot fiyat, peşin fiyat |
53087 |
spot remover |
leke çıkarıcı |
53088 |
spot sugar |
lekeli şeker, benekli şeker |
53089 |
spot transaction |
spot işlem, vadesiz işlem |
53090 |
spot welding |
çekit kaynağı |
53091 |
spot |
yer, orun, mahal, benek, çekit, leke, (yüzdeki) ben, namus lekesi, ayıp, güç durum, kısa reklam, projektör ışığı, hüküm giyme, mahkûmiyet, beneklemek, lekelemek, ayırt etmek, seçmek, görmek, tanımak, bulmak |
53092 |
spotless |
lekesiz, tertemiz, pırıl pırıl, kusursuz |
53093 |
spotlessness |
lekesizlik, temizlik |
53094 |
spotlight |
projektör ışığı, halkın ilgisi, gündem |
53095 |
spotted |
benekli, lekeli |
53096 |
spottiness |
lekelilik, benek |
53097 |
spotty |
benekli, çekitli, lekeli, eksik |
53098 |
spousal |
evlilikle ilgili, evlenme, evlilik |
53099 |
spouse |
eş, karı ya da koca |
53100 |
spout |
fışkırtmak, fışkırmak, püskürmek, heyecanla okumak/konuşmak, içinden su, /vb.akan ağız, burun, uç, /vb.emzik, meme, musluk, oluk ağzı, fıskiye |
53101 |
sprag |
eğleç takozu, dayak, payanda |
53102 |
sprain |
burkmak, burkulma |
53103 |
sprat |
bir tür ufak ringa balığı |
53104 |
sprawl |
yayılarak oturmak/yatmak, (ösümlük) gelişigüzel yayılmak, yayılarak oturma ya da yatma, gelişigüzel yayılma, gelişme, büyüme |
53105 |
spray condenser |
püskürtmeli kondansatör |
53106 |
spray dyeing |
püskürtmeli boyama |
53107 |
spray gun |
püskürtme tabancası, püskürteç |
53108 |
spray nozzle |
püskürtme memesi |
53109 |
spray paint |
püskürtme boya |
53110 |
spray painting |
püskürtmeli boyama |
53111 |
spray quenching |
püskürtmeli suverme |
53112 |
spray tower |
püskürtme kulesi |
53113 |
spray |
püskürtülen ilaç, püskürtülen sıvı, serpinti, püskürtme aracı, sprey, toz halinde serpmek, püskürtmek |
53114 |
sprayer |
püskürteç, pülverizatör |
53115 |
spraying machine |
püskürtme kılgası |
53116 |
spread foundation |
yayık taban |
53117 |
spread like wildfire |
ağızda sakız olmak |
53118 |
spread oneself too thin |
kırk tarakta bezi olmak |
53119 |
spread |
yaymak, yayılmak, yaymak, sermek, örtmek, açmak, açılmak, kenara çekilmek, sürmek, uzanıp gitmek, bölmek, bölüştürmek, dağıtmak, yayılış, dağılma, örtü, genişlik |
53120 |
spreader |
yayıcı, serici, gübre serpme kılgası, dağıtıcı |
53121 |
spree |
cümbüş, alem |
53122 |
sprig |
ince dal, filiz |
53123 |
sprightliness |
neşe, canlılık |
53124 |
sprightly |
neşeli, şen, canlı |
53125 |
spring a leak |
su sızdırmaya başlamak |
53126 |
spring balance |
yaylı terazi, yaylı tartaç |
53127 |
spring bearing |
yaylı yatak |
53128 |
spring box |
yay kutusu, yay kovanı |
53129 |
spring budding |
bahar sürgünü |
53130 |
spring callipers |
yaylı pergel |
53131 |
spring clamp |
yay kelepçesi |
53132 |
spring contact |
yay kontağı |
53133 |
spring equinox |
ilkbahar ılımı |
53134 |
spring finger |
yay parmağı |
53135 |
spring fork |
yay çatalı |
53136 |
spring hook |
sustalı kanca |
53137 |
spring into life |
birdenbire canlanıp harekete geçmek |
53138 |
spring line |
üzengi hattı |
53139 |
spring lock |
sustalı kilit, yaylı kilit |
53140 |
spring mattress |
yaylı yatak |
53141 |
spring needle |
yaylı iğne |
53142 |
spring pin |
yaylı pim |
53143 |
spring plate |
yay levhası |
53144 |
spring pressure |
yay basıncı |
53145 |
spring ring |
yaylı halka, yaylı bilezik |
53146 |
spring screw |
yay vidası |
53147 |
spring seat |
yay yatağı, yay oturağı |
53148 |
spring shackle |
makas küpesi |
53149 |
spring shock absorber |
yay amortisörü |
53150 |
spring tension |
yay gergi direnci |
53151 |
spring tide |
büyük gelgit |
53152 |
spring up |
baş göstermek, çıkıvermek, türemek |
53153 |
spring washer |
yaylı rondela |
53154 |
spring water |
memba suyu, pınar suyu |
53155 |
spring weight |
yay ağırlığı |
53156 |
spring |
sıçramak, fırlamak, ortaya çıkıvermek, belirivermek, yaylanmak, çıkıp gelmek, sürpriz olarak hazırlamak/yapmak, sıçrama, fırlama, yay, zemberek, makas, esneklik, yaylılık, ilkbahar, köklem, pınar, bulak, memba, başlangıç, köken, neden |
53157 |
spring-clean |
bahar temizliği, bahar temizliği yapmak |
53158 |
springboard |
sıçrama tahtası, tramplen |
53159 |
springe |
tuzak, kapan |
53160 |
springer |
kemer üzengi taşı, atlayan kimse |
53161 |
springhead |
pınar başı |
53162 |
springing |
tıkama, doldurma |
53163 |
springlike |
bahar gibi |
53164 |
springy |
esnek, yaylı, elastik |
53165 |
sprinkle |
serpmek, ekmek, saçmak, çiselemek, serpinti, çisenti |
53166 |
sprinkler |
sprinkler, pülverizatör, püskürgeç |
53167 |
sprinkling system |
yağmurlama jüyesi |
53168 |
sprint |
tabana kuvvet koşmak, sürat koşusu |
53169 |
sprinter |
sürat koşucusu |
53170 |
sprit |
filiz, tomurcuk |
53171 |
sprite |
peri, cin |
53172 |
sprocket wheel |
dişli çark, dişli makara |
53173 |
sprocket |
cer dişlisi, zincir dişlisi |
53174 |
sprout |
filizlenmek, çıkarmak, filiz, tomurcuk, sürgün, brüksellahanası, küçüklahana |
53175 |
spruce |
ladin ağacı, alaçam, şık, giyiminde titiz, temiz giyimli, temiz, derli toplu, şıklaştırmak, şık giydirmek |
53176 |
spruceness |
zarafet, şıklık |
53177 |
sprung |
yaylı |
53178 |
spry |
dinç, canlı, çevik, faal |
53179 |
spud |
kazma, ketmen, toka, kerki, çisil |
53180 |
spume |
köpük |
53181 |
spumescent |
köpük gibi, köpüklü |
53182 |
spumous |
köpüklü |
53183 |
spumy |
köpüklü |
53184 |
spun glass |
cam lifi, cam ipliği |
53185 |
spun |
eğilmiş, bükülmüş |
53186 |
spunk |
cesaret, bel, meni |
53187 |
spunky |
cesur, seksi |
53188 |
spur gear |
düz dişli |
53189 |
spur pinion |
fener dişli, düz dişli |
53190 |
spur |
mahmuz, teşvik eden şey, dürtü, güdü, mahmuzlamak, kışkırtmak |
53191 |
spurge |
sütleğen |
53192 |
spurious counts |
yanlış sayımlar |
53193 |
spurious pulse |
yanlış darbe |
53194 |
spurious |
sahte, taklit, düzme |
53195 |
spurn |
tekme ile kovmak, reddetmek, burun kıvırmak |
53196 |
spurred |
mahmuzlu |
53197 |
spurt |
fışkırmak, fışkırtmak, fışkırma, sızma, atak, çaba, gayret |
53198 |
sputter |
kekelemek, kekeler gibi konuşmak, guruldamak, kuru gürültü |
53199 |
sputtering |
pülverizasyon, püskürtme |
53200 |
sputum |
salya, tükürük |
53201 |
spy satellite |
casus uydu |
53202 |
spy |
casus, gözetleme, casusluk etmek, gözetlemek, uzaktan görmek, farketmek |
53203 |
spyglass |
küçük dürbün |
53204 |
squabble |
ağız kavgası, deyişme, atışma, patırtı, (önemsiz bir şey için) dövüşmek, mübahase etmek, çekişmek, ağızlaşmak, sözleşmek, patırtı çıkarmak |
53205 |
squabbler |
kavgacı |
53206 |
squabby |
bodur |
53207 |
squad car |
sakçı arabası |
53208 |
squad |
takım, ekip, küçük türküm, manga |
53209 |
squadron |
filo, süvari bölüğü |
53210 |
squalene |
skualen |
53211 |
squalid |
kirli, pis, sefil, bakımsız |
53212 |
squalidly |
sefalet içinde |
53213 |
squalidness |
pislik, sefillik, sefalet |
53214 |
squall front |
sağanak cephesi |
53215 |
squall |
yaygara koparmak, feryat etmek, ciyak ciyak bağırmak, yaygara, feryat, bora |
53216 |
squally |
sağanaklı, boralı |
53217 |
squama |
balık pulu, kabuk |
53218 |
squamous |
derisi pullu |
53219 |
squander |
boş yere harcamak, saçıp savurmak, israf etmek, çar çur etmek |
53220 |
squanderer |
müsrif kimse |
53221 |
squandering |
müsrif, çarçur eden, israf etme, müsriflik |
53222 |
square accounts with |
fit olmak (ödeşmek) |
53223 |
square centimetre |
santimetre kare |
53224 |
square deal |
dürüst muamele |
53225 |
square engine |
kare kozgaltka |
53226 |
square foot |
ayak kare |
53227 |
square inch |
inç kare |
53228 |
square kilometer |
kilometre kare |
53229 |
square meal |
dört dörtlük yemek, doyurucu yemek |
53230 |
square measure |
yüzey ölçü birimi |
53231 |
square meter |
metre kare |
53232 |
square millimetre |
milimetre kare |
53233 |
square number |
kare sayı |
53234 |
square nut |
dört köşe somun |
53235 |
square off |
boks için hazırlanmak |
53236 |
square one |
en baş, başlangıç çekidi |
53237 |
square one's shoulders |
omuzlarını dikleştirmek |
53238 |
square root |
karekök |
53239 |
square stern |
düz kıç şekli, ayna kıç |
53240 |
square the circle |
olmayacak duaya amin demek |
53241 |
square timber |
kadron, dördül direk |
53242 |
square up |
hesabı ödemek |
53243 |
square |
dördül, kare, alan, meydan, gönye, kare, örümcek kafalı, çağının gerisinde kalmış, eski kafalı kişi, kesirsiz, tam, eşit, dürüst, doğru, insaflı, açık, kesin, eski kafalı, eşit, başabaş, dört köşe yapmak, karesini almak, doğrultmak, (hesabı) ödemek, temizlemek, görmek, halletmek, düzeltmek, yoluna koymak, ödeşmek, rüşvetle bir işi halletmek, -e uymak, bağdaşmak, dosdoğru, direkt |
53244 |
squareness |
kare oluş, dürüstlük |
53245 |
squarrose |
sert pullu |
53246 |
squash |
ezmek, sıkıştırmak, ezilmek, sıkışmak, susturmak, bastırmak, şap sesi, pelte gibi ezilmiş şey, meyve suyu, meşrubat, kalabalık, izdiham, bir tür kapalı tenis oyunu, balkabağı |
53247 |
squashy |
pelte gibi |
53248 |
squat |
çömelmek, bağdaş kurup oturmak, gecekondu yaparak yerleşmek, bodur, bücür, bastıbacak, çömelme |
53249 |
squatter |
(boş bina/vb.) bir yere izinsiz yerleşen kimse |
53250 |
squaw |
kızılderili kadın |
53251 |
squawk |
(tavuk/ördek/vb.) ciyaklamak, dırdır etmek |
53252 |
squeak |
(fare/vb.) cik cik ses çıkarmak, gıcırdamak, gıcırdatmak, ötmek, gammazlık etmek, cikcik, gıcırdama, cığıltı |
53253 |
squeaky |
gıcırtılı, tiz sesli, cızırtılı |
53254 |
squeal |
ciyaklamak, ötmek, gammazlık etmek, ciyaklama, haykırış, bağırışma |
53255 |
squeamish |
iğrenen, midesi hemen bulanıveren, alıngan, güç beğenir, çok titiz |
53256 |
squeamishness |
titizlik, alınganlık, iğrençlik |
53257 |
squeegee |
lastik süpürge |
53258 |
squeezable |
sıkılabilir |
53259 |
squeeze bottle |
sıkılabilen plastik şişe |
53260 |
squeeze box |
akordeon |
53261 |
squeeze money out of |
pul sızdırmak |
53262 |
squeeze |
sıkmak, ezmek, sıkıştırmak, sığdırmak, tıkıştırmak, zorla koparmak, sızdırmak, sıkma, sıkıştırma, el sıkma, kalabalık, izdiham |
53263 |
squeezer |
sıkma kılgası |
53264 |
squelch |
susturmak, bastırmak |
53265 |
squelcher |
yıkıcı darbe |
53266 |
squib |
fişek, maytap, yergi, hiciv |
53267 |
squid |
mürekkepbalığı |
53268 |
squiggly |
eğri büğrü |
53269 |
squill |
adasoğanı |
53270 |
squinch |
payanda kemeri, köşe kemeri |
53271 |
squint |
gözlerini kısmak, yan bakmak, şaşı bakmak, şaşılık, bakış, yan bakış |
53272 |
squint-eyed |
şaşı gözlü, şaşı, tepegöz |
53273 |
squire |
köyağası, bey, toprak sahibi |
53274 |
squirm |
kıvranmak |
53275 |
squirmy |
kıvranan |
53276 |
squirrel |
sincap, dele |
53277 |
squirt |
fışkırmak, fışkırtmak |
53278 |
squish |
ezmek |
53279 |
stab from the back |
arkadan vurmak |
53280 |
stab in the back |
sırtından bıçaklamak, arkadan vurmak |
53281 |
stab |
bıçaklama, bıçak yarası, deneme, bıçaklamak, (bıçak/ağrı/vb.) saplamak |
53282 |
stabbing |
(ağrı/vb.) ani ve keskin, bıçak gibi |
53283 |
stability factor |
kararlılık katsayısı |
53284 |
stability |
sağlamlık, denge, değişmezlik, durağanlık, kararlılık, istikrar, kalımlılık, süreklilik |
53285 |
stabilization fund |
döviz istikrar fonu |
53286 |
stabilization |
stabilizasyon, sabit kılma, saptama, tespit etme |
53287 |
stabilize |
değişmezleştirmek, dengede tutmak, sağlamlaştırmak |
53288 |
stabilized warfare |
siper harbi |
53289 |
stabilized |
stabilize |
53290 |
stabilizer |
stabilizatör, dengeleyici |
53291 |
stable equilibrium |
kararlı denge, değişmeyen denge |
53292 |
stable foundation |
sağlam temel, devamlı özül |
53293 |
stable manure |
ahır gübresi |
53294 |
stable money |
istikrarlı pul |
53295 |
stable state |
kararlı hal |
53296 |
stable |
ahır, ahırdaki atlar, ahıra koymak, değişmez, durağan, sabit, kararlı, sağlam, sürekli, devamlı, kalıcı |
53297 |
stableboy |
seyis yamağı |
53298 |
stack the cards |
oyun çöngelerini hile ile düzenlemek |
53299 |
stack |
yığın, istif, bolluk, baca, yığmak |
53300 |
stacker |
yığıcı, istifçi |
53301 |
stadia |
stadya |
53302 |
stadium |
stadyum |
53303 |
staff manager |
personel müdürü |
53304 |
staff member |
eleman |
53305 |
staff officer |
kurmay subay |
53306 |
staff reductions |
personel indirimi |
53307 |
staff regulations |
personel yönetmeliği |
53308 |
staff sergeant |
üstçavuş |
53309 |
staff |
değnek, çomak, asa, çalışanlar, memur kadrosu, orun, personel, kurmay, eleman sağlamak, personel sağlamak |
53310 |
stag beetle |
geyikböceği |
53311 |
stag party |
erkekler toplantısı |
53312 |
stag |
erkek geyik |
53313 |
stage a sit-in |
oturma grevi yapmak |
53314 |
stage door |
tiyatronun arka kapısı |
53315 |
stage manager |
sahne amiri |
53316 |
stage of appeal |
hiyerarşi |
53317 |
stage |
sahne, tiyatro sahnesi, tiyatro, sahne yaşamı, tiyatroculuk, aşama, evre, safha, menzil, konak, sahneye koymak, sahnelemek, sahneye konmaya elverişli olmak |
53318 |
stagecoach |
posta arabası |
53319 |
stagecraft |
sahne tekniği, tiyatro tekniği |
53320 |
stager |
eski kurt, gedikli |
53321 |
stagestruck |
sahne aşığı, tiyatro hastası |
53322 |
stagflation |
stagflasyon |
53323 |
stagger |
sendelemek, sendeleyerek yürümek, şaşırtmak, afallatmak, sersemletmek, ayrı ayrı zamanlara göre düzenlemek |
53324 |
staggered |
derecelendirilmiş |
53325 |
staggering |
sarsan, sallayan |
53326 |
staging |
iskele, sahneye koyma |
53327 |
stagnancy |
durgunluk |
53328 |
stagnant water |
durgun su |
53329 |
stagnant |
(su) akmaz, durgun, (iş/vb.) durgun, kesat |
53330 |
stagnate |
durgunlaşmak |
53331 |
stagnation |
durgunluk |
53332 |
staid |
ciddi, sıkıcı |
53333 |
stailized road |
stabilize yol |
53334 |
stain remover |
leke çıkarıcı |
53335 |
stain |
lekelemek, lekelenmek, boyamak, leke, boya, vernik |
53336 |
stained glass |
renkli cam, mozaik cam |
53337 |
stainless steel |
paslanmaz çelik |
53338 |
stainless |
lekesiz, kusursuz, tertemiz, paslanmaz |
53339 |
stair carpet |
merdiven yolluğu |
53340 |
stair |
merdiven basamağı, pille, (ç.) merdiven, pilleken |
53341 |
staircase |
merdiven, pilleken |
53342 |
stairs carpet |
merdiven halısı |
53343 |
stairs |
merdiven, pilleken |
53344 |
stairway |
bkz.staircase |
53345 |
stake out |
hudutlarını göstermek, kazıklarla çevirmek |
53346 |
stake |
kazık, (eskiden) insanların öldürülmek, yakılmak, /vb.amacıyla bağlandığı kazık, kazığa bağlayarak öldürme, çıkar, ortaya konan pul, ç.ödül, kazığa bağlamak, kazıkla desteklemek, (pul/vb.) koymak, yatırmak, tehlikeye atmak |
53347 |
stakes |
ödül |
53348 |
stalactite |
sarkıt |
53349 |
stalagmite |
dikit |
53350 |
stale check |
geçersiz çek |
53351 |
stale |
bayat, adi, yıpranmış |
53352 |
stalemate |
(satranç) pat |
53353 |
staleness |
bayatlık, yorgunluk |
53354 |
stalk fibre |
sak lifi |
53355 |
stalk |
sezdirmeden izleyip avlamak, yakalamak, azametle yürümek, sap, saplak |
53356 |
stalked |
saplı |
53357 |
stalking-horse |
siper arkasında gizlenme, maske |
53358 |
stalkless |
sapsız, kulpsuz |
53359 |
stalky |
saplı |
53360 |
stall for time |
vakit kazanmaya çalışmak |
53361 |
stall off |
oyalamak, atlatmak |
53362 |
stall |
ahır, kora, önü açık küçük dükkân, tezgâh, (sinema/tiyatro/vb.'de) koltuk, bahane, kaçamak yanıt, durmak, duruvermek, stop etmek, stop ettirmek, ahıra kapatmak, çamur/vb.'ne saplanmak, oyalanmak, geciktirmek |
53363 |
stallion |
aygır, damızlık at |
53364 |
stalwart |
sağlam yapılı, gürbüz, iri yapılı, korkusuz, cesur, sağlam, günevinilir, sadık, ateşli yandaş |
53365 |
stamen |
erkeklik kılganı, erkek kılgan |
53366 |
stamina |
dayanma gücü, dayanıklılık, güç, direnç |
53367 |
staminate |
ercikli, erciğe ait |
53368 |
stammer |
kekelemek, kekeleme, kekemelik |
53369 |
stammerer |
keke, kekeme |
53370 |
stammering |
kekeleyen, kekeme |
53371 |
stamp collecting |
pay toplama |
53372 |
stamp collector |
pul koleksiyoncusu, filatelist |
53373 |
stamp duty |
damga vergisi, damga resmi |
53374 |
stamp mill |
maden değirmeni, ezme değirmeni |
53375 |
stamp out |
yok etmek, kökünü kazımak, bastırmak, ezmek |
53376 |
stamp pad |
ıstampa |
53377 |
stamp tax |
pul vergisi |
53378 |
stamp |
damgalamak, pul yapıştırmak, (pul) basmak, ayağını hızla yere vurmak, tepinmek, kafasına yerleştirmek, belleğine kazımak, pul, posta pulu, damga, ıstampa, iz, marka, işaret, alamet, tür, nitelik, karakter, zımba |
53379 |
stampede |
(korkudan) darmadağınık kaçış, bozgun, panik |
53380 |
stamping |
maden dövme parçası, presde basma |
53381 |
stance |
duruş |
53382 |
stanch |
bkz.staunch |
53383 |
stanchion |
payanda, destek, direk, puntal |
53384 |
stand a chance |
şansı olmak |
53385 |
stand age |
meşcere yaşı |
53386 |
stand aside |
bir yana çekilmek |
53387 |
stand back |
geriye çekilmek |
53388 |
stand behind |
arkasında durmak |
53389 |
stand by with folded arms |
eli kolu bağlı kalmak |
53390 |
stand by |
seyirci kalmak, hazır beklemek, destek olmak |
53391 |
stand corrected |
yanıldığını kabul etmek |
53392 |
stand down |
tanık yerini terk etmek |
53393 |
stand for election |
saylavlar için adaylığını koymak |
53394 |
stand for |
anlamına gelmek, desteklemek, katlanmak, çekmek |
53395 |
stand guard |
nöbet tutmak |
53396 |
stand on one's own feet |
kendi yağı ile kavrulmak |
53397 |
stand on |
ısrar etmek |
53398 |
stand out |
göze çarpmak, özünü göstermek, ileriye fırlamak |
53399 |
stand over |
tehir edilmek, ertelenmek |
53400 |
stand sth on its head |
altüst etmek |
53401 |
stand still |
kımıldamadan durmak, hareketsiz durmak |
53402 |
stand surety |
kefil olmak |
53403 |
stand to reason |
akla yatmak |
53404 |
stand trial |
mahkemede yargılanmak |
53405 |
stand up for |
desteklemek, kayırmak |
53406 |
stand up to |
karşı durmak |
53407 |
stand up |
ayağa kalkmak, göğüs germek, dayanmak |
53408 |
stand |
ayakta durmak, dikelmek, (ayağa) kalkmak, dikeltmek, durmak, kalmak, durma, duruş, mola, yer, mevki, durak, direnme, direniş, mukavemet, satış sergisi, tezgâh, işyeri, mağaza, dükkân, ayak, destek, sehpa, tribün, mahkemede tanık yeri |
53409 |
stand-in |
dublör, vekil |
53410 |
standalone |
bağımsız |
53411 |
standard bearer |
bayraktar, sancaktar |
53412 |
standard cable |
standart kablo |
53413 |
standard cell |
standart pil |
53414 |
standard compass |
miyar pusulası |
53415 |
standard conditions |
standart şartlar |
53416 |
standard costs |
standart maliyetler |
53417 |
standard deviation |
standart sapma |
53418 |
standard electrode |
standart elektrot |
53419 |
standard equipment |
standart teçhizat |
53420 |
standard error |
standart hata |
53421 |
standard film |
standart yanka |
53422 |
standard form |
standart biçim |
53423 |
standard format |
standart format |
53424 |
standard frequency |
standart frekans, ayar frekansı |
53425 |
standard gauge |
normal ray açıklığı, normal hat |
53426 |
standard length |
standart uzunluk |
53427 |
standard of knowledge |
bilgi derecesi |
53428 |
standard of living |
yaşam standardı |
53429 |
standard of value |
değer standardı |
53430 |
standard part |
standart parça, değişmeyen parça |
53431 |
standard pressure |
standart basınç |
53432 |
standard rate |
standart oran |
53433 |
standard set |
standart takım |
53434 |
standard size |
standart boy, normal boy, normal ebat |
53435 |
standard solution |
standart çözelti |
53436 |
standard star |
standart yıldız, ayar yıldızı |
53437 |
standard state |
standart hal |
53438 |
standard temperature |
normal sıcaklık, ölçünlü sıcaklık |
53439 |
standard time |
normal sögen ayarı |
53440 |
standard units |
standart birimler |
53441 |
standard voltage |
normal gerilim |
53442 |
standard |
standart, bayrak, sancak, ölçü, miyar, çama, standart, kabul edilen, standart |
53443 |
standardization |
standardizasyon, standartlaştırma, ayarlama |
53444 |
standardize |
standardize etmek |
53445 |
standby |
yedek |
53446 |
standee |
ayakta kalan kişi |
53447 |
standing committee |
daimi encümen, daimi komite |
53448 |
standing on one's head |
çok kolay bir şekilde |
53449 |
standing order |
sürekli ödeme emri |
53450 |
standing room |
ayakta duracak yer |
53451 |
standing water |
durgun su |
53452 |
standing |
ayakta duran, akmaz, durgun, sürekli, daimi, devamlı, süreklilik, devam, geçerlilik, yürürlük, saygınlık, şöhret, mevki |
53453 |
standoffish |
soğuk, ciddi, itici |
53454 |
standpipe |
dikey ve sabit boru |
53455 |
standpoint |
görüş çekidi, görüş, bakım |
53456 |
standstill |
durma, durgu, duraklama, sekte |
53457 |
stannary |
kalay madeni, kalay ocağı |
53458 |
stannic acid |
kalay asidi |
53459 |
stannic |
stannik |
53460 |
stannite |
stannit |
53461 |
stanza |
şiir kıtası, kesim |
53462 |
stapes |
üzengisümüğü |
53463 |
staphylococcus |
stafilokok basili |
53464 |
staple |
zımba teli, tel, lif, bir yerin başlıca ürünü, başlıca ürün, en önemli kısım, başlıca konu, esas, hammadde, zımbalamak |
53465 |
stapler |
tel zımba |
53466 |
star atlas |
gök atlası |
53467 |
star bit |
yıldız uç |
53468 |
star cluster |
yıldız kümesi |
53469 |
star dust |
yıldız tozu, kozmik toz |
53470 |
star dyeing |
yıldız boyama |
53471 |
star map |
gök haritası |
53472 |
star pinion |
ıstavroz dişlisi |
53473 |
star point |
nötr çekit |
53474 |
star |
yıldız, star, yıldız, talih |
53475 |
star-shaped |
yıldız biçimli |
53476 |
starboard |
sancak |
53477 |
starch gum |
dekstrin |
53478 |
starch paste |
nişasta kolası |
53479 |
starch sugar |
nişasta şekeri, glükoz |
53480 |
starch |
nişasta, kola, kolalamak |
53481 |
starched |
kolalı |
53482 |
starchy foods |
karbonhidratlı yiyecekler |
53483 |
starchy |
nişastalı, kolalı, sert, katı, resmi |
53484 |
stardom |
şöhret, yıldızlık |
53485 |
stare |
(at ile) dik dik bakmak, gözünü dikip bakmak, gözünü dikip bakma, sabit bakış |
53486 |
starfish |
denizyıldızı |
53487 |
stargazer |
gökbilimci, astronom, yıldızbilimci, astrolog |
53488 |
stargazing |
hayallere dalıp gitme, hayalcilik |
53489 |
staring |
hareketsiz, sabit |
53490 |
stark naked |
anadan doğma |
53491 |
stark |
süssüz, sade, yalın, çıplak |
53492 |
starless |
yıldızsız |
53493 |
starlet |
henüz meşhur olmamış genç aktris |
53494 |
starlight |
yıldız ışığı |
53495 |
starling |
sığırcık |
53496 |
starred |
yıldızlı, yıldız işaretli |
53497 |
starry |
yıldızlı |
53498 |
start a meeting |
toplantıyı açmak |
53499 |
start back |
geri dönmek için yola çıkmak |
53500 |
start from scratch |
sıfırdan başlamak |
53501 |
start in |
paçaları sıvamak |
53502 |
start off |
yola çıkmak, hareket etmek |
53503 |
start out |
-mek niyetinde olmak, yola çıkmak |
53504 |
start rolling |
harekete geçmek |
53505 |
start up |
çalıştırmak |
53506 |
start with a clean slate |
sil baştan yapmak |
53507 |
start |
başlamak, başlatmak, çalışmak, çalıştırmak, irkilmek, sıçramak, yerinden hoplamak, (back ile) geri dönmek için yola çıkmak, (out ile) yola çıkmak, ayrılmak, başlangıç, başlama, kalkış, hareket, çıkış, start, sıçrama, irkilme, avans, avantaj |
53508 |
starter button |
ateşleme düğmesi, marş düğmesi |
53509 |
starter cable |
ateşleme kablosu |
53510 |
starter push-button |
marş düğmesi |
53511 |
starter |
marş, yoğurt mayası, yarışa katılan kişi/at, starter, çıkışçı, meze türünden ilk yemek |
53512 |
starters |
bir öğünün ilk yemekleri |
53513 |
starting button |
ateşleme düğmesi |
53514 |
starting crank |
ilk hareket kolu |
53515 |
starting friction |
başlangıç sürtünmesi |
53516 |
starting motor |
marş kozgaltkası, ilk hareket kozgaltkası |
53517 |
starting point |
başlangıç çekidi |
53518 |
starting position |
başlama yağdayı, marş yağdayı |
53519 |
starting |
marş, ilk hareket |
53520 |
startle |
korkutmak, şaşırtmak, ürkütmek, ürkmek |
53521 |
startling |
şaşırtıcı, ürkütücü, hayret verici, heyecanlı |
53522 |
startup |
çalıştırma, açış |
53523 |
starvation |
şiddetli açlık, açlıktan ölme |
53524 |
starve |
açlıktan ölmek, açlıktan öldürmek, kurt gibi acıkmak, açlıktan ölmek |
53525 |
starveling |
açlıktan ölmek üzere olan insan/döngül, gürisne |
53526 |
state bank |
devlet bankası |
53527 |
state bond |
devlet tahvili |
53528 |
state capitalism |
devlet kapitalizmi |
53529 |
State Conservatory |
Devlet Konservatuarı |
53530 |
State Economic Enterprises |
Kamu iktisadi Teşebbüsleri |
53531 |
State Employees Pension Fund |
Emekli Sandığı |
53532 |
state hospital |
devlet hastanesi |
53533 |
state monopoly |
devlet tekeli |
53534 |
state of aggregation |
yığışım hali |
53535 |
state of distress |
tehlikeli durum, çekinceli durum |
53536 |
state of emergency |
olağanüstü hal, sıkıyönetim |
53537 |
state of equilibrium |
denge hali, denge yağdayı |
53538 |
state of mind |
ruh hali |
53539 |
state of war |
savaş hali |
53540 |
State Security Court |
Devlet Güvenlik Mahkemesi |
53541 |
state |
durum, hal, vaziyet, yağday, mevki, görkem, debdebe, tantana, ihtişam, devlet, eyalet, heyecan, stres, ifade etmek, açıklamak, belirtmek, ayıtmak |
53542 |
stated |
belirli, muayyen, düzenli, muntazam |
53543 |
stateless |
yurtsuz, vatansız |
53544 |
stateliness |
heybetlilik, görkem, ihtişam, heybet |
53545 |
stately |
görkemli, debdebeli, tantanalı, soylulara ait |
53546 |
statement of account |
hesap özeti |
53547 |
statement of affairs |
iflas bilançosu |
53548 |
statement |
söz, ifade, demeç, hesap |
53549 |
stateroom |
özel lüks kamara, yataklı kabin |
53550 |
states of matter |
maddenin halleri |
53551 |
States |
Amerika |
53552 |
statesman |
devlet adamı |
53553 |
statesmanship |
siyaset |
53554 |
static balance |
statik denge |
53555 |
static charge |
statik yük |
53556 |
static current |
statik akım, sürekli akım |
53557 |
static economics |
statik ekonomi |
53558 |
static electricity |
statik çıngı |
53559 |
static energy |
statik enerji |
53560 |
static error |
statik hata, duruk hata |
53561 |
static friction |
statik sürtünme |
53562 |
static lift |
statik kaldırma kuvveti |
53563 |
static line |
paraşüt açma ipi |
53564 |
static linguistics |
statik dilbilim |
53565 |
static load |
statik yük, ölü yük |
53566 |
static pressure |
statik basınç, duruk basınç |
53567 |
static storage |
statik bellek, duruk bellek |
53568 |
static |
değişmeyen, devinimsiz, duruk, dural, statik, ünalgı paraziti |
53569 |
statical |
statik, dengeli, denk, durgun, değişmez |
53570 |
statically |
statik olarak |
53571 |
staticize |
statikleştirmek, duruklaştırmak |
53572 |
statics |
dinginlikbilim, statik |
53573 |
station house |
sakçı karakolu, istasyon binası |
53574 |
station wagon |
steyşın araba, kaptıkaçtı |
53575 |
station |
istasyon, durak, dayanacak, yer, mevki, karakol, merkez, toplumsal konum, makam, rütbe, yerleştirmek, dikmek |
53576 |
stationary engine |
sabit kozgaltka |
53577 |
stationary point |
durgun çekit |
53578 |
stationary state |
sük-net yağdayı |
53579 |
stationary wave |
stasyoner dalga, durağan dalga |
53580 |
stationary |
yerinde duran, durağan, sabit |
53581 |
stationer |
kırtasiyeci |
53582 |
stationery |
kırtasiye |
53583 |
stationmaster |
istasyon şefi |
53584 |
statism |
devletçilik |
53585 |
statist |
devletçi, istatistik uzmanı |
53586 |
statistical |
istatistiksel, istatistiki |
53587 |
statistician |
istatikçi |
53588 |
statistics |
istatistik |
53589 |
stator |
stator, duraç, duruk |
53590 |
statoscope |
statoskop, hassas barometre |
53591 |
statuary |
yontuculuk, heykeltıraşlık, yontular, heykeller |
53592 |
statue |
yontu, heykel, timsal |
53593 |
statuesque |
heykel gibi |
53594 |
statuette |
heykelcik, küçük yontu |
53595 |
stature |
boy, boy pos, endam, önem, kişilik |
53596 |
status inquiry |
istihbarat |
53597 |
status of ownership |
sahiplik hali |
53598 |
status quo |
mevcut durum, statüko |
53599 |
status |
durum, hal, toplumsal ya da mesleki durum, konum, mevki, statü, yasal durum |
53600 |
statute barred |
zamanaşımına uğramış, geçersiz |
53601 |
statute law |
yazılı hukuk |
53602 |
statute of bankruptcy |
iflas kanunu |
53603 |
statute |
yasa, kural, tüzük |
53604 |
statutory declaration |
resmi beyanname |
53605 |
statutory reserves |
statü yedekleri |
53606 |
statutory |
kurallarla belirlenmiş, yasalarla saptanmış, yasal |
53607 |
staunch |
(kan/vb.) akışını durdurmak, güvenilir, sadık, sağlam |
53608 |
staunchness |
güvenilirlik, sağlamlık |
53609 |
stave in |
fıçıda delik açmak, delinmek |
53610 |
stave off |
defetmek, bertaraf etmek, savmak, geciktirmek |
53611 |
stave |
fıçı tahtası, değnek, şiir kıtası, kesim |
53612 |
stay bar |
gergi çubuğu |
53613 |
stay bolt |
tespit cıvatası, setuskur |
53614 |
stay in |
dışarı çıkmamak, evde kalmak |
53615 |
stay on |
kalmaya devam etmek |
53616 |
stay with him |
yanında kalmak |
53617 |
stay |
kalmak, ...olarak kalmak, durmak, durdurmak, ertelemek, geciktirmek, sürdürüp tamamlamak, dayanmak, bastırmak, geçiştirmek, kalış, kalma, erteleme |
53618 |
stay-at-home |
dört duvar arasında oturan kişi |
53619 |
stay-in strike |
oturma grevi |
53620 |
staysail |
velena yelkeni, flok yelkeni, velestralya |
53621 |
stead |
yer |
53622 |
steadfast |
sadık, dönmez |
53623 |
steadfastness |
sabır, sebat |
53624 |
steadily |
durmadan, boyuna, gittikçe, ısrarla, sebatla, muntazaman |
53625 |
steadiness |
metanet, sabır, sarsılmazlık, sebatlık |
53626 |
steady as a rock |
kaya gibi sağlam |
53627 |
steady customer |
devamlı müşteri, sürekli müşteri |
53628 |
steady flow |
kararlı akış, daimi akış |
53629 |
steady |
sallanmaz, oynamaz, sağlam, sabit, şaşmaz, dönmez, düzgün, düzenli, muntazam, değişmez, sürekli, daimi, devamlı, sebatkâr, sarsılmaz, metin, akıllı uslu, aklı başında, mazbut, ciddi, sallanmaz hale getirmek, sabit kılmak, yatıştırmak, teskin etmek, durmadan, muntazaman, dost, sevgili, aşık |
53630 |
steak |
biftek |
53631 |
steal a glance |
göz ucuyla bakmak |
53632 |
steal a kiss |
çaktırmadan öpmek |
53633 |
steal away |
sıvışmak |
53634 |
steal |
çalmak, aşırmak, hırsızlık yapmak, gizlice hareket etmek, süzülmek, kelepir |
53635 |
stealth |
gizli iş ya da eylem, gizlilik |
53636 |
stealthily |
gizlice, usulcacık |
53637 |
stealthiness |
gizlilik |
53638 |
stealthy |
gizlice yapılan, sinsi |
53639 |
steam boat |
vapur, istimbot |
53640 |
steam boiler |
buhar kazanı |
53641 |
steam chest |
istim kutusu |
53642 |
steam distillation |
buhar damıtması |
53643 |
steam engine |
buhar kılgası, lokomotif |
53644 |
steam gauge |
basıölçer, manometre |
53645 |
steam generator |
buhar jeneratörü |
53646 |
steam hammer |
buhar çekici, istim çekici |
53647 |
steam heater |
buharlı ısıtıcı |
53648 |
steam heating |
buharlı kalorifer |
53649 |
steam jacket |
istim ceketi |
53650 |
steam locomotive |
buhar lokomotifi |
53651 |
steam pipe |
buhar borusu, istim borusu |
53652 |
steam port |
buhar deliği |
53653 |
steam power |
buhar gücü |
53654 |
steam pressure gauge |
basıölçer, manometre |
53655 |
steam pressure |
buhar basıncı |
53656 |
steam pump |
buhar pompası |
53657 |
steam roller |
buharlı silindir |
53658 |
steam superheater |
buhar kızdırıcı |
53659 |
steam trap |
buhar kapanı, buhar ayırıcı |
53660 |
steam turbine |
buhar türbini |
53661 |
steam up |
sinirlendirmek, kışkırtmak, buğulan(dın)mak |
53662 |
steam valve |
buhar supabı |
53663 |
steam |
buhar, buğu, güç, kuvvet, enerji, öfke, hiddet, istimle hareket etmek, gitmek, buhar salıvermek, dumanı çıkmak, buğusu çıkmak, buğuda/buharda pişirmek |
53664 |
steam-tight |
buhar kaçırmaz |
53665 |
steamer |
vapur |
53666 |
steaminess |
buharlı olma |
53667 |
steaming engine |
buhar kılgası |
53668 |
steamroller |
buharlı yol silindiri, baskı yapmak, zorlamak |
53669 |
steamship |
buharlı gemi |
53670 |
steamy |
buharlı, buğulu |
53671 |
stearate |
stearat |
53672 |
stearic acid |
stearik asit |
53673 |
stearic |
stearik |
53674 |
stearin |
stearin, donyağı |
53675 |
steatite |
sabuntaşı |
53676 |
steed |
savaş atı, at |
53677 |
steel ball |
çelik bilya |
53678 |
steel bar |
çelik çubuk |
53679 |
steel belt conveyor |
çelik bantlı konveyör, çelik kayışlı taşıyıcı |
53680 |
steel belt |
çelik bant, çelik kayış |
53681 |
steel cable |
çelik kablo |
53682 |
steel coated |
çelik kılıflı |
53683 |
steel engraving |
çelik oymacılığı |
53684 |
steel pipe |
çelik boru |
53685 |
steel plate |
çelik levha |
53686 |
steel prop |
çelik direk |
53687 |
steel ring |
çelik çember, çelik bilezik |
53688 |
steel rope |
çelik halat |
53689 |
steel shape |
çelik profili |
53690 |
steel sheet |
çelik sac |
53691 |
steel shell |
çelik zarf |
53692 |
steel strip |
çelik şerit |
53693 |
steel structure |
demir yapı |
53694 |
steel tape |
çelik şerit |
53695 |
steel tube |
çelik boru |
53696 |
steel wire |
çelik tel |
53697 |
steel wool |
çelik yün |
53698 |
steel |
çelik, sertleştirmek, katılaştırmak |
53699 |
steeliness |
sertlik, çelik gibi olma |
53700 |
steelworks |
çelik fabrikası |
53701 |
steely |
çelik gibi, sert, katı, sağlam |
53702 |
steelyard |
topuzlu kantar |
53703 |
steep |
dik, sarp, yalçın, (fiyat/miktar/vb.) çok fazla, haddinden fazla, aşırı, fahiş, suda bırakmak, ıslatmak, (çay) demlemek, demlenmek |
53704 |
steepen |
dikleşmek, dikleştirmek |
53705 |
steeplechase |
engelli koşu/at yarışı |
53706 |
steepled |
kuleli |
53707 |
steeplejack |
kule tamircisi, baca tamircisi |
53708 |
steepness |
diklik, sarplık |
53709 |
steer clear of |
kaçınmak |
53710 |
steer |
hadım öküz, dümen kullanmak, dümenle yönetmek, seyretmek, yönetmek, bilgi, haber |
53711 |
steerable |
yönetilebilir |
53712 |
steerage |
dümen kullanma, ara güverte |
53713 |
steerageway |
dümen dinleme hızı |
53714 |
steering axle |
direksiyon dingili |
53715 |
steering box |
direksiyon kutusu |
53716 |
steering column |
direksiyon mili |
53717 |
steering committee |
yönetim komitesi |
53718 |
steering engine |
dümen kılgası |
53719 |
steering gear |
direksiyon dişlisi, dümen donanımı |
53720 |
steering mechanism |
direksiyon mekanizması |
53721 |
steering nut |
direksiyon somunu |
53722 |
steering post |
direksiyon kolonu |
53723 |
steering rod |
direksiyon rodu |
53724 |
steering shaft |
direksiyon şaftı |
53725 |
steering tie rod |
akupleman çubuğu |
53726 |
steering tube |
direksiyon borusu |
53727 |
steering wheel |
direksiyon simidi, dümen dolabı |
53728 |
steering |
dümen tutma, direksiyon |
53729 |
steersman |
dümenci |
53730 |
stein |
büyük bardak, bira bardağı |
53731 |
stellar vault |
yıldız tonoz |
53732 |
stellar |
yıldızlarla ilgili |
53733 |
stellate leaves |
halka dizilişli yapraklar |
53734 |
stellate |
yıldız biçiminde, yıldız şeklindeki |
53735 |
stellite |
stellit |
53736 |
stellular |
yıldızlarla süslenmiş |
53737 |
stem from |
#NAME? |
53738 |
stem post |
baş bodoslaması |
53739 |
stem |
ağaç gövdesi, sap, saplak, gövde, pruva, sap benzeri şey, pipo sapı, soy, köken, soy sop, kodak kökleri, (akışını) durdurmak |
53740 |
stemless |
sapsız |
53741 |
stemma |
soyağacı, şecere, soy |
53742 |
stench |
kötü koku, leş kokusu, pis koku |
53743 |
stencil |
kalıp, delikli marka kalıbı, işaret, harfler, marka, mumlu çönge |
53744 |
steno- |
(önek) dar, ufak |
53745 |
stenograph |
steno harfi, stenografi |
53746 |
stenographer |
stenograf |
53747 |
stenographic |
stenografik |
53748 |
stenography |
stenografi, steno |
53749 |
stenter frame |
germe kılgası |
53750 |
stenter |
germe kurutma kılgası, ram, germek |
53751 |
stentorian |
(ses) yüksek, güçlü, boğuk |
53752 |
step back |
geri çekilmek |
53753 |
step by step |
adım adım, yavaş yavaş |
53754 |
step down |
azaltmak, düşürmek, inmek, çekilmek |
53755 |
step in |
müdahale etmek, araya girmek |
53756 |
step into sb's shoes |
birinin yerini doldurmak |
53757 |
step on sb's toes |
birinin damarına basmak |
53758 |
step on the gas |
gaza basmak |
53759 |
Step on the gas! |
Gazla!, Çabuk ol! |
53760 |
step on |
çiğnemek, üzerine adım atmak, ayak bastırmak |
53761 |
step out of line |
çizginin dışına çıkmak |
53762 |
step out |
dışarı çıkmak, eğlenceye gitmek |
53763 |
step up |
artırmak, yükseltmek, artmak, yükselmek, çıkmak |
53764 |
step |
adım, basamak, ayak sesi, ayak izi, girişim, önlem, tedbir, kademe, derece, ç, seyyar merdiven, adım atmak, girmek, basmak |
53765 |
step- |
(önek) üvey |
53766 |
step-down |
azaltan, düşüren |
53767 |
stepbrother |
üvey erkek kardeş |
53768 |
stepchild |
üvey çocuk |
53769 |
stepdaughter |
üvey kız |
53770 |
stepfather |
üvey baba |
53771 |
stepladder |
seyyar merdiven |
53772 |
stepmother |
üvey anne |
53773 |
stepparent |
üvey anne ya da baba |
53774 |
steppe |
bozkır, step |
53775 |
stepping stone |
atlama tahtası |
53776 |
steps |
seyyar merdiven, seyyar merdiven |
53777 |
stepsister |
üvey kız kardeş |
53778 |
stepson |
üvey oğul |
53779 |
steradian |
steradyan |
53780 |
stere |
ster |
53781 |
stereo recording |
stereo kayıt |
53782 |
stereo |
stereo pikap/teyp/cihaz, müzik seti, stereo |
53783 |
stereobate |
temel |
53784 |
stereochemistry |
stereokimya |
53785 |
stereographic |
stereografik |
53786 |
stereography |
stereografi, üçboyutlu çizge |
53787 |
stereoisomer |
stereoizomer |
53788 |
stereoisomerism |
stereoizomerizm |
53789 |
stereometry |
uzay geometri |
53790 |
stereomicrophone |
stereo mikrofon |
53791 |
stereophonic microphone |
stereofonik mikrofon |
53792 |
stereophonic |
stereo |
53793 |
stereophony |
stereofoni |
53794 |
stereoplate |
streotip |
53795 |
stereoscope |
setereoskop |
53796 |
stereoscopic image |
üçboyutlu görüntü |
53797 |
stereoscopic |
stereoskopik, üçboyutlu |
53798 |
stereoscopy |
stereoskopi |
53799 |
stereospecific |
stereoözgül |
53800 |
stereotype |
klişeleşmiş örnek, beylik olay, beylik örnek, basmakalıp örnek |
53801 |
stereotyped |
stereotip, basmakalıp, beylik |
53802 |
stereotypy |
stereotipi |
53803 |
sterile |
kısır, dölsüz, verimsiz, mikropsuz, steril, sıkıcı |
53804 |
sterilization |
sterilizasyon |
53805 |
sterilize |
kısırlaştırmak, mikropsuzlaştırmak, sterilize etmek |
53806 |
sterilized |
sterilize |
53807 |
sterilizer |
sterilize aleti, sterilizatör |
53808 |
sterlet |
çığa balığı |
53809 |
sterling |
sterlin |
53810 |
stern chaser |
kıç topu |
53811 |
stern heavy |
kuyruğu ağır |
53812 |
stern light |
kuyruğu hafif |
53813 |
stern post |
kıç bodoslaması |
53814 |
stern |
sert, haşin, katı, acımasız, amansız, sert, şiddetli, kuvvetli, kıç |
53815 |
sternal |
göğüs sümüğü ile ilgili |
53816 |
sternness |
sertlik |
53817 |
sterno |
(önek) göğüs |
53818 |
sternpost |
kıç bodoslaması |
53819 |
sternson |
bodoslama astarı |
53820 |
sternum |
göğüs sümüğü |
53821 |
sternutation |
aksırma, hapşırma |
53822 |
sternway |
(gemi) geriye gitme |
53823 |
steroid |
steroit |
53824 |
sterol |
sterol |
53825 |
stertorous |
horultulu |
53826 |
stet |
düzelti yapılmayacağını belirten sözcük |
53827 |
stethoscope |
stetoskop |
53828 |
stetson |
geniş kenarlı fötr şapka |
53829 |
stevedore |
rıhtım işçisi |
53830 |
stew in one's own juice |
yaptığının cezasını çekmek |
53831 |
stew pan |
güveç |
53832 |
stew |
türlü, güveç, yahni, üzüntü, heyecan, telaş, hafif ateşte kaynatmak |
53833 |
steward |
kahya, erkek hostes, kamarot, gemi garsonu, kahyalık yapmak, vekilharçlık yapmak |
53834 |
stewardess |
hostes, kadın kamarot |
53835 |
stewardship |
kâhyalık, idare, vakilharçlık |
53836 |
stewed |
pişirilmiş |
53837 |
stibine |
stibin |
53838 |
stibium |
antimon |
53839 |
stibnite |
stibnit |
53840 |
stich |
mısra |
53841 |
stick around |
beklemek, kalmak |
53842 |
stick at |
sıkı çalışmaya devam etmek, yapmayı reddetmek |
53843 |
stick by |
desteklemeye devam etmek |
53844 |
stick in one's craw |
içi elvermemek |
53845 |
stick in one's gizzard |
kursağında kalmak |
53846 |
stick it out |
dayanmak |
53847 |
stick like a burr |
kene gibi yapışmak |
53848 |
stick like glue |
kene gibi yapışmak, sülük gibi yapışmak, sakız gibi yapışmak, kır-sakız olmak |
53849 |
stick one's neck out |
özünü ateşe atmak |
53850 |
stick one's nose into |
burnunu sokmak |
53851 |
stick out |
dışarı çıkarmak, uzatmak, ucu çıkmak |
53852 |
stick to one's guns |
ayak diremek |
53853 |
stick to one's last |
çizmeden yukarı çıkmamak |
53854 |
stick to |
bağlı kalmak, değiştirmeyi reddetmek, yapışmak |
53855 |
stick together |
birbirine yapış(tır)mak, birbirinden ayrılmamak |
53856 |
stick up for |
savunmak, tarafını tutmak |
53857 |
stick up |
dikmek, dik durmak |
53858 |
stick |
sopa, değnek, baston, saplamak, sançmak, saplanmak, koymak, sokmak, takmak, yapışmak, yapıştırmak |
53859 |
stick-in-the-mud |
uyuşuk, ağır, tutucu, pısırık, eski kafalı |
53860 |
stick-to-itive |
azimli, inatçı |
53861 |
sticker |
yapışkan adam, etiket |
53862 |
stickiness |
yapışkanlık |
53863 |
sticking plaster |
plaster, yapışkan yakı |
53864 |
stickle |
inatçılık etmek, titiz davranmak |
53865 |
stickleback |
dikenli balık |
53866 |
stickler |
disiplini seven, kılı kırk yaran kişi |
53867 |
sticky |
yapış yapış, yapışkan, güç, zor, cimri |
53868 |
stiff |
katı, sert, pek, eğilmez, bükülmez, tutulmuş, kasılmış, pekişmiş, sıkı, koyu, güç, zor, kuvvetli, şiddetli, soğuk, resmi, çok yüksek, fahiş, ceset, leş |
53869 |
stiff-necked |
boynu tutulmuş, inatçı, dik başlı |
53870 |
stiffen |
sertleşmek, katılaşmak, sertleştirmek, katılaştırmak, kasmak, kasılmak, ciddileşmek, soğuklaşmak |
53871 |
stiffener |
rijidite çubuğu, berkitme çubuğu |
53872 |
stiffness |
bükülmezlik, sertlik, rijitlik |
53873 |
stifle |
boğmak, boğulmak, bastırmak, tutmak, zaptetmek |
53874 |
stigma |
damga, namus lekesi, ayıp, tepecik |
53875 |
stigmasterol |
stigmasterol |
53876 |
stigmata |
tepecik |
53877 |
stigmatic |
stigmatik |
53878 |
stigmatize |
dağlamak, leke sürmek, küçük düşürmek |
53879 |
stilbene |
stilben |
53880 |
stilbite |
stilbit |
53881 |
stile |
turnike |
53882 |
stiletto |
ufak hançer |
53883 |
still air |
durgun hava |
53884 |
still life |
ölü doğa, natürmort |
53885 |
still waters run deep |
durgun sular derinden akar |
53886 |
still wine |
köpüksüz şarap |
53887 |
still |
hareketsiz, kıpırdamadan, sessiz, durgun, rüzgârsız, esintisiz, dalgasız, durgun, (şarap/vb.) köpüksüz, gazsız, hâlâ, yine de, buna rağmen, yatıştırmak, sakinleştirmek, susturmak, sessizlik, sakinlik, imbik |
53888 |
stillage |
sehpa, ayak |
53889 |
stillbirth |
ölü doğmuş çocuk |
53890 |
stillborn |
ölü doğmuş |
53891 |
stillness |
hareketsizlik, sessizlik, durgunluk |
53892 |
stilly |
sessiz, durgun |
53893 |
stilt |
ayaklık, cambaz ayaklığı |
53894 |
stilted |
çok resmi, azametli, tumturaklı |
53895 |
stiltedness |
aşırı resmiyet |
53896 |
stimulant |
uyarıcı, tahrik edici şey, uyarıcı ilaç |
53897 |
stimulate |
uyarmak, canlandırmak, kışkırtmak, uyandırmak, kamçılamak, tahrik etmek, teşvik etmek, özendirmek, gayrete getirmek |
53898 |
stimulating |
canlandırıcı, uyandırıcı |
53899 |
stimulation |
dürtme, teşvik, uyarma, uyarım |
53900 |
stimulus |
uyaran, uyarıcı |
53901 |
sting |
sokmak, sançmak, acıtmak, sızlatmak, yakmak, acımak, sızlamak, yanmak, batma, acı, sızı, (arı/akrep/vb.) iğne, ısırgan tüyü |
53902 |
stinger |
arı iğnesi, diken, kırıcı söz |
53903 |
stinginess |
cimrilik |
53904 |
stinging |
kaşındırıcı, ısıran, acı verici |
53905 |
stingless |
dikensiz, iğnesiz, etkisiz |
53906 |
stingo |
kuvvetli bira |
53907 |
stingray |
dikenli bir tür iri vatoz |
53908 |
stingy |
cimri, pinti |
53909 |
stink like a polecat |
leş gibi kokmak |
53910 |
stink out |
kötü koku ile kaçırmak |
53911 |
stink to high heaven |
leş gibi kokmak |
53912 |
stink |
pis kokmak, leş gibi kokmak, berbat olmak, pis koku |
53913 |
stinkbug |
pis kokulu bir böcek |
53914 |
stinking |
pis kokulu, kokmuş, berbat, çok |
53915 |
stint |
dar tutmak, yeteri kadar vermemek, kısmak, esirgemek, cimrilik etmek, tutumlu hareket etmek, hasislik etmek, belli bir iş/görev, sınır, had |
53916 |
stinted |
sınırlı |
53917 |
stipe |
sap |
53918 |
stipend |
mevacip, maaş, tekaüt, vergin |
53919 |
stipendiary |
maaşlı |
53920 |
stipple |
çekitlerle çizmek/boyamak/resim yapmak |
53921 |
stippling |
çekitleme işi |
53922 |
stipulate |
şart koşmak, öngörmek |
53923 |
stipulation |
şart koşma, şart |
53924 |
stipule |
kulakçık, yan yaprak |
53925 |
stir about |
dolaşmak |
53926 |
stir up a hornet's nest |
belayı aramak |
53927 |
stir up |
(sorun) çıkarmak |
53928 |
stir |
karıştırmak, kıpırdamak, kımıldamak, kıpırdatmak, kımıldatmak, harekete geçirmek, canlandırmak, karıştırma, hareket, canlılık, heyecan, telaş |
53929 |
stirpes |
sülale, kodak, soy |
53930 |
stirrer |
karıştırıcı |
53931 |
stirring times |
heyecanlı günler |
53932 |
stirring |
heyecanlı, heyecanlandırıcı |
53933 |
stirrup bone |
üzengi sümüğü |
53934 |
stirrup |
üzengi |
53935 |
stitch |
dikiş, ilmik, ani ve keskin sancı, batma, dikmek, dikiş dikmek, dikişlerle süslemek, sırımak |
53936 |
stitchery |
iğne işi, işleme |
53937 |
stiver |
önemsiz şey |
53938 |
stoa |
revak, kemeraltı |
53939 |
stoat |
kakım, as |
53940 |
stochastic |
stokastik, tahmini |
53941 |
stock account |
sermaye hesabı, stok hesabı |
53942 |
stock book |
envanter defteri |
53943 |
stock broker |
borsa acentesi |
53944 |
stock car |
yarış arabası |
53945 |
stock certificate |
hisse senedi sertifikası |
53946 |
stock company |
anonim şirket |
53947 |
stock control |
stok kontrol |
53948 |
stock corporation |
sermaye şirketi |
53949 |
stock dividend |
hisse senedi temettü |
53950 |
stock dove |
yabani güvercin |
53951 |
stock dye |
ana boya |
53952 |
stock exchange |
borsa, menkul kıymetler borsası |
53953 |
stock farming |
döngülcülük, döngül yetiştirme |
53954 |
stock in trade |
dükkandaki mal, sermaye, stok, kuvvetli taraf |
53955 |
stock liquor |
ana banyo |
53956 |
stock lodger |
hisse senedi defteri |
53957 |
stock market order |
borsa emri |
53958 |
stock market |
kıymetli çönge piyasası |
53959 |
stock price |
hisse bedeli |
53960 |
stock solution |
ihtiyat çözeltisi |
53961 |
stock taking |
envanter |
53962 |
stock vat |
ana küp |
53963 |
stock yield |
hisse senedi getirisi |
53964 |
stock |
stok, mevcut mal, hisse senedi, devlet tahvili, ağaç gövdesi, kütük, çiftlik döngülleri, soy, nesil, (tüfek) kundak, sap, kabza, şebboy çiçeği, stok etmek, beylik, basmakalıp, alelade, beklenen, damızlık, stok olarak elde tutulan |
53965 |
stock-still |
hiç hareket etmeden, kıpırdamadan, hareketsiz |
53966 |
stockade |
şarampol |
53967 |
stockbreeder |
büyükbaş döngül |
53968 |
stockbroker |
borsa tellalı |
53969 |
stockfarming |
büyükbaş döngül yetiştirme |
53970 |
stockholder |
hissedar, pay sahibi, ortak |
53971 |
stockholding |
hissedarlık |
53972 |
stockiness |
bodurluk |
53973 |
stockinet |
jarse kumaş |
53974 |
stocking |
uzun çorap |
53975 |
stockist |
stokçu |
53976 |
stockjobber |
borsa simsarı, borsa tellalı |
53977 |
stocklist |
stok listesi |
53978 |
stockman |
sığır çobanı |
53979 |
stockpile |
yığmak, istiflemek |
53980 |
stocks |
gemi inşaat kızağı |
53981 |
stockstill |
hareketsiz |
53982 |
stocktaking |
envanter yapma, stok sayımı |
53983 |
stockturn |
stok devri |
53984 |
stocky |
kısa ve kalın, bodur, tıknaz |
53985 |
stodge |
tıkabasa yemek |
53986 |
stodgy |
(yemek) sindirimi güç, ağır, ağır, sıkıcı, eski kafalı |
53987 |
stogie |
uzun puro |
53988 |
stoic |
acıya dayanıklı, sabırlı |
53989 |
stoical |
acı dayanıklı, sabırlı |
53990 |
stoicheiometric |
stokiyometrik |
53991 |
stoicheiometry |
stokiyometri |
53992 |
stoicism |
stoacılık |
53993 |
stoke |
ateşe kömür, /vb.atmak, canlandırmak |
53994 |
stokehold |
ocak dairesi |
53995 |
stoker |
ateşçi |
53996 |
stokes |
stokes, kinematik akışkanlık birimi |
53997 |
stole |
bol giysi, şal |
53998 |
stolid |
duygusuz, vurdumduymaz, kayıtsız, heyecansız, ruhsuz |
53999 |
stolidity |
duygusuzluk, vurdumduymazlık, soğukluk |
54000 |
stolon |
yeraltı filizi |
54001 |
stoma |
gözenek |
54002 |
stomach ache |
mide ağrısı |
54003 |
stomach wall |
mide duvarı |
54004 |
stomach |
mide, aşkazan, karın, iştah, istek, heves, katlanmak, dayanmak, kaldırmak |
54005 |
stomachache |
karın ağrısı |
54006 |
stomacher |
korsa, korsaj |
54007 |
stomatitis |
ağız iltihabı |
54008 |
stomato- |
(önek) ağız |
54009 |
stomp |
paldır küldür yürümek/dans etmek |
54010 |
Stone Age |
taş devri |
54011 |
stone breaker |
taş kırma kılgası |
54012 |
stone chips |
mıcır |
54013 |
stone crusher |
konkasör, taş kırıcı |
54014 |
stone curb |
taş kenar, taş bordür |
54015 |
stone cutter |
taş kesme kılgası |
54016 |
stone cutting |
taşçılık, taş kesme |
54017 |
stone dust |
taş tozu |
54018 |
stone fruit |
çekirdekli meyve, sert çekirdekli meyve |
54019 |
stone hammer |
taşçı çekici, taş kırma çekici |
54020 |
stone mason |
taşçı, taş ustası |
54021 |
stone masonry |
taş kârgir |
54022 |
stone pine |
fıstıkçamı |
54023 |
stone pit |
taş ocağı |
54024 |
stone quarry |
taşocağı |
54025 |
stone saw |
taş testeresi |
54026 |
stone tongs |
taş kıskacı |
54027 |
stone wall |
taş duvar |
54028 |
stone |
taş, değerli taş, mücevher, meyve çekirdeği, gr.lık ağırlık ölçüsü, taşlamak, taşa tutmak, çekirdeğini çıkarmak |
54029 |
stone-blind |
tamamen kör, gözü hiç görmez |
54030 |
stone-dead |
tamamen ölmüş, duvar gibi sağır |
54031 |
stone's throw |
kısa mesafe, pek yakın |
54032 |
stonechat |
kuyrukkakan |
54033 |
stonecrop |
kayakoruğu |
54034 |
stoned |
uyuşturucuyla uçmuş, zom, küfelik, matiz, zilzurna sarhoş |
54035 |
stoneless |
çekirdeksiz |
54036 |
stonemason |
taş ustası |
54037 |
stonewall |
kaybetmemek için oynamak, ihtiyatla vurmak |
54038 |
stoneware |
taş işi kap kacak |
54039 |
stonework |
inşaatın taş kısmı |
54040 |
stoniness |
taştan yapılmış olma, soğukluk |
54041 |
stony |
taşlık, taşlı, taş gibi, acımasız, katı, sert, amansız, zalim |
54042 |
stony-hearted |
taş yürekli |
54043 |
stooge |
yardakçı |
54044 |
stook |
ekin demetleri yığını, ekin demetlerini yığmak |
54045 |
stool pigeon |
çığırtkan güvercin, gammaz kimse |
54046 |
stool |
tabure, ketil, gaita |
54047 |
stoop |
öne doğru eğilmek, kambur durmak, alçalmak, tenezzül etmek, eğilme, kambur durma, alçalma, tenezzül |
54048 |
stop a gap |
tıkamak, kapamak, tıpalamak |
54049 |
stop by |
uğramak, ziyaret etmek |
54050 |
stop cock |
valf, vana |
54051 |
stop dead |
birdenbire durmak |
54052 |
stop down |
merceğin perdesini küçültmek |
54053 |
stop drill |
faturalı matkap |
54054 |
stop knob |
açma kapama düğmesi |
54055 |
stop lamp |
stop lambası |
54056 |
stop lever |
durdurma kolu |
54057 |
stop light |
stop lambası, kırmızı trafik ışığı |
54058 |
stop off |
yolculukta durmak, mola vermek |
54059 |
stop over |
mola vermek |
54060 |
stop payment |
çekin tediyesini durdurmak |
54061 |
stop pin |
durdurma pimi |
54062 |
stop press |
yenüne en son eklenen haber |
54063 |
stop sb's mouth |
rüşvetle susturmak, konuşmasını engellemek |
54064 |
stop short of |
tereddüt etmek, çekinmek |
54065 |
stop up |
tıkamak |
54066 |
stop |
durmak, durdurmak, önlemek, engellemek, durdurmak, mani olmak, alıkoymak, durmak, kesilmek, bitmek, kalmak, durmak, tıkamak, durdurma, durma, duruş, durak, dayanacak, engel, mani, çekit |
54067 |
stopcock |
vana |
54068 |
stopgap |
geçici önlem |
54069 |
stoping |
kazı |
54070 |
stoplight |
stop lambası |
54071 |
stopover |
(yolculukta) mola, mola yeri |
54072 |
stoppage in transitu |
takip hakkı |
54073 |
stoppage |
durdurma, durma, tıkama, stopaj |
54074 |
stopper |
tapa, tıkaç, durdurucu, durduran kimse |
54075 |
stopping distance |
eğleç mesafesi |
54076 |
stopping place |
durak, iskele |
54077 |
stopping train |
posta treni |
54078 |
stopping |
durma, durdurma, diş dolgusu |
54079 |
stopple |
tıkaç, tapa |
54080 |
stopwatch |
kronometre |
54081 |
storable |
depolanabilir |
54082 |
storage battery |
akümülatör |
54083 |
storage dam |
biriktirme barajı |
54084 |
storage density |
bellek yoğunluğu |
54085 |
storage device |
bellek aygıtı |
54086 |
storage dump |
bellek dökümü |
54087 |
storage key |
bellek anahtarı |
54088 |
storage mark |
bellek işareti |
54089 |
storage medium |
saklama ortamı |
54090 |
storage switch |
bellek anahtarı |
54091 |
storage tank |
su deposu, depolama tankı |
54092 |
storage |
depolama, depo etme, depoya koyma, ambar, depo, ardiye vergini |
54093 |
storax |
buhur, günlük ağacı |
54094 |
store up |
biriktirmek, yığmak, toplamak, istif etmek |
54095 |
store |
stok, dükkân, mağaza, ambar, depo, bolluk, ç.erzak, kumanya, depolamak, depo etmek, ambara koymak, saklamak, biriktirmek, doldurmak |
54096 |
storehouse |
ambar, depo |
54097 |
storekeeper |
ambar memuru, dükkâncı, mağazacı |
54098 |
storeroom |
ambar, depo, kiler |
54099 |
stores |
erzak, kumanya |
54100 |
storey |
(binada) kat |
54101 |
storied |
katlı, tarihi |
54102 |
stork |
leylek |
54103 |
storm centre |
kasırga merkezi |
54104 |
storm cloud |
fırtına bulutu, tehlike işareti |
54105 |
storm in a teacup |
bir bardak suda koparılan fırtına |
54106 |
storm lantern |
gemici feneri |
54107 |
storm of applause |
alkış tufanı |
54108 |
storm sewer |
sağanak lağımı |
54109 |
storm signal |
fırtına işareti |
54110 |
storm window |
çift pencere, soğuk havaya karşı ek pencere, kış mevsiminde pencereye ilave olunan dış kanat |
54111 |
storm |
fırtına, öfke, kıyamet, heyecan, ani duygusal taşkınlık, yüksek ses, fırtına patlamak, fırtına çıkmak, çok öfkelenmek, kıyameti koparmak, hücum etmek |
54112 |
stormproof |
fırtınaya karşı dayanıklı |
54113 |
stormy |
fırtınalı, şiddetli, gürültülü, sinirli |
54114 |
story writer |
romancı, hikâyeci |
54115 |
story |
öykü, hikaye, nakil, nağıl, masal, yalan, martaval, masal, makale, (kiminse başından geçen) olay, (binada) kat |
54116 |
storybook |
hikâye kitabı, roman |
54117 |
storyteller |
öykü anlatan kimse, öykücü, masalcı, yalancı, martavalcı |
54118 |
stout |
şişman ve iri yarı, kalın, kuvvetli, sağlam, cesur, yiğit, bir tür sert ve koyu bir bira |
54119 |
stouthearted |
yürekli, yiğit, cesur |
54120 |
stoutness |
şişmanlık, iriyarılık, sağlamlık, cesaret |
54121 |
stove pipe |
soba borusu |
54122 |
stove |
soba, fırın, ocak |
54123 |
stow away |
biletsiz yolculuk etmek |
54124 |
stow |
istif etmek, yerleştirmek |
54125 |
stowage |
yükü istif etme, istif yeri, istif vergini |
54126 |
stowaway |
kaçak yolcu, biletsiz sernişin |
54127 |
stowing |
istifleme, dolgu |
54128 |
strabismus |
şaşılık |
54129 |
strabotomy |
şaşılık ameliyatı |
54130 |
straddle |
ata biner gibi üzerine oturmak, bacaklarını iyice açıp oturmak/dikilmek |
54131 |
strafe |
bombardıman, bombalamak |
54132 |
strafing |
bombalama |
54133 |
straggle |
düzensiz bir biçimde yayılmak, (türküm/sürü/bölük/vb.'den) arkada gitmek/yürümek |
54134 |
straggler |
türkümden ayrılan kimse, başıboş döngül |
54135 |
straight ahead |
dosdoğru, doğruca |
54136 |
straight angle |
düz açı, doğru açı |
54137 |
straight arch |
dik kemer |
54138 |
straight away |
hemen, bir an önce |
54139 |
straight bill of lading |
nama yazılı konşimento |
54140 |
straight bond |
düz tahvil |
54141 |
straight chassis |
düz şasi |
54142 |
straight flute drill |
düz oluklu matkap |
54143 |
straight from the shoulder |
dobra dobra |
54144 |
straight loan |
teminatsız kredi |
54145 |
straight off |
hemen, bir an önce |
54146 |
straight out |
çekinmeden, açık açık |
54147 |
straight razor |
ustura |
54148 |
straight wave |
düzgün dalga |
54149 |
straight |
düz, düz, paralel, düzenli, dürüst, kaçamak olmayan, doğru, dürüst, namuslu, eski kafalı, tutucu, geleneklere bağlı, karşı cinse ilgi duyan, zıtcinsî, ciddi, (içki) sek, düz, dümdüz, doğru, direkt, doğruca, dosdoğru, (yarış/vb.'de) düzlük |
54150 |
straightaway |
hemen, derhal, bir an önce |
54151 |
straightedge |
cetvel |
54152 |
straighten |
düzeltmek, doğrultmak, düzelmek, doğrulmak, çözmek, halletmek |
54153 |
straightforward |
doğru sözlü, açık sözlü |
54154 |
straightforwardness |
dürüstlük, açık sözlülük |
54155 |
straightness |
düz olma, dürüstlük, doğruluk |
54156 |
straightway |
derhal |
54157 |
strain a point |
özel muamele yapmak |
54158 |
strain against |
vücuduyla bastırmak, itmek |
54159 |
strain gauge |
gerilimölçer, uzama ölçeri, strengeyç |
54160 |
strain measurement |
uzama ölçümü |
54161 |
strain |
soy, ırk, kan, nesil, soydan ya da doğuştan gelen özellik, iz, eser, biçim, tarz, ifade, hava, melodi, ezgi, nağme, (at ile) germek, asılmak, zorlanmak, büyük çaba harcamak, zorlamak, zarar vermek, incitme, (against ile) vücuduyla bastırmak, itmek, gerginlik, gerilme, zora gelme, burkulma, burkulup incinme, zor, çaba |
54162 |
strained |
yapmacık, sahte, zoraki, yorgun, gergin |
54163 |
strainer |
süzgeç |
54164 |
strait jacket |
deli gömleği |
54165 |
strait |
boğaz, ç.sıkıntı, darlık, güç durum |
54166 |
straiten |
daraltmak, sıkıştırmak |
54167 |
straitjacket |
deli gömleği |
54168 |
straitlaced |
bağnaz |
54169 |
straits |
sıkıntı, darlık, güç durum, sıkıntı, darlık, güç durum |
54170 |
strake |
şlam çukuru, çamur çukuru, borda kaplaması |
54171 |
stramonium |
tatula |
54172 |
strand |
kıyı, sahil, yalı, karaya oturmak, karaya oturtmak, halatın bir kolu, tel, iplik |
54173 |
stranded wire |
bükülü tel |
54174 |
stranded |
(gemi) karaya oturmuş, güç durumda, pulsuz |
54175 |
strange looking |
tuhaf görünüşlü |
54176 |
strange |
tuhaf, garip, kızık, acayip, yabancı, alışık olmayan |
54177 |
strangely enough |
ne gariptir ki, buna rağmen |
54178 |
strangely |
tuhaf tuhaf, garip şekilde, şaşılacak derecede |
54179 |
strangeness |
tuhaflık, acayiplik, yabancılık |
54180 |
stranger |
yabancı |
54181 |
strangle hold |
boğucu hakimiyet |
54182 |
strangle |
boğazlamak, boğazını sıkarak öldürmek |
54183 |
strangulate |
boğmak, düğümlemek (bağırsak) |
54184 |
strangulated hernia |
düğümlü fıtık |
54185 |
strangulation |
boğulma, düğümlenme |
54186 |
strangury |
idrar zorluğu |
54187 |
strap |
kayış, şerit, atkı, bant, berber kayışı, ustura kayışı, kayışla bağlamak, kayışla dövmek |
54188 |
strapless |
şeritsiz |
54189 |
strapped |
meteliksiz |
54190 |
strapping |
iri yarı, güçlü |
54191 |
strata |
tabakalar, katmanlar |
54192 |
stratagem |
savaş hilesi, tuzak |
54193 |
strategic |
stratejik, elverişli, uygun |
54194 |
strategist |
strateji uzmanı |
54195 |
strategy |
strateji |
54196 |
strathspey |
iskoç dansı |
54197 |
straticulate |
katmanlı, katmanlar halinde |
54198 |
stratification |
tabakalaşma, katmanlaşma, tabakalanma |
54199 |
stratified |
tabakalı, katmanlı, üst üste binmiş |
54200 |
stratiform |
stratiform |
54201 |
stratify |
katmanlar halinde oluşturmak, katmanlaşmak |
54202 |
stratigraphy |
stratigrafi, katmanbilgisi |
54203 |
stratocumulus |
stratokumulus, yığınbulut |
54204 |
stratosphere |
katyuvarı, stratosfer |
54205 |
stratum |
katman, tabaka, kat, toplumsal sınıf, tabaka |
54206 |
stratus |
stratüs, katmanbulut |
54207 |
straw colour |
saman rengi, açık sarı |
54208 |
straw hat |
hasır şapka |
54209 |
straw |
saman, kamış, kamış çubuk, önemsiz şey |
54210 |
straw-coloured |
saman rengi |
54211 |
strawberry mark |
yüzdeki kırmızı leke |
54212 |
strawberry tongue |
kırmızı lekeli dil |
54213 |
strawberry tree |
kocayemiş |
54214 |
strawberry |
çilek |
54215 |
strawboard |
kaba mukavva |
54216 |
strawy |
samanlı, saman gibi |
54217 |
stray bullet |
serseri kurşun |
54218 |
stray field |
kaçak alan |
54219 |
stray radiation |
dağınık radyasyon, dağınık ışınım |
54220 |
stray |
yolunu yitirmek, başıboş dolaşmak, azmak, doğru yoldan sapmak, doğru yoldan ayrılmak, uzaklaşmak, serseri, tek tük, rasgele, tesadüfi, kayıp, serseri, kaybolmuş çocuk/döngül |
54221 |
streak |
yol, çizgi, çubuk, çizgilemek, yol yol yapmak, hızla geçmek, hızla gitmek |
54222 |
streaked |
çubuklu, çizgili |
54223 |
streaky |
damar damar, çubuklu, çizgili, yollu |
54224 |
stream bed |
akarsu yatağı |
54225 |
stream |
akarsu, çay, dere, akıntı, akım, yağmur, sel, gidiş, akış, eğilim, akmak, (rüzgârda) dalgalanmak |
54226 |
streamer |
flama, fors |
54227 |
streamlet |
derecik |
54228 |
streamline |
(işyeri/vb.) verimlilik düzeyini artırmak, aerodinamik şekil vermek |
54229 |
streamlined |
aerodinamik biçimli |
54230 |
street door |
sokak kapısı |
54231 |
street lighting |
sokakların aydınlatılması |
54232 |
street market |
serbest piyasa |
54233 |
street refuge |
rofüj, ortakaldırım |
54234 |
street sprinkler |
arazöz, sulama taşıtı |
54235 |
street sweeper |
balayöz, sokak süpürme aracı |
54236 |
street |
sokak, küçe, cadde |
54237 |
streetcar |
tramvay |
54238 |
streets ahead of |
kat kat iyi |
54239 |
streetwalker |
fahişe |
54240 |
strength |
güç, kuvvet, dayanıklılık, dayanma gücü, sertlik, şiddet, etkililik |
54241 |
strengthen |
güçlendirmek, sağlamlaştırmak, desteklemek, kuvvet vermek, güç kazanmak |
54242 |
strengthener |
kuvvetlendirici, takviye edici şey |
54243 |
strengthening |
kuvvetlendirici, güçlendirici, kuvvetlendirme, güçlendirme, takviye etme |
54244 |
strengthless |
güçsüz, kuvvetsiz |
54245 |
strenuous |
güç, ağır, yorucu, gayretli, faal, etkili |
54246 |
strenuousness |
güçlülük, gayret, faaliyet |
54247 |
streptococcus |
streptokok |
54248 |
streptomycin |
streptomisin |
54249 |
stress at break |
kopma gerilimi |
54250 |
stress curve |
gerilme eğrisi |
54251 |
stress tensor |
gerilme tansörü |
54252 |
stress |
gerilim, gerginlik, sıkıntı, bunalım, stres, baskı, etki, önem, vurgu, önem vermek, üzerinde durmak, belirtmek, vurgulamak, üzerine basmak, vurgu koymak |
54253 |
stressed syllable |
vurgulu hece |
54254 |
stressed |
vurgulu |
54255 |
stressful |
stresli |
54256 |
stretch the truth |
abartmak |
54257 |
stretch |
germek, uzatmak, gerilmek, uzamak, yayılmak, gerinmek, germe, gerilme, gerinme, gerginlik, geniş yer, uzam, aralıksız süre |
54258 |
stretcher |
sedye |
54259 |
stretcher-bearer |
teskereci |
54260 |
stretchy |
uzar, esner |
54261 |
strew |
saçmak, yaymak |
54262 |
stria |
ince çizgi, çizik, yiv |
54263 |
striate |
çizgili, yivli, oyuklu, ince çizgiler oluşturmak |
54264 |
striated muscle |
çizgili kas |
54265 |
striated rock |
çizgili taş, çizikli taş |
54266 |
striated |
çizgili, damarlı |
54267 |
stricken |
(dert/hastalık/vb.'den) çeken |
54268 |
strickle |
ölçek sileceği, bileği taşı |
54269 |
strict |
sıkı, dikkatli, sert, hoşgörüsüz, tam, katı, değişmez, titiz |
54270 |
strictly |
sert biçimde, tam manasıyla, kesinlikle |
54271 |
strictness |
sertlik, katılık |
54272 |
stricture |
şiddetli eleştiri ya da kınama, ayıplama |
54273 |
stride |
uzun adımlarla yürümek/geçmek, uzun adım |
54274 |
strident |
(ses) keskin, tiz |
54275 |
stridulate |
cırlamak |
54276 |
stridulation |
tiz ses |
54277 |
strife |
sorun, kavga, çekişme |
54278 |
strigose |
sert kıllı |
54279 |
strike a bad patch |
başı dara düşmek |
54280 |
strike a balance |
dengeyi bulmak, denge sağlamak |
54281 |
strike a bargain |
anlaşmaya varmak, uzlaşmak |
54282 |
strike a cord |
hatırlatmak, aklına getirmek |
54283 |
strike a light |
odluçöp çakmak |
54284 |
strike a sour note |
tadını kaçırmak |
54285 |
strike ballot |
grev oylaması |
54286 |
strike breaker |
grev kırıcı işçi |
54287 |
strike call |
grev çağrısı |
54288 |
strike camp |
çadırları toplamak |
54289 |
strike down |
yere sermek |
54290 |
strike it rich |
başına talih kuşu konmak |
54291 |
strike off |
kesip koparmak, uçurmak, basmak, çıkarmak |
54292 |
strike oil |
şansı yaver gitmek |
54293 |
strike on |
buluvermek, bulmak |
54294 |
strike out |
-den çıkarmak, silmek |
54295 |
strike root |
kök salmak |
54296 |
strike the right note |
lafı gediğine oturtmak |
54297 |
strike up |
çalmaya başlamak, (arkadaşlık) kurmak |
54298 |
strike while the iron is hot |
demir tavında dövülür |
54299 |
strike |
vurmak, çarpmak, çakmak, yakmak, yanmak, (kazarak/vb.) bulmak, çalmak, basmak, vurmak, grev yapmak, etkilemek, düşündürmek, bir izlenim bırakmak, aklına gelivermek, basmak, bulmak, vurma, vuruş, çarpma, (petrol/vb.) bulma, iş bırakımı, grev |
54300 |
strike-prone |
grev eğilimli |
54301 |
strikebound |
grev yüzünden çalışamayan |
54302 |
strikebreaker |
grev kırıcı işçi |
54303 |
striker |
grevci, vurucu |
54304 |
striking force |
vurucu güç |
54305 |
striking price |
icra fiyatı |
54306 |
striking |
dikkat çekici, çarpıcı, gözalıcı |
54307 |
string along |
boş vaatlerle kandırmak |
54308 |
string band |
telli çalgılar orkestrası |
54309 |
string bean |
çalıfasulyesi |
54310 |
string instruments |
telli sazlar |
54311 |
string out |
ipe asmak |
54312 |
string piece |
döşeme kirişi |
54313 |
string up |
asmak |
54314 |
string |
sicim, ip, kendir, tel, bağ, şerit, kordon, dizi, sıra, boncuk, /vb.dizisi, hevenk, kılçık, sinir, koşul, şart, kayıt, ç, telli çalgılar, (çalgıya) tel takmak, ipliğe dizmek ya da geçirmek |
54315 |
stringboard |
merdiven kirişi, merdiven böğürü |
54316 |
stringed instrument |
telli çalgı |
54317 |
stringed |
telli, ipe dizilmiş, iplikli |
54318 |
stringency |
sıkılık, sertlik, pul darlığı, kesat |
54319 |
stringent |
(kural) uyulması zorunlu, sıkı, katı, pul sıkıntısı çeken, darda |
54320 |
stringer |
boyuna kiriş, takviye kirişi, çatı kuşağı |
54321 |
stringiness |
lifli olma, tel tel olma |
54322 |
strings |
telli çalgılar |
54323 |
stringy |
incecik, sıska |
54324 |
strip mining |
açık işletme |
54325 |
strip off |
elinden almak, soymak |
54326 |
strip |
(giysi/kabuk/vb.) soymak, yolmak, soymak, soyup soğana çevirmek, soyunmak, uzun ve dar parça, şerit, forma |
54327 |
stripe |
kumaş yolu, çizgi, çubuk, biçim, tip |
54328 |
striped goatfish |
barbunya |
54329 |
striped |
çizgili, yol yol |
54330 |
stripling |
delikanlı |
54331 |
stripper |
striptizci |
54332 |
stripping |
sıyırma, soyma, soyulma, stripping |
54333 |
striptease |
striptiz |
54334 |
stripy |
yollu, çizgili |
54335 |
strive |
çalışmak, çabalamak, çekişmek, uğraşmak |
54336 |
strobe |
stroboskop |
54337 |
strobila |
kozalak |
54338 |
stroboscope |
stroboskop |
54339 |
stroboscopic |
stroboskopik |
54340 |
stroke |
vuruş, çarpma, vurgun, darbe, inme, felç, özünden gitme, tutma, usul, yol, çaba, hareket, saatin vurması, kalem darbesi, hat, çizgi, okşama, okşayış, beklenmedik darbe, şanssızlık, yüzme tarzı, okşamak, (topa) vurmak, tımar vermek, okşamak, saykallamak |
54341 |
stroll |
gezinmek, dolaşmak |
54342 |
stroller |
gezinen kimse |
54343 |
stroma |
stroma, ana doku |
54344 |
strong acid |
koyu asit, kuvvetli asit |
54345 |
strong box |
kasa |
54346 |
strong drink |
sert içki |
54347 |
strong language |
küfür |
54348 |
strong man |
diktatör |
54349 |
strong market |
fiyatların yükseldiği piyasa |
54350 |
strong room |
kasa dairesi |
54351 |
strong |
güçlü, kuvvetli, metin, sağlam, sert, keskin, şiddetli, ağır, (çay/vb.) koyu, ağır kokulu, (içki/sigara/vb.) sert |
54352 |
strong-arm |
zor kullanan, zor kullanmak |
54353 |
strong-minded |
bildiğinden şaşmayan, iradeli, azimli |
54354 |
strongbox |
kasa |
54355 |
stronghold |
kale |
54356 |
strongly |
kuvvetle, sertçe, çok, pek, fazla |
54357 |
strongman |
diktatör |
54358 |
strontia |
stronsiya |
54359 |
strontianite |
stronsianit |
54360 |
strontium |
stronsiyum |
54361 |
strop |
ustura kayışı |
54362 |
strophe |
şiir kıtası |
54363 |
stroppy |
huysuz, aksi |
54364 |
structural defect |
malzeme hatası |
54365 |
structural design |
yapı tasarımı |
54366 |
structural formula |
yapı formülü |
54367 |
structural linguistics |
yapısal dilbilim |
54368 |
structural steel |
yapı çeliği |
54369 |
structural |
yapısal |
54370 |
structuralism |
yapısalcılık |
54371 |
structuralist |
yapısalcı, yapısalcı |
54372 |
structure |
yapı, bünye, yapı, bina, dikili, bütünüyle tasarımlamak, planlamak |
54373 |
structured |
planlanmış |
54374 |
structureless |
yapısız, plansız |
54375 |
structurize |
yapılaştırmak |
54376 |
struggle against terrorism |
terörle mücadele |
54377 |
struggle for life |
yaşama uğraşı |
54378 |
struggle |
savaşım, savaş, mücadele, çabalama, çaba, uğraş, gayret, çabalamak, uğraşmak, savaşım vermek, savaşmak, boğuşmak, mücadele etmek |
54379 |
struggler |
savaşan kişi |
54380 |
strum |
acemice çalmak, zımbırdatmak, tıngırdatmak |
54381 |
struma |
guatr |
54382 |
strumpet |
fahişe |
54383 |
strung |
tel takmak, akort etmek |
54384 |
strut |
kasıla kasıla yürümek, destek, payanda |
54385 |
strutting |
kurumla yürüyen, payanda vurma |
54386 |
strychnine |
striknin |
54387 |
stub |
sigara izmariti, dip koçanı, kütük |
54388 |
stubble |
ekin anızı, hafif uzamış sakal |
54389 |
stubborn |
inatçı, direngen |
54390 |
stubbornness |
inatçılık, dik başlılık |
54391 |
stubby |
kısa ve kalın, güdük |
54392 |
stucco |
duvar sıvası |
54393 |
stuck |
şaşırıp kalmış, saplanmış, takılmış, yapışmış |
54394 |
stuck-up |
kibirli, havalı, burnu büyük, şımarık |
54395 |
stud bolt |
başsız bulon |
54396 |
stud |
damızlık at, aygır, hara, iri başlı çivi, yaka düğmesi, çivilemek |
54397 |
studding |
direklik kirişler |
54398 |
studdingsail |
cunda yelkeni |
54399 |
student |
öğrenci, okuvcu, talip, talebe, uzman |
54400 |
students union |
öğrenci derneği |
54401 |
studentship |
öğrencilik |
54402 |
studfarm |
hara |
54403 |
studhorse |
aygır |
54404 |
studied |
iyice düşünülmüş |
54405 |
studio camera |
stüdyo sınalgası |
54406 |
studio light |
stüdyo ışığı, ışıldak |
54407 |
studio |
stüdyo |
54408 |
studious |
çalışkan, dikkatli |
54409 |
studiousness |
çalışkanlık, dikkatlilik |
54410 |
study group |
çalışma türkümü |
54411 |
study |
çalışma, okuma, inceleme, taslak, çalışma odası, okumak, çalışmak, (çimke) bandıkmak, ...öğrenimi görmek, kınıkmak, incelemek |
54412 |
stuff and nonsense |
saçma sapan |
54413 |
stuff |
malzeme, madde, şey, nesne, zımbırtı, ızır zıvır, doldurmak, tıkmak, tıkamak, tıka basa yedirmek, (ölü döngül) doldurmak, (tavuk/vb.yiyecek) içini doldurmak |
54414 |
stuffed cabbage |
lahana dolması |
54415 |
stuffed shirt |
küçük köyün büyük ağası |
54416 |
stuffed vine leaves |
yaprak dolması |
54417 |
stuffiness |
tıkanıklık, alınganlık, dargınlık, sıkıcılık |
54418 |
stuffing box |
salmastra kutusu |
54419 |
stuffing |
dolgu maddesi |
54420 |
stuffy |
havasız, havası pis, sıkıcı, resmi, eski kafalı, tutucu |
54421 |
stultification |
aptallaştırma |
54422 |
stultify |
aptallaştırmak, aptal gibi göstermek |
54423 |
stum |
üzüm suyu, şıra |
54424 |
stumble across |
rastlamak, ile karşılaşmak |
54425 |
stumble |
tökezlemek, hataya düşmek, yanlışlık yapmak, sapmak, sürçmek, kekelemek |
54426 |
stumbling block |
mani, engel, ket |
54427 |
stumer |
sahte pul, sahte çek, dolandırıcı |
54428 |
stump |
kütük, kesilen bir şeyin kalan parçası, küçülmüş kalem, sigara izmariti, şaşkına çevirmek, sersemletmek, şaşırtmak, paldır küldür yürümek |
54429 |
stumpy |
tıknaz |
54430 |
stun |
sersemletmek, şaşırtmak, afallatmak, bayıltmak |
54431 |
stunner |
yakışıklı erkek, çekici kadın |
54432 |
stunning |
çok çekici, hoş, güzel |
54433 |
stunt man |
dublör |
54434 |
stunt |
engellemek, gelişmesini engellemek, beceri gerektiren iş, beceri, ustalık, hüner, numara, akrobatik uçuş gösterisi |
54435 |
stunter |
akrobat, cambaz |
54436 |
stupe |
sıcak kompres, sıcak kompres yapmak |
54437 |
stupefacient |
sersemletici |
54438 |
stupefaction |
sersemlik, şaşkınlık, uyuşukluk |
54439 |
stupefy |
sersemletmek, bunaltmak, şaşkına çevirmek, aptallaştırmak |
54440 |
stupendous |
muazzam, harikulade, müthiş, büyük |
54441 |
stupid |
aptal, salak, samsık, ahmak, saçma, aptalca |
54442 |
stupidity |
aptallık, ahmaklık, budalalık |
54443 |
stupor |
uyuşukluk, sersemlik |
54444 |
sturdiness |
sağlamlık, güçlülük, gürbüzlük |
54445 |
sturdy |
güçlü, kuvvetli, gürbüz, sağlam, azimli, sebatkâr |
54446 |
sturgeon |
mersinbalığı |
54447 |
stutter |
kekelemek |
54448 |
stutterer |
keke, kekeme |
54449 |
sty |
domuz ahırı, pis yer, (göz) arpacık |
54450 |
stye |
(göz) arpacık |
54451 |
style |
tarz, üslup, biçem, stil, moda, çeşit, tip, tavır, biçimlendirmek |
54452 |
styler |
modacı, desinatör |
54453 |
stylet |
küçük hançer |
54454 |
stylish |
şık, modaya uygun, moda |
54455 |
stylishness |
şıklık, modaya uygunluk |
54456 |
stylist |
modacı, desinatör |
54457 |
stylistic |
üsluba ilişkin, biçeme ilişkin, biçemsel |
54458 |
stylistics |
deyişbilim, anlatımbilim |
54459 |
stylize |
stilize etmek |
54460 |
stylograph |
dolmakalem |
54461 |
stylus |
pikap iğnesi |
54462 |
styptic |
damarları büzücü (ilaç), kan durdurucu (ilaç) |
54463 |
styrene |
stiren, stirolen |
54464 |
suasion |
ikna, gönlünü yapma |
54465 |
suasive |
yağcı, ikna edici |
54466 |
suave |
nazik, tatlı, güleryüzlü |
54467 |
suavity |
tatlı dillilik, nezaket |
54468 |
sub |
üye aidatı, denizaltı |
54469 |
sub- |
(önek) altında, altına, alt, yardımcı, ikinci |
54470 |
sub-index |
sembolün sağ altına yazılan rakam |
54471 |
subacid |
mayhoş, ekşi |
54472 |
subagent |
ikinci temsilci, acente yardımcısı |
54473 |
subaltern |
ast, alt, ast, teğmen, astsubay |
54474 |
subaqua |
su altında yaşayan, su altında bulunan |
54475 |
subaqueous |
sualtı, su altında bulunan |
54476 |
subatomic |
atom içindeki, atomla ilgili, atomdan küçük |
54477 |
subbase |
alt temel |
54478 |
subbasement |
alt bodrum |
54479 |
subcarrier |
alt taşıyıcı |
54480 |
subclass |
altsınıf |
54481 |
subcommittee |
alt komisyon |
54482 |
subconscious |
bilinçaltı |
54483 |
subconsciously |
bilinçsizce |
54484 |
subcontinent |
yarı kıta |
54485 |
subcontract |
alt sözleşme |
54486 |
subcontractor |
taşeron |
54487 |
subcritical |
altkritik, altdönüşül |
54488 |
subcutaneous |
deri altında bulunan, deri altı |
54489 |
subdivide |
tekrar bölmek |
54490 |
subdivision |
ifraz, parselasyon, parsellenmiş arazi |
54491 |
subdue |
boyunduruk altına almak, yumuşatmak, azaltmak, yatıştırmak |
54492 |
subdued |
yumuşak, hafif, kısık, davranışlarında aşırı yumuşak, munis, çok sessiz |
54493 |
suberic |
suberik |
54494 |
subfamily |
altfamilya |
54495 |
subfield |
alt cisim |
54496 |
subfloor |
alt döşeme |
54497 |
subframe |
yardımcı şasi |
54498 |
subglacial |
buzulaltı |
54499 |
subgrade |
taban, alt temel, alt tabaka |
54500 |
subgroup |
alt türküm, altöbek |
54501 |
subharmonic |
alt harmonik |
54502 |
subhead |
alt başlık |
54503 |
subhuman |
insanlıkdışı |
54504 |
subhumid |
yarı nemli |
54505 |
subirrigation |
alttan sızdırmalı sulama |
54506 |
subjacent |
altındaki, altta bulunan |
54507 |
subject matter |
konu, mesele |
54508 |
subject |
kul, bende, konu, mevzu, ders, denek, özne, tabi, bağımlı, olası, muhtemel, meyilli, bağlı, (to ile) tabi tutmak |
54509 |
subjection |
boyun eğme, itaat, bağımlılık, tabi olma |
54510 |
subjective |
öznel, düşsel |
54511 |
subjectiveness |
öznellik |
54512 |
subjectivity |
öznellik |
54513 |
subjugate |
boyun eğdirmek |
54514 |
subjugation |
boyun eğdirme |
54515 |
subjunctive mood |
dilek kipi, isteme kipi |
54516 |
subjunctive |
dilek kipi, dilek kipiyle ilgili |
54517 |
sublease |
kiracının kiraya vermesi, ev sahibi gibi kiraya vermek |
54518 |
sublessee |
ikinci el kiracı |
54519 |
sublessor |
kiraladığı emlakı başkasına kiraya veren kiracı |
54520 |
sublet |
(asıl kiracı tarafından) bir başkasına kiraya vermek, devretmek |
54521 |
sublevel |
dilim katı, altdüzey |
54522 |
sublieutenant |
deniz teğmeni |
54523 |
sublimate |
süblime, süblimleştirmek, tasfiye etmek, yüceltmek |
54524 |
sublimation |
süblimleşme, uçunma, uçunum, arıtma, yüceltme |
54525 |
sublime |
gurur verici, yüce, ulu, son derece güzel, muhteşem |
54526 |
sublingual gland |
dilaltı bezi |
54527 |
sublingual |
dil altında bulunan |
54528 |
sublittoral |
sahile yakın |
54529 |
submachine gun |
hafif kılgalı tüfek |
54530 |
submarine mine |
sualtı mayını |
54531 |
submarine rocket |
denizaltı roketi |
54532 |
submarine valley |
denizdibi koyağı, denizdibi vadisi |
54533 |
submarine |
denizaltı, denizaltında olan, denizaltı ile ilgili, denizaltı, sualtı kayık |
54534 |
submaxillary |
altçeneyle ilgili |
54535 |
submerge |
batırmak, daldırmak, batmak, dalmak |
54536 |
submerged shoreline |
batık kıyı |
54537 |
submerged |
su altında olan, batık |
54538 |
submergence |
batma, batırma |
54539 |
submersed |
su altında yetişen |
54540 |
submersible pump |
derin kuyu pompası |
54541 |
submersible |
suya batırılabilir |
54542 |
submersion |
batırma, daldırma, batma, dalma |
54543 |
submission |
(to ile) boyun eğme, uyma, itaat, teklif, öneri, sunuş |
54544 |
submissive |
uysal, boyun eğen, itaatkâr |
54545 |
submissiveness |
uysallık, itaatkârlık |
54546 |
submit |
boyun eğmek, itaat etmek, iradesine teslim olmak, ileri sürmek, önermek, sunmak |
54547 |
submittal |
boyun eğme, teslim olma |
54548 |
subnormal |
(özellikle zekâca) eksik, yetersiz, normalin altında |
54549 |
suborder |
alttakım |
54550 |
subordinate clause |
yan cümle, yantümce |
54551 |
subordinate |
alt, ikincil, ast, ikinci dereceye koymak, ikinci plana almak |
54552 |
subordinated loan |
ikinci kredi, tali kredi |
54553 |
subordination |
itaat, boyun eğme |
54554 |
subordinative |
bağlı, bağımlı, yan cümle ile ilgili |
54555 |
suborn |
yalan ifade verdirmek, aklını çelmek, ayartmak |
54556 |
subpoena |
celpname, mahkemeye davet, mahkemeye davet etmek |
54557 |
subregion |
yöre |
54558 |
subrogate |
yerine geçmek |
54559 |
subrogation |
halefiyet, yerini alma |
54560 |
subrosa |
gizlice |
54561 |
subroutine |
altyordam |
54562 |
subscribe |
(to ile) abone olmak, teberru etmek, bağışta bulunmak, kabul etmek, onaylamak |
54563 |
subscriber unit |
abone ünitesi |
54564 |
subscriber |
bağışta bulunan kimse, teberru yapan kimse, yardımsever, abone |
54565 |
subscriber's cable |
abone hattı |
54566 |
subscriber's meter |
kontör, alısün konuşma sayacı |
54567 |
subscript |
alta yazılan yazı, alta konulan işaret |
54568 |
subscription list |
abone listesi |
54569 |
subscription price |
abone vergini |
54570 |
subscription right |
rüçhan hakkı |
54571 |
subscription |
abone vergini, bağış miktarı, üye aidatı, abone |
54572 |
subsection |
altbölüm, şube |
54573 |
subsequence |
arkası gelme, altdizi |
54574 |
subsequent |
sonradan ortaya çıkan, sonradan gelen, sonraki |
54575 |
subsequently |
sonradan, arkadan |
54576 |
subserve |
hizmet etmek, yaramak, geliştirmek |
54577 |
subservience |
boyun eğme, yaranma |
54578 |
subservient |
(to ile) boyun eğen, itaat ve hizmet eden |
54579 |
subset |
altküme |
54580 |
subshell |
altkabuk |
54581 |
subside |
(yapı/arazi/vb.) yavaş yavaş çökmek, dibe çökmek, yatışmak, sakinleşmek, durulmak |
54582 |
subsidence |
çökme, dibe çökme, toprağa gömülme |
54583 |
subsidiary account |
tali hesap, yardımcı hesap |
54584 |
subsidiary company |
bağlı şirket, tali şirket, bağımlı ortaklık |
54585 |
subsidiary ledger |
yardımcı defter |
54586 |
subsidiary occupation |
tali iş |
54587 |
subsidiary |
bayi, şube, tali, ikincil, ek, yardımcı, ikinci planda gelen |
54588 |
subsidize |
(hükümet/vb.) pul vermek, desteklemek |
54589 |
subsidy |
sübvansiyon, destek akça |
54590 |
subsist |
(on ile) kıt kanaat geçinmek, yaşamak, idare etmek |
54591 |
subsistence level |
geçim düzeyi |
54592 |
subsistence money |
geçim pulu |
54593 |
subsistence |
geçim, varlık |
54594 |
subsoil plough |
kirizma pulluğu |
54595 |
subsoil |
toprakaltı, alt toprak |
54596 |
subsonic |
sesten yavaş uçan, sesten yavaş |
54597 |
substance |
madde, materyal, cisim, özdek, (the ile) önemli bölüm, asıl anlam, öz |
54598 |
substandard |
yetersiz, belli düzeyin altında, standartın altında |
54599 |
substantial |
katı, dayanıklı, sağlam, güçlü, özlü, önemli, gerçek, büyük, önemli |
54600 |
substantially |
çok, yeteri kadar çok |
54601 |
substantiate |
kanıtlamak, doğrulamak |
54602 |
substantiation |
gerçekleştirme, ispat etme, tasdik etme |
54603 |
substantival |
isim niteliğinde |
54604 |
substantive |
bağımsız, müstakil, direkt, substantif |
54605 |
substation |
şube, tali istasyon |
54606 |
substitute material |
yedek malzeme |
54607 |
substitute |
vekil, temsilci, vekalet etmek, yerine geçmek, yerine koymak/kullanmak |
54608 |
substitution |
yerine koyma, ornatma |
54609 |
substruction |
temel |
54610 |
substructure |
alt yapı, temel, özül |
54611 |
subsume |
sınıflandırmak, ihtiva etmek, içermek, kapsamak |
54612 |
subsumption |
sınıflandırma, ihtiva etme, içerme |
54613 |
subsystem |
alt jüye |
54614 |
subtangent |
teğetaltı |
54615 |
subtenant |
kiracının kiracısı |
54616 |
subtend |
taşımak (tomurcuk) |
54617 |
subterfuge |
kaçamak, bahane, hile, dolap, dalavere |
54618 |
subterranean |
yeraltı |
54619 |
subtilization |
inceltme, incelik verme |
54620 |
subtitle machine |
altyazı basma aygıtı |
54621 |
subtitle |
altyazı |
54622 |
subtitles |
(yanka) altyazı |
54623 |
subtle |
güç algılanan, güç farkedilen, ince, kurnaz, zeki |
54624 |
subtlety |
incelik, ince ayrıntı, detay, zekice fikir |
54625 |
subtly |
incelikle, kurnazca |
54626 |
subtract |
(from ile) çıkarmak, eksiltmek, from and you will get |
54627 |
subtracter |
çıkarıcı |
54628 |
subtraction |
çıkarma, çıkarma, eksilme, eksiltme |
54629 |
subtractive |
eksiltici, eksi işaretli |
54630 |
subtrahend |
çıkan |
54631 |
subtropic |
subtropikal, dönencealtı |
54632 |
subtropical |
subtropikal, dönencealtı |
54633 |
suburb |
varoş, banliyö, yörekent |
54634 |
suburban |
banliyöde oturan, banliyö, civarda bulunan |
54635 |
suburbia |
varoşlar, kenar mahalleler |
54636 |
subvention |
sübvansiyon, yardım, ödenek |
54637 |
subversion |
yıkma, son verme |
54638 |
subversive |
(iktidardakileri) devirmeyi tasarlayan, yıkıcı |
54639 |
subvert |
(iktidardakileri) devirmeye çalışmak |
54640 |
subway station |
metro istasyonu |
54641 |
subway system |
metro jüyesi |
54642 |
subway |
yeraltı geçidi, metro, altulaşım |
54643 |
subzero |
sıfırın altında |
54644 |
succedaneum |
vekil |
54645 |
succeed |
(in ile) başarmak, başarıya ulaşmak, yerini almak, -den sonra gelmek |
54646 |
success |
başarı, başarılı kimse/şey |
54647 |
successful |
başarılı |
54648 |
succession rights |
tevarüs hakları |
54649 |
succession tax |
veraset vergisi |
54650 |
succession |
birbirini izleme, ardıllık, yerini alma, yerine geçme, sıra, dizi |
54651 |
successive |
birbirini izleyen, ardıl |
54652 |
successively |
art arda, sıra ile, birbiri arkasından |
54653 |
successor in office |
görevde halef |
54654 |
successor |
halef, ardıl |
54655 |
succinct |
az ve öz |
54656 |
succinctness |
az ve öz olma, kısalık |
54657 |
succinic acid |
süksinik asit |
54658 |
succinic |
süksinik |
54659 |
succor |
bkz.succour |
54660 |
succory |
hindiba |
54661 |
succour |
yardım, imdat, yardımına koşmak, imdadına yetişmek |
54662 |
succulence |
sulu olma, özlülük |
54663 |
succulency |
körpelik |
54664 |
succulent |
(meyve/vb.) sulu |
54665 |
succumb |
(to ile) yenilmek, dayanamamak, boyun eğmek |
54666 |
such as |
gibi |
54667 |
such that |
öyle ki |
54668 |
such |
öyle, böyle, bu gibi, öylesine, çok, o kadar, o kadar çok, öylesine, o kadar fazla, öylesine çok, öylesi, öyleleri, bu, o |
54669 |
such-and such |
falan filan |
54670 |
suchlike |
s, benzeri şeyler, bunun gibi, böylesi, benzeri |
54671 |
suck in |
emmek, yutmak, çekmek |
54672 |
suck up |
yağcılık etmek, yaltaklanmak |
54673 |
suck |
emmek, emme |
54674 |
sucker |
emici, sürgün, fışkın, budala, enayi |
54675 |
sucking disc |
çekmen, vantuz |
54676 |
sucking |
sütten kesilmemiş, gelişmemiş |
54677 |
suckle |
emzirmek |
54678 |
suckling |
memede olan bebek ya da döngül |
54679 |
sucrose |
sakaroz |
54680 |
suction fan |
emici vantilatör |
54681 |
suction filter |
emme süzgeci |
54682 |
suction line |
emiş borusu, emme borusu |
54683 |
suction |
emme |
54684 |
Sudan |
Sudan |
54685 |
sudatorium |
hamamlarda terleme odası, terletici oda |
54686 |
sudatory |
terleyen, terletici |
54687 |
sudden |
ani, ansız, beklenmedik |
54688 |
suddenly |
aniden, ansızın, gafleten, birdenbire, hiç yoktan, derken |
54689 |
sudoriferous |
terleten, terletici |
54690 |
sudorific |
terletici, terletici ilaç |
54691 |
suds |
sabun köpüğü |
54692 |
sudsy |
köpüklü, sabunlu |
54693 |
sue |
dava etmek, dava açmak |
54694 |
suede |
süet |
54695 |
suet |
böbrek yağı |
54696 |
Suez Canal |
Süveyş Arnası |
54697 |
suffer from a swollen head |
böbürlenmek, kibirlenmek |
54698 |
suffer |
ıstırap çekmek, acı çekmek, -e uğramak, acısı çekme, kötüye gitmek, kalitesi düşmek, değer kaybetmek |
54699 |
sufferable |
katlanılabilir, çekilebilir, dayanılabilir |
54700 |
sufferance |
müsamaha, göz yumma, hoşgörü |
54701 |
sufferer |
(hastalıktan ötürü) acı çeken kimse, ıstırap çeken kimse, hasta |
54702 |
suffering |
acı, güçlük |
54703 |
suffice |
yetmek, yeterli olmak, doyurmak |
54704 |
sufficiency |
yeterlilik, yeterli şey |
54705 |
sufficient |
yeterli |
54706 |
sufficiently |
yeterince, kafi derecede |
54707 |
suffix |
sonek, son şekilci |
54708 |
suffocate |
(havasızlıktan) boğulmak, boğmak |
54709 |
suffocating |
boğucu |
54710 |
suffocation |
boğulma, bunalma |
54711 |
suffragan |
piskopos muavini |
54712 |
suffrage |
seçme hakkı, oy kullanma hakkı, oy kullanma |
54713 |
suffuse |
kaplamak, üzerine yayılmak, etrafa yayılmak |
54714 |
suffusion |
yayılma |
54715 |
sufism |
tasavvuf |
54716 |
sufragan |
yardımcı |
54717 |
sufrage |
oy verme hakkı |
54718 |
sugar basin |
şekerlik |
54719 |
sugar beet |
şekerpancarı |
54720 |
sugar bowl |
şekerlik |
54721 |
sugar candy |
akide şekeri |
54722 |
sugar cane |
şekerkamışı |
54723 |
sugar cube |
kesmeşeker |
54724 |
sugar daddy |
yaşlı ve zengin hovarda |
54725 |
sugar factory |
şeker fabrikası |
54726 |
sugar industry |
şeker endüstrisi |
54727 |
sugar juice |
şeker şerbeti |
54728 |
sugar lime |
şeker kireci |
54729 |
sugar liquor |
şeker şerbeti |
54730 |
sugar loaf |
şeker kellesi |
54731 |
sugar lump |
kesmeşeker |
54732 |
sugar man |
şeker pişirici |
54733 |
sugar maple |
akçaağaç, isfendan |
54734 |
sugar mill |
şeker fabrikası |
54735 |
sugar of lead |
kurşun asetat |
54736 |
sugar pine |
şeker çamı |
54737 |
sugar refinery |
şeker rafinerisi |
54738 |
sugar storage bin |
şeker silosu |
54739 |
sugar syrup |
şeker şerbeti |
54740 |
sugar the pill |
göz boyamak |
54741 |
sugar tongs |
şeker maşası |
54742 |
sugar |
şeker, şekerim, tatlım, şeker koymak |
54743 |
sugarcane |
şekerkamışı |
54744 |
sugared |
şekerli, şeker katılmış |
54745 |
sugarplum |
şekerleme, bonbon |
54746 |
sugary |
şekerli, tatlı, hoş, ince, nazik, şeker gibi |
54747 |
suggest |
önermek, belirtmek, göstermek, işaret etmek |
54748 |
suggestible |
kolay etkilenen, etki altında kalan |
54749 |
suggestion |
öneri, eser, iz |
54750 |
suggestive |
müstehcen, açık saçık, ayıp şeyler öneren |
54751 |
suggestiveness |
müstehcenlik, anlamlılık |
54752 |
suicidal |
intihara eğilimli, intihar etmek isteyen, son derece tehlikeli, öldürücü, intihar niteliğinde |
54753 |
suicide |
intihar, özünü öldürme |
54754 |
suint |
yün teri |
54755 |
suit one's book |
işine gelmek |
54756 |
suit oneself |
kendi istediği gibi yapmak |
54757 |
suit |
takım elbise, belli amaçla kullanılan giysi, takım, iskambilde takım, dava, işine yaramak, memnun etmek, uymak, uygun olmak, uymak, uygun olmak, yakışmak |
54758 |
suitability |
uygunluk, elverişlilik |
54759 |
suitable |
uygun, yerinde, elverişli |
54760 |
suitcase |
bavul, valiz, camedan |
54761 |
suite |
(konakçı/vb.) daire, süit, oda takımı, (mobilya) takım, süit |
54762 |
suited |
uygun, yeterli |
54763 |
suiting |
kostümlük kumaş, tayyörlük kumaş |
54764 |
suitor |
bir kıza talip erkek |
54765 |
sulcate |
yivli, oluklu |
54766 |
sulcus |
oluk, yiv |
54767 |
sulfa drug |
sülfa ilacı, sülfonamit |
54768 |
sulfamide |
sülfamit |
54769 |
sulfanilamide |
sülfanilamit |
54770 |
sulfate |
sülfat |
54771 |
sulfide |
sülfür |
54772 |
sulfite |
sülfit |
54773 |
sulfur |
bkz.sulphur |
54774 |
sulk |
somurtmak, surat asmak, küsmek |
54775 |
sulky |
somurtkan, karakabak, küskün |
54776 |
sullen |
(yüz) asık, somurtkan, asık suratlı, kasvetli, karanlık, iç karartıcı |
54777 |
sully |
kirletmek, lekelemek, biabır etmek |
54778 |
sulphate |
sülfat |
54779 |
sulphide |
sülfür |
54780 |
sulphite |
sülfit |
54781 |
sulphonamide |
sülfonamit, sülfamit |
54782 |
sulphone |
sülfon |
54783 |
sulphonic acid |
sülfonik asit |
54784 |
sulphur black |
kükürt siyahı |
54785 |
sulphur dioxide |
kükürt dioksit |
54786 |
sulphur oxide |
kükürt oksit |
54787 |
sulphur |
kükürt |
54788 |
sulphuric acid |
sülfürik asit |
54789 |
sulphuric |
sülfürik |
54790 |
sulphurize |
kükürtlemek |
54791 |
sulphurous gas |
kükürtlü gaz |
54792 |
sulphurous |
kükürtlü |
54793 |
sultan |
sultan |
54794 |
sultana |
sultan karısı/annesi/kız kardeşi/kızı, hanım sultan, çekirdeksiz kuru üzüm, sultanî |
54795 |
sultanate |
sultanlık, saltanat |
54796 |
sultriness |
boğucu hava, nemli hava |
54797 |
sultry |
(hava) boğucu, sıcak, bunaltıcı, cinsî yönden çekici, seksi |
54798 |
sum up |
özetlemek, hüküm vermek, değerlendirmek |
54799 |
sum |
işlem, problem, meblağ, tutar, (the ile) toplam, yekûn |
54800 |
sumach |
sumak |
54801 |
Sumatra |
Sumatra |
54802 |
summariness |
özetleme |
54803 |
summarize |
özetlemek |
54804 |
summary offence |
hafif suç |
54805 |
summary |
özet, acele yapılan, derhal yapılan |
54806 |
summation |
toplama, özet |
54807 |
summer house |
yazlık ev |
54808 |
summer range |
yayla, yaz merası |
54809 |
summer resort |
sayfiye, yazlık |
54810 |
summer school |
yaz mektebi |
54811 |
summer solstice |
yaz gündönümü |
54812 |
summer time |
yaz sögeni |
54813 |
summer |
yaz |
54814 |
summerhouse |
kameriye, çardak |
54815 |
summerly |
yazlık, yaz gibi |
54816 |
summertime |
yaz mevsimi |
54817 |
summery |
yaza mahsus, yaz gibi |
54818 |
summing-up |
özet, dava özeti |
54819 |
summit conference |
zirve toplantısı |
54820 |
summit meeting |
zirve toplantısı |
54821 |
summit talk |
zirve toplantısı |
54822 |
summit |
zirve, doruk, uç, zirve toplantısı |
54823 |
summitry |
zirve politikası |
54824 |
summon up |
(gücünü) toplamak, cesaretini toplamak |
54825 |
summon |
(to ile) emirle davet etmek, celp etmek |
54826 |
summoner |
haberci, ulak |
54827 |
summons |
celp, çağrı, mahkemeye celp etmek |
54828 |
sump |
drenaj kuyusu, yağ karteri, alt karter |
54829 |
sumpter |
yük beygiri |
54830 |
sumptuary |
masraflara ait |
54831 |
sumptuous |
büyük, pahalı, tantanalı, muhteşem |
54832 |
sumptuousness |
masraflı olma, görkem, tantana, lüks |
54833 |
sun glasses |
güneş gözlüğü |
54834 |
sun oneself |
güneşlenmek |
54835 |
sun shield |
güneşlik |
54836 |
sun visor |
parasol, güneşlik |
54837 |
sun worshiper |
güneşe tapan kimse |
54838 |
sun |
güneş, güneşlenmek, güneşlendirmek |
54839 |
sun-dry |
güneşte kurutmak |
54840 |
sun-fast |
güneşte solmayan |
54841 |
sun-proof |
güneş geçirmez, güneşe dayanıklı |
54842 |
sunbathe |
güneş banyosu yapmak, güneşlenmek |
54843 |
sunbeam |
güneş ışını |
54844 |
sunburn |
güneş yanığı, güneşten yanma |
54845 |
sunburnt |
bronz tenli, bronzlaşmış, güneşten yanmış, güneş yanığı acısı çeken |
54846 |
sundae |
meyveli dondurma |
54847 |
Sunday |
pazar, yekşembe |
54848 |
sunder |
ayırmak, koparmak, kopmak |
54849 |
sunderance |
ayırmak |
54850 |
sundew |
güneş gülü |
54851 |
sundial |
güneş saati |
54852 |
sundown |
gün batımı, güneş batması |
54853 |
sundried |
güneşte kurutulmuş |
54854 |
sundries |
ufak tefek şeyler |
54855 |
sundry |
çeşitli, türlü türlü |
54856 |
sunfish |
aybalığı, güneş balığı |
54857 |
sunflower |
ayçiçeği, günebakan |
54858 |
sunglasses |
güneş gözlüğü |
54859 |
sunk |
havşalı, gömülmüş, batmış |
54860 |
sunken |
batmış, batık, çukur, içeri gömük, çökmüş |
54861 |
sunlamp |
morötesi ışınlar veren çıngı lambası |
54862 |
sunlight |
güneş ışığı |
54863 |
sunlit |
güneşli, aydınlık |
54864 |
sunniness |
parlak olma |
54865 |
sunny |
güneşli, neşeli |
54866 |
sunray |
güneş ışını |
54867 |
sunrise |
gündoğumu, güneş doğması |
54868 |
sunset |
günbatımı, güneş batması |
54869 |
sunshade |
güneş şemsiyesi, güneşlik |
54870 |
sunshine |
güneş ışığı |
54871 |
sunspot |
güneş lekesi |
54872 |
sunstroke |
güneş çarpması |
54873 |
suntan |
güneş yanığı, bronzlaşma |
54874 |
sup |
akşam yemeği yemek, yudumlamak |
54875 |
super computer |
süper bilgisayar |
54876 |
super tanker |
süpertanker |
54877 |
super |
süper, müthiş |
54878 |
superable |
yenilmesi mümkün, atlatılabilir |
54879 |
superannuate |
emekliye ayırmak |
54880 |
superannuated |
çalışamayacak kadar yaşlı, modası geçmiş, demode |
54881 |
superannuation fund |
emekli sandığı |
54882 |
superannuation |
emeklilik maaşı |
54883 |
superb |
mükemmel, harika, süper |
54884 |
supercargo |
yük memuru, geminin yük memuru vekili |
54885 |
supercharge |
aşırı beslemek, kompresörle güçlendirmek |
54886 |
supercharger |
kompresör |
54887 |
supercharging |
süperşarj, aşırıdoldurma, aşırı yükleme |
54888 |
supercilious |
kibirli, mağrur, burnu büyük, özünü beğenmiş |
54889 |
superconducting |
süper iletken, süper iletici |
54890 |
superconductive |
üstüniletken, süper iletken |
54891 |
superconductivity |
aşırıiletkenlik |
54892 |
superconductor |
süper iletken, üstün iletken |
54893 |
supercool |
aşırı soğutmak |
54894 |
superelevation |
dever |
54895 |
supereminence |
aşırı üstünlük |
54896 |
supereminent |
çok üstün, pek önemli |
54897 |
superessive |
üstündelik yağdayı |
54898 |
superfamily |
üstfamilya |
54899 |
superficial |
yüzeysel, yüzeyde olan, yüzeysel, üstünkörü, yarım yamalak |
54900 |
superficially |
görünüşte |
54901 |
superficies |
satıh, yüzey |
54902 |
superfine |
çek ince, çok zarif |
54903 |
superfluity |
çokluk, fazlalık, aşırı bolluk, gereksiz şey |
54904 |
superfluous |
gereksiz, lüzumsuz, fazla |
54905 |
supergiants |
üstdevler |
54906 |
superheat |
kızdırmak, fazla ısıtmak |
54907 |
superheated steam |
kızgın buhar |
54908 |
superheated |
kızgın |
54909 |
superheater |
kızdırıcı |
54910 |
superheterodyne |
süperheterodin |
54911 |
superhuman |
insanüstü |
54912 |
superimpose |
(on ile) üstüne koymak, eklemek |
54913 |
superimposed load |
ek yük, ilave yük |
54914 |
superimposition |
sürempresyon, üst üste çekim, bindirme |
54915 |
superintend |
yönetmek, idare etmek, denetlemek |
54916 |
superintendence |
gözetim, kontrol |
54917 |
superintendent |
yönetici, müfettiş, denetmen, sakçı memuru |
54918 |
superior planet |
dış gezegen |
54919 |
superior to |
daha iyi, daha üstün |
54920 |
superior |
(sınıf/mevki/vb.) üst, yüksek, yüksek kaliteli, üstün nitelikli, gururlu, kibirli, mağrur, özünü beğenmiş, amir, üst |
54921 |
superiority |
üstünlük |
54922 |
superlative degree |
enüstünlük derecesi |
54923 |
superlative |
en üstünlük derecesi, enüstünlük derecesinde sözcük, en iyi, en üstün, eşsiz, süper |
54924 |
superman |
üstün insan |
54925 |
supermarket |
süpermarket |
54926 |
supernatural |
doğaüstü |
54927 |
supernova |
süpernova, üstnova |
54928 |
supernumerary |
fazla, ekstra, arta kalan |
54929 |
superoxide |
süperoksit, hiperoksit |
54930 |
superphosphate |
süperfosfat |
54931 |
superpose |
üstüne koymak |
54932 |
superposition |
üst üste koyma, bindirme |
54933 |
superpower |
süper devlet |
54934 |
supersaturate |
aşırı doyurmak |
54935 |
supersaturation |
aşırıdoyma |
54936 |
superscribe |
üstüne yazmak |
54937 |
superscript |
üste yazılan yazı, üsttakı |
54938 |
supersede |
yerine geçmek, yerini almak, ivaz etmek |
54939 |
supersonic frequency |
sesüstü frekans |
54940 |
supersonic |
sesten hızlı, süpersonik |
54941 |
superstar |
süperstar |
54942 |
superstition |
batıl inanç |
54943 |
superstitious |
batıl inançlı, boş şeylere inanan |
54944 |
superstratum |
üstkatman |
54945 |
superstructure |
üstyapı, palavra üstündeki yapı |
54946 |
supervene |
eklenmek, izlemek, arkasından gelmek |
54947 |
supervise |
nezaret etmek, denetlemek |
54948 |
supervision |
nezaret, denetim |
54949 |
supervisor |
murakıp, gözetçi, müfettiş, denetçi, (birdemde) danışman |
54950 |
supervisory program |
yönetici bağdarlama |
54951 |
supervisory |
denetsel, denetimsel, denetleyici |
54952 |
supine |
sırtüstü yatmış, sırtüstü |
54953 |
supper club |
seçkin gece kulübü |
54954 |
supper |
son akşam yemeği |
54955 |
supplant |
yerine geçmek, ayağını kaydırıp yerini kapmak |
54956 |
supple |
bükülgen, esnek |
54957 |
supplement |
ilave, ek, (by/with ile) -e eklemeler yapmak |
54958 |
supplemental |
ek, ilave, bütünleyici |
54959 |
supplementary brake |
yardımcı eğleç |
54960 |
supplementary budget |
ek bütçe, katma bütçe |
54961 |
supplementary maintenance |
tamamlayıcı bakım |
54962 |
supplementary order |
ek sipariş |
54963 |
supplementary |
(to ile) ilaveli, ilave olan, ek |
54964 |
supplementation |
ekleme, ilave, tamamlama |
54965 |
suppliant |
yalvaran |
54966 |
supplicant |
rica eden, yalvaran |
54967 |
supplicate |
(yardım) dilemek, yalvarmak |
54968 |
supplication |
yalvarma, rica, yalvarış |
54969 |
supplier |
tedarik eden kimse/firma |
54970 |
supplies |
levazım, erzak, gereçler |
54971 |
supply and demand |
arz ve talep, sunu ve istem |
54972 |
supply canal |
iletim arnası |
54973 |
supply pipe |
besleme borusu |
54974 |
supply |
vermek, tedarik etmek, sağlamak, tedarik, temin, sağlama jüyesi, mevcut, stok miktar, sağlanması gerekli miktar, verilmesi gerekli oran |
54975 |
support buying |
destekleme alımı |
54976 |
support document |
kanıt, delil |
54977 |
support evidence |
ek kanıt |
54978 |
support purchase |
destekleme alımı |
54979 |
support unit |
destek birimi |
54980 |
support |
(ağırlığını) çekmek, kaldırmak, dayanmak, bakmak, geçindirmek, desteklemek, savunmak, (takım/vb.) tutmak, destekleme, tutma, destek, mesnet, dayanak, geçim, geçim kaynağı, iaşe, destek olan kimse ya da şey, yardım, destek |
54981 |
supportable |
tahammül edilebilir |
54982 |
supporter |
taraftar, savunucu |
54983 |
supporting tissue |
destekdoku |
54984 |
supporting |
destekleyici |
54985 |
supportive |
destekleyici |
54986 |
suppose |
zannetmek, sanmak, varsaymak, inanmak, sanmak, eğer, farzedelim, bence ...-se iyi olur |
54987 |
supposed |
sözde, zannedilen, farazi |
54988 |
supposedly |
söylendiğine göre, diyorlar ki, -dığı farzediliyor |
54989 |
supposition |
varsayım, tahmin |
54990 |
suppository |
fitil |
54991 |
suppress |
(bir hareket ya da durumu) bastırmak, sindirmek, gizlemek, saklı tutmak, zaptetmek |
54992 |
suppressant |
önleyici ilaç |
54993 |
suppression |
bastırma, bastırı, tutma, zapt etme, baskı |
54994 |
suppressive |
bastıran, sindiren |
54995 |
suppressor grid |
topraklama ızgarası |
54996 |
suppressor |
parazit giderici, parazit bastırıcı |
54997 |
suppurate |
irinlenmek, cerahat toplamak |
54998 |
suppuration |
irin, cerahat |
54999 |
supra |
yukarıda |
55000 |
supranational |
ulusal sınırların dışında |
55001 |
suprasegmental |
parçaüstü, kesitüstü |
55002 |
supremacy |
üstünlük |
55003 |
supreme authority |
yüksek otorite |
55004 |
Supreme Being |
Allah |
55005 |
Supreme Court of Appeals |
Temyiz Mahkemesi |
55006 |
supreme court |
yüce divan, yüksek mahkeme |
55007 |
supreme test |
en büyük tecrübe |
55008 |
supreme |
üstün, yüce, ulu, en yüksek |
55009 |
surcease |
bitme, ardı arkası kesilme, bitmek, arkası kesilmek, ara vermek |
55010 |
surcharge |
alışılmış bir yükün üzerine eklenen fazladan yük, sürşarj, yeni fiyatlı posta pulu |
55011 |
surd |
asam, rasyonel olmayan, sessiz, ünsüz |
55012 |
sure |
emin, şüphesiz, kesin, anık, muhakkak, mutlak, güvenilir, sağlam, emin, elbette, tabi, kesinlikle, tabii, elbette |
55013 |
sure-footed |
ayağını sıkı basan, düşmez, kaymaz |
55014 |
surely |
kesinlikle, kesin olarak, mutlaka, sanırım, umarım, eminim, elbette, tabi |
55015 |
surety bond |
kefalet senedi |
55016 |
surety |
kefalet, teminat, güvence, garanti, kefil |
55017 |
suretyship |
kefalet |
55018 |
surf |
dalga köpüğü, çatlayan dalgalar, sörf yapmak |
55019 |
surface contamination |
yüzey kirliliği |
55020 |
surface defect |
yüzey kusuru |
55021 |
surface energy |
yüzey enerjisi |
55022 |
surface fire |
örtü yangını |
55023 |
surface hardening |
yüzey sertleştirme |
55024 |
surface hardness |
yüzey sertliği |
55025 |
surface insulation |
yüzey yalıtımı |
55026 |
surface layer |
üst tabaka, üst yüzey |
55027 |
surface leakage |
yüzey sızıntısı |
55028 |
surface mail |
adi posta |
55029 |
surface mining |
açık işletme |
55030 |
surface pressure |
yüzey basıncı |
55031 |
surface structure |
yüzeysel yapı |
55032 |
surface temperature |
yüzey sıcaklığı |
55033 |
surface tension |
yüzey gerilimi |
55034 |
surface water |
yüzey suyu |
55035 |
surface wave |
yüzey dalgası |
55036 |
surface wind |
yüzey rüzgârı |
55037 |
surface |
yüzey, (the ile) dış görünüş, su yüzüne çıkmak, (yol/vb.) sert bir maddeyle kaplamak, (posta) adi |
55038 |
surface-active agent |
yüzey aktif madde, yüzeyetkin özdek |
55039 |
surface-active |
yüzey etkin, yüzey aktif |
55040 |
surfacer |
planya kılgası |
55041 |
surfacing |
kaplama, perdahlama |
55042 |
surfactant |
yüzeyetkin özdek, yüzey aktif madde |
55043 |
surfeit |
aşırı miktar |
55044 |
surfer |
sörfçü |
55045 |
surfing |
sörf |
55046 |
surge |
büyük dalga, dalgalanma, dalgalanmak, yükselmek |
55047 |
surgeon |
cerrah |
55048 |
surgery |
cerrahlık, ameliyat, muayenehane |
55049 |
surgical operation |
ameliyat |
55050 |
surgical ward |
ameliyat koğuşu |
55051 |
surgical |
cerrahi |
55052 |
surging |
dalgalı, çalkantılı |
55053 |
surjection |
üzerine fonksiyon, örtev |
55054 |
surliness |
somurtkanlık, hırçınlık, huysuzluk |
55055 |
surly |
kızgın, öfkeli, ters, sert, huysuz |
55056 |
surmise |
sanmak, zannetmek, tahmin etmek |
55057 |
surmount |
üstesinden gelmek, altetmek, yenmek |
55058 |
surmountable |
çözümlenebilir |
55059 |
surname |
soyad |
55060 |
surpass |
geçmek, üstün olmak, baskın çıkmak, aşmak |
55061 |
surpassing |
eşsiz, üstün, baskın |
55062 |
surplus income |
gelir fazlası |
55063 |
surplus water |
artık su |
55064 |
surplus weight |
fazla ağırlık |
55065 |
surplus |
gereğinden fazla miktar, fazlalık, gereğinden fazla, aşırı, fazla |
55066 |
surplusage |
artan miktar, artık |
55067 |
surprise |
sürpriz, şaşkınlık, baskın, şaşırtmak, hayrete düşürmek, şaşkınlığa uğratmak, beklenmedik anda yakalamak, baskın yapmak |
55068 |
surprising |
şaşırtıcı |
55069 |
surreal |
gerçeküstü |
55070 |
surrealism |
sürrealizm, gerçeküstücülük |
55071 |
surrealist |
gerçeküstücü, sürrealist, gerçeküstücü kimse, sürrealist |
55072 |
surrealistic |
sürrealist, gerçeküstü |
55073 |
surrender |
teslim olmak, teslim etmek, hakkından vazgeçmek, feragat etmek, teslim, vazgeçme, feragat |
55074 |
surreptitious |
gizli, gizlice yapılan |
55075 |
surrey |
hafif iki kişilik araba |
55076 |
surrogate |
vekil |
55077 |
surround |
kuşatmak, etrafını sarmak, çevirmek, kenar |
55078 |
surrounding air |
hava, ortam |
55079 |
surrounding |
çevredeki, civardaki |
55080 |
surroundings |
çevre |
55081 |
surtax |
ek vergi, munzam vergi, katma vergi |
55082 |
surveillance |
gözetim, gözaltı |
55083 |
survey instrument |
kontrol aleti, denetim aygıtı |
55084 |
survey |
bakmak, incelemek, dikkatle göz gezdirmek, (bir yapıyı) yoklamak, muayene etmek, durumunu sınamak, teftiş etmek, haritasını çıkarmak, yaygın kanı, genel görüş/inceleme, harita çizme, haritasını çıkarma, teftiş, tetkik, inceleme, yüzölçümü, ölçüm |
55085 |
surveying |
mesaha bilimi, ölçme, haritacılık |
55086 |
surveyor |
mesahacı |
55087 |
surveyor's level |
ölçü terazisi |
55088 |
survival |
kalım, hayatta kalma, yaşamı sürdürme, eskiden kalma şey, eskiden beri süregelen şey |
55089 |
survive |
hayatta kalmak, yaşamayı sürdürmek, sağ salim çıkmak, -den sağ kurtulmak |
55090 |
survivor |
ölümden dönen kimse, hayatta kalan |
55091 |
survivorship |
sağ kalma |
55092 |
susceptance |
süseptans |
55093 |
susceptibility |
hassaslık, duyarlık, alınganlık |
55094 |
susceptible |
(to ile) kolay etkilenen, etki altında kalan, -e dayanıksız, -den çabuk etkilenen, -e karşı hassas |
55095 |
susceptive |
alan, kabul eden, hassas |
55096 |
suspect |
şüphelenmek, kuşkulanmak, kuşku duymak, farzetmek, zannetmek, suçlu olduğuna inanmak, kuşkulanmak, -den şüphelenmek, değerinden şüphe etmek, sanık, şüpheli, su götürür |
55097 |
suspend |
asmak, sallandırmak, belli bir süre için durdurmak, dayandırmak, ertelemek, askıya almak, (mektep/vb.'den) uzaklaştırmak |
55098 |
suspended roof |
asma tavan, asma çatı |
55099 |
suspended |
asılı |
55100 |
suspender |
çorap askısı |
55101 |
suspenders |
pantalon askısı |
55102 |
suspense |
askıda kalma, kararsızlık, şüpheli beklenti |
55103 |
suspension bridge |
asma köprü |
55104 |
suspension of payment |
ödemenin durdurulması |
55105 |
suspension |
asma, asılma, erteleme, süspansiyon, asıltı, süspansiyon askı |
55106 |
suspensory |
asılı |
55107 |
suspicion |
şüphe, kuşku, zan, itimatsızlık, güvenmeme, az miktar, zerre |
55108 |
suspicious death |
şüpheli ölüm |
55109 |
suspicious |
şüpheli, kuşkulu |
55110 |
suspiciousness |
şüphelilik, kuşkululuk |
55111 |
suspiration |
iç çekme, nefes alma |
55112 |
suspire |
içini çekmek, ah çekmek |
55113 |
suss |
(out ile) keşfetmek, bulmak, keşif yapmak, incelemek |
55114 |
sustain a defeat |
yenilmek, hezimete uğramak |
55115 |
sustain |
güçlendirmek, güçlü tutmak, güç vermek, uzun süre korumak, sürdürmek, devam ettirmek, (acı/vb.) çekmek |
55116 |
sustained |
devamlı |
55117 |
sustenance |
besleme, güç verme, gıda, besin |
55118 |
sustentation |
destekleme |
55119 |
susurrant |
fısıltılı |
55120 |
susurration |
fısıltı |
55121 |
suture |
dikiş, dikiş ipliği, dikiş yeri, dikişle birleştirmek |
55122 |
suzerain |
hükümdar, hükümdar |
55123 |
suzerainty |
hükmetme, hükümdarlık |
55124 |
svelte |
ince yapılı, fidan gibi |
55125 |
swab |
temizleme bezi, (down ile) temizlemek, silmek, paspaslamak |
55126 |
swabber |
temizleyici, hantal herif |
55127 |
swaddle |
kundak, bebeği kundaklamak |
55128 |
swaddling clothes |
kundak takımı |
55129 |
swag |
soygunda ele geçirilen mal/pul, ganimet |
55130 |
swage |
baskı kalıbı, kalıpta dövmek, kalıba basmak |
55131 |
swager |
tokaç, biçimleme aracı |
55132 |
swagger |
kasıla kasıla yürümek, kasıntılı yürüyüş, kasılma |
55133 |
swaggerer |
edabaz |
55134 |
swallow one's pride |
gururunu ayaklar altına almak |
55135 |
swallow tail |
çatal kuyruk |
55136 |
swallow the bait |
zokayı yutmak |
55137 |
swallow up |
yiyip yutmak, yok etmek |
55138 |
swallow |
yutmak, yutkunmak, inanmak, yemek, yutmak, yutma, yutkunma, kırlangıç, karankuş |
55139 |
swallow-tailed coat |
frak |
55140 |
swallowhole |
obruk, düden |
55141 |
swamp fever |
sıtma |
55142 |
swamp |
bataklık, batak, suyla doldurmak, taşırmak, (iş/vb.) yüklemek |
55143 |
swampy |
bataklık |
55144 |
swan |
kuğu |
55145 |
swank |
caka satmak, gösteriş yapmak, hava atmak |
55146 |
swanky |
şık, gösterişli, havalı, tantanalı, debdebeli |
55147 |
swanskin |
molton |
55148 |
swap |
değiş tokuş etmek, takas etmek, değiştirmek, değiş tokuş, değiştirme, takas |
55149 |
sward |
çim, çimen |
55150 |
swarm with |
dolup taşmak, kaynamak |
55151 |
swarm |
(arı/vb.) küme, oğul, sürü, kalabalık, küme halinde ilerlemek |
55152 |
swarthiness |
esmerlik |
55153 |
swarthy |
esmer, yağız |
55154 |
swash |
çalkantı, çalkalanmak |
55155 |
swashbuckler |
kabadayı, palavracı |
55156 |
swat |
(böcek/sinek/vb.) yassı bir şey ile vurmak, ezmek, vurma, ezme |
55157 |
swath |
bir defada biçilen alan |
55158 |
swathe |
(in ile) kumaşla sarmak, sargı ile sarmak, çevrelemek, sarmak |
55159 |
swatter |
sineklik |
55160 |
sway |
sallamak, sallanmak, etkilemek, sallanma |
55161 |
swear a blue streak |
ana avrat dümdüz gitmek |
55162 |
swear blind |
ekmek kuran çarpsın ki |
55163 |
swear by |
inanmak, şaşmamak |
55164 |
swear in |
bağlılık yemini ettirmek |
55165 |
swear like a trooper |
ana avrat düz gitmek |
55166 |
swear |
küfretmek, sövmek, yemin etmek, andiçmek, yemin ettirmek |
55167 |
swearing |
yemin etme |
55168 |
swearword |
küfür, sövgü |
55169 |
sweat blood |
buram buran terlemek |
55170 |
sweat cooling |
buharla soğutma |
55171 |
sweat gland |
ter bezi |
55172 |
sweat one's guts out |
kıçını yırtmak |
55173 |
sweat suit |
eşofman |
55174 |
sweat |
ter, telaş, zor iş, terlemek, alınteri dökmek, çok çalışmak |
55175 |
sweater |
kazak |
55176 |
sweating |
az pul verip çok çalıştırma |
55177 |
sweatshirt |
uzun kollu pamuklu kazak |
55178 |
sweatshop |
düşük verginli işyeri |
55179 |
sweaty |
terli, ter kokulu, terletici, çok sıcak |
55180 |
swede |
şalgam |
55181 |
Sweden |
isveç |
55182 |
Swedish |
isveç dili |
55183 |
sweep away |
süpürüp temizlemek |
55184 |
sweep circuit |
süpürme devresi, svip devresi |
55185 |
sweep off his feet |
özüne âşık etmek, ikna etmek, kandırmak |
55186 |
sweep sth under the carpet |
gizli tutmak, saklamak |
55187 |
sweep the board |
ne var ne yoksa kazanmak |
55188 |
sweep voltage |
süpürme gerilimi, svip voltajı |
55189 |
sweep |
süpürmek, süpürerek temizlemek, hızla ilerlemek, şiddetle ilerlemek, hız ve gururla ilerlemek, (bir alanı) çevrelemek, çevirmek, süpürme, geniş alan, silkeleme, sallama, baca temizleyicisi, (at yarışı/vb.) bahis |
55190 |
sweepback |
kanat geri çekikliği |
55191 |
sweeper |
süpürücü |
55192 |
sweeping |
geniş içerikli, genel |
55193 |
sweepings |
süprüntü, çörçöp |
55194 |
sweepstake |
(at yarışı/vb.) bahis |
55195 |
sweet basil |
fesleğen |
55196 |
sweet bay |
defne |
55197 |
sweet corn |
mısır |
55198 |
sweet gum |
amerikansığlası |
55199 |
sweet herbs |
güzel kokulu otlar |
55200 |
sweet pea |
kokulu bezelye çiçeği, ıtırşahi |
55201 |
sweet potato |
tatlıçisil |
55202 |
sweet tooth |
tatlı yiyeceklere düşkünlük |
55203 |
sweet william |
hüsnüyusuf çiçeği |
55204 |
sweet |
tatlı, tatlı, sevimli, hoş, şirin, tatlı, şekerleme |
55205 |
sweet-scented |
güzel kokulu |
55206 |
sweet-tempered |
yumuşak huylu |
55207 |
sweeten |
tatlanmak, tatlılaşmak, tatlandırmak, tatlılaştırmak, yumuşatmak, pohpohlamak |
55208 |
sweetener |
şeker yerine kullanılan tat verici madde, tatlandırıcı |
55209 |
sweetheart |
canım, tatlım, sevgilim |
55210 |
sweetie |
sevgili, yavuklu |
55211 |
sweetish |
tatlımsı |
55212 |
sweetmeat |
şekerleme, bonbon |
55213 |
sweetness |
tatlılık, sevimlik, şirinlik, güzel koku |
55214 |
sweetpepper |
dolmalık biber |
55215 |
sweetwater |
tatlılık alıcı |
55216 |
swell resistant |
şişmez |
55217 |
swell with pride |
göğsü kabarmak, koltuğu kabarmak |
55218 |
swell |
şişmek, kabarmak, şişirmek, kabartmak, denizin dalgalanması, sesin yükselmesi, (Aİ) çok iyi, süper, kalite |
55219 |
swelling index |
şişme indisi |
55220 |
swelling pressure |
şişme basıncı |
55221 |
swelling |
kabarık, şiş, şişlik |
55222 |
swelter |
çok terleme, sıcaktan bayılma, sıcaktan terlemek, ter dökmek |
55223 |
sweltering |
çok sıcak, cehennem gibi |
55224 |
sweptback wing |
ok biçimli kanat |
55225 |
swerve |
aniden yana sapmak, (amaçtan) sapmak, dönmek, saptırmak, döndürmek, ani dönüş, sapma |
55226 |
swift |
çabuk, atik, tez, hızlı, kılıç kırlangıcı |
55227 |
swift-footed |
hızlı koşan |
55228 |
swiftness |
sürat, çabukluk, hız |
55229 |
swig |
doya doya içmek |
55230 |
swill |
(out/down ile) bol suyla çalkalamak/yıkamak, açgözlülükle içmek, bol bol içmek, boy suyla yıkama/çalkalama, domuz yemi |
55231 |
swim bladder |
yüzme kesesi |
55232 |
swim with |
ile dolu olmak, kaplı olmak |
55233 |
swim |
yüzmek, yüzerek geçmek, (baş) dönmek, gicellenmek, (with/in ile) dolu/kaplı olmak, yüzme |
55234 |
swimbell |
çan biçiminde yüzme kılganı |
55235 |
swimmer |
yüzücü, yüzgeç |
55236 |
swimmeret |
yüzgeç ayak |
55237 |
swimming bath |
yüzme havuzu |
55238 |
swimming costume |
kadın mayosu |
55239 |
swimming pool |
yüzme havuzu |
55240 |
swimming trunks |
erkek mayosu, mayo |
55241 |
swimming |
yüzme, yüzme sporu, yüzücülük |
55242 |
swimsuit |
kadın mayosu |
55243 |
swindle |
(out of ile) dolandırmak, pulunu çarpmak, dolandırıcılık |
55244 |
swindler |
dolandırıcı |
55245 |
swine |
pis herif, domuz |
55246 |
swineherd |
domuz çobanı |
55247 |
swing axle |
esnek yarım dingil |
55248 |
swing bridge |
açılır kapanır köprü |
55249 |
swing door |
döner kapı |
55250 |
swing mirror |
döner ayna |
55251 |
swing pipe |
döner boru |
55252 |
swing plough |
tekerleksiz saban |
55253 |
swing |
sallanmak, sallamak, aniden geriye dönmek, ani dönüş yapmak, salınarak yürümek, hoş bir ritmi olmak, hoş bir ritimle çalmak, sallanış, sallanma, sallandırma, salıncak, dikkat çeken değişiklik, göze batan değişiklik |
55254 |
swinge |
dövmek, vurmak, kamçılamak |
55255 |
swingeing |
(özellikle pula ilişkin ayarlamalarda) en yüksek derecede, çok miktarda |
55256 |
swinging |
canlı, hareketli, yaşam dolu |
55257 |
swingle |
keten tokmağı, (keten) tokmakla dövmek |
55258 |
swinish |
domuz gibi |
55259 |
swipe |
kuvvetli darbe, kuvvetli vuruş, çalmak, yürütmek, araklamak, (at ile) kolunun bütün hızıyla vurmak, kuvvetli darbe indirmek |
55260 |
swipes |
kalitesiz bira |
55261 |
swirl |
girdap yaparak dönmek, (su/toz/duman/vb.) girdap, girdap gibi dönme |
55262 |
swish |
ıslık sesi çıkarmak, hışırdamak, hışırtı, gösterişli, pahalı |
55263 |
Swiss |
isviçreli kimse |
55264 |
switch blade |
şalter bıçağı |
55265 |
switch key |
kontak anahtarı |
55266 |
switch off |
kapatmak, söndürmek |
55267 |
switch on |
açmak |
55268 |
switch over |
arna değiştirmek, tümüyle değişmek |
55269 |
switch panel |
şalter panosu, anahtar panosu |
55270 |
switch rail |
makas dili |
55271 |
switch register |
anahtar yazmacı |
55272 |
switch tie |
makas traversi |
55273 |
switch |
şalter, devre anahtarı, çıngı düğmesi, (beklenmedik) değişiklik, değişim, çubuk, ince ve kısa sopa, demiryolu makası, değiştirmek, değiş tokuş etmek, dönmek., düğmeye basıp açmak/kapatmak/değiştirmek |
55274 |
switchback |
eğimli ve zikzak hat, viraj, dönemeç |
55275 |
switchboard operator |
santral memuru |
55276 |
switchboard |
alısün santralı |
55277 |
switches |
makas, demiryolu makası |
55278 |
switching circuit |
anahtar devresi |
55279 |
switching |
cereyan verme |
55280 |
Switzerland |
isviçre |
55281 |
swivel block |
fırdöndülü makara |
55282 |
swivel hook |
döner kanca |
55283 |
swivel lamp |
döner lamba |
55284 |
swivel |
(round ile) kendi etrafında dönmek, döndürmek |
55285 |
swollen |
şişmiş, şiş, kabarık, gururlu, şişinmiş, özünü beğenmiş |
55286 |
swoon |
bayılmak |
55287 |
swoop |
üstüne çullanmak, şığımak, üstüne çullanma, ani saldırı |
55288 |
swop |
bkz.swap |
55289 |
sword bayonet |
kasatura |
55290 |
sword bearer |
silahtar |
55291 |
sword belt |
palaska |
55292 |
sword of Damocles |
Demokles'in kılıcı |
55293 |
sword |
kılıç |
55294 |
swordfish |
kılıçbalığı |
55295 |
swordplay |
eskrim |
55296 |
swordsman |
kılıç kullanmakta usta olan kimse |
55297 |
sworn |
ezelî, değişmez |
55298 |
swot |
hafız, inek, çok çalışan kimse/öğrenci, çok çalışmak, hafızlamak, ineklemek |
55299 |
sybarite |
hovarda |
55300 |
sycamine |
karadut ağacı |
55301 |
sycamore |
firavuninciri, çınar |
55302 |
sycophancy |
dalkavukluk, parazitlik |
55303 |
sycophant |
dalkavuk, yağcı |
55304 |
syenite |
siyenit |
55305 |
syllabic |
hece ile ilgili |
55306 |
syllabicate |
hecelere ayırmak |
55307 |
syllabication |
heceleme, seslemleme |
55308 |
syllabify |
hecelere ayırmak |
55309 |
syllabize |
hecelemek, hecelere ayırmak |
55310 |
syllable |
hece, seslem |
55311 |
syllabled |
heceli |
55312 |
syllabus |
müfredat bağdarlaması, öğretim bağdarlaması, koyak |
55313 |
syllepsis |
çiftleme |
55314 |
syllogism |
tasım, kıyas |
55315 |
sylph |
tenek perisi, güzel kız |
55316 |
sylpish |
zarif |
55317 |
sylvan |
ormanlık, meşe |
55318 |
sylvine |
silvit |
55319 |
symbiosis |
sembiyoz, ortakyaşama |
55320 |
symbol |
sembol, simge |
55321 |
symbolic address |
simgesel adres |
55322 |
symbolic code |
simgesel kod |
55323 |
symbolic instruction |
simgesel komut |
55324 |
symbolic language |
simgesel dil |
55325 |
symbolic logic |
sembolik mantık |
55326 |
symbolic |
sembolik, simgesel |
55327 |
symbolical |
sembolik, simgesel |
55328 |
symbolism |
sembolizm, simgecilik |
55329 |
symbolize |
sembolü olmak, sembolize etmek, simgelerle anlatmak |
55330 |
symmetric circuit |
simetrik devre |
55331 |
symmetric |
simetrik, bakışımlı |
55332 |
symmetrical |
simetrik, bakışımlı |
55333 |
symmetry |
simetri, bakışım |
55334 |
sympathetic nerve |
sempatik sinir |
55335 |
sympathetic nervous system |
sempatik sinir jüyesi |
55336 |
sympathetic |
(to ile) karşısındakinin duygularına katılan, duygudaş |
55337 |
sympathies |
karşısındaki ile aynı duyguyu paylaşma, duygudaşlık |
55338 |
sympathize |
(with ile) (duygularına) katılmak, duygularını paylaşmak |
55339 |
sympathy |
acıma, şefkat, halden anlama, başkalarının duygularını paylaşma/anlama, duygudaşlık |
55340 |
symphonic |
semfonik |
55341 |
symphony |
semfoni |
55342 |
symponious |
ahenkli, uyumlu |
55343 |
symposium |
sempozyum |
55344 |
symptom |
araz, bulgu, semptom, bulgu, belirti, işaret |
55345 |
symptomatic |
belirtisi olan |
55346 |
symptomatology |
semptomatoloji |
55347 |
syn- |
(önek) ile, ile beraber, aynı zamanda |
55348 |
synagogue |
sinagog, havra |
55349 |
synanthereous |
birleşik anterli, çok başçıklı |
55350 |
synapse |
sinir kavşağı, sinaps |
55351 |
synapsis |
kromozomların birleşmesi, sinir kavşağı, sinaps |
55352 |
synarthrosis |
oynamaz eklem |
55353 |
sync |
senkronizasyon, eşzamanlama |
55354 |
synchrocyclotron |
senkrosiklotron |
55355 |
synchromesh |
senkromeç |
55356 |
synchronic |
eşzamanlı, eşsüremli |
55357 |
synchronism |
senkronizm, eşzamanlılık |
55358 |
synchronization |
senkronizasyon, eşzamanlama |
55359 |
synchronize |
(sögen) aynı zamana ayarlamak, ayarlarını birbirine uydurmak, eş zamanlı/eş hızlı olmak, eş zamanlı/eş hızlı kılmak, senkronize etmek |
55360 |
synchronized |
senkronize |
55361 |
synchronizer |
senkronizör |
55362 |
synchronoscope |
senkronoskop, eşzamangözler |
55363 |
synchronous computer |
eşzamanlı bilgisayar |
55364 |
synchronous speed |
senkron hız |
55365 |
synchronous system |
eşzamanlı jüye |
55366 |
synchronous working |
eşzamanlı çalışma |
55367 |
synchronous |
eşzamanlı, senkron, senkronize |
55368 |
synchrony |
eşzamanlılık, eşsürem, eşsüremlilik |
55369 |
synchroscope |
senkroskop |
55370 |
synchrotron |
senkrotron |
55371 |
synclinal |
senklinal |
55372 |
syncline |
senklinal, tekne |
55373 |
synclinorium |
sinklinoryum |
55374 |
syncopation |
sinkop, ortadan kısaltma, hece düşmesi |
55375 |
syncope |
içses düşmesi, kalp sektesi |
55376 |
syndic |
mutemet, müşavir |
55377 |
syndicalism |
sendikacılık, sendikalizm, sendika idaresi |
55378 |
syndicate |
sendika, sendika oluşturmak, sendikalaşmak |
55379 |
syndication |
sendikasyon |
55380 |
syndiotactic |
sindiyotaktik |
55381 |
syndrome |
hastalık belirtileri, tüm semptomlar, sendrom |
55382 |
synecdoche |
kapsamlayış |
55383 |
syneresis |
birleme, sinerez |
55384 |
synergy |
birlikte çalışma |
55385 |
synesis |
gramer hatası, sözdizimi hatası |
55386 |
synodic month |
kavuşum ayı |
55387 |
synodic |
sinodal |
55388 |
synonym |
eşanlamlı sözcük, eşanlamlı |
55389 |
synonymous |
(with ile) eşanlamlı |
55390 |
synonymy |
eşanlamlılık |
55391 |
synopsis |
özet |
55392 |
synoptic |
sinoptik |
55393 |
synovia membrane |
sinovya zarı |
55394 |
synovia |
sinovya, eklem sıvısı |
55395 |
syntactic error |
sözdizim hatası |
55396 |
syntactic |
sözdizimsel |
55397 |
syntactical |
sözdizimine ait |
55398 |
syntagm |
dizim, sentagma |
55399 |
syntagmatic |
dizimsel |
55400 |
syntagmatics |
dizimbilim |
55401 |
syntax error |
sözdizim hatası |
55402 |
syntax |
sentaks, sözdizim |
55403 |
synthesis |
sentez, bireşim |
55404 |
synthesize |
sentez yaparak oluşturmak, sentezle birleştirmek |
55405 |
synthesizer |
sintisayzır |
55406 |
synthetic fiber |
sentetik lif |
55407 |
synthetic manure |
suni gübre, yapay gübre |
55408 |
synthetic resin |
sentetik reçine |
55409 |
synthetic |
sentetik, yapay |
55410 |
syphilis |
frengi |
55411 |
syphilitic |
frengili, frengili |
55412 |
syphon |
bkz.siphon |
55413 |
Syria |
Suriye |
55414 |
Syrian |
Suriyeli |
55415 |
syringa |
leylak, beyaz yasemin |
55416 |
syringe |
şırınga, şırıngalamak, şırıngayla temizlemek |
55417 |
syrinx |
östaki borusu, fistül |
55418 |
syrup |
şurup |
55419 |
syrupy |
şurup gibi, şuruplu, ağdalı, çok tatlı, aşırı duygusal |
55420 |
system analysis |
jüye analizi, jüye çözümleme |
55421 |
system check |
jüye denetimi |
55422 |
system disk |
jüye diski |
55423 |
system engineering |
jüye kıvcılığı |
55424 |
system integrity |
jüye bütünlüğü |
55425 |
system log |
jüye kaydı, jüye günlüğü |
55426 |
system maintenance |
jüye bakımı |
55427 |
system of accounts |
muhasebe jüyesi |
55428 |
system of equations |
denklemler jüyesi |
55429 |
system of logarithms |
logaritma jüyesi |
55430 |
system point |
jüye çekidi |
55431 |
system program |
jüye bağdarlaması |
55432 |
system |
jüye, sistem |
55433 |
systematic error |
sistematik hata |
55434 |
systematic |
jüyeli, sistematik |
55435 |
systematically |
jüyeli olarak |
55436 |
systematics |
sistematik |
55437 |
systematization |
jüyeleştirme |
55438 |
systematize |
jüyeleştirmek, sistematize etmek |
55439 |
systemic circulation |
büyük kan dolaşımı |
55440 |
systemic disease |
sistemik hastalık |
55441 |
systemic |
sistemik |
55442 |
systems analysis |
jüye analizi, jüye çözümleme |
55443 |
systems analyst |
jüye analisti, jüye çözümleyici |
55444 |
systems engineer |
jüye kıvcısı |
55445 |
systems engineering |
jüye kıvcılığı |
55446 |
systems man |
organizatör |
55447 |
systems operator |
jüye operatörü |
55448 |
systems programmer |
jüye bağdarlamacısı |
55449 |
systems programming |
jüye bağdarlamalama |
55450 |
systems software |
jüye yazılımı |
55451 |
systole |
kalbin kasılması, sistol, kasım |
55452 |
systolic |
sistolik, kasımlı |
55453 |
T-shirt |
tişört |
55454 |
Ta ever so |
çok sağ ol |
55455 |
ta |
sağ ol, eyvallah |
55456 |
ta-ta |
hoşça kal!, eyvallah! |
55457 |
tab |
etiket, brit, askı, (Aİ) fatura, hesap |
55458 |
tabard |
cüppe |
55459 |
tabasco |
bir çeşit biber |
55460 |
tabby |
tekir kedi |
55461 |
tabernacle |
seyyar Yahudi tapınağı |
55462 |
tablature |
resim |
55463 |
table d'hôte |
tabldot |
55464 |
table microphone |
masa mikrofonu |
55465 |
table of contents |
içindekiler |
55466 |
table salt |
sofra tuzu |
55467 |
table talk |
sofra sohbeti |
55468 |
table tennis |
masatenisi |
55469 |
table |
masa, yemek, sofra, tablo, keste, çizelge, tasarıyı müzakereye sunmak |
55470 |
table-water |
maden suyu, yeraltı suyu |
55471 |
tableau |
tablo, keste, resim |
55472 |
tableaux |
keste, resimler |
55473 |
tablecloth |
masa örtüsü, sofra örtüsü, desterhan |
55474 |
tableland |
yayla, plato |
55475 |
tablespoon |
servis kaşığı |
55476 |
tablet |
tablet, kitabe, yazıt, tablet |
55477 |
tableware |
sofra takımı |
55478 |
tabloid |
küçük sayfalı, bol resimli yenün |
55479 |
taboo |
tabu, yasak |
55480 |
tabouret |
tabure, ketil |
55481 |
tabula |
sümüğün sert ve düz yüzeyi |
55482 |
tabular |
masa gibi düz, çizelge biçiminde |
55483 |
tabulate |
cetvel haline koymak, çizelgelemek |
55484 |
tabulation |
cetvel haline koyma, çizelgeleme |
55485 |
tabulator |
keste yapıcı, çizelgeleyici, tabülatör |
55486 |
tachograph |
takograf, kilometre saati |
55487 |
tachometer |
takometre, devirölçer, dönüşölçer |
55488 |
tachycardia |
taşikardi |
55489 |
tachymeter |
takeometre, araziölçer |
55490 |
tacit |
söylenmeden anlaşılan |
55491 |
taciturn |
sessiz, sakin, suskun, az konuşan, karadinmez |
55492 |
taciturnity |
suskunluk, sessizlik |
55493 |
tack about |
volta etmek |
55494 |
tack mortgages |
ipotekleri birleştirmek |
55495 |
tack on |
eklemek, ilave etmek |
55496 |
tack rivet |
tutturma perçini |
55497 |
tack |
ufak çivi, raptiye, pünez, gidiş, yol, rota, teyel, çivi ya da raptiye ile tutturmak, çakmak, orsa etmek, kumaşı teyellemek, çatmak |
55498 |
tackiness |
yapışkanlık |
55499 |
tackle |
halat takımı, takım, donatı, marke etmek, uğraşmak, çaresine bakmak, üstesinden gelmek, topu kapmak, ayağından almak, yakalamak, saldırmak |
55500 |
tackweld |
teyel kaynağı ile tutturmak |
55501 |
tacky |
yapışkan, adi, kalitesiz, üçüncü sınıf, boktan |
55502 |
tact |
zaman ve durumun gerektirdiği biçimdeki davranış, davranış inceliği, insanlarla anlaşabilme yetisi |
55503 |
tactful |
ince düşünüşlü, sezgisi güçlü, nazik, sezinçli |
55504 |
tactfulness |
ince düşünme, düşüncelilik, sezinç |
55505 |
tactic |
taktik, yönlem |
55506 |
tactical |
taktik |
55507 |
tactician |
taktikçi, taktik veren kimse |
55508 |
tactics |
taktik |
55509 |
tactile |
dokunma duyusuna ilişkin, dokunsal |
55510 |
tactless |
patavatsız, düşüncesiz, sezinçsiz, densiz |
55511 |
tactlessness |
patavatsızlık, düşüncesizlik, densizlik |
55512 |
tactual sense |
dokunma duyusu |
55513 |
tactual |
dokunma duyusu ile ilgili, dokunsal |
55514 |
tadpole |
iribaş |
55515 |
taenia |
şerit, tenya, bağırsak kurdu, pervaz |
55516 |
taeniafuge |
bağırsak kurdunu düşüren ilaç |
55517 |
taffeta |
tafta |
55518 |
taffrail |
kıç küpeştesi |
55519 |
taffy |
karamela |
55520 |
tag with |
birine yüklemek, üstüne atmak |
55521 |
tag |
etiket, fiş, çok sık kullanılan laf, beylik laf, etiketlemek, fiş takmak, eklemek, (along/on ile) peşine takılmak, birlikte gitmek, takılmak, elim sende oyunu |
55522 |
tagger |
etiket koyan kimse, ince demir levha |
55523 |
tail assembly |
kuyruk takımı |
55524 |
tail away |
kötüye gitmek, azalmak |
55525 |
tail beam |
bindirme kiriş |
55526 |
tail behind |
birinin peşinden gitmek |
55527 |
tail bone |
kuyruk sümüğü |
55528 |
tail coat |
frak |
55529 |
tail end |
en son kısım |
55530 |
tail feather |
kuyruk tüyü |
55531 |
tail fin |
kuyruk stabilizörü |
55532 |
tail fuse |
dip tapa |
55533 |
tail lamp |
arka lambası |
55534 |
tail light |
stop lambası |
55535 |
tail off |
kötüye gitmek, zayıflamak, gittikçe azalmak |
55536 |
tail parachute |
kuyruk paraşütü |
55537 |
tail piece |
bindirme kiriş, yarım kiriş |
55538 |
tail pipe |
egzoz uç borusu, kuyruk egzoz borusu |
55539 |
tail rotor |
kuyruk pervanesi |
55540 |
tail shaft |
uskur şaft, kuyruk şaftı |
55541 |
tail spin |
kuyruk virili |
55542 |
tail surface |
kuyruk yüzeyi |
55543 |
tail unit |
kuyruk takımı |
55544 |
tail wind |
kuyruk rüzgârı |
55545 |
tail |
kuyruk, göt, bozuk pulun resimsiz tarafı, yazı, kuyruk gibi peşine takılmak, yakından izlemek |
55546 |
tail-heavy |
kuyruğu ağır |
55547 |
tailboard |
arka kapak |
55548 |
tailed |
kuyruklu |
55549 |
tailgate |
arka kapak |
55550 |
tailings |
şeker topağı |
55551 |
tailless plane |
kuyruksuz uçak |
55552 |
tailless |
kuyruksuz |
55553 |
taillight |
arka lamba |
55554 |
tailor |
terzi, elbise dikmek, yeni bir biçim vermek |
55555 |
tailor-made |
ısmarlama dikilmiş, uygun |
55556 |
tailored costume |
ısmarlama kostüm |
55557 |
tailored suit |
ısmarlama elbise |
55558 |
tailored |
(giysi) yeni bir biçim verilmiş, iyi oturtulmuş |
55559 |
tailpiece |
son kısım |
55560 |
tailplane |
kuyruk yüzeyi |
55561 |
tails |
frak |
55562 |
tailspin |
kuyruk çevrintisi, panik |
55563 |
tailstock |
(torna) gezer punta gövdesi |
55564 |
taint |
lekelemek, leke sürmek, kara çalmak, bozmak, leke, pis koku, ayıp, kusur |
55565 |
take a back seat |
köşesine çekilmek |
55566 |
take a bath |
yıkanmak, banyo yapmak |
55567 |
take a bathroom |
banyo yapmak, yıkanmak |
55568 |
take a bearing |
kerteriz etmek |
55569 |
take a bus |
otobüse binmek |
55570 |
take a chair |
oturmak |
55571 |
take a chance |
riske girmek |
55572 |
take a copy |
suretini çıkarmak |
55573 |
take a cruise |
vapurla geziye çıkmak |
55574 |
take a dim view of |
küçük görmek |
55575 |
take a dim view |
iyi gözle bakmamak |
55576 |
take a dip |
dalış yapmak, dalmak, cummak |
55577 |
take a fancy to |
hoşlanmaya başlamak |
55578 |
take a gander |
göz atmak |
55579 |
take a hint |
leb demeden leblebiyi anlamak |
55580 |
take a leaf out of sb's book |
özüne örnek almak |
55581 |
take a licking |
kötek yemek |
55582 |
take a photograph |
resim çekmek |
55583 |
take a pity on |
acımak |
55584 |
take a rest |
dem almak |
55585 |
take a seat |
lütfen oturun, buyrun oturun |
55586 |
take a shine to |
kanı kaynamak |
55587 |
take a short break |
birkaç günlük bir tatile çıkmak |
55588 |
take a shot in the dark |
kafadan atmak |
55589 |
take a shower |
duş almak |
55590 |
take a stand on |
kararlı olmak |
55591 |
take a stand |
tavır almak |
55592 |
take a tumble |
tepetaklak gitmek |
55593 |
take a vote on sth |
oya koymak |
55594 |
take a vow |
ant içmek |
55595 |
take aback |
şaşırtmak |
55596 |
take about |
gezdirmek |
55597 |
take advantage of |
-dan faydalanmak, kazanç sağlamak |
55598 |
take after |
-e benzemek, -e çekmek |
55599 |
take aim |
nişan almak |
55600 |
take an examination |
sınava girmek |
55601 |
take an oath |
yemin etmek |
55602 |
take an objection to sth |
itiraz etmek |
55603 |
take apart |
sökmek, parçalarına ayırmak |
55604 |
take as read |
araştırmadan kabul etmek |
55605 |
take at one's word |
sözüne güvenmek |
55606 |
take away |
çalmak, alıp götürmek, kaldırmak, çıkarmak |
55607 |
take back |
geri almak, eskileri düşündürmek |
55608 |
take by surprise |
ansızın olmak, şaşırtmak |
55609 |
take care of yourself |
özüne yakşı bak! |
55610 |
take care of |
-e dikkat etmek, bakmak, ilgilenmek, dövmek |
55611 |
take charge of |
sorumluluğunu almak |
55612 |
take coals to Newcastle |
denize su taşımak, gereksiz yere eşya götürmek |
55613 |
take courage |
cesaretlenmek |
55614 |
take cover |
sığınmak, siper almak |
55615 |
take down |
sökmek, parçalarına ayırmak, yazmak, kaydetmek |
55616 |
take effect |
yürürlüğe girmek, etki etmek |
55617 |
take exception |
aynı görüşte olmamak |
55618 |
take for granted |
itirazsız kabul etmek |
55619 |
take for |
sanmak |
55620 |
take goods on approval |
muhayyer almak |
55621 |
take great care of |
itina göstermek, avaylamak |
55622 |
take great pains |
özenip bezenmek |
55623 |
take heart |
cesaretlenmek |
55624 |
take heed of |
önem vermek, dikkat etmek |
55625 |
take in good part |
darılmamak, gücenmemek |
55626 |
take in hand |
üstüne almak, yola getirmek |
55627 |
take in |
almak, içine almak, içermek, kandırmak, aldatmak |
55628 |
take into account |
dikkate almak, hesaba katmak |
55629 |
take into consideration |
göz önünde bulundurmak, hesaba katmak |
55630 |
take into custody |
gözaltına almak |
55631 |
Take it easy |
özünü yorma, kolayına bak, sakin ol |
55632 |
take it hard |
derin acı duymak |
55633 |
take it on the chin |
metanetle karşılamak |
55634 |
take it out of sb |
bütün gücünü tüketmek |
55635 |
take kindly to |
hoşlanmak |
55636 |
take leave of one's senses |
aklını peynir ekmekle yemek |
55637 |
take leave |
ayrılmak, veda etmek |
55638 |
take measures |
önlem almak, tedbir almak |
55639 |
take my tip |
öğüdümü tut |
55640 |
take note of |
#NAME? |
55641 |
take notice of |
dikkate almak, umursamak, farkına varmak |
55642 |
take off one's hat to sb |
birisine şapka çıkarmak |
55643 |
take off |
(giysi) çıkarmak, (uçak) havalanmak, kalkmak |
55644 |
take office |
görev almak |
55645 |
take on board |
kabul etmek |
55646 |
take on trust |
kanıtsız kabul etmek, güvenmek |
55647 |
take on |
işe almak, görev vermek, kavga etmek, üstlenmek |
55648 |
take one at one's word |
sözünü tutmak |
55649 |
take one's breath away |
birinin nefesini kesmek, heyecanlandırmak |
55650 |
take one's choice |
beğendiğini almak |
55651 |
take one's hat off to |
takdir etmek |
55652 |
take one's life in one's hands |
kelleyi koltuğa almak, canını dişine takmak |
55653 |
take one's medicine |
başa geleni çekmek |
55654 |
take one's time |
acele etmemek, fazla vaktini almak |
55655 |
take out a loan |
bankadan kredi almak |
55656 |
take out a patent |
patent çıkartmak |
55657 |
take out on |
hırsını -den almak |
55658 |
take out |
içinden çıkarmak, bir yere götürmek, edinmek |
55659 |
take over |
devralmak, yönetimi almak, üzerine almak |
55660 |
take pains with |
çok uğraşmak |
55661 |
take part in |
-e katılmak, iştirak etmek |
55662 |
take pity on |
acımak |
55663 |
take place |
meydana gelmek, olmak |
55664 |
take possession |
ele geçirmek, almak |
55665 |
take pot luck |
verileni almak, bulduğunu yemek |
55666 |
take refuge |
sığınmak |
55667 |
take root |
kök salmak |
55668 |
take sb aback |
şaşırtmak, afallatmak |
55669 |
take sb by surprise |
gafil avlamak |
55670 |
take sb down a peg or two |
burnunu kırmak, bozum etmek |
55671 |
take sb for a ride |
kazıklamak, aldatmak, kandırmak |
55672 |
take sb out of himself |
neşelendirmek, yüzünü güldürmek |
55673 |
take sb to one's bosom |
bağrına basmak |
55674 |
take sb to task |
azarlamak, paylamak |
55675 |
take sb unawares |
gafil avlamak, şaşırtmak |
55676 |
take sb's breath away |
-in nefesini kesmek, heyecanlandırmak |
55677 |
take sb's measure |
birinin yeteneğini tartmak |
55678 |
take sb's word for it |
söylediğine inanmak |
55679 |
take seriously |
ciddiye almak |
55680 |
take shape |
biçimlenmek, gerçekleşmek, şekillenmek |
55681 |
take shelter |
sığınmak, daldalanmak, barınmak, siperlenmek, saklanmak, siper almak, duldalanmak |
55682 |
take sides with |
#NAME? |
55683 |
take sides |
taraf tutmak |
55684 |
take steps |
önlem almak, tedbir almak |
55685 |
take sth amiss |
gücenmek |
55686 |
take sth for granted |
itirazsız kabul etmek |
55687 |
take sth on the chin |
sineye çekmek |
55688 |
take sth out on sb |
acısını başkasından çıkarmak |
55689 |
take sth to heart |
ağrına gitmek |
55690 |
take sth up with |
görüşünü almak |
55691 |
take stock |
enine boyuna düşünmek, envanter yapmak |
55692 |
take the air |
tenek almak |
55693 |
take the bit in one's teeth |
idareyi ele almak |
55694 |
take the bread out of sb's mouth |
ekmeğini elinden almak |
55695 |
take the bull by the horns |
güçlüklere cesaretle karşı koymak |
55696 |
take the cake |
birinciliği kazanmak |
55697 |
take the can |
ceremeyi çekmek |
55698 |
take the chair |
bir toplantıya başkanlık etmek, celseyi açmak |
55699 |
take the field |
savaşa girmek |
55700 |
take the gilt off the gingerbread |
tadını kaçırmak |
55701 |
take the hell out of sb |
iflahını kesmek |
55702 |
take the helm |
idareyi eline almak |
55703 |
take the lid off |
iş karıştırmak |
55704 |
take the offensive |
saldırıya geçmek |
55705 |
take the piss out of |
alay etmek |
55706 |
take the place of |
birinin yerine geçmek |
55707 |
take the plunge |
düşünüp taşındıktan sonra işe girişmek |
55708 |
take the rap |
suçu üstüne almak |
55709 |
take the starch out of |
hamur gibi yapmak |
55710 |
take the words out of one's mouth |
lafı ağzından almak |
55711 |
take time |
vakit almak, vakit istemek |
55712 |
take to drink |
içkiye başlamak, özünü içkiye vermek |
55713 |
take to flight |
firar etmek |
55714 |
take to heart |
yüreğinde hissetmek, ciddiye almak |
55715 |
take to one's heels |
tabanları yağlamak |
55716 |
take to pieces |
parçalara ayırmak, sökmek |
55717 |
take to the road |
serseri olmak, avare olmak |
55718 |
take to |
hoşlanmak, alışkanlık edinmek, çekilmek, kaçmak |
55719 |
take trouble |
zahmete girmek, zahmet etmek |
55720 |
take turns |
sırayla yapmak |
55721 |
take umbrage |
gücenmek |
55722 |
take up arms |
silaha sarılmak |
55723 |
take up the cudgels for |
arka çıkmak |
55724 |
take up with |
ile arkadaş olmak |
55725 |
take up |
girişmek, başlamak, kaplamak, işgal etmek |
55726 |
take vengeance on |
intikam almak |
55727 |
take wing |
uçmak, kanat çalmak, uçup yükseklere kalkmak, kaçmak, sıvışmak, götürülmek, ekilmek, taban almak, yayınmak |
55728 |
take wings |
uçmak, uçup gitmek, yok olmak |
55729 |
Take your pick |
Seçimini yap |
55730 |
take |
almak, götürmek, kiralamak, tutmak, kazanmak, almak, (sınav) girmek, (yaçınını) çekmek, kabullenmek, üstlenmek, almak, gerektirmek, istemek, (içine) almak, taşıma, hasılat, pul, kâr, çekim |
55731 |
take-home foods |
hazır gıda maddeleri |
55732 |
take-home pay |
net gelir, safi vergin |
55733 |
takeaway |
hazır yemek satan dükkân, hazır yemek satan dükkândan alınan |
55734 |
takedown |
sökülebilir, demontabl, sökme, parçalara ayırma |
55735 |
takeoff runway |
kalkış pisti |
55736 |
takeoff speed |
kalkış hızı |
55737 |
takeoff weight |
kalkış ağırlığı |
55738 |
takeoff |
havalanma, kalkış, taklit |
55739 |
takeover |
devralma, ele geçirme, yönetimi alma, devir |
55740 |
taker |
alıcı, müşteri |
55741 |
taking |
çekici |
55742 |
takings |
kâr, kazanç, hasılat, gelir |
55743 |
talc |
talk pudrası |
55744 |
talcum powder |
talk pudrası |
55745 |
talcum |
talk |
55746 |
tale |
hikâye, nağıl, ertek, masal, palavra, yalan, martaval, dedikodu |
55747 |
talebearer |
dedikoducu, gammaz, nağılbaz |
55748 |
talebearing |
kovuculuk |
55749 |
talent scout |
yıldız avcısı |
55750 |
talent |
doğal yetenek |
55751 |
talented |
yetenekli |
55752 |
taleteller |
hikâyeci, masalcı, dedikoducu, yalancı |
55753 |
talion |
kısas |
55754 |
talipes |
yumru ayak |
55755 |
talisman |
tılsım, uğur, uğurluk |
55756 |
talismanic |
tılsımlı |
55757 |
talk a blue streak |
jet gibi konuşmak |
55758 |
talk a mile a minute |
çan çan etmek |
55759 |
talk about |
hakkında konuşmak, bahsetmek, lafını etmek |
55760 |
talk at |
boşuna konuşmak |
55761 |
talk away |
durmadan konuşmak, konuşarak vakit geçirmek |
55762 |
talk back to |
karşı gelmek, karşılık vermek |
55763 |
talk back |
iç konuşma |
55764 |
talk big |
övünmek, atıp tutmak, dem vurmak |
55765 |
talk business |
iş konuşmak |
55766 |
talk down to |
küçümseyici bir biçimde konuşmak |
55767 |
talk in circles |
lafı ağzında gevelemek |
55768 |
talk in telephone numbers |
bire bin katmak |
55769 |
talk into |
#NAME? |
55770 |
talk nineteen to the dozen |
hızlı ve sürekli konuşmak |
55771 |
talk nonsense |
saçmalamak, zırvalamak, çene yormak |
55772 |
talk one's head off |
birisinin kafasını şişirmek |
55773 |
talk one's way out of |
içini dökmek, konuşup rahatlamak |
55774 |
talk out of |
-memeye ikna etmek, -den vazgeçirmek |
55775 |
talk over |
görüşmek, tartışmak |
55776 |
talk round |
caydırmak, ikna etmek |
55777 |
talk sense |
mantıklı konuşmak, makul konuşmak |
55778 |
talk shop |
iş konuşmak |
55779 |
talk through one's hat |
palavra atmak, saçmalamak |
55780 |
talk |
konuşmak, konuşma, görüşme, sohbet, konuşma biçimi, konuşma, boş laf |
55781 |
talkative |
konuşkan, şapır, yanşak, sirgep, çenesi düşük, geveze |
55782 |
talkativeness |
konuşkanlık, gevezelik |
55783 |
talkee-talkee |
palavra, masal |
55784 |
talker |
konuşmacı |
55785 |
talkie |
konuşkan, geveze |
55786 |
talking picture |
sözlü yanka |
55787 |
talking |
konuşan, konuşma |
55788 |
talking-to |
azarlama, paylama, azar, fırça |
55789 |
talky talk |
gevezelik |
55790 |
talky |
konuşkan |
55791 |
tall order |
olmayacak iş |
55792 |
tall story |
palavra, maval, masal |
55793 |
tall |
uzun boylu, ...boyunda, yüksek |
55794 |
tallness |
uzun boyluluk, yükseklik |
55795 |
tallow |
donyağı |
55796 |
tallowy |
yağlı |
55797 |
tally shop |
taksitle satış yapan dükkân |
55798 |
tally trade |
taksitli alışveriş |
55799 |
tally |
hesap, çetele, skor |
55800 |
tally-ho |
haydi!, aport! |
55801 |
tally-sheet |
hesap listesi |
55802 |
tallyman |
ucuzcu |
55803 |
talon |
pençe |
55804 |
talus |
birikinti, aşık, ayak bileği, meyil |
55805 |
tamable |
evcilleştirilebilir |
55806 |
tamarack |
karaçam, amerikan çamı |
55807 |
tamarind |
demirhindi |
55808 |
tamarisk |
ılgın |
55809 |
tambour |
kasnak |
55810 |
tambourine |
tef |
55811 |
tame |
evcil, yumuşak başlı, uysal, sıkıcı, yavan, tatsız, evcilleştirmek, ehlileştirmek, dize getirmek |
55812 |
tameable |
evcilleştirilebilir |
55813 |
tameness |
uysallık, evcillik |
55814 |
tamer |
vahşi döngül eğiticisi |
55815 |
tammy |
kumaştan süzgeç |
55816 |
tamp |
tokmaklamak, bastırıp sıkıştırmak |
55817 |
tamper |
(with ile) karıştırmak, kurcalamak, oynamak |
55818 |
tamping |
sıkılama, tokmaklama |
55819 |
tampon |
(adet zamanı kullanılan) tampon |
55820 |
tan |
(döngül derisi) tabaklamak, sepilemek, güneşte yanmak, bronzlaşmak, bronzlaştırmak, güneş yanığı, sarımsı kahverengi |
55821 |
tanager |
bir çeşit ispinoz |
55822 |
tandem |
iki kişilik bisiklet |
55823 |
tang |
keskin koku, keskin tat |
55824 |
tangency |
teğet geçme |
55825 |
tangent |
tanjant, teğet |
55826 |
tangential acceleration |
teğetsel ivme |
55827 |
tangential |
teğetsel, yüzeysel |
55828 |
tangerine |
mandalina |
55829 |
tangibility |
tutulabilme |
55830 |
tangible property |
maddi mallar |
55831 |
tangible |
dokunulabilir, elle hissedilebilen, gerçek, elle tutulur, somut, kesin |
55832 |
tangle with |
atışmak, kapışmak, tartışmak |
55833 |
tangle |
dolaştırmak, karmakarışık etmek, arap saçına çevirmek, arap saçına dönmek, dolaşmak, karışmak, dolaşık şey, dolaşmış kelep, dolaşmış yumak, cancal, karmakarışık şey, dolaşıklık, arapsaçı, düğüm, dava, münakaşa |
55834 |
tango |
tango, tango yapmak |
55835 |
tangy |
keskin |
55836 |
tank car |
sarnıçlı vagon |
55837 |
tank mine |
tank mayını |
55838 |
tank truck |
tanker |
55839 |
tank |
tank, (gaz/sıvı/vb.) depo, tank, sarnıç, benzin deposu |
55840 |
tankard |
maşrapa |
55841 |
tanker |
tanker |
55842 |
tannate |
tanenli asit tozu |
55843 |
tanner |
sepici, tabak |
55844 |
tannery |
bkz.tanyard |
55845 |
tannic |
tanenli |
55846 |
tannin |
tanen |
55847 |
tanning |
sepileme, tabaklama |
55848 |
tansy |
solucan otu |
55849 |
tantalate |
tantalat |
55850 |
tantalite |
tantalit |
55851 |
tantalization |
boşuna ümit verme, umutlandırıp vermeme |
55852 |
tantalize |
boşuna ümit vermek, umutlandırıp vermemek |
55853 |
tantalizing |
düş kırıklığına uğratan |
55854 |
tantalum |
tantal |
55855 |
tantamount |
(to ile) eşit, eşdeğer, aynı değerde, eşdeğerde |
55856 |
tantivy |
dörtnala |
55857 |
tantrum |
öfke nöbeti, sinir krizi |
55858 |
tanyard |
tabakhane, sepi yeri |
55859 |
tap bolt |
saplama, pim |
55860 |
tap borer |
zıvana matkabı |
55861 |
tap dance |
step dans |
55862 |
tap dancer |
step dansçısı |
55863 |
tap root |
kazıkkök |
55864 |
tap water |
musluk suyu |
55865 |
tap |
musluk, tapa, tıkaç, tapa ya da musluğu açmak, (alısün konuşmalarını) gizli bağlantı kurarak dinlemek, delip ya da kesip içindeki sıvıyı çekmek, kullanmak, hafifçe vurmak, hafif vuruş |
55866 |
tape cartridge |
kaset |
55867 |
tape deck |
dek teyp, şerit birimi |
55868 |
tape drive |
şerit sürücü |
55869 |
tape feed |
şerit besleme, şerit ilerletme |
55870 |
tape label |
şerit etiketi |
55871 |
tape leader |
bant amorsu |
55872 |
tape measure |
şerit metre, mezür |
55873 |
tape operating system |
şerit işletim jüyesi |
55874 |
tape punch |
şerit delici, şerit delgileyici |
55875 |
tape reader |
şerit okuyucu |
55876 |
tape recorder |
teyp, kasetçalar |
55877 |
tape recording |
banda alma, bant kayıt |
55878 |
tape reproducer |
şerit çoğaltıcı, şerit tıpkılayıcı |
55879 |
tape skip |
şerit atlatıcı, şerit atlatma komutu |
55880 |
tape unit |
şerit birimi |
55881 |
tape up |
şeritle bağlamak |
55882 |
tape |
şerit, bant, ses kayıt bantı, kaset, bant, banda kaydetmek, banda çekmek, (up ile) şeritle bağlamak |
55883 |
taper |
uca doğru incelmek, sivrilmek, inceltmek, ucunu sivriltmek, ince ve uzun mum |
55884 |
tapered |
konik |
55885 |
tapering |
gittikçe incelen, konik, daralan, sivrilmiş |
55886 |
tapestry |
duvar halısı |
55887 |
tapeworm |
tenya, şerit, bağırsak solucanı |
55888 |
tappet rod |
itici çubuk |
55889 |
tappet |
kol, manivela |
55890 |
tapping |
hafifçe vurma, kılavuz çekme |
55891 |
taproot |
kazıkkök, anakök |
55892 |
tapster |
barmen |
55893 |
tar board |
katranlı levha |
55894 |
tar brush |
katran fırçası |
55895 |
tar |
asfalt, katran, asfaltlamak, asfalt dökmek, katranla kaplamak |
55896 |
taradidle |
yalan |
55897 |
tarantula |
büyük zehirli bir örümcek, tarantula |
55898 |
taraxacum |
hindiba kökü |
55899 |
tarboard |
katranlı mukavva |
55900 |
tardigrade |
yavaş yürüyen |
55901 |
tardiness |
ağırlık, yavaşlık, gecikme, rötar |
55902 |
tardy |
ağır, yavaş, geç, gecikmiş |
55903 |
tare |
dara, burçak, darasını almak, darasını düşmek |
55904 |
target computer |
hedef bilgisayar |
55905 |
target date |
amaçlanan tarih |
55906 |
target language |
hedef dil, amaç dil |
55907 |
target machine |
amaç kılga |
55908 |
target price |
hedef fiyat |
55909 |
target program |
hedef bağdarlama, amaç bağdarlama |
55910 |
target |
hedef, hedef tahtası, amaç, erek, hedef, alay konusu kimse/şey, şamar oğlanı |
55911 |
tariff barriers |
gümrük engelleri |
55912 |
tariff rate |
gümrük vergisi oranı |
55913 |
tariff wall |
gümrük duvarı |
55914 |
tariff |
tarife, gümrük vergisi |
55915 |
tarlatan |
tarlatan |
55916 |
tarmac |
asfalt, asfalt alanı |
55917 |
tarmacadam |
bkz.tarmac |
55918 |
tarn |
küçük dağ gölü |
55919 |
tarnish |
sönükleşmek, kararmak, donuklaşmak, karartmak, donuklaştırmak, sönükleştirmek |
55920 |
tarot |
fal bakmak için kullanılan 'lik iskambil destesi |
55921 |
tarpaulin |
katranlı muşamba |
55922 |
tarradiddle |
yalan, kaçamaklı söz |
55923 |
tarred with the same brush |
aynı yolun yolcusu |
55924 |
tarry |
katranlı, oyalamak, geç kalmak, yubanmak, durmak, beklemek |
55925 |
tarsal bone |
ayak bileği sümüğü |
55926 |
tarsal |
ayak bileği ile ilgili |
55927 |
tarsia |
kakmacılık |
55928 |
tarsus |
ayak bileği, tarsus |
55929 |
tart |
turta, orospu, keskin, acı, ters, aksi, acı, iğneleyici |
55930 |
tartan |
ekose (kumaş) |
55931 |
tartar emetic |
potasyum tartarat asidi |
55932 |
tartar sauce |
sos tartar, balık sosu |
55933 |
tartar |
kefeki, pesek, şirret, bela, vahşi kimse |
55934 |
tartaric acid |
tartarik asit |
55935 |
tartaric |
tartarik |
55936 |
Tartary |
Tataristan |
55937 |
tartness |
keskinlik, acılık, ekşilik |
55938 |
tartrate |
tartarat |
55939 |
tartrazine |
(boya) tartrazin |
55940 |
task force |
özel birlik, özel görev timi |
55941 |
task master |
angaryacı, amir, usta |
55942 |
task queue |
görev kuyruğu |
55943 |
task wages |
götürü vergin |
55944 |
task work |
götürü iş |
55945 |
task |
vazife, görev, yumuş, iş |
55946 |
taskmaster |
başkasına iş yükleyen kimse, angaryacı |
55947 |
tassel |
püskül, kotaz |
55948 |
taste bud |
tat alma cisimciği |
55949 |
taste |
tatmak, tadına bakmak, tat almak, tadını almak, belli bir tadı olmak, tat, tadımlık, beğeni, zevk |
55950 |
tasteful |
zevkli |
55951 |
tastefulness |
zevklilik |
55952 |
tasteless |
tatsız, zevksiz |
55953 |
tastelessness |
tatsızlık, zevksizlik |
55954 |
taster |
çeşnici, içki ya da yemeklerin tadına bakan kimse |
55955 |
tastiness |
lezzetlilik |
55956 |
tasty |
lezzetli, tatlı |
55957 |
tatter |
çaput, paçavra |
55958 |
tattered |
yırtık pırtık, eski püskü |
55959 |
tatters |
yırtık pırtık giysi, paçavra |
55960 |
tatting |
mekik oyası |
55961 |
tattle |
dedikodu, gevezelik, gevezelik etmek, fitlemek, gammazlamak |
55962 |
tattler |
boşboğaz, dedikoducu kimse |
55963 |
tattoo |
dövme yapmak, dövme, trampet sesi, bando gösterisi |
55964 |
tatty |
dağınık, pejmürde, eski püskü |
55965 |
taunt |
alay etmek, sataşmak, iğnelemek, alay, sataşma, iğneleme |
55966 |
taurine |
taurin, torin |
55967 |
Taurus |
Boğa burcu |
55968 |
taut |
gerili, sıkı, gergin, gergin, gerilmiş, telaşlı |
55969 |
tauten |
gerginleştirmek, pekiştirmek, kasmak |
55970 |
tautness |
gerginlik |
55971 |
tautology |
gereksiz tekrar |
55972 |
tautomer |
tautomer |
55973 |
tavern |
taverna |
55974 |
taw |
postu işleyip kösele yapmak |
55975 |
tawdriness |
adilik, zevksizlik, cafcaflılık |
55976 |
tawdry |
adi, zevksiz, cafcaflı |
55977 |
tawer |
sepici |
55978 |
tawery |
tabakhane |
55979 |
tawny owl |
alaca baykuş |
55980 |
tawny |
esmer, sarımsı kahverengi |
55981 |
tax administration |
vergi dairesi |
55982 |
tax allowance |
vergi muafiyeti |
55983 |
tax assessment |
vergi tahakkuku |
55984 |
tax avoidance |
vergiden kaçınma |
55985 |
tax base |
vergi matrahı |
55986 |
tax bracket |
vergi baremi, vergi dilimi |
55987 |
tax collector |
vergi tahsildarı |
55988 |
tax consultant |
vergi müşaviri |
55989 |
tax deductible |
vergiden düşülebilir |
55990 |
tax dodger |
vergi kaçakçısı |
55991 |
tax evader |
vergi kaçakçısı |
55992 |
tax evasion |
vergi kaçırma |
55993 |
tax exempt |
vergiden muaf, vergisiz |
55994 |
tax liability |
vergi yükümlülüğü |
55995 |
tax on land |
arazi vergisi |
55996 |
tax payer |
vergi mükellefi, vergi sorumlusu |
55997 |
tax rate |
vergi oranı |
55998 |
tax rebate |
vergi iadesi |
55999 |
tax refund |
vergi iadesi |
56000 |
tax relief |
vergi indirimi |
56001 |
tax return |
vergi beyanı |
56002 |
tax value |
vergi değeri |
56003 |
tax with |
ile suçlamak |
56004 |
tax |
vergilendirmek, vergi koymak, yormak, zorlamak, vergi, külfet, yük |
56005 |
tax-free income |
vergi dışı gelir |
56006 |
tax-free investment |
vergiden muaf yatırım |
56007 |
tax-free |
vergiden muaf olan, vergisiz |
56008 |
taxable income |
vergiye tabi gelir |
56009 |
taxable |
vergiye tabi |
56010 |
taxation |
vergilendirme, vergi miktarı, vergi |
56011 |
taxgatherer |
tahsildar |
56012 |
taxi driver |
taksi haydavcısı |
56013 |
taxi meter |
taksimetre |
56014 |
taxi rank |
taksi durağı |
56015 |
taxi stand |
taksi durağı |
56016 |
taxi |
taksi, (uçak) yerde ilerlemek, taksi yapmak |
56017 |
taxicab |
taksi |
56018 |
taxidermist |
döngül postunu dolduran kimse, tahnitçi |
56019 |
taxidermy |
döngül postunu doldurma sanatı |
56020 |
taximeter |
taksimetre |
56021 |
taxis |
taksi, göçüm |
56022 |
taxonomic |
taksonomik |
56023 |
taxonomy |
taksonomi, sınıflandırma ilmi |
56024 |
te-hee |
kıkır kıkır gülme |
56025 |
tea caddy |
çay kavanozu, çay kutusu |
56026 |
tea cosy |
çaydanlık örtüsü |
56027 |
tea drinker |
çay tiryakisi |
56028 |
tea party |
çay daveti, çay partisi |
56029 |
tea rose |
çay gülü |
56030 |
tea service |
çay takımı |
56031 |
tea towel |
bulaşık kurulama bezi |
56032 |
tea urn |
semaver |
56033 |
tea wagon |
tekerlekli servis masası |
56034 |
tea |
çay, ösümlük çayı, öğleden sonraları yenen hafif yemek |
56035 |
teabag |
poşet çay |
56036 |
teach one's grandmother to suck eggs |
tereciye tere satmak |
56037 |
teach |
öğretmek, ders vermek |
56038 |
teach-in |
tartışma, münazara |
56039 |
teachable |
öğrenmeye hevesli |
56040 |
teacher |
üstat, mektep işçisi, muallim, mirza, pedagog |
56041 |
teaching aids |
öğretim araçları |
56042 |
teaching machine |
öğretici araç |
56043 |
teaching staff |
öğretim üyesi |
56044 |
teaching |
öğretim, ders, öğreti, öğretmenlik |
56045 |
teacup |
çay fincanı |
56046 |
teagarden |
çay ve hafif yiyecekler bulunduran açık hava lokantası, çay yetiştirilen geniş arazi |
56047 |
teahouse |
çayevi |
56048 |
teak |
tik ağacı |
56049 |
teal |
çamurcun |
56050 |
tealeaf |
çay yaprağı |
56051 |
team spirit |
takım ruhu |
56052 |
team up with |
ile birlikte çalışmak |
56053 |
team up |
birlikte çalışmak, ekip çalışması yapmak |
56054 |
team work |
ekip çalışması |
56055 |
team |
takım, türküm, ekip, aynı aracı çeken döngüller |
56056 |
teamster |
yük arabacısı |
56057 |
teamwork |
ekip çalışması |
56058 |
teapot |
demlik |
56059 |
tear a strip off |
harcını vermek |
56060 |
tear along |
(hızla/süratle) geçmek, çapmak |
56061 |
tear bomb |
göz yaşartıcı bomba |
56062 |
tear down |
yıkmak, alaşağı etmek, yerle bir etmek |
56063 |
tear duct |
gözyaşı arnası |
56064 |
tear gas |
göz yaşartıcı gaz |
56065 |
tear gland |
gözyaşı bezi |
56066 |
tear into |
saldırmak |
56067 |
tear one's hair |
saçını başını yolmak |
56068 |
tear up |
yırtarak parçalamak, parça parça etmek |
56069 |
tear |
gözyaşı, yırtmak, cırmak, yırtılmak, cırılmak, kopmak, koparmak, hızla ilerlemek, paldır küldür gitmek, (giysi/çönge/vb.) yırtık, sökük |
56070 |
tearaway |
gürültücü, vahşi genç |
56071 |
teardrop |
gözyaşı damlası |
56072 |
tearful |
ağlayan, gözü yaşlı, ağlamaklı |
56073 |
tearing |
çılgınca, korkunç, müthiş, yırtma, yırtılma |
56074 |
tearless |
ağlamayan |
56075 |
tearoom |
çay ve hafif yemekler bulunduran lokanta |
56076 |
tease |
sataşmak, takılmak, alay etmek, rahatsız etmek, rahat vermemek, sataşan, alaycı, muzip kimse |
56077 |
teasel |
tarakotu, hav kabartma aleti |
56078 |
teaser |
zor soru/sorun, sataşan, alaycı, muzip kimse |
56079 |
teaspoon |
çay kaşığı |
56080 |
teat |
meme ucu, biberon emziği |
56081 |
teatime |
(öğleden sonra) çay sögeni |
56082 |
tec |
dedektif |
56083 |
tech |
teknik mektep |
56084 |
technetium |
teknesyum, teknetyum |
56085 |
technical adviser |
teknik danışman |
56086 |
technical analysis |
teknik analiz |
56087 |
technical bureau |
teknik büro |
56088 |
technical college |
teknik mektep |
56089 |
technical dictionary |
teknik sözlük |
56090 |
technical feasibility |
teknik olabilirlik |
56091 |
technical knockout |
teknik nakavt |
56092 |
technical language |
teknik dil |
56093 |
technical literature |
teknik literatür |
56094 |
technical report |
teknik rapor |
56095 |
technical school |
meslek mektebi |
56096 |
technical skill |
teknik beceri |
56097 |
technical term |
teknik terim |
56098 |
technical |
teknik |
56099 |
technically |
teknik bakımından |
56100 |
technician |
teknisyen |
56101 |
technics |
bkz.technology |
56102 |
technique |
teknik, yordam |
56103 |
technocracy |
teknokrasi |
56104 |
technocrat |
teknokrat |
56105 |
technological |
teknolojik |
56106 |
technology |
teknoloji, uygulayımbilim |
56107 |
tectology |
doku bilgisi, yapıbilim |
56108 |
tectonic lake |
tektonik göl |
56109 |
tectonic |
tektonik, yapısal, jeoteknik |
56110 |
tectonics |
mimarlık, yapı sanatı, tektonik |
56111 |
teddy bear |
oyuncak ayı |
56112 |
tedious |
sıkıcı, usandırıcı, bezdirici |
56113 |
tedium |
usandırıcılık, bıktırıcılık, sıkıcılık |
56114 |
tee |
(golf) ilk vuruşun yapıldığı yer |
56115 |
tee-shirt |
tişört |
56116 |
teem |
(with ile) dolu olmak, kaynaşmak, bardaktan boşanırcasına yağmak |
56117 |
teenage |
13 - 19 yaş arası gençlerle ilgili |
56118 |
teenager |
13 - 19 yaş arası genç |
56119 |
teens |
13 - 19 arasındaki yaşlar |
56120 |
teeny |
ufacık, genç kız/erkek |
56121 |
teeter |
düşecek gibi olmak, sallanmak, sendelemek |
56122 |
teeth |
dişler |
56123 |
teethe |
(bebek) diş çıkarmak |
56124 |
teething |
diş çıkarma |
56125 |
teetotal |
yeşilaycı, içki içmeyen |
56126 |
teetotalism |
içki içmeme, yeşilaycılık |
56127 |
teetotaller |
içki içmeyen kimse, yeşilaycı |
56128 |
Teflon |
Teflon |
56129 |
tegular |
tuğla gibi |
56130 |
tegument |
zar, deri, kabuk |
56131 |
tehee |
kıkır kıkır gülmek, kıs kıs gülmek |
56132 |
tektite |
tektit |
56133 |
telamon |
telamon |
56134 |
tele |
televizyon, sınalgı |
56135 |
tele- |
(önek) tele, sınalgıyla ilgili |
56136 |
telecamera |
telesınalga, uzaktan kumandalı yaçın kılgası |
56137 |
telecast |
sınalgı yayını |
56138 |
telecine |
telesine |
56139 |
telecommunication network |
telekomünikasyon şebekesi |
56140 |
telecommunication satellite |
telekomünikasyon uydusu |
56141 |
telecommunications |
telekomünikasyon, iletişim |
56142 |
telecourse |
sınalgıyla öğretim |
56143 |
telediagnosis |
telediyagnoz, televiyonla tanı |
56144 |
telefilm |
sınalgı yankası |
56145 |
telegenic |
telejenik, sınalgıya gider |
56146 |
telegram |
telgraf, telyazı |
56147 |
telegraph cable |
telgraf kablosu |
56148 |
telegraph key |
telgraf anahtarı, telgraf hattı |
56149 |
telegraph office |
telgrafhane |
56150 |
telegraph operator |
telgrafçı |
56151 |
telegraph pole |
telgraf direği |
56152 |
telegraph system |
telgraf jüyesi |
56153 |
telegraph |
telgraf, telgraf jüyesi, telgraf çekmek |
56154 |
telegrapher |
telgrafçı |
56155 |
telegraphic address |
telgraf adresi |
56156 |
telegraphic money order |
telgraf havalesi |
56157 |
telegraphic transfer |
telgraf havalesi |
56158 |
telegraphic |
telgraf, telgrafla ilgili, çok kısa |
56159 |
telegraphist |
telgrafçı |
56160 |
telegraphy |
telgrafçılık |
56161 |
telekinesis |
telekinezi, uzadevim |
56162 |
telelens |
teleobjektif, tele merceği, ırak merceği |
56163 |
telemechanics |
uzaktan kumanda jüyesi |
56164 |
telemeter |
telemetre, uzaklıkölçer |
56165 |
telemetric |
telemetrik |
56166 |
telemetry |
telemetri |
56167 |
teleobjective |
teleobjektif |
56168 |
teleologic |
erekbilimsel, teleolojik |
56169 |
teleology |
erekbilim, teleoloji |
56170 |
telepathic |
telepatik |
56171 |
telepathy |
telepati, uzaduyum, öteduyum |
56172 |
telephone booth |
alısün kulübesi |
56173 |
telephone capacitor |
alısün kondansatörü |
56174 |
telephone circuit |
alısün devresi |
56175 |
telephone directory |
alısün rehberi |
56176 |
telephone exchange |
alısün santralı |
56177 |
telephone frequency |
alısün tezliği |
56178 |
telephone pole |
alısün direği |
56179 |
telephone |
alısün, çınka, telefon, hatif, alısünlemek, telefon etmek, zeng etmek |
56180 |
telephonic |
telefonik, alısünlük, alısünle ilgili |
56181 |
telephonist |
santral memuru |
56182 |
telephony |
çınkacılık |
56183 |
telephoto lens |
tele objektif |
56184 |
telephoto |
telefoto |
56185 |
telephotography |
telefotografi |
56186 |
teleplay |
sınalgı oyunu |
56187 |
teleport |
ışınlamak, şualamak |
56188 |
teleprinter |
telem, uzyazar |
56189 |
teleprocessing |
tele işlem, uzişlem |
56190 |
teleprompter |
telepromptır, otokö, akıl defteri |
56191 |
telescope |
teleskop, iç içe geçerek kısalmak, içiçe geçirip kısaltmak |
56192 |
telescopic antenna |
teleskopik anten |
56193 |
telescopic fork |
teleskopik çatal |
56194 |
telescopic jack |
teleskopik kriko |
56195 |
telescopic |
teleskopa ilişkin, teleskopik, iç içe girerek uzayıp kısalan, geçmeli |
56196 |
telescreen |
sınalgı ekranı |
56197 |
teletext |
teletekst, yazı görüntüleme |
56198 |
teletube |
resim tüpü, sınalgı tüpü |
56199 |
teletype |
teletip, uzakyazıcı |
56200 |
teletypesetter |
teletipsetter |
56201 |
teletypewriter |
teleks cihazı |
56202 |
teleview |
sınalgı izlemek, sınalgıda görmek |
56203 |
televise |
sınalgıda göstermek, yayınlamak |
56204 |
television antenna |
sınalgı sırgavılı |
56205 |
television band |
sınalgı bandı |
56206 |
television broadcast |
sınalgı yayını |
56207 |
television broadcasting |
sınalgı yayını |
56208 |
television cable |
sınalgı kablosu |
56209 |
television camera |
sınalgı sınalgası, alıcı |
56210 |
television cameraman |
sınalgı sınalgacısı |
56211 |
television channel |
sınalgı arnası |
56212 |
television field |
sınalgı alanı |
56213 |
television monitor |
resim monitörü |
56214 |
television picture tube |
sınalgı resim tüpü |
56215 |
television picture |
sınalgı görüntüsü |
56216 |
television program |
sınalgı bağdarlaması |
56217 |
television projector |
sınalgı göstericisi |
56218 |
television receiver |
sınalgı alıcısı |
56219 |
television station |
sınalgı istasyonu |
56220 |
television studio |
sınalgı stüdyosu |
56221 |
television telephone |
sınalgılı alısün |
56222 |
television tower |
sınalgı kulesi |
56223 |
television transmission |
sınalgı yayını |
56224 |
television transmitter |
sınalgı vericisi |
56225 |
television tube |
resim tüpü, resim lambası, ekran lambası |
56226 |
television |
televizyon, sınalgı |
56227 |
televisor |
sınalgı alıcısı |
56228 |
telex operator |
teleks operatörü |
56229 |
telex |
teleks, teleks haberi, teleks çekmek, teleksle haber yollamak |
56230 |
telic |
sonuna gelinmiş, amacına ulaşmış |
56231 |
tell a long rigmarole |
zırvalamak |
56232 |
tell a story |
masal anlatmak |
56233 |
tell fortunes |
fala bakmak |
56234 |
tell off |
azarlamak, abırlamak, paylamak, yüzüne vurmak |
56235 |
tell on |
kötü etkilemek, gammazlamak, ihbar etmek |
56236 |
tell people apart |
ayırt etmek |
56237 |
tell |
söylemek, ayıtmak, anlatmak, tembihlemek, emretmek, bildirmek, göstermek, belli etmek, etkili olmak, göze çarpmak, belli olmak, bilmek, tahmin etmek, seçmek, ayırt etmek |
56238 |
teller |
banka veznedarı, oy sayıcı |
56239 |
teller's department |
vezne |
56240 |
telling |
etkili, tesirli, (duygu/görüş/vb.) açığa çıkaran, gösteren, belirten |
56241 |
telltale |
gammaz, muhbir, ispiyoncu, (duygu/düşünce/suç/vb.) belli eden, açığa vuran |
56242 |
tellurate |
tellürat |
56243 |
tellurian |
dünyadaki varlık |
56244 |
telluric |
tellürik |
56245 |
tellurite |
tellürit |
56246 |
tellurium |
tellür |
56247 |
tellurometer |
tellürometre |
56248 |
tellurous |
tellüröz |
56249 |
telly |
sınalgı, televizyon |
56250 |
telophase |
telofaz |
56251 |
telpher line |
teleferik hattı |
56252 |
telpher |
teleferik |
56253 |
telpherage |
teleferikle gönderme |
56254 |
temerity |
gözüpeklik, ataklık, aptalca cesaret, cüret |
56255 |
temp |
geçici sekreter |
56256 |
temper |
hal, keyif, huy, tabiat, mizaç, kızgınlık, öfke, (metal) sertleştirmek, tavlamak, hafifletmek, yumuşatmak |
56257 |
tempera |
suluboya |
56258 |
temperament |
huy, tabiat, mizaç, yaradılış, yapı, doğa |
56259 |
temperamental |
değişken doğalı, sögeni sögenine uymayan, yapıdan ileri gelen, tabiatından kaynaklanan |
56260 |
temperance hotel |
içki bulundurmayan konakçı |
56261 |
temperance society |
içkiyle mücadele derneği |
56262 |
temperance |
ılımlılık, itidal, nefse hakimiyet, özdenetim, içki içmeme, alkolden kaçınma |
56263 |
temperate climate |
ılıman iklim |
56264 |
temperate |
ılımlı, ölçülü, ılıman, ılık, mutedil |
56265 |
temperateness |
ılımlılık, ölçülülük, ılımanlık, mutedillik |
56266 |
temperature coefficient |
sıcaklık katsayısı |
56267 |
temperature control |
sıcaklık kontrolü |
56268 |
temperature controller |
sıcaklık denetleme aygıtı |
56269 |
temperature difference |
sıcaklık farkı |
56270 |
temperature distribution |
sıcaklık dağılımı |
56271 |
temperature increase |
sıcaklık artışı |
56272 |
temperature indicator |
sıcaklık göstergesi |
56273 |
temperature |
sıcaklık derecesi |
56274 |
tempered |
huylu, ahenkli |
56275 |
tempest |
fırtına |
56276 |
tempestuous |
fırtınalı |
56277 |
template |
kalıp, şablon, mastar, ana kalıp, takoz, gabari |
56278 |
temple |
tapınak, şakak |
56279 |
templet |
kalıp, model, örnek |
56280 |
tempo |
tempo |
56281 |
temporal |
zamanla ilgili, maddi, geçici |
56282 |
temporariness |
geçicilik |
56283 |
temporary account |
geçici hesap |
56284 |
temporary annuity |
geçici gelir |
56285 |
temporary arrangement |
geçici düzenleme |
56286 |
temporary credit |
kısa süreli kredi |
56287 |
temporary magnet |
geçici çaşak |
56288 |
temporary storage |
geçici bellek |
56289 |
temporary |
geçici |
56290 |
temporize |
ayak uydurmak, zamana uymak, savsaklamak |
56291 |
tempt |
şeytana uydurmak, ayartmak, baştan çıkarmak, teşvik etmek, cezbetmek, özendirmek |
56292 |
temptation |
istek uyandıran şey, cezbedici şey, ayartma, baştan çıkarma, baştan çıkma, şeytana uyma |
56293 |
tempter |
baştan çıkaran kimse, ayartıcı |
56294 |
tempting |
ayartıcı, baştan çıkarıcı |
56295 |
temptress |
baştan çıkaran kadın |
56296 |
ten feet tall |
boyu bir karış uzamış gibi |
56297 |
ten |
on |
56298 |
tenable |
savunulabilir, (of ile) elde tutulabilir |
56299 |
tenacious |
inatçı, direngen, (hafıza) güçlü |
56300 |
tenacity |
inat, azim, sebat |
56301 |
tenaculum |
kancalı cerrah aleti |
56302 |
tenancy in common |
ortak mülkiyet |
56303 |
tenancy |
kira süresi, kiracılık |
56304 |
tenant farmer |
yarıcı |
56305 |
tenant for life |
hayat boyu kiracı |
56306 |
tenant |
kiracı |
56307 |
tenantable |
kiralanabilir |
56308 |
tenantless |
kiracısız, kiracısı olmayan |
56309 |
tenantry |
kiracılık |
56310 |
tench |
kilizbalığı, yeşilsazan |
56311 |
tend |
(to ile) meyletmek, eğinmek, eğilimi olmak, yönelmek, -e yönelik olmak, bakmak, ilgilenmek |
56312 |
tendency |
eğilim |
56313 |
tendentious |
yanlı, taraf tutan, meyilli |
56314 |
tender for |
teklifte bulunmak |
56315 |
tender guarantee |
teklif garantisi |
56316 |
tender of resignation |
istifa mektubu |
56317 |
tender offer |
ihale yoluyla satış |
56318 |
tender one's resignation |
istifasını vermek |
56319 |
tender |
yumuşak, gevrek, körpe, duyarlı, kolay incinir, hassas, genç, toy, deneyimsiz, sevecen, müşfik, şefkatli, dokununca acıyan, kömür vagonu, teklif, fiyat teklifi, teklif etmek, sunmak |
56320 |
tenderfoot |
muhallebi çocuğu, acemi |
56321 |
tenderhearted |
yufka yürekli, müşfik, şefkatli, duyarlı, duygusal |
56322 |
tenderness |
yufka yüreklilik, şefkat, duyarlılık, duygusallık |
56323 |
tendinous |
kiriş ile ilgili, kiriş |
56324 |
tendon |
kiriş |
56325 |
tendril |
asma bıyığı, sülükdal |
56326 |
tenebrous |
karanlık, kara, kasvetli |
56327 |
Tenedos |
Bozcaada |
56328 |
tenement |
çok kiracılı ucuz apartman |
56329 |
tenesmus |
idrar zorluğu |
56330 |
tenet |
inanç, prensip |
56331 |
tenfold |
on kat, on misli |
56332 |
tenia |
tenya, şerit |
56333 |
tenner |
onluk |
56334 |
tennis ball |
tenis topu |
56335 |
tennis court |
tenis kortu |
56336 |
tennis racket |
tenis raketi |
56337 |
tennis |
tenis |
56338 |
tenon |
geçme, erkek geçme parçası, geçme parçası ile birleştirmek |
56339 |
tenor |
tenor, en tiz erkek sesi, genel anlam |
56340 |
tense |
zaman, gergin, sıkı, gerilmiş, gerili, sinirli, gergin, telaşlı, (up ile) gerilmek, gerginleşmek, germek, gerginleştirmek |
56341 |
tenseness |
gerginlik |
56342 |
tensible |
gerilebilir |
56343 |
tensile force |
çekme kuvveti |
56344 |
tensile strength |
gerilme direnci |
56345 |
tensile stress |
çekme gerilmesi |
56346 |
tensile test |
çekme deneyi |
56347 |
tensile |
gerilebilir, sündürülebilir, gerilip uzayabilir |
56348 |
tensiometer |
gerilimölçer |
56349 |
tension bar |
gerilme çubuğu |
56350 |
tension test |
çekme deneyi |
56351 |
tension |
(ip/tel/vb.) gerginlik derecesi, gerilim, voltaj, gerginlik, zihin yorgunluğu, asabiyet, stres |
56352 |
tensional |
gerilimle ilgili |
56353 |
tensor |
tansör, gerey, geren kas, gerdirici, gerici |
56354 |
tenspot |
onlu |
56355 |
tent pole |
çadır direği |
56356 |
tent |
çadır |
56357 |
tentacle |
dokunaç |
56358 |
tentacled |
dokunaçlı |
56359 |
tentacular |
dokunaçlı |
56360 |
tentative |
deneme niteliğinde, öneri niteliğinde, kesin olmayan |
56361 |
tenter |
germe-kurutma kılgası, ram, gergef, germek |
56362 |
tenterhook |
germe kılgası kancası, gergef çengeli |
56363 |
tenth |
onuncu |
56364 |
tenuity |
incelik, seyreklik |
56365 |
tenuous |
çok zayıf, az, hafif |
56366 |
tenure of office |
hizmet süresi |
56367 |
tenure |
işinde kalabilme hakkı, sahiplik hakkı, memuriyet/kullanım süresi |
56368 |
tepee |
yuvarlak çadır, kızılderili çadırı |
56369 |
tephrite |
tefrit |
56370 |
tepid |
ılık |
56371 |
tequila |
tekila |
56372 |
tera- |
(önek) milyar kere |
56373 |
terbium |
terbiyum |
56374 |
tercel |
erkek alaca doğan |
56375 |
tercentenary |
üç yüzyıllık |
56376 |
tercet |
üç mısarlı kıta |
56377 |
terdo |
gemi kurdu, iskele kurdu |
56378 |
terebinth |
sakız ağacı |
56379 |
terebinthine |
sakız ağacına ait, terementi yağına ait |
56380 |
teredo |
gemi kurdu, iskele kurdu |
56381 |
tergiversate |
din/parti değiştirmek, dönmek |
56382 |
tergiversation |
döneklik |
56383 |
term deposit |
vadeli mevduat |
56384 |
term of office |
görev süresi, hizmet müddeti |
56385 |
term |
(mektep) dönem, süre, terim, adlandırmak, çağırmak, demek |
56386 |
termagant |
cadaloz, çirkef, şirret, cadaloz, çirkef, şirret |
56387 |
terminable |
sınırlanabilir |
56388 |
terminal area |
terminal alanı |
56389 |
terminal bud |
tepe tomurcuğu |
56390 |
terminal illness |
öldürücü hastalık |
56391 |
terminal |
ölümcül, öldürücü, ölen, dönemle ilgili, dönem ..., sonda bulunan, son, terminal, otobüs terminalı, kutup |
56392 |
terminate |
bitirmek, son vermek, bitmek, sona ermek |
56393 |
termination |
bitirme, bitim, son |
56394 |
terminative |
varış yağdayı |
56395 |
terminator |
araçizgi, sınırlayan şey |
56396 |
terminological |
terminolojik |
56397 |
terminology |
terminoloji, terimler dizimi |
56398 |
terminus |
son durak |
56399 |
termite |
beyaz karınca, termit |
56400 |
terms of delivery |
teslim şartları |
56401 |
terms of issue |
ihraç şartları |
56402 |
terms of payment |
ödeme koşulları |
56403 |
terms of sale |
satış şartları, satış koşulları |
56404 |
terms of trade |
ticaret hadleri |
56405 |
terms |
şartlar, koşullar, anlaşma koşulları |
56406 |
termtime |
sömestr tatili |
56407 |
tern |
denizkırlangıcı, balıkçın |
56408 |
ternary |
üçlü |
56409 |
terne |
kurşun kaplı sac |
56410 |
terpene |
terpen |
56411 |
terpineol |
terpineol |
56412 |
terra cotta |
kızıl balçık, pişmiş lüleci çamur |
56413 |
terra firma |
kara toprak, kuru arazi |
56414 |
terra rossa |
kırmızı toprak |
56415 |
terra |
toprak, yerküre |
56416 |
terrace |
sıra evler, teras, taraça, set, tribün basamağı |
56417 |
terrain |
arazi |
56418 |
terramycin |
teramisin |
56419 |
terraneous |
toprağa ait |
56420 |
terrapin |
küçük su kaplumbağası |
56421 |
terraquious |
hem kara hem de suya ait |
56422 |
terrarium |
hayvanat korusu, hayvanat bahçesi |
56423 |
terrazzo |
palladyen, çimento mozaiki |
56424 |
terrene |
toraktan, topraklı, dünyevi |
56425 |
terrestrial globe |
dünya, yerküre |
56426 |
terrestrial |
karaya ait, karasal, dünyevi, dünya ile ilgili |
56427 |
terrible |
korkunç, rezil, berbat |
56428 |
terribleness |
korkunçluk, rezillik, berbatlık |
56429 |
terribly |
korkunç bir şekilde, çok kötü, çok, son derece, müthiş |
56430 |
terricolous |
yeryüzünde yaşayan |
56431 |
terrier |
teriyer, küçük av köpeği |
56432 |
terrific |
çok iyi, mükemmel, harika, süper, korkunç, müthiş, süper |
56433 |
terrifically |
çok, o biçim, süper |
56434 |
terrify |
çok korkutmak, ödünü patlatmak |
56435 |
terrifying |
çok korkunç |
56436 |
terrigenous |
topraktan çıkma, topraktan oluşan |
56437 |
territorial waters |
karasuları |
56438 |
territorial |
karaya ait, karasal, bölgesel |
56439 |
territory |
ülke, memleket, toprak, arazi, bölge, mıntıka |
56440 |
terror |
tedhiş, terör, dehşet, korku, başbelası |
56441 |
terror-stricken |
dehşete düşmüş, çok korkmuş |
56442 |
terrorism |
tedhişçilik, terörizm |
56443 |
terrorist organization |
terör örgütü |
56444 |
terrorist |
tedhişçi, terörist |
56445 |
terrorize |
korkutmak, yıldırmak |
56446 |
terry |
havlu kumaş |
56447 |
terse |
(söz) kısa ve özlü |
56448 |
tertiary industry |
üçüncül sanayi |
56449 |
tertiary language |
üçüncü dil |
56450 |
tertiary |
üçüncü sırada yer alan, üçüncü dereceden, üçüncü |
56451 |
terylene |
terilen |
56452 |
terzetto |
üçlü |
56453 |
tessellate |
mozaikle donatmak |
56454 |
tessellation |
mozaik işi, mozaik |
56455 |
tessera |
mozaik |
56456 |
test acid |
standart asit, numune asit |
56457 |
test card |
tanıtma kartı, test resmi, ayar resmi |
56458 |
test case |
emsal dava |
56459 |
test film |
deneme yankası |
56460 |
test flight |
deneme uçuşu |
56461 |
test load |
deneme yükü, test yükü |
56462 |
test paper |
turnusol çöngesi |
56463 |
test pattern |
test resmi, test diyas |
56464 |
test piece |
deney parçası, deney örneği, numune |
56465 |
test pilot |
deneme pilotu |
56466 |
test pit |
deneme çukuru, deneme kuyusu |
56467 |
test program |
test bağdarlaması, deneme bağdarlaması |
56468 |
test routine |
test yordamı, deneme yordamı |
56469 |
test run |
deneme işletimi |
56470 |
test score |
test sonucu |
56471 |
test shot |
deneme çekimi |
56472 |
test specimen |
test numunesi, deney örneği |
56473 |
test tube |
deney tüpü |
56474 |
test value |
test değeri, deney değeri |
56475 |
test |
sınav, test, deneme, sınama, ölçü, ayar, muayene, deney, çözümleme, muayene etmek, kontrol etmek, denemek, sınamak, tekşirmek, araştırmak |
56476 |
test-tube baby |
tüp bebek |
56477 |
testa |
tohum zarfı |
56478 |
testacean |
kabuklu |
56479 |
testaceous |
kabuklu |
56480 |
testament |
vasiyetname |
56481 |
testamentary |
vasiyetname ile ilgili |
56482 |
testator |
vasiyetçi, vasiyetname sahibi, muris |
56483 |
tester |
deneme cihazı, kontrol cihazı, test görevlisi |
56484 |
testicle |
testis, erbezi, taşak |
56485 |
testicular |
testise ait, erbezi |
56486 |
testiculate |
yumurta şeklindeki |
56487 |
testify |
tanıklık etmek, kanıtlamak, doğrulamak |
56488 |
testimonial |
bonservis, takdirname, başarı belgesi |
56489 |
testimony |
tanıklık, ifade |
56490 |
testiness |
huysuzluk, terslik |
56491 |
testing apparatus |
deney aleti |
56492 |
testing device |
kontrol aygıtı |
56493 |
testing machine |
deney kılgası, deneme kılgası |
56494 |
testing method |
test metodu |
56495 |
testing set |
test takımı |
56496 |
testing |
dest, deney, deneme, sınama, test |
56497 |
testosterone |
testosteron |
56498 |
testy |
sabırsız, kolay kızan |
56499 |
tetanus |
tetanos, kazıklıhumma |
56500 |
tetchy |
alıngan |
56501 |
tether |
döngül zinciri/ipi |
56502 |
tetra- |
(önek) dört, dört kat |
56503 |
tetrad |
dört rakamı, dörtlü |
56504 |
tetragon |
dörtgen, dörtkenar |
56505 |
tetragonal |
dört açılı |
56506 |
tetragram |
dört harfli kelime |
56507 |
tetrahedral |
dört yüzlü |
56508 |
tetrahedron |
dört yüzlü şekil |
56509 |
tetrameter |
dört vezinli mısra |
56510 |
tetrode |
tetrot |
56511 |
tetrose |
tetroz |
56512 |
tetter |
temriye, bir cilt hastalığı |
56513 |
text |
metin, tekst, parça, konu, İncil'de ayet |
56514 |
textbook |
ders kitabı |
56515 |
textile engineer |
tekstil kıvcısı |
56516 |
textile industry |
tekstil endüstrisi, dokuma sanayii |
56517 |
textile machines |
tekstil kılgaları |
56518 |
textile |
tekstil, dokuma, dokumacılık, dokuma kumaş, dokuma |
56519 |
textual |
metne ait, metne bağlı |
56520 |
texture |
yumuşaklık/sertlik derecesi, dokuma |
56521 |
Thailand |
Tayland |
56522 |
thalamus |
talamus, çiçek tablası |
56523 |
thalidomide |
talidomit |
56524 |
thallium |
talyum |
56525 |
thallophyte |
tallofit |
56526 |
thalweg |
talveg |
56527 |
Thames |
Thames nehri |
56528 |
than |
#NAME? |
56529 |
thank God |
Allah'a şükür, çok şükür |
56530 |
thank goodness |
Allah'a şükür, çok şükür, hamdolsun |
56531 |
thank heaven |
Allah'a şükür, çok şükür |
56532 |
thank you |
teşekkür ederim, sağ olun |
56533 |
thank |
teşekkür etmek |
56534 |
thank-you letters |
teşekkür mektupları |
56535 |
thankful |
müteşekkir, minnettar, şükreden, memnun, mutlu |
56536 |
thankless |
nankör, iyilikbilmez, (emeğinin) karşılığını vermeyen |
56537 |
Thanks a lot! |
€ok teşekkürler! |
56538 |
thanks to |
-in yüzünden, sayesinde |
56539 |
thanks |
şükran, teşekkür, rahmet |
56540 |
Thanksgiving Day |
?ükran Yortusu |
56541 |
thanksgiving |
şükür, şükran, minnet |
56542 |
thankyou card |
teşekkür kartı |
56543 |
thankyou |
teşekkür |
56544 |
that is to say |
yani, bu demek oluyor ki |
56545 |
that makes no odds |
fark etmez, önemi yok |
56546 |
that much |
şu kadar |
56547 |
that |
adl.şu, o, o kadar, öylesine, ki, -dığı(nı), -diği(ni), ki o, -en, -an, ki onu, ki ona, -dığı, -diği |
56548 |
that's Greek to me |
Anladımsa Arap olayım |
56549 |
that's that |
işte o kadar |
56550 |
that's to say |
yani, demek ki |
56551 |
thatch |
(saz/samandan) dam örtüsü |
56552 |
thatched roof |
saman çatı, kamış çatı |
56553 |
thaumaturge |
sihirbaz, büyücü |
56554 |
thaumaturgy |
sihirbazlık |
56555 |
thaw |
erimek, eritmek, yakınlaşmak, samimileşmek, açılmak |
56556 |
thawing point |
erime çekidi |
56557 |
the A to Z of |
(herhangi bir şeyin veya mevzunun) bütünü, tümü, tamamı, her şeyi |
56558 |
the Antarctic |
Güney Kutbu ve çevresi, Antarktika |
56559 |
the bends |
vurgun |
56560 |
the boot is on the other foot |
eski çamlar bardak oldu |
56561 |
the City |
Londra'nın iş merkezi |
56562 |
The Commonwealth |
ingiliz Uluslar Topluluğu, ingiliz Uluslar Topluluğu |
56563 |
the Continent |
Britanya dışındaki Avrupa ülkeleri |
56564 |
the contracting parties |
akit taraflar, anlaşmaya taraf olanlar |
56565 |
the Creator |
Tanrı, Yaradan |
56566 |
the dead |
ölüler |
56567 |
The devil take the hindmost |
Altta kalanın canı çıksın |
56568 |
The devil! |
Vay canına! |
56569 |
the die is cast |
ok yaydan çıktı |
56570 |
the earth's atmosphere |
yeryüzü atmosferi |
56571 |
the element |
hava |
56572 |
the ensuing year |
ertesi sene |
56573 |
the Evil One |
iblis |
56574 |
the fair sex |
kadınlar |
56575 |
the Far East |
Uzakdoğu |
56576 |
the first water |
birinci sınıf |
56577 |
the five senses |
beş duyu |
56578 |
the Flood |
Nuh tufanı |
56579 |
the following |
şunlar |
56580 |
the four elements |
dört temel öğe |
56581 |
the Galaxy |
Samanyolu |
56582 |
the game is not worth the candle |
astarı yüzünden pahalı |
56583 |
the gapes |
esneme nöbeti, bir kuş hastalığı |
56584 |
the ghost of a |
bir parçacık, çok az, azıcık |
56585 |
the gift of the gab |
konuşkanlık, çenebazlık yeteneği |
56586 |
the go-ahead |
başlama işareti |
56587 |
the good God |
esirgeyen ve bağışlayan Allah |
56588 |
the Gospel |
incil |
56589 |
the Great War |
Birinci Dünya Savaşı |
56590 |
the halt |
topallar, sakatlar |
56591 |
the honeymoon is over |
cicim ayları bitti |
56592 |
the hot seat |
zor durum, çıngılı sandalye |
56593 |
the House of Lords |
Lortlar Kamarası |
56594 |
the House |
Londra borsası |
56595 |
the human body |
insan vücudu |
56596 |
the human race |
insan nesli |
56597 |
the last day |
kıyamet günü |
56598 |
the last straw |
bardağı taşıran son damla |
56599 |
the lion's share |
aslan payı |
56600 |
the Lord |
Allah, Tanrı |
56601 |
the Lord's Supper |
Aşai Rabbani |
56602 |
the Lords |
Lortlar Kamarası |
56603 |
the mammals |
memeliler |
56604 |
the mammary glands |
meme bezleri |
56605 |
the man in the street |
sıradan bir kimse, sokaktaki adam |
56606 |
the merest |
en ufak, en önemsiz |
56607 |
the Middle East |
Ortadoğu |
56608 |
the Midlands |
Orta ingiltere |
56609 |
the Milky Way |
Samanyolu |
56610 |
the minute |
yapar yapmaz |
56611 |
the more the more |
ne kadar o kadar |
56612 |
the movies |
sinema |
56613 |
the naked eye |
çıplak göz |
56614 |
the origin of species |
türlerin kökeni |
56615 |
the other day |
geçen gün, geçenlerde |
56616 |
the other side of the coin |
madalyanın öbür yüzü |
56617 |
the other way round |
tam aksi, tam tersine |
56618 |
The penny dropped |
Anlaşıldı, Jeton düştü |
56619 |
the penny has dropped |
jeton düştü |
56620 |
the pick of |
#NAME? |
56621 |
the pits |
rezaletin daniskası |
56622 |
the Plough |
Büyükayı |
56623 |
the public opinion |
kamuoyu |
56624 |
the Ram |
Koç burcu |
56625 |
the reason why |
#NAME? |
56626 |
the rich |
zenginler |
56627 |
the rumour runs |
söylentiye göre |
56628 |
the scruff of the neck |
ense |
56629 |
the sexual organs |
cinsî kılganlar |
56630 |
the sheep and the goats |
iyiler ve kötüler |
56631 |
the small hours |
gece yarısından sonraki üç dört sögen |
56632 |
the spit and image of |
hık demiş burnundan düşmüş |
56633 |
the Supper |
son akşam yemeği |
56634 |
the thirties |
otuzlu yaşlar, otuzlu yıllar |
56635 |
the unemployed |
işsizler |
56636 |
the wee hours |
çok erken sögenler |
56637 |
the West End |
Londra'nın işlek olan batı kısmı |
56638 |
the whole caboodle |
cümbür cemaat |
56639 |
the wind |
üflemeli çalgılar |
56640 |
the young |
gençler |
56641 |
the |
belgili tanımlık |
56642 |
theater |
bkz.theatre |
56643 |
theatre |
tiyatro, olay yeri, sahne |
56644 |
theatrical |
tiyatroya ait, tiyatral, yapmacık, abartmalı |
56645 |
theatrics |
oyunu sahneleme, dramatik etki yapma |
56646 |
thee |
eski sen, siz |
56647 |
theft insurance |
hırsızlık sigortası |
56648 |
theft |
hırsızlık |
56649 |
theine |
tein, kafain |
56650 |
their |
onların |
56651 |
theirs |
onların, onlarınki |
56652 |
theism |
Tanrı'ya inanma |
56653 |
theist |
Tanrı'ya inanan |
56654 |
them |
onları, onlara, onlar |
56655 |
thematic |
tematik, konuya ait |
56656 |
theme song |
yanka müziği, ana müzik |
56657 |
theme |
konu, anakonu, tema, izlek, tema |
56658 |
themselves |
kendileri, kendilerini, kendilerine, özleri, özlerini, özlerine |
56659 |
then and there |
derhal, hemen |
56660 |
then |
o zaman, o zamanlar, o süre içinde, sonra, ondan sonra, daha sonra, bu durumda, öyleyse, madem öyle, o zamanki |
56661 |
thenar |
avuç, el ayası |
56662 |
thence |
oradan |
56663 |
thenceforth |
o zamandan beri |
56664 |
thenceforward |
o zamandan beri |
56665 |
theobromine |
teobromin |
56666 |
theocracy |
teokrasi, dinerki |
56667 |
theocratic |
teokratik, dinci |
56668 |
theodolite |
teodolit |
56669 |
theologian |
ilahiyatçı, tanrıbilimci |
56670 |
theological |
tanrıbilimsel |
56671 |
theology |
teoloji, tanrıbilim |
56672 |
theorem |
teorem, sav, önerme |
56673 |
theoretic |
teorik, kuramsal |
56674 |
theoretical chemistry |
kuramsal kimya |
56675 |
theoretical physics |
kuramsal fizik |
56676 |
theoretical |
teorik, kuramsal |
56677 |
theorist |
kuramcı |
56678 |
theorize |
kuram oluşturmak |
56679 |
theory of relativity |
görecelik kuramı, izafiyet teorisi |
56680 |
theory |
teori, kuram |
56681 |
therapeutic |
tedaviye ait, iyileştirici, sağaltıcı |
56682 |
therapist |
terapist, sağaltman |
56683 |
therapy |
terapi, sağaltım |
56684 |
there and back |
ileri geri, oraya buraya |
56685 |
there are wheels within wheels |
işin içinde iş var |
56686 |
there are |
var |
56687 |
there is |
var |
56688 |
there now |
haydi şimdi |
56689 |
there you are |
buyurun, demedim mi |
56690 |
there |
orada, oraya, orayı, işte, ...var |
56691 |
there's no knowing |
hiç bilinmez, Allah bilir |
56692 |
there's no question of |
olasılığı yok |
56693 |
thereabouts |
o civarda, o yakınlarda, o ara, oralarda |
56694 |
thereafter |
ondan sonra, daha sonra |
56695 |
thereby |
o süretle, suretiyle, -erek |
56696 |
therefore |
bu yüzden, bu nedenle, onun için, therefore he put on his pullover |
56697 |
therefrom |
oradan |
56698 |
therein |
bu bakımdan |
56699 |
thereof |
onun |
56700 |
thereto |
ona |
56701 |
thereupon |
bunun üzerine, o an |
56702 |
therewithal |
bununla beraber |
56703 |
theriac |
panzehir, tiryak |
56704 |
therm |
ısı birimi |
56705 |
thermae |
hamamlar, ılıcalar, kaplıcalar |
56706 |
thermal analysis |
ısıl analiz, ısıl çözümleme |
56707 |
thermal capacity |
termik kapasite, ısıl sığa |
56708 |
thermal conductance |
ısıl iletkenlik |
56709 |
thermal conduction |
ısı iletimi, ısıl iletim |
56710 |
thermal conductivity |
ısıl iletkenlik |
56711 |
thermal cycle |
ısıl çevrim |
56712 |
thermal diffusion |
ısıl difüzyon, ısıl yayınım |
56713 |
thermal efficiency |
termik verim, ısıl verim |
56714 |
thermal energy |
termik enerji |
56715 |
thermal equilibrium |
ısıl denge |
56716 |
thermal expansion |
ısıl genleşme |
56717 |
thermal insulation |
ısıl yalıtım |
56718 |
thermal ionization |
ısıl iyonlaşma |
56719 |
thermal radiation |
termik radyasyon, ısıl ışınım |
56720 |
thermal spring |
kaplıca |
56721 |
thermal stress |
ısıl gerilme |
56722 |
thermal unit |
ısı birimi |
56723 |
thermal value |
ısı değeri |
56724 |
thermal wind |
termal rüzgâr |
56725 |
thermal |
termik, sıcaklıkla ilgili |
56726 |
thermalization |
termalizasyon |
56727 |
thermic |
ısıl, termik |
56728 |
thermion |
termiyon |
56729 |
thermionic |
termiyonik |
56730 |
thermistor |
termistör, ısıldirenç |
56731 |
thermite |
termit |
56732 |
thermo- |
(önek) ısı, sıcaklık, termo |
56733 |
thermobalance |
termobalans |
56734 |
thermochemical |
ısılkimyasal, termokimyasal |
56735 |
thermochemistry |
ısılkimya, termokimya |
56736 |
thermocouple |
ısılçift, termokupl |
56737 |
thermodynamic potential |
termodinamik potansiyel |
56738 |
thermodynamic |
termodinamik, ısıldirik |
56739 |
thermodynamics |
termodinamik |
56740 |
thermoelectric effect |
termoelektrik etki |
56741 |
thermoelectric |
termoelektrik |
56742 |
thermoelectricity |
termoelektrik |
56743 |
thermoelectron |
termoelektron |
56744 |
thermofixing |
termofiksaj |
56745 |
thermogram |
termogram |
56746 |
thermograph |
termograf, ısılçizer |
56747 |
thermolabile |
ısılkararsız, termolabil |
56748 |
thermoluminescence |
termolüminesans, ısılışıldama |
56749 |
thermolysis |
termoliz, ısılçözüşüm |
56750 |
thermomagnetic |
termomanyetik, ısılçaşaksal |
56751 |
thermometer |
termometre, sıcakölçer |
56752 |
thermometric |
termometrik |
56753 |
thermometry |
termometri, ısılölçüm |
56754 |
thermonuclear |
termonükleer |
56755 |
thermopile |
termoelektrik pil, ısılçift göze, termopil |
56756 |
thermoplastic |
termoplastik, ısılplastik |
56757 |
thermos |
termos |
56758 |
thermosetting |
sıcakta sertleşen, termofiksaj |
56759 |
thermosphere |
termosfer, ısılyuvar |
56760 |
thermostable |
ısılkararlı, termostabil |
56761 |
thermostat |
termostat, ısıdenetir |
56762 |
thermostatic |
termostatik |
56763 |
thermotropic |
termotropik |
56764 |
thermotropism |
termotropizm |
56765 |
thesaurus |
kavramlar dizini (kitabı) |
56766 |
these |
bunlar, bunlar |
56767 |
thesis |
iddia, sav, (birdemde) tez, bitirme araştırması |
56768 |
theurgy |
büyü, büyücülük |
56769 |
thews |
sinirler, güç |
56770 |
they say |
diyorlar ki |
56771 |
they |
onlar, insanlar, millet, ilgililer |
56772 |
thiamine |
tiyamin |
56773 |
thiazine dye |
tiyazin boysı |
56774 |
thiazine |
tiyazin |
56775 |
thiazole |
tiyazol |
56776 |
thick juice |
koyu şerbet |
56777 |
thick |
kalın, (sıvı) koyu, katı, sık, yoğun, (with ile) ile dolu, kaplı, kalın kafalı, en hareketli an, yoğunluk, curcuna, keşmekeş |
56778 |
thick-set |
tıknaz |
56779 |
thick-skinned |
duygusuz, vurdumduymaz, aldırmaz |
56780 |
thicken |
kalınlaşmak, kalınlaştırmak, koyulaşmak, koyulaştırmak, karmaşıklaşmak, karmaşıklaştırmak |
56781 |
thickener |
koyulaştırıcı, kıvamlaştırıcı |
56782 |
thickening |
kalınlaştırma, koyulaşma |
56783 |
thicket |
çalılık, ağaçlık |
56784 |
thicketed |
sık çalılarla kaplı |
56785 |
thickheaded |
kalın kafalı |
56786 |
thickness |
kalınlık, koyuluk |
56787 |
thickset |
bodur |
56788 |
thief |
hırsız, oğru |
56789 |
thieve |
çalmak, hırsızlık etmek |
56790 |
thigh |
uyluk, but |
56791 |
thighbone |
uyluksümüğü |
56792 |
thimble |
yüksük |
56793 |
thin excuse |
sudan bahane |
56794 |
thin film |
ince yanka |
56795 |
thin juice |
sulu şerbet |
56796 |
thin on the ground |
nadir, ender, seyrek |
56797 |
thin |
ince, zayıf, arık, cılız, sulu, cıvık, seyrek, hafif, zayıf, güçsüz, sudan, incelmek, inceltmek, seyrekleşmek, seyrekleştirmek, ayırmak |
56798 |
thin-skinned |
fazla duygusal, alıngan, buluttan nem kapan |
56799 |
thine |
(eski) senin, seninki |
56800 |
thing |
zat, cisim, şey, nesne, olay, yaratık, canlı, gerekli şey, ihtiyaç |
56801 |
thingamabob |
bkz.thingamajig |
56802 |
thingamajig |
adı akla gelmeyen şey/kimse, nesne, zamazingo, şey, zımbırtı, zırıltı, karın ağrısı |
56803 |
things |
eşya, gidişat, durum, vaziyet, işler |
56804 |
thingumabob |
şey |
56805 |
thingumajig |
zıpırtı, zırıltı |
56806 |
thingummy |
bkz.thingamajig |
56807 |
think about |
düşünmek, aklına getirmek |
56808 |
think aloud |
düşündüğünü söylemek |
56809 |
think better of |
fikrini değiştirmek, vazgeçmek, vazgeçmek |
56810 |
think fit |
uygun bulmak |
56811 |
think in terms of |
düşünmek, gözden geçirmek |
56812 |
think much of |
hakkında iyi düşünmek |
56813 |
think nothing of it |
rica ederim, hiç önemi yok |
56814 |
think nothing of |
hiçe saymak, önemsememek |
56815 |
think of |
düşünmek, fikirleşmek, tasarlamak, hatırlamak, anımsamak |
56816 |
think out |
düşünüp taşınmak |
56817 |
think over |
üzerinde düşünüp taşınmak, iyice düşünmek |
56818 |
think through |
üzerinde düşünmek |
56819 |
think twice |
iyi düşünmek, düşünüp taşınmak |
56820 |
think up |
uydurmak, icat etmek, ortaya çıkarmak |
56821 |
think |
düşünmek, fikirleşmek, sanmak, hatırlamak, anımsamak, beklemek, ummak, tahmin etmek |
56822 |
think-tank |
beyin takımı |
56823 |
thinkable |
düşünülebilir |
56824 |
thinker |
düşünen kimse, filozof |
56825 |
thinking |
düşünme, düşünce, görüş |
56826 |
thinner |
inceltici, tiner |
56827 |
thinness |
incelik, seyreklik, hafiflik |
56828 |
thio- |
kükürtlü |
56829 |
thiocarbamide |
tiyokarbamit, tiyoüre |
56830 |
thiocarbonate |
tiyokarbonat |
56831 |
thiocyanate |
tiyosiyanat |
56832 |
thiocyanic |
tiyosiyanik |
56833 |
thiol |
tiyol, merkaptan |
56834 |
thionine |
tiyonin |
56835 |
thionyl |
tiyonil |
56836 |
thiopental |
tiyopental |
56837 |
thiophene |
tiyofen |
56838 |
thiosulphate |
tiyosülfat |
56839 |
thiosulphuric acid |
tiyosülfürik asit |
56840 |
thiourea |
tiyoüre |
56841 |
third class |
üçüncü sınıf |
56842 |
third degree |
üçüncü derece |
56843 |
third market |
üçüncü piyasa |
56844 |
third party |
üçüncü şahıs |
56845 |
third person |
üçüncü şahıs, üçüncü kişi |
56846 |
third rate |
üçüncü sınıf |
56847 |
third speed |
üçüncü vites |
56848 |
Third World |
az gelişmiş ülkeler, üçüncü dünya ülkeleri |
56849 |
third |
üçüncü |
56850 |
third-order reactions |
üçüncü derece reaksiyonlar |
56851 |
thirdly |
üçüncü olarak |
56852 |
thirst after |
susamak, arzulamak |
56853 |
thirst for |
susamak, arzulamak |
56854 |
thirst |
susuzluk, susamışlık, güçlü arzu, ihtiras, susamışlık |
56855 |
thirstiness |
susuzluk |
56856 |
thirsty |
susamış, susatıcı |
56857 |
thirteen |
onüç |
56858 |
thirteenth |
onüçüncü |
56859 |
thirtieth |
otuzuncu |
56860 |
thirty |
otuz |
56861 |
this and that |
ıvır zıvır |
56862 |
this much |
bu kadar |
56863 |
this |
bu, bu kadar, böylesine |
56864 |
thistle |
devedikeni |
56865 |
thistly |
dikenli |
56866 |
thither |
oraya, o yöne |
56867 |
thixotrope |
cıvıyan, tiksotrop |
56868 |
thixotropy |
cıvıma, tiksotropi |
56869 |
tho' |
bkz.though |
56870 |
thole |
ıskarmoz |
56871 |
thong |
sırım, kamçı sırımı, kayış |
56872 |
thoracic cavity |
göğüs boşluğu |
56873 |
thoracic |
göğüsle ilgili |
56874 |
thorax |
göğüs |
56875 |
thoria |
toryum oksit |
56876 |
thorium |
toryum |
56877 |
thorn apple |
tatula |
56878 |
thorn in one's flesh |
başının belası |
56879 |
thorn |
diken, dikenli ösümlük |
56880 |
thornback |
vatoz |
56881 |
thorny |
dikenli, zor |
56882 |
thorough |
tam ve dikkatli, eksiksiz, titiz |
56883 |
thoroughbred |
safkan, soylu |
56884 |
thoroughfare |
halk trafiğine açık cadde/yol, işlek cadde |
56885 |
thoroughly |
baştan aşağı, tamamen, iyice, adamakıllı |
56886 |
thoroughness |
mükemmellik, tamlık |
56887 |
those |
onlar, şunlar, onlar, şunlar |
56888 |
though |
-se bile, -e rağmen, karamazdan, yine de, herşeye rağmen |
56889 |
thought |
düşünüş, düşünme, düşünce, görüş, kanı, düşünce, niyet, kasıt, düşünce |
56890 |
thoughtful |
derin derin düşünen, düşünceye dalmış, düşünceli, düşünceli, nazik |
56891 |
thoughtfulness |
düşüncelilik, özen gösterme, naziklik, nezaket |
56892 |
thoughtless |
düşüncesiz, bencil, dikkatsiz |
56893 |
thoughtlessness |
düşüncesizlik, bencillik, dikkatsizlik |
56894 |
thousand |
bin |
56895 |
thousandth |
bininci |
56896 |
thraldom |
esaret, kölelik, bağımlılık |
56897 |
thrall |
köle, kölelik |
56898 |
thrash about |
kıvranmak |
56899 |
thrash out |
tartışarak çözümlemek, konuyu derinleştirmek |
56900 |
thrash over |
tekrar tekrar tartışmak |
56901 |
thrash |
(sopa/kırbaç ile) dövmek, yenmek, mahvetmek, (about ile) kıvranmak |
56902 |
thrasher |
harman dövme kılgası |
56903 |
thrashing |
dayak atma, dayak, yenme, mahvetme |
56904 |
thread |
iplik, lif, tel, yiv |
56905 |
threadbare |
(giysi/vb.) eski püskü, yıpranmış, yırtık pırtık |
56906 |
threaded |
dişli, vida dişli |
56907 |
threading |
vida açma, vida dişi çekme |
56908 |
threadworm |
bağırsak solucanı |
56909 |
threat |
tehdit, gözdağı, tehlike işareti, tehlike |
56910 |
threaten |
tehdit etmek, gözdağı vermek, (olası bir tehlikeye) işaret olmak |
56911 |
threatening |
tehdit edici |
56912 |
three dimensional |
üç boyutlu |
56913 |
three phase |
üç fazlı |
56914 |
three |
üç |
56915 |
three-colour |
üçrenkli |
56916 |
three-cornered |
üç köşeli, üçgen gibi |
56917 |
three-flowered |
üç çiçekli |
56918 |
three-leaved |
üçyapraklı |
56919 |
three-ply |
üç katmerli, üç katlı |
56920 |
three-point landing |
başarılı iniş |
56921 |
three-seeded |
üç tohumlu |
56922 |
threefold |
müselles, üç katı, üç misli |
56923 |
threesome |
üç kişilik, üçlü |
56924 |
threeway |
üç yollu |
56925 |
threonine |
treonin |
56926 |
thresh |
harman dövmek |
56927 |
thresher |
düven, tahıldöven, harman dövme kılgası, sapanbalığı |
56928 |
threshing machine |
harman kılgası |
56929 |
threshing sled |
döven |
56930 |
threshing |
harman dövme |
56931 |
threshold value |
eşik değeri |
56932 |
threshold |
eşik, bosağa, astana, başlangıç |
56933 |
thrice |
üç kere |
56934 |
thrift |
tutum, idare |
56935 |
thriftiness |
tutum |
56936 |
thriftless |
müsrif, savurgan, idaresiz, tutumsuz |
56937 |
thrifty |
tutumlu, idareli |
56938 |
thrill |
heyecan, korku, heyecan verici şey, heyecanlanmak, heyecanlandırmak |
56939 |
thriller |
heyecanlı kitap/oyun/yanka |
56940 |
thrilling |
heyecan verici, titreyen |
56941 |
thrive |
iyi gelişmek, iyiye gitmek, iyileşmek, başarılı olmak, büyümek, sepilemek |
56942 |
thriving |
başarılı, gelişen |
56943 |
throat |
boğaz, gırtlak |
56944 |
throb |
küt küt atmak, zonklamak |
56945 |
throes |
şiddetli ağrı, sancılar |
56946 |
thrombin |
trombin |
56947 |
thrombocyte |
trombosit, pıhtıgöze |
56948 |
thrombokinase |
trombokinaz, pıhtımaya |
56949 |
thromboplastic |
tromboplastik |
56950 |
thromboplastin |
tromboplastin |
56951 |
thrombosis |
kan pıhtılaşması, tromboz |
56952 |
thrombus |
trombus, kan pıhtısı |
56953 |
throne |
taht |
56954 |
throng |
kalabalık, kalabalık halinde gitmek, akın etmek |
56955 |
throstle |
güzel sesli ardıçkuşu |
56956 |
throttle valve |
jikle supabı |
56957 |
throttle |
boğazlamak, boğmak, gırtlaklamak, kısma valfı, kelebek |
56958 |
through and through |
tamamen, tümüyle, her yönden |
56959 |
through flight |
direkt uçuş, aktarmasız uçuş |
56960 |
through thick and thin |
iyi günde de kötü günde de |
56961 |
through |
-den geçerek, içinden, arasından, yoluyla, sayesinde, aracılığıyla, yüzünden, nedeniyle, sayesinde, her yanında, orasında burasında, her yanına, başından sonuna dek, süresince, içeriye, başından sonuna kadar, başarılı bir sonuca, sonunda, sonuna, bitirmiş, bitmiş, ilişkisi kalmamış, direkt, aktarmasız |
56962 |
throughout |
baştanbaşa, başından sonuna kadar, hep |
56963 |
throughput |
iş çıkarma yeteneği |
56964 |
throughway |
hız yolu, asfalt |
56965 |
throw a fit |
tepesi atmak |
56966 |
throw a monkey wrench in the works |
işi bozmak |
56967 |
throw a sop to |
önüne sümük atmak |
56968 |
throw a spanner in the works |
ortaya bir balgam atmak |
56969 |
throw about |
saçmak, dağıtmak |
56970 |
throw away |
boşa harcamak, çarçur etmek, vazgeçmek |
56971 |
throw back |
geciktirmek, geri atmak, aksettirmek, aksatmak |
56972 |
throw cold water |
pişmiş aşa soğuk su katmak |
56973 |
throw down the gauntlet |
hodri meydan demek |
56974 |
throw dust in one's eyes |
aldatmak, gerçeği gizlemek |
56975 |
throw for a loop |
eşekten düşmüş karpuza döndürmek |
56976 |
throw in one's lot with sb |
kader birliği etmek |
56977 |
throw in the towel |
yenildiğini kabul etmek |
56978 |
throw in |
bedavadan katmak, verginsiz sağlamak |
56979 |
throw light on |
ışık tutmak, aydınlatmak |
56980 |
throw light upon |
ışık tutmak, aydınlatmak |
56981 |
throw mud at |
çamur atmak |
56982 |
throw off |
üstünden atmak, kurtulmak |
56983 |
throw on |
üzerine giyivermek |
56984 |
throw one's cap over the windmill |
hayal kurmak |
56985 |
throw one's hat into the ring |
hodri meydan demek, yarışa girmek |
56986 |
throw one's weight about |
ağırlığını koymak |
56987 |
throw one's weight around |
cart curt etmek |
56988 |
throw oneself at sb's feet |
birinin kulu kölesi olmak |
56989 |
throw oneself |
özünü bir yere atmak, şığımak |
56990 |
throw out of gear |
debriyaj yapmak |
56991 |
throw out the bill |
yasa tasarısını reddetmek |
56992 |
throw out |
reddetmek, kovmak, dışarı atmak, ışık yaymak |
56993 |
throw over |
ile ilişkisini kesmek, ayrılmak, vazgeçmek |
56994 |
throw to the wolves |
kurban etmek |
56995 |
throw together |
uyduruvermek, biraraya getirmek |
56996 |
throw up a job |
işini bırakmak, istifa etmek |
56997 |
throw up the sponge |
havlu atmak, pes demek |
56998 |
throw up |
bırakmak, vazgeçmek, ayrılmak, kusmak |
56999 |
throw |
atmak, fırlatmak, (parti/yemek/vb.) vermek, düzenlemek, atmak, şok etmek, afallatmak, şaşkına çevirmek, atma, atış, fırlatma |
57000 |
throwaway prices |
damping fiyatı |
57001 |
throwaway |
iadesiz, atılır, geri verilmeyen, el ilanı |
57002 |
throwback |
soya çekme, ataya çekme, geri atış |
57003 |
thrower |
atıcı, çömlekçi ustası |
57004 |
throwing |
atma, fırlatma |
57005 |
thrown silk |
bükümlü ipek, ibrişim |
57006 |
thrown |
atılmış, bükülmüş |
57007 |
thru |
s, ilg, (Aİ) bkz.through |
57008 |
thrum |
iplik saçağı, iplik döküntüsü |
57009 |
thrush |
ardışkuşu, pamukçuk |
57010 |
thrust at someone |
kılıçla hamlede bulunmak |
57011 |
thrust |
sokmak, saplamak, itmek, dürtmek |
57012 |
thud |
gümbürtü, pat, küt |
57013 |
thug |
cani, katil, haydut |
57014 |
thuggery |
eşkıyalık, adam öldürme |
57015 |
thulium |
tulyum |
57016 |
thumb latch |
mandal |
57017 |
thumb nail |
başparmak tırnağı |
57018 |
thumb one's nose at sb |
birine nanik yapmak |
57019 |
thumb through |
göz gezdirmek |
57020 |
thumb |
başparmak, otostop çekmek, (through ile) (kitaba) göz atıvermek, göz gezdirmek |
57021 |
thumbnut |
kelebek somun |
57022 |
thumbs up |
kabul işareti |
57023 |
thumbscrew |
kanatlı vida, parmakla döndürülen vida |
57024 |
thumbtack |
raptiye |
57025 |
thump |
yumruklamak, güm güm vurmak |
57026 |
thumper |
katil, vurucu |
57027 |
thunder |
gökgürültüsü, (gök) gürlemek, gümbürdemek, bağırmak, gürlemek |
57028 |
thunderbolt |
yıldırım, ani şaşırtıcı, telaşlandırıcı haber |
57029 |
thunderclap |
gök gürlemesi |
57030 |
thundercloud |
oraj bulutu, fırtına bulutu |
57031 |
thunderhead |
kümülüs kalvüs |
57032 |
thundering |
gürültülü, kocaman, gürleyen, uğultulu |
57033 |
thunderstorm |
yıldırımlı fırtına |
57034 |
thunderstruck |
yıldırım çarpmışa dönmüş, şaşkın |
57035 |
thundery |
gök gürültülü |
57036 |
Thursday |
perşembe, cuma akşamı |
57037 |
thus far |
şu ana kadar |
57038 |
thus |
böylece, bu sonuçla, böyle |
57039 |
thwack |
pataklamak, dövmek |
57040 |
thwart |
engellemek, önlemek, önüne geçmek, aykırı, çapraz, köndelen |
57041 |
thy |
senin, sizin |
57042 |
thylacine |
keselikurt |
57043 |
thyme |
kekik |
57044 |
thymine |
timin |
57045 |
thymol |
timol |
57046 |
thymus |
timüs |
57047 |
thyratron |
tiratron |
57048 |
thyristor |
tiristor |
57049 |
thyroid gland |
tiroit bezi |
57050 |
thyroid |
tiroid, kalkanbezi |
57051 |
thyroxine |
tiroksin |
57052 |
Tibet |
Tibet |
57053 |
Tibettan |
Tibetli |
57054 |
tibia |
kavalsümüğü |
57055 |
tic |
tik |
57056 |
tick off |
fırça çekmek, paylamak, azarlamak |
57057 |
tick over |
rölantide çalışmak |
57058 |
tick |
tıkırtı, tiktak, ``doğru'' işareti (V), (İİ) an, saniye, kene, sakırga, veresiye |
57059 |
ticker |
saat, kalp, yürek |
57060 |
ticket agency |
bilet gişesi |
57061 |
ticket collector |
biletçi, kondüktör |
57062 |
ticket conductor |
biletçi, kondüktör |
57063 |
ticket day |
hesap dönemi |
57064 |
ticket inspector |
biletçi, kontrolör |
57065 |
ticket office |
bilet gişesi |
57066 |
ticket tout |
bilet karaborsacısı |
57067 |
ticket |
bilet, etiket, (trafik) pul cezası |
57068 |
ticking |
kılıflık kumaş, yastık yüzlüğü |
57069 |
tickle one's fancy |
hoşuna gitmek |
57070 |
tickle |
gıdıklamak, eğlendirmek, gıdıklama, gıdıklanma |
57071 |
tickler |
güç durum, muhtıra defteri, vade defteri |
57072 |
ticklish |
gıdıklanır, zor, özel dikkat isteyen, nazik |
57073 |
tidal basin |
gelgit havzası |
57074 |
tidal dock |
gelgit havuzu |
57075 |
tidal energy |
gelgit enerjisi |
57076 |
tidal harbour |
gelgit limanı |
57077 |
tidal wave |
dev okyanus dalgası, deprem dalgası |
57078 |
tidal |
gelgitle ilgili, gelgitli |
57079 |
tidbit |
bkz.titbit |
57080 |
tiddly |
küçük, ufak |
57081 |
tide wave |
gelgit dalgası |
57082 |
tide |
gelgit, akın |
57083 |
tideland |
gelgit sınırları arasındaki arazi |
57084 |
tidemark |
gelgit nişanı, gelgit izi |
57085 |
tidewater |
gelgit suyu |
57086 |
tideway |
gelgit arnası |
57087 |
tidiness |
temizlik, temizkârlık, muntazamlık, selikalılık, selika |
57088 |
tidings |
haber |
57089 |
tidy oneself up |
özüne çeki düzen vermek |
57090 |
tidy |
derli toplu, temizkâr, selikalı, temiz, oldukça büyük, temizlemek, yığıştırmak, selikaya salmak, (up ile) derleyip toplamak, çekidüzen vermek, yığıştırmak |
57091 |
tie bar |
gergi çubuğu |
57092 |
tie beam |
duvar latası |
57093 |
tie bolt |
tespit cıvatası |
57094 |
tie clip |
kravat iğnesi |
57095 |
tie down |
ayakbağı olmak, zorlamak, bağlamak |
57096 |
tie in |
uyuşmak, birbirini tutmak, uymak |
57097 |
tie oneself in knots |
dokuz doğurmak |
57098 |
tie rod |
bağlama çubuğu, gergi çubuğu |
57099 |
tie up |
birleştirmek, bağlamak, kısıtlamak |
57100 |
tie |
kravat, bağ, beraberlik, sonuç eşitliği, düğüm, düğüm ipi, ayakbağı, bağ, bağlamak, bağlanmak, berabere kalmak, eşit olmak |
57101 |
tied |
bağlı |
57102 |
tiepin |
kravat iğnesi, sancak |
57103 |
tier |
kat, sıra, dizi |
57104 |
tierce |
yüz doksan litrelik fıçı, üçlü takım |
57105 |
tiff |
atışma, tartışma |
57106 |
tiffany |
ince muslin kumaş |
57107 |
tiffin |
ikindi kahvaltısı |
57108 |
tige |
sap |
57109 |
tiger lily |
pars zambağı |
57110 |
tiger |
kaplan |
57111 |
tigerish |
kaplan gibi, vahşi |
57112 |
tight money policy |
sıkı pul politikası |
57113 |
tight pulley |
sabit kasnak |
57114 |
tight |
sıkı, sımsıkı, gergin, (pul) zor elde edilir, esrik, cimri, sıkı, pinti, sıkı sıkı, sıkıca |
57115 |
tight-fisted |
eli sıkı |
57116 |
tight-lipped |
ağzı sıkı |
57117 |
tighten one's belt |
kemerleri sıkmak |
57118 |
tighten |
sıkılaştırmak, sıkmak, daraltmak, sıkılaşmak, daralmak |
57119 |
tightener |
gerdirici, sıkıcı |
57120 |
tightfisted |
pinti, elisıkı, sıkı, cimri |
57121 |
tightlaced |
sofu |
57122 |
tightlipped |
ağzı sıkı, sır söylemez |
57123 |
tightly packed |
çok sıkı, çok yoğun |
57124 |
tightly |
sıkıca, sıkı olarak |
57125 |
tightness |
darlık, sıkılık, gerginlik, hasislik |
57126 |
tightrope walker |
kendirbaz |
57127 |
tightrope |
cambaz ipi |
57128 |
tights |
külotlu çorap, balerin/akrobat pantolonu |
57129 |
tiglic acid |
tiglik asit |
57130 |
tigress |
dişi kaplan |
57131 |
Tigris |
Dicle nehri |
57132 |
tike |
sokak köpeği, yaramaz çocuk |
57133 |
tilbury |
iki tekerlekli araba |
57134 |
tilde |
tilde |
57135 |
tile |
kiremit, çini, kâşı, kiremit kaplamak |
57136 |
tiler |
kiremitçi |
57137 |
till Doomsday |
daima, kıyamete kadar |
57138 |
till money |
kasa mevcudu, ankes |
57139 |
till the cows come home |
balık kavağa çıkınca |
57140 |
till the dust settles |
her şey yoluna düşende, ihtiraslar soğuyanda |
57141 |
till then |
o zamana kadar |
57142 |
till |
bağ, bkz.until, pul çekmecesi, kasa |
57143 |
tillable |
ziraata elverişli |
57144 |
tillage |
işlenmiş tarla, sürülmüş tarla, çiftçilik, tarım |
57145 |
tiller |
dümen yekesi |
57146 |
tilt angle |
meyil açısı, eğim açısı |
57147 |
tilt at windmills |
hayali düşmanlarla savaşmak |
57148 |
tilt at |
saldırmak, hücum etmek |
57149 |
tilt hammer |
şahmerdan |
57150 |
tilt over |
devirmek, devrilmek, eğilmek |
57151 |
tilt up |
kalkmak, kaldırmak |
57152 |
tilt |
eğmek, yana yatırmak, eğilmek, yana yatmak, eğiklik, yana yatıklık |
57153 |
tilter |
damperli araç |
57154 |
tilth |
toprağı işleme, toprağı sürme, tarım |
57155 |
timbal |
dümbelek |
57156 |
timber line |
orman sınırı, ağaç sınırı |
57157 |
timber pile |
ahşap kazık |
57158 |
timber yard |
kereste deposu |
57159 |
timber |
kereste, şalban |
57160 |
timbering |
kereste, kerestelik ağaç |
57161 |
timberland |
ormanlık arazi |
57162 |
timberyard |
kereste mağazası |
57163 |
timbre |
tını, ses rengi, ses tonu |
57164 |
time after time |
sık sık, tekrar tekrar |
57165 |
time and time again |
sık sık, tekrar tekrar |
57166 |
time bargain |
vadeli alışveriş, alivre satış |
57167 |
time bill |
vadeli poliçe, süreli senet |
57168 |
time bomb |
sögenli bomba |
57169 |
time card |
kartela, mesai kartı |
57170 |
time clock |
kontrol sögeni |
57171 |
time consuming |
zaman tüketici |
57172 |
time deposit |
vadeli mevduat |
57173 |
time deposits |
vadeli mevduat |
57174 |
time draft |
vadeli senet |
57175 |
time exposure |
uzun pozlu resim |
57176 |
time freight |
ekspresle gönderilen mal |
57177 |
time fuse |
ihtiraklı tapa, ayarlı fitil |
57178 |
time interval |
zaman aralığı |
57179 |
time is up |
vakit tamam |
57180 |
time limit |
belirli limit |
57181 |
time loan |
vadeli borç |
57182 |
time lock |
sögenli kilit |
57183 |
time of payment |
vade, ödeme zamanı |
57184 |
time payment |
taksitle ödeme |
57185 |
time saving |
zaman kazandıran |
57186 |
time shared |
zaman paylaşımlı |
57187 |
time sharing |
zaman paylaşımı |
57188 |
time sheet |
kartela |
57189 |
time signal |
sögen ayarı |
57190 |
time study |
zaman etüdü |
57191 |
time work |
gündelik iş |
57192 |
time zone |
zaman dilimi |
57193 |
time |
zaman, vakit, müddet, süre, tempo, devir, çağ, an, zamanlamak, zamanı -e göre ayarlamak, zamanını/hızını kaydetmek |
57194 |
time-honored |
eski ve geçerli, yıllanmış |
57195 |
time-out |
oyunda kısa ara, mola |
57196 |
time-share holiday |
devre mülk |
57197 |
timekeeper |
sögen hakemi |
57198 |
timeless |
değişmeyen, sonsuz |
57199 |
timeliness |
uygunluk, yerindelik, vakitlilik |
57200 |
timely |
tam vaktinde, yerinde, uygun |
57201 |
timeout |
oyunda mola |
57202 |
timepiece |
saat, kronometre |
57203 |
timer |
saat hakemi, kronometre |
57204 |
times table |
çarpım kestesi |
57205 |
times |
kere, çarpı, şimdiki zaman, devir, kere, kez, defa |
57206 |
timeserver |
zamana uyan kimse |
57207 |
timetable |
(tren/otobüs/vb.) tarife, ders bağdarlaması |
57208 |
timeworn |
eskimiş, bayatlamış |
57209 |
timid |
korkak, ürkek, yüreksiz, çekingen, sıkılgan, utangaç |
57210 |
timidity |
utangaçlık, çekingelik |
57211 |
timing error |
zamanlama hatası |
57212 |
timing |
zamanlama |
57213 |
timorous |
korkak, ürkek, yüreksiz, heyecanlı, gergin |
57214 |
timpani |
timpani, timballer |
57215 |
timpanist |
davulcu |
57216 |
tin bronze |
kalay tuncu |
57217 |
tin hat |
miğfer |
57218 |
tin loading |
kalay şarjı |
57219 |
tin mordant |
kalay mordanı |
57220 |
tin opener |
konserve açacağı |
57221 |
tin plate |
teneke kaplı çelik, sac |
57222 |
tin plating |
kalay kaplama |
57223 |
tin pot |
teneke kap |
57224 |
tin salt |
kalay klorürü |
57225 |
tin tack |
kalaylı döşeme çivisi |
57226 |
tin weighting |
kalay şarjı |
57227 |
tin |
kalay, teneke, teneke kutu, konserve kutusu, (yiyecek/vb.) konservelemek, kutulamak, tenekeden yapılmış, teneke |
57228 |
tin-coat |
kalaylamak |
57229 |
tin-coated |
kalay kaplı |
57230 |
tincal |
tinkal |
57231 |
tincture of iodine |
tentürdiyot |
57232 |
tincture |
tentür |
57233 |
tinder |
çabuk yanan nesne |
57234 |
tine |
diş, çatal dişi |
57235 |
tinfoil |
kalay yaprağı, ince levha kalay |
57236 |
ting |
çan sesi, çınlatmak, çınlamak |
57237 |
tinge |
az miktar, nebze, renklendirmek, renk katmak, belirtmek, göstermek |
57238 |
tingle |
ürpermek, diken diken olmak |
57239 |
tinker |
tenekeci, (with ile) kurcalamak, oynamak |
57240 |
tinkle |
çıngırtı, işeme, su dökme, çınlamak, çınlatmak |
57241 |
tinman |
tenekeci, kalaycı |
57242 |
tinman's solder |
tenekeci lehimi |
57243 |
tinned fruit |
meyve konservesi |
57244 |
tinned meat |
et konservesi |
57245 |
tinned |
kalaylı |
57246 |
tinner |
tenekeci, kalaycı |
57247 |
tinny |
teneke gibi, tenekeli, çıngırtılı, beş kapik etmez, boktan, tenekeden |
57248 |
tinplate |
teneke, teneke levha |
57249 |
tinsel |
cicili bicili, gelin teli, simli kumaş, sahte parlaklık, gelin teli ile süslemek |
57250 |
tinsmith |
tenekeci |
57251 |
tinstone |
kalay cevheri |
57252 |
tint |
hafif renk, renk tonu, (saç) hafifçe boyamak |
57253 |
tinware |
teneke kaplar |
57254 |
tiny |
küçücük, minicik, meyde |
57255 |
tip off |
gizli bilgi vermek, uyarmak, ihbar etmek |
57256 |
tip over |
devirmek, devrilmek, kapaklanmak |
57257 |
tip the scales |
ağır basmak |
57258 |
tip the wink |
kaş göz etmek |
57259 |
tip |
(burun/parmak/vb.) uç, çöplük, bahşiş, tavsiye, öğüt, eğmek, yana yatırmak, eğilmek, yana yatmak, devirmek, devrilmek, boşaltmak, dökmek, (çöp/vb.) atmak, bırakmak, bahşiş vermek, görmek |
57260 |
tipcat |
çelik çomak oyunu |
57261 |
tipper |
devirme tertibatı, damper |
57262 |
tippet |
boyun atkısı |
57263 |
tipping platform |
devirme platformu, basküllü platform |
57264 |
tipping |
uç, bahşiş, ima |
57265 |
tipple |
içki |
57266 |
tippler |
ayyaş |
57267 |
tipsfy |
sarhoş etmek |
57268 |
tipster |
tiyocu, tiyo veren kimse |
57269 |
tipsy |
çakırkeyf |
57270 |
tiptoe |
ayaklarının ucuna basarak yürümek |
57271 |
tiptop |
dört başı mamur, en yüksek derece |
57272 |
tirade |
uzun sıkıcı konuşma, nutuk, paylama, tirad |
57273 |
tire out |
bitkin düşürmek, yormak |
57274 |
tire |
yormak, yorulmak, bkz.tyre |
57275 |
tired |
yorgun, (of ile) -den bıkmış, bezmiş |
57276 |
tiredness |
yorgunluk, bıkkınlık |
57277 |
tireless |
yorulmak bilmeyen, yorulmaz |
57278 |
tiresome |
bezdirici, sinir edici, yorucu, sıkıcı |
57279 |
tisane |
ıhlamur |
57280 |
tissue culture |
doku kültürü |
57281 |
tissue paper |
ince çönge |
57282 |
tissue |
doku, ince yumuşak çönge, çönge mendil |
57283 |
tit for tat |
kısasa kısas, dişe diş |
57284 |
tit |
meme, ayva, memebaşı, salak, baştankara |
57285 |
titanate |
titanat |
57286 |
titanic |
dev gibi, muazzam, titanyumla ilgili |
57287 |
titanite |
titanit |
57288 |
titanium |
titan(yum) |
57289 |
titbit |
lezzetli lokma |
57290 |
titer |
titre |
57291 |
tithe |
öşür, aşar vergisi, onda bir |
57292 |
titian |
kızıl saç rengi |
57293 |
titillate |
heyecanlandırmak, coşturmak, zevklendirmek, icini gıcıklamak |
57294 |
titillation |
gıdıklama, gıdıklanma |
57295 |
titivate |
çeki düzen vermek, toparlamak |
57296 |
title deed |
tapu senedi |
57297 |
title page |
baş sayfa |
57298 |
title role |
başrol |
57299 |
title |
başlık, serlevha, ad, ünvan, hak, istihkak, şampiyonluk |
57300 |
titled |
adlı |
57301 |
titler |
başlık basma kılgası, yazıcı aygıt |
57302 |
titmouse |
baştankara |
57303 |
titrate |
titre etmek |
57304 |
titration |
titreleme, titre etme, titrasyon |
57305 |
titre |
titre |
57306 |
titter |
kıkır kıkır gülmek, kıkırdamak |
57307 |
tittle |
işaret, çekit, küçük şey, zerre |
57308 |
tittle-tattle |
dedikodu |
57309 |
titubation |
kekeleme |
57310 |
tizzy |
heyecan |
57311 |
to a turn |
tam kararında pişmiş |
57312 |
to and fro |
ileri geri, bir ileri bir geri |
57313 |
to be reckoned with |
ciddiye alınacak, hesaba katılacak |
57314 |
to begin with |
evvela, bir kere, ilk neden olarak |
57315 |
to boot |
üstüne üstlük |
57316 |
to crown it all |
üstüne üstlük |
57317 |
to date |
bugüne dek, şimdiye kadar |
57318 |
to death |
aşırı derecede |
57319 |
to hand |
el altında, yakın bir yerde |
57320 |
To my surprise |
bir de baktım ki |
57321 |
to my way of thinking |
bence, bana göre |
57322 |
to one's name |
kendi adına |
57323 |
to oneself |
kendine, kendisine özel |
57324 |
to say nothing of |
da cabası |
57325 |
to show for |
den eline geçen bir şey olarak |
57326 |
to some a certain extent |
bir dereceye kadar |
57327 |
to some extent |
bir dereceye kadar |
57328 |
to start a car |
kozgaltkayı çalıştırmak |
57329 |
to start with |
her şeyden önce, bir kere, başlangıçta |
57330 |
to take advantage |
fırsatı kullanmak |
57331 |
to the backbone |
adamakıllı, sapına kadar |
57332 |
to the best advantage |
en faydalı şekilde |
57333 |
to the bitter end |
en sonuna kadar, ölesiye |
57334 |
to the core |
sapına kadar, tamamen |
57335 |
to the full extent |
sonuna kadar |
57336 |
to the full |
tümüyle |
57337 |
to the last |
sonuna kadar |
57338 |
to the letter |
harfi harfine |
57339 |
to the life |
aynen, tıpatıp |
57340 |
to the tune of |
miktarına kadar |
57341 |
to this day |
bugüne kadar |
57342 |
To your health! |
Sıhhatinize! |
57343 |
to |
(edat) -e doğru, -e, -e kadar, -e karşı |
57344 |
to-do |
tantana, patırtı, gürültü, çıngar, karışıklık |
57345 |
toad |
karakurbağası |
57346 |
toadflax |
nevruzotu |
57347 |
toadstool |
zehirli bir tür mantar |
57348 |
toady |
dalkavuk, yağcı, dalkavukluk etmek, yağ çekmek |
57349 |
toast |
kızarmış ekmek, sağlığına içme, kutlama, tebrik etme, sağlığına içilen kimse, kızartmak, ısıtmak, sağlığına içmek |
57350 |
toaster |
ekmek kızartma kılgası |
57351 |
tobacco heart |
aşırı tütünün yol açtığı kalp hastalığı |
57352 |
tobacco pipe |
pipo |
57353 |
tobacco pouch |
tütün kesesi |
57354 |
tobacco |
tütün, tütün yaprağı |
57355 |
tobacconist |
tütün/sigara satıcısı, tütüncü |
57356 |
toboggan slide |
kızak pisti |
57357 |
toboggan |
kar kızağı |
57358 |
toby |
bira bardağı |
57359 |
tocopherol |
tokoferol |
57360 |
tocsin |
heyecan sinyali, alarm işareti, tehlike işareti, tehlike çanı |
57361 |
today |
bugün |
57362 |
toddle |
tıpış tıpış yürümek |
57363 |
toddler |
yeni yürümeye başlayan çocuk |
57364 |
toe nail |
ayak tırnağı |
57365 |
toe the line |
emirlere uymak, hizaya gelmek |
57366 |
toe |
ayak parmağı |
57367 |
toe-in |
tekerlek kapanıklığı, içe doğru yatıklık |
57368 |
toe-out |
tekerlek açıklığı, dışa doğru yatıklık |
57369 |
toenail |
ayak tırnağı |
57370 |
toff |
kibar adam |
57371 |
toffee |
bonbon, şekerleme |
57372 |
toffy |
bkz.toffee |
57373 |
tog up |
giyinip kuşanmak, şık giyinmek |
57374 |
tog |
elbise, giyinip kuşanmak |
57375 |
toga |
eski Roma giysisi |
57376 |
together with |
ile beraber |
57377 |
together |
biraraya, birarada, birlikte, beraber, aynı anda, hep birden, üst üste, durmadan, sürekli, kesintisiz, düzenli, toplu, özdenetimli |
57378 |
togetherness |
birliktelik, beraberlik, arkadaşlık |
57379 |
toggle joint |
dirsek mafsalı |
57380 |
toggle switch |
mafsallı anahtar |
57381 |
toggle |
tahta düğme |
57382 |
togs |
giysi, elbise, takım |
57383 |
toil and moil |
imanı gevremek |
57384 |
toil |
yorulmadan çalışmak, çok çalışmak, zar zor ilerlemek, güçlükle hareket etmek |
57385 |
toile |
tuval |
57386 |
toilet paper |
ayakyolu çöngesi |
57387 |
toilet roll |
bir top ayakyolu çöngesi |
57388 |
toilet room |
giyinme odası |
57389 |
toilet table |
tuvalet masası |
57390 |
toilet water |
hafif parfüm, hoş koku |
57391 |
toilet |
hela, tuvalet, çekidüzen, giyim kuşam, tuvalet |
57392 |
toiletries |
tuvalet takımı, tuvalet eşyaları |
57393 |
toilful |
yorucu, zahmetli |
57394 |
toilsome |
zahmetli, yorucu |
57395 |
token money |
itibari pul |
57396 |
token raid |
sahte baskın |
57397 |
token strike |
ikaz grevi, uyarı grevi |
57398 |
token |
belirti, iz, gösterge, jeton, kart, marka, fiş |
57399 |
tolerable |
şöyle böyle, idare eder, orta, dayanılabilir, çekilir |
57400 |
tolerance |
tahammül, dayanma, dayanıklılık, müsamaha, hoşgörü |
57401 |
tolerant |
hoşgörülü, katlanan, sabırlı |
57402 |
tolerate |
müsamaha etmek, hoş görmek, tahammül etmek, katlanmak |
57403 |
toleration |
müsamaha, hoşgörü |
57404 |
toll booth |
verginli geçiş gişesi |
57405 |
toll bridge |
pullu köprü |
57406 |
toll call |
şehirlerarası alısün konuşması |
57407 |
toll exchange |
şehirlerarası alısün santralı |
57408 |
toll road |
pullu yol |
57409 |
toll way |
pullu yol |
57410 |
toll |
(yol/köprü/vb.) geçiş vergini, bedel, çan sesi, çınlama, (çan) çalmak |
57411 |
tollgate |
geçiş vergini ödenen yer |
57412 |
toluene |
toluen |
57413 |
toluidine |
toluidin |
57414 |
tom |
erkek kedi, kotak |
57415 |
tom-tom |
tamtam, darbuka |
57416 |
tomahawk |
küçük balta |
57417 |
tomato |
domates, kızanak |
57418 |
tomb |
mezar, kabir, gömüt, türbe |
57419 |
tombac |
tombak |
57420 |
tombola |
tombala oyunu |
57421 |
tombolo |
tombolo, birleştirme dili |
57422 |
tomboy |
erkek fatma |
57423 |
tombstone |
mezartaşı |
57424 |
tomcat |
erkek kedi, kotak |
57425 |
tome |
büyük kitap |
57426 |
tomfool |
kafasız, aptal, kuş beyinli, mankafa |
57427 |
tomfoolery |
aptalca davranış, saçmalık |
57428 |
tommy |
ingiliz ordusunda er, somun anahtarı |
57429 |
tommyrot |
abuk subuk konuşma, saçma şey |
57430 |
tomography |
tomografi |
57431 |
tomorrow morning |
yarın sabah, sabah seher |
57432 |
tomorrow |
yarın, sabah |
57433 |
tomtit |
mavi baştankara |
57434 |
ton mile |
ton mil |
57435 |
ton |
ton, tonilato, yığın, sürü, büyük miktar, ton |
57436 |
tonal |
ses perdesine ait |
57437 |
tonality |
tonalite |
57438 |
tone control |
ton ayarı, perde ayarı |
57439 |
tone down |
tonunu hafifletmek, yumuşatmak, donuklaştırmak |
57440 |
tone in |
uyum sağlamak, uymak |
57441 |
tone up |
güçlendirmek, dinçleştirmek, canlandırmak |
57442 |
tone |
ses, ses tonu, ton, perde, ton, renk tonu, ton, tarz, tavır, hava |
57443 |
tone-deaf |
notaları ayırdedemeyen, müzik kulağı olmayan |
57444 |
tone-in-tone dyeing |
aynı tonda boyama |
57445 |
toneless |
renksiz, cansız, ruhsuz, zevksiz, tekdüze |
57446 |
toneme |
tonbirim, titrembirim |
57447 |
toner cartridge |
toner kartuşu |
57448 |
toner |
toner |
57449 |
tongs |
maşa |
57450 |
tongue in cheek |
gırgırına, şakadan |
57451 |
tongue twister |
tekerleme |
57452 |
tongue |
dil, lisan, dil |
57453 |
tongue-and-groove joint |
lamba ve zıvana |
57454 |
tongue-tied |
dili tutulmuş, ağzı var dili yok |
57455 |
tongued |
dilli |
57456 |
tonic spasm |
tonik kas gerilimi |
57457 |
tonic water |
tonik |
57458 |
tonic |
kuvvet ilacı, güçlendirici şey, tonik |
57459 |
tonicity |
tonus, gergi |
57460 |
tonight |
bu gece |
57461 |
toning |
viraj, renklendirme |
57462 |
tonnage dues |
tonaj resmi |
57463 |
tonnage |
tonaj, tonilato |
57464 |
tonne |
ton |
57465 |
tonometre |
göz tansiyonu ölçme aleti |
57466 |
tonsil |
bademcik |
57467 |
tonsillar |
bademcikle ilgili |
57468 |
tonsillectomy |
bademcik ameliyatı |
57469 |
tonsillitis |
bademcik yangısı |
57470 |
tonsure |
başın tepesini tıraş etme |
57471 |
tontine |
tontin |
57472 |
tony |
lüks, aristokrat |
57473 |
too big for one's boots |
burnu havada, özünü beğenmiş |
57474 |
too clever by half |
fazla akıllı, sivri, anasının gözü |
57475 |
too familiar |
sarmaş dolaş |
57476 |
too many |
çok fazla |
57477 |
too much for |
için çok fazla |
57478 |
too |
(gereğinden) çok, fazla, aşırı, de, da, dahi, ayrıca, öyle, öyle yahu |
57479 |
tool box |
alet kutusu |
57480 |
tool car |
takım arabası |
57481 |
tool chest |
alet kutusu |
57482 |
tool kit |
alet takımı, avadanlık |
57483 |
tool room |
takımhane, takım odası |
57484 |
tool steel |
takım çeliği |
57485 |
tool |
alet, başkasına alet olan kimse, alet, oyuncak, maşa, kukla |
57486 |
tooling |
aletle işleme |
57487 |
toot |
ötmek, öttürmek |
57488 |
tooth and nail |
dişe diş, kana kan, vahşice |
57489 |
tooth |
diş |
57490 |
toothache |
dişağrısı |
57491 |
toothbrush |
diş fırçası |
57492 |
toothed rack |
kremayer, dişli çubuk |
57493 |
toothed wheel |
dişli çark |
57494 |
toothed |
dişli |
57495 |
toothing plane |
dişli planya, rende |
57496 |
toothless |
dişsiz |
57497 |
toothpaste |
diş macunu |
57498 |
toothpick |
kürdan |
57499 |
toothpowder |
diş tozu |
57500 |
toothsome |
lezzetli, tadı güzel |
57501 |
toothy |
dişlek |
57502 |
tootsy |
ayak |
57503 |
top boots |
uzun çizme |
57504 |
top brass |
yüksek rütbeli subay |
57505 |
top dead center |
üst ölü çekit |
57506 |
top dog |
kodaman, en üst mevkideki kimse |
57507 |
top dressing |
örtü, baş gübresi |
57508 |
top gear |
üst dişli |
57509 |
top hat |
silindir şapka |
57510 |
top heavy |
baş ağır |
57511 |
top rail |
tırabzan, üst korkuluk rayı |
57512 |
top roller |
üst merdane |
57513 |
top surface |
üst yüzey |
57514 |
top the bill |
başrol oyuncusu olmak |
57515 |
top view |
kuşbakışı, üstten görünüş |
57516 |
top |
tepe, doruk, üst, baş, örtü, kapak, en üstün yer, zirve, doruk, üste giyilen şey, üstlük, topaç, en üstün, en iyi, baş, en üst, en üstteki, tepe oluşturmak, -den daha yüksek/iyi/fazla olmak, (meyve/sebze/vb.) sapını koparmak |
57517 |
top-drawer |
üstün |
57518 |
top-secret |
çok gizli |
57519 |
topaz |
sarı yakut, topaz |
57520 |
topcoat |
palto |
57521 |
tope |
camgöz balığı, ayyaş olmak, çok içmek |
57522 |
toper |
ayyaş |
57523 |
topflight |
en iyi kalite, üstün |
57524 |
topgallant |
babafingo |
57525 |
topic |
konu |
57526 |
topical |
gündemde, güncel |
57527 |
topknot |
tepe, ibik, saç topuzu |
57528 |
topless |
sütyensiz, üstsüz |
57529 |
topmast |
gabya çubuğu |
57530 |
topmost |
en yüksek |
57531 |
topnotch |
mükemmel |
57532 |
topographer |
topograf |
57533 |
topographic map |
topografya haritası |
57534 |
topographic survey |
topografik araştırma |
57535 |
topographic youth |
gençlik çağı |
57536 |
topographic |
topografik |
57537 |
topographical |
topografik |
57538 |
topography |
topografya, yerbetim |
57539 |
topological |
topolojik |
57540 |
topology |
topoloji |
57541 |
topper |
en üste konan taş, birinci sınıf mal |
57542 |
topping |
birinci sınıf, en iyi kalite, üstün, mükemmel, tepesini kesme, üst, tepe |
57543 |
topple over |
düşmek, yuvarlanmak, devirmek |
57544 |
topple |
sendelemek, düşmek, devirmek, düşürmek |
57545 |
topsail |
gabya yelkeni |
57546 |
topside |
borda |
57547 |
topsoil |
üst toprak |
57548 |
topsy-turvy |
karman çorman, arapsaçına dönmüş, altüst, karmakarışık |
57549 |
toque |
miğfer |
57550 |
torch light procession |
fener alayı |
57551 |
torch procession |
fener alayı |
57552 |
torch |
el feneri, meşale, alev kılgası |
57553 |
torchlight |
meşale ışığı |
57554 |
toreador |
toreador, ata binmiş boğa güreşçisi |
57555 |
torero |
boğa güreşçisi |
57556 |
torment |
büyük acı, sancı, eziyet, acı çektirmek, eziyet etmek |
57557 |
tormentil |
beşparmakotu |
57558 |
tormentor |
eziyetçi kimse, işkence aleti |
57559 |
torn |
ayrı, zıt güçlerle ayırılmış, bölünmüş |
57560 |
tornado |
kasırga |
57561 |
toroidal |
toroidal |
57562 |
torous |
boğumlu |
57563 |
torpedo boat |
torpidobot |
57564 |
torpedo net |
torpil ağı |
57565 |
torpedo tube |
torpido kovanı |
57566 |
torpedo |
torpil |
57567 |
torpid |
hareketsiz, yavaş, ağır |
57568 |
torpidity |
hareketsizlik, uyuşukluk, cansızlık |
57569 |
torpor |
hareketsizlik, uyuşukluk |
57570 |
torque |
tork, buru, dönme momenti, bükme momenti |
57571 |
torquemeter |
torsiyometre, buruölçer |
57572 |
torrefaction |
kavurma, kurutma |
57573 |
torrefy |
kızartmak, kavurmak, kurutmak |
57574 |
torrent |
sel |
57575 |
torrid |
çok sıcak, kavurucu, yakıcı, kontrolsüz duygularla ilgili |
57576 |
torsion bar |
torsiyon çubuğu, burulma çubuğu |
57577 |
torsion |
bükme, bükülme |
57578 |
torsional |
burulma ile ilgili |
57579 |
torso |
kolsuz, bacaksız, ve başsız insan vücudu, gövde |
57580 |
tort |
haksız fiil, haksız muamele |
57581 |
tortfeasor |
haksız fiil işleyen kimse |
57582 |
torticollis |
boyun tutulması |
57583 |
tortilla |
bir tür pizza |
57584 |
tortoise shell |
bağa |
57585 |
tortoise |
kaplumbağa |
57586 |
tortuosity |
eğri büğrülük, hileli olma, namussuzluk |
57587 |
tortuous |
dolambaçlı, dönen, kaçamaklı, dolambaçlı, dolaylı |
57588 |
torture |
işkence, işkence etmek |
57589 |
torus |
tor, yumru, kabartı |
57590 |
tosh |
saçma |
57591 |
toss off |
kolayca yapıvermek, yuvarlamak, devirmek, içki içmek |
57592 |
toss sth in |
bir fikri ortaya atmak |
57593 |
toss up |
yazı tura atmak |
57594 |
toss |
atmak, yazı-tura atmak, sallamak, sallanmak, yavaş yavaş karıştırmak, sallama, sallanma, silkeleme, atma, fırlatma, yazı-tura |
57595 |
tot |
(up ile) toplamak, ilave etmek, ufak çocuk, bir yudum içki, yudum |
57596 |
total cost |
toplam maliyet |
57597 |
total current |
toplam akım |
57598 |
total darkness |
zifiri karanlık |
57599 |
total eclipse |
tam tutulma |
57600 |
total head |
toplam basınç |
57601 |
total loss |
tam hasar |
57602 |
total pressure |
toplam basınç |
57603 |
total reflection |
tam yansıma |
57604 |
total |
toplam, tüm, bütün, tam, toplam, toplam miktar, tutar, toplamı -e ulaşmak, bulmak, etmek, toplamak, tutarını bulmak |
57605 |
totalitarian |
totaliter, erktekelci |
57606 |
totality |
bütünlük, tamlık, yekûn, toplam miktar, tutar, tam ay/güneş tutulması |
57607 |
totally |
tamamen |
57608 |
tote bag |
kadınların büyük el çantası |
57609 |
tote |
taşımak |
57610 |
totem pole |
totem heykeli |
57611 |
totem |
totem, ongun |
57612 |
totemism |
totemizm |
57613 |
totter |
sendelemek, yalpalamak |
57614 |
tottery |
sallantılı, sarsak |
57615 |
toucan |
tukan |
57616 |
touch a sore point |
bam teline basmak |
57617 |
touch a sore spot |
damarına basmak |
57618 |
touch and go |
tehlikeli durum |
57619 |
touch down |
(uçak) yere inmek |
57620 |
touch for |
ikna etmek, pul koparmak |
57621 |
touch off |
patlatmak, başlatmak, neden olmak |
57622 |
touch on the raw |
can evinden vurmak |
57623 |
touch on |
değinmek |
57624 |
touch sb on the raw |
bamteline basmak |
57625 |
touch the right chord |
birinin zayıf yönünden yararlanmak |
57626 |
touch wood |
nazar değmesin diye tahtaya vurmak |
57627 |
touch |
değmek, dokunmak, ellemek, elini sürmek, kullanmak, eline su dökmek, boy ölçüşmek, dokunmak, etkilemek, duygulandırmak, dokunma duyusu, temas, dokunma, değme, az miktar, taç, yetenek, tamamlayıcı ilave, temas, bağlantı |
57628 |
touch-sensitive screen |
dokunma duyarlı ekran |
57629 |
touch-type |
bakmadan taktilo kullanmak |
57630 |
touchable |
dokunulur |
57631 |
touchdown |
yere iniş, Amerikan futbolunda gol |
57632 |
touched |
minnettar, müteşekkir, üşütük, kaçık, çatlak |
57633 |
touchiness |
alınganlık |
57634 |
touching |
dokunaklı, etkili, acıklı, (edat) -e dayanarak, -e bağlı olarak, dair |
57635 |
touchline |
taç çizgisi |
57636 |
touchstone |
kriter, ölçüt |
57637 |
touchwood |
ağaç kavı |
57638 |
touchy |
alıngan, fazla duyarlı, çıtkırıldım, küseğen, değmedüşer |
57639 |
tough row to hoe |
çetin ceviz |
57640 |
tough |
güçlü, dayanıklı, (et/vb.) sert, kart, çetin, zor, güç, katı, sert, haşin, berbat, rezil, şansız, talihsiz, kabadayı, külhanbeyi, bıçkın |
57641 |
toughen |
sertleşmek, sertleştirmek |
57642 |
toughness |
tokluk, dayanıklılık |
57643 |
toupee |
küçük erkek perukası |
57644 |
tour de force |
yetenek gösterisi, güç gösterisi |
57645 |
tour |
tur, gezi, turne, gezmek, dolaşmak |
57646 |
touring car |
büyük açık otomobil |
57647 |
touring |
gezi, tur |
57648 |
tourism agency |
turizm acentası |
57649 |
tourism season |
turizm sezonu |
57650 |
tourism |
turizm |
57651 |
tourist agency |
seyahat acentası |
57652 |
tourist attractions |
turistik yerler |
57653 |
tourist bureau |
turizm bürosu |
57654 |
tourist class |
turistik mevki |
57655 |
tourist office |
turizm bürosu |
57656 |
tourist season |
turizm sezonu |
57657 |
tourist |
turist |
57658 |
tourmaline |
turmalin |
57659 |
tournament |
turnuva, yarışma |
57660 |
tourney |
turnuva, turnuvaya katılmak |
57661 |
tourniquet |
kanamayı durdurucu sargı, sargı bezi |
57662 |
tousle |
(saç/vb.) karıştırmak, arap saçına çevirmek |
57663 |
tout |
müşteri toplamak, almaya ikna etmek, çığırtkan, müşteri toplayıcı |
57664 |
tow hawser |
yedek halatı |
57665 |
tow hook |
çeki kancası |
57666 |
tow rope |
permeçe, yedek halatı |
57667 |
tow truck |
çekici kamyon |
57668 |
tow |
(taşıt) yedekte çekmek, yedekte çekme |
57669 |
towage |
yedekte çekme, çekme vergini |
57670 |
toward |
(Aİ) bkz.towards |
57671 |
towards |
-e doğru, yönünde, -e doğru, sularında, ile ilgili, -e karşı |
57672 |
towel bar |
havluluk, havlu asacağı |
57673 |
towel |
havlu, havluyla kurulamak |
57674 |
towelling |
havluluk bez |
57675 |
tower block |
apartman, yüksek bina |
57676 |
tower clock |
kule saati |
57677 |
tower drier |
kule kurutucu |
57678 |
tower silo |
kule silo |
57679 |
tower telescope |
kule teleskopu |
57680 |
tower |
kule, burç, (above/over ile) yükselmek, çok yüksek/uzun olmak |
57681 |
towered |
kuleli |
57682 |
towering |
çok yüksek, şiddetli, son derece |
57683 |
towing |
çekme |
57684 |
town council |
belediye meclisi |
57685 |
town councillor |
belediye meclisi üyesi |
57686 |
town gas |
havagazı |
57687 |
town hall |
belediye binası |
57688 |
town house |
konak |
57689 |
town planner |
planlamacı, şehir plancısı |
57690 |
town planning |
şehir planlaması |
57691 |
town tax |
belediye vergisi |
57692 |
town |
şehir, kent, kasaba, şehrin iş/alışveriş merkezi, çarşı, şehir halkı |
57693 |
towns people |
şehir halkı |
57694 |
townsfolk |
kasaba halkı |
57695 |
township |
(Güney Afrika'da) siyahilerin yaşadığı yer |
57696 |
townsman |
kentli, şehirli |
57697 |
toxaemia |
kan zehirlenmesi |
57698 |
toxic |
zehirli |
57699 |
toxicant |
zehirleyici, zehirli |
57700 |
toxicity |
zehirlilik, ağılılık |
57701 |
toxicological |
toksikolojik, zehirbilimsel, ağıbilimsel |
57702 |
toxicology |
zehirbilim |
57703 |
toxin |
toksin |
57704 |
toy |
oyuncak |
57705 |
toyshop |
oyuncakçı dükkânı |
57706 |
trabeated |
kemersiz |
57707 |
trabecula |
bağ |
57708 |
trace element |
azrak element, az rastlanan element |
57709 |
trace program |
izleme bağdarlaması |
57710 |
trace |
izini sürmek, izlemek, bulmak, ortaya çıkarmak, (kopya çöngesiyle) kopyasını çıkarmak, iz, az miktar, zerre, kalıntı |
57711 |
traceable |
izlenebilir |
57712 |
tracer |
kopya kılgası, izli mermi |
57713 |
trachea |
trake, yaprak damarı |
57714 |
tracheal |
soluk borusuna ait, yaprak damarına ait |
57715 |
tracheitis |
soluk borusu iltihabı |
57716 |
tracheotomy |
soluk borusunu açma ameliyatı, trakeotomi |
57717 |
trachoma |
trahom |
57718 |
trachomatous |
trahomlu |
57719 |
trachyte |
trakit |
57720 |
tracing cloth |
muşamba çönge |
57721 |
tracing paper |
aydınger |
57722 |
tracing |
kopya |
57723 |
track address |
iz adresi |
57724 |
track and field |
atletizm |
57725 |
track angle |
rota açısı |
57726 |
track bolt |
cebire cıvatası |
57727 |
track circuit |
hat devresi |
57728 |
track down |
izleyerek bulmak, avlamak |
57729 |
track laying |
hat döşeme, ray döşeme |
57730 |
track pad |
palet pabucu |
57731 |
track rod |
palet mili |
57732 |
track roller |
palet makarası |
57733 |
track scales |
vagon baskülü |
57734 |
track shoe |
palet pabucu |
57735 |
track |
iz, patika, keçiyolu, ray, pist, yarış pisti, parça, şarkı, müzik, palet, tırtıl, izlemek, izini takip etmek, izini sürmek |
57736 |
track-type loader |
paletli yükleyici |
57737 |
track-type tractor |
paletli traktör |
57738 |
tracked |
paletli, tırtıllı |
57739 |
tracker |
izleyen kimse, izci |
57740 |
tracking station |
izleme istasyonu |
57741 |
tracking |
izleme, takip |
57742 |
trackless |
izsiz, yolsuz, iz bırakmayan |
57743 |
tracksuit |
eşofman |
57744 |
tract |
arazi, alan, toprak, jüye, risale |
57745 |
tractable |
kolay kontrol edilir, uysal, uslu, kolay işlenir |
57746 |
traction battery |
çekme bataryası |
57747 |
traction |
çekme, çekiş, çekilme |
57748 |
tractive force |
çekme kuvveti, çekme gücü |
57749 |
tractive power |
çekici güç, çekme kuvveti |
57750 |
tractive |
çekici, çeken |
57751 |
tractor plough |
traktör pulluğu |
57752 |
tractor tyre |
traktör lastiği |
57753 |
tractor |
traktör |
57754 |
trade acceptance |
ticari kabul |
57755 |
trade agreement |
ticari anlaşma |
57756 |
trade association |
ticari birlik |
57757 |
trade balance |
ticaret dengesi |
57758 |
trade bank |
ticaret bankası |
57759 |
trade barriers |
ticari engeller |
57760 |
trade bill |
ticari senet |
57761 |
trade cycle |
konjonktür dalgası |
57762 |
trade deficit |
ticaret açığı |
57763 |
trade directory |
ticaret rehberi |
57764 |
trade discount |
toptancı indirimi |
57765 |
trade fair |
ticaret fuarı |
57766 |
trade gap |
ticari açık |
57767 |
trade in |
üste pul verip değiştirmek |
57768 |
trade investment |
ticari yatırım |
57769 |
trade mark |
marka, alameti farika, ticari marka |
57770 |
trade name |
ad, marka, ticaret unvanı |
57771 |
trade price |
toptan fiyat |
57772 |
trade register |
ticaret sicili |
57773 |
trade restrictions |
ticaret kısıtlamaları |
57774 |
trade route |
ticaret yolu |
57775 |
trade sale |
ticari ucuzluk |
57776 |
trade school |
meslek mektebi, sanat mektebi |
57777 |
trade secret |
meslek sırrı |
57778 |
trade show |
ticari gösteri |
57779 |
trade symbol |
ticari simge |
57780 |
trade union |
sendika, işçi sendikası |
57781 |
trade unionism |
sendikacılık |
57782 |
trade unionist |
sendikacı |
57783 |
trade value |
takas değeri |
57784 |
trade wind |
alize rüzgârı |
57785 |
trade |
ticaret, alışveriş, meslek, kesp, sanat, iş, iş, satış, (in/with ile) ticaret yapmak, almak, satmak, değiş tokuş etmek, değişmek |
57786 |
trademark |
alameti farika, marka |
57787 |
trader |
tüccar, tacir, tecimen |
57788 |
tradesman |
esnaf, dükkâncı, satıcı |
57789 |
trading account |
ticari hesap, ticaret hesabı |
57790 |
trading area |
ticari alan |
57791 |
trading capital |
ödenmemiş sermaye |
57792 |
trading company |
ticaret şirketi |
57793 |
trading credit |
ticaret kredisi |
57794 |
trading profit |
ticari kazanç |
57795 |
trading stamp |
pay kuponu |
57796 |
trading |
alış veriş, değiş tokuş |
57797 |
tradition |
gelenek |
57798 |
traditional |
geleneksel |
57799 |
traditionalist |
muhafazakâr |
57800 |
traditionally |
geleneksel olarak |
57801 |
traduce |
çamur atmak, leke sürmek, kara çalmak |
57802 |
traffic accident |
trafik kazası |
57803 |
traffic capacity |
trafik kapasitesi |
57804 |
traffic congestion |
trafik tıkanması |
57805 |
traffic density |
trafik yoğunluğu |
57806 |
traffic flow |
trafik akışı |
57807 |
traffic in |
ticareti yapmak, alıp satmak |
57808 |
traffic island |
rofüj, emniyet adası |
57809 |
traffic jam |
trafik sıkışıklığı |
57810 |
traffic lane |
trafik şeridi |
57811 |
traffic light |
trafik ışığı |
57812 |
traffic lights |
trafik ışıkları |
57813 |
traffic line |
şerit çizgisi |
57814 |
traffic load |
trafik yükü |
57815 |
traffic manager |
trafik memuru |
57816 |
traffic noise |
trafik gürültüsü |
57817 |
traffic offence |
trafik suçu |
57818 |
traffic police |
yol sakçısı |
57819 |
traffic roundabout |
dönel kavşak |
57820 |
traffic rule |
trafik kuralı |
57821 |
traffic sign |
trafik işaret levhası |
57822 |
traffic signal |
trafik sinyali |
57823 |
traffic signs |
trafik işaretleri |
57824 |
traffic stream |
trafik akışı |
57825 |
traffic volume |
trafik hacmi |
57826 |
traffic |
trafik, seyrüsefer, katnav, ticaret, alım-satım |
57827 |
trafficator |
sinyal |
57828 |
trafficker |
kaçakçı |
57829 |
tragacanth |
geven, kitre |
57830 |
tragedian |
trajedi yazarı, trajedi oyuncusu |
57831 |
tragedienne |
trajedi aktrisi |
57832 |
tragedy |
trajedi, ağlatı, facia, felaket |
57833 |
tragic |
trajik, üzücü, talihsiz, müthiş, korkunç |
57834 |
tragicomedy |
trajikomedi |
57835 |
trail one's coat |
belasını aramak, kaşınmak, kavga çıkarmak |
57836 |
trail |
iz, koku, patika, keçiyolu, kuyruk, izini sürmek, izlemek, peşinden sürüklemek, sürüklenmek |
57837 |
trailer coupling |
römork bağlantısı |
57838 |
trailer |
römork, treyler, fragman, tanıtma yankası, karavan |
57839 |
trailing axle |
arka dingil |
57840 |
train ferry |
tren taşıyan vapur |
57841 |
train oil |
balina yağı |
57842 |
train on |
nişan almak, yükseltmek |
57843 |
train station |
tren istasyonu |
57844 |
train upon |
nişan almak, üstüne tutmak, çevirmek |
57845 |
train |
tren, kafile, kervan, sürü, elbise kuyruğu, olaylar/düşünceler zinciri, yetiştirmek, eğitmek, yetişmek, eğitim görmek, (on/upon ile) -e nişan almak, -e yükseltmek, üstüne tutmak, çevirmek |
57846 |
trained nurse |
diplomalı hastabakıcı |
57847 |
trained |
eğitilmiş, alışkın |
57848 |
trainee |
stajyer, öğrenci |
57849 |
trainer |
antrenör, çalıştırıcı |
57850 |
training camp |
antrenman düşergesi |
57851 |
training center |
eğitim merkezi |
57852 |
training plane |
eğitim uçağı |
57853 |
training ship |
mektep gemisi |
57854 |
training |
terbiye, eğitim, antrenman, idman, çalışma |
57855 |
trait |
özellik, karakter |
57856 |
traitor |
hain, vatan haini |
57857 |
trajectory |
yörünge |
57858 |
tram silk |
ibrişim |
57859 |
tram |
tramvay |
57860 |
tramcar |
tramvay |
57861 |
tramline |
tramvay hattı |
57862 |
trammel |
kollu pergel, elipsograf |
57863 |
trammer |
araba sürücüsü |
57864 |
tramming |
araçla taşıma, elle araba itme |
57865 |
tramontane |
yabancı kimse |
57866 |
tramp |
serseri, avare, rap rap sesi, uzun yürüyüş, orospu, ağır adımlarla yürümek, yürüyüp geçmek, çiğnemek |
57867 |
trample |
basmak, taptalamak, ezmek, çiğnemek |
57868 |
trampoline |
tramplen |
57869 |
tramway |
tramvay, dekovil rayı |
57870 |
trance |
özünden geçme, esrime, trans |
57871 |
tranche |
tranş, dilim |
57872 |
trank |
yatıştırıcı madde |
57873 |
tranquil |
sakin, sessiz, durgun |
57874 |
tranquillity |
sessizlik, sük-n, asudelik, huzur, durgunluk |
57875 |
tranquillize |
sakinleştirmek, yatıştırmak |
57876 |
tranquillizer |
sakinleştirici, yatıştırıcı ilaç |
57877 |
trans- |
(önek) öte, ötesinde, karşı tarafta |
57878 |
transact |
(iş) görmek, bitirmek, yapmak |
57879 |
transaction file |
işlem dosyası |
57880 |
transaction record |
işlem kaydı |
57881 |
transaction |
iş görme, yapma, iş, muamele, işlem |
57882 |
transatlantic |
transatlantik, Antlantik Okyanusu'na ait, Atlantikaşırı |
57883 |
transceiver |
alıcı verici ünalgı |
57884 |
transcend |
geçmek, aşmak |
57885 |
transcendency |
üstünlük |
57886 |
transcendent |
üstün, ulu, yüce |
57887 |
transcendental |
deneyüstü, insanüstü |
57888 |
transcendentalism |
deneyüstücülük |
57889 |
transcontinental |
kıtayı kateden, kıtaötesi |
57890 |
transcribe |
kopya etmek, suretini çıkarmak, uyarlamak |
57891 |
transcriber |
kopya edici, tıpkılayıcı |
57892 |
transcript |
kopya, suret |
57893 |
transcription |
transkripsiyon, çevriyazı |
57894 |
transducer |
güç çevirici, çevirgeç |
57895 |
transect |
kesit çıkarmak |
57896 |
transection |
kesit |
57897 |
transept |
çapraz sahın |
57898 |
transfer bank |
havale yapılan banka |
57899 |
transfer book |
senet defteri |
57900 |
transfer by judgement |
kazai temlik |
57901 |
transfer by law |
yasal temlik |
57902 |
transfer case |
ara şanzıman, muavin şanzıman |
57903 |
transfer command |
aktarma komutu |
57904 |
transfer commission |
havale komisyonu |
57905 |
transfer current |
geçiş akımı |
57906 |
transfer deed |
devir belgesi |
57907 |
transfer fee |
devir vergini, transfer vergini |
57908 |
transfer gear |
transfer dişlisi |
57909 |
transfer of foreign exchange |
döviz transferi |
57910 |
transfer tax |
intikal vergisi |
57911 |
transfer ticket |
aktarma bilet |
57912 |
transfer |
nakletmek, taşımak, göçürmek, taşınmak, transfer etmek, transfer olmak, nakliyat değişmek, aktarma yapmak, devretmek, transfer, devir, çıkartma, yapıştırma, baskı, aktarma bileti, nakil |
57913 |
transferable |
devredilebilir, nakli mümkün |
57914 |
transferee |
devir olunan, devralan, temlik olunan |
57915 |
transference |
transfer, nakil, aktarma, nakletme, havale edilme |
57916 |
transferor |
devreden kimse, nakleden kimse, temlik eden |
57917 |
transferred charge call |
ödemeli alısün konuşması |
57918 |
transferrer |
havale eden |
57919 |
transferring bank |
devreden banka |
57920 |
transfiguration |
şekil değişimi |
57921 |
transfigure |
şeklini değiştirip yüceltmek |
57922 |
transfinite |
sonluötesi |
57923 |
transfix |
şaşkına çevirmek, afallatmak, sersemletmek, dondurmak |
57924 |
transform |
biçimini değiştirmek, dönüştürmek |
57925 |
transformation |
dönüşüm, dönüştürüm |
57926 |
transformational grammar |
dönüşümsel dilbilgisi |
57927 |
transformational |
dönüşümsel |
57928 |
transformationalism |
dönüşümcülük |
57929 |
transformationalist |
dönüşümcü, dönüşümcü |
57930 |
transformer oil |
transformatör yağı |
57931 |
transformer |
transformatör, trafo |
57932 |
transfuse |
(kan) nakletmek |
57933 |
transfusion |
kan nakli |
57934 |
transgress |
(sınırı) aşmak, bozmak, çiğnemek, karşı gelmek |
57935 |
transgression |
deniz ilerlemesi, ihlal, çiğneme, sınırı aşma |
57936 |
transgressor |
çiğneyen, günahkâr |
57937 |
transhumance |
yaylacılık |
57938 |
transhumant |
yaylacı |
57939 |
transience |
geçici hal |
57940 |
transiency |
geçicilik |
57941 |
transient current |
geçici akım |
57942 |
transient error |
geçici hata |
57943 |
transient state |
geçici hal |
57944 |
transient |
geçici, kısa süreli, süreksiz |
57945 |
transiently |
geçici olarak |
57946 |
transistor ignition |
transistorlu ateşleme |
57947 |
transistor radio |
transistorlu ünalgı |
57948 |
transistor |
transistör, transistörlü ünalgı |
57949 |
transistorize |
transistorla donatmak |
57950 |
transistorized |
transistorlu |
57951 |
transit lounge |
transit yolcu salonu |
57952 |
transit time |
geçiş zamanı |
57953 |
transit trade |
transit ticaret |
57954 |
transit visa |
transit vize |
57955 |
transit |
taşıma, aktarma, geçiş |
57956 |
transition card |
geçiş kartı |
57957 |
transition element |
transisyon elementi, geçiş öğesi |
57958 |
transition metal |
geçiş metali |
57959 |
transition period |
geçiş dönemi |
57960 |
transition point |
geçiş çekidi |
57961 |
transition |
geçiş |
57962 |
transitional |
geçişle ilgili, geçişli |
57963 |
transitive expression |
geçişli ifade |
57964 |
transitive verb |
geçişli fiil, geçişli eylem |
57965 |
transitive |
geçişli (eylem) |
57966 |
transitivity |
geçişme, geçişkenlik |
57967 |
transitoriness |
geçicilik |
57968 |
transitory income |
arızi gelir |
57969 |
transitory |
geçici, süreksiz, fani, kalımsız, ölümlü |
57970 |
translatable |
tercüme edilebilir |
57971 |
translate |
tercüme etmek, çevirmek |
57972 |
translation bureau |
tercüme bürosu |
57973 |
translation |
tercüme, çeviri |
57974 |
translator |
tercüman, çevirmen |
57975 |
transliterate |
karakter değiştirmek, karakter dönüştürmek |
57976 |
transliteration |
harf çevirisi, transkripsiyon |
57977 |
translocate |
yerini değiştirmek, kenar etmek |
57978 |
translucence |
yarısaydamlık |
57979 |
translucent |
yarısaydam |
57980 |
translunar |
ayın ötesindeki |
57981 |
transmarine |
denizaşırı |
57982 |
transmigrant |
göçmen |
57983 |
transmigrate |
göç etmek |
57984 |
transmigration |
göç, hicret |
57985 |
transmissible |
devredilebilir, aktarılabilir, bulaşıcı, yolukucu |
57986 |
transmission belt |
transmisyon kayışı |
57987 |
transmission box |
vites kutusu, dişli kutusu |
57988 |
transmission brake |
transmisyon eğleci |
57989 |
transmission chain |
tahrik zinciri |
57990 |
transmission gear |
transmisyon dişlisi |
57991 |
transmission level |
transmisyon düzeyi |
57992 |
transmission speed |
gönderme hızı |
57993 |
transmission system |
iletim jüyesi |
57994 |
transmission |
gönderme, iletme, geçirme, taşıma, (ünalgı/sınalgı) yayın, transmisyon, vites |
57995 |
transmit |
göndermek, yayınlamak, geçirmek, iletmek, (hastalık/vb.) geçirmek, bulaştırmak |
57996 |
transmittance |
transmitans |
57997 |
transmitter |
verici, iletici |
57998 |
transmitting antenna |
verici anten |
57999 |
transmitting microphone |
verici mikrofon |
58000 |
transmitting station |
verici istasyon |
58001 |
transmogrify |
şeklini değiştirmek |
58002 |
transmutable |
değiştirilebilir |
58003 |
transmutation |
değişme, değiştirilme |
58004 |
transmute |
aslını/şeklini değiştirmek |
58005 |
transnational |
uluslararası, çokuluslu |
58006 |
transoceanic |
okyanusötesi |
58007 |
transom window |
vasistas |
58008 |
transom |
çapraz kiriş, lento |
58009 |
transparency |
saydamlık, slayt |
58010 |
transparent paper |
aydınger |
58011 |
transparent |
saydam, açık, net, anlaşılır |
58012 |
transpiration |
terleme |
58013 |
transpire |
ortaya çıkmak, bilinmek, olmak, vuku bulmak |
58014 |
transplant |
nakledilen şey, aktarılan şey, kılgan nakli, (ösümlük) başka bir yere dikmek/aktarmak, (kılgan/saç/vb.) nakletmek |
58015 |
transplantation |
nakil, aktarma |
58016 |
transplanter |
fide dikme kılgası |
58017 |
transport documents |
nakliye vesaiki, taşıma belgeleri |
58018 |
transport expenses |
nakliye masrafı |
58019 |
transport |
nakil, taşıma, taşımacılık, kölük, araç, taşıt, taşımak, götürmek, nakletmek, sürgüne göndermek, sürmek |
58020 |
transportable |
taşınır, portatif, taşınabilir |
58021 |
transportation tax |
nakliyat vergisi |
58022 |
transportation |
sürgüne gönderme, sürme, sürgün, nakil, gönderme, taşıma, taşımacılık |
58023 |
transporter |
araba nakil aracı, nakliyeci |
58024 |
transpose |
yerlerini/sırasını değiştirmek, perdesini değiştirmek |
58025 |
transposer |
aktarıcı |
58026 |
transposition |
yerini değiştirme, yer değişikliği |
58027 |
transsexual |
cinsiyet değiştiren |
58028 |
transubstantiate |
başka bir cisme dönüştürmek |
58029 |
transudation |
sızma, sızıntı |
58030 |
transude |
deriden sızmak, terlemek |
58031 |
transversal |
çapraz, enine |
58032 |
transverse section |
enine kesit |
58033 |
transverse wave |
enine dalga, kesme dalgası |
58034 |
transverse |
enine, köndelen, çaprazlama |
58035 |
transvestite |
karşıt cinsin elbiselerini giyen, travesti |
58036 |
trap door |
kapak biçiminde kapı |
58037 |
trap window |
çatı penceresi |
58038 |
trap |
tuzak, tele, kapan, ağız, iki tekerlekli at arabası, tuzağa düşürmek |
58039 |
trapeze |
trapez |
58040 |
trapezium |
yamuk |
58041 |
trapezoid |
ikizkenar yamuk |
58042 |
trapezoidal |
ikizkenar yamuk şeklinde |
58043 |
trapped water |
tutulmuş su |
58044 |
trapper |
tuzakçı, avcı |
58045 |
trappings |
süslü koşum takımı |
58046 |
trapse |
başıboş gezmek, yavaş yavaş dolaşmak |
58047 |
trash |
değersiz şey, adi şey, çerçöp, süprüntü, ayaktakımı |
58048 |
trashcan |
çöp tenekesi |
58049 |
trashiness |
adilik, değersizlik |
58050 |
trashy |
değersiz, beş kapik etmez, saçma |
58051 |
trass |
tras |
58052 |
trauma |
travma |
58053 |
traumatic |
sarsıcı, şok edici, derinden etkileyici |
58054 |
traumatology |
travmatoloji |
58055 |
travail |
doğum sancıları, doğum ağrısı çekmek, zahmet çekmek |
58056 |
travel agency |
seyahat acentası |
58057 |
travel allowance |
yol masrafı, harcırah |
58058 |
travel bureau |
seyahat acentası |
58059 |
travel expenses |
yol masrafları, harcırah |
58060 |
travel from hand to hand |
elden ele dolaşmak |
58061 |
travel light |
az eşya ile yolculuk yapmak |
58062 |
travel non-stop |
molasız seyahat etmek |
58063 |
travel through |
molasız yolculuk yapmak |
58064 |
travel |
seyahat etmek, yolculuk yapmak, yol almak, gitmek, tüymek, topuklamak, gazlamak, seyahat, yolculuk |
58065 |
traveler |
bkz.traveller |
58066 |
travellator |
yürüyen kaldırım |
58067 |
travelled |
çok seyahat etmiş, çok gezmiş |
58068 |
traveller |
seyyah, yolcu |
58069 |
traveller's cheque |
seyahat çeki |
58070 |
travelling crane |
seyyar vinç |
58071 |
travelling expenses |
seyahat giderleri |
58072 |
travelling load |
hareketli yük |
58073 |
travelling salesperson |
seyyar satıcı |
58074 |
travelling wave |
yürüyen dalga |
58075 |
travelling |
seyahat, yolculuk |
58076 |
travelogue |
gezi yankası |
58077 |
traversable |
öne arkaya hareket edebilen |
58078 |
traverse |
içinden/üzerinden geçmek |
58079 |
travertin |
travertin |
58080 |
travertine |
traverten |
58081 |
travesty |
kötü/gülünç taklit, travesti |
58082 |
trawl line |
çaparı |
58083 |
trawl |
tarak ağı, trol, tarak ağıyla balık tutmak |
58084 |
trawler |
tarak ağlı balıkçı gemisi |
58085 |
tray |
tepsi, tabla |
58086 |
treacherous |
hain, dönek, tehlikeli |
58087 |
treacherousness |
hainlik |
58088 |
treachery |
hainlik, ihanet, döneklik, sahtelik, vefasızlık |
58089 |
treacle |
şeker pekmezi |
58090 |
tread down |
ayak altında çiğnemek |
58091 |
tread on sb's corns |
bamteline basmak |
58092 |
tread on sb's toes |
gücendirmek, incitmek |
58093 |
tread under foot |
ayak altında çiğnemek |
58094 |
tread |
üzerinde yürümek, katetmek, basmak, taptalamak, çiğnemek, ezmek, ayak basışı/sesi, lastik tırtılı, merdiven basamağı |
58095 |
treadle |
pedal, ayaklık |
58096 |
treason |
vatan hainliği, ülkesine ihanet |
58097 |
treasure house |
hazine dairesi |
58098 |
treasure up |
aklında tutmak |
58099 |
treasure |
hazine, define, gömü, çok değerli şey/varlık, çok kıymetli tutmak, büyük değer vermek |
58100 |
treasurer |
haznedar, veznedar |
58101 |
treasury bill |
hazine bonosu |
58102 |
treasury board |
maliye bakanlığı |
58103 |
treasury bond |
hazine bonosu |
58104 |
treasury certificate |
çönge pul |
58105 |
treasury department |
maliye bakanlığı |
58106 |
treasury note |
hazine bonosu |
58107 |
treasury office |
hazine dairesi |
58108 |
treasury stocks |
devlet tahvilleri |
58109 |
treasury warrant |
maliye senedi |
58110 |
treasury |
hazine, maliye dairesi |
58111 |
treat of |
bahsetmek |
58112 |
treat sb like dirt |
hiçe saymak, hor görmek, adam yerine koymamak |
58113 |
treat something as a joke |
işi şakaya vurmak |
58114 |
treat with tannin |
tanenlemek |
58115 |
treat |
muamele etmek, davranmak, ele almak, düşünmek, saymak, görmek, (to ile) ikram etmek, ısmarlamak, vermek, kimyasal işleme tabi tutmak, elden geçirmek, tedavi etmek, geçirmek, zevk, hoş şey, hoş sürpriz |
58116 |
treatise |
bilimsel inceleme, tez |
58117 |
treatment |
muamele, davranış, tedavi, sağaltım |
58118 |
treaty powers |
antlaşmayı oluşturan güçler |
58119 |
treaty |
antlaşma, muahede, saziş, mukavele |
58120 |
treble control |
tizlik ayarı |
58121 |
treble |
soprano, tiz, üç misli, üç kat, üç bölüm, üçlü, tiz, üç misli olmak, üç misline çıkarmak |
58122 |
tree age |
ağaç yaşı |
58123 |
tree breeding |
ağaç ıslahı |
58124 |
tree class |
ağaç sınıfı |
58125 |
tree classification |
ağaç sınıflandırması |
58126 |
tree frog |
ağaç kurbağası |
58127 |
tree limit |
ağaç sınırı |
58128 |
tree line |
ağaç sınırı |
58129 |
tree of life |
hayat ağacı |
58130 |
tree pipit |
incirkuşu |
58131 |
tree sparrow |
dağserçesi |
58132 |
tree volume |
ağaç hacmi |
58133 |
tree |
ağaç |
58134 |
treeless |
ağaçsız |
58135 |
treenail |
kavela, ağaç çivi |
58136 |
trefoil arch |
yonca kemer, üç dilimli kemer |
58137 |
trefoil |
yonca |
58138 |
trehalose |
trehaloz |
58139 |
trek |
uzun ve zor yolculuk yapmak, uzun ve zor yolculuk |
58140 |
trellis |
ösümlük kafesi, sırık |
58141 |
tremble |
titremek, ürpermek, titreme, ürperme, ürperti |
58142 |
trembler |
titreşim aygıtı, çıngı zili |
58143 |
trembling |
titreyen |
58144 |
tremendous |
büyük, çok büyük, çok fazla, kocaman, harika, şahane, nefis, olağanüstü |
58145 |
tremendously |
çok, son derece |
58146 |
tremolite |
tremolit |
58147 |
tremor |
titreme, sarsıntı |
58148 |
tremulous |
titrek, titremeli, heyecanlı, gergin |
58149 |
trench coat |
trençkot, yağmurluk |
58150 |
trench on |
tecavüz etmek, göğmek |
58151 |
trench warfare |
siper harbi |
58152 |
trench |
hendek, çukur, siper |
58153 |
trenchancy |
keskinlik |
58154 |
trenchant |
keskin, sert, acı, etkili |
58155 |
trencher |
hendek kazma kılgası, tahta tabak |
58156 |
trencherman |
iştahı yerinde kimse |
58157 |
trend in prices |
fiyatların eğilimi |
58158 |
trend |
eğilim, akım, moda |
58159 |
trendy |
çok moda, modaya uyan |
58160 |
trepan |
cerrah testeresi, matkap |
58161 |
trepidation |
telaş, kaygı |
58162 |
trespass on |
suiistimal etmek, kötüye kullanmak |
58163 |
trespass |
(başkasının arazisine) izinsiz girmek, başkasının arazisine izinsiz girme, araziye tecavüz |
58164 |
trespasser |
mütecaviz |
58165 |
tress |
saç lülesi, bukle |
58166 |
tressed |
örgülü, bukleli |
58167 |
trestle table |
taşınır masa |
58168 |
trestle |
masa ayaklığı, sehpa |
58169 |
trestlework |
iskele işi, sehpa |
58170 |
triacid |
triasit |
58171 |
triad |
üçlü, üçlü türküm, üçlü takım |
58172 |
trial and error |
deneme-yanılma yöntemi |
58173 |
trial balance |
geçici mizan, küçük mizan |
58174 |
trial flight |
deneme uçuşu |
58175 |
trial judge |
duruşma hâkimi |
58176 |
trial lawyer |
duruşma avukatı |
58177 |
trial marriage |
deneme evliliği |
58178 |
trial period |
deneme süresi |
58179 |
trial |
duruşma, yargılama, deneme, sınavı, başbelası, dert |
58180 |
triangle of forces |
kuvvetler üçgeni |
58181 |
triangle |
üçgen, üçköşe, üçbucak, triangel |
58182 |
triangular |
müselles, üçbucak, üçgen, üç köşeli |
58183 |
triangulate |
üçgenlere bölmek, nirengi yapmak |
58184 |
triangulation |
nirengi, üçgenlere bölme |
58185 |
Trias |
triyasik |
58186 |
triaxial |
üçeksenli |
58187 |
triazine |
triazin |
58188 |
triazone |
triazon |
58189 |
tribal |
kabileye ait |
58190 |
tribasic |
üç bazlı |
58191 |
tribe |
kabile, boy, oymak |
58192 |
tribesman |
oymak üyesi |
58193 |
triblet |
zımba |
58194 |
tribology |
sürtünmebilim, triboloji |
58195 |
triboluminescence |
sürtünmeli ışıldama, tribolüminesans |
58196 |
tribulation |
sıkıntı, dert, sorun, keder |
58197 |
tribunal |
mahkeme |
58198 |
tribune |
kürsü, platform, tribün |
58199 |
tributary |
kol, akarsu, geleğen |
58200 |
tribute |
takdir, övgü, baç, haraç, vergi |
58201 |
tricar |
üç tekerlekli araba |
58202 |
trice |
an, lahza |
58203 |
triceps |
üçbaşlı kas |
58204 |
trichina |
trişin |
58205 |
trichinosis |
trişinoz |
58206 |
trichloroethylene |
trikloretilen |
58207 |
trichotomy |
üç kısma bölünme |
58208 |
trichromatic |
trikromatik, üçrenkli |
58209 |
trichromatism |
trikromi |
58210 |
trick film |
hileli yanka |
58211 |
trick |
hüner, numara, el çabukluğu, marifet, ustalık, beceri, incelik, muziplik, şeytanlık, (iskambil) el, hile, düzen, dolap, oyun, dalavere, muziplik için yapılmış, muzip, muzır, zor, kazık, (into ile) aldatmak, kandırmak, keleğe getirmek, üçkâğıda getirmek |
58212 |
trickery |
hilekârlık, dolap, dalavere, düzen, üçkâğıt |
58213 |
trickiness |
aldatıcılık, hile, karmaşıklık, kurnazlık |
58214 |
trickle |
damlamak, akmak, süzülmek |
58215 |
trickster |
hileci, düzenbaz, üçkâğıtçı, dalavereci, kazıkçı |
58216 |
tricky |
ustalık ve dikkat isteyen, nazik, ince, hassas, kurnaz, uyanık, üçkâğıtçı, düzenbaz |
58217 |
triclinic |
triklinik, üç ayrı mihverli (kristal) |
58218 |
tricolour |
üç renkli |
58219 |
tricorn |
üç köşeli şapka |
58220 |
tricot |
triko |
58221 |
tricuspid |
triküspit, üçlü kapakçık |
58222 |
tricycle |
üç tekerlekli bisiklet |
58223 |
tricyclic |
üçhalkalı, trisiklik |
58224 |
trident |
üç dişli çatal, üç çatallı zıpkın |
58225 |
tried |
güvenilir, denenmiş |
58226 |
triennial |
üç yılda bir olan |
58227 |
trifle with |
hafife almak, önem vermemek |
58228 |
trifle |
ıvır zıvır, değersiz şey, meyveli tatlı, bir tür jöle |
58229 |
trifling |
önemsiz, değersiz, lağlağı |
58230 |
trifoliate |
üç yapraklı |
58231 |
trifolium |
yonca |
58232 |
trifurcate |
üçlü çatal, üç yollu |
58233 |
trigger man |
gangster |
58234 |
trigger |
tetik, (off ile) başlatmak, neden olmak, yol açmak |
58235 |
triggerfish |
çotira |
58236 |
triglyph |
triglif |
58237 |
trigonometric |
trigonometrik |
58238 |
trigonometrical |
trigonometrik |
58239 |
trigonometry |
trigonometri |
58240 |
trihedral |
üçyüzlü, üç yanlı |
58241 |
trihedron |
üçyüzlü |
58242 |
trilateral |
üçlü, üç yanlı, üç yönlü |
58243 |
trilinear |
üç çizgiden oluşan, üç hatlı |
58244 |
trilingual |
üç dil konuşan |
58245 |
triliteral |
üç harfli kelime |
58246 |
trill |
ses titremesi, tril |
58247 |
trilled |
titrek (ses için) |
58248 |
trillion |
trilyon |
58249 |
trilobate |
üç loplu, üç kısımlı |
58250 |
trilogy |
triloji |
58251 |
trim |
(off ile) kesip düzeltmek, budamak, kırkmak, (with ile) süslemek, kısmak, azaltmak, yenmek, (gemi/uçak) dengelemek, dengelenmek, düzenli, derli toplu, kesme, kırkma, intizam, düzen, form, kondisyon |
58252 |
trimester |
üç aylık öğrenim süresi |
58253 |
trimmer |
fletner ayarlayıcısı, süsleyen kimse, yağcı |
58254 |
trimming machine |
kordon kılgası |
58255 |
trimming |
süs, garnitür, kesilmiş parça |
58256 |
trimorphism |
trimorfizm, üçbiçimlilik |
58257 |
trine |
üç kat, üçlü, üç misli |
58258 |
trinity |
üçlü (birlik) |
58259 |
trinket |
incik boncuk, değersiz ziynet |
58260 |
trinomial |
üçterimli |
58261 |
trio |
üçlü, üç kişilik türküm, trio, üçlü |
58262 |
triode |
triyot |
58263 |
triose |
trioz |
58264 |
trip out |
uyuşturucu almak, uçmak |
58265 |
trip up |
hata yaptırmak, yanıltmak, çelme takmak |
58266 |
trip |
çelme takmak, badalak vurmak, sendeletmek, tökezlemek, sendelemek, takılmak, hata yapmak, gezi, gezinti, kısa yolculuk, takılma, tökezleme, düşme, hata, yanılma, (dil) sürçme, uyuşturucu etkisi, uçuş, trip |
58267 |
tripartite |
üç bölümlü, üç kısımlı |
58268 |
tripe |
işkembe, zırva, saçmalık |
58269 |
triplane |
üçkanatlı uçak |
58270 |
triple alliance |
üçlü ittifak |
58271 |
triple bond |
üçlü bağ |
58272 |
triple jump |
üç adım atlama |
58273 |
triple point |
üçlü çekit |
58274 |
triple |
üç bölümlü, müselles, üç misli, üç kat fazla, üç katına çıkmak, üç katına çıkarmak |
58275 |
triple-core cable |
üçlü kablo |
58276 |
triple-expansion engine |
üç genişlemeli kılga |
58277 |
triplet |
üçüz |
58278 |
triplex glass |
üç katlı kırılmaz cam |
58279 |
triplex |
üç katlı, üç katlı ev |
58280 |
triplicate |
üç benzer bölümden oluşan, üçlü |
58281 |
tripod |
üç ayaklı sehpa, üç ayaklık |
58282 |
Tripoli |
Trablusgarp |
58283 |
tripper |
turist, kastanyola |
58284 |
tripping |
çevik, kıvrak, hafif adımlarla yürüme |
58285 |
trisaccharide |
trisakarit |
58286 |
trisect |
üç eşit parçaya bölmek, üçe bölmek |
58287 |
trisection |
üç eşit parçaya bölme, üçeşbölüm |
58288 |
trismus |
çene kilitlenmesi |
58289 |
trisyllabic |
üç heceli |
58290 |
trite |
basmakalıp, beylik, cıvımış, suyu çıkmış |
58291 |
triteness |
basmakalıplık, beylik olma, cıvımışlık |
58292 |
tritium |
trityum |
58293 |
tritone |
üç sesli müzik parçası |
58294 |
triturate |
ezmek, öğütmek |
58295 |
triumph |
zafer, utku, yengi |
58296 |
triumphal arch |
zafer takı |
58297 |
triumphal procession |
zafer alayı |
58298 |
triumphal |
zaferle ilgili |
58299 |
triumphant |
muzaffer, galip, sevinçli, gururlu |
58300 |
triune |
birde üç olan |
58301 |
trivalent |
üçdeğerli |
58302 |
trivia |
ıvır zıvır |
58303 |
trivial |
önemsiz, havadan sudan |
58304 |
triviality |
önemsizlik, havadan sudan olma, bayağılık |
58305 |
triweekly |
üç haftada bir olan |
58306 |
troat |
geyik bağırması |
58307 |
trocar |
trokar |
58308 |
trochanter |
trokanter |
58309 |
trochilus |
bir çeşit yağmur kuşu |
58310 |
trochlea |
makara |
58311 |
trochoid |
teker eğrisi, döner eklem |
58312 |
troglodyte |
mağara adamı |
58313 |
Trojan horse |
Truva atı |
58314 |
Trojan |
Truva kentiyle ilgili, Truvalı |
58315 |
troll |
suda oltayı çekerek balık tutmak |
58316 |
trolley car |
tramvay arabası |
58317 |
trolley jack |
seyyar kriko |
58318 |
trolley man |
vatman, biletçi |
58319 |
trolley wire |
troley teli |
58320 |
trolley |
el arabası, yemek servis arabası |
58321 |
trolleybus |
troleybüs |
58322 |
trollop |
pasaklı kadın, fahişe, sürtük |
58323 |
trombone |
trombon |
58324 |
trombonist |
tromboncu |
58325 |
trommel |
döner kalbur |
58326 |
trompe |
ocak körüğü |
58327 |
trona |
trona |
58328 |
troop away |
gitmek |
58329 |
troop |
küme, takım, sürü, türküm, ç.askerler, bölük, tabur, alay, izci türkümü |
58330 |
trooper |
süvari eri, eyalet sakçısı |
58331 |
troops |
askerler |
58332 |
troopship |
asker gemisi |
58333 |
troostite |
trustit |
58334 |
trope |
mecaz, kinaye |
58335 |
trophic |
besleyici, besinsel |
58336 |
trophy |
yarışmacıya verilen ödül, ödül, ganimet, av |
58337 |
tropic of Cancer |
Yengeç Dönencesi |
58338 |
tropic of Capricorn |
Oğlak Dönencesi |
58339 |
tropic |
dönence, ç.tropikal bölge, sıcak bölge |
58340 |
tropical rain forest |
tropikal yağmur ormanı |
58341 |
tropical |
tropikal, çok sıcak |
58342 |
tropics |
tropikal kuşak, tropikal bölge, sıcak bölge |
58343 |
tropine |
tropin |
58344 |
tropism |
yönelim, doğrulum |
58345 |
tropopause |
tropopoz |
58346 |
troposphere |
troposfer |
58347 |
trot |
tırıs, tırıs gitmek, tırısa kaldırmak, gitmek, kaçmak |
58348 |
troth |
sadakat, vefa |
58349 |
trotter |
domuz paçası |
58350 |
trouble shooting |
arıza arama, arıza tespiti |
58351 |
trouble |
üzmek, telaşlandırmak, sıkmak, rahatsız etmek, zahmet vermek, zahmet etmek, acı çektirmek, acı vermek, müşkül, zorluk, güçlük, zor durum, tehlike, dert, bela, zahmet, (sosyal/siyasal) düzensizlik, ızdırap, üzüntü, sıkıntı, sorun, kötü taraf, yanlış, rahatsızlık, hastalık |
58352 |
troubled |
tedirgin, üzgün, meraklı, kederli, sıkıntılı |
58353 |
troublemaker |
başbelası |
58354 |
troubleshooter |
aksaklıkları gideren kimse, düzeltici |
58355 |
troublesome |
zahmetli, güç, zor, sorun çıkaran, başbelası |
58356 |
troublous |
zahmetli, güç, karışık |
58357 |
trough |
yalak, tekne, iki dalga arasındaki çukur, alçak basınçlı hava sahası |
58358 |
trounce |
sopa çekmek, dövmek, dayak atmak, yenmek |
58359 |
troupe |
şarkıcı/dansçı/oyuncu türkümü |
58360 |
trousered |
pantolonlu |
58361 |
trousers |
pantolon, şalvar |
58362 |
trousseau |
çeyiz, gelin eşyası |
58363 |
trout |
alabalık |
58364 |
trove |
define, hazine |
58365 |
trowel |
mala, çepin, küçük bahçe çapası |
58366 |
troy |
kuyumcu tartısı |
58367 |
truancy |
mektebi asma, dersi asma |
58368 |
truant |
mektep kaçağı, kaytarıcı |
58369 |
truce |
ateşkes, ateşkes antlaşması |
58370 |
truck crane |
kamyonlu vinç |
58371 |
truck driver |
kamyon haydavcısı |
58372 |
truck engine |
kamyon kozgaltkası |
58373 |
truck farm |
bostan |
58374 |
truck farming |
bostancılık |
58375 |
truck frame |
kamyon şasisi |
58376 |
truck garden |
bostan, sebze bahçesi |
58377 |
truck gardener |
bostancı |
58378 |
truck jack |
kamyon krikosu |
58379 |
truck |
kamyon, yük vagonu |
58380 |
truckage |
kamyonla taşıma, taşıma vergini |
58381 |
trucker |
kamyon haydavcısı, sebze yetiştiricisi |
58382 |
trucking industry |
kamyonculuk endüstrisi |
58383 |
trucking |
kamyonculuk, kamyon taşımacılığı |
58384 |
truckle |
(to ile) boyun eğmek |
58385 |
truculence |
vahşilik, saldırganlık, kavgacılık, kabadayılık |
58386 |
truculent |
vahşi, saldırgan, kavgacı |
58387 |
trudge |
ağır adımlarla yürümek, güçlükle yürümek, uzun yorucu yürüyüş |
58388 |
true cypress |
adi servi |
58389 |
true sun |
gerçek güneş |
58390 |
true to type |
beklendiği gibi hareket eden |
58391 |
true to |
-e uygun, ile bağdaşan |
58392 |
TRUE |
doğru, çın, gerçek, halis, hakiki, gerçek, katışıksız, içten, samimi, gerçek, tam, eksiksiz, düzgün, sadık |
58393 |
true-blue |
dürüst, namuslu, sadık, muhafazakâr, tutucu |
58394 |
true-life |
gerçeğe dayalı |
58395 |
trueborn |
doğuştan |
58396 |
truehearted |
sadık, vefalı |
58397 |
trueness |
doğruluk, gerçeklik, bağlılık, içtenlik |
58398 |
truffle |
yer mantarı, domalan, hafif tatlı |
58399 |
truism |
herkesçe bilinen gerçek, su götürmez gerçek |
58400 |
trull |
orospu, fahişe |
58401 |
truly |
tamamen, tam olarak, tam, gerçekten, içtenlikle |
58402 |
trump card |
koz |
58403 |
trump up |
uydurmak, icat etmek |
58404 |
trump |
(iskambil) koz, koz çakmak, kozla almak |
58405 |
trumpery |
değersiz, değersiz (şey) |
58406 |
trumpet |
trompet, boru, borazan, fil sesi, bağırış, çığlık, böğürtü |
58407 |
trumpeter |
trompetçi, borucu, haberci, tellal, borazancı |
58408 |
truncate |
kısaltmak, kısa kesmek |
58409 |
truncated |
kesik, yassı |
58410 |
truncation |
ucunu kesme, budama |
58411 |
truncheon |
cop |
58412 |
trundle |
güçlükle ilerlemek, güçlükle sürmek |
58413 |
trunk call |
şehirlerarası alısün konuşması |
58414 |
trunk hose |
kısa ve bol pantolon |
58415 |
trunk line |
ana hat |
58416 |
trunk road |
anayol |
58417 |
trunk stream |
ana ırmak, anaakarsu |
58418 |
trunk |
ağaç gövdesi, kolsuz, bacaksız ve kafasız insan vücudu, fil hortumu, araba bagajı, büyük eşya kutusu, ç.erkek mayosu |
58419 |
trunks |
erkek mayosu, erkek mayosu |
58420 |
trunnion |
muylu, silindir yatağı |
58421 |
truss bridge |
kafes köprü, makaslı köprü |
58422 |
truss |
(up ile) sımsıkı bağlamak, kriş, makas, destek, kasık bağı |
58423 |
trussed beam |
makaslı kiriş |
58424 |
trust company |
tröst şirketi |
58425 |
trust deed |
vekâlet senedi, yediemin sözleşmesi |
58426 |
trust fund |
vakıf fonu |
58427 |
trust in |
inanmak, güvenmek |
58428 |
trust with |
emanet etmek |
58429 |
trust |
güven, sorumluluk, bakım, koruma, mutemetlik, tröst, güvenmek, işanmak, inanmak, ümit etmek, ummak |
58430 |
trustee in bankruptcy |
iflas idaresi |
58431 |
trustee in composition |
konkordato komiseri |
58432 |
trustee process |
yedieminlik işlemleri |
58433 |
trustee |
mütevelli, emanetçi |
58434 |
trusteeship |
yedieminlik, mutemetlik, vekillik |
58435 |
trustful |
herkese güvenen, saf |
58436 |
trustification |
tröstleşme |
58437 |
trustiness |
güvenilir hal |
58438 |
trustworthiness |
güvenilirlik |
58439 |
trustworthy |
güvenilir |
58440 |
trusty |
sadık, güvenilir |
58441 |
truth function |
doğruluk fonksiyonu |
58442 |
truth value |
doğruluk değeri |
58443 |
truth |
gerçek, hakikat, doğruluk, gerçeklik, içtenlik, dürüstlük |
58444 |
truthful |
doğru, kesin, doğrusözlü, dürüst |
58445 |
truthfully |
doğru olarak, gerçekten |
58446 |
truthfulness |
doğruluk, gerçeklik |
58447 |
try for |
elde etmeye çalışmak |
58448 |
try it on |
üstüne üstüne gitmek, sabrını taşırmak |
58449 |
try on |
(giysi) prova etmek, giyip denemek, denemek |
58450 |
try out |
denemek |
58451 |
try sb's patience |
sabrını tüketmek |
58452 |
try square |
ayarlı gönye |
58453 |
try |
denemek, uğraşmak, çalışmak, yargılamak, kızdırmak, sıkmak, sinirlerini bozmak, deneme, kalkışma, girişim |
58454 |
trying |
çetin, güç, üzücü, zahmetli |
58455 |
trypanosome |
tripanozome |
58456 |
trypsin |
tripsin |
58457 |
trypsinogen |
tripsinojen |
58458 |
tryptophan |
triptofan |
58459 |
trysail |
yan yelken |
58460 |
tryst |
buluşma, randevu |
58461 |
tsar |
çar |
58462 |
tsarina |
çariçe |
58463 |
tsetse fly |
çeçe sineği |
58464 |
tsetse |
çeçe, çeçe sineği |
58465 |
tsunami |
deprem dalgası, deniz depremi dalgası |
58466 |
tub |
tekne, leğen, küvet, yuvarlak (plastik) kap |
58467 |
tuba |
tuba |
58468 |
tubby |
tıknaz, bıdık |
58469 |
tube clamp |
boru kelepçesi |
58470 |
tube mill |
borulu değirmen |
58471 |
tube |
tüp, boru, metro, yeraltı treni |
58472 |
tubed tyre |
şambriyelli lastik |
58473 |
tubeless tyre |
şambriyelsiz lastik |
58474 |
tubeless |
iç lastiksiz |
58475 |
tuber |
yumru |
58476 |
tubercle |
tüberkül, yumrucuk, şiş, kabarcık |
58477 |
tubercular |
tüberkülozla ilgili, yumrulu, veremli |
58478 |
tuberculin |
tüberkülin, verem mikrobu |
58479 |
tuberculosis |
tüberküloz, verem |
58480 |
tuberculous |
tüberkülozlu |
58481 |
tuberose |
sümbülteber |
58482 |
tuberous |
yumrulu, urlarla kaplı |
58483 |
tuberous-rooted |
yumru köklü |
58484 |
tubing |
tüp/boru şeklinde şey, tüp, boru |
58485 |
tubular axle |
boru dingil |
58486 |
tubular prop |
boru direk |
58487 |
tubular |
tüp/boru şeklinde, borulu |
58488 |
tubule |
küçük tüp |
58489 |
tuck away |
ortadan kaldırmak, emin/gizli bir yere koymak |
58490 |
tuck in |
iştahla yemek, yumulmak |
58491 |
tuck |
(içine) sokmak, tıkmak, katlamak, pli, kırma, pasta/şeker/vb |
58492 |
tucker |
plise kılgası, yormak |
58493 |
tuckshop |
pastane, kannadı mağazası |
58494 |
Tuesday |
salı, seşembe |
58495 |
tufa |
süngertaşı, tüf |
58496 |
tuff |
süngertaşı |
58497 |
tuft |
küme, öbek, top, püskül |
58498 |
tufted |
püsküllü, sorguçlu |
58499 |
tufting machine |
tafting kılgası |
58500 |
tufting |
tafting |
58501 |
tug at sb's heartstrings |
birinin yüreğine inmek |
58502 |
tug |
şiddetle çekmek, asılmak, kuvvetli çekiş, römorkör |
58503 |
tug-of-war |
halat çekme oyunu, mücadele, rekabet, çekişme |
58504 |
tugboat |
römorkör |
58505 |
tuition |
öğretim, mektep harcı/taksiti |
58506 |
tuitional |
öğretimle ilgili |
58507 |
tulip |
lale |
58508 |
tulle |
tül |
58509 |
tumble about |
yuvarlanmak |
58510 |
tumble down |
düşmek, düşürmek |
58511 |
tumble drier |
çamaşır kurutma kılgası |
58512 |
tumble |
düşmek, yuvarlanmak, çakmak, uyanmak, jetonu düşmek, çakozlamak, düşme, karışıklık, kargaşa |
58513 |
tumble-home |
içe voltalı |
58514 |
tumbledown |
yıkık dökük, harap |
58515 |
tumbler drier |
çamaşır kurutma kılgası |
58516 |
tumbler |
su bardağı, sapsız bardak |
58517 |
tumbling barrel |
perdah dolabı |
58518 |
tumefacient |
şişlik meydana getiren, şişen |
58519 |
tumefaction |
şişlik, kabartı, şiş, şişme, şişirme |
58520 |
tumefy |
kabarmak, şişmek, kabartmak, şişirmek |
58521 |
tumescent |
şişen, kabaran |
58522 |
tumid |
şişkin, şişmiş, kabarık |
58523 |
tummy ache |
mide ağrısı |
58524 |
tummy |
karın, mide |
58525 |
tumor |
(Aİ) bkz.tumour |
58526 |
tumour |
tümör, ur |
58527 |
tumult |
kargaşa, gürültü, patırtı, heyecan |
58528 |
tumultuary |
gürültülü, patırtılı, telaşlı |
58529 |
tumultuous |
karışık, gürültülü, düzensiz, telaşlı |
58530 |
tumulus |
höyük |
58531 |
tun up trumps |
elini uzatmak (yardımcı olmak) |
58532 |
tuna |
tonbalığı, orkinos |
58533 |
tundra climate |
tundra iklimi |
58534 |
tundra |
tundura, soğuk ağaçsız ova |
58535 |
tune in |
açmak |
58536 |
tune up |
ayar etmek, ayarlamak, düzen vermek |
58537 |
tune |
nağme, hava, mahnı, ezgi, akort, uyum, akort etmek, (kılgayı) ayarlamak, köklemek, düzen vermek |
58538 |
tuned |
ayarlı, akortlu |
58539 |
tuneful |
ahenkli, kulağa hoş gelen, dinlemesi zevkli |
58540 |
tuneless |
ahenksiz, zevksiz |
58541 |
tuner |
tuner, alıcı cihaz, ünalgı, akortçu |
58542 |
tungstate |
tungstat |
58543 |
tungsten lamp |
tungsten lambası |
58544 |
tungsten |
tungsten, volfram |
58545 |
tungstic |
tungstenli |
58546 |
tunic |
tünik, asker/sakçı ceketi |
58547 |
tunica |
gömlek, kılıf |
58548 |
tunicate |
zarlı |
58549 |
tunicle |
zar |
58550 |
tuning fork |
diyapazon |
58551 |
tuning |
akort, düzenleme, uydurma, bir istasyonu bulma |
58552 |
tunnel effect |
tünel olayı |
58553 |
tunnel furnace |
tünel fırın |
58554 |
tunnel vault |
beşik tonoz |
58555 |
tunnel |
tünel, tünel açmak |
58556 |
tunny |
bkz.tuna |
58557 |
tup |
koç, şahmerdan, (koç) çiftleşmek, tos vurmak |
58558 |
tuppence |
iki peni |
58559 |
turban |
sarık, türban |
58560 |
turbaned |
sarıklı |
58561 |
turbid |
bulanık, çamurlu, karışık, düzensiz |
58562 |
turbidimeter |
türbidimetre, bulanıklıkölçer |
58563 |
turbidimetry |
türbidimetri, bulanıklıkölçüm |
58564 |
turbidity |
türbidite, bulanıklık |
58565 |
turbinal |
türbinal |
58566 |
turbine |
türbin |
58567 |
turbo |
turbo |
58568 |
turbocharger |
turbo kompresör, turbo |
58569 |
turbogenerator |
türboalternatör |
58570 |
turbojet engine |
türbojet kozgaltkası |
58571 |
turbojet |
türbojet |
58572 |
turboprop |
türboprop |
58573 |
turbot |
kalkan balığı |
58574 |
turbulence |
tenek akımı, çalkantılı hava, sertlik, haşinlik, karışıklık, düzensizlik, kargaşa |
58575 |
turbulent |
vahşi, sert, haşin, düzensiz, karışık, fırtınalı, kontrolsüz |
58576 |
turd |
bok, kaka, rezil, alçak |
58577 |
tureen |
büyük çorba kâsesi |
58578 |
turf account |
yarışta bahis defterini tutan kimse |
58579 |
turf out |
sepetlemek, kovmak, atmak |
58580 |
turf |
çimenlik, çimen, çim, at yarışı, çimle kaplamak, çimlendirmek |
58581 |
turgescence |
şiş, şişkinlik, şişlik |
58582 |
turgescent |
şişkin |
58583 |
turgid |
(dil/vb.) tumturaklı, abartmalı, şişirilmiş |
58584 |
turgidity |
şişkinlik, mübalağa |
58585 |
turgidness |
şişkinlik, mübalağa |
58586 |
Turk |
Türk |
58587 |
Turkestan |
Türkistan |
58588 |
turkey buzzard |
hindi akbabası |
58589 |
turkey cock |
baba hindi |
58590 |
Turkey red |
Türk kırmızısı |
58591 |
turkey |
hindi, Türkiye |
58592 |
Turkish Airlines |
Türk Hava Yolları |
58593 |
Turkish Aviation League |
Türk Hava Kurumu |
58594 |
Turkish bath |
hamam |
58595 |
Turkish coffee |
Türk kahvesi |
58596 |
Turkish delight |
lokum |
58597 |
Turkish oak |
palamut meşesi |
58598 |
Turkish towel |
havlu |
58599 |
Turkish |
Türk, Türkçe |
58600 |
Turkism |
Türkçülük |
58601 |
turmeric paper |
zerdeçal çöngesi |
58602 |
turmeric |
zerdeçal, hintsafranı |
58603 |
turmoil |
kargaşa, karışıklık, telaş |
58604 |
turn a blind eye to |
-e göz yummak, görmezlikten gelmek |
58605 |
turn a blind eye |
göz yummak, görmezlikten gelmek |
58606 |
turn a deaf ear to |
kulak asmamak, işitmezlikten gelmek |
58607 |
turn against |
karşı çıkmak, düşman olmak |
58608 |
turn an honest penny |
namusuyla pul kazanmak |
58609 |
turn aside |
bir yana dönmek, vazgeçirmek, döndürmek |
58610 |
turn away |
geri çevirmek, sırt çevirmek, reddetmek, kovmak |
58611 |
turn back |
geri dönmek, geri döndürmek, kaytarmak |
58612 |
turn bench |
torna tezgâhı |
58613 |
turn crimson red with shame |
utançtan kıpkırmızı olmak |
58614 |
turn down |
devrik (yaka), sesini kısmak, gücünü azaltmak, reddetmek |
58615 |
turn green with envy |
kıskançlıktan çatlamak |
58616 |
turn in one's grave |
mezarında sümükleri sızlamak |
58617 |
turn in |
yatmak, (sakçıya) vermek, teslim etmek |
58618 |
turn indicator |
dönüş göstergesi |
58619 |
turn into |
değişmek, kesilmek, dönmek |
58620 |
turn off |
kapatmak, kesmek, sapmak, yol vermek |
58621 |
turn on one's heels |
dönüp gitmek |
58622 |
turn on the light |
ışığı açmak |
58623 |
turn on the waterworks |
gözyaşı dökmek |
58624 |
turn on |
açmak, aniden saldırmak, heyecanlandırmak |
58625 |
turn one's back on |
sırtını çevirmek |
58626 |
turn one's stomach |
midesini bulandırmak |
58627 |
turn one's toes up |
nalları dikmek |
58628 |
turn out |
söndürmek, kapatmak, kesmek, kovmak, göndermek |
58629 |
turn over a new leaf |
yeni bir yaşama başlamak |
58630 |
turn over to |
denetimini bırakmak/vermek |
58631 |
turn over |
üzerinde düşünmek, ele almak, çevirmek, devirmek |
58632 |
turn round |
çevirmek, dönmek, fikrini değiştirmek |
58633 |
turn sb adrift |
yüzüstü bırakmak |
58634 |
turn sb over to |
teslim etmek |
58635 |
turn sb's head |
birinin başını döndürmek |
58636 |
turn sb's stomach |
birinin midesini bulandırmak |
58637 |
turn sth over to |
vermek, bırakmak |
58638 |
turn tail |
yüz geri edip kaçmak |
58639 |
turn the corner |
köşeyi dönmek, tehlikeyi geçiştirmek |
58640 |
turn the knife |
yarayı deşmek |
58641 |
turn the scales |
ağır basmak |
58642 |
turn the tables on sb |
yağdayı birinin aleyhine çevirmek |
58643 |
turn to |
yardım istemek, başvurmak, işe koyulmak |
58644 |
turn traitor |
hain olmak |
58645 |
turn turtle |
alabora olmak, altüst olmak, ters dönmek |
58646 |
turn up one's nose at |
burun kıvırmak |
58647 |
turn up trumps |
yardımcı olmak, yardımda bulunmak |
58648 |
turn up |
bul(un)mak, çıkıp gelmek, gelmek, sesini açmak |
58649 |
turn yellow |
tavşan yürekli olmak |
58650 |
turn |
çevirmek, döndürmek, çevrilmek, dönmek, dönmek, sapmak, dönmek, saptırmak, döndürmek, yöneltmek, doğrultmak, üstüne tutmak, kıvırmak, katlamak, dönüşmek, dönüştürmek, ekşitmek, varmak, ulaşmak, dönme, döndürme, dönüş, sapma, yönelme, değişim, değişiklik, devir, bir şeyi yapma sırası, sıra, hastalık nöbeti, nöbet, şok, sürpriz, heyecan, dönemeç, yetenek, eğilim |
58651 |
turnable |
döner, çevrilebilir |
58652 |
turnabout |
dönge, sapma, dönme, döneklik |
58653 |
turnbuckle |
germe donanımı, liftin uskuru |
58654 |
turncoat |
(partiden/vb.) dönen, dönek |
58655 |
turncock |
musluk, vana |
58656 |
turned |
torna edilmiş, torna ile işlenmiş |
58657 |
turner |
tornacı |
58658 |
turnery |
tornacılık, torna işi |
58659 |
turning chisel |
torna kalemi |
58660 |
turning lathe |
torna tezgâhı |
58661 |
turning point |
dönüm çekidi |
58662 |
turning tool |
torna kalemi, torna takımı |
58663 |
turning |
dönemeç, dönge |
58664 |
turnip |
şalgam |
58665 |
turnkey |
gardiyan |
58666 |
turnout |
toplantı mevcudu, iştirakçi sayısı, toplantıya katılanların sayısı, ürün, üretim miktarı, giyim zevki/biçimi, giyiniş tarzı, geniş sapak, park yeri |
58667 |
turnover tax |
muamele vergisi |
58668 |
turnover |
iş miktarı, yapılan iş, görülen iş, toplam satış, ciro, yeni alınan işçi sayısı, sermaye devri, meyveli turta |
58669 |
turnpike |
(pullu) özel sürat yolu |
58670 |
turnspit |
kebapçı |
58671 |
turnstile antenna |
turnike anten |
58672 |
turnstile |
turnike, dönerkapı |
58673 |
turntable |
pikap, pikap platformu |
58674 |
turnup |
katlı, katlı kısım, şans |
58675 |
turpentine tree |
katran ağacı |
58676 |
turpentine |
neftyağı |
58677 |
turpitude |
adilik, alçaklık, ahlaksızlık |
58678 |
turps |
terebentin, teremerti |
58679 |
turquoise |
turkuaz |
58680 |
turret lathe |
torna tezgâhı |
58681 |
turret |
küçük kule, taret |
58682 |
turreted |
kule biçimindeki, kuleli |
58683 |
turtle dove |
kumru, üveyik |
58684 |
turtle |
su kaplumbağası |
58685 |
turtleback |
balık sırtı güverte |
58686 |
turtledove |
yusufçuk |
58687 |
turtleneck |
balıkçı yaka |
58688 |
tush |
Sus!, Vaz geç! |
58689 |
tusk tenon |
şaşırtmalı geçme |
58690 |
tusk |
fil/yaban domuzu dişi |
58691 |
tusker |
fil |
58692 |
tussle |
(with ile) kapışmak, döğüşmek, kapışma, döğüşme, kavga |
58693 |
tussore |
tusor |
58694 |
tut |
hay aksi!, tüh! |
58695 |
tutelage |
vesayet |
58696 |
tutelary |
vasi olan, himaye eden |
58697 |
tutor |
maslahatçı, özel öğretmen, (birdemde) muallim, öğretmen, kayyum, hami, hususi ders demek, öğretmek, rehberlik etmek, öğüt nasihat vermek |
58698 |
tutorial |
(birdemde) küçük sınıfa verilen ders |
58699 |
tutorship |
özel öğretmenlik, vesayet, vasilik |
58700 |
tutu |
balerinlerin giydiği kat kat eteklik |
58701 |
tux |
smokin |
58702 |
tuxedo |
smokin |
58703 |
twaddle |
saçmalık, zırva |
58704 |
twang |
genizden konuşma, tıngırtı |
58705 |
twat |
yarak, sik, dalyarak, dangalak |
58706 |
tweak |
(kulak/burun/vb.) burkuvermek, bükmek |
58707 |
tweed |
tüvit, iskoç kumaşı |
58708 |
tweendeck |
güverte arası |
58709 |
tweet |
cik, cikleme, cıvıltı, ciklemek, cıvıldamak |
58710 |
tweeter |
tivitır, yüksek tezlikli (tiz) hoparlör |
58711 |
tweezers |
cımbız, makkaş |
58712 |
twelfth |
on ikinci |
58713 |
twelve |
on iki |
58714 |
twelvemonth |
yıl |
58715 |
twentieth |
yirminci |
58716 |
twenty |
yirmi |
58717 |
twerk |
şeveke |
58718 |
twerker |
şevekeci |
58719 |
twerp |
herif, nahoş kimse |
58720 |
twice |
iki kere, iki katı |
58721 |
twice-told |
eskimiş |
58722 |
twiddle one's thumbs |
zaman öldürmek |
58723 |
twiddle |
(parmaklarını) oynatmak |
58724 |
twig |
ince dal |
58725 |
twilight airglow |
tan aydınlığı |
58726 |
twilight |
alaca karanlık |
58727 |
twill |
kabarık dokunmuş kumaş, tuval |
58728 |
twin axis |
ikiz eksen |
58729 |
twin cable |
ikili kablo |
58730 |
twin crystal |
ikiz kristal |
58731 |
twin engine |
çift kozgaltka |
58732 |
twin feeder |
ikili besleyici |
58733 |
twin pump |
ikiz pompa |
58734 |
twin tail |
iki kuyruklu |
58735 |
twin |
ikiz, ikili, çifte, çift |
58736 |
twin-engined |
çift kozgaltkalı |
58737 |
twinborn |
ikiz olarak doğmuş |
58738 |
twine |
kınnap, kendir, kalın sicim, döndürmek, çevirmek, bükmek, kıvırmak |
58739 |
twing |
ince dal, sürgün, anlamak |
58740 |
twinge |
sancı |
58741 |
twinkle |
parıldamak, parıltı |
58742 |
twinkling |
an, çok kısa zaman |
58743 |
twinning |
ikiz kristal oluşumu |
58744 |
Twins |
ikizler burcu |
58745 |
twirl |
hızla dönmek, hızla döndürmek, çevirmek |
58746 |
twist around one's little finger |
parmağında oynatmak |
58747 |
twist off |
büküp koparmak |
58748 |
twist sb's arm |
ağzından girip burnundan çıkmak, mecbur etmek |
58749 |
twist the knife |
yarayı deşmek |
58750 |
twist |
bükmek, kıvırmak, çevirmek, döndürmek, şeklini değiştirmek, bükmek, bükülmek, kıvırtmak, burkmak, anlamını saptırmak, çevirmek, bükme, bükülme, kıvırma, çevirme, döndürme, anlamını saptırma, dönemeç, beklenmedik değişiklik, cilve, tvist, meyil, eğilim |
58751 |
twisted |
bükülmüş, burkulmuş, şaşkın |
58752 |
twister |
üçkâğıtçı, düzenbaz, dolandırıcı |
58753 |
twisting |
burma, burulma, torsiyon |
58754 |
twit |
aptal, salak, budala |
58755 |
twitch |
aniden kıpırdatmak, aniden kıpırdamak, seğirmek, aniden çekmek, asılmak, seğirme, kıpırtı, ani çekiş |
58756 |
twitter |
cıvıldamak, şakımak, hızlı/heyecanlı bir şekilde konuşmak |
58757 |
two cylinder |
iki silindirli |
58758 |
two pin |
ikikutuplu |
58759 |
two |
iki |
58760 |
two-chamber system |
çift meclis jüyesi |
58761 |
two-colour printing |
çift renkli basım |
58762 |
two-coloured |
ikirenkli |
58763 |
two-cycle |
iki zamanlı |
58764 |
two-dimensional |
ikiboyutlu |
58765 |
two-edged |
iki ağızlı, iki anlamlı |
58766 |
two-faced |
ikiyüzlü, sahtekâr |
58767 |
two-fold |
iki kat, iki misli |
58768 |
two-handed |
iki elli |
58769 |
two-headed |
çifte başlı |
58770 |
two-legged |
iki ayaklı |
58771 |
two-piece |
iki parçalı, ikili |
58772 |
two-ply |
iki katlı (ip) |
58773 |
two-point |
iki çekitli |
58774 |
two-seater |
iki kişilik uçak |
58775 |
two-sided |
ikiyanlı |
58776 |
two-stage |
iki kademeli, iki aşamalı |
58777 |
two-step |
iki kademeli, iki hatveli |
58778 |
two-storey |
iki katlı |
58779 |
two-stroke |
iki zamanlı |
58780 |
two-timer |
hatunbaz |
58781 |
two-way cock |
çift yollu musluk |
58782 |
two-way communication |
çift yönlü iletişim |
58783 |
two-way |
çift yönlü, gidiş-geliş, iki yollu, iki yönlü |
58784 |
two-wheeled |
çift tekerlekli |
58785 |
two-wire |
iki telli |
58786 |
twofaced |
ikiyüzlü |
58787 |
twosome |
ikili, iki şey/kişi |
58788 |
tycoon |
kodaman, büyük işadamı |
58789 |
tying |
bağlama, akit |
58790 |
tyke |
sokak köpeği, kaba herif, yaramaz çocuk |
58791 |
tympanitis |
timpan zarı iltihabı |
58792 |
tympanum |
baskı plağı, kulak davulu, kulak zarı |
58793 |
type bar |
satır çubuğu, harf kolu |
58794 |
type metal |
harf metali |
58795 |
type through |
doğrudan yazmak |
58796 |
type |
tip, çeşit, tür, matbaa harfi, hurufat, örnek, daktilo ile yazmak, daktilo kullanmak |
58797 |
typecast |
hep aynı tür rol vermek |
58798 |
typeface |
basılan harf ölçüsü/stili |
58799 |
typescript |
daktilo metni, daktilo yazısı |
58800 |
typesetter |
mürettip |
58801 |
typesetting machine |
dizgi kılgası |
58802 |
typesetting |
dizgi, dizgicilik |
58803 |
typewrite |
daktiloyla yazmak |
58804 |
typewriter ribbon |
daktilo şeridi |
58805 |
typewriter |
daktilo, yazı kılgası |
58806 |
typhoid bacillus |
tifo mikrobu |
58807 |
typhoid fever |
tifo |
58808 |
typhoid |
tifo |
58809 |
typhoon |
tayfun |
58810 |
typhus |
tifüs |
58811 |
typical |
tipik |
58812 |
typify |
#NAME? |
58813 |
typist |
daktilo kullanan kimse, daktilo |
58814 |
typographer |
basımcı, matbaacı, dizmen |
58815 |
typographic |
baskı/basımcılık ile ilgili |
58816 |
typographical error |
baskı hatası |
58817 |
typographical |
tipografik |
58818 |
typography |
tipografya, basımcılık, matbaacılık |
58819 |
typological |
tipoloji ile ilgili |
58820 |
typology |
tiplendirme, tipoloji |
58821 |
tyramine |
tiramin |
58822 |
tyrannic |
zalim, tiran |
58823 |
tyrannize |
zalimce yönetmek, zorbalık etmek |
58824 |
tyranny |
zorbalık, zulüm, zorba hükümet |
58825 |
tyrant |
zorba, zorba hükümdar, tiran |
58826 |
tyre casing |
lastik kılıfı |
58827 |
tyre chain |
patinaj zinciri |
58828 |
tyre iron |
lastik levyesi |
58829 |
tyre pressure |
lastik hava basıncı |
58830 |
tyre pump |
lastik pompası |
58831 |
tyre |
dış lastik |
58832 |
tyrian purple |
koyu mor boya |
58833 |
tyro |
acemi, deneyimsiz |
58834 |
tyrosinase |
tirozinaz |
58835 |
tyrosine |
tirozin |
58836 |
tzar |
çar |
58837 |
Tzigane |
Macar €ingenesi |
58838 |
U tube |
U borusu |
58839 |
U-turn |
U dönüşü |
58840 |
ubiquitous |
her yerde olan |
58841 |
ubiquity |
her yerde hazır olma |
58842 |
udder |
döngül memesi |
58843 |
udometer |
udometre, yağmurölçer |
58844 |
ugh |
(iğrenme belirtir) öö, böö |
58845 |
uglify |
çirkinleştirmek, güzelliğini bozmak |
58846 |
ugliness |
çirkinlik, iğrençlik |
58847 |
ugly |
çirkin, aybacar, pis, kötü, yaman, tatsız, iğrenç, ters, aksi |
58848 |
Uigur |
Uygur, Uygurca |
58849 |
Ukraine |
Ukrayna |
58850 |
Ukrainian |
Ukraynalı |
58851 |
ukulele |
kitara |
58852 |
ulcer |
ülser |
58853 |
ulcerate |
ülser olmak, ülser yapmak |
58854 |
ulcerated |
ülserli |
58855 |
ulceration |
ülserleşme |
58856 |
ulcerous |
ülserli, çıban gibi |
58857 |
ullage |
fire |
58858 |
ulna |
dirsek sümüğü |
58859 |
ulster |
uzun ve bol palto |
58860 |
ulterior |
gizli, saklı |
58861 |
ultimate analysis |
elemanter analiz, öğesel çözümleme |
58862 |
ultimate |
son, en son, mükemmel, en büyük, en iyi |
58863 |
ultimately |
en sonunda, sonuçta |
58864 |
ultimatum |
ültimatom |
58865 |
ultimo |
geçen ayda |
58866 |
ultra |
aşırı görüşlü, radikal, aşırı, haddinden fazla |
58867 |
ultra- |
(önek) fazla, aşırı |
58868 |
ultracentrifuge |
ültrasantrifüj |
58869 |
ultraconservative |
aşırı derecede muhafazakâr |
58870 |
ultrafilter |
ültrafiltre |
58871 |
ultrafiltration |
ültrafiltrasyon, incesüzme |
58872 |
ultrahigh frequency |
çok yüksek frekans |
58873 |
ultrahigh |
çok yüksek |
58874 |
ultraist |
müfrit |
58875 |
ultramarine |
çok açık parlak mavi, deniz mavisi |
58876 |
ultramicroscope |
ültramikroskop |
58877 |
ultramodern |
ültramodern, çok modern, çağüstü |
58878 |
ultramontane |
dağların ötesinde |
58879 |
ultramundane |
dünyanın ötesinde |
58880 |
ultranational |
aşırı milliyetçi |
58881 |
ultrashort wave |
ültra kısa dalga |
58882 |
ultrashort |
ültra kısa |
58883 |
ultrasonic communication |
ültrasonik iletişim |
58884 |
ultrasonic detector |
ültrasonik detektör, sesüstü detektör |
58885 |
ultrasonic drill |
ültrasonik matkap |
58886 |
ultrasonic soldering |
ültrasonik lehimleme |
58887 |
ultrasonic wave |
ültrasonik dalga |
58888 |
ultrasonic |
(ses dalgaları) ultrasonik, insan kulağının duyamayacağı derecede |
58889 |
ultrasonics |
ültrasonik, sesüstü bilgisi |
58890 |
ultrasound |
ültrason |
58891 |
ultraviolet filter |
ültraviyole filtresi, morötesi süzgeci |
58892 |
ultraviolet lamp |
ültraviyole lambası |
58893 |
ultraviolet light |
ültraviyole ışık |
58894 |
ultraviolet radiation |
ültraviyole radyasyon, morötesi ışınım |
58895 |
ultraviolet rays |
morötesi ışınlar, ültraviyole ışınlar |
58896 |
ultraviolet spectrophotometry |
morötesi spektrofotometri |
58897 |
ultraviolet |
ultraviyole, morötesi |
58898 |
ultravires |
yetki dışında |
58899 |
ululate |
ulumak |
58900 |
ululation |
uluma |
58901 |
umbel |
umbel, şemsiye |
58902 |
umbellate |
şemsiye biçiminde |
58903 |
umbellifer |
şemsiye biçiminde ösümlük |
58904 |
umbelliferous |
şemsiye biçiminde |
58905 |
umber |
ombra |
58906 |
umbilical cord |
göbek bağı |
58907 |
umbilical |
göbek ile ilgili |
58908 |
umbilicate |
göbek şeklinde |
58909 |
umbilicus |
göbek, tohum göbeği |
58910 |
umbiliform |
göbek şeklinde |
58911 |
umbo |
kabartma |
58912 |
umbra |
gölge, gölgeli alan |
58913 |
umbrage |
gücenme, içerleme, küskünlük |
58914 |
umbrageous |
gölgelik, gölgeli, alıngan, kuşkulu, şüpheli |
58915 |
umbrella antenna |
şemsiye anten |
58916 |
umbrella stand |
şemsiyelik |
58917 |
umbrella |
şemsiye, himaye, koruyucu güç |
58918 |
umbriferous |
gölge yapan |
58919 |
umlaut |
üzeri çift çekitli harf |
58920 |
umpire |
hakem, hakemlik etmek, hakemlik yapmak |
58921 |
umpteen |
birçok, pek çok sayıda, çok |
58922 |
un- |
(önek) olmayan, değil, -siz, -sız, -sız, gayri |
58923 |
unabashed |
utanmaz, yüzsüz |
58924 |
unabated |
dinmek bilmeyen, kesilmeyen, azalmayan |
58925 |
unabating |
sürekli, aralıksız |
58926 |
unabbreviated |
kısaltılmamış |
58927 |
unable |
yapamaz, elinden gelmez, gücü yetmez |
58928 |
unabridged |
(yazı) kısaltılmamış, tam, eksiksiz |
58929 |
unaccented |
vurgusuz, orijinal, aslı gibi |
58930 |
unacceptable |
kabul olunamaz, ele alınmaz |
58931 |
unaccompanied |
yalnız, eşlik edilmeyen, (şarkı) müziksiz |
58932 |
unaccountable |
şaşırtıcı, garip, açıklanamaz, anlaşılmaz |
58933 |
unaccustomed |
garip, tuhaf, (to ile) alışmamış, yadırgayan |
58934 |
unachievable |
yapılmamış, başarılmamış |
58935 |
unacknowledged |
kabul edilmemiş, cevap verilmemiş |
58936 |
unadulterated |
katışıksız, saf, tam, katışıksız |
58937 |
unadvised |
mantıksız, düşüncesizce, aceleyle yapılan |
58938 |
unaffected |
etkilenmemiş, yapmacıksız, doğal |
58939 |
unaided |
yardımsız, tek başına |
58940 |
unalloyed |
saf, karışık olmayan |
58941 |
unalterable |
değiştirilemez, değişemez, kesin |
58942 |
unambiguous |
tam, kesin, belirli |
58943 |
unanimity |
oybirliği, ittifak, söz birliği |
58944 |
unanimous |
hemfikir, aynı fikirde, ortak |
58945 |
unanimously |
oy birliğiyle |
58946 |
unanswerable |
cevaplandırılamaz, cevap verilemez |
58947 |
unappealable |
temyiz edilemez |
58948 |
unapproachable |
(insan) uzak, ulaşılması güç, yaklaşılmaz, soğuk |
58949 |
unappropriated |
kullanılmamış, tahsis edilmemiş |
58950 |
unapproved |
onaylanmamış, tasdik edilmemiş |
58951 |
unapt |
uygun olmayan, beklenmeyen |
58952 |
unarm |
silahları kaldırmak |
58953 |
unarmed |
silahsız |
58954 |
unary |
birli |
58955 |
unasked |
sorulmamış, davetsiz, sorulmadan |
58956 |
unassailable |
doğruluğundan şüphe edilmez, itiraz edilemez |
58957 |
unassuming |
alçakgönüllü, gösterişsiz, sessiz |
58958 |
unattached |
bağlı/birleşik olmayan, kopuk, serbest, evli/nişanlı olmayan |
58959 |
unattainable |
erişilmez, ele geçirilmez |
58960 |
unattended |
yalnız, kimsesiz, başıboş |
58961 |
unattractive |
cazibeli olmayan, güzel olmayan |
58962 |
unaudible |
işitilmez, duyulmaz |
58963 |
unauthorized person |
yetkili olmayan kişi |
58964 |
unauthorized |
yetkisiz |
58965 |
unavailable |
bulunmayan, mevcut olmayan |
58966 |
unavailing |
nafile, faydasız, semeresiz |
58967 |
unavoidable |
kaçınılmaz |
58968 |
unaware |
habersiz, farkında olmayan |
58969 |
unawares |
farkında olmadan, gafleten, bilmeyerek, habersiz |
58970 |
unbacked |
desteklenmemiş, arkasız, alıştırılmamış |
58971 |
unbaked |
pişmemiş, çiğ, ham |
58972 |
unbalance |
dengesini bozmak |
58973 |
unbalanced |
dengesiz, kaçık, üşütük |
58974 |
unbar |
sürgüyü açmak, kilidi açmak |
58975 |
unbearable |
dayanılmaz, çekilmez |
58976 |
unbeaten |
dövülmemiş, yenilmemiş, ayak basılmamış |
58977 |
unbecoming |
yakışıksız, yakışmaz, uymaz |
58978 |
unbefriended |
dostsuz, kimsesiz |
58979 |
unbelief |
inançsızlık |
58980 |
unbelievable |
inanılmaz, şaşırtıcı |
58981 |
unbeliever |
kâfir, dinsiz |
58982 |
unbelt |
kuşağını çıkarmak |
58983 |
unbend |
teklifsizleşmek, ciddiyeti bırakmak, açılmak, rahat hareket etmek |
58984 |
unbending |
kararlı, azimli, kararından dönmez |
58985 |
unbiased |
yansız, tarafsız |
58986 |
unbidden |
davetsiz |
58987 |
unbind |
bağını çözmek, salıvermek |
58988 |
unbleached |
ağartılmamış |
58989 |
unblemished |
lekesiz |
58990 |
unblessed |
takdis edilmemiş |
58991 |
unblushing |
yüzsüz, utanmaz, arsız |
58992 |
unbolt |
cıvatasını sökmek, sürgüyü açmak |
58993 |
unborn |
henüz doğmamış |
58994 |
unbosom |
ifşa etmek, derdini dökmek |
58995 |
unbound |
ciltlenmemiş |
58996 |
unbounded |
sınırsız |
58997 |
unbowed |
eğilmemiş, baş eğmemiş |
58998 |
unbreakable |
kırılmaz |
58999 |
unbridled |
kontrolsüz, dizginsiz, önüne geçilemeyen |
59000 |
unbroken |
kırılmamış, aralıksız, devamlı, bitev |
59001 |
unbuckle |
tokasını çözmek |
59002 |
unbuild |
yıkmak |
59003 |
unbuilt |
inşa edilmemiş |
59004 |
unburden |
derdini açmak, içini boşaltmak, ferahlamak |
59005 |
unburnt brick |
fırınlanmamış tuğla |
59006 |
unburnt |
yanmamış, havada kurutulmuş, ham |
59007 |
unbutton |
düğmelerini çözmek |
59008 |
uncalled |
çağırılmamış, davetsiz, talep edilmemiş |
59009 |
uncalled-for |
yanlış, yersiz, haksız, hak edilmemiş, gereksiz |
59010 |
uncanny |
anlaşılmaz, esrarengiz, acayip, gizemli |
59011 |
uncap |
şapkasını çıkarmak, kapağını açmak |
59012 |
uncared-for |
ihmal edilmiş, özen gösterilmemiş, bakımsız |
59013 |
unceasing |
aralıksız, sonsuz, durmayan |
59014 |
unceremonious |
samimi, teklifsiz, resmiyetten uzak, inceliksiz, kaba, damdan düşme, apar topar |
59015 |
uncertain |
kuşkulu, şüpheli, kararsız, karar veremeyen, kararlaştırılmamış, kesin olmayan, değişebilir, kararsız |
59016 |
uncertainty |
kuşku, kararsızlık, belirsizlik |
59017 |
uncertified |
onaylanmamış, doğrulanmamış |
59018 |
unchain |
bağlarını çözmek, salıvermek |
59019 |
unchangeable |
değişmez |
59020 |
unchanged |
değişmemiş |
59021 |
uncharged |
doldurulmamış, yüksüz, şarj edilmemiş, dolmamış |
59022 |
uncharitable |
hoşgörüsüz, acımasız, sert |
59023 |
uncharted |
bilinmeyen, balta girmemiş |
59024 |
unchecked |
serbest bırakılmış, kontrolünden çıkmış, başıboş |
59025 |
uncinal |
çengelli, çengel şeklinde |
59026 |
uncinate |
çengelli, çengel şeklinde |
59027 |
uncircumcised |
sünnetsiz |
59028 |
uncivil |
nezaketsiz, kaba |
59029 |
uncivilized |
uygarlaşmamış, medenileşmemiş, barbar |
59030 |
unclad |
elbisesiz, çıplak |
59031 |
unclaimed |
sahibi çıkmamış |
59032 |
unclassified |
sınıflandırmaya girmeyen |
59033 |
uncle |
amca, emmi, enişte, dayı |
59034 |
unclean |
kirli |
59035 |
uncloak |
meydana çıkarmak |
59036 |
unclose |
açmak, açılmak |
59037 |
unclothe |
elbiselerini çıkarmak |
59038 |
unclothed |
çıplak |
59039 |
unco |
son derece, olağanüstü, acayip, yabancı |
59040 |
uncoil |
sarımı çözmek, sargıyı çözmek, kangalını açmak |
59041 |
uncoiler |
bobin açma aygıtı |
59042 |
uncollected |
biriktirilmemiş, tahsil edilmemiş |
59043 |
uncoloured |
renksiz, basit, sıradan |
59044 |
uncombined |
birleşmemiş |
59045 |
uncomfortable |
rahatsız, rahat olmayan, konforsuz, rahatsız edici |
59046 |
uncommitted |
(to ile) bağımsız, bağlı olmayan, söz vermemiş |
59047 |
uncommon |
nadir, seyrek, yaygın olmayan, acayip, olağandışı |
59048 |
uncommonly |
çok, olağandışı |
59049 |
uncommunicative |
ketum, az konuşur, karadinmez, ünsiyetsiz |
59050 |
uncomplaining |
şikayet etmeyen, sabırlı |
59051 |
uncompleted |
tamamlanmamış, sonuçlanmamış |
59052 |
uncompromising |
uzlaşmaz, kararından dönmez |
59053 |
unconcern |
kayıtsızlık, ilgisizlik |
59054 |
unconcerned |
kayıtsız, ilgisiz, aldırmaz, kaygısız |
59055 |
unconditional surrender |
kayıtsız şartsız teslim olma |
59056 |
unconditional |
kayıtsız şartsız, mutlak |
59057 |
unconditionally |
kayıtsız şartsız olarak |
59058 |
unconditioned |
koşulsuz, doğuştan |
59059 |
unconfirmed |
doğrulanmamış, teyit edilmemiş |
59060 |
unconformity |
uyumsuzluk |
59061 |
unconquerable |
fethedilemez, zapt olunamaz |
59062 |
unconscionable |
vicdansız, insafsız, makul olmayan |
59063 |
unconscious |
baygın, kendinde değil, bilmeden, kasıtsız, bilinçaltı |
59064 |
unconstitutional |
anayasaya aykırı |
59065 |
unconstrained |
serbest, açık, teklifsiz |
59066 |
uncontrollable |
önlenemez, zapt edilemez |
59067 |
uncontrolled |
idaresiz, kontrolsüz, başıboş |
59068 |
unconventional |
göreneklere uymayan |
59069 |
unconverted |
değiştirilmemiş, konvertibl olmamış |
59070 |
uncork |
(şişenin) tıpasını açmak |
59071 |
uncountable nouns |
sayılamayan isimler |
59072 |
uncountable |
sayılamayan |
59073 |
uncouple |
çözmek, ayırmak |
59074 |
uncouth |
kaba saba, görgüsüz, yontulmamış |
59075 |
uncover |
örtüsünü ya da kapağını açmak, ortaya çıkarmak, meydana çıkarmak |
59076 |
uncovered acceptance |
karşılıksız kabul |
59077 |
uncovered |
karşılıksız, kuvertürsüz |
59078 |
uncritical |
(of ile) eleştirmeyen, olduğu gibi kabul eden |
59079 |
uncrossed check |
çizgisiz çek, açık çek |
59080 |
uncrossed |
çizgisiz, açık |
59081 |
uncrown |
taçtan mahrum etmek, tahttan indirmek |
59082 |
uncrowned |
taç giymemiş |
59083 |
unction |
yağlama, yatıştırıcı (ilaç) |
59084 |
unctuous clay |
yağlı kil |
59085 |
unctuous |
yapmacık nezaket gösteren, yapmacıklı |
59086 |
uncultivated |
işlenmemiş, işlenmemiş toprak, kültürsüz kişi |
59087 |
uncut |
(yanka/kitap/vb.) kısaltılmamış, kesilmemiş, (değerli taş) yontulmamış, işlenmemiş |
59088 |
undamaged |
zarar görmemiş, sağlam |
59089 |
undamped wave |
sönümsüz dalga |
59090 |
undamped |
sönümsüz |
59091 |
undated |
tarihsiz |
59092 |
undaunted |
yiğit, gözüpek, korkusuz, yılmaz |
59093 |
undeceive |
gözünü açmak, uyarmak, bilgi vermek |
59094 |
undeceived |
aldanmamış, aldatılmamış |
59095 |
undecided |
askıda, kararlaştırılmamış, kararsız, karar vermemiş |
59096 |
undecked |
güvertesiz |
59097 |
undeclared |
beyan edilmemiş, açığa vurulmamış |
59098 |
undefended |
korunmamış, avukatsız |
59099 |
undefined |
tanımlanmamış, tanımsız |
59100 |
undemonstrative |
çekinken, hislerini saklayan, temkinli |
59101 |
undeniable |
inkâr edilemez, yadsınamaz, kesin |
59102 |
under a ban |
yasaklanmış |
59103 |
under a cloud |
şüphe altında |
59104 |
under age |
sabi, reşit olmamış, yaşı tutmayan |
59105 |
under arms |
silah altında, silahlanmış |
59106 |
under control |
kontrollü, disiplinli, düzenli |
59107 |
under cover of |
#NAME? |
59108 |
under false pretences |
sahte tavırla |
59109 |
under no circumstances |
asla, hiçbir şekilde |
59110 |
under oath |
gerçeği söyleyeceğine yeminli |
59111 |
under observation |
bakımda, gözlem altında |
59112 |
under one's breath |
kısık sesle, fısıltıyla |
59113 |
under one's hat |
gizli |
59114 |
under one's very eyes |
#NAME? |
59115 |
under par |
süngüsü düşük |
59116 |
under police supervision |
sakçı nezaretinde |
59117 |
under pressure |
baskı altında |
59118 |
under protest |
gönülsüzce, isteksizce |
59119 |
under repair |
onarımda |
59120 |
under sb's nose |
burnunun dibinde |
59121 |
under sb's thumb |
elinde, etkisi altında |
59122 |
under sb's very nose |
burnunun dibinde, gözünün önünde |
59123 |
under surveillance |
gözaltında |
59124 |
under the care of |
bakımı altında, himayesinde |
59125 |
under the chairmanship of |
başkanlığında |
59126 |
under the counter |
el altından |
59127 |
under the pretext of |
bahanesiyle |
59128 |
under the same roof |
aynı çatı altında |
59129 |
under the wire |
zar zor, son dakikada |
59130 |
under weight |
zayıf, normal kilonun altında |
59131 |
under |
altında, altına, altında, altına, altından, -den az, -den aşağı, -in altında, -in yönetiminde |
59132 |
underage |
belirli yaşa gelmemiş, olgunlaşmamış |
59133 |
underarm case |
kavlık |
59134 |
underarm |
be, elle yapılan, omuzdan yukarısı hareketsiz olarak, koltukaltı |
59135 |
underbelly |
karnın alt kısmı |
59136 |
underbred |
görgüsüz, kaba, terbiyesiz |
59137 |
underbrush |
alt flora, çalı örtüsü |
59138 |
undercarriage |
(uçak) iniş takımı, tekerlekler |
59139 |
undercharge |
değerinden az pul istemek |
59140 |
underclothes |
iç çamaşırı |
59141 |
undercoat |
astar boya |
59142 |
undercool |
aşırı soğutmak |
59143 |
undercover |
gizli |
59144 |
undercurrent |
dip akıntısı, gizli eğilim |
59145 |
undercut |
başkalarından daha ucuza satmak |
59146 |
underdeveloped countries |
az gelişmiş ülkeler |
59147 |
underdeveloped country |
azgelişmiş ülke |
59148 |
underdeveloped nation |
azgelişmiş ülke |
59149 |
underdeveloped |
az gelişmiş |
59150 |
underdevelopment |
sudevelopman, düşük açındırma |
59151 |
underdog |
ezilen kişi, mazlum, (yarışma/vb.'de) kaybetmesi beklenen taraf |
59152 |
underdone |
az pişmiş, tam pişmemiş |
59153 |
underdrain |
alt dren |
59154 |
underemployed |
istediği işi bulamayan |
59155 |
underestimate |
az/düşük olarak tahmin etmek, not |
59156 |
underexpose |
yaçını karanlık çıkarmak |
59157 |
underexposure |
suekspozisyon, düşük ışıklama |
59158 |
underfed |
gıdasız |
59159 |
underfeeding |
yetersiz beslenme, eksik beslenme |
59160 |
underflow |
aşağı taşma |
59161 |
underfoot |
ayak altında, yerde |
59162 |
underfootage |
yetersiz uzunluk |
59163 |
underframe |
şasi, alt takım |
59164 |
undergarment |
iç çamaşırı |
59165 |
undergird |
alttan desteklemek, kuvvetlendirmek |
59166 |
underglaze |
alt sırlama |
59167 |
undergo |
-e uğramak, çekmek, geçirmek |
59168 |
undergrad |
birdemli |
59169 |
undergraduate |
birdem öğrencisi |
59170 |
underground cable |
yeraltı kablosu |
59171 |
underground car park |
yeraltı otoparkı |
59172 |
underground mining |
yeraltı madenciliği |
59173 |
underground parking |
yeraltı otoparkı |
59174 |
underground survey |
yeraltı ölçümü |
59175 |
underground tank |
sarnıç |
59176 |
underground water |
yeraltı suyu, taban suyu |
59177 |
underground |
yeraltı, gizli, yeraltı treni, metro |
59178 |
undergrowth |
ormanaltı ösümlükleri |
59179 |
underhand |
gizli, el altından, hileli |
59180 |
underhanded |
gerekli sayıda işçisi olmayan, el altından |
59181 |
underlay |
altına koymak |
59182 |
underlie |
-in altında yatmak, temelinde olmak, temelini oluşturmak |
59183 |
underline |
altını çizmek, vurgulamak, belirtmek |
59184 |
underling |
ast, önemsiz memur |
59185 |
underlying |
önde gelen, öncelikli |
59186 |
undermanager |
yardımcı müdür |
59187 |
undermanned |
personeli yetersiz, az çalışanı olan |
59188 |
undermentioned |
aşağıda sözügeçen |
59189 |
undermine |
baltalamak, yıkmak, el altından çökertmeye çalışmak, temelini çürütmek |
59190 |
undermining |
afuyman, altını oyma |
59191 |
undermost |
en alttaki |
59192 |
underneath |
altına, altından, altında, bir şeyin alt bölümü, bir şeyin altı, alt |
59193 |
undernourish |
kötü beslemek, yeterli beslememek |
59194 |
undernourishment |
yetersiz beslenme |
59195 |
underpants |
külot, don |
59196 |
underpass |
yeraltı geçidi |
59197 |
underpay |
az vergin vermek |
59198 |
underpin |
alttan desteklemek |
59199 |
underprivileged |
temel sosyal haklardan yoksun |
59200 |
underproduction |
düşük üretim, az imalat, az üretim |
59201 |
underrate |
hafife almak, küçümsemek, gereğinden az değer vermek |
59202 |
underscore |
altını çizmek |
59203 |
undersea mining |
denizaltı madenciliği |
59204 |
undersea |
denizaltı |
59205 |
undersecretary |
müsteşar |
59206 |
undersell |
ucuza satmak |
59207 |
underset |
dip akıntısı |
59208 |
undershirt |
atlet, fanila |
59209 |
undershoot |
hedefe isabet ettirememek |
59210 |
underside |
alt kısım, alt bölüm, alt, taban |
59211 |
undersigned |
aşağıda imzası bulunan |
59212 |
undersize |
bkz.undersized |
59213 |
undersized |
çok küçük, normalden daha küçük, gödekboy, gelişmemiş |
59214 |
underskirt |
jüpon, iç eteklik |
59215 |
underslung |
dingil altında asılı |
59216 |
understaffed |
personeli yetersiz |
59217 |
understand |
anlamak, başa düşmek, düşünmek, işitmek, öğrenmek, haberi olmak |
59218 |
understanding |
anlayışlı, anlayış, anlama, karşılıklı anlayış, anlaşma, uzlaşma |
59219 |
understate |
hafife almak, küçümsemek |
59220 |
understatement |
(anlatmaya) yetersiz kalan ifade |
59221 |
understood |
söylenmeden anlaşılan, kabul edilmiş |
59222 |
understudy |
yedek aktör |
59223 |
undertake |
üzerine almak, üstlenmek, sorumluluğunu almak, (işe) girişmek, başlamak, söz vermek, garanti etmek |
59224 |
undertaker |
cenaze kaldırıcısı |
59225 |
undertaking |
iş, girişim, söz, garanti, vaat |
59226 |
undertenant |
kiracının kiracısı |
59227 |
undertone |
alçak ses |
59228 |
undervaluation |
eksik değerleme |
59229 |
undervalue |
değerinden aşağı değer vermek, küçümsemek |
59230 |
underwater antenna |
sualtı anteni |
59231 |
underwater camera |
denizaltı sınalgası, denizaltı alıcısı |
59232 |
underwater |
sualtı, sualtında |
59233 |
underwear |
iç çamaşırı |
59234 |
underweight |
normalden hafif |
59235 |
underwood |
çalılık |
59236 |
underworld |
ölüler diyarı, yeraltı dünyası, suçlular dünyası |
59237 |
underwrite |
imzalamak, sigorta ettirmek, sigorta etmek |
59238 |
underwriter |
sigortacı |
59239 |
undeserved |
hak edilmemiş, layık olmayan, uygun olmayan |
59240 |
undesirable |
istenmeyen, hoşa gitmeyen, nahoş, istenmeyen, sevilmeyen kimse |
59241 |
undetermined |
kararsız |
59242 |
undeterred |
azimli, önlenemez |
59243 |
undeveloped |
(yer) gelişmemiş |
59244 |
undeviating |
sapmayan, yolunu şaşırmayan |
59245 |
undigested |
sindirilmemiş, hazmedilmemiş |
59246 |
undiluted |
seyreltilmemiş |
59247 |
undiplomatic |
diplomatik olmayan, lafını sakınmaz |
59248 |
undischarged |
ödenmemiş, açık, yerine getirilmemiş |
59249 |
undisciplined |
terbiyesiz |
59250 |
undisclosed |
ifşa edilmemiş, gizli |
59251 |
undisguised |
gizlenmemiş, açık |
59252 |
undismayed |
korkusuz, yılmaz, dehşete düşmemiş |
59253 |
undisputed |
karşı gelinmeyen, tartışılmaz, su götürmez |
59254 |
undistinguished |
sıradan, vasat, üstün özellikleri olmayan |
59255 |
undistributed |
dağıtılmamış |
59256 |
undisturbed |
rahatsız edilmemiş, sakin, istifi bozulmamış |
59257 |
undivided |
tam, bölünmemiş |
59258 |
undo |
çözmek, açmak, mahvetmek, yok etmek |
59259 |
undock |
havuzdan çıkarmak |
59260 |
undoing |
felaket nedeni, mahvolma sebebi |
59261 |
undone |
yapılmamış, tamamlanmamış, çözülmüş, açılmış, bağlanmamış |
59262 |
undoubted |
kesin, su götürmez, kuşku götürmez, şüphesiz |
59263 |
undoubtedly |
kesin olarak, kuşkusuz |
59264 |
undreamed-of |
hayal edilemez, tasavvur edilemez, düşlenemez |
59265 |
undress |
soyunmak, soymak, giysilerini çıkarmak |
59266 |
undressed |
çıplak |
59267 |
undue |
aşırı, çok fazla, yersiz, yakışıksız, uygunsuz |
59268 |
undulate |
dalgalanmak ya da dalgalı görünümde olmak |
59269 |
undulation |
dalgalanma, dalga |
59270 |
undulatory |
dalga biçiminde, dalga gibi |
59271 |
undulatus |
undulatus |
59272 |
unduly |
aşırı derecede, gereğinden çok, aşırı, çok |
59273 |
undyed |
boyanmamış |
59274 |
undying |
ölümsüz, sonsuz, nihayetsiz |
59275 |
unearned income |
kazanılmamış gelir, yatırım geliri |
59276 |
unearned |
çalışarak kazanılmamış, havadan, hak edilmemiş |
59277 |
unearth |
kazıp çıkarmak |
59278 |
unearthly |
doğaüstü, esrarengiz, korkunç, yersiz, vakitsiz, uygunsuz |
59279 |
uneasy |
sıkıntılı, tedirgin, rahatsız, endişeli |
59280 |
uneconomic |
ekonomik olmayan, masraflı, zararlı, kârsız |
59281 |
uneducated |
tahsilsiz, eğitimsiz |
59282 |
unemployable |
görevlendirilemez, çalıştırılamaz |
59283 |
unemployed capital |
atıl sermaye |
59284 |
unemployed |
işsiz |
59285 |
unemployment benefit |
işsizlik tazminatı |
59286 |
unemployment insurance |
işsizlik sigortası |
59287 |
unemployment rate |
işsizlik oranı |
59288 |
unemployment |
işsizlik |
59289 |
unencumbered |
ipoteksiz, engelsiz, serbest |
59290 |
unending |
bitmeyen, sonsuz |
59291 |
unendurable |
tahammül edilmez |
59292 |
unenlightened |
aydın olmayan, cahil, bilgisiz, eğitimsiz |
59293 |
unenviable |
hoşa gitmeyen, tatsız, istenmeyen, nahoş |
59294 |
unequal |
eşit olmayan, yetersiz, yeterli seviyede olmayan |
59295 |
unequalled |
eşsiz, benzersiz |
59296 |
unequivocal |
açık, net, anlaşılır, dolambaçsız, dolaysız |
59297 |
unerring |
yanlışsız, hatasız, şaşmaz, isabetli |
59298 |
unessential |
esas olmayan, önemsiz, tali |
59299 |
uneven |
düz olmayan, yamuk, eğri, eğri büğrü, pürüzlü, değişken, kararsız, düzensiz |
59300 |
unevenness |
düzgünsüzlük, arıza, engebe, seviye farkı |
59301 |
uneventful |
olaysız |
59302 |
unexampled |
emsalsiz, eşsiz |
59303 |
unexceptionable |
itiraz edilmeyen, kusursuz |
59304 |
unexpected |
beklenmedik |
59305 |
unexpired |
süresi dolmamış, vadesi gelmemiş, sona ermemiş |
59306 |
unexplored |
keşfedilmemiş, incelenmemiş, ayak basılmamış |
59307 |
unfading |
solmayan, ebedi |
59308 |
unfailing |
hiç eksilmez, bitmez, tükenmez, sonsuz, azalmaz |
59309 |
unfair competition |
haksız rekabet |
59310 |
unfair |
haksız, adil olmayan, hileli |
59311 |
unfairable balance of trade |
dış ticaret açığı |
59312 |
unfairable |
elverişsiz, olumsuz, açık veren |
59313 |
unfaithful |
vefasız, eşine sadık olmayan, eşini aldatan |
59314 |
unfamiliar |
iyi bilinmeyen, yabancı, alışılmamış |
59315 |
unfashionable |
modası geçmiş |
59316 |
unfasten |
çözmek, gevşetmek, koyuvermek |
59317 |
unfathered |
babasız, piç |
59318 |
unfathomable |
anlaşılmaz, akıl sır ermez |
59319 |
unfavourable |
uygun olmayan, elverişsiz, aksi, ters, kötü |
59320 |
unfeasible |
yapılamaz, gerçekleştirilemez |
59321 |
unfed |
yemek verilmemiş, aç |
59322 |
unfeeling |
acımasız, insafsız, katı, zalim, duygusuz |
59323 |
unfeigned |
yapma olmayan, samimi |
59324 |
unfilled orders |
yerine getirilmemiş siparişler |
59325 |
unfilled |
doldurulmamış, yerine getirilmemiş |
59326 |
unfinished business |
yasalaşmamış tasarı |
59327 |
unfinished |
bitirilmemiş |
59328 |
unfit for use |
kullanışsız, kırık-sarkık |
59329 |
unfit |
uygun olmayan, elverişsiz, uygunsuz, uymaz, elverişsiz hale getirmek |
59330 |
unfitting |
uygun olmayan, yakışmaz |
59331 |
unfix |
sökmek, çözmek, karasız kılmak, ayırmak |
59332 |
unflagging |
durmaz, yorulmaz, yılmaz, bıkmaz |
59333 |
unflappable |
soğukkanlı, şaşmaz, sakin |
59334 |
unfledged |
tüyleri bitmemiş, gelişmemiş |
59335 |
unflinching |
korkusuz, azimli, kararlı, sağlam |
59336 |
unfold |
(katlanmış bir şeyi) açmak, göz önüne sermek, açıklamak, ortaya çıkarmak, göz önüne serilmek, çözülmek, ortaya çıkmak |
59337 |
unforeseen |
beklenmedik, umulmadık, önceden tahmin edilmeyen |
59338 |
unforgettable |
unutulmaz |
59339 |
unforgivable |
bağışlanamaz, affedilmez |
59340 |
unforgiven |
bağışlanmamış, affedilmemiş |
59341 |
unformed |
şekilsiz, biçimsiz, inkişaf etmemiş |
59342 |
unfortunate |
talihsiz, şanssız, bahtsız, yersiz, uygunsuz, şanssız, bahtsız kimse, kara bahtlı |
59343 |
unfortunately |
maalesef, ne yazık ki |
59344 |
unfounded |
asılsız, esassız, yersiz, gereksiz, temelsiz |
59345 |
unfriendliness |
soğukluk |
59346 |
unfriendly |
dostça olmayan, düşmanca, soğuk, samimiyetsiz |
59347 |
unfruitful |
verimsiz, kısır |
59348 |
unfulfilled |
ihtiyacı karşılanmamış, yerine getirilmemiş |
59349 |
unfunded debt |
kısa vadeli devlet borcu |
59350 |
unfunded |
değişen, değişken |
59351 |
unfurl |
(yelken/bayrak/vb.) açmak, çekmek, fora etmek |
59352 |
unfurnished |
mobilyasız, döşenmemiş |
59353 |
ungainly |
hantal, kaba, sakar |
59354 |
ungovernable |
kontrol edilemez, zaptedilemez, önüne geçilemez |
59355 |
ungracious |
terbiyesiz, inceliksiz, kaba |
59356 |
ungrammatical |
gramer kurallarına aykırı |
59357 |
ungrateful |
nankör |
59358 |
ungrounded |
topraklanmamış, topraksız |
59359 |
ungual |
tırnakla ilgili, tırnaklı |
59360 |
unguarded |
sakınmasız, ihtiyatsız, dikkatsiz |
59361 |
unguis |
tırnak, pençe |
59362 |
ungulate |
toynaklı, toynaklı döngül |
59363 |
unhandy |
kullanışsız, acemi, beceriksiz |
59364 |
unhappily |
mutsuzca, maalesef, ne yazık ki |
59365 |
unhappy |
mutsuz, uygunsuz, yersiz |
59366 |
unhealthy |
sağlıksız, hastalıklı, sağlıksız, sağlığa zararlı, tehlikeli, sağlıksız, anormal, sağlıksız |
59367 |
unheard |
duyulmamış, dinlenmemiş, güme gitmiş |
59368 |
unheard-of |
olağan dışı, görülmemiş, acayip |
59369 |
unheeded |
önemsenmeyen, umursanmayan |
59370 |
unhinge |
menteşelerini sökmek, (aklını) oynatmak |
59371 |
unhitch |
çözmek, yerinden çıkarmak |
59372 |
unholy |
mukaddes olmayan |
59373 |
unhook |
kancadan kurtarmak, çözmek |
59374 |
unhorse |
attan düşürmek |
59375 |
unhurried |
telaşsız, acelesiz |
59376 |
unhurt |
zarar görmemiş, incinmemiş, sağlam |
59377 |
uni- |
(önek) bir, tek |
59378 |
uniaxial |
tekeksenli |
59379 |
unicellular |
birgözeli, tek hücreli |
59380 |
unicolour |
tek renkli |
59381 |
unicorn |
mit.tek boynuzlu at |
59382 |
unidead |
fikri olmayan |
59383 |
unidentified murder |
faili meçhul cinayet |
59384 |
unidentified |
kimliği belirlenememiş, kimliği saptanmamış |
59385 |
unidirectional antenna |
tek yönlü anten |
59386 |
unidirectional microphone |
tek yönlü mikrofon |
59387 |
unidirectional |
tek yönlü |
59388 |
unification |
birleşme, birleştirme |
59389 |
unified bond |
konsolide tahvil |
59390 |
unified debt |
konsolide borç |
59391 |
unified |
birleşmiş, birleştirilmiş |
59392 |
uniform acceleration |
düzgün ivme |
59393 |
uniform |
üniforma, tek biçimli, aynı, birörnek, düzenli |
59394 |
uniformed |
üniformalı |
59395 |
uniformity |
tekbiçimlilik, benzerlik, aynılık, nizam |
59396 |
unify |
bir örnek yapmak, tekbiçimli kılmak, bütünleştirmek, birleştirmek, bütün haline getirmek |
59397 |
unilateral contract |
tek taraflı sözleşme |
59398 |
unilateral |
tek yanlı |
59399 |
unimolecular |
tek moleküllü |
59400 |
unimpaired |
hiç bozulmamış |
59401 |
unimpeachable |
suçlanamaz, kuşkulanılamaz, dürüst |
59402 |
unimportant |
önemsiz, meyde |
59403 |
unimproved |
ıslah olmamış, sürülmemiş (toprak), iyileşmemiş |
59404 |
uninformed |
habersiz, bilgisiz, cahil, cahilce yapılmış |
59405 |
uninhabitable |
içinde oturulmaz, içinde yaşanmaz |
59406 |
uninhabited |
oturulmamış, boş |
59407 |
uninhibited |
serbest davranışlı, teklifsiz, çekinmesiz |
59408 |
uninsured |
sigortasız |
59409 |
unintelligent |
akılsız, zekasız, aptal, kalın kafalı |
59410 |
unintelligible |
anlaşılmaz |
59411 |
unintentional |
istemeyerek yapılan, kasıtsız |
59412 |
uninterested |
(in ile) ilgisiz |
59413 |
uninteresting |
ilginç olmayan, çekici olmayan, meraksız |
59414 |
uninterrupted |
devamlı, sürekli, kesintisiz |
59415 |
union agreement |
sendika sözleşmesi |
59416 |
union dues |
sendika aidatı |
59417 |
Union Jack |
ingiliz bayrağı |
59418 |
union of goods |
mal birliği |
59419 |
union silk |
yarı ipek |
59420 |
union wool |
yarı yün |
59421 |
union |
birleşme, birleştirme, birlik, sendika, dernek, uyuşma, evlilik, birleşme |
59422 |
unionist |
birlik taraftarı, sendikacı |
59423 |
unionization |
sendikalaşma |
59424 |
unionize |
sendikalaşmak, sendikalaştırmak |
59425 |
uniparous |
bir batında tek çocuk doğuran |
59426 |
unipartite |
tek parçalı, bölünmemiş |
59427 |
unipolar |
tek kutuplu, tek ucaylı |
59428 |
unique |
yegâne, tek, biricik, nadir, az bulunur, eşsiz |
59429 |
unisex |
(giysi/vb.) hem kadın hem erkek için olan, üniseks |
59430 |
unison |
uyum, ahenk, birlik |
59431 |
unisonous |
aynı perdeden, uyumlu |
59432 |
unit area |
birim alan |
59433 |
unit cost |
birim fiyatı |
59434 |
unit length |
birim uzunluk |
59435 |
unit of measurement |
ölçü birimi |
59436 |
unit record |
birim kayıt |
59437 |
unit volume |
birim hacim |
59438 |
unit wages |
birim verginler |
59439 |
unit weight |
birim ağırlık |
59440 |
unit |
tek, vahit, birim, bölme, hisse, ünite, parça, eşya, takım, birlik, tek basamaklı sayı |
59441 |
unitary |
birimsel |
59442 |
unite |
birleşmek, birleştirmek, (belli bir amaç için) birlikte hareket etmek, birlikte olmak |
59443 |
United Kingdom |
Büyük Britanya |
59444 |
United Nations |
Birleşmiş Milletler |
59445 |
United States of America |
Amerika Birleşik Devletleri |
59446 |
United States |
Amerika Birleşik Devletleri |
59447 |
united |
birleşmiş, birleşik, ortak amaçlı |
59448 |
uniterm |
ortak terim |
59449 |
unity |
birlik, birleşme |
59450 |
univalent |
tekdeğerli |
59451 |
univalve |
tek kabuklu (deniz böceği), tek kabuklu (deniz böceği) |
59452 |
universal gravitation law |
yerçekimi yasası |
59453 |
universal gravitation |
evrensel yerçekimi, gravitasyon |
59454 |
universal indicator |
genel indikatör, genel belirteç |
59455 |
universal joint |
kardan mafsalı |
59456 |
universal language |
evrensel dil |
59457 |
universal recipient |
herkesten kan alabilen kişi |
59458 |
universal set |
evrensel küme |
59459 |
universal time |
evrensel zaman |
59460 |
universal |
genel, yaygın, bir türkümün tüm üyelerini ilgilendiren, ortak, dünyanın her yerinde olan/yapılan |
59461 |
universality |
evrensellik, umumiyet |
59462 |
universe |
evren |
59463 |
university |
üniversite, darülfünun, birdem |
59464 |
univocal |
tek anlamlı (sözcük) |
59465 |
unjust |
haksız, insafsız, adaletsiz |
59466 |
unkempt |
(saç) dağınık |
59467 |
unkind |
düşüncesiz, kaba, kırıcı, zalim, sert |
59468 |
unkindness |
şefkatsizlik |
59469 |
unknown |
bilinmeyen, meçhul, tanınmayan |
59470 |
unlace |
bağlarını çözmek |
59471 |
unlade |
boşaltmak, tahliye etmek |
59472 |
unladen weight |
yüksüz ağırlık |
59473 |
unladen |
yüksüz |
59474 |
unlatch |
mandalını açmak |
59475 |
unlawful building |
kaçak yapı, kaçak inşaat |
59476 |
unlawful |
yasalara aykırı, yasadışı, yolsuz |
59477 |
unlearned |
cahil, okuma yazma bilmeyen, bilgisiz |
59478 |
unleash |
(köpek) çözmek, salıvermek |
59479 |
unleavened |
(ekmek) mayasız |
59480 |
unless |
-medikçe, -madıkça, -mezse |
59481 |
unlicensed |
ehliyetsiz, ruhsatsız |
59482 |
unlike |
-den farklı, -e benzemeyen, -den farklı, -e uymayan, ...için olağandışı olan, farklı, değişik |
59483 |
unlikely |
muhtemel olmayan, olasısız |
59484 |
unlimber |
top arabasını hazırlamak |
59485 |
unlimited company |
kolektif şirket |
59486 |
unlimited order |
sınırsız emir |
59487 |
unlimited |
sınırsız, limitsiz, sonsuz, sayısız, kayıtsız |
59488 |
unlisted number |
rehberde olmayan numara |
59489 |
unlisted |
listeye girmemiş, borsada kote olmamış |
59490 |
unload |
(yük/silah/yanka/vb.) boşaltmak |
59491 |
unloaded |
boş, yüksüz |
59492 |
unloading |
boşaltma |
59493 |
unlock |
kilidini açmak |
59494 |
unlooked-for |
beklenmedik, ansız |
59495 |
unloose |
gevşetmek, çözmek |
59496 |
unloosen |
çözmek, açmak, gevşetmek |
59497 |
unlovely |
sevimsiz, nahoş, cazibesiz, çirkin |
59498 |
unluckily |
maalesef |
59499 |
unluckiness |
şanssızlık |
59500 |
unlucky star |
felaket habercisi yıldız |
59501 |
unlucky |
şanssız, talihsiz |
59502 |
unmade |
(yatak) yapılmamış, hazırlanmamış |
59503 |
unmake |
bozmak |
59504 |
unman |
insanlıktan çıkarmak, erkeklikten çıkarmak |
59505 |
unmanageable |
yönetilemez, idare edilemez, zaptolunamaz |
59506 |
unmanned aerial vehicle |
insansız hava aracı |
59507 |
unmanned |
adamsız, insansız |
59508 |
unmannerliness |
saygısızlık |
59509 |
unmannerly |
nezaketsiz, kaba, terbiyesiz |
59510 |
unmarked |
belirtisiz, işaretsiz, not verilmemiş |
59511 |
unmarried |
evlenmemiş, bekar, boydak, subay |
59512 |
unmask |
maskesini düşürmek, foyasını ortaya çıkarmak |
59513 |
unmeaning |
anlamsız |
59514 |
unmeant |
kasıtsız |
59515 |
unmeasurable |
ölçülemez |
59516 |
unmeasured |
ölçülmemiş, ölçüsüz |
59517 |
unmentionable |
ağıza alınmaz, sözedilmesi çirkin |
59518 |
unmerciful |
merhametsiz, gaddar |
59519 |
unmindful of |
göz önüne almayarak |
59520 |
unmindful |
dikkatsiz |
59521 |
unmistakable |
aşikâr, kolay tanınan, başkasıyla karıştırılmayan, belli |
59522 |
unmitigated |
tam, dinmeyen, hafiflememiş, azalmamış |
59523 |
unmixed |
karışmamış, saf, karıştırılmamış |
59524 |
unmoor |
geminin palamarlarını çözmek |
59525 |
unmoral |
ahlakdışı, töredışı |
59526 |
unmotivated |
nedensiz |
59527 |
unmounted |
ata binmemiş, monte edilmemiş, takılmamış |
59528 |
unmourned |
çerçevelenmemiş, oturtulmamış |
59529 |
unmoved |
etkilenmeyen, acımayan, duygusuz, sakin, rahat, lakayt, aldırmaz, umursamaz |
59530 |
unmuffle |
susturucuyu çıkarmak |
59531 |
unmuzzle |
burunsalığını çıkarmak |
59532 |
unmyelinated |
miyelinsiz |
59533 |
unnail |
çivilerini sökmek |
59534 |
unnatural |
doğal olmayan, anormal, sapık, anormal |
59535 |
unnecessary |
gereksiz |
59536 |
unnerve |
cesaretini kırmak |
59537 |
unnumbered |
numarasız, sayısız |
59538 |
unobjectionable |
itiraz edilemez |
59539 |
unobstrusive |
dikkati çekmeyen, göze çarpmayan |
59540 |
unobtainable |
elde edilemez |
59541 |
unobtrusive |
kolay görülemeyen, fark edilmeyen, göze çarpmayan, silik, dikkat çekmeyen |
59542 |
unoccupied |
boş, işgal edilmemiş, işsiz, boşta gezen |
59543 |
unofficial market |
resmi olmayan piyasa |
59544 |
unofficial rate |
resmi olmayan kur |
59545 |
unofficial strike |
kanunsuz grev |
59546 |
unofficial |
gayri resmî, resmî olmayan |
59547 |
unopened |
açılmamış, faaliyete geçmemiş, kapalı |
59548 |
unopposed |
muhalefetsiz, rakipsiz |
59549 |
unordered |
sıralanmamış |
59550 |
unorthodox |
alışılmışın dışında, geleneksel olmayan |
59551 |
unpack |
(bavul/paket/vb.) açmak, boşaltmak, eşyalarını çıkarmak |
59552 |
unpacked |
ambalajsız |
59553 |
unpaid bill |
ödenmemiş senet |
59554 |
unpaid capital |
ödenmemiş sermaye |
59555 |
unpaid |
ödenmemiş, maaşını almamış, verginsiz |
59556 |
unpalatable |
tatsız, yavan, nahoş, hoşa gitmez |
59557 |
unparalleled |
benzersiz, eşsiz |
59558 |
unpardonable |
affedilemez, mazur görülmez |
59559 |
unpatriotic |
vatansever olmayan |
59560 |
unperceived |
farkına varılmamış, idrak edilmemiş |
59561 |
unpleasant |
nahoş, tatsız, çirkin, kaba |
59562 |
unpleasantness |
nahoşluk |
59563 |
unpolished |
parlatılmamış, ham |
59564 |
unpopular |
popüler olmayan, rağbet görmeyen, sevilmeyen |
59565 |
unpopularity |
gözden düşmüş olma |
59566 |
unpractised |
acemi, denenmemiş |
59567 |
unprecedented |
eşi görülmemiş, emsalsiz, eşsiz, bu güne kadar görülmemiş |
59568 |
unprejudiced |
önyargısız, tarafsız |
59569 |
unprepared |
hazırlıksız, ihtiyatsız |
59570 |
unpretentious |
gösterişsiz, basit, mütevazi |
59571 |
unprincipled |
kişiliksiz, karaktersiz, ahlaksız |
59572 |
unprintable |
basılması uygun düşmeyen, basılamaz |
59573 |
unprivileged |
ayrıcalıksız, imtiyazsız |
59574 |
unproductive capital |
ölü sermaye, atıl sermaye |
59575 |
unproductive coppice |
bozuk baltalık |
59576 |
unproductive high forest |
bozuk koru ormanı |
59577 |
unproductive |
verimsiz, kısır |
59578 |
unprofessional |
(davranış) meslek kurallarına aykırı |
59579 |
unprofitable |
kazançsız, verimsiz, yararsız, kârsız |
59580 |
unpromising |
ümit vermeyen, ümitsiz |
59581 |
unprovoked |
kışkırtılmadan yapılmış |
59582 |
unpublished |
yayımlanmamış, basılmamış |
59583 |
unpunished |
cezalandırılmamış |
59584 |
unput-downable |
sürükleyici, ilginç |
59585 |
unqualified |
vasıfsız, ehliyetsiz, yetersiz, sınırsız, tam |
59586 |
unquestionable |
su götürmez, kesin tartışmasız |
59587 |
unquiet |
rahatsız, huzursuz, muzdarip, meraklı |
59588 |
unquote |
sonuna tırnak işareti koymak |
59589 |
unquoted |
borsada kote ettirilmemiş |
59590 |
unravel |
(iplik/giysi/vb.) çözmek, sökmek, çözülmek, sökülmek, açıklığa kavuşturmak, çözmek, ortaya çıkarmak |
59591 |
unread |
okunmamış, okumamış, tahsil görmemiş |
59592 |
unreadable |
okunmaz, okunaksız, sökülmez, anlaşılmaz |
59593 |
unreadiness |
hazır olmayış |
59594 |
unready |
hazır olmayan |
59595 |
unreal |
gerçek olmayan, düşsel |
59596 |
unrealizable |
gerçekleştirilemez, satılamaz |
59597 |
unreason |
mantıksızlık, saçmalık |
59598 |
unreasonable |
mantıksız, saçma, akılsız, (fiyat/vb.) aşırı, fahiş |
59599 |
unreasonableness |
mantıksızlık |
59600 |
unreasoning |
mantıksız, mantık dışı, nedensiz |
59601 |
unreceipted |
faturasız, fişsiz, makbuzsuz |
59602 |
unreconciled |
uzlaşmamış, barışmamış |
59603 |
unrecorded |
yazılmamış, kaydedilmemiş, geçirilmemiş |
59604 |
unreel |
makaradan çözmek |
59605 |
unrefined |
ham, tasfiye edilmemiş |
59606 |
unreflecting |
yansımasız, aksetmeyen |
59607 |
unregeneracy |
tövbe etmeme |
59608 |
unregenerate |
tövbe etmeyen, ıslah olmamış |
59609 |
unregistered letter |
taahhütsüz mektup, adi mektup |
59610 |
unregistered |
kayıtsız, tescil edilmemiş |
59611 |
unregreted |
pişmanlık duyulmayan |
59612 |
unrelenting |
sürekli, yavaşlamayan, düşme göstermeyen |
59613 |
unreliable |
güvenilmez |
59614 |
unrelieved |
sürekli, dinmeyen, bitmez, tam |
59615 |
unreligious |
dinsiz, dindar olmayan |
59616 |
unremitting |
sürekli, aralıksız, durmayan |
59617 |
unrepair |
tamire muhtaçlık, haraplık |
59618 |
unrequited |
karşılıksız, karşılık görmeyen |
59619 |
unreserved |
açık, içten, sınırsız, kayıtsız |
59620 |
unrest |
huzursuzluk, kargaşa |
59621 |
unrestful |
huzursuz, rahatsız |
59622 |
unrestrained |
aşırı, zaptedilmemiş, önü alınmamış, dinmeyen |
59623 |
unrestricted |
sınırsız, aşırı |
59624 |
unreturned |
karşılıksız, cevapsız |
59625 |
unrevealed |
açığa vurulmamış |
59626 |
unriddle |
halletmek, çözmek (bilmece) |
59627 |
unrighteous |
günahkâr, kötü, haksız |
59628 |
unripe |
olgunlaşmamış, ham |
59629 |
unrivalled |
rakipsiz, eşsiz, çok iyi |
59630 |
unroll |
(örtü/vb.) açmak, yaymak |
59631 |
unrope |
çözmek, çözülmek |
59632 |
unround |
düz ünlü oluşturmak, düzleştirmek |
59633 |
unrounded vowel |
düz ünlü |
59634 |
unrounding |
düzleşme |
59635 |
unruffled |
sakin, telaşsız, heyecansız |
59636 |
unruly |
azgın, ele avuca sığmaz, başa çıkılmaz |
59637 |
unsaddle |
eyerini çıkarmak, attan düşürmek |
59638 |
unsafe |
güvenilmez, emin olmayan, tehlikeli, emniyetsiz |
59639 |
unsaid |
söylenmemiş, dile getirilmemiş |
59640 |
unsalaried clerk |
gönüllü memur |
59641 |
unsalaried |
stajyer |
59642 |
unsaleable |
sürülemez, satılamaz |
59643 |
unsatisfactory |
yetersiz, kâfi gelmeyen, tatmin etmeyen |
59644 |
unsaturated solution |
doymamış eriyik |
59645 |
unsaturated |
doymamış |
59646 |
unsavoury |
rezil, aşağılık, çirkin, ahlaksız |
59647 |
unsay |
sözünü geri almak |
59648 |
unscathed |
hasar görmemiş, sağ sağlim, yaralanmamış, burnu bile kanamamış |
59649 |
unscientific |
bilimsel olmayan, bilime aykırı |
59650 |
unscrew |
çevirerek açmak, döndüre döndüre açmak, (neyinse) vidalarını sökmek |
59651 |
unscrupulous |
ahlaksız, vicdansız |
59652 |
unseal |
mühürünü bozmak |
59653 |
unsealed |
mühürsüz, açılmış |
59654 |
unseasonable |
mevsimsiz |
59655 |
unseat |
görevden almak, (at) binicisini düşürmek |
59656 |
unsecured credit |
teminatsız kredi |
59657 |
unsecured creditor |
teminatsız alacaklı |
59658 |
unsecured debt |
teminatsız borç |
59659 |
unsecured loan |
karşılıksız kredi |
59660 |
unsecured |
sağlam olmayan, güvensiz, emniyetsiz |
59661 |
unseemly |
uygunsuz, yakışık almaz, yakışıksız |
59662 |
unseen |
görülmemiş, gizli, olmadık |
59663 |
unselfish |
cömert, bencil olmayan |
59664 |
unserviceable |
işe yaramaz, kullanılamaz |
59665 |
unset concrete |
taze beton |
59666 |
unset |
kurulmamış |
59667 |
unsettle |
huzurunu kaçırmak, midesini bozmak, rahatsızlık vermek, hasta etmek |
59668 |
unsettled |
(hava) değişken, kararsız |
59669 |
unshakable |
bkz.unshakeable |
59670 |
unshakeable |
(inanç) sarsılmaz, sağlam |
59671 |
unshaken |
sarsılmaz, sağlam |
59672 |
unsharp |
flu, bulanık |
59673 |
unship |
gemiden boşaltmak, gemiden indirmek |
59674 |
unshrinkable |
çekmez |
59675 |
unsightly |
çirkin, berbat, göz zevkini bozan |
59676 |
unskilful |
hünersiz, beceriksiz |
59677 |
unskilled |
vasıfsız, deneyimsiz, beceriksiz, (iş) vasıfsız, özel beceri gerektirmeyen |
59678 |
unskillful |
maharetsiz, beceriksiz |
59679 |
unslaked lime |
sönmemiş kireç |
59680 |
unslaked |
(kireç) sönmemiş |
59681 |
unsociable |
konuşmaktan hoşlanmayan, yalnızlığı seven |
59682 |
unsocial |
sosyal olmayan |
59683 |
unsoiled |
temiz, lekelenmemiş |
59684 |
unsolder |
lehimini sökmek |
59685 |
unsolicited |
istenilmemiş, talep edilmemiş |
59686 |
unsophisticated |
deneyimsiz, toy, mütevazi, basit, sıradan |
59687 |
unsound |
(düşünce) sağlam temele oturmayan, çürük, sağlam olmayan, sağlıksız, güçsüz |
59688 |
unsparing |
art niyetsiz, çıkarsız |
59689 |
unspeakable |
korkunç, müthiş, sözle anlatılmaz |
59690 |
unspecified |
kesinlikle belirtilmemiş |
59691 |
unspoiled |
bozulmamış |
59692 |
unspoken |
söylenmemiş |
59693 |
unspotted |
lekesiz, beneksiz, temiz, pak |
59694 |
unstable equilibrium |
kararsız denge |
59695 |
unstable state |
kararsız durum, oynak durum |
59696 |
unstable |
kararsız, dengesiz, değişen |
59697 |
unsteadiness |
kararsızlık |
59698 |
unsteady |
kararsız |
59699 |
unstick |
koparmak, ayırmak |
59700 |
unstop |
tıpasını çıkarmak |
59701 |
unstressed syllable |
vurgusuz hece |
59702 |
unstressed |
vurgusuz |
59703 |
unstripped muscle |
çizgisiz kas |
59704 |
unstripped |
çizgisiz |
59705 |
unstuck |
bağlı/yapışık olmayan, kopuk |
59706 |
unstudied |
zorlanmamış, yapmacıksız, doğal |
59707 |
unsubstantial |
temelsiz, asılsız |
59708 |
unsuccessful |
başarısız |
59709 |
unsuitable |
uygunsuz, yaramaz |
59710 |
unsupported |
desteksiz |
59711 |
unsurpassed |
eşsiz, benzersiz, emsalsiz |
59712 |
unsuspected |
şüphelenilmeyen |
59713 |
unsuspecting |
masum, saf |
59714 |
unswerving |
şaşmaz, yolundan sapmaz, sadık |
59715 |
unsystematic |
jüyesiz |
59716 |
untamable |
evcilleştirilemez, zaptolunmaz |
59717 |
untangle |
(karışık bir şeyi) açmak, çözmek |
59718 |
untapped |
kullanılmayan, yararlanılmayan |
59719 |
untaught |
cahil |
59720 |
untenable |
(inanç/tartışma/vb.) çürük, savunulamaz |
59721 |
unthinkable |
olanaksız, düşünülmez, inanılmaz, düşünmesi bile hoş olmayan |
59722 |
unthinking |
düşüncesiz, dikkatsiz |
59723 |
untidiness |
tertipsizlik, düzensizlik |
59724 |
untidy |
pinti, natemiz, kesafetli, selikasız, düzensiz, dağınık |
59725 |
untie |
çözmek |
59726 |
until |
-e kadar, -e dek, - inceye kadar |
59727 |
untimely |
vakitsiz, zamanından önce, mevsimsiz, uygunsuz, yersiz |
59728 |
untiring |
yorulmaz, yorulmak nedir bilmez |
59729 |
untitled |
ünvansız, isimsiz, adsız |
59730 |
unto |
eski, bkz.to |
59731 |
untold |
muazzam, sayısız, büyük, anlatılmamış |
59732 |
untouchable |
ulaşılamaz, erişilmez, dokunulmaz |
59733 |
untoward |
yersiz, istenmeyen, talihsiz, aksi, ters |
59734 |
untrained |
deneyimsiz, tecrübesiz, eğitilmemiş |
59735 |
untranslatable |
çevrilemez |
59736 |
untreated |
işlenmemiş |
59737 |
untried |
tecrübe edilmemiş, denenmemiş |
59738 |
untroubled |
sıkıntısız, rahat, durgun, sakin, kaygısız |
59739 |
untrue |
yalan, uydurma, sahte, vefasız, doğru olmayan |
59740 |
untrustworthy |
güvenilmez |
59741 |
untruth |
yalan |
59742 |
untruthful |
yalancı, yalan, uydurma |
59743 |
untuned antenna |
akortsuz anten |
59744 |
untuned |
akortsuz |
59745 |
untutored |
öğretilmemiş, öğrenim görmemiş |
59746 |
untwist |
bükümünü açmak, çözmek |
59747 |
unusable |
kullanılmaz, faydasız, yaraksız |
59748 |
unused |
kullanılmamış, (to ile) alışmamış, alışık olmayan |
59749 |
unusual |
olağan olmayan, alışılmamış, ender, görülmedik |
59750 |
unusually |
ender olarak, alışılmamış bir biçimde, çok, aşırı derecede |
59751 |
unutterable |
ağıza alınmaz, tarif edilemez |
59752 |
unvalued |
değeri belirtilmemiş |
59753 |
unvarnished |
süssüz, verniklenmemiş, sade, saf |
59754 |
unveil |
örtüsünü açmak, ortaya çıkarmak |
59755 |
unvoiced |
ifade edilmemiş, sessiz, ünsüz |
59756 |
unwanted |
istenmeyen |
59757 |
unwarlike |
barışçı, barışsever |
59758 |
unwarrantable |
hoş görülmez, affedilmez, mazeretsiz, savunulamaz |
59759 |
unwarranted |
nedensiz, yersiz, haksız |
59760 |
unwary |
ihtiyatsız |
59761 |
unwashed |
yıkanmamış |
59762 |
unwearied |
yorulmaz, bıkmaz |
59763 |
unweighted |
tartılmamış, saygısız, pervasız |
59764 |
unwelcome |
hoş karşılanmayan, istenilmeyen |
59765 |
unwell |
hasta, rahatsız, kötü |
59766 |
unwholesome |
sağlam olmayan, sakat, sıhhatsiz, bozuk, kötü |
59767 |
unwieldiness |
hantallık, beceriksizlik |
59768 |
unwieldy |
hantal, havaleli, ağır |
59769 |
unwilling |
isteksiz, gönülsüz |
59770 |
unwillingly |
isteksizce, gönülsüzce |
59771 |
unwind |
(yumak) çözmek, açmak, çözülmek, açılmak, gevşemek, rahatlamak |
59772 |
unwinking |
uyanık, tetikte olan |
59773 |
unwisdom |
akılsızlık |
59774 |
unwise |
akılsız, makul olmayan |
59775 |
unwished for |
arzu edilmeyen |
59776 |
unwished |
dileğinden vazgeçmiş |
59777 |
unwitting |
kasıtsız, bilmeden yapılan |
59778 |
unwomanly |
kadınca olmayan |
59779 |
unworkable |
kullanışsız, işlenmez, yapılamaz |
59780 |
unworked |
işlenmemiş |
59781 |
unworldly |
manevi, ruhani, uhrevi |
59782 |
unworthy |
layık olmayan, yakışmaz, uygunsuz |
59783 |
unwound |
kurulmamış, çözülmüş, açılmış |
59784 |
unwrap |
(ambalajını) açmak, çözmek, çözülmek, açılmak |
59785 |
unwritten |
yazılmamış, sözlü |
59786 |
unyielding |
sert, boyun eğmez, inatçı |
59787 |
unyoke |
boyunduruğunu çıkarmak, ayırmak |
59788 |
unzip |
fermuarını açmak |
59789 |
up against |
karşı karşıya, yüz yüze |
59790 |
up and about |
ayakta, yataktan çıkmış |
59791 |
up and coming |
geleceği parlak |
59792 |
up and down |
bir yukarı bir aşağı, bir ileri bir geri |
59793 |
up hill and down dale |
dere tepe |
59794 |
up the creek |
berbat, kelek, boktan |
59795 |
up the street |
yokuş yukarı |
59796 |
up to date |
modern, çağdaş, yenilenmiş, güncel |
59797 |
up to no good |
niyeti kötü, kötü niyetli |
59798 |
up to now |
şimdiye değin |
59799 |
up to one's ears in |
ile çok meşgul, kaptırmış |
59800 |
up to one's neck |
boğazına kadar |
59801 |
up to scratch |
kaliteli, iyi |
59802 |
up to the chin |
boğazına kadar |
59803 |
up to the eyes in |
gırtlağına kadar, aşırı |
59804 |
up to the hilt |
tamamen |
59805 |
up to |
-e kadar, -e uygun, yeterli |
59806 |
up |
(yol) onarımda, yukarıya, yukarıda, yüksekte, (edat) yukarısında, yukarısına, yukarıya, artırmak, yükseltmek |
59807 |
up-market |
pahalı mal satılan yer |
59808 |
upas |
upas (ağacı) |
59809 |
upbeat |
neşeli, vurgusuz tempo |
59810 |
upbraid |
azarlamak, paylamak |
59811 |
upbringing |
çocuk bakım ve eğitimi, yetişme, yetişim |
59812 |
upcast |
yukarıya dönük |
59813 |
upcountry |
sahilden uzak, iç tarafta, taşra |
59814 |
upcurrent |
yükselen hava akımı |
59815 |
update |
güncelleştirmek, modernleştirmek, çağdaşlaştırmak |
59816 |
updraft |
havanın yukarı yükselişi |
59817 |
upend |
dikine çivermek, dikmek, dikine oturtmak |
59818 |
upfront |
açık, belirgin, aşikâr, dürüst, doğru |
59819 |
upgrade |
terfi ettirmek, yükseltmek |
59820 |
upheaval |
büyük değişiklik |
59821 |
uphill task |
ömür törpüsü |
59822 |
uphill |
yokuş yukarı |
59823 |
uphold |
desteklemek, tarafını tutmak, arka çıkmak, onaylamak |
59824 |
upholder |
destek, arka |
59825 |
upholster |
(koltuk) döşemek, kumaş kaplamak |
59826 |
upholsterer |
döşemeci |
59827 |
upholstery fabric |
döşemelik kumaş |
59828 |
upholstery |
döşemecilik, döşemelik eşya, döşeme |
59829 |
upkeep |
bakım, bakım masrafı |
59830 |
upland |
yayla, yüksek arazi |
59831 |
uplift |
coşturmak |
59832 |
upon sight |
görüldüğünde |
59833 |
upon |
üzerinde, üzerine |
59834 |
upper arm |
üst kol |
59835 |
upper bound |
üst sınır |
59836 |
upper case |
büyük harf |
59837 |
upper class |
yüksek tabaka, üst sınıf, yüksek sınıf |
59838 |
upper crust |
üst tabaka |
59839 |
upper deck |
üst güverte, birinci kat güverte |
59840 |
upper end |
üst uç |
59841 |
upper front |
yüksek cephe |
59842 |
upper jaw |
üstçene |
59843 |
upper layer |
üst tabaka |
59844 |
upper limit |
üst sınır |
59845 |
upper part |
üst kısım, üst parça |
59846 |
upper story |
yukarı kat |
59847 |
upper surface |
üst yüzey |
59848 |
upper |
üst, üstteki, ayakkabının üst kısmı |
59849 |
uppercut |
(boks) aparküt |
59850 |
uppermost |
en başta gelen, başlıca, egemen, en üstte, en yukarda |
59851 |
uppish |
kibirli, özünü beğenmiş, yüzsüz, şımarık |
59852 |
upraise |
yukarı kaldırmak |
59853 |
upright |
dik, dikey, doğru, dürüst, namuslu, dimdik, dik |
59854 |
uprising |
başkaldırı, ayaklanma, kozgalan, isyan |
59855 |
upriver |
nehir yukarı |
59856 |
uproar |
gürültü, patırtı, velvele, şamata |
59857 |
uproarious |
gürültülü, şamatalı |
59858 |
uproot |
kökünden sökmek |
59859 |
ups and downs |
inişler ve çıkışlar, iyi ve kötü zamanlar |
59860 |
upset price |
asgari satış fiyatı |
59861 |
upset the apple cart |
pişmiş aşa soğuk su katmak, içine etmek |
59862 |
upset |
devirmek, devrilmek, bozmak, altüst etmek, üzmek, neşesini kaçırmak, telaşlandırmak, (midesini) bozmak, üzgün, üzüntülü, tedirgin, narahat, rahatsız, hasta, (mide) bulanmış, bozuk, devirme, devrilme, altüst olma, allak bullak olma, (mide) bozukluk, rahatsızlık |
59863 |
upshot |
netice, sonuç |
59864 |
upside down |
alt üst, karmakarışık, tepetaklak, başaşağı, ters |
59865 |
upstage |
sahne arkasına doğru, özünü beğenmiş, kibirli |
59866 |
upstairs |
yukarıya, üst kata, yukarıda, üst katta, üst kat |
59867 |
upstanding |
dürüst, namuslu, doğru, dik |
59868 |
upstart |
türedi, sonradan görme, yeni zengin |
59869 |
upstate |
taşra, taşra |
59870 |
upstream |
akıntıya karşı |
59871 |
upsurge |
(duygu/öfke/vb.) patlama |
59872 |
upsy-daisy |
hoppala!, hop! |
59873 |
uptake |
çekiş borusu, çekiş bacası, kaldırma, yükseltme |
59874 |
upthrust |
yeryüzü kabuğunun kabarması |
59875 |
uptight |
eli ayağına dolaşmış, telaşlı, heyecanlı |
59876 |
uptime |
çalışma zamanı, hizmet zamanı |
59877 |
uptown |
şehir merkezinin dışında, şehir merkezinin dışında, şehir merkezinin dışı |
59878 |
upturn |
yükselme, düzelme, yukarıya dönme, iyileşme |
59879 |
upward |
artan, yükselen, (Aİ) bkz.upwards |
59880 |
upwards |
yukarıya doğru |
59881 |
upwind |
rüzgâra karşı |
59882 |
uracil |
urasil |
59883 |
uraemia |
üremi |
59884 |
Ural-Altaic |
Ural-Altay dil kodağı |
59885 |
uranalysis |
idrar tahlili |
59886 |
uraninite |
uraninit |
59887 |
uranium oxide |
uranyum oksit |
59888 |
uranium reactor |
uranyum reaktörü |
59889 |
uranium |
uranyum |
59890 |
uranography |
gök haritası |
59891 |
uranous |
uranyumlu, uranlı |
59892 |
Uranus |
Uranüs |
59893 |
urban area |
kentsel alan |
59894 |
urban geography |
kent coğrafyası |
59895 |
urban growth |
kent büyümesi |
59896 |
urban planner |
şehir planlayıcısı, kent tasarcısı |
59897 |
urban planning |
şehir planlaması, kent tasarlaması |
59898 |
urban population |
kentsel nüfus |
59899 |
urban renewal |
kent yenileme |
59900 |
urban sociology |
kent toplumbilimi |
59901 |
urban sprawl |
kentsel boşalma, düzensiz gelişme |
59902 |
urban transportation |
kentsel ulaşım |
59903 |
urban village |
köykent |
59904 |
urban |
kent ile ilgili, şehirsel, kentsel |
59905 |
urbane |
nazik, yumuşak |
59906 |
urbanism |
şehircilik |
59907 |
urbanist |
urbanist |
59908 |
urbanity |
nezaket, naziklik |
59909 |
urbanization |
kentleşme, şehirleşme |
59910 |
urbanize |
şehirleştirmek |
59911 |
urchin |
afacan, yumurcak |
59912 |
urea |
üre |
59913 |
ureal |
üre ile ilgili |
59914 |
urease |
üreaz |
59915 |
ureide |
üreit |
59916 |
uremia |
üremi |
59917 |
ureter |
sidikyolu, idrar yolu |
59918 |
urethane |
üretan |
59919 |
urethra |
siyek, sidikyolu, üretra |
59920 |
urethritis |
idrar zorluğu |
59921 |
uretic |
idrarla ilgili |
59922 |
urge |
(on ile) teşvik etmek, sıkıştırmak, zorlamak, (on) ileri sürmek, sevketmek, ısrar etmek, dürtü, şiddetli istek, gereksinim |
59923 |
urgency |
tazyik, ısrar, önem, acele, sıkıştırma |
59924 |
urgent obligation |
acil mecburiyet |
59925 |
urgent |
acil, şaşılınç, ivedi |
59926 |
urgently |
önemle, ivedilikle |
59927 |
uric acid |
ürik asit |
59928 |
uric |
ürik, idrara ait |
59929 |
urinal |
ördek, idrar kabı, işeme duvarı, hela |
59930 |
urinary bladder |
sidiktorbası |
59931 |
urinary system |
boşaltım jüyesi |
59932 |
urinary |
idrarla ilgili |
59933 |
urinate |
işemek, idrara çıkmak |
59934 |
urine |
idrar, sidik |
59935 |
urn |
semaver, yakılan ölü küllerinin saklandığı vazo |
59936 |
urologist |
ürolog, bevliyeci |
59937 |
urology |
üroloji, bevliye |
59938 |
ursine |
ayıya benzer, ayı gibi |
59939 |
urticaria |
kurdeşen |
59940 |
Uruguay |
Uruguay |
59941 |
us |
bizi, bize, biz |
59942 |
usable |
kullanılır, elverişli, yaraklı |
59943 |
usage |
kullanım, kullanış, kullanım |
59944 |
use an iron hand |
aba altından değnek göstermek |
59945 |
use every trick in the book |
her yola başvurmak |
59946 |
use one's head |
kafayı kullanmak |
59947 |
use sb as a cat's paw |
birini maşa olarak kullanmak |
59948 |
use table |
kullanım kestesi |
59949 |
use up |
tüketmek, kullanıp bitirmek |
59950 |
use |
kullanma, kullanım, kullanma hakkı, yararlanma hakkı, kullanma yetisi, amaç, kullanım amacı, fayda, yarar, kullanmak, kullanmak, suistimal etmek, kullanıp bitirmek, tüketmek, (to ile) (eskiden) -erdi, -ardı |
59951 |
used air |
kullanılmış hava |
59952 |
used to |
yapardı, ederdi |
59953 |
used |
kullanılmış, eski, (to ile) alışkın |
59954 |
useful |
yararlı, yaraklı, yardımcı |
59955 |
usefulness |
fayda, kullanışlılık, faydalı olma |
59956 |
useless |
yararsız, yaraksız, işe yaramaz |
59957 |
user library |
kullanıcı kitaplığı |
59958 |
user program |
kullanıcı bağdarlaması |
59959 |
user |
kullanıcı, kullanan |
59960 |
usher |
teşrifatçı, (sinema/tiyatro/vb.) yer gösterici, (in/out ile) eşlik etmek, götürmek, içeri getirmek |
59961 |
usherette |
(sinema/tiyatro/vb.) bayan yer gösterici |
59962 |
usual |
olağan, her zamanki, alışılmış |
59963 |
usually |
çoğunlukla, genellikle, o'clock |
59964 |
usufruct |
intifa hakkı, faydalanma |
59965 |
usurer |
tefeci, faizci |
59966 |
usurious |
aşırı faizli |
59967 |
usuriousness |
tefecilik, faizcilik |
59968 |
usurp |
gaspetmek, zorla almak |
59969 |
usurpation |
zorla alma, el koyma |
59970 |
usurper |
zorla alan kimse, el koyan kimse, gaspedici |
59971 |
usury |
tefecilik |
59972 |
utensil |
alet, aygıt, kap |
59973 |
uterine |
dölyatağı ile ilgili |
59974 |
uterus |
uterus, rahim, dölyatağı |
59975 |
utilitarian |
yararcıl, yarar güden, yararcı |
59976 |
utilitarianism |
yararcılık, faydacılık |
59977 |
utility man |
yedek işçi |
59978 |
utility pole |
çıngı direği |
59979 |
utility program |
yardımcı bağdarlama, destek bağdarlama |
59980 |
utility room |
kalorifer dairesi |
59981 |
utility |
yarar, fayda, yararlı olma, işe yararlık, kamu hizmeti yapan kuruluş |
59982 |
utilizable |
kullanılabilir |
59983 |
utilization |
kullanma, yararlanma, kullanım |
59984 |
utilize |
kullanmak, yararlanmak, değerlendirmek |
59985 |
utmost |
elden gelen en büyük (gayret) |
59986 |
utopia |
kusursuz toplum düşüncesi, kusursuz toplum, ütopya |
59987 |
utopian |
ütopik |
59988 |
utricle |
torbacık, kesecik, kırbacık, içkulak boşluğu |
59989 |
utter |
halis, tam, su katılmadık, söylemek, demek, (çığlık/vb.) atmak, basmak, koparmak |
59990 |
utterance |
ifade, sözce |
59991 |
utterer |
kalpazan |
59992 |
utterly |
tamamen, bütün bütün |
59993 |
uvula |
küçükdil |
59994 |
uvular |
küçük dile ait, küçükdil ünsüzü |
59995 |
uxorious |
karısına çok düşkün |
59996 |
uxoriousness |
karısına çok düşkünlük |
59997 |
Uzbek |
Özbek, Özbekçe |
59998 |
Uzbekistan |
Özbekistan |
59999 |
vacancy |
(konakçı/pansiyon/vb.) boş oda, boş yer, (iş) boş yer, münhal yer, boşluk |
60000 |
vacant |
(ev/konakçı/vb.) boş, (iş) boş, açık, münhal, boş, dalgın |
60001 |
vacate |
boşaltmak, tahliye etmek |
60002 |
vacation shutdown |
tatil, işyerinin kapanması |
60003 |
vacation |
(birdem) tatil, tatil |
60004 |
vaccinal |
aşı ile ilgili |
60005 |
vaccinate |
aşılamak, aşı yapmak |
60006 |
vaccination |
aşılama, aşı, peyvent |
60007 |
vaccinator |
aşıcı, aşı iğnesi |
60008 |
vaccine |
aşı |
60009 |
vaccinia |
ineklerde çiçek hastalığı |
60010 |
vacillate |
bocalamak, tereddüt etmek |
60011 |
vacillation |
sallanma, kararsızlık, tereddüt |
60012 |
vacuity |
işsizlik, tembellik, anlamsızlık, boşluk |
60013 |
vacuole |
koful, vakuol |
60014 |
vacuolization |
kofullaşma, vakuollaşma |
60015 |
vacuous |
saçma, aptalca, mantıksız, akılsız |
60016 |
vacuum bottle |
termos |
60017 |
vacuum brake |
vakum eğleci |
60018 |
vacuum cleaner |
çıngı süpürgesi |
60019 |
vacuum distillation |
vakum distilasyonu, boşluk damıtması |
60020 |
vacuum drier |
vakumlu kurutucu |
60021 |
vacuum filter |
vakum filtresi |
60022 |
vacuum flask |
termos |
60023 |
vacuum furnace |
vakum fırını |
60024 |
vacuum pan |
vakum kazanı, pişirme kazanı |
60025 |
vacuum pipe |
vakum borusu |
60026 |
vacuum pump |
vakum pompası |
60027 |
vacuum tube |
vakum tüpü, vakum lambası |
60028 |
vacuum |
boşluk, boşay, vakum, çıngı süpürgesiyle temizlemek |
60029 |
vae victis |
altta kalanın canı çıksın |
60030 |
vagabond |
serseri, başıboş kimse, avare |
60031 |
vagabondage |
serserilik, avarelik, derbederlik |
60032 |
vagary |
kapris, acayip davranış |
60033 |
vagina |
dölyolu, vajina |
60034 |
vaginal spray |
vajina spreyi |
60035 |
vaginal |
dölyolu, vajinal |
60036 |
vaginitis |
dölyolu iltihabı |
60037 |
vagrancy |
serserilik |
60038 |
vagrant |
serseri |
60039 |
vague |
belirsiz, anlaşılmaz, üstü kapalı |
60040 |
vaguely |
belli belirsiz |
60041 |
vagueness |
belirsizlik |
60042 |
vagus |
akciğer-mide siniri, onuncu kafa siniri |
60043 |
vain |
boş, yararsız, sonuçsuz, kibirli, özünü beğenmiş |
60044 |
vainglorious |
mağrur, övüngen, özünü beğenen |
60045 |
vainglory |
özünü beğenmişlik, boş gurur |
60046 |
vainly |
boşuna, nafile |
60047 |
vainness |
boşluk, yararsızlık, kibirlilik, gurur |
60048 |
valance |
karyola eteği, farbala, perde tahtası |
60049 |
vale |
vadi |
60050 |
valediction |
veda |
60051 |
valen |
dere, vadi |
60052 |
valence electron |
valans elektronu, değerlik elektronu |
60053 |
valence |
bkz.valency |
60054 |
valency |
valans, birleşme değeri, değerlik |
60055 |
valentine |
gönderilen kart, mektup, resim, /vb., sevgili |
60056 |
valerian |
kediotu |
60057 |
valeric |
valerik, kediotundan elde edilen |
60058 |
valet |
uşak, vale, (konakçı) oda hizmetçisi, vale |
60059 |
valetudinarian |
hastalıklı, hastalıklı (kimse) |
60060 |
valetudinarianism |
hastalıklı olma |
60061 |
valiant |
kahraman, yiğit, cesur, yürekli |
60062 |
valiantness |
yiğitlik, cesaret |
60063 |
valid |
sağlam temele oturtulmuş, makul, mantıklı, geçerli, yasal, meşru, geçerli, muteber, yasal, kanunî |
60064 |
validate |
geçerli kılmak, tasdik etmek, onaylamak |
60065 |
validation |
onaylama, tasdik, doğrulama |
60066 |
validity |
doğruluk, geçerlilik |
60067 |
valine |
valin |
60068 |
valise |
valiz, camedan, yol çantası |
60069 |
vallecula |
çukurcuk |
60070 |
valley breeze |
vadi meltemi |
60071 |
valley floor |
vadi tabanı |
60072 |
valley lake |
vadi gölü |
60073 |
valley wind |
vadi rüzgârı |
60074 |
valley |
vadi, koyak |
60075 |
vallonia |
meşe palamudu |
60076 |
valonia oak |
pelit ağacı |
60077 |
valor |
(bkz. valour) |
60078 |
valorization |
valorizasyon, hükümetçe fiyat tespiti |
60079 |
valorize |
fiyatını saptamak, hükümetçe fiyat tespit etmek |
60080 |
valour |
(özellikle savaşta) büyük kahramanlık |
60081 |
valuable |
değerli, kıymetli, çok yararlı, değerli |
60082 |
valuables |
değerli şeyler, mücevherat, /vb |
60083 |
valuation |
(of ile) değer biçme, kıymet takdiri, fiyat, biçilen değer |
60084 |
value added tax |
katma değer vergisi |
60085 |
value adjustment |
değer ayarlaması |
60086 |
value judgement |
değer yargısı |
60087 |
value |
değer, kıymet, pul değeri, kıymet, değer, önem, itibar, ç.değer yargısı, değer biçmek, kıymet takdir etmek, önem vermek, değer vermek, kıymetini bilmek |
60088 |
valued |
değerli, kıymetli |
60089 |
valueless |
değersiz, kıymetsiz |
60090 |
valuer |
kıymet biçici, muhammin |
60091 |
valuta |
efektif |
60092 |
valve core |
supap iğnesi |
60093 |
valve housing |
supap yuvası |
60094 |
valve oil |
supap yağı |
60095 |
valve rod |
supap mili, supap kolu |
60096 |
valve seat |
supap yuvası, supap tablası yatağı |
60097 |
valve spring |
supap yayı |
60098 |
valve |
valf, sübap, ünalgı lambası |
60099 |
valved |
valflı, supaplı |
60100 |
valveless mollusc |
kapaksız yumuşakça |
60101 |
valveless |
valfsiz, supapsız |
60102 |
vamoose |
Toz ol!, defolmak, çekip gitmek |
60103 |
vamp |
saya, kundura yüzü, maceraperest kadın, kunduraya yüz takmak, yamalamak, eşlik etmek |
60104 |
vampire |
vampir |
60105 |
van |
kamyonet, eşya ya da yük vagonu |
60106 |
vanadate |
vanadat |
60107 |
vanadic |
vanadik |
60108 |
vanadinite |
vanadinit |
60109 |
vanadium steel |
vanadyum çeliği |
60110 |
vanadium |
vanadyum |
60111 |
vandal |
yararlı ya da güzel şeyleri tahrip eden kimse, vandal |
60112 |
vandalism |
vandallık, vandalizm |
60113 |
vandalize |
(özellikle halkın kullandığı eşya/araç/vb.'ni) tahrip etmek, zarar vermek |
60114 |
vandyke beard |
keçisakal |
60115 |
vandyke brown |
koyu kahverengi |
60116 |
vane |
yeldeğirmeni kanadı, pervane kanadı, rüzgâr fırıldağı, rüzgâr gülü |
60117 |
vanguard |
öncü kuvvet, öncü kolu, öncü, elebaşı |
60118 |
vanilla |
vanilya |
60119 |
vanish |
gözden kaybolmak, kayıplara karışmak, ortadan yok olmak, yokolmak, nesli tükenmek, tarihe karışmak |
60120 |
vanishing cream |
az yağlı krem |
60121 |
vanity case |
kadınların küçük el çantası |
60122 |
vanity mirror |
tuvalet aynası |
60123 |
vanity |
özünü beğenmişlik, kibirlilik, kibir, azamet, işe yaramazlık, boşunalık, beyhudelik |
60124 |
vanquish |
yenmek, mağlup etmek |
60125 |
vanquisher |
galip |
60126 |
vantage |
avantaj |
60127 |
vapid |
lezzetsiz, tatsız, yavan |
60128 |
vapidity |
lezzetsizlik, tatsızlık |
60129 |
vapor |
bkz.vapour |
60130 |
vaporization |
buharlaşma, buharlaştırma |
60131 |
vaporize |
buharlaştırmak, buharlaşmak |
60132 |
vaporizer |
buharlaştırıcı, buğulaştırıcı |
60133 |
vaporous |
buharlı |
60134 |
vapour barrier |
buhar engeli |
60135 |
vapour blanket |
buhar örtüsü |
60136 |
vapour density |
buhar yoğunluğu |
60137 |
vapour lamp |
buhar lambası |
60138 |
vapour pressure |
buhar basıncı |
60139 |
vapour |
buğu, buhar |
60140 |
vapourization |
buharlaşma |
60141 |
vaquero |
çoban, kovboy |
60142 |
varactor |
varaktör |
60143 |
varan |
varan |
60144 |
varec |
deniz sazı |
60145 |
variability |
değişkenlik |
60146 |
variable budget |
değişken bütçe |
60147 |
variable costs |
değişken maliyetler |
60148 |
variable expenses |
değişken giderler |
60149 |
variable load |
değişken yük |
60150 |
variable star |
değişen yıldız |
60151 |
variable winds |
değişken rüzgârlar |
60152 |
variable |
değişken, kararsız, değişken, sebatsız, değişken nicelik |
60153 |
variance |
karşıtlık, anlaşmazlık, uyuşmazlık |
60154 |
variant |
değişik, değişiklik gösteren, değişik biçim, varyant |
60155 |
variate |
istatistikte rastlantı değişkeni, olasılıksal değişken |
60156 |
variation |
değişme miktarı, değişme derecesi, değişim, değişme, varyasyon |
60157 |
varicella |
suçiçeği hastalığı |
60158 |
varicolored |
rengarenk, alabezek |
60159 |
varicose bandage |
varis çorabı |
60160 |
varicose vein |
varisli damar |
60161 |
varicose veins |
genişlemiş damar, varis |
60162 |
varicose |
varisli, genişlemiş, damar şişmesi |
60163 |
varicosis |
varis |
60164 |
varied |
değişik, farklı, değişken, çeşitli, türlü türlü |
60165 |
variegate |
alacalı bulacalı yapmak, renk renk yapmak |
60166 |
variegated |
(çiçek/vb.) alacalı, rengârenk |
60167 |
variety show |
varyete |
60168 |
variety store |
tuhafiye dükkânı |
60169 |
variety |
değişiklik, çeşitlilik, (of ile) tür, nevi cins, varyete, şov |
60170 |
variform |
farklı biçimli, çok şekilli |
60171 |
variola |
çiçek hastalığı |
60172 |
variometer |
varyometre |
60173 |
various |
çeşitli, değişik, türlü türlü, çok sayıda, birçok |
60174 |
variously |
farklı olarak |
60175 |
variscite |
varisit |
60176 |
varistor |
varistör |
60177 |
varix |
varis |
60178 |
varlet |
şövalye uşağı, iç oğlanı, alçak herif |
60179 |
varmint |
zararlı böcek, sefil adam |
60180 |
varnish |
vernik, cila, parlaklık, cila sürmek, verniklemek, cilalamak |
60181 |
varnished |
cilalı, vernikli |
60182 |
varsity |
birdem |
60183 |
varved |
varvlı |
60184 |
vary |
çeşitli olmak, değişik olmak, değişmek, başka hale dönmek, değiştirmek |
60185 |
varying |
değişen, değişiklik gösteren |
60186 |
vas deferens |
meni arnası |
60187 |
vas |
vasküler, damarsal, damarlı, damar, arna |
60188 |
vascular plant |
damarlı ösümlük |
60189 |
vascular system |
damar jüyesi |
60190 |
vascular tissue |
damar doku |
60191 |
vascular |
damar, vasküler, arnalı |
60192 |
vase |
vazo |
60193 |
vasectomy |
meni arnası ameliyatı, vasektomi, kısırlaştırma (ameliyatı) |
60194 |
vaseline |
vazelin |
60195 |
vaso- |
(önek) damar |
60196 |
vasomotor |
vazomotor |
60197 |
vassal |
derebeyine bağlı kimse, vasal, tebaa, kul |
60198 |
vassalage |
derebeylik jüyesi, tımar, zeamet |
60199 |
vast |
çok geniş, engin, çok, pek çok, hesapsız |
60200 |
vastly |
çok |
60201 |
vastness |
genişlik, enginlik, çokluk, büyüklük, sonsuzluk |
60202 |
vat dye |
küp boyası, tekne boyası |
60203 |
vat |
fıçı, tekne |
60204 |
vaticinate |
kehanette bulunmak |
60205 |
vault |
yeraltı mezarı, kubbe, üzerinden atlamak, atlama |
60206 |
vaulted |
tonozlu, kubbeli |
60207 |
vaulter |
atlayan/sıçrayan kimse |
60208 |
vaulting horse |
kasa, atlama beygiri |
60209 |
vaulting |
tonoslu yapı, kubbe, kemer, atlama, sıçrama |
60210 |
vaunt |
övmek, övünmek, büyük söylemek |
60211 |
vaunter |
övüngen kimse |
60212 |
veal chop |
dana pirzola |
60213 |
veal cutlet |
dana kotlet |
60214 |
veal |
dana eti |
60215 |
vector |
vektör, yöney |
60216 |
vectorial |
vektörel |
60217 |
vee |
V harfi |
60218 |
veep |
başkan yardımcısı |
60219 |
veer away |
halat salıvermek |
60220 |
veer |
yön değiştirmek, dönmek |
60221 |
vegetable coal |
ösümlük kömür |
60222 |
vegetable diet |
sebze rejimi |
60223 |
vegetable dye |
ösümlük boya |
60224 |
vegetable fibre |
ösümlük lif |
60225 |
vegetable garden |
sebze bahçesi, bostan |
60226 |
vegetable kingdom |
ösümlükler âlemi |
60227 |
vegetable marrow |
sakızkabağı |
60228 |
vegetable oil |
ösümlük yağ |
60229 |
vegetable soup |
sebze çorbası |
60230 |
vegetable |
sebze |
60231 |
vegetal cover |
ösümlük örtü |
60232 |
vegetal |
ösümlük |
60233 |
vegetarian |
vejetaryen, etyemez, etyemezler için |
60234 |
vegetate |
ot gibi yaşamak |
60235 |
vegetation |
ösümlük örtüsü, bitey |
60236 |
vegetative |
ösümlük yaşam süren |
60237 |
vehemence |
sertlik, şiddet, öfke |
60238 |
vehemency |
hiddet, şiddet, sertlik |
60239 |
vehement |
öfkeli, şiddetli, sert |
60240 |
vehicle body |
taşıt karoseri |
60241 |
vehicle lift |
taşıt asansörü |
60242 |
vehicle |
binek aracı, taşıt, nakil aracı, araç, iletme aracı |
60243 |
vehicular |
taşıtlara ilişkin, taşıtlara özgü |
60244 |
veil cloud |
tül bulut |
60245 |
veil |
peçe, yaşmak, (neyise) örten ya da gizleyen şey, maske, paravana, peçe ile örtmek, gizlemek, saklamak |
60246 |
veiled |
peçe takmış, yaşmaklı, gizli, saklı, örtük, dolaylı |
60247 |
veiling |
peçelik kumaş |
60248 |
vein |
damar, (yaprak) damar, (böcek kanadı) damar, huy, mizaç, yapı, maden damarı |
60249 |
veining |
damar ağı |
60250 |
veinlet |
küçük damar |
60251 |
velar |
artdamaksıl |
60252 |
velarize |
damaksıllaştırmak |
60253 |
veld |
(Güney Afrika'da) bozkır |
60254 |
velleity |
zayıf istek |
60255 |
vellum |
parşömen, tirşe |
60256 |
velocipede |
velespit, bisiklet |
60257 |
velocity head |
dinamik yükseklik |
60258 |
velocity potential |
hız potansiyeli |
60259 |
velocity ratio |
hız oranı |
60260 |
velocity |
çabukluk, sürat, hız |
60261 |
velodrome |
velodrom, bisiklet yarış pisti |
60262 |
velour |
velur, kadife |
60263 |
velum |
ince zar/örtü, yumuşak damak, damak eteği |
60264 |
velutinous |
ülgerli, kadife gibi |
60265 |
velvet knife |
kadife bıçağı |
60266 |
velvet |
kadife |
60267 |
velveteen |
pamuklu kadife |
60268 |
velvety |
kadife gibi, yumuşacık |
60269 |
vena cava |
anatoplardamar |
60270 |
vena |
toplardamar |
60271 |
venal |
yiyici, rüşvetçi, pul için yapılan |
60272 |
venality |
rüşvet alma, yiyicilik |
60273 |
venation |
damar düzeni |
60274 |
vend |
satmak, satıcılık yapmak, işportada satmak |
60275 |
vendace |
lezzetli bir göl balığı |
60276 |
vendee |
alıcı |
60277 |
vender |
bkz.vendor |
60278 |
vendetta |
kan davası |
60279 |
vendible |
satışı kolay |
60280 |
vending machine |
içine pul atarak, çilim, pul, içki, /vb.satın alınabilen kılga |
60281 |
vendor |
satıcı |
60282 |
veneer |
kaplama maddesi, ince kaplamalık tahta, sahte görünüş, maske |
60283 |
venerable |
saygıdeğer, kıymetli, muhterem, mukaddes, mübarek |
60284 |
venerate |
saygı göstermek, tapmak |
60285 |
veneration |
büyük saygı |
60286 |
venereal |
zührevi |
60287 |
venetian blind |
panjur, jaluzi, stor |
60288 |
vengeance |
öç, intikam |
60289 |
vengeful |
intikamcı, intikam güden |
60290 |
venison |
geyik eti |
60291 |
venom |
(yılan/böcek/vb.) zehir, nefret, kin |
60292 |
venomous |
zehirli |
60293 |
venosity |
damarlılık |
60294 |
venous blood |
toplardamar kanı |
60295 |
venous |
toplardamarla ilgili |
60296 |
vent pipe |
havalandırma borusu |
60297 |
vent valve |
boşaltma valfı |
60298 |
vent |
(on ile) (sinirini/vb.) -den çıkarmak, delik, menfez, (palto/ceket/vb.) yırtmaç, kaçacak yer, mahreç |
60299 |
venter |
karın |
60300 |
ventiduct |
tenek borusu |
60301 |
ventilate |
(oda/yapı/vb.) havalandırmak |
60302 |
ventilating brick |
delikli tuğla |
60303 |
ventilating fan |
vantilatör |
60304 |
ventilating shaft |
havalandırma kuyusu |
60305 |
ventilating |
havalandırma |
60306 |
ventilation shaft |
havalandırma kuyusu |
60307 |
ventilation |
havalandırma |
60308 |
ventilator |
vantilatör, yelletke, teneklendirme jüyesi |
60309 |
ventipane |
havalandırma penceresi |
60310 |
ventral cavity |
karın boşluğu |
60311 |
ventral |
karın, karınla ilgili |
60312 |
ventricle |
karıncık |
60313 |
ventricular |
karıncık ile ilgili |
60314 |
ventriloquial |
vantrilokluk ile ilgili |
60315 |
ventriloquism |
vantrologluk, karından konuşma sanatı |
60316 |
ventriloquist |
vantrolog |
60317 |
venture |
tehlikeye atmak, tehlikeye atılmak, cüret etmek, göze almak, tehlikeli girişim, tehlikeli iş, macera |
60318 |
venue |
buluşma yeri, buluşma, randevu, karşılaşma yeri |
60319 |
Venus |
Venüs gezegeni, Zühre |
60320 |
veranda |
balkon, veranda |
60321 |
verandah |
bkz.veranda |
60322 |
verb active |
fiili malumu müteaddit |
60323 |
verb |
fiil, eylem |
60324 |
verbal |
sözlü, ağızdan, sözel, kelimesi kelimesine, aynen, fiilden türemiş |
60325 |
verbalize |
sözcüklerle ifade etmek, açıklamak |
60326 |
verbally |
sözlü olarak, ağızdan |
60327 |
verbiage |
yazı/konuşmada laf kalabalığı |
60328 |
verbose |
gereksiz sözlerle dolu |
60329 |
verbosity |
gereğinden çok söz kullanma, laf salatası |
60330 |
verdant |
yeşillikli |
60331 |
verdict |
jüri kararı, kanı, hüküm, karar |
60332 |
verge |
(yol/patika/vb.) kenar, sınır |
60333 |
verification |
gerçekleme, doğrulama, sağlama |
60334 |
verify |
doğrulamak, onaylamak, kanıtlamak, soruşturmak, tahkik etmek, tekşirmek |
60335 |
verisimilitude |
gerçeğe benzerlik |
60336 |
veritable |
gerçek, tam |
60337 |
vermilion |
alev kırmızısı |
60338 |
vermin |
zararlı böcek ya da döngüller |
60339 |
vermouth |
vermut |
60340 |
vernacular |
anadilini kullanan, anadil, yerli dil |
60341 |
verruca |
nasır |
60342 |
versatile |
çok yönlü, elinden her iş gelen, birden fazla kullanım alanı olan, çok yönlü |
60343 |
versatility |
çok yönlülük |
60344 |
verse |
şiir, nazım, koşuk, mısra, dize, ayet |
60345 |
versed |
(in ile) -den anlayan, deneyimli |
60346 |
version |
yorum, çeviri, tercüme, versiyon, uyarlama |
60347 |
versus |
#NAME? |
60348 |
vertebra |
omur, fıkra |
60349 |
vertebrate |
omurgalı |
60350 |
vertex |
çekit, zirve, doruk, (matematikte) tepe çekidi |
60351 |
vertical |
dik, dikey, şakuli, düşey |
60352 |
vertigo |
baş dönmesi |
60353 |
verve |
coşku, canlılık, şevk |
60354 |
very |
çok, köp, cüda, yaman, en üstünlük derecesinde sıfatlar veya first/last/own/same gibi sıfatlardan önce vurguyu arttırmak için kullanılır, tam, ta kendisi, aynı, bile, en |
60355 |
vessel |
(kova/fıçı/şişe/vb.) kap, gemi, tekne |
60356 |
vest |
atlet, fanila, yelek, vermek |
60357 |
vestibule |
antre, hol |
60358 |
vestige |
iz, eser |
60359 |
vet |
veteriner, baytar, tıbbî muayeneden geçirmek, nazardan geçirmek, gözden geçirmek |
60360 |
veteran |
(of ile) kıdemli, eski, deneyimli, (eşya) eski, emektar, (otomobil) 'dan önce yapılmış, gazi |
60361 |
veterinarian |
veteriner |
60362 |
veterinary |
döngül hastalıklarıyla ilgili |
60363 |
veto |
veto, veto etmek |
60364 |
vex |
kızdırmak, canını sıkmak |
60365 |
via |
yolu ile, -den geçerek, aracılığıyla |
60366 |
viable |
uygulanabilir, varlığını sürdürebilir |
60367 |
viaduct |
viyadük, köprü, aşıt |
60368 |
vibrant |
canlı, hareketli, yaşam dolu, (renk/ışık) parlak, canlı |
60369 |
vibrate |
titremek, titretmek |
60370 |
vibration |
titreşim |
60371 |
vicarious |
vekil edilmiş, vekâlet verilmiş, başkası için yapılan |
60372 |
vice admiral of the fleet |
bahriye feriki |
60373 |
vice admiral |
patrona paşa |
60374 |
vice |
ahlak bozukluğu, ahlaksızlık, kötülük, kötü alışkanlık, mengene |
60375 |
vice-chairman |
başkan yardımcısı, sadır muavini |
60376 |
viceroy |
kral naibi, genel vali |
60377 |
vicinity |
semt, çevre, yöre |
60378 |
vicious |
kötü amaçlı, gaddar, garazlı, tehlikeli, huysuz, saldırgan |
60379 |
victim |
kurban |
60380 |
victimize |
kurban etmek, mağdur etmek, haksızca davranmak |
60381 |
victor |
kazanan, galip, fatih |
60382 |
Victorian |
Kraliçe Viktorya dönemine ait (kimse), Kraliçe Viktorya dönemindeki gibi |
60383 |
victorious |
muzaffer, galip |
60384 |
victory |
zafer, utku, galibiyet |
60385 |
video camera |
video sınalga, sınalga |
60386 |
video |
video, sın |
60387 |
videotape |
videoteyp, video bantı, videoya çekmek |
60388 |
vie |
(with/for ile) rekabet etmek, yarışmak, çekişmek |
60389 |
Vienna |
Beç |
60390 |
view |
görüş, görünüş, manzara, bakış, görüş, düşünce, kanı, incelemek, tetkik etmek, bakmak, görmek, muayene etmek, üzerinde düşünmek, değerlendirmek |
60391 |
viewer |
sınalgı izleyen kimse, seyirci, izleyici |
60392 |
viewpoint |
görüş açısı, bakış açısı |
60393 |
vigil |
(nöbet/vb.için) geceleyin uyumama, nöbet tutma |
60394 |
vigilant |
uyanık, tetikte |
60395 |
vigilante |
yasal yetkisi olmadan kendi düşencesine göre düzen korumaya çalışan kimse |
60396 |
vigor |
bkz.vigour |
60397 |
vigorous |
güçlü, dinç, enerjik |
60398 |
vigour |
güç, kuvvet, dinçlik |
60399 |
vile |
aşağılık, rezil, alçak, adi, utanmaz, iğrenç, berbat, rezil |
60400 |
vilify |
yermek, kötülemek, kara çalmak |
60401 |
villa |
villa |
60402 |
village |
köy, kent, kışlak |
60403 |
villager |
köylü |
60404 |
villain |
alçak, eclaf, cani, (öykü/yanka/vb.'de) kötü adam, (İİ) suçlu |
60405 |
villainy |
kötü davranış, alçaklık |
60406 |
vinaigrette |
zeytinyağı, sirke, tuz ve karabiber karışımı sos |
60407 |
vindicate |
haklı çıkarmak, sübut etmek, doğruluğunu kanıtlamak, temize çıkarmak |
60408 |
vindictive |
kinci, kin güden |
60409 |
vine |
asma, sarmaşık |
60410 |
vinegar |
sirke |
60411 |
vineyard |
üzüm bağı, teneklik |
60412 |
viniculture |
üzüm yetiştirme, bağcılık ve şarapçılık |
60413 |
vintage |
(otomobil) 1919-1930 yılları arasında üretilmiş, başarılı bir dönemde yapılmış, bağbozumu |
60414 |
vinyl |
vinil |
60415 |
viola |
viyola |
60416 |
violate |
bozmak, çiğnemek, taptalamak, uymamak, saygısızlık etmek, tecavüz etmek, göğmek, ırzına geçmek |
60417 |
violence |
şiddet, zorbalık |
60418 |
violent |
sert, şiddetli, zorlu, acı veren, can yakan, şiddet yüzünden olan |
60419 |
violet |
menekşe, menekşe rengi |
60420 |
violin |
keman, viyolon |
60421 |
violinist |
kemancı, viyolonist |
60422 |
violoncello |
viyolonsel |
60423 |
viper |
engerek |
60424 |
viral |
virüsle ilgili |
60425 |
virgin |
bakire, kız, erden, bakire, el değmemiş, saf, bozulmamış |
60426 |
virginity |
bekâret, erdenlik |
60427 |
Virgo |
Başak burcu |
60428 |
virile |
güçlü, enerjik, erkekçe, (cinsî yönden) güçlü, iktidarlı |
60429 |
virility |
erkeklik gücü, erkeklik |
60430 |
virtual |
ismen olmasa da fiilen var olan, gerçek, asıl |
60431 |
virtually |
hemen hemen, neredeyse |
60432 |
virtue |
fazilet, erdem, üstünlük, avantaj |
60433 |
virtuoso |
virtüöz, usta |
60434 |
virtuous |
erdemli, dürüst |
60435 |
virulent |
öldürücü, zehirli, (duygu) sert, nefret dolu, keskin, şiddetli |
60436 |
virus |
virüs |
60437 |
vis-à-vis |
ile karşılaştırınca, -e bakınca, karşı karşıya, yüz yüze |
60438 |
visa |
vize |
60439 |
visage |
yüz, çehre |
60440 |
viscosity |
viskozite, ağdalık, akışmazlık |
60441 |
viscount |
vikont |
60442 |
viscountess |
vikontes |
60443 |
viscous |
(sıvı) yapışkan, koyu |
60444 |
vise |
mengene |
60445 |
visibility |
görüş netliği (derecesi) |
60446 |
visible |
görülebilir, görünür |
60447 |
vision |
görüş kabiliyeti, görüş, görme, gözü açıklık, feraset, tasavvur, oy, hayal, arzu, istek, tahayyül, görünüş, tasvir |
60448 |
visionary |
ileriyi gören, görüş gücü olan, düşsel, hayalî, hayalci, hayalperest |
60449 |
visit |
ziyaret etmek, görmeye gitmek, teftiş etmek, resmî ziyarete gitmek, (doktor) muayene etmek, ziyaret, teftiş, resmî ziyaret, muayene, vizite |
60450 |
visitation |
teftiş, resmi ziyaret |
60451 |
visitor |
ziyaretçi |
60452 |
visor |
(kasket) siperlik, siper |
60453 |
vista |
uzak manzara |
60454 |
visual |
görme, görünen, görüşe ait, ayanî |
60455 |
visualize |
gözünde canlandırmak, tasavvur etmek, hayal etmek, düşünmek |
60456 |
vital |
çok önemli, can alıcı, çok gerekli, canlı, hayat dolu, yaşam için gerekli, hayati |
60457 |
vitality |
hayatiyet, canlılık, dirilik |
60458 |
vitally |
en yüksek derecede |
60459 |
vitamin |
vitamin |
60460 |
vitiate |
bozmak, berbat etmek |
60461 |
vitreous |
cam gibi, camla ilgili, cam..., camlaşmış |
60462 |
vitrified |
cam haline gelmiş, camlı, sırlı |
60463 |
vitriolic |
sert, vahşi, kırıcı |
60464 |
vivacious |
şen şakrak, yaşam dolu, neşeli, canlı |
60465 |
vivid |
(ışık/renk) parlak, canlı, güçlü, canlı, akılda kalıcı, güçlü |
60466 |
vivisection |
deney için canlı döngül kesme, dirikesim |
60467 |
vixen |
dişi tilki, cadaloz kadın, cadı |
60468 |
viz |
ismen, ki bu/bunlar, yani |
60469 |
vocabulary |
kelime hazinesi, sözcük dağarcığı, kısa sözlük |
60470 |
vocal |
sesle ilgili, rahat konuşan |
60471 |
vocalist |
şarkıcı |
60472 |
vocation |
(for ile) yetenek, kabiliyet, yetenek isteyen iş, meslek, Allah çağrısı |
60473 |
vocational |
meslekî |
60474 |
vociferous |
tantanalı, gürültücü |
60475 |
vodka |
votka |
60476 |
vogue |
moda |
60477 |
voice |
ses, tavış, düşünce, fikir, çatı, dile getirmek, söylemek |
60478 |
void |
boş, (of ile) -den yoksun, -sız, geçersiz, hükümsüz, boşluk |
60479 |
voidable contract |
iptal edilebilir sözleşme |
60480 |
voidance |
tahliye, boşaltma, iptal |
60481 |
voidness |
geçersizlik |
60482 |
voile |
vual |
60483 |
volant |
uçabilen, uçan |
60484 |
volatile liquid |
uçucu sıvı |
60485 |
volatile matter |
uçucu madde |
60486 |
volatile oil |
uçucu yağ |
60487 |
volatile |
maymun iştahlı, değişken, dönek, (sıvı) uçucu, gaza dönüşebilen |
60488 |
volatility |
uçuculuk, buharlaşırlık, buharlaşma |
60489 |
volatilization |
buharlaşma |
60490 |
volatilize |
buharlaştırmak, buharlaşmak, buhar olmak |
60491 |
volcanic ash |
yanardağ külü, volkanik kül |
60492 |
volcanic bomb |
yanardağ bombası |
60493 |
volcanic cone |
yanardağ konisi |
60494 |
volcanic earthquake |
yanardağ depremi |
60495 |
volcanic eruption |
volkanik püskürme, yanardağ patlaması |
60496 |
volcanic explosion |
yanardağ patlaması |
60497 |
volcanic mud |
yanardağ çamuru |
60498 |
volcanic rock |
volkanik taş, püskürük kayaç |
60499 |
volcanic |
volkanik, yanardağla ilgili, taşkın, coşkun |
60500 |
volcanism |
volkanizm, volkanik faaliyet |
60501 |
volcanist |
yanardağ uzmanı |
60502 |
volcano |
volkan, yanardağ |
60503 |
volcanologist |
yanardağ bilgini |
60504 |
volcanology |
volkan bilimi, yanardağ bilimi |
60505 |
vole |
tarla faresi |
60506 |
volition |
istem, irade |
60507 |
volitional |
irade ile ilgili |
60508 |
volitive |
irade ile ilgili |
60509 |
volley |
yaylım ateş, topa yere değmeden yapılan vuruş, vole |
60510 |
volleyball |
voleybol |
60511 |
volplane |
süzülmek, süzülerek uçmak |
60512 |
volt |
volt |
60513 |
volt-ampere |
voltamper |
60514 |
voltage decay |
gerilim azalışı |
60515 |
voltage detector |
voltaj detektörü |
60516 |
voltage |
voltaj |
60517 |
voltaic cell |
galvanik pil |
60518 |
voltaic |
galvanik, çıngı öndüren |
60519 |
voltameter |
voltametre |
60520 |
volte-face |
yüz geri etme, yüzseksen derecelik dönüş |
60521 |
voltmeter |
voltmetre, gerilimölçer |
60522 |
volubility |
konuşkanlık, gevezelik |
60523 |
voluble |
konuşkan, dilli, geveze, (konuşma) akıcı |
60524 |
volume control |
volüm ayarı, ses ayarı |
60525 |
volume of trade |
ticaret hacmi |
60526 |
volume |
(ses) güç, şiddet, hacim, oylum, cilt, sayı, miktar, yığın |
60527 |
volumeter |
volümetre |
60528 |
volumetric analysis |
volümetrik analiz, oylumsal çözümleme |
60529 |
volumetric density |
volümetrik yoğunluk |
60530 |
volumetric flask |
ölçü balonu, ölçü toparı, balonjoje |
60531 |
volumetric |
hacimsel, oylumsal |
60532 |
voluminous |
(giysi) bol, dökümlü, hacimli, büyük, geniş, (yazar) verimli |
60533 |
voluntarily |
gönüllü olarak, istekle |
60534 |
voluntariness |
gönüllülük, iradilik, istençlilik |
60535 |
voluntary muscle |
istemli kas |
60536 |
voluntary |
gönüllü, iradi, istençli |
60537 |
volunteer |
gönüllü, (orduya) gönüllü girmek, gönüllü asker olmak, bir hizmete gönüllü olarak girmek, (neyise) sorulmadan anlatmak, gönüllü olarak teklif etmek, yapmaya gönüllü olmak |
60538 |
voluptuary |
zevkine düşkün, şehvet düşkünü, seks manyağı, zevke düşkün kimse |
60539 |
voluptuous |
şehvetli, seksi |
60540 |
voluptuousness |
şehvetlilik, seksilik |
60541 |
volute spring |
konik yay, sarmal yay |
60542 |
volute |
sarmal, başlık kıvrımı, volüt, kıvrım |
60543 |
voluted |
kıvrımlı, sarmal |
60544 |
volva |
volva |
60545 |
vomer |
sapansümüğü |
60546 |
vomit |
kusmak, kusmuk |
60547 |
vomitive |
kusturucu |
60548 |
vomitory |
kusturucu |
60549 |
voodoo priest |
büyücü doktor |
60550 |
voodoo |
büyü, büyü dini |
60551 |
voodooism |
büyü, büyü dini |
60552 |
voracious |
obur, doymak bilmez |
60553 |
voracity |
oburluk, doymak bilmezlik, doymazlık |
60554 |
vortex |
girdap |
60555 |
vortical |
girdaba benzeyen |
60556 |
vortices |
girdap, kasırga |
60557 |
votary |
özünü dine adamış, özünü bir şeye adamış kimse, taraftar, düşkün |
60558 |
vote of confidence |
güvenoyu |
60559 |
vote sth down |
oylarla yenmek, alt etmek, reddetmek |
60560 |
vote |
oy, (the ile) oy hakkı, oy vermek, önermek, bildirmek, ilan etmek |
60561 |
voteless |
oysuz |
60562 |
voter |
saylavcı, seçici, seçmen |
60563 |
voting age |
seçme yaşı |
60564 |
voting machine |
oyları kaydeden kılga |
60565 |
voting paper |
oy pusulası |
60566 |
voting power |
oy hakkı |
60567 |
voting scheme |
oylama yöntemi |
60568 |
voting |
oy kullanan, oy kullanma |
60569 |
votive |
adak olarak verilen, adanan |
60570 |
vouch for |
doğrulamak, teyit etmek, tasdik etmek |
60571 |
vouch |
(for ile) kefil olmak |
60572 |
voucher |
senet, makbuz, belge, (çay/yemek/vb.için) fiş |
60573 |
vouchsafe |
lütfetmek, ihsan etmek, nasip etmek |
60574 |
voussoir |
kemer taşı, çevre taşı |
60575 |
vow |
yemin, ant, yemin etmek, ant içmek |
60576 |
vowel harmony |
ünlü uyumu |
60577 |
vowel mutation |
ünlü değişimi |
60578 |
vowel |
ünlü, sait, sesli harf |
60579 |
voyage policy |
seyahat poliçesi |
60580 |
voyage |
seyahat, yolculuk, gezi, uzun gemi yolculuğu yapmak |
60581 |
voyager |
seyyah, seyahatçi, sernişin, yolcu |
60582 |
vulcanite |
ebonit |
60583 |
vulcanization |
kükürtle sertleştirme |
60584 |
vulcanize |
kükürtle sertleştirmek |
60585 |
vulcanized fiber |
vulkanize lif |
60586 |
vulgar fraction |
bayağı kesir |
60587 |
vulgar |
kaba, terbiyesiz, bayağı, adi, zevksiz, adi |
60588 |
vulgarism |
halk deyimi, argo, kaba söz |
60589 |
vulgarity |
terbiyesizlik, kabalık, bayağılık, kaba konuşma ya da davranış |
60590 |
vulgarize |
bayağılaştırmak, basitleştirmek, adileştirmek |
60591 |
vulnerability |
hassaslık, korunmasızlık, savunmasızlık |
60592 |
vulnerable |
kolay incinir, hassas, korunmasız, savunmasız, zayıf |
60593 |
vulpine |
tilki ile ilgili, kurnaz |
60594 |
vulture |
akbaba |
60595 |
vulva |
vulva |
60596 |
wabble |
sallanmak, sendelemek, sallanma, sendeleme |
60597 |
wacky |
deli, kaçık, mantıksız, saçma, manyak |
60598 |
wad |
tutam, tomar, tıkaç, tapa, tampon, deste, tomar yapmak, tıkamak |
60599 |
wadding |
vatka |
60600 |
waddle |
ördek gibi salına salına yürümek, badi badi yürümek, badi badi yürüyüş |
60601 |
wade into |
girişmek, saldırmak, hücum etmek |
60602 |
wade through |
güç bela bitirmek |
60603 |
wade |
su veya çamur içinde güçlükle ilerlemek, geçmek |
60604 |
wader |
yağmurkuşu, çamur içinde yürüyen kimse |
60605 |
wading bird |
balıkla beslenen uzun bacaklı bir kuş |
60606 |
wafer |
ince bisküvi, mayasız ekmek |
60607 |
wafer-thin |
ipince |
60608 |
waff |
çelme, çırpma, yüngül hareket, hafif yel, esme |
60609 |
waffle iron |
pide ızgarası |
60610 |
waffle |
bir tür gözleme, zırvalama, zırvalamak, saçma sapan konuşmak, gevelemek |
60611 |
waft |
hafif koku/esinti, sürüklemek, sürüklenmek |
60612 |
wag one's tongue |
boşboğazlık etmek |
60613 |
wag |
sallama, sallanış, şakacı kimse, gırgır kimse, sallamak, sallanmak |
60614 |
wage agreement |
vergin anlaşması |
60615 |
wage bill |
vergin gideri |
60616 |
wage claim |
vergin artış talebi |
60617 |
wage dispute |
vergin anlaşmazlığı |
60618 |
wage earner |
verginli |
60619 |
wage freeze |
vergin ve maaşların dondurulması |
60620 |
wage fund |
vergin fonu |
60621 |
wage incentive |
pul teşviki |
60622 |
wage level |
vergin seviyesi |
60623 |
wage packet |
vergin paketi, vergin zarfı |
60624 |
wage rate |
vergin oranı |
60625 |
wage scale |
barem, vergin cetveli |
60626 |
wage settlement |
vergin uzlaşması |
60627 |
wage slip |
vergin bordrosu |
60628 |
wage war against |
savaş açmak |
60629 |
wage worker |
verginli |
60630 |
wage |
savaş açmak, mücadele başlatmak, vergin, maaş |
60631 |
wager |
bahis, bahse girmek, şart bağlamak, bahis tutuşmak, pul yatırmak, pul koymak |
60632 |
wages per hour |
sögen vergini |
60633 |
waggery |
şaka, latife, hokka |
60634 |
waggish |
şakacı, muzip, gülünç, güldürücü, komik |
60635 |
waggle |
sallamak, sağa sola oynatmak, sallanmak, sallanma, sallanış |
60636 |
waggon |
dört tekerlekli yük arabası, at arabası, kağnı, yük vagonu |
60637 |
waggoner |
arabacı, Arabacı (takımyıldızı) |
60638 |
wagon vault |
yuvarlak tonoz |
60639 |
wagon |
yük vagonu, dört tekerlekli atlı yük arabası, üzerinde yiyecek taşınan küçük el arabası |
60640 |
wagon-lit |
vagonli, yataklı vagon |
60641 |
wagoner |
arabacı |
60642 |
wagtail |
kuyruksallayan |
60643 |
waif |
evsiz barksız, kimsesiz, bakımsız çocuk, gariban çocuk |
60644 |
wail |
ağlamak, feryat etmek, sızlanmak, yakınmak, dövünmek, yırtınmak, (rüzgâr) uğuldamak, ağlama, feryat |
60645 |
wailing |
ağlayan, ağlama |
60646 |
wain |
yük arabası |
60647 |
wainscot |
lambri, tahta kaplama, lambri kaplamak |
60648 |
waist |
bel |
60649 |
waistband |
kemer, kuşak |
60650 |
waistcloth |
peştamal |
60651 |
waistcoat |
yelek |
60652 |
waisted |
belli |
60653 |
waistline |
bel ölçüsü, bel büyüklüğü |
60654 |
wait at table |
servis yapmak |
60655 |
wait for dead men's shoes |
mirasa konmak |
60656 |
wait on sb hand and foot |
canla başla hizmet etmek |
60657 |
wait on |
hizmet etmek, servis yapmak, ziyaretine gitmek |
60658 |
wait to see which way the cat will jump |
yaş tahtaya basmamak |
60659 |
wait up for sb |
birini beklemek için yatmamak |
60660 |
wait |
beklemek, bekleme, bekleyiş |
60661 |
waiter |
garson |
60662 |
waiting list |
yedek liste |
60663 |
waiting room |
bekleme salonu |
60664 |
waiting |
bekleyen, bekleme |
60665 |
waitress |
bayan garson |
60666 |
waive |
vazgeçmek, feragat etmek |
60667 |
waiver of premium |
prim hakkından vazgeçme |
60668 |
waiver |
feragat, vazgeçme |
60669 |
wake |
uyanmak, uyandırmak, canlandırmak, harekete geçirmek, geminin suda bıraktığı iz, dümen suyu |
60670 |
wakeful |
uyanık, uyuyamayan, uykusuz |
60671 |
waken |
uyandırmak, uyanmak |
60672 |
waking |
uyanıkken olan, ayakta geçen |
60673 |
wale |
kumaştaki kabarık çizgi |
60674 |
Wales |
Galler ülkesi |
60675 |
walk away with |
yürütmek, araklamak |
60676 |
walk in |
içeri girmek |
60677 |
walk of life |
sosyal durum, meslek |
60678 |
walk off |
çekip gitmek, ayrılmak |
60679 |
walk out on sb |
bir kesi koyup çıkıp gitmek, bir kesi terk etmek, bir kesi atmak, pis günde kaçmak, yayınmak, ekilmek |
60680 |
walk |
yürümek, başmak, yürüyerek gitmek, üzerinde yürümek, yürüyüşe çıkarmak, gezdirmek, gezinmek, dolaşmak, yürüyüş, gezinti, yürüme, yürüyüş, yürüyüş biçimi, yürüyüş yeri |
60681 |
walkaway |
çok kolay kazanılan yarış, çocuk oyuncağı |
60682 |
walking |
yürüme, yürüyüş, canlı, ayaklı |
60683 |
walkout |
grev |
60684 |
walkover |
kolay yengi, kolay zafer |
60685 |
wall |
duvar, sur |
60686 |
wallaby |
küçük bir tür kanguru |
60687 |
wallchart |
öğretim aracı olarak kullanılan duvar resmi |
60688 |
wallet |
cüzdan, pul kesesi |
60689 |
wallflower |
sarı şebboy |
60690 |
wallop |
sert vuruş |
60691 |
walloping |
büyük, kocaman |
60692 |
wallow |
yuvarlanmak, debelenmek, zevklenmek, acı çekmek |
60693 |
wallpaper |
duvar çöngesi, duvar çöngesiyle kaplamak |
60694 |
walnut |
ceviz, yangak, ceviz ağacı |
60695 |
walrus |
mors |
60696 |
waltz |
vals, vals yapmak |
60697 |
wand |
sihirbaz değneği |
60698 |
wander |
belli bir amacı olmadan dolaşmak-gezmek, azmak, doğru yoldan ayrılmak, sapmak |
60699 |
wanderer |
avare, amaçsızca dolaşan kimse |
60700 |
wanderlust |
yerinde duramama, gezip dolaşma arzusu |
60701 |
wane |
azalmak, eksilmek, zayıflamak, batmak, sönmek, (ay) gittikçe küçülmek, sonuna yaklaşmak, bitmek |
60702 |
wangle |
ayarlamak, koparmak, sızdırmak, paçayı kurtarmak |
60703 |
wank |
kab, otuzbir çekme, tek atma |
60704 |
wanker |
otuzbirci, bir işle ciddi olarak ilgilenmeyen kimse |
60705 |
want |
istemek, ihtiyacı olmak, gereksinim, gereksinme, ihtiyaç, lüzum, istek, yokluk, eksiklik, noksan, yoksulluk, fakirlik, sıkıntı, ihtiyaçlar, gereksinimler, eksikler, istekler |
60706 |
wanting |
eksik, noksan |
60707 |
wanton |
değişken, kaprisli, oyunbaz, kontrolsüz, vahşi, mantıksız, nedensiz |
60708 |
war |
savaş, savaşım, çatışma, mücadele, kavga, savaşmak |
60709 |
warble |
kuş ötüşü, şakıma, ötmek, şakımak |
60710 |
warbler |
çalıbülbülü, ötleğen |
60711 |
ward |
semt, bölge, koğuş, vasilik, vesayet, vesayet altındaki kimse, koruma |
60712 |
warden |
bekçi, muhafız, cezaevi müdürü, kolej/vb.müdürü |
60713 |
warder |
gardiyan, bekçi |
60714 |
wardrobe |
giysi dolabı, gardırop, kişisel giysiler |
60715 |
warehouse |
depo, ambar, büyük mağaza |
60716 |
wares |
mal, eşya |
60717 |
warfare |
savaş, savaşım, mücadele |
60718 |
warhead |
patlayıcı savaş başlığı |
60719 |
warily |
sakınarak, ihtiyatla, dikkatle |
60720 |
warlike |
savaşsever, savaşçı, savaşla ilgili, askeri |
60721 |
warm |
sıcak, ılık, sıcak tutan, içten, candan, ısıtmak, ısınmak, heyecanlandırmak, sıcak yer, sıcak, ısınma |
60722 |
warmonger |
savaş kışkırtıcısı, savaşa teşvik eden kimse |
60723 |
warmth |
sıcaklık, içtenlik |
60724 |
warn |
uyarmak, ikaz etmek |
60725 |
warning |
uyarı, ikaz, ihtar, tembih, ibret |
60726 |
warp |
eğrilik, çarpıklık, çözgü, arış, palamar, eğrilmek, yamulmak, eğriltmek, yamultmak, saptırmak |
60727 |
warped |
eğilmiş, bükülmüş, çarpık |
60728 |
warrant of apprehension |
arama emri |
60729 |
warrant of arrest |
tutuklama emri |
60730 |
warrant of attachment |
haciz kararı |
60731 |
warrant of attorney |
dava vekâletnamesi |
60732 |
warrant |
yetki, ruhsat, teminat, garanti, mazur göstermek, hak tanımak, garanti etmek |
60733 |
warrantable |
garanti edilebilir, kefalet verilir |
60734 |
warrantee |
kendisine garanti belgesi verilen kimse |
60735 |
warrantor |
garanti eden kimse |
60736 |
warranty deed |
tapu senedi |
60737 |
warranty |
garanti, garanti belgesi |
60738 |
warren |
tavşan kolonisi, aşırı kalabalık yer, labirent gibi yer |
60739 |
warring |
savaşan, mücadele eden |
60740 |
warrior |
savaşçı, asker |
60741 |
warship |
savaş gemisi |
60742 |
wart |
siğil |
60743 |
wartime |
savaş zamanı |
60744 |
warts and all |
bütün ayrıntıları ile |
60745 |
warty |
siğilli |
60746 |
warweary |
savaş yorgunu |
60747 |
wary |
sakıngan, ihtiyatlı, tedbirli, uyanık, tetikte, açıkgöz |
60748 |
was born |
doğmak |
60749 |
was |
-dı, -di |
60750 |
wash bottle |
yıkama şişesi |
60751 |
wash box |
yıkama teknesi |
60752 |
wash down |
bol suyla yıkamak, su ile yutmak |
60753 |
wash house |
çamaşırhane |
60754 |
wash off |
yıkayarak çıkarmak |
60755 |
wash one's hands of |
el çekmek |
60756 |
wash out |
yıkayarak çıkarmak, temizlemek, bitirmek |
60757 |
wash the dishes |
bulaşık yıkamak |
60758 |
wash up |
bulaşık yıkamak, elini yüzünü yıkamak |
60759 |
wash |
yıkamak, elini yüzünü yıkamak, temizlenmek, yıpranmadan yıkanabilir olmak, yıkama, yıkanma, yıkanacak çamaşırlar, çamaşırhane, çamaşır yıkama yeri |
60760 |
wash-leather |
güderi |
60761 |
washability |
yıkanabilirlik |
60762 |
washable |
yıkanır, yıkanabilir |
60763 |
washbasin |
lavabo |
60764 |
washboard |
çamaşır tahtası |
60765 |
washbowl |
lavabo |
60766 |
washday |
çamaşır günü |
60767 |
washed-out |
yorgunluktan ölmüş, bitkin, solgun, halsiz |
60768 |
washed-up |
mahvolmuş, bitmiş, tükenmiş |
60769 |
washer woman |
çamaşırcı kadın |
60770 |
washer |
yıkayıcı, çamaşır kılgası, delikli pul, rondela |
60771 |
washery |
lavuar, yunak |
60772 |
washeteria |
çamaşırhane |
60773 |
washhand basin |
lavabo |
60774 |
washhand |
el yıkama ile ilgili |
60775 |
washhouse |
çamaşırhane |
60776 |
washiness |
sululuk, solgunluk |
60777 |
washing |
yıkama, yıkanma, çamaşır |
60778 |
washout |
fiyasko |
60779 |
washroom |
tuvalet |
60780 |
washstand |
lavabo |
60781 |
washwater |
yıkama suyu |
60782 |
wasp |
eşekarısı |
60783 |
wastage |
israf, sarfiyat, zarar |
60784 |
waste |
israf, savurganlık, artık, artık madde, kullanılmayan, boş, çorak, kıraç, işe yaramaz, israf etmek, çarçur etmek, güçten düşmek, zayıflamak, güçten düşürmek, zayıflatmak |
60785 |
wastebasket |
çöp sepeti |
60786 |
wasteful |
savurgan, müsrif |
60787 |
watch |
seyretmek, izlemek, beklemek, kollamak, ile ilgilenmek, bakmak, dikkat etmek |
60788 |
watchband |
saat kayışı |
60789 |
watchdog |
bekçi köpeği |
60790 |
watchful |
tetikte, uyanık, dikkatli, sakıngan |
60791 |
watchmaker |
saatçi |
60792 |
watchman |
bekçi, gözetçi, karakolcu |
60793 |
watchword |
parola, slogan |
60794 |
water |
su, sulamak, ağız sulanmak, göz sulanmak |
60795 |
waterborne |
gemiyle taşınan, su yoluyla taşınan |
60796 |
watercolour |
suluboya, suluboya resim |
60797 |
watercourse |
su yolu, dere |
60798 |
watercress |
su teresi |
60799 |
waterfall |
çağlayan, şelale |
60800 |
waterfowl |
su kuşu |
60801 |
waterfront |
kentin su kıyısında olan kısmı, rıhtım |
60802 |
waterline |
gemilerde su düzeyi |
60803 |
waterlogged |
suyla dolu, taşmış |
60804 |
watermark |
filigran |
60805 |
watermelon |
karpuz |
60806 |
watermill |
su değirmeni |
60807 |
waterpower |
su gücü |
60808 |
waterproof |
sugeçirmez, sugeçirmez yağmurluk, sugeçirmez hale getirmek |
60809 |
waters |
sular, deniz, su kitlesi |
60810 |
watershed |
iki nehri ayıran arazi, dönüm çekidi |
60811 |
waterside |
deniz kıyısı, ırmak kıyısı, göl kıyısı |
60812 |
waterspout |
hortum |
60813 |
watertight |
sugeçirmez, sızdırmaz, kusursuz, eksiksiz, hatasız |
60814 |
waterway |
seyre elverişli su yolu |
60815 |
waterwheel |
su çarkı |
60816 |
waterworks |
su dağıtım tesisatı, gözyaşı |
60817 |
watery |
sulu, cıvık, çok sulu, (renk) soluk |
60818 |
watt |
vat |
60819 |
waul |
miyavlamak, ağlamak, inlemek, kışkırmak |
60820 |
wave |
sallamak, sallanmak, el sallamak, el etmek, dalga, tolkun, ünalgı tolkunu, saç dalgası, kıvrım |
60821 |
waveform |
dalga biçimi |
60822 |
wavelength |
dalga boyu, dalga uzunluğu |
60823 |
waver |
tereddüt etmek, duraksamak, bocalamak, zayıflamak, sürekliliğini yitirmek, boyun eğmek |
60824 |
wavy |
dalgalı saç |
60825 |
wax |
balmumu, kulak kiri, balmumu sürmek, mumlamak |
60826 |
way |
yol, tarz, sayak, yöntem, yön, taraf, mesafe, uzakta, uzak mesafede |
60827 |
waylay |
yolunu kesmek, durdurmak |
60828 |
ways |
alışkanlıklar, huylar, adetler, mesafe, yol |
60829 |
wayside |
yol kenarı |
60830 |
wayward |
sağı solu belli olmaz, kararsız, değişken |
60831 |
weak |
güçsüz, zayıf, yetersiz, sulu, açık |
60832 |
weaken |
zayıflamak, güçsüzleşmek, zayıflatmak, güzsüzleştirmek |
60833 |
weakly |
arık |
60834 |
weal |
mutluluk, refah, hayır, kamçı izi, bere |
60835 |
wealth |
varlık, servet, pul, bolluk, çokluk |
60836 |
wealthy |
zengin, varlıklı, bay |
60837 |
wean |
sütten kesmek, vazgeçirmek |
60838 |
weapon |
silah |
60839 |
weaponry |
silah, yarak |
60840 |
wear |
giymek, takmak, takınmak, giyme, giyinme, kullanma, kullanılma, giyim eşyası, giyim, elbise, aşınma, yıpranma, eskime, dayanıklılık, dayanma |
60841 |
wearing |
yorucu, bezdirici |
60842 |
wearisome |
sıkıcı, yorucu, bezdirici |
60843 |
weary |
yorgun, bitkin, usanmış, bezmiş, yorucu, yorgunluk gösteren, bıkmak, yorulmak, usanmak |
60844 |
weasel |
kelek gelmek, azdırmak, hile etmek, boyun kaçırmak, gelincik |
60845 |
weather |
hava |
60846 |
weathercock |
rüzgâr gülü |
60847 |
weatherman |
Sınalgı veya ünalgıda tenek raporunu okuyan kimse |
60848 |
weatherproof |
rüzgâr geçirmez |
60849 |
weave |
dokumak, örmek, kıvırmak, bükmek, sarmak, dolamak, ileri sürmek, sunmak, önermek, bildirmek, anlatmak, dokuma, örme, zikzak yapmak, zikzak yaparak ilerlemek |
60850 |
weaver |
dokumacı |
60851 |
web |
örümcek ağı, ağ, tor, dokuma |
60852 |
webbed |
perde ayaklı |
60853 |
wed |
evlenmek |
60854 |
wedding |
nikâh, düğün |
60855 |
wedge |
kıskı, kama, takoz, kama ile sıkıştırmak, araya sıkışmak, araya sıkıştırılmak |
60856 |
wedlock |
evlilik |
60857 |
Wednesday |
çarşamba |
60858 |
wee |
çiş, çiş yapmak |
60859 |
weed out |
alak vurmak |
60860 |
weed |
yabani ot, zararlı ot, alak otu, alak, çok zayıf kimse, iskelet, sümük torbası, esrar, marihuana |
60861 |
weedery |
alak |
60862 |
weedy |
alak otu basmış |
60863 |
week |
hafta, yedil |
60864 |
weekday |
hafta içi, iş günü |
60865 |
weekend |
hafta sonu |
60866 |
weekly |
haftalık, haftada bir, haftalık yenün ya da dergi |
60867 |
weep |
ağlamak, yığlamak, girye etmek, göz yaşı dökmek |
60868 |
weevil |
buğdaybiti, ekinbiti |
60869 |
weft |
atkı, argaç |
60870 |
weigh |
tartmak, çekmek, gelmek, ağırlığında olmak |
60871 |
weighbridge |
baskül |
60872 |
weight |
ağırlık, tartı, halter, önem, değer, sıkıntı, yük, tartmak, ölçmek, üzerine ağırlık koymak, ağırlaştırmak |
60873 |
weighted |
avantaj sağlayan |
60874 |
weighting |
ek vergin |
60875 |
weightless |
ağırlıksız |
60876 |
weighty |
önemli, ciddi |
60877 |
weir |
su bendi |
60878 |
weird |
esrarlı, tuhaf, garip, acayip, tuhaf |
60879 |
welcome |
Hoş geldiniz, karşılama, istenilen, sevindirici, serbest, içtenlikle karşılamak, kabul etmek, hoş karşılamak |
60880 |
weld |
kaynak yaparak birleştirmek, kaynakla birleşmek, kaynak |
60881 |
welder |
kaynakçı |
60882 |
welfare |
refah, gönenç, rahat |
60883 |
well |
su kuyusu, petrol kuyusu, kuyu, memba, pınar, kaynak, merdiven boşluğu, asansör boşluğu, sağlığı yerinde, iyi, yakşı, uygun, yerinde, şanslı, fışkırıp akmak |
60884 |
well-known |
tanınmış, meşhur, iyi bilinen, anık |
60885 |
wellbeing |
refah, gönenç, vücut sağlığı, mutluluk, huzur |
60886 |
wellborn |
soylu bir kodaktan gelen |
60887 |
wellington |
dize kadar uzanan sugeçirmez lastik çizme |
60888 |
welt |
kırbaç izi, sopa izi, vardela, kösele şerit |
60889 |
welter |
karmaşa, karışıklık |
60890 |
wench |
genç kadın, kız, fahişe, fahişelerle düşüp kalkmak |
60891 |
werewolf |
kurtadam |
60892 |
west |
batı, garp, batıya doğru, garba doğru |
60893 |
westbound |
batıya doğru yol alan, batıya giden |
60894 |
westerly |
batıya giden, (rüzgâr) batıdan esen |
60895 |
western |
batı, garp, kovboy yankası, kovboy romanı |
60896 |
westward |
batıya doğru, garp istikameti |
60897 |
westwards |
batıya doğru, garp istikameti |
60898 |
wet |
ıslak, yaş, kurumamış boya, yağmur, yağmurlu, yağmurlu hava, ıslaklık, işemek, ıslatmak |
60899 |
whack |
küt diye vurma, küt diye vurmak, vuruş sesi, pay, hisse |
60900 |
whacked |
yorgunluktan ölmüş, çok yorgun |
60901 |
whacking |
çok, dayak |
60902 |
whale |
balina |
60903 |
whaler |
balina avcısı, balina avında kullanılan gemi |
60904 |
whaling |
balina avcılığı |
60905 |
wharf |
iskele, rıhtım |
60906 |
what kind |
ne tür, ne tip, handay |
60907 |
what |
ne |
60908 |
whatever |
her türlü, her çeşit, ne tür olursa, her, herhangi bir, hiç |
60909 |
whatsoever |
her ne ise |
60910 |
wheat |
buğday |
60911 |
wheedle |
tatlı dille ikna etmek, tatlılıkla koparmak |
60912 |
wheel |
tekerlek, direksiyon |
60913 |
wheelbarrow |
el arabası |
60914 |
wheelbase |
dingil açıklığı, iki dingil arasındaki mesafe |
60915 |
wheelchair |
tekerlekli sandalye |
60916 |
wheeze |
harıltı, hırıltıyla solumak |
60917 |
whelk |
bir tür deniz salyangozu, kabartı, sızanak, sivilce |
60918 |
whelp |
enik, küçük, it balası |
60919 |
when all is said and done |
umumiyetle, bitevlikte, tam nazara almak, dikkat vermek, evvel-ahir |
60920 |
when the dust settles |
her şey yoluna düşende, ihtiraslar soğuyanda |
60921 |
when |
ne zaman, haçan |
60922 |
whence |
nereden, haradan, hangi yerden, nere |
60923 |
whenever |
her ne zaman, ne zaman |
60924 |
where |
nereye, haraya, nerede, harada, nereden, haradan |
60925 |
whereabouts |
nereye, nerelere, nerede, nerelerde |
60926 |
whereas |
iken |
60927 |
whereby |
ki onun sayesinde, ki bu şekilde |
60928 |
wherein |
ki içinde, hangi yönden, ne bakımdan, ne şekilde, nasıl, nerde |
60929 |
whereof |
ki onun hakkında, ki onun |
60930 |
whereon |
ki onun üzerinde |
60931 |
wheresoever |
her nereye, her nerede |
60932 |
whereupon |
bunun üzerine, bundan dolayı |
60933 |
wherever |
her nereye, her nerede, nereye, nerede |
60934 |
wherewithal |
gerekli pul |
60935 |
whet |
bilemek |
60936 |
whether |
-ip -mediği, -ip -meyeceği |
60937 |
whetstone |
bileğitaşı |
60938 |
whey |
kesilmiş sütün suyu |
60939 |
which |
hangi, hangisi, hangisini, ki bu, ki o, ve bu |
60940 |
whichever |
herhangi, hangi, herhangi biri |
60941 |
whiff |
esinti, koku |
60942 |
while |
süre, zaman |
60943 |
whim |
kapris |
60944 |
whimper |
inildemek, inlemek, sızlanmak, ağlamaklı bir şekilde konuşmak, inilti |
60945 |
whimsical |
kaprisli, garip fikirleri olan, garip istekleri olan |
60946 |
whine |
haykırmak, ciyak ciyak ötmek, bağırmak, sızlanmak, zırıldamak, dırdır etmek, zırlamak, ciyaklama, çığlık, zırıltı |
60947 |
whinny |
kişneme, kişnemek |
60948 |
whip |
kırbaç, kamçı, kırbaçlamak, kamçılamak, parlamentoda parti denetçisi |
60949 |
whipping |
kırbaçla cezalandırma, kırbaçlama |
60950 |
whirl |
fırıl fırıl döndürmek, fırıl fırıl dönmek, devre vurmak, dolanmak, fırlanmak, süratle ötüp geçmek, hızla geçmek, telaşlı olmak, telaş hissi geçirmek, gicellenmek, teşvişli olmak, fırıltı, devre vurma, fırlanma, karışıklık, telaş, teşviş, curcuna, keşmekeş, kafa karışıklığı |
60951 |
whirlpool |
girdap, burgaç, çevrinti |
60952 |
whirlwind |
hortum, kasırga |
60953 |
whirr |
kanat sesi, pervane sesi, pır pır etmek |
60954 |
whisk |
toz fırçası, yumurta çırpma aleti, silkinme, silkmek, sallamak, apar topar götürmek, çırpmak |
60955 |
whisker |
kedi bıyığı, favori |
60956 |
whiskey |
İrlanda ya da Amerikan yapımı viski |
60957 |
whisky |
viski |
60958 |
whisper |
fısıltı, dedikodu, fısıldaşmak, fısıltı ile konuşmak, fısıldamak |
60959 |
whist |
dört kişiyle eşli oynanan bir iskambil oyunu |
60960 |
whistle |
ıslık, fışkırık, düdük, ıslık çalmak, düdük çalmak, ıslıkla çalmak |
60961 |
white |
beyaz, soluk benizli, solgun, beyaz ırktan olan, sütlü kavhe, yumurta akı, göz akı, gözün beyaz kısmı |
60962 |
white-winged Diuca finch |
buzulkuşu |
60963 |
Whitehall |
İngiliz hükümet politikası |
60964 |
whiten |
beyazlaşmak, beyazlaştırmak, sefit etmek |
60965 |
whitewash |
badana, paravana, maske, badanalamak, örtbas etmeye çalışmak |
60966 |
whitewater |
(Aİ) coğ.ivinti yeri |
60967 |
whither |
nereye, ki oraya |
60968 |
whiting |
mezitbalığı, merlanos, arıtılmış tebeşir tozu |
60969 |
Whitsun |
Paskalya yortusundan sonraki yedinci Pazar günü |
60970 |
whittle |
yontmak, azaltmak |
60971 |
whiz |
vızıltı, vın diye gitmek, vınlamak, vızıldamak |
60972 |
whizz |
vıyıltı ile geçmek, havayı yararak vızıltı ile geçmek, vıyıldamak, vızıldamak, yıldırım sürati ile gitmek, süratle ötüp geçmek, fırlanmak, gicellenmek, santrifüjlemek, suyunu almak, fit, vızıltı, vıyıltı, vıjıltı, üstat, mahir adam, koçak adam |
60973 |
who |
kim, kime |
60974 |
whoa |
çüş |
60975 |
whoever |
her, herkes, her kim ise, kim olursa olsun |
60976 |
whole |
tam, bütün, hamısı, tek parça, bitev |
60977 |
wholemeal |
kepekli |
60978 |
wholesale |
toptancılık, toptan satış, toptan, toplu |
60979 |
wholesaler |
toptancı |
60980 |
wholesome |
sağlığa yararlı, yakşı, sağlıklı |
60981 |
wholly |
tamamen, tümüyle |
60982 |
whom |
kimi, kime |
60983 |
whoop |
neşeyle bağırma, bağırmak, bağrışmak, kışkırmak |
60984 |
whopper |
kocaman bir şey, kuyruklu yalan |
60985 |
whore |
fahişe, orospu |
60986 |
whorl |
helezonlu şekil, sarmal şekil |
60987 |
whose |
kimin, ki onun |
60988 |
why |
niçin, neden, niye |
60989 |
wick |
fitil |
60990 |
wicked |
kötü, yaman, nefret dolu, yaramaz, şuluk, muzip, ayıplanacak |
60991 |
wicker |
ince dal, saz |
60992 |
wickerwork |
ince dal veya sazdan yapılmış eşya |
60993 |
wicket |
kale |
60994 |
wide |
geniş, geniş bir alanı kaplayan, iyice, tamamen |
60995 |
widely |
her tarafa, sağa sola, geniş bir alanda, geniş çapta, birçok kişi tarafından, oldukça, büyük |
60996 |
widen |
genişlemek, genişletmek |
60997 |
widespread |
yalpı, yaygın, geniş alana yayılmış |
60998 |
widow |
dul kadın |
60999 |
widowed |
dul |
61000 |
widower |
dul erkek |
61001 |
width |
genişlik, en, belli bir boyda kumaş parçası |
61002 |
wield |
sahip olmak ve kullanmak |
61003 |
Wien |
Beç |
61004 |
wife |
karı, hanım, eş |
61005 |
wifely |
iyi bir karı özelliklerine sahip, karıya yakışır |
61006 |
wig |
peruka |
61007 |
wiggle |
kıpır kıpır oynatmak, kıpırdatmak, kıpırdaşmak |
61008 |
wigwam |
kızılderili çadırı |
61009 |
wild |
vahşi, yabani, hiddetli, kızgın |
61010 |
wildcat |
yasadışı ve beklenmedik, düzensiz, yaban kedisi, hırçın kimse |
61011 |
wilderness |
ekilmemiş boş arazi, çöl, kır, yığın |
61012 |
wildfowl |
av kuşları |
61013 |
wildlife |
yabani döngüller ve ösümlükler, vahşi tabiat |
61014 |
wildly |
çılgınca, çılgın gibi, çok |
61015 |
wiles |
oyun, hile, düzenbazlık |
61016 |
wilful |
kafasının dikine giden, inatçı, kasıtlı |
61017 |
will |
-ecek, -acak, -er, -ar, irade, istem, istek, niyet, arzu |
61018 |
willing |
gönüllü, razı, hazır, istekli |
61019 |
willow |
söğüt |
61020 |
willowy |
fidan gibi, ince, narin |
61021 |
willpower |
irade, irade gücü |
61022 |
wilt |
çiçek solmak, soldurmak |
61023 |
wily |
kurnaz, cingöz |
61024 |
wimble |
matkap, burgu, delgi |
61025 |
win |
kazanmak, galibiyet, yengi |
61026 |
wince |
irkilmek |
61027 |
winch |
vinç |
61028 |
winchback |
bkz.winchbeck |
61029 |
winchbeck |
(boya) çıkrıklı tekne, haspel teknesi |
61030 |
wind |
rüzgâr, külek, yel, nefes, soluk, midede gaz, boş laf, hava cıva, soluğunu kesmek, sarmak, dolamak |
61031 |
windbreak |
rüzgâr siperi, rüzgâr perdesi |
61032 |
winder |
saat anahtarı, zemberek, sarmaşık |
61033 |
windfall |
rüzgârla düşen meyve, beklenmedik pul, beklenmedik şans, son bulmak, telaşlandırmak, ateşlendirmek, azdırmak, heyecanlandırmak |
61034 |
winding |
sargı, sarım, dönge, dönemeç, dolambaç, dolambaçlı |
61035 |
windjammer |
yelkenli gemi |
61036 |
windlass |
bocurgat, ırgat |
61037 |
windless |
rüzgârsız, durgun |
61038 |
windmill |
yeldeğirmeni |
61039 |
window glass |
pencere şişesi, pencere camı |
61040 |
window |
pencere, cam, vitrin |
61041 |
windowpane |
pencere camı |
61042 |
windowsill |
pencere eşiği |
61043 |
windpipe |
soluk borusu |
61044 |
windscreen |
(İİ) (otomobil) ön cam |
61045 |
windshield |
(Aİ) (otomobil) ön cam |
61046 |
windsock |
rüzgâr hortumu |
61047 |
windstorm |
kasırga |
61048 |
windswept |
rüzgâra açık, dağınık |
61049 |
windy |
rüzgârlı, boş konuşan, çalçene |
61050 |
wine |
şarap |
61051 |
wing |
kanat, binanın yan çıkıntısı, ek bina, kanatlandırmak, uçurmak, kanatlanmak, uçmak, kanadından vurmak, kolundan yaralamak |
61052 |
winged |
kanatlı |
61053 |
wingspan |
kanat açıklığı, açık iki kanat arası mesafe |
61054 |
wingspread |
kanat açıklığı, kanat aralığı |
61055 |
wink |
göz kırpma, göz kırpmak, parıldayıp sönmek, parıldamak, çok kısa süre |
61056 |
winkle |
yenilebilir bir tür deniz salyangozu, zorla çıkarmak, zorla almak, elde etmek, sökmek |
61057 |
winner |
kazanan, galip |
61058 |
winning |
çekici |
61059 |
winnings |
kumarda kazanılan pul |
61060 |
winnow |
harman savurmak, tahıl savurmak, harman savurma, yaba, atkı |
61061 |
winsome |
güzel, hoş, çekici |
61062 |
winter |
kış, kışlamak, kışı geçirmek |
61063 |
wintertime |
kış, kış mevsimi |
61064 |
wintry |
soğuk, kış gibi, kış |
61065 |
wipe |
silme, temizleme, silmek, silip çıkarmak, yok etmek, ortadan kaldırmak |
61066 |
wiper |
silecek |
61067 |
wire |
tel, telgraf, çıngı teli bağlamak, telgraf göndermek |
61068 |
wireless |
ünalgı, telsiz, kablosuz |
61069 |
wiring |
çıngı tertibatı |
61070 |
wiry |
adaleli ve ince |
61071 |
wisdom |
akıllılık, akıl, bilgelik |
61072 |
wise |
akıllı, akıllıca, mantıklı |
61073 |
wisecrack |
ukalalık, ukalaca laf, ukalaca laflar etmek |
61074 |
wish |
dilek, istek, arzu, istemek, dilemek |
61075 |
wishbone |
lades sümüğü |
61076 |
wisp |
tutam, demet |
61077 |
wisteria |
morsalkım |
61078 |
wistful |
özlemli, hüzünlü |
61079 |
wit |
akıl, zekâ, anlayış, zekâ kıvraklığı, nükte, nükteci kimse |
61080 |
witch |
büyücü, cadı, büyüleyici kadın, çekici kadın |
61081 |
witchcraft |
büyücülük, büyü |
61082 |
witchdoctor |
kabile büyücüsü, büyücü |
61083 |
with |
ile, nedeniyle, sayesinde |
61084 |
withdraw |
geri çekmek, geri çekilmek, çekmek, geri almak |
61085 |
withdrawal |
geri çekme, geri alma, geri çekilme |
61086 |
withdrawn |
içine kapanık, karadinmez |
61087 |
wither |
solmak, kurumak, soldurmak, kurutmak, sönmek, yok olmak, utandırmak, susturmak |
61088 |
withering |
solan, utandıran, susturan, dondurucu |
61089 |
withhold |
saklamak, vermemek |
61090 |
within |
içinde, içeride, içeriye |
61091 |
without |
onsuz, o olmadan |
61092 |
withstand |
karşı koymak, karşı durmak, direnmek, mukavemet etmek, dayanmak, göğüs germek |
61093 |
witness |
tanık, şahit, tanıklık, kanıt, delil, tanık olmak, tanıklık etmek, göstermek, kanıtlamak |
61094 |
witticism |
nükteli söz, espri |
61095 |
witty |
zekice, nükteli |
61096 |
wizard |
sihirbaz, büyücü, deha, usta, müthiş, süper |
61097 |
wizened |
buruşuk, buruşmuş |
61098 |
woad |
çivitotu, çivitotundan elde edilen mavi boya |
61099 |
wobble |
sallanma, titreme, sallanmak, dingildemek, sallamak, dingildetmek, tereddüt etmek, bocalamak, titremek |
61100 |
wobbly |
sallantılı, titrek |
61101 |
woe |
üzüntü, dert, keder, üzüntü kaynağı |
61102 |
woebegone |
kederli, hüzünlü |
61103 |
woeful |
kederli, hüzünlü, üzücü |
61104 |
wolf |
kurt, börü, zampara, kurt gibi yemek, abur cubur yemek |
61105 |
wolfram |
tungsten, volfram |
61106 |
woman |
kadın, kadınlar, bayan |
61107 |
womanhood |
kadınlık |
61108 |
womaniser |
hatunbaz |
61109 |
womanish |
kadınsı, kadın gibi |
61110 |
womanize |
kadın peşinde dolaşmak |
61111 |
womanizer |
zampara, kadın düşkünü, avratbaz |
61112 |
womankind |
kadınlar |
61113 |
womanly |
kadınsı, kadına yakışır bir şekilde |
61114 |
womb |
rahim, dölyatağı |
61115 |
wombat |
Avustralya'da yaşayan ayıya benzer keseli bir döngül |
61116 |
womenfolk |
kadın milleti |
61117 |
wonder |
kızıksınmak, bilmeyi hahlamak, bilmek istemek, teşvişlenmek, taaccüplenmek, hayretlenmek, meraklanmak, hayran olmak, taaccüpleniş, hayretleniş, taaccüp, hayret, acayibât, icaz, mucize, keramet |
61118 |
wonderful |
harika, şaşılacak derecede iyi |
61119 |
wonky |
oynak, çürük, sakat, güvenilmez, bitkin, halsiz |
61120 |
wont |
alışkanlık |
61121 |
woo |
kur yapmak, desteğini kazanmaya çalışmak, elde etmeye çalışmak |
61122 |
wood of aloes |
öd ağacı |
61123 |
wood |
odun, ağaç, tahta, ahşap, küçük orman, koru |
61124 |
woodcutter |
oduncu, ağaç kesen adam |
61125 |
wooded |
ağaçlık, ağaçlı, ağaçlarla kaplı, ormanlık |
61126 |
wooden |
tahta, ahşap, odun gibi, katı |
61127 |
woodland |
ormanlık ülke, ormanlık bölge, ormanlık arazi |
61128 |
woodpecker |
ağaçkakan |
61129 |
woods |
meşe, orman |
61130 |
woodwind |
tahtadan yapılmış üflemeli çalgılar |
61131 |
woodwork |
marangozluk, dülgerlik, tahta işi, bir binanın ahşap kısımları |
61132 |
woodworm |
ağaç kurdu, tahtakurdu, ağaç kurdunun verdiği zarar |
61133 |
woody |
ağaçlık, ormanlık, odun gibi, odunsu |
61134 |
woof |
havlama sesi |
61135 |
wool |
yün, yapağı |
61136 |
woolgathering |
dalgın, aklı bir karış havada, dalgınlık, aklı başka yerde olma |
61137 |
woollen |
yünlü, yün |
61138 |
woollens |
yünlü giysiler, yünlüler |
61139 |
woolly |
yünlü, yün gibi, yünlü giysi |
61140 |
woozy |
sersem, şaşkın, başı dönen |
61141 |
word |
kelime, sözcük, söz, mesaj, haber, bilgi, kısa konuşma, kısa görüşme, emir, sözcüklerle ifade etmek, anlatmak |
61142 |
wording |
ifade etmekte seçilen sözcükler, anlatım biçimi |
61143 |
wordy |
sözü fazla uzatan, gereğinden fazla sözcük kullanan |
61144 |
work |
iş, yumuş, çalışma, eser, yapıt, çalışmak, çalıştırmak |
61145 |
workable |
çalışır, işe yarar, uygulanabilir, elle şekillendirilebilir |
61146 |
workaday |
sıradan, tekdüze, sıkıcı |
61147 |
workbench |
tezgâh |
61148 |
workbook |
alıştırma kitabı |
61149 |
workday |
iş günü |
61150 |
worker |
işçi, amele, faale |
61151 |
working |
çalışma, çalışma jüyesi, işleyiş, çalışan, çalışmayla ilgili, iş |
61152 |
workman |
işçi |
61153 |
workmanlike |
iyi bir işçiye yakışır |
61154 |
workmanship |
işçilik, ustalık |
61155 |
workout |
idman, antrenman |
61156 |
workpiece |
iş, işlenecek parça |
61157 |
workroom |
çalışma odası |
61158 |
works |
fabrika, mekanizma |
61159 |
workshop |
atelye, kârhane, işyeri |
61160 |
workspace |
çalışma alanı |
61161 |
workstation |
iş istasyonu |
61162 |
worktop |
mutfakta yemek hazırlamak için düz yer |
61163 |
world |
dünya, yüre, cihan, alem |
61164 |
worldly |
dünyevi, maddi |
61165 |
worldwide |
dünya çapında |
61166 |
worm |
kurt, solucan, korkak, ödlek, ilerletmek, solucanlardan arıtmak, solucanları ayıklamak |
61167 |
worn |
aşınmış, yıpranmış |
61168 |
worried |
endişeli, kaygılı, üzgün |
61169 |
worry |
kaygı, üzüntü, sıkıntı, narahatlık, sıkıntı kaynağı, üzülmek, kaygılanmak, merak etmek, üzmek, kaygılandırmak, rahatsız etmek, musallat olmak |
61170 |
worse |
daha çok, daha kötü, daha kötü şey, daha hasta |
61171 |
worsen |
daha da kötüleşmek, daha da kötüleştirmek |
61172 |
worship |
ibadet, tapınma, hayranlık, tapma, tapmak, ibadet etmek |
61173 |
worst |
en kötü, en kötü şey |
61174 |
worsted |
yünlü kumaş, yün |
61175 |
worth |
değer |
61176 |
worthless |
değersiz, adi, karaktersiz, kötü |
61177 |
worthwhile |
harcanan emeğe değer, yapmaya değer |
61178 |
worthy |
layık, değer, hak eden, saygıdeğer |
61179 |
would to God |
keşke |
61180 |
Would you help me? |
Bana yardım eder misiniz? |
61181 |
Would you mind |
sizce bir sakıncası var mı |
61182 |
would you |
yapar mısınız, eder misiniz |
61183 |
would |
-cekti, -caktı, -ecek, -acak |
61184 |
would-be |
sözde, sözümona, taslağı |
61185 |
wound |
yara, yaralamak |
61186 |
wounded |
yaralı |
61187 |
woven felt |
keçe kumaş |
61188 |
woven |
dokuma |
61189 |
wow |
vay, vay canına |
61190 |
wrack |
kıyıya vuran deniz yosunu |
61191 |
wraith |
hayalet |
61192 |
wrangle |
gürültülü tartışma, ağız dalaşı, atışmak, ağız dalaşı yapmak, hüccet etmek |
61193 |
wrangler |
kavgacı, sığırtmaç, kovboy |
61194 |
wrap up |
kalın giyinmek, bürünmek, gizlemek, sarmalamak |
61195 |
wrap |
şal, örtü, sarmak, sarmalamak, katlamak, koymak, yaymak, sermek, dolamak |
61196 |
wraparound |
saran, kaplayan, kapsayan, kuşatan |
61197 |
wrapper |
postayla gönderilen yenün-kitap-dergi |
61198 |
wrapping paper |
ambalaj çöngesi |
61199 |
wrapping |
ambalaj, sargı |
61200 |
wrasse |
lapina, ördek balığı |
61201 |
wrath |
gazap |
61202 |
wrathful |
gazaba gelmiş, öfkeli |
61203 |
wreak |
öfke salmak, hırs salmak |
61204 |
wreath |
çelenk, çiçekten yapılmış taç, duman halkası |
61205 |
wreathe |
sarmak, kaplamak |
61206 |
wreathed column |
burmalı sütun |
61207 |
wreck |
gemi enkazı, enkaz, mahvolmuş şey, mahvolmuş kimse, mahvolma, yok olma, suya düşme, hurda, harabe, virane, mahvolmasına neden olmak, enkaz haline getirmek, mahvetmek, yok etmek, suya düşürmek |
61208 |
wreckage |
enkaz, yıkıntı, kalıntı |
61209 |
wrecker |
enkaz temizleyici, enkaz çıkarıcı |
61210 |
wren |
çalıkuşu, çitkuşu |
61211 |
wrench |
çekme, bükme, asılma, burkma, İngiliz anahtarı, kurbağacık, ayarlı pense |
61212 |
wrest |
çekip almak, zorla elde etmek |
61213 |
wrestle |
güreşmek, güreş yapmak, boğuşmak |
61214 |
wrestler |
güreşçi |
61215 |
wrestling |
güreş |
61216 |
wretch |
zavallı kimse, gariban, aşağılık kimse |
61217 |
wretched |
perişan, zavallı, berbat, rezil, kötü |
61218 |
wretchedness |
sefalet, bezginlik |
61219 |
wriggle |
solucan gibi kıvrılmak, kıpır kıpır etmek, kıpır kıpır oynatmak, rahatsız etmek, keyfini kaçırmak |
61220 |
wring |
burmak, bükmek, sıkmak, sıkıp suyunu çıkarmak |
61221 |
wringer |
çamaşır mengenesi, sıkmaç |
61222 |
wrinkle |
kırışıklık, ipucu, kırıştırmak, kırışmak |
61223 |
wrist |
kol bileği, bilek |
61224 |
wristband |
bileklik, kolbak |
61225 |
wristwatch |
kol saati |
61226 |
writ |
ferman, ilam, buyruk |
61227 |
write |
yazmak |
61228 |
writer |
yazar |
61229 |
writhe |
kıvranmak |
61230 |
writing |
yazı, yazarlık, el yazısı |
61231 |
wrong |
yanlış, uygunsuz, ters, haksız, kötü, ahlakdışı, bozuk, haksızlık etmek, günahını almak |
61232 |
wrongdoer |
kötülük eden kimse, günahkâr |
61233 |
wrongdoing |
kötülük, suç, günah |
61234 |
wrongful |
haksız, yasaya aykırı |
61235 |
wry |
eğri, çarpık, hoşnutsuzluk belirten |
61236 |
xanthous |
sarımtıl, sarı |
61237 |
xenogamy |
ösümlüklerde çapraz tozlaşma |
61238 |
xenon |
ksenon |
61239 |
xenophobia |
yabancı düşmanlığı |
61240 |
xerophilous |
kurakçıl |
61241 |
xerophyte |
kurakçıl ösümlük |
61242 |
xerox |
fotokopi çekmek, fotokopi |
61243 |
Xmas |
(hristiyanlık) Noel |
61244 |
xylem |
odunsu doku |
61245 |
xylophone |
ksilofon |
61246 |
yacht |
yat |
61247 |
yachting |
yatçılık, kotracılık |
61248 |
yachtsman |
yatçı |
61249 |
yahoo |
kaba herif, ayı |
61250 |
yak |
yak, Tibet sığırı, laklak etmek, havadan sudan konuşmak |
61251 |
yam |
tatlı çisil |
61252 |
yammer |
sızlanmak, yakınmak, durmadan konuşmak, kafa şişirmek |
61253 |
yank |
birden hızla çekmek |
61254 |
Yankee |
Kuzey Amerikalı |
61255 |
yap |
acı acı havlamak, zırvalamak, gevezelik etmek, boktan şeylerden konuşmak |
61256 |
yard |
yarda (0.9144 metre), seren, avlu, hayat, belli bir amaç için ayrılmış kapalı yer |
61257 |
yardage |
yarda ölçüsüyle uzunluk |
61258 |
yarn |
iplik, hikâye, nağıl, masal, maval, seyahat macerası, seyahat maceraları anlatmak, muhabbet etmek |
61259 |
yaw |
rotadan çıkmak, sağa sola sapmak |
61260 |
yawl |
yelkenli, gemi sandalı, filika |
61261 |
yawn |
esnemek, esneme |
61262 |
yea |
olumlu oy, kabul oyu, olumlu oy veren kimse, olumlu yanıt |
61263 |
yeah |
evet, heri |
61264 |
year ago |
bıldır |
61265 |
year |
yıl, sene |
61266 |
yearling |
bir yaşındaki döngül balası |
61267 |
yearly |
her yıl, yılda bir kere |
61268 |
yearn |
görmek için can atmak, istemek, can atmak, yanıp tutuşmak, çok istemek |
61269 |
yeast |
maya, bira mayası |
61270 |
yeasty |
mayalı |
61271 |
yell |
bağırmak, haykırmak, bağırış, feryat, çığlık, tezahürat |
61272 |
yellow |
sarı renk, yumurta sarısı, ödlek, korkak |
61273 |
yellowish |
sarı beniz, sarımtırak, sarımtıl |
61274 |
yellowy |
sarımtırak, sarımsı, sarımtıl |
61275 |
yelp |
ciyaklama, ciyaklamak, ciyak ciyak bağırmak |
61276 |
yen |
yen, Japon pulu, şiddetli istek, tutku, arzu |
61277 |
yeoman |
küçük çiftçi |
61278 |
yep |
evet, he |
61279 |
yes |
evet, beli, he |
61280 |
yesterday |
dün, dünen |
61281 |
yet |
henüz, daha, şu ana kadar, hâlâ, şu anda, şu tapta, şimdi, ama, birak, yine de, aynı zamanda |
61282 |
yew |
porsuk ağacı |
61283 |
yield |
ürün/meyve vermek, (kâr) getirmek, çökmek, bel vermek, eğilmek, kırılmak, ürün, kazanç, gelir |
61284 |
yielding |
gevşek, kağşar, süner, zayıf |
61285 |
yippee |
yaşasın, yihhu |
61286 |
yodel |
sesinin perdesini sık sık değiştirerek şarkı söylemek |
61287 |
yoga |
yoga |
61288 |
yoghurt |
yoğurt |
61289 |
yoke |
boyunduruk, bağ, hizmet, kulluk, boyunduruğa koşulmuş çift döngül, boyunduruğa koşmak, bağlamak, birlikte çalışmak |
61290 |
yokel |
hödük, maganda, kıro |
61291 |
yolk |
yumurta sarısı |
61292 |
yonder |
şuradaki, oradaki, şurada, orada |
61293 |
yore |
eski zaman, geçmiş |
61294 |
you |
sen, siz, seni, sizi, sana, size |
61295 |
young |
genç, yeni, taze, körpe, yaş, gençler, gençlik, (döngül) yavru |
61296 |
youngster |
çocuk, delikanlı |
61297 |
your |
senin, sizin |
61298 |
yours |
senin, sizin, seninki, sizinki |
61299 |
yourself |
kendin, kendiniz, kendine, kendini, özün, özünüz, özüne, özünü |
61300 |
youth |
genç, gençler, gençlik, genç adam |
61301 |
youthful |
genç, taze, gençlere özgü, gençlere yakışır |
61302 |
yowl |
ulumak, ürümek, miyavlamak |
61303 |
zany |
soytarı, komik, saçma ve gülünç |
61304 |
zeal |
istek, heves, çaba, gayret, şevk, coşkunluk, hararet |
61305 |
zealot |
bağnaz, fanatik |
61306 |
zealous |
gayretli, istekli, şevkli, hararetli, coşkun |
61307 |
zebra |
zebra |
61308 |
zebu |
hörgüçlü inek, zebu |
61309 |
zed |
Z harfi |
61310 |
zee |
Z harfi |
61311 |
Zen |
Zen-Budizm |
61312 |
zenith |
başucu, doruk, zirve |
61313 |
zephyr |
hafif esinti, meltem, batı rüzgârı |
61314 |
zeppelin |
zeplin |
61315 |
zero |
sıfır |
61316 |
zest |
tat, lezzet, çeşni, zevk, hoşlanma |
61317 |
ziggurat |
zigurat |
61318 |
zigzag |
zikzak, zikzak yapmak |
61319 |
zinc |
çinko |
61320 |
Zionism |
Siyonism |
61321 |
zip |
fermuar, güç, çaba, enerji, fermuar açmak, fermuar kapatmak, vınlamak |
61322 |
zipper |
fermuar |
61323 |
zither |
kanun |
61324 |
zizz |
şekerleme, kestirme, uyku |
61325 |
zodiac |
burçlar kuşağı, zodyak |
61326 |
zombie |
zombi, uyuşuk kimse, ölü gibi kimse, ruh |
61327 |
zonal |
bölgelerle ilgili |
61328 |
zone |
kuşak, bölge, bölgelere ayırmak |
61329 |
zonked |
içki veya uyuşturucu ile zom olmuş, uçmuş, kafayı bulmuş |
61330 |
zoo |
hayvanat bahçesi, döngüller bahçesi |
61331 |
zoological |
döngülbilimlik, zoolojik |
61332 |
zoologist |
döngülbilimci, zoolog |
61333 |
zoology |
döngülbilim, zooloji |
61334 |
zoom |
vınlamak, (uçak) gürültü ile dikine yükselmek, zum yapmak |
61335 |
zucchini |
kabak |
61336 |
zygote |
zigot |